You are on page 1of 195

ORTAÖĞRETİM KİMYA

9.SINIF
5.ÜNİTE: DOĞA VE KİMYA

1
ÜNİTENİN BÖLÜM
BAŞLIKLARI
• 1.BÖLÜM: SU VE HAYAT
• 2.BÖLÜM: ÇEVRE KİMYASI

2
1.BÖLÜM: SU VE HAYAT

3
SUYUN VARLIKLAR İÇİN
ÖNEMİ

4
SUYUN VARLIKLAR İÇİN
ÖNEMİ
• Hayatın kaynağı sudur, her şey sudan
yaratılmıştır.
• İnsan, bitki ve hayvanlar hayatının her
bir anında suya muhtaçtır. İnsan, susuz
7 günden fazla yaşayamaz.
• Su, yeni doğan bebeklerin vücudunda
%75-80 oranında, yetişkin bir insan
vücudunda ise %55- 75 oranında bulunur.

5
Yaş ilerledikçe vücudun su
oranı azalır.

6
• Yaratıcımız su ile ağızdaki ilintiyi
yaratmıştır, su ile yutaktaki ilintiyi
yaratmıştır, su ile vücuttaki ilintiyi
yaratmıştır, vücudumuzu suya ihtiyacı olan
bir varlık olarak yaratmıştır ve biz bütün
bunları hissediyoruz. İnsan, bütün bunları
düşünmeyince gafilce yaşıyor demektir.
• Suyun canlı organizmada moleküler
düzeyde moleküllerin oluşumu, sindirimi
vb. tepkimelerde kullanılması suyun en
önemli görevlerindendir.
7
FOTOSENTEZDE SUYUN
GÖREVİ
• 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil →
C6H12O6 + 6O2
• Fotosentez olayı yapraklarda cereyan
eder. Bitkiler güneş ışığında CO2 alıp O2
vermekte, insanlar gece–gündüz O2 alıp
CO2 vermektedir.
• Havadaki % 21 O2 oranı sabittir. Oran
azalmaya meyledince fotosentez
hızlanmakta, artınca da yavaşlamaktadır.
8
• Havadaki % 0,03 olan CO2 oranı,
fotosentez için gerekli olan orandır.
• CO2 ve H2O gibi maddelerden çiçek,
meyve ve sebzeler meydana gelmekte,
havamız temizlenerek rahat nefes
almamız sağlanmaktadır.
• H2O, fotosentezde meyve ve sebzelerin
meydana gelmesine sebep olduğu gibi,
meyve ve sebzelerle yapışık ve karışık
vaziyette olduğundan onların tazeliğini
korumaya da vesiledir.
9
• Fotosentezin gerçekleşmesi için ışığa
gereksinim vardır.
• Fotosentez olayıyla oksijen açığa çıkarılır.
İnsan ve hayvanların ihtiyacı olan
havadaki oksijen böylece sağlanır, hava
moleküllerinin akıl ve şuurdan yoksun
olmasına rağmen hassas ölçüyle yaşama
olan bu hizmeti bize kendini tanıttırma
isteği olan birini gösterir. Meyvelerin
olgunlaşmasında ve lezzetlenmesinde
güneş ışınları istihdam edilir.
10
• Hayat çeşitlerinin en aşağısı, bitki
hayatıdır. Bitki hayatının en birinci
derecesi, çekirdekteki hayat ukdesinin,
hayat düğümünün uyanmasıdır. Uyanıp
açılarak hayata gelme ve canlılık
kazanma, gözümüz önünde apaçık ve
çoklukla cereyan etmektedir.
• Aslında canlılık ve hayatta var gibi
görünen sebepler, perde olması için
zahirde sebeptir. Biraz düşünülse bunların
sebep olmadığı anlaşılacaktır.
11
• Her şey sebepler dairesinde, kanunlar
çerçevesinde yaratılıyor, isterse sebepsiz
de yaratabilir.
• Fen konularını sebeplerle açıklarken
sebeplerle ilgili şu üç şeyi görmek çok
önemli; 1) Sebep çok basit, sonuç çok
mükemmel, 2) Akılsız sebep o faydayı
doğuramaz, 3) Sanat harikası eserler,
kendini tanıttırmak ve sevdirmek isteyene
işaret ediyor.

12
ÇAY ŞEKERİNİN (SAKKAROZ)
ŞEKER PANCARI BİTKİSİNDE
OLUŞUMUNDA SUYUN GÖREVİ
6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil →
C6H12O6 + 6O2

C6H12O6 + C6H12O6 → C12H22O11 + H2O


Glikoz Fruktoz Sakkaroz

13
POLİSAKKARİTLERİN (NİŞASTA,
SELÜLOZ VE GLİKOJEN)
OLUŞUMUNDA SUYUN GÖREVİ
6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil →
C6H12O6 + 6O2

nC6H12O6 → (C6H10O5)n H2O + (n–1)H2O


Polisakkarit

14
ÇAY ŞEKERİ, MEYVE ŞEKERİ VE
SÜT ŞEKERİNİN SİNDİRİMİNDE
SUYUN GÖREVİ
C12H22O11+ H2O + Sakkaraz → C6H12O6 + C6H12O6
Sakkaroz Glikoz Fruktoz

C12H22O11 + H2O + Maltaz → C6H12O6 + C6H12O6


Maltoz Glikoz Glikoz

C12H22O11 + H2O + Laktaz → C6H12O6 + C6H12O6


Laktoz Glikoz Galaktoz
15
POLİSAKKARİTLERİN,
ÖRNEĞİN NİŞASTANIN
SİNDİRİMİNDE SUYUN
GÖREVİ
(C6H10O5)n H2O + (n–1)H2O → nC6H12O6
Polisakkarit

16
• Suyu her türlü temizlik ihtiyacımız için
kullanırız.
• Denizler, nehirler, göller ulaşım, ticaret,
endüstri için önemli bir vasıtadır.
• Denizdeki balıklar suya muhtaçtır, su
aracılığıyla denizdeki balıklar bize ikram
ediliyor.
• Bazı balıkların tuzlu suya, bazılarının da
tatlı suya ihtiyacı vardır. Her balık
ihtiyacının olduğu tatlı ya da tuzlu su
ortamında yaratılmıştır.
17
• İnsan, nefes alıp verirken, terleme, idrar ve
dışkılama yoluyla sürekli olarak
vücudundan su kaybeder. Vücudun su
kaybının önlenmesi ve gerekli tüm vücut
fonksiyonlarının gerçekleşebilmesi için
suya ihtiyaç vardır. Su vücudumuzda
sayısız ve çeşitli işlevleri yerine getirmekle
görevlidir.
• Bitkilerin fotosentez, terleme, besin
maddesi dağılımı vb. yaşamsal
gereksinimlerinin tümü su aracılığıyla gizli
bir el tarafından her an karşılanmaktadır.
18
• Temel su kaynağımız olan kaynak suları
vücudumuzun gereksinimi kadar anyon ve
katyon içerir.
• İçme suyu dışında yiyecek ve içecekler
özellikle meyve ve sebzelerde su bulunur.
Günlük su ihtiyacımızın %60’ını kaynak
sularından, %40’ını ise meyve, sebze vb.
yiyeceklerden karşılarız.
• Hayvan ve bitkilerin hücre aktivitesi,
sindirimleri için ihtiyaçları olan su düzenli
olarak onlara gönderilir.
19
• Suda yaşayan birçok canlı ihtiyacı olan
oksijeni yaratıldıklarında hazır bulur.
• Su, canlıların yaşaması ve günlük
ihtiyaçlarının karşılanması için kullanıldığı
gibi endüstriyel olarak da kullanılır: Tuzlu
su korozyona neden olacağı için
endüstride tatlı su ham madde, solvent
(çözücü), soğutma sıvısı, taşıma maddesi
ve enerji kaynağı olarak kullanılır.
• Endüstride kullanılan tatlı su oranı
Dünya’daki tatlı suyun %22’sidir.
20
• Suyun varlıklar için önemi denilince bulut,
yağmur, kar ve rüzgârın görevlerini
hatırlamadan edemeyiz:

21
SU DÖNGÜSÜ

(YAĞMURUN OLUŞUMU)

22
YAĞMUR, KAR VE DOLU
YAĞMASI SURETİYLE
ATMOSFERDE FİZİKSEL
DENGENİN KORUNMASI
• Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun
bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip
sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli
bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye
çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada
durur.
23
• Atmosferdeki su buharı molekülleri,
atmosferdeki hava moleküllerinin onda
birini teşkil edince su buharı yoğuşur.
• Atmosferde bulunan belli bir düzeydeki su
buharının yoğuşması suretiyle yağmur
yağar.
• Atmosferde fiziksel dengenin korunması
için, yağan katrelerden boş kalan yerler,
denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla
doldurulur.
24
• Yağmur yağması hakkında en kısa yol
şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri,
emir aldıkları zaman, o moleküller her
taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut
şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine
ikinci bir emirden sonra bir kısım
moleküller yoğuşarak, katrelere dönüşür.
Sonra kanunların temsilcileri vasıtasıyla,
çarpışmadan kolayca yere düşerler.
• Atmosfer, denizin rengini andırır.

