You are on page 1of 33

SENSÖRLER

HAZIRLAYAN: BURAK YILDIZ


SENSÖRLER

Sensörler fiziksel ortam ile endüstriyel amaçlı


elektrik/elektronik cihazları birbirine bağlayan bir köprü
görevi görürler. Bu cihazlar endüstriyel süreçte koruma ve
görüntüleme gibi çok geniş bir kullanım alanına sahiptirler.
Günümüzde üretilmiş yüzlerce tip sensörden söz edilebilir.
Mikro elektronik teknolojisindeki inanılmaz hızlı gelişmeler
bu konuda her gün yeni buluş ya da yeni bir uygulama tipi
geliştirilmesine olanak sağlamaktadır.

Sensörler algılama çeşitlerine göre; mekanik, termal,


elektriksel, manyetik, optik ve kimyasal sensörler olarak
farklı guruplarda incelenebilir.
KİMYASAL
SENSÖRLER
VE
KULLANIM
ALANLARI
KİMYASAL SENSÖRLER

Kimyasal sensörler, analiz edilen bileşene karşı özel


hazırlanmış bir numunenin derişiminden yararlanarak elde
edilen kimyasal bilgiyi analitiksel olarak yararlı bir sinyale
dönüştüren sistemlerdir. Genel olarak bir sensörün çalısma
mekanizması aşağıda görüldüğü gibi sema tize edilebilir.

Bir Sensörün Çalısma Mekanizması


KİMYASAL SENSÖRLERİN BAZI ÖZELLİKLERİ
1. Kimyasal sensörlerde; duyarlı tabaka analit ile kimyasal
etkileşim içindedir bu sebepten dolayı analite maruz
bırakıldıktan sonra, duyarlı tabakanın kimyasında bir
değişiklik olmaktadır.
2. Minyatürize edilebilirler.
3. Tek bir fiziksel yada kimyasal özelliğin ölçülmesi gerekli
değildir.
4. Aynı kimyasal ölçümler için karşılık gelen eşdeğer
aletlerden tipik olarak daha az masraflıdır.

Her bir kimyasal sensör iki kısım içerir. Bunlar, fiziksel


dönüştürücü ve kimyasal ara yüzey tabakasıdır. Kimyasal
ara yüzeyde; analit bir kimyasal aktif yüzey ile kimyasal
olarak etkileşir. Böylece kimyasal özelliklerde bir değişme
meydana gelir. Bu değişiklikler, fiziksel dönüştürücü ile
ölçülebilir bir duruma getirilir. Değişiklikler, elektriksel
sinyal ile ilişkili olarak meydana gelir ve monitörden
okunur.
İDEAL BİR SENSÖRÜN SAHİP OLMASI
GEREKEN ÖZELLİKLER
1.Seçicilik
2.Kalibrasyon Gereksinmesi
3.Tekrarlanabilirlik
4.Kararlılık
5.Geniş Ölçüm Aralığı
6.Kullanım Ömrü
7.Tayin Sınırı
8.Hızlı Cevap Zamanı
9.Hızlı Geriye Dönme Zamanı
10.Basitlik ve Ucuzluk
11.Küçültülebilirlik ve Sterilize Edilebilirlik
12.Yüksek Duyarlılık
KİMYASAL SENSÖRLERİN
SINIFLANDIRILMASI
Kimyasal sensörler dört farklı grupta incelenebilir;
1.Elektrokimyasal Sensörler
• Voltametrik sensörler
Oksijen sensörleri
Enzim esaslı sensörler
• Amperometrik sensörler
• Kondüktometrik sensörler
• Potansiyometrik sensörler
2.Gaz Sensörler
• Potansiyometrik gaz sensör
3.Gravimetrik Sensörler
4.Biyosensörler
• Elektrokimyasal esaslı biyosensörler
Amperometri esalı biyosensörler
Potansiyometri esaslı biyosensörler
Yarı iletkenleri esas alan biyosensörler
• Optik esaslı Biyosensörler
• Kalorimetri esaslı biyosensörler
• Piezo Elektrik esaslı biyosensörler
ELEKTROKİMYASAL SENSÖRLER
Bilindiği üzere Elektrik ve kimyanın etkileşimi
elektrokimyanın çatısı altında ele alınmaktadır.
Elektrokimyasal sensörler, kimyasal sensörlerin en genis
ve en eski grubudur. Birçoğu hala gelişme safhalarında
oldukları halde bu grubun birçok üyesi ticari olgunluğa
ulaşmıştır.

