You are on page 1of 6

Fraktal, Sn.

Sinan Canan'danEşzamanlılık ve Morfik Alanlar(Morphic


Fields)Hazırlayan: Hülya Xxanadu
Zamanın Eşiğin’den gördüğüm gelecek ile ilgili vizyonların beni mutsuz ettiğini söylediğim birisi şöyle dedi; ‘
diyelimki sen kırmızı rengi seviyorsun, önünde bir yol var ve bu yoldan yüzlerce insan geçiyor. Sen kırmızıyı
sevdiğin için, sadece kırmızı elbiseli insanları görüyorsun’ Aslında seneler önce buna benzer bir iç çözümü ve
paralelinde iç huzuru bulmuş iken bu cümle ile bundan sonrasını anlatmak daha iyi olacak.
Evet, sadece olumsuz olanlar aklımda kalıyor ve gördüklerim o zamanlar olumsuz olanlardı. Kırmızıyı sevdiğim
için değil ama kaybetmekten korktuğum insanlarla ilgili idi. Olumlu
olanları nasıl görmeye başladım hatırlamıyorum ama galiba bunun için Hermes’de epey çalıştı. ( Hermes’den
daha ilerde detaylıca bahsedeceğim ) Artık
Eşzamanlılık dan biraz bahsedelim. 2-3 ay kadar önce bu konuda (kaynak1)’de okuduğum kitabı okurken
ben de ilerde anlatacağım eşzamanlılık deneyimlerini normalde fark ettğimden daha fazla fark ettim. Kozmik
Şakacı, Hermes ile ilgili Net’te kim, ne yazmışı araştırırken Güneş’in sitesine rastladım. O’na gönderdiğim e-
maile yazdığı cevapda ise, kitabı seneler önce okuduğunu ve ilginçtir ki bir süredir tekrar masasının üzerine
koyduğunu yazmıştı. Eşzamanlılık
Carl Jung, zaman ve sebep-sonuç zincirine ait geleneksel fikirlerin açıklayamadığı anlamlı rastlantıları tasvir
etmek için ‘eşzamanlılık’ terimini ortaya koymuştur. Büyük Kuantum fizikçisi Wolfrang Pauli ile çalışırken Jung
bu rastlantıları zihin ve maddeyi, bilim ve ve ruhu içine alan fenomenler olarak açıklama yolunu aradı. Böylece
telepati, öngörü ve sezgi gibi parapsikolojik olaylar için mantıklı açıklamalar elde etmeye çalıştı. Eşzamanlılık
fikrinin Jung’un aklına, 1920’lerde Albert Einstein’la yaptığı bir akşam yemeği sırasında geldiği söylenir. Böyle
bir fikrin; Jung’un iç dünyada, Einstein’in dış dünyada, kosmosta birlik arayışına büyük katkılarda bulunan bu
iki adamın aralarındaki benzer bir sohbetten çıkması uygun görünüyor. Bununla beraber, nedensel olarak
birbirleriyle ilişkisiz olayların art arda gelişinin anlamı düşüncesi daha da gerilere gider. Jung’un kendisi
Schopenhauer’den fikirlerinin ‘vaftiz babası’ olarak söz ediyor. Zaman ve
Eşzamanlılık (bkz.kaynak2 ) Jung, fiziksel olayların açıklanmasında bilimsel düşüncenin sebepsiz bir
şekilde nedenselllik kavramının baskısı altında olduğu görüşündeydi. Dolayısıyla, kuantum mekaniğindeki
olasılık faktörü onu etkilemiştir; bunun nedeni katı nedenselleği ortadan kaldırma eğilimidir ve Jung, bundan
şu fikri çıkarmıştır: Nedenselliğin yanı sıra, normalde bağımsız biçimde fonksiyon gördüğü gözlenen olayları
bağlayan başka fiziksel prensip var olabilir. “ Olaylar, genelde bir yanda nedensellik zinciriyle ve öte yanda, bir tür
anlamlı çapraz bağlantı yoluyla birbirlerine bağlıdır.” İşte bu fiziksel prensibe Jung, “ eşzamanlılık “ adını verdi.
Bu eşzamanlılık prensibi için çok sayıda anlatı biçimi ve bir çoğumuzun kolaylıkla bağlantı kurabileceği kanıt
topladı; örneğin, bir kişinin uzun yıllar görüşmediği eski bir arkdaşı hakkında konuşmasından hemen sonra
onunla karşılaşması ve ya yanlış telefon numarası çevirmemiz sonucu telefonu açan kişinin, yıllardan beri
aradığınız kişi olması gibi. Murry Hope (bkz. kaynak 2 ) kendi deneyimini şöyle anlatıyor: “ ikinci tesadüf
araştırma amacıyla belirli bir kitaba ihtiyacım olduğunda ortaya çıktı. Londra metrosunda yolculuk ederken,
gürültülü bir öğrenci grubu trene bindi; gürültü yapmalarının sebebi tıp fakültesinden diplomalarını almış
olmalarıydı. Bir kız öğreci, içinde birsürü kitap olan bir çanta taşıyordu ve erkek arkadaşı ona şöyle hitap etti;
