You are on page 1of 23

İNSANI ANLAMAK

Yazarý: Prof. Dr. Özcan Köknel


Yayýnevi: Altýn Kitaplar Yayýnevi

GİRİŞ

YALNIZLAŞAN VE MAKİNELEŞEN İNSAN


Çağımız insanı bir yandan ayda yürüyen, uzayda gezen
insanlarla iletişim kurup sürdürürken, öte yandan eşiyle,
çocuğuyla, komşusuyla iletişimde bulunamamaktan
yakınmaktadır. Bugün “Sanayi Ötesi Toplumu” düzeyine
ulaşmış ülkeler bir yandan teknolojik gelişmenin insan
sağlığı, özellikle ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini
gidermeye çalışırken, öte yandan gelecek kuşakları
olumsuz etkilerden kurtaracak yolları arıyorlar.
Çoğu insan ilgisizliğin, geçim sıkıntısının, gelecek
endişesinin, işsiz kalma korkusunun yarattığı güvensizlik,
karamsarlık ve umutsuzluk içinde yaşamını sürdürüyor. Bu
nedenle insanlararası ilişkide kaygıdan, kızgınlıktan,
öfkeden kaynaklanan iletilerle bağlantı kuruluyor. Bu
durum bir yandan bireyin ve toplumun ruh sağlığını
bozuyor, öte yandan kavram kargaşasına, çatışmalara,
sürtüşmelere, kavgalara yol açıyor. Toplumun dengesini,
düzenini olumsuz biçimde etkiliyor.
Doğada en küçük birim olan atomdan evrene dek tüm
varlıklar ancak denge, düzen, ölçü ve uyum içinde birlikte
yaşayabilir, taşıdıkları enerjiyi, gücü böylece belirli bir
amaç ve işlev için yararlı biçimde kullanabilirler. Atomun
içindeki denge, düzen, ölçü ve uyum bozulduğunda, atom
bombasının yok edici etkisi ortaya çıkar. Evrenin denge,
düzen, ölçü ve uyumunun bozulduğunu düşünmek bile
olası değil.
Ruhsal Yaşantıyı Yansıtan Aynalar: Ruhsal yaşantının
aynası başkalarıdır. İnsan başkalarına bakarak kendini
görür, anlar. Davranışının, tutumunun başkaları üzerindeki
etkisini yorumlayarak kendini tanır.
Hep aynı görüntüyü veren aynaya bakılırsa ya da
istenilen görüntüyü veren aynalar seçilirse, gerçek görüntü
bulunamaz. İnsan, neşesini, sevincini, umudunu, kendisini,
anlayacak, anlatacak, tanıyacak, tanıtacak insanlara gerek
duyar.

Birinci Bölüm

İNSANLARARASI İLETİŞİM
İletişim karşılığı olarak birçok Hint-Avrupa dilinde
kullanılan “Komünikasyon” (comunication) sözcüğünün
kökü, Latince “communicare” fiilinden türetilmiş olup,
başkalarıyla birlikte olma, bağlantı sağlama, bilgi ya da
haberi paylaşma, yayma, çoğunluğa genelleme, herkesin
paylaşmasını ve yararlanmasını sağlama, herkese pay
verme anlamına gelir. Türkçe'de iletişim ya da bununla
eşanlamlı olarak kullanılan sözcüklerin hepsi bilginin,
haberin, kişinin, nesnenin karşılıklı olarak bir yerden başka
bir yere taşınması anlamına gelmektedir.
İletişimden söz edebilmek için şu koşulların bulunması
gereklidir.
- Karşılıklı olarak bağlantıda bulunan iki iletişim birimi.
- Bu iki birim arasında bilgi, haber alışverişi.
- Bu alışverişin iki iletişim birimi üzerinde de etkili olması
ve davranış değişikliğine yol açması.
Konuşanlardan birinin ilgisizliği ya da karşısındakini
alaya alması ilişkinin kurulmasını ve sürdürülmesini
engeller. Konuşanların birbirlerine önem vermeleri, ilişkiyi
sürdürmek için ortak çaba ve dikkat göstermelerine
anlamalarına, dinlemelerine bağlıdır.
A. İletişim Modeli: İletişim, kaynak (source) ile alıcı
(receiver) arasında kanal (channel) yoluyla gerçekleşen bir
süreçtir. İletişim süreci için gerekli olan bu üç temel öğe,
aynı zamanda en basit ve yalın iletişim modeli olarak kabul
edilmiştir. İletişimin amacı, iletişim birimleri arasında bilgi,
haber alışverişini sağlamaktır. Kaynakla alıcı arasındaki bu
bilgi, haber alışverişi iletiyle (mesaj) (message)
gerçekleşir. Kaynak, aktarmak, iletmek istediği bilgiyi ileti
yapmak için önce bu bilgiyi belirli ilkelere, kurallara göre
düzenleyip “çıktı” durumuna getirir. Düğümlemek
(kodlamak) (cade, encode) adını alan bu işlem sırasında
kaynak ve alıcıda ortak olarak bulunan işaret, şifre ve
semboller kullanılır. sözsüz iletişimi, sağlayan mimik ve
jestler anlamlı işaretlerdir. Sözlü iletişimde kullanılan
heceler ve sözcükler, yazılı iletişimde kullanılan harfler ve
resimler, işaretlerden oluşan ve kararlaştırılmış, belirli bir
anlamı bulunan simgelerdir.
Kaynaktan gelen, kanalı geçen ileti, alıcı için “girdi”
olarak kabul edilir. Girdinin etkili olabilmesi, taşıyıcının alıcı
için uyaran niteliğinde olmasına ve bilginin çözülüp
anlaşılmasına bağlıdır. Alıcı tarafından “girdi”si yapılan
iletinin içerdiği bilgiyi oluşturan işaret ya da simgelerin
çözülüp anlaşılması işlemine düğüm çözmek (kod açmak)
(decode) adı verilir.
Konuşurken kaynak olan insan, dinlerken alıcı; dinlerken
alıcı olan insan, cevap verirken kaynak olur. Kaynak birimin
gönderdiği iletiye karşı alıcının gönderdiği cevaba “geri
iletişim ya da “geriye bildirim” (feed-back) adı verilir.
Kanal (geçit) (oluk) kaynakla alıcı arasında iletinin
aktarılmasını, geçmesini sağlayan yoldur. Kanal kapsamına
ışık ve ses dalgalarından iletişim araçlarına kadar iletiyi
aktaran tüm yollar girer.
