Professional Documents
Culture Documents
LUGAT TEBLİĞSİ
İHTAR
Risale i Nur Külliyatı tedrici bir terbiye-i mahsusa ile kütub-ü
şeriatı şeffaf birer tefsir suretine çevirip,içinde Kuran’ı gösteren
bir mucize i maneviyedir..Zahirde 620 ayetin tefsiri hakikatte
umum Kuran’ın manevi icaz-i lem’a
sı ihlas,sadakat,tesanud,metanet sırrıya talebetunnur için
mumkundur.Bedihidir.Vicdani hali bir kabulun fevkindedir.Fakat
bu tarik zamana muhtaçdır. Bu itibarla bir adam
Risaletun’nur’a nazar ettiği vakit Kur’anı anlamak ve Kur’anın
ne dediğini öğrenmek maksadıyla nazar etmeli.Yoksa
Bediüzzaman’ın ne dediğini anlamak maksadıyla değil.Ahir
zamanda ummetçe malum olan esbabın perdesi Risale-i Nur ile
aralanır, hıcabın fevkine çıkılır, Kuran’ın halis malı olan hakaik-ı
islamiyye yalnız ondan istenir.Bilvasıta ahkam-ı Kuraniye ve
aynelyakinin Nur’u Risale-i Nur’un aynasında zahir ve numayan
olur.Başkalara muhtaç etmez. İşte Risale-i Nur derslerinin ve
hakikatlerinin cezalet ve belagatı cazibiyet ve halaveti bu sırdan
neş’et eder.İlla sadık oluna…Esasata bağlı kalına!!!(Pür Kusur
Naşirler)
İHTAR: Risale-i Nur, sair kitablara muhalif olarak başta perdeli
gidiyor; gittikçe inkişaf eder. (Şualar - 60)
Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarım ile olmadığını
hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeği
muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkal edecek bir
vaziyet aldı.(şualar 99-) Resail-in Nur'un mesaili;
ilim ile, fikir ile, niyet ile ve kasdî bir ihtiyarla değil;
ekseriyet-i mutlaka ile sünuhat, zuhurat, ihtarat ile oluyor.
Bu dokuz berahine şimdi ihtiyac-ı hakikî kalmamış ki,
te'life sevkolunmuyoruz. (Kastamonu 210)
Halbuki tanzimsiz, müşevveş bir surette idiler. Onlar ne
hal ile yazılmış ise, öyle kalması lâzım geliyordu.
Sonradan tashih ve tanzim etmeye me'zun değiliz!
(Mektubat - 488)
Sözler'in tedkikatıyla meşgulüm. Evvelki okuyuşlarımda
hazmedemiyordum. Şimdi gayet yavaş ve dikkatli okuyup
anlamaya çalışıyorum. Takıldığım noktalar oluyor, soruyorum.
Bu vesile ile istifade fazladır. (Barla Lahikası - 190)
«Kur’anın bu asırda yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’daki
bazı bahisleri başlangıçta tamamen anlayamazsanızda onun
manevi tesiri ve manevi feyzi, ruh ve kalbinize nüfuz eder; mana
aleminizi istila eder, kat’iyyen istifadesiz kalmazsınız.» (Gençlik
Rehberi sh: 232)
Risale-i Nur eczaları, bütün mühim hakaik-i imaniye ve
Kur'aniyeyi hattâ en muannide karşı dahi parlak bir surette
isbatı, çok kuvvetli bir işaret-i gaybiye ve bir inayet-i İlahiyedir.
