You are on page 1of 357

ULTRASONOGRAFİ

TARİHÇE

•1794 yılında, Spallanzini

•1880'de Curie kardeşler “PİEZOELEKTRİK ETKİ” yi tanımlamışlardır.


Tanısal ultrasonun gelişiminde 4 dönem izlenmektedir;

I- İçinden İletim Dönemi (1935-1952):

II- Yumuşak Doku Dönemi (1949-1956):

III- Avrupa Dönemi (1954-1963): III- Avrupa Dönemi (1954-


1963):

IV- 1963'ten Günümüze:


Ses Dalgasının Fiziksel Özellikleri
Ses; Maddenin mekanik titreşimidir. Ses dalgalarının iletilebilmesi
için moleküler bir ortam gerekir.
Ses, boşlukta yol alamaz.
İnsan kulağı 16 ile 20.000 Hertz arasında frekansa sahip sesleri
duyabilir.
Saniyede; 1 dalga ihtiva eden ses birimi Hertz
1000 dalga ihtiva eden ses birimi Kilohertz
1.000.000 dalga ihtiva eden ses birimi Megahertz
Ses frekansı;

16 Hz'den az olursa İnfrason


16-20.000 Hz arasında olursa Odyoson
20.000 Hz-10 MHz arasında ise Ultrason
10 MHz'den yukarı olursa Hiperson

İşitilebilen ses dalgalarının dalga boyu büyük ve frekansı


küçük olduğundan canlı dokular bunları ememez, bu nedenle tanı ve
sağaltım amacıyla kullanılamazlar.
Ses-Doku Etkileşimi
Farklı akustik yapıya sahip dokuların yüzeyinden yansıyan sesin
miktarı, iki doku arasındaki akustik özellik farklılığının (Akustik İmpedans)
derecesine bağlıdır.
Akustik impedası; sesin doku içindeki hızı ile dokunun dansitesinin
çarpımı belirler.
Organzimaya gönderilen ses dalgaları, yolu boyunca çeşitli fiziksel
etkileşimlere uğrar ve giderek etkisini kaybeder. Bu etkileşimler; sesin
organizma dokuları tarafından
* Absorbsiyonu
* Yansıması
* Kırılma ve saçılması’ dır.
ULTRASONUN ELDE EDİLMESİ
(PİEZO-ELEKTRİK ETKİ)
Ultrasonografide çok yüksek frekanslı ses dalgaları kullanılır.
Bu kadar yüksek titreşimin elde edilmesinde temel ilke Piezo-elektrik
olayıdır.

Piezo eski Yunanca'da piesis (basınç yapma) den gelir. Kuartz


kristali, yüksek değişken elektrikle yüklendiği zaman, büyüklük ve şekli
değişir. Bu nedenle piezo-elektrik özelliğine sahiptir. Kuartzdan elektrik
akımı geçtiğinde kristal, akımın polaritesine göre genişler ve sıkışır.
Ultrason dalgaları, bu sıkışma ve gevşeme sonucu oluşur.

Diğer taraftan ses dalgaları biçimindeki mekanik enerji,


kristallere uygulanınca bir elektrik akımı oluşur. Bu şekilde elektrik
enerjisinin sese, ses enerjisinin elektriğe dönüşümüne piezo-elektrik
olayı denir.
Kuartz 2000 volt gibi yüksek bir gerilime ihtiyaç
duyduğundan, bugün ultrason cihazlarında yerini daha az gerilim
gerektiren ve daha ucuz olan maddelere bırakmıştır.

Seramik, barium titanat, litium sülfat, kurşun zirkonat gibi


maddeler piezo elektrik özelliğe sahiptir. Sonografi için en çok
zirkonatlar kullanılır.

“Transduce” (çevireç) ya da “prob”, bu piezo-elektrik özelliğe


sahip maddeleri ihtiva eder. Problar ; elektrik enerjisini ses’e,ses
enerjisinide elektrik enerjisine çevirir.
ULTRASONİK GÖRÜNTÜNÜN OLUŞUMU

İncelenecek bölgeye ses dalgaları prob aracılığı ile


gönderilerek istenilen planlarda kesitler alınabilir.
Kullanılan ses dalgaları sürekli değildir.
Ses dalgalarının sürekli gönderilmesi durumunda, yansıyan
dalgalarda sürekli olacağından, yüzeyden ve derinden yansıyan
ekoları birbirinden ayırabilmek için ses dalgasının kesikli gönderilmesi
gerekir.
Bundan dolayı ses dokuya birden fazla dalga içeren dalga
paketleri şeklinde gönderilir.
Birim zaman (sn) içinde dokuya gönderilen ses paketi sayısı;
500 - 3000 arasındadır.
Bu organizmanın real-time görüntülenmesi, yani probun hasta
üzerinde dolaştırılırken ekranın sürekli tazelenerek görüntü
devamlılığını sağlanması için yeterli olmaktadır.
Lineer Prob:
Dikdörtgen şeklinde görüntüleme alanı veren, doğru bir hat
boyunca dizili çok sayıda kristal içerir. Yüzlek yapıların incelenmesinde
ideal görüntü verir.
* Sığırlarda reprodüktif amaçla
* Atlarada tendo muayenesinde kullanılır.
Sektör Prob:
Bir ya da daha fazla kristalin, konveks bir hattın belirli bir yerine
dizilmesiyle, tepesi ekranın yukarısında konik bir görüntü sağlamıştır.
Bu probların vücut ile temas yüzeyleri küçük buna karşın
görüntü alanı geniş olduğunda özellikle kostalar arası gibi küçük
alanlarda kolaylıkla görüntüleme avantajı sağlar.
Bu tip problar; * mekanik
* annüler
* faz ateşlemeli olarak 3 farklı şekilde imal
edilmiştir.
Konveks prob

Konveks problarda transduser elemanları geniş bir yay çizecek şekilde


dizilmişlerdir. Bu tip problarda elde edilen görüntü, tepesi kesik koni
oluşturur. Sektör grubun bir varyasyonudur. Bunda sektör probdaki
sakıncalar giderilmiştir.
2. Elektirikli saat
3. İşaret İşleyici
4. Atım Üreteci
5. Elektronik Uzaklık Kompenzasyonu
6. Süpürücü Devre
7. Uzaklık - Çevre ve Alan Ölçümü
8. Ekran
9. Dondurucu
10. Kamera
11. Klavye
12. Karşılaştırmalı Bellek (Özellikle jinekolojide kullanılır)
ULTRASONOGRAFİDE KULLANILAN
GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ

Ultrasonografide farklı görüntüleme yöntemleri uygulanmaktadır.


Bunlar;

• A ( Amplitüd: Genlik ) MOD

• B ( Brightness = Parlaklık ) MOD

• M ( Motion = Hareket ) MOD

• D - MOD ( Dinamik Ekotomografi = Ekoskopi )


A ( Amplitüd = Genlik )MOD

Gönderilen ses dalgasının yayılım doğrultusunda farklı yüzeylerden


yansıyan ekolar yansımanın şiddetine göre çizgisel bir grafik haline
dönüştürülür.
Böylece bir çok yüzeyden dönen ekolar, grafik üzerinde
tepecikler oluşturur. Çizgi yüksekliği; yankının şiddetini (kuvvetini) ,
taban düzeyi ya da çizgiler arasındaki mesafe ise ; yapıların vücut
içerisindeki derinliğini verir. Günümüzde kullanım alanı çok azalmış
olan bu mod en iyi gözün incelenmesinde kullanılmaktadır. Ayrıca
kardioloji ve ekoensefalografide kullanım alanı bulmuştur. A- modda
veriler kantitatif olup incelenen kısım görülmez.
B ( Brightness = Parlaklık ) MOD

Dokulardaki farklı yüzeylerden dönen ekoların şiddetine göre,


parlaklığı değişen noktalar halinde gösterilmesidir. Noktaların
parlaklığı, geri dönene ekoların şiddetini gösterir. Sonda, istenilen
alanlarda hareket ettirilerek organın topoğrafik akustik kesiti elde
edilir.
Özellikle gebelik ve abdominal ultrasonografide
kullanılır.
M ( Motion = Hareket )MOD
İncelen bölgeden yayılan ekoların, hareketli ve zaman ayarlı bir grafiğe
dönüştürülerek kaydedilmesidir. Burada hareketliliğin gösterilmesi
amaçlanmıştır.
En sık olarak kardiolojide ventrikulus duvarlarının,
kapakçıkların ve damarların hareketlerinin
incelenmesinde, obstetrik ekografide fötüsün
hareketinin araştırılmasında kullanılır.
D-MOD ( Dinamik Ekotomografi = Ekoskopi )

Burada operatörün eline mekanik veya


elektronik bir tarama aygıtı yerleştirilmiştir. Bir
sürü B- görünümün ard arda gelişi ile nitelikli
bilgiler devam eder.
Özellikle kardioloji, gebelik ve pediatride
hareketli yapıların incelenmesi için kullanılır.
Tarama Çeşitleri
• Bir yerden bir yere geçirme ( Nakil ):Sonda kendisine
paralel olarak yer değiştirir.
• Proksimal dolanma: Sonda, operatörün eli merkez
olacak şekilde bir daire bölgesini takip ederek yer
değiştirir.
• Distal dolanma: Sonda, sondanın başı merkez
alınarak bir daire bölümünü dolaşır. Bu teknik,
kostalar altı ve interkostal kesitler için çok yararlıdır.
• Birleşik hareketler.
• Distal ve proksimal dolanma ile birlikte yapılan nakil
hareketi Proksimal dolanma ile bağımlı nakil.
Tarama Teknikleri
A - Elle tarama:
• Doğrusal ( lineer ) tarama: Bu teknikte dönüştürücüden çıkan
ultrasonik dalgalar birbirine paralel gider.
• Kemer tarama : Dönüştürücü, taranacak deri bölgesi ile
temastadır. Ultrason demeti tarayıcının deriye değdiği
noktadaki teğete dik açıyla gider.
• Açısal tarama: Açısal tarayıcı, deri üzerinde bir noktada tutulur
ve burada ekseni etrafında döndürülür. Böylece açısal dilimli
kesitler elde edilir.
• Bileşik tarama: Tarayıcı, hem kemer hem de açısal tarama
özelliği taşır.
B - Otomatik tarama
C - Gerçek zamanlı ( Real-time ) hareketli tarama
ULTRASONOGRAFİDE DİKKAT
EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR

1. Anatomi
2. Bölgesel imgeleme
3. Organ ekseninin belirlenmesi
4. Tüm organ hacminin taranması
5. Probun bastırılması
6. Doku ayrımı
7. Kitle ayrımı
ULTRASONOGRAFİDE
GÖRÜLEN ARTEFAKTLAR
• Akustik gölge artefaktı
• Kırılma artefaktı
• Reverberasyon artefaktı
• Ayna artefaktı
• Kuyruklu yıldız artefaktı
• Akustik yankı birikimi artefaktı
• Duplikasyon artefaktı
• İç çoğalma
• Aksiyal rezolüsyon kaybı
• Aksdışı artefaktı
• Kesit kalınlığı artefaktı
• Elektronik gürültü
ÜRİNER SİSTEM
Ultrasonografi uygulamaları özellikle üriner sistem hastalıkları
için uygun bulunmuştur. Çünkü bu sistemdeki bir çok
hastalığın sadece çok az spesifik klinik semptomu vardır.

Endikasyonları;
• Böbrek fonksiyonunun araştırılması,
• Üriner anomalilerin araştırılması,
• Akut ve kronik böbrek hastalıklarının değerlendirilmesi,
• Hematürinin etiyolojisinin saptanması,
• IVP’de belirlenen şüpheli kitlenin incelenmesi,
• Renal kist, tümör, taş ve hidronefrozun araştırılması,
• Renal biyopside rehber olarak ultrasonografi kullanılır.
Kedide Akut Nefritis
Kedide Böbrek Tümörü
Köpekte Polikistik Böbrek
Kedide Böbrek Kisti
Kedide Piyelonefritis
Köpekte Böbrek Taşları
Kedide Glomerulonefritis
Köpekte Akut Nefritisle birlikte
seyreden hidronefroz
Köpekte Akut Nefritis
Normal böbrek
Renel kist
Böbrekde taş

Acustik gölge
Hidronefroz
Perirenal kist
Böbrek ekojenitesinde genel artış
Hidronefrozis
Perirenal kist
Normal edrenal gland
sistitis

Normal idrar kesesi


Kedide Ürolitiyazis
Kedide FUS
sistitis

Normal idrar kesesi


PROSTAT
Prostatın ultrasonografik incelemesinde
endikasyonlar;
• Prostat yangısı ve prostatik apselerin
incelenmesinde,
• Bening prostat hiperplazilerinin tanısı,
• Prostat karsinomunun tanısı.
Normal prostat

tümör
Köpekte Prostat Tümörü
Köpekte Prostat Tümörü
Köpekte Prostat Tümörü
Köpekte Prostat Tümörü
ADRENAL BEZLER
Normal adrenal bezlerin muayenesi;
retroperitoneum, böbreklerin kranial kutuplarının,
medial ya da hemen kraniale doğru dikkatli bir
araştırmasını gerekmektedir. Sol adrenal bez
hafifçe kaudale ve a. Mesenterica cranialisin
başlangıcına doğru hafif sağ kraniale doğru
uzanmaktadır. Genellikle 3 m’den daha kısa olan ve
dorsoventral olarak yassılaşan adrenal bezlerin en
iyi rezolusyonunu yüksek frekanslı dönüştürücü
sağlamaktadır. Korteks ile karşılaştırıldığında
adrenal medulla hiperekojendir.
Normal edrenal gland
Sık soluma ve bağırma şikayeti olan 12 yaşlı kısırlaştırılmış dişi köpeğin sol adrenal bezinin longitudinal ( A,B )ve
transversal ( C,D ) sonogramları. Laringeal bölgede palpe edilebilir büyüklükte bir kitlesi varmış. Adrenal bez
büyüümüş ve anormal şekil almış olarak izleniyor (oklar). Bu durum, adrenal tümör veya hiperplazi sonrasında
sekonder şekillenmiş olabilir. Servikal kitle tiroidin adenokarsinomu olarak tanımlanmış.
Yüksekten düşme sonucunda sekonder olarak arka bacakta akut paralizi
şekillenen 15 yaşlı kısırlaştırılmış dişi Daschund’ un kranial abdomenin
longitudinal sonogramları. Köpek fazla kiloluymuş ve uzun süreden beri poliüri
ve polidipsi anamnezi varmış. Vena kava kaudalis’ e basınç yapan veya
sıkıştıran oval heteroekoik bir kitle (oklar) izleniyor. Aort, bu kitlenin alt kısmında
yer alıyor. Bu durum, adrenal bir tümörün varlığını tanımlar.
KARACİĞER
Küçük hayvanlarda abdominal
ultrasonografinin ilk kullanım alanlarından
biridir. Karaciğerde; hepatositler, yağ,
kollajen ve kan, ultrason dalgalarını geçirme
bakımından farklıdırlar. Karaciğer
muayenesinde; ekinokok kistleri,
hepatomegali, sarılık, asites, karaciğer
bölgesindeki kitleler, diyafram yırtıklarından
şüphelenilen olgular, kilo kaybı ve hepatik
metastazlar incelenebilmektedir.
Köpekte Hepatik Kist
Köpekte Karaciğerde Multifokal
Kitlesel Lezyonlar
Köpekte Karaciğerde Solid Kitlesel
Lezyon
Karaciğerde tümör

Diafram sınırı
Diafragmatik hernia
Karaciğer oldukça granüler
görülmekte ve ekojenitesinde diffuz
artış vardır.

