Professional Documents
Culture Documents
Hızlı okuma, adından da anlaşılacağı gibi, normalden daha kısa süre içinde daha çok şey
okuyabilmek amacıyla yapılan bir okuma çeşididir. Bu yönüyle hızlı okuma, kendisinden
bahsedildiği zaman dinleyenlerde daima tereddütlere yol açmakta ve tebessüm
uyandırmaktadır. Buna "Bir metni normalden daha hızlı okumaya çalışırsak okuduğumuzu
anlamakta güçlük çekeriz." endişesi sebep olmaktadır. Bu konudaki bir başka yanlışlık hızlı
okumanın alelusul anlamadan yapılan bir okuma şekli olduğunu sanmaktır.
Halbuki hızlı okuma bunların tamamen aksine, dikkatin ve anlama gücünün çok yüksek
olduğu, zihnin son derece elâstik bulunduğu büyük disiplin isteyen son derece yorucu bir
okuma şeklidir. Örnek olarak okuma hızını bir misline çıkaran bir okuyucunun anlama
derecesine % l2'lik bir artış olduğu görülmüştür.
Bir an için kendimizi bir otomobilin direksiyonunda farzedin. Saatte 30 km'lik bir hızla
giderken, otonuzu kullanmada çok büyük bir dikkat harcamanız gerekmez. Rahatça çevrenizle
ilgilenebilir, yanınızdaki kişiyle konuşabilirsiniz. Bir de otomobili 150 km, hatta daha yüksek
bir hızla kullandığınızı düşünün. . Dikkatinizin çok daha yoğun olması gerekir. Bu durumda
yorgunluğunuz elbette daha fazla olur.
"Niçin hızlı okumaya ihtiyaç duyalım? Bu tür okumanın yararları nelerdir ?" Soruları sanırım
herkesin aklından geçmektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar, çağımız aydınının ortalama olarak dakikada 500 kelime
okumasının gerekli olduğunu göstermiştir. Bunun da ötesinde bir okuma hızına ulaşmak,
özellikle yönetici kadroların ideali olmak zorundadır.
Üst seviyedeki bir komutanın, bir karargah subayının, bir devlet adamının, yalnız günlük
işlerle ilgili olarak imzaladığı belge ve yazışmalann okunması bile dakikada 500 kelimeden
düşük bir okuma hızıyla mümkün görünmemektedir.
Hiç olmazsa her gün en az bir günlük gazeteyi, her hafta en az bir haftalık dergiyi, her ay en
az bir aylık dergiyi okumak bir aydının kültürünü geliştirebilmesi, çevreden olaylardan
haberdar olabilmesi için asgari şartlardandır. Buna, ayrıca okunması gereken kitapları da
eklemeliyiz.
Biz 10 yaşında okumaya başlasak ve 60 yaşına kadar hiç aksatmadan her hafta bir kitap
okusak, ki bunu yapabilenler yok denecek kadar azdır, bu 50 yıllık süre içinde ancak 2600
kitap okuyabiliriz. Bu kütüphaneler dolusu kitap karşısında gülünç bir sayıdır. Küçük bir
ilkokulun kitaplağında bile bundan daha fazla kitap bulunur.
Bir yandan görevlerini yürütürken, diğer yandan Harp Akademisi imtihanlarına hazırlanan bir
subayın kısa sürede 500 kadarını da incelemesi gerekmektedir.
İşte bütün bunlar, bizi hızlı okumaya yönlendiriyor. Hızlı okuma, bilgi ve kültür alanında
kendimizi aşmanın yollarını hazırlıyor.
Hızlı okumanın temelini ÇABUKLUK, KAVRAMA ve BELLEK arasında sağlam bir bağ
kurmak teşkil eder. Çalışmalar sırasında bu prensip akıldan çıkarılmamalıdır.
Hızlı okumada herhangi bir çalışmaya başlamadan önce, hali hazırdaki okuma hızımızı,
kavrama ve bellek gücümüzü belirlemek gerekir.
Okuma hızının belirlenmesinde değişik uygulamalar vardır. Bunlar arasında en sağlıklısı, belli
bir zaman dilimi içinde okunan işaret sayısına dayalı olanıdır. Bu yöntemle okunan metinde
rakam, harf ve noktalama işareti olarak kaç işaret bulunduğu belirlenir. Zamana bölerek
dakikada okunan işaret sayısı elde edilir.
Daha kolay olan ve bu yüzden daha yaygın olarak kullanılan bir diğer yol, dakikada okunan
kelime sayısının belirlenmesidir. Ancak bu takdirde okuma hızının belirlenmesinde okunan
metne göre küçük farklılıklar olabilir. Kimi metinlerde kelimeler hep kısadır. Kimilerinde ise,
sekizer, onar harfli kelimeler çoğunluktadır. Bu durumda kısa kelimelerden oluşan metinde
okuma hızımız, gerçekte olduğundan daha yüksek, ötekinde tersine daha alçak görünür.
Her metinle ilgili olarak, daha önceden en az 10 soru belirlenir ve bunlara dayalı bir test
hazırlanır. Çoktan seçmeli veya doğru/yanlış testleri bu konuda uygundur. Bu işlem öğretmen
veya metni okuyacak kişi dışında biri tarafından yapılmalıdır. Tabii ki gerek okuma hızının
ölçülmesinde, gerek anlama seviyesinin ölçülmesinde kullanılacak metin, okuyucunun ilk
defa karşılaştığı bir metin olmalıdır. Daha önce okuduğumuz metinler bizi yanıltır. Okuma
hızını belirlemek için yapılan okumadan hemen sonra, metinle ilgili test cevaplandırılmalıdır.
Cevap anahtarına göre, yüzde olarak belirlenen doğru cevap oranı, aynı zamanda anlama
seviyesini gösteren orandır. Soruların o % 70'ine doğru cevap veren bir okuyucunun anlama
seviyesi 70'dir.
Okunan şeyden daha iyi yararlanabilmek için, fikri durumumuzu ve çevre şartlarını da dikkate
almak gerekir. Çevreyi hızlı okumaya uygun hale getirmek için şu kuralları öğütlüyoruz:
(4) lx2 metrekarelik bir çalışma masasını aydınlatan ışık kaynağı 40W gücünde olmalıdır.
(5) Koltukta yapılan okumalarda ışık demeti sol omuzun hemen arkasında gelecek şekilde
25W olmalıdır.
(3) Yetersiz ışık altında veya fazla aydınlatılmış bir yerde okumayınız.
(7) Okuduğunuz yüzeyi gözlerinizden 30 cm kadar uzakta tutunuz. Daha yakında veya uzakta
tutmak ihtiyacı duyuyorsanız, bir doktora görününüz.
(8) Doktor tarafından verilmiş bir gözlüğünüz varsa, bunu okuma sırasında mutlaka
kullanınız.
(9) Gözleriniz yorulunca okumaya bir süre ara veriniz. Göz yuvarlaklarında ağrılar
duyuyorsanız; şakaklarınızı, alnınızı ve elmacık kemiklenizin üzerini hafifçe ovunuz. Böylece
gözlerinizi çevreleyen kaslara masaj yapmış olursunuz.
[10) Gözlerinizi dinlendirebilmeniz için bir başka yöntem daha vardır. Biz buna "Palming"
veya "Avuç içi ile dokunma" diyoruz. Avuç içlerini göz yuvarlaklarına fazla bastırmadan,
fakat tam karartma sağlayacak şekilde gözlerinizin üstüne koyunuz. Avuç içlerinizin ısısı
gözlerinize bir gevşeme duygusu verecektir. Bu işleme başladığınızda, karanlığın içinde
gözlerinizin önünde ışık pırıltılarının geçtiğini göreceksiniz, bu pırıltıların kaybolmasını
bekleyiniz. Pırıltılar kaybolduktan ve 10 saniye kadar bekledikten sonra gözlerinizi açınız ve
okumaya devam ediniz.
a. OKURKEN SES ÇIKARMAYINIZ : Yalnız gözlerle yapılan bir okuma ile sesli okuma
arasında hız bakımından büyük fark vardır. Kendi tecrübelerimizle de seslendirmeden yapılan
bir okumanın daha hızlı olduğunu biliriz. Bu özellik, bizim dayanak noktalarımızdan birini
oluşturacaktır.
Bir çok kişi sessiz okuduğunu sandığı bir sırada bile, aslında sesli okuduğunun farkında
değildir. Okurken ya dudaklarını kımıldatır ya da hafifçe ses çıkartır. Okurken dudaklarımızın
oynaması bir yana, gırtlağımızın oynaması bile yalnız gözlerimizle okumadığımızı gösterir.
Böyle bir okuyuş bizi çok yavaşlatır. Öncelikle, böyle bir alışkanlığımız varsa, bundan
kurtulmalıyız.
c. HARF HARF, HECE HECE OKUMAK : Bizi yavaşlatan frenlerden biri de, okuduklanmızı
ayrıntılarıyla daha iyi kavrayabilmek endişesiyle harfi harfine heceleyerek okumaktır. Halbuki
kelimeler içindeki harflerle birlikte bir bütün olarak algılanmalıdır. "Masa" kelimesi, bir
bakıma stilize edilmiş bir masa resmidir. Masa resmini gördüğümüzde nasıl bir bütün olarak
algılıyorsak, masa kelimesinide öyle algılamamız gerekir. Bu, biraz da okumayla ilgilidir. Bir
kelime ile daha önceleri ne kadar çok karşılaşmışsak, onu bir görüşte, bir bütün olarak
algılama şansımızda o kadar artar.
İnsan kısa bir süre uğraşarak bir metni hızlı okuyabilir. Özel bir çaba sarfetmeden, uzun süre
hızlı okuyabilmek gerekir. Buda ancak hızlı okumanın bizim normal okuma alışkanlığımız
haline getirilmesiyle mümkündür.
Şimdi, yenmemiz gereken kötü alışkanIıklarımızı topluca bir kez daha gözden geçirelim :
a. DELİKLİ KARTON YÖNTEMİ : Eni 9 cm, boyu 30 cm. olan bir karton şerit kesiniz. Bu
karton şeridin üstüne sürğü şeklinde hareket edebilen başka bir karton parçasını kemer halkası
biçiminde takınız. Bu kartonun ortasına 0.5 cm. eninde ve 7 cm. uzunluğunda bir pencere
açınız. Hazırladığınız kartonun üzerine takılabilecek ende kağıt şeritler hazırIayınız. Bu kağıt
şeritler üzerine üç harfli kelimeler yazınız. Kağıt şeritleri sırayla karton üzerine yerleştiriniz.
Ve sürgülü kartonu aşağıya doğru kaydırırken ortadaki pencere içinde görünen kelimeleri
sessiz, zihinden tekrarlamadan okuyunuz.
Bu çalışma sırasında sürgüyü kaydırma hızınız, daima okuyabildiğinizden daha süratli
olmalıdır. Bu sayede; a. Geriye dönme imkanı bulamayacaksınız. b. Bir sonraki kelimeyi
kaçırmamak için zihninizden tekrarlamaya fırsat bulamayacaksınız. c. Daha hızlı okumak
zorunda kalacaksınız. d. Daha ileride söz edeceğiniz göz yelpazesini (Aktif görme alanı)
genişletme imkanı bulacaksınız. Bu çalışmayı hergün en az üç seans halinde ve hiç olmazsa
onar dakika yapmalısınız. Çalışma ilerledikçe sürgüyü kaydırma hızınızı arttırınız. Çalışma
ilerledikçe ve siz üç harfli kelimeleri çok rahat okur hale gelince, kağıt şeritler üzerine dört,
beş, altı harfli kelimeler yazınız.
Daha ileri safhada birbiriyle ilgisi olmayan kelime dizileri yerine, anlamlı cümleler, hatta
metinler oluşturacak şekilde dar sütunlar kullanınız. Böylece aynı zamanda okuduklarınızı
anlayıp anlamadığınızı da kontrol etmiş olacaksınız.
Bu çalışmalar sırasında yalnız kelimeleri değil, rakamlarda kullanınız. Eğer 7 cm.lik pencere
size dar gelmeye başlarsa siz bir bakışta daha geniş bir satır bölümünü göz yelpazeniz içine
sığdırabilirseniz, sürgülü karton üzerindeki pencereyi genişletiniz.
b. SATIR ÇALIŞMASI : Bu çalışmada bir metnin her satırının yalnızca ilk ve son kelimeleri
okunarak bir sonraki satıra geçilir. Bu iş, olabildiğince hızlı yapılır. Satır aralama çalışması
yapılırken, satırlar elle veya başka bir şeyle takip edilmez.
Satır aralama çalışmaları gözlerimize esneklik kazandırır. Daha ileride söz edeceğimiz
sıçrama sayısını azaltmamıza, göz yelpazesinden (aktif görme alanı) tam yararlanmamıza
yardımcı olacaktır. Ayrıca bu çalışma elle satır takibi gibi kötü bir alışkanlığı yenmemize de
yardımcı olacaktır. Satır aralama çalışmalarını delikli karton ile günde üç seans hâlinde
yaptığımız çalışmalardan sonra beşer dakika süreyle yapmalıyız.
a. SAPTAMALAR : Biz okurken, gözlerimizin satır boyunca kesintisiz bir şekilde sona doğru
kaydığını sanınz. Gözlerimiz fotoğraf makinesi ile aynı prensipler içinde çalışır. Aslında
gözlerimizin satır üzerindeki yer değiştirme hareketi kesintisiz değildir. Kesik kesik
sıçramalar halinde satır sonuna doğru ilerler. Gözlerimizi bu bakımdan çok geniş bir
manzaranın resmini objektifine bir kerede sığdıramayıp, birkaç kerede çeken bir fotoğraf
makinesine benzetebiliriz. Birçok insan, okurken hece üzerinde gözlerini bir kere durdurarak
satır boyunca gereksiz bir çok sıçramalar yapar. Bir satır boyunca gözlerimiz ne kadar az
sıçrama yapıyor, ne kadar az duraklıyor, biz bir bakışta ne kadar geniş bir satır parçasını
görebiliyorsak; o kadar hızlı okuruz. Bir bakışta bir satırın mümkün olduğu kadar geniş bir
bölümünü görmeliyiz.