25
• Havada, denizlerdeki sudan daha fazla su
vardır. Bu nedenle, “atmosferde denizin
bulunduğu teşbihi” mecaz olarak akıldan
uzak değildir. Sanki atmosfer boşluğu
yağmur ile dolu bir havuzdur.
• Yağmurun taneleri sayısınca, çok büyük
faydaları vardır.
• Dolu, yaz mevsiminde gelir. Büyük şeyleri
çarpıştıran şiddetli rüzgârlar; dolu
taneciklerinin dengesini bozmaz,
katrelerini birbirine çarpıştırıp, birleştirip,
zararlı kütleler yapmaz.
26
• Bulutların bir kısmı negatif elektriği
üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da
pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır.
Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında
çarpışma olduğunda, şimşek çakar.
• Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir
kısmının ise kaçtığı zaman aralarında
havasız kalan yerleri doldurmak için
atmosfer tabakası hareket ve heyecana
geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü)
meydana gelir.
27
• Bu hâllerin olması bir nizam ve kanun
altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil
eden gök gürlemesi ve şimşek çakması
aracıları diyebileceğimiz aynı isimdeki
meleklerdir.
• Gök gürültüsü ve şimşek çakması, âdeta
yağmurun gelmesini haber verip
muhtaçlara müjde ederler.
• Gök gürültüsüne, atmosfer tabakasının
konuşması diyebiliriz. Bu konuşma, birden
ve ani olarak ortaya çıkar.
28
• Gök, yıldırım düştükten sonra gürler.
Başka bir ifadeyle yıldırım, gök
gürültüsünden önce hedefine varır. Gök
gürlemesi aynı zamanda, tehlikenin
geçtiğinin de habercisidir.
• Yalan ve gösteriş, gürültülü olduğundan
gök gürlemesine benzer.
• Hakikat ve samimiyet ise yıldırıma benzer;
çünkü hakikat ve samimiyet hem sessizdir
hem de ışık yayıcıdır.

29
BULUT
• Yeryüzü ile gökyüzü arasında asılı
durdurulan bulut zemin bahçesini sular,
canlıların su ihtiyaçlarını giderir, sıcak yaz
günlerinde bizleri ferahlatır, dünyamızı
yıkayarak temizler ve ihtiyaca göre her
yerin imdadına yetişir.
• Bulut bazen görünür, bazen kaybolur.
Başka bir ifadeyle bir iz bırakmadan
gizlenir ve aniden meydana çıkar.
30
• Yağmur yağacağında kısa sürede bulut
tekrar toplanıp atmosfer tabakasını
doldurur.
• Bulutlar; dolu, kar ve su tulumbası gibidir.
• Üzerimize bulutlar gölge yapılmıştır.

31
RÜZGÂR
• Rüzgâr, havanın taşınmasında rol oynar.
Böylece çok sayıda fayda ortaya çıkar.
• Havadaki her bir molekül veya atom
görevini tam olarak yerine getirir.
• Havanın perdesiyle ve görünüşte
yapmasıyla ortaya çıkan çok sayıda işler
vardır.
• Bu görevlerden bazıları şunlardır:
32
• Yeryüzünde yaşayan bütün canlara başka
bir ifadeyle şahıslara nefes vermek
rüzgârın görevidir.
• Canlıların gereksinimi olan ısı, ışık, elektrik
gibi maddeleri nakletmek rüzgârın
görevidir.
• Özellikle seslerin naklinde rol oynar.
• Telsiz, telefon, telgraf, radyo, televizyon,
uydu ile konuşmaların yerine
ulaştırılmasında hizmet eden rüzgârdır.

33
• Havanın zerreleri başlıca azot ve oksijen
olmak üzere iki basit maddeden ibarettir.
• Ayrıca her bir hava zerresi birbirinin
mislidir.
• Böyle olmakla beraber yeryüzünde
sayılamayacak kadar çok çeşitlerde
bulunan sanatlarda intizamla yine hava
çalıştırılır.
• Bitkilerin aşılanmasına, çoğalmasına
vasıta olmak rüzgârın görevidir.

34
• Bitkilerin büyümesi için gerekli olan ve
bitkilerin hayatına lüzumu bulunan
maddelerin yetiştirilmesine vasıta olmak
da rüzgârın görevidir.
• Bulutların sevk ve idaresinde de rüzgâr
görevlidir.
• Tayfun, bora, kasırga gibi şiddetli rüzgârlar
olmasaydı yeryüzü kokuşurdu; onlar
oksijeni bol olan hava ile kirli havayı
birbirine karıştırıp dengeyi sağlama
hizmetini görmektedirler.
35
YAĞIŞ VE DENGE
• Yeryüzünde ne kadar H2O(s) (su) varsa
atmosferde de o kadar H2O(g) (su buharı)
vardır.
• Yeryüzüne inen yağış, her sene aynı
miktardadır.
• Yeryüzünden her sene ne kadar su
buharlaşırsa; yine o ağırlıkta su yağmur,
kar ve dolu olarak dünyaya yağar.
36
• SORU: H2O(s) → H2O(g)
Dünyamızdaki suyun buharlaşması
tepkimesi yukarıda verildiği gibi tek yönlü
olsaydı ne olurdu?
CEVAP: Dünyada su kalmazdı.
• SORU: H2O(g) → H2O(s)
Yukarıdaki tepkimede görülen
dünyamızdaki değişim; tek yönlü olsaydı
ne olurdu?
CEVAP: Yeryüzünü su kaplardı.
37
• SORU: Bu olayın ölçülü, dengeli ve
dinamik olması ne anlama gelir?
• CEVAP: Ölçülü, yeryüzünde bulunan su
kadar atmosferde su buharı bulunduğu
anlamına gelir. Dengeli, reaksiyonun
denge reaksiyonu (çift yönlü reaksiyon)
olduğu anlamına gelir. Dinamik ise, bu
olayın her an, yer-gök arasında devam
ettiği anlamına gelir.

38
«Göğü de dengesini
kaybetmekten korunmuş bir
tavan durumunda yarattık.»
• Dünyada suyun varlığı; güneşle
aramızdaki uzaklığın hassaslığı ile de
alakalıdır.
• Dünya ile güneş arasındaki uzaklık
şimdikinden farklı olsaydı su, ya
buharlaşacaktı ya da donacaktı.
39
YAĞMUR, KAR VE DOLU
YAĞMASI
• Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun
bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip
sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli
bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye
çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada
durur.

40
• Atmosferdeki su buharı molekülleri,
atmosferdeki hava moleküllerinin onda
birini teşkil edince su buharı yoğunlaşır.
• Atmosferde bulunan belli bir düzeydeki su
buharının yoğunlaşması suretiyle yağmur
yağar.
• Atmosferde fiziksel dengenin korunması
için, yağan katrelerden boş kalan yerler,
denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla
doldurulur.
41
• Yağmur yağması hakkında en kısa yol
şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri,
emir aldıkları zaman, o moleküller her
taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut
şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine
ikinci bir emirden sonra bir kısım
moleküller yoğunlaşarak, katrelere
dönüşürler. Sonra kanunların temsilcileri
olan şuurlu yaratıklar vasıtasıyla,
çarpışmadan kolayca yere düşerler.

42
• Atmosfer, denizin rengini andırır.
• Havada, denizlerdeki H2O’dan daha fazla
H2O vardır. Bu nedenle, “atmosferde
denizin bulunduğu teşbihi” mecaz olarak
akıldan uzak değildir. Sanki, atmosfer
boşluğu yağmur ile dolu bir havuzdur.
• Yağmurun taneleri sayısınca çok büyük
faydaları vardır.
• Dolu, yaz mevsiminde gelir.

43
• Büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar;
dolu taneciklerinin dengesini bozmaz,
katrelerini birbirine çarpıştırıp, birleştirip,
zararlı kütleler yapmaz.
• Bazıları karı pek soğuk ve tatsız
zannederler; aslında o soğuk, tatsız
perdesi altında o kadar sıcak gayeler ve
öyle şeker gibi tatlı sonuçlar vardır ki tarif
edilemez.

44
GÖK GÜRÜLTÜSÜ (GÖK
GÜRLEMESİ)
• Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir
kısmının ise kaçtığı zaman aralarında
havasız kalan yerleri doldurmak için
atmosfer tabakası hareket ve heyecana
geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü)
meydana gelir.
• Gök gürültüsüne, atmosfer tabakasının
konuşması diyebiliriz. Bu konuşma, birden
ve ani olarak ortaya çıkar.
45
• Gök gürültüsü, adeta yağmurun gelmesini
haber verip muhtaçlara müjde eder.
• Gök gürlemesi, bir nizam ve kanun altında
olur. O nizam ve o kanunu temsil eden gök
gürlemesi aracısıdır.
• Gök, yıldırım düştükten sonra gürler.
Başka bir ifadeyle yıldırım, gök
gürültüsünden önce hedefine varır. Bu
durum aynı zamanda, tehlikenin geçtiğinin
de habercisidir.

46
• Yalan ve gösteriş, gürültülü olduğundan
gök gürlemesine benzer.
• Hakikat ve samimiyet ise yıldırıma benzer;
çünkü hakikat ve samimiyet hem sessizdir
hem de ışık yayıcıdır.
• Gök gürlemesi, nizam ve o kanunu temsil
eden gök gürlemesi aracılarının içlerindeki
saygıdan dolayı çıkardıkları sestir.
• Bazen de yıldırımlar gönderir, dilediğini
onunla çarpar.
47
ŞİMŞEK ÇAKMASI
• Bulutların bir kısmı negatif elektriği
üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da
pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır. Bu
kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında
çarpışma olduğunda, şimşek çakar.
• Şimşek, adeta yağmurun gelmesini haber
verip muhtaçlara müjde eder.
• Şimşek çakması hem korku hem de ümit
verir.
• Yağmur yüklü bulut oluşmasında görevlidir.
48
• Şimşek çakması bir nizam ve kanun
altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil
eden meleklerdir.

49
YAĞMUR TANECİKLERİ VE
DİPOL-DİPOL KUVVETLERİ
• Her bir yağmur taneciği birbirini eşit
derecede çeker ve başka bir tanecik
tarafından da çekilir. Böylece tanecikler
arası mesafe korunarak, bütün taneciklerin
birbirlerine eşit uzaklıkta olması sağlanır.
Âdeta balıkçı ağı gibi bir görünüm
meydana gelir.

50
• Yağmur taneciklerinin birleşerek zararlı
cisimler olarak düşmesi problemi ortadan
kalkar. Şiddetli rüzgâr ve fırtınaya rağmen
yağmur damlaları tane tane düşer.