İletişimin yapıldığı ve içinde iletişimi etkileyen öğelerin
bulunduğu ortama “iletişim ortamı” adı verilir. Bu ortam,
sıcak-soğuk gibi doğal, büyük-küçük, aydınlık-karanlık,
gürültülü-sessiz gibi fiziksel koşullarıyla da iletişimi etkiler.
Trafik işaretleri, deniz feneri, uyarı ışıkları, Kızılderililerin
dumanları görme kanalıyla iletişim sağlayan sözsüz basit,
yalın iletişim araçlarıdır. Anadolu'nun birçok kentinde
dolaşan davullu tellallar sahur zamanını bildiren
davulcular, canavar düdüğü, düdük, çan, çıngırak, kapı zili,
korna işitme kanalıyla iletişim sağlayan sözsüz basit, yalın
iletişim araçlarıdır.
Kişisel olan iletişim; yüz yüze iletişim olup, iki kişinin
konuşması ya da üç beş kişiden oluşan küçük bir grup
içindeki iletişimdir. Kaynakla alıcı ya da alıcılar sık sık yer
değiştirir. Ders, konferans konuşma, nutuk, söyleşi gibi.
Kişisel olmayan iletişim yüzyüze olmayan iletişimdir.
Telefonda konuşmak, telsizle irtibat kurmak gibi.
B. Sözsüz İletişim: Sözsüz iletişimde ileti
hareketlerden oluşur. Bütün canlılar, doğal ve evrensel
olarak, kalıtım ve soya çekimle gelen “alan davranışı”
gösterirler. Bu, yaşamı sürdürme, korunma içgüdüsünden
ya da dürtüsünden kaynaklanır. İnsan bulduğu her yerde
evde, işte, gezmede, eğlencede, konserde, maçta,
tiyatroda, taşıma araçlarında kişisel alan elde etmek, bu
alanı korumak, kollamak, savunmak çabası içinde davranır.
İnsanın kişisel alanında dört ayrı mesafe söz konusudur.
1. Genel Mesafe, 2. Toplumsal Mesafe, 3. Kişisel Mesafe,
4. Samimi Mesafe.
Sözsüz iletişimin en önemli bölümünü, iletişimde
bulunan insanların doğal, fiziksel ortamdaki yakınlığı
(proximity) ve yönelmesi (orientation) oluşturur. Yakınlık,
fiziksel çevrede iki insan arasındaki mesafedir; iletişimde
bulunan insanlardan biri ya da her ikisi tarafından sözsüz
iletişim işareti olarak değerlendirilir. Bir iki metre mesafe
içinde bulunan insanlar, ancak resmi iş ilişkilerini
gerektiren iletişimi kurabilirler. İşyerindeki konuşmalar,
alıcı, satıcı pazarlığı, genellikle bu mesafe içinde yapılır.
Kırk elli santimetreyle bir metre arasında değişen
mesafe içinde insanlar birbirlerini tanır, kolay ve rahat
iletişim kurabilir. Bu mesafe birbirini tanıyan iki insanın
iletişim kurup sürdürdüğü uzaklıktır.
Saygınlık ve Üstünlüğün Simgesi olarak Yükseklik:
Yükseklik, çoğunlukla bütün toplumlarda durumun (status)
ve saygınlığın simgesi olarak kullanılır. Devlet başkanları,
başbakanlar, bakanlar topluma yüksek balkondan,
kürsüden, şeref tribününden hitap eder. Profesörler,
öğretmenler kürsüden ders anlatır.
İnsanlar kişisel olanların kişiliklerinin bir parçası, uzantısı
olarak kabul edip ona biçim ve renk katarak somut,
kendine özel duruma getirirler. Bir insanın çalışma veya
yatak odası, evi, bahçesi, arabası, çalışma masası onun
kişisel alanıdır. Her genç olanakları ölçüsünde odasını,
dolabını, beğendiği artistlerin, sporcuların posterleriyle,
resimleriyle süsler.
Kişisel alanın kurulması ve korunması, insanlar arasında
çatışma, sürtüşme, tartışma ve kavgaya yol açar. Gelin,
kendi isteğine göre düzenlediği oturma odası ya da
salonda kayınvalidesinin koltuğun, masanın, hatta vazonun
bile yerini değiştirmesine karşı bağırıp çağırır, kıyameti
koparır. Ya da bunun tersi olur.
C. Barışa Çağrı: selam: Birbirlerine yaklaşan, karşılıklı
olarak kişisel alanları tanışıklık varsa ya da başlayacaksa
bunun simgesi göz göze, yüz yüze gelmeden önce, selam
almak ya da selam vermektir.
El sallama hareketini insan bilimleri ve toplumsal
ruhbilim açısından inceleyenler, bu tür hareketlerin
kucaklama, sarılma hareketinden kaynaklandığını ve
uzakta bulunan birine bu davranışları anlatmak için
kullanılan simgeler olduklarını ileri sürmüşlerdir.
El sıkışma ve el uzatma “seninle dostça iletişim kurmak
istiyorum” önerisini simgeler.
Tanrıyı Selamlama: Namaz: Birçok toplumda ve
toplumumuzda selam sırasında kullanılan baş, beden, el,
kol hareketleri ilkel ve çağdaş dinlerden kaynaklanan ve
Tanrı'nın gücü önünde baş boyun eğen insanların yaptığı
davranışların aynı biçimde ya da simgeleşmiş olarak
kullanılması diye yorumlanmıştır. Namaz sırasında başla,
bedenle, ellerle yapılan bütün hareketler ve bu arada
söylenilen sözler Tanrı'ya inanışı dile getirmek, onun
büyüklüğünü kabul edip selamlamak amacıyla
kullanılmaktadır.
D. Yüzün Biçimine Göre Kişilik Yapısı: Yüzün üst
bölümü saç çizgisinden kaşlara; orta bölümü kaşlardan
burun ucuna; alt bölümü de burun ucundan çenenin
sonuna kadar olan bölümdür. Bu üç bölümün eşit genişlikte
ve uzunlukta olması güçlü, sağlam, güvenilir kişilik
yapısının ölçüsü olarak kabul edilmiştir.
Yüzün alın bölümü adını da alan üst bölümü geniş ve
uzun olursa, kişinin zekâ düzeyinin yüksekliğini ve
başarısını gösterir.
Dikdörtgen ya da oval yüzün, genellikle üstün kişilik
yapısını yansıttığı kabul edilmiş, bu insanların dengeli,
düzenli, mantıklı davrandıkları, ileriyi gördükleri, eğitim ve
kültüre önem verdikleri, toplum içinde kolayca sivrilip
önder oldukları söylenmiştir.