Hipertrofik siroz

Abdominal sıvı

Difram sınırı
normal
Normal karaciğer
Hipoekoik genişlemiş lenf nodülü

Ascites
Ascites
Ascites

Normal karaciğer
Hipoekoik genişlemiş lenf nodülü

Ascites
Ascites
Ascites

Normal karaciğer
SAFRA KESESİ VE SAFRA YOLLARI
Safra kesesi ve safra yollarını ultrasonografik muayenesinin
endikasyonları;
Safra kesesi ve yolları taşı, safra kesesi hidropsu, kolesistitis,
safra kesesi empiyemi, tümör ve sarılık etiyolojisinin
araştırılması amacı ile yapılır.
Safra taşı ve endikasyonları;
Safra taşları ( Cholelithiasis ), genel olarak kese içinde yüksek
eko ve distalinde akustik gölge oluşturur. Multipl küçük taşlar
ve seviye oluşturan safra çamurunda akustik gölge izlenmesi,
safra taşlarının önemli bulgusudur.
Kese içerisinde akustik gölge oluşturmayan yapılar ise; küçük
taşlar ( kolestrol taşları ), kan, irin ve parazitler olabilir.
Köpekte Kolesistolitiyazis
Köpekte Kolesistit
Köpekte Safra Çamuru Birikimi
PANKREAS
Küçük hayvanlarda pankreas ultrasonografisinin en önemli
endikasyon alanları; pankreas tümörleri, akut ve kronik
pankreatitis, sarılık etiyolojisinin araştırılması, pankreatik
neoplazm veya ekstrahepatik bilier obstrüksiyondan
şüphelenilen durumlardır. Normal pankreasın görüntülenmesi
güçtür çünkü; tanımlanabilir bir kapsülü yoktur, kalın barsağa,
duodenuma ve mideye yakındır. Bu organların içerdikleri gaz
da, ultrason dalgalarının içeriye işlemesine engel olmaktadır.
Muayene sırasında hayvan aç olmalıdır. Hidroperitoneum,
pankreasın görülebilmesini sağlamakta bu nedenle diagnostik
bir yardımcı olarak görülmektedir.
Kedide Pankreas Tümörü
pankreatitis
DALAK
Dalakta ultrasonografi genellikle; splenomegali,
hematolojik ve lenfojenik hastalıklar, travmatik lezyonlar,
splenik kitleler ve hemoperitoneum olgularının izlenmesi
amacı ile yapılır. Muayene, hayvan açken yapılmalıdır.
Dalağın kuyruk kısmının muayenesinde prob,
karaciğerde olduğu gibi ventral yaklaşımla hemen kaudal
olarak ksifoide uygulanır.Dalağın geri kalan kısmı ise;
hayvan sağ tarafı üzerinde yatarken, kostal kemer
boyunca dorsal olarak yapılan bir tarama ile uygun bir
şekilde muayene edilebilir.
Köpekte Dalak Tümörü
Trombositopeni ve şiddetli anemi ile ilişkili akut kollaps anamnezi olan 9
yaşlı dişi köpeğin dalağının transversal sonogramları. Dalağın uç kısmıyla
bağlantılı yuvarlak, hipoekoik görünümlü bir kitle (açık oklar,A) izleniyor.
Splenik vene bitişik olan hiperekoik bir kitle (oklar, B&D) izleniyor. Eklenti
halinde küçük hipoekoik bir kitle (kapalı ok,C) tanımlanıyor.bu hipoekoik
lezyonlar, tümör veya nodüler hiperplazi alanları olabilir. Splenik vene bitişik
olan hiperekoik lezyonun yerleşimi, splenik hilustaki yağlanma alanları
olarak tanımlanıyor.
5 haftadır 3/6 sistolik murmur, kilo kaybı ve letarji anamnezi olan 7 yaşlı erkek
Doberman Pinscher’ ın dalağının longitudinal sonogramları. Özellikle dalak ile
bitişiğindeki yağ dokusu arasındaki arayüzde, dalak büyümüş ve sınırı
düzensizleşmiş olarak izleniyor. Bu bulgular, splenik tümörü tanımlar.
SİNDİRİM KANALI
Kusma ve abdominal sancı gibi gastrointestinal hastalık
belirtileri gösteren küçük hayvanlarda abdominal
ultrasonografi, kullanışlı bir muayene metodu olarak ortaya
çıkmıştır. Sindirim kanalında ultrasonografinin
endikasyonları; barsak duvarı kalınlaşmaları, barsaklarda
genişleyen kısımların belirlenmesi, mezenter, omentum ve
periton kitlelerinin araştırılması amacı ile yapılır.
İncelemede karşılaşılan güçlükler; intestinal kanalda
ultrason dalgalarının, içeriye işlemesine engel olan gazın
varlığı, bunun arkasında gizlenen yapılar ve bu yapıların
meydana getirdiği yankılanma, gölgeleme ve kuyruklu yıldız
artefaktıdır. Hayvanın aç bırakılması ve inceleme öncesi bir
miktar su içirilmesi ve antispazmodik ilaçlar yararlı olabilir.
Barsak invaginasyonu
Normal barsak
PERİTON BOŞLUĞU
Periton boşluğunun ultrasonografisinde
endikasyonlar; asites, apse veya hematomlar,
omentum tümörleri, retroperitoneal apse ya da
tümörlerin belirlenmesi amacı ile yapılır.
Oftalmik Ultrasonografide Endikasyonlar;

Retina hastalıkları, oftalmik arter stenozu, retinal


arter ve ven obstrüksiyonları, glaukom,
intraoküler ve orbital tümörler, vitreal
hemorajilerin değerlendirilmesi ve yabancı
cisimlerin lokalize edilmesi amacıyla uygulanır.
Ayrıca intraoküler ve orbital yabancı cisimler,
lens lukzasyonu, intraoküler kanamalar ve retina
dekolmanları belirlenebilir.
NÖROSONOGRAFİ
Merkezi sinir sisteminin ultrasonografik muayenesi
sınırlıdır, çünkü; yumuşak doku ile kemikler
arasındaki büyük akustik direnç farkı, ultrason
demetinin büyük kısmının doku ile kemik arasındaki
yüzeyden yansımasına neden olur. Yaklaşık 1 aylık
kedi ve köpeklerde bıngıldak
( genellikle dorsal orta hat boyunca uzanır ) akustik
bir pencere gibi kullanılarak beyin muayene edilebilir.
Yetişkin köpeklerde beyin muayene edilmeden önce
burr ( daire testere ) deliği ya da kraniektomi gerekir.
TENDOLARIN ULTRASONOGRAFİK
MUAYENESİ
Atlarda tendoların ultrasonografik
muayenesi gün geçtikçe değer
kazanmaktadır. Özellikle yüksek frekanslı
( en çok 7.5 MHz ) dönüştürücüler
kullanılarak volar metakarpus ve
metatarsus muayene edilebilmektedir.
ENDOSKOPİK ULTRASONOGRAFİ

Özefagus ve mide gibi içi boşluklu organların


duvarının ve bunlara komşu anatomik
yapıların incelenmesi amacıyla kullanıllır.
Endoskopik ultrasonografi öncesi hastanın
sedasyonu veya anestezisi gerekmektedir.
Bu yöntemde prob, 3600 çevresini
gösterebilecek şekilde fiberoptik endoskopi
aygıtına monte edilmiştir.
GİRİŞİMSEL ULTRASONOGRAFİ

Girişimsel ultrasonografi bazı durumlarda ucuz, basit, pratik ve kolay


uygulanabilen bir yöntem olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Uygulamanın başarısı, uygulayanın deneyimine bağlıdır. Girişimsel
ultrasonografiyi olumsuz etkileyen faktör, girişim yapılacak organla
araya hava veya barsak gibi bir yapının girmesidir. Ultrasonografi,
yüzeysel organlar ve karın boşluğundaki bir çok yapının biyopsi ve
drenaj işlemlerinde başarı ile kullanılır. Bunun için detaylı bir
ultrasonografik inceleme ile girişimin yapılacağı patolojik oluşum
incelenir. Uygun bir yaklaşım yeri ve açısı belirlenir. Deride traş ve
dezenfeksiyon yapıldıktan sonra, hayvan anestezi edilmemişse lokal
anestezi uygulanır. Seçim yerinden deriye küçük bir ensizyon
yapılır. Biyopsi iğnesi ya da kanül buradan itilerek hedef organa
ulaşılır.
ULTRASONOTERAPİ
Ultrasonun sağaltım amacı ile
kullanılmasına “Ultrasonoterapi” denir. Bu
şekilde; astım, arter hastalıklar, burkulma,
lumbago, omuz bölgesi periartritleri olmak
üzere çeşitli kemik ve eklem
hastalıklarında iyi sonuç alınmaktadır.
Ultrason sklerozları eritir, lokal ısıyı
yükseltir, dolaşım düzenler ve analjezik
etki gösterir.
DOPPLER ULTRASONOGRAFİ

Doppler ultrasonografi; kan akım hızı ve akım karakteristiklerini


araştırmada kullanılan bir inceleme yöntemidir. Doppler etkisi;
1842 yılında Avusturyalı fizikçi Johann Cristian Doppler
tarafından tanımlanmış bir fizik prensibidir. Kısaca bu fizikçi;
yaklaşan sabit frekanslı bir ses kaynağının frekansında artma,
uzaklaşan ses kaynağının frekansında ise azalma olduğunu
saptamıştır. Bu prensip ultrasonografiye uygulandığında;
hareketli bir objeden yansıyan ses frekansının, probdan
gönderilen ses frekansına oranla değişebileceği söylenebilir.
Elektronik teknolojisindeki büyük ilerleme sayesinde, kan
akımının klisifikasyon ve kantifikasyonunda temel yöntem olan
Doppler ultrasonografi yöntemi geliştirilmiştir.
FİZİK

Doppler ultrasonografi ile akım incelenirken eko kaynağı;


eritrositlerin yüzeyidir. Gönderilen ultrasonun dalga boyu,
eritrosit yüzeyinden çok büyük olduğu için temel olay
saçılmadır. Akan eritrositlerden saçılan ses, üst üste binerek
proba ulaşır. Bu nedenle Doppler ultrasonografide
penetrasyon faktörü kullanılarak olduğunca yüksek frekans
seçilmelidir.
Doppler ultrasonografi ile kan akımını
değerlendirmede temel prensip; damara belirli bir açı ile
gönderilen ultrason demetinin frekansının, akımın yönüne ve
hızına göre değişmesini saptamaktır. Gönderilen ses
dalgasının frekansındaki değişim “Doppler eşitliği” ile
gösterilir.
Normal kalp
Normal kalp
İnterventriküler septumda kalınlaşma
Perikardial efüzyon
Aortic stenoz
Mitral Kapakta Kaçağa Bağlı
Regürgitasyon Tablosu
Mitral ve Triküspit Kapakta Kaçağa
Bağlı Regürgitasyon Tablusu
Dilate Kardiyomiyopatiye Bağlı
Kapak Yetmezlikleri
Köpekte Akciğer Tümörü
Köpekte Akciğer Tümörü
lens
SİNDİRİM SİSTEMİNİN

RADYOGRAFİSİ
Sindirim sistemi hastalıklarının tanısında;
* anamnez,
* inspeksiyon,
* palpasyon,
* oskultasyon,
* deneysel punksiyon,
* deneysel laparotomi,
* rektal muayene,
* peritonoskopi,
* endoskopi
* ultrasonografi ve radyografi gibi çeşitli tanı
yöntemlerinden yararlanılır.
Farinks
Radyografik Anatomi:

1. Nasopharynx:
Başın kökü ve yumuşak damak arasındaki alan.
2. Oropharynx:
Dilin kökü ve yumuşak damak arasındaki alan.
3. Pharengeal istmust:
Yumuşak damağın kaudali, larinksin kraniali arsındaki kısımdır.
4. Laryngopharynx:
Tür ve ırklara göre değişmekle birlikte C2 ventrali ve
larinksin dorsali arasındaki bölgedir.
Faringeal kontrast çalışma
Endikasyonları:
* disfaji
* aşırı salivasyon
* öksürük
* ağrı
* dokularda şişkin görünüm
* şüpheli yabancı cisim
Kontrast çalışma için koyu baryum sülfat, % 100
mikropulverize baryum sülfat, baryum pastaları, baryumlu yiyecekler
kullanılır. Ancak bir perforasyon şüphesi varsa su da çözünen iyotlu
kontrast maddeler verilir.
Ağız boşluğu içine kontrast maddenin oral olarak verilmesinden
sonra L/L ve V/D grafiler alınır. Bu grafiler kontrast madde yutulana
kadar alınmalıdır.
Normal farinks kontrast çalışmada, Faringeal mukoza düzgün
şekilde kaplanmış,nasofarinks ya da trakea içinde kontrast maddenin
kaçmadığı görülür.
Faringeal Hastalıkların Radyografik Görünümü
Kitlesel Lezyonlar: En yaygın olanları apseler, neoplaziler, kist,
yabancı cisimler, granulomlar ve yangılardır.
Yutma bozuklukları: Oral disfaji, dilin hareketlerinin fonksiyonel
noksanlığı ile ilgilidir. Zayıf bolus şekli radyografik olarak dilin
kaudalinde kökünde görülür. Oral disfaji sırasında aspirasyon
pneumonisi nadir olarak görülür.
Faringeal disfaji; faringeal peristaltiğin
azalması ile sonuçlanır. Farinks boyunca bolusun hareketindeki
noksanlık zayıf kontraksiyon nedenidir. Eğer kontrast madde
trakeada görülürse faringeal displejiden şüphelenilir.
ÖZEFAGUS

Özefagus; farenks boşluğunu, mide ile birleştiren boru


şeklinde bir organdır.
Uzunluğu, türler arasında hatta aynı türün bireyleri
arasında bile farklılık gösterir.
Özefagus,
* pars cervicalis,
* pars thoracica,
* pars abdominalis
Pars cervicalis bölümü, üstte m. longus colli ile altta trachea
arasında median hatta yer alır. Göğüs giridine yaklaştığında
median durumunu terkederek trachea’nın sol tarafına kıvrılır.

Pars thoracica, apertura thoracis cranialis’ten sonraki


bölümdür. Özefagus, burayı geçer geçmez yeniden trachea’nın
dorsal yüzüne çıkar.

Pars abdominalis, çok kısadır. Hiatus oesaphagicus’tan


geçtikten sonra midenin cardia bölgesine açılır.
Ozefagus bozuklukları, çeşitli klinik belirtilerle ortaya
çıkar.
* regurgitasyon,
* yutkunma güçlüğü,
* aşırı yutkunma hareketleri,
* yeme ve içme esnasında ağzın açık tutulması
* kusma reflekslerini kapsar.

Sekonder olarak, kilo kaybı, normal büyüme ve


gelişmenin durması ile sürekli ya da aralıklı solunum
problemleri ortaya çıkar.

Özefagus disfonksiyonuna bağlı olarak, sıklıkla,


aspirasyon pnömonisi, tracheitis ve burun akıntısı gibi
problemler ortaya çıkar.
Radyografik Muayene

* Direkt
* İndirekt

Muayene sadece bu organla sınırlı kalacaksa,


hastanın önceden hazırlanmasına gerek yoktur. Huysuz
hayvanlara, trankilizan uygulanır.

Ancak özefagus; sedatifler, trankilizanlar ve genel


anesteziklerden etkilendiği için, motilite değerlendirileceği
zaman bunların rutin kullanımı kontraendikedir.
Direkt Radyografik Muayene

Direkt radyograflar, daima, kontrast radyograflardan


önce alınmalıdır.
Bu işlem, uygun radyografik tekniğin seçimi ile özefagus
ve çevre dokuların durumunu tayin etmek için gereklidir.

Ayrıca, direkt radyograflar, yabancı cisimler ve kitle


lezyonlarının varlığı hakkında bilgi verebilir.