Çünki hakaik-i imaniye ve Kur'aniye içinde öyleleri var ki; en
büyük bir dâhî telakki edilen İbn-i Sina, fehminde aczini itiraf
etmiş, “Akıl buna yol bulamaz!” demiş. Onuncu Söz Risalesi, o
zâtın dehasıyla yetişemediği hakaiki; avamlara da, çocuklara da
bildiriyor.» (Mektubat sh:372)
«Bütün bu risalelerde, bütün derin hakaik, temsilât vasıtasıyla,
en âmi ve ümmi olanlara kadar ders veriliyor. Halbuki o hakaikin
çoğunu büyük âlimler "tefhim edilmez" deyip, değil avama,
belki havassa da bildiremiyorlar.» (Mektubat sh:373)
«Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve
nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur'aniye
ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile
isbat eder.»
(Şualar sh:748) diye ortaya konan açık ifade karşısında “Risale-i
Nur iyi anlaşılmıyor” diyenler mezkur beyanda geçen “herkesin
anlayacağı bir tarzda” ifadesine ters düşmezler mi? Risale-i Nur,
«Havassın fikirleri yetişmediği esrar-ı kaderiyeyi, basit avamların
zihinlerine takrib edip anlattırıyor.» (Sözler sh:786)
«Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem medrese, hem mekteb,
hem kışla, hem hekîm, hem hâkim olarak, en âmî avamdan en
ehass-ı havassa kadar ders verip, talim ve terbiye etmesi bizce
meşhuddur.»
(Kastamonu Lahikasın sh:70) ASA-YI MUSA mecmuaları hususen
ve numunesi Altıncı, Yedinci Sekizinci Mes'eleler ve Sekizinci
Onbirinci Hüccet-i İmaniye ki: En derin bir feylesofla bir çocuk
onlardan en derin hakikatı anlıyabilir ve vehim ve vesveseli
bırakmaz.» (Nur Çeşmesi sh:5)
«RİSALE-İ NUR avamdan en alim ve en münevvere kadar her
sınıfın kendi istidadı nisbetinde istifade edebileceği bir eser
külliyatıdır. İşte bu hakikatler içindir ki; NUR'ları okuyan ve yazan
nurcular dünyanın her tarafında gittikçe çoğalmaktadır.» (Nur
Çeşmesi sh:169)
«Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca
nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avâm lisanıyla nefsime
diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.» (Sözler sh:5)
«Birader, haşir ve âhireti basit ve avâm lisanıyla ve vâzıh bir tarzda
Beyânını ister isen, öyle ise şu temsilî hikâyeciğe nefsimle beraber bak,
dinle:»
(Sözler sh:48) «Her risalede herkesin hissesi var, fakat herkes her şey'ini
bilmek lâzım değildir.» (Barla Lahikası sh :344)
«Risale-i Nur başka kitaplar gibi yalnız ilim vermiyor; onun manevi dersi
de vardır. » (Gençlik Rehberi sh:229)
«Kur’anın bu asırda yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’daki bazı bahisleri
başlangıçta tamamen anlayamazsanızda onun manevi tesiri ve manevi
feyzi, ruh ve kalbinize nüfuz eder; mana aleminizi istila eder, kat’iyyen
istifadesiz kalmazsınız.» (Gençlik Rehberi sh: 232)
“Benim tarz-ı ifadem, bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça
dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir faydası, bir hikmeti var...»
(Emirdağ Lâhikası Elyazma sh:661) “Risale-i Nur Kur'an-ı Mu'ciz-ül
Beyan'ın taht-ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her
el kırılır ve her dil kurur. Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın “vema erselna min
rasulin illa bilisani kavmihi” kavl-i şerifinin îma ve işaratından şu devrede
Türk lisanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, “Risale-i Nur”, Türkçe'de,
lisan üzerinde de imam olacağına; yani yarın hâlis Türkçe olan Risale-i
Nur'un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terkedeceklerine dair işaret-i
Kur'aniyedendir demiş olsam hata etmemiş olurum zannederim.»
