You are on page 1of 50

HIZLI OKUMA NEDİR?

Hızlı okuma, adından da anlaşılacağı gibi, normalden daha kısa süre içinde daha çok şey
okuyabilmek amacıyla yapılan bir okuma çeşididir. Bu yönüyle hızlı okuma, kendisinden
bahsedildiği zaman dinleyenlerde daima tereddütlere yol açmakta ve tebessüm
uyandırmaktadır. Buna "Bir metni normalden daha hızlı okumaya çalışırsak okuduğumuzu
anlamakta güçlük çekeriz." endişesi sebep olmaktadır. Bu konudaki bir başka yanlışlık hızlı
okumanın alelusul anlamadan yapılan bir okuma şekli olduğunu sanmaktır.

Halbuki hızlı okuma bunların tamamen aksine, dikkatin ve anlama gücünün çok yüksek
olduğu, zihnin son derece elâstik bulunduğu büyük disiplin isteyen son derece yorucu bir
okuma şeklidir. Örnek olarak okuma hızını bir misline çıkaran bir okuyucunun anlama
derecesine % l2'lik bir artış olduğu görülmüştür.

Bir an için kendimizi bir otomobilin direksiyonunda farzedin. Saatte 30 km'lik bir hızla
giderken, otonuzu kullanmada çok büyük bir dikkat harcamanız gerekmez. Rahatça çevrenizle
ilgilenebilir, yanınızdaki kişiyle konuşabilirsiniz. Bir de otomobili 150 km, hatta daha yüksek
bir hızla kullandığınızı düşünün. . Dikkatinizin çok daha yoğun olması gerekir. Bu durumda
yorgunluğunuz elbette daha fazla olur.

NİÇİN HIZLI OKUMAK GEREKİR ?

"Niçin hızlı okumaya ihtiyaç duyalım? Bu tür okumanın yararları nelerdir ?" Soruları sanırım
herkesin aklından geçmektedir.

Günümüz insanı okumak konusunda mevcut kapasitesini bütünüyle kullanamamaktadır.


Günlük yayınların yoğunluğu, bilim alanındaki gelişmeler, öğretim sırasında okunması
gereken dökümanların her geçen gün biraz daha artması karşısında insanlar çaresiz kalmakta;
hepsini okuyacak zaman bulamamaktadır.

Bu konuda yapılan araştırmalar, çağımız aydınının ortalama olarak dakikada 500 kelime
okumasının gerekli olduğunu göstermiştir. Bunun da ötesinde bir okuma hızına ulaşmak,
özellikle yönetici kadroların ideali olmak zorundadır.

Üst seviyedeki bir komutanın, bir karargah subayının, bir devlet adamının, yalnız günlük
işlerle ilgili olarak imzaladığı belge ve yazışmalann okunması bile dakikada 500 kelimeden
düşük bir okuma hızıyla mümkün görünmemektedir.

Bütün bunların üzerine eklememiz gereken şu hususuda unutmamamız gerekmektedir:

Hiç olmazsa her gün en az bir günlük gazeteyi, her hafta en az bir haftalık dergiyi, her ay en
az bir aylık dergiyi okumak bir aydının kültürünü geliştirebilmesi, çevreden olaylardan
haberdar olabilmesi için asgari şartlardandır. Buna, ayrıca okunması gereken kitapları da
eklemeliyiz.

Biz 10 yaşında okumaya başlasak ve 60 yaşına kadar hiç aksatmadan her hafta bir kitap
okusak, ki bunu yapabilenler yok denecek kadar azdır, bu 50 yıllık süre içinde ancak 2600
kitap okuyabiliriz. Bu kütüphaneler dolusu kitap karşısında gülünç bir sayıdır. Küçük bir
ilkokulun kitaplağında bile bundan daha fazla kitap bulunur.

Bir yandan görevlerini yürütürken, diğer yandan Harp Akademisi imtihanlarına hazırlanan bir
subayın kısa sürede 500 kadarını da incelemesi gerekmektedir.

İşte bütün bunlar, bizi hızlı okumaya yönlendiriyor. Hızlı okuma, bilgi ve kültür alanında
kendimizi aşmanın yollarını hazırlıyor.

NASIL HIZLI OKUNUR?

Hızlı okumanın temelini ÇABUKLUK, KAVRAMA ve BELLEK arasında sağlam bir bağ
kurmak teşkil eder. Çalışmalar sırasında bu prensip akıldan çıkarılmamalıdır.

Hızlı okumada herhangi bir çalışmaya başlamadan önce, hali hazırdaki okuma hızımızı,
kavrama ve bellek gücümüzü belirlemek gerekir.

OKUMA HIZI NASIL ÖLÇÜLÜR?

Okuma hızının belirlenmesinde değişik uygulamalar vardır. Bunlar arasında en sağlıklısı, belli
bir zaman dilimi içinde okunan işaret sayısına dayalı olanıdır. Bu yöntemle okunan metinde
rakam, harf ve noktalama işareti olarak kaç işaret bulunduğu belirlenir. Zamana bölerek
dakikada okunan işaret sayısı elde edilir.

Daha kolay olan ve bu yüzden daha yaygın olarak kullanılan bir diğer yol, dakikada okunan
kelime sayısının belirlenmesidir. Ancak bu takdirde okuma hızının belirlenmesinde okunan
metne göre küçük farklılıklar olabilir. Kimi metinlerde kelimeler hep kısadır. Kimilerinde ise,
sekizer, onar harfli kelimeler çoğunluktadır. Bu durumda kısa kelimelerden oluşan metinde
okuma hızımız, gerçekte olduğundan daha yüksek, ötekinde tersine daha alçak görünür.

ANLAMA SEVİYESİ (KAVRAMA ve BELLEK) NASIL ÖLÇÜLÜR?

Her metinle ilgili olarak, daha önceden en az 10 soru belirlenir ve bunlara dayalı bir test
hazırlanır. Çoktan seçmeli veya doğru/yanlış testleri bu konuda uygundur. Bu işlem öğretmen
veya metni okuyacak kişi dışında biri tarafından yapılmalıdır. Tabii ki gerek okuma hızının
ölçülmesinde, gerek anlama seviyesinin ölçülmesinde kullanılacak metin, okuyucunun ilk
defa karşılaştığı bir metin olmalıdır. Daha önce okuduğumuz metinler bizi yanıltır. Okuma
hızını belirlemek için yapılan okumadan hemen sonra, metinle ilgili test cevaplandırılmalıdır.
Cevap anahtarına göre, yüzde olarak belirlenen doğru cevap oranı, aynı zamanda anlama
seviyesini gösteren orandır. Soruların o % 70'ine doğru cevap veren bir okuyucunun anlama
seviyesi 70'dir.

HIZLI OKUMA İÇİN NASIL BİR ORTAM HAZIRLANMALIDIR?

Okunan şeyden daha iyi yararlanabilmek için, fikri durumumuzu ve çevre şartlarını da dikkate
almak gerekir. Çevreyi hızlı okumaya uygun hale getirmek için şu kuralları öğütlüyoruz:

a. DURGUN VE SESSİZ BİR ORTAMDA OKUYUNUZ. Mümkün olduğu kadar sessiz ve


hareketsiz bir ortamda okumak, dikkati dağıtmamak açısından çok önemlidir. Bu, aynı
zamanda uzun süre okuyabilme gücüde verir.

b. RAHATÇA OTURUNUZ. Aşırılığa kaçmadan rahatınıza bakınız. Hızlı okumaya şiddetle


ihtiyaç duyulan zamanlarda, beyin dinamizminin bedenen de diri bir destekle güçlendirilmesi
gerekir. Bu bakımdan çok fazla gevşemek, yatar gibi bir vaziyet almak hızlı okumak için
olumsuz bir ortam oluşturur. Eğer okuma sırasında sık sık bir şeyler not etmek gerekiyorsa,
bir masanın önünde oturmak daha uygundur.

c. UYGUN BİR AYDINLATMA SAĞLAYINIZ. Aydınlatma iki türlü yapılabilir. Bütün


mekanın aydınlatılmasını sağlayan bir ışık kaynağı kullanılabileceği gibi, yalnız okuma
alanının aydınlatılmasıyla yetinilebilir. Bütün bir odayı aydınlatmak yerine, yalnız okunan
yüzeyi aydınlatmak hızlı okuma çalışmaları için çok daha uygundur.

İdeal bir aydınlatma için ölçü şudur :

(1) Işık kaynağı sol omuzumuzun arkasında olmalıdır.

(2) Işık demeti doğrudan doğruya okunan yüzey üzerine düşmelidir.

(3) Gözümüze doğrudan yönelmiş başka bir ışık kaynağı bulunmamalıdır.

(4) lx2 metrekarelik bir çalışma masasını aydınlatan ışık kaynağı 40W gücünde olmalıdır.

(5) Koltukta yapılan okumalarda ışık demeti sol omuzun hemen arkasında gelecek şekilde
25W olmalıdır.

d.GÖZLERİNİZE ÖZEN GÖSTERİNİZ. Şimdi birazda okumak için en fazla yüklendiğimiz


organımızın, gözlerimizin korunmasından; iyi okuyabilmek için bu organımıza göstermemiz
gereken ihtimamdan söz edelim. Gözlerinizin yorulmaması ve bakımı için şu öğütlerimize
mutlaka uyunuz:
( 1) Mümkün olduğu kadar gün ışığında okuyunuz.

(2) Flouresan ampullerle aydınlatılan yerlerde uzun süre okumaktan kaçınınız.

(3) Yetersiz ışık altında veya fazla aydınlatılmış bir yerde okumayınız.

(4) Gözünüze doğrudan ışık gelen bir ortamda okumayınız.

(5) Çok küçük harflerle yazılmış metinleri uzun süre okumayınız.

(6) Büyüteç veya benzeri aletlerle uzun süre okumayınız.

(7) Okuduğunuz yüzeyi gözlerinizden 30 cm kadar uzakta tutunuz. Daha yakında veya uzakta
tutmak ihtiyacı duyuyorsanız, bir doktora görününüz.

(8) Doktor tarafından verilmiş bir gözlüğünüz varsa, bunu okuma sırasında mutlaka
kullanınız.

(9) Gözleriniz yorulunca okumaya bir süre ara veriniz. Göz yuvarlaklarında ağrılar
duyuyorsanız; şakaklarınızı, alnınızı ve elmacık kemiklenizin üzerini hafifçe ovunuz. Böylece
gözlerinizi çevreleyen kaslara masaj yapmış olursunuz.

[10) Gözlerinizi dinlendirebilmeniz için bir başka yöntem daha vardır. Biz buna "Palming"
veya "Avuç içi ile dokunma" diyoruz. Avuç içlerini göz yuvarlaklarına fazla bastırmadan,
fakat tam karartma sağlayacak şekilde gözlerinizin üstüne koyunuz. Avuç içlerinizin ısısı
gözlerinize bir gevşeme duygusu verecektir. Bu işleme başladığınızda, karanlığın içinde
gözlerinizin önünde ışık pırıltılarının geçtiğini göreceksiniz, bu pırıltıların kaybolmasını
bekleyiniz. Pırıltılar kaybolduktan ve 10 saniye kadar bekledikten sonra gözlerinizi açınız ve
okumaya devam ediniz.

HIZLI OKUMAK İÇİN OKUMAYI YENİDEN ÖĞRENMEK Mİ GEREKİYOR?

a. OKURKEN SES ÇIKARMAYINIZ : Yalnız gözlerle yapılan bir okuma ile sesli okuma
arasında hız bakımından büyük fark vardır. Kendi tecrübelerimizle de seslendirmeden yapılan
bir okumanın daha hızlı olduğunu biliriz. Bu özellik, bizim dayanak noktalarımızdan birini
oluşturacaktır.

Bir çok kişi sessiz okuduğunu sandığı bir sırada bile, aslında sesli okuduğunun farkında
değildir. Okurken ya dudaklarını kımıldatır ya da hafifçe ses çıkartır. Okurken dudaklarımızın
oynaması bir yana, gırtlağımızın oynaması bile yalnız gözlerimizle okumadığımızı gösterir.
Böyle bir okuyuş bizi çok yavaşlatır. Öncelikle, böyle bir alışkanlığımız varsa, bundan
kurtulmalıyız.

b. KELİMELERİ ZİHNİNİZDEN TEKRAR ETMEYİNİZ : Yine hemen hemen hepimiz,


sessiz okurken, okuduğumuz her kelimeyi zihnimizde tekrarlanz. Buda okumayı yavaşlatır.
Gözümüzün gördükleri sinirler tarafından beyne iletilir ve idrak edilir. Bizim bunları tekrar
zihnimizden geçirmemiz boş bir çabadır. Nitekim gördüğümüz manzaraları, insanları, eşyaları
zihnimizde tekrar etmeden idrak ederiz. Hiç bir insanın gördüğü bir ağaç için "Bu gördüğüm
bir ağaçtır." tarzında bir tekrara ihtiyacı yoktur. Ancak, bu, çok zor unutabileceğimiz kötü bir
alışkanlıktır. Bundan kurtulma çok çalışmayı gerektirir. Bu kötü alışkanlığı yenebilecek
olanlar olağanüstü bir okuma hızına ulaşırlar.

c. HARF HARF, HECE HECE OKUMAK : Bizi yavaşlatan frenlerden biri de, okuduklanmızı
ayrıntılarıyla daha iyi kavrayabilmek endişesiyle harfi harfine heceleyerek okumaktır. Halbuki
kelimeler içindeki harflerle birlikte bir bütün olarak algılanmalıdır. "Masa" kelimesi, bir
bakıma stilize edilmiş bir masa resmidir. Masa resmini gördüğümüzde nasıl bir bütün olarak
algılıyorsak, masa kelimesinide öyle algılamamız gerekir. Bu, biraz da okumayla ilgilidir. Bir
kelime ile daha önceleri ne kadar çok karşılaşmışsak, onu bir görüşte, bir bütün olarak
algılama şansımızda o kadar artar.

d. METNİ ELİMİZLE VEYA KALEMLE TAKİP ETMEYİNİZ : Okumayı yavaşlatan bir


başka kötü alışkanlık da metni okurken parmak veya kalemle satırların altını taramaktır. Bu
kötü alışkanlıktan derhal vazgeçmeliyiz.

e. OKURKEN ASLA GERİ DÖNMEYİNİZ : Dikkate almanız gereken kötü alışkanlıkların


sonuncusu geri dönüşlerdir. Çoğumuz bir metni okurken anlamadığımız bir kelimeyle
karşılaştığımızda, veya bir kelimeyi anlamakta güçlük çekince derhal başa döner, en son
okuduğumuz cümleyi baştan alırız. Bu da okumayı son derece yavaşlatan sebeplerden biridir.
Bu kötü alışkanlığıda unutmamız gerekiyor. Ne olursa olsun, geri dönmeyeceğiz. Bırakın
metin iyi anlaşılmasın hızlı okuma çalışmalarının başlangıcında hızlılık geliştirmek esastır.
Anlama, daha sonra kendiliğinden gelecektir. Bu bakımdan başlangıçta anlama konusunda
fedakarlıkta bulunabiIiriz.

Okumadaki kötü alışkanlıklarımızı bırakmak, zannedildiği kadar kolay değildir. Öncellikle


belli bir yaşa gelmiş insanlar için bu işin zorluğu artar. İlkokul sıralarından başlanarak
kazanılmış ve uzun yıllar boyunca kemikleşmiş kötü alışkanlıklar bir çırpıda terk edilemez.
Tek çare, ısrarlı çalışmalarla bu kötü alışkanlıkların yerini alacak iyi alışkanlıkların
geliştirilmesidir. Yılmamak, kolay başarılar beklememek gerekiyor. Önemli olan belli bir
metni kısa bir sürede okumak değildir. Hızlı okumak, bizim normal okuma alışkanlığımız
haline gelmelidir. Bu sağlanmadıkça tam başarı elde edilemez.

İnsan kısa bir süre uğraşarak bir metni hızlı okuyabilir. Özel bir çaba sarfetmeden, uzun süre
hızlı okuyabilmek gerekir. Buda ancak hızlı okumanın bizim normal okuma alışkanlığımız
haline getirilmesiyle mümkündür.

Şimdi, yenmemiz gereken kötü alışkanIıklarımızı topluca bir kez daha gözden geçirelim :

a. SESLİ OKUMAK b. OKUDUĞUMUZ HER KELİMEYİ ZİHNİMİZDEN


TEKRARLAMAK c. HARF HARF, HECE HECE OKUMAK d. METNİ, SATIRLARI
PARMAK VEYA KALEMLE TAKİP ETMEK e. OKURKEN GERİYE DÖNMEK

KÖTÜ ALIŞKANLIKLARI YENMEK, İYİ OKUMA ALIŞKANLIKLARI KAZANMAK


IÇIN YAPILACAK ÇALIŞMALAR :

a. DELİKLİ KARTON YÖNTEMİ : Eni 9 cm, boyu 30 cm. olan bir karton şerit kesiniz. Bu
karton şeridin üstüne sürğü şeklinde hareket edebilen başka bir karton parçasını kemer halkası
biçiminde takınız. Bu kartonun ortasına 0.5 cm. eninde ve 7 cm. uzunluğunda bir pencere
açınız. Hazırladığınız kartonun üzerine takılabilecek ende kağıt şeritler hazırIayınız. Bu kağıt
şeritler üzerine üç harfli kelimeler yazınız. Kağıt şeritleri sırayla karton üzerine yerleştiriniz.
Ve sürgülü kartonu aşağıya doğru kaydırırken ortadaki pencere içinde görünen kelimeleri
sessiz, zihinden tekrarlamadan okuyunuz.
Bu çalışma sırasında sürgüyü kaydırma hızınız, daima okuyabildiğinizden daha süratli
olmalıdır. Bu sayede; a. Geriye dönme imkanı bulamayacaksınız. b. Bir sonraki kelimeyi
kaçırmamak için zihninizden tekrarlamaya fırsat bulamayacaksınız. c. Daha hızlı okumak
zorunda kalacaksınız. d. Daha ileride söz edeceğiniz göz yelpazesini (Aktif görme alanı)
genişletme imkanı bulacaksınız. Bu çalışmayı hergün en az üç seans halinde ve hiç olmazsa
onar dakika yapmalısınız. Çalışma ilerledikçe sürgüyü kaydırma hızınızı arttırınız. Çalışma
ilerledikçe ve siz üç harfli kelimeleri çok rahat okur hale gelince, kağıt şeritler üzerine dört,
beş, altı harfli kelimeler yazınız.

Daha ileri safhada birbiriyle ilgisi olmayan kelime dizileri yerine, anlamlı cümleler, hatta
metinler oluşturacak şekilde dar sütunlar kullanınız. Böylece aynı zamanda okuduklarınızı
anlayıp anlamadığınızı da kontrol etmiş olacaksınız.

Bu çalışmalar sırasında yalnız kelimeleri değil, rakamlarda kullanınız. Eğer 7 cm.lik pencere
size dar gelmeye başlarsa siz bir bakışta daha geniş bir satır bölümünü göz yelpazeniz içine
sığdırabilirseniz, sürgülü karton üzerindeki pencereyi genişletiniz.

b. SATIR ÇALIŞMASI : Bu çalışmada bir metnin her satırının yalnızca ilk ve son kelimeleri
okunarak bir sonraki satıra geçilir. Bu iş, olabildiğince hızlı yapılır. Satır aralama çalışması
yapılırken, satırlar elle veya başka bir şeyle takip edilmez.

Satır aralama çalışmaları gözlerimize esneklik kazandırır. Daha ileride söz edeceğimiz
sıçrama sayısını azaltmamıza, göz yelpazesinden (aktif görme alanı) tam yararlanmamıza
yardımcı olacaktır. Ayrıca bu çalışma elle satır takibi gibi kötü bir alışkanlığı yenmemize de
yardımcı olacaktır. Satır aralama çalışmalarını delikli karton ile günde üç seans hâlinde
yaptığımız çalışmalardan sonra beşer dakika süreyle yapmalıyız.

HIZLI OKUMADA BİLGİ GEREKEN DİĞER KAVRAMLAR NELERDİR ?

a. SAPTAMALAR : Biz okurken, gözlerimizin satır boyunca kesintisiz bir şekilde sona doğru
kaydığını sanınz. Gözlerimiz fotoğraf makinesi ile aynı prensipler içinde çalışır. Aslında
gözlerimizin satır üzerindeki yer değiştirme hareketi kesintisiz değildir. Kesik kesik
sıçramalar halinde satır sonuna doğru ilerler. Gözlerimizi bu bakımdan çok geniş bir
manzaranın resmini objektifine bir kerede sığdıramayıp, birkaç kerede çeken bir fotoğraf
makinesine benzetebiliriz. Birçok insan, okurken hece üzerinde gözlerini bir kere durdurarak
satır boyunca gereksiz bir çok sıçramalar yapar. Bir satır boyunca gözlerimiz ne kadar az
sıçrama yapıyor, ne kadar az duraklıyor, biz bir bakışta ne kadar geniş bir satır parçasını
görebiliyorsak; o kadar hızlı okuruz. Bir bakışta bir satırın mümkün olduğu kadar geniş bir
bölümünü görmeliyiz.

Biz gözün satır üzerindeki her sıçrayışına "saptama" adını veriyoruz.

b. BİR SAPTAMA SIRASINDA GÖRÜLEN ŞEY:

Örnek olarak "ova" kelimesini okuyan bir göz, merkez olarak "v" harfini alarak 1-2 mm
aşağısına bakacaktır. Bu durumda "v" harfinin sağ ve solunda kalan diğer iki harf kolayca
okunabilir. Öyleyse "ova" kelimesi her hece için ayrı bir saptama yapmadan tek bir saptamada
okunabilir. Fotoğraf makinesinde tek bir film harcanabilecek bir yerde iki poz harcamaya
gerek yoktur.

"Ova" kelimesi üç harften oluştuğu için bir saptamada kolayca okunabiliyor. Ya daha uzun bir
kelime olsaydı ne olacaktı ? Örnek olarak "ovalarından" kelimesini ele alalım. Bu kelimede
11 harf vardır. Biz gözümüzü ortada yer alan "r" harf'ine ayarladığımızda kelimenin tamamını
okuyabiliyorsak hızımız yüksek olacaktır. Normal okuyucu bunu başaramaz. Hele bir metni
okurken bu çok zordur. Tek başına bu kelime üzerinde çalışan kişiler bile tek bir saptamayla
bu kelimeyi okumakta güçlük çekerler.

c. GÖZ YELPAZESİ (AKTİF GÖRME ALANI) : Gözümüzün bir saptama sırasında satır
üzerinde aktif olarak görebildiği işaretlerin genişliğine "göz yelpazesi" veya "aktif görme
alanı" adını veriyoruz. Bu alan elips şeklindedir.

Yukarıda sözü geçen delikli kartonla yapılan çalışmada göz yelpazesini genişletmeye
çalışıyoruz. Aşama aşama üç harfli kelimelerden başlayarak kartonun penceresinden geçen
kelimeleri bir tek saptamayla okuyoruz. Yavaş yavaş kelimelerin harf sayısını artırarak göz
yelpazemezi genişletiyoruz.