Direkt radyograflarda, anormal özefageal radyografik


bulguların bulunmaması, özefagus hastalığının varlığını
engellemez.

Özefagus değerlendirilirken, komşu yapıların da dikkate


alınması gerekir.
İndirekt ( Kontrast ) Radyografik Muayene

Çeşitli kontrast maddelerin, oral yoldan verilmesinden


sonra radyografi işlemi yapılır.

Özefagografi için uygun olan bir çok kontrast madde


vardır. Kontrast maddenin seçimi, şüphelenilen hastalığa göre
yapılmalıdır.

Baryum Sülfat (BaSO4) krem ve pastaları (Esophotrast,


Microtrast, Esophageal Cream); yüksek kontast ve özefagus
mukozasında iyi tutunabilme özelliğine sahiptir.

Özefagus mukozasına ait hasarlar (özefagitis, neoplastik


infiltratlar) ve özefageal strukturlar bu kontrast maddelerle doğru
olarak değerlendirilirler. Bununla beraber, pasta’ nın aspirasyonu,
asfeksiye yol açar. Aspirasyonun önemli klinik problem olduğu
durumlarda, pasta kullanımı tavsiye edilmez.
Sıvı (Liquid) Baryum Sülfat Süspansiyonları (Orotrast),
mukozayı iyi sıvamazlar. Fakat aspire edildiklerinde, önemli
problemlere yol açmadıkları için rutin işlemlerde kullanılırlar. Hem
orofarengeal, hemde özefagus bölgesinin şüpheli motilite problemleri,
floroskopik ekran eşliğinde öncelikle sıvı süspansiyonlarla
değerlendirilmelidir.

Sıvı ve katıları yutma problemleri olan hayvanlara, Baryum


kaplı yemekler verilebilir. Bu yemek, özefageal strikturları ve regional
motilite bozukluklarını iyi bir şekilde ortaya çıkarır.
Baryum Sülfat, inert bir maddedir. Sindirim kanalında iyi
kontrast verir. Suda erimez. Vücutta hiçbir değişikliğe uğramadan,
barsaklardan dışarı atılır.

Baryum Sülfat, özefagografi için en ideal kontrast maddedir.


Verildikten dakikalarca sonra bile özefagusta kalabilir. Bununla
beraber, ciddi komplikasyonlara da neden olabilir.

En önemli komplikasyonu, özefageal perforasyonun


bulunduğu durumlarda, pleural veya peritoneal kaviteye geçen
süspansiyon, hiçbir şekilde absorbe olmaz ve değişikliğe uğramadan
kalır.

Bu durumda; granülamatöz reaksiyon, şiddetli fekal


mediastinitis, pleuritis ve peritonitis gibi bozukluklara yol açar.
Oral sulu iyot solusyonları (Gastrografin, Oral Hypaque
Sodium) özellikle özefageal perforasyondan şüphelenildiği
durumlarda kullanılırlar.
Bunlar, perforasyon bölgesinden vücut boşluğu içine
sızdığında, non-toksik olarak kabul edilirler.
Bu ajanlar hipertoniktir, bundan dolayı aspirasyon
durumunda pulmoner ödeme neden olabilirler
Teknik
Muayene bu organla sınırlı kalacaksa, hastanın önceden
hazırlanmasına gerek yoktur.

Farenks ve özefagus’u kaplaması için, yaklaşık olarak 5-20 ml


kontrast madde, birkaç yudum halinde hayvana verilir.

Orofarengeal problemleri tesbit etmek için, birinci yudumun


ortasında ve yudumun tamamlanmasından hemen sonra seri halinde
radyograflar çekilir.
Özefagus’a ait belirgin bir lezyon ya da fonksiyon bozukluğu
yoksa, baryumun sulu süspansiyonları, radyografi çekilinceye kadar
mideye ulaşacaktır.

Bu yüzden, özefagus kontrast maddelerle tam olarak açığa


çıkarılacaksa ya spesifik olarak hazırlanan Baryum Sülfat krem veya
pastalarının (Mikrostat, Mikropaque) kullanılması (bunlar bir spatül
yardımıyla hayvanın diline veya sert damağına sürülürse, hayvanın
yutmasından birkaç dakika sonra özefagus ortaya çıkar) ya da az
miktarda köpek mamasına ¼ oranında %100’lük Baryum Sülfat
solüsyonu karıştırılarak kullanılması gerekir.

Bu teknik aynı zamanda özefagus’un fonksiyon yapma


kabiliyetinin değerlendirilmesine de yardımcı olur.
Özefagus’un radyografik muayenesi için önerilen pozisyonlar şunlardır;
-Latero-lateral,
-Ventro-dorsal,
-Dorso-ventral-lateral oblik (sağ veya sol),
-Ventro-dorsal-lateral oblik (sağ veya sol).

Dorso-ventral ya da ventro-dorsal pozisyonda çekilen oblik


radyograflar, omuriliğin süperpozisyonunu engelleyerek, özefagus’un en iyi
şekilde görüntülenmesini sağlarlar.

Kontrast maddenin hayvana verilişi sırasında, hastanın çırpınması


sonucu laryngotracheal aspirasyon meydana gelmedikçe, hiçbir kontrast
madde priform recessus’larda ya da üst hava yollarında bulunmamalıdır.
Normal Radyografik Bulgular

Normal özefagus, kranial va kaudal olarak fonksiyonel


sfinkterlerle sınırlandırılmış kollabe bir tüp olup, genellikle direkt
radyograflarda görülmez.

Kontrast radyograflarda, normal köpeğe ait özefagus


mukozasında, bir dizi longitudinal kıvrımlar görülür.

Kedi özefagus’u, kalp kaidesi hattında benzer görüntü verir,


ancak özefagus’un kaudal kısmında, düz kas segmentine benzer oblik
kıvrımlar bulunur.
Özefageal hastalıklarda radyografik görünüm
Megaözefagus:
Özefagus’un generalize dilatasyonudur.
Konjenital
Edinsel olabilir
Karşılaşılan olguların %70’ inin konjenital olduğu ortaya
çıkarılmıştır.
Megaözefagus,
* metabolik hastalıklar (hypoadrenokortizm, hypothyroidizm)
* immunolojikal hastalıklar (Myasthenia Gravis, Polymyositis)
* bazı ilaçlar (antikolinerjikler, genel anestezikler)
* özefagus’un obstruktif hastalıkları (tümör, yabancı cisim, vasküler
anormaliteler v.b)
* idiopatik nedenler sonucu ortaya çıkabilir.
Fokal veya generalize özefagus dilatasyonu, direkt
radyograflarda, yeterli diagnostik radyografik bulguları ortaya çıkarır.

Genişleyen lumen, radyolojik olarak görülebilir komşu yapıları


etkiler. Dilate olan özefagus’un ağırlığı, servikal ve kranial torasik
bölgelerde ventral ve sağ lateral trakeal deplasmana sebep olabilir.
Ayrıca aspirasyona bağlı olarak, pulmoner interstitial veya alveolar
infiltratlar meydana gelebilir.

Gaz dolu lumenli megaözefagus, direkt radyograflarda,


özefagus’un uzunluğunun bir kısmında ya da tümü boyunca
görülebilir.

Lateral görüntüde, servikal kısım, kranial özefageal sfinkterin


tam başlangıcında görülür. Hafif dilatasyon durumlarında, özefagus
torasik girişte trakea’ nın biraz lateraline geçerek, proksimal
trakea’nın dorsalinde gözükür.
OZEFAGUS DİVERTİKÜLÜ
Divertikulum, özefagus duvarının fokal olarak dışa
keseleşmesidir.

Bu sakkular dilatasyonlar, konjenital ya da edinsel


olabilir.

Edinsel divertikülün pulsiyon ve traksiyon tipleri vardır.


Pulsiyon divertikülü, mukozanın kas tabakasındaki defekt veya
yırtıktan geçerek dışa keseleşmesidir.

Traksiyon (gerçek) divertikülünde, özefagusun bütün


tabakaları (adventia, muskularis, submukoza ve mukoza)
keseleşir.
Genellikle proksimalde görülenler pulsiyon, orta
kısımdakiler traksiyon divertikülleri şeklindedir. Pulsiyon
divertiküllerinin boynu dar, traksiyon divertiküllerinin ise
geniştir. Pulsiyon divertikülleri, genelde yabancı cisimlere bağlı
olarak şekillenir. Traksiyon divertikülleri çevre lenf nodüllerinin
enfekte olarak özefagusa yapışması sonucu şekillenir.

Divertiküllerde radyografik olarak, kontrast maddenin


verilmesinden sonra ortaya çıkan dolma fazlalığı en tipik
radyografik bulgudur.
ÖZEFAGUS FİSTÜLLERİ
Özefageal fistül, özefagus’un trakea, bronşlar, akciğer paranşimi
veya daha az olarak da deri ile anormal bağlantısıdır.

Özefagus ile solunum yolları arasındaki fistüller, konjenital veya


edinsel olabilir.

Özefago-bronşial fistüller, özefago-trakeal ve özefago-pulmoner


fistüllerden daha yaygın olarak görülür.

Radyografda, kontrast maddenin trakea’ dan geçerek (özefago-


trakeal veya özefago-bronşial) ya da direkt olarak paranşim içine
dağılmasıyla, kontrast maddenin kanal boyunca akışı ortaya çıkar.

Özefageal fistüller, aspirasyon sonucu meydana gelen kontrast


maddenin alveolirizasyonuyla karıştırılmamalıdır.
ÖZEFAGUS TÜMÖRLERİ
Özefageal tümörler; papillar, ülseratif veya infiltratif tipte olabilir.

Bening tümörler nadirdir. En sık görülenleri, leimyoma’dır.


Başlıca malign tümörleri; squamöz hücreli karsinomdur. En sık görüldüğü
bölgeler, özefagus’un sol ana bronkusu çaprazladığı bölge ve distal uçtur.

Özefagus tümörlerinde başlıca röntgen bulguları şunlardır;


-Özefagus Lumeninde dolma defekti ve düzensiz daralma

-Mukozal yapının kaybolması

-Tümöral oluşumun proksimalinde; keskin, rafa benzer kenar

-Tümörün bulunduğu bölgede yumuşak doku kitlesi

-Tümörün yarattığı darlığa bağlı olarak opak maddenin geçişinde


zorluk ve proksimal kesimde hafif dilatasyon.
YABANCI CİSİM

Yabancı cisimler, kedi ve köpeklerde, intraluminal özefageal obstruksiyonun


en önemli nedenleridir.

Özefagus’ta en sık rastlanan yabancı cisimler kemik parçaları, kıkırdaklar,


çeşitli çocuk oyuncakları, toplu iğneler, dikiş iğneleri, balık kılçıkları ve oltalar
sayılabilir.Yabancı cisimler, çoğunlukla özefagus’un proksimaline yerleşir.

Radyoopak yabancı cisimler direkt radyograflarda, regional olarak


radyoopak görünümleriyle, non-radyoopak yabancı cisimler ise regional olarak
radyolüsent görünümleriyle kolayca tanınırlar.

Radyolüsent yabancı cisimler, kontrast radyogramda şekil ve


büyüklüklerine göre dolma defekti yaparak ortaya çıkarlar.

Çok küçük radyolüsent yabancı cisimler, yoğun kontrast maddenin


özefagustan ayrılmasından sonra, kontrast maddeyle sıvanmış olarak ortaya çıkarlar.
HİATAL HERNİ

Başlıca dört tip hiatal herni tanımlanmıştır. Bunlar;


1-Kayıcı (sliding) tip
2-Para-özefageal tip
3-Miks tip
4-Kısa özefagus

Kedi ve köpeklerde en sık görüleni kayıcı tipte olanıdır. Bu tip


hernide özefago-gastrik birleşme yeri, diyaframın üstüne çıkmıştır. Tanı,
düzgün özefagus mukozası yerine, mide mukozasının diyafram üzerinde
görülmesiyle konur. Özefago-gastrik birleşme yeri, normalden yukarıda
olduğu için özellikle büyük hernilerde özefagus kıvrımlı bir hal alır.
Para-özefageal hernilerde özefago-gastrik birleşme yeri, normal
durumdadır. Fıtıklaşan kısım midenin fundusudur. Bu nedenle özefagus’ta
bir değişiklik yoktur. Hiatus çok geniş olursa her iki herni birlikte görülebilir
( miks tip).

Kısa özefagusta da, özefago-gastrik birleşim yeri diyaframın üstüne


çıkar. Kayıcı tip herniden farkı özefagus’un uzun ve kıvrımlı olmaması ve
fıtıklaşan kesimin normal yerine inmemesidir.Hiatal herniler intraabdominal
basınç arttığında daha iyi görülebilir.
ÖZEFAGEAL VARİS

Portal sistemdeki venöz dönüş engellendiğinde portal alanda toplanan


kan, anastomozlar aracılığıyla sistemik venlere dökülür (porto-kaval şant).
Bunlardan sol gastrik venle özefagus’un distal ucu arasındaki venler özefagus
varisine neden olur.

Özefagus’un 1/3 distal parçası ile mide fundusunda mukozal venler


belirginleşir. Vena cava superior’ un obstruksiyonlarında, özefagus’un
proksimal 1/3 kesiminde varis görülebilir.Özefageal varis, kedi ve köpeklerde
rapor edilmemiştir.

Radyografik olarak, özefagus’un normal mukozal görüntüsünü


deforme eden, solucana benzer radyolüsent alanlar ortaya çıkar. Dorso-
ventral pozisyonda ve özefagus kollabe iken çok daha iyi gösterilebilir.
Varisler, Baryumlu filmlerde de görülür. Fakat daha iyi demonstrasyon için
splenoportografi yapılabilir.
VASKÜLER RİNG ANOMALİLERİ

Vasküler ring anomalileri, kedi ve köpeklerde ekstraluminal


özefageal obstruksiyonun en yaygın nedenlerinden biridir.

Vasküler ring anomalileri, aortic dallardan köken alan vasküler


yapıların anormal gelişmesi sonucu şekillenir.

Embriyolojik gelişmedeki hatalar nedeniyle, örneğin hayvanda iki


tane arcus aorta şekillenir veya arteria subclavia’lar değişik yerlerden
çıkarak özefagus’un ortasından geçerler.

Böylece özefagus ve trakea damarlardan yapılmış bir halka


(vasküler ring) içinde sıkışır.

Radyografide, özefagus ile trakea üzerinde damarın sıkışması ile


şekillenen girinti ortaya çıkar. Özefagus’un boğulması sonucunda mega-
özefagus şekillenir. Kranial özefagusta hava ve gıda bulunması, mukozal
ülserasyon, dilate segmentte motilite kaybı ve sekonder olarak ortaya çıkan
kalp ventriküllerindeki genişleme diğer radyografik bulgulardır.
ÖZEFAGUS YANGILARI
Peptik Özefagitis: En sık olarak hiatal herni, kaudal sfinkterin
chalasia’sı, kronik kusma ve idyopatik refluksla birlikte görülür.

Genellikle kaudal özefagus’u kapsar. En erken bulgusu, özefagus’un


distalinde spazm ve dalgalı mukozal kıvrımlardır.

Baryum, mukozayı yeteri kadar sıvamaz ve özefagus’un distali çok


iyi görülmez. Yüzeysel erozyonların saptanması zordur. Ülser büyüdükçe
kontür düzensizliğine neden olur. Hastalığın ileri devrelerinde mukozal yapı
silinir ve düzleşir.
Koroziv (Yakıcı) Madde Özefagitisi: Koroziv maddelerin içilmesi sonucu
şekillenir. Genellikle, Özefagus’ un sol ana bronkusu çaprazladığı bölgede
ve distal özefagus kesiminde etkili olurlar.

