You are on page 1of 2

LETÂİF ZİKRİ

Önce letâifler hakkında biraz bilgi verelim.

Letâif, insan vücuduna yerleştirilmiş manevi, nuranî cevherlere verilen bir isimdir. Bunlar gizli, sırlı ve iç
bünyede saklı cevherlerdir. Baş gözüyle görülmezler, ancak gördükleri vazifelerden varlıkları anlaşılır.
İnsanın aslı bunlardır. Bu cevherler mümin kafir her insanda mevcuttur. Kâmil mürşidler bu cevherleri
ilim, tecrübe ve müşahede ile tanıyıp yerlerini ve vazifelerini tespit etmişlerdir. Bu konudaki
açıklamaların özeti şudur:

Cenab-ı Hakk (c.c) insanı on asıl şeyden yaratmıştır. Beşi mahlukat alemi denilen hâlk alemindendir.
Bunlar toprak, su, hava ateş ve nefistir. Bunların başkanı ve hakimi nefistir.

Ölçü ve hesap ile bilinebilen, gözle görülen ve incelenebilen cisimlerden oluşan aleme ‘hâlk alemi’ denir.

Diğer beş unsur ise, asılları alem-i emirden olan insani kalb, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunların başkanı ve
hakimi kalptir.

Ruhun sarayı kalptir. Ruh kalbe hâkimiyetini kurunca, kalp bedeni ona göre yönetir; ruh vasıtasıyla aldığı
ilâhi feyiz ve terbiyeyi bedenin bütün işlerine yansıtır.

His, hayal, yön ve mekanla sınırlanmayan, mesafe ve maddesi olmayan, Allahu Teala’nın ‘ol’ emri ve
iradesinin tecelli etmesiyle yaratılan şeylere ‘emir alemi’ denir.

Allahu Teala yüce kudreti ve ince hikmetiyle her iki alemin latifelerini aşk yoluyla aralarını birleştirmiş ve
kaynaştırmıştır. Öyle ki bunlar birbirinden ayrılmak istemezler. Bu aşktan dolayı hâlk aleminin latifeleri
emir aleminin latifelerini hükmü altına almıştır.
Letaiflerin Vücuttaki Yerleri:

Kalb, sol memenin dört parmak altındadır. İlahi huzur ve tecelliyat mahâllidir.

Ruh, sağ memenin dört parmak altındadır. İlahi aşk ve muhabbet mahâllidir.

Sır, sol memenin iki parmak üstündedir. İlahi marifet mahâllidir.

Hafi, sağ memenin iki parmak üstündedir. ilahi tecelli ve nurlar içinde kaybolma mahallidir. Buna istiğrak
denir.

Ahfa, göğüs kafesinin üst ucundan yani gırtlak çukurundan iki parmak kadar aşağıdır. İlâhî sır mahallidir.
Gizli ilimler ve tecelliler merkezidir. Burada elde edilen duruma izmihlal denir.

Nefs latifesinin yeri iki kaşın ortasıdır.

Bütün latifelerin merkezi kalptir. Kalb ruhun sarayı hükmündedir. Terbiye olmamış nefs, devamlı
kötülüğü emreden sıfatıyla kalbi tamamen hükmü altına aldığı zaman, kalbden Allah için hiç bir hayırlı
amel çıkmaz. Bu durumda ruh da, nefsin arzularına bağımlı hâle gelir. Artık kalb ve ruh asli vazifelerinden
uzaklaşmış ve ölmüşçesine gaflete düşmüş olurlar. Bu hâl kalbin perdelenmesi ve günahlarla
kararmasıdır.

İnsanın bu durumdan kurtulması için çok ciddi bir tedaviye ihtiyacı vardır. Bu tedavinin en güzel ve en
kolay yolu bir mürşid-i kâmilin elinden tövbe alıp, kendisine intisap edip manevi terbiyeden geçmektir.

Mürşid-i kâmil, kendisine intisap eden müride önce güzel bir tövbe yaptırır. Sonra zikir telkin eder. Bu
zikrin nuru ilk olarak kalbe, sonraları diğer letaiflere sirayet eder. Zikre devam edildiğinde kalpten Allahu
Teala’nın sevmediği ve razı olmadığı düşünceler silinip gider. Zikir kalbe iyice yerleşince her hâlde
zikretme hâline geçer, böylece gaflet yok olur. Zikir sayesinde insanın sıfatları değişir, insanda Cenab-ı
Hakk’ın razı olduğu ahlak ve sıfatlar oluşur.

Mesela münafıklık, nefsin kötü sıfatlarından birisidir. Vücuttaki su unsurunun özelliği ile irtibatlıdır. Suda,
bulunduğu kabın şeklini ve rengini alma özelliği ve bulunduğu şartlara göre değişme sıfatı vardır. Bu
sıfat, insana yansır ve iki yüzlülük meydana gelir. Ancak bu sıfat, mürşid-i kâmilin terbiye, himmet ve
tasarrufu ile alçak gönüllü olmaya dönüşür. Kalpten nifak ve yalancılık gider, yerini samimiyet ve mertliğe
bırakır.
Ateş unsurundan kaynaklanan zulüm ve hiddet sıfatı, İslam’ın emir ve hükümleri karşısında gayrete, ince
davranmaya ve rahmani taraftarlığa dönüşür.

Havadan ileri gelen kibir ve üstünlük taslama sıfat, izzet, vakar ve heybete dönüşür.

Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik, uyuşukluk gibi durumlar, sabır ve efendilik sıfatına dönüşür.

