You are on page 1of 219

Togan Yayınları

Musa'nın Mücahiti
Araştırma İnceleme
Musa'nın Mücahiti

ERGÜN POYRAZ
Kemal'in askerleri Dr. Necip Hablemitoğlu
ve
E. Binbaşı İhsan Güven'e
İ Ç İ N D E K İ L E R

Önsöz 11
Aykırı Bir Doğum 15
Sabetaycı mısınız 19
Müslüman-Yahudi SavaĢı 20
Bülent Arınç'ın Yahudilere KardeĢlik Mesajı 22
Arınç ABD'de 23
Amerikan Köpekleri 26
Patrikhane 27
Bülent Arınç'a Akıncı ġoku 27
Doğramacı'nın Üniversitesi ........ 28
Devlet Bütçesinden Erotik Film 33
Arınç ve Masonlar 34
Özal'ın ġortunu ÖpermiĢ 36
Arınç'ın Dedeleri 37
Kubilay Olayı 39
Arınç'ın Dedesini Büyükanıt'a Sordu 42
Evliliği 44
Anne Arınç'ta Sonradan ÖrtünmüĢ 46
Ya Gazi PaĢa Duyarsa 46
Arınç'ın Yemek Parası 63
Erdoğan Caddesine Çıkan Sokak Ve Sahte Çekler 68
Arınç Torpil Yaptı Mı 81
Akraba A.ġ 82
ĠGDAġ'ta 3. Dava 85
Arınç'ın KardeĢi Tekstilci 88
Vekile Yağıyor, VatandaĢa 91
Ülker'den Bir Ġlk Daha 94

7
Türk ve Ġslam DüĢmanı Mason Mozart Ve Ülker 96
ġerefe Ülkerler ġerefe 99
Bira 102
Ülker'e Farklı GörüĢten 8 Yeni Akıl Hocası 102
Neler Yapacaklar 104
Ülker'in Ermeni Ortaklan 105
Dan Cake, Dan Kek, Ya Da Dangalak Kekler . . 106
Hilafet Özlemcisiyle Ortaklık 108
Dönmeler 110
Anlamak Mümkün Değil 111
Arınç da Sorunlu 114
Arınç'tan DEP'lilere Yemek Ve Sarı Kırmızı YeĢil 114
Arınç, Thierse ve Zana 115
AB Ve Hülya AvĢar 117
Arınç'tan DTP'ye Destek Ve ġey'i 118
Arınç'ın DanıĢmanı ve MarĢ Sansürü 119
Arınç'tan Atilla Yayla'ya Destek 119
Allah, Atatürk'e Uzun Ömür Versin 120
Arınç'ın Atatürk DüĢmanlığı 121
Yeni BaĢlayanlar Ġçin Bülent Arınç 126
Fethullah Gülen Benim Dostum 128
ġeytan Yolu 132
Arınç Nazım Ġçin Mezar Yeri Önerdi 136
Atatürk Ġle Nazım'ı Neden Birarada Anarlar . .. .138
"Nazım'ın Ailesi Kürtlerle DayanıĢma Halinde . .139
"Nazım Hikmet'in Salkım Söğüt'ü Ġntihal Mi? . .148
Ahmet ve Nazım 152
Ġmam-Hatipçi Genelkurmay Ve CumhurbaĢkanı 153
Söyletmen Vurun 160

8
Ermenistan'ın Üzerine Bir Bomba 166
Cezayir'in Postallıları 170
Rüya Görmek Serbest Anlatmak YasakmıĢ 174
Fransızlar Çocuklarının Babasını BilmiyorlarmıĢ 181
Amerika'nın Ġngiltere'nin, Fransa'nın ÇöküĢünü
Rabbim Hepimize Göstersin 191
Müslüman ile Yahudi Harbi 2 200
1923'e DüĢmanlık 206
ġeriat Övgüsü 206
Cezaevi Masalları 210
Butros Gali Keferesi 220

9
Önsöz
Amerika ile 1946 yılında yapılan anlaĢmaların ve istihba
rat örgütlerimizin kayıtlarının ve faaliyetlerinin CIA'ya aktarıl
masının ardından en önde eski tüfek solcular, kadın bacakla
rına Ģiir yazan Ģairler, birer birer Ġslamcı olmaya baĢlıyorlardı.
Bunların en ünlüsü "Kadın bacakları" Ģiirinin yazarı Necip Fa
zıl idi. Necip Fazıl amaca ulaĢmak için talebelerinin Tekfur Sa-
rayı'nı basan bahadırlar gibi bir makyaja bürünmelerini, ka
mufle olmalarını istiyordu.
Yine bu akımla, 1492 yılında Osmanlı'nın bağrına bastığı
Yahudiler, nasıl Osmanlıyı yıktılarsa, aynı oyunla bu defa da
son Türk Cumhuriyeti'ni yıkma çalıĢmalarına baĢlıyorlardı.
Tacirleri, ġirketleri, Sanayicileri, Siyasetçileri, Bürokratları,
Ġstihbaratçıları ve her türlü elemanları ile Din maskesi ardına
saklanıyorlar, gündüz Müslüman gece Yahudi ve Hıristiyan
kimliklerine bürünüyorlardı. Öyle ki, kripto yani "Gizli Yahudi"
olmayan evliya bile olamıyordu.

11
Masonlar, tarikatlar, din taciri partiler; kimi sarığın üzeri
ne Melon Ģapka takıyor, kimi melon Ģapkayı sarıkla kamufle
ediyordu. Kimi gece hahamlık yapıyor, gündüz imam olup na
maz kıldırıyordu. Kimi gündüz, gezici-seyyar vaizlik yaparken
gece papazlık yapıyordu. Kimi gündüz "Ben imamım" diye
bağırırken, gece hahamların önünde bu ülkeyi parçalamanın
yeminlerini ediyordu. Bu Müslüman görünümlü Kripto Yahu
diler ve Sabetaylar; Ġngiliz, Amerikan ve Ġsrail istihbaratından
alıp dağıttıkları paralara kutsiyet masalları uydurup, saf insan
larımızı kandırıp aldatarak, ülkemizi sömürmek suretiyle Ame
rika ve Ġngiltere'ye peĢkeĢ çekmenin son versiyonlarını sergili
yorlardı.
1948 yılında ters bir doğumla dünyaya gelen Bülent
Arınç, bu tersliğini hayatı boyunca yaĢıyordu.
TBMM BaĢkanı sıfatıyla Amerika'ya giden Arınç, Musevi
lobisi ve papazların yönettiği üniversitede temaslarda bulunu
yordu. Bülent Arınç'ın, Amerika ve Ġsrail'e muhalefetin az sa
yıda bir grup aĢırı dinci unsurların görüĢü olduğunu belirtiyor
du. Arınç, Yahudilere soykırım yapıldığını belirterek Ģöyle di
yordu:
"Bu tür korkunç olayların tekrarlanmaması için yeni nesil
lerin bilinçlendirilmesine verdiğimiz önem çerçevesinde, 1 Ka
sım 2005 tarihinde BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulu'nda kabul
edilen "Yahudi Soykırımının (Holokost) anılması" baĢlıklı ka
rar tasarısının ortak sunucuları arasında Türkiye de yer almıĢ
tır."
Oysa aynı Arınç, oy toplamak için partisinin propaganda
toplantılarında Ģöyle konuĢuyordu:
"...ġöyle bir hadisi Ģerif var, Müslümanlarla Yahudiler
harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bu harpte Müslü
manlar galip gelecektir, öylesine galibiyet ki, Yahudiler taĢla-
12
rın ve ağaçların arkasına saklanacak, ağaçlar haber verecektir,
"Ey Müslüman arkama Yahudi saklandı gel onu öldür" diye
ceklerdir."
"Türkiye aslında ABD'nin gerçek anlamda güvenebilece
ği ve bölge sorunlarının çözümü için iĢbirliği yapabileceği bir
dosttur. Bu böyle bilinmelidir..." diyen Bülent Arınç, bir za
manlar ABD için ağzını açıyor, gözünü yumuyordu:
"Ġncirlik'e Türk iĢçisine saldıran Amerikan köpeklerinden
hesap soracağız. Irak'ta, Ġmam-ı Azam'ın türbelerini her gün
bombalayan Amerikan katillerinden hesap soracağız..."
Bülent Arınç, bir zamanlar Doğramacı'nın üniversitesini
yerden yere vururken Ģunları söylüyordu:
"ÇağdaĢ uygarlık adına Bilkent Üniversitesi'nde iĢlenen
rezalete dikkatinizi çekiyorum. Bilkent Üniversitesi'nin kanti
ninde çizi krakerden daha çok, sigaralardan daha çok satılan
bir Ģey var; Doğum kontrol hapları. Bilkent Üniversitesi kanti
ninde Ģu yazılı; "AĢk yap çocuk yapma." Doğum kontrol hapı
ve prezervatif peynir, ekmekten daha çok satılıyor.
Ġnsanlık vasfını kaybetmiĢ köpeklerden daha adi bir yaĢa
yıĢ içinde hiç birimiz yaĢamak istemiyoruz. Biz en güzel ahlak
la yaĢamak istiyoruz. En güzel ahlakın ülkemizde hakim olma
sını istiyoruz.
ġimdi bu Ankara'da bir üniversitedeki olay!.. Milyarlık
bütçelerle insanlarımızı kısırlaĢtırmak ve çocuktan mahrum et
mek için cinayet iĢleyenler..."
Dün böyle konuĢan Arınç, 2007 yılında TBMM Onur
Ödülü'nü Prof. Dr. Ġhsan Doğramacı'ya veriyor ve onu kutsu-
yordu:
"Doğramacı'nın "Kurduğu üniversiteler ve Türk eğitim
hayatına sağladığı büyük katkılar, tıp alanında yapmıĢ olduğu
akademik çalıĢmalarla sağladığı baĢarılardan dolayı aday gös-
13
terildiğini" üstüne basa basa anlatıyordu.
Masonlar için "Hiram Usta'nın kulları" sözlerini kullanan
Arınç, sözlerine Ģöyle devam ediyordu:
"Değerli kardeĢlerim, bize gerici diyorlar. Ġlericilik onların
ellerinde, gericilik bizim elimizde. ġunu açıklıkla söylüyorum.
Türkiye'de masonlardan daha fazla gericiler yoktur. Hala iki
bin yıllık Hiram ustalarının efsanelerine inanıyorlar. Hala per
gelin, gönyenin, malanın peĢinden koĢuyorlar... Hala dul ke
sesi öpüyorlar... Hala gözleri kapalı sağda solda dolaĢtırılıyor
lar... Masonlardan daha gerici, daha iptidai, daha sapık dü
Ģüncelere sahip olan insanları düĢünebiliyor musunuz?"
Aynı Bülent Arınç'ın partisi AKP, Ġktidara geldiğinde Av
rupa Ġnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen türban davasına
Mason Münci Özmen'i gönderiyorlar, türban'ın yasa dıĢı bir
giyim tarzı olduğunu iddia ediyorlardı.
Ama parti toplantılarında "Türban sorununu çözmek na
mus borcumuz", "Türban Bayragımızdır" diyorlardı.
Musa'nın dikensiz gül bahçesindeki yeni tomurcuklarıyla
buluĢmak dileğiyle.
Ergün Poyraz
06.06.2007-Ankara

14
Aykırı Bir Doğum

Bülent Arınç, 1948 yılında sıcak bir mayıs ayının 25'inde


Bursa'da dünyaya geldi. Arınç, doğumuyla da her insan gibi
olmayacağının, aykırı cephede yer alacağının iĢaretlerini veri
yordu. Arınç'ın doğumu sıradan bir doğum değildi, önce ba
cakları görünmüĢ, paniğe kapılan doğumdakiler, onu ana kar
nında düzeltmeye çalıĢmıĢlarsa da becerememiĢler, bacakla
rından tutarak çekip çıkartmıĢlardı.
Evet; 13733688728 T.C numaralı Bülent Arınç
25.05.1948 tarihinde Bursa'da ters bir doğumla gözlerini
dünyaya açıyordu. Arınç'ın, Manisa Merkez ilçe Büyük Süm
büller Köyü'nde yer alan kütüğü 1959 yılında Manisa merkez
ilçeye naklediliyordu.
Bülent Arınç, her ne kadar babasını "Komutan" olarak ta-
nımlasa da 13748688218 kimlik numaralı babası Ġbrahim
Arınç, Jandarma uzatmalısı olarak tanınıyordu. Arınç'ın dede
sinin kütükte geçen ismi Ahmet, nenesinin adı ise Raziye ola
rak yer alıyordu. Baba Arınç 28.12.1908 tarihinde Manisa'da
doğmuĢtu.

15
Ġbrahim Arınç'ın annesi Raziye'nin, 13691690184 nu
maralı kimlik bilgilerinden gördüğümüze göre baba adı Meh
met, annesinin ismi ise Gılman'dı. Raziye Hanım Bergama'da
dolmuĢtu. Bergama'ya da Girit'ten gelmiĢlerdi. Girit'e gitme
leri ise Siirt'in Baykan ilçesi Arınç köyünden olan, Arınç aile
sinin Tunceli ve yöresinde isyana kalkıĢmaları sonucuydu.
Böylece Tayyip'in karısı Emine'den, Abdullah Gül'den, BeĢir
Atalay'dan sonra Siirt kökenli olduğu belgelenen Arınçlar, Be-
dirhan aĢiretinin uzantılarındandılar. Osmanlı bunları Girit'e
sürdükten sonra Girit isyanları baĢlamıĢtı. Arınç'ın Ġbrani kö
kenli dedeleri Osmanlı'ya baĢvurarak bugünkü deyimle Koor
dinatörlük istemiĢ, koordinatör olmalarının ardından Girit eli
mizden çıkmıĢtı.
Girit'in elimizden çıkmasının ardından Arınç ailesi Mani
sa'ya yerleĢiyorlardı. Manisa, Yunan'a kurĢun atmadan teslim
olan tek ilimiz olarak tarihte yerini alıyordu. Manisa'da yetiĢen
Bülent Arınç, Meclis BaĢkanı olduğu zaman 12 mil olayının
Yunanistan lehine kabul edilmesini istiyordu.
Oysa Bülent Arınç, Mekke'de sarı, kırmızı ve yeĢil renkli
bir çadırda yaptığı açıklama da Yunanistan'ı Helencilikle, Me-
galo Ġdea peĢinde koĢmakla suçluyor ve ardından kükrüyordu:
"Kahpe Yunan"
Bülent Arınç'ın annesi AyĢe Sevdiye ise 13745688372
numaralı kimlik bilgilerine göre; 01.07.1919 yılında Alan
ya'da dünyaya gelmiĢti. Annesinin adı Emine, babası ise Ka-
zım'dı.
Anne Sevdiye ve Baba Ġbrahim 10.03.1937 tarihinde ev-

16
leniyorlardı. Bu evlilikten Bülent Arınç'ın dıĢında; 15.02.1938
tarihinde Yıldıray, 26.01.1940 yılında Kutlay, 19.05.1943'de
Ümit Doğay ve 12.07.1956'ya geldiğimiz de Tülay isimli ço
cukları oluyordu.
21.05.2007 tarihinde Manisa ETV Televizyonunda yayın
lanan konuĢmasında Bülent Arınç, annesinin, büyükbaba ve
büyük annesinin Bergama ve Yunt Dağı bölgelerinde doğup
büyümüĢ kiĢiler olduğunu söylüyordu. Oysa yukarıda da belirt
tiğim gibi annesi AyĢe Sevdiye 13745688372 numaralı kim
lik bilgilerine göre; 01.07.1919 yılında Alanya'da dünyaya ge
liyordu.
Arınç'ın annesi Sevdiye Mısır'dan Alanya'ya göçen bir ai
lenin kızıydı. Aynı Baykal ailesi gibi onlar da Mısır'dan gelmiĢ
lerdi. Deniz Baykal'ın dedesi yani annesinin babası Mısır'dan
göç edip Antalya'ya yerleĢen çok iyi derecede Arapça bilen
ġeyh Ahmet NeĢĢar'dı. Deniz Baykal'ın dayısının oğlu Meh
met Uğur NeĢĢar CHP Denizli milletvekiliydi.
Mısır kökenli ve Ġskenderiye doğumlu bir baĢka milletveki
li ise Tayyip'in sırdaĢı Emin ġirin'di. Emin ġirin kendini tanım
larken; "Ben de Türk kanından baĢka her kan var" diyordu.
Arınç'ın büyük babası Mehmet, DerviĢ Mehmet olarak ta
nınıyordu. Büyük baba ölünce Arınç'ın kütükte Ahmet adı ile
kayıtlı dedesi, DerviĢ Mehmet diye çağrılmaya baĢlanıyordu.
Bilindiği gibi DerviĢ Mehmet, Asteğmen Kubilay'ı Ģehit eden
gurubun baĢını çekiyordu. Bülent Arınç'ı çok yakından tanı
yan ve onun çocukluk arkadaĢı olan Nedim Çakmak, "Bülent,
çocukluk ve gençlik yıllarında, Manisa sokaklarında "Dedemin

17
intikamını alacağım" diye dolaĢıyor" diyordu. Manisa'nın "Üç
Bülent'i diye anılan gurupta yer alan Arınç, Manisa kökenli ve
Ġzmir KarĢıyaka'da oturan Yahudi Sara Hanım'ın derslerine
katılıyor, onun tekkesinden çıkmıyordu. Yahudi düĢmanlığı
yaparak, Müslümanları saflarına katmak bu derslerde öğreti
len baĢlıca konulardandı.
AKP yönetiminin kare asları olarak nitelenen Ġsrail DıĢiĢ
leri MüsteĢarı Alon Liel ve Ġshak Alaton gibi Yahudilerin
rah-
le-i tedrisatından geçen Tayip Erdoğan Maça ası olarak adlan
dırılırken, Kupa ası Bülent Arınç ise Yahudi Sara'nın dersle
rinden ayrılmıyordu. Karo ası Abdullah Gül ise Sabahattin Za-
im'in öğrencisiydi. Sabahattin Zaim "Abdullah Gül gibileri bu
lup kullanacaksınız" diyen bir isimdi. Arınç da Erdoğan ve Gül
gibi Necip Fazıl'ın talebeleri arasında yer alıyordu.
Abdullah Gül, Hülya AvĢar'a hayranlığı yüzünden teĢkilat
tan tepki alırken, Bülent Arınç Tekirdağ-Malkara'da yaptığı
konuĢmada; "Hülya AvĢar fettan bir kadın her önüne gelenle
düĢer kalkar" diyor ve alkıĢ alıyordu.
Hülya AvĢar'ın eski kocası Kaya Çilingiroğlu ise AKP'li ol
duğunu ilan etmekten çekinmiyordu.
Süleyman YeĢilyurt, "Yahudi Dönmeleri ve Mum Söndü
Ayini" adlı kitabında Sabahattin Zaim için Ģunları yazıyordu:
"1924 yılında Köprülü'de dünyaya gelen Prof. Cevat Ba-
buna'nın baba tarafı Selanik ve Üsküp dönmelerindendir. An
nesi Nazire Hanım ise Selanikli Sabetaist bir ailenin kızıdır.
O
yıllarda köprülü yani Üsküp, Selanik'ten sonra Yahudi dön
melerin en büyük merkezleri konumundaydı. Babuna'nın tey-

18
zeoğlu ünlü Prof. Sabahattin Zaim de Selanik doğumludur.
Zaim'in annesi Saime Hanım da Selanik dönmesidir. Zaim'in
eĢi Ulya (Cıngıllıoğlu) da Sabetaist bir ailenin mensubudur. Ai
ledeki diğer ünlü isim ise Leyla Neyzi'dir..."
Karenin dördüncü ismi yani Sinek Ası Abdüllatif ġener,
CumhurbaĢkanlığı hayali ile uçtuğu için onunla ilgili bilgilere
Ģimdilik yer vermiyoruz.

Sabetaycı mısınız?
Yalçın Küçük "Tekelliyet 2" adlı kitabında "Bülent Arınç'a
yanıt" baĢlığı altında Uğur Ġpekçi'nin 14 Mayıs 2003 tarihin
de yayınlanan Habertürk Gazetesi'nde yer alan yazısını akta
rıyordu:
"TBMM BaĢkanı Bülent Arınç'ı Habertürk'teki Basın Klü-
bü'nde izledim.
Sayın Arınç, üç saati aĢan program esnasında sadece bir
kez sinirlendi. O da 'Siz Sabetaycı yani Yahudi Dönmesi bir ai
leden mi geliyorsunuz' sorusu yöneltildiğinde.
Niye bu kadar sinirlendiğini ben pek anlayamadım.
'Değiliz' deyip tartıĢmayı bitirebilirdi. Ancak demedi.
Onun yerine hep baĢka Ģeyler söyledi.
Ve hep sinirli konuĢtu.
Sabetaycılık meselesinde bu kadar hassas olan Bülent
Arınç'ın, 'Sabetaycıların okulu' olarak bilinen Fevziye Mektep
leri ile birlikte, NiĢantaĢı'nda sergi açılıĢı yapacak olmasına ne
buyurulur?
Geçelim...

19
Bülent Arınç, 23 Nisan 2003 günü, eski Meclis binasında
yaptığı konuĢmada, NakĢibendî Ģeyhi Ata Efendi'nin Anado
lu'ya nasıl asker ve cephane kaçırdığını övgüyle anlattı.
Peki, Bülent Arınç, Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi Ģeyhi
hukukçu Ata Efendi'nin Sabetaycı olup olmadığını bilmekte
midir?
Tüm bunlar tesadüf müdür?"
Bülent Arınç, programda kendini Yahudi Dönmesi olarak
niteleyen Yalçın Küçük'e dava açıp açmayacağının sorulması
üzerine "Dava açmayacağım" diye cevap veriyordu. Ve dava
açamıyordu.

Müslüman-Yahudi Savaşı
AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, 3 Kasım 2002 se
çimleri öncesi "ġeref Madalyalarımız" dediği konuĢmalarında
Yahudiler için Ģöyle diyordu:
"...ġöyle bir hadisi Ģerif var, Müslümanlarla Yahudiler
harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bu harpte Müslü
manlar galip gelecektir, öylesine galibiyet ki, Yahudiler taĢla
rın ve ağaçların arkasına saklanacak, ağaçlar haber verecektir,
"Ey Müslüman arkama Yahudi saklandı gel onu öldür" diye
ceklerdir."
Seçimlerde insanlarımızdan oy almak için böyle konuĢan
Bülent Arınç, istedikleri oyları aldıktan ve meclis baĢkanı ol
duktan sonra, Yahudilerle ilgili düĢüncelerini tamamen değiĢ
tiriyordu.
Bülent Arınç, 26 Mayıs 2005 tarihinde TBMM BaĢkanı sı-

20
fatıyla Washington'da Musevi Toplumu ve ATAA temsilcileriy
le biraraya geliyordu. Arınç Musevi baĢkanlara övgüler yağdı
rıyordu. Meclis'in Ġnternet sitesinde Musevilerle buluĢma Ģöy
le aktarılıyordu:
"ABD Temsilciler Meclisi BaĢkanı Dennis Hastert'ın da
vetlisi olarak Washington'a gelen TBMM BaĢkanı Bülent
Arınç, Musevi toplumu temsilcileri ve Türk-Amerikan Dernek
leri Asamblesi (ATAA) yetkilileriyle ayrı ayrı biraraya geldi.
Türkiye'nin Washington Büyükelçiligi'nde bir çalıĢma top
lantısı yapan Arınç, daha sonra Amerikan-Türk Konseyi'nin
(ATC) düzenlediği öğle yemeğine katıldı.
Bülent Arınç, bugün ABD Temsilciler Meclisi BaĢkanı
Dennis Hastert ile biraraya gelecek. Arınç'ın ayrıca Beyaz Sa
ray'da ABD BaĢkan Yardımcısı Dick Cheney ve ABD Ulusal
Güvenlik DanıĢmanı Stephen Hadley ile görüĢmesi öngörülü
yor. Bülent Arınç, ABD Kongresi'ndeki Türk Dostluk Grubu
ve Kongre Türkiye ÇalıĢma Grubu üyeleriyle de görüĢecek.
Dennis Hastert, Arınç onuruna kongrede bir resepsiyon
verecek. TBMM BaĢkanı Arınç'ın, cuma günü Chicago'ya geç
mesi ve burada Türk toplumu üyeleriyle biraraya gelmesi bek
leniyor..."
Arınç, Chicago'daki temaslarını tamamladıktan sonra
Türkiye'ye hareket edecek..."
Arınç, ABD'de Musevilere, Amerika ve Ġsrail'e muhalefe
tin az sayıda bir grup aĢırı dincilerin görüĢü olduğunu anlatı
yor, kendinin bu küçük gruba dahil olmadığını vurguluyordu.
29 Mayıs 2005 tarihli Yeniçağ Gazetesi'nde "Washington'da

21
neler oluyor" baĢlığı altında Ģunlar vurgulanıyordu:
"BaĢbakan Erdoğan'dan önce Amerika'ya giden TBMM
BaĢkanı Arınç, Musevi lobisi ve papazların yönettiği üniversi
tede temaslarda bulundu. Bülent Arınç'ın, Amerika ve Ġsrail'e
muhalefetin az sayıda bir grup aĢırı dinci unsurların görüĢü
ol
duğunu belirtmesi, Washington ve Kudüs"e mesajdı.
Zaten ne hikmetse, koĢtura koĢtura Musevi lobisi ile te
masta bulundu. Ayrıca Washington'da, papazlar tarafından
yönetilen George Üniversitesi temasları da ilgi çekici.
TBMM BaĢkanı'nın bu ziyareti neden yaptığı, kendi açık
lamalarının arasındaki kelimelerde gizli.
ABD'nin Chicago kentinde temaslarda bulunan TBMM
BaĢkanı Bülent Arınç, Dünya Ticaret Merkezi'nin Chicago
Kulübü'nde verdiği akĢam yemeğine katıldı.
Küresel emperyalizmin beyni olan Dünya Ticaret Örgütü,
emirlerine direnen ülkelerin iktidarlarını devirmekle ünlü..."