Koroziv maddenin içilmesini izleyen akut devrede özefagus’ta


spazm ve mukozal yapı kaybı vardır. Bu evrede görülen yutma güçlüğü,
genellikle bu spazm ve mukozal ödeme bağlıdır. Hastalığın derecesi
yanığın şiddetine bağlı olarak değişiklik gösterir.

Darlık ve disfaji bazen aylar süren bir aradan sonra, bazı


olgularda ise koroziv madde içilmesinden hemen sonra ortaya çıkabilir.

Radyografik olarak, uzun bir segmenti tutan darlık görülür.


Darlığın üst tarafında özefagus gittikçe genişler.Dar segmentin mukozası
kaybolmuştur, kenarları düzgündür.
GASTROİNTESTİNAL SİSTEM

Abdominal organların radyografisinde başlıca problem, belirli bir organın


görüntüsünün, diğer abdominal yapılardan ayırt edilememesidir.

Bunun nedeni, abdominal organların radyografik dansitelerinin benzer


olmasıdır. Yaşlı ve aşırı şişman hayvanlarda “doğal kontrast ajan” gibi görev yapan
ve karaciğer ile böbrek hatlarının ortaya çıkmasına yardımcı olan yağ dokusu, bu
olumsuzluğu biraz olsun gidermektedir.

Şişman hayvanların abdominal organları, zayıf hayvanların akciğer


dokusundan daha iyi kontrast verme özelliğine sahiptir.
Radyografik Muayene:
Direkt Radyografik Muayene: Abdominal organların
pozisyonlarını tesbit etmek, sindirim kanalında herhangi bir opasitenin
(bizmut, yoğun façes, yabancı cisim gibi) bulunup bulunmadığını
araştırmak ve uygun radyografik yöntemin seçilmesi amacıyla, daima
direkt muayene, indirekt radyografik muayeneden önce yapılır.

İndirekt Radyografik Muayene: Gastrointestinal sistemin


indirekt (kontrast) radyografisinde, Baryum Sülfat ve çeşitli iyotlu
bileşiklerin kullanıldığı pozitif kontrast, NO2 , CO2 ve hava gibi gaz
ortamlarla yapılan negatif kontrast veya her ikisinin birlikte kullanıldığı
çift kontrast radyografik muayene yöntemlerinden yararlanılır.
Gastrointestinal pozitif kontrast radyografi amacıyla, uzun yıllardan
beri değişik form ve yoğunluklarda Baryum Sülfat kullanılmaktadır.

Baryum Sülfat ( Mide için %50 sol., barsaklar için %25 sol. )

Kedi ile küçük ve orta boy köpeklerde 8-12 ml/kg, büyük ırk
köpeklerde 5-7 ml/kg dozda kullanılır.

Pratik olarak hayvanın büyüklüğüne göre 15-100 ml dozunda


kullanılır.

Kontrast maddenin verilmesinden sonra, 1., 15., 60. ve 120.


dakikalarda grafiler alınır.

Gerektiğinde 1 saat arayla tekrarlanır.


Gastrointestinal perforasyondan şüpheli durumlarda, Baryum Sülfat
yerine, yüksek (Meglumine Diatrizoate, Sodyum Diatrizoate) veya düşük
ozmolar (İohexol) iodine preparatları kullanılmaktadır.

Iohexol, suda eriyebilen, non-iyonik, düşük ozmolar özellikte (300


mgI/mI) ve peritonitise yol açmaksızın peritondan absorbe edilen bir kontrast
maddedir.

Bu kontrast maddelerin en önemli dezavantajları,


hipertonisitelerinden dolayı, barsak lumenine su çekerek dehidrasyon ve
hipovolemik şok sonucu ölüme kadar varabilen, ciddi komplikasyonlara yol
açabilmeleridir.

Düşük ozmolar iodine preparatlarında 520-600 mOsm/kg olan


osmolalite önemli bir sorun yaratmazken, 1900-2100 mOsm/kg tonisiteli
yüksek ozmolar preparatlar sorun yaratabilirler.

Ayrıca, bu maddelerin akciğere aspirasyonu, şiddetli pulmoner ödem


ve ölümle sonuçlanabilir.
Diğer bir dezavantajları da dilüe olmalarından ve absorbe
edilmelerinden ileri gelmektedir.

Bu durum üst gastrointestinal kanal için bir sorun yaratmazken,


özellikle kalın barsaklara gelinceye kadar oldukça dilue olacaklarından,
radyoopasiteleri azalabilir.

Hipertonisiteden ileri gelen problemleri en aza indirmek için


bunların ozmolaliteleri göz önüne alınarak 1:1, 1:2 veya 1:3 oranlarında,
tercihen izotonik bir sıvıyla (%9 NaCI gibi) sulandırılmaları önerilmektedir.

Hazırlanan karışımdan ortalama 10 ml/kg dozda kullanılır.


Doz mI/kg Mideyi Terketme süresi (dk) İnce barsakları Terketme Süresi
Iohexol 1:3 10 60 ± 30 60 ± 15
Iohexol 1:2 10 60 ± 30 45 ± 30
Iohexol 1:1 10 60 ± 30 45 ± 30
Baryum %30 10 60 ± 15 60 ± 15
Iohexol 1:3 5 15 ± 2.5 45 ± 30
Iohexol 1:2 5 30 ± 15 45 ± 15
Iohexol 1:1 5 15 ± 4 30 ± 30
Mide mukozasının incelenmesi için, hayvana az miktarda Baryum
içirilmesinden sonra, bir miktar bikarbonat solüsyonu veya karbonatlı içecek
verilir. Bu madde CO2 gazı açığa çıkararak, mukozanın gerilmesini sağlar ve
çift kontrast gastrogram elde edilir.

Mide ve barsakların dış hatlarını ortaya çıkarmak ve hernia veya


abdominal kitlelere bağlı olarak mide ve barsak deplasmanlarını araştırmak
amacıyla Celiografi (peritoneografi) tekniğinden yararlanılır.

Celiografi; pozitif ya da negatif kontrast maddenin abdominal


kaviteye enjekte edilmesinden sonra alınan radyografiye denir.
Pozitif Kontrast Celiografi için intravenöz çalışmalarda
kullanılan herhangi bir organik iyot solüsyonu kullanılabilir. Bu amaçla,
kedi ve köpeklerde, Sodyum İothalamate (%66.8 solüsyonundan 1.1
mg/kg dozda) kullanılabilir. Baryum Sülfat, Sodyum İyot ve Oral iodine
preparatları bu amaçla kullanılmazlar.

Negatif Kontrast Celiografi İçin oda havası, CO2 ve NO2


kullanılabilir. Bu amaçla, 30-50 ml hava abdominal kaviteye enjekte
edilebilir.
Baryum Sülfat Organik İodine Bulunduğu Bölge
Köpek Hemen Hemen Mide
15.dk.. Mide,Duodenum
30.dk. 15.dk. Mide, Duodenum, Jejunum
1.saat Mide, Duodenum, Jejunum
2.saat 30.dk. Mide, İnce Barsakların
tamamı
4.saat 1.saat İnce Barsaklar,
Kolon

Kedi Hemen Hemen Mide


5.dk. 5.dk. Mide, Duodenum
30.dk. 30.dk. İnce Barsakların tamamı
60.dk. 60.dk. İnce Barsaklar, Kolon
MİDE

Mide, özefagus ile duodenum arasında bulunan muskulo-glandular


bir organdır. Midenin tümü glandular mukoza ile kaplıdır.

Mide, karın boşluğunun kranialinde ve median hattın solunda,


karaciğerin arkasında diyaframa yaslanmış biçimde yer alır. Midenin uzun
ekseni, Columna Vertebralis’e dik olarak kabaca “ J ” harfi şeklinde
yerleşmiştir.

Midenin özefagus tarafındaki deliğine cardia veya ostium cardiacum,


duodenum tarafındaki deliğine de pilorus veya ostium pyloricum adı verilir.
Cardia ve pilorusu birleştiren kısa ve çukur kenara curvatura ventriculi
minor, yine aynı kısımları birleştiren dışarı doğru çıkıntı yapan uzun kenara
da curvatura ventriculi major adı verilir. Cardia ile pilorus arasında sırasıyla
fundus, corpus ve antrum bölümleri vardır.
Mide duvarı içten dışa doğru sırasıyla; tunica mucosae, tunica
muscularis ve tunica serosa’ dan meydana gelmiştir. Glandular
özellikteki mukoza, plika gastrika denilen dürümler yapar.

Mide’ nin Radyografik Pozisyonları:


Midenin tamamının incelenmesi için gerekli radyografik
pozisyonlar şunlardır;
-Ventro-Dorsal Pozisyon
-Dorso-ventral Pozisyon
-Sağ latero-lateral Pozisyon
-Sol latero-lateral Pozisyon
-Bazen Oblik Pozisyonlar
Çekim Tekniği:
Çekim anında istemli ve istemsiz hareketler tekrar tekrar kontrol
edilmelidir. Solunum hareketlerinin abdominal organların görüntüsünü
bozmuş olacağı unutulmamalıdır.

Sedasyon veya genel anestezi ile çok kısa çekim süresinin


kullanılmasının dışında, çekim sırasında, abdominal kas hareketlerinin
durdurulması için radyolüsent kompresyon band’ ları da kullanılabilir.

Kompresyon bandı, radyografisi çekilecek olan derin dokunun


karın duvarına yaklaşmasına da yardımcı olur. Ancak, kompresyon işlemi
abdominal organların doğal ilişkisini bozacağı için, bu tekniğin
uygulandığının kolayca anlaşılması için, kompresyon band’ına radyoopak
bir işaretin yerleştirilmesi faydalı olur.
Kontrast maddenin verilmesi çok uzun sürede gerçekleştirilirse,
çekim yapılmadan kontrast madde duodenuma geçmiş olabilir. Baryumun
duodenuma geçişine engel olmak veya bunu yavaşlatmak için, hayvan sol
lateraline veya sırt üstü yatırılmalıdır.

Bu şekilde kontrast madde midenin cardia kısmında


yoğunlaştırılmış olur. Bu pozisyonda çekim yapıldıktan sonra kontrast
maddeyi midenin pilorusunda yoğunlaştırmak için hayvan oturur
pozisyona getirilerek veya sağ lateraline yatırılarak çekim yapılır. Kontrast
maddeler normalde hızlı olarak duodenum’ a geçer.

Bazı durumlarda sinirli kedi ve köpekler kontrast maddenin


midede kalmasına neden olarak, pylorik obstruksiyon izlenimi
yaratabilirler. Kontrast maddenin tam olarak ince barsaklara
geçmesinden sonra, mide tekrar görüntülenmelidir. Bu, yabancı cisimlerin
ortaya çıkarılması açısından önem taşır.
Normal Radyografik Bulgular:

Normal görünüm; tür, cins, hacim, içeriğin çeşidi, pozisyon ve


kontrast madde gibi faktörlere bağlıdır.

Genel olarak lateral bakıda, fundus boyunca uzanan gövde ve


pilorus, omurgaya dik, kaburgaya paraleldir.

Midenin latero-lateral grafisinde, köpeklerde midenin fundus ve


pilorus’u son iki kosta arasında yer alır. Az bir kısmı yalancı kostalara
taşabilir.

Köpekte cardia ve fundus, ventro-dorsal pozisyonda orta çizginin


sol tarafında, pilorus da sağda yer alır. Kedide ise, pilorus ventro-dorsal
pozisyonda orta çizgi üzerindedir.
Dorsalden ışınlamada mide, sternuma yaslanmış olarak görülür.
Ventral ışınlamada ise dorsale kayar.

Direkt radyografide, kilim benzeri kıvrımlar görülmez. Kontrast


radyografide, bu kıvrımların seyri, sonlanma yerleri ve mukozadaki
defektler görülebilir. Şişkin olmayan midede bu kıvrımlar, eğri büğrü
olduğu halde, şişkinlik arttıkça paralel konumda izlenir. Bu kıvrımların
sayısı kedide daha fazla ve daha küçüktür.
MİDE DEPLASMANLARI

Midenin pozisyonu, kranial abdomendeki bazı


ekstragastrik anormalitelerin tanımlanması ve lokalizasyonu
açısından faydalı bir göstergedir.

Karaciğer, dalak, pankreas ve diyaframın bazı hastalıkları


mideyi etkileyebilir.

Midenin kranial kenarı, karaciğerin kaudal kenarıyla yakın


pozisyondadır. Bundan dolayı karaciğerin pozisyonundaki veya
hacmindeki değişiklikler, midenin pozisyonunun değişmesine
sebep olabilir.

Generalize hepatomegali, sıklıkla, midenin kaudale ve


dorsale yer değiştirmesine neden olur. Bu deplasman, midenin
kaudal kostalarla olan eksenini değiştirir.
Generalize hepatomegali, dorso-ventral veya ventro-dorsal
radyograflarda, çoğunlukla, midenin corpus ve pilorusunun, kaudale
deplasmanını ortaya çıkarır.

Mide deplasmanı, hepatomegalinin tanısına yardımcı olan bir


kriterdir. Özellikle de, kaşeksi veya abdominal effüzyon nedeniyle,
karaciğer görüntülenemediğinde, mide deplasmanı çok değerli bir
bulgu olur.

Böyle hastalarda, midenin sınırını belirlemek için, mide içine


hava (negatif kontrast gastrografi) verilebilir. Aynı zamanda düşük
miktarda baryum da verilebilir (çift kontrast gastrografi).
Diyaframın yapısı bozulmadıkça, midenin kranial
deplasmanı, sadece karaciğerin küçüldüğü durumlarda meydana
gelebilir.

Ayrıca, hiatal herni ve özefagus’un konjenital kısalığına


bağlı olarak midenin bir kısmı göğüs boşluğunda bulunabilir. Bu
deplasman, midenin pilorus ve corpus’unun kraniale yer
değiştirmesi şeklinde ortaya çıkar.

Küçük karaciğerli hasta, aynı zamanda aşırı derecede


zayıflamış olabilir ve hastada abdominal effüzyon bulunabilir. Bu
nedenle midenin direkt radyografik görüntüsü, güçleşebilir. Bu
durumda, kranial deplasmanı ortaya çıkarmak için, pozitif
kontrast madde verilmesi büyük önem taşır.
Midenin kranial deplasmanı, diyafram rupturuna ve
karaciğer veya karaciğerin bir kısmınının herniasyonuna bağlı
olarak da ortaya çıkabilir. Bu durum, celiografi tekniğiyle daha iyi
görüntülenebilir. Elde edilen radyograflarda, diyaframın normal
hattının kaybolduğu ve midenin torakal boşlukta olduğu gözlenir.

Midenin kaudalinde şekillenen abdominal kitleler,


karaciğerden dolayı, mideyi kraniale deplase edemezler. Ancak bu
kitleler, mideye basınç yaparak şeklini bozabilirler ya da sağa veya
sola deplase edebilirler.

Abdominal kitlelerin mideyle olan ilişkisi, kitlenin nereden


orijin aldığını (karaciğer, dalak pankreas gibi) belirlemek açısından
değerli bir kriterdir. Abdominal kitleler, celiografi tekniğiyle ortaya
çıkarılabilir.
MİDENİN YABANCI CİSİMLERİ

Kedi ve köpeklerin midelerinde, radyoopak veya radyolüsent


karakterde yabancı cisimler bulunabilir.

Radyoopak yabancı cisimler, direkt radyografi yöntemiyle kolayca


tanınabilir. Non-radyoopak (radyolüsent) yabancı cisimlerin radyografik
tanısı için endirekt radyograflara ihtiyaç vardır.

Düşük miktarda baryumun kullanılması ya da çift kontrast


gastrogram, yabancı cisimlerin görünmesini kolaylaştırır. Bu işlemden
sonra standart gastrogram yapılır.

