You are on page 1of 27

MODERN DÜNYADA

DİN-BİLİM İLİŞKİSİ
Prof. Dr. İbrahim Özdemir
14 Mayıs 2015
IĞDIR
Kritik Düşünmenin Önündeki Engeller

 Klasik İslam kültüründe din-bilim tartışmaları yok


 din-felsefe/vahiy-akıl tartışmaları var
 İslam’ın Doğusunu temsil eden Gazalî (1058–
1111)
 İslam’ın Batısını temsil eden İbn Rüşd (1126-
1198) yer almaktaydı.
Rönesans ve Bilimsel Devrimler
Yeni Bilim Anlayışı: XVIII. Yüzyıl ve Aydınlanma
metafiziğin felsefeden elendi;
dinin saf dışı bırakılması
yeni bir bilim anlayışının doğuşu
bilgi edinmede duyu ve gözleme dayanan bilimsel
yöntem dışında başka bir yol yok
Dinin bildirdikleri, bilgi değildir.
Tek hakem bilimidir: bilim dinin üstünde bir güç
olarak kabul edilmektedir.
“dünyanın büyüsünün bozulması”
 Max Weber (1864-1920): “modern toplumda dinî
tecrübeye artık yer” yoktur.
 Weber’in “dünyanın büyüsünün bozulması” olarak
kavramlaştırdı.
 Tezinin özü:
 modern toplumlarda dinin geleneksel gücünü ve rolünü
yitirecek;
 bunun yerini ise akla/rasyonaliteye dayanan bilimin
dolduracaktır
Mektep-Medrese Gerilmi
 1839 Tanzimat: Batıya yöneliş
 1860'lı yıllardan itibaren iyice kendini hissettiren bu ikilik,
 mektebin medrese karşısında güçlenmesiyle devam etti
 Modern bilimlerin ve teknolojinin öğretildiği mektepler:
 çağdaş ruhu yakaladıklarını,
 ülkenin tüm sorunlarını müspet bilimle çözeceklerine
inanarak istikbale bakarken;
 medrese, çözümü bir türlü yenileyemediği ve "yaşanan
güne" taşıyamadığı özlem dolu bir mazide aramıştır
(Mardin, 1992).
Bilim ve Osmanlı Aydınları
 II. Meşrutiyet. Batı’daki materyalist ve pozitivist felsefelerden etkilenen Baha Tevfik,
Ahmet Nebil, Beşir Fuad, Dr. Abdullah Cevdet
 Osmanlı aydınları bilim ile dinin çatıştığına inanmış;
 30 Mayıs 1876 Darbesi: Medrese Talebelerinin Rolü
 II. Abdulhamid: Mekteplerin Güçlenmesi
 Mekteplilerin tercihi: Batı bilimi ve medeniyeti.
 1909: II. Abdulhamid’in tahtan indiriliyor: Mektepliler
 Cumhuriyeti kuran mektepli kadrolar, medreselileri tasfiye etmişlerdir.
 Yeni dönemin “ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale,
pozitif bilimdir."
 Bu anlayışa göre "dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için
en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir,
cehalettir, dalâlettir" sözüdür.
Müslüman Alimlerin Tepkisi
 Batılıların ve Batılılaşmış Osmanlı aydınlarının din-bilim bağlamında
yaptıkları tenkitler Müslüman âlimler tarafından cevaplandırıldı.
 Namık Kemal,
 Cemâleddin Afgâni,
 Muhammed Abduh,
 Hüseyin el-Cisr
 Molla Said
 Bu tezlerin özü,
 İslam’ın bilime kapalı bir din olmadığı;
 dahası bilimin ortaya çıkması ve neşv-ü nema bulmasının muharriki
olduğuydu.
Din-Bilim İlişkisi: Dört Model