Göz yelpazemizin genişliği oranında hızlı okuyabiliriz.

Ayrıca iyi bir hızlı okuyucu yan yan gelen aktif görme alanlarını üst üste biniştirmemelidir.
Böylece yararlanılmayan alanlar ortadan kalkar, daha hızlı okunabilir.

KÖTÜ BİR OKUYUCUNUN AKTİF GÖRME ALANLARI ÜST ÜSTE BİNER

d. RİTİM KAZANMAK İÇİN DAİMA İLERİYE BAKMAK GEREK : Gözlerinizi daima


ileriye bakmaya zorlayınız. Okuyamadığınız veya tam kavrayamadığınız bölümler olursa, asla
geriye dönüş yapmayınız. Hızlı okuma çalışmalarında başlangıçta anlama, okuma hızına feda
edilebilir. Anlayamasanız bile hızlı okuyunuz. Zamanla anlama seviyeniz normal okumada
olduğundan daha yüksek seviyeye çıkacaktır.

Bunun için başlangıç çalışmalarında daima kolay metinleri seçiniz. Bu metinler aynı zamanda
yazma kurallarına uygun olsun. Devrik cümlelerin sıkça yer aldığı metinlerden kaçınınız.

e. GÖZÜN GÜRDÜĞÜ KELİMEYİ BİÇİMİ ARACILIĞI İLE ANINDA KAVRAMASI :

Bir kelimeyi meydana getiren harfler, bir bakıma onun resmi gibidir. Biz bu kelimeyi daha
önceleri o kadar çok okumuş, o kadar çok görmüşüzdür ki onu tanımakta hiç bir güçlük
çekmeyiz. Çok iyi tanıdığımız bir insanı görmüş gibiyizdir. O insanı tanımak için derinden
derine bir inceleme gerekmez. Üzerindeki elbiseler değişse bile tanırız. Kelimeler de çeşitli
ekler alsalar bile bir bakışta kolayca tanınırlar. Biz de bundan yararlanmalıyız. Hece hece
okumak yerine, kelimeleri bir bütün olarak görmeye çalışın

f. BENZER KELİMELERİ KARIŞTIRMA TEHLİKESİ : Gözlerin görme ustalığı okumayı


doğrudan etkiler. Gözümüzün benzer siluetli kelimeleri birbiriyle karıştırmaması için, çok
alışkın, çok dikkatli olmak gerekir. Bu konu, yapılan hızlı okuma çalışmaları çoğaldıkça
gelişecektir.

HIZLI OKUMA SIRASINDA DÜŞÜNCENİN AKIŞI NASILDIR?

Hızlı anlama, hızlı kavrama okuma hızını artırır. İyi bir ritim, karşılıklı uyum sağlamış göz ve
akıl, kelimelerle cümlelerin alışılmış silüetlerini çeviklikle yakalayarak, satırların üzerinde
uçuşurlar.

AKLIN ÇEVİKLİĞİ GÖZLERİ UYARMALI, AKIL, DAİMA GİRİŞKENLİĞİ ELDE


BULUNDURMALIDIR

Kalabalık bir trafik içinde ilerlemeye çalışan bir otomobil içinde olmaktansa, bir helikopter ile
yükseklerde uçup gitmek misalinde olduğu gibi, bütüne göz gezdirmeye çalışmak gerekir.
Akıl daima gözlerin önünde yer alır.

Yavaş okuma sırasında akıl büyük bir tembellik içindedir. Gözlerin okumasını bekler. Göz
okuyamazsa, geriye döner, durur, çabalar; akıl neden sonra, gözün okuduğunu kavramaya
çalışır. Bütün yük gözler üzerindedir. Halbuki hızlı okumada akıl, daha gözlerin okumadığı,
henüz sırası gelmemiş kelimeleri tahmin etmeye, kavramaya çalışmaktadır. Akıl bu aktif
haliyle gözlerin en büyük yardımcısıdır.

Yavaş okumada akıl fren görevi yaparken, hızlı okumada çekici lokomotiftir.

"Leb demeden leblebiyi anlamak" misalinde olduğu gibi, çoğuı zaman sözün nasıl biteceği,
hangi kelimeden sonra hangi kelimeninı geleceği bellidir. Akıl girişkenliği elde tuttuğu sürece
hep önde koşacak, gözler ona yetişmek için alabildiğine hızlanacaktır.

İşte hızlı okuma bu yönüyle yavaş okumadan daha büyük bir dikkat ve zihin uyanıklığı ister.
Yine bu yönüyle daha başarılıdır. Hızlı okuyan bu sebeple okuduğunu yavaş okuyana nispetle
çok daha iyi anlar, kavrar.

İyi düzenlenmiş bir metne bakıldığında aklın önde gitmesine yardımcı olacak birçok işaretler
vardır.
AKLI UYARAN İŞARETLER :

DEVAM ET İŞARETİ :

Bu işaretler fikir akışı içinde bir değişiklik olmayacağını, yazının okunmasına hızla devam
edilmesi gerektiğini bildirir. "ve, hem, daha, bundan başka, buna ilaveten, aynı zamanda, buna
paralel olarak, bunun gibi, aynı şekilde vb." böyle kelimelerdir.
Devam et işaretlerinin bir kısmı tamamlayıcı, kapatıcı mahiyettedir. Hızlı okumaya devam
edilmesini belirtirken, aynı zamanda yakında fikrin sona ereceğini, konunun bağlanacağını
gösterirler.

DÜŞÜNCE DEĞİŞİYOR İŞARETİ :

Bu kelimeler düşünce akışının değişeceğini, daha öncekilere zıt şeyler söyleneceğini


belirtirler. "ama, fakat, lakin, halbulki, ancak... vb." böyle kelimelerdir.

DAHA ÖNCE SÖYLENENLER GEÇERSİZDİR İŞARETİ :

Bu kelimeler daha önce söylenen söz ve fikirleri geçersiz kılarlar. "buna rağmen bilâkis, buna
karşın, mamafih... vb." böyle kelimelerdir.

SEBEP AÇIKLANACAK İŞARETİ :

Daha önce söylenenlerin sebebinin açıklanacağını gösterir. "çünkü" bu maksatla kullanılır.

HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARINDA KULLANILAN GRAFİKLER

Hızlı okuma çalışmalarında durumumuzu belirlemek ve bizde meydana gelen gelişmeleri


tespit edebilmek için bazı işaretlerden yararlanabiliriz.

a. OKUMA HIZI GRAFİĞİ : Bu grafikte düşey olan sütunda alttan üste doğru, kelime sayılar
150'den başlayarak yirmişer yirmişer işaretlenmiştir. Her hafta bir okuma yapılır ve dakikada
okunan kelime sayısı olarak belirlenen okuma hızı grafikte belirlenir.

b. ANLAMA SEVİYESİ GRAFİĞİ : Diğer grafiğin benzeridir. Düşey sütunda okuduğumuz


metni yüzde kaç anladığmız ve yatay sûtunda yapılan ölçüm sayısı işaretlenir.

c. GRAFİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ : Hızlı okuma çalışmalarının başlangıcında hız


grafiği yükselirken, anlama grafiğinde yükselme görülmeyebilir.

Ancak kısa bir süre sonra bu grafikte yükselmelidir. Değilse amacına ulaşılmamış olur.

Grafiklerde her hafta bir ölçüm bir değerlendirme yapılmalıdır. Grafiklerde bazı haftalarda
düşme veya yatay bir eğri görülebilir. Bu çok normaldir. İçinde bulunduğumuz fiziki ve ruhi
şartlar bizi etkileyebilir. Okuma hızım veya anlama seviyem düşüyor, gelişmiyor diye
endişeye kapılmamak gerekir. Önemli olan, grafiklerde bir bütün olarak yükselen bir eğrinin
meydana gelmesidir. Aradaki küçük sapmalar dikkate alınmaz.

SONUÇ VE TEKRAR : Hızlı okuma konusunda şu, hiç akıllardan çıkmayacak bir husustur: "
ANLAMADAN, KAVRAMADAN HIZLI OKUNMAZ." Bu yönüyle hızlı okuma, önemli bir
ölçüde bilgi seviyemize, kültürümüze bağlıdır. Kelime hazinesi çok dar olan insanlar hızlı
okuyamazlar. Eski, yeni, yerli, yabancı, günümüzde kullanılan; kitaplara, dergilere, gazetelere
giren her kelimeyi bilmek gerekir. Hızlı okumak isteyenler her şeyden önce kelime
hazinelerini genişletmelidirler.

a. Hızlı okuma için uygun bir ortam hazırlayınız.

b. Çalışmalarınızı kolaydan zora giden metinler üzerinde yapınız.

c. Asla geriye dönüşler yapmayınız.

d. Okurken ağzınız veya başka bir organınız oynamasın.

e. Okuduklarınızı zihninizden tekrarlamayınız.

f. Göz yelpazenizi genişletmeye çalışınız.

g. Saptama sayılarını azaltınız. Göz yelpazeleri mümkün olduğu kadar üst üste binişmesin.

h. Aklınız daima önde gitsin, zihnen uyanık bulunun.

ı. Delikli karton ile gerekli günlük çalışmayı yapın.

j. Satır aralama çalışması yapın.

k. Her hafta bir kez, örnek bir metin üzerinde çalışarak ölçüm yapınız.

BİR METNİ OKURKEN MEYDANA GELEN HIZ DEĞİŞİKLİKLERİ :

İyi bir okuyucu, ele aldığı metnin değişik bölümlerinde değişik okuma hızları kullanarak,
metni daha kısa zamanda daha iyi özümleyebilir. Genellikle metnin dikkat noktaları ve son
taraflarda toplanmıştır. Bilhassa metinlerin sonuç bölümleri bakımdan en önemli bölümleridir.

Paragraflar halinde yazılmış bir metinde, her paragrafın başlangıç ve bitiş cümleleri, o
paragrafta verilmek istenen mesajı belirleyen cümlelerdir. Bu dikkat noktalarını bilen okuyucu
bunların dışında kalan bölümlerde okuma hızını çok artırabilir, hatta bazı bölgeleri okumadan
geçebilir. Sadece dikkat noktalarını okuyarak metni % 100'e yaklaşan oranda anlayabiliriz.
Hele düşünce tarzına alıştığımız, tanıdığımız bir yazarı okurken bu iş daha kolay olur.

SEÇİLEN ANAHTAR KELİMELERDEN YARARLANMA : İyi bir okuyucu ele aldığı


metinle ilgili olarak bir takım anahtar kelimeler belirler. Bu belirleme ya metnin
başlangıcında, ya da giriş bölümünde yapılan açıklamalara göre olabilir. Daha sonra metin
hızla okunurken dikkat bu kelimelerin geçtiği bölümler üzerinde yoğunlaştırılır.

METNİN ÖNCEDEN İNCELENMESİ : İyi bir okuyucu, okuyacağı metini önceden


inceleyerek metin hakkında bilgi sahibi olur ve uygulayacağı okuma tekniklerini belirler. Bu
inceleme kısa metinlerden ziyade, uzun metinler ve kitaplar için yapılmalıdır.

Metnin incelenmesinde daima akıl ve düşünce önde olmalıdır. Böylece çok zaman
kazanabiliriz. Metin çok hızlı bir şekilde gözden geçirilir, önemli başlıklara dikkat edilir. Bir
yandan da "Bu metni tümüyle okumak benim için yararlı mıdır? Hangi okuma tekniğini
uygulamalıyım? Yazarın amacı nedir? gibi soruların cevaplandırılmasına çalışılır.

Bu sorulara cevap bulabildikçe metin seçme, hızımızı ayarlama ve gereksiz bölümleri atlama
imkânı elde edilir. Şu prensibi asla unutmayınız: "HER ŞEYİ

AYNI HIZDA OKUMA ALIŞKANLIĞINA SAHİP OKUYUCULAR, AZ HIZLI


OKUYUCU OLARAK KALIRLAR. "

BIR METNIN KAYMAĞINI ALMA TEKNİĞİ :

Bu teknikte bir önceki seçmeli okumadan farklı olan husus, metnin bazı bölümlerinin hiç
okunmadan geçilmesidir. Tekniğin temel ilkesi, metnin genel anlamına zarar vermeksizin
okunan sözcük sayısını azaltmaktır.

Göz yelpazemiz yalnızca enine bir genişliğe sahip değildir. Düşey olarakta bir yüksekliği
vardır. Biz bir satıra bakarken onun altındaki ve üstündeki satırları da kısmen görürüz.
Bundan yararlanmak gerekir.

Bir metnin kaymağını almak için :

a. Metnin temel düşüncesini kavramak gerekir.

b. Önemli düşünceler bütünüyle okunmalıdır.

c. Ayrıntılı cümlelerin üzerinden hızla geçilerek atlanmalıdır.

Özellikle her satırın ilk ve son kelimeleri okunmadan sadece orta bölümü okunduğu takdirde
yeteri kadar başarılı olduğu görülecektir. Okumadığımız kelimeler aklın kıvraklığı sayesinde
kavranabilir.
Kurallara uygun olarak düzenlenmiş cümlelerde "özne" en başta, "yüklem" en sonda yer alır.
Yükleme en yakın olarak başta, "yüklem" en sonda yer alır. Yükleme en yakın olarak
söylenmiş öğe, en önemli öğedir. Bundan yararlanmalıyız.

Cümlelerin ilk kelimesi ile sonda yer alan iki kelimesini okumak, o cümlede belirtilen fikri
anlamada esas olacaktır. Dikkat bu kelimelerde yoğunlaştırılırsa, bu kelimelerden bazıları
okunmadan geçebilir.

YERİNİ BULMA TEKNİĞİ :

Hepimizin zaman zaman uyguladığı bir teknik de budur. Kaymağını alma tekniğinde,
başlangıçta neyin araştırıldığını tam olarak bilinmeden, metnin verdiği mesaj alınmaya
çalışılıyordu. Bu teknikte ise, uzun bir metin içinden, sadece, içinde var olduğunu bildiğimiz
özel bilgiyi aramak söz konusudur.

Örnek olarak, herhangi bir kelimeyi ararken bütün sözlüğü okumaz, yalnız aradığımız
kelimeyi buluruz. Bu özel işlem her türlü metinde kullanılabilir. Bunun için neyin arandığını
iyice bilinmelidir.

Eğer okunarı kitap veya metin bir fıhrist bölümü taşıyorsa, bu bize büyük ölçüde kolaylık
sağlayacaktır. Bu yoksa metnin hızla taranması ve bu arada aradığımız bilgi için metnin hangi
bölümünde bulunabileceğine dair tahminler yapılmaya çalışılmalıdır.

Aranan sözcüklerle karşılaşıldığında, ilgili cümlelerin altının çizilmesi çok yararlıdır.


Tecrübeli okuyucular sayfa kenarlarına notlar alırlar. Hatta, sayfa kenarlarına alınan bu özel
notları için ayrıca özel bir fihrist hazırlanıp kitabın baş tarafına konmasında büyük yarar
vardır.

Burada bir şeye daha dikkat çekmek gerekiyor. Ele alınan metin, araştırılan konuya uygun
olduğu halde, metinde araştırılan kelimeye rastlanmayabilir. Yazar bizim kullandığımız
kelimeleri kullanmak zorunda değildir. Değişik bir kelime hazinesine sahip olabilir. Bunun
için aranan sözcüklerle aynı anlama gelen başka sözcükleri belirleyerek işe başlamak yerinde
olacaktır.

Hızlı okumak için :

1. OKUYUNUZ.

2. OKUYUNUZ.

3. OKUYUNUZ.

4. BİR KEZ DAHA OKUYUNUZ.

5. SEVDİĞİNİZ KONULARI OKUYUNUZ.


6. SEVMEDİĞİNİZ KONULARI DA OKUYUNUZ

7. NE BULURSANIZ OKUYUNUZ.

8. OKUYUNUZ.

9. OKUYUNUZ.

10. OKUYUNUZ

NASIL İLETİŞİYORUZ?

Etkili iletişim kurabilme yeteneği, çalışma yaşamında ve tüm yaşamda, etkisi yadsınamaz
ölçüde önemli becerilerden biridir. Açık ve sağlıklı bir iletişim olmadan herhangi bir işi
başarmak mümkün değildir. Toplumları dahi birarada tutan iletişimdir. İletişim olmasa,
herbirimiz sadece kendi tecrübelerimize dayanarak hareket eden bireyler olur; tek
boyutlu değerlendirmeler içinde, yaşamla ilgili hiç bir konuda değişik farkındalıklar
geliştiremez ve gelişme kaydedemezdik.

“İletişim Kurma” düşüncesinin doğması, tecrübeleri ve duyguları aktarma yeteneği, insan


ırkının gelişmesine olanak vermiş; bilgilerin ve tecrübelerin paylaşılması, sorunların
çözümü ve gelişmenin hızlanmasında önemli bir ateşleyici olmuştur.

İş yaşamı açısından değerlendirecek olursak bir şirket, bir insan topluluğundan başka bir
şey olmadığına göre, şirket üyelerinin etkili bir iletişim kuramamaları durumunda
yaşanacak zaman ve kaynak kaybı, insanlar arasındaki sürtüşmeler, bir takımın, verilen
görevi yerine getirme arzusunu köreltir ve ilişkilerin bozulmasına yol açarak kalıcı zararlar
yaratır. Yapılan araştırmalar, insanların iş yerlerinde karşılaştıkları problemlerin büyük
çoğunluğunun kaynağında kötü iletişimin yattığını göstermektedir.

Bireysel olarak değerlendirdiğimizde, etkili iletişim sahibi olan kişi, diğer bütün
becerilerini sonuna kadar kullanma rahatlığını elde etme şansına sahip olur.

İnsanları motive etme, sorumluluk verme, düzenlemeler yapma, sorun çözme ve bilgi
toplama becerilerinizin hepsi, başkalarıyla iletişim kurma yeteneğinize doğrudan bağlıdır.
Etkili iletişim kuramadıkça, iş ve özel yaşamınızda başarılı olmanın çok güç olduğu bir
gerçektir.

İletişim iki yönlü bir süreçtir. Uyanık olduğumuz saatlerin % 80’inden biraz fazlası bilgi
alıp vermekle geçmektedir. Bu süreçte, kendi mesajınızı karşı tarafa iletirken, diğerlerinin
söylediklerini dinleyip anlamak da önemlidir. Bu yönteme “aktif dinleme” adı verilir. Bunun
sonucunda karşınızdakilere istediklerini verebilir ve ihtiyaç duyduğunuz bilgiyi alabilirsiniz.

İletişim becerileri geliştirilebilir. Bunun sonucunda gerçekleştirilen etkili iletişimle


birbirimizi dinler, anlar ve böylece daha kaliteli bir etkileşim ve yaşama sürecine sahip
olabiliriz.

Aşağıda “İyi İletişimin Getirdikleri” ve “Kötü İletişimin Götürdükleri”nin bir özetini


bulabiliriz:

İYİ İLETİŞİMİN GETİRDİKLERİ


* Herkes ne yapması gerektiğini bilir.

* Herkes, neyi neden yaptığını ve bunun kuruluşun hedeflerine ne kadar uyduğunu bilir.

* Kaynaklar, doğru zamanda doğru yerlerde kullanılır.

* İşinizi yapmanız için gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz.

* Verimi artırabilecek tüm fikirler iyi karşılanır ve bunlardan yararlanılır.

* İnsanlar becerilerini daha çabuk geliştirirler.

* Sorunlar, kuruluş içindeki bilgi birikimi kullanılarak daha kısa sürede çözülür.

* Kuruluş esnektir ve kısa sürede tepki gösterebilir.

KÖTÜ İLETİŞİMİN GÖTÜRDÜKLERİ

* İnsanlar ne yapmaları gerektiği konusunda açık bir bilgiye sahip değildir: zaman ve
kaynak kaybı.

* İnsanlar diğerlerinin söylediklerini yanlış anlarlar: kötü iş ilişkileri.

* İnsanlar fikir ve becerilerini açıklamazlar: beceri geliştirmede yavaşlık, sorunların


çözümünün çok zaman alması.

* İnsanlar neyi, neden yaptıklarını bilmezler: yapılan iş üzerinde düşünmeme, bilinç


eksikliği.

* Çalışanların morali bozulur: iş değiştirme oranı yükselir.

* Şirket kısa sürede tepki gösteremez ve esnek değildir: müşterilerde kötü izlenim
doğması ve bunun sonucunda gelen iş kaybı.

BECERİLERİMİZİ NASIL GELİŞTİREBİLİRİZ?

İletişimin iki ayrı safhasından söz edebiliriz: “İç İletişim” ve “Dış İletişim”.

İç İletişimini sağlayamamış bir kişinin, dış İletişimde yeterli olması, uzun süre sağlıklı
iletişimler sürdürmesi mümkün değildir.

İnsanın gerçek beniyle temasa geçmesi, içindeki elementleri (duyguları, içgüdüleri,


düşünceleri ) tanıyarak, onları bir ahenk içinde yönlendirmesi sıkı bir çaba gerektirir.
Çünkü, “içimizdeki çocuk”, “içgüdüler” ve “ben” farklı arzular ve eğilimler içindedirler.

Kendini bu sorundan çıkaramayan insan, iç zekası ve aklıyla, doğru referanslara/bilgilere


sahip olmadığında iletişim sorunu yaşar; senaryolarını tamamen yanlış zemin üzerinde
yapılandırabilir. Örneğin: “Farzetmeler/yanlış algılamalar üstüne kendi zihninde senaryolar
oluşturma”, “kişisel görüşleri ve önyargılarıyla şartlandığı için karşı tarafı dinlememe”,
“kendini ifade etmede karşılaşılan güçlük” ve “kendinle ilişkisizliği nedeniyle güvensizlik”
gibi olgular, insanın iletişim çabasında, karşısına önemli engeller olarak çıkmaya devam
edecektir.
Dolayısıyla, insanın en önemli uğraşlarından birisi, kendisini tanıması ve iç iletişimini
güçlendirmesidir. Çağımızda yoğun olarak yaşanan yalnızlık ve tam bir paylaşımın
sağlanamadığı duygusu aslında, kendini tanımayan insanların birbirleriyle sahici ilişkiler
kuramamasından ve gerçek anlamda tanışamamalarından kaynaklanmaktadır.

Öte yandan iyi iletişim kuruyor olsanız da, herkesin, herzaman daha da iyi olabileceğini
unutmayın. Belki de iyi iletişim kurduğunuzu sanıyor, ancak bu konuda ne kadar başarılı
olduğunuzu pek değerlendirmiyorsunuz.

Çocukluğunuzdan beri toplumsal iletişimin içinde bulundunuz. Bu deneyim bazı temel


noktaları anlamanıza yardımcı olmuş olabilir. Ancak verimli bir iş iletişimi kurabilmek için,
bazı becerilerin ince ayardan geçirilmeleri ve böylelikle istediğiniz mesajın, karşı tarafa
istediğiniz biçimde iletilmesini sağlamak gerekir.

