You are on page 1of 6

NEŞE DÜZEL VE AVNİ ÖZGÜREL,,röportaj

« : Ağustos 05, 2008, 04:40:53 ÖS » radikal gazetesi


Apo: Bu çatışmayı bitireni bitirirler

NEDEN? Avni Özgürel

Türkiye korkunç günlerden, kanlı bir çatışmadan geçti. Binlerce çocuğumuz öldü. Ama kimse bu olayların nasıl

başladığını, niye o kadar uzun sürdüğünü, sorunların kansız çözümlenme imkânlarının niye gündeme gelmediğini açıkça

tartışamadı. O dönem kanlı olduğu kadar karanlık bir dönem olarak da kaldı. Geçenlerde anıları yayımlanan Abdülmelik

Fırat, Avni Özgürel'in kendisine, 'Abdullah Öcalan'ı MİT'le irtibatlı bir yerde gördüğünü' söylediğini yazdı. Hürriyet

gazetesi bu haberi büyüttü. Ama sonra, arkası gelmedi. Halbuki o kadar büyük acılara neden olmuş bir dönemin arka

planı hakkında ipuçları verebilecek böyle bir iddiayı bu toplumun kurcalaması gerekiyordu. Gazete yazılarından ve

televizyondaki programlarından, devletin yapısıyla ilgili detaylı bilgilere sahip olduğunu gördüğümüz araştırmacı yazar

Avni Özgürel'le bu iddiasını, Öcalan-MİT ilişkisinin nedenlerini, Güneydoğu'daki savaştan kimlerin yararlandığını, bu

savaşın niye o kadar uzun sürdüğünü, derin devletin

iç yapısını ve uzantılarını konuştuk. Özgürel, Uğur Mumcu'nun öldürülmeden

önce hangi derin devlet bağlantılarını açıklamaya hazırlandığını da anlattı.

--------------------------------------------------------------------------------

Siz, Abdullah Öcalan'ı MİT'e bağlıbirşirkette çalışırken görmüşsünüz okuduğuma göre.Doğrumu bu, gördünüz mü

gerçekten?

Benim gençliğim milliyetçi derneklerde geçti. 1965'te üniversite öğrencisiyken Türk Ocakları'ndan ayrılıp İkinci Kuvayı

Milliye diye kendi derneğimizi kurduk. Biraz MHP'ye, biraz Adalet Partisi'ndeki sağ milliyetçi kanada yakın bir öğrenci

hareketiydi bu. Ayrıldığımız Türk Ocakları ise daha entelektüeldi, sokak kavgasını onunla sürdüremezdik. O dönemde

Türkiye'de, özellikle gençlik arasında sol hareket gelişiyordu. Devlet de sağda, 'milliyetçi' diye isimlendirdiği gençlerin

örgütlenmesini yüreklendiriyordu. Komünizme karşı bazı materyeller geliyordu ve biz de bunları dağıtıyorduk.

Bu yayınların size devletten geldiğini biliyor muydunuz?

Tabii. Bu yayınları veren kuruluşlardan biri de Refik Korkut'un Fikir Ajansı'ydı. Bu tür neşriyatı dağıtmak için kurulmuştu.

Ankara'da İzmir Caddesi'nde bir binanın bodrum katındaydı.

Siz oraya niye gidiyordunuz ?

Hem dağıtacağımız neşriyatı almaya gidiyorduk, hem de bildirilerimizin çoğaltma işini orada yapıyorduk. Bizim yaşlarda

bir genç vardı. Ajansa gittiğimde onu orada görüyordum. 1966, 1967 yıllarında ajansta gördüğüm o genç, hayal meyal

hafızamda kalmış. Yıllar içinde Abdullah Öcalan'ın resimlerini medyada gördüm ama insanlar yaşla birlikte değişiyor

tabii. Ancak 1993'te Öcalan'la yüz yüze geldiğimizde bende birtakım çağrışımlar oldu.

Bu yerin MİT'e ait bir yer olduğunu nereden biliyorsunuz?

Biliyoruz. O dönem sadece bu ajanstan değil, başka kurumlardan da bu nevi yayınları alıyorduk. Milliyetçi gençliğe her

biri farklı amaçla el atmış başka kuruluşlar da oldu o dönemde. Mesela Türkiye Çiftçi Teşekkülleri Federasyonu gibi

birtakım kuruluşlar kuruluyor ve bunlar komünizme karşı özel yayınlar çıkarıyordu.