 Ian Greame Barbour (1923-2013) 50 yıl din-bilim ilişkisini


araştırdı.
 din-bilim ilişkisinin mahiyetiyle ilgili dört "model" ortaya
koydu.
 "efradını cami, ağyarını mani" olması bakımından
Barbour'un sınıflaması yapılan eleştirilere rağmen genel
bir kabul gördü.
 Barbour’un dörtlü bilim-din ilişkisi modeli kısaca
"çatışma, ayrışma, diyalog ve uyum"dan oluşmaktadır
Çatışma.
 Din ve bilim aynı alana yönelik zıt ve uzlaştırılmaz iddialarda bulunur.
 Bu karşıt iddialar uzlaştırılamadığından din-bilim çatışması kaçınılmazdır.
 Hem bilimsel materyalizm hem de dinî literalizm savunucuları ilk bakışta, her ne
kadar iki aşırı ucu temsil ediyor gibi görünseler de aynı safta yer almış
olmaktadırlar.
 Bilimsel Materyalizm:
 Temel varsayım:
 Güvenilir bilgi edinme yolu yalnızca bilimsel metottur.
 Evrende tek gerçek madde ve enerjidir
 Evrendeki tüm fenomenler, tek etkin neden olan maddenin parçalarının
hareketine dayandırılarak açıklanabilir
 Varlığın mahiyetini yalnız bilim açıklayabilir
 Sonuç: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”
Çatışma/2
 Mantıkçı pozitivistler/Viyana Çevresi: (1920-1940)
 “bir terimin anlamı, onun doğrulanma metodudur”
 Duyu verilerine dayanmayan ahlâkî, metafizik ve dînî önermeler ne doğru ne de
yanlıştır.
 Moritz Schlick: bilgi edinmenin tek güvenilir yolun gözlem; bunun dışındaki tüm
çabalar anlamsız
 Eleştiri:
 bilim yalnız duyu verilerinden değil, aynı zamanda kavramsal temellerden ve duyu
öncesi teorilerden hareket eder.
 Karl Popper, Kuhn ve çağdaş bilim felsefecileri: gözlemler, onları anlamlı kılan teorik
bir yapı içinde oluştukları için, teoriden bağımsız bir gözlem olamaz.
 Barbour: Pozitivistler, metafizik problemleri ciddîye almadıkları halde kendileri de
zaman zaman “materyalist” metafizik yapmaktan geri kalmıyorlar.
 Moleküler Biyolojideki ileri araştırmalar hayatın akıl sahibi biri tarafından yaratıldığını
kabul etmeyi zımnen ilan ediyor. A. FLEW (1923-2010)
Çatışma/ Bilim Dini
 Karl Popper gelir (1902-1994):
 Pozitivizmi ve tabiat bilimlerini putlaştıran ve âdeta yeni bir din haline getiren bu
anlayışın “felsefî” eleştirisini yapan bir bilim felsefecisi.
 Popper, dinî doğmalardan kurulmak için yola çıkanların, bilimi din haline
getirdiklerine dikkat çeker ve ciddi olarak eleştirir:
 Bacon ise din haline getirilmiş bilim dinin peygamberiydi.
 "Tanrı"nın adını "Tabiat" ile değiştirdi.
 Tanrı bilim olan Teoloji, Tabiat bilimi olarak değiştirildi.
 Tanrının kanunları, Tabiat kanunları;
 Tanrının kudreti ise Tabiatın kuvvetleri olarak değiştirildi.
 Daha sonraki bir tarihte ise Tanrının tasarımı ve Tanrının yargısı Doğal ayıklama ile
değiştirildi.
 Kısaca, mutlak kudret sahibi ve her şeyi bilen Tanrı anlayışı, mutlak güç sahibi