Örnek olarak "ova" kelimesini okuyan bir göz, merkez olarak "v" harfini alarak 1-2 mm
aşağısına bakacaktır. Bu durumda "v" harfinin sağ ve solunda kalan diğer iki harf kolayca
okunabilir. Öyleyse "ova" kelimesi her hece için ayrı bir saptama yapmadan tek bir saptamada
okunabilir. Fotoğraf makinesinde tek bir film harcanabilecek bir yerde iki poz harcamaya
gerek yoktur.
"Ova" kelimesi üç harften oluştuğu için bir saptamada kolayca okunabiliyor. Ya daha uzun bir
kelime olsaydı ne olacaktı ? Örnek olarak "ovalarından" kelimesini ele alalım. Bu kelimede
11 harf vardır. Biz gözümüzü ortada yer alan "r" harf'ine ayarladığımızda kelimenin tamamını
okuyabiliyorsak hızımız yüksek olacaktır. Normal okuyucu bunu başaramaz. Hele bir metni
okurken bu çok zordur. Tek başına bu kelime üzerinde çalışan kişiler bile tek bir saptamayla
bu kelimeyi okumakta güçlük çekerler.
c. GÖZ YELPAZESİ (AKTİF GÖRME ALANI) : Gözümüzün bir saptama sırasında satır
üzerinde aktif olarak görebildiği işaretlerin genişliğine "göz yelpazesi" veya "aktif görme
alanı" adını veriyoruz. Bu alan elips şeklindedir.
Yukarıda sözü geçen delikli kartonla yapılan çalışmada göz yelpazesini genişletmeye
çalışıyoruz. Aşama aşama üç harfli kelimelerden başlayarak kartonun penceresinden geçen
kelimeleri bir tek saptamayla okuyoruz. Yavaş yavaş kelimelerin harf sayısını artırarak göz
yelpazemezi genişletiyoruz.
Ayrıca iyi bir hızlı okuyucu yan yan gelen aktif görme alanlarını üst üste biniştirmemelidir.
Böylece yararlanılmayan alanlar ortadan kalkar, daha hızlı okunabilir.
Bunun için başlangıç çalışmalarında daima kolay metinleri seçiniz. Bu metinler aynı zamanda
yazma kurallarına uygun olsun. Devrik cümlelerin sıkça yer aldığı metinlerden kaçınınız.
Bir kelimeyi meydana getiren harfler, bir bakıma onun resmi gibidir. Biz bu kelimeyi daha
önceleri o kadar çok okumuş, o kadar çok görmüşüzdür ki onu tanımakta hiç bir güçlük
çekmeyiz. Çok iyi tanıdığımız bir insanı görmüş gibiyizdir. O insanı tanımak için derinden
derine bir inceleme gerekmez. Üzerindeki elbiseler değişse bile tanırız. Kelimeler de çeşitli
ekler alsalar bile bir bakışta kolayca tanınırlar. Biz de bundan yararlanmalıyız. Hece hece
okumak yerine, kelimeleri bir bütün olarak görmeye çalışın
Hızlı anlama, hızlı kavrama okuma hızını artırır. İyi bir ritim, karşılıklı uyum sağlamış göz ve
akıl, kelimelerle cümlelerin alışılmış silüetlerini çeviklikle yakalayarak, satırların üzerinde
uçuşurlar.
Kalabalık bir trafik içinde ilerlemeye çalışan bir otomobil içinde olmaktansa, bir helikopter ile
yükseklerde uçup gitmek misalinde olduğu gibi, bütüne göz gezdirmeye çalışmak gerekir.
Akıl daima gözlerin önünde yer alır.
Yavaş okuma sırasında akıl büyük bir tembellik içindedir. Gözlerin okumasını bekler. Göz
okuyamazsa, geriye döner, durur, çabalar; akıl neden sonra, gözün okuduğunu kavramaya
çalışır. Bütün yük gözler üzerindedir. Halbuki hızlı okumada akıl, daha gözlerin okumadığı,
henüz sırası gelmemiş kelimeleri tahmin etmeye, kavramaya çalışmaktadır. Akıl bu aktif
haliyle gözlerin en büyük yardımcısıdır.
Yavaş okumada akıl fren görevi yaparken, hızlı okumada çekici lokomotiftir.
"Leb demeden leblebiyi anlamak" misalinde olduğu gibi, çoğuı zaman sözün nasıl biteceği,
hangi kelimeden sonra hangi kelimeninı geleceği bellidir. Akıl girişkenliği elde tuttuğu sürece
hep önde koşacak, gözler ona yetişmek için alabildiğine hızlanacaktır.
İşte hızlı okuma bu yönüyle yavaş okumadan daha büyük bir dikkat ve zihin uyanıklığı ister.
Yine bu yönüyle daha başarılıdır. Hızlı okuyan bu sebeple okuduğunu yavaş okuyana nispetle
çok daha iyi anlar, kavrar.
İyi düzenlenmiş bir metne bakıldığında aklın önde gitmesine yardımcı olacak birçok işaretler
vardır.
AKLI UYARAN İŞARETLER :
DEVAM ET İŞARETİ :
Bu işaretler fikir akışı içinde bir değişiklik olmayacağını, yazının okunmasına hızla devam
edilmesi gerektiğini bildirir. "ve, hem, daha, bundan başka, buna ilaveten, aynı zamanda, buna
paralel olarak, bunun gibi, aynı şekilde vb." böyle kelimelerdir.
Devam et işaretlerinin bir kısmı tamamlayıcı, kapatıcı mahiyettedir. Hızlı okumaya devam
edilmesini belirtirken, aynı zamanda yakında fikrin sona ereceğini, konunun bağlanacağını
gösterirler.
Bu kelimeler daha önce söylenen söz ve fikirleri geçersiz kılarlar. "buna rağmen bilâkis, buna
karşın, mamafih... vb." böyle kelimelerdir.
a. OKUMA HIZI GRAFİĞİ : Bu grafikte düşey olan sütunda alttan üste doğru, kelime sayılar
150'den başlayarak yirmişer yirmişer işaretlenmiştir. Her hafta bir okuma yapılır ve dakikada
okunan kelime sayısı olarak belirlenen okuma hızı grafikte belirlenir.
Ancak kısa bir süre sonra bu grafikte yükselmelidir. Değilse amacına ulaşılmamış olur.
Grafiklerde her hafta bir ölçüm bir değerlendirme yapılmalıdır. Grafiklerde bazı haftalarda
düşme veya yatay bir eğri görülebilir. Bu çok normaldir. İçinde bulunduğumuz fiziki ve ruhi
şartlar bizi etkileyebilir. Okuma hızım veya anlama seviyem düşüyor, gelişmiyor diye
endişeye kapılmamak gerekir. Önemli olan, grafiklerde bir bütün olarak yükselen bir eğrinin
meydana gelmesidir. Aradaki küçük sapmalar dikkate alınmaz.
SONUÇ VE TEKRAR : Hızlı okuma konusunda şu, hiç akıllardan çıkmayacak bir husustur: "
ANLAMADAN, KAVRAMADAN HIZLI OKUNMAZ." Bu yönüyle hızlı okuma, önemli bir
ölçüde bilgi seviyemize, kültürümüze bağlıdır. Kelime hazinesi çok dar olan insanlar hızlı
okuyamazlar. Eski, yeni, yerli, yabancı, günümüzde kullanılan; kitaplara, dergilere, gazetelere
giren her kelimeyi bilmek gerekir. Hızlı okumak isteyenler her şeyden önce kelime
hazinelerini genişletmelidirler.
g. Saptama sayılarını azaltınız. Göz yelpazeleri mümkün olduğu kadar üst üste binişmesin.
k. Her hafta bir kez, örnek bir metin üzerinde çalışarak ölçüm yapınız.
İyi bir okuyucu, ele aldığı metnin değişik bölümlerinde değişik okuma hızları kullanarak,
metni daha kısa zamanda daha iyi özümleyebilir. Genellikle metnin dikkat noktaları ve son
taraflarda toplanmıştır. Bilhassa metinlerin sonuç bölümleri bakımdan en önemli bölümleridir.
Paragraflar halinde yazılmış bir metinde, her paragrafın başlangıç ve bitiş cümleleri, o
paragrafta verilmek istenen mesajı belirleyen cümlelerdir. Bu dikkat noktalarını bilen okuyucu
bunların dışında kalan bölümlerde okuma hızını çok artırabilir, hatta bazı bölgeleri okumadan
geçebilir. Sadece dikkat noktalarını okuyarak metni % 100'e yaklaşan oranda anlayabiliriz.
Hele düşünce tarzına alıştığımız, tanıdığımız bir yazarı okurken bu iş daha kolay olur.
Metnin incelenmesinde daima akıl ve düşünce önde olmalıdır. Böylece çok zaman
kazanabiliriz. Metin çok hızlı bir şekilde gözden geçirilir, önemli başlıklara dikkat edilir. Bir
yandan da "Bu metni tümüyle okumak benim için yararlı mıdır? Hangi okuma tekniğini
uygulamalıyım? Yazarın amacı nedir? gibi soruların cevaplandırılmasına çalışılır.
Bu sorulara cevap bulabildikçe metin seçme, hızımızı ayarlama ve gereksiz bölümleri atlama
imkânı elde edilir. Şu prensibi asla unutmayınız: "HER ŞEYİ
Bu teknikte bir önceki seçmeli okumadan farklı olan husus, metnin bazı bölümlerinin hiç
okunmadan geçilmesidir. Tekniğin temel ilkesi, metnin genel anlamına zarar vermeksizin
okunan sözcük sayısını azaltmaktır.
Göz yelpazemiz yalnızca enine bir genişliğe sahip değildir. Düşey olarakta bir yüksekliği
vardır. Biz bir satıra bakarken onun altındaki ve üstündeki satırları da kısmen görürüz.
Bundan yararlanmak gerekir.
Özellikle her satırın ilk ve son kelimeleri okunmadan sadece orta bölümü okunduğu takdirde
yeteri kadar başarılı olduğu görülecektir. Okumadığımız kelimeler aklın kıvraklığı sayesinde
kavranabilir.
Kurallara uygun olarak düzenlenmiş cümlelerde "özne" en başta, "yüklem" en sonda yer alır.
Yükleme en yakın olarak başta, "yüklem" en sonda yer alır. Yükleme en yakın olarak
söylenmiş öğe, en önemli öğedir. Bundan yararlanmalıyız.
Cümlelerin ilk kelimesi ile sonda yer alan iki kelimesini okumak, o cümlede belirtilen fikri
anlamada esas olacaktır. Dikkat bu kelimelerde yoğunlaştırılırsa, bu kelimelerden bazıları
okunmadan geçebilir.
Hepimizin zaman zaman uyguladığı bir teknik de budur. Kaymağını alma tekniğinde,
başlangıçta neyin araştırıldığını tam olarak bilinmeden, metnin verdiği mesaj alınmaya
çalışılıyordu. Bu teknikte ise, uzun bir metin içinden, sadece, içinde var olduğunu bildiğimiz
özel bilgiyi aramak söz konusudur.
Örnek olarak, herhangi bir kelimeyi ararken bütün sözlüğü okumaz, yalnız aradığımız
kelimeyi buluruz. Bu özel işlem her türlü metinde kullanılabilir. Bunun için neyin arandığını
iyice bilinmelidir.
Eğer okunarı kitap veya metin bir fıhrist bölümü taşıyorsa, bu bize büyük ölçüde kolaylık
sağlayacaktır. Bu yoksa metnin hızla taranması ve bu arada aradığımız bilgi için metnin hangi
bölümünde bulunabileceğine dair tahminler yapılmaya çalışılmalıdır.
Burada bir şeye daha dikkat çekmek gerekiyor. Ele alınan metin, araştırılan konuya uygun
olduğu halde, metinde araştırılan kelimeye rastlanmayabilir. Yazar bizim kullandığımız
kelimeleri kullanmak zorunda değildir. Değişik bir kelime hazinesine sahip olabilir. Bunun
için aranan sözcüklerle aynı anlama gelen başka sözcükleri belirleyerek işe başlamak yerinde
olacaktır.
1. OKUYUNUZ.
2. OKUYUNUZ.
3. OKUYUNUZ.
7. NE BULURSANIZ OKUYUNUZ.
8. OKUYUNUZ.
9. OKUYUNUZ.
10. OKUYUNUZ
NASIL İLETİŞİYORUZ?
Etkili iletişim kurabilme yeteneği, çalışma yaşamında ve tüm yaşamda, etkisi yadsınamaz
ölçüde önemli becerilerden biridir. Açık ve sağlıklı bir iletişim olmadan herhangi bir işi
başarmak mümkün değildir. Toplumları dahi birarada tutan iletişimdir. İletişim olmasa,
herbirimiz sadece kendi tecrübelerimize dayanarak hareket eden bireyler olur; tek
boyutlu değerlendirmeler içinde, yaşamla ilgili hiç bir konuda değişik farkındalıklar
geliştiremez ve gelişme kaydedemezdik.
İş yaşamı açısından değerlendirecek olursak bir şirket, bir insan topluluğundan başka bir
şey olmadığına göre, şirket üyelerinin etkili bir iletişim kuramamaları durumunda
yaşanacak zaman ve kaynak kaybı, insanlar arasındaki sürtüşmeler, bir takımın, verilen
görevi yerine getirme arzusunu köreltir ve ilişkilerin bozulmasına yol açarak kalıcı zararlar
yaratır. Yapılan araştırmalar, insanların iş yerlerinde karşılaştıkları problemlerin büyük
çoğunluğunun kaynağında kötü iletişimin yattığını göstermektedir.
Bireysel olarak değerlendirdiğimizde, etkili iletişim sahibi olan kişi, diğer bütün
becerilerini sonuna kadar kullanma rahatlığını elde etme şansına sahip olur.
İnsanları motive etme, sorumluluk verme, düzenlemeler yapma, sorun çözme ve bilgi
toplama becerilerinizin hepsi, başkalarıyla iletişim kurma yeteneğinize doğrudan bağlıdır.
Etkili iletişim kuramadıkça, iş ve özel yaşamınızda başarılı olmanın çok güç olduğu bir
gerçektir.