Bülent Arınç'ın Yahudilere Kardeşlik Mesajı


26 Ocak 2006 tarihinde Meclis Ġnternet'inde TBMM BaĢ
kanı Bülent Arınç'ın, Ġsrail Meclis BaĢkanı'na Uluslararası An
ma Günü nedeniyle bir mesaj gönderdiği açıklanıyordu. Ya
hudilerle savaĢmadan kıyamet kopmayacağını ilan eden
Arınç, yukarıda da yer alan görüĢlerinin aksine Yahudilere ya
pıldığı iddia edilen soykırımı "korkunç" olarak niteliyordu. Si
tede Arınç'ın büyük değiĢimini(!) gösteren haber Ģöyle yer alı
yordu:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanı Bülent Arınç, Ya-

22
hudi soykırımı kurbanları anısına BM Genel Kurulu tarafın
dan ilan edilen 27 Ocak Uluslararası Anma Günü nedeniyle
Ġsrail Meclis BaĢkanı Reuven Rivlin'e bir mesaj gönderdi.
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç'ın mesajı Ģöyle:
"Bu tür korkunç olayların tekrarlanmaması için yeni nesille
rin bilinçlendirilmesine verdiğimiz önem çerçevesinde, 1 Kasım
2005 tarihinde BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen
"Yahudi Soykırımının (Holokost) anılması" baĢlıklı karar tasarısı
nın ortak sunucuları arasında Türkiye de yer almıĢtır.
27 Ocak tarihinde ülkemizde de Yahudi soykırımı kurban
larının anılması ve DıĢiĢleri Bakanlığımızca bu amaçla bir
açıklama yapılması kararlaĢtırılmıĢtır. Aynı tarihte, günün an
lamı ile ilgili TBMM adına bir açıklama yapılmasını da öngör
mekteyim."
Ġsraillilere bu Ģekilde Ģirin demeçler yollayan Arınç, RP ha
tibi sıfatıyla yaptığı konuĢmalarda Ġsrail'i "Gasp Devleti" ol
makla suçluyor, esiyor, gürlüyordu:
"Ġsrail bir gasp devletidir. ÇalınmıĢ bir toprakta gasp dev
leti kurmuĢtur. Müslümanların kanlarını akıtmıĢtır. Ġsrail'in
Mossad örgütü bugünkü terör olaylarında baĢı çekmiĢtir..."

Arınç ABD'de
24 Mayıs 2005 yılında Bülent Arınç Meclis BaĢkanı
sıfatıyla Amerika'yı ziyaret ediyordu. Ziyaret sırasında ilginç
geliĢmeler yaĢanıyordu. Bu ziyareti Yılmaz Polat'tan izleyelim:
"Tarih 24 Mayıs 2005'i gösterirken Beyaz Saray Basın
Bürosu'ndan kısa bir açıklama yapıldı. Açıklamada, BaĢkan

23
Bush'un BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan'la 8 Haziran'da
görüĢeceği duyuruldu. Açıklamada, görüĢme süresi yoktu. Li
derlerin, Irak, Büyük Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkaslar konu
larını görüĢme imkânı bulacakları yazıldı.
Açıklamanın yapıldığı gün TBMM BaĢkanı Bülent Arınç
da Amerika'ya ayakbastı. Arınç'ın ziyareti daha önceden plan
lanmıĢtı.
Arınç'ın ilk teması Temsilciler Meclisi BaĢkanı Dennis
Hastert'la idi. Arınç, Hastert'ı Kongre'deki baĢkanlık odasın
da ziyaret etmeden önce kısa süreli bir fotoğraf çekme
fırsatı olacağı bildirildi.
Türk Basın MüĢavirligi'nden gazetecilere gönderilen
elektronik posta yani e-mail de fotoğraf çekmek isteyen gaze
tecilerin Hastert'in ofisinden Olga'yı aramaları gerektiği bildi
rildi. Bunun üzerine bazı gazeteciler Olga'yı aradı. Olga da gereken
bilgileri verdi.
Ancak daha sonra yine Basın MüĢavirliği'nden gönderi
len baĢka bir mail de, Temsilciler Meclisi BaĢkanı'nın ofisine
dayanarak, Arınç-Hastert görüĢmesinden önce fotoğraf çek
me fırsatının olmayacağı bildirildi. Yani Temsilciler Meclisi
BaĢkanı Arınç'la fotoğrafının çekilmesi ve tv görüntüsünün
alınmasını istememiĢti.
Arınç'ın bu geliĢmeden haberi yoktu. Türk basınının ken
dini izlemediğini düĢünerek çok kızdı. Bu kızgınlığını da gaze
tecilerin yanında AA ve TRT muhabirlerine laf atarak belli et
ti. Arınç, aleyhine yazı yazan gazeteciler için de isim vermeden
ağır konuĢtu.
Cumhuriyetçi partili olan Hastert aslında Türklerden fazla

24
hoĢlanmıyordu. Ermeni ve Rum Lobisinin etkisi altındaydı.
2000 yılındaki sözde Ermeni soykırım tasarısının geçmesi için
büyük gayret göstermiĢti. Dönemin BaĢkanı Clinton, "Ameri
ka'nın Ulusal Güvenlik çıkarlarını etkileyeceği" gerekçesiyle
Haster'a baskı yapıp tasarının Genel Kurula gelmesini önle
miĢti.
Ancak burada hatırlanması gereken bir husus ta, Yahudiler
le savaĢ yapılmadan kıyametin kopmayacağını açıklayan Arınç'ın
Amerika'da Yahudilere methiyeler düzmesinin yanında sözde Er
meni soykırım konferansına destek vermesi, konferansın yapıl
masını desteklemesi ve istemesiydi. Yahudilere tepki gösterenle
rin ise bir avuç dinci fanatikin, iĢi olduğunu anlatmasıydı.
Neyse dönelim biz Arınç'ın ABD gezisine, ABD'deki bu
geliĢmelerden haberi olmayan Arınç, Hastert'i Ermeni soykı
rım tasarısının karĢısında duran birisi olarak tanımlıyordu.
Gerçeklere takla attırarak.
Arınç, Beyaz Saray BaĢkan Yardımcısı Dick Cheney ve
BaĢkan'ın Ulusal Güvenlik DanıĢmanı Stephen Hadley'le de
görüĢüyordu.
Arınç'a göre görüĢmede, Türk-Amerikan iliĢkilerinin öne
mi ve bu iliĢkileri hiçbir Ģeyin zedeleyemeyeceği üzerinde du
ruldu. Bu güzel iliĢkilerin gidiĢini kıskananlar olabilirdi..."
Oysa Amerikalılara; "Köpek, katil" gibi sıfatları layık gö
ren yine kendisiydi. Demek ki dün öyleydi bugün de böyle,
Amerikan düĢmanlığı ile oy kazanıp, Amerikan sevgisiyle eri
me bu Ģekilde oluyordu.

25
Amerikan Köpekleri
Bülent Arınç, partisi iktidar olmadan önce her fırsatta
ABD'yi sert bir Ģekilde eleĢtiriyor, bu ülkeye ağır hakaretler
yağdırıyordu. Böylece Amerikan karĢıtı insanlarımızın oylarını
almayı hedefliyordu. Ġktidar olduktan sonra ise Amerika'nın
en sadık dostları oldukları ortaya çıkıyor, Iraklılara ve Irak'ta
ki Türklere demokrasi vaadi ile ölüm yağdıran Amerika'nın
bir dediğini iki etmiyorlardı. Felluce ve diğer yerlerdeki
Türklere yapılan katliamlara karĢı sessiz kalıyorlardı. Sessiz
kalmakla kalmıyor, tepki gösterenlere de tepki gösteriyorlardı.
TBMM BaĢkanı Arınç, Amerika'nın Felluce'de gerçekleĢtirdi
ği Türk katliamını "soykırım" olarak vasıflandıran Mehmet El-
katmıĢ için "maksadını aĢtı" diyor ve Ģunları ekliyordu:
"Türkiye aslında ABD'nin gerçek anlamda güvenebilece
ği ve bölge sorunlarının çözümü için iĢbirliği yapabileceği bir
dosttur. Bu böyle bilinmelidir..."
Bugün böyle konuĢan Arınç, dün Antalya'da ABD hak
kında Ģunları söylüyordu:
"Ġncirlik'te Türk iĢçisine saldıran Amerikan köpeklerinden
hesap soracağız. Irak'ta, Ġmam-ı Azam'ın türbelerini her gün
bombalayan Amerikan katillerinden hesap soracağız..."
Milli Gazete ve Milli Gençlik Vakfı tarafından Konya-
Buldan'da düzenlenen konferansta yaptığı konuĢma da oldukça
ilginçti:
"Çok yüzlü, çok dönek "Dün dündür, bugün bugündür"
Ģeklindeki siyaset anlayıĢına karĢıyız..."

26
Patrikhane
Bülent Arınç, Fener Rum Patrikhanesi hakkında Köln'de
yaptığı konuĢmada; "Patrikhane Türkiye'nin bağrına saplan
mıĢ bir hançerdir" diyordu.
AKP hükümeti iktidara geldiğinde ise Patrik'e koruma
arabaları veriliyor, ekümenikliği adeta tanınıyor, Papa'yı davet
etmesine göz yumuluyordu. Yapılanlar bununla da kalmıyor,
hiçbir cemaati olmayan dandik Rum kiliselerinin çevresindeki
evler için yıkım kararı çıkarılarak, bu kiliselerin çevreleri açılı
yordu. Patrikhane'nin gerçekleĢtirdiği "ġeriat" mahkemesine
bile seyirci kalınıyordu. Bunun yerine camiler kiliseye çevrili
yor, Kur'an kursları yıkılıyordu.

Bülent Arınç'a Akıncı Şoku


27.02.2007 tarihli Milli Gazete "Bülent Arınç'a akıncı Ģo
ku" baĢlığı altında; Bülent Arınç'ın Akıncılığı anlattığı, ancak
bir sürprizle karĢılaĢtığı belirtiliyordu:
"Hafta sonu Ankara'da ilginç bir toplantı oldu. Eski Akın
cılar'ın tanınmıĢ isimleri, geçtiğimiz günlerde vefat eden Tev-
fik Rıza Çavuşoğlu'nu anmak için bir araya geldi. ÇavuĢoğlu,
Akıncılar'ın son Genel BaĢkanıydı.
Meclis BaĢkanı Bülent Arınç da oradaydı...
Arınç, hitabeti güçlü bir isimdir. Toplantıda da "Akıncıla
rın idealistliği, fedakarlığı, vefakarlığı" üzerine etkileyici bir ko
nuĢma yapar.
Ancak bir ara toplantının içeriği "Ġstikametten sapıp sap-
fnama" tartıĢmasına dönüĢür. Çünkü Bülent Bey konuĢma-

27
sında, Akıncıların, istikametten sapmama konusundaki karar
lılığı üzerinde dururken, "Tabii bazı istisnalar da olmuştur" der
ve Mehmet Gevher örneğini verir.
Mehmet Gevher de 80 öncesi Akıncılardandır. Ancak 12
Eylül'den sonra bir dönem ANAP Çorum il Başkanlığı yap
mıĢ, ve bu partiden milletvekili adayı olmuĢtur. Arınç'ta bunu
kastetmektedir.
Arınç konuĢmasını bitirdikten sonra, "bir el" kalkar, söz ister.
Bu Mehmet Gevher'den baĢkası değildir ve aynen Ģöyle der:
"Sayın Başkan, eğer istikametten sapma Erbakan Hoca'nın
yanından ayrılmaksa, sizinle benim aramdaki tek fark 15 yıldır!"

Doğramacı'nın Üniversitesi
15 Mart 2007 tarihli Ġnternet sitelerine ve basına düĢen
bir habere göre "Üstün Hizmet Ödülü'nün Prof.Dr. Ġhsan Doğ-
ramacı"ya verileceği duyuruluyordu.
Haberde; TBMM Onur Ödülü'nün, bu yıl Prof.Dr. Ġhsan
Doğramacı'ya verilmesinin kararlaĢtırıldığı, TBMM BaĢkanlık
Divanı'nın, Meclis BaĢkanı Bülent Arınç baĢkanlığında top
landığı aktarılıyordu.
Arınç, toplantının ardından yaptığı açıklamada, bu yılki
TBMM Onur Ödülü'nün Prof. Dr. Ġhsan Doğramacı'ya veril
mesi kararının alındığını söylüyordu.
Kararın oybirliğiyle verildiğini kaydeden Arınç, Doğrama
cının "Kurduğu üniversiteler ve Türk eğitim hayatına sağladı
ğı büyük katkılar, tıp alanında yapmıĢ olduğu akademik çalıĢ-

28
malarla sağladığı baĢarılardan dolayı aday gösterildiğini" üstü
ne basa basa anlatıyordu.
Arınç'ın, Mason Üstadı olan Doğramacıyı yere göğe sığ-
dıramadığı, iltifatlara boğduğu bu açıklaması aklıma Kon-
ya-Buldan'da Doğramacı ve Üniversitesi hakkında söylediği
sözleri getiriyordu. Arınç, Doğramacının üniversitesinde ah
laksızlığın, fuhĢun, kol gezdiğini anlatıyordu. Masonluğun sa
pıklık olduğunu, masonların Hiram Usta'nın kulları olduğunu
iddia ediyordu ve Ģunları söylüyordu:
"Sayın Doğramacı'nın Ankara'da kurduğu hususi bir üniver
site var. Bilkent Üniversitesi milyarlık bütçelere sahip bu üniver
site. Bu üniversitede özgür bir düĢünce ortamı var, güya.. Bu
üniversitede özgür bir okuma, tahsil, öğrenim imkanı var.
Dahası iĢ o dereceye gitmiĢtir ki, bugün Ġngiltere, Hollan
da da Almanya da, Danimarka da homoseksüellik resmen ka
nunla kabul edilmiĢtir. Artık bu ülkelerde erkek erkeğe evlen
mektedir.
Bugün erkekle erkeğin nikahını kıyan Ġngiltere, kadınla
kadının, homoseksüel ve lezbiyen iliĢkiye serbestiyet tanınan
Avrupa'nın çağdaĢ uygarlık adına iĢlenen cinayetler bizim ül
kemize de yansıyor. ÇağdaĢ uygarlık deyip arkasından koĢtuk
ları bu Lüt kavmindeki rezilliklerin hiç birini biz kabul etmiyo
ruz Konyalılar...
Ġnsanlık vasfını kaybetmiĢ köpeklerden daha adi bir yaĢa-
Vġ içinde hiç birimiz yaĢamak istemiyoruz. Biz en güzel ahlak
la yaĢamak istiyoruz. En güzel ahlakın ülkemizde hakim olma
sını istiyoruz.

29
ÇağdaĢ uygarlık adına Bilkent Üniversitesi'nde iĢlenen re
zalete dikkatinizi çekiyorum. Bilkent Üniversitesi'nin kantinin
de çizi krakerden daha çok, sigaralardan daha çok satılan
bir Ģey var... Doğum kontrol hapları. Bilkent Üniversitesi
kantininde Ģu yazılı; "AĢk yap çocuk yapma" Doğum
kontrol hapı ve prezervatif peynir, ekmekten daha çok
satılıyor.
ġimdi bu Ankara'da bir üniversitedeki olay!.. Milyarlık
bütçelerle insanlarımızı kısırlaĢtırmak ve çocuktan mahrum et
mek için cinayet iĢleyenler..."
Dün, Doğramacı ve Üniversitesi için bunları söyleyen
Arınç, bugün Doğramacı'ya övgüler yağdırıp, öperek TBMM
onur ödülünü veriyordu. Doğramacı ise kendine ve üniversite
sine bu sözleri söyleyen Arınç'ın elinden gülümseyerek ödülü
nü alıyordu. Neyse biz dönelim, Arınç'ın verdiği ödülle
ilgili açıklamalara;
"...Arınç, Onur Ödülü'ne layık görülen Prof. Dr. Ġhsan
Doğramacı'nın herkes tarafından tanınan mümtaz bir Ģahsiyet
olduğunu ve 20 sayfalık biyografisi bulunduğunu söyledi.
TBMM BaĢkanlık Divanı sonrasında gazetecilere açıkla
mada bulunan Arınç, gündemlerindeki çeĢitli konuları ele al
dıklarını kaydetti. Arınç, bunlar arasında; giyecek yönetmeliği
nin değiĢtirilmesi, yurtdıĢına gönderilecek uzman yardımcıla
rıyla ilgili esasların belirlenmesi, Ġstanbul Milli Saraylarda
yeni açılan Halı Müzesi, yurtdıĢından Türkiye'yi ziyaret
edecek bazı meclis baĢkanlarıyla ilgili kararlar aldıklarını
bildirdi.
Bugünkü toplantının en önemli gündem maddesinin
Onur Ödülü ve Üstün Hizmet Ödülü'nün belirlenmesi olduğu-

30
na iĢaret eden Arınç, geçen yıllarda BaĢkanlık Divanının,
TBMM adına Onur Ödülü ve Üstün Hizmet Ödülü verilmesi
ni kararlaĢtırdığını, bunun için bir yönetmelik hazırlandığını ve
uygulamanın da 2 yılda ortaya konulduğunu ifade etti.
Onur Ödülüne ilk olarak 2005 yılında Gazi YaĢargil'in la
yık görüldüğünü hatırlatan Arınç, düzenlenen törenle kendisi
ne takdim edildiğini belirtti.
Üstün Hizmet Ödülü'nün ise Türkiye'nin her tarafından
tüm illerden, halkın mutluluğu, refahı, eğitimi, sosyal refahı
için katkıda bulunan tüm kiĢilere verildiğini kaydeden Arınç,
bunun için valiliklerin ve milletvekillerinin aday gösterebildiği
ni anlattı.
Bu konuda çok sayıda talep olduğuna dikkati çeken
Arınç, bunu öncelikle Kültür Sanat Yayın Kurulunun değer
lendirdiğini bildirdi. Geçen hafta Kurulun, çalıĢmalarını ta
mamlayarak ödüle layık görülenlerle ilgili bir listeyi kendileri
ne sunduğunu, bunun da BaĢkanlık Divanında benimsendiği
ni kaydeden Arınç, Ģöyle konuĢtu:
"GeçmiĢ yıllarda aday isimleri açıklandığında, bunların bazı
larının siyasetçi, sanatçı, futbolcu veya kendi sahalarında baĢarılı
insanlar olduğu görüldü. Kültür Sanat Yayın Kurulu da, BaĢkan
lık Divanımız da özellikle bürokratların, siyasetçilerin aday göste
rilmemesi konusunda bir ilke kararı aldı. Sanatçılar veya futbol
dünyasının yıldızları konusunda farklı düĢünceler olabileceği ge
rekçesiyle Üstün Hizmet Ödülümüzün dıĢında tutulması gerektiği
kararı alındı. Bu ilkeleri, BaĢkanlık Divanımız aynen benimsediği
'Çin bu yılki ödüllerde de aynı kriterler gözetilmiĢtir."

31
Dün hakaretler yağdırdığı Mason üstadı Doğramacı'nın,
bugün 150 aday arasından seçildiğini vurgulayan Arınç, Doğ-
ramacı'ya övgüler yağdırmaya devam ediyordu:
"Arınç, Üstün Hizmet Ödülü'ne layık görülen pek çok isim
olduğuna sevindiklerini, bunların kiminin hayırsever, kiminin
iĢadamı ve kurumlar olduğunu kaydetti. Arınç, "Biz bunların
Türkiye'de yaĢamasından, büyümesinden, yardımlarını ve ça
lıĢmalarını artırmasından büyük memnuniyet duyuyoruz" dedi.
Üstün Hizmet Ödülü için belirlenen 47 kiĢi ve kurumu
kutlayan Arınç, "ġüphesiz baĢka adaylar da vardır. Teklif edil
memiĢ de olabilirler. Burada yer almayan, kimbilir kimsenin
haberi olmayan çok değerli insanlar da vardır. Bize ulaĢan
150 aday arasından üçte birine ödül verilmesi konusunda
BaĢkanlık Divanında karar verildi" dedi.
Onur Ödülü'ne oybirliğiyle Prof. Dr. Ġhsan Doğramacı'nın
seçildiğini bildiren Arınç, "Kendisi, herkes tarafından tanınan
mümtaz bir Ģahsiyettir" dedi.
Doğramacı'nın 20 sayfalık bir biyografisi bulunduğunu,
91 yaĢına ulaĢan değerli bir insanın hayat boyu yaptığı iĢlerin
görülebileceğini anlatan Arınç, 1915 yılında Erbil'de doğduğu
nu, 6 dil bildiğini, dünyanın pek çok kuruluĢunun baĢkan ve
ya üyesi olduğunu, Devlet Üstün Hizmet Madalyası ile birlikte
yurtiçinde ve dıĢında pek çok niĢan ve ödüller kazandığını kaydetti.
Türkiye'nin ilk özel üniversitesi olan Bilkent bir mükem
meliyet merkezi olarak planlanmıĢtır. Nitekim;

32
Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi baĢına en çok bilimsel
yayın yapan üniversite olduğu gibi, merkezi yerleĢtirme siste
mi ile 1995 üniversite sınavına giren öğrencilerden matema
tikte en yüksek puanı alan ile ilk yüzden 55'i, fen puanında ise
ilk 100 öğrenciden 50'si Bilkent Üniversitesini tercih etmiĢlerdir.
Ayrıca son 8 yılda kütüphanesine en çok kaynak ayrılan
üniversite olma özelliğini de taĢımaktadır. Bu kütüphane sade
ce Bilkent camiasına değil herkese senenin 362 günü açık
tır..."
Arınç Doğramacı'nın Üniversitesindeki, prezervatifler
den, doğum kontrol haplarından, lezbiyen ve homoseksüeller
den bahsediyor ancak bir Ģeyi görmezden geliyordu. Yıllarca
KuĢadası gibi turistik yerlere sokulmayan Gay ve Lezbiyenler
AKP hükümeti döneminde hür ve kabul edilmiĢ olarak boy
gösteriyorlardı. 03.06.2007 tarihli Ege TV Ana Haberlerinde;
Homoseksüel ve Lezbiyenlerin AKP devrindeki saadetlerini
gösteriyordu.

Devlet Bütçesinden Erotik Film


CHP Milletvekili Emin Koç'un verdiği önerge sonucu:
TMSF'nin, el konulan CİNE - 5'in Fanatik Film şirketiyle süren
sözleşmesi nedeniyle 10 erotik film satın aldığı ortaya çıkıyor,
böylece dini bütün AKP'lilerin millete ramazanlar dahil erotik
filmler seyrettirdiği belgeleniyordu.
Oysa Tayyip Erdoğan belediye baĢkanı olmadan önce Ġs
tanbul genelevlerini dolaĢmıĢ, "Sizleri buradan kurtaracağız"

33
diyerek söz vermiĢ, oy istemiĢti. Kendisine güvenen Genelev
kadınları sözlerini tutmuĢ, oylarını vermiĢ ve Tayyip
Belediye BaĢkanı seçilmiĢti. Ancak seçimden sonra verdiği
sözleri tutmayan Tayyip, BaĢbakan olduktan sonra el koydukları
CINE 5'in Ramazan ayında bile Erotik film yayınlamasına
müdahale etmemiĢti.
CHP Milletvekili Emin Koç, Maliye Bakanı Kemal Unakı-
tan'a, TMSF'nin CINE - 5'in yayınlaması için kaç dizi film ve
film aldığını sordu. Soruyu yanıtlayan BaĢbakan Yardımcısı
Abdüllatif ġener el konulduktan sonra CINE - 5'e "167 bin
387" dolarlık film alındığını belirtti.
ġener, Fanatik Film Ģirketiyle Nisan 2005'e kadar süren
sözleĢme doğrultusunda 10 erotik film alındığını açıkladı.
Filmler için 8 bin dolarlık anlaĢma yapan CINE - 5 yönetimi
Ģimdiye kadar 5 bin dolar ödedi.
TMSF'nin erotik film listesindeki on film Ģöyle: "Passion
and Romance, Butterscotch- Mission Invisible, Click, Butters-
cotch - Power Flower, Virtual Encounters 2, Insatıable Wives,
Click, Sex Files 2, Belonde Heaven, Urban Master."
Arınç, devri iktidarlarında yapılan bu iĢlemlere her neden
se sessiz kalıyordu.