İletişim becerinizi geliştirmek için öncelikle sahip olduğunuz düzeyi bilmeniz


gerekmektedir. Bunun için kullanacağımız en etkili yöntem, kendimizi daha önceki
tecrübelerimizin ışığında değerlendirmektir. Kendimizi değerlendirirken “Güçlü” ve
“Güçsüz” yanlarımızı gözden geçirmek için bir kaç soruyla başlayabiliriz?

1. Sözlü olarak iyi iletişim kurabiliyormuyum? Verdiğim mesaj karşı tarafın aldığıyla aynı
mı?

Yapılan araştırmalar, başta sözlü iletişim olmak üzere, tüm iletişim yöntemlerinde, bir
mesajın ilk iletilişindeki başarı oranının % 50 civarında olduğunu; yani aslında daha
dikkat edilmesi gereken pek çok şey olduğunu göstermektedir.

Alıcının mesajı alması ve bunun göndericininkine uygun olması, göndericinin


sorumluluğundadır. En basit iletişim biçiminde bile bir dolu etken devreye girer ve birçok
sorun yaşanabilir. Mesajı: “doğru zamanda”, “doğru yerde”, “bilginin esasından
sapmadan” ve “doğru bir dille” verdiğinizden emin olunuz. Mesajın dilinin, algılanış ve
yorumlanış biçimi üzerinde büyük etkisi vardır. Örneğin: “Satış sonuçlarını şimdi bildiriniz”
ile “Satış sonuçlarını bana bildiriniz” iki ayrı şey söyler. Mesajınızın önemli olan her şeyi
içerdiğinden emin olunuz. Alıcının konuyla ilgili algılayışı sizinkinden farklı olabilir; bu
nedenle alıcının, algılama biçiminizi iyi anlamasına yardımcı olun, aranızdaki algılama
farklılıklarını hesaba katın ve önem verdiğiniz hususlara dikkat çekin. Başarılı bir mesaj
göndermenin üç aşaması vardır:

1.1.Mesajın içeriğini düşünme / hazırlama.

1.2.Mesajın iletilmesi.

1.3.Mesajın anlaşıldığının teyidi.

2. İyi bir dinleyici miyim?

İletişimin en önemli bölümlerinden birisi de başkalarının söylemek istediklerini


dinlemektir. Eğer iyi dinlemezseniz önemli bilgi parçalarını kaçırırsınız. Belki de en önemli
bilgi, sizin dinlemeye ara verdiğiniz kısımda saklıdır.

“Dinlemek” düşünüldüğü kadar kolay değildir. Karşınızdakinin söylediklerine tam olarak


konsantre olabilmek ve ne demek istediğini kesin olarak anlamak çaba ve deneyim
gerektirir. Çoğu kişi, daha ilk birkaç cümleyi duyar duymaz karşılarındakinin ne demek
istediğini anladığını sanır.
En önemli bilginin genellikle en sonda saklı olduğunu unutmayın ve karşınızdakinin
sözünü kesmemeye özen gösterin.Eğer mümkün olabilirse, hem söylenenleri, hem de
bunların gerisindeki duyguları dinleyin ve bunları yaparken göz temasını korumaya özen
gösterin.

Gerektiğinde, netleşmek için soru yöneltin. Konuşmacı sözünü bitirene kadar onun
hakkında yargıya varmaktan kaçının. Söylenenlerin mantığını değerlendirmek için bilinçli
bir çaba harcayın.

Şimdi, “Aktif Dinleme”nin özelliklerine bir göz atalım:

* Konuşmak ihtiyacında olan kişiye ilgi gösterin.

* Konuşmacı sözünü bitirene kadar dinleyin, genellikle en son kelimeler en önemlileridir.

* Dikkatinizi belli edin, başınızla onaylayın, göz teması sağlayın.

* Göndericinin ilettiği mesajı doğru olarak alıp almadığınızı kontrol edin.

* Gerekiyorsa göndericiye fikirlerini kurgulayabilmesi için yardımcı olun.

* Göndericinin tezine dayanın, kendi düşüncelerinizi ikame etmeyin.

* Kişisel görüşlerinizin dinlemenizi engellemesine izin vermeyin.

* Gevşeyin, rahatken daha iyi dinlersiniz.

3. Yazılı çalışmalarım ne kadar başarılı?

Sözlü iletişimi yöneten bazı temel ilkeler, yazılı iletişim için de geçerlidir. Karşı tarafa
iletmek istediğiniz mesajı kararlaştırmalı, iletim yöntemini seçmeli ve iletimi
gerçekleştirmelisiniz. Sözlü mesajlarda olduğu gibi, yazılı mesajların da doğru
anlaşıldıklarını kontrol etmek önemlidir.

Kullanacağınız başlıca yazılı iletişim biçimleri mektuplar, notlar (e-posta dahil) ve


raporlardır. Başlamadan önce yazınızın amacını açık olarak belirleyin: Kendi kendinize “Bu
mektupla neyi amaçlıyorum?” sorusunu sorun. Söylemek istediklerinizi alıcının
anlayabileceği sade bir dil ve yöntem kullanarak anlatmaya özen gösterin. Mümkün
olduğunca teknik terimler kullanmayın ve alıcının hangi sonuca varmak istediğiniz
konusunda kuşkuya düşmesine fırsat vermeyin.

Mektuba başlamadan önce, Rudyard Kipling’e ait “Altı Dürüst Adam”ın sözlerini
hatırlamanız size çok yardımcı olacaktır: “Bana hizmet eden altı dürüst adam var. Bana
bütün bildiklerimi onlar öğrettiler. Adları: “Ne?” , “Neden?” , “Ne zaman?”, “Nasıl?”,
“Nerede?”, “Kim?”. Bu başlıklardan yola çıkarak başladığımız yazımızda şu soruları sormalı
ve mektubumuzun içinde bunların cevaplarının anlatılıp, anlatılmadığından emin olmalıyız:
“Ne elde etmek istiyorum?”, “Bunu neden istiyorum?”, “Ne zaman?”, “Nasıl?”.

Yazılı bir mesajdan sonra yapılacak sözlü bir kontrol yerinde bir önlem olacaktır.

ETKİLİ GERİ BİLDİRİM NEDİR?

Herhangi bir şey planlıyor ya da düzenliyorsanız, planladığınız ya da düzenlediğiniz şeyin


mümkün olan en iyi ve doğru şekilde yapılmasının yolu, iki yönlü iletişimden geçer.
Başarılı bir takım yönetmek ya da iş arkadaşlarınızla başarılı bir iş ortaklığı sağlamak
arzusundaysanız, takım arkadaşlarınızın size vereceği geri bilginin önemi büyüktür. İki
yönlü iletişim karşılıklı güvenin ürünüdür. “Bu konuda sizin görüşleriniz neler?” sorusu iyi
fikirleri ortaya çıkaracak en etkili sorudur. Aynı zamanda grubun toplam verim kalitesini
ve motivasyonunu önemli ölçüde artırır. Çoğumuz, şirketimize ya da takımımıza yararlı
fikirlerimiz olduğu halde, herhangi bir engel nedeniyle kendimizi bu düşüncelerimizi
açıklayamayacak durumda bulmuşuzdur. İletişimin işlevini yerine getirebilmesi için bu
durumun ortadan kaldırılması gereklidir. Yeterli geri bildirim almak takım yöneticisinin
sorumluluğundadır. İnsanlara, yanlış yapılanlar ya da düzeltilmesi gereken işler hakkında
düşündüklerini, neden yöneticilerine/patronlarına iletmedikleri sorulduğunda çoğu,
yöneticilerinin/patronlarının onların verdiği bilgilere ilgi göstermediklerini
söylemektedirler. Bu büyük olasılıkla, herhangi bir takımın iyi çalışma fırsatını yok eden,
affedilmez bir hatadır. İşyerlerinde, bu hataya düşmemek için, iki yönlü iletişimi teşvik
eden bir takım kültürü geliştirilmesinde fevkalade yarar bulunmaktadır.

Şimdi, etkili geri bildirimin kazandırdıklarına bir göz atalım:

* Karar almak için daha iyi ve daha çok bilgi sağlar.

* Bilgi ve talimatların anlaşılıp anlaşılmadığını, uygulanıp uygulanmadığını denetler.

* Çalışanlara verimlerini kısıtlayan sorunlar için çözüm üretme fırsatını verir.

* Çalışanların tatmin duygusunu, motivasyonunu ve verimini artırır.

Şimdi de, geri bildirimin önündeki başlıca engellere bir bakalım:

* Yönetici/patron bilgi istemedi, ya da yanına yaklaşmak olanaksızdı.

* Yönetici/patron benim söylediklerimi genellikle dinlemiyor.

* Kimse bilgilenmek istemiyor.

* Çalışanlar çok genç ya da deneyimsiz olduklarını düşündüler. Fikirlerinin ciddiye


alınmayacağından çekindiler.

* Geri bildirim verme fırsatı yoktu.

* Yöneticiyle/patronla çelişkiye düşme korkusu.

Bu engelleri ortadan kaldırmak için çaba harcanmazsa, takımın motivasyonu azalacak,


gereksiz zaman ve kaynak kaybı yaşanacaktır.

TELEFONLA İLETİŞİM

Günümüz dünyasının iletişim ağı içinde telefonun yaşamsal önemi devam etmektedir.
İletişim bakımından, bu mühendislik harikası kadar önemli bir başka şey de, insanların
onu ne kadar kötü kullandığı ve zamanlarını verimsiz telefon konuşmalarında
harcamaktan bıktıklarıdır.

Telefon konuşması “Tam olmayan bir iletişim ortamında, tam bir iletişim kurmaya
çalışmaktır”. Telefonla iletişim süreci, birbirleriyle anlaşmaya çalışan iki insanı içerir.
İletişim sırasında her iki taraf, bazen “mesaj gönderen”, bazen de “mesaj alan” rolünü
üstlenir. Bir taraf mesajını kodlayıp gönderirken, diğer taraf bunu alıp deşifre eder. Yani
anlam, bu süreç içinde filtrelerden geçer; taraflar çeşitli engel ve güçlüklerin üstesinden
gelmeye çalışırlar. İletişimin önemli bir parçası olan “görsel ipuçları”nın bulunmadığı bu
karmaşık süreçte, “söz” üzerindeki kontrol yitirildiği zaman sorunların ortaya çıkması
kaçınılmazdır.

Telefonla konuşmak bir iletişim çabasından başka bir şey olmadığına göre, telefonla
konuşmalarımızda daha fazla kontrol sağlamak için bu karmaşık süreci nasıl ele alabiliriz?

Telefon görüşmelerinin etkili olması, sözcükleri etkili kullanmayı gerektirir. Bu ise, geniş
bir sözcük dağarcığının dikkatli bir şekilde kullanılması anlamına gelir. Konuşma
düzeyinizi, karşınızdakinin eğitim ve bilgi düzeyi belirlemelidir. Diğer kişiye uygun bir dil
kullanmadığınız takdirde, diyaloğu yitirme riski büyüktür. Karşınızdakinin anlayacağından
emin olmadıkça teknik bir dil ya da jargon kullanmaktan kaçının. Size çok basit ve doğal
görünen birşey, başka birisine yabancı gelebilir.

“Söylediklerinizi doğru anladıysam…” ya da “Bana öyle geldi ki…” gibi ifadelerle başlayan
yorumlar, konuştuğunuz kişiyi anlamaya çalışma sorumluluğu duyduğunuzu gösterir.
Diğer kişiyi anlama çabasında olduğunuzu göstermek çok önemlidir. İnsanlar, sözlerinin
ve duygularının anlaşılmasını isterler ve genellikle, dinlendikleri zaman dinlerler.

Etkili telefon görüşmeleri yapmak, etkin bir şekilde dinleyerek konuşmayı kontrol edip
yönlendirmek demektir. Burada bahsedilen kontrol, egemenlikle karıştırılmaması gereken
ve dinleyen, saygı gösteren ve gerektiğinde konuşmayı yönlendiren bir kontroldür.

Telefonla iletişimde önemli diğer bir kaç hususa göz atalım:

* Arayan sizseniz, öncelikle kendinizi tanıtın. Karşınızdakinin durumunun konuşmak için


uygun olup olmadığını öğrenin.

* Telefonunuzu en çok dört kere çaldırın ve gülümseyerek açın. Tebesümle beraber


harekete geçecek yüz kaslarınız ses tonunuzu etkileyecek, kulağa daha olumlu gelmesini
sağlayacaktır.

* Konuşma hızınızı ve ses değişimlerinizi iyi ayarlayın. Çok hızlı ya da monotonluk


derecesinde yavaş konuşmaktan sakının. Sesinizin kalınlığını ve yüksekliğini, uygun
zamanlarda değiştirerek, konuşmanıza dinamizm kazandırın.

* İyi bir sebep olmadıkça, diğer kişinin sözünü kesmeyin.

* Bir konuşmayı başkasına aktarmadan ya da bekletmeye almadan önce, karşınızdakini,


ne yapacağınız konusunda bilgilendirin.

* Öfkeye, öfkeyle yanıt vermeyin.

* Diğer kişinin söyledikleri ve ihtiyaçlarını anlamak için çaba gösterin.

* Suskunluk en iyi yanıt olduğunda, susup dinleyin.

* Konuşmayı adeta bir “sözlü el sıkışma” şeklinde bitirmeye dikkat edin.

SONUÇ

İnsanlar ya edindikleri bilgiler, ya da deneme-yanılma yöntemleriyle öğrenirler. Deneme-


yanılma yöntemi, özellikle zaman bakımından savurgan bir sistemdir; esas olan bilgi
edinimi ve sağlıklı bir aktarım yolunu elde etmektir. İçinde bulunduğunuz takım “öğrenen
takım” olmayı hedeflemiş ve açık bir iletişimi benimsemişse; hem bireysel, hem de takım
olarak kazanımlar büyük olacaktır. Bir aile ya da şirket içindeki iletişimin, -insanların
mesajlarını karşı tarafa gerçek anlamda iletebilme oranının- ailenin ya da kuruluşun
yaşama / çalışma biçimini belirlediğini öne sürmek abartma olmaz. Eğer etkili iletişim
varsa, insanlar birarada daha mutlu yaşayıp daha verimli çalışacaklardır.

Jale Önder

(Yazar hakkında : Amway Türkiye müşteri hizmetleri ve distribütör ilişkileri


koordinatörlüğü ve İzmir Hilton Oteli personel ve eğitim müdürlüğü yapmıştır. Halen
Pazarlama Iletişimi: Kavramsal Bir Irdeleme

Yard. Doç. Dr. Muazzez Babacan


Dokuz Eylül Üniversitesi

Pazarlama eylemlerini gerçekleştiren işletmenin türü


ve görevine olursa olsun kendisi dışında kalan
üreticiler, aracılar, resmi kuruluşlar ve en önemlisi tüketicilerle
iletisim kurmak
zorundadir. Böylelikle onlara isletmenin çalisma
alanina giren her türlü etkinligin anlatilmasi;
üretilen ürün ve hizmetlerin benimsetilmesi için ikna
edici-inandirici iletisim çabalarina girilmesi gerekli
olur.

Zaten günümüzde pazarlama anlayisi ne sadece iyi,


güvenilir ve kaliteli bir ürünü piyasaya sunmakla, ne
de dogru zaman ve yerde bulundurulan ürünlerin uygun
bir biçimde fiyatlandirilmasi yetinebilir. Çagdas
iletisim gereklerine bakildiginda pazarlama alaninda
da gün geçtikçe daha farkli anlamlar kazanan kapsami
genisleyen ve farkli uzmanlik alanlariyla birlikte
düsünülen iletisimler sözkonusu olmaktadir.
BU makalenin amaci, pazarlama iletisim kavrami
üzerinde durmak ve farkli biçimde algilanabilen bu
kavram hakkinda bazi görüsler sunarak, tartisilmasina
katkida bulunabilmektir.

PAZARLAMA ILETISIMINE DUYULAN IHTIYAÇ

Pazarlama iletisimine duyulan ihtiyaci, çagin


getirdigi kosullar dolayisiyla degisen pazarlama
anlayislari çerçevesinde açiklamak dogru olur.
Günümüzde varilan teknoloji üretim düzeyi veteknolojik
yasama biçimleri insan ihtiyaçlarini çesitlendirmis,
yeni ürünlerin ardarda çogalmasina yol açmistir. Bu
durum isletmeler açisindan yogun rekabet, tüketiciler
açisindan ihtiyaçlarla onlari doyuracak ürünler
arasinda seçim yapmak demektir.
Bir isletmenin rakipleri karsisinda üstünlük
saglayabilecegi alanlar düsünüldügünde ilk akla gelen
faktörler fiyat ve kalite olmaktadir. Fiyat disinda
rekabeti kolaylastiran faktörler arasinda ürün,
dagitim ve pazarlama iletisimi sayilabilir.
Geleneksel pazarlama karmasi elemanlarina dayali
rekabet, günümüzün teknolojik gelisme olanaklariyla
birlestiginde çok çesitli seçenekler dogabilir. Ürün
gelistirme, yenileme, hizli ulasim, bilgiye hizli
erisim, yönetim teknikleri vb. yollar sayesinde
rekabetin yönü, boyu ve siddeti giderek genislemekte
ve artis göstermektedir. Isletmeler arasindaki kiran
kirana rekabet gelismis ülke ekonomilerinin
karakteristik özelliklerinden biri durumundadir.
Isletmelerin pazarlama anlayislari çogunlukla ürün ve
satis politikalarini belirlemek ve tüketicilerin
bunlara uymalarini beklemek biçiminde gelismistir.
Tüketici tercihlerinin yön degistirmesi ve ürünleri
ürten isletmelerin etkileme çabalarina girmeleriyle
saglanmistir. Reklam, halkla iliskiler,
tanitim-duyurum, ikna edici iletisim gibi çabalarin
devam edecegi ancak içerik yönünden daha sorumlu ve
çok yönlü bir perspektif kazanacagi düsünülmektedir.
Çünkü isletmelerin giderek muhataplari, muhataplarina
karsi sorumluluklari ve rakipleriyle basetme
ihtiyaçlarinin artis gösterecegi sanilmaktadir.

PAZARLAMA ILETISIMI (MARKETING COMMUNICATION) KAVRAMI

Iletisim öylesine genis ve kucaklayici bir içerige


sahiptir ki, yanyana geldigi bir baska alanla yaratici
ve sinerjik bir etki, bir sonuçlar demeti
olusturmaktadir. Gnümüzde büyük önem tasiyan kavram,
iletisim sanatinin bütün boyutlarindan yararlanma
yollarini da gündeme getirmektedir. Kavramsal olarak
pazarlama ve iletisim kavramlarini birarada düsünmek
de açiklayici, yol gösterici ve yönlendirici planlar
yapilmasina, isletme ve pazarlama stratejileri
olusturulmasina yardimci olmaktadir. Pazarlamayi
ilgilendiren hemen her konuda, iletisim boyutunun
önemsenmesi ve dikkate alinmasi yoluyla farkli
pazarlama iletisim hedefleri yaratilabilir.
Son yillarda kabul görmeye basyalan pazarlama iletisim
kavrami aslinda sorumlu bir anlayisin ifadesidir.
Pazarlamaya konu olan her faktör ve eylemin,
muhataplari üzerindeki etkisinden ve bu etkinin bir
sekilde isletmeye geri dönecegi bilincinden yola çikan
bu anlayis, pazarlama ve giderek sirket basarisinin
çesitli alt bilesenlerden olusan bir bütün oldugu
inanciyla pekismektedir.
Isletme, araci kisi ve kurumlar, üketiciler, halk
kitleleri ve diger guruplarla iliski ve iletisim
halindedir. Önceden belirlenmis pazarlama
stratejilerine uygun olarak pazarlama eylemlerini
sürdürmekte olan bir isletme , her durumda bu iletisim
taraflarindan birini olusturmakta, ancak yönünü,
etkisini ve boyutunu tek basina belirleyememektedir.
Pazarlama iletisimi çerçevesinin hem isletme içinde
hem de disinda olusmasi beklenir. Özellikle isletmenin
belirleyemedigi dis çevre faktörleri içinde
tüketiciler ve rakiplerin davranislari yer almaktadir
ki, isletme bunlari ancak dolayli yoldan
etkileyebilmektedir. Tüketici davranislarinin
etkilenmesinde de son derece etkili olan bilgi
alisverisi pazarlama iletisimine de biçim vermede
önemli rol oynamaktadir. Bu baglamda, pazarlama
iletisimini de hem bir rekabet, hemde pazarlama
yönetim araci olarak ele almak mümkündür.
Ancak pazarlama iletisim kavraminin bu denli genis bir
perspektif içinde algilanmasi yerine daha dar anlamda
ele alindigi görüslere rastlanmaktadir. Sadece reklam
çalismalarini kasteden veya tutundurma kavramiyla
sinirli tutulan pazarlama iletisimi kavram tanimlarina
rastlanmaktadir. Belki de durum ve kosullara uygun
yorumlar yapilmasina elverisli, esnek bir kavram
olarak görülmesi butür kapsam farkliligina neden
olmaktadir.
Pazarlama iletisim tanimi üzerinde görüs birligine
varilmis tek bir tanimdan sözetmek de mümkün
olmamaktadir. The Chartered Institute of Marketing
(CIM), Delozier'in 1976'da yapmis oldugu tanimi
kullanmaktadir (1).
Bu tanima göre, "alicilarin pazarda bulunan ürünlerin
varligindan haberdar olmasi, bu ürünleri satin
almalari amaciyla gönderilen çesitli mesajlar
yardimiyla pazardaki istek ve tepkileri düzenlemek,
bir talebi canlandirmak veya harekete geçirmek,
sirketin bugünkü mesajlarini biçimlemek ve yeni
iletisim firsatlarini belirlemek amaciyla mesajlar
üzerinde rol oynamak ve yorumlamak; mesajlari
aktarabilmek, kanallari uyarlamak..." gibi kavramlarla
pazarlama iletisimini ifade edebilmektedir. Ancak konu
hakkinda bu kavramlari da içeren pek çok yorum da
bulundugu bilinmektedir.
Kanimizca, pazarlama iletisimini, pazarlama eylemleri
sirasinda ortaya çikan ve pazarlama bilesen ve
eylemlerine konu olan her türlü iletisim olarak
algilamak mümkündür.

PAZARLAMA ILETISIMININ AMAÇLARI

Pazarlama iletisimi sadece tüketici veya müsterilerle


kurulan iletisimi degil, isletme disinda bulunan diger
isletme ve örgütlere, kurumlara, kanallara seslenen ve
kurumsal kimligi belirleyen bir özellige sahiptir.
Pazarlama iletisimi, spesifik olarak tutundurma
islevlerini destekledigi halde kapsam olarak tüm
pazarlama bilesen ve eylemlerini kapsayan özelde iki,
genelde çok yönlü ve amaçli bilgi verme, ikna etme ve
hatirlatma eylemlerini konu alir.
Pazarlama iletisimi, pazarlama eylemlerinin tümüyle;
ayni zamanda isletme çevresi, sosyal sorumlulugu ve
imajiyla ilgili olan çabalarla dogrudan ya da dolayli
olarak satislarin arttirilmasi, giderek ürünün ve
isletme ömrünün uzatilmasi amacini güder.
Bu amaçla iletisimi enformasyon-bilgi alisverisi ile
hatirlatma ile ikna edici çalismalarla beslemek
gerekir. Agirlikli olarak üretci ya da saticidan
tüketiciye dogru olan bilgi akis yönü pazarlanan ürün
ya da hizmet hakkinda merak edilebilecek her türlü
bilginin sunulmasini gerektirir. Bilgi sahibi olmak,
ilgi duymak için zemin hazirlar ve degisimin
kolaylasmasina yardim eder. Günümüzde tüketicilerden
de üretici ya da saticilara dönmesi beklenen bir bilgi
akis yönü vardir ki, tüketici davranis kaliplarinin
yansima biçimleri olan bu akis, ürün ya da hizmetin
gelistirilmesinde büyük rol oynar.