Başlangıçta yüksek miktarda baryum verilmesi yabancı cismi


gözden saklayarak hatalı negatif sonuca yol açar. Ayrıca mide içindeki gaz,
kontrast çalışma esnasında, yabancı cisim benzeri dolma defekti’ne yol
açabilir. Bu nedenle hastanın pozisyonunun bilinmesi büyük önem taşır.
Gastrogramda yabancı cismin görünümü, yabancı cismin şekline
bağlı olarak değişiklik gösterir. Yuvarlak şekilde, sağlam yumak gibi
maddeler, baryum içinde dolma defekti şeklinde ortaya çıkar.

Madde, non-absorbent bir yüzeye sahipse, kontrast maddenin


mideyi terketmesinden sonra, görüntü vermez.

Bunun aksine, bez parçası veya çorap gibi yabancı cisimlere


kontrast madde nüfuz edeceği için, dolma defekti şeklinde görüntü
vermezler.

Ancak kontrast ajanın absorbsiyonu ve retensiyonu sebebiyle,


kontrast maddenin mideyi terketmesinden sonra daha iyi görüntü
verirler.
AKUT GASTRİK DİLATASYON VE VOLVULUS
(Gastrik dilatasyon - volvulus Sendromu)

Akut gastrik dilatasyon ve volvulus, midenin gazlı


distensiyonuna yol açarlar.

Midede hem gaz , hem de sıvı bulunmasına rağmen, bu


durumda gazlı distensiyon predominant anormalitedir.

Akut gastrik dilatasyon, gastrik motor aktivitesinin refleks bir


paralizi olduğu gibi, bunun dışında da çeşitli kompleks nedenlere bağlı
olarak şekillenebilir.

Midenin gazlı distensiyonu, şiddetli dispne veya ağrının


sekonder bir etkisi olan aerofaji tarafından da oluşturulabilir. Bu tür
gazlı distensiyon, genellikle nadir olarak ortaya çıkar ve şiddetli
seyretmez. Akut gastrik dilatasyonlu mide genişler ve primer olarak
gazla dolar, fakat normal pozisyonu ve anatomik ilişkileri bozulmaz.
Böylece pilorus yine sağda, fundus ise solda bulunur. Midenin
normal pozisyonu, sağ, sol lateral veya ventro-dorsal, dorso-ventral
pozisyonlar kullanılarak ve bunlar karşılaştırılarak, direkt radyograflarla
değerlendirilebilir.

Pilorus’un tanınması lateral pozisyonlarda, ventro-dorsal veya


dorso-ventral pozisyonlardan daha kolaydır. Bu durumda kontrast
radyografiden yararlanılabilir, fakat genellikle gerek yoktur.

Gastrik volvulus da midenin gazlı distensiyonuna yol açar. Gastrik


volvulus, mide rotasyonunun bulunmasıyla, akut gastrik dilatasyondan
ayırt edilir.

Midenin radyografik görünümü, rotasyonun derecesi ve tipi ile


distensiyon miktarına bağlı olarak değişiklik gösterir.

Rotasyon, midenin uzun ekseni yani kardiopilorik ekseni etrafında


şekillenebildiği gibi, transversal eksen etrafında da şekillenebilir.
Birinci tipte, curvatura major, karaciğerin sol lobu altına yaslanır
ve midenin arka yüzü, öne çıkmış olur. İkinci tipte, sağdan sola döner,
orta kısmından katlanmış gibi görülür.

Gastrik volvulus’ un en önemli radyografik bulgusu, midenin gaz


veya sıvı distensiyonudur (daha çok gaz).

Ayrıca pilorus, genelde dorsale ve sola deplase olur. Bu da,


pilorus’ un pozisyonunun radyografik olarak değerlendirilmesinin
dilatasyon ve volvulusun ayırıcı tanısında ne kadar önemli olduğunu
gösterir.

Mide gazla dolu olduğu zaman, pilorus daha tubuler ve daha dar
olarak ortaya çıkar. Mide gazla dolu olmasına karşın, pilorus da sıvıyla
dolu olabilir ve sol lateral görüntüde görülmez. Bu durumda, her iki
lateral (sağ ve sol) görüntü ihtiyacı kaçınılmaz olur.
Pilorus sola yer değiştirmişse ve hasta soluna yatırılmışsa,
mide içindeki sıvı pilorus’ a dolar ve gaz midenin diğer kısımlarına
geçer.

Hasta sağına yatırılırsa, gaz midenin pilorik kısmına, sıvı ise


midenin corpus ve fundus’ una geçer.

Bundan dolayı, pilorik kısmın sol lateral yatış pozisyonunda


sıvıyla, sağ lateral yatış pozisyonunda da gazla dolu olarak ortaya
çıkması, pilorus’un sola yer değiştirdiğini gösterir.

Bu değişikliğin, ventro-dorsal ve dorso-ventral görüntülerle


tanımlanması güçtür.
Mide dilatasyonuna bağlı olarak, abdomen içindeki diğer
mobil yapılar kaudale deplase olur.

Şiddetli mide dilatasyonu varlığında, sıkışma nedeniyle


diğer abdominal organları görüntülemek oldukça güçtür. Gastrik
volvulusda, genelde dalak da mideyle beraber yer değiştirebilir
ve sirkülasyonun bozulmasına bağlı olarak genişler.

Volvulusla görülebilen diğer değişiklikler; ince


barsakların refleks paralitik ileus’u, Özefageal dilatasyon ve
kardiovasküler bozukluklardır.
PİLORUS OBSTRUKSİYONU

Pilorus obstruksiyonu, akut ve kronik olabilir. Akut


obstruksiyona, yabancı cisimler ve gastrik volvulus sebep olur.
Kronik pilorus obstruksiyonu, genellikle hipertrofik pilorus
stenozu, pilorospazm, yangı veya fibrozis, neoplazma ve mukozal
hipertrofi gibi nedenlere bağlı olarak orificium pilorus’ un
daralması sonucu şekillenir. Bu gibi durumlar genellikle pilorus’
un parsiyel obstruksiyonuna neden olurlar.

Pilorus obstruksiyonunun en büyük etkisi, mide içeriğinin


geçişini engellemesidir.
Direkt radyografik muayeneyle obstruksiyonun şiddetine ve
süresine bağlı olarak çeşitli derecelerde mide genişlemesi tesbit
edilebilir.

Normalde kontrast madde verilmesinden 1-4 saat sonra


mideyi terk eder. Verilen kontrast maddenin çoğunun 3-4 saat
sonra midede bulunması, pilorus obstruksiyonunu gösterir.

Pilorus obstruksiyonuna neden olan hastalıkların


radyografik olarak ayırıcı tanısı güçtür.
MİDE ÜLSERLERİ

Mide ülserleri; benign veya maling olabilir. Bening mide


ülserleri çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir.

En yaygın nedeni, nonsteroidal anti-inflamatuar ilaçların


kullanılmasıdır. Mide neoplazması ile beraber ortaya çıkan malign
mide ülserlerine daha çok tümör nekrozları neden olabilir.

Mide ülserlerinin radyografik tanısı için, basit ve çeşitli


kontrast gastrografi ve floroskopi tekniklerinden yararlanılır.

Mide ülserlerinde en değerli radyografik bulgu ülserin


neden olduğu dolma fazlalığı’ dır. Buna niş (niche) denir.
Niş, gastrogramda mide duvarları sınırlarında bir fazlalık
olarak görülür. Genellikle boynu dar, tabanı geniştir.

Nişin boynunda ödeme bağlı olarak radyolüsent ince bir


çizgi görülür. Gelişmiş şekli dörtgen biçiminde olan niş, invazyon
ve iyileşme evresinde, üçgen şeklini alır.

Gastrogramda hava- gastrik sıvı-baryum tabakalaşması,


penetrasyonu gösterir.

Kedi ve köpeklerde, bening ve malign mide ülserlerinin


radyografik olarak ayırt edilmesi üzerine bilgiler sınırlıdır.

Bening ve malign ülserlerin radyografik ayırıcı tanısındaki


kriterler, insanlarda saptanmıştır.
Bu kriterler şunlardır:

- Mide ülserlerinin %95’ i benign’ dir.

- Duvar dışına taşma beningite bulgusudur.

- Duvar içinde kalan ülserlerin hemen hepsi malign’ dir.

- Kardia seviyesinin üstündeki ülserler malign’ dir.

- Mukozal yıkıma sebep olan ülserlerin hemen hepsi


benign’ dir.

- Malign ülserler sığ ve düzensiz tabanlıdır.


MİDE TÜMÖRLERİ

Midede çeşitli tiplerde tümörler gelişebilir ve bunlar midenin


herhangi bir bölgesine yerleşmiş olabilir.

En sık olarak ortaya çıkan mide tümörü adenokarsinom’ dur. Bu


tümör genellikle midenin pilorik kısmında bulunur.

Mide tümörlerine kedilere oranla köpeklerde daha sık olarak


rastlanır. Kedilerde en sık karşılaşılan mide tümörü lenfosarkom’ dur.

Mide tümörlerinin radyografik görünümü, tümörün yapısına,


şekline ve lokalizasyonuna bağlı olarak değişiklik gösterir.En önemli
radyografik bulgu, mide lumeninde dolma defektinin bulunmasıdır.
Diffuz tümörlerin tanınması daha güçtür. Mide duvarının
diffuz, infiltratif lezyonlarında, açık dolma defektleri
şekillenmeyebilir.

Bununla beraber, bu tip tümörler, midenin şeklini


değiştirebilir ve yerleştikleri bölgenin motilitesini azaltabilir.
Motilitedeki bu azalma floroskopiyle tesbit edilebilir.

Böyle diffuz lezyonlar, mideyi dairesel olarak kuşatırsa,


radyografik olarak halka şeklinde daralma dikkati çeker.

Tümörün bulunduğu kısımda, peristaltik yoktur. Bu durum


ancak radyoskopik incelemeyle ortaya çıkarılabilir.

Midenin radyoskopik incelemesi sırasında, peristaltik


dalgalar muayyen bir noktada dururlar ve daha ileriye gitmezler. Bu
durum, mide tümörlerinin oldukça erken bir radyolojik
bulgusudur.
DİFFUZ MİDE HASTALIKLARI

Mide; yangı, hipertrofi, atrofi veya mineralizasyon


meydana getiren çeşitli hastalıklarla diffuz olarak kuşatılabilir.

Akut Gastritis: Çeşitli nedenlere bağlı olarak şekillenebilir.


Radyografik olarak belirgin değişiklikler görülmesi nadirdir.

Kronik Gastritis: Klinik olarak nadiren teşhis edilebilir.


* kronik atrofik gastritis,
* kronik hipertrofik gastritis,
* eosinofilik gastritis gibi şekilleri vardır.

Radyografik olarak, mukozal kıvrımların eksikliği, geniş


mukozal kıvrımlar, nodüler veya kalınlaşmış mide duvarı görülebilir.

Kronik böbrek yetmezliğine bağlı olarak yumuşak doku


kalsifikasyonu meydana gelebilir. Böyle hastalıklarda, midede ince
çizgisel mineralizasyon opasiteleri ortaya çıkabilir. Bu
opasifikasyon mide boş olduğunda daha kolay olarak görülebilir.
BARSAKLAR

Barsaklar, midede mekanik ve kimyasal olarak parçalanan


besin maddelerinin, en önemli fermentatif olaylara uğradığı yerdir.
Bu ferment (enzim) faaliyetleri ve besin maddelerinin emilmesi,
barsakların yukarı bölümünde olur. Aşağı barsak bölümleri ise,
emilmeyen posaların atılmasına hizmet eder. Barsakların üst ve alt
bölümlerindeki görevsel farklılık, bu bölümlerin yapılarında da
kendini gösterir. Ya da tersine deyişle; yapısal değişiklikler, görevsel
değişiklikleri ortaya koyar. Barsak duvarı; tunica mukoza, tunica
muskularis ve tunica seroza olmak üzere üç kattan
yapılmıştır.Barsaklar; ince ve kalın barsaklar olarak ikiye ayrılırlar.
Barsakların uzunlukları, türler ve hatta aynı türün bireyleri
arasında da farklılık gösterir. Kedi ve köpeklerde barsakların
ortalama uzunlukları saptanmıştır. Barsaklar, karnivorlarda, vücut
uzunluğunun 5 katıdır.
Barsak uzunlukları (metre):
Köpek Kedi
Duodenum 0.2 - 0.6 0.10 - 0.12
Jejunum-ileum 1.6 - 4.2 0.7 - 1.2
İnce barsak (toplam) 1.8 - 4.8 0.8 - 1.3
Cecum 0.08 - 0.3 0.02 - 0.04
Colon-Rectum 0.2 - 0.6 0.2 - 0.4
Kalın Barsak (Toplam) 0.28 - 0.9 0.2 - 0.45
Tüm barsak uzunluğu 2.0 - 5.7 1.0 - 1.8
BARSAKLAR

Barsaklar, midede mekanik ve kimyasal olarak parçalanan besin


maddelerinin, en önemli fermentatif olaylara uğradığı yerdir.

Bu ferment (enzim) faaliyetleri ve besin maddelerinin emilmesi,


barsakların yukarı bölümünde olur.

Aşağı barsak bölümleri ise, emilmeyen posaların atılmasına hizmet


eder. Barsakların üst ve alt bölümlerindeki görevsel farklılık, bu bölümlerin
yapılarında da kendini gösterir.

Barsak duvarı; tunica mukoza, tunica muskularis ve tunica seroza olmak


üzere üç kattan yapılmıştır.

Barsaklar; ince ve kalın barsaklar olarak ikiye ayrılırlar.

Kedi ve köpeklerde barsakların ortalama uzunlukları saptanmıştır.


Barsaklar, karnivorlarda, vücut uzunluğunun 5 katıdır.
İNCE BARSAKLAR

İnce barsaklar;
* duodenum,
* jejunum
* ileum olmak üzere üç bölümden oluşur.

Mideden ince barsaklara geçince, mukozal düzeyde giderek artan


bir yükselme görülür. Yaprak ya da parmak şeklindeki bu mukoza çıkıntıları
villus intestinalis adını alır. Sadece ince barsaklarda bulunan bu oluşumlar
sayesinde, emilme yüzeyi ileri derecede artar.
Duodenum (Oniki Parmak Barsağı):

Pilorus ile jejunum arasında bulunan ince barsakların en kısa


bölümüdür. İki fleksura aracılığı ile üç bölüme ayrılmıştır.

* pars cranialis, karaciğerin visceral yüzünden sağ tarafa doğru uzanır.


* pars dessendens olarak sağ böbreğe kadar uzanır.
* pars ascendens Sağ böbreğin kaudalinden fleksura duodeni caudalis
olarak sola ve kraniale doğru döner.

Pars cranialis’ te papilla duodeni major denilen büyük papillaya


ductus hepaticus communis ile ductus pancreaticus birleşerek açılırlar.

Papilla duodeni minor denilen küçük papillaya, ductus


pankreaticus accesorius açılır.
Jejunum (Boş Barsak) :
En uzun ince barsak bölümüdür. Ligamentum
duodenocolicum’ un ön kenarından ve flexura duodenojejunalis’ ten
başlar. Mezenteryumu uzun olan karnivorlarda hareket yeteneği
fazladır.

İleum (Böğür Barsağı): Kalın barsaklara bağlanan bölümdür.


Mezenteryumun kaudal bölümü mesoileum olarak bu parçayı asar.
İleum kolon ile sekum sınırına açılır. Bu deliğe, ostium ileocolicum adı
verilir.
Kedi ve köpeklerde, intestinal hastalıklarda en sık karşılaşılan klinik
belirtiler; kusma, ishal, kilo kaybı, dehidratasyon, abdominal ağrı ve abdominal
bir kitlenin palpasyonudur.