Arınç ve Masonlar
Bugün baĢta Mason Üstadı Doğramacı'nın Ģahsında Ma
sonları övgülere boğan, ödüller veren Arınç, dün ise Masonla
ra ağız dolusu küfürler ediyordu. ĠĢte Arınç'ın dilinden Mason
lar:

34
"Değerli kardeĢlerim, bize gerici diyorlar. Ġlericilik onların
ellerinde, gericilik bizim elimizde. ġunu açıklıkla söylüyorum.
Türkiye'de masonlardan daha fazla gericiler yoktur. Hala iki
bin yıllık Hiram ustalarının efsanelerine inanıyorlar. Hala per
gelin, gönyenin, malanın peĢinden koĢuyorlar... Hala dul kesesi
öpüyorlar... Hala gözleri kapalı sağda solda dolaĢtırılıyorlar...
Masonlardan daha gerici, daha iptidai, daha sapık düĢüncelere
sahip olan insanları düĢünebiliyor musunuz?..."
Bülent Arınç, masonlar aleyhine böyle konuĢurken, onlara
selam göndermeyi, göz kırpmayı da Mason düĢüncelerini
kendince Ġslami kılıfa sokarak Ģöyle açıklıyor ve destek veriyor
du:
"Bir iĢi Allah takdir etti mi hiçbir beĢeri kuvvet onu
önleyemez. Bir ıĢık bir nur bir ziya ki onu Allah yaktı.
Kimse onu üfleyerek söndüremez..."
Herkes bilir ki Ġstanbul'da yer alan Mason Mabedi Nur-u
Ziya caddesinde yer almakta ve Nur ve Ziya Masonların ulaĢ
mak istedikleri hedeflerin kamufle edilmiĢ halidir..."
AKP Ġktidarı Masonlar için adeta dikensiz bir gül bahçe-
siydi. Ġnsan Hakları Mahkemesindeki türban davasına Mason
olan Avukat Münci Özmen gönderiliyordu. Hükümetin Proto
kol Müdürü yine Mason olan Fuat Tanlay'dı.
26 Haziran 1999 tarihli Hürriyet Gazetesi Bülent Arınç'ın
"Kavakçı elbette ki siyasal simge olarak türbanı takıyor" Ģek
lindeki sözlerine yer veriyordu. Kavakçı bilindiği gibi ABD va
tandaĢıydı.
Türban davasına Mason Avukat gönderen hükümeti oluĢ-

35
turan Partinin kare aslarından Bülent Arınç, Konya-Kara-
tay'da yaptığı konuĢmada, "Türban bizim bayrağımızdır" di
yordu.
Daha sonra Vakit Gazetesi'ne demeç veriyor ve "Türban
meselesini çözmek bizim namus borcumuz" Ģeklinde konuĢu
yordu.
Türban ile ilgili bir Ģey yapamayan hatta eĢini
protokole bile sokamayan Arınç, bir cinlik yapıyor ve
düzenlediği bir ödül töreninde "Köy Çocukları Eğitim Derneği"
adlı bir kuruluĢa ödül veriyordu. Bu derneğin kurucusu Kazım
Taymaz. Arınç'ın açıkladığına göre eĢi Münevver'in amcası.
Arınç için de ukde kalan eĢini protokole sokmanın yolunu amcası
olarak lanse ettiği Kazım Taymaz'a ödül vererek sağlıyordu. Ödül
töreninde Bülent Arınç eĢinin amcasının elini öperken, EĢi Mü
nevver soğuk bir Ģekilde sadece elini sıkıyordu. Bu iĢte bir
gariplik vardı. Türk adetlerinde bir yeğenin amcasının elini
öpmediği görülmüĢ bir Ģey değildi. Yoksa Kazım Taymaz'ın, Mü
nevver Tay'ın amcası olduğu gerçek dıĢı mıydı?

Özal'ın Şortunu Öpermiş


Vakit Gazetesi yazarlarından Ahmet Selim'in kitabında
Arınç'ın, "Özal'ın Ģortunu öperdim" dediği sözleri Ģu Ģekilde
yer alıyordu:
"Lider dediğin Özal gibi olur. O Ģortla askeri teftiĢ etti. Ha
yatta olsa onun Ģortunu öperdim"
Arınç, Köln'de yaptığı konuĢmada Ģunları söylüyordu:
"Batının demokrasi anlayıĢı helvadan putlar gibi, acıkınca

36
yiyorlar. Cezayir örneğini karĢımıza getirenlere, bu iĢ partiyle
olmaz diyenlere, siyasetle olmaz diyenlere, Ģunu diyoruz. Ce
zayir 1880'de bağımsızlığını kazandı. Postallardan daha yeni
kurtuldu. Postal'a kimse güvenmesin"
KonuĢmasında kendince Silahlı Kuvvetler'e övgüler düz
dükten sonra Ģöyle konuĢuyordu:
"Refah Partisi iktidara gelince ordu esas duruĢa geçip sa
lam duracak..." Bu sözlerle yetinmeyen Arınç, tanklara mey
dan okuyacağını da vurguluyordu:
"30 tonluk tankın karĢısında 30 kiloluk cüssesiyle Çin'li
duracak ta, ben duramayacağım ha ĢaĢarım akıllarına...
Kimin malını kimden kaçırıyorsunuz? Dört tane adam çı
kacak, keyfim istedi diyecek, demokrasiye karĢı çıkacak ve biz
duracağız ha... Yeni sömürgelikten kurtulmuĢ Cezayir değiliz
biz. Biz kendi inancımıza bakıyoruz. Cezayir'in geçirdiği süre
ci biz kırk yıldır geçiriyoruz.
46'da yaptığınız farklı mıydı? 60'da yaptığınız farklı mıy
dı? 71'de yaptığınız müdahale faklı mıydı? 80'deki ihtilal fark
lı mıydı? Koskocaman bir tecrübe var arkamızda..."
Dün böyle kükreyen Arınç, Genelkurmay bildirisinin ar
dından kayıplara karıĢıyor, ortalıkta gözükmüyordu.

Arınç'ın Dedeleri
Arınç'ın dedesinin DerviĢ Mehmet olduğu Ġnternet sitele
rinde yayınlanınca, acele bir açıklama kaleme alınıyor ve
TBMM sitesinden yayınlanıyordu. Bu açıklamaya "www.tepki-
miz.net" adlı Ġnternet sitesinde Muammer Karabulut Ģöyle ce-

37
vap veriyor ve Arınç'a dedelerinin ikisini de açıklamasını
istiyordu:
"Sayın Arınç, Ġkinci Dedeni de Açıkla...
Bir insanın iki dedesi olur!!! Birini açıkladın. Ya
diğeri...
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, CumhurbaĢkanı Ahmet
Necdet Sezer'in geçen günkü konuĢmasını yorumladı, "KıĢla
da veda nutku" dedi. Arkasından gazeteciler Arınç'a soru so
rarken, "Sezer'in bir takım açıklamaları oldu Harp Akademile
rinde" der demez. Arınç, "Hangi Sezer" diye sordu... Gazeteci,
"CumhurbaĢkanı Sezer" karĢılığını verdi. Arınç da "Ġki tane var
da onun için soruyorum", dedi.
Arınç doğru söylüyor. Türkiye'de iki tane Sezer var. Biz de
Arınç'ın iki Sezer hatırlatması üzerine yeri gelmiĢken soralım:
Siz geçen günlerde "birinci dedenizi açıkladınız". Fakat, "Ġnsa
nın iki dedesi olacağı" için, Ģimdi ikinci dedenizi de açıklayın...
Sonra da, Manisa tekkelerinde Türk milletinin Atası ve de
deniz için söylediklerinizi hatırlayın. Daha sonra da, "Kendini
ze yeni bir Türkiye ayarlayın!" ayarlayabilirseniz...
Diğer tarafta "Dindar bir cumhurbaĢkanı seçeceğiz" ifade
niz ise talihsizliktir... Nedeni ise, yetiĢtiğiniz tekkenin patronu
olan F. Gülen, ABD'de Ġslamiyet'i ProtestanlaĢtırmak için elin
de geleni yapıyor. Hatırlarsınız, CumhurbaĢkanı Sezer, Harp
Akademileri'nde verdiği konferansta "Ilımlı Ġslam'ın çok kısa
sürede Radikal Ġslam'a dönüĢmesi kaçınılmazdır", demiĢti. ĠĢ
te o sözler, Protestan Ġslam'ın tam karĢılığıdır...
Ġddia ediyorum bunlar Müslüman da değil... Çünkü, Müs
lüman olan ĠNSAN, komĢusunda 1 milyon cana mal olmuĢ, 5

38
milyon çocuğu annesiz babasız bırakmıĢ, 3 milyonun üzerinde
Ġnsan yaralayan, 2 milyon insanın göç etmesine neden olan
bir AB-D'nin peĢinden gider mi? Sizi iktidara getirenlerin AB-
D'li sapkın güçler olduğunu Türk milletinin bilmediğini mi sa
nıyorsunuz...
Unutmayın, AB-D'li sapkın güçlerin tarihte dostları olma
dı. Onların yalnızca menfaatleri oldu.
Ayrıca Sayın BaĢbakan dün (15 Nisan 2007) Hanno-
ver'de yaptığı bir konuĢmada, "rejim tehlikede olsa yabancı
sermaye gelip ülkede yatırım yapar mı?" diyerek, yönetiminde
olan Türkiye'yi övmek istedi... Bu nedenle BaĢbakana bir arzı
mız olacak: lütfen danıĢmanlarınıza değil, kavgalı olduğunuz
üniversite rektörlerinden birisine rica edin. Size bir ekonomist
ile bir tarihçi göndersin. Onlar ile bir öğle yemeğinde birlikte
olun. Onlar da size, rejimin tehlikede olduğu için, "yabancıla
rın yatırım yaptıklarını" ve Osmanlının son zamanlarında da
böyle olduğunu bir bir anlatsınlar. Tabii ki anlarsanız... "
Ġnternet sitelerinde günlerce Arınç'ın dedeleri ile ilgili iddi
alar ortaya atıldı. Ne var ki, Arınç bu iddialara karĢı ciddi
bir adım atmadı. ĠĢte o iddialardan biri daha:

Kubilay Olayı
Manisa'da, Menemen'de ve daha bir çok yerde iĢgalcilere
karĢı bir örgütlenme içerisinde yer almayanlar, cumhuriyetin
ilanından sonra "din elden gidiyor" söylemi ile Hüsnüyadis
namlı, Manisa Mutasarrıf Nakşibendi tarikatı mensubu Giritli
Hüsnü Bey'in kardeş çocuğu olan sözde Giritli mehdi
Derviş

39
Mehmet önderliğinde çoğu cahil insanlar bir araya
geldiler...
Bu grup 23 Aralık 1930 günü Menemen'de yaptıkları is
yan giriĢimi sırasında kendilerini engellemeye çalıĢan 43. Pi
yade Alayı'ndan Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile
karĢı karĢıya geldiler. Kubilay ve beraberindeki askerler gruba
uyarı ateĢ açtı. Fakat "silahlarında manevra mermisi bulundu
ğundan dolayı etkili" olamadılar... Bunu fırsat bilen Giritli
Mehdi DerviĢ Mehmet ise, "bakın bana mermi iĢlemiyor" di
yerek kendince kutsallık zırhına büründü. Olaylar sırasında
ağır bir Ģekilde yaralanan Kubilay, yaralı olarak meydandaki
hükümet binasına girmek istedi. Ama binanın giriĢ kapısı ka
palı olduğu için giremedi...
Bu nedenle, hükümet binasının hemen yanındaki Kazez
Camii bahçesine yöneldi. Giritli mehdi DerviĢ Mehmet, Giritli
ġamdan Mehmet ile birlikte Kazez Camii bahçesinde bitkin
bir vaziyette bulunan Kubilay'ın baĢını bağ testeresi ile canlı
canlı gövdesinden ayırdılar. Sonra da, asteğmen Kubilay'ın
baĢını yeĢil bir bayrağın tepesine takarak Menemen sokakla
rında dolaĢtırmaya baĢladılar. Bu sırada, kendilerine müdaha
le eden ġevki ve Hasan adlı kahraman iki bekçiyi de öldürdü
ler. Olay yerinde toplanan 250 - 300 kiĢilik ahali ise Kubi
lay'ın Ģehit edilmesi esnasında olaylara hissiz ve seyirci
kaldı. Hatta bir kısmı, olayı tasvip edercesine alkıĢ tuttu. O
sırada sözde mehdi Giritli DerviĢ Mehmet, YüzbaĢı Fahri'ye
"ben mehdiyim, Ģeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet ede
mez. KarĢımdan çekil!" dedi...
Sonunda isyan bastırıldı. Kurşun işlemeyen sözde Giritli

40
mehdi Derviş Mehmet'e ateş açıldı. Ve bu ateş esnasında Ku-
bilay'ı şehit eden sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet ile birlik
te Giritli Sütçü Mehmet ve Giritli Şamdan Mehmet öldürüldü.
Aralarında önceden ġeyh Sükuti'nin Menemen Belediye BaĢ
kanlığı yaptığı sırada yönetimde birlikte olduğu bilinen Hayı-
moğlu Yahudi Jozef, Erbilli ġeyh Esad'ın oğlu Mehmet Ali ve
37 kiĢinin idamına karar verildi. NakĢibendi ġeyhi Esad Efen
di ise ilerlemiĢ yaĢından dolayı 24 yıla hapis oldu. Fakat tutuk
lu bulunduğu sırada hastalığından dolayı öldü. ġeyh Esat ve ta
rikatının amacı Cumhuriyet kayıtlarına, "Hükümeti yıkmak,
Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı olarak saltanat ve Ģeriatı ge
tirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, Ģapkayı yasaklayıp yeniden
fesin kullanılmasını" sağlamak olarak geçti. Menemen olayı
nın hazırlayıcılarından olan NakĢibendi tarikatı lideri ġeyh
Esat'ın yurt dıĢı bağlantısı ile ilgili olarak Askeri Mahkeme
BaĢkanı General Mustafa Muğlalı, verdiği beyanatta (Cumhu
riyet Gazetesi; 01 ġubat 1931 Tarihli nüshası), "ġeyh Esat, hi
lafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu
münasebetle Ġngiliz casusu Lawrens ile münasebette bulundu
ğunu da doğrulamaktaydı. Fakat, hastalığı bunu yazıp bitirme
sine mani" olduğunu belirmiĢtir.
ĠĢte size, "bir - iki sarhoĢ ve esrarkeĢin gerçekleĢtirdiği
olayların insafsızca inançlı bir kesime mal edilmek" istendi de
nilen Menemen isyanı. Bu isyanın gerçeklerini yıllar sonra Ne
dim Çakmak'ın yazdığı "ĠĢgal Günlerinin ĠĢbirlikçileri Hüsnü-
yadis Hortladı" isimli kitabı (Kumsaati Yayınları [Kitabın 5.
baskısı yayına hazırlanıyor!]) sayesinde öğrendik... Kitapta,

41
Menemen isyanını Giritli Hüsnü Bey'in Türk Milletine ve
Cumhuriyete karĢı düĢmanlığı sonucu Yunanistan'a gittikten
sonra buradan idare ettiği yazılıydı!!!
Olayların tertipleyicileri ise Nakşibendi tarikatı lideri Erbil-
li Şeyh Esat, işgal döneminin Manisa Valisi Giritli Hüsnüyadis
(1922'de Yunanistan'a yerleşti ve Hristiyan oldu) ve onun kar
deş çocuğu Giritli Derviş Mehmet, Menemen Belediye Başka
nı Şeyh Sükuti ve akın akın Manisa'dan Menemene gelen di
ğerleri...
Hüsnüyadis namlı Manisa Mutasarrıfı, NakĢibendi tarika
tı mensubu Menemen isyanının tertipleyicisi, NakĢibendi tari
katı lideri Erbilli ġeyh Esat ve DerviĢ Mehmet, iĢgal
yıllarında
yurdunu savunmak için çete kurmadı, iĢgal güçlerine karĢı
kurĢun sıkmadı! Fakat genç Türkiye Cumhuriyeti'ne karĢı çe
te kurarak, asker ve iki bekçisine kurĢun sıkmakta ve kurĢun
sıktığı asteğmen Kubilay'ın baĢını bağ testeresi ile kesme ko
nusunda hiç tereddüt etmedi.
"Menemen isyancısı Derviş Mehmet'in (Menemen-Süm-
büller Köyü) ikinci eşinden torunu, babadan Girit Rum'u, ana
dan Mısırlı Arap olan zat şimdi Meclis Başkanlığı yapan (Bü
lent ARINÇ) ın dedesidir..."

Arınç'ın Dedesini Büyükanıt'a Sordu


06.01.2007 tarihinde Tevfik Diker: "Kubilay'ın katilleri
nin akrabalarından bugün devleti yönetenler var mı?" Ģeklin
deki bir soruyu Genelkurmay BaĢkanı Orgeneral YaĢar Büyü
kanıt'a soruyordu:

42
"Elektronik posta yoluyla elden ele dolaĢan ve devletin
önemli kademelerine de ulaĢan bir mektup Ankara'da bir sü
redir tartıĢma konusu oldu. Elektronik postada Nedim Çak-
rhak'ın "ĠĢgal Günlerinde ĠĢbirlikçiler" kitabı kaynak gösterile
rek "Menemen olayını düzenleyen ve Kubilay'ı katledenlerin
baĢı olan DerviĢ Mehmet, Bülent Arınç'ın dedesidir" deniliyor.
Söz konusu kitapta ise Arınç ismi yer almıyor, ancak
"DerviĢ Mehmet'in torununun Manisa'daki iĢlerini bitirerek si
yasete atıldığı" Ģeklinde bir tarif yapılıyor.
TC. Nüfus ve VatandaĢlık ĠĢleri Genel Müdürlüğü kayıtla
rına göre Bülent Arınç'ın anne adı AyĢe Sevdiye, baba adı Ġb
rahim. Baba tarafından dedesinin ismi Ahmet, anne tarafın
dan dedesinin ismi ise Kazım. Eski milletvekili Tevfik Diker
de söz konusu mektupta yer alan iddialarla ilgili Orgeneral
Büyükanıt'a açık bir mektup yazdı. Mektubunu Ġnternet sitesinde
yayınlayan Diker, Ģöyle dedi: "Kubilay'ı katledenler kimlerdir?
Bu katillerin bugün akrabalarından devleti yönetenler var mı
dır, varsa kimlerdir? sorularının cevaplarının yer alacağı bir
açıklamanın yapılması için gerekli emirleri vermesini kamu
adına bekliyorum."
Neyse biz yine dönelim Arınç'ın hayat hikayesine
Manisa Lisesi'nden mezun olan Arınç, 1970 yılında Ankara
Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
Arınç, Manisa'da uzun süre serbest avukatlık yaptı. Ahmet
Hakan'ın yazdığına göre davaları hep kaybetti. Ama ben tek
tük de olsa kazandığı davaların olduğuna inanıyorum. Üniver
site yıllarından itibaren siyasetle uğraĢan, Gençlik Kollan BaĢ-

43
kanlığı yapan Bülent Arınç, Refah Partisi Ġl BaĢkanlığı göre
vinde de bulundu.

Evliliği
08.08.1979 tarihinde Münevver Tay ile evlendi. Münev
ver, bekârlığında baĢı açık bir genç iken evlendikten sonra Bü
lent'in isteği ile kapanıyordu.
Bülent ile Münevver'in evliliğinden; 07.06.1980 tarihinde
AyĢenur isimli bir kızları, 25.07.1981 yılında Mehmet Fatih
adında bir oğulları ve 04.03.1986'da Ahmet Mücahit isimli er
kek çocukları oluyordu.
Bülent Arınç, 12.09.1997 yılında Manisa'da meydana gelen
bir trafik kazasında, Mehmet Fatih adlı oğlunu kaybediyordu.
07.09.2002 yılında ise Arınç ailesi kızları AyĢenur'u evlen
diriyordu.
01.04.2006 tarihli Vatan Gazetesi'nde; "Tesettür giyim,
her kesimde yaygınlaĢıyor" baĢlığı altında "Tesettür giyimin
Vakko'su, Tekbir'in sahipleri Haftalıkla konuĢtu; çok ilginç
ve iddialı bir "öngörü"yü dile getirdi" deniyor ve
ekleniyordu. Tekbir Giyim, "AKP 5 yıl daha iktidarda kalsın, her
yerde mağazamız olur" diyor ve Ģöyle devam ediyorlardı.
"Ben Emine Hanım'ı mağazalarımızda görmedim hiç. Ama
Hayrünnisa Gül ve Münevver Arınç bizden giyiniyor..."
Münevver Arınç, 7 ġubat 2004 tarihli Milliyet Gazete
si'nde Mehmet Gündem ile "Münevver Arınç'la dobra dobra"
baĢlık altında yaptığı röportajda; Bülent'le kız teknik öğretmen
okulundan mezun olduktan sonra ortak arkadaĢlarının vesile-

44
siyle tanıĢtığını ve fiziğine vurulduğunu açıklıyordu. Münevver
25 yıldır türbanlı olduğunu söylüyor, üniversiteyi peruk taka
rak bitirdiğini anlatıyordu.
Oysa;
25 Kasım 2002 tarihli Doğan Haber Ajansı imzalı haber
de Bülent Arınç ile Münevver Arınç'ın görücü usulüyle evlen
diği bizzat anne Arınç'ın ağzından duyuruluyordu. Böylece
Münevver'in "Bülent'in fiziğine vuruldum" sözleri havada ka
lıyordu. Tayyip-Emine ve Abdullah-Hayrünnisa aĢkının fos çık
ması gibi bir baĢka aĢk hikayesinin de gerçek dıĢı olduğu orta
ya çıkıyordu. Gerçek dıĢı aĢkın yanında bir de türban açıkla
masının da yanlıĢ olduğu görülüyordu. ġimdi haberi izleyelim:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) BaĢkanı Bülent
Arınç'ın Bursa'da yaĢayan annesi AyĢe Sevdiye Arınç, gelini
Münevver Arınç'ın evlendikten sonra kapandığını açıkladı.
Oğlunun geliniyle görücü usulüyle evlendiğini belirten Anne
Arınç, Münevver Arınç'ın baĢörtüsüyle CumhurbaĢkanı Ah
met Necdet Sezer ve eĢini uğurlayıp karĢılamasını 'normal'
bulduğunu söyledi.
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç'ın 83 yaĢındaki annesi AyĢe
Sevdiye Arınç, 43 yıl önce Jandarma Astsubay olan eĢi Ġbra
him Arınç'ı, Manisa'da Askeri Hastane'de safra kesesi ameli
yatı olurken kaybettiğini söyledi. Bundan sonraki yaĢamını ço
cukları Bülent, Yıldıray, Kutlay ve Ümit Doğay Arınç'a adadı-
ğını belirten Anne Arınç, TBMM BaĢkanı olan oğlu Bülent
Arınç'ın, dersini çok iyi çalıĢtığını, nasihat dinlemekten çok na
sihat verdiğini açıkladı. Avukat olan oğlunun, bir meslektaĢı

45
aracılığı ile 1979 yılında görücü usulüyle gelini Münevver
ile evlendiğini kaydeden AyĢe Sevdiye Arınç, Gazi
Üniversitesi Kız Teknik Bölümü'nü bitiren gelininin
evlendikten sonra kapandığını, bundan sonra da saçlarını hiç
açmadığını sözlerine ekledi..."
Anne Arınç da Sonradan Örtünmüş
AyĢe Sevdiye Arınç, Hep baĢının kapalı olduğunu söylü
yordu. Ancak basında yer alan fotoğraflarında baĢında örtü
bulunmuyordu. Sevdiye hanım; oğluyla birlikte, elinde çanta
sı, baĢı açık fotoğraf çektirmiĢti. Gazetelerde yer alan bu
baĢı açık fotoğraflarına Ģöyle kılıf buluyordu:
"Ben, iddia edildiği gibi baĢı açık değildim. Ġlkokulu
bitirdikten sonra okuyamadım. Daha sonra da baĢımı örttüm.
Gazetelerde çıkan baĢı açık fotoğrafım, evimizin
bahçesinde çekilmiĢ bir fotoğraftır. DıĢarıda baĢım açık
hiç dolaĢmadım."

Ya Gazi Paşa Duyarsa


Emekli Albay Erdal Sarızeybek, "Ya Gazi PaĢa Duyarsa"
adlı kitabında, 2003 yılında Manisa Ġl Jandarma Alay
Komutanı olarak görev yaparken "Nurcular'ın Okuyucular
Grubu" olarak anılan bir tarikata operasyon düzenlendiğini
anlatıyordu. Sarızeybek, tarikatın dini eğitim merkezlerine
yapılan operasyonda basılan evlerden birinin TBMM BaĢkanı
Bülent Arınç'ın Alanyalı olan annesi Sevdiye Arınç'a ait
olduğunu kaydediyordu.
Sarızeybek, kitabında operasyonu dönemin Jandarma
Genel Komutanı Org. ġener Eruygur'un da yakından takip et-

46
tiğini belirtiyor. Kitapta, Sarızeybek ile o dönemde de Meclis
BaĢkanı olan Arınç arasında geçen telefon görüĢmesi yer alı
yordu. Bu görüĢmede Arınç Sarızeybek'e, "Annemin evinde
arama yapacakmıĢsınız. Aramada dikkat edin olur mu, anne
min alt katta bulunan eĢyalarına askerler zarar vermesin" di
yordu.
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, Portekiz'e giderken Ankara
Esenboğa Havaalanı'nda gazetecilerin bu konuya iliĢkin soru
larını yanıtladı. Bülent Arınç, "Evet, bu olay doğrudur. Ama bu
olayı önüyle arkasıyla değerlendirmem lazım. Onu da inĢallah
16 Mayıs'tan sonra daha rahat yaparız" diyordu. Arınç'ın sö
zünü ettiği 16 Mayıs'ta yeni cumhurbaĢkanı olarak hayal ettik
leri Abdullah Gül Sezer'den görevi devralacaktı, ancak bu düĢ
leri suya düĢüyordu.
Arınç, sözlerine Ģöyle devam ediyor, "Bu konu üzerinde
Sayın Eruygur'a (dönemin Jandarma Genel Komutanı Orge
neral ġener Eruygur) ve o albayımıza (kitabı yazan emekli Al
bay Erdal Sarızeybek), ayrıca olayla ilgisi olan pek çok kiĢiye
söyleyecek çok lafım var. O yüzden 16 Mayıs'tan sonrasını
beklemek zorundayım" diyor, Arınç'ın bu sözleri Ankara kulis
lerinde kısa süreli de olsa bir tartıĢma yaratıyordu.