Elektrokimyasal sensörler ölçüm biçimlerine göre genel


olarak dört grupta incelenebilir;

1.Potansiyometrik Sensörler (voltaj ölçümü)


2.Amperometrik Sensörler (akım ölçümü)
3.Kondüktometrik Sensörler (iletkenlik ölçümü)
4.Voltametrik Sensörler ( akım ve voltaj ölçümü )
En eski elektrokimyasal sensörler, 1950 yıllarında oksijen
ölçümleri için kullanılmıştır. Son yıllarda, sınırlı alan
uygulamalarında yanabilen gazlar ve toksik gazların
kontrollerinde daha seçici ve yeni elektrokimyasal
sensörler geliştirilmiştir.

1980’ lerin ortalarında minyatürize elektrokimyasal


sensörler, farklı toksik gazların tayini için kullanılmaya
başlanmıştır. Elektrokimyasal sensörler farklı gazların
tayini için kullanılmalarına rağmen, asıl fonksiyonları
belirgin olarak farklıdır.

Elektrokimyasal sensörlerin gelismesindeki en önemli


avantajlardan birisi; ilgilenilen analit için iyi bir seçicilik
sergilemesidir. Bu husus hem potansiyometrik sensörler
hemde amperometrik sensörler için basarı ile
yapılmaktadır.
Her iki durumda da özel analitler için etkili sensörler
geliştirilerek, ticari olarak üretilmiş ve çeşitli numunelere
uygulanmıştır. Elektrokimyasal sensörlerin önemli
avantajlarından biri de minyatürize edilebilmeleridir.
Böylece ölçümler, her iki sensör için küçük hacimlerde
yapılmaktadır. Bu durum, numunedeki seyrelmeyi ortadan
kaldırmakta ve ölçümlerin ölü hacimde yapılabilmesi
avantajını ortaya koyar.

1.VOLTAMETRİK SENSÖRLER:

Çok sayıda voltametrik sistem, sanayi ve araştırma


açısından önemli özel türleri tayin etmek amacıyla ticari
olarak geliştirilmiştir. Bu düzenekler, bazen elektrotlar
veya detektörler olarak adlandırılırlar. Fakat gerçekte birer
voltametrik hücre olup sensör olarak adlandırılmaları daha
uygundur. Voltametrik sensörleri iki Gurupta incelenebilir;

• Voltametrik oksijen sensörü


• Enzim esaslı voltametrik sensörler
VOLTAMETRİK OKSİJEN SENSÖRÜ:

Deniz suyu, kan, evsel atık ve toprak gibi çesitli sulu


ortamlardaki çözünmüş oksijen tayini; sanayi, biyomedikal
çevre araştırmaları ve klinik tıp açısından son derece
önemlidir. Böyle ölçümleri yapmak için en uygun ve en
yaygın yöntemlerden biri, 1956 ’lar da L.C.Clark Jr
tarafından gelistirilmis olan Clark Oksijen Sensörünün
kullanımıdır.

Clark Voltametrik Oksijen Sensörü


ENZİM ESASLI VOLTAMETRİK SENSÖRLER:

Çok sayıda enzim esaslı voltametrik sensör ticari olarak


mevcuttur. Buna bir örnek klinik laboratuarlarda kan
serumu numunelerinde glikozun rutin tayininde kullanılan
glikoz sensörüdür. Bu düzenek, şekilde gösterilen oksijen
sensörüne benzer yapıdadır. Ancak buradaki membran çok
daha karmasık yapıda olup üç tane tabaka içerir. En dış
tabaka glukozu geçirip protein ve diğer kan bileşenlerine
geçirgen olmayan polikarbonat bir filmden oluşur. Ortadaki
tabaka tutuklanmış bir enzim olup burada glikoz
oksidazdır. En içteki tabaka ise, hidrojen peroksit gibi
küçük molekülleri geçiren selüloz asetat bir membrandır.
2.AMPEROMETRİK SENSÖRLER:

Amperometrik gaz sensörler bazen elektrokimyasal gaz


sensörler olarak da isimlendirilirler. Gerçek zaman
ölçümlü, süreç kontrol ve güvenli uygulamalardır.
Amperometrik gaz sensörler basit yapıda kullanıma
dayanıklı, güvenilir ve çok pahalı değildir. Güç tüketimi
düşüktür.

Kullanımı kanıtlanmıştır ve jeneratörde, oksitleyicide


ölçülebilir gazlar için elektro aktiviteyi azaltmakta olan bir
elektrottur. Amperometrik sensörün temeli, elektrot
yüzeyinde bir yükseltgenme/indirgenmeden dolayı akımın
ölçülmesine ve elektrokimyasal hücrede bir potansiyelin
uygulanmasına dayanmaktadır.
Tipik bir Amperometrik sensör
3.KONDÜKTOMETRİK SENSÖRLER:

Kondüktometrik sensörler elektrolit çözeltilerin elektrik


akımını iletmeleri üzerine kurulmuş metotlarla oluşturulan
sensörlerdir. Kondüktometri iki elektrot arasındaki
çözeltinin yük tasıma yeteneğini yansıtmaktadır.

Bu ölçümler ya bir doğru akım yoluyla ya da voltajla


iletilebilir. Bu sensörlerin kullanımında sınırlama örneğin
kendi iletkenliği ile yüklenmesidir. Bu yüzden
kondüktometrik sensörlerin uygulama alanları gaz faz ya
da iletken olmayan örneklerdir.
3.POTANSİYOMETRİK SENSÖRLER:

Akımın çok az geçtiği veya hiç geçmediği sistemlerde,


indikatör elektrotun referans elektrota karsı gösterdiği,
derişim değişimine bağlı olarak değişen potansiyelin
ölçüldüğü tayin yöntemine potansiyometri denir.

Potansiyometrik ölçümler, akımın olmadığı şartlar altında


veya ihmal edilebilir düzeyde iken bir hücrede potansiyel
ölçümünü esas alır. Potansiyeldeki değişme, referans
elektrot ile analit madde arasında ölçülen aktivite ile
orantılıdır. Dikkat edilmelidir ki; numune potansiyometrik
sensöre yavaşça difüzlenir ve herhangi bir değişime
uğramadan ayrılır. Yani numunenin bozulması söz konusu
değildir.
Potansiyometrik gaz sensörlerde, potansiyel değişimi
sensör ile elektriksel olarak nötr olan gaz moleküllerinin
etkilesimine dayanır. Numune bir gaz yada sıvı olabilir.
Sensör içerisinde ara yüzeyde elektronlar yada iyonların
ayrılması elektriksel olarak nötral gazların temel
etkileşimine mekanizma olmalıdır.

Potasiyometrik Sensörlerin Avantajları:


• Kimyasal faz materyalleri oldukça geniş bir alanda elde
edilebilir
• Kolay ve direkt ölçümler yapılabilir
• Basit donanımsal yapıdadırlar
• Kolay uygulanabilme özellikleri vardır
• Düşük maliyetlidirler
• Bileşimleri hakkında geniş bilgi ağı vardır

Potansiyometrik Sensörlerin Dezavantajları:


• Çoğu sensörün yetersiz seçiciliği (girisimlerin varlıgı)
• Sensörlerin elde edilebilir miktarları analitin miktarından
azdır
GAZ SENSÖRLER

Gaz sensörler; havadaki toksik gazların tayininde yaygın


olarak kullanılan basit ve pahalı olmayan cihazlardır. Bu
yüzden son yıllarda gaz sensörlerle ilgili çalışmalar hız
kazanmıştır. Sıvı elektrolit hücrelerde amperometrik
ölçümler için farklı tip gaz sensörler geliştirilmiştir. En
yaygın kullanılan gaz sensörler CO, CO2, SO2 ve NH3 gaz
sensörleridir.