Kare yüzlü olanlar için, yukarıdaki özelliklere ek olarak,
bu insanların atılgan, savaşçı yönleri, açık, doğru, içten
konuşmaları, kararlı yapıcı, kişilikleri vurgulanmıştır.
Üçgen yüzlü olanların iyi düşünen insanlar oldukları, iyi
eğitim gördüklerinde bilim adamı ve sanatçı, kötü bir
ortamda karanlık, karışık kötü işler çeviren insanlar
olabilecekleri belirtilmiştir.
Yuvarlak yüzlüler, yumuşak başlı, kolay ilişki kuran,
ağzının tadını bilen, rahatına düşkün insanlardır.
Kaş biçimiyle kişilik yapısı arasında türlü bağlantılar
kurulmuştur. Kaşların enli, kıvrımlı ve uzun olması güçlü bir
kişilik yapısının simgesi olarak kabul edilmiş, dış uçları
yukarı kıvrık olanların atılgan ve yürekli; aşağı kıvrık
olanların atılgan ve yürekli; aşağı kıvrık olanların çekingen,
korkak oldukları gözlenmiştir. İnce yumuşak kıllı ve uzun
kaşları olanların zeki oldukları, başarılı ve uzun bir yaşam
sürdüklerini, buna karşılık, kalın sert kıllı ve kısa kaşlıların
başarısız, geçimsiz kişilik yapıları üzerinde durulmuştur.
Gözün yapısı ve biçimi dışında donukluğu, parlaklığı,
canlılığı da iletişimsel anlam taşır. Büyük ve iri gözler
duygulu ve etkili, yetenekli olan, önderlik özellikleri
taşıyan; küçük gözlerse içe dönük, az konuşan, kolay ilişki
kuramayan kişilerde bulunur. Siyah, yeşile dönük,
kahverengi gözler kişinin canlı iç dünyasını; mavi gözler
serüven duygusunu gösterir.
Eski Çin yüzbilimcileri, insanları otuz dokuz hayvanın göz
biçimine göre sınıflandırmışlar; anka, aslan, at, civciv,
domuz, fil, kaplan, kedi, koyun, kurt, maymun, yılan gözlü
gibi benzetmelerle her gözün kişilik yapısını
tanımlamışlardır.
Göz göze iletişim: Birbiriyle karşılaşan iki insan, belirli
bir uzaklıkta, saniyenin yarısından daha kısa bir zaman
dilimi içinde karşılıklı olarak birbirinin özelliklerini görür.
Göz göze durumun sürdürülmesi iletişimi sürdürmek için
gerekli olan “evet” gözlerin kaçırılması ise iletişimin
kesildiğini belirleyen “hayır” anlamına gelir.
Yüzün diğer kısımlarının kişilik özelliklerine yansıması
şöyledir: Kemerleri ve kanatları etli burunların güçlü,
kararlı, yapıcı, yaratıcı, dudağa yakın ince, sivri, uzun
burunların dar görüşlü, değişme ve gelişmelere direnen,
tutucu; ince ve ucu yukarı kalkık burunların da geniş
görüşlü, hoşgörülü ve iyimser kişilik özelliklerini belirttiği
kanısı vardır.
Çevresi belirsiz ve ince dudakların durgun, sessiz, silik,
soluk; etli ve kalın dudakların güçlü, istekli, tutkulu kişilik
yapısını yansıttığı belirtilmiştir.
Kulakların küçük olması, güçsüz, silik, soluk; büyük
olması da atılgan, çalışkan, güçlü, yapıcı kişilik yapısının
simgesi olarak değerlendirilmiştir.
Mimik Hareketleri: Kare kare incelenen filmler ve
kasetler, acıma, endişe, kıskançlık, kin, korku, öfke, sıkıntı
gibi elem doğrultusundaki duygulanım durumlarını belirten
mimiklerin birbirini izleyen, birbiriyle birleşip bütünleşen
ağlama mimikleri olduğunu ortaya koymuştur. Neşe,
sevinç, umut gibi haz doğrultusundaki duygulanım
durumlarını anlatan mimiklerinde gülümseme mimiklerinin
birbiri ardına dizilmesinden oluştuğu anlaşılmıştır. Tüm
mimiklerimizle temelde “evet” ya da “hayır” deriz.
E. Sözlü İletişim: İnsanlararası sözsüz iletişimle
başlayan ilişki, ya konuşmayla sürdürülür ya da iletişimin
bozulması, kopmasıyla son bulur. İnsan konuşa konuşa
acısını, kederini ya da sevincini, neşesini, tüm duygularını
karşısındakine aktarır; geçmişi, şimdiki durumu ve
geleceğiyle kişiliğini ortaya koyar, düşünceleriyle dünya
görüşünü yansıtır, kısaca kendini anlatır.
Şiir diliyle daha çok duyguları, bilim diliyle düşünceleri
anlatan ve etkileyen konuşma, temelde insanın kendisini,
tüm yaşamını yansıtır.
Dilbilimi: Çağdaş anlamıyla dilbilimi ancak XX. yüzyılın
başlarında gelişmeye başlamış, bağımsız bir bilim dalı
durumuna gelmesi, insanbilim, ruhbilim, toplumsal
ruhbilim etkisinden kurtulması sonucu olmuştur.
Günümüzde dilbilimi ile ruhbilim arasında yeni birleşme ve
bütünleşme sonucu ruhsal dilbilim adını alan
(psycholinguistic) adını alan yeni bir bilim dalı doğmuştur.
Bu dal, ruhbilim ve dilbilimden faydalanarak kişinin
duygularını ve bilişsel süreçlerini inceler.
Konuşma dilinin doğmasına ilişkin üç kuram
geliştirilmiştir:
a- İşlevsel Kuram: Konuşmada kullanılan sözcüklerin
belli durumları anlatan bir işlevi olduğu kabul edilir. Bu
kuramlar arasında ünlem, yansıtma ve sesli davranışlar
kuramı ilk sıralarda yer alır. “ay!”, “of!”, “vay!” gibi
ünlemlerle, “çatırt”, “çıtırtı”, “şakırtı” gibi yansımalar
örnek olarak verilebilir.
b- Biçimsel Kuram: Konuşmada kullanılan işaretlerin
nesnelerin doğal görüntüleriyle bağlantılı olduğu görüşüne
dayanır. Keskin çizgili, köşeli, biçimlerle, eğri, yuvarlak
çizgili biçimler için kullanılan sözcükler farklıdır.
c- Yapısal Kuram: Çocukta konuşmanın ve dilin
gelişmesinin incelenmesi sonucunda oluşturulmuş bir
kurumdur. Önce belli sesler çıkarılır, sonra bunların
birbirleriyle birleşmesiyle hece, sözcük, tümcecikler,
tümceler ortaya çıkar.