Kitabın 57. Sayfasında yer alan bu olay Sarızeybek'in ka


leminden Ģöyle yansıyordu:
"...TBMM BaĢkanı Sayın Arınç'ın Beklenmedik Telefonu
Nerden aklıma geldi ki bu olayı size anlatmak, bilemiyo
rum ki? Kapkara düĢünceler içerisine her dalıĢımı da, düĢün-

47
celer sürüklüyor beni hep geçmiĢe doğru. Etkileyen, iz bırakan
ya da derinden izi kalan olaylar bir bir aklıma geliyor, dalıp gi
diyorum. Ġnanın bu olayın da izi kaldı bende ama
anlayamadım. Sayın Arınç'ı bizi telefonla aramaya yönelten konuyu
hala anlayamadım. Unutamıyorum, aklıma geliyor ve düĢünüp
duruyorum.
Olay Temmuz 2003'te geçer. Genel seçimler Kasım
2002'de olmuĢ, %34 oyla bir parti tek baĢına iktidar.
Herkes gibi biz de; "bu hükümet artık yolsuzlukları önler,
insanlar insanca yaĢar ülkemde", diyoruz. Sayın Arınç Gazi
PaĢa'nın meclis baĢkanı. O zamanlar türban, laiklik konu bile
belli değil. Genç bir vekil baĢ olmuĢ haykırıyor: Ġnsanı
insan gibi yaĢatacağız, diye. Biz de herkes gibi sabırla
bekliyoruz görmek için insanların insan gibi yaĢadığını!
Bu bir umut, fakirin ekmeği gibi. O zamanlar hatırlıyo
rum, hep birlikte umut ettik haklı olarak. Dedik, belki,
belki bunlar onlar gibi değildir. Aradan geçip de yıllar bu gelenlerin,
gidenlerden pek farklı olmadığını bize gösterince, bir de üstü
ne üstlük, türban, laiklik yani cumhuriyetin değerleri ile bizi biz
yapan değerlerin siyasete alet edildiğini görünce derin düĢün
celer gene aldı beni. Dedim, herhalde hesap sormamızın za
manı geldi!
Gelelim konumuza, neydi ki bu olay? Anlatayım:
Dediğim gibi yıl 2003, Manisa Ġl Jandarma Komutanıyım.
Tayin de çıkmıĢ ġanlıurfa'ya. Her tayin döneminde olduğu gi
bi, içimizde garip bir heyecan, hazırlanıyoruz yeni bir göreve.
Aylardan Haziran. Paris askeri ateĢe yardımcısı BinbaĢı Eyüp

48
beni aradı: Komutanım buraya mı geliyorsunuz; deyince ben
ĢaĢırdım. Bir Ģeyden haberim yok. Kim seçmiĢ, niye seçmiĢ,
görev ne? Ankara'yı aradım. Dediler, Fransa'da bir uluslar
arası tatbikat var, sen Türk Jandarma Birliği komutanı olarak
tatbikata katılacaksın. Komutan seni seçti.
Garip bir heyecan. Uluslar arası bir tatbikat. Türk Jandar
ma birliğinin komutanı olmak ne demek! Büyük onur, büyük
mutluluk! Bizi seçmiĢler, güvenmiĢler. Gururluyum, Jandar
mayı temsil ne demek! Gittik, görmeliydiniz kahraman jandar
mayı. Çatlattılar düĢmanı, dosta güven verdiler ve döndüler.
Basın yazıyor, gururumuz jandarma, biz de havalarda. Bakın
gazetelere nasıl yansımıĢ:
"ĠçiĢleri Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı Genel
Sekreterliği
Tarih: 01 Temmuz 2003 Duyuru No:2003/21
Basın Açıklaması
1-Avrupa Birliğine üye ülkelerden, Ġngiltere, Fransa, Ġtal
ya, Portekiz, Ġspanya ve Hollanda ile birliğe henüz üye olma
yan Türkiye ve Romanya jandarmasından teĢkil edilen müĢte
rek görev taburunun, 16 Haziran 2003 günü Fransa'nın Sa-
int-Astier kentinde baĢlayan tatbikatı 28 Haziran 2003 tarihin
de sona ermiĢtir. Avrupa kolluk kuvvetleri müĢterek tatbikatı
na katılan ve baĢarı ile tamamlayan Türk Jandarma Özel Ope
rasyon Birliği, 29.06.2003 tarihinde yurda dönmüĢtür.
2-Avrupa Güvenlik Kuvvetleri Taburu'nun 2002 yılında
düzenlenen tatbikatına gözlemci olarak katılan Türk Jandar-
ması, bu yıl J.Kd.Albay Erdal Sarızeybek baĢkanlığında 25 ki-

49
Ģiden oluĢan özel bir ekip operasyon birliği ile katılmıĢtır.
3-Söz konusu tatbikata; Rusya, Almanya, Avusturya ve
Belçika ile birlikte toplam onbeĢ ülke gözlemci olarak
katılmıĢ
olup, gelecek yıl yapılacak olan tatbikata daha fazla ülkenin fi
ilen katılması beklenmektedir.
4-Avrupa Birliği çerçevesinde yapılan güvenlikle ilgili ça
lıĢmaları yakından takip eden Jandarma Genel Komutanlığı,
ilk olarak 1998 yılında Avrupa Jandarmalar Birliğine gözlem
ci olarak katılmıĢ, müteakiben tam üye statüsünde halen birlik
düzeyinde çalıĢmalarını sürdürmektedir. Bu kapsamda çalıĢ
malarını sürdüren Türk Jandarması yeni teĢkil edilmekte olan
Avrupa Birliği Güvenlik Kuvvetleri MüĢterek Görev Kuvve-
ti'ndeki yerini bu tatbikatla birlikte almıĢtır. Kamuoyuna say
gıyla duyurulur:
Rapor hazırladım. Sayın Orgeneral ġener Eruygur'a sun
dum. Tebrik etti ve döndük Manisa'ya. Döner dönmez ne gö
reyim: Benim aslanlarım, Gazi PaĢa'nın laik cumhuriyetini be-
genmeyip yerine Ģeriat isteyen bir tarikatın izini bulmuĢ
mu, bulmuĢ da tam operasyon zamanı mı?
Kısaca olay Ģu:
Nurcuların Okuyucular grubu diye adlandırılan bir tarikat
ya da cemaat, Manisa'da üç beĢ yerde yazlık eğitim
merkezi açmıĢ, özellikle fakir ve zeki çocukları çeĢitli
illerden almıĢ bu merkeze. Bir de, kimi Ġstanbul kimi baĢka
yerden üst düzey ulemalar ve âlimler bulmuĢ. Abi ve
ablalarla dini eğitim veriyorlar. O zamanlar Türkiye
Cumhuriyeti laik ve demokratik bir ülke. Anayasamıza göre,
izinsiz dershane açmak suç, izin-

50
siz din eğitimi vermek suç, bildiğim kadarıyla Ģimdi de suç.
Durum hemen Cumhuriyet Savcısına bildirildi. Arama ka
rarları alındı ve operasyona baĢlandı. Jandarma bölgesinde
üç eğitim merkezi bulundu; yurt içi, yurt dıĢı teĢkilat, öğrenci
listeleri, abi abla listeleri, eğitim ve öğretim ders notlan, gün
lük faaliyet çizelgesi. Nerde bizim milli okullarda böyle düzen
li planlar programlar! Onlar benim çocukluğumda vardı. ġim
di bile hatırlıyorum; pırıl pırıl öğretmenlerim, akla ve fikre il
min ve bilimin egemen olduğu yıllar. Önce yerli malı bitti ya
da bitirildi, ithal et yedik deli dana, buğday yedik, ithal, tarım
ve hayvancılığın gözde olduğu ülkemizde ete buğdaya muhtaç
olduk.
Ardından, önce PKK denen kan dökücü teröristler öğret
menlerimizi öldürdü ve biz koruyamadık yeni neslin eğiticileri
ni. Son derken kemer sıkma politikası aldı yürüdü. MaaĢ yet
mez oldu öğretmenimize, kimi simit satmaya baĢladı, kimi Ģo
förlük yaptı. Sonra paralı dershaneler açtık, aldılar gittiler en
iyi öğretmenlerimi, düĢünmediler parasız olan ne yapsın! Do
ğu, güneydoğu bir çile yeri oldu öğretmenime terör belasın
dan; odun yok, kömür yok, okul yok. Bir derslikte beĢ
sınıfa birden nasıl ders verilir? Gelin de görün bizim öğretmenimizi
Van'da, Hakkari'de, nasıl beĢ sınıf birden yetiĢtirilir bir sınıfta,
görün. Bu gerçeği bilmeyen çıkar televizyona; Doğuda eğitim
sorunu var, bu sorunu aĢmak için oradaki öğrencilere üç beĢ
puan fazla verelim, üniversiteye girsin, der. Biz de dinleriz.
Ama onlar bilmez atalarının sözlerini; ağaç yaĢken eğilir di
yen.

51
Gelelim bizim irtica operasyonuna. Jandarma bölgesi ta
mam; ifadeler, tutanaklar, tespitler. Eldeki dökümanlar, bir di
ni eğitim merkezlerinden iki üç tane de polis bölgesinde oldu
ğunu gösterir. Akhisar Hilaliye Vakfı kontrolünde.
Dedim madem biz baĢladık bu iĢe, biz bitirelim. Emniyet
Müdürümüz Kahraman Koçak, halim selim bir insan, anlayıĢ
gösterdi. Aldık bir polis yanımıza operasyon müĢterek olsun
diye. Savcıya bilgi verdik ve girdik Manisa merkeze. Ġki merkez
bitti, geldik son merkezine dini eğitimin. Bir de bakalım ne gö
relim; arama kararında diyor no:5, ama no:5'te var beĢ ayrı
daire! Bir de bu apartmanın Sayın Arınç'ın annesine ait oldu
ğu duyulmasın mı, gerisini siz düĢünün!
Hemen cumhuriyet savcısına durumu ilettik ve arama ka
rarının beĢ daireyi kapsayacak Ģekilde geniĢletilmesini istedik.
Cumhuriyetin savcısı da öğrendi evin kime ait olduğunu, aldı
mı bir telaĢ Manisa adliyesini, Allah'ım o ne telaĢ!
Ġnanın bana öğretmenlerimiz ne kadar zorluk çekiyorsa
yaĢamak ve yaĢatmak için, cumhuriyetimizin savcıları da aynı,
hakimlerimiz de öyle. Yirmi yıl yaĢadım savcı ve hakimlerimiz
le, on ayrı yerde. Sade bir mantıkla bakarsanız olaya aslında
hepimiz biriz!
Küçük ilçelerde çalıĢtığımız zamanlar, birbirimizden hiç
ayrılmazdık ki; akĢam yemeği beraber, ev gezmeleri beraber,
mesai içinde ziyaretler, bir bütün gibi. Onlar da çok çile çekti,
görevlerini layıkıyla yapabilmek için. Hiç korktuklarını görme
dim ne terörden ne de kaçakçıdan. Hep vicdanlarının sesini
dinlediler adaleti tecelli ettirmek için. Sanırım nasıl ki, öğret-

52
menlerimizi yalnız bıraktık, destek olamadık, sıkıntılarını göre
medik, aynı Ģekilde yargımıza da sahip çıkamadık, yanlarında
olamadık, sorunlarını sahiplenemedik ve de çözemedik.
Ben anlıyorum onları ama gelin görün ki, devran döndü
mertlik bozuldu. Gazetelerden öğreniyoruz, iktidarı elinde tu
tanlara ters düĢtünüz mü iĢiniz bitti. Geçen gün okudum, gö
revden alınan milli eğitim müdürlerine hindi nasıl yetiĢtirilir gi
bi araĢtırma konuları vermiĢler faydalı olsunlar diye memleke
te millete!
Çoluk var çocuk var okuyan. EĢ var çalıĢan. MaaĢ malum
kime yetiyor ki? Tam bir yere tayin olup düzen kuruyorsunuz,
al sana bir tayin daha. Ne dirlik kalıyor ne düzen. YaĢ kemale
ermiĢ, insan istiyor bir yere yerleĢmek, yaĢamak insan gibi
ama ne mümkün.
ĠĢte böyle bir ortamda, tayinin ceza olduğu bir yerde, bi
zim adliyeye haklı olarak aldı bir telaĢ. Ne olacak Ģimdi? Sayın
Arınç'ın evi nasıl aranacak? Ama Ģu da var, bir kere arama ka
rarı verilmiĢ, deliller yeterli görülmüĢ, o yer aranacak. Ġstenen
karar kapsamının geniĢletilmesi. Üstelik bu beĢ dairenin üçü
bu vakfa kiraya verilmiĢ, biri de hibe edilmiĢ. Yani tüm daire
ler ile vakıf arasında bir bağ olduğu gibi ele geçen doküman
larda da buranın dini eğitim merkezi olduğunu gösterir somut
ve inandırıcı deliller var.
Bakıyorum bugünlerde özellikle bizi yönetenler bağırıyor:
Yargıya müdahale olmaz diye. Siz diyorsunuz bu çocuk iyidir,
beraber çalıĢtık, al sana yargıya müdahale, üstelik çete halin
de. Ġstanbul'dan bir iĢ adamı çıkıyor: Ya yapmayın etmeyin,

53
bu rektör, üniversite rektörü, ülke bizim, üniversite bizim, rek
tör bizim, elbette herkes görevini yapacak bu vatan için,
halk için ama biraz dikkat! Al sana yargıya müdahale! Önce incele
me baĢlatılıyor, sonra niyet anlaĢılıyor, dava kapanıyor. Ama
dikkatiniz çekiliyor, kendi iĢine bak, bizim iĢimize karıĢma,
dercesine. Nasıl oluyorsa bu iĢ, oluyor iĢte bizim ülkemizde.
ġimdi herkes sustu; korkudan mı neden bilmem? Sivil top
lum sustu, rektör sustu, iĢ adamı sustu, sendika sustu, oda sus
tu, borsa sustu; sanırsınız her Ģey güllük gülistanlık ve
ülkemiz bir cennet, biz de yaĢarız hurilerle cennet bahçesinde!
Allah aĢkına sorarım size: Siz hiç yargıya sesli müdahale
gördünüz mü? Yani birinin çıkıp da: Buna ceza vermeyecek
siniz, bunun için üç yıl verin yeter, bana dava açmayın,
diyecek kadar çılgın birini gördünüz mü hiç? Ġsterseniz bir
deneyin! Sizi deli diye hastaneye yatırırlar inanın. Peki, yargıya mü
dahale olur mu? Olur. Nasıl mı olur, iĢaret parmağıyla,
sessiz ve derin! Anlatayım: Siz büyük Türk milletinin takdirine
mazhar olarak büyük ve de önemli bir koltuğa oturtulursunuz. As
lında o koltuğa otururken "Gazi PaĢa olmasaydı, ben de bu
koltuk da olmazdım" demeniz gerekir. Ama demezsiniz ve üs
telik onu inkar edersiniz. Ġster deyin siyasi çıkar, ister deyin
Ģahsi çıkar, sizinle ilgili bir değil bir çok dava gelir bizim
savcı mıza, hakimimize. Savcı vicdanının sesini dinler, olayda
sizi suçlu görür mahkum eder. Bir bakarsınız, savcı
Hakkari'de, hakim ġemdinli'de. Bu sizin ders almanıza, tecrübe
kazanmanıza yetmez. Bir baĢka hakim gelir, bir baĢka savcı,
yine dava yine mahkumiyet. Onlar bu sefer Kars'a diğeri
Ardahan'a.

54
Koltukta oturan iĢaret parmağını size doğru sallar ama siz o
parmağı göremezsiniz sadece hissedersiniz.
Nihayet bir baĢkaları gelir karar makamına. O gelenler
sessiz düĢünür "çocuk var, çoluk var, geçim derdi bir yandan,
gelecek kaygısı bir yandan, yaĢ kemale de erdi, ne de olsa
eden bulur bir gün" der. Ayrıca öbür dünyadaki mekanı da ga
rantiye almak için "Allah'ım, bir günah iĢlediysem affet" der.
Bir bakmıĢsınız ne dava kalmıĢ ne karar ne de mahkumiyet! El
bette bu sessiz düĢüncelerin kararı karĢılıksız kalmaz, alın size rüt
be alın niĢan, sanki ulufe! Böylece ne yapmanız gerektiği size öğ
retilmiĢ olur iĢaret parmağıyla. ĠĢte yargıya müdahale böyle olur,
sessiz olur, sadece siz hissedersiniz baĢkası bilmez.
Neyse biz vakamıza devam edelim bakalım: Biz o gün, ge
cikmesinde sakınca olduğu gerekçesiyle savcıdan yazılı izin
alamadık. Savcı dedi: ġifahen ben izin veriyorum arayın. De
dik: Savcı bey Ģifahen olmaz, imza atın Ģu kağıda, arada Sayın
Arınç var, yarın görev yetki hududunu aĢmak falan, al baĢına
belayı, bizi kim kurtaracak? Tabi savcı da düĢünüyordu sanı
rım, onu kim kurtaracak? Velhasıl o gün izin alamadık, mah
kemeye müracaat etti savcı bey, iĢ yarına kaldı. Ekipler çevre
de, tedbirimiz tamam.
Geldim, bizim meĢhur koltuğa ve oturdum. Yaktım bir si
gara, düĢünüyorum, bu iĢ ne iĢ diye. Dediler komutan arıyor.
Dedim, hangi komutan? Jandarma Genel Komutanı ġener
PaĢa. ġaĢırdım, heyecanlandım. Dedim, Genel Komutan beni
niye arar? Ne sorar, acaba bir kusur mu ettik hizmette? Ne,
nedir bilmeden bağırdım var gücümle:

55
"Albay Sarızeybek, Manisa Ġl Jandarma Komutanı, emret
komutanım.
Nasılsın evladım.
Sağ ol komutanım.
Anlat bakayım bu Arınç meselesi nedir?
Emredersin komutanım, dedim ve anlattım bir bir.
ġimdi olay ne safhada?
Komutanım, savcılık kanalıyla mahkemeye baĢvurduk
arama kararının geniĢletilmesi için. Yarın cevap verecekler.
Biz gerekli tedbirleri aldık, bekliyoruz komutanım.
Peki, evin etrafında tedbir aldınız mı, filme çektiniz mi?
Evet komutanım.
ġimdi o tüm dokümanlardan, CD'lerden birer kopya çı
kar, hemen bu gece bir kuryeyle bana gönder.
Emredersin komutanım. Dedik ve gönderdik.
O zaman da ĢaĢırmıĢtım Ģimdi de ĢaĢkınım; Genel Komu-
tan'ın bizzat bu iĢle ilgilenmesi ve Alay Komutanıyla doğrudan
temasa geçmesi; arada kurmay baĢkanı korgeneral var, bölge
komutanı tuğgeneral var. Bilmem ki, elbet bir bildiği vardı bü
yüklerimin deyip geçtim ve hiç düĢünmedim.
Gece saat dokuz ya da on gibi, dediler sizi Türkiye Büyük
Millet Meclisi BaĢkanı Sayın Bülent Arınç telefonla arıyor. Val
lahi korktum. Korku gibi değil de baĢka bir Ģey, beni niye arı
yor acaba, merak ettim. Bir yandan da mutluyum. Dedim, Erdal
artık adam oldum, bak kimler arıyor seni. Herhalde nedir bu iĢ di
ye soracak, nasıl anlatayım Ģeriat irtica falan. Ya korkumdan ya da
baĢka bir Ģeyden telefona çıkamadım. Oldu sabah.

56
Ya sabah sabah da olur mu, diyeceksiniz ama oldu, Sayın
Bülent Arınç sabah sabah bizi gene aradı cep telefonundan. O
da evladım, diyor Genel Komutan gibi.
Albay Sarızeybek, buyurun Sayın Meclis BaĢkanım;
Bir arama yapacakmıĢsınız annemin evinde.
Evet, Sayın Meclis BaĢkanım. Elimizde mahkeme kararı
var. Her Ģey yasalara uygun Sayın Meclis BaĢkanım.
Aramada dikkat edin olur mu, alt katta annemin eĢyaları
var, onlara bir zarar vermesinler askerler.
Emredersiniz Sayın Meclis BaĢkanım. Ben bizzat arama
da bulunacağım. Hiçbir Ģeye zarar verilmeyecek. Bundan
emin olunuz Sayın Meclis BaĢkanım.
Tabi ben bunları söylüyorum, zannediyorum ki biz biraz
sonra arama yapacağız. Ama nerde! Bakın ve görün olanları,
olaylar nasıl geliĢti.
Telefon bitti, inanın içim bir garip oldu. Ben neyim ki, bir
albay, il jandarma komutanı. Beni arayan kim? Türkiye Cum-
huriyeti'nin kurucusu Gazi PaĢa'nın Meclis BaĢkanı, Türk Mil-
leti'nin Meclisinde BaĢkan, beni niye arıyor?
Jandarma annesinin evinde arama yapacak!
Niye yapacak?
Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet yerine Ģeriatı getirmeyi
hedefleyen bir tarikat ya da cemaatin yaptığı izinsiz dini eğiti
min önlenmesi ve faaliyetlerinin açığa çıkarılması için!
Sizce de bu iĢte bir gariplik var değil mi? Bu iĢte bir yan
lıĢlık var değil mi? Bir yanlıĢlık var, yanlıĢlığın olduğu kesin.
Kesin bir yanlıĢlık var da nasıl anlatmalı? Size mutlaka anlata-

57
cağım bu yanlıĢlığı yeter ki siz bilin kim hangi Ģekilde?
Sonra basında yer aldı bu olay, bildiğim Star gazetesinde
Uzanların. Aradım haberi bulamadım. Google'da araĢtırdım-.
Arınç'ın Evine Ġrtica Baskını Tarih: 10.07.2003 Saat:
09.22 Konu: Hakimiyeti Milliye, Jandarma, Manisa'da irticai
faaliyetlerde bulunulduğunu tespit etti.
www.hakimiyetimilliye.org/modules php?
name=News&file=print&sid=336-4k.
Bu sayfayı açtım gene hayret: Bu siteye eriĢim mahkeme
kararı ile engellenmiĢtir!
Neyse, bizim iĢimiz magazin değil; derdimiz halkımız, hal
ka hizmet. Bilmek de hakkımız, halkımıza kim hizmet eder!
Dedim ya bu vakayı size anlatmayacaktım ama Ģimdi yazıyo
rum. Niye mi yazıyorum?
Aynı Sayın Arınç, 23 Nisan konuĢmasında laiklik kavramı
üzerine ve dini inançlar üzerine bir konuĢma yapmadı mı Ga
zi PaĢa'nın Meclisinde? Peki, ne dedi?
ĠĢte bunun için yazıyorum, gerçekleri bilesiniz diye. Biz, bi
ze inanan vatan evlatlarıyla birlikte omuz omuza mücadele et
medik mi, teröriste karĢı, kaçakçıya karĢı, niye?
Ne için biz mücadele ettik? Hepimiz huzur ve mutluluk
içinde bu güzel ülkede yaĢayalım diye.
Peki, Ģehitler niye Ģehit? Geride bırakacak evlatlarımız gü
venli bir gelecek içinde yaĢasın diye.
Peki, bu Ģehitlerin ruhu melek olmuĢ gökyüzünden bizi
seyretmiyor mu?
Demiyor mu, biz bu günleri görmek için mi, bunları duy
mak için mi Ģehit olduk?
Biz Ģehitlerin canlı tanığıyız. Biz onların Ģahadetlerinin ta
nığıyız. Biz onların niye Ģehit olduğunun tanığıyız. Biz onlara

58
cevap veremeyiz bu konuda. Biz onlara bir Ģey diyemeyiz. Siz
cevap vereceksiniz, bu ne iĢ, nasıl iĢ, siz anlatacaksınız.
Neyse biz gene konumuza dönelim. Mahkemeye müraca
at ettik, bekliyoruz karar gelsin diye ve geldi. Bizim talebimiz
yeterli delil olmadığından reddedilmiĢ! Hayda! Tabi biz yargı
ya nasıl müdahale edelim! Peki, hani önce delil vardı, bu deli
le dayanarak da arama kararı verilmiĢti? ġimdi ne oldu? ġim
di ne değiĢti?
Her vatandaĢ gibi bir üst mahkemeye müracaat ettik, bu
kararının bozulması için. Yanılmıyorsam oldu akĢam. ĠĢ kaldı
yarına. Savcı, çok sevdiğimiz saydığımız insan, bizim gözleri
mize bakıyor, ne diyeyim, ne söyleyeyim diye. Bir Ģey demesi
ne gerek yok ki arif olan anlıyor zaten.
Biz gene döndük makama ve Ģu ünlü koltuğa oturduk.
Haberci geldi. Dedi, komutan arıyor ama bu sefer açıkladı,
arayan Genel Komutan:
Albay Sarızeybek, Manisa Ġl Jandarma Komutanı, emret
komutanım.
Evladım, noldu? GeliĢmeler nasıl?
Komutanım, mahkeme talebimizi reddetti. Bir üst mahke
meye baĢvuruldu. Kararı bekliyoruz. Bütün yasal yolları kulla
nıyoruz komutanım.
Evde tedbirler devam ediyor mu?
Ediyor komutanım, 24 saat esasına göre tedbir aldık. Ko
mutanım ayrıca Meclis BaĢkanı Sayın Arınç aradı. EĢyalara
zarar verilmemesini istedi. Bilgilerinize arz ederim.
BaĢka bir Ģey dedi mi?