Gaz sensörler suda ve diğer çözücülerde çözünmüş


gazların tayininde yaygın olarak kullanılmaktadır. Gaz
sensörün seçiciliği sadece gaz membranın geçirgenliğine
bağlıdır. Gaz geçirgen membran ince ve değiştirilebilir bir
özelliğe sahiptir.Bu membran içteki çözelti ve analit çözelti
arasında bir engel görevi görür.
Gaz sensörler sulu çözeltide çözünen gazların derişimlerine
cevap verirler. Bu sensörler NH3, CO2 gibi istenilen gazı
geçiren bir membran ile bir iyon seçici elektrottan olusur.
Gaz, membran içinden geçtigi zaman çözeltinin ince
tabakasındaki degisim elektrot tarafından hissedilir ve bu
sayede ölçüm yapılır.

Gaz Sensörün Bilesenleri:

A. Gaz Geçirgen Membran


B. Elektrot
C. Elektrolit
D. Filtre
POTANSİYOMETRİK GAZ SENSÖR:
Potansiyometrik gaz sensörlerde potansiyel değişimi, nötr
gaz moleküllerinin sensörle elektriksel olarak etkileşimi
sonucu elde edilir. Örnek, gaz ya da sıvı faz olabilir.
Potansiyel fark yük ayrımını gösterir. Sensör içinde bir ara
yüzeyde elektronların veya iyonların elektriksel olarak nötr
gaz molekülleriyle etkileştiği bir mekanizma olmalıdır.
GRAVİMETRİK SENSÖRLER

Gravimetrik sensörler, sensör yüzeyindeki nanogram


seviyelerinde kütle değişimini ölçebilen son derece hassas
yüzey sensörleridir. Kütle duyarlı bu sensörlerin çalışma
prensibinin temeli asimetrik kristallerin sahip oldukları
“piezoelektirik etki” özelliğine dayanmaktadır.

PİEZOELEKTRİK ETKİ:

Piezoelektrik etki, bir elektrik potansiyelinin


uygulanmasıyla asimetrik bir kristalin deformasyonudur ve
bu özellik oldukça duyarlı kütle sensörlerinin yapılmasında
kullanılır. Piezoelektrik etkiye sahip bir kristal mekanik
olarak deforme olduğunda, yüzeyinde elektiriksel bir
potansiyel oluşur. Bunun tersine kristalin yüzeyine
potansiyel uygulandığı zaman kristal deforme olur. Bu
özelliğe sahip bir kristal uygun bir elektrik devresine
bağlanırsa kristalin kütlesine ve şekline bağlı olan sabit bir
frekansta titreşim yapar.
BİYOSENSÖRLER

Genel anlamda biyosensörler, biyoloji, fizik, kimya,


biyokimya, mühendislik gibi pek çok bilim alanının bilgi
birikiminden multidisipliner bir anlayış çerçevesinde
yararlanılarak ve biyolojik moleküllerin veya sistemlerin
seçimlilik özellikleri ile modern elektronik tekniklerin işlem
yeteneğinin birleştirilmesiyle geliştirilen biyoanalitik
cihazlar olarak tanımlanabilirler.

Son yıllarda bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler


biyosensör kavram ve tanımlarında da önemli
genişlemelere yol açmıştır.  Canlı yaşamın önemli
unsurlarından olan görme, işitme, koklama, tat alma,
dokunma gibi algılama mekanizmaları doğal ve en
mükemmel biyosensörik sistemler olarak düşünüldükleri
için biyosensör çalışmalarına güzel örnekler
oluşturmaktadırlar.
Günümüzde görme, işitme gibi yeteneklerini kaybetmiş
kişilerin bu yeteneklerini tekrar yerine koyacak yapay
sistemler üzerinde yoğun araştırmalar yapılmaktadır. Tıp
alanındaki bilim adamlarıyla da ortak çalışmayı gerektiren
bu araştırmalar da biyosensör alanına dahil edilebilirler.
Bununla birlikte, bugün biyosensörlerden bahsedilince ilk
akla gelen daha genel ve yaygın kullanım imkanı bulmuş,
analiz amacına yönelik biyoanalitik sistemler olmaktadır.