(Emirdağ Lahikası-1- sh:99)
«O ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddî
ihlas ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir. (Mektubat sh:358) «Risale-i Nur,
sair ilimler ve kitablar gibi okunmamalı. Çünki ondaki iman-ı tahkikî
ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i
insaniyenin kut ve nurlarıdır. (Emirdağ lahikası-1 sh: 64)
«Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalaa ile izdiyadına
çalışmalıyız.» (Sözler sh: 93) «Yazılan parçaları dikkatle ve tekrarla
okuyunuz.» (Şualar sh:321)
«Gazete gibi okumayınız. » (Mektubat sh:42) «Bir mevhibe-i İlahiyye
olan o esrar, halis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden
tecerrüd etmek vesilesiyle gelebilir.» (Mektubat sh:70)
«Başlardaki başların çoğu sarhoş;okumaz. Okusada anlamaz.
(Lem’alar sh:105) Risale-i Nur, siyasetle alakası olmadığından; siyasî
bir kafa çabuk takdir edemiyor.» (Emirdağ Lahikası –1- sh:223)
«Malûm olsun ki, bana deniliyor; insanlar diyorlarmış ki; "Onun
eserlerinin çok yerlerini anlayamıyoruz. Böyle kalırsa bu eserlerin zayi'
olmasından korkulur. " Ben de derim: "Cenab-ı Hakk'ın izniyle inşâallah
zayi' olmayacaklardır. Ve bir zaman gelecek, ekser dindar mütefekkirler,
onları anlayacaklardır. Çünki bu risaledeki ekser mes'eleleri; nefsimde
tecrübe ettiğim, Furkan-ı Hakîm'in bana i'ta etmiş olduğu ilâçlardır.
Fakat mümkündür ki, sair insanlar, benim bitamamihâ anladığım gibi
anlamasınlar. Zira benim nefsim sû'-i ihtiyarıyla baştan ayağa dek,
çeşitli yaralarla mülemma' olmuştur. Öyle ise hayat-ı kalbiyesi selim
olan kimseler; heva-i nefis yılanının ısırmasından hastalanan kimse gibi,
tiryakın derece-i tesirini anlayamaz.Hem de ben sünuhat-ı kalbiyemde
izahat için tahririnden gelen aczden ve tağyirinden gelen havftan dolayı
tasarruf edemiyorum. Ancak kalbime doğduğu gibi yazıyorum.»
(Mesnevî-i Nuriye Tercümesi/A. Badıllı sh:234)
«Bu ehemmiyetli risalenin, herkes herbir mes'elesini anlamaz. Fakat
hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin
bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O
bahçe yalnız onun için değil, belki elleri uzun olanların hisseleri de var.»
(Şualar sh:98)
Risaletun Nur’da Öz Türkçe kelimeler, daha önce geçen Osmanlıca
kelimelerin manalarını izah edecek şekilde ardarda veya başka
cümlelerde onların yerine kullanıldığı görülmektedir.
Bunun çok sayıda örnekleri vardır. Misâl olmak üzere birkaçını zikrediyoruz.