İnce barsakların radyografik olarak değerlendirilmesinde 7 önemli


kriter vardır.Bunlar;
* - Marginasyon (Serozal yüzey sınırı)
* - Hacim (Barsak Lumeninin çapı)
* - Pozisyon (Barsakların abdominal kavite içinde lokasyonu)
* - Şekil (Barsak halkalarının kontürü)
* - Radyoopasite (Barsak duvarı ve Lumen içeriği)
* - Mukozal Yüzeyin Yapısı
* - Motilite
Marginasyon (Serozal sınır): Serozal sınırlar düzgün olmalıdır. Seroza
sınırları, diğer yapıların daha az süperpoze olduğu abdominal duvar yakınında
daha kolay olarak görülür. Zayıf veya 6 aydan küçük hayvanlarda, intra-
abdominal yağın eksikliğine bağlı olarak serozal sınırlar belirgin olarak görülmez.

Hacim (Barsak Lumeninin Çapı): Karnivorların vücut hacimlerinin


büyük değişiklik göstermesi nedeniyle, normal ince barsak çaplarının belirlenmesi
veya standart konulması zordur.

Bununla beraber köpeklerde, ince barsakların çapı, hemen hemen bir


kostanın çapının iki katı kadardır.
Kedilerde ise, normal ince barsak çapı, 12 mm3 ü geçmemelidir.

Duodenum, ileum ve jejunum yaklaşık olarak aynı luminal çapa sahip olmalıdır.
Pozisyon (Abdominal Kavite İçinde Lokasyonu): İnce barsaklar, peritoneal
kavite içinde, uniform bir şekilde yerleşmelidir.

Normal kedi ve köpeklerde, ince barsakların pozisyonlarındaki


değişiklikler şunlara bağlıdır:

1- Dolu bir mide, barsakları kaudale doğru iter.

2- Gergin bir idrar kesesi, barsakların kraniale doğru yer değiştirmesine


neden olur.

3- Şişman kedilerin falciform ligamentindeki yağlanma, barsakların


ventral abdominal duvardan kaudale ve dorsale yer değiştirmesine neden olur.

4- Şişman kedilerin barsakları daha çok abdominal kavitenin ventralinde


yer alır.
Şekil (Barsak Halkalarının Kontürü)

İnce barsaklar, direkt radyograflarda, düzgün, kesintisiz, kavisli


bir tüp şeklinde (özellikle yağlı hayvanlarda) görülür.

Normal kedilerde, baryumlu radyograflarda duedonumda “ tesbih


tanesi” manzarası dikkati çeker. Bu görünüm normaldir ve kedilerde
normal olarak segmental intestinal peristaltizm sırasında meydana gelen
kuvvetli sirküler kas kontraksiyonuna bağlıdır.

Kontrast çalışmalar, sıklıkla barsak halkalarının anormal


görünümünü identifiye etmek için gereklidir.
Radyooposite:

Normal ince barsakların radyoopositesi, kısmen içindeki maddelerin


radyoopositelerine bağlı olarak farklılık gösterir. Zayıf hayvanlarda,
lumende, hava (radyolusent), gıda (taneli veya benekli görünümde), sıvı
(homojenöz yumuşak doku oposinitesinde) veya kemik (radyoopak)
görülebilir.

Şişman kedi veya köpeğin barsak lumeni, homojen sıvı veya


yumuşak doku radyoopasitesinde görülebilir ya da gıda küçük miktarda hava
içerebilir.

Barsak duvarı, uniform olarak yumuşak doku opasitesine sahip


olmalıdır. Bu uniform durum, hava içeren barsak kısımlarında daha kolay
olarak değerlendirilir. Hava, barsak lumeninde çift-kontrast etki yapar.
Kontrastlı çalışma esnasında lumenin opasitesi, kullanılan
kontrast maddenin tipine ve miktarına bağlı olarak değişir. Barsak
lumeni, kontrast maddeyle dolduğunda, uniform olarak opak görülür.

Normal kedi duodenumu ve jejunumu, baryumlu çalışmalarda,


longitudinal olarak linear dolma defektiyle karakterizedir.

Bazen “yalancı şerit (pseudostring)” olarak isimlendirilen bu


görünüm, lumen içinde mukozal kıvrıma bağlı olarak ortaya çıkar.

Bu durum, yabancı cisimle karıştırılmamalıdır.


Mukozal Yüzeyin Yapısı:

Direkt radyograflarda, mukozal yüzey sadece hava dolu barsak


kısımlarında görülebilir. Mukozal yüzeyi daha iyi değerlendirmek için
kontrast çalışmalar yapılır.

Baryumlu çalışmalarda, normal köpeğin barsak mukozası, ince


püsküllü olarak görülebilr.

Normal köpeklerde fimbriasyon (baryum-mukoza yüzeyinde


püskül-saçaklanma) derecesi değişiklik gösterir. Bu görünüm, baryumun, bir
arada bulunan villi grupları arasına girip, bunları ayırmasıyla ortaya çıkar.

Mukozanın normal görünümündeki diğer bir değişme, köpek


duodenumunda şekillenen pseudo-ülserlerdir. Bu durum, genç köpeklerde
daha yaygın bir şekilde görülür ve lenf follikülleri üzerindeki barsak
duvarının anti mezenterik kısmında mukozal depresyona yol açar. Kedilerde,
pseudo-ülserlere raslanmaz.
Motilite ( Kontrast Maddenin Geçiş Süresi )

İntestinal kanal içinde kontrast maddenin geçiş süresi ve segmental


peristaltik kontraksiyonların sıklığı, barsak motilitesinin değerlendirilmesinde
yardımcı olur.

Köpeklerde, normal geçiş süreleri büyük oranda değişiklik gösterir,


buna karşın kedilerde fazla bir değişiklik göstermez ve geçiş süresi daha
kısadır.
Direkt Radyografik Muayene:
Hastanın Hazırlanması:

* Akut abdominal ağrı,


* akut inatçı kusma
* palpasyonda barsakların sıvı veya havayla genişlemesi
durumlarında

hastanın önceden hazırlanmasına gerek yoktur.

Diğer durumlarda, hastanın 24 saat önceden aç bırakılması ve


radyografik muayeneden 2-4 saat önce, kanalın boş olduğundan emin olmak için
sürgüt verilmesi gerekir.

Sedatif ilaçlar, gastro-intestinal motiliteyi etkilediği için bunların


kullanımından kaçınılmalıdır. Sedasyon gerekli olduğu durumlarda, motilite
üzerinde minimal etki gösteren ketamin / diazepam kombinasyonu tercih
edilmelidir.
Radyografik Pozisyon:

İnce barsakların değerlendirilmesi için, standart pozisyonlar;


* sağ lateral yatış
* ventro-dorsal pozisyonlardır.

* Ayrıca sıvı ve gazın değerlendirlmesi için sol lateral yatış ve sol


lateral decubitus pozisyonları kullanılır. Gaz-sıvı karışımlarını tesbit etmek için
de ayakta horizontal olarak ışınlanarak çekim yapılır.
İndirekt (Kontrast) Radyografik Muayene:
Endikasyonları:
1-Direkt radyografilerde değişiklik göstermeyen akut inatçı
kusmalar,
2- Nöbetler halinde ortaya çıkan kusmalar,
3- Direkt radyografilerde obstruksiyon göstermeyen fakat
palpasyonla hissedilebilen kitleler,
4- Hematemezis,
5- Melena,
6- Direkt radyograflarda anormalite göstermeyen akut abdominal
ağrı,
7-Aralıklı ve sürekli ishale bağlı kilo kaybı.
Kusma olmaksızın, kronik diyareli hastalarda kontrast çalışmalar
çoğunlukla aydınlatıcı değildir.

Bu hastalarda, kontrast çalışmalarda faydalanılabilecek kriterler


şunlardır:

1- Mukozal anormaliteler daha kusursuz değerlendirilebilir,


2- Etkilenen barsak kısmının uzunluğu (fokal, regional, generalize),
3- Barsak duvarının kalınlığı,
4- Peristaltik aktivitede ve intestinal geçiş zamanındaki anormaliteler,
5- Luminal hacmin daha sağlıklı değerlendirilmesi,
6- Luminal içeriğin tam olarak değerlendirilmesi,
7- Lumendeki büyümenin değerlendirilmesi.
Kontra endikasyonları:

Direkt rayografiyle değerlendirilen obstruktif ileus ve palpe edilebilen


abdominal kitlenin kontrast maddeyle tekrar ortaya çıkarılmasına gerek yoktur.

Klinik veya direkt radyografik bulgular, mekanik obstruksiyondan


şüphelendiriyorsa bu durumda cerrahi müdahale endikedir.

Bu bulgulara ek olarak yapılacak kontrast çalışma, özellikle zayıf ve halsiz


hayvanlarda yaşamı tehlikeye sokar.
Kontrast Madde:

Kontrast Madde Köpek Kedi


Baryum Sülfat Süsp. 6-12 mI/kg,%20 12-16 ml/kg
6-10 ml/kg,%60
Organik iodin preparatı 2-3 ml/kg 2ml/kg
OBSTRUKSİYON

Mide ve barsak içeriğinin oral yönden anal yöne doğru geçişinin


engellenmesine İleus (barsak tıkanması) denir.

İntestinal luminal obstruksiyona yabancı cisimler, invaginasyon,


neoplazma, adezyonlar, iç ve dış fıtık boğulmaları, bölgesel enteritler ve barsak
volvulusları neden olur. Ayrıca intestinal hematomun barsak obstruksiyonuna
neden olmaktadır.

YABANCI CİSİM
Yabancı cisimler, yaygın olarak distal duodenum ve proksimal jejunum’
da obstruksiyona neden olurlar.

Lastik top, bilya, çeşitli yumaklar ve hayvana oynaması için verilen


çeşitli cisimler ileus’ a neden olurlar.
Mekanik obstruksiyonun klasik bulgusu, gazla dilate olan ince barsağın
çeşitli yerlerinde, multipl halkaların bulunmasıdır.

Distal ince barsağın obstruksiyonu, proksimal ince barsak


obstruksiyonundan daha fazla sıvı ve gaz birikmesine yol açarak daha büyük
dilatasyona yol açar.

Ayakta çekilen lateral filmlerde, tıkanan ince barsağın dilate halkalarında


gaz-sıvı yüzeyleri kolayca görülür.

Radyoopak yabancı cisimler, kolayca identifiye edilir. Radyolüsent


yabancı cisimler, barsak genişlemesi ile gaz ve sıvı retensiyonuna neden olur.

Kontrast muayene, teşhisin doğrulanmasını sağlar. İntraluminal


obstruksiyon, çoğunlukla etrafı kontrast madde ile çevrili, radyolüsent bir alan
olarak görülür.

Baryum süspansiyonunun verilmesinden 6 saat sonra yapılan radyografik


muayene, daha çok proksimal ince barsak obstruksiyonunun diagnozunda, 24 saat
sonra yapılan radyografik muayene ise, distal ince barsak obstruksiyonunun
diagnozunda etkilidir.
LİNEAR YABANCI CİSİMLER
Nadiren intestinal obstruksiyona neden olan linear yabancı cisimler (iplik,
naylon, saz teli gibi), kedilerde daha yaygın olarak görülür. Direkt radyografide, barsağın
yabancı cisim çevresinde akerdeon gibi pli’ ler yaparak (bükülerek) toplandığı görülür.
Baryumun kolona geçmesinden sonra, yabancı cisim baryumun bir kısmını alıkoyar.

İNVAGİNASYON
Bir barsak segmentinin diğeri içerisine girmesidir. İntussuseption adı da verilir.
İç içe geçen barsak parçasına göre, ileo-ileal, ileo-cecal, ileo-kolik, ileo-ileo-kolik veya
kolo-kolik olabilir.

İnvaginasyon genç hayvanlarda daha sık olarak meydana gelir. Çoğunlukla da


ileo-cecal bölgede şekillenir.
İnvaginasyonun radyografik bulguları, genellikle mekanik obstruksiyonun
bulgularına benzerdir.

Direkt radyograflarla tanı güçtür. İnvaginasyonun proksimalinde, gaz ve sıvı


birikmesine bağlı olarak dilatasyon ortaya çıkar.İnce barsaklar kaudale ve sağa deplase olur;
midenin kaudalinde doku yoğunluğu genellikle artar.

Kontrast radyografi, invaginasyonu intestinal obstruksiyonun diğer nedenlerinden


ayırmak için gerekli bir yöntemdir.

Kesin tanı opak lavmanla (baryumlu) yapılır. İnvaginasyonun olduğu bölgede tam
bir obstruksiyon vardır. Baryum invagine olan kesim çevresini “yarım ay “ şeklinde sarar.
ADEZYONLAR
Adezyonlar, küçük hayvanlarda nadiren intestinal obstruksiyona neden
olurlar.

Sıklıkla, peritoneal kavitenin travmatik ve şirurjikal yaralarından sonra,


şekillenir. İntra-abdominal apselere bağlı olarak şekillenen kronik peritonitis ve
absorbe olmayan dikiş materyallerinin enfeksiyonuna bağlı olarak ortaya çıkan
granülamatöz inflamasyon nadiren Adezyonlara sebep olur.

Bunlar ya yaygın adezyonlara yol açabilirler ya da normal peristaltiği


engelleyebilirler.

Abdominal radyografilerde ince barsakların pozisyonlarında değişmeler


görülebilir ve kontrast maddenin geçiş zamanı uzar.
NEOPLAZMA
Kedi ve köpeklerde, ince barsak tümörleri yaygın değildir.
Köpeklerde, ince barsaklarda en çok karşılaşılan tümörler adenocarsinoma ve
lymphosarcoma’ dır. Collie ve Alman çoban köpekleri ince barsak tümörlerine
predispoze ırklardır. Yapılan bir çalışmada, tümörlerin % 88’ i kötü huylu
(%53 carsinoma, %19 leimyosarcoma, %13 fibrosarcoma ve %3’ ü identifiye
edilmeyen sarcoma’ lar) % 12’ si iyi huylu (%9 leimyoma, %3 polyp) olarak
tesbit edilmiştir. Kedilerde, carsinoma en yaygın olarak Siyam kedilerinde
ortaya çıkar.
Abdominal radyografilerde, obstruksiyonun proksimalinde, sıvı ve
gaz birikmesi ve intestinal geçiş zamanının uzamasını kapsayan intestinal
obstruksiyon belirtileri görülebilir. Kontrast maddelerin verilmesinden sonra,
luminal dolma defektleri, barsak duvarı kalınlaşması, mukozal ülserasyon ve
intestinal halkaların (loop) anormal pozisyonunu kapsayan mural (duvara ait)
lezyonlar görülür. Ayrıca, ince barsak kanalının daralması da ortaya çıkar.

İnce barsak tümörlerinin ayırıcı tanısı, deneysel laparotomi ve biopsi


örneklerinin histo-patolojik muayenesinden sonra yapılır.
KALIN BARSAKLAR

Kalın barsaklar; sekum, kolon ve rektum adı verilen üç bölümden


oluşmuştur.

Sekum; Kalın barsakların ilk bölümüdür. Bir tarafı kapalı


olduğundan “kör barsak adını almıştır.

Sekum, karnivorlarda cavum abdominalis’ in sağında bulunur. Kör


olan uç ventrale ve cavum pelvis’ e yöneliktir. Ventro-dorsal grafide L2-4
düzeyinde bükülmüş olarak görülür. Kedide kolondan çıkan bir kese
şeklindedir.