İlk Yazı ve Alfabe: Yazının en basit ve yalın birimi olan
harf ve harflerden oluşan alfabe sesle görüntü arasında
bağlantı kuran bir sistem ve yöntemdir. Örneğin “A”
harfinin doğuşu öküz anlamına gelen ve öküz resmini
simgeleyen bir işaretin okunuşu olan ve “aleph”
sözcüğünün ilk harfinin alınmasıyla oluşmuştur.
Dilin Değişik Görevleri:
a- Belirtme Görevi: Dilin insanın duygulanım ve coşku
durumunu tutumunu dışa vurmak amacıyla kullanılmasıdır.
“vah vah”, “çok yazık” veya “zavallı kız”, “aslan Beşiktaş”
gibi.
b- Türen Görevi: “Günaydın!”, “iyi geceler!”, “Buyrun”
gibi.
c- Eylem Görevi: “And içiyorum”, “söz veriyorum”,
“onaylıyorum” gibi bir eylemi ifade etmede.
d- Yaptırım Görevi: Kaynağın verdiği önerilerle alıcıda
hemen o anda davranış değişikliği oluşturmaktır, “geç
gelmemenizi dilerim”, “Kapıyı kapa!” “pencereyi kapadın
mı?” gibi.
e- Bildirme Görevi: Bilgiyi taşıyan öneriler yapar. “Bugün
hava sıcak”, “spor yapmak yararlıdır”, “sınavlar
bayramdan sonra başlayacak” gibi.
Dil Nasıl İncelenir: Ses, biçim, söz dizimi ve anlam
bakımından dil incelenir. Dört ana bölüme ayrılır.
a- Sesbilgisi (Phonetic): Ses yapısı açısından inceler.
b- Yapıbilgisi (Morphology): Sözcüklerin türlerini,
bağlantılarını inceler.
c- Sözdizimi Bilgisi (Syntax): Sözcüklerin yerini inceler.
d- Anlambilim (Semantic): Sözcükleri anlamlarına göre
inceler.
F- Dil Açısından İletişimi Bozan ya da Kolaylaştıran
Etkenler:
Bir sözcük birden fazla anlamda kullanılır. Bu durum
sözcüklerin simgeledikleri kavramların birbirine
karışmasına, anlamlarının belirsizleşmesine yol açar.
Dildeki çok anlamlılık, dilini çok iyi bilen insanlar arasında
bile anlaşmazlıklara neden olabiliyor. Mesela; “daktilo”
kelimesi dilimizde hem makinesi hem de onu kullanan kişi
manasına gelmektedir. bu çok anlamlılığa, kaypaklık ve
belirsizlik denir. En çok soyut manalar ifade eden
sözcüklerde görülür. “Bağımsızlık”, “sorumluluk” gibi.
Deyimlerimizde örnek olarak verilebilir.
- “Ameliyattan çok korkuyorum doktor bey. Yarınki
ameliyat başarılı olacak mı? Ne dersiniz?”
- “Korkma, metin ol! Bu ameliyatı en az elli kere yaptım,
bu sefer garanti başaracağım.” Görüldüğü gibi “bu sefer”
sözcüğü ameliyatın bütün garantisini götürüyor.
Dolaylı Anlatım: “A bisküvisi besleyicidir” diye reklam
yapan firma, gerçekte bildiri kipi içeren tümceler
kullanarak alıcıyı etkilemeye çalışır. Temel amaç, “A
bisküvisi al” demektir.
Ses tonu ve vurgulama anlamı belirginleştirir.
Bunlara ek olarak, “ağız” ve “şive”nin de iletişime etkisi
vardır.
G- Dış Görünüş ve Mizaç: Alnının dar, burnunun büyük,
çenesinin küçük, gözünün şaşı, kulaklarının uzun, ayağının
topal, boyunun kısa, kilosunun az ya da çok olması
nedeniyle kendisini özürlü ya da sakat gören insan, ya
aşağılık karmaşası ya da aşağılık duygusuna karşı gelişen
üstünlük duygusunun etkisi altında iletişim kurar. Tüm
çabasını özrünü, sakatlığını örtmek için kullanır.
İnsan iletişim kuracağı kişinin önce beden yapısını,
şişman ya da zayıf, kısa ya da uzun, esmer ya da sarışın
olduğunu algılar. Sarışınların inatçı olduğuna ilişkin bir
kanımız varsa iletişime başlamadan bunun da etkisini
gözönünde bulundurmak gerekecektir.
Piknik beden yapısında bulunan siklotimik, dışa dönük
(extrovert) mizaçlı insanlar canlı, duygulu, insancıl, neşeli,
sevecen, sıcak yönleriyle çabuk ve kolay iletişim kurarlar.
Astenik ya da leptozom beden yapısında bulunan
şizotimik içe dönük (introvert) mizaçlar geç ve güç iletişim
kurarlar.
Üç Temel Mizaç Tipinin İletişim Özellikleri: Sheldon,
oğulcuğun, döl yatağı içindeki katmanlarına göre
endomorf, mezomorf, elektromorf beden yapılarını ve
bunlara uygun mizaçları tanımlamıştır.
Endomorf tiplerin bedenleri yuvarlak, karın bölgesi
geniş, kasları gevşek, saçları seyrektir. Bu beden yapısında
“viserotonik mizaç bulunur. bu mizaçta olan insanlar
başkalarıyla birlikte olmaktan hoşlanırlar. Arkadaş ve dost
canlısıdır.
Mezomorf tiplerin bedenleri dayanıklı, kasları gelişmiş,
kolları güçlü, omuzları geniştir. Bu beden yapısında
“somatotonik” mizaç bulunur. Bu mizaçta olan insanlar
canlı ve hareketli olup, bol jestli ve mimikli konuşurlar.
Ektomorf tiplerin bedenleri ince uzun olup, kasları
gelişmemiştir. Bu beden yapısında “serebrotonik” mizaç
bulunur. Bu insanlar başkalarıyla birlikte olmaktan,
kalabalıktan, topluluktan hoşlanmazlar.
Freud'e göre sevgeç (erotic) tip, iletişim sırasında sürekli
ilgi, destek ve övgü bekler. Sado-mazohist tip, çabuk ve
kolay duygulanım değişikliği gösterir. Özsever (narsistik)
tipse, iletişim sırasında sürekli olarak kendisinden söz
eder.
