Professional Documents
Culture Documents
Türkiye korkunç günlerden, kanlı bir çatışmadan geçti. Binlerce çocuğumuz öldü. Ama kimse bu olayların nasıl
başladığını, niye o kadar uzun sürdüğünü, sorunların kansız çözümlenme imkânlarının niye gündeme gelmediğini açıkça
tartışamadı. O dönem kanlı olduğu kadar karanlık bir dönem olarak da kaldı. Geçenlerde anıları yayımlanan Abdülmelik
Fırat, Avni Özgürel'in kendisine, 'Abdullah Öcalan'ı MİT'le irtibatlı bir yerde gördüğünü' söylediğini yazdı. Hürriyet
gazetesi bu haberi büyüttü. Ama sonra, arkası gelmedi. Halbuki o kadar büyük acılara neden olmuş bir dönemin arka
planı hakkında ipuçları verebilecek böyle bir iddiayı bu toplumun kurcalaması gerekiyordu. Gazete yazılarından ve
televizyondaki programlarından, devletin yapısıyla ilgili detaylı bilgilere sahip olduğunu gördüğümüz araştırmacı yazar
Avni Özgürel'le bu iddiasını, Öcalan-MİT ilişkisinin nedenlerini, Güneydoğu'daki savaştan kimlerin yararlandığını, bu
--------------------------------------------------------------------------------
Siz, Abdullah Öcalan'ı MİT'e bağlıbirşirkette çalışırken görmüşsünüz okuduğuma göre.Doğrumu bu, gördünüz mü
gerçekten?
Benim gençliğim milliyetçi derneklerde geçti. 1965'te üniversite öğrencisiyken Türk Ocakları'ndan ayrılıp İkinci Kuvayı
Milliye diye kendi derneğimizi kurduk. Biraz MHP'ye, biraz Adalet Partisi'ndeki sağ milliyetçi kanada yakın bir öğrenci
hareketiydi bu. Ayrıldığımız Türk Ocakları ise daha entelektüeldi, sokak kavgasını onunla sürdüremezdik. O dönemde
Türkiye'de, özellikle gençlik arasında sol hareket gelişiyordu. Devlet de sağda, 'milliyetçi' diye isimlendirdiği gençlerin
örgütlenmesini yüreklendiriyordu. Komünizme karşı bazı materyeller geliyordu ve biz de bunları dağıtıyorduk.
Tabii. Bu yayınları veren kuruluşlardan biri de Refik Korkut'un Fikir Ajansı'ydı. Bu tür neşriyatı dağıtmak için kurulmuştu.
Hem dağıtacağımız neşriyatı almaya gidiyorduk, hem de bildirilerimizin çoğaltma işini orada yapıyorduk. Bizim yaşlarda
bir genç vardı. Ajansa gittiğimde onu orada görüyordum. 1966, 1967 yıllarında ajansta gördüğüm o genç, hayal meyal
hafızamda kalmış. Yıllar içinde Abdullah Öcalan'ın resimlerini medyada gördüm ama insanlar yaşla birlikte değişiyor
tabii. Ancak 1993'te Öcalan'la yüz yüze geldiğimizde bende birtakım çağrışımlar oldu.
Biliyoruz. O dönem sadece bu ajanstan değil, başka kurumlardan da bu nevi yayınları alıyorduk. Milliyetçi gençliğe her
biri farklı amaçla el atmış başka kuruluşlar da oldu o dönemde. Mesela Türkiye Çiftçi Teşekkülleri Federasyonu gibi
1993'e kadar hiç karşılaşmadım. 1993'te gazetecileri Bekaa'ya basın toplantısına davet etti. Panaroma'nın genel yayın
yönetmeni olarak ben de gittim. Bizimki haftalık dergi olduğundan, basın toplantısından sonra Öcalan'la dergi için özel
söyleşi de yaptım. O özel görüşme sırasında kendisine sordum. 'Ankara'da İzmir Caddesi'nde Fikir Ajansı diye bir yer
vardı. Yanlış hatırlıyor olabilirim ama birden bir şey çağrıştırdı. Bende seni orada gördüm gibi bir his uyandı' dedim.
Bana, 'Yoo, doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım' dedi.