PAZARLAMA ILETISIM KARMASI (MARKETING COMMUNICATION MIX)

Yillar önce (1960) pazarlamayi dört temel kavramla


açiklayan ve geleneksel 4P McCarty'den sonra Kotler,
2p kavramina daha, politik güç (political power) ve
kamuoyu olusturma (kamu görüsü, halkla iliskiler;
public opinion) yer verilmesini önermis ve iletisimin
saglanmasindaki rolü vurgulanmistir (1984). Daha sonra
yine bu guruba katilan paketleme ve personel
kavramlari hayli zengin bir karma olusturmustur.
Pazarlama iletisimi, pazarlamanin tüm genel
amaçlariyla çakisan amaçlara sahiptir. Öncelikle
isletme misyonu ve stratejisi, üretim ve pazarlama
hedeflerinin çerçevesini belirler. Pazarlama amaçlari
da dogal olarak pazarlama karmasi bilesenlerinin temel
hedeflerini olusturur.
Geleneksel karma elemanlari açisindan bakildiginda
pazarlama iletisimi içinde önemli rolleri oldugu
görülüyor.
Ürünün kendisi bir iletisim konusudur. Ürünün teknik
özellikleri, yararlari, mala bagli hizmetler, ürünün
cazibesi gibi malla ilgili her türlü nitelik ve
özellik, ürünün potansiyel alicilari üzerinde bilgi
verici, etkileyici ve hatta ikna edici rol
oynayabilir. Ürün hakkinda hiç bir sey söylemeden de
tüketiciye bilgi verilebilir. Piyasada bulunan ve
reklam ve tanitimi yapilmayan yüzlerce ürün, alicisina
bu biçimde ulasabilmektedir. Tüketiciler gerek ürüne
duyduklari zorunlu ihtiyaç nedeniyle, gerekse ürünün
cezbedici özellikleri (marka, ambalaj, fiyat,
yarar...) nedeniyle ilk kez karsilistiklari bir ürünü
tercih edebilirler.
Öte yandan pazarlama iletisimi amaçlarindan biri de,
marka imaji ve bagliligi yaratmak oldugundan arzu
edilen marka müsteriye daha önceki deneyim ve
aliskanliklarindan faydalanarak elde ettigi bilgileri
tamamlayici bazi önerilerde bulunarak karsilasabilecek
problemlere temel çözümler bulur ve müsteriyle
iliskinin uzun vadeli olmasini saglar.
Fiyat da aslinda pazarlama iletisimini kendiliginden
saglayan dolayli satis çabasidir. Özellikle rekabet
ortaminda ürünün fiyati rakip ürünler karsisinda
üstünlük yaratiyorsa, fiyatin kendisi aliciya bir
ileti sunmustur. Alici ürünü sadece fiyat cezibesi
nedeniyle bile satin alabilir. Kimi zaman da
rakiplerine göre pahali bulunan ürünlerin daha
kaliteli ve üstün oldugu algisi ortaya çikar. Öte
yandan fiyatin olaganüstü ölçülerde düsürülmesi de
isletmenin finansal güçlük çektigi, ürünün kusurlu
olabilecegi, fiyat düsüslerinin devam edecegi gibi
bazi iletilerin algilanmasina neden olabilir. Fiyat
ayarlamasinin iletisim konusu olarak düsünülmesi de
mümkündür.
Dagitim açisindan bakildiginda ise ürünün yaygin
dagitim agina sahip olmasi firmanin güçlü olmasi,
özellikle tüketim mallarinin satis noktalarinda
sürekli bulunmasi alicilarin sürekli göz temasi
kurarak marka tanisikligi yaratmasi, aracilara
saglanan kolayliklarla aracilarin da ürün hakkinda iyi
bir izlenim edinmesini, rakip ürünlerin daha az tercih
edilmesini ve dolayli olarak fiyat kararliligini
saglamasi bakimindan tüketici aracilara iletiler
sunulmus olur.
Tutundurma, satis çabalari ya da satis tutundurma
olarak adlandirilan ve kisisel satis, satis
gelistirme, reklam, halkla iliskiler gibi temel
elemanlardan olusan kavram, pazarlama iletisiminin
varolus merkezi ve odak noktasidir. "Ancak
tüketicilerle yapilmaya çalisilan kurulusun genel
iletisimlerinin sadece belli yönleri tutundurma
kavrami içinde düsünülmektedir". Tutundurma
organizasyonu hedef kitleye kabul ettirilmek istenen
mesajlar veya düsünceler ile ilgilidir ve örgüt
gelisimini saglamasi, örgütün benimsedigi görüslerin
kabul ettirilmesinde, mesajlarin degerlendirilmesi
açisindan sirket yönetiminde önemli rol oynar.
Ayrica, pazarlama iletisimi kapsami içine marka,
ambalaj, pazarlama çevresi, örgütlerin sosyal
sorumluluklari, müsterilerin tatmini gibi diger
ögeleri de katmak yanlis olmayacaktir. Çünkü,
pazarlama iletisimi çevresi ve ayni zamanda pazarlama
karmasi bilesenlerinin eylemlerini etkileyen her türlü
iletisimi kapsar. Pazarlama çevresi açisindan
bakildiginda pazarlama eylemlerinde bulunan
isletmelerin firmalara ürün, dagitim ve fiyat
eylemleriyle oldugu kadar dogrudan satis çabalariyla
da ileti yolladigi görülür. Reklamlar, satis
kampanyalari, sloganlar, markalar, sosyal etkinlikler
vb. çabalarla dogrudan yayilan iletiler ürünün
üstünlükleri ve nitelikleriyle ilgili bir iletisim
bürecini baslatir. Çogu kez rakip firmalarin da benzer
çabalara girerek bir karsi ileti atagi
gerçeklestirdigi dikkat çeker. Özellikle rakip
ürünlerin olusturdugu sektör ve piyasalarda bu durumla
sikça karsilasilir. Öte yandan pazarlama çevresi
içinde düsünülen tüketiciler, aracilar, resmi
kuruluslar iletisim sürecinde alici konumunda
bulunabilirler. Her birine zaman ve mekana uygun
olarak verlecek iletiler degisik olabilir.
Günümüzde, tüketiciyi odak kabul edip onun beklenti,
tutum ve davranislarindan yola çikarak geleneksel
4P'nin yerine 4C'ye biraktigini ifade eden Philip
Kotler, ayni zamanda gelecegin pazarlama iletisim
stratejilerinin de dayanagini önermis gibidir. Hizli
teknolojik gelismenin, hizli ulasimin, hizli
iletisimin sonucu artan rekabetin siddeti müsteriye
'memnun olmazsa kaçar" sloganiyla özdeslesmistir.
4C, ortak paydasi Müsteri-Tüketici olan su kavramlari
içermektedir:

MÜSTERI DEGERI (CUSTOMER VALUE)


Müsteriye verilen deger son derece önem kazanmaktadir.
Müsteri memnun kalmadiginda rakipler devreye
girmektedir. Bazi firmalarimizin 'kosulsuz müsteri
mutlulugu' bu baglamda anlamlidir.

MÜSTERI MALIYETI (CUSTOMER COST)

Müsterinin satin almak istediklerinin kendisine


pahaliya malolmamasi istegi dikkate alinmali,
öncelikle ürünün kaliteli ve ucuz üretimi
saglanabilmeli, müsterinin ödemek durumunda kalacagi
her ek, ortadan kaldirilmaya çalisilmalidir.

MÜSTERIYE UYGUNLUK (CUSTOMER CONVENIENCE)

Müsteri satin alma davranisi içinde kendisine en uygun


ve yararli olan ürünü tercih eder. Ürünlerin müsteri
ihtiyaçlari temel alinarak tasarimi, üretimi
kaçinilmaz görünmektedir. Müsterinin olasi ihtiyaçlari
kendisinden önce düsünülerek yeni ürünler
gelistirilmesi, çok amaçli ve fonksiyonel ürünler ve
satis öncesi-sonrasi hizmetler tasarlanmasi
gerekmektedir.

MÜSTERI ILETISIMI (CUSTOMER COMMUNICATION)

Daha genis kavramiyla pazarlamaya konu olan her türlü


iletisim, özünde müsteriye dönük iletisimdir. Aldatici
ve yaniltici olmayan, empatik bir iletisim müsterinin
olasi sorunlarinin dogusunu ortadan kaldirabilir.
4C bilincine göre tüketiciye verilen deger, önem ve
öncelik, isletmelerin genel pazarlama iletisim
çerçevesini ve politikalarini da etkileycektir.
Bu çerçevede 4C kavraminin da mutlaka pazarlama
iletisimi kavrami içinde düsünülmesi ve müsteri
mutlulugunun amaçlanmasiyla örgütün yaratacagi olumlu
ve kalici izlenimin yararlari düsünülmelidir. 4C, ayni
zamanda isletmelerin önceden belirledikleri satis ve
ürün politikalarina uymadiklarini bekledikleri
müsterilerini, karsi açidan bakarak odak kabul
etmeleri ve politikalarini müsteri fikirlerine
dayandirmalari demektir.
Pazarlama iletisim karmasini hangi bilesenlerle
olusturmak gerekir? Isletme iletisim yönetimini
seçerken nelere uymak, neleri seçmek durumundadir? Bu
sorularin cevabi firmanin faaliyet alani, örgütsel
yapisi, misyonu ve pazarlama stratejileriyle yakindan
ilgilidir. Pazarlama karmasi bilesenleri gibi
pazarlama iletisim karmasi bilesenlerini de hem
pazarlama çevresiyle, isletmenin iç dinamikleriyle
iliskilendirmek gerekir. Bu amaçla olusturulan
uygulanan bir çok pazarlama iletisim stratejisi baska
bir çalismada ele alinmak üzere bu makalenin amacini
asan bir öneme sahiptir.

sektörde insan kaynakları ve hizmet yönetimi danışmanlığı vermektedir.)

Satış Teknikleri ve Liderlik

Pazarlama, dünya ekonomisinin en önemli unsurlarından birisi. İşletmelerin ticari


hayatlarını devam ettirebilmeleri ve prestij sahibi olabilmeleri için pazarlama
departmanlarının çok iyi olması gerekiyor. Geçmişten günümüze teknolojinin ilerlemesiyle
satışın ve pazarlamanın sadece şekli değişti. Ancak yine de diğer bütün kavramlar kadar
güncelliğini ve önemini koruyor.

Özellikle internetin devreye girmesiyle e-ticaret kavramının ortaya çıkışına (1999


rakamlarına göre yıllık cirosu 234 milyar dolardır.) rağmen insan kavramı satışta hala en
etkin kavram. Eğer kurumunuzun başarıya ulaşmasını istiyorsanız pazarlama-satış
departmanı çok iyi olmalı ve eğer bu bölümün iyi olmasını istiyorsanız çok iyi bir ekibe
ihtiyacınız var.Böyle bir takımda tabii ki en önemlisi de satış yöneticisinin kalitesi. İşte sizi
bu ve bu gibi yazılarda iyi bir satış yöneticisinin nasıl olabileceği konusunda
bilgilendirmeye çalışacağız.Bu yazılarda satış yöneticisinin eğitimci ,danışman
,antrenör,lider vasıfları üzerinde duracağız.

Bir kişinin ,bir topluluğun en çok ihtiyaç duyduğu şey nedir?Milyonlarca kitleyi kim
yönlendirebilir?İşte bu kabiliyetler ancak liderlerde bulunabilir.Bakın Warren Beımis liderle
yönetici arasındaki farkı nasıl tanımlıyor:

“Yönetici yönetir. Lider üretkendir. Yönetici bir kopyadır. Lider ise orijinaldir.Yönetici taklit
eder,lider yeniyi yapar.Yönetici mevcut durumu kabullenir.Lider mevcut durumu
değiştirir.Yönetici sistem ve yapılara odaklaşır. Liderin odak noktası insandır. Yönetici
kontrole güvenir,kontrolü etkinleştirir. Lider ise ,insanlarda güven duygusu
geliştirir.Yönetici kısa vadeli bakarken, liderin uzun vadeli bakış açısı vardır. Yöneticinin
sorunu nasıl ve ne zamandır.Liderin ise, ne ve ne içindir.Yöneticinin gözü hep kar ve
zarardadır.Liderin gözü ufuktadır.”

Bu sözlerde de görüldüğü gibi liderler büyük değişimler için gereksinim duyulan ve


karşısındaki insanın dalga geçeceği kadar büyük ideallere ve hedeflere sahip insanlardır.

Gelelim liderliğin doğuştan mı yoksa sonradan kazanılan bir vasfını olduğu konusundaki
tartışmaya. Eskiden dünyada genellikle liderliğin doğuştan gelen bir vasıf olduğuna
inanılırdı.Çünkü çok az insan kendi içindeki parıltıyı görebiliyordu.Demokrasi , insan hak ve
özgürlüklerinin yerleşmediği ve kralların ve derebeylerinin hakim olduğu o yıllarda
insanlar hep kendilerini kurtaracak bir kahraman beklerlerdi. Buna cesaret edebilen
insanlar belki de insanlığa en büyük iyiliği yapmışlardır. Ancak günümüzde özellikle
yönetim bilimcileri bu konuda liderliğin sonradan kazanıldığını düşünüyorlar. Çünkü bilgi
toplumuyla beraber insanlar daha iyi eğitim görmeye ve kendi yeteneklerini daha iyi
tanımaya başladılar ve şunu gördüler ki

“Herkes süpermen olarak doğamaz ama herkesin süpermen olma şansı vardır.”

Liderin vasıfları

Liderin herkesde bulunmayan bazı vasıflara sahip olması kaçınılmazdır:

İyi bir takım oyuncusudur: Bir ekip içerisinde her şey birlikte paylaşılır, çünkü
başarıda başarısızlıkta ortaktır.

Lider sabırlıdır: Acelecilikten hiç hoşlanmaz.Herhangi bir telaşa meydan vermez


çünkü amacına nasıl ve ne zaman ulaşacağını bilir. Çevresindekileri rahatlatır, sakindir.

Lider tutku sahibidir: Liderin bir amacı vardır. Bu amaca giden yolda kendisini hiçbir
güç alıkoyamaz ,çünkü o amacına ulaşacağına inanmıştır.O adeta amacına
kilitlenmiştir.Hiçbir güç onu amacından alıkoyamaz.Bir disiplin ve ciddiyet adamıdır.

Lider bilgilidir: Lider ulaşacağı yere giderken edinmesi gereken tüm bilgiye
sahiptir.Bu amaca ulaşırken kendisini izleyenleri eğitir ve onlardan saygı görür

Lider yaratıcıdır: İşte belki de liderlerin en önemli vasfı geniş bir ufka sahip
olmalıdır. Herkesin göremediğini görür hissedemediğini hissedebilirler.

Lider ekibine danışır: Lider, hiçbir zaman yalnız değildir.Hiçbir işi tek başına
başaramaz, her şey liderliğini yaptığı ekibin eseridir. O sadece katalizör işlevini görür.
Takımındaki kişilerdeki mevcut potansiyeli açığa çıkarır. Onları motive ederek doğru
yöne kanalize olmalarını sağlar.

Eğer gündemi yakından takip ediyorsanız bu özelliklere sahip insanların hiç de öyle uzakta
olmadığını göreceksiniz. İşte Fatih Terim. Takım oyuncusu olması ,inanılmaz sabrı ve
tutkusu bilgisi yaratıcılığı ve en küçüğünü bile dinlemesiyle elindeki potansiyeli çok iyi
kullanıp ona yön vererek daha düne kadar hayalini kuramadığımız başarıları ülkemize
getirdi.

Bakın Dr. Yılmaz Ergüden 4 Haziran 2000 tarihli köşesinde liderlikle ilgili ne diyor:

“Liderler öncelikle değişim için etkileyici bir vizyonun ortaya konulmasını sağlıyor.Etkileyici
bir vizyon nedir? Etkileyici bir vizyon, gelecek ile ilgili cazip bir kararı ortaya koyan,
kararlara yön gösterecek kadar amaca odaklı ancak inisiyatif kullanmayı özendirecek
kadar esnek, kolaylıkla anlatılabilen ve değişime karşı heyecanlandıracak kadar gerçekçi
bir hülyadır. ”Değerli yazarımızın da belirttiği gibi liderler de çok vizyona odaklanmalı,
kararlarında esnek olabilmelidir. Çünkü gerek bireysel gerekse kurumsal manada iyi bir
vizyona sahip olmak beraberinde iyi bir kaliteyi de getirir. Bu sebeple lider ekipteki
astlarına iyi bir vizyon sahibi olmayı aşılayabilmeli, gruptaki en pasif elemanı bile lider
yapacak kadar ateşleyici olabilmelidir. Değişimi önceden sezebilen, bütün kararlarında
stratejik planlar yapabilen, daima yeni fikirler ortaya atabilen kişidir lider..

Kendinize bir bakın.Ve sorun kendi kendinize “ben de liderlik vasıflan var mı?” diye

Şunu unutmayın ki eğer gözünüzdeki parıltıyı görebiliyorsanız işte o zaman sizde iyi bir
liderin vasıfları görülmeye başlamıştır.

Kaynaklar:

Satış yöneticilerine öneriler Dr. Erdoğan Taşkın Yaylım Matbaası

Kalite odaklı yönetim Dr. Oygur Yamak Panel Matbaacılık

Milliyet İnsan kaynakları gazetesi 11/06/2000

Sabah İşte İnsan gazetesi 04/01/2000

SSatış Teknikleri ve Liderlik

Pazarlama, dünya ekonomisinin en önemli unsurlarından birisi. İşletmelerin ticari


hayatlarını devam ettirebilmeleri ve prestij sahibi olabilmeleri için pazarlama
departmanlarının çok iyi olması gerekiyor. Geçmişten günümüze teknolojinin ilerlemesiyle
satışın ve pazarlamanın sadece şekli değişti. Ancak yine de diğer bütün kavramlar kadar
güncelliğini ve önemini koruyor.

Özellikle internetin devreye girmesiyle e-ticaret kavramının ortaya çıkışına (1999


rakamlarına göre yıllık cirosu 234 milyar dolardır.) rağmen insan kavramı satışta hala en
etkin kavram. Eğer kurumunuzun başarıya ulaşmasını istiyorsanız pazarlama-satış
departmanı çok iyi olmalı ve eğer bu bölümün iyi olmasını istiyorsanız çok iyi bir ekibe
ihtiyacınız var.Böyle bir takımda tabii ki en önemlisi de satış yöneticisinin kalitesi. İşte sizi
bu ve bu gibi yazılarda iyi bir satış yöneticisinin nasıl olabileceği konusunda
bilgilendirmeye çalışacağız.Bu yazılarda satış yöneticisinin eğitimci ,danışman
,antrenör,lider vasıfları üzerinde duracağız.

Bir kişinin ,bir topluluğun en çok ihtiyaç duyduğu şey nedir?Milyonlarca kitleyi kim
yönlendirebilir?İşte bu kabiliyetler ancak liderlerde bulunabilir.Bakın Warren Beımis liderle
yönetici arasındaki farkı nasıl tanımlıyor:

“Yönetici yönetir. Lider üretkendir. Yönetici bir kopyadır. Lider ise orijinaldir.Yönetici taklit
eder,lider yeniyi yapar.Yönetici mevcut durumu kabullenir.Lider mevcut durumu
değiştirir.Yönetici sistem ve yapılara odaklaşır. Liderin odak noktası insandır. Yönetici
kontrole güvenir,kontrolü etkinleştirir. Lider ise ,insanlarda güven duygusu
geliştirir.Yönetici kısa vadeli bakarken, liderin uzun vadeli bakış açısı vardır. Yöneticinin
sorunu nasıl ve ne zamandır.Liderin ise, ne ve ne içindir.Yöneticinin gözü hep kar ve
zarardadır.Liderin gözü ufuktadır.”

Bu sözlerde de görüldüğü gibi liderler büyük değişimler için gereksinim duyulan ve


karşısındaki insanın dalga geçeceği kadar büyük ideallere ve hedeflere sahip insanlardır.

Gelelim liderliğin doğuştan mı yoksa sonradan kazanılan bir vasfını olduğu konusundaki
tartışmaya. Eskiden dünyada genellikle liderliğin doğuştan gelen bir vasıf olduğuna
inanılırdı.Çünkü çok az insan kendi içindeki parıltıyı görebiliyordu.Demokrasi , insan hak ve
özgürlüklerinin yerleşmediği ve kralların ve derebeylerinin hakim olduğu o yıllarda
insanlar hep kendilerini kurtaracak bir kahraman beklerlerdi. Buna cesaret edebilen
insanlar belki de insanlığa en büyük iyiliği yapmışlardır. Ancak günümüzde özellikle
yönetim bilimcileri bu konuda liderliğin sonradan kazanıldığını düşünüyorlar. Çünkü bilgi
toplumuyla beraber insanlar daha iyi eğitim görmeye ve kendi yeteneklerini daha iyi
tanımaya başladılar ve şunu gördüler ki

“Herkes süpermen olarak doğamaz ama herkesin süpermen olma şansı vardır.”

Liderin vasıfları

Liderin herkesde bulunmayan bazı vasıflara sahip olması kaçınılmazdır:

İyi bir takım oyuncusudur: Bir ekip içerisinde her şey birlikte paylaşılır, çünkü
başarıda başarısızlıkta ortaktır.

Lider sabırlıdır: Acelecilikten hiç hoşlanmaz.Herhangi bir telaşa meydan vermez


çünkü amacına nasıl ve ne zaman ulaşacağını bilir. Çevresindekileri rahatlatır, sakindir.

Lider tutku sahibidir: Liderin bir amacı vardır. Bu amaca giden yolda kendisini hiçbir
güç alıkoyamaz ,çünkü o amacına ulaşacağına inanmıştır.O adeta amacına
kilitlenmiştir.Hiçbir güç onu amacından alıkoyamaz.Bir disiplin ve ciddiyet adamıdır.

Lider bilgilidir: Lider ulaşacağı yere giderken edinmesi gereken tüm bilgiye
sahiptir.Bu amaca ulaşırken kendisini izleyenleri eğitir ve onlardan saygı görür

Lider yaratıcıdır: İşte belki de liderlerin en önemli vasfı geniş bir ufka sahip
olmalıdır. Herkesin göremediğini görür hissedemediğini hissedebilirler.