51
NİSAN YAĞMURU
• Fe+2 kanımızdaki hemoglobinin temel
maddesidir. Gıdalardaki ve ilaçlardaki
demir iyonu ise Fe+3’tür. Fe+2 ihtiyacımızı
nisan yağmuru ile karşılayabiliriz.
Kansızlık için alınan Fe+3 ilaçları
bağırsakları tahrip eder ve genelde faydası
görülemez; çünkü ilaçlardaki demir iyonu,
Fe+3’tür. Vücudumuzda indirgenerek
Fe+2’ye dönüşmelidir.
52
• Nisan yağmuru bereketlidir ve içilirse
şifalıdır. Genelde nisan ayında yağan
ikinci yağmur, kırmızı renkli Fe+2 içerir. Bu
Fe+2’nin kaynağı çöllerdeki tozdur. Sahra
tozları nisan ayında rüzgârla dünyanın her
yerine taşınır. Tozlar bulutların içine
girince de yağış oluşur. Bu yağmurdan
sonra arabaların üzeri kırmızılaşır.
• Akıllara durgunluk veren su ile ilgili bu
olaylar nasıl gerçekleştirilebilir.
53
• Her şeyde olduğu gibi su döngüsünün her
bir safhasında da güçsüz atomların ve
moleküllerin canlıların su gereksinimini
biliyormuş gibi davranmaları, onların kendi
kendine canlıları tanıdığını ve yardımlarına
koştuklarını göstermez; çünkü akıldan
uzak bir yaklaşımdır, insan gibi bir varlıkta
sonsuz bir kudretin bulunmasını gerektirir.
• O zaman ikinci seçenek; her şeyde olduğu
gibi su döngüsünde de her basamak onun
ilmine, iradesine, kudretine dayanır.
54
• Demek ki su gereksinimimizin
giderilmesinde görevli olanlar insanı
tanıyor değildir. Su döngüsündeki tüm
olaylar bize, insanı bilen ve tanıyan,
merhamet eden birinin tanımasının ve
bilmesinin delilleri olduğunu
göstermektedir; sanki bize «Başını kaldır,
kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli
birinin harika işlerine bak, her biri başıboş
olay değil, çok faydalı görevler peşinde
koşturuluyorlar.» demektedirler.
55
SU KAYNAKLARI VE SU
KAYNAKLARININ KORUNMASI

56
SU KAYNAKLARI VE SU
KAYNAKLARININ KORUNMASI
• Dünya’mızı diğer gezegenlerden farklı
kılan ve yaşanılabilir hâle getiren
faktörlerden biri de hiç şüphesiz canlılara
yaşamlarının devamı için sunulan sudur.
• Yer altı suları, akarsular, göller, denizler,
okyanuslar, kar ve buzullar Dünya’daki su
kaynaklarını oluşturur. Yeryüzünde
bulunan sular sürekli olarak bir döngü
içerisindedir (su döngüsü).
57
Yeryüzündeki su kaynakları

58
• Dünya’daki suyun %97’si tuzlu su sadece
%3’lük kısmı tatlı sudur. Tatlı suyun büyük
bir kısmı buzullar ve buz tabakalarının
içinde donmuş hâlde bulunur. Bir kısmı yer
altı suyu olarak, küçük bir kısmı yer
üstünde ya da havada nem olarak bulunur.
Yeryüzündeki tatlı su miktarı oldukça
düşük olduğu için suyu kullanırken çok
dikkatli olmalı ve su kaynaklarının sınırlı
olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

59
Yeryüzündeki su kaynaklarının
dağılımı

60
SU TASARRUFU VE SU
KAYNAKLARININ
KORUNMASI

61
SU TASARRUFUNUN ÖNEMİ
• Temiz suyun önemine dikkat çekmek,
içilebilir su kaynaklarının korunması ve
çoğaltılması konusunda somut adımlar
atılmasını sağlamak amacıyla 1993 yılında
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 22 Mart
tarihini “Dünya Su Günü” olarak ilan etti.
• İçme suyunu bilinçli harcamalıyız. İçme
suyunun her damlasının korunması
canlılar açısından son derece önemlidir.

62
• Bilinçsiz tüketim, kuraklığa ve tarımsal
üretimde düşüşe neden olur. Bunun
sonucunda kıtlık ve açlık başlar.
• Birçok alanda olduğu gibi özellikle suyun
bilinçli kullanılması ve bu konuda tasarruf
yapılması, hem bireysel hem de ülke
ekonomisi için büyük bir kazançtır.
Kaynağından gürül gürül akan bir su
kaynağının başında bile suyu idareli
kullanalım, israf etmeyelim; aksi durumda
elimiz israfa alışmış olur.
63
• Endüstride birçok üretim aracı su ile
çalışır. Su azaldığında motorlar devreye
girer. Motora güç sağlamak için kullanılan
yakıtlar da çevre kirliliğine neden olur. Su
seviyesi arttıkça kirlilik azalmış olur. Bu
nedenle hem çevre kirliliğinin önlenmesi
hem de çevrenin yaşanabilir hâle gelmesi
için su tüketiminde tasarrufa ihtiyaç vardır.
• Su tasarrufu, her insanın ülkesine ve
dünyaya karşı sorumluluğudur. Dünyanın
kurtulması için hâlâ bir şansımız var.
64
• Suyu tasarruflu kullanmak her bir
vatandaşın ülkesine ve dünyaya karşı
sorumluluğudur.
Su tasarrufu için yapılabilecek
önlemlerden bazıları şunlardır:
• Afrika’da temiz suya erişemediğinden
vefat eden milyonlarca insanın ölümünden
Yüce Yaratıcı’nın bize hesap
sormayacağını zannetmeyelim.
• Onlara su kuyusu açılması için maddi
yardımda bulunalım.
65
• Susuzluktan dolayı katarakt hastalığına
yakalanan ve ameliyat olmayı bekleyen
insanların yardımına dünya insanları
olarak koşalım.
• Kilometrelerce uzak mesafeden her gün
omuzunda 20 kg su taşıdığından dolayı
zaman bulamayıp okula gidemeyen kız
çocuklarının eğitimine susuzluk sorununu
çözerek katkıda bulunalım.
• Su israfından kaçınalım.
• Bozuk muslukları tamir ettirelim.
66
• Tatlı su kaynaklarının kimyasal veya
zararlı atıklarla kirlenmesini önleyelim.
• Çamaşır ve bulaşık makinelerini
maksimum kapasite ile kullanalım, tam
doldurmadan çalıştırmayalım.
• Bunlara benzer küçük gibi görünen
tedbirlerle tonlarca su tasarrufu yapılabilir.
Böylece geleceğe güzel bir miras
bırakabiliriz.

67
SUYUN SERTLİK VE
YUMUŞAKLIĞI

68
Yağmur Suyu İçilebilir mi?
• Aslında içtiğimiz tüm sular yağmur
suyudur. Yağmur suyu dünyadaki tüm
insan nüfusunun su kaynağıdır.
• Kimya tesisleri, enerji santralleri, kâğıt
fabrikaları gibi yerlerde yağmur suyunu
içmek uygun değildir; çünkü bu bölgelerde
zararlı kimyasallar insanın kirli eliyle
yağmur suyuna geçebilir.

69
• Yağmur suyu, kimyasal atık içermese de
içinde düşük seviyede bakteri, toz ve
arada bir böcek parçaları bulundurabilir.
Bu sebeple yağmur suyunu doğrudan
içeceksek (nisan yağmuru gibi) içmeden
önce iyileştirmeliyiz.
• Musluğumuzdan akan su, belediyelerin
arıtma tesislerinde içme suyu olmak üzere
iyileştirilir. Parayla aldığımız kaynak suları
en güzel su olup bu sularda tüm iyileştirme
insan eli karışmadan yapılır.
70
• Suların kullanılmadan önce renk, koku, tat,
bulanıklık, mikroorganizma gibi
istenmeyen özelliklerinin iyileştirilmesine
su arıtımı denir.
• Yağmur suyu dışarıdan hiçbir kirletici etki
etmediği durumlarda saf suya yakındır.
• Saf su tatsız, kokusuz ve renksiz olup
yalnız su molekülü içerir. Kaynağı yağmur
suyu olan kaynak suları ve şehir şebeke
suları ise içinde vücut için gerekli tüm
iyonları ihtiyacımız miktarında bulundurur.
71
• Yağmur suyu toprağa karışıp kayalardan
süzülerek tekrar yeryüzüne süzgeçlerden
geçerek çıkarılırken geçtiği yerlerdeki
mineraller suda çözünür ve canlılar için
kaynak suyu olarak çıkarılır. O bölgenin
jeolojisine göre çıkan kaynak sularının
içerdiği çözünmüş iyon bileşimi de değişir,
bu değişimin o bölgenin insanının
ihtiyacıyla uyum içerinde olduğu
araştırılmıştır. Yaşadığımız yere yakın bir
yerin kaynak suyunu içmek daha
yararlıdır.
72
• Canlıların gereksinimleri olan belki yüzden
fazla mineral maddeyi kaynak suyunda
hazır bulurlar.
• Saf su araba akülerinde ve kimya
laboratuvarlarında bulunur, doğal olarak
hiçbir su saf su değildir, özel üretilir,
içilmesi diye bir durum söz konusu
değildir.
• Farzımuhal saf su uzun süre içilirse
vücudun su ihtiyacı karşılanmakla beraber
böbreklerin körelmesi söz konusu olabilir.
73
• Zemzem suyu saf suya yakın olmasına
rağmen ömrü boyunca zemzem suyu
içenlerde bile böbrek hastalığına
rastlanmamıştır.
• Aşırı kireçli su ise böbreklerde taş ve
vücutta kireçlenme yapar.
• Saf su iyi bir çözücüdür.