“ hayatım, artık bunlara ihtiyacın yok, hemen dışarı fırlat!” Bunun üzerine kız, üç ciltlik kalın kitabı “ İyi
günler!” diyerek kucağıma bıraktı. İşte o anda istasyona geldik, kapılar açıldı ve öğrenciler, şarkı söyleyerek
ve çılgınca bağrışarak treni terk ettiler. Söylememe gerek yok, bana verilen hediyeler, tam o sırada aradığım
kitapları ta kendileriydi.”
Paul Davies ise, kuantum mekaniğinin, uzayda birbirinden ayrılmış olan eşzamanlı olaylar arasında
bağlantıların varoluşuna izin verdiğini kabul eder. Bu bilindiği üzere, herhangi bir geleneksel bilimsel realite
kavramında imkansızdır. Paul Davies, eşzamanlılık prensibinin, bilimsel-metafiziksel geçilmezlik sınırını
geçmeksizin parçacık fiziği tarafından içine alınabileceği yolu kavramlandırmıştır.
1-) Bildiğimiz zaman, birsürü “ bantlardan “ yalnızca biridir. Arada bir bunlar geçici olarak birbirlerine
dokunurlar ve ya sadece mikrosaniye süresince birbirlerine yaklaşırlar fakat bu, aşırı derecede hassas olan
beynin sinir hücrelerinin yakalaması ve yorumda bulunması içi yeterlidir. Her biri özel bir program taşıyan iki
zaman bölgesinin belirli bir noktada yakınlaştığını farz edelim. Bir kişi, bir programla meşgüldür, diğeri ise,
ikincisi ile uğraşmaktadır. Dolayısı ile herikisinin yolları birleşme noktasında birleşir. Öyle ki, belirli programlar
arasında paylaşılan herhangi bir nitelik benim “kitap” anektodu örneğindeki gibi, her ne kadar şuur altında da
olsa, söz konusu kişiler tarafından otomatik olarak kaydedilecektir. Eminim ki bu kavram kuantum terimleriyle
kolay bir şekilde açıklanabilir. 2-)
Evren içinde belirli bir frekansda tüm zaman bir oluğundan ve bütün sezgi sahibi varlıklar pekala, hem İç hem
de Dış Zamanı(bkz. Ekte Teminolojik terimler), şuurlu olmasada şuurdışı bir biçimde, aynı anda yaşama
yeteneği ile donatılmış olabileceklerinden, o zaman hem birey, hem de daha geniş kapsamda dünya içinde
evrimsel süreçleri gerçekleştiren kozmik kanunlar işin içine karışacaktır. Başka bir deyişle, zaman doğru
olduğunda gelişmemiz için önemli farz edilen olaylar, olayların doğal akışı içinde oluşacaktır. Şunu göz önünde
bulundurunuz; yakından bakıldığında kaotik biçimde görünen küçük parçacık hareketleri, uzaktan
bakıldığında, büyük güzellik simetrilerine ve tek amaca sebebiyet verebilirler; tıpkı fraktallerin
incelenmesindeki gibi. (ekte terminolojiye bakınız) Bilgisayar Bilimi ile Kaos Biliminin birleşimi son
zamanlarda, bilhassa fraktaller konusunda, soyuta biçim vermemize yardımcı olarak, değişik frekanslarda
işleyen kozmik ilkeler bilgimize cömertçe katkıda bulunmuştur. Murry Hope, Telepati konusunda şöyle diyor;
Bizim zamanı incelememiz ile tamamen ilgili olan bir şeyde telepati gücüdür çünkü, hem zamanı, hem de
uzayı (mekan) dışarıda bırakmaktadır ve mesajları, ışık hızının önünden gitmektedir. Hope, düşüncelerin
‘şeyler’ olduğu kanısında. Anlamı da, her düşüncenin bir enerji parçası taşıması ve bunun sonucunda bir
zaman bölgesinden diğerine transfer edilebilmeleridir. Düşünceler, büyük ölçüde soyut ve yönsüz
olduklarından, bana öyle görünüyor ki kuantum dünyalarında yer alabilirler. Başka bir deyimle, belirli tür
parçacıklar olduklarını varsayarak, bazılarının “bulanık” (belirsiz veya düzensiz), bazılarının ise “göze çarpan”
veya “belirgin” oldukları zamanlar vardır.; bu ikinci özellikte olanlar ayrıca belirli bir yönü ima ederler. Dolayısı
ile eğitimli zihin, göze çarpan parçacıklar üretmeye disiplin altında olmayan zihinden daha çok eğilimli olacaktır. Bu
da şu olguyu açıklar: Bazı kişiler, kendi sağlıkları ve fiksel bünyeleri ( veya genel olarak fiziksel fenomenler)
üzerine zihinsel bir kontrol gerçekleştirebilirler; halbuki, kendi kendine şifa veya veya zihinde canlandırma gibi
popüler pratiklere başvuranlar ise çok küçük bir başarıyla karşılaşabilirler.