tabiat ve sanal olarak mutlak güç sahibi olan tabiat bilimi ile değiştirildi. …
 Bacon yeni doğa bilimi dinin en büyük ilham edicisi olarak bir peygamberdi fakat
biri bilim insanı değildi (Popper, 1994, 82-83).
Bağımsızlık.
 Din ve bilimin alanları farklıdır.
 Bilimle din, sınırları, metotları ve amaçları açısından birbirinden tamamen bağımsızdır.
 Bilim nesnel, genel ve tekrarlanabilir verileri açıklamaya çalışır.
 Din ise, âlemdeki düzen ve güzelliğin varlığını ve iç dünyamızdaki (bir taraftan suç,
endişe ve mânâsızlık, diğer taraftan da merhamet, güven ve hayırseverlik gibi)
tecrübeleri araştırır.
 Örneğin, evrim ve yaratılış söz konusu olduğunda, bilim “nasıl”, din ise “niçin” sorusuna
cevap arar.
 Bilimle din arasında herhangi bir çatışmadan söz etmek anlamsızdır.
 Fizyolog Claude Bernard (1813-1878): "Ben laboratuvara girerken yalnız
ayakkabılarımı değil, inançlarımı da kapının dışında bırakırım”.
 Savunanlar: Hepsi Tanrıya inanıyor. Tabiatı anlamada bilimi esas alıyor. Hepsi Darwinin
evrim teorisini kabul ediyor.
 Doğal felaketler, kötülük, acı, hastalık ve ölümün Tanrı ile alakası yok. Tabii süreçlerdir.
Diyalog, Mutabakat ve Uyum.
 Diyalog.
 Yapısal açıdan bilimle din arasında zıtlıklar bulunduğu gibi benzerlikler de bulunabilir.
 Bu da ancak diyalog ile ortaya konulabilir.
 Diyalogun amacı, bilimle din arasındaki zıtlıkları değil, benzerliklerin ortaya çıkarılmasıdır
 Mutabakat ve Uyum.
 Din ve bilim sistematik bir metafizik sentez içinde ortaklık kurabilir.
 Bilim ve din arasında asırlardır devam etmiş hâlen de devam eden yoğun münasebet, bu
her iki alanın bir bütün olduklarını göstermektedir.
 Einstein, “dinsiz bilim topal, bilimsiz din de kördür” derken bu noktaya dikkat çekmek
istemişti.
 Molla Said "Vicdanın ziyası, din ilimleri; aklın nuru ise fen bilimleriydi. İkisinin imtizacıyla
hakikat tecellî eder».
 Bunda dolayı da din-bilim arasında muhalefet ve çatışma değil tam anlamı ile bir
mutabakat söz konusudur.
Din-bilim?
 Seyyid Şerif el-Cürcânî (1340-1413):
“Din, akıl sahiplerini peygamberin bildirdiği gerçekleri benimsemeye
çağıran ilâhî bir kanundur”.
 Kur’anî bir açıdan bakıldığında ilâhî dinlerin kaynağı Allah’tır.
 Din göndermeye yetkili tek otorite O’dur.
 Dinler insanlar tarafından uydurulmuş ve zamanla gelişerek
günümüze kadar gelmiş bir insanlık ürünü değildir;
 ilahî kaynaktan Allah tarafından seçilen ve bizim peygamber
dediğimiz ancak Kur’an tarafından “elçi” (rasûl) ya da “haberci”
(nebî) diye isimlendirilen insanlar vasıtasıyla gönderilmiştir (Açıkgenç,
2006, 13).
 “Freud, Durkheim ve Marx: din, insanların, toplumsal, psikolojik, aklî
ve benzeri etkenlerin müdahalesi ile geliştirdikleri bir kurumdur”.
Bilim