74
SERT SU, YUMUŞAK SU
• Suda çözünen kalsiyum ve magnezyum
iyonları fazla ise bu tür sulara sert su
denir. Su içerisinde çözünmüş kalsiyum
iyonu, magnezyum iyonu ve yükü
(yükseltgenme basamağı) +1’den yüksek
olan katyonların miktarı arttıkça suyun
sertliği artar. Suyun sertliğinin fazla olması
sağlık açısından ara sıra içersek önemli
değildir.
75
• Bununla beraber sürekli sert su içen
beldelerde yaşayanlarda böbrek taşı ve
kireçlenme hastalığı oranını arttığı
araştırma sonucunda belirlenmiştir, zaten
belediyelerin arıtma tesislerinde en önemli
yapılan iş sertliğin azaltılmasıdır.
• Sert su suyun lezzetini azaltır.
• Sert sularda sabun kolaylıkla köpürmez,
fazla sabun sarfiyatına sebep olarak suyun
temizleme kapasitesini düşürür.
76
• Sert su buharlaştığında çok miktarda
çökelti (kireçlenme) bırakır. Şehir şebeke
hatlarında, sıcak su borularında ve
kazanlarda tortu bırakır.

77
2.BÖLÜM: ÇEVRE KİMYASI

78
HAVA, SU VE TOPRAK
KİRLİLİĞİNE SEBEP OLAN
KİMYASALLAR

79
ATMOSFER TABAKASININ
TEMİZLİĞİ
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre
evren 10–43 saniyede meydana
getirilmiştir. Dünya, Güneş şimdiki
yerlerine yerleştirilmiştir. Havadaki
gazların oranı canlıların yaşaması için
müsait hâle getirilmiştir. Sırasıyla bitkiler,
hayvanlar ve insan yaratılmıştır. Yaratılış
Planck Zamanı olarak adlandırılan 10–43
saniyede «ol» denilince bir anda olmuştur.
80
• İnsanın havayı kirletmesine rağmen sürekli
bir temizleme fiili gözümüzün önünde esen
rüzgâr, dağlar ve yağışların görev
yapmalarıyla görülüyor. Rüzgâr, havanın
taşınmasında rol oynuyor. Rüzgârın
esmesi belli bir kanuna bağlı cereyan
ediyor. Canlılara nefes vermek rüzgârın
görevidir. Dağlar havanın temizlenmesinde
tarak görevi görüyor. Bu yönden hava,
rüzgâr, dağ ve su «İnsanın emrindedir.»
diyebiliriz.
81
HAVA KİRLETİCİLER
• İnsanoğlu bu değerini anlamayıp kirli elini
havaya da bulaştırıyor. «Hava kirletici
yalnız insandır.» denilse yalan söylenmiş
olmaz. Evrendeki dengeyi en başta
Müslüman olarak bizim korumamız
gerekirken ne yazık ki 2017 yılının şubat
ayında Dünya Sağlık Örgütünün (WHO)
hava kirliliği raporuna göre Avrupa’daki en
kirli 10 şehrin sekizi Türkiye’de bulunuyor.
82
• Hava kirliliği, yalnızca duman kokulu
büyük şehirlerde yaşayan insanlar için
değil, bitki ve hayvanları da olumsuz
etkileme potansiyeline sahip utanç verici
büyük bir insanlık sorunudur.
• Hava kirliliği küresel ısınma, ozon
tabakasının delinmesi gibi sorunlara
neden olur.
• Atmosfere canlılar ve çevre üzerinde
zararlı etki bırakan kirleticinin havada
bulunması hava kirliliği olarak kabul edilir.
83
• Havadaki kirleticiler her zaman görünür
olmayabilir ve birçok farklı kaynaktan
ortaya çıkmış olabilir. Bu kirleticilerin
volkanik patlama gibi doğal olaylardan
havaya yayılması tarihte ender rastlanan
bir durumdur. Orman yangınları genelde
insanın tedbirsizliği ve düşüncesizliğinden
kaynaklanır bu sebeple ona doğal olay
demek doğru olmaz. Hava kirliliği genelde
ulaştırma, endüstri ve ısınma gibi insan
faaliyetleri sonucunda ortaya çıkar.
84
• Hava kirleticilerin başında, azot oksitler,
karbon dioksit ve kükürt oksitler gelir.
• Hava kirliliğini engellemek için jeotermal
enerji, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi
kullanımının yaygınlaştırılması, kömür
yerine doğal gaz kullanımının arttırılması,
endüstride açığa çıkan baca gazları
salınımının azaltılması, fosil yakıt
kullanımının azaltılması vb. tedbirler
gereklidir.

85
E 2014-YGS (9.SINIF KİMYA
5.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

86
Azot Oksitler
• Azot gazı, yüksek sıcaklık ve yüksek
basınçta oksijenle reaksiyona girerek NO,
NO2 gibi NOx şeklinde gösterilen azot
oksitleri oluşturur.
• Atmosfer şartlarında bu birleşme havada
hiçbir zaman olmamıştır, ama insanoğlu
maalesef ya birleşirse diye düşünmekten
de kendini koruyamamıştır.

87
• Azot inert gazdır. Tepkime çift yönlü olup
sağ tarafa cereyan yüzdesi milyonlarda
birdir. Bütün yanma reaksiyonları
ekzotermik olduğu hâlde azotun yanması
endotermiktir. Şimşek çaktığında bile
gerekli olan yüksek aktivasyon enerjisi
sağlanamaz. Nadiren sağlandığında da
ileri reaksiyonun cereyan yüzdesi çok
düşük olduğundan nadiren yükseklerde az
miktarda azot oksitleri oluşur.
• N2 + 2,5O2 + yüksek sıcaklık ⇌ N2O5
88
• Azot oksitlerin suyla birleşmesine ait
reaksiyon da çift yönlü olup ileri
reaksiyonun hızı çok yavaştır.
• N2O5 + H2O ⇌ 2HNO3
• Bu nedenle oluşan HNO3 çok az olur.
• Yağmurlu ortamda çok seyreltiktir.
Yağmurla toprağa düşer.
• Azot döngüsünde, toprak için gerekli olan
azot ihtiyacı başka şekillerde karşılanır.
• Yukarıdaki gibi karşılanan azot çok azdır.
89
• Her şimşek çakışında HNO3 (kezzap)
oluşması için şartlar hazır olduğu hâlde;
kezzap oluşmamakta, hayat devam
etmektedir.
• Azot oksitler küresel ısınmaya neden olan
ozon gazı oluşumunu artırdığı için “dolaylı
sera gazı” olarak da bilinirler.
• Asit yağmurunda en çok payı olan asit
hangi sülfürik asittir.

90
ASİT YAĞMURUNUN
OLUŞUMU

91
• Azot oksitler NOx, insan sağlığı üzerinde
doğrudan ve dolaylı etkilere sahiptir.
Solunum problemi, baş ağrısı, kronik
akciğer fonksiyon azalması, gözlerde
tahriş, iştah kaybı ve dişlerde aşınmaya
neden olabilir.
• Azot oksitler bazı fabrika bacalarından
çıkan zehirli gazların içinde bulunur. Zararı
engellemek için filtre takma zorunluluğu
vardır.

92
• Ayrıca azot oksitler araç motorlarında ve
enerji santrallerinde oluşan yüksek sıcaklık
etkisiyle de meydana gelir. Bunu önlemek
için araç motorlarının egzoz sistemlerine
katalitik konvertörler (dönüştürücüler)
takılır.

93
Karbon Dioksit
• Atmosferde doğal olarak karbon dioksit
(CO2) bulunur ve birim alandaki karbon
dioksit miktarı yüzde 0,05’in altındaki
hava, herhangi bir sağlık veya çevre
sorununa neden olmaz.
• Karbon dioksit gazı günlük yaşamın
merkezinde yer alır ve yaşam için gerekli
bir gazdır. Hepimiz nefes alıp verirken
oksijen alır karbon dioksit veririz.
94
• Solunumda CO2 üründür. C ve O2 ise
girendir. Solunum reaksiyon denklemi
aşağıdaki gibidir:
• C + O2 → CO2 + enerji
• Solunumda açığa çıkan enerji ve CO2 israf
edilmez. Açığa çıkan enerji vücut ısısını
ortaya çıkarır, CO2 gazı ise bitkilerin
fotosentezinde kullanılır.
• 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil →
C6H12O6 + 6O2

95
• Oksijen, nefes içinde kana temas ettiğinde
kanı kirleten karbonu kendine çeker. İkisi
birleşir. CO2 oluşur. Hem vücut ısısını
temin eder hem de kanı temizler. C ile O2
arasında birleşme kabiliyeti vardır. Bu iki
tanecik birbirine yakın olduğu vakit,
aralarında kimyasal reaksiyon olur.
Birleşmeden dolayı ısı açığa çıkar. Çünkü
elementlerden doğal bileşik oluşumuna
dair kimyasal reaksiyonların tamamı
ekzotermik tepkimedir.
96
• Açığa çıkan ısıyı şöyle açıklayabiliriz: C
atomu ve O2 molekülünün her birinin ayrı
ayrı hareketleri vardır. Kimyasal değişim
anında her iki tanecik, yani C atomu ile O2
molekülü birleşerek bir tane CO2 molekülü
oluştuğundan bir tek hareketle hareket
eder. Bir hareket açıkta kalır. Çünkü
birleşmeden önce iki hareket idi. Şimdi iki
tanecik bir oldu. Her iki tanecik bir tanecik
hükmünde bir hareket aldı.
• Diğer hareket başka bir kanun ile ısıya
dönüşür.
97
• Zaten “Hareket ısıyı doğurur.” bilinen bir
kanundur. Böylece vücut ısısı ortaya
çıktığı gibi, hem kandaki C alındığından
kan temizlenir hem de CO2 nefes vermek
suretiyle dışarı atılırken konuşma gibi
önemli bir iş de yapılmış olur.
• Biz de doğal olan bu vb. olayları örnek
almalıyız. Enerji israfı yapmamalıyız.