Lider ekibine danışır: Lider, hiçbir zaman yalnız değildir.Hiçbir işi tek başına
başaramaz, her şey liderliğini yaptığı ekibin eseridir. O sadece katalizör işlevini görür.
Takımındaki kişilerdeki mevcut potansiyeli açığa çıkarır. Onları motive ederek doğru
yöne kanalize olmalarını sağlar.

Eğer gündemi yakından takip ediyorsanız bu özelliklere sahip insanların hiç de öyle uzakta
olmadığını göreceksiniz. İşte Fatih Terim. Takım oyuncusu olması ,inanılmaz sabrı ve
tutkusu bilgisi yaratıcılığı ve en küçüğünü bile dinlemesiyle elindeki potansiyeli çok iyi
kullanıp ona yön vererek daha düne kadar hayalini kuramadığımız başarıları ülkemize
getirdi.

Bakın Dr. Yılmaz Ergüden 4 Haziran 2000 tarihli köşesinde liderlikle ilgili ne diyor:

“Liderler öncelikle değişim için etkileyici bir vizyonun ortaya konulmasını sağlıyor.Etkileyici
bir vizyon nedir? Etkileyici bir vizyon, gelecek ile ilgili cazip bir kararı ortaya koyan,
kararlara yön gösterecek kadar amaca odaklı ancak inisiyatif kullanmayı özendirecek
kadar esnek, kolaylıkla anlatılabilen ve değişime karşı heyecanlandıracak kadar gerçekçi
bir hülyadır. ”Değerli yazarımızın da belirttiği gibi liderler de çok vizyona odaklanmalı,
kararlarında esnek olabilmelidir. Çünkü gerek bireysel gerekse kurumsal manada iyi bir
vizyona sahip olmak beraberinde iyi bir kaliteyi de getirir. Bu sebeple lider ekipteki
astlarına iyi bir vizyon sahibi olmayı aşılayabilmeli, gruptaki en pasif elemanı bile lider
yapacak kadar ateşleyici olabilmelidir. Değişimi önceden sezebilen, bütün kararlarında
stratejik planlar yapabilen, daima yeni fikirler ortaya atabilen kişidir lider..

Kendinize bir bakın.Ve sorun kendi kendinize “ben de liderlik vasıflan var mı?” diye

Şunu unutmayın ki eğer gözünüzdeki parıltıyı görebiliyorsanız işte o zaman sizde iyi bir
liderin vasıfları görülmeye başlamıştır.

Kaynaklar:

Satış yöneticilerine öneriler Dr. Erdoğan Taşkın Yaylım Matbaası

Kalite odaklı yönetim Dr. Oygur Yamak Panel Matbaacılık

Milliyet İnsan kaynakları gazetesi 11/06/2000

Sabah İşte İnsan gazetesi 04/01/2000

Bu çerçevede okuma, sadece gözlerle ilgili değildir. Bu alanda “göz-beyin” uyumlu birlikteliği
oluşturulmalıdır. Diğer üç bölüm tek başına beyinle ilgili olduğu halde bu bölümde üzerinde durulacak
konular ne tek başına beyinin, ne de tek başına gözün konusudur. Her ikisi arasında kurulacak iyi bir
uyumun nasıl geliştirileceğini bu bölümde göreceğiz. Burada yapacağımız çalışmalar üç temel amacı
taşıyacaktır. Okuma frenlerinin yok edilmesi, metinleri bloklar halinde okuyabilme ve seçmeli
okuyabilme yeteneğinin geliştirilmesi... Şimdi bu konular üzerinde tek tek duralım ve ilgili egzersizleri
yapalım.

A. Okuma Frenleri

Gözlerimizin metin üzerinde sıçrama hızını azaltan veya okuma aralarına kopukluklar, boşluklar
girmesine yol açan çeşitli frenler vardır. Bunların tamamı gözlerimizle ilgili olmasa da, daha görme
alanında iken ortaya çıkmaları ve beyin kadar gözleri de ilgilendirmeleri nedeniyle bu bölümde
işleneceklerdir. Bu frenlerin zamanla edindiğimiz bir kısım alışkanlıklar olduğunu söyleyebiliriz. Yeni
alışkanlıkların kazanılması ve eskilerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Okuma esnasında
karşılaştığımız frenler aşağıda veriliyor. Bu frenleri tek tek ele alalım ve gerekli egzersizler üzerinde
duralım:

1. Göz idmansızlığı,
2. Sık sık geriye dönüş yapmak,
3. Baş hareketleriyle okumak,
4. Seslendirme yaparak okumak,
5. Ritimsiz okumak,
6. Parmak takibiyle okumak...

1. Göz İdmansızlığına Karşı


Tanımı: Gözlerimiz sağ-sol, aşağı-yukarı, sağ aşağı-yukarı, sol aşağı-yukarı yönlerde doğrusal veya
sağdan sola-soldan sağa dairesel hareketlerle sıçramalar yapabilir. Gözlerin bu sıçramalarını
birbirinden farklı kas bağlantıları-kafa çiftleri gerçekleştirir. Göz idmansızlığı, göz kaslarının gözleri bu
yönlerde yeterince hızlı sıçratamamasıdır. İdmansız göz metin üzerinde yavaş yavaş sıçramak
durumunda kalır.

Nedeni: Göz kaslarının hızlı sıçramalar yapılmak suretiyle kullanılmaması bu kaslarda tembellik
oluşturur. Tembelleşen kasların okuma esnasında hızlı sıçramalar yapması mümkün olmaz. Uzun süre
TV seyreden kişiler gözlerini tek noktada odaklandırırlar. Tek noktada odaklanıp hareketsiz beklemeye
alışan gözler sıçrama hızlarını ve keskinliklerini yitirirler. TV seyretmek dışında günün çok uzun bir
bölümünü uyuyarak geçirmek, çok durgun yaşamak, düşünceyi kullanma ve dış dünyayı gözleme
açısından pasif durmak gibi nedenler sıkı kullanılmayan göz kaslarının tembelleşmesine yol açar.
Böyle bir göz metin üzerinde hızlandırılmaya çalışıldığında kasların yavaşlatma çabası kaçınılmaz
olmakta ve bu durum hızın belli bir sınırın üzerine çıkmasına engel olmaktadır. Ayrıca belli bir hızda
okuma zorlansa da, alışkın olmadığı hızda çalışmak göz kaslarını gerecek, göz stresi artacak ve bu
defa okumak gerginlik ve acı oluşturacaktır. Dolaysıyla bu sorunun yavaş yavaş ve ısrarlı egzersizlerle
giderilmesi gerekmektedir.

Çözümü: Aşağıdaki egzersizler seminerin ilk iki haftası boyunca yapılmalıdır. Göz kasları aşırı
zorlanmamalı, bu çalışmalar bir seansta 5 dakikayı geçmemelidir. Sonuca daha çabuk ulaşmak için
egzersizler daha kısa sürelerle ama daha sık yapılabilmelidir.

1.Genel Görüş Sıçramaları

Başınızı dik tutup önünüze bakınız. Tam önünüzde bir orta nokta tespit ediniz. Bu noktayı (0) rakamı
ile gösterelim. Şimdi bu noktadan dikey yönde en üst ve en altta yer alan (1) ve (2) noktalarına
sıçratın.

Yine aynı çalışmayı bu defa yatay yönde gerçekleştirin. Orta noktaya oradan sağa ve oradan sola
kaydırıyorsunuz. Bu odak sıçramasını her defasında hızlandırıyorsunuz. Sinir sisteminizin imkan

tanıdığı düzeye kadar çıkıyorsunuz. Bu arada seminer yönetmeni metronomu kullanarak ritminizin
kontrollü artışını sağlamaya çalışacaktır. Siz de normal zamanlarınızda bu çalışmayı yapabilmek için
herhangi bir düz-kare platformu zemin olarak seçebilirsiniz.

2.Dairesel Sıçramalar

Seminerde ikişerli guruplar oluşturunuz. Özel çalışmalarınızda bir arkadaşınızın desteğine


başvurabilirsiniz. Arkadaşınız kalemini veya bir çubuğu gözlerinize yaklaşık 40 cm mesafede geniş
dairelerle döndürecek ve gözleriniz bu daire boyunca kalemin veya çubuğun hareketini izleyecektir.
Dairesel dönüşler sağdan sola ve soldan sağa olacak, gözler bu hareketleri düzenli olarak takip
edecek ve baş sabit tutulacaktır. Dönüşler gözlerin rahatlıkla takip edebildiği hızın üzerinde
yapılacaktır.

3.Sayfa Üzerinde Sıçramalar

Şu anda okuduğunuz sayfaya dikkat edin. Bu sayfanın köşelerinde altları çizilmiş kelimeler
göreceksiniz: “1.İnsan, 2.Ne, 3.Düşünüyorsa, 4 Odur.” Bu kelimeleri önce “1-2-3-4” sırasıyla, yani
geleneksel okuma biçiminizle okuyun. Seminerde hızınızı kontrol etmek için uzmanınız metronom
kullanacaktır. Metronomun desteğiyle hızlanarak okuyun. Önce hızınız otomatik olarak ayarlanacaktır.
Bu arada gözlerinizin farklı hareketleri öğrenmesini ve geliştirmesini sağlamanız gerekmektedir. Bu
nedenle söz konusu okumayı aşağıdaki yönlerde gerçekleştiren ayrı ayrı alıştırmalar yapacaksınız. Bu
sözleri “ 1-2-3-4-- yönünde, 1-3-4-2-- yönünde, 1-4-3-2- yönünde, 1-2-4-3 yönünde ayrı ayrı okuyunuz.
Yukarıda dört farklı göz hareketi yapmanız sağlanmış olmaktadır. Böylece gözlerinizde aşağıda
gösterilen yönlerde sıçrama yeteneği gelişmeye başlamıştır.

Bu çalışmaları tek başınıza uygularken metronom kullanamayabilirsiniz. Bu durumda ulaşabileceğiniz


en yüksek hızı siz tespit etmeye çalışın. Siz veya seminer uzmanı hızınızın yavaş olduğunu ve tüm
çalışmalarınıza rağmen size gösterilen ritme uyamadığınızı tespit ettiğinde, okuma rehberini
kullanacaksınız. Okuma rehberimiz kalemimizdir. Okurken elinizde tuttuğunuz kalem her zaman
odaklaşmanıza yardımcı olur. Şimdiki çalışmalarınızda sağ elinizle kalemi tutunuz ve kalemin ince
ucuyla yukarıda örnekteki okumanızı sadece 1--2 yönünde tekrar tekrar yapınız. “İnsan ne-İnsan ne--”
seklindeki okumanızı kaleminizle tüm gücünüz yettiği kadar hızlandırarak sürdürünüz.

4.Sayfa Üzerinde Tarama

Şu anda geldiğiniz sayfada gözlerinizin rasgele ama çok hızlı sıçramasını ve koyu yazılmış kelimelerin
okunmasını istiyoruz. Sanki bir resme bakıyorsunuz, rasgele değişik noktalarına ve çok hızlı
bakıyorsunuz.

Bu taramayı yaparken belli kelimeleri, belli görünümleri arayabilirsiniz. Aradığınızı tam fark ettiğinizde
bilincinizi kontrol edin. Amaç gözlerin bilinçsiz rasgele hareketi değildir. Gördüklerinizi fark etmeniz
gerekir.

2. Geriye Dönüşlere Karşı


Tanımı:

Türkçe’de okuma satır solundan sağına doğru gerçekleşir. Normal olarak bu yönün düzenli şekilde
korunması gerekir. Ancak okuyucu okuduğu metni tekrar okumak üzere geri dönebilir. Okunan metnin
tekrar okunması geriye dönüş olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu geriye dönüşler, birkaç kelime
kadar sınırlı olabileceği gibi bir kaç sayfa veya birkaç bölüm kadar geniş de olabilir. Geriye dönüş aynı
metni gereksiz yere tekrar tekrar okumak anlamına geldiği için okuma hızının düşmesine veya okunan
metnin bitirilmesi için gerekli zamanın uzamasına yol açar.

Nedenleri:

Geriye dönüşlerin çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenleri aşağıda sıralayalım:

a)Bilinmeyen Kelimeler
b)Seyrek Görülen Kelimeler
c)Yabancı Mecazlar
d)Pasif Okuma
e)Yavaş Okuma

a)Bilinmeyen Kelimeler:

Okuduğunuz metinde hiç bilmediğiniz veya ilk defa gördüğünüz bir kelime varsa orada duraklamanız
ve biraz ilerledikten sonra o kelimeye tekrar dönüp bakmanız kaçınılmazdır. Şu cümleyi okuyalım:

“Neden ub sokaklarda redilek ve köpekler çoğaldı diye soruyorlar. Elbette hayvan nüfusu da
çoğalacaktır.”
Gördüğünüz gibi “ub” ve “redilek” anlam veremediğiniz seslerdir. Cümleler bittiğinde geri dönme ve
tekrar okuyup ne anlama geldiğini öğrenme ihtiyacı hissedersiniz. Hiç bilmediğimiz kelimelerde geriye
dönüşleri yok etmek imkansızdır. Bu kelimeler üzerinde tekrar tekrar durmamız bunların görüntü ve
seslerinin ve bu arada bulabileceğimiz anlamlarının zihnimize yeterince yerleşebilmesi için zorunludur.
Ancak bundan sonraki nedenlerin hepsi ortadan kaldırılabilir.

b)Seyrek Görülen Kelimeler:

Eğer okuduğumuz kelimeyi bildiğimiz halde onu çok seyrek görmüşsek görüntüsü beynimizde
yeterince fazla miktarda yerleşememiş olacaktır. Bu durumda beynimiz kelimenin anlamını bir çırpıda
çağıramayacak, tarama esnasında zaman geçtiğinden Söz konusu kelimeye geri dönüp bakmamış
veya üzerinde takılıp kalmamız söz konusu olacaktır. İsmini yüzlerce defa duyduğunuz bir insanı görür
görmez adını hatırlamanızın nedeni zihninizde onun adının binlerce defa kayıtlı olmasıdır. Adını bir iki
defa duyduğunuz veya kendinize hatırlattığınız isimlerce birkaç defa kayıtlı olduklarından onların
çağrılması için beyninizdeki isimlerin tek tek taranması daha fazla zaman gerektirmektedir.

“Ne zaman bir ucube mefhum görsem, kendimi mevhum bir dünyanın mazharı gibi
hissederim.”

Bu kelimelerin belki de hepsini biliyorsunuz: ucube=acaib, mefhum=kavram


mevhum=bilinmeyen(karışık), mazhar=yansıtıcı anlamlarına geliyor. Ama çok nadir karşılaştığınız
kelimeler bir an sizi duraklattı, geriye, başa çevirdi. Şu halde daha az okumak, kelimeleri daha az
görmek anlamına geliyor, bu da daha sık geriye dönmek ve bu da daha yavaş okumak demek oluyor.

c)Yabancı Mecazlar:

Bilimsel metinlerde mecaz olmamalıdır. İfadeler tam ve açık olarak her kültürün insanının
anlayabileceği bir yapıdadır. Ancak her dilin edebiyatında yoğun bir mecaz yapısı vardır. Örneğin biz
Türkçe’de “kulak kabartmak, başı sıkışmak, ayağını kaydırmak vb” ifadelerin ne anlama geldiğini
biliriz. Bunları zahiri anlamlarıyla değil kast ettikleri anlamlarıyla algılarız. Oysa bizim mecazlarımızdan
haberdar olmayan bir yabancı: “kulak kabartma” tabirini “dikkatle dinlemek” anlamında değil de
“kulağını içerden büyüterek hamur kabartır gibi kabartmak” şeklinde anlayabilir. İşte her yazar da çoğu
zaman bu kadar uç olmasa da kendine has ibare oluşturma, kelimeleri ilişkilendirme biçimine sahiptir.
Bu yüzden eserlerini ilk defa tanıdığımız bir yazarı ilk defa okurken bu tür kendine özgün ifadelerinde
geriye dönmeler yapmak durumunda kalabiliriz.

d)Pasif Okuma:

Okurken yaşadığımız geriye dönüşlerin en temel nedeni pasif okumadır. Özel bir eğitim almayan veya
yeteneklerinin gelişmesi için özel çaba sarf etmeyen hemen herkes birer pasif okuyucudur. Aktif
okuma, aktif okumanın nasıl olduğunu bilmeyi ve bilinenlerin de alışkanlık haline gelinceye kadar
uygulanmasını gerektirir. Pasif okumayı kapsamlı bir şekilde tanımlarsak, “zihnimizin-bilincimizin boş
bırakılan alanının fazla olması” diyebiliriz. Bilincimizde aynı anda yüzlerce masaj bulunabilir ve
bulunmak zorundadır da.. Eğer o mesajların yapısını biz tespit etmezsek o taktirde duyularımızdan
giren mesajlar bilincimizi doldururlar. Ancak eğer bir tür mesaj üzerinde çok güçlü odaklanmışsak veya
bilincimizi tamamen belli bir mesajla doldurursak onun dışındaki mesajların farkında olmayız, dışarıda
bomba bile patlasa duymamamız mümkündür. Pasif okumayan kişi okuduğu konu hakkında bildiklerini
hatırlamaya, okurken yazarla tartışmaya, yazarı eleştirmeye, söylediklerini karşılaştırmaya çalışır.

Pasif okuyan kişinin zihninde dolaşan, okuduğu konu dışındaki mesaj sayısı gittikçe artar ve bunlar
okuma aralarına girerler. Ardından bu aralara giren mesajlar dikkati yakalamaya başlarlar; dikkat
yakalandığında okuma için fazla bir dikkat enerjisi kalmaz. Dikkat başka bir konuya kayar. Bu arada ya
okuma mekanik olarak devam etmekte ya da okuyucu takıldığı bir düşüncede durarak anlamsız
şekilde metne bakmaktadır. Her iki durumda da dikkat okunan metinden kopmuştur. Bu durumda
üzerinden geçilen metinler anlaşılamamış olacağından okuyucu nerede dikkatini yitirmişse oradan
itibaren okumaya yeniden başlamak zorunda kalmaktadır.

e)Yavaş Okuma:
İnsanın bir saniyede 10 kelimeyi okuyabilmesi mümkündür. Dakikada 120 kelime hızla okuyan bir
kişinin bilincine saniyede 2 kelime girmiş olur ki, bu toplam potansiyelin % 20’sinin kullanılması
anlamına gelir. Geri kalan boş alan okuma dışındaki konularla dolar, okuyucu okuduğu konuya aktif
olarak katılamaz. Aralara giren mesajların kapladığı alanlar gittikçe artarlar. Sonunda okuyucu hem
okuduğu konudan kopar hem de anlam blokları arasındaki ilişkiyi kurması zorlaşır. Örneğin aşağıdaki
yakın ve mesafeli kelimelerden yakın olanın kavranmasının daha kolay olduğunu göreceksiniz:

görevli ..................g ...................ö.............. r.......... e............ v............ l........ i

Yavaş okuyanlarda bir sonraki anlam bloklarının alınmasının gecikmesi, bağlantıların kurulmasını
yavaşlatınca aralara giren diğer mesajlar bağlantıları koparmaktadır.

Çözümü:

Aşağıda sıralanan uygulamalar, geriye dönüşlerin zorunlu olmayan nedenlerinin ortadan kaldırılmasını
sağlayacaktır. Bu çalışmaları seminer sunucusunun gözlemlerinden hareketle oluşturacağı önerilerine
paralel olarak devam ettiriniz.

1. Kartla Soldan Kapat

Size verilen görme penceresini veya herhangi bir kartın kenarını kullanacaksınız. Soldan sağa doğru
okurken sol tarafta kalan metinleri kapatın ve soldan kapatarak okumaya devam edin. Bu okumayla
aynı satırda önceki kelimelere dönme eğilimini engellemiş ve bir süre sonra da tamamen kaldırmış
olacaksınız.

2.Kalemle Soldan İşaret Koy

- Kaleminizi metinde satırların başlangıç noktası olan sol tarafta tutun. Okumaya
başladığınız her
- yeni satırın sol başına - işareti koyun. Okuma boyunca kaleminizin metnin solunda
-beklemesine dikkat edin. Geçtiğiniz bir sonraki satırı okurken, önceki satıra geçme
eğilimi
-karşısında koyduğunuz işaret sizi durduracaktır. Böylece okumalarda aynı paragrafta
önceki
-satırlara geri dönme eğilimini engellemiş oluruz.

3. Metni Üstten kapat

Görme penceresini veya herhangi bir kartı kullanarak okuduğunuz metnin satırlarını üstten
kapatacaksınız. Kartınızı sayfanızın üst tarafında tutunuz ve satırları okudukça kartınızı aşağıya doğru
indiriniz. Böylece okunmuş satır hemen kapatılmış olacak ve bu çalışma önceki paragraflara geriye
dönüşü engelleyecektir. Ayrıca bu tür bir kapatma daha hızlı okumalarda daha kolay
uygulanabildiğinden belli bir hız düzeyine ulaştıktan sonra geriye dönüşler artık sadece bu teknikle
engellenecektir.

3. Baş Hareketine Karşı


Tanım:

Normalde okuma yaparken gözlerimiz metin üzerinde soldan sağa doğru sıçramaktadır. Ancak bir çok
okuyucunun gözleriyle birlikte başları da hareket eder. Bu kişilerde okuma hızı arttıkça başlarını daha
da hızlandırarak okumayı takip etmeye çalıştıklarını gözlemleyebiliriz. Baş hareketinin bir sınırı vardır.
Okuma hızı arttığında başın zorlandığı bir sınıra gelinir ve baş daha hızlı hareket edemez. İşte başın
gerçekleştirebileceği “bir satır üzerinde soldan sağa hareket hızı” o okuyucunun o satırı okumak için
ulaşabileceği azami hız olur. Bu önemli bir engeldir. Daha kötüsü baş hareketi, sinir sistemini de
yoracağından bu suretle uzun süreli okuma yapılamaz. Baş hareketiyle birlikte okuyanlar, genellikle
çok az okuyanlardır.

Nedeni:

Baş hareketinin tek nedeni göz idmansızlığıdır. İdmansız gözler yatay yönde iyice sola ve iyice sağa
sıçramakta zorlanırlar. Ayrıca bu sıçramalarını yavaş yaparlar. Göz kaslarındaki bu sınırlayıcılık
karşısında kişi kendisini daha hızlı okumaya zorladığında başın yardımına dayanır: Okuyucunun
gözlerinin sağlayamadığı hareket ve sıçrama hızının başın hareketiyle birlikte gerçekleştirilmesi
sağlanmaya çalışılır. Ancak göz idmansızlığını ortadan kaldırsak da alışkanlık haline gelmiş olan baş
hareketinin kaldırılması her halükarda çalışma yapmamız gerekmektedir. Bir çok okuyucuda baş
hareketi sorunu okumada hızlanarak kendileriyle yarıştıklarında belirginleşmektedir.