59
Demedi komutanım. Bizimle çok nazik konuĢtu. Görevi
mize müdahale olacak bir Ģey demedi komutanım.
Son alınan dokümanları da hemen bu gece kuryeye ver,
doğrudan bana getirsin.
Emredersiniz komutanım. BaĢka bir emriniz var mı ko
mutanım. Sağ olun komutanım.
Ben hala anlamamıĢtım bu iĢ ne iĢti? Bir yanda
Meclis BaĢkanı, bir yanda Genel Komutan. Kendi kendime
soruyorum acaba eksik bir Ģey mi yaptık ya da kusur mu
iĢledik, diye. Bir Ģey de bulamıyordum eksik ya da kusur ama bir
gariplik vardı bu iĢte.
Oldu ertesi gün. Merakla beklenen karar çıktı. Üst mahke
me de talebimizi reddetti. BaĢkaca bir itiraz merci de
kalmamıĢtı. Durumu Genel Komutan'a bildirdim, ilgili kararları iste
di, gönderdim.
Tabi bu soruĢturma baĢımıza gelince baĢladık biz bir dü
nü bir bugünü düĢünmeye. ġener PaĢa ısrarla bu Arınç olayı
nı takip etmiĢ, günlük geliĢmeleri adım adım izlemiĢ ve
her belgeyi CD ortamında bizden almıĢtı yani bizim
gönderdiğimiz kuryeden.
Olay önemliydi. Zeki ve fakir çocukların bir örgüt marife
tiyle tek tek tespit edilip vakıf adı altında kurulan tarikat
yurtlarında toplanması, eğitimlerinin baĢtan sona takibi, kendi gö
rüĢleri doğrultusunda dini eğitime tabi tutulması, üniversiteler
den hocaların yaz aylarında bunlara özel eğitim verilmesi,
bunların tüm masraflarının hayırsever insanlarımız tarafından
karĢılanması, bu öğrencilerin okul sonrası yaĢamlarının denet-

60
lenmesi, tüm bunlar sizce ne demektir?
Yurt içinde il il hatta birçok ilçede teĢkilatlanma, yurt dı
Ģında özellikle Kafkas ülkelerinde teĢkilatlanma, her bir yerin
sorumlusu, adres ve telefonları ve bunların içinde Sayın
Arınç'ın annesine ait beĢ katlı bina da var, tüm bunlar sizce ne
demektir? Tüm bunların amacı nedir? Bunlara göz yummak
ne demektir? Sonra Özkök PaĢa aklıma geldi hani Ģu emekli
olduğu sırada Sayın Arınç'ı ziyaret edip "demokratikleĢme sü
recine katkılarınız unutulmayacak" diyen Özkök PaĢa. Dedim
her hal demokrasi bu laik cumhuriyete karĢı teĢkilatlanmak!
Mesajla da bildirdik geliĢmeleri, organize bir olayla karĢı
karĢıya kaldığımızı, hedefin laik cumhuriyet olduğunu dilimi
zin döndüğünce anlattık. Planlı dosyalar açtık. Tüm illeri du
rumdan haberdar ettik ve bölgelerindeki bu tür yerlerin kont
rol altına alınmasını istedik. Bilmiyorum ki acaba bizim dilimiz
mi dönmemiĢ, dönmemiĢ de yaklaĢan tehlikeyi mi anlatama
mıĢtık ġener PaĢa'ya? Niye bu olay yarım kaldı bilemiyorum.
Sonuçta ne oldu? Bize sorarsanız bir hiç! Bu soruĢturma
nın ülke çapında geniĢletilip Ģimdiye kadar çoktan bitmesi ge
rekirdi ama bitmedi. Uzun süre bekledim, gazetelerde manĢet
ten bir haber göreyim diye. Bu vakıfların tüm mal varlıklarına
el konulduğunu, dini hür, vicdanı hür, aklı hür pırıl pırıl beyin
leri barındıran bu teĢkilat yönetiminin devletimizin Atatürkçü
kadrolarına teslim edildiğini müjdeleyen bir haber! Aradan
Seçti yıllar, ben hala bekliyorum, umudum var Gazi PaĢalar
dan.

61
Bizim olaya gelince, 30 yıldır bu iĢi yapıyorum,
böyle bir hukuki durumla ilk kez karĢı karĢıya kalıyorum.
ġimdi ben kendi kendime soruyorum, tabi savcı beyle de
konuĢuyoruz o da kendi kendine soruyor, elimizde bir arama
kararı var, bu karar da halen geçerli. Ne bu karar, No:5'de
yeterli delil olduğundan arama yapılması kararı. Ana No:5'te
beĢ daire var. Karar kapsamını geniĢletin dedik geniĢletmediler.
Peki, bu verilmiĢ bir karar ne olacak? Ġnanın unuttum Ģimdi.
Ne yaptılar, o kararı da mı iptal ettiler, yoksa öyle mi kaldı,
inanın bilmiyorum.
Ama olay vahimdi aklımda kalan; geniĢ çaplı bir
örgütlenme, parasız yurtlar, yeme içme bedava, hep fakir
ama zeki çocuklar, abiler, ablalar. Çocuk fakir ise ne yapsın
belki sizden bizden Atatürkçü ama ne yapsın? Aslında
devletin iĢi bu ama devlet yapmazsa bu iĢi, bir yapan
bulunuyormuĢ demek.
Bu vaka Manisa adliyesinde. Tayinim çıktığı için
fazla ilgilenemedim bu olayla ama görevimi yaptım. ġener
PaĢa var Ģimdilerin Atatürkçü DüĢünce Derneği BaĢkanı. O
bize anlatabilir bildiklerini, gördüklerini. Hadi eskiden
askerdik siyaset bize uzaktı ama ya Ģimdi? ġener PaĢa
istediği gibi konuĢabilir çünkü irtica ile mücadele Ģimdi asli
görevi PaĢamın. Diyeceğim Ģu ki o biliyor, her Ģeyi
biliyor. Belki bir gün çıkar, anlatır tüm detayları, nedir bu
irticanın abileri ablaları, okulları, yurtları, yurtiçi yurt dıĢı
teĢkilatları, para kaynakları anlatır bize, bizde öğreniriz neler
oluyor bu güzel memleketimizde.
Biliyorsunuz yargıya intikal etmiĢ bir olay hakkında ko
nuĢmak olmaz, yargıya müdahale olur, sesli mi sessiz mi?

62
Yakında CumhurbaĢkanlığı seçimleri olacakmıĢ. Sayın
Arınç da Gazi PaĢa'nın makamına aday olacakmıĢ! Neyse, biz
kapkara düĢünceler içerisine dalarız ve de sorarız kendimize
ya Gazi PaĢa duyarsa bunu?.."

Arınç'ın Yemek Parası


2003 yılının 11. ayının baĢında Meclis BaĢkanı Bülent
Arınç'ın annesi ölmüĢtür, Merhumeye Allah'tan rahmet dile
riz. Biz burada rahmet dilerken, Arınç'ların evlerine gelen mi
safirlere yemek verilir.
Yemek çevre lokantalar varken Manisa Emniyet Müdür
lüğü Vali Parkı Polis Lokali'nden gönderilir. Emniyet Müdür
lükleri ne yapsın kapkaççı, soyguncu hırsız, katil kovalamak-
tansa riski daha az olan lokantacılığa soyunmuĢtur. Tabii ki
yapıp gönderdikleri bu yemeğin bir bedeli vardır. YaklaĢık
400 milyon lira tutan bu yemeğin ücretinden yüzde yirmi beĢ
de indirim yapılır...
Yemek bedelini Bülent Arınç, "tıkırt diye ödemiĢtir" Ģek
linde bir düĢünceniz varsa yanıldınız demektir. Yüzde yirmi
beĢ indirimli hesap Vali Parkı Polis Lokalinin kasasından 2.
Sınıf Emniyet Müdürü Yusuf Ünsal'ın önerisi, 1. Sınıf
Emniyet Müdürü Kahraman Koçak'ın 21.11.2003 tarihli
"Olur"larıyla ödenir...
22 ġubat 2006 tarihinde Hürriyet Gazetesi'nde değerli
gazeteci ve yazar Emin ÇölaĢan, "Belge" baĢlıklı yazısında
Arınç'ın yemek parasını Ģöyle kaleme alıyordu:
"Bilgisayarı olanlara çok yararlı, ulusalcı bir siteyi sürekli

63
okumalarını öneriyorum. www.19 mayis 1919.com.tr .
Dün bu sitede gezinirken Ergün Poyraz'ın belgeli bir ha
berini gördüm.
Manisa Valiliği Emniyet Müdürlüğü, Müdürlük makamına
yazıyor.
"Müdürlüğümüz bünyesinde faaliyet gösteren Vali Parkı
Polis Lokalince TBMM BaĢkanı Sayın Bülent Arınç'ın annesi
nin vefatı nedeniyle 3 Kasım 2003 tarihinde ikametlerine tazi
ye yemeği gönderilmiĢ olup, verilen yemeğin bedeli olan 400
milyon liradan yüzde yirmibeĢ indirim yapılarak toplam 300
milyon lirasının polis lokali gelirlerinden ödenmesi hususunu
tensiplerinize arz ederim." Yazının altında Emniyet Müdür
Yardımcısı'nın imzası var. En altta ise Manisa Emniyet Müdü
rü tarafından verilen "olur" ve imzası var.
Meclis BaĢkanı Bülent Arınç AKP Manisa Milletvekili. Evi
Manisa'da. Annesi vefat ediyor. Allah rahmet eylesin. Emni
yet Müdürlüğü tarafından evine yemek gönderiliyor...
Ve parası ödenmiyor. Ödenmeyince de para polis lokalin
den çıkıyor.
Belki Bülent Arınç bu olayı bilmiyordu. Evine gelen ye
meklerin Emniyet Müdürlüğü tarafından polislerin cebinden
gönderildiğinin farkına varmamıĢtı. Olabilir!
Ancak, örneğin bu iktidar Samsun 19 Mayıs Üniversitesi
için Meclis'te komisyon kurdu. Amaçları kendilerinden olma
yan Rektör Prof. Dr. Ferit Bernay'ı da tasfiye etmekti. Meclis
Komisyonu çalıĢmalarını bitirdi ve somut hiçbir Ģey bulamadı.
Üniversitelerin lokalinde bazı yemek harcamaları falanca yer-

64
den usulsüz yapılmıĢ! Bu gibi gerekçelerle savcılığa suç
duyurusunda bulunuldu.
ġimdi Bülent Arınç belgesi internet sitesinde.
Hiç kuĢkunuz olmasın, Arınç iktidarın milletvekili değil
de iktidar karĢıtı biri olsaydı, örneğin Van yada Samsun
Rektörü olarak görev yapıyor olsaydı, bu belgeden sonra
hakkında derhal soruĢturma baĢlatılırdı. Dürüstlük ve ilkeler
adına değil, iktidar karĢıtlığı adına!
Rakam az veya çok. Bülent Arınç kendi evine Manisa Em
niyet Müdürlüğü tarafından gönderilen yemeğin parasını -bi
lerek veya bilmeyerek- ödememiĢ.
BoĢ verin canım, ödememiĢse canı sağolsun! Koskoca
AKP Manisa Milletvekili ve Meclis BaĢkanı'nın arkasından ko
Ģacak değiliz ya!"
Bu yazıdan bir gün sonra, 23 ġubat 2006 tarihinde
Emin ÇölaĢan Hürriyet Gazetesi'ndeki köĢesinde "Açıklama
" baĢlığı altında Arınç'ın danıĢmanlarından gelen
açıklamayı aktarıyordu:
"KeĢke hepimizin danıĢmanları, baĢdanıĢmanları olsa da,
yazıp söyleyeceklerimizi bizim adımıza onlar yazıp söylese!
Dün TBMM BaĢkanı Bülent Arınç'la ilgili bir belge
açıklamıĢtım. Manisa'da annesi vefat etmiĢ, evlerine gönderilen
taziye yemeklerinin parasını Manisa Emniyet Müdürlüğü
ödemiĢti.
Dün bu konuda "TBMM BaĢkanı BaĢdanıĢmanı" Kemal
Öztürk imzasıyla bir açıklama geldi. CumhurbaĢkanlığı adayı-
mız(!) Bülent Arınç büyük adam olduğu için açıklamasını el
bette kendisi değil, baĢkasının isim ve imzası ile
gönderiyordu!

65
Böylesine büyük ve önemli bir devlet ve hükümet adamı
nın bizler gibi sıradan gazetecileri muhatap kabul etmesi elbet
te ki mümkün olamazdı! Açıklamayı biraz kısaltarak sizlere ile
tiyorum:
"Bugünkü köĢenizde TBMM BaĢkanı Sayın Bülent
Arınç'ın annelerinin vefatından sonra yaĢanan bir olaya yer
vermiĢsiniz.
Konuyla ilgili Manisa Emniyet Müdürlüğü ile yapılan gö
rüĢmeler sonucunda olayın gerçekleĢme Ģekli öğrenilmiĢtir.
Sayın BaĢkan annelerinin vefatından sonra taziyede bulun
mak isteyenleri Manisa'da annelerinin evinde kardeĢleriyle
birlikte kabul etmiĢtir.
Taziyeye gelen kiĢiler eve bir çok yemek ve gıda
maddesi getirmiĢtir. Bunların kim tarafından getirildiğinin
tespit edilmesi mümkün olmamıĢtır.
Yazınıza konu ettiğiniz Manisa Polis Lokali'nden o tarih
te gelen yemeklerden Sayın BaĢkan haberdar olmamıĢtır. Bu
gün sizin yazınızla konuyu öğrenmiĢ, olayın araĢtırılması ve
paranın ödenmesi için talimat vermiĢtir.
Yapılan araĢtırmada yemeklerin eve ulaĢtığı tespit edil
miĢtir.
Gönderilen yazıyı Manisa Emniyet Müdürü Kahraman
Koçak fark etmeden imzalamıĢtır.
Bu ödeme emri 2005 yılında (Yani tam iki yıl sonra) yapı
lan tetkiklerde tespit edilmiĢtir. Koçak bunun üzerine söz ko
nusu ücreti Ģahsi hesabından ödemiĢ ve bir tutanak düzenle
miĢtir. Ancak Sayın BaĢkan konunun bugün anlaĢılması üze-

66
rine bu rakamın Koçak'ın hesabına gönderilmesi talimatını
vermiĢtir.
Konu Sayın BaĢkan'ın bilgisi dıĢında gerçekleĢmiĢtir. An
cak yemek ücreti Polis Lokalinden değil, Koçak'ın kiĢisel he
sabından ödenmiĢtir. Dolayısıyla kamu malının kaybı söz ko
nusu değildir..."
Açıklama böyle! Manisa Emniyet Müdürü, Bülent
Arınç'ın evine gönderilen yemeklerin bedelini "fark etmeden
imzalamıĢ" iki yıl sonra da cebinden ödemiĢ!
Niçin cebinden ödemiĢ? Açıklamada o konuya değinilmi
yor... Çünkü ĠçiĢleri Bakanlığı MüfettiĢleri tarafından 2005 yı
lında Manisa Emniyet Müdürlügü'nün hesapları denetlenir
ken bu ödeme dikkat çekmiĢ ve "yasal olmadığı" belirtilmiĢ...
Ve aradan tam iki yıl geçtikten sonra polis lokaline ödenmiĢ!
ĠĢte böyle efendim! Dün de yazmıĢtım, koskoca devlet ve
hükümet adamı, geleceğin cumhurbaĢkanlığına soyunan Bü
lent Arınç bu gibi ufacık olayların farkına varır mı?
Elbette varmaz!.."
Alın bir yemek vakası daha;
Temmuz 2002 yılında NevĢehir'e ziyaret yapan Tayyip
Erdoğan'a ziyafet çekilir. Çok geçmeden NevĢehir Belediye
BaĢkanı'nın yemek bedelini belediyenin kasasından ödettirdi
ği ortaya çıkar.
BaĢkan Yalçın Demir kendini Ģöyle savunur:
"Erdoğan'a yemek vereceğim dedim. Ama bedelini ce
bimden ödeyeceğim demedim."

67
Erdoğan Caddesine Çıkan Sokak ve Sahte Çekler
26 Mayıs 2007 tarihinde Hürriyet Gazetesi'nden Yalçın
Doğan, "Erdoğan Caddesi'ne çıkan sokak" baĢlıklı yazısında
Rize-Güneysu'da yer alan caddelere Erdoğan ve kendisine ya
kın insanların isimlerinin verildiğini Ģöyle aktarıyordu:
"Tepede bir ampul yanıyor, ağaçlar arasında, ilçeye ha
kim olan o tepede, geceleri dev bir ampul yanıyor. Ampul
AKP'nin amblemi.
Burası Rize'ye bağlı Güneysu ilçesi. BaĢbakan Erdo
ğan'ın baba ocağı. Tüm Karadeniz kıyılarında olduğu gibi,
yeĢillikler arasında, inci gibi sıralanan ilçelerden biri.
Ġlçenin merkezinde bir hastane var. Tenzile Erdoğan
Hastanesi. Erdoğan'ın annesinin adını taĢıyan, küçük ama,
yörenin ihtiyacını karĢılayan modern bir hastane. Ġlçeden
akan derenin hemen yanı baĢında.
Dereye paralel bir cadde var. Tabelada Recep Tayyip Er
doğan Caddesi yazıyor. Hastanenin hemen arkasında. Hasta
neden köĢeyi dönünce, bir sokak var. Tabelada Atasay Sokak
var. Atasay Sokak Recep Tayyip Erdoğan Caddesi'ne açılıyor.
Erdoğan oralı, üstelik baĢbakan. Atasay Sokak neden?
Hastaneyi yapan Atasay Kuyumculuk. Hastaneye Erdo
ğan'ın annesinin adı veriliyor. Sokağa da Atasay adı.

Aklıma üç yıl önceki tartıĢma takılıyor. AKP iktidarı 1


Ağustos 2004'te pırlanta, elmas, yakut gibi mücevherlerin it
halatından alınan yüzde 18'lik KDV'yi sıfıra indiriyor. Ġndirim
den kırk bin kuyumcu yararlanıyor. Dünya ile rekabet
sağlanı-

68
yor. Kuyumculuk dünyasında Atasay, ilk beĢ büyük arasın
da..."

ġimdi size Tayyip'in yeğeninin, Atasay Kuyumculuk'un


sahibi Cihan Kamer'in ve Tayyip'in kardeĢinin adlarının yer
aldığı, "T.C Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığı Sahtecilik ve Do
landırıcılık Bürosu"nun iddianamesini ve ifadeleri aktarıyo
rum. Böylece çıkar iliĢkilerinin hududunun olmadığı bir kere
daha belgeleniyordu:

T.C Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığı Sahtecilik ve Dolan


dırıcılık Bürosu

SoruĢturma No: 2006/33858 Büro No: 2006/4204


Esas No : 2007/891 Ġddianame No: 2007/91-17

Ġstanbul Ağır Ceza Mahkemesine açılan davanın iddiana


mesinde; davacı: Sezgin Mücevherat GümüĢçülük San Ve Tic.
Ltd. ġti. olarak yer alırken, Ģüpheli olarak Muhammet Abidin
Erdoğan görülüyordu. Ġddianamede Abidin hakkında Ģu tanı
tıcı bilgiler yer alıyordu: "Ali oğlu Fatma'dan olma,
08.12.1968 Doğumlu, Rize ili, Güneysu ilçesi, Dumankaya
Köyü nüfusa kayıtlı, Ġslambey Cad, Karlıkdere Sok. No: 18
Eyüp/Ġstanbul ikamet eder..."

Davada Abidin'i vekil olarak, Av. Özer Yılmaz-Ġstanbul


temsil ediyor, ancak vekâletname ibraz etmiyordu.

69
Tayyip'in yeğeni hakkında düzenlenen Ġddianamenin suç
bölümünde; "Sahte resmi evrak tanzim etmek ve banka malı
olan çeki aracı kılarak dolandırıcılık" yer alıyordu.

Suç yeri olarak; ÇemberlitaĢ-Eminönü gösterilirken, suç


tarihi olarak, 11.02.2005 tarihi esas alınıyordu.

Tayyip, TÜSĠAD toplantısında yaptığı konuĢmada, benim


kendisi ve Abdullah Gül hakkında yazdığım kitaplardan dolayı
yakınmıĢ tabiri caiz ise adeta ağlamaklı olmuĢtu. ġimdi de ye
ğenimi dillerine doladılar diye sağda solda Ģikâyet edecek ama
yeğeni hakkında iddianameyi ben düzenlemedim.
22.01.2007 tarihli iddianamede Tayyip'in yeğeninin iĢlediği
ve iddia edilen suç aynen Ģu Ģekilde yer alıyordu. ġimdi
iddianameyi inceleyelim:

"SoruĢturma Evrakı Ġncelendi

SoruĢturması Gebze C. BaĢsavcılığının 2006/2261 soruĢ


turma sayılı dosyasında yürütülen, faili meçhul bir Ģüphelinin
Ġsa Dolman adına tanzim ettiği sahte kimlikle, Gebze'de Dol
man Gıda Petrol ĠnĢaat Nakliye Tekstil San. ve Tic.Ltd. ġti'ni
kurarak Denizbank Gebze ġubesine müracaat edip sahte kim
likle kurulan bu Ģirket adına bir çok çek koçanı aldıkları,
bu çek koçanlarını gerek keĢide ederek gerekse boĢ olarak
keĢide etmeden para karĢılığında satarak piyasaya sürdükleri,

70
ġüpheli Muhammet Abidin Erdoğan'ın da muhtemelen
piyasadan para karĢılığında temin ettiği, keĢidecisi sahte kim
likle kurulan Dolman ġirketi olan bu çeklerden bir tanesini te
min edip, suç tarihinde müĢteki Ģirkete götürüp 16.700.-
YTL'lik mücevherat aldığı ve arkasını ilk ciranta olarak imza
layıp verdiği, daha sonra çek bankaya müĢtekiler tarafından
götürülünce keĢideci Ģirketin sahte kimlikle kurulmuĢ bir Ģirket
olduğunun anlaĢıldığı,

ġirketin sahte belgelerle kurulmasına iliĢkin soruĢturma


nın ayrıca Gebze C. BaĢsavcılığının 2006/2261 soruĢturma
sayılı dosyasında yürütüldüğü, bu soruĢturma dosyasının ve id
dianamenin konusunun Ģüphelinin bilerek sahte çeki kullan
ması ve tanzim ettirmesi olduğu,

ġüpheli her ne kadar çekin sahteliğini bilmediğini, Metin


Kaya adındaki arkadaĢından aldığını savunsa da, Metin Ka-
ya'nın çekin arkasında cirosunun bulunmadığı, Ģüphelinin be
yanında arkadaĢı olan Metin Kaya'nın adresini ve kimlik bilgi
lerini en kısa sürede ibraz edeceğini beyan ettiği halde, aradan
bir yıl geçmesine rağmen bildirmediği, Ģüphelinin çeki haklı ve
yasal yoldan aldığını ispatlayamadığı, çekte ilk ciranta olması
nedeniyle Ģüphelinin sahte kimlikle alınan çeki piyasadan bi
linçli olarak temin ettiği, her ne kadar çekteki keĢideci imzası
ve önyüzündeki yazıların Ģüpheliye ait olmasa da, Ģüphelinin
bir baĢkasına yazdırıp imzalatabileceği gibi, bu tip çeklerin
sahte imzayla hazırlanmıĢ vaziyette de satıldığı,
71
ġüphelinin müsnet suçu iĢlediği yukarıda "deliller" bölü
münde gösterilen delillerden anlaĢıldığından, Mahkemenizce
öncelikle CMK'nın 175. maddesi uyarınca iddianamenin ka
bulüne karar verilmesi, akabinde yargılamasının yapılarak ey
lemlerine uyan 5237 S.lı TCK.nın 204/1, 158/1-f-son,
53,58.ve 63. maddeleri gereğince cezalandırılmasına, Adli
Emanetin 2006/4446 sırasında kayıtlı bulunan sahte çekin
aynı yasanın 54/1. maddesi gereğince müsaderesine karar
verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur..."