En azından MİT'le irtibatlıdır. Türkiye'de güvenlik birimlerinin kurduğu bir organizasyonun içine, bir insan, hangi amaçla
olursa olsun gelip gidiyorsa ve onun orada oturup kalkmasına kimse ses çıkarmıyorsa, o insan ya güvenilir biridir ya da
Öcalan, eski eşi Kesire'nin babasının MİT'le ilişkisi olduğunu söylemişti. Öcalan'ı siz MİT'le irtibatlı bir büroda
gördüğünüzü söylüyorsunuz. PKK'nın kuruluşunda rol alan pilot Necati'nin MİT ilişkisinden gene Öcalan söz etmişti.
PKK'nın kuruluş aşamasında bu kadar çok MİT bağlantısından söz edilmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Abdullah Öcalan ideolojik formasyonu zayıf biri. Ama Türkiye'de o dönemde İbrahim Kaypakkaya diye ideolojik
formasyonu çok güçlü biri de vardı. Eğer Kürt hareketi düşünce planında onun gibi radikal bir kadronun kontrolünde
olsaydı, Türkiye'de çok ciddi sıkıntı yaşanırdı. Onunla mücadele etmek zorlaşırdı. Oysa Öcalan her türlü işbirliğine gelen
pragmatik biri. Onun, Kürt hareketinin başında olması bizim devletin de işine geldi.
Sizce devletin bazı birimleri, PKK'nın kuruluş aşamasındaki her gelişmeyi biliyor muydu?
Hiç şüphesiz, biliyorlardı. Öcalan'ın en yakınındaki insanlar üzerinden biliyorlardı. Ama PKK Suriye'ye geçtikten sonra
niye devlet bu örgütü kontrol edemedi ve bütün bu süreçte 40 bin insanımız öldü?
Bence kontrol etmek istemediler. Çünkü Güneydoğu bir sektör olmuştu. Eğer PKK hareketi, sana sınırsız örtülü ödenek
kullanma ve para dağıtma imkânını veriyorsa... Bazı insanlara da, dehşet estirme gücünü sağlıyorsa... Ki bazı Jitem
mensupları ne asker, ne de polisti. Bazıları Yeşil gibi hüdanabit adamlardı. Bu timlerin içinde, 'Yolda bizi sollayıp geçen
arabaları durdurup içindekileri öldürdük' diyen adamlar bile vardı. Bir de tabii Güneydoğu'da uyuşturucu işi de çok ciddi
bir gelir kapısı haline geldiyse... Sonuçta bütün bu kirli paranın ayakta tuttuğu bazı dengeler var demektir.
Güneydoğu'daki bu tablo, Türkiye'de birçok yapıyı besledi. PKK'dan ele geçirilen silahlar tekrar PKK'ya satılıyordu. Hatta
son dönemde PKK, Makina Kimya'nın mermilerini kullanıyordu. Bu kanalları kestiğin anda, peş peşe çok şey devriliyor
tabii.
Uğur Mumcu da cinayete kurban gitmeden önce, MİT-Öcalan ilişkisini açıklamaya hazırlanıyordu sanırım. Mumcu'nun
Uğur'a gitmiştim. 'Öcalan'ın MİT'le irtibatlı olabileceğini öteden beri yazıyorsun, bende de böyle bir bilgi var, bunu da bil'
dedim. Uğur'daki bilgi, Öcalan'ın iki bağlantısına ilişkindi. Biri Kesire'nin ailesiyle alakalıydı. Eski eşinin ailesinin MİT'le
ilişkisini Öcalan da kabul etmişti. Diğeri, Öcalan'ı Ankara'dan Diyarbakır'a götüren pilot Necati'nin MİT ilişkisiydi. Ki bu
ilişkiyi Öcalan da daha sonra açıkladı. Hatta Uğur'un öldürülmesinden sonra bir söyleşisinde Öcalan, MİT'in parasıyla
'Düşünün' demişti, 'Onların parasıyla, onlara karşı PKK hareketi... Adamların parasıyla, adamların elemanlarıyla yaptığım
politikaya bakın...'
Hayır. Uğur'a yönelik suikastın arka planına, sadece Öcalan'ın MİT'le ilişkisi diye bakılmamalı. Bu öyle çok da delilleri
bulunabilir bir şey değil çünkü. Bizim orada yapacağımız, o insanların kimlikleri, kişilikleri üzerine dikkat çekmekten
ibarettir sadece. Uğur'un derin devletin öfkesini üzerine çekmesinin ve öldürülmesinin altında bence iki şey yatıyor. Ağca
olayı ve Behçet Cantürk olayı. Uğur bu iki cinayetin arkasındaki devlet bağlantılarının farkına vardı. Gerçi 'derin devlet'
denilen şey şimdilerde çözüldü ama, Uğur o dönemde derin devletin kodları üzerine kafa yormaya başlamıştı.