Bu misaller “Sözler”den alınmıştır. (Parantez içindeki rakamlar, Envar
Neşriyatın son baskısındaki sahifeleri gösterir. )
-anahtar (535), miftah (536)
-tahammül edemez ve yüklenemez (537)
-istinad eder. . . . dayanır (627)
-ince ve dakik (627)
-müstağni ve hiç kimseye ihtiyacı olmayan (628)
-tezyin ettiği gibi süslendirip (654)
-sever, muhabbet eder (620)
-gerek, lazım (621)
-mâhir, usta (623)
-tevkif ve durdurma (624)
-istab’ad. . . . akıldan uzak ve muhal görür (65)
-nihayetsiz, gayr-i mütenahi (552)
-âlem-i ahiret (531), öteki alem (556)
-me’yus, ümitsiz (584)
-umum, bütün (586)
-kanat, cenah(589)
-küreyvat-ı hamra, yuvarlak kırmızı mevcut (592)
-lisaniyle, diliyle (592)
-beden-i insani (593), insanların bedeni (594)
-şuunat, işler (595)
-zaptetmek, ele geçirmek(596)
-semanın (603), göğün (603)
-yüz, sima(606)
-istiğna-yı mutlak var, hiçbir cihetle ihtiyaç yok (607)
-ekl, kelam ve fikirdir, yani yemek, söylemek ve düşünmektir (608)
-elinde, kabzasında (609)
-gölgesi, zılali (611)
-geniş, vüs’atli (508)
-vahşî, hiç şehir görmemiş (508)
-hâlidir, boştur (508)
-hakir, küçük (508)
-âkil-ün nebat, ot . . . . yerler (508)
-âkil-üs-semek, balık. . . . . yerler (508)
-nardan, ateşten (508)
-nurdan, ışıktan (508) Demek oluyor ki; ihtiyac olan lugat manalar bu
mucize-i kuraniye olan risale-i nurda vardır
RİSALE-İ NURU
ANLAMAMAK ŞEFKAT
TOKADLARININ EN
BÜYÜĞÜDÜR
İkincisi: Ben itiraf ediyorum ki: Hizmet-i Kur'aniyedeki kemal-i ihlas
ve sırf livechillah için hizmeti, iki vaziyetim ihlâl ediyordu. Şiddetli bir
tokat yedim. Çünki ben bu memlekette garib hükmündeyim, garibim.
Hem şekva olmasın, Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada ve
kanaata riayet etmediğimden fakr-ı hale maruzum. Hodbin, mağrur
insanlarla ihtilata mecbur olduğumdan -Cenab-ı Hak afvetsin-
mürüvvetkârane bir surette riyaya ve tabasbusa da mecbur oluyordum.
Üstadım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Maatteessüf
kendimi kurtaramıyordum. Halbuki Kur'an-ı Hakîm'in ruh-u hizmetine zıd
olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber
hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.
İşte ben bu kusuruma karşı şiddetli, fakat inşâallah şefkatli bir tokat
yedim. Şübhemiz kalmadı ki; bu tokat, o kusura binaen gelmiş. O tokat
da şudur: Sekiz senedir ben, Üstadımın hem muhatabı, hem müsevvidi,
hem mübeyyizi olduğum halde, sekiz ay kadar nurlardan istifade
edemedim. Bu hale hayret ettik. Ben de ve Üstadım da "Bu neden böyle
oluyor?" diye esbab arıyorduk. Şimdi kat'î kanaatımız geldi ki: O hakaik-
i Kur'aniye nurdur, ziyadır. Tasannu, temelluk, tezellül zulmetleriyle
birleşemiyor. Onun için bu nurların hakikatlarının meali, benden
uzaklaşıyor tarzında bulunarak, bana yabanî görünüyor, yabanî
kalıyordu. Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum ki: Bundan sonra Cenab-ı
Hak bana o hizmete lâyık ihlas ihsan etsin, ehl-i dünyaya tasannu' ve
riyadan kurtarsın. Başta Üstadım olarak, kardeşlerimden dua rica
ediyorum. Pür-kusur
Şamlı Hâfız Tevfik
(Lem'alar - 44)
MERHUM ZÜBEYR AĞABEYLERDEN
MESNEVİ-İ NURİYE HAKKINDA
SORDUĞUM BİR SUAL
MUNASEBETİYLE BANA YAZMIŞ
OLDUĞU ÇOK EHEMMİYETLİ VE
HUSUSİ BİR MEKTUBTUR. AB
Rabian: İkinci mübarek ve müjdeli mektubunuzu aldım .Bugun
ki neslin bilmediği fakat ihtiyacına binaen öğrenmek zaruretinde
olduğu kelimeleri Üstadımızın harikulade uslub ve belagatını
ifade sadedinde istimal ettiği lügatleri aynen muhafaza etmekle
hepimiz mükellef bulunmaktayız. Hem merhum ve muazzez
Üstadımizın sağlığında bu hususlarda :1- Ya sahife
sonlarında bir not halinde veya satır içinde lügatlerin yanda
parantez içerisinde yazılıp yazılmayacağına2- Veyahut bir
Risale-i Nur mecmuasının sonuna lügatçe ilavesine dair
istenilen müsaadelere Mübeccel Üstadımız izin
vermemişlerdir.Bir def’asında şu mealde buyurmuşlardır: “Bu
Risale-i Nuru tahriftir.bir zaman biri…………..yaptı çok zarar
verdi. Birazdan okuyanlar zahmet çeksinler lügatlardan arayıp
bulunsunlar.” Bunları okuyacak yeni nesil ise, yirminci asrın
mevki-i muallasından hitab eden mübelliği müminin hadi-i
ekberin kim bilir akıllarının ermediği ne hikmete binaen yazdığı
kelimelerin merak edip öğrenmek şeref-i manevisine
yükselsinler.