Bir çok kişi, düşüncelerinin kontrolsüz bir şekilde zaman ve uzay içinde dolaşmalarına izin verirlerse böylelikle,
telepatlar için kolay hedef olurlar (bunlara psişikler adı verirler). Benim inancıma göre psişizm diye geçen
şeyin çoğu, yalnızca telepatidir. (Psi için bkz. Terminoloji)

Morfik Alanlar (Morphic Fields)Bu konudaki en bilinen örnekler, kedi


ve köpeklerle sahipleri ile aralarında olan bir tür telepatik ilişki. Prof. Rupert
Sheldrake'ye göre ise bu bağ, iki canlı arasındaki son derece gizemli bir ilişkiden
kaynaklanıyor. Kaynak e-kolay:

Rupert Sheldrake, farklı organizma türlerinin her birinin kendi eşsiz,


karakteristik biçimine nasıl geliştiği konusuna özel ilgisi olan bir biokimyacıdır.
Bu “morfogenetiğin” ya da organizmalarda karakteristik, belirgin biçimlerin
meydana gelişinin araştırılmasıdır.
Sheldrake’in ana düşüncesi, canlı bir organizmanın gelişmesinin, bir tür holistik alan ya da güç (enerji)
tarafından kontrol edildiğidir. Böyle bir düşünce yeni değildir. Oluşum ilkesi fikri, bu dünyanın “daha az yetkin
formlarına modellik hizmeti gören, kendi yüksek realitelerinde var olan, Platon’un “ideal biçimlerine” dek
izlenebilir. Sheldrake’nin biçimlendirici alan önerisi, “morfik alan” aynı zamanda değişime açık bir
modele göre form oluşumu sağlıyor.
Morfik alan doğanın bir tür alışkanlığıdır. Atom, molekül ya da kar tanesi gibi organik olmayan olsun veya
çiçek, kuş, insan gibi canlılar olsunbelirli bir form meydana geldiğinde, bunun tekrar oluşması olasıdır.
Sheldrake, morfik alanların düşünce veya davranışla ilişkili beyin faaliyeti modellerini de etkilediğine inanıyor.
Aksamını değiştirmeden, radyo üzerinde etkide bulunarak, yayına belirgin biçimini veren ses dalgası gibi,
morfik alan da embriyolojik gelişmede DNA molekülü üzerinde etkide bulunur. Radyo dalgasının önemli bir
yönü, radyodan sesi oluşturmak gerekli enerji çok azını sağlamasıdır. Daha doğrusu, radyo dalgaları sonunda
radyodan çıkan, kendisi için çok fazla miktarda enerji içerebilen, yayını yönlendiren ve düzenleyen çok az bir
enerji sağlar. Benzer bir biçimde Morfik alanlar da, doğa üzerinde canlı etkiler meydana getirmek için az bir
enerji gerektirirler. Bu önce tuhaf bir fikir görünebilir, fakat doğada birçok süreç en küçük enerji miktarından
kolayca etkilenen mikro düzeylerde başlar. Büyüyen güller ve zambaklar arasındaki farkı düşünün. Baştaki
embriyonik moleküler olaylar esnasında mümkün olan en küçük güçler, daha sonraki gelişmelerde birbirlerini
çekebilirler. Bu aşamada konu enerji sorunu değil, bilgi sorunudur. Gülün genetik kodu, zambağınkinden daha
farklı bilgi içerir ve Sheldrake’in dediği gibi farklı bir bir morfik alanı temsil eder. Benzer bir örneği, çok küçük
enerji düzeylerinde başlayan ve sinir sisteminin geniş alanlarını içeren beyindeki elektrik faaliyeti için de
verebiliriz. Gerçekten, sinir sistemi morfik alanların çok ince tesirlerini aramak için doğal yerdir.
Sinir sistemi üzerinde etkisini ortaya koyan morfik alana “motor alan” denir. Motor alan, bir şahinin gölgesini
gördüğünde, saklanmak için koşan küçük hayvanların eğilimleri gibi, genetik olarak programlanmış
davranışları meydana getirmede önemli olabilir. Motor Alanlar, öğrenmeyi ve hafızayı açıklama içinde
yeni bir model sağlayabilirler, yani hatıralar, geçmiş tecrübelerle kurulan motor alanlara eşittir. Bir
kişinin bireysel hatıralarının onun eşsiz sinir sistemi ile uyumlu olması gerekmesine rağmen, bu bir kişinin
deneyiminin diğerlerini etkileyebileceği anlamına gelir. Gerçektende bir şey bi kere öğrenildiğinde, daha sonra bir
başka kişi tarafından daha kolay öğreniliyor. Bir düşünce veya davranış modeli, daha önceden meydana getrilmişse,
daha kolay ortaya konuluyor. İlginçtir, bu teori bütün insanlığın paylaştığı, evrensel imajlar ya da temalar olan,