İletişim iki yönlü bir süreçtir. Uyanık olduğumuz saatlerin % 80’inden biraz fazlası bilgi
alıp vermekle geçmektedir. Bu süreçte, kendi mesajınızı karşı tarafa iletirken, diğerlerinin
söylediklerini dinleyip anlamak da önemlidir. Bu yönteme “aktif dinleme” adı verilir. Bunun
sonucunda karşınızdakilere istediklerini verebilir ve ihtiyaç duyduğunuz bilgiyi alabilirsiniz.
* Herkes, neyi neden yaptığını ve bunun kuruluşun hedeflerine ne kadar uyduğunu bilir.
* Sorunlar, kuruluş içindeki bilgi birikimi kullanılarak daha kısa sürede çözülür.
* İnsanlar ne yapmaları gerektiği konusunda açık bir bilgiye sahip değildir: zaman ve
kaynak kaybı.
* Şirket kısa sürede tepki gösteremez ve esnek değildir: müşterilerde kötü izlenim
doğması ve bunun sonucunda gelen iş kaybı.
İletişimin iki ayrı safhasından söz edebiliriz: “İç İletişim” ve “Dış İletişim”.
İç İletişimini sağlayamamış bir kişinin, dış İletişimde yeterli olması, uzun süre sağlıklı
iletişimler sürdürmesi mümkün değildir.
Öte yandan iyi iletişim kuruyor olsanız da, herkesin, herzaman daha da iyi olabileceğini
unutmayın. Belki de iyi iletişim kurduğunuzu sanıyor, ancak bu konuda ne kadar başarılı
olduğunuzu pek değerlendirmiyorsunuz.
1. Sözlü olarak iyi iletişim kurabiliyormuyum? Verdiğim mesaj karşı tarafın aldığıyla aynı
mı?
Yapılan araştırmalar, başta sözlü iletişim olmak üzere, tüm iletişim yöntemlerinde, bir
mesajın ilk iletilişindeki başarı oranının % 50 civarında olduğunu; yani aslında daha
dikkat edilmesi gereken pek çok şey olduğunu göstermektedir.
1.2.Mesajın iletilmesi.
Gerektiğinde, netleşmek için soru yöneltin. Konuşmacı sözünü bitirene kadar onun
hakkında yargıya varmaktan kaçının. Söylenenlerin mantığını değerlendirmek için bilinçli
bir çaba harcayın.
Sözlü iletişimi yöneten bazı temel ilkeler, yazılı iletişim için de geçerlidir. Karşı tarafa
iletmek istediğiniz mesajı kararlaştırmalı, iletim yöntemini seçmeli ve iletimi
gerçekleştirmelisiniz. Sözlü mesajlarda olduğu gibi, yazılı mesajların da doğru
anlaşıldıklarını kontrol etmek önemlidir.
Mektuba başlamadan önce, Rudyard Kipling’e ait “Altı Dürüst Adam”ın sözlerini
hatırlamanız size çok yardımcı olacaktır: “Bana hizmet eden altı dürüst adam var. Bana
bütün bildiklerimi onlar öğrettiler. Adları: “Ne?” , “Neden?” , “Ne zaman?”, “Nasıl?”,
“Nerede?”, “Kim?”. Bu başlıklardan yola çıkarak başladığımız yazımızda şu soruları sormalı
ve mektubumuzun içinde bunların cevaplarının anlatılıp, anlatılmadığından emin olmalıyız:
“Ne elde etmek istiyorum?”, “Bunu neden istiyorum?”, “Ne zaman?”, “Nasıl?”.
Yazılı bir mesajdan sonra yapılacak sözlü bir kontrol yerinde bir önlem olacaktır.
TELEFONLA İLETİŞİM
Günümüz dünyasının iletişim ağı içinde telefonun yaşamsal önemi devam etmektedir.
İletişim bakımından, bu mühendislik harikası kadar önemli bir başka şey de, insanların
onu ne kadar kötü kullandığı ve zamanlarını verimsiz telefon konuşmalarında
harcamaktan bıktıklarıdır.
Telefon konuşması “Tam olmayan bir iletişim ortamında, tam bir iletişim kurmaya
çalışmaktır”. Telefonla iletişim süreci, birbirleriyle anlaşmaya çalışan iki insanı içerir.
İletişim sırasında her iki taraf, bazen “mesaj gönderen”, bazen de “mesaj alan” rolünü
üstlenir. Bir taraf mesajını kodlayıp gönderirken, diğer taraf bunu alıp deşifre eder. Yani
anlam, bu süreç içinde filtrelerden geçer; taraflar çeşitli engel ve güçlüklerin üstesinden
gelmeye çalışırlar. İletişimin önemli bir parçası olan “görsel ipuçları”nın bulunmadığı bu
karmaşık süreçte, “söz” üzerindeki kontrol yitirildiği zaman sorunların ortaya çıkması
kaçınılmazdır.
Telefonla konuşmak bir iletişim çabasından başka bir şey olmadığına göre, telefonla
konuşmalarımızda daha fazla kontrol sağlamak için bu karmaşık süreci nasıl ele alabiliriz?
Telefon görüşmelerinin etkili olması, sözcükleri etkili kullanmayı gerektirir. Bu ise, geniş
bir sözcük dağarcığının dikkatli bir şekilde kullanılması anlamına gelir. Konuşma
düzeyinizi, karşınızdakinin eğitim ve bilgi düzeyi belirlemelidir. Diğer kişiye uygun bir dil
kullanmadığınız takdirde, diyaloğu yitirme riski büyüktür. Karşınızdakinin anlayacağından
emin olmadıkça teknik bir dil ya da jargon kullanmaktan kaçının. Size çok basit ve doğal
görünen birşey, başka birisine yabancı gelebilir.
“Söylediklerinizi doğru anladıysam…” ya da “Bana öyle geldi ki…” gibi ifadelerle başlayan
yorumlar, konuştuğunuz kişiyi anlamaya çalışma sorumluluğu duyduğunuzu gösterir.
Diğer kişiyi anlama çabasında olduğunuzu göstermek çok önemlidir. İnsanlar, sözlerinin
ve duygularının anlaşılmasını isterler ve genellikle, dinlendikleri zaman dinlerler.
Etkili telefon görüşmeleri yapmak, etkin bir şekilde dinleyerek konuşmayı kontrol edip
yönlendirmek demektir. Burada bahsedilen kontrol, egemenlikle karıştırılmaması gereken
ve dinleyen, saygı gösteren ve gerektiğinde konuşmayı yönlendiren bir kontroldür.
SONUÇ
Jale Önder
Bir kişinin ,bir topluluğun en çok ihtiyaç duyduğu şey nedir?Milyonlarca kitleyi kim
yönlendirebilir?İşte bu kabiliyetler ancak liderlerde bulunabilir.Bakın Warren Beımis liderle
yönetici arasındaki farkı nasıl tanımlıyor:
“Yönetici yönetir. Lider üretkendir. Yönetici bir kopyadır. Lider ise orijinaldir.Yönetici taklit
eder,lider yeniyi yapar.Yönetici mevcut durumu kabullenir.Lider mevcut durumu
değiştirir.Yönetici sistem ve yapılara odaklaşır. Liderin odak noktası insandır. Yönetici
kontrole güvenir,kontrolü etkinleştirir. Lider ise ,insanlarda güven duygusu
geliştirir.Yönetici kısa vadeli bakarken, liderin uzun vadeli bakış açısı vardır. Yöneticinin
sorunu nasıl ve ne zamandır.Liderin ise, ne ve ne içindir.Yöneticinin gözü hep kar ve
zarardadır.Liderin gözü ufuktadır.”
Gelelim liderliğin doğuştan mı yoksa sonradan kazanılan bir vasfını olduğu konusundaki
tartışmaya. Eskiden dünyada genellikle liderliğin doğuştan gelen bir vasıf olduğuna
inanılırdı.Çünkü çok az insan kendi içindeki parıltıyı görebiliyordu.Demokrasi , insan hak ve
özgürlüklerinin yerleşmediği ve kralların ve derebeylerinin hakim olduğu o yıllarda
insanlar hep kendilerini kurtaracak bir kahraman beklerlerdi. Buna cesaret edebilen
insanlar belki de insanlığa en büyük iyiliği yapmışlardır. Ancak günümüzde özellikle
yönetim bilimcileri bu konuda liderliğin sonradan kazanıldığını düşünüyorlar. Çünkü bilgi
toplumuyla beraber insanlar daha iyi eğitim görmeye ve kendi yeteneklerini daha iyi
tanımaya başladılar ve şunu gördüler ki
“Herkes süpermen olarak doğamaz ama herkesin süpermen olma şansı vardır.”
Liderin vasıfları
İyi bir takım oyuncusudur: Bir ekip içerisinde her şey birlikte paylaşılır, çünkü
başarıda başarısızlıkta ortaktır.
Lider tutku sahibidir: Liderin bir amacı vardır. Bu amaca giden yolda kendisini hiçbir
güç alıkoyamaz ,çünkü o amacına ulaşacağına inanmıştır.O adeta amacına
kilitlenmiştir.Hiçbir güç onu amacından alıkoyamaz.Bir disiplin ve ciddiyet adamıdır.
Lider bilgilidir: Lider ulaşacağı yere giderken edinmesi gereken tüm bilgiye
sahiptir.Bu amaca ulaşırken kendisini izleyenleri eğitir ve onlardan saygı görür
Lider yaratıcıdır: İşte belki de liderlerin en önemli vasfı geniş bir ufka sahip
olmalıdır. Herkesin göremediğini görür hissedemediğini hissedebilirler.
Lider ekibine danışır: Lider, hiçbir zaman yalnız değildir.Hiçbir işi tek başına
başaramaz, her şey liderliğini yaptığı ekibin eseridir. O sadece katalizör işlevini görür.
Takımındaki kişilerdeki mevcut potansiyeli açığa çıkarır. Onları motive ederek doğru
yöne kanalize olmalarını sağlar.
Eğer gündemi yakından takip ediyorsanız bu özelliklere sahip insanların hiç de öyle uzakta
olmadığını göreceksiniz. İşte Fatih Terim. Takım oyuncusu olması ,inanılmaz sabrı ve
tutkusu bilgisi yaratıcılığı ve en küçüğünü bile dinlemesiyle elindeki potansiyeli çok iyi
kullanıp ona yön vererek daha düne kadar hayalini kuramadığımız başarıları ülkemize
getirdi.
Bakın Dr. Yılmaz Ergüden 4 Haziran 2000 tarihli köşesinde liderlikle ilgili ne diyor:
“Liderler öncelikle değişim için etkileyici bir vizyonun ortaya konulmasını sağlıyor.Etkileyici
bir vizyon nedir? Etkileyici bir vizyon, gelecek ile ilgili cazip bir kararı ortaya koyan,
kararlara yön gösterecek kadar amaca odaklı ancak inisiyatif kullanmayı özendirecek
kadar esnek, kolaylıkla anlatılabilen ve değişime karşı heyecanlandıracak kadar gerçekçi
bir hülyadır. ”Değerli yazarımızın da belirttiği gibi liderler de çok vizyona odaklanmalı,
kararlarında esnek olabilmelidir. Çünkü gerek bireysel gerekse kurumsal manada iyi bir
vizyona sahip olmak beraberinde iyi bir kaliteyi de getirir. Bu sebeple lider ekipteki
astlarına iyi bir vizyon sahibi olmayı aşılayabilmeli, gruptaki en pasif elemanı bile lider
yapacak kadar ateşleyici olabilmelidir. Değişimi önceden sezebilen, bütün kararlarında
stratejik planlar yapabilen, daima yeni fikirler ortaya atabilen kişidir lider..
Kendinize bir bakın.Ve sorun kendi kendinize “ben de liderlik vasıflan var mı?” diye
Şunu unutmayın ki eğer gözünüzdeki parıltıyı görebiliyorsanız işte o zaman sizde iyi bir
liderin vasıfları görülmeye başlamıştır.
Kaynaklar:
Bir kişinin ,bir topluluğun en çok ihtiyaç duyduğu şey nedir?Milyonlarca kitleyi kim
yönlendirebilir?İşte bu kabiliyetler ancak liderlerde bulunabilir.Bakın Warren Beımis liderle
yönetici arasındaki farkı nasıl tanımlıyor:
“Yönetici yönetir. Lider üretkendir. Yönetici bir kopyadır. Lider ise orijinaldir.Yönetici taklit
eder,lider yeniyi yapar.Yönetici mevcut durumu kabullenir.Lider mevcut durumu
değiştirir.Yönetici sistem ve yapılara odaklaşır. Liderin odak noktası insandır. Yönetici
kontrole güvenir,kontrolü etkinleştirir. Lider ise ,insanlarda güven duygusu
geliştirir.Yönetici kısa vadeli bakarken, liderin uzun vadeli bakış açısı vardır. Yöneticinin
sorunu nasıl ve ne zamandır.Liderin ise, ne ve ne içindir.Yöneticinin gözü hep kar ve
zarardadır.Liderin gözü ufuktadır.”
Gelelim liderliğin doğuştan mı yoksa sonradan kazanılan bir vasfını olduğu konusundaki
tartışmaya. Eskiden dünyada genellikle liderliğin doğuştan gelen bir vasıf olduğuna
inanılırdı.Çünkü çok az insan kendi içindeki parıltıyı görebiliyordu.Demokrasi , insan hak ve
özgürlüklerinin yerleşmediği ve kralların ve derebeylerinin hakim olduğu o yıllarda
insanlar hep kendilerini kurtaracak bir kahraman beklerlerdi. Buna cesaret edebilen
insanlar belki de insanlığa en büyük iyiliği yapmışlardır. Ancak günümüzde özellikle
yönetim bilimcileri bu konuda liderliğin sonradan kazanıldığını düşünüyorlar. Çünkü bilgi
toplumuyla beraber insanlar daha iyi eğitim görmeye ve kendi yeteneklerini daha iyi
tanımaya başladılar ve şunu gördüler ki
“Herkes süpermen olarak doğamaz ama herkesin süpermen olma şansı vardır.”
Liderin vasıfları
İyi bir takım oyuncusudur: Bir ekip içerisinde her şey birlikte paylaşılır, çünkü
başarıda başarısızlıkta ortaktır.
Lider tutku sahibidir: Liderin bir amacı vardır. Bu amaca giden yolda kendisini hiçbir
güç alıkoyamaz ,çünkü o amacına ulaşacağına inanmıştır.O adeta amacına
kilitlenmiştir.Hiçbir güç onu amacından alıkoyamaz.Bir disiplin ve ciddiyet adamıdır.