Derin devlet MİT veya Özel Harp Dairesi'den ibaret değildir. Derin devlet bir trendir, kompartımanları vardır. Bunun
içinde hukukçusu, üniversite öğretim üyesi, gazetecisi, işadamı, mafyası ve tetikçisi var. Karar mekanizması nasıl
çalışıyor derseniz... Bileşik kaplarda olduğu gibi, bir tanesinden bir şey basıldığı vakit, hepsi otomatik olarak aynı ayar
noktasına geliyorlar. Hepsi de ani bir refleksle birbirleriyle dayanışma içine giriyorlar. Mesela Abdullah Çatlı uyuşturucu
iddiasıyla Fransa'da yakalandığında, avukatlık işi için hapishanede ilk kimi aradı biliyor musunuz? 12 Mart döneminin sol
Ne demek istiyorsunuz?
Söylemek istediğim şu. Derin devletin sol unsurları da, sağ unsurları da var. Yapının bütün unsurları bütünleşmiş. Yani o
sağcı, ben solcuyum. Ya da ben sağcıyım, o Kürtçü diye bir ayrım yok. Bu devasa yapı Türkiye'de operatif eylemler
yaptı. Bu operasyonlar, Susurluk ve sonrasında iç çatışmalara sebep oldu. Çünkü biri konuştu, diğeri kendini kurtarma
derdine düştü derken, bu yapıda çözülme oldu. Bakınız, o dönemin kimi önemli gazetecileri şimdi önemsiz oldu. Kimi
önemli işadamları şimdi ya battı, ya önemini yitirdi. Kimi önemli polisleri şimdi ya yaşamıyor ya da bir kenara itildi. Bu
yapının çözülmesinde bir de tabii Türkiye'nin Batı dünyasıyla entegrasyon sürecine girmesi de rol oynadı. Türkiye bugün
ciddi bir değişim içinde. Gerçi derin devletteki irtibatların tortuları hâlâ yaşanıyor, adam askerden emekli oluyor, gidiyor
bir mafya babasına danışmanlık yapıyor ama... Gene de derin devletin bu kısmı beş yıldır sıkıntıda. Kendi işlerine gelen
eylemleri yapamıyorlar.
Uğur Mumcu, Abdi İpekçi'yi öldüren, Papa'ya suikast yapan Ağca'nın arkasında Bulgar mafyasının ve devletinin
olduğunu söyledi hep. Mumcu, Ağca'nın Türkiye'de devletle irtibatını düşünmekte neden bu kadar geç kaldı?
Uğur esasında devletperest biridir. Devleti sorgularken çok hassastır. Bu yapının devlete zarar verilmeden arınmasını
istiyordu. Ama ben biliyorum ki, o, Ağca'nın ve Cantürk'ün arkasındaki bağlantıları yazmaya hazırlanıyordu. Elinde
bilgiler vardı. Uyuşturucu tüccarı Cantürk'ün arka planında mutlaka devletin içinde bir yapılanma vardı. Ama iş öyle
çığrından çıkmıştı ki, devlet Çatlı ve Cantürk gibi adamlar üzerindeki kontrolünü kaybetmişti. Ben şunu biliyorum.
Cantürk'ün öldüğü haberi ulaştığında, 'Senin bu işten bilgin var mı, bu işi senin adamların mı yaptı' filan diye
Uğur'a söyledim. Ama onun, Fikir Ajansı'nın arka planını ortaya çıkarabildiğini sanmıyorum. Çünkü Uğur'un sadece o
dönemdeki MİT mensuplarıyla münasebeti vardı. Bütün çabasına rağmen, mesela bu organizasyonları bilen 1970'lerin
MİT Müsteşarı Fuat Doğu'yla görüşememişti. Bir de Uğur kitaplarında analitik değildir. 'Savcı iddianamesi gibi
yazıyorsun' dediğimde, 'Ben mümkün olduğu kadar çok materyel aktarıyorum. Bunların bir kısmını nereye
yerleştireceğimi, ne anlama geldiğini ben de bilmiyorum. Ama bir gün bu isimler gündeme geldiğinde, insanlar o
isimlerin bağlantılarını hiç olmazsa benim kitaplarımda bulur ve puzzle çözülebilir' demişti.