Jung’un psikolojik arşetip kavramının ilk bilimsel, makul açıklamasını veriyor. Jung arşetiplerin, tarihsel
zamanının çok uzun dönemleri boyunca inşa edildiğine inanıyordu, bu morfik alanların oluştuğu söylenilen
süreçle çok uyuşmaktadır. Sheldrake, geçenlerde, “morfik titreşim teorisinin”, Jung’un kollektif şuurdışı
kavramının, yani arşetiplerin kökten doğrulanmasına yol açacağını söyledi. ( Kaynak1)
Morfik alanlarla eşzamanlılık arasında olan bağlantıyı, iki veya daha fazla bilim adamlarının ya da
matematikçinin, birbirinden bağımsız, neredeyse aynı zamanda çok benzer keşiflerde bulunması olayında
görebiliriz. Bunun en mükemmel örneği, İngiltere’de Isaac Newton ve Almanya’da filozof bilim adamı ve
matematikçi C.W. Leibnitz tarafından aynı zamanda geliştirilen hesaplama metodudur. Newton, Leibnitz' in
çalışması hakkında hiç bir şey bir şey bilmiyordu ve gerçekte daha kullanışsız matematik bir yöntemle
yetinmişti. ( Bu gün kullanılan Leibnitz’in yöntemidir, fakat yöntem için Newton’a güvenilir. )
Morfik alanların varlığıyla açıklayabileceğimiz anlamlı rastlantıların diğer örnekleri, daha çok yaygın fakat daha
az etkileyicidir. İki veya daha çok kişinin, birbirlerinin farkında olmadan, aynı zamanda benzer şeyleri
düşündükleri ya da yaptıkları daha sık görülen durumları içerirler. Örneğin, tam siz onu aramayı
düşündüğünüzde, bir arkadaşınız sizi arar. Aramadan önce her ikiniz de bu görüşmeyi tasarlıyordunuz ya da
tam bir şeyi düşünmeye başlarsınız, yakınınızdaki bir kişi sizi bu dertten kurtaracakmış gibi, aynı konu
hakkında konuşmaya başlar.
Sheldrake’in The Presence of the Past (Geçmişin Varlığı) kitabında küçük bir İngiliz kuşu olan Baştankara’nın
öğrendiği bazı basit davranışların yayılması anlatılır. Bu kuşların bir kaçı, insanların evlerine teslim edilen süt
şişelerini gagaları ile delerek açıyor ve kapaklarını geriye doğru çekerek sütü içiyordu. Beş santimetre kadar
sütü içebililiyor ve bazan da sütte boğulmuş olarak bulunuyorlardı. Dağıtım kamyonlarını izleyen ve şöför
sütleri teslim ederken şişelere kırarak giren baştankara kuşlarının raporları da olmuştu. Bu olay ilk 1921’de,
İngiltere’de Southhamton’da rapor edildi ve yayılması, düzenli aralıklarla 1947 yılı boyunca, Hollanda,
Danimarka, ve İsveç’te olduğu kadar İngiltere, İskoç ve İrlanda’nın bir çok yerinde kayıt edildi. Olayın, sadece
taklit etmeyle olduğu biçiminde geleneksel bir açıklaması mümkün olmakla beraber, bazı gerçekler, bu
davranışın yalılmasında morfik alanların aktif rolünün lehine kanıtlar sunuyor. Birincisi, baştankaralar
beslenme yerlerinden fazla uzaklaşmayan kuşlardır, oysa süt şişelerini açma alışkanlığı, Avrupa’ya yayılması
dahil, daha önce söylenen yerlerden millerce uzak birkaç yerde birden ortaya çıktı. Sheldrake, alışkanlığın
birbirinden bağımsız yalnız İngiliz adalarında seksendokuz kere yeniden keşfedildiğini tahmin ediyor. Dahası
artan sayıda kuşlar bu alışkanılığı edinince, artan hızla yayıldı. Bu, davranışlarında güçlü motor alanın
oluştuğunu akla getiriyor. Yayılmanın öğretici bir örneği süt şişelerinin İkinci Dünya Savaşı sırasında hemen
hemen kaybolduğu, fakat 1947 ve 1942’de yeniden yeniden ortaya çıktığı Danimarka’da görüldü. Baştankara
kuşlarının çok azı, alışkanlığı savaş öncesi yıllardan ileriye taşıyacak kadar uzun yaşayabildi, buna rağmen, süt
şişeleri yeniden mevcut olunca, alışkanlık hızla yeniden ortaya çıktı. (kaynak1)
Yine bununla ilgili bir çalışmada, Yale Üniversitesi psikoloğu Gary Schwartz öğrencilere Eski Ahit’ten alınmış
çok sayıda İbranice sözcükler verdi. Sözcüklerin bazılarını normalde basıldığı gibi verdi, değerlerinin bazı
harflerini rastgele karıştırdı. İbranice bilmeyen öğrenciler, her biri tahmine olan güvenlerini belirterek
sözcüklerin anlamını tahmin ettiler. Sheldrake’in teorisinin tahmin edeceği gibi, Schwartz, öğrencilerin,
karıştırılmış olan sözcüklerin daha fazla güvenle asıl sözcükleri değerlendirdiklerini buldu. (Anlamlarını doğru