Eysenck'e göre tipik içe dönük mizaçlar, geç ve güç
iletişim kurarlar. Tipik dışa dönük mizaçlar, çabuk ve kolay
iletişim kurarlar. Nevrotik içe dönük mizaçlar, endişe,
kaygı, korku ve takınaklı düşünceleri nedeniyle hep kendi
saplantılarıyla uğraşırlar. Nevrotik dışa dönük mizaçlar,
sürekli olarak endişe, kaygı ve korkularından söz eder,
takınaklı düşüncelerinin oluşturduğu gerçek dışı, düş ürünü
olaylar ve fanteziler anlatırlar.
İletişimin Ürünü Benlik: İnsanlararası iletişimin en küçük
birimi, kaynak olan “Ben” ve alıcı olan “Sen” arasında
oluşan “Ben-Sen” iletişimidir. Bu tür iletişimin temel amacı
“Ben”in önce “sana”, sonra “O”, “Biz”, “Siz” ve “Onlara”
yani başkalarına anlatılmasıdır.
İnsanın kişiliği ve davranışı, ancak içinde bulunduğu
grubun toplumun amacına, beklentisine, duygularına,
ilkelerine, zorlamalarına göre anlaşılıp değerlendirilir.
İnsanın bir grubun içinde bulunması demek o gruptaki
ortak tutum ve davranışları benimsemesi onlarla
bütünleşip özdeşleşmesi demektir.
“Grup Dinamiği” kavramı insanları grup içinde birarada
tutan, başka bir deyişle grubu oluşturan enerji, güç olarak
kullanılmıştır. Kişinin gelişmesi ve olgunlaşması,
insanlararası iletişimin sağlıklı biçimde kurulup
sürdürülmesine bağlıdır. İletişimde algı nesnesiyle
algılanan nesne arasında kişilikten etkilenen “algı çevresi”
vardır. Bu grup olgusu da, iletişim ve etkileşim yolu ile
“algı çevresini” değiştirme gücü olan en önemli etkendir.
Bir grubu geliştiren koşulları şöyle sıralayabiliriz:
- Dış çevreden bilgi alınmasında artma
- İlişki kurma ve sorumluluk yüklenmede artış
- Tutum değiştirmede esnekliğin olması
- Yeni amaçlar kazanılması
- Birliği kaybetmeden farklılaşma
- Gruba katılanların sayısını artırma eğilimi
Toplumsal Durum ve Rol: Rol, insanın içinde bulunduğu
duruma göre, yapması gerekli tüm davranışları içeren
geniş kapsamlı bir kavramdır. Rol, grup ya da toplum
içinde belirli bir durumu, işlevi, konumu olan kişiden
başkalarının beklediği davranışların tümünü kapsar. Bir
çocuk, evde çocuk, okulda öğrenci, top oyununda kaleci
durumundadır, bu durumda kendisinden beklenilen rolü
oynamak zorundadır.
Sürekli olarak madde alışverişi yaparlar. madde
alışverişi olaylarının tümüne metabolizma adı verilir.
metabolizma sürecinde dış ortamdan madde alınışı,
organizmada maddenin değişimi ve özümlenmesi,
değersiz ve zararlı maddelerin yeniden dışarıya atılması
sözkonusudur.
Tek hücreli organizmadan insanı da kapsamına olan çok
hücreli bütün organizmalara dek yaşam süresi içinde
ortaya çıkan yaşlanma ve üreme dışında, canlılık belirtisi
olarak hareket, irkilme, tepke (refleks) ve davranışla,
bunları oluşturan enerjiyi, sağlayan metabolizmayı
gösterebiliriz.
İnsan Beyninin Elektronik Modeli ya da Bilgisayar:
Buharlı makinenin bulunuşuyla başlayan Sanayi Devrimi,
XIX. yüzyılın sonunda, XX. yüzyılın başında insanın tüm
yaşantısını değiştirdi. Son yirmi-otuz yıl içinde bilgisayarın
insanın günlük yaşamında aldığı yer ve kazandığı önem,
“bilgisayar çağından” söz edilecek aşamaya ulaştı.
Bilgisayar şu bölümlerden oluşur: İki ana bölüme ayrılır:
- Donanım (Hardware): Bilgisayarın verilen işi yürütmesi
için bilgi işleminde kullanılan elektronik, fiziksel, mekanik
yapıların tümü olup yazılım birimlerinin çalışmasını sağlar.
- Yazılım (Software): Bilgisayarın bilgi işleminde
kullandığı bilgi program ve programlamanın tümü olup,
yazılım sistemi adını alan birimlerden oluşur.
Bu dışında alt birimleri şöyle sıralayabiliriz:
- Girdi (Input): Bilgisayara bilginin verilmesi, verilerin
giriş sürecidir.
- Çıktı (Output): Yazılım sistemini oluşturan birimlerin
işlevi sonucu dışarıya gönderilen verilerdir.
- Ana Bellek (Primary Memory): Bilgisayara verilen,
yüklenilen bilgilerin verilerin depolandığı, saklandığı
bölümdür.
- Ana İşlem Birimi (Central Processing Unit): Komutların
yorumlan-masını ve uygulanmasını gerçekleştirir.
- Aritmetik-Mantık Birimi (Aritmetic Logic Unit): Temel
aritmetik işlemleri ve mantık işlemlerini yapan elektronik
çevirim bölümüdür.
- Denetim Birimi (Control Unit): Aritmetik-Mantık
birimiyle bağlantılı olarak, işlemler üzerinde denetim
görevi yapan bölümdür.
Bilgisayarda en küçük bilgi birimi, iki olasılıktan birini
seçip “evet”, diğerine karşı çıkıp “hayır” diyecek bilgi
birikimi olup, buna “ikil” (bit” (binary) (digit) adı verilir.
110000111 olarak gösterilen bir veri için bilgi ölçüsü, sekiz
bit'liktir.
Güdümbilim (Sibernetik): Canlılarda ve makinelerde
enerji, işlev, işleyiş, iletişim, etkileşim, geri iletişim
biçimlerini, ilkelerini, kuramlarını, modellerini inceleyen bir
bilim dalıdır. Bu bilimin görüşüne göre:
a- Canlılar ve makineler aynı sistem içinde incelenebilir.
Bunları anlamak ve tanımak için ortak ilkeler, kurallar
kullanılır.
b- Güdümbilim ister canlı, ister cansız olsun, bütün
varlıkların iletişim ve denetim ilkelerini, kural ve yasalarını
saptar.
c- Güdümbilimin anakonusu iletişimi sağlayan varlıkların
işleyiş biçimlerini ve aralarındaki bağlantıyı araştırmak ve
incelemektir.