 Bilimin “tam anlamıyla bir insan etkinliğidir”


 Bir bilgi erbabının etkin olduğu süreç içerisinde açık ve kesin
tanımlanmış bir konu etrafında belli bir yöntemle elde edilen
nazariyeler bütünlüğünün bilimsel bilinç sayesinde adlandırılması
ile oluşan düzenli bilgi kümesine bilim denir (Açıkgenç, age, 20).
 Sorular, Sorular???
 Dünya'nın oluşumu, evrim, insanın menşei,
 doğal felaketler, hastalıklar, teodise sorunu,
 illiyet/sebeplilik ve mu’cizeler,
 dua ve tevekkül.
 Bu sorunların hepsinin din-bilim çerçevesinde anlamlı bir şekilde
cevaplandırılması gerekmektedir.
İslam Dünyagörüşü ve Bilim
 Dünyagörüşünün temelini âlem anlayışı oluşturur.
 Bu anlayışta âleme bakış açısı, âlem tasavvuru, hayatın anlamı ve insanın kendi kimliği
yatmaktadır.
 Âlem yapısı, İslam dünyagörüşünün tevhid fikri, risalet, kıyamet, haşir gibi en temel
unsurlarını içeren yönüdür.
 Kur’an’ın Allah’ı tanıtması, her şeyden önce Allah’ı yegâne “yaratıcı” (Hâlık) olarak
bildirmesi ile başlar:
 “Her şeyi yaratan Allah’tır” (2/Bakara, 29; 6/En’am, 101; 7/A’raf, 185; 16/Nahl, 48;
25/Furkan, 2).
 Her şeyi Allah yarattığına göre, tek tek şeyleri; yerleri, gökleri, insanları, melekleri, cinleri
ve diğer bütün canlı ve cansız varlıkları da Allah yaratmıştır.
 Allah’ın yaratıcı olmasının, Kur’an’da bu kadar vurgulanması, elbette hem
yaratıcılığın, hem de bu özelliğin bizzat ona has olduğunu zihinlere yerleştirmek içindir
İslam Dünyagörüşü ve Bilim/2

 Müslümanların kâinata ve tabiata bakışlarını etkileyen ilk husus, herşeyin


yaratılmış olduğu; ancak bu yaratılışın belli bir şekilde ve belli bir amaç
(telos) için olduğudur.
 Allah’ın “[her şeyi] yaratmakta ve amacına uygun şekiller vermekte
olduğunu”;
 “[bütün mevcudatın] tabiatını belirlemekte ve onu [hedefine doğru]
yöneltmekte” (87:2-3) olduğunu ifade edene ayetler bunun en güzel
örneklerinden birisidir.
 Bu ayetin ilk Müslümanlar kadar, daha sonraki nesilleri de etkilediği açıktır.
İslam Dünyagörüşü ve Bilim/3

 Kutub’a göre “bütün bir evren bu derin gerçeğe bizzat şahit” olduğu gibi,
 insan da kâinattaki bu mesajları bir bütün olarak ele aldığında ve “sağduyusunu
kullanarak varlıklar üzerinde düşündüğünde” bu gerçeği kavrayabilir.
 Kutub’a göre “duygu ile dolu bir kavrayışı hangi toplumda yaşarsa yaşasın ve
hangi ilmi seviyede bulunursa bulunsun her insan zorlanmadan elde edebilir”.
 Bunun tek şartı ise, insanın önyargılardan özgürleşerek, “kalbe açılan pencereleri
ve varlığın gönderdiği mesajları alması için alıcı cihazlarını hazır tutmasıdır”
(Kutub, age).
 Sonuç: Kur’ân yorumcuları Din-Bilim ilişkisinin farkındadır.
 kâinatı incelme ve anlamayı bu anlayışın bir sonucu olarak görmüşleridir.
 Bu anlayış İslam bilim geleneği ve medeniyetini oluşturmuştur.
Bilimin Muharriki olarak Din