Peki bazılarını bilmediği bütün bu isimler ve bilgiler Uğur Mumcu'ya nereden geliyordu?
MİT mensuplarından, bazen MİT'te çalışmış ve tekrar Genelkurmay'a dönmüş subaylardan, onların bağlantılarından
geliyordu. Veya emekli olmuş MİT mensuplarından da geliyordu. Başka yerden gelmesi mümkün değil.
Öcalan'ı bir MİT bürosunda gördüğünüzü söylerken, bu sözlerinizin Öcalan'ı küçük düşürmek için hazırlanmış bir
Türk devletinin şu anda Öcalan'ı küçük düşürmek işine gelmiyor. Aksine Kürt hareketinin Öcalan'ın kontrolünden çıkması
Türkiye için sıkıntı doğurur. Ben de bu kanaatteyim. Devlet açısından rasyonel bakıldığında, Türkiye ile işbirliği halindeki
bir Öcalan, Türkiye ile pazarlık masasındaki bir başka liderden çok daha avantajlıdır. Öcalan'ın kendisi de pazarlıklara
açık olduğunu söylüyor. 'Lüzumundan fazla Kürtçülük yapmak istemiyorum. Dozunu düşüreceğim bu Kürt
milliyetçiliğinin' diyor. Böyle pragmatik biriyle işi götürmek devletin işine geliyor olabilir. Geçmişte işine geldi. Ayrıca
Öcalan, Güneydoğu'daki rant organizasyonunu yapanların da işine gelmiş olabilir. 1993'teki söyleşimizde, 'Güneydoğu
meselesi, Kürt meselesi bir rant, bir para işine dönüştü mü?' diye sordum.
Ne dedi?
'Evet' dedi, 'Bu kolay kolay bitmez.' Hatta sohbetimizde daha ötesini söyledi. 'Bu işi ben bitireyim desem, beni bitirirler.
Türkiye tarafında en yüksekte buna karar verecek emir noktasındaki insan bu işi bitireyim dese, bitirtmezler, onu
bitirirler' dedi.
Sizin Öcalan'ı MİT bürosunda gördüğünüzü açıklamanızdan sonra Öcalan'dan ya da PKK/KADEK yönetiminden bu
Hayır. MİT'ten de bir şey gelmedi, Zaten ben bunu daha önce de açıkladım. Öcalan-MİT ilişkisi bağlamında Radikal'de üç
yazı yazdım.
Öcalan MİT görevlisi değil. Ama bir irtibat bir şekilde var.
12 Mart'taki solcu subaylar örgütlenmesi de devletle irtibatlıydı. Halbuki bir darbe çekirdeğiydi orası. Ben
12 Eylül'de Mamak'ta yargılanan önemli birini, seneler sonra Özel Tim'in danışmanı olarak gördüm. Mesela
şu da seneler sonra ortaya çıktı ki, bir sol örgütün, PKK değil bu.. Bu sol örgütün yönetim kadrosu yani
merkez karar kurulunun tamamı, Emniyet istihbaratı tarafından tayin edilmişti. Böylece o elemandan hem o
Ama belli noktadan sonra ipleri elinde tutamayabilirsin. Problem de bu noktada kopuyor zaten. MİT'in,
Jitem'in, Emniyet'in irtibat kurduğu insanların önemli kısmı sonradan kontrolden çıktı. Çatlı ve Ağca
böyledir. Öcalan da belki bunlardan bir tanesidir. Bilemezsiniz... Kontrol edeceklerini zannetmişlerdir, ama
Neden mi? Bir ulusun "serok" inin bir türk milliyetçisinin görüşlerini önermesinden bir anormallik yok
mu? Ha buna da bir şey demedik, çünkü M. kemalin görüşlerini de önermişti. Ne var bunda insan
başkasının görüşlerini önerebilir. Bundan ne çıkar ki? Amenna, oldu bir şey demedim, olur. Ancak Avni
Özgürel Abdullah Öcalan’ı başka tanıyordu ve tanıtıyordu."1966–67 de mit`e ait bir kuruluşta
çalıştığını, gördüğünü" söylemişti. Bunu defalarca yazdı çizdi, hatta kameralar karşısında
televizyonlarda da söyledi. Kürtler bunu görmeyecek kadar kör mü acaba? Hâşâ bunu Kürt halkı için
demiyorum! onun peşinde giden entel görüntülü okur yazar cahillere sözüm.