Daha sonra Öcalan'la, o PKK'nın başındayken karşılaştınız mı?

1993'e kadar hiç karşılaşmadım. 1993'te gazetecileri Bekaa'ya basın toplantısına davet etti. Panaroma'nın genel yayın

yönetmeni olarak ben de gittim. Bizimki haftalık dergi olduğundan, basın toplantısından sonra Öcalan'la dergi için özel

söyleşi de yaptım. O özel görüşme sırasında kendisine sordum. 'Ankara'da İzmir Caddesi'nde Fikir Ajansı diye bir yer

vardı. Yanlış hatırlıyor olabilirim ama birden bir şey çağrıştırdı. Bende seni orada gördüm gibi bir his uyandı' dedim.
Bana, 'Yoo, doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım' dedi.

Peki o ajansta bulunan biri mutlaka MİT elemanı mıdır?

En azından MİT'le irtibatlıdır. Türkiye'de güvenlik birimlerinin kurduğu bir organizasyonun içine, bir insan, hangi amaçla

olursa olsun gelip gidiyorsa ve onun orada oturup kalkmasına kimse ses çıkarmıyorsa, o insan ya güvenilir biridir ya da

görevli biridir. Başka ne olabilir ki? Başka şey olamaz.

Öcalan, eski eşi Kesire'nin babasının MİT'le ilişkisi olduğunu söylemişti. Öcalan'ı siz MİT'le irtibatlı bir büroda

gördüğünüzü söylüyorsunuz. PKK'nın kuruluşunda rol alan pilot Necati'nin MİT ilişkisinden gene Öcalan söz etmişti.

PKK'nın kuruluş aşamasında bu kadar çok MİT bağlantısından söz edilmesini nasıl açıklıyorsunuz?

Abdullah Öcalan ideolojik formasyonu zayıf biri. Ama Türkiye'de o dönemde İbrahim Kaypakkaya diye ideolojik

formasyonu çok güçlü biri de vardı. Eğer Kürt hareketi düşünce planında onun gibi radikal bir kadronun kontrolünde

olsaydı, Türkiye'de çok ciddi sıkıntı yaşanırdı. Onunla mücadele etmek zorlaşırdı. Oysa Öcalan her türlü işbirliğine gelen

pragmatik biri. Onun, Kürt hareketinin başında olması bizim devletin de işine geldi.

Sizce devletin bazı birimleri, PKK'nın kuruluş aşamasındaki her gelişmeyi biliyor muydu?

Hiç şüphesiz, biliyorlardı. Öcalan'ın en yakınındaki insanlar üzerinden biliyorlardı. Ama PKK Suriye'ye geçtikten sonra

üzerlerinde bir devlet kontrolü olduğunu sanmıyorum.

Eğer devlet PKK'nın kuruluşunun her aşamasından haberdar idiyse,

niye devlet bu örgütü kontrol edemedi ve bütün bu süreçte 40 bin insanımız öldü?

Bence kontrol etmek istemediler. Çünkü Güneydoğu bir sektör olmuştu. Eğer PKK hareketi, sana sınırsız örtülü ödenek

kullanma ve para dağıtma imkânını veriyorsa... Bazı insanlara da, dehşet estirme gücünü sağlıyorsa... Ki bazı Jitem

mensupları ne asker, ne de polisti. Bazıları Yeşil gibi hüdanabit adamlardı. Bu timlerin içinde, 'Yolda bizi sollayıp geçen

arabaları durdurup içindekileri öldürdük' diyen adamlar bile vardı. Bir de tabii Güneydoğu'da uyuşturucu işi de çok ciddi

bir gelir kapısı haline geldiyse... Sonuçta bütün bu kirli paranın ayakta tuttuğu bazı dengeler var demektir.

Güneydoğu'daki bu tablo, Türkiye'de birçok yapıyı besledi. PKK'dan ele geçirilen silahlar tekrar PKK'ya satılıyordu. Hatta

son dönemde PKK, Makina Kimya'nın mermilerini kullanıyordu. Bu kanalları kestiğin anda, peş peşe çok şey devriliyor

tabii.

Uğur Mumcu da cinayete kurban gitmeden önce, MİT-Öcalan ilişkisini açıklamaya hazırlanıyordu sanırım. Mumcu'nun

elinde bu konuda geniş bilgi var mıydı sizce?