25.01.2006 tarihinde Tayyip'in kuyumcusu olarak tanı


nan Cihan Kamer, önce Tayyip'in yeğeni Abidin'e referans ol
mak için kimseyi aramadığını söylüyor, ardından kefil olmak
için aradığını belirtiyordu. BaĢbakan'ın kuyumcusu Cihan Ka
mer, tam hatırlayamamakla birlikte yeğen Abidin için kendisi
ni BaĢbakan'ın kardeĢinin aradığını da anlatıyordu. ġimdi bu
ifadeye bakalım:

"Tanık: Cihan Kamer, Atasay ve Keriman'dan olma, Çiv


ril 1965 doğumlu, Ġstanbul Bakırköy Sakızağacı Mah. nüfusu
na kayıtlı olup, halen Kır. Sok. No:3/A Florya/ĠSTANBUL
adresinde ikamet eder.

ġüphelileri tanımaz. Engel hali yoktur. CMK 55. maddesi


gereğince, usulen yemini yaptırıldı. Olay anlatıldı. Soruldu.

72
Ben Ġstanbul Değerli Maden ve Mücevher Ġhracatçılar Bir
liği BaĢkanıyım. MüĢteki Hakan Sezgin de benim yönetim ku
rulu üyemdi. Kendisiyle tanıĢırız. Benim baĢkan olmam sebe
biyle günde ortalama 10 kiĢi için bir yerlere referans olarak
gitmem gerekmektedir. Bu nedenle Hakan Sezgin bana söyle-
yinceye kadar münferiden M. Erdoğan için referans amacıyla
telefon ettiğimi hatırlamıyorum. Ancak Hakan Sezgin bana
Abidin Erdoğan'ın kendisini dolandırdığını ve parasını öde
mediğini Abidin içinde benim telefon ettiğimi söylemesi üzeri
ne konuyu kısmen hatırladım. Tam emin olmamakla birlikte
Abidin Erdoğan için BaĢbakanın kardeĢi Mustafa Erdoğan
zannediyorum beni aradı. Bende müĢteki Hakan'ı arayarak ti
cari kurallar çerçevesinde Abidin'e yardımcı olmasını ancak
benim birebir Abidin'i tanımadığımı ve kefil olmadığımı söyle
dim. Benim referans olmam bu kadardır. Abidin'in ne kadar
mal aldığını malların karĢılığını nakit mi yoksa çekle mi ödedi
ğini, çekin sahte olup olmadığını bilmem mümkün doğru de
ğildir. AlıĢveriĢe birlikte gitmedik. Ne Ģekilde olduğunu da bil
miyorum. Bu nedenle sahte olarak bankadan çek hesabı açtı
rılması ve bu çekin Abidin tarafından kullanılması hususların
da hiçbir bilgim yoktur. Konuya iliĢkin bilgim bu kadardır, de
di.

Beyanı okundu imzası alındı..."

30.12.2005 tarihinde yeğen Abidin savcılığa Ģu ifadeleri


veriyordu:

73
"ġÜPHELĠ ĠFADE TUTANAĞI (CMK nun 147. maddesi
gereğince)
ADI SOYADI Muhammet Abidin ERDOĞAN
BABA ADI Ali
ANA ADI Fatma
DOĞUM YERĠ-TARĠHĠ Ġstanbul 08.12.1968
NÜF.KAYT. OLD. YER Rize Güneysu Dumankaya Köyü
TC.KĠMLĠK NO 18710668748
ĠKAMET ADRESĠ Ġslambey Cad. Karlıtepe sok.
No:18 Eyüp-ĠSTANBUL
Ġġ ADRESĠ : 5AtikalipaĢa Medrese Sok.
GümüĢ Han 15/4 ÇemberlitaĢ-
ĠSTANBUL
EV VE Ġġ TELEFONU 0-212-528
CEP TELEFONU 0-532-284
AYLIK GELĠRĠ 1.000 YTL
MESLEĞĠ Hediyelik EĢya ve Takı Tasarımı
MEDENĠ HALĠ :Evli

ĠFADENĠN ALINDIĞI YER VE TARĠH:Cumhuriyet Sav


cısı Odası, 30.12.2005

ġüpheliye CMK'nun 147. maddesinde yazılı bulunan kim


liğine iliĢkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlü
olduğu kendisine müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun
hukuki yardımlarından faydalanabileceği, müdafiin ifade ve
sorguda hazır bulunabileceği, müdafi seçecek durumda olma-

74
dığı ve müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde,
kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirileceği isnat
olunan suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni bir
hakkı olduğu, Ģüpheden kurtulması için somut delillerin ve le
hine olduğunu düĢündüğü delillerin toplanmasını isteyebilece
ği hususları tek tek ve açık olarak hatırlatıldı.

ġüpheli haklarını anladığını savunmasını kendisinin özel


müdafisi olan Ġstanbul Barosu Avukatlarından 20316 sicil nu
maralı Av. Özer Yılmaz huzurunda yapacağını beyanla Ģüphe
li müdafii olarak Av. Özer Yılmaz huzura alındı. ġüpheliye is
nat olunan suç anlatıldı. Müdafii huzurunda savunma ve delil
leri soruldu.

ġüpheli Savunmasında Ve Sorgusunda:

Ben müsnet suçlamayı kabul etmem. 28 yıldır yukarıda


verdiğim iĢ adresinde çalıĢıyorum. ĠĢyeri kendimindir. ĠĢyerin
de gayri resmi ortak olarak yanıma Metin Kaya adındaki bir
arkadaĢımı almıĢtım. Ancak Metin'in resmi olarak iĢyerinde
hiçbir kaydı yoktur. Bana göstermiĢ olduğunuz çeki Metin Ka
ya samimi bir arkadaĢına mal sattığını ve bunun karĢılığında
aldığını söyleyerek bana bu çeki verdi. Bende Metin'in bu çeki
keĢideciden doğrudan aldığını düĢünüp Metin'de hem iĢyeri-
min gayri resmi ortağı hem de arkadaĢım olması nedeniyle
Metin'in cirantasını almak hiç aklıma gelmedi. Bu çeki Çem-
berlitaĢ'taki iĢyerimde aldım. Metin'in çeki kimden ne zaman
aldığını bilemiyorum.
75
sonra ben mücevherat iĢi yaptığımdan dükkanıma mal almayı
düĢündüm. BaĢbakan'ın kardeĢi olan Mustafa Erdoğan'a gi
dip bana nasıl yardımcı olabileceğini sordum. O da bana
bu
piyasadan Atasay Kuyumculuğun sahibi olan Cihan Kamer'i
tanıdığını ona telefon edebileceğini ve normal piyasa koĢulla
rında bir kısım yardımcı olabileceğini söyledi. Daha sonra Ci
han Kamer müĢteki Sezgin Kuyumculuğa telefon etmiĢ. Ne
konuĢtuklarını bilmiyorum. Ancak BaĢbakanın yeğeni gelecek
ona yardımcı ol Ģeklinde söylediğini de sanmıyorum. MüĢteki
taraf zannediyorum, borcun ödenmesi için biraz sıkıĢtırmak
amacıyla konuyu abartmıĢtır. Daha sonra Cihan Kamer tele
fon edince müĢteki Ģirketin sahibi beni telefondan aradı. Ve
görüĢmemizi söyledi. Bende kendisine elimde bir çek olduğu
nu 2 ay vadesinin olduğunu söyledim. O da çeki kabul edece
ğini ve fark almayacağını söyledi. Daha sonrada müĢtekinin iĢ
yerine gittim. Çek bedeli kadar malı seçtim. ĠĢyerindeki perso
nel Sezgin Kuyumculuğun sahibi olan müĢtekiyi aradı. Çeki ci
ro edip malları aldı.
Ben kesinlikle çekin sahte olduğunu bilmiyordum. Eğer
piyasaya sahte çek sürme amacında olsaydım dosyayı 4-5 kez
gelip takip etmezdim. Kesinlikle çekin üzerindeki yazı ve imza
lar bana ait değildir. Suçsuzum, her ne kadar müĢteki 7 aydır
beni bulamadığını belirtse de, ben müĢtekinin 10 metre ileri-
sindeyim. Malıda oraya teslim ettiler. Tamamen yanıltmaya
yöneliktir. Ben gönderdiğiniz her tebligata süresi içinde gel
dim. MüĢteki konuyu çarpıtıp baĢka zeminlere çekmeye çalıĢ
maktadır. Olaya siyasi boyut vermek istemektedir. MüĢteki bu

76
çekin karĢılığı çıkmayınca benden ayrıca 3.500 USD senet im
zalatıp aldı, zannediyorum yukarıda yanlıĢ anlaĢıldı. Ben müĢ
tekiden aldığım malları Metin Kaya'ya verdim. Ve bu çekte
Metin Kaya'ya verdiğim mallar karĢılığında almıĢtır. Benim
amacım sadece Metin Kaya'ya yardımcı olmaktı. Metin Kaya
benim dükkanımdan ayrıca mal satmadı. Ve müĢtekiden aldı
ğım malları çeki getiren kiĢiye Metin Kaya vermiĢ. Metin Ka-
ya'yı da en kısa sürede hazır edeceğim. Adreslerini bildirece
ğim, dedi.
Huzurda bulunan Ģüpheli müdafiinden soruldu. ġüpheli
nin beyanın ekleyecek hususum yoktur, dedi.
Beyanları okundu. CMK 147. maddesindeki yasal koĢul
lar yerine getirilerek düzenlenen tutanak birlikte imza altına
alındı..."
Yeğen Abidin kendini ne denli övse de "T.C Ġstanbul
Cumhuriyet BaĢsavcılığı Sahtecilik ve Dolandırıcılık Büro
s u n u n hakkında düzenlediği aĢağıdaki iddianame gerçeklerin
hiç de onun kendini anlattığı gibi olmadığını gösteriyordu. Ye
ğen Abidin hakkında düzenlenen bir ikinci iddianame de Ģu
Ģekildeydi:
10.04.2006 tarihli iddianameyi yine noktası virgülüne
dokunmadan izleyelim:
"T.C ĠSTANBUL CUMHURĠYET BAġSAVCILIĞI Sah
tecilik ve Dolandırıcılık Bürosu

SoruĢturma No : 2005/56995
Büro No : 2005/4980

77
Esas No
: 2006/4170
Ġddianame No : 2006/2060
ĠDDĠANAME ĠSTANBUL ASLĠYE CEZA MAHKEMESĠNE
DAVACI :Kamu Hukuku
ġÜPHELĠ : Muhammet Abidin Erdoğan, Ali Oğlu
Fatma'dan olma, 08/12/1968 doğumlu, Rize ili, Güneysu il
çesi, Dumankaya köyü, 72 cilt, 20 aile sıra no, 58 sıra no'da
nüfusa kayıtlı Ġslambey Cad. Karlıdere Sok. No:18 Eyüp/ĠS-
TANBUL Adresinde ikamet eder.
SUÇ :Sahte resmi evrak tanzim etmek ve dolandırıcılık
SUÇ TARĠHĠ :28/09/2005
SUÇ YERĠ :Eminönü, BeĢiktaĢ
DELĠLLER :ġüphelinin dolaylı anlatımı, müĢtekinin id
diası, ele geçirilen sahte çek ve tüm soruĢturma kapsamı
SEVK MADDELERĠ: 5234 S.lı TCK'nın 204/1, 157, 53,
58 ve 54/1. maddeleri
SoruĢturma Evrakı Ġncelendi:
ġüphelinin suç tarihinde müĢtekiden aldığı mallar karĢılı
ğında keĢidecisi ġengül Bulut gözüken tamamen sahte bastı
rılmıĢ çek tanzim edilmiĢ vaziyette müĢtekiye verdiği, müĢteki
tarafından bankaya ibraz edildiğinde çekin tamamen sahte ol
duğunun anlaĢıldığı,
Çekin arkasında ciranta bulunmadığı, çeki ilk olarak Ģüp
helinin piyasaya sürdüğü, her ne kadar tanımadığı bir kiĢiden
aldığını savunsa da, aldığını beyan ettiği kiĢinin cirosunu alma
dığı, çekin önyüzündeki yazıların Ģüpheliye ait olduğunu
kendisinin ikrar ettiği, çekin komple sahte basılması nedeniyle ya-

78
zı ve imza incelemesi yapılmasına gerek olmadığı,
ġüphelinin müsnet suçu iĢlediği yukarıda "deliller" bölü
münde gösterilen delillerden anlaĢıldığından, Mahkemenizce
öncelikle CMK'nın 175. maddesi gereğince iddianamenin ka
bulüne karar verilmesi, akabinde yargılamasının yapılarak ey
lemlerine uyan 5237 S.lı TCK'nın 204/1, 157, 53, 58 ve 63.
maddeleri gereğince cezalandırılmasına, Adli Emanetin
2005/4843 sırasında kayıtlı bulunan sahte çekin ayın yasanın
54/1 maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi kamu
adına talep ve iddia olunur..."
Neyse bu kadar açıklamadan sonra biz yine dönelim
Arınç'ın seyir defterine... 24 Aralık 1995'te milletvekili genel
seçimlerinde Refah Partisi'nden Manisa Milletvekili seçilen
Arınç, RP MKYK üyeliğinde bulundu. Bülent Arınç bu dö
nemde TBMM Adalet Komisyonu ile Türkiye-AB Karma Ko-
misyonu'nda çalıĢtı.
Arınç, RP'nin 15 ġubat 1998'de Anayasa Mahkemesi ta
rafından kapatılması ve kapatma kararının 22 ġubat 1998 ta
rihli Resmi Gazete'de yayınlanmasından sonra, 27 ġubat
1998'de bir grup arkadaĢıyla beraber 17 Aralık 1997'de kuru
lan Fazilet Partisi'ne (FP) geçti.
Arınç, 18 Nisan 1999 milletvekili genel seçimlerinde
FP'den Manisa Milletvekili seçildi. Ġki yasama döneminde FP
Grup BaĢkanvekili görevinde bulunan Arınç, ayrıca TBMM
DıĢiĢleri Komisyonu üyeliği yaptı.
Bülent Arınç, FP'nin "Yenilikçi Kanat" milletvekilleri ara
sında öne çıkan Kayseri Milletvekili Abdullah Gül ile beraber

79
hareket etti ve 14 Mayıs 2000'de toplanan FP 1. Olağan
Büyük Kongresi'nde Genel BaĢkanlığa adaylığını koyan Gül'ü
destekledi.
Hayatım boyunca bir mayın eĢeklerine acıdım, bir de Ab
dullah Gül'e! O mayın eĢekleri ki, düĢünün bazen bir kaçak
çıya, bazen teröristlere, bazen de güvenlik güçlerine mayınlı
tarlalarda rehberlik ederler... Mayına bastıklarında kendileri
parçalanır ama arkadakiler kurtulur ve böylece geride kalan
lar yollarına devam ederler.
Abdullah Gül'ü tabi ki mayın eĢeğine benzetmiyorum.
Böyle bir düĢüncem de asla olamaz. Abdullah Gül, katıldığı
harekette hep tepkiyi çeken oldu. Fazilet Partisi içinde Ho-
ca'ya bayrak açanların önderliğini aldı. Aday oldu seçilemedi.
AKP Kurulunca Genel BaĢkan olması gerekirken, baĢkanlığı
Tayyip'e bıraktı. Tayyip, BaĢbakan olamayınca yine öne çıktı
emanetçi oldu. Daha sonra BaĢbakanlığı Tayyip'e devretti.
Zor dönemi o geçirdi. CumhurbaĢkanlığına aday olarak yine
ĢimĢeklerin hedefi oldu, onu baĢkanlığa yine Arınç ve Erdo
ğan itti. Seçimleri kaybetti. ġu kesin ki, Gül CumhurbaĢkanlı
ğı'na da hayatı boyunca uzaktan bakacak...
FP'nin 22 haziran 2001'de Anayasa Mahkemesi tarafın
dan kapatılmasının ardından bu partiye mensup milletvekille
rinden "Yenilikçi Kanat" olarak adlandırılan grubun 14 Ağus
tos 2001 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan baĢkanlığında kur
duğu AKP'nin kurucuları arasında yer alan Arınç, TBMM
Grup BaĢkanı görevine getirildi.
Bülent Arınç, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan Milletvekili

80
Erken Genel Seçimlerinde üçüncü kez Manisa Milletvekili ola
rak Parlamentoya girdi.
Arınç, 19 Kasım 2002'de Türkiye Büyük Millet Meclisi
BaĢkanlığına seçildi. Manisa Milletvekili Bülent Arınç birinci
oylamada Anayasa'nın istediği çoğunluğu sağlayarak, 369 oy
la TBMM'nin 22. BaĢkanı oldu.

Arınç Torpil Yaptı mı?


Bülent Arınç'ın kardeĢini ve kardeĢinin kızını Meclis'te iĢe
aldığının iddiaları yoğunlaĢırken, kendini 18 göbekten bile ak
rabam mecliste yok diye savunuyordu. Milliyet Gazetesi, CHP
Ġstanbul Milletvekili Berhan ġimĢek'in, 18'inci dereceden bir
yakınını bile iĢe almadığını söyleyen TBMM BaĢkanı Bülent
Arınç'ın, yeğenini ve ağabeyini Meclis'te iĢe aldığını öne sür
düğünün haberini veriyordu:
"TBMM'de dün bir basın toplantısı düzenleyen ġimĢek,
Arınç'ın ağabeyi Prof. Dr. Ümit Doğay Arınç ile diğer ağabeyi
Yıldırım Arınç'ın kızı Burcu Arınç'ın Milli Saraylar Daire BaĢ
kanlığında çalıĢtığını iddia etti. ġimĢek, Burcu Arınç'ın,
2005'te Milli Saraylar Daire BaĢkanlığı, Park ve Bahçeler Mü-
dürlüğü'nde peyzaj mimarı olarak iĢe baĢladığını, Ümit Doğay
Arınç'ın da Bilim ve Değerlendirme Kurulu DanıĢmanlar Ko-
mitesi'nde görev yaptığını bildirdi. ġimĢek, "Film adamı mıyız,
bilim adamı mıyız? Kim doğru söylüyor? '18 göbek yakınımda
kimse yok' diyordun. 18 değil, 1 göbek yakınında Bay Arınç'ın
akrabaları vardır" dedi.
Arınç soyadı yoktu;

81
Bu arada, Milli Saraylar Daire BaĢkanı Dr. Cemal Öz-
taĢ'ın, 11 Mart 2004'te düzenlediği basın toplantısında Bilim
ve Değerlendirme Kurulu'nu tanıtırken, Ümit Doğay Arınç'ı,
"Arınç" soyadını söylemeden tanıttığı ortaya çıktı. Söz
konusu toplantıya iliĢkin TBMM'nin resmi internet sayfasında yer
alan habere göre ÖztaĢ, Arınç'ı, "Prof. Ümit Doğan (Celal
Bayar Üniversitesi Rektörü, YTÜ Isı Tekniği Bilim Dalı eski
BĢk.)" diye tanıttı..."

30 Nisan 2005 tarihli Takvim Gazetesi'nde; "Bülent


Arınç'tan vefa ataması" baĢlıklı haberde Arınç'ın eski lideri
Kutan'ın oğluna yaptığı torpilin haberi yer alıyordu:
"TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, eski lideri Saadet Partisi
Genel BaĢkanvekili Recai Kutan'ın oğlu Murat Kutan'ı,
TBMM'de iĢe baĢlattı. Atama, TBMM BaĢkanı Arınç'ın vefa
borcunu ödemesi Ģeklinde yorumlandı. Murat Kutan'ın
TBMM'deki görevinin statüsü henüz netleĢmezken,
TBMM'nin Ġstanbul'daki birimlerinde görev yapacağı öğrenil
di..."
Akraba A.ġ
Mart 2007 tarihli AkĢam Gazetesi'nde "Ġstanbul Büyük-
Ģehir Belediyesi'nde "Akraba A.ġ. iddiası" baĢlıklı bir haber
yayınlanıyor, baĢta Bülent Arınç olmak üzere birçok
AKP'linin Belediye'de iĢe yerleĢtirildiklerini aktarıyordu:
"Üç seçim döneminden beri AKP ve selefi partilerden
baĢkanların elinde bulunan Ġstanbul BüyükĢehir Belediye
si'nde çalıĢanların bir bölümü de 'haliyle' AKP'li bakan veya

82
yöneticilerinin akrabalarından oluĢuverdi.
Bünyesindeki iĢgücünün önemli bir kısmının son zaman
larda AKP'li bakan ve milletvekili çocukları, yeğenleri ve yakın
larından oluĢması sayesinde Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi
adeta akraba Ģirketine dönüĢtü. AKP'li milletvekilleri ya da
parti kurmaylarının bu yakınları BaĢbakan Tayyip Erdoğan'ın
belediye baĢkanlığından bu yana belediye ve Ģirketlerinde çe
Ģitli dönemlerde iĢe alınırken, bu isimlere her gün yeni bir isim
daha ekleniyor.
Akraba A.ġ.'nin tanıdık isimlerinin kimi 5, kimi 1, kimi
3, kimi de uzun yıllardır belediye ve belediyeye ait
Ģirketlerde çalıĢıyor. TBMM BaĢkanı Bülent Arınç'ın ağabeyi
Ümit Arınç, Emine Erdoğan'ın yeğeninin eĢi Göksel
GümüĢdağ, BaĢbakan Erdoğan'ın yanından ayırmadığı, koruma
olarak görev yapan yeğeni Ali Erdoğan'ın kardeĢi Ömer
Erdoğan bu isimlerden birkaçı. Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi
ve belediyeye bağlı Ģirketlerde görev yapanlardan bazıları,
kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerin yakınları.
Ġstihdam pastasından nasiplenen isimler,
Prof. Dr. Ümit Doğay Arınç: TBMM BaĢkanı Bülent
Arınç'ın ağabeyi. 1995-1999 yılları arasında ĠGDAġ'ta Yöne
tim Kurulu Üyesi olarak görev yapmasının ardından Ģimdi ĠG-
DAġ'a bağlı Uluslararası Gaz Eğitim Teknoloji ve AraĢtırma
Merkezi (UGATEM)'in Yönetim Kurulu Üyesi ve Murahhas
Üyesi.
Ravza Kavakçı Kan: Belediyenin Avrupa Birliği ĠliĢkileri
ġube Müdürlügü'nde teknik eleman olarak görev yapıyor.

83
1999 yılında, Fazilet Partisi'nden Meclis'e türbanıyla girmeye
kalkıĢan ancak dönemin BaĢbakanı merhum Ecevit'in sert
tepkisiyle karĢılaĢan Merve Kavakçı'nın kız kardeĢi.
Burcu TopbaĢ: Kadir TopbaĢ'ın yeğeni Turan TopbaĢ'ın
eĢi. BüyükĢehir Belediyesi'nde iletiĢim danıĢmanı olarak görev
yapıyor. Burcu TopbaĢ, Cumhuriyet Bayramı'na, Sidney'deki
kutlamaları uyarlama projesi için, eĢiyle birlikte kutlamaları ye
rinde izlemek üzere Sidney'e gönderilmesiyle kamuoyunun
gündemine de gelmiĢti.
Nezahat ġahin: AKP Hükümeti'nin ilk Tarım Bakanı Sa
mi Güçlü'nün kızı. Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi Ġstimlak
Müdürlügü'nde mimar olarak çalıĢıyor.
Ġsmail Erdem: AKP Ġstanbul Milletvekili Ekrem Erdem'in
amcasının oğlu. Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi Encümen
Üyesi.
AyĢe Pakdil Kahveci: TBMM BaĢkan Vekili Nevzat Pak
dil'in kız kardeĢi. BüyükĢehir Belediyesi'nin Basın DanıĢman
lığına bağlı olarak Kadir TopbaĢ'ın konuĢma metnini hazırla
yan ekipte çalıĢıyor.
Mümin Kahveci: AyĢe Pakdil'in eĢi, TBMM BaĢkan Veki
li Nevzat Pakdil'in de damadı. UlaĢım A.ġ'de, Genel Müdür
Yardımcısı.
Halil Ġbrahim Ürün: AKP Konya Milletvekili Halil
Ürün'ün yeğeni. ĠSKĠ Tahsilat Takip Müdürü.
Kadir Önder Kar: AKP Genel Sekreteri Ġdris Naim ġa-
hin'in damadı. Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi Ģirketlerinden
UlaĢım A.ġ.'nin Ġnsan Kaynakları Müdürü.

84
Tevfik Göksu: AKP Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun
amcasının oğlu. ĠSKĠ Yatırımlar Genel Müdür Yardımcısı.
Ahmet Öcalan: Esenler Belediye BaĢkanı Mehmet Öca-
lan'ın oğlu. BüyükĢehir Belediyesi'ne bağlı Spor A.ġ. Genel
Müdürü'nün Özel Kalem Müdürü.
Ahmet Ketenci: BaĢbakan Erdoğan'ın büyük oğlu Ahmet
Burak'ın eĢi Sema Ketenci'nin ağabeyi. Belediyenin Ģirketi
Belbim'de teknik müdür.
Musa Karaağaç: AKP Genel Sekreteri Ġdris Naim ġahin'in
yeğeni. Belediyede Ģoför olarak çalıĢıyor.
Murat Kansu: AKP Ġstanbul Milletvekili Hüseyin Kan-
su'nun yeğeni. Belediyenin Deniz Hizmetleri Müdürlüğü'nde
görevli. Kansu'nun bir diğer yeğeni Cemal Kansu da, Eminö
nü Belediyesi'nde zabıta.
Göksel GümüĢdağ: Emine Erdoğan'ın ağabeyi Hasan
Gülbaran'ın kızı Müge Gülbaran'ın eĢi. Ġstanbul BüyükĢehir
Belediyesi Spor Kulübü BaĢkanı. GümüĢdağ, Küçükçekmece
ilçesinden de BüyükĢehir Belediyesi Meclis Üyesi.
Ömer Erdoğan: BaĢbakan Erdoğan'ın yanından ayırma
dığı koruma olarak görev yapan yeğeni Ali Erdoğan'ın karde
Ģi. Belediyenin fotoğrafhanesinde görevli.