98
• ASİT YAĞMURUNDA KARBON DİOKSİT
GAZINI PAYI YOK DENECEK KADAR
AZDIR: Yağmur suyu havadaki karbon
dioksitten dolayı doğal olarak hafif
asidiktir. pH değeri yaklaşık 5,6’dır.
Genellikle pHʼı 4,6ʼdan daha küçük değere
sahip olan yağmurlara asit yağmurları
denir. Yağmur suyunun pH’ının 5,6
dolayında olması rüzgâr, dağlar ve
yağışların vazife yapmalarıyla insana
rağmen tolere edilir.
99
• KARBON DİOKSİT NE ZAMAN
ZARARLIDIR?
• Atmosferdeki karbon dioksit miktarının
yüksek seviyelere çıkmasına neden olan
etkenler otomobiller, uçaklar, enerji
santralleri; benzin ve doğal gaz gibi fosil
yakıtların yakılmasıdır.
• Bu etkenler son 150 yılda, atmosferdeki
karbon dioksit miktarını, olduğundan daha
yüksek bir seviyeye çıkartmıştır.

100
• Karbon dioksitin doğal miktarının artması
küresel ısınma ve buna bağlı olarak
gelişen iklim değişikliğinde birinci
derecede etkendir.
• Karbon dioksit doğal bir gaz olduğundan
ve havamızın temizliğine çok dikkat
edildiğinden, hava kirliliğinin yoğun olduğu
70’li, 80’li yıllarda bile ciddi sağlık
sorunlarıyla karşılaşılmamıştır.

101
Kükürt Oksitler (SO2 ve SO3)
• Tarihte atmosfere salınan kükürt dioksitin
tek sorumlusu insandır.
• Kükürt dioksit atmosferde ışığı yansıtarak
Güneş ışığını tutar ve Dünya’nın
soğumasına neden olur.
• Kömür, petrol gibi fosil yakıtlar saf değildir
ve bileşimlerinde kükürt içeren organik
bileşikler vardır.
• Bileşiminde kükürt bulunduran yakıtların
yanmasıyla SO2 oluşur.
102
• SO2 gazının zararı, endüstrileşme
döneminin başlangıcında İskandinav
ülkelerinde 1900’lü yıllarda
bilinmediğinden filtresi olmayan fabrika
bacalarından çıkan bir gazdı ve sülfürik
asit yağmuruna aşağıdaki gibi sebep oldu.
• SO2, NO2 ile birleşerek SO3’e dönüşür.
• SO2(g) + NO2(g) → SO3(g)+ NO(g)
• SO2’nin SO3’e dönüşümünde aşağıdaki
tepkime denklemi de gerçekleşir.
• SO2 + ½O2 → SO3
103
SO3 atmosferdeki su buharı ile etkileşerek
asit yağmuru adıyla bilinen H2SO4
meydana gelir.
• SO3 + H2O ⇌ H2SO4
• Asit yağmuru insanlarda akciğer ve cilt
hastalıklarına, tatlı su kaynaklarının
kirlenmesine, tarihi eserlerin aşınmasına,
bitki örtüsünün zarar görmesine neden
oldu.
• Asit yağmuru insanlık tarihinde bir kez
yaşandı.
104
Asit yağmuruna maruz kalmış
ormanlık bir alan

105
• Asit yağmurları, toprakta bulunan kalsiyum
iyonları ile reaksiyona girerek kalsiyum
sülfat oluşturur. Oluşan kalsiyum sülfat
suda çözünmediğinden toprak içinde
sabitleşir ve bitkiler tarafından alınamaz.
• Hava kirliliği nedeniyle yüz binlerce insan
astım ve bronşit gibi solunum sorunları
yaşamaktadır.

106
C 2014-YGS 9.SINIF KİMYA
5.ÜNİTE

107
SERA ETKİSİ
• Sera etkisi, insanın olumsuz etkisiyle
atmosferde miktarı arttırılan bazı doğal
gazların ve insanların havaya verdiği azı
bile aslında havada olmayan zararlı
gazların sera gibi bir etki yapmasıdır.
• Sera gazları başta artan karbon dioksit
(CO2) gazı, artan su buharı ve havada
olmayıp insanın kirli elinin havaya verdiği
metan (CH4), ozon (O3), azot oksit (NXOY),
kloroflorokarbon (CFC) vb. gazlardır.
108
E 2017-YGS 9.SINIF KİMYA
5.ÜNİTE 2.BÖLÜM

109
DÜNYA ATMOSFERİNİN
DOĞAL SERA OLMASI
• Dünya atmosferinin görevi tıpkı bir sera
gibi davranmaktır.
• Atmosferdeki karbon dioksit ve su buharı
bir sera çatısı gibi gün boyunca Güneş’ten
aldığı ısının bir kısmını tutmakla görevlidir.
İlk yaratılıştan beri Dünya’da yaşamın
devamı için her an Dünya’nın sıcaklığı
yaklaşık 14 °C’ta korunmaktadır.

110
ŞU AN KARŞI KARŞIYA
OLDUĞUMUZ SORUN
• Şu an karşı karşıya olduğumuz sorun,
insan faaliyetleri nedeniyle atmosferdeki
sera gazı miktarının artmasından
kaynaklanıyor. Atmosferdeki sera gazı
miktarı arttıkça dünyanın ısınma miktarı da
artıyor.
• Artan sera gazlarının, hava kirliliğine ve
küresel ısınmaya sebep olur. Küresel
ısınma da başka sorunlara sebep olur.
111
KÜRESEL ISINMA
• Küresel ısınma, insanın olumsuz etkisiyle
atmosferde miktarı artan gazların
Güneş’ten gelen ısıyı fazlaca tutması,
dünyamız olması gerekenden fazlaca
ısınmasıdır.
• Küresel ısınma insanın kendine, diğer
canlılara, ekolojik dengeye verdiği en
büyük zarar olarak belki de tarihe
geçecektir.
112
• Küresel ısınma iklim değişikliğine,
birçok türün yok olmasına, önlem
alınmazsa gezegenimizdeki yaşamın
sona ermesine bile sebep olabilir.

113
KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI
KURAKLIKTAN SÖZ ETMEK
HATTA BUNA DAİR SOMUT
VERİ BULMAYA ÇALIŞMAK
BİLİMSEL SKANDALDIR
• Türkiye son senelerde kuraklık yaşıyor.
Kuraklık; dünyada yağışlar azaldığından
değildir. Çünkü yeryüzüne inen yağış, her
sene aynı miktardadır. Yağışlar yer
değiştirmiştir.
114
• Dünyanın bazı bölgelerinin çok yağış
aldığını duyarken, bazı bölgelerinin daha
az yağış aldığını görüyoruz.
• Sorun da buradan çıkıyor. Bu sorunu
doğuran, insandır. İnsanın canlı-cansız
ekosisteme karşı olumsuz müdahalesi,
yağış dağılımını bozmaktadır.
• Kuraklığın insafımıza ve insanlığımıza
olan uyarıcı görevini bir an önce anlayıp,
gerekli çalışmaları yaparak bu problemin
üstesinden gelmeliyiz.

115
Küresel Isınma

116
OZON TABAKASININ
İNCELMESİ

117
• Ozon tabakası, stratosfer tabakasındadır.
• Yüksek enerjili, zararlı ve tehlikeli ışınların
aşağı geçerek yeryüzüne inmesine
stratosfer tabakasındaki ozon vesilesi ile
izin verilmez.
• Ozon, üç atomlu bir oksijen molekülüdür.
Bu moleküller güneş ışınlarının zararlarını
filtre eder.
• Güneşten gelen zararlı ışınlar ozon
tabakasında yakalanır.

118
• Ozon molekülleri stratosfer tabakasında
azalmış olsaydı ultraviyole ışınları rahatça
yere inecekti. Bu ise kanserlilerinin
sayısında anormal derecede artışın
olmasını netice verecekti. Çünkü
ultraviyole ışınları, kısa dalga boylu ve
enerjisi çok yüksek ışınlar olduğundan
dolayı, canlı bünyesindeki DNA
moleküllerindeki bağları koparıp bozar ve
kansere yol açar. Yaratılıştaki bu denge
insan eli karışmadıkça bozulmaz.
119
• Ozon tabakasında ozon molekülleri
sayısında azalma olsaydı ozon tabakası
ile filtre edilen bu zararlı ışınlar, filtre
edilmeyecekti, yere inseydi yeryüzü daha
fazla ısınacaktı. Yüzyıllardır değişmeyen
ortalama sıcaklık değerinde de bozulma
görülecekti. Ortalama sıcaklığın 10 °C
artması bile insanların ve hayvanların
kanını, bitkilerin öz suyunu kaynatmaya
yeterli olacaktı. Bu olumsuzluklar ozon
tabakası incelene kadar yaşanmamıştır.
120
• Ozon O3 şeklinde yazılır.
• Ozon tabakasının incelmesine neden olan
gaz floroflorokarbon (CFC) gazıdır.
• Kloroflorokarbon gazı yasaklanmadan
önce buzdolabı, klima ve deodorant,
parfüm, saç spreyi gibi aerosollerde
kullanılırdı. Deri kanseri ve katarakta
sebep olmuştur.
• Günümüzde ozon tabakası incelmesi
durdurulmuştur.

121
UVC hiç gelmedi, UVB ozon
tabakası inceldiğinden geldi,
UVA faydalı her zaman geliyor.

122
• CFC’den başka yangın söndürücülerde
kullanılan kimyasallar, tarımda böcek ilacı
olarak kullanılan metil bromit gibi
kimyasallar ozon tabakasına zarar veren
diğer maddelerdir.

123
SU VE TOPRAK
KİRLETİCİLER

124
Su ve toprak kirleticilerin
başında plastikler, deterjanlar,
organik sıvılar, ağır metaller,
piller ve endüstriyel atıklar
gelmektedir.