tahmin etmemelerine rağmen.) Dahası, Eski Ahit’te nadiren rastlanan sözcüklerle kıyaslandığında sık sık
rastlanan sözcüklere duyulan güven oranlarının yaklaşık iki kez yüksek olduğunu keşfetti. Buradaki fikir, tarih
boyunca, güçlü morfik alanlar oluşturan sayısız insanın gerçek sözcükleri öğrenmiş olmasıdır; elbette en sık
rastlanan sözcükler en fazla görülmüş ve okunmuşlardır. Gerçek sözcüklerin daha kolay kavranıldığı ihtimali,
karışık sözcüklerin, gerçek sözcükler kadar yapısal olarak sağlam olduğunu bulan dil bilimci psikologların
değerlendirmeleriyle ortadan kalktı. Farsça sözcükler, hatta Mors alfabesi kullanılarak benzer deneyler
yapılmıştır. (kaynak1)
Sheldrake’in teorisini Bohm’un örtülü düzen düşüncesi ile uyumlu kılan çok şey var. Hem Bohm hem de
Sheldrake yaklaşımlarında holistik ve her iki teoride “yersizliği” (nonlocality) varsayıyor. Sheldrake’in
morfik alanlarını, Bohm’un örtülü düzeninin bir özelliği olarak görmek mümkünmüdür?
Sheldrake ile konuşan Bohm, morfik alanlar düşüncesinin kuantum potansiyeli kavramında öne sürdüğü
özlliklerin birçoğuna sahipolduğunu fark etti. Bu fikrin kökleri, 1927’de, elektron gibi tek partülüklerin,
“kılavuz dalgalar” tarafından yönlendirildiğini öne süren, kuantum fiziğinin Fransız öncüsü De Broglie’nin
ortaya attığı daha eski bir düşüncede yatıyor. Öneri o zamanlar iyi bir kabul görmedi. Bununla beraber,
1950’lerde Bohm, kuantum potansiyeli biçiminde benzer bir fikir tasarladı ve geliştirmek için De Broglie ‘yle
birlikte çalıştı. Daha yenilerde, Bohm yine bu kavramla ilgilenmeye başladı. Kuantum potansiyelinin
morfik alanların özelliklerinin bir çoğuna sahip olduğunu belirtiyor. Etkisi yerel değil, bir radyo
sinyalinin enerjiden çok, bilgi sağlayarak bir uçağı ya da gemiyi “yönlendirmesi” ne benzer bir şekilde
partiküle yol gösterir. Dahası içinde oluşturduğu bütünsel durumun bir ürünü olması anlamında holistiktir.
Elbette, morfik alan tek partikülün hareketinden daha fazla yönlendirici olmak zorundadır. Bir
organik yapının tüm karmaşık gelişimini, davranış modelini ya da hafıza yönlendirmek zorundadır.
Fakat fikir aynıdır.
Kuantum dünyasının mikro yapısıyla, morfik alanların ve eşzamanlılığın makro dünyası arasındaki büyük
boşluğu kapama sorunu, sistemler teorisyeni Ervin Laszlo’nun parlak teorik çalışmalı ile çözümlenebilir. O’nun
psi alanı hipotezi, Bohm’un kuantum potansiyeline eşit, matematiksel dalga işlevinin, gittikçe artan bir
şekilde, gerçek dünyanın karmaşık olayları üzerine direkt etkisi olan yüksek düzenli “yerleşik” yapıları
oluşturduğu varsayılıyor.Bu yapılar ya da modeller, Sheldrake’in morfik alanlarına benzeyen yerel olmayan psi
alanlarında muhafaza ediliyor. Bu iki teori aynı değil, çünkü psi alanı hipotezi açıkça, kuantum
düzeyindeki gerçekliğe değiniyor. Dahası, bunun ana amacı, geniş kapsamlı olguları, özelliklede bizi
burada ilgilendirmeyen organik evrimin bazı yönlerinide açıklamaktır. Bununla beraber Laszlo, mikro dünya
olaylarını, gündelik hayatın makro olaylarına dönüştürme sorununda, derin ilerlemeler kaydetmiş görünüyor.
Fikirleri, eşzamanlılığın gözlemlenen olaylarıyla uyumlu, bir fiziksel dünya perspektifi için tam gerekli olan
fikirlerdir. (Kaynak 2)
Rupert Sheldrake gelişim biyolojisinin morfogenetik alan kavramını ciddi bir şekilde ele alıp, bu fenomenleri
tamamen yeni bir türden fiziksel etkiler şeklinde yorumlamıştır. Önerdiğine göre, alan, embriyonun son şekli
konusundaki bilgiyi belirli bir şekilde depolar ve büyüdükçe, gelişmesine yol göstermeye devam eder.
Sheldrake, “morfik rezonans” şeklinde yeni bir unsur ortaya atmaktadır. Buna göre, yeni bir form türü ortaya
çıktığında, bu tür kendi morfogenetik alanını kurmaktadır. Daha sonra bu teknolojik bilgi yayılır ve doğa, adı
geçen organizmaların gelişmesine kılavuzluk edebilir. (kaynak2)