HastaKardeşiniz
ZÜBEYİR
ÖNEMLİ BİR
MEKTUPBURADAKİ
PARÇALARIN
A.BADILLININ YEDİNDE
ASILLARI MEVCUTTUR
Afyon hapsinde mühim bir ağabeyimizin (Ahmet feyzi) zahiri sebeblere
göre çok şaşaalı ve ümitli fikir ve niyetleri Hazret’i Üstada bir uzun mektup
halinde arz edilmiş Hazreti üstadımız ise : “ceylan! Bu mahremdir. Oku ,
sonra yırt” başlıklı pusulasıyla cevap verilmiştir.İşte merhum o
ağabeyimizin (Ahmet feyzi Ağabeyin) mezkur mektubundan meselemize
temas eden kısımlarını yazıyorum. A.Badıllı naşir
Sırr-ı meşveretin bir tezahürü olarak yukarıda arz ettiğim fikir mazhar-ı
kabul olursa ve açık neşir sahasına çıkmamız tasvib ve ferman buyrulursa
bu hususun te’mini uğrunda bu biçarenin yed’i nde hayli maddi
mevcudiyet ve servet mevcuttur……………..
Benim kusuruma bakma Sevgili Üstadım. Sizi bazı ahvalde ıstıraba sevk
ettiğim vaki oldu. Fakat bütün bunlar hüsnü hizmet aşkımın bir
tezahüründen başka bir şey değildir. Sizin azad kabul etmez bir
memlükünüzüm ve daima inşallah öyle kalacağım. Gerçi Husrev ve tahiri
gib kahramanlar ayarında olamadığımı biliyorum ve onlar gibi katıksız ve
saf hizmet ruhunu taşıyamadım. Bu bir nevi hastalık mahiyetindeki bazı
zaaflarımdan ileri geliyor. Haşa bir nevi itimatsızlık değil, belki daha iyi
kavramak daha vazıh ve etraflı anlamak için tahkik ve tetkike fazla
müptelayım. Risale-i nurun desatir i aliyesini bütün vuzuh-u kainata
tatbik etmek ve onların hudutsuz ihatasını ve kainat şümul azametlerini
tezahür ettirmek için kitab-ı kebir-i kainatın her sahifesini her satırını
tam ilmi bir ehliyetle ve riyazi kat’iyyetle temaşa etmek ve okumak için
bütün şuabat-ı ulum ve fununa meylim sonsuz bir ibtila halindedir……..
Hem zübeyr e bilhassa çok selam ediyorum. “ onun yazdığı mektub ve saireyi
okuyamadım .gerçi mevzuu ‘nurlardır fakat Nurlar içinde bulunan ehemmiyetli
fıkralar Nurların tervicine kafidir. Elbette Zübeyirin bazı kıymettar fıkraları vardır.
Musaid bir vakitte dinleyeceğim. O Risale içinde kıymetli fıkraları lahikaya
geçirmek için Ispartaya “zübeyirin bir fıkrasıdır” diye göndereceğim. Hem Risale-i
nurun müşterileri aramaya mecbur değil, müşteriler onu aramalı yalvarmalı.