Aydınlanma Felsefesinin öncülerinden Alman filozofu I. Kant


(1724-1804).
 "Üzerinde düşündükçe iki şey, aklımı gittikçe yenilenen ve
artan bir hayret ve takdirle doldurmaktadır:
 Birincisi, üzerimdeki yıldızlarla dolu muhteşem gök kubbe;
 İkincisi, bizzat kendi içimdeki ahlaki vicdan (moral law)...
 Kant’ın hem kendini, hem de kendi etrafındaki âlemi, içindeki
canlı-cansız bütün mahlûkatıyla, merak ettiği ve anlamaya
çalıştığını görüyoruz.
 Kant’ın felsefesinin sadece kuru bir merak ve arayışın sonucu
olmadığı açıktır.
Bilimin Muharriki olarak Din/2
 A. N. Whitehead'a (1861–1947):
 modern bilimin temelinde Ortaçağın Tanrıya ve Tanrı'nın bu âlemi bizim
anlayabileceğimiz bir düzen (order) dâhilinde yarattığına olan derin
inanç yatmaktadır.
 Böyle bir inanç olmadığı takdirde bilim adamlarının o sonsuz, yorucu ve
inanılmaz çabalarını anlamak mümkün değildir.
 Newton:
 "Güneş, gezegenler ve kuyruklu yıldızların bu muhteşem sistemi ancak zekâ
ve güç sahibi bir varlığın izni ve hâkimiyeti ile olabilir.
 Eğer sabit yıldızlar benzer sistemlerin merkezi iseler, bunlar da yine bir varlığın
izniyledir.
 Hepsi O'nun hâkimiyeti altındadırlar...
 Bu Varlık her şeyi, dünyanın ruhu olarak değil. belki hepsinin sahibi (Rabbi)
olarak yönetir (Newton, 1965, 9).
Molla Said ve Bilim-Din
 Molla Said “Medresetü'z-Zehra” projesini ilk kez 1896 da planlamış;
 1908’de gazetelerde yayınladı ve Sulatan II. Abdülhamid’e sundu.
 Molla Said’in henüz 16-17 yaşlarında “din ve fen bilimlerinin” birlikte tedris
edildiği bir üniversite tahayyül ediyor;
 "Vicdanın ziyası, din ilimleri;
 aklın nuru ise fen bilimleriydi.
 İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder».
 bu üniversitede din-bilim ilişkisini bütüncül ve uyumcu bir anlayışla ele
alıyor.
 Bu anlayışa göre din-bilim arasında bir zıtlık ve çatışma söz konusu değildir
Muhâkemât: 1911.
“İslâmiyet fünunun [ilimlerin] seyyidi, mürşidi ve ulûm-
u hakikiyenin reis ve pederidir”.

Franz Rosenthal, Fuat Sezgin:


İslam’da olduğu ölçüde hiç bir inanç
sisteminde din-bilim kaynaşması
ayrılmaz bir şekilde
gerçekleşmemiştir. (Rosenthal, 1960,
s. 334)
Muhakemat
 Yine bu dönemde sık sık akıl-nakil ilişkisine dikkat çökererek; “akıl ve nakil”in
ele ele vererek şeriatın [Dinin] hakikatlerinin hakkaniyetini tasdik ettiğini söyler.
 akıl ve nakil çatıştıklarında, akıl esas alınır ve nakil yorumlanır (Muhakemat, 7).
 Burada akıldan maksat insanın akıl ve tecrübe ile ulaştığı kanıtlanmış bilimsel
sonuçtur.
 Ancak bu konuda nihaî kararı verecek aklın niteliği de önemlidir.
 Kant’çı anlamda kendi sınırlarını bilen akıldır.
 Bu aklın vahiy tarafından “aydınlatılmıştır”.
 Yoksa burada amacın salt akıl değildir:
 “Acaba akıllarına güvenen akılsız feylesoflar gibi, aklımız bize yeter deyip sana
ittibadan istinkâf mı ederler?
 Hâlbuki akıl sana ittibaı emreder.
 Çünkü bütün dediğin makuldür, fakat akıl kendi başıyla ona yetişemez” (Sözler,
410).
Gelenekten, Geleceğe
 Fahreddin er-Razi (1148-1209). aklî deliller (bürhanlar) nakillerin
[ayet ve hadislerin] zahirleriyle çatışması durumunda ne yapılması
gerektiği açık ve nettir: Akıl esas alınacak ve nakil yorumlanacaktır.
 Muhammed Abduh: akıl-bilim ile din arasında hiçbir çelişki yoktur;
ikisi de aynı kaynaktan gelir.
 Bilim maddi hayatımızı temin eden ve tabiat kuvvetlerinden
faydalanmayı öğreterek bu dünyada mutlu olmamızı sağlayan
vasıtaları gösterir.
 Din ise ahlaki melekelerimizi geliştirerek ve ruhumuzu terbiye ederek
bizi âhiret hayatında saadete götürür.
 Hüseyin el-Cisr: aklın/bilimin katî hükmünün nassın zahiri ile çeliştiği
bir durumda te’vile başvurarak din ve bilim arasını uzlaştırmak
gerekir
İsmail Raci el-Faruki (1921-1986)
 İslam ümmeti sahip olduğu tüm kaynaklara rağmen fakirdir.
 Sebep: Batı emperyalizmi ve onların etkisinde kalan bazı aydınlar
 Batılı bir virüs olan: Irkçılık
 ÇÖZÜM: İslam'ın öz ilklerine dönüş
 Temel ilke: TEVHİD. Şüpheciliğin zıddı. Allah, kainatı belli bir düzenle yarattı.
 Allah “Biz her şeye ona uygun bir ölçü verdik” (13/Ra’d:8)
 Bütün fenomenlerin tek ve yegane kaynağı Allah’tır.
 Tabiat araştırılıp-anlaşılabilecek ve bilinebilecek bir mahiyettedir.
 Tabiat, her şeyin bir amaca yöneldiği ve bu suretle de her şeyin iyiliğine ve
dengesine katkıda bulunduğu bir gayeler alemidir...
 Bilginin İslamileştirilmesi projesi.
 1981. IITT (Islamic Institute of lslamic Thought) kurulması, ABD.
Faruki ve Çevre Bilinci
 Allah Kur’an’da, “Biz her şeye ona uygun bir ölçü verdik” (137Ra’d:8)
 Bu, çağdaş tabiat kirlenmesinin endişe verici bir tehlikeye maruz kalan modern
insan bilincine soktuğu ekolojik dengedir.
 (Ahlaki bir düzlemde) İslâm, tabiatın, insanın Allah’ın ihsanına müşerref olabileceği
ve böylelikle ahlaki olarak değerli olduğunun ispatlanabileceği ve içinde büyüyüp
gelişebileceği bir ‘alan’, bir tiyatro olarak yaratıldığını öğretir.
 Evvela, tabiat insanın değil, Allah’ın mülküdür.
 İkincisi, tabiat nizamı onda (belli kurallar dahilinde) istediği değişiklikleri yapabilen
insanın emrindedir. Tabiat uysal bir mahiyette yaratılmıştır.
 Üçüncüsü, insanın tabiattan yararlanmasında ve onu kullanmasında ahlaki
davranma zorunluluğu vardır.
 Dördüncüsü, İslâm, insandan, tabii bilimleri ve tabiatın genel düzen ve güzelliğini
oluşturan kanunları araştırmasını ve onları anlamasını ister.
Seyyid Hüseyin Nasr (1933-)
 Kutsal Bilim, Modern bilim ayrımı
 Akıl, Mutlak olanı bilebilir.
 Mutlakı bilmek, üstün manevi aşamaların var olduğunu,
 Doğayla ilgili fenomenlerin birbiriyle ilişkili olduğunu,
 Bunların öğelerinin ayrı ayrı bağlantılı olduğunu
 Herşeyin Mutlaktan kaynaklandığını bilmek.
 Mutlakın unutulması, beşeri düşüncesinin bütün aşamalarını etkiler.
 Hayatta aşkın ve Mutlak boyut unutulur.
 Akılcılığa ve şüpheciliğe dayanan Yunan Felsefe ekolleri. Rönesans: bağımsız ve kendini
yaratan bir doğa kavramını kabul
 Descartes’in düalizmi: Madde-Ruh ayrımı; Doğa ve Doğanın gerisindeki matematiksel
düzen
 Modernizmin reddi

You might also like