Letaifleri hakiki vazifelerine döndürmek gevşemeyi gidermek için onların zikir nurları ile aydınlanması,
temizlenmesi ve beslenmesi gerekir.
Letâif Zikrinin Çekilişi

Nakşibendi yolunun büyükleri kalp virdini başarıyla tamamlayan kimseye Letaif virdi vermektedirler. Bu zikir de
"Allah" ism-i şerifi ile yapılır. 23 bin ile başlar, 101 bine kadar devam eder. Bu zikrin çekiliş vaktini mürşid belirler
ve seyrini kendisi takip eder.

Letâif virdi, altı latife üzerinde çekilir. Bunlar sırasıyla kalp, ruh, sır, hafi, ahfa ve nefis latifeleridir. Bunların yerleri
yukarıda anlatıldı.

Mürid, letâifler üzerinde aynen kalb zikrinde olduğu şekilde zikir çeker. Her latife bir kalp gibidir; zikir onun
üzerinde çekilir. hedef, her bir latifenin zikre geçmesi, uyanması, olgunlaşması ve böylece bütün vücudun zikre
geçmesidir. Buna zati zikir, sultanî zikir, denir.

Tesbihi zikir çekilecek latifenin üzerine koyar ve kalb zikrinde olduğu gibi Allah Allah diyerek hızlıca çevirir. Kalb
zikrindeki edeb ve usullere dikkat eder. Her yüz tespihten sonra dille, kendi duyacağı bir sesle ‘İlahi ente maksûdî ve
rızake matlûbi" der.

Çekilecek zikir miktarı altı latifeye paylaştırılır. Önce kalpten başlanarak her latifede biner biner zikir çekilir. Nefs
latifesiyle bir tur tamamlanmış ve altı bin çekilmiş olur. Tekrar kalbe dönüp ikinci tura başlanır. Binlik kaç turun
gerektiği baştan tespit edilir ve hepsi tamamlanır. Sonra, kurtarırsa her latifede beş yüz beş yüz zikir çekilir. Beş
yüz fazla gelirse yüzer yüzer taksimat yapılır. Sonra kalan olursa, otuzüç otuzüç taksimat yapılır. Otuzüçler
çekilirken yüzün tamamlandığı latifede ‘‘İlahi ente maksûdî ve rızake matlûbi" denir.

Kısaca taksimat bin, beş yüz, yüz ve otuz üç sıralamasıyla yapılır. Letaif zikri çekilirken bitmeden ara verilmesi
gerektiğinde mümkünse bir kere devir yapıp tek sayıda bırakmak güzel olur. Mesela yedi bin, dokuz bin, onbeş bin
gibi. Ancak zor durumda herhangi bir latifede iken ara verebilir. Sonra kaldığı yerden devam eder.
NEFY U İSBAT ZİKRİ

Letâif zikrinde başarılı olan müride Nefy u isbat zikri tarif edilir. Bu zikir, zikirlerin en faziletlisi olan "lâ
ilâhe illallah" zikridir. Buna Kelime-i Tevhid zikri de denir. Bunun zamanını da mürşid belirler. Bu zikrin
çekiliş şeklini mürşidin kendisi veya bizzat görevlendirdiği bir kimse yapar.

Bütün bu terbiye ve zikirlerle elde edilecek sonuç zâtî zikirdir. Zâtî zikir, insanın bütün vücuduna yayılan,
benliğini saran, kalbini Allah aşkında toplayan zikirdir. Bu zikir hâline ulaşan kimse yürürken, otururken
ve yatarken devamlı Allahu Teala’yı zikreder. Ayrıca zikir nuru onun bütün etine kemiğine yansır. O insan
bu nur ile bütün eşyanın zikrini işitecek, hissedecek bir makama ulaşır. Artık her şey ona Allah’ı hatırlatır,
her varlık bir ilim sebebi olur, hikmet öğretir, ilahi sevgisini artırır. Bunların sonu müşahede ve güzel
ahlaktır. Müşahede, ihsan makamı olup Allahu Teala’yı görüyor gibi O’na kulluk yapmaktır.

Sadatların isimlerini ezberlemeyenlere kalp virdi verilmez. Onlara "ihlas-ı şerife", "Salavat" ve
"Sübhanellahi velhamdü lillahi velâ ilâhe illallahu vellahu ekber" tesbihi günlük ders olarak verilir. Her
birinden günde 50 veya yüz defa okuması istenir. Bu zamanla artırılır. Bine, iki bine kadar çıkabilir. Ancak
her gün çekilebilecek miktarı almak ve vermek esastır. Bunlar çekilirken, abdestli olarak yüzü kıbleye
yönelik oturulur, 25 "estağfirullah" ile başlanır. Bitince tekrar 25 estağfirullah çekilip kalkılır. Hastalık
veya başka bir özür sebebiyle kıbleye karşı oturamayan kimse, kolayına geldiği gibi oturur.

Bu zikirler günün her vaktinde çekilebilir. Zikir için mekruh vakit yoktur. Zikri vücudun en dinç ve neşeli
olduğu anlarda, özellikle sabah ve akşam vakitlerinde çekmek daha faziletli ve faydalıdır. Böylece gün
zikirle başlamış ve zikirle kapanmış olur. Bunun yanında herkes iş durumuna ve çalışma saatlerine göre
virdinin zamanını ayarlar.

Bir kimse, özel kalb virdi yanında, isterse günlük olarak yukarıda bahsedilen tesbihleri de alıp çekebilir.

You might also like