İGDAŞ'ta 3. Dava
09.09.2003 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde Özgür ErbaĢ
ĠGDAġ'ta 3. Dava" baĢlıklı yazısında aralarında Bülent
Arınç'ın ağabeyinin de bulunduğu 142 kiĢi hakkında dava
açıldığını aktarıyordu:

85
"Erdoğan'ın bürokratına 33 yıl istemi
ÎGDAġ'taki yolsuzluklarla ilgili 3. dava açılırken "Faiz ha
ramdır" diyerek son haftalarda gündeme gelen Kamu Banka
ları Ortak Yönetim Kurulu BaĢkanı Zeki Sayın'ın ömür boyu
memuriyetten yasaklanması istendi. Sayın'la birlikte DSĠ Ge
nel Müdürü Veysel Eroğlu ve TBMM BaĢkanı Arınç 'ın
ağabeyinin "nitelikli zimmet suçu" iĢlediği ileri sürüldü.
ÎGDAġ'taki yolsuzluklarla ilgili, aralarında Kamu Bankala
rı Ortak Yönetim Kurulu BaĢkanlığı'na getirilen Zeki Sayın,
Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü görevine getirilen Veysel
Eroğlu, TBMM BaĢkanı Bülent Arınç'ın ağabeyi Ümit Doğay
Arınç'ın da bulunduğu 142 kiĢi hakkında dava açıldı. Bu da
vayla birlikte, ÎGDAġ'taki yolsuzluklara iliĢkin toplam üç dava
açılmıĢ oldu.
Eyüp Cumhuriyet Savcısı Ali Ġhsan Demirel tarafından ha
zırlanan iddianamede, sanıkların "ihtilasen nitelikli zimmet",
"sahte belge düzenlemek", "Kara Paranın Aklanmasının Ön
lenmesine Dair Kanun'a muhalefet etmek" ve "ihaleye fesat
karıĢtırmak" suçlarını iĢledikleri iddiasıyla 6 ay ile 33 yıl
arasında değiĢen hapis cezalarına çarptırılmaları istendi. Savcı
Demirel, ayrıca BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ġstanbul Bü-
yükĢehir Belediye BaĢkanı Ali Müfit Gürtuna, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in de aralarında bulunduğu 5
kiĢi hakkında takipsizlik kararı verdi.
Ġddianamede Zeki Sayın'ın, ĠGDAġ Yönetim Kurulu üye
si olduğu dönemde gerçekleĢtirildiği iddia edilen, kitap, dergi
basımı ve dağıtımı ihalelerinden haksız çıkar elde edilmesi su-

86
çuna iĢlemlere onay vererek ortak olduğu savlandı. Sayın'ın
"nitelikli zimmet" ve "ihaleye fesat karıĢtırmak" suçlarını
iĢlediği iddiasıyla 33 yıla kadar hapsi ve memuriyetten
müebbeten men cezasına çarptırılması istendi.
ġirket amaçlarının dıĢına çıkıldı
Ġddianamede, 1994-2001 yılları arasında Ģirketin ana söz
leĢmesindeki amaçlar dıĢına çıkıldığı savlanarak Güngören
katlı otoparkı inĢaatı, Ümraniye Belediyesi inĢaatı, Ġstanbul
Halk Ekmek, billboard, Kartal kavĢak düzenlemesi ve bazı
Ģirketlere borç verilmesi, KiptaĢ'ta konut alımı, bazı vakıflara,
BüyükĢehir Belediyesi'nde istihdam edilen danıĢmanlara yapılan
ve Ģirketi zarara sokan ödemeler yapıldığı iddialarına yer
verildi. Yönetim Kurulu üyesi olduğu dönemde bu iĢlere olur
vererek "nitelikli zimmet" suçunu iĢlediği iddia edilen ve 18
yıla kadar hapis ve memuriyetten müebbeten men cezalarına
çarptırılmaları istenen kiĢiler arasında Eroğlu ile Ümit Doğay
Arınç’da var. Ġddianamede ayrıca ĠGDAġ'ın Ġstanbul 1999
dergisi basım ve dağıtımı, mobil tahakkuk sisteminin de
aralarında bulunduğu ihalelere iliĢkin soruĢturmalarda, hesap
uzmanları ve Mülkiye baĢmüfettiĢlerine yanlıĢ ve eksik bilgi
verildiği iddia edildi. Ġddianamede, 18 sanık hakkında "Kara
Paranın Aklanmasının Önlenmesine Dair Yasaya muhalefet
etmek" suçunu iĢledikleri gerekçesiyle 1 yıla kadar hapis
cezasına çarptırılmaları istendi.
Ġddianamede "Zincirleme zimmet" suçunu iĢlediği iddia
edilen 11 sanığın da 12 yıla kadar ağır hapisleri ve
memuriyetten müebbeten yasaklanma cezasına çarptırılmaları
istendi..."

87
Arınç'ın Kardeşi Tekstilci
23 Aralık 2003 tarihli Milliyet Gazetesi'nde Serpil Yılmaz,
"Arınç'ın kardeĢi tekstilci" baĢlığı altında Arınç'ın kardeĢi hak
kında ilginç bilgiler veriyordu:
"Yeni iktidar, yeni ortaklıklar ilgimizi çekiyor. Konya do
ğalgaz dağıtımını, Konya Sanayi Odası BaĢkanı Hüseyin Üzül
mez ile Mesut Yılmaz'ın yeğeni ve Global Menkul Değerler'in
sahibi Mehmet Kutman ortaklığının alması...
TOBB Yönetim Kurulu üyesi de olan Üzülmez'in,
AKP'den Konya belediye baĢkan adaylığı söylentiler arasında.
BaĢbakan Tayyip Erdoğan, Kutman ile Üzülmez ortaklığını,
Konya'da katıldığı ġebi Arus törenlerinde öğreniyor. Kut-
man'ın doğalgaz dağıtım firmalarıyla düĢük oranlı da olsa or
taklıklar kurarak, doğalgaz dağıtım piyasasından yüzde 10 pay
alacak bir 'gaz holding' kurma hedefi olduğu biliniyor.
Bursa'ya geçelim. GüneĢli hafta sonu AyĢe Azizoğlu'nun
daveti üzerine, Bursa - Yalova yolu üzerinde Dilhan Tekstil'in
ev dekorasyonu ürünlerinin sergilendiği showroom açılıĢına
gittik. Davetliler 300 bin dolara mal olan showroom'u, Meclis
BaĢkanı Bülent Arınç'ın açacağını zannediyordu.
Davetin baĢladığı ilk saatlerde Bülent Arınç 'ın kardeĢi
Kutlay Arınç'ın yanındayım. Kutlay Bey, Dilhan'ın kurduğu ip
lik firmalarının birinde 3 yıldır ortak.
Kutlay Arınç ağabeyi için, "Gelmez dersem, siz gazeteciler
gidersiniz" diyor. Gider miyiz, bir ekiple gelmiĢiz!
Ġstanbul sosyetesinin önde gelen isimleri mimar ve antika
cı Naim-Güler Arnas, konfeksiyoncu Erkan-Gülbin Simitçioğ-

88
lu çifti, Dr. Halil Yiğit ve yılların tiyatro sanatçısı Haldun Dor-
men'in kardeĢi, eĢi Güler Yiğit, borsacı Mete Taki ve eĢi Nes
lihan Taki (22 yıllık eĢi Kemal DerviĢ'ten, 13 yıl önce boĢan
mıĢ olmasına rağmen biz kendisini nedense hâlâ "DerviĢ'in es
ki eĢi" diye anmaya devam ediyoruz...), gıda ithalatçısı Deniz -
Füruz Kurbanzade çifti, Habbab Grubu Koordinatörü Öner
Tüzün ve eĢi Gülgün Hanım, avukat ve iĢadamı Mehmet Ür
güplü, Ertuğrul ayakkabılarının sahibi Ertuğrul Ar, mimar Yal
çın AlataĢ ve showroom'un mimarı Eren Yorulmazer; aklıma
ilk gelenler...
Dilhan Tekstil, 23 yıllık pazarlamacı, 9 yıllık sanayici Kay
serili Ruhi ve Nuri Baytimur kardeĢlerin kurduğu bir Ģirket.
Üretim Bursa'da, firmanın satıĢ merkezi Ġstanbul. Dünyanın
önde gelen markalarına tül perde üretiyorlar. Üretiminin yüz
de 40'ını; New York, Barcelona, Dubai ve Tahran'daki satıĢ
ofisleri baĢta olmak üzere ihraç ediyorlar. 300 kiĢiye istihdam
yaratıyorlar.
Nükhet Duru ve Cenk Eren sahneyi hareketlendirmeden;
Kutlay Arınç ile sohbet etme fırsatımız oluyor, Arınç tekstil
sektörüne yeni girmiyor. Adana'da Sabancı Grubu'nun ilk Ģir
ketlerinden Sasa'da bir süre çalıĢmıĢ. Sasa'yı bilirsiniz... Sakıp
Sabancı'dan bir "Sa", Adana'nın döneminde en zengin ailesi
Sapmazlardan da öbür "Sa" alınarak kurulan fabrika.
Arınç, 1993 - 1994 yıllarında Türkmenistan'da anahtar
teslim tekstil fabrikası kurduğunu anlatıyor. Birlikte sohbet et
tiğimiz BaĢbakanlık MüsteĢarlığı görevini yeni teslim eden
BaĢbakan MüĢaviri Fikret Üçcan'ın da, Türkmenistan anısını

89
dinliyoruz. Üçcan AĢkabat'a ayak bastığı gün, Türkimenistan
para birimi manat ile ABD doları eĢitleniyor. Üçcan o geziden
eĢine belki de o güne kadar aldığı en "pahalı" hediye ile dönüyor.
Arınç ise cüzdanında hâlâ hatıra parası olarak manat taĢıyor.
Ekonomiden söz açılıyor, piyasanın da açıldığı görüĢü
paylaĢılıyor. Devlet odaklı yatırımların yerini, özel sektör alın
ca ortaya yeni serüvenler çıkacak, izleyeceğiz..
Arınç yalnız kalıyor
Yerel seçimler sırasında, Genel BaĢkan Tayyip Erdoğan,
saygı göstererek, Manisa adaylarını Bülent Arınç'a bırakıyor.
Manisa Arınç'ın memleketi.
Arınç da, tutuyor, Manisa'da iĢkenceci polislerin avukatlı
ğını üstlenen birini aday gösteriyor. O Ģimdi Manisa
Belediye
BaĢkanı!.. AKP Genel Merkezi bundan rahatsız, ama yapacak
bir Ģey yok!..
Adayların belirlenmesinden sonra, Arınç Manisa'ya gidi
yor. Bir tören var. Ama törende, Arınç'a sevgi ve muhabbet
eskisi gibi değil. Bir yabancılaĢma, bir dıĢlama gözleniyor.
Her sözü bir olay, her davranıĢı bir olay yaratan Arınç, pot
kırmakta rekor kırıyor. ġeyini Ģey etmekle baĢlayan çirkin söz
ler, Arınç'ın AKP Genel Merkezi'nde neden olduğu son rahat
sızlık.
Arınç ayrıca AKP'de köktendinciliğin temsilcisi. AKP mer
keze doğru yol alırken, Arınç modası geçmiĢ bu düĢüncenin
peĢinde ısrar ediyor.
Arınç ile Genel Merkez arasında soğuk rüzgarlar esiyor
Arınç'ı yalnız bırakan mesafeler...

90
Vekile Yağıyor, Vatandaşa...
22 ġubat 2007 tarihinde Antibürokrasi adlı Ġnternet site
sinde "Kamuoyuna yansımaması için" baĢlıklı yazıda, Ġbrani
asıllı AKP Genel BaĢkan Yardımcısı Nükhet Hotar Göksel'in
diĢlerine vidalı tedavi uygulanması ile ilgili bilgiler yer alıyordu:
"Bülent Arınç ile ilgili epey yazı yazdım, kendisi milletin
parasını çarçur eden, TBMM personeli memura, milletvekille
rine halkın aleyhine haksız yere çıkar sağlamayı huy haline ge
tirmiĢ garip bir insan. Bir de haktan, adaletten bahsetmesi yok
mu, insanı çileden çıkarıyor. Birbiriyle bağlantılı birkaç haber
okudum ve ellerindeki devlet imkanlarını kendi çıkarları, cep
leri, akrabaları, ahbapları için nasıl fütursuzca kullandıklarına,
bu konuda uzman olmama rağmen bir kere daha dehĢetle Ģa
hit oldum. ġu haber 2005 yılına ait, bakın Bülent Arınç güya
vekillerin sağlık harcamasından Ģikayet ediyordu. Tarih; 16
Haziran 2005:
Hatıra olarak saklıyorum, bir arkadaĢımız alt-üst çenesini
tamamen implant yaptırdığını söyleyince diĢ hekimleri isyan
ettiler. 2 ayda bir gözlük değiĢtirenler, 30 kalemden 40 kutu
ilaç yazdıranlar...
Olabilir, bunların hepsi her konuda mümkündür. Kontrol et
mez üzerinde durmazsanız, bunlar toplanır, 72 milyondan aldıkla-
nmızı 70 kiĢinin cebine koymuĢ oluruz, bu haksızlık, zulüm...
Gözleriniz yaĢardı değil mi? Hayır, 32 diĢine implant yap
tıran vekilin çektiği acıya değil, Bülent Arınç'ın 72 milyonun
hakkını savunmasına elbette. Peki ne beklersiniz, orada bu Ģi
kayetleri yapıp ağlayan Bülent Arınç bu milletvekilinin iflahını

91
kesmiĢ, "72 milyonun" hakkını 2 ayda bir gözlük değiĢtiren,
yedi sülalesinin ağzını implantla dolduranlardan almıĢ, hepsi
nin adını ilan etmiĢtir, Allah razı olsun, değil mi? BoĢ
hayal kurmayalım, ortada ne isimler, ne de geri alınan para var. Üs
telik "ne indirecek, bindirdi" diyenin hesabı, aradan bir yıl ge
çiyor ve ilginç bir haberle karĢılaĢıyoruz.
1 Ocak 2007'den itibaren çalıĢanlar için diĢ protez yapım
ları bile sınırlandırılacakken, TBMM, milletvekillerinin ağız
sağlığı için keseyi açtı. Milletvekilleri ve birinci derece yakınla
rının faturası TBMM tarafından karĢılanacak 'vidalı diĢ sayısı'
arttı.
AKP Genel BaĢkan Yardımcısı Nükhet Hotar Göksel'in
implant tedavisi faturasının ödenmemesinin ardından TBMM
BaĢkanlık Divanı, tedavi yönetmeliğinde değiĢikliğe gitti.
AKP'li Hotar'ın implantlarının bedeli de yönetmeliğin ön
gördüğü koşullara uymadığı ve sınırları aştığı gerekçesiyle
TBMM tarafından faturası ödenmemişti. Konuyla ilgili yakın
malar üzerine TBMM BaĢkanlık Divanı toplanarak, yönetme
liği değiĢtirdi. 21 inci maddedeki sınırlamalar kaldırıldı ve her
çene için altı implant yapılabilmesine olanak sağlandı. Yönet
melik yürürlüğe girmesi için BaĢbakanlığa gönderilirken, ya-
yımlanıncaya kadar kamuoyuna yansımaması için de gizli tu
tuldu. Radikal, Hotar'ın partideki sekreteryasına görüĢme iste
ğini iletti, sonuç alamadı.
Yönetmelik değiĢikliğiyle milletvekillerinin diĢ tedavilerin
de yeni olanaklar sağlanırken, Maliye Bakanlığı'nın 2006 Büt
çe Uygulama Talimatı'yla çalıĢanların tedavi hakkı kısıldıkça

92
kısıldı. Maliye'nin talimatına göre, bu yıl üç öğretim üyesinin
raporunu alarak implant tedavi görmek zorunda olduğunu ka
nıtlayan çalıĢanlara, bunun için 90-120 YTL ödeme yapıla
cak. 2007 yılı baĢında yürürlüğe girecek Sosyal Güvenlik ve
Genel Sağlık Sigortası Yasası'ndaysa implant bedelleri tümüy
le kapsam dıĢı bırakıldı.
Ġktidar partisi milletvekili Nükhet Hotar tanesi 1500 dolar
dan Ģu kadar diĢ bedelim nasıl ödenmez diye yaygara yapınca
derhal TBMM BaĢkanlık Divanı (geçen yıl ağlayan Bülent
Arınç'dan habersiz değil herhalde) hemen yönetmeliği hazırla
yıp kamuoyuna fark ettirmeden kadının gönlünü yapıvermiĢ.
Hotar'ın ve birinci derece 8-10 akrabasının vidalı diĢ parasını
herhalde TBMM baĢkanlık divanı cepten ödeyecek öyle ya.
72 Milyon için kara haber ise bugün Milliyet tarafından
TBMM memurlarına "müjde" baĢlığıyla geldi. Milliyet'teki ha
bere göre bu kıyaktan milletvekillerinin sülaleleri yanında
meclisin memur takımı da istifade edecekmiĢ. Bakın "müjde-
nin"içinde neler var:
Meclis personeline implant diĢ müjdesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) BaĢkanlığı, millet
vekiline tanıdığı altı implant diĢ yapımı hakkının yarısını kendi
memuru ve ailesine de tanıdı. TBMM personeli, tanesi 1500
doları bulan implant dişleri ücretsiz olarak Meclis BaĢtabipli
ği'nde yaptırabilecek.
Diğer düzenlemeler Ģöyle:
ĠĢitme cihazı için rapor değil kulak-burun-boğaz uzmanı
nın reçetesi yeterli olacak, ĠĢitme cihazı için milletvekiline

93
1500, personele 1000 Yeni Türk Lirası ödeniyor.
Milletvekili ve Meclis personeli artık, diĢ tedavisi hariç, di
ğer muayene ve tedavilerinde öğretim üyesi farkını ödemeye
cek.
Milletvekili ve yakınlarına, acil müdahale gerektiren du
rumlarda tanınmıĢ olan ambulans ücretinin ödenmesi kapsa
mına "yatağa bağımlı hastalar" da dahil edildi.
Sadece ilgili dal uzmanının yazabileceği ilaçlar, TBMM
BaĢtabipliği'ndeki bir doktor tarafından da reçete edilebilecek.
Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi, raporlu ilacın reçete ya
zımı için dahi özel hastaneye 70 Yeni Türk Lirası
ödemekten
kurtulacak..."

Ülker'den Bir İlk Daha


18.07.2006 tarihinde Ülker'in Ġnternet sitesinde, "Koles
terolü düĢürmenin doğal yolu Benecol, 22 ülkeden sonra Ģim
di Türkiye'de..." baĢlıklı yazıyla yeni ürününü Ģöyle tanıtıyor
du:
"Yıllardır tüketicilerin beklenti ve ihtiyaçlarını en üst dü
zeyde karĢılama misyonu ile hareket eden Ülker, sonsuz tüke
tici mutluluğu hedefi ile çalıĢmalarına sürekli hız veriyor. Sağ
lıklı ve kaliteli ürünler sunmak ilkesinden asla vazgeçmeyen
Ülker, bu gaye doğrultusunda önemli bir sosyal sorumluluk bi
lincinin oluĢmasına da öncülük ediyor. Son giriĢimi ile fonksi
yonel gıda sektörüne giren ve kolesterol düĢürücü Kalbim Be
necol ürün serisi ile kalbinizin en büyük dostu olmaya hazırla
nan Ülker, gıda sektöründe bir atılıma daha imza atıyor.

94
Kalp ve damar sağlığı için çağımızın en önemli risk faktör
lerinden birini oluĢturan kolesterolü düĢürmek ve kontrol altı
na almak konusunda dünyaca tanınan Benecol ismi; Ülker
güvencesiyle 22 ülkeden sonra Türk tüketicisiyle buluĢuyor.
Yoğurt, yoğurt içeceği, süt ve margarinden oluĢan ürün yelpa
zesiyle Ülker Kalbim Benecol'ün basın lansmanı, Ülker ĠstiĢa
re Konseyi Üyesi & Grup Sözcüsü Metin Yurdagül, Gıda Gru
bu BaĢkanı Mehmet Tütüncü, Raisio Life Sciences BaĢkanı
Jukka Lavi, Türk Kalp Vakfı Mütevelli Heyeti ve Yönetim
Kurulu BaĢkanı Çetin Yıldırımakın ve Prof.Dr. Osman Müftüoğ-
lu'nun katılımıyla 18 Temmuz 2006 tarihinde Swiss Otel'de
gerçekleĢtirildi..."
Ülker, Raisio Life Sciences BaĢkanı Yahudi Jukka Lavi,
Türk Kalp Vakfı Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu BaĢkanı
Mason Çetin Yıldırımakın ile elele yaptıkları toplantıda "Türk
Kalp Vakfı tarafından da desteklenen Kalbim Benecol ürün
serisi ile Ülker, doğal, keyifli ve kolay yoldan kolesterol kont
rolüne olanak sağlayacaktır." diyordu.
Yine aynı günlerde Ülker grubunda umum müdürlük yap
mıĢ, Murat Ülker ve ailenin diğer fertleri ile ortaklık yapmıĢ, yi
ne Ülker ailesi ile beraber yaptıkları faaliyetler sonucunda "do
landırıcılık ve nitelikli dolandırıcılık" iddiaları içeren müfettiĢ
raporları düzenlenen Unakıtan'ın baĢında bulunduğu Maliye
Bakanlığı, kalp sağlığı için en hayati önem taĢıyan kolesterol
düĢürücü ilaçların ödemelerini adeta durduruyordu.
Bakanlık bunu heyet raporuna bağlamıĢ, kolesterol ilaç
alımı sonucu biraz düĢünce ödemesini ve yazılmasını önlemiĢ-

95
tir. Tıptan ve kalp sağlığı ile en ufak bir ilgisi olan insan bilir ki
bu ilaçlar ömür boyu alınmak zorundadır. Ġlaç alımına ara ve
rilince kolesterol yine yükselecektir. O zaman gelsin Bene-
col'ler...
Ülker'in ortakları arasında BaĢbakan yer almıĢ, Kola Tur-
ka Ģapkası giyerek pozlar vermiĢ, açılıĢlarda Kola Turka'yı
elinden düĢürmemiĢ, arabasından çocuklara Ülker mamulleri
dağıtırken gazetelerde ve Tv'lerde görüntüleri yayınlanmıĢtı.
Asıl soyadları Berksan olan Ülkerler Kırımdan göçen ve
Yahudi soyundan gelen isimlerin ağırlığı olan bir Ģirketti. Bu
rası da Kırım kökenli Rus Yahudilerinin adeta karargahı idi.
Yani Musa'nın ticari sahada faaliyet gösteren Ģirketiydi. Bu
gruba bağlı Ģirketlerden Ülker Gıda'da Bülent Arınç'ın baca
nağı Süleyman Kaya, fabrika müdürü olarak çalıĢıyordu. Ma
sonları Hiram Usta'nın kulları olarak niteleyen Arınç, Ülkerle-
rin Masonlarla ortak faaliyetleri hakkında nedense konuĢmu
yordu. Bunlardan biri de Ülker'in finansör olduğu Mozart
Günleri idi. Bilindiği gibi Mozart, Müslümanların ve Türklerin
yok edilmesini isteyen bu konuda Ģiirler yazan bir alçaktı.
Onun bu özelliği herkesçe bilinmesine rağmen, kanında zerre
kadar Türklük, kalbinde zerre kadar Müslümanlık taĢıyan bir
insan Mozart'ı övebilir mi?

