You are on page 1of 3

Karl Marks’ın klasik şablonu bize uymaz

Türk Sosyalizm Tarihi’nin en önemli simgelerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı kimdi? Ne söyledi? Neler yapmıştır? Kimleri etkilemiştir?
Bugün uzantıları var mıdır? Bu kısa yazı dizisinde bu soruları aydınlatmaya çalışacağım. Eski bir söz vardır, Her şeyi söylemeye çalışan,
hiçbir şeyi söyleyemez! Herşeyi yazmak, tüm ayrıtılara girmek, mümkün değil. Ben de bu mantıktan yola çıkarak tanıtıcı ve tamamen
tarafsız bir seçki yapmaya çalıştım. Eksikler için şimdiden affola...

Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Türk sosyalizm tarihi içerisinde gerçekten de çok önemli ve belki de en önemli isimdir. Doktor’un günümüzdeki
önemini, iki şekilde değerlendirmek gerekir: 1) Türkiye’deki sol hareket ile ilgili olarak... 2) Bütün Türkiye açısından... 3) Dünya
açısından...

Kıvılcımlı, hem kendi döneminde hem de bugün varolan ve tamamen tercüme eserlere dayanan; yabancı ülke liderlerinin polemikleri
üzerinden gelişen Sol anlayışın dışına taşmıştır.

Kendilerine dış merkezli güç odaklarından dayatılan gündemler yerine, ülkesini ve halkını kendi özgün gelişim şartları üzerinden
değerlendirmeyi tercih etmiştir. Doğrusu ile yanlışı ile -ilginçtir, teorik bazda yanlışlarını karşıtları henüz net bir biçimde ortaya koyamadı
- teoriler ve bu teorilere uygun pratikler geliştirmenin Türkiye’deki en yetkin ve en verimli yerli örneği olmuştur. Türk Sol Hareketi’ne
geniş bir miras bırakmıştır.

TÜRK TOPLUMUNUN FARKI

Birinciden başlayalım... Dr. Kıvılcımlı, şöyle bir görüş ve önkabulden yola çıkmıştır: “Bizde Karl Marks’ın klasik gelişme şablonu, geçerli
değildir. Türk Toplumu, tarihsel evrimini farklı gelişim şemaları ile geçirmiştir. Diğer ülke pratiklerinden tamamen kopmadan, önce bu
evrim çizgisinin anlaşılması gerekir.”

Her zamanki açık sözlülüğü ile kendi devrinin devrimcilerini kastederek şöyle söylemiştir Dr. Kıvılcımlı: “Devrimi, devrim liderlerini
Allah’ın yeryüzündeki gölgesi peygamberler gibi ele almadan değerlendirmek gerekir.

Mükemmel insan, ölmüş insan olur.”


ANAYASA TASLAĞI HAZIRLADI

İkincisi, insanları hangi görüşten olunursa olsun, bütün Türkiye için Doktor’un yaklaşımı çok önemlidir. Hazırladığı anayasa taslağında
şöyle demiştir Dr. Kıvılcımlı: “Eli ayağı düzgün bir demokrasi istiyorsak eğer, örgütlü, bilinçli bir cumhuriyet olmak durumundayız.
Ancak bunu sağlayabilirsek, beden ve ruhça sağlıklı olmak her Türk’ün hakkı ve özgürlüğü haline gelir.”

Ordu ve gençliği çok önemsedi

KIVILCIMLI tüm yaşamı boyunca - doğruları ve yanlışları ile - Türk toplumuna uygun tezleri ortaya koymaya çalışmıştır:
“Mülksüzdüler, ama atalarımız Türkçe konuşur Türkçe yaşarlardı...” Ve Türkiye’nin gerçeğini diyalektik yöntemle aramış... Osmanlı’nın
ilk dönemlerdeki başarısını da yine toplumcu görüşlerle açıklamayı denemiştir: “Eşitlikçi anlayış terk edilmediği için...”

Dr. Kıvılcımlı’nın her zaman için inatçı bir kişi olduğu söylenir. Bir örnek verelim. 1971’de yurt dışında iken Savcı’ya bir mektup yazar:
“Ben kaçmadım, kanserim. Varna önlerinden miyavlayacak kadar düşmem. Geliyorum” der. (Nâzım Hikmet’e gönderme).

Aynı zamanda hep son derece kararlı olmuştur. Sorguda, mahkemede daima en sert tavırları takınmış ve hiç taviz vermemiştir.
Dönemlere göre tezleri birbiri ile çelişir gibi gözükmektedir. Söz gelimi 30’lu yıllarda Kemalizm’e en sert eleştirileri getirmiştir. 50’lerden
itibaren ise sahiplenmiştir ama bir farkla: Her zaman “Mustafa Kemal ayrı, Kemalizm ayrıdır. Kemalizm, burjuva ideolojisidir.
Kemalizmin ne olduğunu Mustafa Kemal de bilmez” demiştir.

Kıvılcımlı’nın Türkiye’deki diğer çağdaşlarına kıyasla önemi, dünya sosyalist tezlerini çok iyi bilmekle beraber, İslâmiyet öncesi ve sonrası
tahlillerini çok ciddi bir şekilde yapması ve Türkiye ile Türk Toplumu’na özgü sentezler oluşturmasıdır. Ordu’ya bakış açısı itibarı ile
klasik Marksist - Leninist tezlerden ciddi bir biçimde ayrılır. Kıvılcımlı’nın devrimci süreç içerisinde en fazla önem verdiği şeyler, Ordu ve
Gençlik’tir: “Her devrim sosyal devrim olmaz, tarihsel devrimler de vardır: Örnek Barbarlar’ın Roma’yı yıkması, Fatih Sultan Mehmet’in
İstanbul’u almasıdır.”