Yine başa dönüyorum ve sorumu tekrar soruyorum. Sahi Avni Özgürel Abdullah Öcalan’ı nereden
tanıyordu? Evet, Avni Özgürel’in kendisinden dinleyelim: Radikal gazetesinin yazarı Neşe Düzel, Avni
Özgürel’le Apo nun MİT ilişkileri üzerine ve nerde tanıştığına dair röportaj yapmıştı. Tarih 27.10.03,
tarihli röportajı internette bir bütün olarak indirir ve okur. Avni Özgürel bu mülakattan önce ve sonrada
bu konu üzerine yazıp, söyleşilerde bulundu.
Ben aslında bu söyleşilerden sonra, Avni Özgürel’in kendi hayatını tehlikeye koyduğunu hep
düşünüyordum. Ancak aradan yıllar geçmesine rağmen hiç de tehlikeli bir şey olmadı, Abdullah bizzat
onun görüşlerini tavsiye ediyor ve onun görüşlerine değer veriyor.
Daha önceleri her kim ki, Apo ile MİT in ilişkisi vardır dediyse, kendisini PKK’ nin şerrinden, hedef
tahtası olmaktan kurtaramamıştı. Özelliklede bu durum Kürt yurtseverleri için geçerliydi. Ancak Avni
Özgürel bu kategoride değildir ve onun için şanslıdır, istediği gibi konuşabilir, hatta Uğur Mumcudan
daha şanslıdır diyebilirim. Aslında benim şimdi yaptığımda tehlikeli bir şeydir, ama tehlikeye rağmen
yapıyorum.
"1966–67 yıllarında Ankara’da İzmir caddesinde mit`e ait bir yerde anti komünist yayınları ve bildiriler
alırdık, kara yağız genç bir delikanlı hep orda bulunuyordu, oraya her gittiğimde onu orada
görüyordum. Daha sonraları Apo’yu sık sık medyada görünce acaba bu omu diye kendime sorardım.
Tabi insan yaşlanınca görüntüde değişiyor. Ancak 1993’de Apo basını Bekaa’ya çağırınca, Panorama
dergisinin genel yayın yönetmeni olarak bende oraya gittim. Daha sonra haftalık dergi olan Panorama
adına özel bir söyleşide bulundum. Kendisine Ankara’da İzmir caddesindeki fikir ajansı diye bir yerde
“sanki görmüşüm, yanlış hatırlıyorum olabilirim “ diye sordum, Öcalan’da “yoo doğru hatırlıyorsun.
Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım" dedi. Avni Özgürel kendi yoldaşını iyi hatırlamıştı,
tabi Abdullah da.
Avni Özgürel İzmir caddesindeki bu kuruma mit elemanları dışında kimsenin giremeyeceğini, mit’in
tam güvendiği kimselerin girebileceğini söylüyor.
Avni Özgürel bunları söylerken yazarken, kendisine hiç kimse bir şey demiyor tehdit etmiyor. Ancak
bunu değerli Abdulmelik Fırat söyleyince yer yerinde oynadı ve Apo hemen cevap ulaştırdı.
Abdulmelik’in "Demirelin ajanı olduğunu" söyledi ve olmadık hakaretlerde bulundu. Başka Kürt
yurtseverleri de bu tür iddialarda bulundukları için kendi canlarından oldular.
Aslında, Avni Özgürel’de diğer yanda yaptığı beyanatlarda, Türk devletinin Apo’nun yakasını
bırakmaması gerektiğini, ondan faydalanmasını öğütlüyor. Abdullah’ın denetimi dışındaki bir Kürt
hareketinin tehlikeli olacağını ifade ediyor. Ayni şeyi zaten Abdullah da söylüyor. İkisi aynı noktada
birbirini tamamlıyorlar.
Avni Özgürel, "derin devleti ayrı kompartımanları olan bir trene benzetiyor. Her kompartımanda farklı
unsurların olduğunu, birleşik kaplar gibi aynı reflekse sahip olduğunu söylüyor". Bunu anladım da,
kendisinin ve Apo’nun daha halen aynı kompartımanda olup olmadığını, öğrenmek isterdim. Merakim
bu!!