Genel kullanım alanları incelendiğinde biyosensörlerin tıbbi


analizlerden çevresel analizlere, proses izlenmesinden ilaç
analizlerine ve savunma faaliyetlerine kadar pek çok
alanda uygulama bulduğu görülmektedir.

BİYOSENSÖRLERİN TEMEL BİLEŞENLERİ:

Biyosensörler, genel olarak analizlenecek madde ile


seçimli bir şekilde etkileşime giren biyoaktif bir bileşenin,
bu etkileşim sonucu ortaya çıkan sinyali ileten bir iletici
sistemle birleştirilmesi ve bunların bir ölçüm sistemiyle
kombinasyonundan oluşturulurlar.
ölçüm sistemiyle kombinasyonuyla oluşturulurlar.
 

Sistemin özelliğine bağlı olarak yükseltici, mikroişlemci,


dijital görüntüleyici gibi kısımlar sistem içinde yer
alabilirler.
BİYOSENSÖRLERDE ANALİZLENEBİLECEK UNSURLAR
BİYOSENSÖRLERDE YARARLANILAN İLETİM VE ÖLÇÜM
SİSTEMLERİ

Biyosensörlerde, biyoaktif bileşenin tayin edilecek madde


ile etkileştiğinde oluşan sinyalin iletim ve ölçümünde,
genel olarak, elektrokimyasal, optik, kalorimetrik ve
piezoelektrik esaslı sistemler kullanılır.
Biyosensörler ölçüm sistemlerine göre dört ana gurupta
toplanabilir;
1.Elektrokimyasal Esaslı Biyosensörler
Amperometri esalı biyosensörler
Potansiyometri esaslı biyosensörler
Yarı iletkenleri esas alan biyosensörler
2.Optik Esaslı Biyosensörler
3.Kalorimetri Esaslı Biyosensörler
4.Piezo Elektrik Esaslı Biyosensörler

1.ELEKTROKİMYASAL ESASLI BİYOSENSÖRLER:

AMPEROMETRİ ESASLI BİYOSENSÖRLER:

Amperometri genel anlamda belli bir potansiyeldeki akım


şiddetinin ölçümünü esas alır. Söz konusu akım yoğunluğu
çalışma elektrodunda yükseltgenen yada indirgenen
elektroaktif türlerin konsantrasyonunun bir fonksiyonu
olarak tanımlanır. İkinci elektrot referans elektrot olarak iş
görür. Kalibrasyondan sonra, akım yoğunluklarından ilgili
türlerin konsantrasyonlarının belirlenmesinde yararlanılır.
İletici sistem olarak bir amperometrik sensörün
kullanılması durumunda potansiyometrik sensörlerden en
büyük fark, ürünlerden sinyal oluşturan türün elektrot
yüzeyinde tüketilmesidir.

POTANSİYOMETRİ ESASLI BİYOSENSÖRLER:

Potansiyometri bilindiği gibi en genel anlamda bir çalışma


ve referans elektrot arasındaki potansiyel farkının
ölçümünü esas alır. Elektrot potansiyelinin belirlenmesi
doğrudan analit konsantrasyonunu tanımlar.
Potansiyometrik biyosensörlerde kullanılan temel
sensörler pH yada tek değerlikli iyonlara duyarlı cam
elektrotlar, anyon yada katyonlara duyarlı iyon seçimli
elektrotlar ve karbondioksit yada amonyağa duyarlı
elektrotlardır.
YARI İLETKENLERİ ESAS ALAN BİYOSENSÖRLER:

Temel sensör olarak metal oksit yarı iletken alan etki


transistörlerini yada iyon duyarlı etki alan transistörlerini
esas alan bir tür enzim sensörleridir

Metal oksit yarı iletken alan etki transistör’lerin, gazların


ölçümüne uygun hale getirilmesiyle oluşan gaz duyar
sensörlerde adsorblanan gaz moleküllerinin ayrılması ve
oluşan yükün oksit tabakasına transferi temel ilkeyi
oluşturur. Bu durum tabanın dielektrik sabitini değiştirerek
ve drain akımda bir modifikasyona yol açarak ölçüme
imkan verir.
2.OPTİK ESASLI BİYOSENSÖRLER:

Optik biyosensörler iletici sistem olarak optik lifler üzerine


uygun bir yöntemle uygun bir biyomolekülün sabitlenerek
hazırlanan ölçüm aygıtlarıdır.