Kemiyete ehemmiyet vermiyor. Zübeyir kendi gibi bir adam bulsa yüz kişiye
bedeldir.” Dedi. Ve rahatsızlığında söylediği için hususi mektub yazamadığımdan
bir parça dokunaklı bu mektuba gücenmemenizi istiyor.
SAİD-İ NURSİ
AYNI DEFTER SH.30
Kardeşlerim
Sebilurreşadın bu sırada bizim lehimizde yazıları bize
edecekti.
AYNI DEFTER SH.32
Mehmet Ali dilimi anlamıyor! Ben demiştim ki : Zübeyr ile Sungur Nurun
kahramanlarıdır. Her biri yirmi- otuz yeni talebeden ziyade ehemmiyetleri
vardır. Acaba hiç sarsılmayan bu iki Abdurrahmanlarım bunlar da
aldanabilirmi? Tam Ceylan(1) gibi çalışmalıdırlar.
SAİD NURSİ
(1): Bu hadiseyi Sungur Ağabey çok iyi hayırlar. Afyon hapsinde merhum
Ahmed Feyzi Ağabeyin edibane, alimane yazdığı müdafaalar ve bir
mecmua ile Nurları neşr etmek zeminini ihzar ile meşguliyeti sırasında
merhum Zübeyr Ağabeyle Sungur Ağabey bu zahiri çok parlak ve şaşaalı
hizmete meclub olup nurları yazmak okumak ve neşr etmek yerine o zatın
katipliğini yaparlarken üstaddan gelen şiddetli ihtar ile hizmetin merkezine
dönmüşlerdir.A.B
ِس ِمه
ْ سُبْحَا َنهُبِا
Risale-i Nurun 27. Mektubu
Lahikalar Bölümü ve Yeni
Asya Gazetesi
Yeni Asya 21.02.2007 tarihli nüshası, Kazım Güleçyüz'ün GÜNLÜK LAHİKA başlıklı
yazısında: Yeni Asya Gazetesinin bir günlük lahika mektupları hizmetini gördüğünü
yazdı. Delil ve hüccetini de, kısmen kendi yorumuna, kısmen de M. Kutlular Bey
kanalıyla merhum Zübeyr Gündüzalp Ağabeyinin tavır davranış ve sözlerine
dayandırdı.
Kazım kardeşimizin bir gazeteci olarak -fakat gazeteciliğe mahsus olmak şartıyla- bin
dereden su toplar tarzında yaptığı yorumuna bir şey denmeyebilir. Ama M. Kutluların
Zübeyr Ağabeyden bunu, (yani gazete bir lahika mektupları hizmetini görüyor sözünü)
duydum veya onun bu mevzuda müspet tavırlarını gördüm isnadına karşı ( dur orada
arkadaş!) deriz.
Çünkü Lahika Mektupları kudsidirler, nezihtirler, nurludurlar, gazetede olabilecek pek
çok günah, hukuklara tecavüz siyaset tarafgirliği gibi hatalar ve paslar, mübarek ve
münezzeh Lahikalara bulaştırılamaz.
Evet, Lahika Mektupları siyaset tarafgirliği namına hiç kimseye dil uzatmaz hainlikle
çürütmez tahkir etmez bir kudsiyetle nura ve nur mesleğine hizmet etmiş ve
etmektedir. Dolayısıyla Zübeyr Ağabey, oldukça büyük bazı hizmetler gören, fakat
aynı zamanda bir çok hatalar, günahlar ve hukuklara -siyaset tarafgirliği adına-
tecavüzler yapmış bir gazeteyi, o kudsi Lahika Mektupları ayarında sayarak, (bu da bir
lahika mektubu hizmetidir) diyemez ve demesine de imkan yoktur.