Lider bilgilidir: Lider ulaşacağı yere giderken edinmesi gereken tüm bilgiye
sahiptir.Bu amaca ulaşırken kendisini izleyenleri eğitir ve onlardan saygı görür
Lider yaratıcıdır: İşte belki de liderlerin en önemli vasfı geniş bir ufka sahip
olmalıdır. Herkesin göremediğini görür hissedemediğini hissedebilirler.
Lider ekibine danışır: Lider, hiçbir zaman yalnız değildir.Hiçbir işi tek başına
başaramaz, her şey liderliğini yaptığı ekibin eseridir. O sadece katalizör işlevini görür.
Takımındaki kişilerdeki mevcut potansiyeli açığa çıkarır. Onları motive ederek doğru
yöne kanalize olmalarını sağlar.
Eğer gündemi yakından takip ediyorsanız bu özelliklere sahip insanların hiç de öyle uzakta
olmadığını göreceksiniz. İşte Fatih Terim. Takım oyuncusu olması ,inanılmaz sabrı ve
tutkusu bilgisi yaratıcılığı ve en küçüğünü bile dinlemesiyle elindeki potansiyeli çok iyi
kullanıp ona yön vererek daha düne kadar hayalini kuramadığımız başarıları ülkemize
getirdi.
Bakın Dr. Yılmaz Ergüden 4 Haziran 2000 tarihli köşesinde liderlikle ilgili ne diyor:
“Liderler öncelikle değişim için etkileyici bir vizyonun ortaya konulmasını sağlıyor.Etkileyici
bir vizyon nedir? Etkileyici bir vizyon, gelecek ile ilgili cazip bir kararı ortaya koyan,
kararlara yön gösterecek kadar amaca odaklı ancak inisiyatif kullanmayı özendirecek
kadar esnek, kolaylıkla anlatılabilen ve değişime karşı heyecanlandıracak kadar gerçekçi
bir hülyadır. ”Değerli yazarımızın da belirttiği gibi liderler de çok vizyona odaklanmalı,
kararlarında esnek olabilmelidir. Çünkü gerek bireysel gerekse kurumsal manada iyi bir
vizyona sahip olmak beraberinde iyi bir kaliteyi de getirir. Bu sebeple lider ekipteki
astlarına iyi bir vizyon sahibi olmayı aşılayabilmeli, gruptaki en pasif elemanı bile lider
yapacak kadar ateşleyici olabilmelidir. Değişimi önceden sezebilen, bütün kararlarında
stratejik planlar yapabilen, daima yeni fikirler ortaya atabilen kişidir lider..
Kendinize bir bakın.Ve sorun kendi kendinize “ben de liderlik vasıflan var mı?” diye
Şunu unutmayın ki eğer gözünüzdeki parıltıyı görebiliyorsanız işte o zaman sizde iyi bir
liderin vasıfları görülmeye başlamıştır.
Kaynaklar:
Bu çerçevede okuma, sadece gözlerle ilgili değildir. Bu alanda “göz-beyin” uyumlu birlikteliği
oluşturulmalıdır. Diğer üç bölüm tek başına beyinle ilgili olduğu halde bu bölümde üzerinde durulacak
konular ne tek başına beyinin, ne de tek başına gözün konusudur. Her ikisi arasında kurulacak iyi bir
uyumun nasıl geliştirileceğini bu bölümde göreceğiz. Burada yapacağımız çalışmalar üç temel amacı
taşıyacaktır. Okuma frenlerinin yok edilmesi, metinleri bloklar halinde okuyabilme ve seçmeli
okuyabilme yeteneğinin geliştirilmesi... Şimdi bu konular üzerinde tek tek duralım ve ilgili egzersizleri
yapalım.
A. Okuma Frenleri
Gözlerimizin metin üzerinde sıçrama hızını azaltan veya okuma aralarına kopukluklar, boşluklar
girmesine yol açan çeşitli frenler vardır. Bunların tamamı gözlerimizle ilgili olmasa da, daha görme
alanında iken ortaya çıkmaları ve beyin kadar gözleri de ilgilendirmeleri nedeniyle bu bölümde
işleneceklerdir. Bu frenlerin zamanla edindiğimiz bir kısım alışkanlıklar olduğunu söyleyebiliriz. Yeni
alışkanlıkların kazanılması ve eskilerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Okuma esnasında
karşılaştığımız frenler aşağıda veriliyor. Bu frenleri tek tek ele alalım ve gerekli egzersizler üzerinde
duralım:
1. Göz idmansızlığı,
2. Sık sık geriye dönüş yapmak,
3. Baş hareketleriyle okumak,
4. Seslendirme yaparak okumak,
5. Ritimsiz okumak,
6. Parmak takibiyle okumak...
Nedeni: Göz kaslarının hızlı sıçramalar yapılmak suretiyle kullanılmaması bu kaslarda tembellik
oluşturur. Tembelleşen kasların okuma esnasında hızlı sıçramalar yapması mümkün olmaz. Uzun süre
TV seyreden kişiler gözlerini tek noktada odaklandırırlar. Tek noktada odaklanıp hareketsiz beklemeye
alışan gözler sıçrama hızlarını ve keskinliklerini yitirirler. TV seyretmek dışında günün çok uzun bir
bölümünü uyuyarak geçirmek, çok durgun yaşamak, düşünceyi kullanma ve dış dünyayı gözleme
açısından pasif durmak gibi nedenler sıkı kullanılmayan göz kaslarının tembelleşmesine yol açar.
Böyle bir göz metin üzerinde hızlandırılmaya çalışıldığında kasların yavaşlatma çabası kaçınılmaz
olmakta ve bu durum hızın belli bir sınırın üzerine çıkmasına engel olmaktadır. Ayrıca belli bir hızda
okuma zorlansa da, alışkın olmadığı hızda çalışmak göz kaslarını gerecek, göz stresi artacak ve bu
defa okumak gerginlik ve acı oluşturacaktır. Dolaysıyla bu sorunun yavaş yavaş ve ısrarlı egzersizlerle
giderilmesi gerekmektedir.
Çözümü: Aşağıdaki egzersizler seminerin ilk iki haftası boyunca yapılmalıdır. Göz kasları aşırı
zorlanmamalı, bu çalışmalar bir seansta 5 dakikayı geçmemelidir. Sonuca daha çabuk ulaşmak için
egzersizler daha kısa sürelerle ama daha sık yapılabilmelidir.
Başınızı dik tutup önünüze bakınız. Tam önünüzde bir orta nokta tespit ediniz. Bu noktayı (0) rakamı
ile gösterelim. Şimdi bu noktadan dikey yönde en üst ve en altta yer alan (1) ve (2) noktalarına
sıçratın.
Yine aynı çalışmayı bu defa yatay yönde gerçekleştirin. Orta noktaya oradan sağa ve oradan sola
kaydırıyorsunuz. Bu odak sıçramasını her defasında hızlandırıyorsunuz. Sinir sisteminizin imkan
tanıdığı düzeye kadar çıkıyorsunuz. Bu arada seminer yönetmeni metronomu kullanarak ritminizin
kontrollü artışını sağlamaya çalışacaktır. Siz de normal zamanlarınızda bu çalışmayı yapabilmek için
herhangi bir düz-kare platformu zemin olarak seçebilirsiniz.
2.Dairesel Sıçramalar
Şu anda okuduğunuz sayfaya dikkat edin. Bu sayfanın köşelerinde altları çizilmiş kelimeler
göreceksiniz: “1.İnsan, 2.Ne, 3.Düşünüyorsa, 4 Odur.” Bu kelimeleri önce “1-2-3-4” sırasıyla, yani
geleneksel okuma biçiminizle okuyun. Seminerde hızınızı kontrol etmek için uzmanınız metronom
kullanacaktır. Metronomun desteğiyle hızlanarak okuyun. Önce hızınız otomatik olarak ayarlanacaktır.
Bu arada gözlerinizin farklı hareketleri öğrenmesini ve geliştirmesini sağlamanız gerekmektedir. Bu
nedenle söz konusu okumayı aşağıdaki yönlerde gerçekleştiren ayrı ayrı alıştırmalar yapacaksınız. Bu
sözleri “ 1-2-3-4-- yönünde, 1-3-4-2-- yönünde, 1-4-3-2- yönünde, 1-2-4-3 yönünde ayrı ayrı okuyunuz.
Yukarıda dört farklı göz hareketi yapmanız sağlanmış olmaktadır. Böylece gözlerinizde aşağıda
gösterilen yönlerde sıçrama yeteneği gelişmeye başlamıştır.
Şu anda geldiğiniz sayfada gözlerinizin rasgele ama çok hızlı sıçramasını ve koyu yazılmış kelimelerin
okunmasını istiyoruz. Sanki bir resme bakıyorsunuz, rasgele değişik noktalarına ve çok hızlı
bakıyorsunuz.
Bu taramayı yaparken belli kelimeleri, belli görünümleri arayabilirsiniz. Aradığınızı tam fark ettiğinizde
bilincinizi kontrol edin. Amaç gözlerin bilinçsiz rasgele hareketi değildir. Gördüklerinizi fark etmeniz
gerekir.
Türkçe’de okuma satır solundan sağına doğru gerçekleşir. Normal olarak bu yönün düzenli şekilde
korunması gerekir. Ancak okuyucu okuduğu metni tekrar okumak üzere geri dönebilir. Okunan metnin
tekrar okunması geriye dönüş olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu geriye dönüşler, birkaç kelime
kadar sınırlı olabileceği gibi bir kaç sayfa veya birkaç bölüm kadar geniş de olabilir. Geriye dönüş aynı
metni gereksiz yere tekrar tekrar okumak anlamına geldiği için okuma hızının düşmesine veya okunan
metnin bitirilmesi için gerekli zamanın uzamasına yol açar.
Nedenleri:
a)Bilinmeyen Kelimeler
b)Seyrek Görülen Kelimeler
c)Yabancı Mecazlar
d)Pasif Okuma
e)Yavaş Okuma
a)Bilinmeyen Kelimeler:
Okuduğunuz metinde hiç bilmediğiniz veya ilk defa gördüğünüz bir kelime varsa orada duraklamanız
ve biraz ilerledikten sonra o kelimeye tekrar dönüp bakmanız kaçınılmazdır. Şu cümleyi okuyalım:
“Neden ub sokaklarda redilek ve köpekler çoğaldı diye soruyorlar. Elbette hayvan nüfusu da
çoğalacaktır.”
Gördüğünüz gibi “ub” ve “redilek” anlam veremediğiniz seslerdir. Cümleler bittiğinde geri dönme ve
tekrar okuyup ne anlama geldiğini öğrenme ihtiyacı hissedersiniz. Hiç bilmediğimiz kelimelerde geriye
dönüşleri yok etmek imkansızdır. Bu kelimeler üzerinde tekrar tekrar durmamız bunların görüntü ve
seslerinin ve bu arada bulabileceğimiz anlamlarının zihnimize yeterince yerleşebilmesi için zorunludur.
Ancak bundan sonraki nedenlerin hepsi ortadan kaldırılabilir.
Eğer okuduğumuz kelimeyi bildiğimiz halde onu çok seyrek görmüşsek görüntüsü beynimizde
yeterince fazla miktarda yerleşememiş olacaktır. Bu durumda beynimiz kelimenin anlamını bir çırpıda
çağıramayacak, tarama esnasında zaman geçtiğinden Söz konusu kelimeye geri dönüp bakmamış
veya üzerinde takılıp kalmamız söz konusu olacaktır. İsmini yüzlerce defa duyduğunuz bir insanı görür
görmez adını hatırlamanızın nedeni zihninizde onun adının binlerce defa kayıtlı olmasıdır. Adını bir iki
defa duyduğunuz veya kendinize hatırlattığınız isimlerce birkaç defa kayıtlı olduklarından onların
çağrılması için beyninizdeki isimlerin tek tek taranması daha fazla zaman gerektirmektedir.
“Ne zaman bir ucube mefhum görsem, kendimi mevhum bir dünyanın mazharı gibi
hissederim.”
c)Yabancı Mecazlar:
Bilimsel metinlerde mecaz olmamalıdır. İfadeler tam ve açık olarak her kültürün insanının
anlayabileceği bir yapıdadır. Ancak her dilin edebiyatında yoğun bir mecaz yapısı vardır. Örneğin biz
Türkçe’de “kulak kabartmak, başı sıkışmak, ayağını kaydırmak vb” ifadelerin ne anlama geldiğini
biliriz. Bunları zahiri anlamlarıyla değil kast ettikleri anlamlarıyla algılarız. Oysa bizim mecazlarımızdan
haberdar olmayan bir yabancı: “kulak kabartma” tabirini “dikkatle dinlemek” anlamında değil de
“kulağını içerden büyüterek hamur kabartır gibi kabartmak” şeklinde anlayabilir. İşte her yazar da çoğu
zaman bu kadar uç olmasa da kendine has ibare oluşturma, kelimeleri ilişkilendirme biçimine sahiptir.
Bu yüzden eserlerini ilk defa tanıdığımız bir yazarı ilk defa okurken bu tür kendine özgün ifadelerinde
geriye dönmeler yapmak durumunda kalabiliriz.
d)Pasif Okuma:
Okurken yaşadığımız geriye dönüşlerin en temel nedeni pasif okumadır. Özel bir eğitim almayan veya
yeteneklerinin gelişmesi için özel çaba sarf etmeyen hemen herkes birer pasif okuyucudur. Aktif
okuma, aktif okumanın nasıl olduğunu bilmeyi ve bilinenlerin de alışkanlık haline gelinceye kadar
uygulanmasını gerektirir. Pasif okumayı kapsamlı bir şekilde tanımlarsak, “zihnimizin-bilincimizin boş
bırakılan alanının fazla olması” diyebiliriz. Bilincimizde aynı anda yüzlerce masaj bulunabilir ve
bulunmak zorundadır da.. Eğer o mesajların yapısını biz tespit etmezsek o taktirde duyularımızdan
giren mesajlar bilincimizi doldururlar. Ancak eğer bir tür mesaj üzerinde çok güçlü odaklanmışsak veya
bilincimizi tamamen belli bir mesajla doldurursak onun dışındaki mesajların farkında olmayız, dışarıda
bomba bile patlasa duymamamız mümkündür. Pasif okumayan kişi okuduğu konu hakkında bildiklerini
hatırlamaya, okurken yazarla tartışmaya, yazarı eleştirmeye, söylediklerini karşılaştırmaya çalışır.