Uğur'la Ankara'da evlerimiz çok yakındı. Bekaa'dan döndükten sonra

Uğur'a gitmiştim. 'Öcalan'ın MİT'le irtibatlı olabileceğini öteden beri yazıyorsun, bende de böyle bir bilgi var, bunu da bil'

dedim. Uğur'daki bilgi, Öcalan'ın iki bağlantısına ilişkindi. Biri Kesire'nin ailesiyle alakalıydı. Eski eşinin ailesinin MİT'le

ilişkisini Öcalan da kabul etmişti. Diğeri, Öcalan'ı Ankara'dan Diyarbakır'a götüren pilot Necati'nin MİT ilişkisiydi. Ki bu

ilişkiyi Öcalan da daha sonra açıkladı. Hatta Uğur'un öldürülmesinden sonra bir söyleşisinde Öcalan, MİT'in parasıyla

devlet aleyhine bir eylem hazırlanmasını komik bulduğunu bile anlatmıştı.

'Düşünün' demişti, 'Onların parasıyla, onlara karşı PKK hareketi... Adamların parasıyla, adamların elemanlarıyla yaptığım

politikaya bakın...'

Peki Mumcu'nun öldürülmesi, bu ilişkiyi açıklamaya hazırlanmasıyla ilgili olabilir mi?

Hayır. Uğur'a yönelik suikastın arka planına, sadece Öcalan'ın MİT'le ilişkisi diye bakılmamalı. Bu öyle çok da delilleri

bulunabilir bir şey değil çünkü. Bizim orada yapacağımız, o insanların kimlikleri, kişilikleri üzerine dikkat çekmekten

ibarettir sadece. Uğur'un derin devletin öfkesini üzerine çekmesinin ve öldürülmesinin altında bence iki şey yatıyor. Ağca

olayı ve Behçet Cantürk olayı. Uğur bu iki cinayetin arkasındaki devlet bağlantılarının farkına vardı. Gerçi 'derin devlet'

denilen şey şimdilerde çözüldü ama, Uğur o dönemde derin devletin kodları üzerine kafa yormaya başlamıştı.

Türkiye'de derin devletin artık zayıfladığını mı düşünüyorsunuz?

Derin devlet MİT veya Özel Harp Dairesi'den ibaret değildir. Derin devlet bir trendir, kompartımanları vardır. Bunun

içinde hukukçusu, üniversite öğretim üyesi, gazetecisi, işadamı, mafyası ve tetikçisi var. Karar mekanizması nasıl
çalışıyor derseniz... Bileşik kaplarda olduğu gibi, bir tanesinden bir şey basıldığı vakit, hepsi otomatik olarak aynı ayar

noktasına geliyorlar. Hepsi de ani bir refleksle birbirleriyle dayanışma içine giriyorlar. Mesela Abdullah Çatlı uyuşturucu

iddiasıyla Fransa'da yakalandığında, avukatlık işi için hapishanede ilk kimi aradı biliyor musunuz? 12 Mart döneminin sol

liderlerinden Sarp Kuray'ı.

Ne demek istiyorsunuz?

Söylemek istediğim şu. Derin devletin sol unsurları da, sağ unsurları da var. Yapının bütün unsurları bütünleşmiş. Yani o

sağcı, ben solcuyum. Ya da ben sağcıyım, o Kürtçü diye bir ayrım yok. Bu devasa yapı Türkiye'de operatif eylemler

yaptı. Bu operasyonlar, Susurluk ve sonrasında iç çatışmalara sebep oldu. Çünkü biri konuştu, diğeri kendini kurtarma

derdine düştü derken, bu yapıda çözülme oldu. Bakınız, o dönemin kimi önemli gazetecileri şimdi önemsiz oldu. Kimi

önemli işadamları şimdi ya battı, ya önemini yitirdi. Kimi önemli polisleri şimdi ya yaşamıyor ya da bir kenara itildi. Bu

yapının çözülmesinde bir de tabii Türkiye'nin Batı dünyasıyla entegrasyon sürecine girmesi de rol oynadı. Türkiye bugün

ciddi bir değişim içinde. Gerçi derin devletteki irtibatların tortuları hâlâ yaşanıyor, adam askerden emekli oluyor, gidiyor

bir mafya babasına danışmanlık yapıyor ama... Gene de derin devletin bu kısmı beş yıldır sıkıntıda. Kendi işlerine gelen

eylemleri yapamıyorlar.