125
Plastikler
• Plastik kelimesi “biçimlendirme” anlamına
gelen Yunanca plastikos kelimesinden
gelmektedir. Plastikler yapılarında karbon
(C), hidrojen (H), oksijen (O), azot (N) gibi
elementlerin olduğu monomerlerin art arda
eklenmesiyle oluşan polimer yapısında
malzemelerdir. Plastikler; kullanımı kolay,
hafif, esnek, kolay şekil verilebilir,
aşınmaya karsı dayanıklı, ısı ve elektrik
yalıtkanlığına sahip malzemelerdir. 126
• Plastikler cep telefonlarından,
bilgisayarlara, bisiklet kasklarından,
mutfak malzemelerine kadar birçok
malzemede kullanılır. Kullanım avantajları
olmakla birlikte çevreye verdiği zararlar da
oldukça fazladır. Örneğin bir kez kullanılan
plastik bardak yüzyıllarca doğada
bozulmadan kalmaktadır.
• İnsanlar bu maddeleri daha fazla
kullandıkça, gezegendeki çöp miktarı da
artmaktadır.
127
• Çöpe atılan bir plastik torba ancak 1000
yılda kaybolmaktadır. Plastikler, tabiatta
doğal olarak çürümez. Ayrıca
yakıldıklarında çok zararlı kimyasal
maddeler içeren dumanlar yayar.
• Plastiklerde kullanılan kimyasallar insan
vücudu tarafından emilir. Bu kimyasalların
bazılarının insan sağlığı üzerinde olumsuz
etkileri olduğu bulunmuştur. Okyanus ve
denizlere karışan plastikler deniz
canlılarına zarar verir.
128
• Binlerce yıl doğada kalabilen plastik
atıklar, ekolojik dengeyi bozar. Yeraltı
sularına zararlı kimyasalların karışmasına
neden olur. Dünya petrol üretiminin
yaklaşık yüzde 4’ü plastik üretmek için
ham madde olarak kullanılmaktadır.

129
Aşağıda bazı maddelerin
doğada kaç yılda bozulduğu
verilmiştir

130
Deterjanlar
• Tekirdağ’ın Şarköy açıklarındaki Marmara
Denizi’nin renginin turuncu hâle döndüğü
gözleniyor. Bu durum bazı mikroskobik
deniz canlılarının aşırı üremesinden
kaynaklanır. Bu artışta denize atılan
atıkların yanı sıra sentetik deterjanların
önemli oranda rol oynadığı
düşünülmektedir.

131
• Deterjanlar, toksik etkilerinin yanı sıra
yapılarında bulunan fosfatlar nedeniyle su
ve sudaki canlı hayatı olumsuz etkiler.
Sulardaki aşırı yosunlaşmanın nedeni
deterjanların yapısındaki fosfatlardır.
Fosfatlar yosunların anormal olarak
büyüme ve çoğalmasına yol açar. Aşırı
çoğalma su yüzeyini kapladığında suda
çözünmüş oksijen miktarı azalır ve bu
durum sulardaki canlı hayatı tehdit eder.

132
Organik Sıvılar
• Kovalent bağlarla diğer atomlara
bağlanmış bir veya daha fazla karbon
atomunu içeren sıvılar olarak karakterize
edilebilir. Organik moleküllerde karbon
başta olmak üzere hidrojen, oksijen, azot,
kükürt ve halojenler bulunabilir.
Endüstriyel alanda kullanılan organik
sıvılara; petrol, aseton, karbon tetraklorür,
benzen, etil alkol, asetik asit gibi kimyasal
maddeler örnek verilebilir.
133
• Organik sıvılar çeşitli endüstriyel alanlarda
kullanılmaktadır. İlaç, plastik, boya,
petrokimya, tekstil gibi birçok alanda
kullanılan organik sıvıların bir kısmı suda
çözünürken bir kısmı suda çözünmez.
Endüstriyel alanda kullanılan organik
sıvılar bir şekilde suya ve toprağa
karışarak çevreyi kirletmektedir.

134
Ağır Metaller
• Genel olarak zehirli ve çevre kirliliğine
neden olan tüm metaller ağır metal olarak
adlandırılmaktadır. Ağır metaller, atom
ağırlıkları yüksek ve yoğunlukları 5 g/cm3
ten daha yüksek olan elementlerin
katyonlarıdır. Kurşun, kadmiyum, krom,
demir, kobalt, bakır, nikel, cıva ve çinko
katyonu olmak üzere 60’tan fazla metal
katyonu ağır metal sınıfına girmektedir.
135
• Ağır metaller, yer kabuğunun tamamında
bulunan doğal elementlerdir. Çevresel
kirlilikler, madencilik, endüstriyel üretim,
metal ve metal içeren bileşiklerin kullanımı
ile toprak ve suyu kirletmektedir.
• Özellikle madencilik endüstrisinde
kullanılan kimyasallar toprakta bulunan
ağır metallerin çözünmesine neden olur.
Toprakta çözünen ağır metaller, yer altı
sularına, bitkilerin yapısına girer, canlılara
ve çevreye zarar verir.
136
Piller
• Günlük hayatımızın vazgeçilmezi olan cep
telefonları, dizüstü bilgisayarlar gibi pek
çok elektronik cihaz pille çalışır. Piller çöpe
atılmamalıdır. Çöpe atılan piller çevreye ve
insan sağlığına ciddi şekilde zarar
verebilir. Bir pilin içindeki kimyasallar, pilin
türüne göre değişir. Piller başlıca
kadmiyum, kurşun, cıva, nikel gibi ağır
metallerin yanında, lityum ve elektrolit gibi
kimyasalları içerir.
137
• Piller evsel atıklarla aynı yere
atılmamalıdır. Çünkü evsel atıklar
depolama alanlarına gitmektedir. Bu
alanlarda, pillerin akü gövdesi
paslandığında kimyasal maddeler toprağa
sızar ve buradan içme sularına karışır. Bir
kalem pilin 4 metrekare toprağı kirlettiği
düşünülerek ömrü tükenmiş piller özel pil
toplama kutularına atılmalıdır.

138
Endüstriyel Atıklar
• Endüstri ve üretim tesislerinde bir işlem
öncesinde veya sonrasında açığa çıkan
atıklara endüstriyel atıklar denir. Petrol
rafineleri, otomobil fabrikaları, elektrik
üretim santralleri, çimento fabrikaları,
tekstil fabrikaları gibi yerlerde çok sayıda
endüstriyel atık üretilir. Doğru
değerlendirilip arıtılmadığında bu atıklar
çevre ve kişi sağlığı açısından tehlike
oluşturur.
139
ÇEVREYE ZARAR VEREN
KİMYASAL KİRLETİCİLERİN
ETKİLERİNİN AZALTILMASI

140
ATMOSFER TABAKASI YAŞAMIN
DEVAMI İÇİN HER AN
KORUNUYOR
• Uzayda 10 km’den sonra atmosfer
olmadığı için insanlar koruyucu kıyafet ve
oksijen tüpü olmadan yaşayamaz.
• Dünya’da atmosfer olmasaydı bitki,
hayvan ya da insan için yaşam olmazdı.
• İnsanlar yaşamak için nefes almak
zorundadır. Vücudun çalışması için
oksijene ihtiyaç vardır.
141
• Yaşamak için oksijene ihtiyaç duyan
sadece insanlar değildir. Birçok hayvan
türü de yaşamak için oksijene ihtiyaç
duyar. Ayrıca atmosfer olmadan hiçbir ses
duyulmaz ve iletişim kurulamaz.
• Atmosfer aynı zamanda hem tüm canlıları
Güneş’ten gelen tehlikeli ışınlara karşı
korumakla hem yeryüzündeki yüzey ısısını
tutarak yayılmasını önlemekle hem de
uzaydan dünyaya doğru gelen göktaşı gibi
nesnelerden bizi korumakla görevlidir.
142
• Atmosfer bitkiler için de önemlidir. Çünkü
atmosferde bulunan karbon dioksit
olmadan bitkiler yaşayamaz.
• Canlıların yaşamı için atmosfer tabakası
hazır hâle getirildikten sonra canlılar
yaratılmıştır.
• Atmosferin korunması her an devam
etmektedir, örneğin incelen ozon tabakası
tekrar yaratılıştaki aslına dönmüştür.
Havayı kirletmemize rağmen havamız
çeşitli vesilelerle temizlenir.
143
• İnsanın havayı kirletmesine rağmen sürekli
bir temizleme ameliyesi gözümüzün
önünde esen rüzgâr, dağlar ve yağışların
vazife yapmalarıyla görülmektedir. Rüzgâr,
havanın taşınmasında rol oynar. Rüzgârın
esmesi belli bir kanuna bağlı cereyan
eder. Yeryüzünde yaşayan bütün canlılara
nefes vermek rüzgârın görevidir. Dağlar da
havanı temizlenmesinde tarak görevi
görür. Bu yönden hava, rüzgâr, dağ ve
suya «İnsanın emrindeler.» diyebiliriz.
144
• O hâlde İlahi ahlakla ahlaklanarak çevreye
zarar veren kimyasal kirleticileri
kullanmamalıyız, ekolojik dengeyi
korumalıyız.
• Atmosferin canlılar için taşıdığı hayati
önemi akılda tutmalıyız, tüketim
maddelerini seçerken ve kullanırken
canlılara ve çevreye karşı duyarlı
olmalıyız.