Bu morfogenetik alanlar, yalnızca yaşayan organizmalara özgü değillerdir. Sheldrake’in dediğine göre,
kristaller de bu alanlarada sahiptirler ve bu alanlar ayrıca hatırlama yeteneği ile yakından ilişkilidirler. Örneğin,
bir hayvan yeni bir şey öğrendiğinde, aynı türün diğer hayvanları onu taklit ederler. Sheldrake’in alanları, uzay
ve zaman içinde normal sebep-sonuç bağı içinde hareket etmezler. Gelecekte ise onların doğası, genelde
fizikçiler için afaroz edilecek bir şeydir ve dolayısı ile Sheldrake’in çalışması, ana bilim buluşlarının bir parçası
olarak kabul edilmez. ( Kaynak2)

Peki bunları okuduktan sonra biraz da benim örneklerime bakalım;

Bazan düşünürüm gören gerçekten gözlerim mi, duyan kulaklar mı diye. Rüyalarında gördüğü bazı yerlerin
gerçektede var olduğunu öğrenen insanları duymuşsunuzdur. Gözler görmemizi sağlıyor ise, uykudayken bir
yeri görmek nasıl mümkün ve orası hiç gitmediğiniz bir yer ise..?

Bir defasında rüyamda, o gün yaptığım bir hesabı tekrar yapmıştım. Ezberimde olmayan farklı çarpanlarla,
matris oluşturan bir hesaplama idi. Gündüz yaptığım hesabı, rüyamda tekrar hesapladığımda başka bir sonuç
bulmuştum. Uyanıp, bir hesap makinesi ve hesaplamada kullanmam gereken birim fiyatların olduğu tabloyu
bulup, kontrol ettiğimde rüyamdaki sonucun doğru olduğunu görmüş ve ertesi gün ilk iş yanlış hesaplamayı
düzeltmiştim. Tabi ki çok şaşırmıştım. Hesap makinesi olmadan yapamayacağım, en az 30 farklı çarpan
(sadece gündüz ilk kez baktığım ve gördüğüm 4-6 basamaklı rakamlar) içeren burakamlar uyanıkken aklımda
değilken, nasıl olmuştuda hiç bir çaba göstermeden rüyamda doğru olarak gelmişti. Uyanık olmayan bilinç,
gerektiğinde harika bir hesap makinesi olabiliyor mu ya da fotografik hafıza gibi kayıt mı ediyor?

Lisedeyken sabah 6.30’da uyanırdım. Bir gün çalar saat çalmadan 6.00’da gördüğüm rüya ile birlikte
uyandım. Rüyamda bizim apartmanda oturan Osman Amca ölmüştü, uyanınca “oh neyse rüyayışmış “ dedim
ve daha yarım saat daha olduğunu görüp biraz daha uyumak üzere geri yattım ve uyudum. 15 dakika sonra
bu sefer kapı zilinin sesine uyandım. Osman Amca’nın yakınları Osman Amca’nın az önce öldüğünü kapıyı
açan babama söylüyorlardı. Uykuda iken bildiğimi, uyanık bilincim rüya olduğu için red etmişti ama bilinç
biliyordu…

Bedenimizin/bilicimizin bir radyo alıcısı gibi duyu organlarının haricindeki alanları ve frekansları
algılayabildiğini düşünüyorum. Bu alınan semboller bazan, anlaşılıp, çözülebiliyor.

Tinker Vadisin’deki Yolcu adlı kitabında Annie Dillard’ın anlattığı bir örnekle bu konuya devam edelim. “ Bir kaç
on yıl önce, göz operatörleri kataraktları ilk kez güvenli şekilde almaya başladıklarında, doğuştan kör
insanlara bir gecede görme duygularını geri verdiler. Birden ışığa kavuşan insanlar kendilerini özgür
hissetmediler. Dillard , “ Her iki cinsiyetten ve her yaştan hastaların büyük çoğunluğunun uzay hakkında hiçbir
fikri yoktu, “ diye yazıyor. “Şekil, mesafe ve boyut sadece anlamsız hecelerden ibaretti. Bir hastada ‘Bir
hastada hiç derinlik duygusu yoktu, onu yuvarlaklarla karışıtıyordu.’

Doktor başka bir hastadan bahsederken ‘Onda hiç boyut hissi yoktu,; hatta dokunuş yardımı ile yardımıyla
hissedebileceği dar sınırlar bile’ diye yazıyor. Bu yüzden annesinin ne kadar büyük olduğunu sorduğumda,
ellerini açmak yerine işaret parmaklarını bir kaç inç birbirinde ayırdı.

Görme duyusunu yeni kazanmış biri karmaşık bir dünyayla karşı karşıya gelir; çünkü hepimizin garanti kabul
ettiğimiz görsel yaratıcıktan yoksundur. Görüş şekillendirilmemiş bir vaziyette kucaklarına bırakıldı; bu onun,
zihnin onu şekillendirmeden önceki halidir. Bazı hastalar bir evin onun içindeki odalardan birinden daha büyük
olduğunu fark edemediler. Bir mil uzaktaki bir bina onlara yandaki kadar yakın göründü. Şekiller renkli, düz
yamalar gibiydi ve bazı hastalar bir ağacı geçip, arkalarına döndüklerinde, ağacın şimdi arkalarında kalmış
olduğunu görünce çok şaşırdılar. Lillard “Görmenin yeni görmeye başlayan biri için anlamı olmayan bir saf bir
duygu” olduğunu söyler. Yalnızken gözlerini kapattılar; nesneleri elleri ve dilleriyle hissettiler, başlarının
dönmesini önlemek için merdivenleri gözleri kapalı çıktılar.