Kolon; Karnivor kolon’u genellikle basittir. Kolon assendens; median


hattın sağında ve dorsalde bulunur. Kolon transversus; karaciğer, mide ve
dalağın arkasından ve karın boşluğunun sağ yarımından sola doğru seyreder.
Kolon descendens; çoğu kez sol karın duvarına yapışık olarak
uzanır. Bazen orta hattın üzerinde de izlenir.

Kolon, ventro-dorsal grafide soru işareti şeklinde görülür.

Rektum; Kolon descendens’ in cavum pelvis içinde ve dorsalde


bulunan devamıdır.

Ön bölümü saran peritoneum, barsağı kısa bir mesorektum ile


pelvis’ in tavanına asmıştır.

Rektum, canalis analis’ te sonlanmadan önce bir genişleme (ampulla


recti) meydana getirir.
Radyografik Teknik:

Gaita ve gazın radyografik opasite oluşturması nedeniyle,


abdomenin direkt radyografisinde, genellikle kalın barsakların bir kısmı
veya tümü ayırt edilebilir.

Direkt radyografi esnasında intraluminal gaz, yer çekimi nedeniyle,


pozisyona bağlı olarak kalın barsakların farklı kısımlarına geniş oranda
yayılır.

Kalın barsakların değerlendirilmesinde, radyografik görüntü, bütün


abdomeni ve pelvik bölgeyi kapsamalıdır. Ayrıca idrar kesesinin boşaltılması
gerekir.

Kalın barsakların radyografik olarak değerlendirilmesinde, direkt


ve indirekt radyografik tekniklerden yararlanılır.
Direkt radyografik muayenede, radyografik detayı arttırmak için,
abdomene kompresyon uygulanır.

Abdomenin kompresyon radyografisi basit bir tekniktir. Kolon’un


bulunduğu bölge, radyolüsent bir maddeyle (tahta, plastik değnek veya
kürek) komprese edilir ve böylece radyografik detay arttırılır.

Kalın barsakların indirekt radyografisinde, pozitif, negatif ve çift


kontrast radyografik tekniklerden yararlanılır.

Pozitif kontrast radyografi amacıyla Baryum Sülfat süspansiyonu


(baryum enema), negatif kontrast radyografi için oda havası (pneumocolon)
ve çift kontrast radyografide de her ikisinin kombinasyonu kullanılır.
Baryum bir balon kateter yardımıyla retrograd olarak kalın
barsaklara verilir. Önce kolonun uygun bir preparatla temizlenmesi gerekir
ki bu çoğunlukla güçtür.

Mukozal yüzeyi tamamen kaplaması için mikropartiküler baryum


süspansiyonu kullanılmalıdır. Kolon, tercihen floroskopik ekran altında
baryumla yavaş yavaş doldurulur.

Böyle bir ekipman bulunmadığı zaman baryum 10 ml/kg dozda


verilir. Radyograflar kolon tamamen dolduğunda ve boşalmasından hemen
sonra çekilmelidir.
Normal kolon, kontrast maddeyle doldurulduğunda, pürüzsüz bir
kontrast madde-mukoza yüzeyi gösterir.

Baryumun boşalmasından sonra, longitudinal mukozal kıvrımlar


görülür. Sonradan hava enfüze edilirse, çift kontrast radyografi elde edilir ve
bu da mukozal yüzeyin detaylı olarak görülmesini sağlar.

Kalın barsaklar, kontrast maddenin oral olarak verilmesini takiben


doğru olarak değerlendirilemez. Oral olarak verilen kontrast maddeler kalın
barsakları tam olarak dolduramaz.

Kalın barsakların kontrast maddeyle tam olarak doldurulması fazla


zaman isteyen bir çalışmadır.

Bu çalışmada; mukozayı, barsak duvarını ve komşu iç organları


birbirinden ayırt etmek için, kontrast maddeden doğacak artefaktları,
komplikasyonları ve karışıklıkları bertaraf etmek gerekir. Bunun için de titiz
olarak çalışılmalıdır.
Kalın barsakların parsiyel olarak kontrast maddeyle doldurulması daha çabuk ve
daha kolaydır. Şırıngayla rektum içine küçük miktarda hava veya baryum verilmesiyle
yapılabilir.

Ancak bu çalışma, barsakların tam olarak değerlendirilmesine veya mukozal


düzensizlik gibi küçük lezyonların değerlendirilmesine izin vermez.

Bununla beraber, intraluminal lezyonların teşhisini ve kolonun komşu organ ve


kitlelerden ayırt edilmesini kolaylaştırır.

Köpeğin kolonu ve kedinin sekum ve kolonu baryumlu çalışmalarda, iğne şeklinde


veya çift kontrast çalışmalarda iğne başı şeklinde radyoopasiteler gösterir.

Bu normal folliküller küçük ülserlerden ayırt edilmelidir.


Kontrast çalışmalarda çeşitli komplikasyonlar ortaya çıkabilir. En ciddi
komplikasyon, perforasyon ve buna bağlı olarak ortaya çıkan peritonitistir.

Perforasyon lavman sırasında meydana gelebilir. Fazla önemli olmayan diğer bir
komplikasyon da distal ince barsağın retrograd olarak dolmasıdır.

Bu refluks, kolonun görünümünü maskeler. Bu komplikasyon çalışılan köpeklerin


1/3 ünde rapor edilmiştir.

Genellikle geçici olarak ortaya çıkan spazm, kontrast maddenin soğuk olmasına ve
duvarın kateterle tahriş edilmesine bağlı olarak meydana gelebilir.
Kalın Barsak Hastalıklarında Radyografik Bulgular

Kalın barsak hastalıkları organın hacminde, şeklinde, lokalizasyonunda ve


radyoopasitesinde değişikliklere neden olabilir.

Radyografik olarak fonksiyon değerlendirilememesine rağmen, façesin


miktarı veya lokalizasyonu motilitenin değerlendirilmesinde yardımcı olabilir.

Kalın barsaklara ait birçok hastalık benzer radyografik bulgular ortaya


çıkarır. Ayrıca herhangi bir hastalık farklı radyografik bulgular ortaya çıkarabilir.

Normal durumlarda gaitanın çoğu kolonda bulunur. Rektumda az miktarda


gaita bulunabilir. Normal kolonun çapı, bulunan gaitanın miktarına ve defekasyon
alışkanlığına bağlı olarak farklılık gösterir.

Normal olarak kolonun çapı, L7 (Lumbal 7 vertabtra) nin uzunluğundan


daha küçüktür.
Kolon’ un anormal olarak genişlemesine “megakolon” denir.
Megakolon, lokalize veya generalize olarak şekillenebilir.

Lokal genişleme genellikle akut hastalıklarla (invaginasyon gibi)


birlikte ortaya çıkar.

Generalize megakolon genelde kronik barsak disfonksiyonu


sonucunda ortaya çıkar. Megakolon direkt radyografilerle teşhis edilebilir.

Generalize megakolonun nedenleri;


1- Pelvik travma (kırıkla beraber veya kırık olmaksızın) ve pelvik
kanalın daralması,
2- Rektumun daralması, kronik parsiyel obstruksiyon,
3- Aganglionosis ( Hirschsprung’s hastalığı),
4-Spinal anomaliler (cauda equina sendromu, Manx kedilerinde
sacrococcygeal agenesis),
5- Kronik kolitis,
6- Kronik konstipasyon (hiperkalsemi, parasempatik ilaçlar),
7- Şirurjikal ureterokolik diversiyon teknikleri,
8- Konjenital anorektal lezyonlar,
Birçok kalın barsak hastalığı, gastrointestinal kanalın diğer kısımlarına
benzer radyografik değişiklikler gösterir. Bunlar;

1- Yabancı cisimler,
2- Obstruksiyon, ileokolik veya sekokolik invaginasyon,
3- İnflamasyon,
4- Neoplazmalar,
5- Perforasyon,
6- Adezyonlar,
7- Divertikül,
8- Hernia,
Kalın barsaklara ait birçok hastalıkta, özellikle de ekstramural
olmayan hastalıklarda, tanı için kontrast radyografi gereklidir.

Kontrast radyografik bulgular şunlardır;

1- Baryum-mukoza yüzeyinde düzensizlik,


2- Barsak lumeninde spazm,
3- Barsak lumeninin parsiyel veya tam tıkanması,
4- Hernia veya divertikuluma bağlı olarak barsak duvarının dışa
keseleşmesi,
5- Barsakların yer değiştirmesi,
6- Perforasyon,
Direkt radyografik bulgularda olduğu gibi, kontrast radyografik
bulgular da non-spesifiktir.

Akut kalın barsak yangıları, genelde anormal radyografik bulgular


ortaya çıkarmaz.
Şiddetli yangıya bağlı olarak spazm ve mukozal düzensizlik meydana
gelebilir.

Köpeklerde “ülseratif kolitis” olarak adlandırılan, mukozal ve submukozal


ülserlerden ibaret olan şiddetli yangısal hastalıkta radyografik bulgular;
kolonun spazmı, sertliği ve kısalmasıdır
BİLİER SİSTEM

Bilier sistem; karaciğer lobuslarındaki safra kanallarından


başlar, koledok’ un duodenum’ a açıldığı papilla duodeni major’ da
sonlanır.

Karaciğer lobusları arasında şekillenen en ince safra kanalları ile,


ductus biliferi, birbirleriyle birleşerek daha büyük kanal olan ductus
hepaticus communis’u meydana getirirler.

Bu kanal ductus cysticus ile birleşerek ductus choledocus’ u oluşturur.


Ductus choledocus ligamentum hepatoduodenale’ nin içinden geçerek
duodenum’ daki papilla duodeni major’ a açılır.

Armut şeklinde olan safra kesesi (vesica fella) karaciğer’ in visceral


yüzünde lobus quadratus ile lobus hepatis dexter arasındaki yarıkta
(fossa vesicae fellae) yer almıştır.

Mideden duodenum’ a gıda geçtiğinde uyarılan refleksle safra


kesesi depo ettiği safrayı dudenum’ a akıtır.
Radyografik Muayene:
Direkt Radyografik Muayene:

Safra kesesi normal durumlarda direkt radyografide görülmez.


Bazen zayıf hastalarda yumuşak doku yoğunluğu şeklinde izlenebilir.

Direkt radyografinin amacı; opak safra taşlarını ve duvar


kalsifikasyonu gibi diğer opasiteleri araştırmaktır. Ayrıca bilier sistemdeki
gaz da direkt grafide saptanabilir.

Safra taşlarının çoğu, üriner sistem taşlarının aksine nonopaktır.


Bu nedenle, direkt röntgenogramlarda safra taşı yönünden olumsuz sonuç
çıkması, değerli bir bulgu değildir.

Safra taşları içinde en opak olanı kalsiyum okzalat taşlarıdır.


Safra kesesi taşının yüzeyli olması, tanıya yardımcı bir
özelliğidir. Safra kesesi taşları bazen böbrek taşları ile karışırlar.
Ancak lateral grafide böbrek taşları arkaya düşer.

Safra kesesi duvarı bazen kronik yangıların iyileşme


döneminde kalsifiye olur. Direkt radyografide saptanabilen bu
görünüme porselen safra kesesi denir.

Bilier sisteme değişik nedenlerden dolayı gaz girebilir.


Dikkatli bir incelemeyle direkt grafide, bilier sistemdeki gaz
saptanabilir.
İndirekt Radyografik Muayene:

Bilier sistemin indirekt olarak inceleme yöntemine


Cholesistography denir.

Endikasyonları: Bu tekniğin endikasyonları sınırlıdır. Bu işlemin


başlıca amacı: Safra kanalı ve safra kesesinde şüpheli taş ve diğer lezyonları
araştırmaktır.

Kontrast maddenin boşalmasının incelenmesi karaciğer fonksiyonu


hakkında fikir verebilir. Ancak karaciğer fonksiyonu biyokimyasal metotlarla
daha iyi değerlendirilebilir.
Kontrast Ajanlar: Köpeklerde bu amaç için en iyi sonuç veren
kontrast madde bir iyot bileşiği olan Biligrafin (Shering, Berlin)’ dir.
İntravenöz (İV) enjeksiyondan sonra büyük kısmı bilier sistemden boşalır.
Biligrafin’ in %30’ luk solusyonundan 0.5 ml/kg dozda kullanılır.
Anesteziye alınmayan hastalarda İV enjeksiyon bazı rahatsızlıklara yol açabilir.
Köpek öğürebilir ve kusabilir.

Diğer benzeri bileşikler insanlarda oral olarak kullanılır. Fakat bunlar


köpeklerde çok iyi sonuç vermez.

Oral Kolesistografi: Kontrast maddenin oral olarak verilmesinden


sonra bilier sistemin görüntülenmesidir.

İnsanlarda bilier sistemin en sık olarak kullanılan kontrastlı inceleme


yöntemidir. Opak madde olarak üç iyotlu bileşikler (Biloptin, Telepaque)
kullanılır.
Oral kolesistografi yapılacak hastaya, yağsız hafif bir akşam
yemeği yedirilir.

Yemekten 2 saat sonra 0.5 gramlık tabletlerden 5’ er dakika arayla


6 tane verilir. Bundan sonra hastaya sadece su içirilir ve 12 saat sonra grafi
alınır.

Karaciğerden atılan kontrast madde safra yollarından geçerek safra


kesesine iner. Grafi, ventro-dorsal pozisyonda alınır. Grafi sonrası hastaya 2
adet yumurta sarısı içirilir.

Bu gıdalar duodenum’a geçince kolesistokonin denilen hormon


salgılanır ve bu hormon safra kesesini uyararak boşalmasını sağlar. Bu
aşamada kesenin hemen boşalmasına Hiperkinezi, kesenin boşalmamasına
Diskinezi (safra kesesi tambelliği) denir.
İntravenöz Kolesistoanjiografi (Kolanjiografi):

Kontrast maddenin intravenöz olarak verilmesinden sonra bilier sistemin


görüntülenmesidir.

Hastanın Hazırlanması: Kontrast maddenin injeksiyonundan 12 saat


önce hasta aç ve susuz bırakılmalıdır. Radyografi esnasında hastanın hareketlerini
önlemek ve diğer rahatsızlıkları gidermek için, genel anestezi kullanılır; fakat
genel anestezi en fazla iki saat sürdürülmelidir.

Aksi taktirde safra kesesinin boşalmasını hızlandırmak için sonradan


köpeğin beslenmesine engel olur.

Teknik: Kontrast madde (Biligrafin amp.) yaklaşık olarak 3 dakikada


yavaş İV injeksiyonla verilir.
Radyografi: Her zaman grid kullanılmalıdır. Xiophosternum’ un
biraz anterioru ve dorsali merkez alınarak ışınlama yapılarak
abdomen’ in lateral grafisi alınır.

Fakat dorso-ventral pozisyonda da bir film alınmalıdır.


Dorso-ventral görüntü; karaciğer ve safra kesesi üzerinde akciğerin
posterior ucunun superpoze olması nedeniyle fazla faydalı değildir.

İlk radyogram, kontrast maddenin verilmesinden hemen


önce alınır. Daha sonra 20.,30. (safra kanalları daha iyi görüntülenir)
ve 90. dakikalarda (safra kesesi içinde kontrast maddenin maksimum
konsantre olduğu zaman) radyografiler alınır.

Son grafi, safra kesesinin boşalmasını provoke etmek için


yemek verilmesinden yaklaşık 15 dakika sonra alınır.
Oral kolesistografide, kesenin dolmama nedeni olan kontrast maddenin
emilimi ve konsantrasyonu ile ilgili faktörlerin bu yöntemle ortadan kalkması ve
koledok’ un her olguda görülmesi İV kolanjiografinin üstünlüğüdür.