Uğur Mumcu, Abdi İpekçi'yi öldüren, Papa'ya suikast yapan Ağca'nın arkasında Bulgar mafyasının ve devletinin

olduğunu söyledi hep. Mumcu, Ağca'nın Türkiye'de devletle irtibatını düşünmekte neden bu kadar geç kaldı?

Uğur esasında devletperest biridir. Devleti sorgularken çok hassastır. Bu yapının devlete zarar verilmeden arınmasını

istiyordu. Ama ben biliyorum ki, o, Ağca'nın ve Cantürk'ün arkasındaki bağlantıları yazmaya hazırlanıyordu. Elinde

bilgiler vardı. Uyuşturucu tüccarı Cantürk'ün arka planında mutlaka devletin içinde bir yapılanma vardı. Ama iş öyle

çığrından çıkmıştı ki, devlet Çatlı ve Cantürk gibi adamlar üzerindeki kontrolünü kaybetmişti. Ben şunu biliyorum.

Cantürk'ün öldüğü haberi ulaştığında, 'Senin bu işten bilgin var mı, bu işi senin adamların mı yaptı' filan diye

sormaksızın, Mehmet Ağar'ın Emniyet genel müdürü

olarak, MGK'da alnından öpülüp tebrik edildiğini biliyorum.

Öcalan'ı, MİT'le irtibatlı yerde gördüğünüzü ilk kime söylediniz?

Uğur'a söyledim. Ama onun, Fikir Ajansı'nın arka planını ortaya çıkarabildiğini sanmıyorum. Çünkü Uğur'un sadece o

dönemdeki MİT mensuplarıyla münasebeti vardı. Bütün çabasına rağmen, mesela bu organizasyonları bilen 1970'lerin

MİT Müsteşarı Fuat Doğu'yla görüşememişti. Bir de Uğur kitaplarında analitik değildir. 'Savcı iddianamesi gibi

yazıyorsun' dediğimde, 'Ben mümkün olduğu kadar çok materyel aktarıyorum. Bunların bir kısmını nereye

yerleştireceğimi, ne anlama geldiğini ben de bilmiyorum. Ama bir gün bu isimler gündeme geldiğinde, insanlar o

isimlerin bağlantılarını hiç olmazsa benim kitaplarımda bulur ve puzzle çözülebilir' demişti.

Peki bazılarını bilmediği bütün bu isimler ve bilgiler Uğur Mumcu'ya nereden geliyordu?

MİT mensuplarından, bazen MİT'te çalışmış ve tekrar Genelkurmay'a dönmüş subaylardan, onların bağlantılarından

geliyordu. Veya emekli olmuş MİT mensuplarından da geliyordu. Başka yerden gelmesi mümkün değil.

Öcalan'ı bir MİT bürosunda gördüğünüzü söylerken, bu sözlerinizin Öcalan'ı küçük düşürmek için hazırlanmış bir

psikolojik savaş oyunu olarak değerlendirilebileceğini hiç düşündünüz mü?

Türk devletinin şu anda Öcalan'ı küçük düşürmek işine gelmiyor. Aksine Kürt hareketinin Öcalan'ın kontrolünden çıkması

Türkiye için sıkıntı doğurur. Ben de bu kanaatteyim. Devlet açısından rasyonel bakıldığında, Türkiye ile işbirliği halindeki

bir Öcalan, Türkiye ile pazarlık masasındaki bir başka liderden çok daha avantajlıdır. Öcalan'ın kendisi de pazarlıklara

açık olduğunu söylüyor. 'Lüzumundan fazla Kürtçülük yapmak istemiyorum. Dozunu düşüreceğim bu Kürt

milliyetçiliğinin' diyor. Böyle pragmatik biriyle işi götürmek devletin işine geliyor olabilir. Geçmişte işine geldi. Ayrıca

Öcalan, Güneydoğu'daki rant organizasyonunu yapanların da işine gelmiş olabilir. 1993'teki söyleşimizde, 'Güneydoğu

meselesi, Kürt meselesi bir rant, bir para işine dönüştü mü?' diye sordum.

Ne dedi?