Kıvılcımlı, çok da eleştiri almıştır. Üzerinde durulması gerekenlerden biri araştırdığı şeyleri ham olarak ortaya koyması, bunun
neticesinde kendisinden sonra, aslında sınıf ve zümre farklılığından kaynaklanan farklı doktorcu anlayışların ortaya çıkmasıdır.

Atatürk - Lenin posterli eylem

İLGİNÇTİR, Halkın Kurtuluş Partisi’nin diğer sol gruplara kıyasla son dönemlerde daha fazla mesafe aldığı söylenmektedir. Özellikle
gençler arasında popülerdir. Hatay gibi yörelerde ve üniversitelerde büyümektedir. Kendi çaplarındaki diğer sol gruplara kıyasla daha
iddialı bir gelecek vaat eder gözükmektedir. (Lenin-Atatürk posterli yürüyüşler vb.)

Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın şüphesiz en özgün yaklaşımlarından bir bölümü, Ordu ile ilgili olanlardır. Selçuklu sonrasında Osmanlı
Ordusu’nun ağırlık olarak Yeniçeri uygulaması ile devşirme düzenine geçişini, devletin ilkel komünist esaslardan saltanat ailesinin
mülküne - mütegallibe, ayan, eşraf sistemine geçişi olarak görmektedir: “İlk gündelikçi Türk Askeri: yaya, yamak, acemi... Yayaların yaya
bırakılışı... Hür Türk yaya yerine, esir GayrıTürk çeri...”
3 önemli isim aynı cezaevinde birlikte kaldı

KIVILCIMLI, Nazım ve Tahir aynı cezaevinde birlikteydi. Nâzım Hikmet 5 Aralık 1940’ta Çankırı’dan ve Kıvılcımlı ile Kemal Tahir’den
ayrılmak zorunda kaldı. Siyatik ağrıları ve ciğer sancıları iyice artan Nâzım, artık dayanamayacak durumdaydı. Doktorlar, kaplıcası olan
bir kente gitmesini salık vermişti. İdare de bunu göz önünde tutarak Nâzım’ı Bursa’ya göndermiştir.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı kimdi?

DOKTOR Hikmet Kıvılcımlı, o günlerin Osmanlı Makedonyası’nda Priştina’da 1902 yılında dünyaya geldi. Babası posta telgraf müdürü
Hüseyin Bey, annesi Münire Hanım idi. 17 yaşında gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı’na katılıp Yörük Ali Efe’nin komutasında
çarpışmalarda yer aldı. Köyceğiz Komutanlığı’na getirildi.

İstanbul’da Vefa Lisesi’nde okudu. Sınavla İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi. Kurtuluş ve Aydınlık gibi TKP yayınları yoluyla komünist
fikirlerle tanıştı. 1920’lerin başında Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oldu.

1925’te TKP’nin 2. Kongre’sinde merkez komitesine seçildi ve gençlik sorumlusu oldu. Aynı yıl Aydınlık gazetesinde ilk yazıları
yayınlanmaya başladı.

1925’ten 1950’lere kadar sürekli kovuşturmalara maruz kaldı ve hapis yattı. 1925 yılında Takriri Sükun yasası çıktıktan sonra İstiklâl
Mahkemesi’nde yargılandı. 10 yıl kürek cezası aldı. 1 yıl sonra siyasi afla serbest kaldı. 1927 yılında Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya
Aydemir’in partiden ayrılmaları ve iddiaya göre parti arşivini polise teslim etmeleri sonucu diğer parti üyeleriyle birlikte tutuklandı. 3 ay
tutuklu kaldı.

1929 yılında Laz İsmail’in (İ. Bilen) İzmir davasında polise ismini vermesi yüzünden 4.5 mahkûmiyet aldı. 1938’de Donanma Davası’nda
15 yıl hapse çarptırıldı, 12 yıl yatıp tahliye oldu. Toplam 22.5 yıl hapis yattı. 1954’te Vatan Partisi’ni kurdu. 1965 yılında Tarihsel
Maddecilik Yayınları’nı kurdu ve yönetti, Marks, Engels ve Lenin’in eserlerinden çeviriler yaptı ve yayınladı, Das Kapital’in bir bölümünü
çevirdi. Aydınlık, Türk Solu, Sosyalist, Ant gibi dergilerde makaleleri yayınlandı. 12 Mart darbesinde ağır hasta olduğu için yurtdışına
çıkmak zorunda kaldı. 11 Ekim 1971’de Belgrad’da öldü.

Eserlerinden bazıları: Tarih Devrim Sosyalizm, Genel Düşünceler, Partide Konaklar ve Konuklar, İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark), Taktik
Ana Halkası: Legaliteyi İstismar, Parti ve Fraksiyon, Yakın Tarihten Birkaç Madde Strateji Planı, Oportünizm Nedir?, Halk Savaşının
Planları, Devrim Zorlaması Demokratik Zortlama, Türkçe’nin Üreme Yolları ve Dil Devrimciliğimiz, Eyüp Konuşması, Bergsonizm,
Osmanlı Tarihinin Maddesi, Uyarmak İçin Uyanmalı Uyanmak İçin Uyarmalı, Türkiye Köyü ve Sosyalizm, Devrim Nedir?, Üretim
Nedir?

Yarın: Nazım’a da kızdı, Perinçek’e de...

Halit Kakınç

You might also like