Etkileşim sonucu meydana gelen kimyasal ya da


fizikokimyasal bir değişimin ölçümünü esas alırlar. Sinyal,
ışık yansıması, saçılımı yada yayımı sonucu meydana gelir.
Örneğin optik lifin üzerine enzim sabitlenmesiyle
hazırlanan optik esaslı enzim sensörleri temelde
absorbsiyon, fluoresans, biyolüminesans gibi temel ilkeler
çerçevesinde işlev görürler.
3.KALORİMETRİ ESASLI BİYOSENSÖRLER:

Kalorimetri esaslı enzim sensörleri, termal enzim


sensörleri, enzim termistörleri yada entalpimetrik enzim
sensörleri gibi değişik isimlerle tanımlanırlar. Temel
ilkeleri bir enzimatik reaksiyondaki entalpi değişiminden
yararlanarak substrat derişimini belirlemekten oluşur.
Genel olarak enzimatik reaksiyonların ekzotermik
doğasından yararlanılır. Enzimatik reaksiyon sonucu
meydana gelen sıcaklık değişimi ile substrat derişimi
arasındaki doğrusal ilişkiden sonuca ulaşılır.
4.PİEZOELEKTRİK ESASLI BİYOSENSÖRLER:

Piezoelektrik sensörler en genel anlamda karakteristik


rezonans frekansındaki farklanmayı belirleyerek bir
piezoelektrik kristal yüzeyinde toplanan örneğin kütlesinin
ölçülmesi esasına göre çalışan kütle ölçüm aygıtlarıdır.
Sensör seçimliliği, kristal yüzeyindeki madde ile spesifik
bir etkileşime sahip analitin birikimiyle ilişkilidir. Sensör
yüzeyinde bir madde adsorblandığı veya biriktiği zaman
piezoelektrik kristalin rezonans frekansındaki
farklanmanın ölçülmesiyle sonuca ulaşılır.

Bir piezoelektrik sensörün üzerinde enzim sabitlenmesiyle


gerçekleştirilen piezoelektrik enzim sensörlerinde, enzim
moleküllerine substratların bağlanmasından dolayı
meydana gelen kütle değişimlerinin, piezoelektrik kuartz
diskin titreşiminde sebep oldukları farklanmadan
yararlanılarak madde miktarına ulaşılır.
KİMYASAL SENSÖRLERİN KULLANIM ALANLARI

Elektrokimyasal sensörler ile; çeşitli gazların ve sıvı çözeltilerin


analizi yapılabilmektedir. AAS, Kromatografi, spektroskopi
gibi analiz sistemlerin ekspert gerektirmesi ve pahalı
olmaları, elektrokimyasal sensor sistemlerinin ekonomik
olması ve birçok yeni türün analizi için ümit vermesi bu
sensor sistemlerine olan ilgiyi artırarak devam
ettirmektedir.
Gaz sensörleri; Yiyecek analizlerinde,Kimyasal isletmeleride,
Kontrol sistemlerinde ,Sağlık alanlarında
Havalandırma kontrol sistemlerinde sıklıkla kullanılmaktadırlar.

Biyosensörlerin ise; klinik, teshis, tıbbi uygulamalar, süreç


denetleme, biyoreaktörler, kalite kontrol, tarım ve
veterinerlik, bakteriyel ve viral teshiş, ilaç üretimi,
endüstriyel atık su denetimi, madencilik, askeri savunma
sanayi gibi alanlarda yaygın olarak kullanımı söz
konusudur.

You might also like