Çözümü:

1.Gözlerinizin Sıçrama Mesafesini ve Hızını Arttırın

a) Gözlerin yatay sol-sağ yönde sıçrama mesafesini ve hızını arttırın. Bunun için göz idmanı
bölümünde geçen yatay sıçramalarla ilgili egzersizlere devam edin.

b) Başınızı dik tutun ve tam önünüzde bir noktaya odaklanın. Şimdi başınızı sabit tutarak gözlerinizi
yatay yönde en sola ve en sağa sıçratın. Başınızda önce gözlerinizi sıçrattığınız yöne doğru bir
hareketlenme sezinleyeceksiniz. Boyun kaslarınızı gevşetin. Başınızı ısrarla dümdüz önde tutun.
Başınız sıçrama eğiliminden vazgeçinceye kadar bu çalışmayı sürdürün.

2. Başınızı Kontrol Ederek okuyun

Normal metin okumanızda çalışma yaparken iyice hızlanın. Baş hareketini kontrol edeceksiniz. Bunun
için hızla okumaya devam ederken:

-Kendinize gevşeme talimatı verin. Tüm kaslarınızı rahat bırakın.

-Bir arkadaşınızın başınızı gözlemlemesini ve sizi uyarmasını isteyin.

-Ellerinizle arada sırada sağ ve sol şakağınızdan tutun ve başınızı sabitlendirin.

Bu konuda seminer sunucunuzun gözlemleri ve uyarıları oldukça önemlidir.

4. Seslendirmeye Karşı
Tanımı:

Seslendirme en önemli hız frenleyicilerden biridir. Belirgin seslendirme yapanlar 200 kelime/dakika hız
sınırına takılırlar.

Beynimiz mesajları alır ve mesaj cinsine göre kaydeder. Gözlerimizle resim, kulaklarımızla ses
kaydederiz. Ancak okuma hem görüntü, hem de ses içerir. “Kelime” hem belli bir alan kaplayan
resimdir, hem de üç heceden oluşan bir sestir. Bu kelimeyi kavramak onu “ke-li-me” şeklinde
seslendirmek zorunda değiliz. Vurgulayalım: Seslendirmenin diğer tanımı “he-ce-le-me”dir.
seslendirme yapan kişi metinleri hece hece okumaktadır. Bir kelimeyi seslendirmeye kalktığımızda
soldan sağa doğru bütün seslerini çıkarmak zorundayız. “Çe-kos-la-vak-ya-lı-laş-tı-ra-bil-dik-le-ri-
miz”... Ses ardışık parçaların birleşmesiyle oluşan bir mesajdır. Sesin bütün hecelerini beyin aynı anda
seslendiremez. Sesin tamamını sırayla işlemesi gerekir. Oysa mesaj resim olduğunda beyin mesajı
sağdan-soldan, yukarından-aşağıdan aynı anda işlemeye başlayabilir. Görme sinirlerinin çalışma
biçimi bu imkanı sunmaktadır. Örneğin bir insanı gördüğünüzde onu vücudunun bir kenarından
başlayarak sırasıyla algılamazsınız. Yani sırasıyla saçları, alnı, kaşları gözleri, burnu, çenesi, göğsü,
gövdesi, kolları, bacakları algılanmaz. Bunların tümü aynı anda yan yana algılanır. Zaten böyle
olmasaydı bildiğimiz şekilde görebilmemiz mümkün olmazdı.

Okurken seslendirmek görüntüyü sese çevirmektir. Seslendirenler, hem görerek, hem de


işiterek(birlikte) okumaktadırlar. Seslendirmenin maksimum hız sınırı ise salt görsel(fotografik)
okumanın hız sınırının çok altında kalmaktadır.

Seslendirme üç değişik tipte ayrı ayrı veya bunların hepsi birden olacak şekilde gelişebilir: Dudak
seslendirmesi, gırtlak seslendirmesi, içten seslendirme... Dudak seslendirmesi dudaklarda hafif bir
mırıltı ve hareket olarak yansır. Dudak hareketi fark edilemese de dudakların arasında hafif bir
aralanma fark edilir.

Gırtlak seslendirmesinde gırtlakta hafif bir hareketlilik vardır. Zihinden seslendirmede ise okuyucu
kelimelerin tüm hecelerini zihinlerinden duyarlar ve yaşarlar. Zihninizde tüm heceleri belirgin şekilde
fark ediyorsanız zihinsel bir seslendirme yapıyorsunuzdur.

Yaş ilerledikçe ve bizler daha fazla okudukça dudak seslendirmesi gırtlak düzeyine çıkar; ardından
oradan da gizlenerek zihne çıkar; kişi zihninden içten seslendirmesini sürdürebilir.

Nedenleri:

1.İlk Defa Görülen Kelimeler: Geriye dönüş nedenleri arasında sayıldığı gibi, ilk defa gördüğümüz
kelimeler için kaçınılmaz olarak seslendirme yapıyoruz. Çünkü beynimiz kelimeleri hem resimleri, hem
de sesleri itibariyle kaydetmelidir. Biz görerek okuruz, görerek mesajı alabiliriz, ancak başkalarına
sesimizle de anlatabilmek zorundayız. Şu halde kullandığımız bir kelimenin resmi kadar, sesinin de
nasıl olduğunu bilmemiz gerekir.

“Narrate” kelimesini ele alalım: Bu kelimenin sesini öğrenmemişseniz “narrate, narrayt, narayt, narıyt”
gibi İngilizce bilginizin size sunduğu tecrübeleri kullanarak alternatif sesler çıkarırsınız. Kesin sesi
bilmiyorsanız bu alternatif seslerden beyninizin en mantıklı bulduğunu kullanırsınız. Seslendirmenin bu
yönü kaçınılmaz olarak var olmaya devam edecektir.

2.Az Okuma: Az okumanın ilk önemli sonucu, kelimelerin resimlerinin beyne yeterince yerleşmemiş
olmasıdır. Göz bir kelimeye bakarken beyne sürekli resimler gönderir ve çok uzun süre bakılan bir
kelimenin binlerce resmi beyne yerleştirilir. Okurken kelimeyi görürüz. Beyin görsel hafızadaki
sembolleri tarayarak bu semboller ile, alınan görüntüyü karşılaştırır. Kelime çok görülmemişse tam
benzeri olan kelimenin bulunması gecikir. Bu durumda beyin hemen, işitme duyusunun yardımına
başvurur. Kelimeyi sese çevirir ve bu sesi işitsel hafızada tarar. Çünkü görsel hafızadan cevap
gelmemiştir; ama olabilir ki o kelime çok işitilmiştir ve bu yüzden işitsel hafızadan hemen cevap
gelebilir. Oysa eğer kelimenin anlamı resminden hareketle anında çağrılabilseydi, seslendirme için
beklemeye gerek kalmayacaktı.

3.Seslendirme Alışkanlığı: Seslendirmenin en temel nedeni bunun öğrenilmiş alışkanlığa


dönüşmesidir. Bu alışkanlığı, okumayı öğrenirken kazanıyoruz. Beyin öğrendiği okuma biçimini devam
ettirerek bunu alışkanlık haline getirir. Bizler ilkokulda korolar halinde sesli olarak okuduk. Yıllar
boyunca tüm okumalarımızda dudaklarımızı kullandık. Sonunda beynimiz gözlerimizle okurken,
dudaklarımızla da seslendirmeyi alışkanlık haline getirdik. Artık okurken, kavramanın
gerçekleşebilmesi için görüntü ve sesin birlikte değerlendirilmesi gerekmiştir. Beyin “görüntü+ses”e
bağlı imajları arar hale gelmiştir. Daha kötüsü böylece öğrenme sürecimiz yavaşlamıştır. .

Çözümü:

1.Dudaklarınızı Kapatın
Dudak seslendirmesi yaptıklarını belirlediğimiz arkadaşlara dudaklarına bir kalem tutturmalarını
tavsiye ediyoruz. Dudak seslendirmesi tamamen gereksizdir. Sinir sisteminin alışkın olduğu davranışı
yeterli bir süre imkansız hale getirirsek artık onu yapmaz hale geliriz. Okurken dudaklarınız kapalı
olsun. Dudak seslendirmesi sizi zorluyorsa çenelerinizi de kapalı tutun. Bundan emin olamıyorsanız ve
kontrolünüzü unuttuğunuzda dudaklarınızın arasına bir kalem koymayı tercih edebilirsiniz.

2.Sakız Çiğneyin

Seslendirmenin gırtlakta olması halinde dudak kapatma işe yaramaz. Gırtlağın okuma ritmine paralel
titreşimlerinin engellenmesi gerekir. Bunun için sakız çiğnemek önerilmektedir. Sakız çiğnerken dil ve
damağın hareketleri ve yutkunmalar gırtlağın seslendirme yönündeki hareketlerini engeller. Bu arda
gırtlaktan yapılan seslendirme türlerine nadiren rastladığımızı da söyleyebiliriz.

3.Fotografik Okuyun

Fotografik okuyabilme yeteneği seslendirme kadar diğer tüm sorunların da giderilmesine yardımcı
olacak bir tekniktir. Bilinçli olarak buna çalışmamışsak gözlerimiz kelimeleri resimleri yoluyla değil
sesleri yoluyla tanırlar. Fotografik okuma yeteneğimizi geliştirmek için yeni bir bakış biçimi üreteceğiz.
Kelimelerin resimlerine dikkat edeceğiz. Sanki kelime değil resim okuyoruz. Şu örneğe bakalım:
“kahramanlarımız”. Bu kelimenin uzunluğuna dikkat edin. Satır altında uzantısı var mı? Toplam kaç
hece? Satır yukarısına uzantısı var mı? Hangi harfler ne şekilde yukarıya uzanıyor? Düz mü, eğik mi?
Uzantılar kelimenin başında mı, sonunda mı, ortasında mı? Şimdi gözlerinizi kapatın ve görüntüyü
zihninizde canlandırın. Bu kelimeye tekrar baktığınızda gördüğünüz anda ve seslendirmeye gerek
kalmadan tanıyabildiğinizi göreceksiniz. İşte fotografik okuma yapanlarda seslendirme bu yolla
asgariye indirilecektir. Normal metinlerinizde veya sözlük okuyarak gerçekleştirmenizi önerdiğimiz bu
çalışmanın örneklerini aşağıda sunduk. Daha ayrıntılı egzersizler ilgisi nedeniyle daha hızlı tanıma
bölümünde verilecektir. Aşağıdaki kelimelerin resimleri üzerinde çalışın:

4.İşitme Merkezini Meşgul Edin

İnsan zihni aynı anda birçok sesle baş edemez. Eğer işitme merkezimizi ciddi şekilde meşgul
edebilirsek, seslendirme yapmamıza fırsat kalmaz. Bunun için öncelikle müzik dinlemek tavsiye
edilmektedir. Müzik salt enstrümantal olmalıdır. İnsan sesiyle icra edilen, sürekli ritim değiştiren
bilhassa pop parçalar zararlıdır. Bunlar dikkati okuma metninden koparırlar. Oysa Kitaro, Jan Michael
Jar ve bir ölçüde Lorenz McKennett gibi isimlerin enstrumental parçalarının ritimleri bir yandan işitme
merkezini meşgul etmekte; diğer yandan dikkatin okumaya odaklanmasına imkan tanımaktadır.

Müzik dinleyenler veya gürültülü ortamlarda okuyanlar başlangıçta belirgin bir kavrama sorunu
yaşayabilirler. Bu durum onların koyu bir seslendirmeci olduklarını ve o anda seslendirme
yapmalarının güçleştiğini gösterir. Bu iyi haberi fark eden okuyucu bu sorun ortadan kalkıncaya kadar
okumalarına devam etmelidir. Seminer yönetmeniniz bu çerçevede çalışmalar yaptıracaktır.

5.Çok Hızlı Okuma Yapın

Hızınızı 300k/d’nın üzerine çıkardığınızda seslendirme imkansızlaşmaya başlar. Bu hızın üzerine


çıkabildiğinizde, yine önce kavrama sorunuyla karşılaşırsınız. Verilen metinleri çok hızlı okuyun.
Anlayamadığınız endişesine kapılarak hızınızı düşürmemeniz önemlidir. Duruma göre seminer
yönetmeniniz metronomu kullanarak hızınızı ayarlayabilecektir.

6. Mırıldanarak Okuyun

Okuma sırasında mırıldanırsanız işitme merkeziniz okuduğunuz metni seslendirmekte zorluk


çekecektir. Gerçekten zihinden seslendirmenin yok edilmesi biraz emek ister. Yukarıda verdiğimiz
yollardan her birini sorunumuzun yapısına göre tercih edeceğiz. Ancak yukarıda verdiğimiz yollar
arasında en etkilisinin şimdi önerdiğimiz yol olduğuna ilişkin görüşlerle karşılaştık. Bizim öğrenim
sürecimizde de bu egzersizin gerçekten sonuç verdiği görülmüştür. Yapacağımız basitçe mırıldanır gibi
yapmaktır. Bu mırıldanma durumumuza göre değişik şekilde olacaktır. Eğer seslendirerek
okuyorsanız, okurken seslendirdiğinizi duyulabiliyor, veya fısıltı halinde hissedilebiliyor ise o taktirde
mırıldanmanız da aynı ölçüde duyulmalıdır. Eğer sadece zihinden seslendirme yapıyorsanız o zaman
mırıldanmayı sadece dudak hareketleriyle yapacaksınız. Bir yandan okuyun, bir yandan sesli olarak
mmmmm veya mım-mım-mım deyin. İçinizden bir şarkının melodisini de seslendirebilirsiniz. Bu
durumda melodinin çıkışını, verdiğiniz nefesle birlikte duymalısınız. Gizli seslendirme yapıyorsanız
ağız içinden “nın-nın-nın” gibi bir dil hareketi yapmanız yeterli olur.

7.Kelimelere Uzun Süre Bakın

Tüm kelimeleri seslendirmeyebilirsiniz. Çok sık gördüğünüz kelimeleri seslendirme eğilimi


göstermezsiniz. Seslendirdiğiniz kelimelere odaklanın ve bakın. Bakmaya devam ettiğinizde önce
seslendireceksiniz. Bir süre sonra seslendirme duracaktır. Seslendirme durduktan sonra aynı kelimeyi
seslendirmeye ihtiyaç olmadan okuyabilirsiniz. Şu anda bulunduğunuz sayfadan bir paragrafı seçin ve
size verdiğimiz bu tekniği kullanarakyavaş yavaş okumaya çalışın.

5. Düşük Ritme Karşı


Tanımı:

Düşük ritim metni düzenli ve istikrarlı bir hızda okuyamama durumudur. Ritimsiz ve düşük ritimli
okuyucu bir kaç satır okur, durur; hızlanır, yavaşlar, geriye döner, başka bir olayla ilgilenir. Yüksek
ritim, metni sonuna kadar yüksek hızda okumaya tahammül edebilme durumudur.

Nedeni:

Düşük ritmin tek nedeni alışkanlıktır. Düşük ritmi “öğrenilmiş yavaşlık” olarak tanımlayabiliriz.
Durmadan yürümeye alışkın olan kişi duraklamalarda sıkılır. Eğer bir kişi sokakta hızlı yürümeyi
alışkanlık haline getirmişse; yavaş yürüyen kişi yanında iken kendisini “koşuyor” gibi hisseder. Kasları
ve sinirleri gerilir, yorulur. Oysa hızlı yürümeye alışkın olan kişi için bu normal ve rahat bir eylemdir.

Bizler de sakince, aheste aheste okuma yapmışızdır. Düşüncemizin yavaş işlemesi paralelinde uzun
süre yavaş okumuşuzdur. Hızlanabilecek ve çabukluğumuzu arttırabilecek halde iken, hızlılığı veya
yüksek ritmi alışkanlık haline getirmezsek her zaman eski hızımıza geri dönme eğilimi göstereceğiz.
Şu anda bir çoğumuz yavaş okuya geldiğimizden yavaş okuma ritmine sahip olduğumuzu
söyleyebiliriz.

Çözümü:

1. Sıçrama Hızını Arttırın

Aşağıdaki egzersizlerde gözlerimizin sınırlı bir zamanda sıçrayabilme sayısını arttırmak amaçlanmıştır.
En üst düzeylere çıkıncaya kadar kendinizle yarışınız.

Toplam 10 Sn. de 60 sıçramayı tamamlamaya çalışın. Kaldığınız yer 10 ise (sıçrama + duraklama)
süreniz 1 saniyedir.. ( kötü), 20 ise 1/2 Sn(orta), 30 ise 1/3 Sn. (iyi), 40 ise 1/4 Sn. (çok iyi). 50 üzeri ise
1/5 Sn. (son derece iyidir). Her odaklaşmada tek kelime okuyorsanız bu yolla en fazla 360 kelime/dak.
hıza ulaşırsınız. Tek odakta 3 kelime okuduğunuzda ise bu hızla ulaşacağınız seviye 1080
kelime/dak.dır. HIZLI OKUMADA BİLGİ GEREKEN KAVRAMLAR NELERDİR ?

a. SAPTAMALAR : Biz okurken, gözlerimizin satır boyunca kesintisiz bir şekilde sona
doğru kaydığını sanırız. Gözlerimiz fotoğraf makinesi ile aynı prensipler içinde çalışır.
Aslında gözlerimizin satır üzerindeki yer değiştirme hareketi kesintisiz değildir. Kesik kesik
sıçramalar halinde satır sonuna doğru ilerler. Gözlerimizi bu bakımdan çok geniş bir
manzaranın resmini objektifine bir kerede sığdıramayıp, birkaç kerede çeken bir fotoğraf
makinesine benzetebiliriz. Birçok insan, okurken hece üzerinde gözlerini bir kere durdurarak
satır boyunca gereksiz bir çok sıçramalar yapar. Bir satır boyunca gözlerimiz ne kadar az
sıçrama yapıyor, ne kadar az duraklıyor, biz bir bakışta ne kadar geniş bir satır parçasını
görebiliyorsak; o kadar hızlı okuruz. Bir bakışta bir satırın mümkün olduğu kadar geniş bir
bölümünü görmeliyiz. Biz gözün satır üzerindeki her sıçrayışına "saptama" adını veriyoruz.

b. BİR SAPTAMA SIRASINDA GÖRÜLEN ŞEY: Örnek olarak "ova" kelimesini okuyan
bir göz, merkez olarak "v" harfini alarak 1-2 mm aşağısına bakacaktır. Bu durumda "v"
harfinin sağ ve solunda kalan diğer iki harf kolayca okunabilir. Öyleyse "ova" kelimesi her
hece için ayrı bir saptama yapmadan tek bir saptamada okunabilir. Fotoğraf makinesinde tek
bir film harcanabilecek bir yerde iki poz harcamaya gerek yoktur. "Ova" kelimesi üç harften
oluştuğu için bir saptamada kolayca okunabiliyor. Ya daha uzun bir kelime olsaydı ne olacaktı
? Örnek olarak "ovalarından" kelimesini ele alalım. Bu kelimede 11 harf vardır. Biz
gözümüzü ortada yer alan "r" harf'ine ayarladığımızda kelimenin tamamını kuyabiliyorsak
hızımız yüksek olacaktır. Normal okuyucu bunu başaramaz. Hele bir metni okurken bu çok
zordur. Tek başına bu kelime üzerinde çalışan kişiler bile tek bir saptamayla bu kelimeyi
okumakta güçlük çekerler.

c. GÖZ YELPAZESİ (AKTİF GÖRME ALANI) : Gözümüzün bir saptama sırasında satır
üzerinde aktif olarak görebildiği işaretlerin genişliğine "göz yelpazesi" veya "aktif görme
alanı" adını veriyoruz. Bu alan elips şeklindedir. Yukarıda sözü geçen delikli kartonla yapılan
çalışmada göz yelpazesini genişletmeye çalışıyoruz. Aşama aşama üç harfli kelimelerden
başlayarak kartonun penceresinden geçen kelimeleri bir tek saptamayla okuyoruz. Yavaş
yavaş kelimelerin harf sayısını artırarak göz yelpazemezi genişletiyoruz. Göz yelpazemizin
genişliği oranında hızlı okuyabiliriz. Ayrıca iyi bir hızlı okuyucu yan yan gelen aktif görme
alanlarını üst üste biniştirmemelidir. Böylece yararlanılmayan alanlar ortadan kalkar, daha
hızlı okunabilir. KÖTÜ BİR OKUYUCUNUN AKTİF GÖRME ALANLARI ÜST ÜSTE
BİNER

d. RİTM KAZANMAK İÇİN DAİMA İLERİYE BAKMAK GEREK : Gözlerinizi daima


ileriye bakmaya zorlayınız. Okuyamadığınız veya tam kavrayamadığınız bölümler olursa, asla
geriye dönüş yapmayınız. Hızlı okuma çalışmalarında başlangıçta anlama, okuma hızına feda
edilebilir. Anlayamasanız bile hızlı okuyunuz. Zamanla anlama seviyeniz normal okumada
olduğundan daha yüksek seviyeye çıkacaktır. Bunun için başlangıç çalışmalarında daima
kolay metinleri seçiniz. Bu metinler aynı zamanda yazma kurallarına uygun olsun. Devrik
cümlelerin sıkça yer aldığı metinlerden kaçınınız.

e. GÖZÜN GÜRDÜĞÜ KELİMEYİ BİÇİMİ ARACILIĞI İLE ANINDA KAVRAMASI


: Bir kelimeyi meydana getiren harfler, bir bakıma onun resmi gibidir. Biz bu kelimeyi daha
önceleri o kadar çok okumuş, o kadar çok görmüşüzdür ki onu tanımakta hiç bir güçlük
çekmeyiz. Çok iyi tanıdığımız bir insanı görmüş gibiyizdir. O insanı tanımak için derinden
derine bir inceleme gerekmez. Üzerindeki elbiseler değişse bile tanırız. Kelimeler de çeşitli
ekler alsalar bile bir bakışta kolayca tanınırlar. Biz de bundan yararlanmalıyız. Hece hece
okumak yerine, kelimeleri bir bütün olarak görmeye çalışın.

f. BENZER KELİMELERİ KARIŞTIRMA TEHLİKESİ : Gözlerin görme ustalığı


okumayı doğrudan etkiler. Gözümüzün benzer siluetli kelimeleri birbiriyle karıştırmaması
için, çok alışkın, çok dikkatli olmak gerekir. Bu konu, yapılan hızlı okuma çalışmaları
çoğaldıkça gelişecektir.

HIZLI OKUMA SIRASINDA DÜŞÜNCENİN AKIŞI NASILDIR?