Buna karşılık incelemenin 2 saat ve daha uzun sürmesi, Biligrafinin bazı


durumlarda safra ile iyi karışmayarak yüzen taşlara benzer şekilde tabakalaşması,
bazen kesenin dolmasının çok uzun olması nedeniyle yanlış olarak dolmayan
kese tanısının konması ve kontrast madde retensiyonlarının daha sık ve şiddetli
görülmesi yöntemin sakıncalarını oluşturur.

Oral kolesistografide ise, kontrast madde verilmesinin daha kolay ve


toksisitesinin düşük olması ve incelemenin daha kısa sürede yapılabilmesi
yöntemin üstünlüğü, safra yollarının ve bazen de safra kesesinin görülmemesi
yöntemin sakıncalarıdır.
SOLUNUM SİSTEMİ
Solunum Sistemi Hastalıklarında Klinik Yaklaşım
1. Anamnez
2. Fiziksel muayene, inspeksiyon, palpasyon, oskültasyon, perküsyon
3. Radyolojik inceleme,
- Radyografi
-Direkt -Endirekt

- Tomografi
- Flouroskopi
- Manyetik Rezonans
- Radyonüklid görüntüleme
- Ultrasonografi
4. Endoskopik Muayene
5. Kan – Gaz Analizi
6. Perkutan ince iğne aspirasyonu
7. Açık Akciğer Biyopsisi
SS nin Radyografik incelenmesi
• Direkt Radyografik İnceleme

• Endirekt Radyografik İnceleme

Bronkografi; Bronsiektazinin tanısı, yaygınlığı ve tipinin saptanmasında


kullanılır.

Pulmoner angiografi; Pulmoner embolinin, konjenital pulmoner vasküler


anomalilerin değerlendirilmesinde kullanılır.
AC Radyografisinde Göz Önünde Bulundurulacak Kriterler

1. Görüntü kalitesi
2. Doğru pozisyon seçimi
3. Solunum fazının kontrolü
4. Artefakt
5. Hayvanın ırk ve yaşına bağlı değişimler
Veteriner Radyoloji’de SS nin görüntülenmesinde bazı sorunlar vardır

1. Solunum hareketleri sonucu radyografik detayın kaybı

2. Göğüs derinliğinin fazla olması, Dorsa-ventral pozisyonu zorlaştırır.


Burun Boşluğu ve Paranasal Sinüsler

İyi bir radyografi sedatif bir ilaç verilmesi ya da genel anestezi altında alınır.

Burun boşluğu ve paranasal sinüsler;


* L/L

** Ağzı kapalı V/D

*** Ağzı açık oblik V/D pozisyonlarda görüntülenir.

Maksilla, damak nazal ve frontal kemiklerdeki lezyonlar, oblik çekilen


grafilerde belirlenir.

Bu şekilde elde edilen radyografiler nonspesifik bilgi sağlar.

Kesin tanı, nazal akıntı, sitolojik testler, biyopsi ve kültür sonucuna göre yapılır.
Şekil Değişiklikleri

• Travma sonrası şekillenen bir veya birden fazla kemiği içeren kırıklar.

• Nazal kavitedeki neoplastik durumlar sonucu fascial deformite

• Benign tümörler ile maling tümörler sonucu kortikal lizis ve düzensiz


periostal kemik formasyonu
Radyografik Opasitedeki Değişiklikler
 Neoplazmalar

 Radyografik yabancı cisimler

 Kronik Rhinitis; genellikle bilateral opasite artışı vardır.

 Mantar enfeksiyonlarına bağlı destruktif rhinitis, bu hastalık durumunda


yıkımlanan yerde radyolusent görünüm vardır.

 Kedilerde kruptokoklus neofomanın neden olduğu hiperplastik rhinitiste ise


radyolüsent ve radyoopak bölgeler karışık olarak görülür.
Larynx, Farinks Hastalarının Radyografik Bulguları

Anormal Büyüklük ve Biçim


- Generalize şişkinlikler; akut şiddetli

Solunum Yolu İçindeki Lezyonlar


- Apse, polip, tümör ve granülasyon dokusu gibi değişik opasiteye sahip
kitlesel lezyonlar.
Solunum Yolu Dışında Bulunan Lezyonlar

• Solunum yolunun dışında oldukları için, yaptıkları baskı ile solunum yolunda
radyografik olarak daralma görülür.

• Bölgede bulunan lenf yumrusu, tiroid bezinin hiperplazisi ya da tümoral oluşumu


sonucu şekillenirler.
Fonksiyonel Anomalikler

• Değişik nedenlerle şekillenen laringeal ve faringeal paralizler radyografik olarak


çok az değişikliklere neden olur.

• Böyle durumlarda endoskopik muayene yapılmalıdır.


Trakea

• En iyi L/L çekilen radyografilerde görülür.

• V/D radyografi ile trakea ve ana bronşların yer değiştirme durumları


belirlenebilir.
Trakea Hastalarının Radyografik Bulguları

• Yer değiştirme

• Trakea tümürleri; trakeakondrom karsinoma (köpeklerde) ve kedilerde lenfosarkomlar. Bu


tümörler trakeal obstruksiyona benzer semptom verirler.
 Ayrıca oluşan bu neoplazmalar; yabancı cisim, polip ve apselere çok benzerlik
gösterirler. Bunun için ayrımının iyi yapılması gerekir.

 Bu ayrım içinde;
- fiziksel muayene
- endoskopi
- biyopsi
- tanısal cerrahi işlem yapılmaktadır.
• Trakeadaki yangısal lezyonlar

• Trakeal kollaps (bu inspirasyon ve ekspirasyon fazında alınan grafilerde


belirlenmelidir.)

• İnspirasyon fazında bir kollaps görünürse; bu trakeal veya laringeal hastalık yada
laringeal paralizin sekonder bir bulgusu olarak görünür.
AKCİĞERLER

Akciğer radyografisi alınırken dikkat edilecek noktalar

1. Optimal pulmoner kontrast ve detay sağlanması için ışınlama inspirasyon pik


olduğu noktada yapılmalıdır.

• Ekspirasyonda grafi alınınca bronşial ve vasküler yapılar arasındaki kontrast ve


pulmoner parankim azalır. Bu da radyografini yanlış değerlendirilmesine yol
açar.

3. İyi bir radyografi için iyi bir dozlama yapmak gerekir. Bunun için kv yükseltilir,
mA azaltılır. Mümkün olduğunca ışınlama süresi kısa olmalıdır.

** Yüksek kv durumunda filmin dansititesi azalır ve film koyu renkte çıkar.

** Düşük kv durumunda filmin dansititesi artar ve filmin açık renkte çıkar.


4. Akciğerlerin radyografik olarak iyi bir şekilde değerlendirilebilmesi için (sağ
L/L, sol L/L, D/V ve V/D) dört pozisyonda grafi alınmalıdır.

5. Sağ L/L pozisyonda daha çok sol akciğer loplarındaki


Sol L/L pozisyonda daha çok sağ akciğerler loplarındaki lezyonlar gösterilir.
V/D pozisyonunda ventral akciğer alanları daha iyi görünür.
D/V pozisyonunda ise lateral lop görülür.
Akciğer hastalıklarının radyografik olarak dört grubta toplanır:

A- opasite artışına neden olan diffuz akciğer hastalıkları


- vasküler
- intersitisyel
- bronşiyal
- alveolar yapılar

B- opasite azalmasına neden olan akciğer hastalıkları


- hiperlüsens
* diffuz
* fokal

C- pulmoner kitleler

D- kalsifiye akciğer lezyonları


A- opasite artışına neden olan diffuz akciğer hastalıkları
- vasküler
- intersitisyel
- bronşiyal
- alveolar yapılar

Bazen bronşial yapıda bir veya daha fazla sayıdaki asinüsdaki hava; sıvı

veya solid bir yapıyla yer değiştirmesi durumuna “konsolidasyon” denir


Opasitedeki artış, normal teknikle çekilmiş radyogramda, normal akciğer
dokusunda hava bulunan radyolusen kısımların yerini röntgen ışınlarını absorbe
eden solid yapıların almasına bağlı olarak oluşan dansite artışına bağlıdır. Bu
kısımlar X ışınlarını daha fazla tutacağından film, X ışınlarına daha az maruz
kalacak ve diğer bölgelere göre daha açık renkte görülecektir.

Bu tablo “neoplastik ve hemorojik hastalıklarda” görülür.


B.Opasite Azalmasına Neden Olan Akciğer Hastalıkları (Hiperlusensi )

Hiperlusesi; akciğerlerde genel veya yerel radyolusensi artışıdır. Azalan


akciğer opasitesine ilaveten kalp, diyafram ve torasik vertebraların ventral kenarı,
belirgin olarak görülür. Hiperlusensinin, ayırıcı tanısı, diffuz ve lokal olmak üzere
ayrılır.

* Artefakt etki olarak yüksek dozlama veya anestezi sırasında oluşan


overventilasyon nedeniyle diffuz bir akciğer hiperlusensisi görülebilir.

** Kilo kaybı ve hipovolemi de torasik duvar ve akciğere azalan X ışını


attenuasyonu ile belirgin bir akciğer hiperlusensisi doğurabilir.

*** Akciğer hiperlusensinin hava hapsi veya anfizem gibi patolojik


nedenleri, diyafram yer değiştirmesinden ayırt edilmelidir.
C. Pulmoner Kitleler

Kitle olarak klasifiye edilen lezyonlar, nodüllerden daha büyüktür ve büyüklüklerinden


dolayı ekseriya komşu organların yer değiştirmesi şeklinde bir “kitle etkisi” oluştururlar.

Unilateral pulmoner kitleler ekseriya karşı lateral kenara doğru bir mediastinal yer
değiştirmeye neden olurlar.

Lezyonun spesifik bir loba yerleşimi, şekli olmadığında, konsolidasyon veya lokal
plevral sıvı birikimli lobar kollaps düşünülmelidir. Bu üç olasılık radyografik olarak ayırt
edilemediğinde, bronkografi veya ultrasonografiye başvurulur.

Primer akciğer tümörleri, karnivorlarda akciğer kitlelerinin en yaygın nedenleridir.


D. Kalsifiye Akciğer Lezyonları

Akciğer lezyonlarının bazıları kalsifiye olabilir.

* Fokal veya * * multifokal

- Bronşial kalsifikasyon
- Heterotipik
- Histopklazmozis nedeniyle oluşan granuloma
- Primer akciğer tümörü
- BaSO4 aspirasyonu
MEDİASTİNUM

Mediastinum, iki plevra kesesi arasında kalan kısımdır.

* kranial

** medial

*** kaudal olarak bölümlendirilir ve bu bölümlerde bir çok mediastinal organ yer
alır.

Radyografik olarak; mediastinumun kapsadığı organlardan yalnız bir kaçı


ayırt edilebilir. Bunlar; kalp, trakea, vena kava kaudalis, aort ve genç hayvanlarda
timus’tur.

Diğer mediastinal organlar; X ışınlarını yeterli derecede absorbe


edememeleri, mediastinumda kontrast sağlayacak yağ dokunun bulunmaması ve
gölge koyuluğu gibi benzer radyoopasiteli organların temas halinde olması
nedeniyle görülemezler.

Kranial mediastinum; lateral toorasik radyografide görüntülendiğinde, mediastinal
yapıların bölümleri daha belirgindir. Belirgin opasite genellikle trakea ventralinde,
kranial mediastinumda görülebilir, fakat organlar tek tek ayırt edilemez. Belirgin
olan opasite; kranial mediastinal organlar yani, vena kava kranialis, brahiosefalik
arter, sol subklavian arter ve mediastinal lenf nodülleri tarafından X ışınlarının
absorbsiyonu ile sağlanır. Bununla birlikte bunlar tek tek ayırt edilemezler çünkü;
birbirleri ile temas halindedirler ve kranial mediastinumda çok az yağ dokusu
bulunur.

V/D veya D/V torasik radyogramlarda, kranial mediastinumun çoğu vertebtalar
tarafından superpoze olur. V/D görüntüde mediastinumun eni, aşağı yukarı
vertebra eninin iki katı kadardır. Kilolu hayvanlarda kranial mediastinumda, fazla
yağ birikiminden dolayı genişleme olabilir ve bunun sonucu gelişen opasite,
mediastinal kitle ile karıştırılabilir.
MEDİASTİNUMUN PATOLOJİK
DURUMLARI
Mediastinumun patolojik durumları 4 genel başlık altında toplanabilir;

• Mediastinal yer değiştirme


• Mediastinal kitleler
• Mediastinal sıvı
• Pneumomediastinum
Mediastinal Yer Değiştirme

Mediastinal yer değiştirme; akciğer volümünde unilateral bir azalış,


akciğer volümünde unilateral bir artış veya intratorasik bir kitlenin
varlığının bir sonucu olarak görülebilir.

Mediastinal yer değiştirmeler, lateral radyogramlarda kolayca


belirlenemez.

Bu nedenle mediastinum, V/D veya D/V projeksiyonlarda dikkatli


olarak incelenmelidir. Hastanın rotasyonu gibi uygun olmayan pozisyonu,
medastinal yer değiştirme şeklinde yorumlanmasına neden olabilmesi
yönünden dikkat edilmesi gereken bir durumdur.
Mediastinal Kitleler

Mediastinal kitle lezyonları oldukça yaygındır. Mediastinal


kitlelerin radyografik bulguları birbirine oldukça benzerdir. Anormal bir
kitlenin akciğerde mi yoksa mediastinumda mı lokalize olduğu D/V veya V/D
projeksiyonda lateral projeksiyona oranla daha iyi belirlenir.

Eğer kitle orta çizgiye bitişik veya bağlı ve mediastinal yapıları deviye
ediyorsa radyografik olarak saptanabilen bu intratorasikk kitlenin, mediastinal
olabileceği düşünülmelidir. Akciğer kitleleri, mediastinal orijinli bir kitle ile
karıştırılmamalıdır, çünkü bunlar genellikle mediastinumun laterilinde uzanırlar.
Mediastinal Sıvı

Mediastinumda, radyografik olarak saptanabilecek derecede yeterli


hacimdeki serbest mediastinal sıvı birikimi nadirdir.

Mediastinal sıvı birikiminin en yaygın nedenleri;

* felin infeksiyöz peritonitis

* travma

* koagulopati

* özefageal perforasyondur.

Bu durumda yumuşak doku opasitesi ortaya çıkar ve eğer kalp etrafında


bu sıvı birikirse, kardiyomegali şüphesi uyandırır. Ayrıca mediastinal bir
kitle gibi de belirlenebilir.
Pneumomediastinum

Pneumomediastinum, mediastinumda serbest gaz bulunmasıdır. Mediastinal


gaz, iyi bir kontrast sağlar ve bu yüzden mediastinal organların belirgin bir şekilde
görülmesine yol açar. Az miktarda gaz bulunduğunda kranial mediastinumun opasitesinde
düzensiz bir azalış görülür.

Pneumomediastinumun bulunduğu mediastinumda, aşırı bir büyüme olmaz.


Bu nedenle bu, V/D veya D/V radyogramlarda kolayca belirlenemez. Eğer
pneumomediastinumun basıncı nedeniyle mediastinal plevra yırtılırsa, mediastinum ve plevral
boşluk arasında irtibat sağlanır ve pneumotoraksa dönüşebilir. Mediastinum ile boyun ve
retrofaringealboşluk arasındaki komunikasyondan dolayı pneumomediastinum, subkutan
anfizem veya pneumoperitoneum ile sonuçlanabilir.
Pleura
kalsifiye alanlar
kronik bronşitis
Tüm ac loplarında opasitede a

Ventral ac loplarınsa konsolidasyon


genişlemiş perihilar lenf yumrusu

Genişlemiş presternal lenf yumrusu


Yumuşak doku nodülleri
*

mix patern
* yüzük benzeri bronşial yapı
*

vcc

* bronşların paralel görünümü


Osefageal dilatasyon

You might also like