145
Çevreye zarar veren kimyasal
kirleticilerin etkilerinin
azaltılması için alınması
gereken tedbirlerden bazıları
aşağıda verilmiştir:
• Yeni teknolojiler sürekli değerlendirilerek
insan veya çevreye zararlı olmayan
kimyasallar geliştirilerek üretimi
yapılmalıdır.
146
• Üretimde kullanılan çevreye zarar veren
kimyasal kirleticiler kullanıldıktan sonra
gerekli tedbirler alınarak imha edilmelidir.
• Atıkların en aza indirgenmesi
sağlanmalıdır.
• Her ülkenin çevre politikası olmalı ve
endüstriyel kuruluşların çevre ile ilgili
yasalara uyması sağlanmalıdır.
• Çöplerin organik kısmının kısa sürede
gübre olması sağlanmalıdır.
147
• Kötü kokuların yok edilmesi, sinek, böcek
ve haşaratın azaltılması, atık suların
arıtılması gibi pek çok alanda etkin
mikroorganizmalar kullanılmalı; bitki ve
hayvanların doğal yaşamına zarar veren
yöntemlerin kullanımı bırakılmalıdır.
• Etkin mikroorganizma (EM) doğal, genetik
müdahale görmemiş doğal yararlı
mikroorganizmalara verilen addır. Yeni
EM’lerin üretimi ve yaygınlaştırılması
sağlanmalıdır.
148
İLİM ATÖLYESİ

149
SUDAKİ FARKLI KANUNLAR
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen
bağından hiç söz edilmezken, suda
hidrojen bağı vardır. Bu sayede suyun
kaynama noktasının -80 °C olması
beklenirken, +100 °C olmuştur.
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su
molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11
oranında daha fazladır. Bu, buza mahsus
özel bir durumdur.
150
• Normalinde maddenin katı hâlinde,
moleküller birbirine sıvı hâline göre daha
yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi
değil, hacim küçülmesi olur.
• Yalnız suya has olan farklı bir kanun
vardır. Su donunca diğer sıvılara zıt olarak
genleşir. Su, donunca hacmi genişler,
yoğunluğu azalır.
• Suyun bu farklı özelliğinin hayat için çok
faydaları vardır.
151
• Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller
birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi özel
olarak +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta
kalmaz. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller
bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir.
• Kristal yapı; 0 °C’ta değil, +4 °C’ta
tamamen bozulur.
• +4 °C’ta yoğunluk en büyüktür.
• +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim
genişler, yoğunluk azalır.
152
BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN
AZDIR
• Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli
içinde batar. Suda istisna olarak farklı bir
durum vardır. Genel kaidenin tersine
buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Su katı
hâle geçince hacmi genişler. Bu nedenle
buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su
yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan
daha az oluşundandır.
153
• Denizler, göller, akarsular donsa bile, bu
olay yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki
canlılar için, donma olayı, âdeta koruyucu
bir tabaka meydana getirir. Kışın tarlaları
örten karın altındaki ekinlerin korunması
da sudaki bu özelliktendir. Diğer maddeler
gibi katı hâl en yoğun hâl olsaydı, denizler,
göller, akarsular alttan donardı. Bu durum
denizlerin, göllerin ve akarsuların buz
hâline gelmesine neden olurdu ve canlı
kalmazdı. Bu da bütün suların buz olması
ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.
154
SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ
SICAKLIK DERECESİNDE EN
BÜYÜKTÜR?
• Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en
büyüktür. Denizlerde ve büyük göllerde en
alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru
çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir,
kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da
soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun
hâlin +4 °C olması denizlerde hayatın
devamı için şarttır.
155
BUZDA H2O(k) MOLEKÜLLERİ
ARASINDA KOVALENT
KRİSTAL ÖRGÜ BAĞI VE
HACİM GENİŞLEMESİ
• Su, buz hâlindeyken H2O(k) molekülleri
neredeyse hareketsizdir.
• Su moleküllerine kıyasla buz molekülünde,
moleküller arası mesafe fazladır.

156
• Buz molekülü; birisi düzgün dört
yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü
de dört köşesinde olmak üzere beşerli
moleküllerden oluşur.
• Buzun kristal örgüsü, düzgün dört
yüzlüdür. Bu kristal örgünün
bozulmaması için moleküller
hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır.
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su
molekülleri arasındaki uzaklığa göre %
11 oranında daha fazladır.
157
• Su donunca % 11 hacim büyümesi
gerçekleşir.
• Suyun bu istisnasının hayat için çok
faydaları vardır.
• Su donma noktasına gelince, H2O(k)
molekülleri arasında kovalent kristal örgü
bağı ortaya çıkar.
• Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli
kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su
donduğunda, içinde bulunduğu demir
kabı bile parçalar.
158
• SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde
niçin kovalent bağ denmiştir?
• CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ
olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan
denmiştir.
• SORU: Buz molekülleri arasındaki
kimyasal bağın kuvvetli olması nereden
anlaşılır?
• CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu
demir kabı parçalamasından anlaşılır.

159
• SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli
diye niçin yanlış olarak kovalent bağ
denilmiştir?
• CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ,
tanecikler arası kimyasal bağdan daha
kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi
bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu
ifade için denilmiştir.

160
KRİSTAL SUYU İÇEREN
BİLEŞİKLERDE, ORTAMDA SU
OLDUĞU HÂLDE BİLEŞİK
NİÇİN ISLANMAZ?
• Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için
H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal suyu
denir. Şu örnekler verilebilir: Göz taşı
(CuSO4 x 5H2O), alçı taşı (CaSO4 x 2H2O)
ve boksit (Al2O3 x H2O).
161
• Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı
hâldedir. Buna rağmen 0 °C’ın üstündeki
sıcaklıklarda çözünme olmaz. İyonik
bileşiklerdeki kristal su, toz hâldeki
maddeyi oda sıcaklığında ıslatmamakta
ve kristal yapıyı bozmamaktadır. Kristal
suyu içeren iyonik bileşik güneşte az bir
zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa
kristal yapı bozulur, bileşik bulamaç
hâline gelir. Buna rağmen kristal suyu
içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki
katıya zarar vermemektedir.
162
• Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan
H2O(s) kristalleri ile ilgisinin olduğundan şu
yönlerden söz edilebilir: Buz erirken kristal
yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır.
+4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam
eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller
bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal
yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta
yoğunluk en büyüktür. +4 °C’tan sonra su
ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır.
0 °C ile +4 °C arasında H2O(s) kristallerinin
bulunabilme özelliği vardır.
163
• Kristal yapı, yalnız buzda değildir. Buzda
olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır.
Kristal yapı, katılara ait bir özelliktir. Su,
kristal olunca, katıyla etkileşmez.
Donduğunda demir kabı parçalayan su,
kristal olduğunda tam tersine yan yana
olduğu suda çok çözünen toz hâlindeki
katı maddeyi ıslatmaz.

164
H2O’DA ÖZEL OLARAK
BULUNAN KİMYASAL BAĞ:
HİDROJEN BAĞI
• VI A grubu elementleri, hidrojenle
birleşerek sırasıyla H2O, H2S, H2Se, H2Te
bileşikleri oluşur.
• Bu bileşiklerin hepsinde moleküller
arasında dipol–dipol etkileşimi ve Van der
Waals bağı vardır. Molekül kütlesi arttıkça,
bu bağların kuvvetliliği de artar.
165
• H2O’nun molekül kütlesi en düşük
olduğundan kaynama noktasının da an
düşük olması beklenirdi. Ancak öyle
olmamıştır.
• Bu durumu daha iyi anlamak için
hidrojenin VI A grubu elementleri ile
yaptığı bileşiklerin kaynama noktası ve
molekül kütlesini karşılaştıralım:
• H2Te’ün molekül kütlesi en büyük
olduğundan, kaynama noktası da en
yüksektir.
166
• Molekül kütlesi azaldıkça, moleküller arası
kimyasal bağ zayıfladığından, kaynama
noktası da azalır. Suyun kaynama
noktasının -80 °C olması beklenirken,
+100 °C olmuştur.
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen
bağından hiç söz edilmezken, suda ayrıca
bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple
kaynama noktasının +100 °C olması
sağlanmıştır.
167
• Bu istisnai sebep, diğer bir deyimle suya
has bu özel ayrıcalık; suya ayırt edici
farklı özellikleri kazandırmakla görevlidir.
Hidrojen bağı, su molekülleri arasına
konulmasaydı; su -80 °C’ta
kaynayacaktı. Bu kaynama noktasından
ötürü de yeryüzündeki suların tamamı su
buharı olacaktı. Bu durumda içeceğimiz,
kullanacağımız suyu nasıl bulacaktık?
Canlılar hayatlarını nasıl devam
ettireceklerdi?
168
SAĞLIĞIMIZA ZARARLI BAZI
KİMYASAL MADDELER

169
SİYAH ZEYTİNLERİN
ÇOĞUNDA ZEYTİN BOYASI
VARDIR
• Siyah zeytinleri çabuk olgunlaştırmak için
hile amacıyla FeO formülü ile yazılan
demir(II)oksit kullanılır. Zeytin boyası
olarak bilinir.

170
NARENİYE ETİLEN GAZI
ODALARINDA BEKLETİLİR
• Erken toplanan turunçgillerin kabuğu
yeşildir. Kabuğun doğal rengini alması için
hile amacıyla turunçgiller, C2H4 (etilen)
gazı odalarında bekletilir. Bu suretle bu işi
yapanlar portakal, mandalina ve limonun
erken toplandığını ve ekşi tatta olduğunu
müşteriye bildirmemek isterler.

171
PİYASADAKİ YEŞİL
ZEYTİNLERİN TAMAMI
KOSTİKLİDİR
• NaOH (sodyum hidroksit)’in teknikteki adı
kostiktir. Piyasadaki yeşil zeytinlerin
tamamı kostiklidir. Kostik; yeşil zeytini,
normal süresinden çok daha kısa sürede,
yaklaşık 5–6 günde sarartır. Kostikli
zeytinlerin farklı istenmeyen bir kokusu
olur. Kostik, siyah zeytinlerin rengini
koyulaştırmak için de az da olsa kullanılır.
172
ELMA, KABUĞU SOYULARAK YENİLMELİDİR
• Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına
rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu
soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları,
göz taşı veya gök taşı denilen CuSO4
çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile,
kabukta Cu+2 kalır. Zehirli Cu+2 kalıntısı, en
çok elma sapında bulunur. Karaciğer,
Cu+2’nin yıkılması ve kanda yükselmemesi
için çok çalışır, sonunda iflas eder. Cu+2
düzeyinin kanda yükselmesi neticesinde
Wilson adı verilen ölümcül karaciğer
hastalığı baş gösterebilir. 173
SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN
ÇIKARTMAK
• Bergama’da altının çıkartılmaması için,
uzun zaman yürüyüş yapıldı. Necip
Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür
yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı.
• Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı.
Senede 100 ton siyanür kullanılıyor,
tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye
zararı olmuyor.
• Ülkemizde çevreye atılan 265 000 ton
siyanür vardır.
174
KLORSUZ DOĞAL KAYNAK
SUYUNUN ÖNEMİ VE SU
KRİSTALLERİ
• Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır.
1943 yılında Japonya’da doğmuştur.
Alternatif tıp doktorudur. Yaptığı
deneylerden elde ettiği su kristalleri
fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’
isimli kitabında yayınlamıştır.