Hızlı anlama, hızlı kavrama okuma hızını artırır. İyi bir ritim, karşılıklı uyum sağlamış göz ve
akıl, kelimelerle cümlelerin alışılmış silüetlerini çeviklikle yakalayarak, satırların üzerinde
uçuşurlar. AKLIN ÇEVİKLİĞİ GÖZLERİ UYARMALI, AKIL, DAİMA GİRİŞKENLİĞİ
ELDE BULUNDURMALIDIR Kalabalık bir trafik içinde ilerlemeye çalışan bir otomobil
içinde olmaktansa, bir helikopter ile yükseklerde uçup gitmek misalinde olduğu gibi, bütüne
göz gezdirmeye çalışmak gerekir. Akıl daima gözlerin önünde yer alır. Yavaş okuma sırasında
akıl büyük bir tembellik içindedir. Gözlerin okumasını bekler. Göz okuyamazsa, geriye döner,
durur, çabalar; akıl neden sonra, gözün okuduğunu kavramaya çalışır. Bütün yük gözler
üzerindedir. Halbuki hızlı okumada akıl, daha gözlerin okumadığı, henüz sırası gelmemiş
kelimeleri tahmin etmeye, kavramaya çalışmaktadır. Akıl bu aktif haliyle gözlerin en büyük
yardımcısıdır. Yavaş okumada akıl fren görevi yaparken, hızlı okumada çekici lokomotiftir.
"Leb demeden leblebiyi anlamak" misalinde olduğu gibi, çoğu zaman sözün nasıl biteceği,
hangi kelimeden sonra hangi kelimeninı geleceği bellidir. Akıl girişkenliği elde tuttuğu sürece
hep önde koşacak, gözler ona yetişmek için alabildiğine hızlanacaktır. İşte hızlı okuma bu
yönüyle yavaş okumadan daha büyük bir dikkat ve zihin uyanıklığı ister. Yine bu yönüyle
daha başarılıdır. Hızlı okuyan bu sebeple okuduğunu yavaş okuyana nispetle çok daha iyi
anlar, kavrar. İyi düzenlenmiş bir metne bakıldığında aklın önde gitmesine yardımcı olacak
birçok işaretler vardır.

AKLI UYARAN İŞARETLER :

DEVAM ET İŞARETİ : Bu işaretler fikir akışı içinde bir değişiklik olmayacağını, yazının
okunmasına hızla devam edilmesi gerektiğini bildirir. "ve, hem, daha, bundan başka, buna
ilaveten, aynı zamanda, buna paralel olarak, bunun gibi, aynı şekilde vb." böyle kelimelerdir.
Devam et işaretlerinin bir kısmı tamamlayıcı, kapatıcı mahiyettedir. Hızlı okumaya devam
edilmesini belirtirken, aynı zamanda yakında fikrin sona ereceğini, konunun bağlanacağını
gösterirler.

DÜŞÜNCE DEĞİŞİYOR İŞARETİ : Bu kelimeler düşünce akışının değişeceğini, daha


öncekilere zıt şeyler söyleneceğini belirtirler. "ama, fakat, lakin, halbulki, ancak... vb." böyle
kelimelerdir.

DAHA ÖNCE SÖYLENENLER GEÇERSİZDİR İŞARETİ : Bu kelimeler daha önce


söylenen söz ve fikirleri geçersiz kılarlar. "buna rağmen bilâkis, buna karşın, mamafih... vb."
böyle kelimelerdir.

SEBEP AÇIKLANACAK İŞARETİ : Daha önce söylenenlerin sebebinin açıklanacağını


gösterir. "çünkü" bu maksatla kullanılır.
HIZLI OKUMA ÇALIŞMALARINDA KULLANILAN GRAFİKLER

Hızlı okuma çalışmalarında durumumuzu belirlemek ve bizde meydana gelen gelişmeleri


tespit edebilmek için bazı işaretlerden yararlanabiliriz.

a. OKUMA HIZI GRAFİĞİ : Bu grafikte düşey olan sütunda alttan üste doğru, kelime sayılar
150'den başlayarak yirmişer yirmişer işaretlenmiştir. Her hafta bir okuma yapılır ve dakikada
okunan kelime sayısı olarak belirlenen okuma hızı grafikte belirlenir.

b. ANLAMA SEVİYESİ GRAFİĞİ : Diğer grafiğin benzeridir. Düşey sütunda okuduğumuz


metni yüzde kaç anladığımız ve yatay sûtunda yapılan ölçüm sayısı işaretlenir.

c. GRAFİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ : Hızlı okuma çalışmalarının başlangıcında hız


grafiği yükselirken, anlama grafiğinde yükselme görülmeyebilir. Ancak kısa bir süre sonra bu
grafikte yükselmelidir. Değilse amacına ulaşılmamış olur. Grafiklerde her hafta bir ölçüm bir
değerlendirme yapılmalıdır. Grafiklerde bazı haftalarda düşme veya yatay bir eğri görülebilir.
Bu çok normaldir. İçinde bulunduğumuz fiziki ve ruhi şartlar bizi etkileyebilir. Okuma hızım
veya anlama seviyem düşüyor, gelişmiyor diye endişeye kapılmamak gerekir. Önemli olan,

grafiklerde bir bütün olarak yükselen bir eğrinin meydana gelmesidir. Aradaki küçük sapmalar
dikkate alınmaz.

SONUÇ VE TEKRAR :

Hızlı okuma konusunda şu, hiç akıllardan çıkmayacak bir husustur: " ANLAMADAN,
KAVRAMADAN HIZLI OKUNMAZ." Bu yönüyle hızlı okuma, önemli bir ölçüde bilgi
seviyemize, kültürümüze bağlıdır. Kelime hazinesi çok dar olan insanlar hızlı okuyamazlar.
Eski, yeni, yerli, yabancı, günümüzde kullanılan; kitaplara, dergilere, gazetelere giren her
kelimeyi bilmek gerekir. Hızlı okumak isteyenler her şeyden önce kelime hazinelerini
genişletmelidirler.

a. Hızlı okuma için uygun bir ortam hazırlayınız.

b. Çalışmalarınızı kolaydan zora giden metinler üzerinde yapınız.

c. Asla geriye dönüşler yapmayınız.

d. Okurken ağzınız veya başka bir organınız oynamasın.

e. Okuduklarınızı zihninizden tekrarlamayınız.

f. Göz yelpazenizi genişletmeye çalışınız.

g. Saptama sayılarını azaltınız. Göz yelpazeleri mümkün olduğu kadar üst üste binişmesin.

h. Aklınız daima önde gitsin, zihnen uyanık bulunun.

ı. Delikli karton ile gerekli günlük çalışmayı yapın.

j. Satır aralama çalışması yapın.


k. Her hafta bir kez, örnek bir metin üzerinde çalışarak ölçüm yapınız.
a) Aşağıdaki paragrafları okuyunuz. paragraflar arasında aralar vereceksiniz. Ancak her paragrafa tüm
gücünüzle hızla okuyacaksınız. Unutmayın eğer her paragraf sonunda durmazsanız, düzenli olarak
hızınızı sonuna kadar sürdüremeyebilirsiniz.

P-1) Batı’dan Copernic, Batlamyus, Galileu, Pascal, Newton, Levasier ile gelişen teknik ve
bilim Descartes ve onu takip edenlerce akla dayalı bir temele ve yoruma oturtulmuştur. -ara-

p-2) 19. ve 20. YY.daki bu teknolojik inkılâp, çalışmanın, nakliyatın ve haberleşmenin


makineleşmesine yol açmıştır. Sanayi devrimi düşünce devrimi ile birleşmiş ve insan zihni
kantatif kıymet ve muhakeme metotlarına, tahkik edilebilir delillere değer verir hale gelmiştir.
Bu arada teknolojinin ilerlemesi aynı paralelde sanat, bilim ve edebiyat gibi manevi değerlerin
yayılma alanını da olağanüstü genişletmiştir. Bu gelişme sonunda milletler, içinde yaşadıkları
sosyal düzeni artık tabiat kanunları misali olduğu gibi kabul etmeye razı olmadılar. Tersine
Rönesans’ın en belirgin niteliği olan tenkitçi görüşle incelemeye başladılar. Böylece Batı
medeniyeti yeni çağın getirdiği bilim zihniyetiyle kendi sosyal yapısına eğilmiş, buna orta çağ
boyunca Batı medeniyetinin temel kurumu olan dinden başlanmıştır. -ara-

P-3) Tekniğin topluma etkisi açısından şu tespit önemlidir: İnsan toplumlarında gerçekleşen bir
tek teknolojik gelişme bile büyük sonuçlar meydana getirebilir. Örneğin Avustralya adalarından
birinde yaşayan bir Yir Yurent yerlilerine madenden yapılmış balta veren misyonerler bunun
kısa sürede taşa dayalı hayatı, sosyal ilişkileri, hatta dini, inanç ve efsaneleri sarstığını,
değiştirdiğini tespit etmişlerdir. Teknik, burada kültür değişiminin önemli bir dinamiği olarak
karşımıza çıkmaktadır. Kültürler başka kültürlerle temasa geçerek, ekolojik alanların
değişmesiyle veya kendi içinde meydana gelen gelişmelerle değişmektedir ki bu durumlar en
fazla teknik değişimden etkilenmektedir.-ara-

p-4) Teknik toplumsal gelişmenin bir unsurudur. Toplumsal gelişme, bilim alanında ve insanın
doğaya hükmetmesi anlamına gelen teknoloji alanındaki etkinlik derecesine bağlıdır. Ancak
tekniğin katkısıyla üretilen yeni medeniyet, sorunlara çözüm sunabilmekte midir ? Schrödinger
bilime ve dolayısıyla tekniğe şu gözle bakmaktadır: “İlim gerçekten bizim kalbimize yakın olan,
bizi gerçekten alakadar eden her şeye karşı müthiş bir sessizlik içindedir. Yaratıcı ve edebiyat,
iyi ve kötü güzel ve çirkin hakkında hiç bir şey bilmiyoruz. İlim bazen bunlara cevap arasa da
aptalca oluyor. Kısacası biz ilmin bizim için kurduğu maddi dünyaya ait değiliz” -ara- Alıntı,
Doğu-Batı Eksenli Kavramsal Karşılaştırma, Muhammed Bozdağ

b) Yukarıdaki metni tekrar tekrar okuyacaksınız. Okumaya başlamadan önce saatinize bakın. İkinci,
üçüncü ... okumalarınızda aynı metni birkaç saniye bile olsa, daha erken bitirmeye çalışın.
Rekorunuzu kırın ve her kırdığınızda kendinizi ödüllendirin ve başardığınızı düşünerek tebrik edin.

c) Sizin tercih edeceğiniz herhangi bir okuma metninde kendiniz için benzer yarışmalar yapacaksınız.
Bu yarışmaları şu şekilde yapabilirsiniz:

-Her sayfayı ayrı bir koşu alanı gibi düşünün. Sayfa bitinceye kadar tüm gücünüzle yarışın. Bir
maratona çıkmıyorsunuz. yüz metre koşuyorsunuz.

-Saatinizi kullanın. Araları şimdi süreye göre vereceksiniz. Önce bir arkadaşınızın yardımına
başvurabilirsiniz. 5-10-15-20 dakika aralarla yarışmalar yapın. Aralardaki kesintiler hızınızı yeniden
kontrol edebilmeniz içindir. sürelerin zamanla artmasının nedeni de bu çalışmayı yaptıkça hızlı
okumaya dayanabilme sürenizin artmakta olmasıdır.

6. Parmak Takibiyle Okuma


Tanımı:
Nadiren de olsa bir kısım okuyucunun okuma sırasında parmaklarını satırlar boyunca kaydırdıkları
görülmektedir. Böyle bir okuma gözlerin ulaşabileceği sıçrama hızını yavaşlatır. Okuma hızı parmağın
satır boyunca kayma hızından, kağıdın konumundan ve bu arada kişinin motivasyonundan etkilenir.

Nedeni:

Genellikle okumaya yeni başlayan kişilerin erken dönemde bilinçsiz hızlanma çabalarının bir sonucu
olarak ortaya çıkmaktadır. Çok yavaş okuyanlar için parmakla takip etmek az miktarda hız arttırıcı bir
etki oluşturur. Oysa parmak yerine bir kalem kullanıldığında hem sorun ortadan kaldırılacak, hem de
çok yüksek hızlara çıkabilmenin yolu açılacaktır.

Çözümü:

1. İki Elinizi Meşgul Edin

Okuma sırasında sol elinizin kitabı tutmasını sağlayın. Sağ elinizle ise çevireceğiniz sayfayı devamlı
tutun. Sayfayı çevirmeye hazır olarak sağ eliniz beklesin.

2.Okuma Kılavuzu-Kalemi Kullanın

Kalem bizim okuma kılavuzumuzdur. Hızlı okumalarda kalem hem hızımızı hem de
konsantrasyonumuzu arttırmakta kullanılacaktır. Ucu kalın olmayan bir kalemi sağ elinizde tutunuz.
Okuma esnasında kaleminiz ucu satırları takip etsin. Ancak bu takip satırların en solundan en sağına
kadar uzanmayacaktır. Satırın tam ortasından sayfanın 1/4’lük bir alanında kaleminiz sol-sağ
hareketler yapacak, ancak satırın en solu ve en sağına sadece gözleriniz sıçrayacaktır.

-------------------------------------- kalem mesafesi --------------------------------------------

-------------------------------------- kalem mesafesi --------------------------------------------

B. Okuma Hızlandırıcıları
Buraya kadar, hızlanmamızı engelleyen temel nedenleri anladığımızı varsayıyoruz. Şimdi sıra hızımızı
arttırmaya gelmiştir. Eğer beynimizde engeller olmasaydı çabuklaşmanın arttırılmasının üç yolu olurdu:
Bunlardan ilki frenleri kaldırarak ritmi arttırmaktır. Yukarıda bunlar anlatılmıştır. İkincisi metinleri bloklar
halinde okumaktır. Üçüncüsü de metinlerin gereksiz kısımlarını geçerek seçmeli okumadır. Şimdi bu
son iki husus üzerinde duracağız.

1. Blok Okuma

Blok Okuma basitçe, kelimeleri toplu halde görebilme yeteneğidir. Türk milli eğitim sisteminden geçmiş
olup 1997 yılı itibarîyle 30 yaşın üzerinde olanlar önce harfleri, sonra kelimeleri okumayı öğrendiler.
Bugün ilköğretimde önce cümleler hazırlanmakta, bunlar kelimelere bölünmekte ve fişler son olarak
hecelerine ayrılmaktadır. Ülkemizde artık bütünden parçaya öğretim sistemi benimsense de yine de
konunun ruhu tam olarak yerleştirilemediği için heceleyerek okumaya başladık ve eğer özel bir eğitim
almamışsak halen tek kelime büyüklüğünü geçen blokları okuyamamaktayız. Blok okuyabilme tek göz
odaklanmasında aynı anda birden fazla kelimeyi okuyabilme yeteneğidir. Bu bölümde önce blok
okumamızı engelleyen sorunlarımızı çözmemiz, ardından basamak basamak okuma bloklarımızın
alanını büyültmemiz amaçlanmıştır.

Blok okuma bölümü, Blok Faktörleri, Yatay Bloklar, Dikey Bloklar ve Seçerek Okuma olmak üzere dört
bölümden oluşmaktadır. Seçerek okuma başlı başına bir blok okuma türü değildir. Ancak bazı satırların
hatta paragralırın okunmadan atlanması anlamına geldiği için blok okuma olarak yorumlanmıştır.
Ayrıca seçerek okuma, okumayı genel olarak hızlandıran bir faktördür ve bu yüzden hızlandırıcılar
başlığı altında yer almıştır. Bu bölümler altında işlenecek olan alt başlıkları aşağıda veriyoruz:

Blok Faktörleri:

a) AGA Genişliği
b) Merkezi Odak
c) Sıçrama Mesafesi

Yatay Bloklar

2-3-4 Kelimelik Yatay Bloklar


Dar ve Geniş Rakam Blokları
Sütun ve “Y” Okuma Blokları

Dikey Bloklar

2-3 Kelimelik Dikey Bloklar


Dar ve Geniş Dikey Bloklar

Seçerek Okuma

Seçerek okuma Türleri


Seçerek Okuma Biçimleri: Sütun, Sicim, paragraf, Kelebek

A. Blok Faktörleri
a) AGA Genişliği

Tanım: Blok okumaya en fazla etki eden faktörlerin başında Aktif Görüş Alanımızın genişlik düzeyi
gelir. Bazılarının AGA’ları dardır veya mevcut potansiyellerini kullanamamaktadırlar. Eğer bir kişinin
AGA’sı dar ise o alana sığmayan kelimeleri tek odakta okuyabilmesi mümkün değildir. örneğin herkes
“dünya” kelimesini tek odakta okuyabilirken çok az kişi “Çekoslavaklalılaştırabildiklerimiz” kelimesini
tek odakta okuyabilir. Yine herkes “actgk” sembollerini blok halinde tek odakta okuyabilse de
“acgfrmdnalmhscbenmhop” sembollerini tek odakta okuyabilen muhtemelen sadece bir kaç kişi
bulunabilecektir. Asgari 5 harfin tek odakta herkes tarafından görülebildiği tespit edilmiştir. Bunun
üzerine çıkmak, okuyucunun kişisel gayretlerini gerektirir. Bu konuda ileri sürülen ölçülerin hiç biri ise
tam olarak gerçeği yansıtabilmekten uzaktır. Çünkü insanların yetenek gelişim düzeyleri arasında çok
büyük mesafeler bulunmaktadır. Ancak yine de biz, genellikle elde edilen sonuçlardan hareketle bir
orta yolu izleyeceğiz.

Nedenleri: Giriş bölümünde AGA’nın gözümüzün tek odaklanmasında beynimizin kesin olarak gördüğü
ve tanımlayabildiği alan olduğunu belirtmiştik. Amacımız bu alanı yatay ve dikey eksende genişletmek,
tek odakta kesin olarak görebildiğimiz alanı geliştirmektir. Çünkü daha geniş AGA demek daha
kapsamlı blok okuyabilme yeteneği demektir.

Aktif görüş alanının sınırlı olmasının nedeni temelde zihinseldir. Esasen göz 150 derecelik bir açıyla
yatay-dikey boyutlarıyla kocaman bir dünyayı görmektedir. Bu arada her iki gözün birlikte gördüğü alan
da yeterince geniştir. Göz tüm bu alanların resimlerini sağlığının imkan tanığı netlikte çeker; elektriğe
yükler ve beyne gönderir. Tembelliğe alışmış beyinler bu resimleri tam olarak analiz edecek etkinlikte
çalışmazlar. Daha da önemlisi biz önce küçük kelimeleri tek tek okumak suretiyle okuma yapmayı
öğrendik. Kimse beynimize Mahkemede hakim kürsüsünün arkasında “Adalet mülkün temelidir”
cümlesinin bir göz atışta okunabileceğini söylemedi. Biz ille de sadece kelimenin kendisine
odaklanmak istiyoruz.

1. Dairesel AGA Gelişim Sistemini Kullanın

Yukarıdaki dairelerde yer alan sembolleri en iç daireden başlayarak, merkezdeki odağınızı


değiştirmeden her defasında dışarıya bir katman genişleyerek okuyunuz. Tam olarak göremediğiniz
daireye açıldığınızda orada uzun süre durun. Gözleriniz sabit bakmaya devam ederken beyninizin
gördüklerinizi tanımasını bekleyin. Buraya ilgili daireyi yerleştirmedik.

2.Parmaklarınızla Egzersiz Yapın

İki elinizin başparmağını gözlerinize 20 cm mesafede tırnaklarınızın dış yüzeyi gözlerinize dönük
olacak şekilde bitişik tutun. İki parmağınızın her iki tırnağını tek odakta görmeye devam ederken
parmaklarınızı yavaşça uzaklaştırır. Görüntü netliğinin kaybolmaya başladığı sınırda durarak beyninize
“her iki parmağı net görmesi” talimatını verin ve bekleyin.

3. Çevresel Görüşünüzü Geliştirin

Her fırsatta uygulayabileceğiniz genel bir çalışmadan söz edeceğiz. Dimdik önünüze bakıyorsunuz.
Önünüzdeki alan bir park, bir resim, bir dağ vs olabilir. Gözlerinizin odağını değiştirmeden bakışınızın
odağının dışındaki alanlarda var olan nesnelerin de beyniniz tarafından güçlü şekilde algılanması için
zihninize gerekli talimatı verin ve bekleyin. Çevresel görüşü (peripheral vision) geliştirmenin en önemli
katkısı beynimizin kavrama keskinliğini ve kontrol edebildiği alanı ve dolaysıyla zekayı arttırabilmesidir.
Mantık olarak bu çalışma yukarıdaki birinci egzersize benzemektedir. Bu çalışmanın en önemli katkısı
beynimizin kavrama keskinliğini ve kontrol edebildiği alanı dolaysıyla da zekayı arttırabilmesidir.

4. Yatay AGA Gelişim Sistemini Kullanın

Size verilen okuma penceresinin pencere kısmından bakarak arka sayfadaki satırları küçükten büyüğe
doğru okuyun. Tek odakla bakarak okuyabildiğiniz en üst düzeyin tespit edilmesinde seminer
sunucusu size yardımcı olacaktır. Bu düzeyden yukarıya çıkmak için çalışacaksınız. Bunun için
genişlik düzeyini arttırmanız ve bir üst düzeyde sabit bakışla belli bir süre beklemeniz gerekir.
Gözleriniz daha geniş alanları görebilecek bir bakış açısı bulacak ve beyniniz daha geniş alanı
tanımayı öğrenecektir.

b) Merkezi Odak
Tanımı:

Odak noktası belli bir alana bakarken gözbebeği ile 90 derecelik açı yapan noktadır. Tam
odaklandığımız alan dim dik baktığımız alandır. Odaklandığımız nokta dim dik baktığımız noktadır; bu
noktadan uzaklaştıkça görme keskinliğimiz azalmayabaşlar. Bizim görme kapasitemizi ilgilendiren en
önemli faktör bu alanın sağında ve solunda bulunan bölümdür.

Haysi -ye- timiz

Gördüğünüz örnekte “ye” sesine odaklandığınızda sol ve sağ başta mevcut olan hecelere dengeli
görülme keskinliği şansı verdiğini görürsünüz. Oysa odağınızı sol veya sağ başa yaptığınızda görme
alanınızın yarısı okuduğunuz metne doğrudan uyarlanmamış olacaktır. Bu da okuma verimimizin
yarısının çöpe atılması demektir.

Nedeni:

Bildiğiniz gibi Türkçe'de kelimelerin kökleri en soldadır. Dilimiz eklemli bir dil olduğundan kelimeler tek
başlarına değişmez bir kalıp oluşturmazlar, soldan sağa doğru anlamlandırılan kelimelere sahibiz. Bu
özelliğin yanı sıra okumayı öğrenme biçimimiz de sorunlu olmuştur. İlkokulda kesilen fişlere bakarak
öğrenirken ilk hecelerden başlayarak okumuştuk; yani hecelemiştik. Alışkanlık haline gelen bu okuma
biçimimizi değiştirmek ve kelimelere ortadan bakmak gerektiği bize öğretilmediğinde eski
alışkanlıklarımızı devam ettirmemiz doğaldır. Açıkçası dilimizin özelliğine paralel olarak bu alışkanlığı
okumayı öğrenirken edindik.

Çözümü:

1.Baştan Odaklanmayı Esnetin

Önce soldan odaklanma alışkanlığımızı esneteceğiz ve tam tersini uygulayacağız. Aşağıda geçen
kelimeleri sağdan odaklanarak okuyun. (A) ve (B) şıklarında sizlere yardımcı olunmaktadır.

A) Yasama meclislerinin etkileşimde bulundukları diğer iç faktör gurubu


yasama meclislerinin idari örgütüyle ilgilidir. İdari örgüt ilk meclis
örneklerinde neredeyse tamamen önemsizken, bir başka tabirle ilk meclis
örneklerinde araştırmaların dikkatle

B) yapılması, yazışmaların takibi gibi hemen hemen bütün işler üyelerin kendileri tarafından
yapılırken, meclislerin gündemlerinin günümüzün modern sistemlerinde son derece karmaşık
hale gelmesi nedeniyle işlerin çoğu destek personeli tarafından yapılmaya başlanmıştır.