'Evet' dedi, 'Bu kolay kolay bitmez.' Hatta sohbetimizde daha ötesini söyledi. 'Bu işi ben bitireyim desem, beni bitirirler.
Türkiye tarafında en yüksekte buna karar verecek emir noktasındaki insan bu işi bitireyim dese, bitirtmezler, onu

bitirirler' dedi.

Sizin Öcalan'ı MİT bürosunda gördüğünüzü açıklamanızdan sonra Öcalan'dan ya da PKK/KADEK yönetiminden bu

konuda bir açıklama ya da yalanlama oldu mu?

Hayır. MİT'ten de bir şey gelmedi, Zaten ben bunu daha önce de açıkladım. Öcalan-MİT ilişkisi bağlamında Radikal'de üç

yazı yazdım.

Eğer Öcalan MİT görevlisi ise, hangi amaçla PKK'yı kurdu?

Öcalan MİT görevlisi değil. Ama bir irtibat bir şekilde var.

Eğer MİT'le irtibatlı biriyse hangi amaçla PKK'yı kurdu peki?

12 Mart'taki solcu subaylar örgütlenmesi de devletle irtibatlıydı. Halbuki bir darbe çekirdeğiydi orası. Ben

12 Eylül'de Mamak'ta yargılanan önemli birini, seneler sonra Özel Tim'in danışmanı olarak gördüm. Mesela

şu da seneler sonra ortaya çıktı ki, bir sol örgütün, PKK değil bu.. Bu sol örgütün yönetim kadrosu yani

merkez karar kurulunun tamamı, Emniyet istihbaratı tarafından tayin edilmişti. Böylece o elemandan hem o

grupla ilgili bilgi alabilirsin, hem de o kişi üzerinden o grubu etkileyebilirsin.

Ama belli noktadan sonra ipleri elinde tutamayabilirsin. Problem de bu noktada kopuyor zaten. MİT'in,

Jitem'in, Emniyet'in irtibat kurduğu insanların önemli kısmı sonradan kontrolden çıktı. Çatlı ve Ağca

böyledir. Öcalan da belki bunlardan bir tanesidir. Bilemezsiniz... Kontrol edeceklerini zannetmişlerdir, ama

hiçbirini kontrol edememişlerdir.

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,alıntı RADİKAL GAZETESİ,,,,,,,,,,,,,,,,

Sahi Abdullah Öcalan ile Avni Özgürel nereden tanışıyorlardı?


Rucan Keleş/Bu soruda ne var demeyin. Son dönemlerde Abdullah Öcalan’ın
avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde düşüncelerini, görüşlerini tavsiye ettiği bu kişi
kim? Abdullah Öcalan’ın yaptığı beyanatlarda Avni Özgürel’i çok iyi tanıyacak
kadar, "hatta Avni özgürel’in babasının asker kökenli olduğunu değerli
düşüncelerinin olduğunu" vurgulamasında, ne vardır demeyin. Birileri ne vardır
insan insani tanımaz mı, birilerin görüşlerini önermez mi diye söyleyebilir. Ancak
kim ne derse desin bu benim biraz "tuhafıma" gitti.

Neden mi? Bir ulusun "serok" inin bir türk milliyetçisinin görüşlerini önermesinden bir anormallik yok
mu? Ha buna da bir şey demedik, çünkü M. kemalin görüşlerini de önermişti. Ne var bunda insan
başkasının görüşlerini önerebilir. Bundan ne çıkar ki? Amenna, oldu bir şey demedim, olur. Ancak Avni
Özgürel Abdullah Öcalan’ı başka tanıyordu ve tanıtıyordu."1966–67 de mit`e ait bir kuruluşta
çalıştığını, gördüğünü" söylemişti. Bunu defalarca yazdı çizdi, hatta kameralar karşısında
televizyonlarda da söyledi. Kürtler bunu görmeyecek kadar kör mü acaba? Hâşâ bunu Kürt halkı için
demiyorum! onun peşinde giden entel görüntülü okur yazar cahillere sözüm.

Yine başa dönüyorum ve sorumu tekrar soruyorum. Sahi Avni Özgürel Abdullah Öcalan’ı nereden
tanıyordu? Evet, Avni Özgürel’in kendisinden dinleyelim: Radikal gazetesinin yazarı Neşe Düzel, Avni
Özgürel’le Apo nun MİT ilişkileri üzerine ve nerde tanıştığına dair röportaj yapmıştı. Tarih 27.10.03,
tarihli röportajı internette bir bütün olarak indirir ve okur. Avni Özgürel bu mülakattan önce ve sonrada
bu konu üzerine yazıp, söyleşilerde bulundu.