Pasif okuyan kişinin zihninde dolaşan, okuduğu konu dışındaki mesaj sayısı gittikçe artar ve bunlar
okuma aralarına girerler. Ardından bu aralara giren mesajlar dikkati yakalamaya başlarlar; dikkat
yakalandığında okuma için fazla bir dikkat enerjisi kalmaz. Dikkat başka bir konuya kayar. Bu arada ya
okuma mekanik olarak devam etmekte ya da okuyucu takıldığı bir düşüncede durarak anlamsız
şekilde metne bakmaktadır. Her iki durumda da dikkat okunan metinden kopmuştur. Bu durumda
üzerinden geçilen metinler anlaşılamamış olacağından okuyucu nerede dikkatini yitirmişse oradan
itibaren okumaya yeniden başlamak zorunda kalmaktadır.
e)Yavaş Okuma:
İnsanın bir saniyede 10 kelimeyi okuyabilmesi mümkündür. Dakikada 120 kelime hızla okuyan bir
kişinin bilincine saniyede 2 kelime girmiş olur ki, bu toplam potansiyelin % 20’sinin kullanılması
anlamına gelir. Geri kalan boş alan okuma dışındaki konularla dolar, okuyucu okuduğu konuya aktif
olarak katılamaz. Aralara giren mesajların kapladığı alanlar gittikçe artarlar. Sonunda okuyucu hem
okuduğu konudan kopar hem de anlam blokları arasındaki ilişkiyi kurması zorlaşır. Örneğin aşağıdaki
yakın ve mesafeli kelimelerden yakın olanın kavranmasının daha kolay olduğunu göreceksiniz:
Yavaş okuyanlarda bir sonraki anlam bloklarının alınmasının gecikmesi, bağlantıların kurulmasını
yavaşlatınca aralara giren diğer mesajlar bağlantıları koparmaktadır.
Çözümü:
Aşağıda sıralanan uygulamalar, geriye dönüşlerin zorunlu olmayan nedenlerinin ortadan kaldırılmasını
sağlayacaktır. Bu çalışmaları seminer sunucusunun gözlemlerinden hareketle oluşturacağı önerilerine
paralel olarak devam ettiriniz.
Size verilen görme penceresini veya herhangi bir kartın kenarını kullanacaksınız. Soldan sağa doğru
okurken sol tarafta kalan metinleri kapatın ve soldan kapatarak okumaya devam edin. Bu okumayla
aynı satırda önceki kelimelere dönme eğilimini engellemiş ve bir süre sonra da tamamen kaldırmış
olacaksınız.
- Kaleminizi metinde satırların başlangıç noktası olan sol tarafta tutun. Okumaya
başladığınız her
- yeni satırın sol başına - işareti koyun. Okuma boyunca kaleminizin metnin solunda
-beklemesine dikkat edin. Geçtiğiniz bir sonraki satırı okurken, önceki satıra geçme
eğilimi
-karşısında koyduğunuz işaret sizi durduracaktır. Böylece okumalarda aynı paragrafta
önceki
-satırlara geri dönme eğilimini engellemiş oluruz.
Görme penceresini veya herhangi bir kartı kullanarak okuduğunuz metnin satırlarını üstten
kapatacaksınız. Kartınızı sayfanızın üst tarafında tutunuz ve satırları okudukça kartınızı aşağıya doğru
indiriniz. Böylece okunmuş satır hemen kapatılmış olacak ve bu çalışma önceki paragraflara geriye
dönüşü engelleyecektir. Ayrıca bu tür bir kapatma daha hızlı okumalarda daha kolay
uygulanabildiğinden belli bir hız düzeyine ulaştıktan sonra geriye dönüşler artık sadece bu teknikle
engellenecektir.
Normalde okuma yaparken gözlerimiz metin üzerinde soldan sağa doğru sıçramaktadır. Ancak bir çok
okuyucunun gözleriyle birlikte başları da hareket eder. Bu kişilerde okuma hızı arttıkça başlarını daha
da hızlandırarak okumayı takip etmeye çalıştıklarını gözlemleyebiliriz. Baş hareketinin bir sınırı vardır.
Okuma hızı arttığında başın zorlandığı bir sınıra gelinir ve baş daha hızlı hareket edemez. İşte başın
gerçekleştirebileceği “bir satır üzerinde soldan sağa hareket hızı” o okuyucunun o satırı okumak için
ulaşabileceği azami hız olur. Bu önemli bir engeldir. Daha kötüsü baş hareketi, sinir sistemini de
yoracağından bu suretle uzun süreli okuma yapılamaz. Baş hareketiyle birlikte okuyanlar, genellikle
çok az okuyanlardır.
Nedeni:
Baş hareketinin tek nedeni göz idmansızlığıdır. İdmansız gözler yatay yönde iyice sola ve iyice sağa
sıçramakta zorlanırlar. Ayrıca bu sıçramalarını yavaş yaparlar. Göz kaslarındaki bu sınırlayıcılık
karşısında kişi kendisini daha hızlı okumaya zorladığında başın yardımına dayanır: Okuyucunun
gözlerinin sağlayamadığı hareket ve sıçrama hızının başın hareketiyle birlikte gerçekleştirilmesi
sağlanmaya çalışılır. Ancak göz idmansızlığını ortadan kaldırsak da alışkanlık haline gelmiş olan baş
hareketinin kaldırılması her halükarda çalışma yapmamız gerekmektedir. Bir çok okuyucuda baş
hareketi sorunu okumada hızlanarak kendileriyle yarıştıklarında belirginleşmektedir.
Çözümü:
a) Gözlerin yatay sol-sağ yönde sıçrama mesafesini ve hızını arttırın. Bunun için göz idmanı
bölümünde geçen yatay sıçramalarla ilgili egzersizlere devam edin.
b) Başınızı dik tutun ve tam önünüzde bir noktaya odaklanın. Şimdi başınızı sabit tutarak gözlerinizi
yatay yönde en sola ve en sağa sıçratın. Başınızda önce gözlerinizi sıçrattığınız yöne doğru bir
hareketlenme sezinleyeceksiniz. Boyun kaslarınızı gevşetin. Başınızı ısrarla dümdüz önde tutun.
Başınız sıçrama eğiliminden vazgeçinceye kadar bu çalışmayı sürdürün.
Normal metin okumanızda çalışma yaparken iyice hızlanın. Baş hareketini kontrol edeceksiniz. Bunun
için hızla okumaya devam ederken:
4. Seslendirmeye Karşı
Tanımı:
Seslendirme en önemli hız frenleyicilerden biridir. Belirgin seslendirme yapanlar 200 kelime/dakika hız
sınırına takılırlar.
Beynimiz mesajları alır ve mesaj cinsine göre kaydeder. Gözlerimizle resim, kulaklarımızla ses
kaydederiz. Ancak okuma hem görüntü, hem de ses içerir. “Kelime” hem belli bir alan kaplayan
resimdir, hem de üç heceden oluşan bir sestir. Bu kelimeyi kavramak onu “ke-li-me” şeklinde
seslendirmek zorunda değiliz. Vurgulayalım: Seslendirmenin diğer tanımı “he-ce-le-me”dir.
seslendirme yapan kişi metinleri hece hece okumaktadır. Bir kelimeyi seslendirmeye kalktığımızda
soldan sağa doğru bütün seslerini çıkarmak zorundayız. “Çe-kos-la-vak-ya-lı-laş-tı-ra-bil-dik-le-ri-
miz”... Ses ardışık parçaların birleşmesiyle oluşan bir mesajdır. Sesin bütün hecelerini beyin aynı anda
seslendiremez. Sesin tamamını sırayla işlemesi gerekir. Oysa mesaj resim olduğunda beyin mesajı
sağdan-soldan, yukarından-aşağıdan aynı anda işlemeye başlayabilir. Görme sinirlerinin çalışma
biçimi bu imkanı sunmaktadır. Örneğin bir insanı gördüğünüzde onu vücudunun bir kenarından
başlayarak sırasıyla algılamazsınız. Yani sırasıyla saçları, alnı, kaşları gözleri, burnu, çenesi, göğsü,
gövdesi, kolları, bacakları algılanmaz. Bunların tümü aynı anda yan yana algılanır. Zaten böyle
olmasaydı bildiğimiz şekilde görebilmemiz mümkün olmazdı.
Seslendirme üç değişik tipte ayrı ayrı veya bunların hepsi birden olacak şekilde gelişebilir: Dudak
seslendirmesi, gırtlak seslendirmesi, içten seslendirme... Dudak seslendirmesi dudaklarda hafif bir
mırıltı ve hareket olarak yansır. Dudak hareketi fark edilemese de dudakların arasında hafif bir
aralanma fark edilir.
Gırtlak seslendirmesinde gırtlakta hafif bir hareketlilik vardır. Zihinden seslendirmede ise okuyucu
kelimelerin tüm hecelerini zihinlerinden duyarlar ve yaşarlar. Zihninizde tüm heceleri belirgin şekilde
fark ediyorsanız zihinsel bir seslendirme yapıyorsunuzdur.
Yaş ilerledikçe ve bizler daha fazla okudukça dudak seslendirmesi gırtlak düzeyine çıkar; ardından
oradan da gizlenerek zihne çıkar; kişi zihninden içten seslendirmesini sürdürebilir.
Nedenleri:
1.İlk Defa Görülen Kelimeler: Geriye dönüş nedenleri arasında sayıldığı gibi, ilk defa gördüğümüz
kelimeler için kaçınılmaz olarak seslendirme yapıyoruz. Çünkü beynimiz kelimeleri hem resimleri, hem
de sesleri itibariyle kaydetmelidir. Biz görerek okuruz, görerek mesajı alabiliriz, ancak başkalarına
sesimizle de anlatabilmek zorundayız. Şu halde kullandığımız bir kelimenin resmi kadar, sesinin de
nasıl olduğunu bilmemiz gerekir.
“Narrate” kelimesini ele alalım: Bu kelimenin sesini öğrenmemişseniz “narrate, narrayt, narayt, narıyt”
gibi İngilizce bilginizin size sunduğu tecrübeleri kullanarak alternatif sesler çıkarırsınız. Kesin sesi
bilmiyorsanız bu alternatif seslerden beyninizin en mantıklı bulduğunu kullanırsınız. Seslendirmenin bu
yönü kaçınılmaz olarak var olmaya devam edecektir.
2.Az Okuma: Az okumanın ilk önemli sonucu, kelimelerin resimlerinin beyne yeterince yerleşmemiş
olmasıdır. Göz bir kelimeye bakarken beyne sürekli resimler gönderir ve çok uzun süre bakılan bir
kelimenin binlerce resmi beyne yerleştirilir. Okurken kelimeyi görürüz. Beyin görsel hafızadaki
sembolleri tarayarak bu semboller ile, alınan görüntüyü karşılaştırır. Kelime çok görülmemişse tam
benzeri olan kelimenin bulunması gecikir. Bu durumda beyin hemen, işitme duyusunun yardımına
başvurur. Kelimeyi sese çevirir ve bu sesi işitsel hafızada tarar. Çünkü görsel hafızadan cevap
gelmemiştir; ama olabilir ki o kelime çok işitilmiştir ve bu yüzden işitsel hafızadan hemen cevap
gelebilir. Oysa eğer kelimenin anlamı resminden hareketle anında çağrılabilseydi, seslendirme için
beklemeye gerek kalmayacaktı.
Çözümü:
1.Dudaklarınızı Kapatın
Dudak seslendirmesi yaptıklarını belirlediğimiz arkadaşlara dudaklarına bir kalem tutturmalarını
tavsiye ediyoruz. Dudak seslendirmesi tamamen gereksizdir. Sinir sisteminin alışkın olduğu davranışı
yeterli bir süre imkansız hale getirirsek artık onu yapmaz hale geliriz. Okurken dudaklarınız kapalı
olsun. Dudak seslendirmesi sizi zorluyorsa çenelerinizi de kapalı tutun. Bundan emin olamıyorsanız ve
kontrolünüzü unuttuğunuzda dudaklarınızın arasına bir kalem koymayı tercih edebilirsiniz.
2.Sakız Çiğneyin
Seslendirmenin gırtlakta olması halinde dudak kapatma işe yaramaz. Gırtlağın okuma ritmine paralel
titreşimlerinin engellenmesi gerekir. Bunun için sakız çiğnemek önerilmektedir. Sakız çiğnerken dil ve
damağın hareketleri ve yutkunmalar gırtlağın seslendirme yönündeki hareketlerini engeller. Bu arda
gırtlaktan yapılan seslendirme türlerine nadiren rastladığımızı da söyleyebiliriz.
3.Fotografik Okuyun
Fotografik okuyabilme yeteneği seslendirme kadar diğer tüm sorunların da giderilmesine yardımcı
olacak bir tekniktir. Bilinçli olarak buna çalışmamışsak gözlerimiz kelimeleri resimleri yoluyla değil
sesleri yoluyla tanırlar. Fotografik okuma yeteneğimizi geliştirmek için yeni bir bakış biçimi üreteceğiz.
Kelimelerin resimlerine dikkat edeceğiz. Sanki kelime değil resim okuyoruz. Şu örneğe bakalım:
“kahramanlarımız”. Bu kelimenin uzunluğuna dikkat edin. Satır altında uzantısı var mı? Toplam kaç
hece? Satır yukarısına uzantısı var mı? Hangi harfler ne şekilde yukarıya uzanıyor? Düz mü, eğik mi?