175
• Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde
değildir. Canlı ve duyguları algılayan
kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden
pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre
tepki verir.” demektedir.
• Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu
çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru
Emoto, çalışmalarının bilimsel temelini
oluştururken din gerçeğini de göz ardı
etmemiştir.

176
• Dr. Masaru Emoto şöyle demektedir: "21.
asırda en önemli olayın ilimle dinin
yeniden buluşması olacağını
düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan
aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman
ortaya çıkmayacaktı."
• Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine
benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su
kristalleri de birbirinden farklıdır. Zaten
karın sudan meydana geldiği de
malumdur.

177
• Dr. Masaru Emoto yaptığı deneylerde;
temiz kaynaklardan alınan su örneklerinin
ve kendilerine sevgi dolu sözcükler
söylenen su örneklerinin aynen kar tanesi
kristallerine benzeyen çok parlak, yoğun
motifli, simetrik, estetik, çok ince dizayn
edilmiş, çok renkli ve altıgen kristallerden
oluştuklarını göstermiştir.
• Demek ki iyi söylenen bir söz ve doğallık
su üzerinde olumlu tesir yapıyor.
178
• Dr. Masaru Emoto klorlu çeşme sularıyla,
çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden
aldığı su örnekleriyle ve negatif
düşüncelere maruz bırakılan su
örnekleriyle yaptığı deney sonucunda ise
kristal yapının bozulduğunu
gözlemlemiştir. Küfür sözlerinin aksettiği
suyun kristal yapısı tamamen parçalanıp
dağılmıştır.
• Demek ki kötü söylenen söz ve yapaylık
da su üzerinde olumsuz etki yapıyor.

179
• Dr. Masaru Emoto, bu çalışmalarıyla
görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da
işaret etmektedir.
• Dr. Masaru Emoto, dünyanın her tarafına
konferanslar vermek üzere davet
edilmektedir. Japonya, Avrupa ve
Amerika’da yaptığı canlı deneylerle
düşünce, davranış ve duygularımızın
çevre üzerinde ne derece derin etkileri
olduğunu göstermiştir.

180
• Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik
Tıp Derneği (American Holistic Medical
Association) Başkanı Dr. Norman Shealy
şu yorumu yapmıştır: ‘’Dünyanın yarısı
sularla kaplıdır ve bizim vücudumuzun
dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde
yaşadığımız dördüncü boyutla ruhumuzun
beşinci boyutu arasındaki bağlantıyı temsil
eder. Suyun infrared (kızıl ötesi) IR
ışınlarını emmesi gibi su ile ilgili pek çok
çalışma, suyun gözle görünmeyen
etkilerini meydana çıkartmıştır.
181
• Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr. Masaru
Emoto’nun zarif çalışması ile boy
ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi
bundan evvel bu kadar iyi bir şekilde bilim
adamlarınca hiç anlatılmamıştı.’’
• Holistik düşünde; hayatın fiziksel, mental
ve ruhsal yönlerine bağlantılı, bütüncül ve
dengeli bakıştır. Başka bir ifadeyle bilim ve
ruhun birleşmesiyle dünyayı algılamaktır.
• Naturally Well mecmuasının editörü olan
Dr. Marcus Laux ise şöyle bir yorum
yapmıştır:
182
• ‘’Galileo, Newton, Einstein gibi Dr. Masaru
Emoto’nun net vizyonu da bize hem
kendimizi hem de evreni farklı bir şekilde
algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve
ruh birleşerek bizim dünyayı
algılayışımızla ilgili inkâr edilemeyecek bir
kuantum sıçraması yapmış, sağlığımızı
kazanarak nasıl huzur duyabileceğimizi
göstermiştir.’’

183
NÜKLEER SANTRAL ATIKLARI
• Yanmış yakıt, 10 sene yüksek sıcaklık ve
basınca dayanıklı havuzda muhafaza
edilir. Bu suretle radyoaktivitenin % 99’u
ölmüş olur.
• Kalan % 1’i plütonyumdur. Plütonyumun
yarı ömrü 24 000 yıldır. Yenilse bile zararı
olmaz. Plütonyum çeşitli şekillerde
değerlendirilebilir veya depolanabilir.
• Plütonyum atığı, tekrar yakıt olarak
kullanılabiliyor; yapay elementtir.
184
NÜKLEER SANTRALİN
ZARARI YOKTUR
• Evde veya iş yerinde otururken bile bir
nükleer santralin çevreye yaydığı
radyasyondan 460–470 misli daha fazla
radyasyona maruz kalınır. Reaktörün yanı
başına oturulsa dahi bu kadar radyasyon
olmaz.
• Dünyanın her tarafında uranyum vardır.
185
• Uranyum zamanla bozunup radona
dönüşür veya başka bir element uranyuma
dönüşür. Radon gazı her yerden geçer.
Sürekli etki hâlindeyiz. Bunlar doğal ve
faydalı olaylardır.
• Ayrıca doğal kozmik ışınlarla gelen
radyasyon bile, bir nükleer reaktörden
gelen radyasyondan 120 kat daha fazladır.
• Nükleer santraller, kaza durumunda
ısınınca kendi kendini kapatıp zincirleme
reaksiyonu kapatacak şekilde
tasarlanmıştır.
186
• Nükleer kaza riski ve çevreye zarar
konusu ve iddiaları, kasıtlı ve cahilliğe
bağlı abartılardır.
• Soğutma suyu nedeniyle kaybolan enerji
ihmal edilebilir boyuttadır.

187
PİL KONUSUNDA DİKKAT
EDİLMESİ GEREKEN
HUSUSLAR
• Piller taze satın alınmalıdır. Gereksiz yere
bol miktarda pil alıp saklanmamalıdır.
Çünkü zamanla bayatlar ve ömrü azalır.
• Saklanması gerekiyorsa, buzdolabı gibi
soğuk ve serin yerlerde saklanmalıdır.
Piller, devamlı güneş ışığı alan yerlerde
tutulmamalıdır, soğuk ve karanlık yerlerde
saklanmalıdır.
188
• Pillerin kutupları birbirine değdirilmemeli,
kısa devre yaptırılmamalıdır. Aksi
durumda pil ömrünü kaybeder.
• Uzun süre kullanılmayan cihazlardaki piller
akarak cihaza zarar verebilir. Bu nedenle
kullanılmayan cihazların pillerini çıkarmak
ihmal edilmemelidir. Bir aleti pil takılı iken
30 gün çalıştırmıyorsak, pili aletin içinden
çıkarmalıyız. Aksi durumda pil
sızmasından ve pilin kendi kendine
deşarjından dolayı alet zarar görür.
189
• Şarj edilmeyen piller ve özellikle de lityum
türleri kesinlikle şarj işlemine tabi
tutulmamalıdır. Aksi takdirde aşırı ısınma,
şişme, gaz çıkışı, alevlenme ve hatta
patlama görülebilir.

190
PİLİN ÇEVREYE ZARARI
• Piller en pahalı enerji kaynakları arasında
yer almaktadır.
• Ayrıca bünyesinde çok pahalı ürünler
bulundurmaktadır.
• Hatta içeriğinde riskli kimyasallar vardır.
Bu yüzden piller yutulduğunda tehlikeli ve
ölümcül olabilirler.

191
• Artık çoğu bölgelerde, kullanılmış pillerdeki
toksik maddelerin geri kazanımı için, geri
dönüşüm merkezleri kurulmuştur.
• Çevreye atılan atık piller çevre kirliliğine
sebep olur.
• Güneş ısısının etkisiyle atık pillerin
patlama olasılığı kaçınılmazdır. Patlama
mekanik zarar doğurur. Bundan başka,
patlama sonucu pilin içindeki kimyasal
maddeler dışarı çıkar. Bu kimyasallar,
insan sağlığı için risk unsuru taşır.
192
ATIK PİLLER NEREYE
ATILMALI?
• Ömürleri tükenen piller, diğer evsel
atıklardan ayrı olarak atık pil kutularına
atılmalıdır.
• Biriktirilen bu atık piller geçici depolama
alanlarında depolandıktan sonra gerekli
birimlerce ve gerekli yöntemlerle bertaraf
edilmektedir.
• Atık piller yakılmamalıdır, denize
atılmamalıdır ve toprağa gömülmemelidir.
193
ATIK PİLLERİN TOPLANMASI
• Atık piller evsel atıklardan ayrı
toplanmalıdır.
• Atık piller, pil ürünlerinin dağıtımını ve
satışını yapan işletmeler veya belediyeler
tarafından oluşturulan atık pil toplama
noktalarına bırakılmalıdır.
• Atık piller, ekolojik sisteme uyum
sağlayabilecek şekilde depolanmalı,
toplanmalı, taşınmalıdır.
194
ATIK PİLİN BERTARAFI VEYA
GERİ DÖNÜŞÜMÜ
• Atık piller toplandıktan sonra toprak altında
inşa edilmiş, geçirimsizlik koşulları
sağlanmış, nemden arındırılmış,
meteorolojik şartlardan korunmuş, kapalı,
sızdırmaz ve su geçirmez özellikli
depolama alanlarına gömülür veya geri
kazanımı yapılır veya ihracat yoluyla
muhtemel olumsuz çevresel etkileri
giderilir.
195

You might also like