Ben aslında bu söyleşilerden sonra, Avni Özgürel’in kendi hayatını tehlikeye koyduğunu hep
düşünüyordum. Ancak aradan yıllar geçmesine rağmen hiç de tehlikeli bir şey olmadı, Abdullah bizzat
onun görüşlerini tavsiye ediyor ve onun görüşlerine değer veriyor.

Daha önceleri her kim ki, Apo ile MİT in ilişkisi vardır dediyse, kendisini PKK’ nin şerrinden, hedef
tahtası olmaktan kurtaramamıştı. Özelliklede bu durum Kürt yurtseverleri için geçerliydi. Ancak Avni
Özgürel bu kategoride değildir ve onun için şanslıdır, istediği gibi konuşabilir, hatta Uğur Mumcudan
daha şanslıdır diyebilirim. Aslında benim şimdi yaptığımda tehlikeli bir şeydir, ama tehlikeye rağmen
yapıyorum.

Gerçekten Avni Özgürel söyleşisinde ne demişti, Abdullah’ı nasıl bilirdin?

"1966–67 yıllarında Ankara’da İzmir caddesinde mit`e ait bir yerde anti komünist yayınları ve bildiriler
alırdık, kara yağız genç bir delikanlı hep orda bulunuyordu, oraya her gittiğimde onu orada
görüyordum. Daha sonraları Apo’yu sık sık medyada görünce acaba bu omu diye kendime sorardım.
Tabi insan yaşlanınca görüntüde değişiyor. Ancak 1993’de Apo basını Bekaa’ya çağırınca, Panorama
dergisinin genel yayın yönetmeni olarak bende oraya gittim. Daha sonra haftalık dergi olan Panorama
adına özel bir söyleşide bulundum. Kendisine Ankara’da İzmir caddesindeki fikir ajansı diye bir yerde
“sanki görmüşüm, yanlış hatırlıyorum olabilirim “ diye sordum, Öcalan’da “yoo doğru hatırlıyorsun.
Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım" dedi. Avni Özgürel kendi yoldaşını iyi hatırlamıştı,
tabi Abdullah da.

Avni Özgürel İzmir caddesindeki bu kuruma mit elemanları dışında kimsenin giremeyeceğini, mit’in
tam güvendiği kimselerin girebileceğini söylüyor.

Avni Özgürel bunları söylerken yazarken, kendisine hiç kimse bir şey demiyor tehdit etmiyor. Ancak
bunu değerli Abdulmelik Fırat söyleyince yer yerinde oynadı ve Apo hemen cevap ulaştırdı.
Abdulmelik’in "Demirelin ajanı olduğunu" söyledi ve olmadık hakaretlerde bulundu. Başka Kürt
yurtseverleri de bu tür iddialarda bulundukları için kendi canlarından oldular.

Ancak Avni Özgürel şanslıdır, cezalandırılma yerine,"Serok" tarafından ödüllendiriliyor ve


“görüşlerinden faydalanın “diyor. Bilmiyorum ama acaba eski yoldaşlıkları daha halen sürüyor mu diye
sormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Her ne olursa olsun, kim ne diyorsa desin, şimdi her ikisi çok iyi
anlaşıyorlar.

Aslında, Avni Özgürel’de diğer yanda yaptığı beyanatlarda, Türk devletinin Apo’nun yakasını
bırakmaması gerektiğini, ondan faydalanmasını öğütlüyor. Abdullah’ın denetimi dışındaki bir Kürt
hareketinin tehlikeli olacağını ifade ediyor. Ayni şeyi zaten Abdullah da söylüyor. İkisi aynı noktada
birbirini tamamlıyorlar.

Avni Özgürel, "derin devleti ayrı kompartımanları olan bir trene benzetiyor. Her kompartımanda farklı
unsurların olduğunu, birleşik kaplar gibi aynı reflekse sahip olduğunu söylüyor". Bunu anladım da,
kendisinin ve Apo’nun daha halen aynı kompartımanda olup olmadığını, öğrenmek isterdim. Merakim
bu!!

You might also like