DAVRANIŞLARIMIZIN OLUŞMASI VE ÖĞRENİLMESİ:


Davranış, uyarana karşı organizmanın tepkisi olup,
konuşma gibi sözlü; jest, mimik, hareket gibi sözsüz
iletilerle başkalarının görüp izleyebileceği biçimde dışarıya
yansır. Davranışı oluşturan iki yapı vardır. Birisi, iş yapan
enerji, diğeri organizmayı ve davranışı biçimlendiren bilgi
ve işlevlerin tümüdür.
Öğrenme Kuramları: Öğrenme, yeni durum, konum ve
ortamda yeni davranışlar kazanmak ve bunları
sürdürebilmektir.
1. Klasik Koşullanmayla Öğrenme: Pavlov tarafından
geliştirilen bir kuramdır. Pavlov deneyleri sonucunda şu
sonuçları elde etmiştir.
a- Koşulsuz Cevap, Tepki: Koşullanmadan önceki
uyarana verilen cevap, deneyde, tükürük salgısı gibi.
b- Koşulsuz Uyarıcı: Koşulsuz cevaba, tepkiye yol açan
uyarıcıdır. Deneyde, et parçası gibi.
c- Koşullama Uyarıcısı: Koşullu cevabı, tepkiyi
oluşturmak için kullanılan uyarıcıdır. Çıngırak, zil sesi ya da
ışık kaynağı gibi.
2. Ödül Ceza Yöntemiyle Öğrenme: (Edimsel Koşullama):
Ödüllendirme ya da cezalandırma yoluyla organizmaya
davranış öğretmektir.
3. Thorndik Öğrenme Kuramı: Buna göre, merkezi sinir
sisteminde uyaranla tepki arasında kurulan bağlantı olarak
tanımlanmıştır. Organizma geliştikçe sinir sisteminde
kurulan bağlantı sayısı artar, öğrenmenin sınırı genişler,
bilgi birikimi çoğalır.
Özel Alıcılarımız Duyu Organları: İnsan organizması ve
duyu organları bir bilgisayar gibi çalışır. Bu nedenle
hücreye en küçük bilgisayar diyebiliriz.
Görmeyi sağlayan ışık uyaranları elektromanyetik
dalgalarla iletilir. Gözde bulunan alıcıların (receptör)
uyarılabilme duyarlılığına görsel keskinlik (visual acuity)
adı verilir. Bu alıcılar 400-700 milimikronluk yelpaze içinde
yer alan elektromanyetik dalgalarla uyarılabilir.
Ses dalgaları, titreşen nesnelerden kaynaklanan,
birbirini izleyen hava basıncı biçiminde ilerler. Nesne
titredikçe, önce hava moleküllerini sıkıştırarak basıncı
artırır, sonra geri çekerek basıncı düşürür. Böylece ses
dalgası adını alan basınç dalgası oluşur. Kulakta bulunan
alıcıların uyarılabilme duyarlığına, işitsel keskinlik (adutive
acuity) adı verilir. Bu alıcılar 20-20.000 Hertz arasında
uyarılabilir.
Deride basınç ya da dokunma, ağrı, soğuk ve sıcak
duyuları için alıcı hücreler vardır. Bu alıcılar değişik deri
yüzeylerinde farklı yayılma göstererek belli alıcıların
yoğunluk kazandığı belli bölgeler ortaya çıkar. Örneğin,
dokunma duyusunun alıcıları el parmaklarının uçlarında
yoğunluk kazanmışken, gövdede, sırtta çok azdır.
Ruhsal Enerji Kaynağımız: Güdüler: Güdü, bir davranışı
başlatan, açığa çıkaran, anlaşılır kılan, açıklayan, sürdüren
ve yönlendiren fizyolojik ve ruhsal enerjidir. Güdüler (Saik)
(motiv) bir yandan içgüdü ve dürtüden kaynaklanan
yönüyle fizyolojik bir yandan da çevreden ve toplumdan
kaynaklanan yönüyle ruhsal enerji sağlar. Yemek, içmek,
korunmak, uyumak, üremek gibi doğuştan gelen güdüler
insan neslinin sürekliliğini sağlar.
Genetik İletişim: Soya çekimle ilgili iletiler kodlanmış
şifrelenmiş olarak genlerde depolanmıştır. Genler, hücre
çekirdeğindeki kromozomlar üzerinde yer alır.
Kromozomlar, bilgisayardaki anabelleğe benzetilebilir.
Genler üzerinde kayıt, depolama ve saklama
dezoksiribonükleik asit (DNA) aracılığıyla olur. İnsan beyni
genetik iletiyle edinilen ya da dıştan gelen uyarıcıların
taşıdığı bilgiyi içerir. Beyin gerektiğinde bu bilgileri
kullanarak yeni bilgi ve öneriler üretir, çözümlemeler ve
birleştirmeler yapar.

BİLGİYİ OLUŞTURMA VE İŞLEME:


Bilinç; belirli bir zaman sınırı içerisinde insanın
yaşantısından haberdar olması, kendisinden ve çevreden
bilgi edinmesi demektir. Gerçekte bilinç (şuur) sözcüğünün
Latince karşılığı olan “conscientia” bilgi durumunda olmak,
bilgiyle donatılmış olmak anlamına gelmektedir. Sağlıklı
iletişim için gerekli olan koşulların en üst düzeyinde bilinç
yer almaktadır.
Dikkat; açık seçik, aydınlık ve duru bilinç durumunda
algının bir kişi konu nesne ya da olay üzerinde
odaklaşması, yoğunlaşmasıdır. Uyaranlara karış çabuk,
doğru ve kolay tepki verilmesini, çevreye en doğru ve iyi
uyumu, davranışın amaca yönelik, anlamlı ve etkin
olmasını “uyanık bilinç” durumu sağlar.
Algılar; duyu organlarıyla alınan uyaranların yorumlanıp
anlamlı duruma getirilmesini sağlar. Algı sürecinin
işleyebilmesi için duyu organlarının eşik değerinin üstünde
uyarılması ve bellekte daha önceki deneyimlerden kalan
anıların, izlerin, kalıpların bulunması gereklidir. Uzun bir
süre duyu organlarına dışarıdan uyaran gelmemesi ya da
gelen uyaranların algılanmaması ciddi bilinç bozukluğu,
karışıklığı ve ruh hastalıklarına yol açabilir.
Algı sürecinin işleyebilmesi için dikkatin algı alanı içinde
bir uyaran üzerine odaklanması, yoğunlaşması gereklidir.
Odaklanma dışında kalan uyaranlar bulanık bir ardalan
oluşturur. Yani algıda ve dikkatte bir seçicilik sözkonusudur.