Bir kıza bazı resimler ve fotograflar gösterildi. “Niye üstlerine bu karanlık işaretleri koyuyorlar?” diye sordu.
Annesi “Onlar karanlık işaretler değil, “ diye açıkladı, “onlar gölgeler” Bu, gözün nesnelerin bir şekle sahip
olduklarını bilmesinin bir yolu. Eğer gölgeler olmasaydı, pek çok şey düz görünürdü. Kız cevap verdi, “Her şey
bu karanlık yamalarla düz görünüyor:”

Ben Deepak Chopra’nın kitabında tam bu bölümü okurken, TV’de de ilginçtir (Belkide başka bir eşzamanlılık
örneği..)bu konuda bir film vardı. Filmin kahramanı ameliyatla görmeye başladıktan sonra, benzer sıkıntıları
yaşıyordu ve terapisti ona gerçek elma ile elma fotografını bakarak ayırt etmeyi öğretiyordu. Dünyanın o her
zamanki haline çok alıştık diye bu onun halen var olduğu anlamına gelmiyor. Diğer insanlar eğer bizim görüş
kodumuzu kabul etmiyorsa, bizim gerçeklik kodumuzu kabul etmeyebilirler. Göz, zihnin bilmediği bir şeyi
görmeyi reddeder. İlk kez sinema filmi izlediklerinde lokomatif görüntüsünün duvardan çıkacağını sanarak
panik içinde sinemadan dışarı fırlayan insanların hikayeleri; Afrika’daki pigmelerin ilk kez sahraya çıktıklarında
uzaktaki su bufalolarının iki inç boyda olduklarını sanmalarına dair ve kendi resimlerine bakan Eskimoların
yüzlerini görmediklerine, sadece gri ve siyah lekeler gördüklerine dair hikayeleri hatırlıyorum. Bunlar “ilkel”
tepkiler değil; fakat başka bir koddan gelen, başka bir dünyadan gelen tepkiler. Her insanın kabul ettiği bir
kod vardır. (kaynak 3)

Doç. Dr. Nusret KAYA, alt beyinin RNA denilen bir molekül yardımı ile bilgi şifrelerini taşıdığını ve depoladığını
yazmış. Şöylede devam etmiş: “Üst beyinde hiçliği bulun, alt beyinde mikrokozmosla tanışın. Zerdüşt
öğretilerinin beyaz enerjisiyle I. Ching felsefesinin aydınlığı ile, hatta Isis-Osiris öğretilerinin hiyeroglif
gözüyle, yaratıcılıkla, Rahim-Rahman, anima-animus, Yin-Yang güçleriyle tanışın, arkatiplerle, sembollerle,
gizemle tanışın. Şeklin ötesine geçin, psiko-estetik felsefesiyle tanışın. Sıfır'ı bulun. Gönül gözünüz açılsın.”
Kaynak Psikoestetik

Sn. Nusret KAYA’ya katılmakla birlikte, adının Morfik alan olabileceğini bilmeden RNA’larla taşınmayan ama bir
yerde var olan ve bazan kullanabildiğimiz sanal bilgi depolarının olduğunu tahmin ediyordum. Bu pc, network
ve ağ gibi. Şöyle örneklendirirsek; şuan okumakta olduğunuz yazım, web siteme upload edene kadar sadece
benim pc’de idi. Internet bağlantım ve kullanığım programlarla web alanımın olduğu servera bu yazıyı
gönderdim. Kullandığımız pc’ler aynı network u kullanmıyor( yani RNA yok) ama benim sitemin olduğu
servera, internet bağlantınız var ve bir şekilde url adresini öğrendiyseniz bu yazıyı okuyor olacaksınız. Burada
önemli olan ilginizi çekiyor mu ve upload etmeden önce sadece benim pc’de olan bu yazıya internet
bağlantınız sizi getirecek mi? Tabi bir de burada yazdığım dili anlayabilecekmisiniz, sembolleri anlamak ya da
anlamamak gibi…Belkide Ağ’a hep bağlıyız, anlamadığımız ise, semboller…

Morfik Alanlar konusunda epey yabancı web sitesi gezdiğim halde bu örneği görmedim ama ben böyle bir
düşünce enerjisi ile çalışan, fakat aralarda kablo bağlantısına ihtiyaç olamayan bir sistem olduğunu
düşünüyorum. Ve RNA’lar pc’deki donanım gibi fonksiyona sahip olmalı.

Reenkarnasyon iddiasında olanların çoğunun doğru söylediğine inanıyorum ama bence onların deneyimi başka
bir şey. Bir önceki hayatlarında ben şu kişiydim diyen bu kişiler belkide Morfik alan/örtülü düzen/ psi alan ‘lar
dan biri kanalı ile kolletif memory’den aldıkları bilgiyi, kendi deneyimleri sanıyor olabilir mi…?

Aslında bu yazıda Kozmik Şakacı Hermes’ten de bahsetmek istiyordum ama şimdilik benim yazdıklarım
üzerine, sizlerin ise okuduklarınız üzerinde düşünmesi daha iyi olacak. Zaten çok uzun bir yazı oldu. Ekteki
Terminolojik Terimler ve Kaynaklar bölümleri de çok faydalı olabilir. Yine de şimdilik olumlu(pozitif)
düşünmenin, olumlu olayları tetikleyeceğini ve olumusuz (negatif) düşünmenin ise, olumusuz olayları
tetikleyeceğini bilin…

18.08.2001

Hülya Xxanadu

Terminolojik Terimler

Dış Zaman : (Metafizik) Bizim küçük evrenimizi aşan bölümde bulunan, lineer olmayan zamandır. Ayrıca
zamansızlığı da kapsar. Zamansızlığın gizli boyutlarda bulunduğuna inanılır ve ruh, fiziksel dünya veya
dünyaların İç Zaman devrinden serbest kaldığında, zamansızlığı tecrübe eder.