Şayet M. Kutlular Bey böyle bir rivayeti Zübeyr Ağabeye isnad etmişse de bence hilaf
etmiştir. Böylesi bir rivayetin ikinci bir şahidi de yoktur. Çünkü 1961 lerden sonra,
Zübeyr Ağabeyle bu fakirde çok kerelerde görüşmüşüm. Ama en çok görüşen M.
Fırıncı Ağabey, Rüştü Tafral, M. Birinci gibi zatlar bu rivayete, (Evet) demiyorlar.
Herkesin meşgul olduğu sanat ve mesleğinde fani olması bir hal,bir giriftarlık
olduğundan, M. Kutlular ve yazar Kazım Güleçyüz kardeşlerimizde,Yeni Asya
gazetesi atmosferinde fani olmuş olduklarından, Nur Hizmetini bir siyasi gazetenin
neşriyatından ibaret sanmaktadırlar. Bu yüzden bazı büyük işler başaran, ama aynı
zamanda çok günahlar da işliyen bir gazeteyi müdafaa yolunda asılsız rivayetlere,
indi yorumlara tevessül edebiliyorlar.
Görüyoruz ki, Zübeyr Ağabeye karşı sadakatkarlık ve bağlılık iddia edenlerin tavırları,
zaman-zaman kendilerini tekzib etmektedir. En bariz bir örneği, Kastamonu
Lahikasında bahsi yapılan, Asay-ı Musanın lügatçesini fevkalede alimane bir uslupta
kaleme alan Kastamonulu büyük alim merhum M. Feyzi Efendinin bu lügatnamesini
Hz.Üstad bir mektupta sadece bir haber olarak ve (hasta olduğu halde...) ifadesiyle
yazmışken, sonra Hz.Üstaddan habersiz olarak Hüsrev Ağabey onu Asay-ı Musaların
(teksirli osmanlıca ve latincelerinin) ahirlerine derceyledi. Ama sadece bir defa
yapılan bu işlemi, takibeden baskılarda hiç birine Hz.Üstadça konulmasına dair bir
iş'arı sudur etmediği için,Asay-ı Musalara konulmamış olmakla beraber bizzat Zübeyr
Ağabeyin imzalı bir mektup yazısında adı geçen lugatçe için Hz.Ustaddan bizzat ve
şahsen duyup gördüğü şu rivayet ve nakli (.. Bu Risale-i Nuru tahriftir. Bir zaman ...si
yaptı, R. Nura çok zarar verdi.)
Merhum Zübeyr Ağabeyinin bu mektubunu ve imzasını Zübeyr Ağabeycilik iddiasında
bulunanlar gözleriyle görmüş ve okumuşlarken, mübarek ve kudsi Nur Kitaplarının
arkalarına, kenarlarına ve haşiyelerine sırf dünyevi ticaret ve menfaat için bir takım
insanların elleriyle neler ve neleri ilave ettiklerini herkes görmektedir.
Gazetenin ilk çıkışı ile ilgili, yani nasıl ve ne gibi şartlarla çıkartma izni verildiğine dair
tafsilata girişmeye gerek yok sanırım. Çünkü bir çok kimselerin malumudur.
Netice, bir gazetede Risale-i Nurlarla ilgili harici havadisler, malumatlar ve bazı sinsi
saldırılara karşı müdafaalar gibi şeyler yayınlanabilir. Yani, Risale-i Nurun meslek ve
meşrebinin en dış çizgisinde olarak gazete bazı hizmetlerde kullanılabilir. Ama bu
şart ile ki yaptığı iyilikleri tebai ve dolayısıyla Nur cemaatine, ama kötülükleri,
yanlışlıkları, aşırılıkları ise sadece ve yalnız gazeteye ve onu çıkaranlara ait olacak
şekilde tavır ve tedbirler alınmalı. Aksi halde, (bu, bir Lahika Mektupları hizmetini ifa
ediyor. Bu, Nur'un en dahili hizmetini temsil ediyor, bütünüyle Nur cemaatı bu
anlayıştadır) gibi haksız ve yerinde olmayan ve ehl-i iman arasında kötü intaba'lar
bırakan bir takım iddialar öne sürülürse, hem buhtan olur, hem haksız ve yersiz olur
ve hem de doğrudan bir yalan olur Vesselam.