Bilinçli algılama süreci sonucu insan, yer zaman ve
hareket yönelmesi (orientasyon) kazanır.
Yanılsama (illüzyon) ve sanrı (hallüsinasyon) gibi başlıca
algı bozuklukları, iletinin içeriğine yansıyarak iletişimi
olumsuz biçimde etkiler.
Düş (rüya) türlü nedenlerle engellenen, bastırılan
güdülerin, günlük yaşamda doyuma ulaşmamış beklenti ve
isteklerin bilinç alanının kabul edeceği değişik simgeler
biçiminde ortaya çıkışıdır.
Bellek: Hafıza (memory) uyaranların algı aracılığıyla
oluşturduğu simgeleri depolar ve saklar. Bu süreç şu
şekilde olur:
- Algılamayla kazanılan simgelerin saklanması
- Simgelerin beynin bir bölgesine yerleştirilmesi
- Yeni algıların bellekte saklanan, tutulan eski simgelerle
birleştirilmesi
- Bellekte saklı simgelerin canlandırılması, anımsanması
Kolay Öğrenmek ve Anımsamak için Tavsiyeler
- Öğrenilmesini istediğiniz konudan sonra çözümü,
öğrenilmesi zor olan yeni bir konu ya da sorunla
ilgilenmeyin. Örneğin; sosyal bilimlerden sonra,
dinlenmeden, matematik problemleri çözmeyin.
- Çalışılan konu, yapılan iş ne olursa olsun, kısa tutun.
Bir iki saatlik çalışma dönemlerinden sonra 15-20 dakikalık
dinlenme yapın.
- Öğrenilenlerin bellekte kalıcı olması için, günlük
yaşamınız da bunları kullanacak fırsatlar oluşturun.
- Önce bellenecek konunun temelini, önemli bölümlerini
anlamaya çalışın.
- Yeni öğrendiklerinizle, eski öğrendikleriniz arasında
bağlantılar kurun.
- Çalışma, iş ve öğrenme için bir itici güç bulun.
- Çalışmanın, işin, öğrenmenin amacını doğru olarak
saptayın.
- Çalışmayı ve öğrenmeyi bedensel ve ruhsal
yorgunluğun olmadığı zaman yapın. Çevrede bilincinizi
dağıtacak etkenlerin olmamasına özen gösterin.
- Günlük, haftalık, aylık, yıllık çalışma planları yapın.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AİLEDE İLETİŞİM VE ETKİLEŞİM


Aile içinde yer alan bireyler, tek tek bireyler, tek tek
birer alt sistemdir. Kendi özerklik sınırlarına, aile içindeki
durumlarına, rollerine göre, aile içinde bulunan başka alt
sistemlerle sürekli iletişimde bulunurlar. Alt sistemler,
ailenin belirli kişilerinden oluşan, alt ya da küçük
gruplardır. Örnek olarak, ailede kadın, aynı zamanda
dişiler, eşler, çocuğu varsa anneler, anne ve babası varsa
çocuklar alt sisteminin üyesidir.
Eşler bir yandan evlilikten önceki kişilik yapılarını,
alışkanlıklarını evlilik içinde de sürdürmek isterken, öte
yandan eşiyle anlaşmak, bütünleşmek gereksinimi
duyarlar. Böylece, eşlerin oluşturduğu alt sistemde
karşılıklı endişe, kaygı, sıkıntı, kızgınlık, kırgınlık, gibi
duygulanım durumları daha sık ortaya çıkar ve bu duruma
tepki olarak eşler arasında duygusal uzaklık, ayrı kalma
özlemi başlar. Ülkemizde erkeğin baskın olduğu aile tipiyle,
eşiyle eşit iletişim yapıyor görünümü veren aile tipi
çoğunluktadır. Ülkemizde aile yapısı, geniş aileden
çekirdek aile yapısına doğru kayma eğilimi göstermeye
başlamış olsa da bağlantı, iletişim özellikleri ve işlev
açısından geniş ailenin etkileri hissedilmektedir.
İnsanın Yaşam Dönemleri: Yaş dilimine göre:
1. Yeni Doğan bebek: Doğumdan sonra ilk iki ay
2. Bebeklik (süt çocuğu): Bir yaşının sonuna kadar
3. İlk çocukluk: Bir-üç yaş arası
4. Çocukluk: üç-altı yaş arası
5. Son çocukluk: altı yaşından buluğ öncesi döneme
kadar.
6. Önerinlik (buluğ öncesi): Kızlarda on, oniki, erkeklerde
onbir, on üç
7. Erinlik (buluğ): Kızlarda on üç, onbeş; erkeklerde on
dört, on beş.
8. Ergenlik (Kemal, rüşt): On sekiz yaşından, gençlik
çağının sonuna
9. Erişkinlik, yetişkinlik: Gençlik çağı sonundan, olgunluk
yaşına kadar,
10. Olgunluk: Otuz beş-kırk yaş arası
11. Orta yaş: Kırk, kırkbeş arası
12. Yaş dönümü (menapoz, antropoz): kırk beş, elli beş
yaş arası.
13. Yaşlılık: Altmış yaşından sonra
14. İleri yaşlılık: Yetmişden sonra
15. Çöküntü: Yaşlılıkta bedensel ve ruhsal çöküntülerin
başlaması.
Çocukla İletişim İçin Öneriler
Çocuğu kendinizin, amaçlarınızın, beklentilerinizin,
çıkarlarınızın bir uzantısı değil, sizden ayrı kişiliği olan ve
bu kişiliğini geliştirmek çabasında olan bir insan nazarıyla
bakın.
Çocukla kurduğunuz tüm iletişimlerde ona ilgi, sevgi,
güven duygusu verecek iletiler kullanın, kızdığınızda bile
sevginizi belli edin.
Siz çocuk için ilgi, sevgi, güven veren, destek olan, yol
gösteren bir kaynak olun. Ona mutluluk, yaşama sevinci ve
umut aşılayın.
Çocuğu dinleyin, sorularına açık, doğru, gerçek, kısa
cevaplar verin. Çocuk bencildir, ben merkezlidir. Dürtü ve
istekleri doğrultusunda davranır. İletişim kurarken onun bu
özelliğini unutmayın.
Çocuk öğütlerden, uzun sözlerden, konuşmalardan çok,
davranış ve tutumlarınızdan etkilenir.
Çocukla sert ve yüksek sesle konuşmayın. Gerekli,
gereksiz bağırıp çağırmayın. Değişik nedenlerden ortaya
çıkan kızgınlıklarınızı çocuğa yansıtmayın.
Ona hatalı davranışlarını, yanılgılarını gösterin.