Eşzamanlılık : Olayların gerçekten aynı zamanda oluşmuş olması için aynı zamanda oluşması yeterli değildir,
aynı yerde de oluşması gerekir. Örneğin Jüpiter üzerindeki bir olay, Dünya üzerindeki bir olay ile aynı anda
oluşmuş olabilir.Her iki olay da değişik referans boyutu içinde meydana geldiğinden ve bilgi, bir referans
boyutundan diğerine ışık hızından daha süratle yolculuk edemeyeceğinden, iki olay aynı anda oluşmuş
sayılmaz.

Fraktaller : Bilgisayar Bilimindeki sivri uçlu, karmakarışık, bükülmüş, kıymıklanmış ve kırılmış şekiller ailesi
ve düzensiz modeller. Bunların doğadaki organize edilen prensibi temsil ettiğine inanılır ve buna ayrıca “doğa
geometrisi” denir. “Fraktaller”, kendi kendine benzerlik temel özelliğini ortaya koyarlar bütün uzunluk
boyutlarında tekrarlanan ve motifler içinde motifler oluşturan sonsuz bir seridir.

Bu tanım ise, daha anlaşılabilir. Sn. Sinan CANAN'ın sitesinden aldım.


Fraktaller kısaca, matematiksel denklemlerin sonucunda bilgisayar tarafından çizilen muhteşem görüntülerdir.
Matematiksel tekrarlar (iterasyonlar) sayesinde, oldukça zengin grafik görüntüler elde edilebilmekte. Bu
şekiller ayrıca, doğadaki bir çok oluşumun izlediği kuralları da izlediğinden (örneğin kabuklu deniz canlılarının
karmaşık biçimleri, ağaçların dallanmaları, yeryüzü şekilleri vb.) oldukça garip ve doğal bir güzellikleri var.
Ayrıca, fraktal boyutlar dediğimiz buçuklu veya kesirli boyutlara sahip olmaları açısından da alışılmadık
özelliklere sahipler. Ayrıca, bir fraktalin kenar uzunluğunu da hesaplayamiyorsunuz, çünkü sonsuz! Bu
şekillerin en önemli özelliği, ne kadar büyütürseniz büyütün, görüntünün her küçük ayrıntısının, bütünün
aynısı olması (tabii ürettiğiniz program içindeyken bunlar geçerli; yoksa jpg uzantılı resimler için değil). İlginç
değil mi... Nasıl şeyler olduklarını merak ediyorsanız., tıklayın... ve diğer Fraktal çalışması için Sn. İlker Şen'in
çalışmasına da bakın

İç Zaman : Lineer zamandır. Bu zamanı, saatlerimizde görürüz ve bu zaman, gezegenimizin güneşe bağlı
olarak hareketlerine göre belirlenir.

Kuantum Teorisi : Bu teoriyi ortaya atan, Berlin Üniversitesinde prof. ike (1889-1947) Alman fizikçi, Max
(Karl Earnst Ludwig) Planck (1858-1947) olmuştur. Planck’ın Kuantum Teorisi, ona 1918’de Nobel ödülünü
kazandırmıştır. Bu teori, Einstein, Bohr ve diğerleri tarafından 20. Yüzyıl fiziğini değişikliğe uğratarak
uygulanmıştır. Bu teori klasik Newton’cu mekanikten uzaklaşmayı içermektedir.

Psi : Parapiskolojide kullanılan bir deyim. Bu deyim, telepati, altıncı duyu, gözle görünmeyen şeyleri görme,
prekognisyon, psikokinezi ve buna bağlı fenomen alanları kapsar.

KAYNAKLAR

1. Eşzamanlılık, Bilim, Mit ve Kozmik Şakacı. Allan Combs&Mark Holland. Ruh ve Madde
Yayınları.
2. Dinlerde, Bilimde ve Metafizikte Zaman Enerjisi. Murry Hope. Ruh ve Madde yayınları.
3. Koşulsuz Yaşam. Deepak Chopra. İnkılap Kitapevi.

http://www.sheldrake.org/ özellikle interviews bölümünü okumanızı tavsiye ederim.

http://search.about.com/fullsearch.htm?terms=%22Morphic+Fields%22&PM=59_0100_S Bu arama
sonucunu gösteren link altında 235 site var. : )) ben hala arada okuyorum.

http://paranormal.about.com/library/weekly/aa012201a.htm

http://www.netspace.net.au/~zorand/Reality.htm

http://www.imprint-academic.demon.co.uk/SPECIAL/08_07.html

http://ourworld.compuserve.com/homepages/dp5/sheld.htm

http://www.psikoestetik.com/

http://www.e-kolay.net:5214/saglik/magazin/magazin28.asp

Son güncelleme

You might also like