Gazetenin geçmiş otuzbeş senelik yayın hayatında Nur Mesleğine verdiği çok büyük
zararlarından da bahsetmeyi zaid görüyorum.
Cenab-ı Allah hepimiz kudsi Nur Risalelerinin istikametli çizgisinden ayırmasın
şaşırtmasın. (Amin.)
05.02.2007
Abdülkadir BADILLI
SUAL: Bu tabir ve kelimeleri bilmeyenler ne yapacaklar? Bu kelimlere bilinmezse,
manalar kapalı kalmaz mı?
CEVAP: Ortaya konan bunca İslâmî Lugat kitapları, elbette ki bu ihtiyacın cevabı
olarak yazılmışlardır. Kitabların orijinal yapısına tasarruf etmeye hiç ihtiyaç yoktur.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri İslami tabir ve ıstılahların sadeleştirilip asliyetini
bozmaya değil, belki bu manidar ve nur menbaları olan kelimlerin tarihî seyri ve
istikrarını akıl ve kalblerde de tesbitini istiyor ve diyor ki:
«Her mü'mine bilmesi lâzım olan mücmel manaları, yani muhtasar bir meali ise,
en âmî bir adam dahi çabuk öğrenir. Bütün ömrünü İslâmiyetle geçiren ve kafasını
binler malayaniyat ile dolduran adamlar, bir-iki haftada hayat-ı ebediyesinin
anahtarı olan şu kelimat-ı mübarekenin meâl-i icmalîsini öğrenmemesine nasıl
mazur olabilirler, nasıl müslüman olurlar, nasıl "akıllı adam" denilirler? Ve öyle
heriflerin tenbelliklerinin hatırı için, o nur menba'larının mahfazalarını bozmak kâr-
ı akıl değildir!..» (Mektubat sh:341)
«Acaba kendine müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için, bir günde
elli kelime Firengî lügatından taallüm ettiği halde; elli senede ve her günde elli
defa tekrar ettiği Sübhanallah, Elhamdülillah ve Lâilahe İllâllah ve Allahü Ekber
gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse, elli defa hayvandan daha aşağı düşmez
mi? Böyle hayvanlar için, bu kelimat-ı mukaddese tercüme ve tahrif edilmez ve
tehcir edilmezler! Onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar taşlarını
hâkketmektir; bu tahkire karşı titreyen mezaristandaki ehl-i kuburu aleyhlerine
döndürmektir.» (Mektubat sh:434)
Evet dünyevi ve fani hayatın menfaati için yapılan ve milli şa’şaa ve teşvikle ve
büyük paralar harcanarak yürütülen firengi lisanı öğrenme ve öğretme faaliyetinde
gösterilen alaka ve gayretin çeyreği kadar bir gayret, ebedi saadetin
kazanılmasına gösterilse ve şa’şaalandırılsa heralde cemiyetimizde avam tabakası
kalmazdı. Hayat-ı uhreviyeye bu kadar alakasız insanlar için fikrî, ilmî ve hissi olan
ve manevi değerleri taşıyan tabirat-ı diniye asrın ruhsuz kelimelerine mahkum
SUAL: Hizmet düsturlarında zamanın şartlarına göre değişiklik
getirmek, hikmetin iktizası olduğu söyleniyor, ne dersiniz?
Naşirler
Her kim ki bu konuda bize
sükünlu olmamız için tavsiye ve
akıl vermeye kalksa o dahi
ahmaktır.cevabımız sükuttur.
Nur Fedaileri