Azarlamadan ve ceza vermeden önce onunla konuşun. Suç
ve cezayı keyfi olarak saptamayın. En iyi cezalandırma
yönteminin çocuğun kimi beklenti ve isteklerini engelleme
veya erteleme olduğunu unutmayın.
Çocuğa kararlı ve kesin davranın. Çocuğu, yaşı, becerisi
ve yeteneği dışında ve üstünde çabalara zorlamayın.
Çocuğa deneme ve öğrenme fırsatı verin. Hatalarını
düzeltin. Sorumluluk verin. Çocuğu şımartmayın. Gereksiz,
yersiz, gerçekleşme olasılığı olmayan beklentiler
oluşturmayın.
Cinsel Eğitim Nasıl Verilmeli:
- Bunlardan birincisi ve en önemlisi, ona babanın, yakın
çevredeki insanların öğretmenlerin cinsel konular
karşısında gerçekçi ve akılcı bir tavır takınmaları, buna
uygun davranışlarda bulunmalarıdır.
- İkincisi, cinsel konulara ilişkin söz açıldığında, soru
sorulduğunda, çocuğun ve gencin yaşına, çağına, algı,
düşünce ve öğrenim düzeyine uygun biçimde gerçekçi
bilgilerin verilmesidir.
- Cinsel konularda yakından ilgili bilgilerin çocuğun ve
gencin öğreneceği, anlayacağı biçimde düzenli bir eğitim
içinde verilmesidir.
Cinsel Sapmalar: Eksik veya yanlış cinsel eğitimin
sonucu oluşur. Gençlik çağını aşan, erişkinlik çağına gelen
kişinin kendi kendini tatmin alışkanlığının sürmesi.
Erişkinlik çağında olan kişinin, karşı cinsle ilişkilerinde
çeşitli aksaklık ve sapmaların olması.
Kişinin hangi yaş ve çağda olursa olsun aynı cinsle ilişki
kurması.
Gençlerle İyi İletişim İçin Öneriler: Yetişkinlerin yaşlı
kuşakların gençlerden yakınmaları ve kuşaklararası
çatışma, sürtüşmeler, yüzlerce, binlerce yıldan beri
süregelen, doğal ve evrensel bir olgudur. Yetişkinlerin ve
gençlerin iyi bir iletişim kurması için aşağıdaki şartlara
uymaları gerekmektedir:
Siz erişkin ve yetişkin kuşak olarak, önce gencin bir
insan olduğunu kabul edin. Gençlik çağının fırtınalı ve zor
bir dönem olduğunu unutmayın.
Gencin duygulanım değişiklikleri ve düşlemlerden
kaynaklanan davranışları karşısında serinkanlı olun, kırıcı,
sert, yıkıcı olmayın.
Gencin yaşamına, giyinişine, süslenmesine ilişkin karar
alırken, durumu gençle konuşun, onun düşünce ve
önerilerine anlayış gösterir.
Aile ve evle ilgili sorunlarda gencin de düşünce ve
önerilerini dinleyin.
Gencin tutum ve davranışlarında biçim ve yön verirken
“benim gençliğimde” diye başlayan konuşma ve
öğütlerden kaçının. Bundan başka gençlere düşen
vazifeleri şöyle sıralayabiliriz.
“Gençler bilseydi, yaşlılar yapabilseydi” özdeyişine
uygun olarak iletişim kurur.
Bütün amaç, beklenti ve isteklerinizin hemen o anda
tümüyle gerçekleşmeyeceğini bilin.
Her yerde ve her zaman erişkin ve yetişkinlerden
öğrenmemiz gereken bilgiler, deneyler olduğunu kabul
edin.
Konuşma ve tartışmalarda kırıcı ve sert olmaktan
kaçının.
Engeller sorunlar, zorluklar karşısında size destek ve
yardımcı olacak insanların, anneniz, babanız, yakınlarınız
olacağını unutmayın.
Erişkinlere danışmaktan kaçınmayın.
İki Ezeli Dost ve Düşman: Kadın ve Erkek:
Evlilikte kadın ve erkek aile kurumunun birer üyesi olup
birlikte yaşamak zorundadırlar. Evlilikten önceki “ben” ve
“sen” yerine evlilikte “biz” yaşantısı ortaya çıkar.
Karı-koca arasında geçimsizliğin nedenleri şöyle
belirlenmiştir:
- Çocukluk ve gençlik çağında kazanılan kişilik
yapısından evliliğe yansıyan olumsuz davranışlar:
- Ruhsal uyumsuzluk
- Toplumsal uyumsuzluk
- Rol ve yer karmaşası
- Eşlerin birbirlerini tamamlamalarında ve
bütünleşmelerinde uyumsuzluk
- Cinsel yaşantıda uyumsuzluk: Yani, eşler birbirlerine
duydukları ilgi, sevgiyi değişik biçimde ve farklı simgelerle,
birbirlerinin anlayamayacağı şekilde ilettikleri zaman
anlaşamazlar.
Madem Evliliği Seçtiniz..:
Yaşam biçimi olarak, evliliği seçtiğinize göre, mutluluğu
evinizde eşiniz ve çocuklarınızla birlikte, onların yanında
bulacağınızı kabullenmiş olmanız gerekir. Ruhsal gücünüzü
“bugünkü aklım olsa evlenir miydim?” türü hayıflanmalarla
türetmeyin.
Eşinizin size en yakın insan olduğunu “bir yastıkta
kocama” özdeyişimizin tüm bir yaşamı acısıyla, sevinciyle
paylaşmayı ve dayanışmayı dile getirdiğini aklınızın bir
köşesinde saklı tutun. Bütün duygu ve düşüncelerinizi
eşinizle paylaşın.
Eşinizin de hataları olabileceğini bilin, onu her yönüyle
kabullenin.
Eşinizin kişiliğine saygılı davranın. Onun benliğini öteki
yarınız olarak örselenip yaralanmaktan kırılmaktan
koruyun.
Eşinize duyduğunuz ilgi ve sevgiyi sözlü ve sözsüz
iletilerinizle belli edin. Sevgi ve saygının en iyi anlatımı
içten ilgi göstermektir.
Kızgınlık, kırgınlık, kaygı gibi olumsuz duygularınızı da
kendinize saklayıp biriktirmeyin. Yapıcı tartışmalar yapın.
Kendinizin ve eşinizin kızgınlık ve kırgınlık nedenlerini
araştırın.
Hiç kuşkusuz, evlilik özel bir iletişim biçimidir. Ancak
insanlararası sağlıklı iletişimin ilke ve kurallarının dışında
kalacak kadar da “özel” değildir.

You might also like