Uzantılar kelimenin başında mı, sonunda mı, ortasında mı? Şimdi gözlerinizi kapatın ve görüntüyü
zihninizde canlandırın. Bu kelimeye tekrar baktığınızda gördüğünüz anda ve seslendirmeye gerek
kalmadan tanıyabildiğinizi göreceksiniz. İşte fotografik okuma yapanlarda seslendirme bu yolla
asgariye indirilecektir. Normal metinlerinizde veya sözlük okuyarak gerçekleştirmenizi önerdiğimiz bu
çalışmanın örneklerini aşağıda sunduk. Daha ayrıntılı egzersizler ilgisi nedeniyle daha hızlı tanıma
bölümünde verilecektir. Aşağıdaki kelimelerin resimleri üzerinde çalışın:
İnsan zihni aynı anda birçok sesle baş edemez. Eğer işitme merkezimizi ciddi şekilde meşgul
edebilirsek, seslendirme yapmamıza fırsat kalmaz. Bunun için öncelikle müzik dinlemek tavsiye
edilmektedir. Müzik salt enstrümantal olmalıdır. İnsan sesiyle icra edilen, sürekli ritim değiştiren
bilhassa pop parçalar zararlıdır. Bunlar dikkati okuma metninden koparırlar. Oysa Kitaro, Jan Michael
Jar ve bir ölçüde Lorenz McKennett gibi isimlerin enstrumental parçalarının ritimleri bir yandan işitme
merkezini meşgul etmekte; diğer yandan dikkatin okumaya odaklanmasına imkan tanımaktadır.
Müzik dinleyenler veya gürültülü ortamlarda okuyanlar başlangıçta belirgin bir kavrama sorunu
yaşayabilirler. Bu durum onların koyu bir seslendirmeci olduklarını ve o anda seslendirme
yapmalarının güçleştiğini gösterir. Bu iyi haberi fark eden okuyucu bu sorun ortadan kalkıncaya kadar
okumalarına devam etmelidir. Seminer yönetmeniniz bu çerçevede çalışmalar yaptıracaktır.
6. Mırıldanarak Okuyun
Düşük ritim metni düzenli ve istikrarlı bir hızda okuyamama durumudur. Ritimsiz ve düşük ritimli
okuyucu bir kaç satır okur, durur; hızlanır, yavaşlar, geriye döner, başka bir olayla ilgilenir. Yüksek
ritim, metni sonuna kadar yüksek hızda okumaya tahammül edebilme durumudur.
Nedeni:
Düşük ritmin tek nedeni alışkanlıktır. Düşük ritmi “öğrenilmiş yavaşlık” olarak tanımlayabiliriz.
Durmadan yürümeye alışkın olan kişi duraklamalarda sıkılır. Eğer bir kişi sokakta hızlı yürümeyi
alışkanlık haline getirmişse; yavaş yürüyen kişi yanında iken kendisini “koşuyor” gibi hisseder. Kasları
ve sinirleri gerilir, yorulur. Oysa hızlı yürümeye alışkın olan kişi için bu normal ve rahat bir eylemdir.
Bizler de sakince, aheste aheste okuma yapmışızdır. Düşüncemizin yavaş işlemesi paralelinde uzun
süre yavaş okumuşuzdur. Hızlanabilecek ve çabukluğumuzu arttırabilecek halde iken, hızlılığı veya
yüksek ritmi alışkanlık haline getirmezsek her zaman eski hızımıza geri dönme eğilimi göstereceğiz.
Şu anda bir çoğumuz yavaş okuya geldiğimizden yavaş okuma ritmine sahip olduğumuzu
söyleyebiliriz.
Çözümü:
Aşağıdaki egzersizlerde gözlerimizin sınırlı bir zamanda sıçrayabilme sayısını arttırmak amaçlanmıştır.
En üst düzeylere çıkıncaya kadar kendinizle yarışınız.
Toplam 10 Sn. de 60 sıçramayı tamamlamaya çalışın. Kaldığınız yer 10 ise (sıçrama + duraklama)
süreniz 1 saniyedir.. ( kötü), 20 ise 1/2 Sn(orta), 30 ise 1/3 Sn. (iyi), 40 ise 1/4 Sn. (çok iyi). 50 üzeri ise
1/5 Sn. (son derece iyidir). Her odaklaşmada tek kelime okuyorsanız bu yolla en fazla 360 kelime/dak.
hıza ulaşırsınız. Tek odakta 3 kelime okuduğunuzda ise bu hızla ulaşacağınız seviye 1080
kelime/dak.dır. HIZLI OKUMADA BİLGİ GEREKEN KAVRAMLAR NELERDİR ?
a. SAPTAMALAR : Biz okurken, gözlerimizin satır boyunca kesintisiz bir şekilde sona
doğru kaydığını sanırız. Gözlerimiz fotoğraf makinesi ile aynı prensipler içinde çalışır.
Aslında gözlerimizin satır üzerindeki yer değiştirme hareketi kesintisiz değildir. Kesik kesik
sıçramalar halinde satır sonuna doğru ilerler. Gözlerimizi bu bakımdan çok geniş bir
manzaranın resmini objektifine bir kerede sığdıramayıp, birkaç kerede çeken bir fotoğraf
makinesine benzetebiliriz. Birçok insan, okurken hece üzerinde gözlerini bir kere durdurarak
satır boyunca gereksiz bir çok sıçramalar yapar. Bir satır boyunca gözlerimiz ne kadar az
sıçrama yapıyor, ne kadar az duraklıyor, biz bir bakışta ne kadar geniş bir satır parçasını
görebiliyorsak; o kadar hızlı okuruz. Bir bakışta bir satırın mümkün olduğu kadar geniş bir
bölümünü görmeliyiz. Biz gözün satır üzerindeki her sıçrayışına "saptama" adını veriyoruz.
b. BİR SAPTAMA SIRASINDA GÖRÜLEN ŞEY: Örnek olarak "ova" kelimesini okuyan
bir göz, merkez olarak "v" harfini alarak 1-2 mm aşağısına bakacaktır. Bu durumda "v"
harfinin sağ ve solunda kalan diğer iki harf kolayca okunabilir. Öyleyse "ova" kelimesi her
hece için ayrı bir saptama yapmadan tek bir saptamada okunabilir. Fotoğraf makinesinde tek
bir film harcanabilecek bir yerde iki poz harcamaya gerek yoktur. "Ova" kelimesi üç harften
oluştuğu için bir saptamada kolayca okunabiliyor. Ya daha uzun bir kelime olsaydı ne olacaktı
? Örnek olarak "ovalarından" kelimesini ele alalım. Bu kelimede 11 harf vardır. Biz
gözümüzü ortada yer alan "r" harf'ine ayarladığımızda kelimenin tamamını kuyabiliyorsak
hızımız yüksek olacaktır. Normal okuyucu bunu başaramaz. Hele bir metni okurken bu çok
zordur. Tek başına bu kelime üzerinde çalışan kişiler bile tek bir saptamayla bu kelimeyi
okumakta güçlük çekerler.
c. GÖZ YELPAZESİ (AKTİF GÖRME ALANI) : Gözümüzün bir saptama sırasında satır
üzerinde aktif olarak görebildiği işaretlerin genişliğine "göz yelpazesi" veya "aktif görme
alanı" adını veriyoruz. Bu alan elips şeklindedir. Yukarıda sözü geçen delikli kartonla yapılan
çalışmada göz yelpazesini genişletmeye çalışıyoruz. Aşama aşama üç harfli kelimelerden
başlayarak kartonun penceresinden geçen kelimeleri bir tek saptamayla okuyoruz. Yavaş
yavaş kelimelerin harf sayısını artırarak göz yelpazemezi genişletiyoruz. Göz yelpazemizin
genişliği oranında hızlı okuyabiliriz. Ayrıca iyi bir hızlı okuyucu yan yan gelen aktif görme
alanlarını üst üste biniştirmemelidir. Böylece yararlanılmayan alanlar ortadan kalkar, daha
hızlı okunabilir. KÖTÜ BİR OKUYUCUNUN AKTİF GÖRME ALANLARI ÜST ÜSTE
BİNER
Hızlı anlama, hızlı kavrama okuma hızını artırır. İyi bir ritim, karşılıklı uyum sağlamış göz ve
akıl, kelimelerle cümlelerin alışılmış silüetlerini çeviklikle yakalayarak, satırların üzerinde
uçuşurlar. AKLIN ÇEVİKLİĞİ GÖZLERİ UYARMALI, AKIL, DAİMA GİRİŞKENLİĞİ
ELDE BULUNDURMALIDIR Kalabalık bir trafik içinde ilerlemeye çalışan bir otomobil
içinde olmaktansa, bir helikopter ile yükseklerde uçup gitmek misalinde olduğu gibi, bütüne
göz gezdirmeye çalışmak gerekir. Akıl daima gözlerin önünde yer alır. Yavaş okuma sırasında
akıl büyük bir tembellik içindedir. Gözlerin okumasını bekler. Göz okuyamazsa, geriye döner,
durur, çabalar; akıl neden sonra, gözün okuduğunu kavramaya çalışır. Bütün yük gözler
üzerindedir. Halbuki hızlı okumada akıl, daha gözlerin okumadığı, henüz sırası gelmemiş
kelimeleri tahmin etmeye, kavramaya çalışmaktadır. Akıl bu aktif haliyle gözlerin en büyük
yardımcısıdır. Yavaş okumada akıl fren görevi yaparken, hızlı okumada çekici lokomotiftir.
"Leb demeden leblebiyi anlamak" misalinde olduğu gibi, çoğu zaman sözün nasıl biteceği,
hangi kelimeden sonra hangi kelimeninı geleceği bellidir. Akıl girişkenliği elde tuttuğu sürece
hep önde koşacak, gözler ona yetişmek için alabildiğine hızlanacaktır. İşte hızlı okuma bu
yönüyle yavaş okumadan daha büyük bir dikkat ve zihin uyanıklığı ister. Yine bu yönüyle
daha başarılıdır. Hızlı okuyan bu sebeple okuduğunu yavaş okuyana nispetle çok daha iyi
anlar, kavrar. İyi düzenlenmiş bir metne bakıldığında aklın önde gitmesine yardımcı olacak
birçok işaretler vardır.
DEVAM ET İŞARETİ : Bu işaretler fikir akışı içinde bir değişiklik olmayacağını, yazının
okunmasına hızla devam edilmesi gerektiğini bildirir. "ve, hem, daha, bundan başka, buna
ilaveten, aynı zamanda, buna paralel olarak, bunun gibi, aynı şekilde vb." böyle kelimelerdir.
Devam et işaretlerinin bir kısmı tamamlayıcı, kapatıcı mahiyettedir. Hızlı okumaya devam
edilmesini belirtirken, aynı zamanda yakında fikrin sona ereceğini, konunun bağlanacağını
gösterirler.
a. OKUMA HIZI GRAFİĞİ : Bu grafikte düşey olan sütunda alttan üste doğru, kelime sayılar
150'den başlayarak yirmişer yirmişer işaretlenmiştir. Her hafta bir okuma yapılır ve dakikada
okunan kelime sayısı olarak belirlenen okuma hızı grafikte belirlenir.
grafiklerde bir bütün olarak yükselen bir eğrinin meydana gelmesidir. Aradaki küçük sapmalar
dikkate alınmaz.
SONUÇ VE TEKRAR :
Hızlı okuma konusunda şu, hiç akıllardan çıkmayacak bir husustur: " ANLAMADAN,
KAVRAMADAN HIZLI OKUNMAZ." Bu yönüyle hızlı okuma, önemli bir ölçüde bilgi
seviyemize, kültürümüze bağlıdır. Kelime hazinesi çok dar olan insanlar hızlı okuyamazlar.
Eski, yeni, yerli, yabancı, günümüzde kullanılan; kitaplara, dergilere, gazetelere giren her
kelimeyi bilmek gerekir. Hızlı okumak isteyenler her şeyden önce kelime hazinelerini
genişletmelidirler.
g. Saptama sayılarını azaltınız. Göz yelpazeleri mümkün olduğu kadar üst üste binişmesin.
P-1) Batı’dan Copernic, Batlamyus, Galileu, Pascal, Newton, Levasier ile gelişen teknik ve
bilim Descartes ve onu takip edenlerce akla dayalı bir temele ve yoruma oturtulmuştur. -ara-
P-3) Tekniğin topluma etkisi açısından şu tespit önemlidir: İnsan toplumlarında gerçekleşen bir
tek teknolojik gelişme bile büyük sonuçlar meydana getirebilir. Örneğin Avustralya adalarından
birinde yaşayan bir Yir Yurent yerlilerine madenden yapılmış balta veren misyonerler bunun
kısa sürede taşa dayalı hayatı, sosyal ilişkileri, hatta dini, inanç ve efsaneleri sarstığını,
değiştirdiğini tespit etmişlerdir. Teknik, burada kültür değişiminin önemli bir dinamiği olarak
karşımıza çıkmaktadır. Kültürler başka kültürlerle temasa geçerek, ekolojik alanların
değişmesiyle veya kendi içinde meydana gelen gelişmelerle değişmektedir ki bu durumlar en
fazla teknik değişimden etkilenmektedir.-ara-
p-4) Teknik toplumsal gelişmenin bir unsurudur. Toplumsal gelişme, bilim alanında ve insanın
doğaya hükmetmesi anlamına gelen teknoloji alanındaki etkinlik derecesine bağlıdır. Ancak
tekniğin katkısıyla üretilen yeni medeniyet, sorunlara çözüm sunabilmekte midir ? Schrödinger
bilime ve dolayısıyla tekniğe şu gözle bakmaktadır: “İlim gerçekten bizim kalbimize yakın olan,
bizi gerçekten alakadar eden her şeye karşı müthiş bir sessizlik içindedir. Yaratıcı ve edebiyat,
iyi ve kötü güzel ve çirkin hakkında hiç bir şey bilmiyoruz. İlim bazen bunlara cevap arasa da
aptalca oluyor. Kısacası biz ilmin bizim için kurduğu maddi dünyaya ait değiliz” -ara- Alıntı,
Doğu-Batı Eksenli Kavramsal Karşılaştırma, Muhammed Bozdağ
b) Yukarıdaki metni tekrar tekrar okuyacaksınız. Okumaya başlamadan önce saatinize bakın. İkinci,
üçüncü ... okumalarınızda aynı metni birkaç saniye bile olsa, daha erken bitirmeye çalışın.
Rekorunuzu kırın ve her kırdığınızda kendinizi ödüllendirin ve başardığınızı düşünerek tebrik edin.
c) Sizin tercih edeceğiniz herhangi bir okuma metninde kendiniz için benzer yarışmalar yapacaksınız.