C) Ziyaretçilerin karşılanması, zaman planlaması yapılarak üyelerle görüştürülmeleri, telefon


ve diğer haberleşme hizmetlerinin sağlanması, yazışmaların alınan kararlar çerçevesinde
gerçekleştirilmesi, üyelere bilgi ve kaynak hizmetleri sunulması, bir başka ifadeyle işlerin
“karar ve tercih” dışında kalan bütün aşamalarının gerçekleştirilmesi ve bu yolla üyelerin “iş
başına harcayacağı zamanın” en aza indirilmesi görevi destek örgütlerine verilmiştir.

2. Ortadan Odaklanmayı Geliştirin

Baştan okuma alışkanlığınızı esnettiniz. Şimdi aşağıdaki kelimeleri her birine ortadan odaklanarak
okuyunuz.

3.Blok Bütünlükleri Kavrayın

Resimleri, tabela yazılarını veya eşyaları bir bütün olarak ve tek odakta görüp tam
olarak kavramaya çalışın. Gözlerinizi resimlere, ekranlara, tabelalara sabitleyerek
bakabilirsiniz. Gözlerinizin sıçramamasına, ancak çevresel alanın mümkün oldukça
geniş şekilde görülmesine dikkat ediniz.

c) Sıçrama Mesafesi

Tanım:

Gözlerimiz okuduğumuz metinde kelimelerin uzunluğuna ve okuyabildiğimiz blokların büyüklüğüne


göre sıçramak durumundadır. Bildiğiniz gibi gözlerimiz kelimeler üzerinden tek tek sıçrama yaparak
okuyabilmekte ve görme odaklanma anında gerçekleşebilmektedir. Sıçrama mesafesinin dar olması
blok okumanın gerektirdiği geniş mesafeyi imkansız hale getirir. Şu halde gözlerin kontrollü olarak belli
bir mesafede kolaylıkla sıçratılabilmesi ve bu sıçramanın alışkanlık haline gelebilmesi blok okuma
yeteneğimizin önündeki son engelin de kalkması anlamına gelir.

Nedeni:
Sıçrama mesafemizin dar olmasının nedeni onu dar kullanıyor olmamızdır. Özel eğitim almamış veya
özel olarak çalışma yapmamış kişilerin gözlerinin sıçrama mesafesi dardır. Bir diğer değişle genellikle
iki göz odağı arasındaki mesafe ancak bir kelimenin sığabileceği büyüklüktedir. Eğer heceleyerek
okuyorsanız gözlerinizi hece mesafesinde sıçratırsınız. Eğer kelime kelime okuyorsanız gözleriniz
kelime mesafesinde sıçrar. İşte, şimdiye kadar kelime kelime okumuşsanız gözlerinizin bu mesafede
sıçrama yapmaya alışkın olduğunu söyleyebiliriz. Bu alışkanlığı esnetmemiz ve daha geniş sıçramalar
yapabilecek hale gelmemiz gerekiyor.

Çözümü:

1. Sıçrama Mesafenizi Büyütün

Aşağıdaki örneklerde gözlerinizin en sol ve en sağ noktalarda bulunan kelimeleri okuması


istenmektedir. Aralarda yer alan kelimelere veya boş bırakılan alana odak yapmanız kesinlikle yasaktır.
Bunu başarıncaya kadar seminer yönetmeninizin veya bir arkadaşınızın gözlerinizi kontrol etmesini
sağlamalısınız.

a) Yasama meclislerinin temel görevi kanun yapmak, temsilcisi oldukları toplum adına toplumsal
mekanizmaları toplumun ihtiyacı ve talebi paralelinde oluşturmak olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede
meclisler bir taraftan dış faktörlerle diğer taraftan da iç faktörlerle iletişim içerisinde olacaktır. Dış
faktörler kapsamında hükümet, devletin diğer kurumları, diğer devletler, devlet içindeki sivil toplum
örgütleri, basın ve bireysel olarak vatandaş düşünülebilir. İletişimin ve demokratik katılım anlayışının
gelişimi paralelinde yasama meclisleriyle iletişim halinde olan dış birimler hem sayısal olarak hem de
etkinlik düzeyi bakımından gittikçe büyümektedir.

b) Yasama meclisleri işlevlerini yerine getirirken temelde iki tip faktör gurubunun etkisi altında kalırlar.
Bunlardan birisi yasama usulüyle ilgilidir. Meclis üyelerinin birbirlerine göre konumlarının ne olacağı,
nasıl bir ilişkilenme biçimlerine sahip olacakları, görev bölümü ve dağılımını hangi kurallara bağlı
olarak gerçekleştirecekleri, işleri hangi işlem akışından hangi yollarla geçirecekleri, hangi işleri
gerçekleştirmekle yükümlü oldukları gibi hususlar yasama usulü kavramı çerçevesindedir. Prosedür
veya usul hem meclis tarafından hem de meclisle ilişkili dış guruplar tarafından kabul görmüş
meşruluk aracıdırlar. Yazılı veya sözlü hükümlerden oluşan usul, çatışma ve karmaşanın
engellenmesini sağlamanın ötesinde yasama meclislerinin çıktılarını üretebilmeleri bakımından
oluşturulmak zorundadır.

c)

2.Sıçrama Mesafenizi Kontrol Edin

Aşağıdaki metinlerde altı çizili kelimelerle 1, 2 ve 3 kelime sıçrama yaparak okuyacaksınız. Sadece Altı
çizili kelimeleri okuyunuz.

a) İki kelime mesafesi:

HAYATIN İSRAFI TEMBELLİK

Tembelliğin ne olduğunu ve insanların başına nasıl çoraplar ördüğünü düşündünüz mü?


Bu soru çok mu çocukça?

Hemen herkes tembelliğin kötü olduğunu bilir ve kimse tembel olmayı kabullenmek istemez.
Ama acaba kaç kişi gerçekten tembel olup olmadığını araştırmıştır?

Tembellik ya zihinsel, ya bedensel ya da her ikisi birden yaşanır. İnsanların büyük bir kısmı
zihinlerini, önemli bir kısmı bedenlerini ve yine çok önemli bir kısmı hem bedenlerini hem de
zihinlerini çalıştırmazlar.
Dinlenmek kastıyla uzun uzun oturmak, televizyon seyretmek, müzik dinlemek, dedikodu
yapmak kontrolsüz hayal kurmak gibi işlerle meşgul olan insan bunları yaptığı anda tembellik
tuzağına düşmüştür.

Oysa hayat duraksamadan devam eden “hareketlilik ve aktiflik” prensibi üzerine kuruludur.
Atomlardan galaksilere kadar; mikroplardan balinalara kadar fıtrata itaat eden bütün mahlukat
amansız bir hareketlilik furyasında çırpınır.

b) Üç kelime mesafesi: Bakınız tembel ve durağan insanların başlarına neler açılıyor:


Bedensel tembellik içerisinde olan insanın vücudunda toksik birikimler oluşur. Koşuşturmayan
insanın vücudundan zehirli maddeler atılamaz. Dokular yağ bağlamaya ve kilitlenmeye başlar.
Hücrelere oksijen ve besin dağılımı iyi yapılamayınca vücut hızla yaşlanmaya başlar. Bunu
fiziki güç kaybı, kas zayıflığı, yorgunluk takip eder. Bedensel tembelliğin derecesine göre
kireçlenme, zaman içerisinde felç ve daha bir yığın hastalık bedene hücum eder.

Zihinsel tembellik aktif düşünmeme, zihni kontrolsüz olarak harici ve dahili telkinlerin tesirine
bırakma durumudur. Zihinsel tembelliğe alışan kişi beyninin sinirsel bağlantılarını aktif bir
şekilde kullanmadığı için zeka gerilemeye başlar, hafıza gittikçe zayıflar, hatırlama yavaşlar;
tabii ki bütün bunları genel aktivasyonun yokluğu takip eder. Zihinsel tembelliğin prensip olarak
yaşlılıkla fazla ilgisi yoktur.

Aktif insanlar hayranlık verici başarılar arasında uçuşurlar. Neden bazı insanlar çok ağır
fiziksel şartlara ve zihinsel faaliyetlere tahammül ederler de bazıları hemen tükeniverirler?
İnsanlar her faaliyetin kapasiteyi arttırdığını göz ardı ediyorlar. Bedenin bir kapasitesi vardır
şüphesiz ve çalışan insan bu sınıra hızla ulaşır. Ancak beynin kapasitesinin sınırı kolay kolay
ulaşılamayacak kadar geniştir.

c) Dört kelime mesafesi : Yaratıcı’nın hikmetine bakınız ki insan kalbini yorulmayan (laktik asit
üretmeyen) kaslardan yaratmıştır. İnsanın yorulmayan bir diğer uzvu da beynidir. Yeterli
oksijen ve protein enzimleri sağlandığı sürece beyin hiç durmadan sürekli çalışır. Bazıları
beynin dinlenmesi için bütün işleri bırakıp dinlenmeyi-yani tembelliği tavsiye ederler. Halbuki
böyle yapmak tam tersine beyni tembelleştirir. Bizim zihin yorgunluğu dediğimiz şey beyni
çalıştırırken fiziksel şartları ihmal etmemizden ya da psikolojik gerginliğin fizyolojiyi
etkilemesinden doğan “durumdan” başka bir şey değildir. Uyku anında dinlendiğini sandığımız
beynin uyanıkken ki halden daha yoğun çalıştığını belirleyen bilim de bu gerçeği vurgular.

Abdülkadir Geylani’nin(ks) çalışmamanın sonucunu görerek “Canınız sıkıldığı zaman


çalışınız.” Dediğini bilirsiniz. Peygamberimiz(asm) hiç bir şey yapmadan oturan bir zatın
yanından geçerken selam vermiyor. Ancak geriye dönüşünde aynı kişiyi bir çalı parçasıyla
meşgul halde gördüğünde bu defa selam veriyor.

Lüzumsuz dahi olsa insanların hem bedenen hem de zihnen sürekli çalışmaları gerekir. Kaldı ki
“Lüzumlu işler çoktur.” Ne çok zamanımız boşa akıp gidiyor! Ne çok müsrifiz! Bazılarına terakki yeri
olan dünyada bize de terakki kapıları açıktır. Biz ise başkalarını suçlayarak kendimizi temize
çıkarıyoruz. Muhammed Bozdağ

B.Yatay Bloklar

Blok okumaya ilk adımı ikili kelime bloklarıyla atıyoruz. Sonra blok büyüklüğünü üç ve dört kelimeye
çıkaracağız. Nihayet sütun bloklar üzerinde çalışacağız. Bu arada bloklarımızın rakamlardan
oluşmasını da sağlayacağız. Zihnimiz kelimeler kadar, rakamları da bloklar halinde okumayı
öğrenecek.

1. İkili Kelime Gurupları

a) Aşağıdaki İngilizce ve Türkçe dilde yazılmış blokları, yukarıdan aşağıya ve sütunlar arasında soldan
sağa okuyunuz. Her “iki kelime”nin tek odakta okunması önemlidir. Gözlerinizin sıçramasının uzman
tarafından kontrol edilmesi için kendisine yardımcı olunuz. Önce yavaşça başlayacağınız okuma,
metronomun kullanılmasıyla hızlandırılacaktır. İlk okumalarınızda size verilen görme penceresi kartını
kullanarak, blokları pencere bölümünden görünüz ve okuyunuz. Kelimelerin ortasında gördüğünüz
nokta gözlerinizin odaklanacağı orta nokta hizasını göstermektedir. Bu noktayı dikkate alarak
kelimelere tam ortadan ve duruma göre bir kaç mm aşağıdan bakıyorsunuz.

2. Seçerek Okuma
Seçerek veya ayıklamalı okuma dediğimiz okuma türünde tam metin okuması gerçekleştirmiyoruz.
Metinlerin temel fikirlerinin veya ana bilgilerin odaklandığı kelimeleri veya paragrafları seçiyoruz. Bu tür
okumada hızımızın 6 bin kelime/dakikaya çıkması mümkündür ama kavrama düzeyimizin ciddi şekilde
düşmesi de kaçınılmazdır.

Seçerek yapacağımız okumalarda genellikle belli bir soruna cevap arıyoruzdur. Özellikle bilimsel
çalışmalarda belli bir sorunun cevabını ararken tüm metin işimize yaramayabilir. Aradığımız bilgiyi
bulmak ve o bilgi üzerinde odaklanmak durumundayızdır. Tanıma ve Kavrama çerçevelerinde
verilecek olan egzersizler aradığımız bilgiye metin üzerinde çabucak ulaşma yeteneğini bize
kazandıracaktır. Unutmamamız gereken bir gerçek var. Eğer okuduğumuz metin çok yoğun bilgi ve
düşünce içeriği taşıyorsa seçerek okuma imkanı azalır. Metnin bilgi değeri ve yoğunluğu azaldıkça
seçme yapma kapsamı genişleyecektir. Bu arada tüm metinlerde mutlaka dikkate alınmaya
değmeyecek cümleler veya ibareler var olacaktır. Bazen 200 sayfalık bir kitabın özetlendiğinde sadece
on sayfası bilgi değeri taşırken Bazen tüm ibareler bilgi değeri taşıyabilir.

Burada seçerek okuma türlerine ve bu okumaların gerçekleştirilebileceği bazı biçimlere değineceğiz.


Ancak bu bölümde verilecek olan çalışmaların, gerçek anlamda işe yaramaları için tam metin
okumalarında uzmanlaşmadan sonra yapılmasını öneriyoruz. Şimdi alıştırmalar üzerinde duralım:
Konuyu iki temel başlık altında irdeleyeceğiz. Önce seçerek okuma türlerine, ardından seçerek okuma
biçimlerine değineceğiz:

a) Seçerek Okuma Türleri

--Kelimeleri Seçme: Metin nispeten yoğundur. Temel kelimelere odaklanacağız. Bu seçme türü tam
metin okumasına çok yakındır. Aşağıdaki metinde ilk paragrafta seçilecek kelimelerin altı çizilmiştir.

P-1) Literatürde “yabancılaşma” ilk Platinus’un yazılarında dikkat çekmektedir. Bu kavramı


ilk kullananlar arasında Rousseau’da vardır. Bu kavram değişik düşünürlerce birbirinden farklı
çerçevelerde tanımlanmaktadır.

P-2) Hegel’in yaklaşımı şudur ; insanın gelişim sürecinin merkezi olan ve kendi dışında bir
dünya “yaratan” sonra da bu dünyanın kendi ürünü olduğunu anlayan ruh yavaş yavaş
dünyanın kendi dışında olmadığını kavramıştır. Yabancılaşma bu kavrayış eksikliğinin
sonucudur. Yabancılaşma tüm insanların çevre ve kültürlerinin ruhtan kaynaklandığını
anladıkları zaman son bulacaktır. Hegel’in etkisinde kalan Ludwig Feuerbach yabancılaşmanın
dinsel cephesiyle ilgilenmiştir. Feuerbach Hıristiyanlığın özü (184) isimli kitabında dinin
özellikle Hıristiyanlığın nesnel özünün insanın özünden yani duygudan başka bir şey
olmadığını iler sürer.

P-3) Marx, Hegel’in yaklaşımı tersine çevirerek konuya bakmıştır. Marx’ta maddeci bir gözlükle
her şey insan emeğinin bir ürünüdür. 1845-1847 yıllarında Marx bu terimi ontolojik bir
kavramdan sosyolojik bir kavram haline getirmiştir. Marx insanın yabancılaşmasını çağdaş
toplumun iş sürecine verdiği biçimde bulmaktadır. İş bölümü ve bunun sonuçlandığı insan
kişiliğinin parçalara bölünmesi, temelini teknolojik şartlarda bulmaktadır. Toplumun düzeni ne
olursa olsun bu teknolojik şartlar varlığını sürdürecektir. Marx’a göre insan bir iş ve eylem
varlığı oluşturduğundan kişinin etkinliği, ürünü ile belirlenmektedir. Özel mülkiyete dayalı bir
rejimde ise insan özü, kendisine ters düşmektedir. Zira insan emeğinden oluşan sermaye
insana yabancı ve düşman olmaktadır. İnsan kendi özüne dönünce yabancılaşmadan kurtulur.
Kapitalist üretim biçim böylece insani yabancılaştırmaktadır ve hızlanan yabancılaşma bu
sistemin sonu olacaktır. M. Bozdağ
--Cümleleri Seçme: Bazen metin içeriği çok zayıftır ve temel bilgiler veya ana fikir bizim için yeterlidir.
Bu durumda yalnızca bu cümleleri seçerek okuyacağız. Diğerlerini süratle geçeceğiz. Aşağıda ilk
paragrafta bu tür cümlelerin altı çizilmiştir.

Utangaçlık toplumların karşılaştığı önemli sorunlardan biridir. Yapılan bir araştırmaya göre
bugün Amerikalıların %40’ı açık veya gizli utangaçtır. siz de utangaç mısınız? Utangaçlığın
nelere sebep olduğunu biliyor musunuz?

Utangaçlığın rahatlıkla üstesinden gelebilirsiniz. Unutmayın utangaçlar toplumda hep en


geride bulunurlar. Konuştuklarında sesleri çok yavaş çıkar, anlamakta güçlük çekersiniz.
Topluluk karşısına çıktıklarında yüzleri kızarır, çok heyecanlanırlar.

Bu hastalığı yenmek için ne mi yapacaksınız? Önce yapmak istemeye hazır olup olmadığınızı
sorun. Bu sorunu halletmek istiyor musunuz? O halde dikkat edin: Hep önde oturacaksınız.
Hep öne çıkacaksınız. Toplantılarda kürsünün önünden geçmeye çalışacaksınız.
Konuştuğunuz insanların gözlerine bakıp gülümseyeceksiniz. Hızlı yürüyeceksiniz. Bunlar zor
mu? Hayır hiç de değil. bunları çok kolay yapabilirsiniz. Yeter ki yapmak isteyin. Çevrenizde bir
yığın fırsat var bu iş için.

--Paragrafları Seçme: Bazı paragraflar bilgiye hazırlama niteliği taşıyabilir. Veya size hiç lazım
olmayacak bilgileri veriyor olabilir. Bu tür paragrafları hızla tarayıp geçeceksiniz. Aşağıda boş ve dolu
paragraf örnekleri gösterilmiştir:

İKİ DÜĞÜN VE ÜÇ ÖLÜM

P-1) Hızlı Geçiniz--Geçtiğimiz hafta sonu bir kardeşimizin düğününe iştirak etmek,
mutlu günlerini paylaşmak üzere Kayseri’deydik. Çalışkan kaymakamlarımızdan biri,
İstanbul’dan gelen mühendis arkadaşlar ve misafiri olduğumuz Mustafa
kardeşimizin,Yahya hocamızın nurani makamlarında hasret giderdik.

p-2) Dikkat- Sevgili Peygamberimizin (asm) “Kişinin sahip olduklarının en değerlisi


Allah’ı zikreden bir dil, Ona şükreden bir kalp ve iman doğrultusunda yaşamasına
yardımcı olacak bir eştir.” buyurduğunu bilirsiniz. Geleneksel temiz ve onurlu aile
hayatının tahrip edilmeye ve genç neslin kahredici alışkanlıklara çekilmeye çalışıldığı
kıyamet böylesine temiz insanlarla birlikte olmak hepimizi sevindirir.

p-3) Hızlı Geçiniz- Güzel bir diyardı Kayseri. Daha önce Kayseriye helikopterle inmek
zorunda kalmıştık. Zenginler diyarı olmuş bu şehir. Belediye başkanlarının başarıları
da hayranlık verici. Ve Erciyes’in buz gibi suyu. Karadenizin yaylalarını yaşadık bu
şehrin dağlarında ama yeşillik bakımından karadenizle kıyaslanamaz.

P4-) Biraz Dikkat- Ve nihayet mutlu bir gündü o gün. Oysa çok geçmeden Erciyes
dağının eteklerine doğru yaklaşırken ikindi vakti Hisarcık’ta bir ölüm salasını dinledik.
Kamyonun Hasan vefat etmişti. Bu vefata bir başka vefat haberi daha eklendi. Bir kaç
gün önce Belediye başkanının dört yaşındaki küçücük kız çocuğu basit bir su
kanalında takılarak boğulmuştu. Bu çocuğun halinin verdiği ızdırapla Ağrı-Diyadin’de
teröristlerce katledilen bir ailenin trajedisini hatırladık. 6 yaşındaki küçük Canan yıkılan
duvarın arasında sıkışmış; bütün vücudu elbiseleriyle beraber kemik dokuya kadar
yanmıştı. Otopsi raporunu gözyaşıyla okudum. Bir yanda mutluluklar; öteki yanda da
mutluluklar...Ama bizim yanımızda kalan hüzün.. M. Bozdağ

--Bilgileri Seçme: Bu tür seçmeli okumalarda belli bir bilgiyi arıyorsunuz. Okumadan önce ne
aradığınızı bilmesiniz. Bu durumda aradığınız konuya ilişkin bilginin geçtiği noktalarda yavaşlayarak
odaklanacaksınız.

Aranan Konu: Tembelliğin ne tür zararları olduğu:


Hemen herkes tembelliğin kötü olduğunu bilir ve kimse tembel olmayı kabullenmek istemez.
Ama acaba kaç kişi gerçekten tembel olup olmadığını araştırmıştır?

Tembellik ya zihinsel, ya bedensel ya da her ikisi birden yaşanır. İnsanların büyük bir kısmı
zihinlerini, önemli bir kısmı bedenlerini ve yine çok önemli bir kısmı hem bedenlerini hem de
zihinlerini çalıştırmazlar.

Dinlenmek kastıyla uzun uzun oturmak, televizyon seyretmek, müzik dinlemek, dedikodu
yapmak kontrolsüz hayal kurmak gibi işlerle meşgul olan insan bunları yaptığı anda tembellik
tuzağına düşmüştür.

Oysa hayat duraksamadan devam eden “hareketlilik ve aktiflik” prensibi üzerine kuruludur.
Atomlardan galaksilere kadar;mikroplardan balinalara kadar fıtrata itaat eden bütün mahlukat
amansız bir hareketlilik furyasında çırpınır.

Anahtar ibare=Bakınız tembel ve durağan insanların başlarına neler açılıyor:(Aradığınız bilgi


burada:) Bedensel tembellik içerisinde olan insanın vücudunda toksik birikimler oluşur.
Koşuşturmayan insanın vücudundan zehirli maddeler atılamaz. Dokular yağ bağlamaya ve
kilitlenmeye başlar. Hücrelere oksijen ve besin dağılımı iyi yapılamayınca vücut hızla
yaşlanmaya başlar. Bunu fiziki güç kaybı, kas zayıflığı, yorgunluk takip eder. Bedensel
tembelliğin derecesine göre kireçlenme, zaman içerisinde felç ve daha bir yığın hastalık
bedene hücum eder. M. Bozdağ

You might also like