Bu yarışmaları şu şekilde yapabilirsiniz:
-Her sayfayı ayrı bir koşu alanı gibi düşünün. Sayfa bitinceye kadar tüm gücünüzle yarışın. Bir
maratona çıkmıyorsunuz. yüz metre koşuyorsunuz.
-Saatinizi kullanın. Araları şimdi süreye göre vereceksiniz. Önce bir arkadaşınızın yardımına
başvurabilirsiniz. 5-10-15-20 dakika aralarla yarışmalar yapın. Aralardaki kesintiler hızınızı yeniden
kontrol edebilmeniz içindir. sürelerin zamanla artmasının nedeni de bu çalışmayı yaptıkça hızlı
okumaya dayanabilme sürenizin artmakta olmasıdır.
Nedeni:
Genellikle okumaya yeni başlayan kişilerin erken dönemde bilinçsiz hızlanma çabalarının bir sonucu
olarak ortaya çıkmaktadır. Çok yavaş okuyanlar için parmakla takip etmek az miktarda hız arttırıcı bir
etki oluşturur. Oysa parmak yerine bir kalem kullanıldığında hem sorun ortadan kaldırılacak, hem de
çok yüksek hızlara çıkabilmenin yolu açılacaktır.
Çözümü:
Okuma sırasında sol elinizin kitabı tutmasını sağlayın. Sağ elinizle ise çevireceğiniz sayfayı devamlı
tutun. Sayfayı çevirmeye hazır olarak sağ eliniz beklesin.
Kalem bizim okuma kılavuzumuzdur. Hızlı okumalarda kalem hem hızımızı hem de
konsantrasyonumuzu arttırmakta kullanılacaktır. Ucu kalın olmayan bir kalemi sağ elinizde tutunuz.
Okuma esnasında kaleminiz ucu satırları takip etsin. Ancak bu takip satırların en solundan en sağına
kadar uzanmayacaktır. Satırın tam ortasından sayfanın 1/4’lük bir alanında kaleminiz sol-sağ
hareketler yapacak, ancak satırın en solu ve en sağına sadece gözleriniz sıçrayacaktır.
B. Okuma Hızlandırıcıları
Buraya kadar, hızlanmamızı engelleyen temel nedenleri anladığımızı varsayıyoruz. Şimdi sıra hızımızı
arttırmaya gelmiştir. Eğer beynimizde engeller olmasaydı çabuklaşmanın arttırılmasının üç yolu olurdu:
Bunlardan ilki frenleri kaldırarak ritmi arttırmaktır. Yukarıda bunlar anlatılmıştır. İkincisi metinleri bloklar
halinde okumaktır. Üçüncüsü de metinlerin gereksiz kısımlarını geçerek seçmeli okumadır. Şimdi bu
son iki husus üzerinde duracağız.
1. Blok Okuma
Blok Okuma basitçe, kelimeleri toplu halde görebilme yeteneğidir. Türk milli eğitim sisteminden geçmiş
olup 1997 yılı itibarîyle 30 yaşın üzerinde olanlar önce harfleri, sonra kelimeleri okumayı öğrendiler.
Bugün ilköğretimde önce cümleler hazırlanmakta, bunlar kelimelere bölünmekte ve fişler son olarak
hecelerine ayrılmaktadır. Ülkemizde artık bütünden parçaya öğretim sistemi benimsense de yine de
konunun ruhu tam olarak yerleştirilemediği için heceleyerek okumaya başladık ve eğer özel bir eğitim
almamışsak halen tek kelime büyüklüğünü geçen blokları okuyamamaktayız. Blok okuyabilme tek göz
odaklanmasında aynı anda birden fazla kelimeyi okuyabilme yeteneğidir. Bu bölümde önce blok
okumamızı engelleyen sorunlarımızı çözmemiz, ardından basamak basamak okuma bloklarımızın
alanını büyültmemiz amaçlanmıştır.
Blok okuma bölümü, Blok Faktörleri, Yatay Bloklar, Dikey Bloklar ve Seçerek Okuma olmak üzere dört
bölümden oluşmaktadır. Seçerek okuma başlı başına bir blok okuma türü değildir. Ancak bazı satırların
hatta paragralırın okunmadan atlanması anlamına geldiği için blok okuma olarak yorumlanmıştır.
Ayrıca seçerek okuma, okumayı genel olarak hızlandıran bir faktördür ve bu yüzden hızlandırıcılar
başlığı altında yer almıştır. Bu bölümler altında işlenecek olan alt başlıkları aşağıda veriyoruz:
Blok Faktörleri:
a) AGA Genişliği
b) Merkezi Odak
c) Sıçrama Mesafesi
Yatay Bloklar
Dikey Bloklar
Seçerek Okuma
A. Blok Faktörleri
a) AGA Genişliği
Tanım: Blok okumaya en fazla etki eden faktörlerin başında Aktif Görüş Alanımızın genişlik düzeyi
gelir. Bazılarının AGA’ları dardır veya mevcut potansiyellerini kullanamamaktadırlar. Eğer bir kişinin
AGA’sı dar ise o alana sığmayan kelimeleri tek odakta okuyabilmesi mümkün değildir. örneğin herkes
“dünya” kelimesini tek odakta okuyabilirken çok az kişi “Çekoslavaklalılaştırabildiklerimiz” kelimesini
tek odakta okuyabilir. Yine herkes “actgk” sembollerini blok halinde tek odakta okuyabilse de
“acgfrmdnalmhscbenmhop” sembollerini tek odakta okuyabilen muhtemelen sadece bir kaç kişi
bulunabilecektir. Asgari 5 harfin tek odakta herkes tarafından görülebildiği tespit edilmiştir. Bunun
üzerine çıkmak, okuyucunun kişisel gayretlerini gerektirir. Bu konuda ileri sürülen ölçülerin hiç biri ise
tam olarak gerçeği yansıtabilmekten uzaktır. Çünkü insanların yetenek gelişim düzeyleri arasında çok
büyük mesafeler bulunmaktadır. Ancak yine de biz, genellikle elde edilen sonuçlardan hareketle bir
orta yolu izleyeceğiz.
Nedenleri: Giriş bölümünde AGA’nın gözümüzün tek odaklanmasında beynimizin kesin olarak gördüğü
ve tanımlayabildiği alan olduğunu belirtmiştik. Amacımız bu alanı yatay ve dikey eksende genişletmek,
tek odakta kesin olarak görebildiğimiz alanı geliştirmektir. Çünkü daha geniş AGA demek daha
kapsamlı blok okuyabilme yeteneği demektir.
Aktif görüş alanının sınırlı olmasının nedeni temelde zihinseldir. Esasen göz 150 derecelik bir açıyla
yatay-dikey boyutlarıyla kocaman bir dünyayı görmektedir. Bu arada her iki gözün birlikte gördüğü alan
da yeterince geniştir. Göz tüm bu alanların resimlerini sağlığının imkan tanığı netlikte çeker; elektriğe
yükler ve beyne gönderir. Tembelliğe alışmış beyinler bu resimleri tam olarak analiz edecek etkinlikte
çalışmazlar. Daha da önemlisi biz önce küçük kelimeleri tek tek okumak suretiyle okuma yapmayı
öğrendik. Kimse beynimize Mahkemede hakim kürsüsünün arkasında “Adalet mülkün temelidir”
cümlesinin bir göz atışta okunabileceğini söylemedi. Biz ille de sadece kelimenin kendisine
odaklanmak istiyoruz.
İki elinizin başparmağını gözlerinize 20 cm mesafede tırnaklarınızın dış yüzeyi gözlerinize dönük
olacak şekilde bitişik tutun. İki parmağınızın her iki tırnağını tek odakta görmeye devam ederken
parmaklarınızı yavaşça uzaklaştırır. Görüntü netliğinin kaybolmaya başladığı sınırda durarak beyninize
“her iki parmağı net görmesi” talimatını verin ve bekleyin.
Her fırsatta uygulayabileceğiniz genel bir çalışmadan söz edeceğiz. Dimdik önünüze bakıyorsunuz.
Önünüzdeki alan bir park, bir resim, bir dağ vs olabilir. Gözlerinizin odağını değiştirmeden bakışınızın
odağının dışındaki alanlarda var olan nesnelerin de beyniniz tarafından güçlü şekilde algılanması için
zihninize gerekli talimatı verin ve bekleyin. Çevresel görüşü (peripheral vision) geliştirmenin en önemli
katkısı beynimizin kavrama keskinliğini ve kontrol edebildiği alanı ve dolaysıyla zekayı arttırabilmesidir.
Mantık olarak bu çalışma yukarıdaki birinci egzersize benzemektedir. Bu çalışmanın en önemli katkısı
beynimizin kavrama keskinliğini ve kontrol edebildiği alanı dolaysıyla da zekayı arttırabilmesidir.
Size verilen okuma penceresinin pencere kısmından bakarak arka sayfadaki satırları küçükten büyüğe
doğru okuyun. Tek odakla bakarak okuyabildiğiniz en üst düzeyin tespit edilmesinde seminer
sunucusu size yardımcı olacaktır. Bu düzeyden yukarıya çıkmak için çalışacaksınız. Bunun için
genişlik düzeyini arttırmanız ve bir üst düzeyde sabit bakışla belli bir süre beklemeniz gerekir.
Gözleriniz daha geniş alanları görebilecek bir bakış açısı bulacak ve beyniniz daha geniş alanı
tanımayı öğrenecektir.
b) Merkezi Odak
Tanımı:
Odak noktası belli bir alana bakarken gözbebeği ile 90 derecelik açı yapan noktadır. Tam
odaklandığımız alan dim dik baktığımız alandır. Odaklandığımız nokta dim dik baktığımız noktadır; bu
noktadan uzaklaştıkça görme keskinliğimiz azalmayabaşlar. Bizim görme kapasitemizi ilgilendiren en
önemli faktör bu alanın sağında ve solunda bulunan bölümdür.
Gördüğünüz örnekte “ye” sesine odaklandığınızda sol ve sağ başta mevcut olan hecelere dengeli
görülme keskinliği şansı verdiğini görürsünüz. Oysa odağınızı sol veya sağ başa yaptığınızda görme
alanınızın yarısı okuduğunuz metne doğrudan uyarlanmamış olacaktır. Bu da okuma verimimizin
yarısının çöpe atılması demektir.
Nedeni:
Bildiğiniz gibi Türkçe'de kelimelerin kökleri en soldadır. Dilimiz eklemli bir dil olduğundan kelimeler tek
başlarına değişmez bir kalıp oluşturmazlar, soldan sağa doğru anlamlandırılan kelimelere sahibiz. Bu
özelliğin yanı sıra okumayı öğrenme biçimimiz de sorunlu olmuştur. İlkokulda kesilen fişlere bakarak
öğrenirken ilk hecelerden başlayarak okumuştuk; yani hecelemiştik. Alışkanlık haline gelen bu okuma
biçimimizi değiştirmek ve kelimelere ortadan bakmak gerektiği bize öğretilmediğinde eski
alışkanlıklarımızı devam ettirmemiz doğaldır. Açıkçası dilimizin özelliğine paralel olarak bu alışkanlığı
okumayı öğrenirken edindik.
Çözümü:
Önce soldan odaklanma alışkanlığımızı esneteceğiz ve tam tersini uygulayacağız. Aşağıda geçen
kelimeleri sağdan odaklanarak okuyun. (A) ve (B) şıklarında sizlere yardımcı olunmaktadır.
B) yapılması, yazışmaların takibi gibi hemen hemen bütün işler üyelerin kendileri tarafından
yapılırken, meclislerin gündemlerinin günümüzün modern sistemlerinde son derece karmaşık
hale gelmesi nedeniyle işlerin çoğu destek personeli tarafından yapılmaya başlanmıştır.
Baştan okuma alışkanlığınızı esnettiniz. Şimdi aşağıdaki kelimeleri her birine ortadan odaklanarak
okuyunuz.
Resimleri, tabela yazılarını veya eşyaları bir bütün olarak ve tek odakta görüp tam
olarak kavramaya çalışın. Gözlerinizi resimlere, ekranlara, tabelalara sabitleyerek
bakabilirsiniz. Gözlerinizin sıçramamasına, ancak çevresel alanın mümkün oldukça
geniş şekilde görülmesine dikkat ediniz.
c) Sıçrama Mesafesi
Tanım:
Nedeni:
Sıçrama mesafemizin dar olmasının nedeni onu dar kullanıyor olmamızdır. Özel eğitim almamış veya
özel olarak çalışma yapmamış kişilerin gözlerinin sıçrama mesafesi dardır. Bir diğer değişle genellikle
iki göz odağı arasındaki mesafe ancak bir kelimenin sığabileceği büyüklüktedir. Eğer heceleyerek
okuyorsanız gözlerinizi hece mesafesinde sıçratırsınız. Eğer kelime kelime okuyorsanız gözleriniz
kelime mesafesinde sıçrar. İşte, şimdiye kadar kelime kelime okumuşsanız gözlerinizin bu mesafede
sıçrama yapmaya alışkın olduğunu söyleyebiliriz. Bu alışkanlığı esnetmemiz ve daha geniş sıçramalar
yapabilecek hale gelmemiz gerekiyor.
Çözümü:
a) Yasama meclislerinin temel görevi kanun yapmak, temsilcisi oldukları toplum adına toplumsal
mekanizmaları toplumun ihtiyacı ve talebi paralelinde oluşturmak olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede
meclisler bir taraftan dış faktörlerle diğer taraftan da iç faktörlerle iletişim içerisinde olacaktır. Dış
faktörler kapsamında hükümet, devletin diğer kurumları, diğer devletler, devlet içindeki sivil toplum
örgütleri, basın ve bireysel olarak vatandaş düşünülebilir. İletişimin ve demokratik katılım anlayışının
gelişimi paralelinde yasama meclisleriyle iletişim halinde olan dış birimler hem sayısal olarak hem de
etkinlik düzeyi bakımından gittikçe büyümektedir.
b) Yasama meclisleri işlevlerini yerine getirirken temelde iki tip faktör gurubunun etkisi altında kalırlar.
Bunlardan birisi yasama usulüyle ilgilidir. Meclis üyelerinin birbirlerine göre konumlarının ne olacağı,
nasıl bir ilişkilenme biçimlerine sahip olacakları, görev bölümü ve dağılımını hangi kurallara bağlı
olarak gerçekleştirecekleri, işleri hangi işlem akışından hangi yollarla geçirecekleri, hangi işleri
gerçekleştirmekle yükümlü oldukları gibi hususlar yasama usulü kavramı çerçevesindedir. Prosedür
veya usul hem meclis tarafından hem de meclisle ilişkili dış guruplar tarafından kabul görmüş
meşruluk aracıdırlar. Yazılı veya sözlü hükümlerden oluşan usul, çatışma ve karmaşanın
engellenmesini sağlamanın ötesinde yasama meclislerinin çıktılarını üretebilmeleri bakımından
oluşturulmak zorundadır.
c)
Aşağıdaki metinlerde altı çizili kelimelerle 1, 2 ve 3 kelime sıçrama yaparak okuyacaksınız. Sadece Altı
çizili kelimeleri okuyunuz.
Hemen herkes tembelliğin kötü olduğunu bilir ve kimse tembel olmayı kabullenmek istemez.
Ama acaba kaç kişi gerçekten tembel olup olmadığını araştırmıştır?
Tembellik ya zihinsel, ya bedensel ya da her ikisi birden yaşanır. İnsanların büyük bir kısmı
zihinlerini, önemli bir kısmı bedenlerini ve yine çok önemli bir kısmı hem bedenlerini hem de
zihinlerini çalıştırmazlar.
Dinlenmek kastıyla uzun uzun oturmak, televizyon seyretmek, müzik dinlemek, dedikodu
yapmak kontrolsüz hayal kurmak gibi işlerle meşgul olan insan bunları yaptığı anda tembellik
tuzağına düşmüştür.
Oysa hayat duraksamadan devam eden “hareketlilik ve aktiflik” prensibi üzerine kuruludur.
Atomlardan galaksilere kadar; mikroplardan balinalara kadar fıtrata itaat eden bütün mahlukat
amansız bir hareketlilik furyasında çırpınır.
Zihinsel tembellik aktif düşünmeme, zihni kontrolsüz olarak harici ve dahili telkinlerin tesirine
bırakma durumudur. Zihinsel tembelliğe alışan kişi beyninin sinirsel bağlantılarını aktif bir
şekilde kullanmadığı için zeka gerilemeye başlar, hafıza gittikçe zayıflar, hatırlama yavaşlar;
tabii ki bütün bunları genel aktivasyonun yokluğu takip eder. Zihinsel tembelliğin prensip olarak
yaşlılıkla fazla ilgisi yoktur.
Aktif insanlar hayranlık verici başarılar arasında uçuşurlar. Neden bazı insanlar çok ağır
fiziksel şartlara ve zihinsel faaliyetlere tahammül ederler de bazıları hemen tükeniverirler?
İnsanlar her faaliyetin kapasiteyi arttırdığını göz ardı ediyorlar. Bedenin bir kapasitesi vardır
şüphesiz ve çalışan insan bu sınıra hızla ulaşır. Ancak beynin kapasitesinin sınırı kolay kolay
ulaşılamayacak kadar geniştir.
c) Dört kelime mesafesi : Yaratıcı’nın hikmetine bakınız ki insan kalbini yorulmayan (laktik asit
üretmeyen) kaslardan yaratmıştır. İnsanın yorulmayan bir diğer uzvu da beynidir. Yeterli
oksijen ve protein enzimleri sağlandığı sürece beyin hiç durmadan sürekli çalışır. Bazıları
beynin dinlenmesi için bütün işleri bırakıp dinlenmeyi-yani tembelliği tavsiye ederler. Halbuki
böyle yapmak tam tersine beyni tembelleştirir. Bizim zihin yorgunluğu dediğimiz şey beyni
çalıştırırken fiziksel şartları ihmal etmemizden ya da psikolojik gerginliğin fizyolojiyi
etkilemesinden doğan “durumdan” başka bir şey değildir. Uyku anında dinlendiğini sandığımız
beynin uyanıkken ki halden daha yoğun çalıştığını belirleyen bilim de bu gerçeği vurgular.
Lüzumsuz dahi olsa insanların hem bedenen hem de zihnen sürekli çalışmaları gerekir. Kaldı ki
“Lüzumlu işler çoktur.” Ne çok zamanımız boşa akıp gidiyor! Ne çok müsrifiz! Bazılarına terakki yeri
olan dünyada bize de terakki kapıları açıktır. Biz ise başkalarını suçlayarak kendimizi temize
çıkarıyoruz. Muhammed Bozdağ
B.Yatay Bloklar
Blok okumaya ilk adımı ikili kelime bloklarıyla atıyoruz. Sonra blok büyüklüğünü üç ve dört kelimeye
çıkaracağız. Nihayet sütun bloklar üzerinde çalışacağız. Bu arada bloklarımızın rakamlardan
oluşmasını da sağlayacağız. Zihnimiz kelimeler kadar, rakamları da bloklar halinde okumayı
öğrenecek.
a) Aşağıdaki İngilizce ve Türkçe dilde yazılmış blokları, yukarıdan aşağıya ve sütunlar arasında soldan
sağa okuyunuz. Her “iki kelime”nin tek odakta okunması önemlidir. Gözlerinizin sıçramasının uzman
tarafından kontrol edilmesi için kendisine yardımcı olunuz. Önce yavaşça başlayacağınız okuma,
metronomun kullanılmasıyla hızlandırılacaktır. İlk okumalarınızda size verilen görme penceresi kartını
kullanarak, blokları pencere bölümünden görünüz ve okuyunuz. Kelimelerin ortasında gördüğünüz
nokta gözlerinizin odaklanacağı orta nokta hizasını göstermektedir. Bu noktayı dikkate alarak
kelimelere tam ortadan ve duruma göre bir kaç mm aşağıdan bakıyorsunuz.
2. Seçerek Okuma
Seçerek veya ayıklamalı okuma dediğimiz okuma türünde tam metin okuması gerçekleştirmiyoruz.
Metinlerin temel fikirlerinin veya ana bilgilerin odaklandığı kelimeleri veya paragrafları seçiyoruz. Bu tür
okumada hızımızın 6 bin kelime/dakikaya çıkması mümkündür ama kavrama düzeyimizin ciddi şekilde
düşmesi de kaçınılmazdır.
Seçerek yapacağımız okumalarda genellikle belli bir soruna cevap arıyoruzdur. Özellikle bilimsel
çalışmalarda belli bir sorunun cevabını ararken tüm metin işimize yaramayabilir. Aradığımız bilgiyi
bulmak ve o bilgi üzerinde odaklanmak durumundayızdır. Tanıma ve Kavrama çerçevelerinde
verilecek olan egzersizler aradığımız bilgiye metin üzerinde çabucak ulaşma yeteneğini bize
kazandıracaktır. Unutmamamız gereken bir gerçek var. Eğer okuduğumuz metin çok yoğun bilgi ve
düşünce içeriği taşıyorsa seçerek okuma imkanı azalır. Metnin bilgi değeri ve yoğunluğu azaldıkça
seçme yapma kapsamı genişleyecektir. Bu arada tüm metinlerde mutlaka dikkate alınmaya
değmeyecek cümleler veya ibareler var olacaktır. Bazen 200 sayfalık bir kitabın özetlendiğinde sadece
on sayfası bilgi değeri taşırken Bazen tüm ibareler bilgi değeri taşıyabilir.
--Kelimeleri Seçme: Metin nispeten yoğundur. Temel kelimelere odaklanacağız. Bu seçme türü tam
metin okumasına çok yakındır. Aşağıdaki metinde ilk paragrafta seçilecek kelimelerin altı çizilmiştir.
P-2) Hegel’in yaklaşımı şudur ; insanın gelişim sürecinin merkezi olan ve kendi dışında bir
dünya “yaratan” sonra da bu dünyanın kendi ürünü olduğunu anlayan ruh yavaş yavaş
dünyanın kendi dışında olmadığını kavramıştır. Yabancılaşma bu kavrayış eksikliğinin
sonucudur. Yabancılaşma tüm insanların çevre ve kültürlerinin ruhtan kaynaklandığını
anladıkları zaman son bulacaktır. Hegel’in etkisinde kalan Ludwig Feuerbach yabancılaşmanın
dinsel cephesiyle ilgilenmiştir. Feuerbach Hıristiyanlığın özü (184) isimli kitabında dinin
özellikle Hıristiyanlığın nesnel özünün insanın özünden yani duygudan başka bir şey
olmadığını iler sürer.
P-3) Marx, Hegel’in yaklaşımı tersine çevirerek konuya bakmıştır. Marx’ta maddeci bir gözlükle
her şey insan emeğinin bir ürünüdür. 1845-1847 yıllarında Marx bu terimi ontolojik bir
kavramdan sosyolojik bir kavram haline getirmiştir. Marx insanın yabancılaşmasını çağdaş
toplumun iş sürecine verdiği biçimde bulmaktadır. İş bölümü ve bunun sonuçlandığı insan
kişiliğinin parçalara bölünmesi, temelini teknolojik şartlarda bulmaktadır. Toplumun düzeni ne
olursa olsun bu teknolojik şartlar varlığını sürdürecektir. Marx’a göre insan bir iş ve eylem
varlığı oluşturduğundan kişinin etkinliği, ürünü ile belirlenmektedir. Özel mülkiyete dayalı bir
rejimde ise insan özü, kendisine ters düşmektedir. Zira insan emeğinden oluşan sermaye
insana yabancı ve düşman olmaktadır. İnsan kendi özüne dönünce yabancılaşmadan kurtulur.
Kapitalist üretim biçim böylece insani yabancılaştırmaktadır ve hızlanan yabancılaşma bu
sistemin sonu olacaktır. M. Bozdağ
--Cümleleri Seçme: Bazen metin içeriği çok zayıftır ve temel bilgiler veya ana fikir bizim için yeterlidir.
Bu durumda yalnızca bu cümleleri seçerek okuyacağız. Diğerlerini süratle geçeceğiz. Aşağıda ilk
paragrafta bu tür cümlelerin altı çizilmiştir.
Utangaçlık toplumların karşılaştığı önemli sorunlardan biridir. Yapılan bir araştırmaya göre
bugün Amerikalıların %40’ı açık veya gizli utangaçtır. siz de utangaç mısınız? Utangaçlığın
nelere sebep olduğunu biliyor musunuz?
Bu hastalığı yenmek için ne mi yapacaksınız? Önce yapmak istemeye hazır olup olmadığınızı
sorun. Bu sorunu halletmek istiyor musunuz? O halde dikkat edin: Hep önde oturacaksınız.
Hep öne çıkacaksınız. Toplantılarda kürsünün önünden geçmeye çalışacaksınız.
Konuştuğunuz insanların gözlerine bakıp gülümseyeceksiniz. Hızlı yürüyeceksiniz. Bunlar zor
mu? Hayır hiç de değil. bunları çok kolay yapabilirsiniz. Yeter ki yapmak isteyin. Çevrenizde bir
yığın fırsat var bu iş için.
--Paragrafları Seçme: Bazı paragraflar bilgiye hazırlama niteliği taşıyabilir. Veya size hiç lazım
olmayacak bilgileri veriyor olabilir. Bu tür paragrafları hızla tarayıp geçeceksiniz. Aşağıda boş ve dolu
paragraf örnekleri gösterilmiştir:
P-1) Hızlı Geçiniz--Geçtiğimiz hafta sonu bir kardeşimizin düğününe iştirak etmek,
mutlu günlerini paylaşmak üzere Kayseri’deydik. Çalışkan kaymakamlarımızdan biri,
İstanbul’dan gelen mühendis arkadaşlar ve misafiri olduğumuz Mustafa
kardeşimizin,Yahya hocamızın nurani makamlarında hasret giderdik.
p-3) Hızlı Geçiniz- Güzel bir diyardı Kayseri. Daha önce Kayseriye helikopterle inmek
zorunda kalmıştık. Zenginler diyarı olmuş bu şehir. Belediye başkanlarının başarıları
da hayranlık verici. Ve Erciyes’in buz gibi suyu. Karadenizin yaylalarını yaşadık bu
şehrin dağlarında ama yeşillik bakımından karadenizle kıyaslanamaz.
P4-) Biraz Dikkat- Ve nihayet mutlu bir gündü o gün. Oysa çok geçmeden Erciyes
dağının eteklerine doğru yaklaşırken ikindi vakti Hisarcık’ta bir ölüm salasını dinledik.
Kamyonun Hasan vefat etmişti. Bu vefata bir başka vefat haberi daha eklendi. Bir kaç
gün önce Belediye başkanının dört yaşındaki küçücük kız çocuğu basit bir su
kanalında takılarak boğulmuştu. Bu çocuğun halinin verdiği ızdırapla Ağrı-Diyadin’de
teröristlerce katledilen bir ailenin trajedisini hatırladık. 6 yaşındaki küçük Canan yıkılan
duvarın arasında sıkışmış; bütün vücudu elbiseleriyle beraber kemik dokuya kadar
yanmıştı. Otopsi raporunu gözyaşıyla okudum. Bir yanda mutluluklar; öteki yanda da
mutluluklar...Ama bizim yanımızda kalan hüzün.. M. Bozdağ
--Bilgileri Seçme: Bu tür seçmeli okumalarda belli bir bilgiyi arıyorsunuz. Okumadan önce ne
aradığınızı bilmesiniz. Bu durumda aradığınız konuya ilişkin bilginin geçtiği noktalarda yavaşlayarak
odaklanacaksınız.
Tembellik ya zihinsel, ya bedensel ya da her ikisi birden yaşanır. İnsanların büyük bir kısmı
zihinlerini, önemli bir kısmı bedenlerini ve yine çok önemli bir kısmı hem bedenlerini hem de
zihinlerini çalıştırmazlar.
Dinlenmek kastıyla uzun uzun oturmak, televizyon seyretmek, müzik dinlemek, dedikodu
yapmak kontrolsüz hayal kurmak gibi işlerle meşgul olan insan bunları yaptığı anda tembellik
tuzağına düşmüştür.
Oysa hayat duraksamadan devam eden “hareketlilik ve aktiflik” prensibi üzerine kuruludur.
Atomlardan galaksilere kadar;mikroplardan balinalara kadar fıtrata itaat eden bütün mahlukat
amansız bir hareketlilik furyasında çırpınır.