Türk ve İslam Düşmanı Mason Mozart ve Ülker


Hürriyet Gazetesi'nden Mason Doğan Hızlan, 2 Mart
2006 tarihli "Mozart Günleri" baĢlıklı yazısında; Ülker grubu
nun Türk ve Ġslam düĢmanı mason Mozart'ın kutlamalarına

96
verdiği desteği Ģu sözleri ile anlatıyordu:
"Ülker Müzik Günleri'nin bu yılki adı: "Mozart'la Sonsuz
luğa Yolculuk" Wolfgang Amedeus Mozart'ın doğumunun
250. yılında, konserler, etkinlikler 11 ile 13 Mart 2006 arasın
da gerçekleĢtirilecek..."
Doğan Hızlan'ın yazısından açıkça görüldüğü gibi, Türk
ve Ġslam düĢmanı mason Mozart'ı kutlama günlerinin finans
manını "Ülker" firması karĢılıyordu.
Aynı Ülker grubunun ilanla ve her daim desteklediği An
dante Dergisi'nin Ocak-ġubat 2006 tarihli 20. sayısının 14.
sayfasında "Bu Şarkıyı Hampson'dan Dinleyin" baĢlığı altın
da, Mozart'ın, zil ve davul gibi Türk enstrümanlarını da kulla
narak, 'İmparator olmak istiyorum' adlı bir Alman savaĢ Ģar
kısı bestelediğini, bu parçayı Osmanlı'ya savaĢ açmaya hazır
lanan Ġmparator II. Jozeph'in ısmarladığını anlatıyor ve Ģarkı
nın ilk dörtlüğünü Ģöyle veriyordu.
"İmparator olmak istiyorum
Silkelemek istiyorum Doğu'yu,
Titretmek istiyorum Müslümanları,
Konstantinopolis benim olmalı..."
Ermeni Hırant Dink'in "Türk'ten boĢalacak zehirli kanın
Ermeni'nin temiz kanı ile değiĢeceğini" söylediği, sözlerden
savcılığın beraat ettirilmesini istemesinden, Ġstiklal MarĢına
karĢı yaptığı saygısızca açıklamalarının ardından hiçbir tepki
almamasından olacak, Ülker grubu çıtayı yükseltiyor, Mozart
isimli Masonu göklere çıkaran yayın ve etkinlikleri Müslüman
Türk milletinden kazandığı paralarla finanse ediyordu.
Ülker'in desteklediği yayında Mozart'ın yukarıdaki Ģarkısı-
97
nın sözlerinin altında Ģunlar da yazılıyordu:
"Thomas Hampson, çok baĢarılı bulunan bu albümde
Mozart'la birlikte, Haydn, Beethoven ve Schubert'in Ģarkılarını,
Nikalaus Harnoncourt yönetimindeki Concentus Musicus Wi-
en topluluğu eĢliğinde söylüyor..."
12 Mart 2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde Ülker'in
"Mozart'la Sonsuzluğa Yolculuk" baĢlıklı reklamları yayınlanı
yordu. Atatürkçü(!) Cumhuriyet Gazetesi, Ġslamcı-muhafaza-
kar Ülker, Ġmparator olmayı; Türk illerini silkelemek, Müslü
manları titretmek ve Ġstanbul'u Bizans yapmak için isteyen
Mason Mozart...
Ne üçlü ama...
Türk ve Ġslam düĢmanı Amadeyyus Mozart'ı, yerli(!) ma
sonlar Mimar Sinan adlı dergilerinin 80. sayısında Ģöyle ululu-
yorlardi:
"Kâinatın ulu yaratanı, zaman zaman, dünyaya dahiler
gönderir. Ġnsanlığı kurtarsın, Nuruziya'ya kavuĢtursun diye!
1756 yılının 27 Ocak günü, Salzburg'un, bugünkü adı Getre-
idegasse olan, dar bir sokağındaki 6 No'lu evin mütevazı bir odası
na Mozart biraderi gönderdi. Bir dev doğdu o gün o evde. Gökten
bir sanat nuru indi o evin üzerine. Bir tanrı mucizesi olan bu dahi
nin sanat ıĢığı dünyamızı hala aydınlatıyor..."
Ne oyun ama Müslüman Türk milletinin sırtından kazan
dıkları paralar ile silkelemek istiyorlar Türk illerini, titretmek
hayali kuruyorlar Müslümanları... İstanbul'u işgal özlemlerini
de şu alçakça sözlerle dile getiriyorlar; "Konstantinopolis be
nim olmalı..."

98
Destekledikleri ve besledikleri yayınlarda yukarıdaki gibi
gerçek yüzleri fıĢkıranlar, saf insanlarımıza ne diyorlardı;
"Önce güneĢ hava su sonra bol gıda gelir, akĢama baba
cığım unutma Ülker getir"
Tabi yerseniz...
Masonların ululadıkları bir diğer Mason Abdullah Cevdet,
ülkemize damızlık erkek ithal etmeyi öneriyor, Fransız Mason
larının "Kur'anı kapa, kadınları aç" tekliflerini uygulamaya
koymaya çalıĢıyordu.

Şerefe Ülkerler Şerefe


"Önce güneĢ hava su sonra bol gıda gelir, akĢama baba
cığım unutma Ülker getir." Çocukluğumuzda Televizyon rek
lamlarında sıkça bu sözleri dinlerdik. Herhalde bundan sonra
reklamlarında "akĢama babacığım Ülker yerine Efes getir"
sözleri yer alacak. Ġnançlı saf insanlarımıza alkol satan dük
kanların önünden geçmenin ne denli günah olduğu anlatıldı.
Ġnsanlar hasta çocuklarına bile alkol satan dükkanlardan kıza
mık Ģekeri almadı. Dükkanlar ve üretilen gıda maddeleri Ġsla-
mi ve Ġslami olmayan diye ikiye ayrıldı. Hep belli markalar ca
milerde belli kesimlerin imamlarınca dikte ettirildi.
Ülker grubu da Ġslami sermayenin baĢını çekiyor, ürünle
rinde domuz ürünlerini kullanmadığını özellikle vurguluyordu.
Alkolünse zinhar yanlarından bile geçmiyordu.
Bir gün Efes Pilsen biralarının üretim ve dağıtımını yapan
Anadolu Endüstri Holding'in sitesini incelerken ilgimi bir Ģir
ket çekti. Polinas isimli bu Ģirkette Holding hisselerinin oldu-

99
ğunu söylüyor ancak ortaklarını belirtmiyordu. Aynı Ģekilde
Ülker grubu da sitelerinde Polinas adlı Ģirkette ortaklıkları ol
duğunu söylüyor, ancak onlar da ortakları hakkında bilgi ver
miyorlardı.
23 Eylül 2004 tarihli Ticaret Sicili gazetesini incelerken
hiç olmayacak gibi gelen bir durumla karĢılaĢıyor, Efes Ülker
ya da Özilhan ve Ülker ortaklığına rastlıyordum.
Ticaret sicil gazetesinde bu ortaklık Ģu Ģekilde yer alıyordu:
"Ticaret ünvanı: Polinas Plastik Sanayii ve Ticaret Ano
nim ġirketi...
Merkezi Ġzmir'de 1378 Sokak No:4/l Kordon iĢ hanı, Al-
sancak, adresinde olup, ticaret sicilinin merkez- 57823 numa
rasına kayıtlı yukarda ünvanı yazılı ġirket'in 26.04.2004 tari
hinde yapılan olağan genel kurul toplantısında,
Ana sözleĢmesinin 4. ve 6. maddelerinin tadil edildiği, yö
netim kurulu üyeliklerine;
Sabri Ülker, Orhan Özokur, Murat Ülker, Hüseyin Avni
Metinkale, Georg R Wiederkehr, Dan Zelouf, Tuncay Özilhan,
Mustafa Uysal, Mahmut Mahir KuĢçulu, A. Cumhur Büyüka-
kıncı 3 yıl için;
Denetim Kurulu Üyeliklerine;
GüneĢ Yıldız, Ataman Yıldız, Musa Doğan, Ahmet Bal 1
yıl için seçildikleri bildirilmiĢ tescil ve ilanı istenilmiĢ olmakla
buna dair olan tutanak ve 06.07.2004 tarihli kararın sicile
T.t.K.h göre 10.09.2004 tarihinde tescil edildiği ilan olunur.
Yine aynı günkü genel Kurulda Efes-Ülker ortaklığının 1.
derecede imza yetkilileri Ģu Ģekilde oluĢuyordu;

100
Sabri Ülker Yönetim Kurulu BaĢkanı....
Tuncay Özilhan Yönetim Kurulu BaĢkan Vekili...
Orhan Özokur Yönetim Kurulu Üyesi...
Murat Ülker Yönetim Kurulu Üyesi...
Yener M. SonuĢen MüĢavir...
Hüseyin Avni Metinkale Yönetim Kurulu Üyesi...
Georg R. Wıeserkehr Yönetim Kurulu Üyesi...
Dan Zelouf Yönetim Kurulu Üyesi...
Mustafa Uysal Yönetim Kurulu Üyesi...
Mustafa KuĢçulu Yönetim Kurulu Üyesi...
A. Cumhur Büyükakıncı Yönetim Kurulu Üyesi, Genel
Müdür...
Sadettin Korkut Genel Müdür Yardımcısı...
Levent Sipahi Genel Müdür Yardımcısı...
Özilhan-Ülker ortaklığı tabii ki Polinas ile sınırlı değil, "Na-
saĢ Alüminyum Sanayi ve Ticaret Anonim ġirketi'nde Sabri
Ülker ve Tuncay Özilhan ortaklığının diğer isimleri de Ģu Ģekil
de yer alıyordu:
ġinasi Çelikkol
Metin Tokpınar
Nuh KuĢçulu
M. Fethi Ağalar
Kamil Yazıcı
Cevat Höbek
Yücel Sayın
ġerif Elçi
Güngör Aydınoğlu

101
Klaus Von Eichmann
Rene vermeire
Demir Demirgil
Cemalettin Özabacı
Ġrem Nuhoğlu

Bira
Tüsiad eski baĢkanı ve Ülkerlerin ortağı Tuncay Özil-
han'ın sahibi olduğu Efes birasının reklamlarında, "Dünya
karması açıklandı" baĢlığı altında "Biraullah" ifadesi kullanıla
rak, Allah'ın ismine hakaret ediliyordu.
ġeriatçı Vakit gazetesi, ĠBDA-C'nin yayın organı görünü
mündeki "Aylık" adlı dergilerde bu duruma tepki gösterilirken,
Tuncay Özilhan için "Tescilli Ġslam DüĢmanı" deniyordu. Oy
sa Tuncay Özilhan'ın ortakları arasında yer alan Ülkerler için
her iki yayın organından da hiçbir tepki ve hatta eleĢtiri
bile
gelmiyordu.

Ülker'e Farklı Görüşten 8 Yeni Akıl Hocası


Murat Ülker, Ülker ĠstiĢare Konseyi'nin üyelerini seçti.
Murat Ülker'in seçtiği isimlerden bazıları Yahudi, bazıları Ma-
son'du. Bunlar arasında Cumhuriyet Gazetesinin Yönetim
Kurulunda yer alan, Alev CoĢkun da vardı. Dinci Ülker Cum
huriyet değerlerini savunduğunu iddia eden Cumhuriyet Ga-
zetesi'ne sponsorluk yapmaya baĢlıyordu. Ülker Silahlı Kuv
vetlerden Turhan Özer'i kadrosuna katıyordu.
Oltan Sungurlu, A. Nail Kubalı, Galip Demirel, Ġlter Türk-

102
men, Rona Yırcalı ve Rıfat Hassan Ülker bünyesine katılan di
ğer isimlerdi. Gerçi Yahudi cemaatının önde gelen isimlerin
den Rıfat Hassan yeni katılmıĢ görünse de yıllardır Ülkerlerin
kakao ihtiyacını karĢılıyordu.
Böylece; 4 milyar doları aĢan cirosu, BaĢbakan, Maliye
Bakanı, gibi ortaklıkları ve değiĢik iliĢkileri ile Türkiye'nin en
karmaĢık gruplarından biri olan Ülker, Nisan ayında gerçek
leĢtirdiği ve gençlere daha çok sorumluluk verilen yeniden ya
pılanma sürecinin devamında, ilginç isimleri bünyesine katı
yordu:
Ülker grubuna göre; Alev CoĢkun, Galip Demirel, Rıfat
Hassan, Turhan Özer, Ali Nail Kubalı, Ġlter Türkmen, Rona
Yırcalı ve Oltan Sungurlu, grup faaliyetleri ve yansımalarını ta
kip ederek grubun dıĢ dünyadan nasıl görünüp algılandığını
yorumlayacak, Ģirketlerin aktivite ve ürünleri hakkında yeni fi
kirler üretecek.
Grupta Nisan 2005'te baĢlayan yeniden yapılanma, halka
açık tek kuruluĢ olan Ülker Sanayi Gıda'nın baĢına Ali Ül
ker'in atanması ile baĢladı. Onursal BaĢkan Sabri Ülker'in oğ
lu, Ġcra Kurulu BaĢkanı Murat Ülker ile birlikte çalıĢacak bir
'ĠstiĢare Konseyi' kuruldu, buraya grup içinden Metin Yurda-
gül ve Necdet BuzbaĢ atandı. Ülker'den o tarihlerde yapılan
açıklamada, konseyin 'ihtisas sahibi' yeni isimlerle güçlendiri
leceği duyurulmuĢtu. ĠĢte isimler dün açıklandı. Konsey, Ġcra
Kurulu'nun üstünde değil, Murat Ülker'in yanında yer alacak.
Grup Sözcüsü Metin Yurdagül imzasıyla yapılan açıklamada,
Ülker'in ĠstiĢare Konseyi'nin 8 yeni üyesinin isimleri sıralandı:

103
Dr. Alev Coşkun; Turizm ve Tanıtma Eski Bakanı, Cum
huriyet Gazetesi yazarı... Ġzmir eski Milletvekili...
Galip Demirel; Emekli Vali, MüsteĢar, 18. Dönem, Malat
ya Milletvekili, TBMM Ġç ĠĢleri Komisyonu eski BaĢkanı...
Rıfat Hassan; Mason, tüccar, sanayici, Yahudi cemaatinin
eski baĢkanlarından, Akmerkez'in ortaklarından..
Dr. Ali Nail Kubalı; ĠĢ adamı, çeĢitli Ģirketlerde genel mü
dür ve yönetim kurulu baĢkanlığı yaptı. DanıĢmanlık Ģirketi sa
hibi...
Turhan Özer; Emekli Koramiral...
Oltan Sungurlu; Adalet ve Milli Savunma Eski Bakanı, 17,
18, 19, 20. dönem GümüĢhane Milletvekili...
İlter Türkmen; DıĢiĢleri Eski Bakanı, Emekli Büyükelçi...
Rona Yırcalı; DEĠK, Balıkesir Sanayi Odası, Dünya Oda
lar Federasyonu (WCF), TEV BaĢkanı. ÇeĢitli dernek ve kon
sey üyesi...

Neler Yapacaklar
Ülker Gurubu yeni yöneticilerinin neler yapacağını Ģöyle
anlatıyordu:
"Bugüne kadar yapılan toplantılarda grubun AB'ye uyum
çalıĢmalarını gözden geçirerek kurumsal itibar yönetimi de
ğerlendirmelerini yapan ve her ay toplanacak konseyin faali
yet konuları da Ģöyle belirlendi:
"Ülker Grubu temel politikalarının sosyal sorumluluk çer
çevesinde oluĢturulması, grup faaliyetleri ve yansımalarının ta
kip edilerek grubun dıĢ dünyadan nasıl görünüp algılandığının

104
yorumlanması, yönetime veri sağlamak ve destek olmak, grup
Ģirketlerinin aktivite ve ürünleri hakkında yeni fikirler üretmek
yönünde çalıĢmalar yapmak..."

Ülker'in Ermeni Ortakları


Ülkerlerin Amerikalı, Alman, Yahudi, Rum ortaklarının
yanında Ermeni ortakları da yer alıyordu. Doğan Matbaacılık
Ambalaj Sanayi ve Ticaret Anonim ġirketi adı altında faaliye
te geçirdikleri Ģirketteki Ermeni ortakları Ģu isimlerden oluĢu
yordu:
Dikran Mihran Acemyan
Dikran Acemyan
Fotini Acemyan
Aynı Ģirketteki diğer ortakları ise; Karabet Kalender, Vah-
ram Serap, Sevim Bardakçı, Sebahattin Saraç, Yener Meh
met SonuĢen'den oluĢuyordu.
Ermeni Azeri savaĢında Ermenilere Ülker grubundan 18
ton malzeme gönderiliyor, bu malzemenin çikolata olduğu iddia
ediliyordu. SavaĢın ortasında Azeriler ekmek bulamaz. Bir
milyon savaĢ kaçkını açlık ve sefaletle pençeleĢirken, Ermeni
ler, Ülkerler sayesinde çikolata dağlarına kavuĢuyorlardı.
Aynı Ülkerler yıllardır, milliyetçi-mukaddesatçı çevrelerin
de en büyük hamileri (koruyucu-kollayıcıları) arasında yer alı
yorlardı. Sözgelimi bunlardan biri de Türk Dünyası Yazarlar
ve Sanatçılar Vakfı'ydı... Fetullahçıların Abant toplantılarının
tertipçilerinden olan bu vakfın ihdas ettiği "Türk Dünyasına
Üstün Hizmet Ödülü" Ülkerlere de verilmiĢti. Abant Toplantı-

105
larının değiĢmez isimlerinden biri de Bülent Arınç'tı. Ermenis
tan'a uygulanan ambargoyu delmek de Türk Dünyasına üstün
hizmetin bir göstergesi olmalıydı!
Ne demiĢler! Al gülüm ver ödülüm pardon ver gülüm..."

Dan Cake, Dan Kek, Ya da Dangalak Kekler


Eski adı, Dan Cake Gıda Sanayi Ve Ticaret Anonim Şir
keti olan ve yağlar ve gıda maddeleri ihracatları grubunda yer
alan, 1992 yılında faaliyete baĢlayan Fresh Cake Gıda Sanayi
Ve Ticaret Anonim Şirketi'nde Ülker grubunun ortaklan Ģu
Ģekilde yer alıyordu:
Richard Handscombe
Sabri Ülker
Orhan Özokur
Murat Ülker
Francis Bon
Necdet BuzbaĢ
Kamuoyunda yerli ve muhafazakar bir Ģirket olarak bili
nen Ülker reklamlarında Amerikalıları TurkalaĢtırıyor, ancak
bu toplumda TürkleĢtiriyor gibi algılanması sağlanıyordu. Rek-
lamlardaki Amerikalılar iftar saatlerine Türklerden daha fazla
uyarak, nerdeyse bize dini kuralları öğretiyorlardı. Kola Türk
üretemeyip Turka imal eden Ülker'in yerli kek olarak lanse et
tiği "Dan kek"i Ġsviçre malı, ismi de yine bir baĢka
yabancı or
tağından geliyordu. Dan Cake... Ya bunu yiyen kekler...
Ney
se biz Ülker'in kek yatırımındaki asıl ortaklarına dönelim:
Steen Knoth Ludvıgsen
Ole Havskov Jacobsen
E. Hessellund Eskıldsen

106
Ali Enis Çiftçi
Samim Çiftçi
Eric Pironneau
Alparslan Öktener
Francis Cukiermann
Dan Cake
E. Hesselund Eskıldsen
Cemal Esen
Turgut Eker
Hayrettin Ekinci
Ġbrahim Damlalı
Müfit Özdural
Firmanın Ticaret sicilinde belirttiği iĢ alanı da Ģu Ģekildey-
di;
"Dan Cake teknolojisi altında kek ve Ġsviçre pastası imala
tı baĢta olmak üzere gıda sanayinin her dalında un, katkı mad
deleri gibi her türlü hammadde ve malzemenin ithali, ihracı ve
pazarlanması baĢta olmak üzere her nevi gıda madde ve mal
zemelerinin imalatı, baĢkalarına yaptırılması, alımı ve satımı,
ithali ve ihracı süt ve süt ürünleri hububat ve değirmencilik
müstahsalları, salt niĢasta ve müstahsalları susam ve yağlı to
humlar, Ģeker ve Ģeker mamulleri, kakao ve müstahsalları esa
sını un, hububat ve niĢasta teĢkil eden müstahsallar pastacılık
mamulleri paketlenmiĢ taze veya dondurulmuĢ her türlü gıda
maddesinin imali, ithali, ihracı ve pazarlaması baĢkalarına
yaptırılması. Yurt içinde ve dıĢında faaliyet gösteren gerçek
merkezden ve yerinden yönetim esaslarına göre kurulmuĢ ka
mu tüzel kiĢileri ve özel hukuk gerçek ve tüzel kiĢileri ile Ģirket

107
faaliyetlerinin gerektirdiği ölçüde ve her sıfatla gayrimenkul ik
tisabı ve ferağı da dahil alım satım kira istisna yayım
komisyon vekalet hizmet taĢıma kefalet müĢavirlik müteahhitlik
mümessillik bayilik acentelik distribütörlük yapabilir ve hukuka
uygun her türlü sözleĢmeleri akdedebilir iç ve dıĢ teknik
yardım know-how anlaĢmaları yapabilir patent ihtira beratı gibi
sınai haklar kazanabilir alıp satabilir devredebilir bu hakları
ilgili sicillerine tescil ve terkin edebilir gayrimenkuller üzerinde
rehin ticari iĢletme rehni ve ipotek de dahil olmak üzere
menkul ve gayrimenkullerle ilgili her çeĢit ayni ve Ģahsi
hakları iktisap edebilir baĢkaları lehine bu hakları tesis edebilir
bunları tapu kütüğüne ve ilgili sicillerine tescil ve terkin
edebilir üçüncü kiĢiler için rehin ticari iĢletme rehni ve
ipotek de dahil olmak üzere bu nevi haklan tesis ve tescil
ettirebilir Ģirket lehine tesis edilen rehin ve ipotekleri
fekkedebilir sahibi olduğu gayri menkulleri ipotek ve ticari
iĢletme rehin de dahil olmak üzere kendisi veya üçüncü
kiĢiler adına her ne nam ve Ģekilde olursa olsun teminat
olarak gösterebilir ve 23.5.1996 tarihinde tescil edilen tadil
mukavelesinde yazılı olan diğer iĢler."

Hilafet Özlemcisiyle Ortaklık


Müsiad kurucusu ve BaĢkanı Erol Mehmet Yarar, "Hilafe
tin Türkiye'den yıkıldığını" söylüyor "ve yine Türkiye'den aya
ğa kalkacağını" anlatıyordu. Ankara DGM Savcısı Nuh Mete
Yüksel hazırladığı Milli GörüĢ iddianamesinde Erol Yarar'ın
da diğer sanıklarla birlikte anayasal nizamı yıkma giriĢiminde
bulunduğunu iddia ediyordu.

108
MÜSĠAD'ın eski Genel BaĢkanı, Ülker ortağı Erol Ya-
rar'ın Nurcu Zehra Vakfı'nda, Kürt Said'le aynı paralelde yap
tığı konuĢma bu insanların amaçlarını bir kere daha gözler
önüne sermektedir:
"Sancak düĢtüğü yerden kalkacak..
Bu iĢin kilidi Türkiye'dir. Ġslam ümmetinin sancağı bura
dan kalkacak, Allah'ın izniyle... Hadis-i ġerif söyledi arkadaĢ
lar... Hilafet sancağı nereden düĢerse oradan kalkacak.
...Bak, hep dünyayı düĢündürüyor Allah. Bize öyle vizyon
vermiĢ. Köyümüzü, kasabamızı, bölgemizi değil, dünyayı kav
ramak, Allah'ın arzından hakikaten, Allah'ın bir halife yarata
cağı temsilci... Allah'ı temsil eden, Allah'ın arzını temsil eden
bütün yakasını düĢünen; kuzey, güney, batı böyle bir kavrayıĢ,
Allah lütfetmiĢ. ĠĢte bunu takip etmek buna göre gitmek, buna
göre çalıĢmak, ĠĢte Zehra vakfı!.... Medreset-ül Zehra'dan çı
kan talebelerdir. ĠnĢallah bu vizyonla çıkması lazım. Medrese-
tül Zehra; Allah inĢallah Said-i Nursi hazretlerinin o güzel ifa
deleriyle buyurmuĢ oldukları o Medrese-tül Zehra'yı kurmayı
ve böyle bir vizyonu bütün bir dünyayı yönlendirecek vizyonu
gençlerimize aĢılamayı nasip etsin. Bütün temennimiz budur.
Bakalım sancak ne zaman göklere dikilecek?.... Onun
içinde Medrese-tül Zehra'nın talebeleri de olacak. Bir bakaca
ğız ki, Allah'ın izniyle Ġslam Ordusu'nda!..."
Ülkerler, Müsiad kurucusu Erol Yarar ile de otomobilcilik
dalında OMC Otomotiv Sanayi ve Ticaret Anonim ġirketi adı
altında bir ortaklık kuruyorlardı. Daha sonra buradaki hissele
rini Ömer Özargun ile Nadir Haluk Vardar'a devrediyorlardı.

109
Dönmeler
Yahudi ve Sebataycı dönmelerin taktikleri sonucu, tarikat
lar aracılığı ve para ile devĢirtilen kökleri arızalı isimler ikibin-
li yıllarda en önemli mevkileri iĢgal ediyor, bu iĢgal
sırasında
kimi Rumların gururu olurken, kimi Ermenilerin Gülü pozis
yonunu alıyor, kimi ise uncubaĢı edasıyla ülkemizi değirmen
zannedip tüm kaynaklarını Yahudilere aktarmak için sakalla
rını buduyordu. Çingene kılıklı biri de en kahraman Rıdvan
edasıyla ortalığı karıĢtırıyor, sonra da ilk kaçan oluyordu. Pa
rayla devĢirilmelerinin sonucu olacak "Allah, din, iman" gibi
kavramları bir kenara atarak kıblelerini yeĢil dolarlara çeviri
yor, Yahudi cemaatlarından ödüller alarak, Allah'ın kulluğun
dan Yahudi'nin müritliğine dönüyorlardı.
Bu muhtedilerin yani dönmelerin çevresini Kürt Teali Ce-
miyeti'nin artıkları, torunları sarıyor hep birlikte "Hilafet Or
dusunu" oluĢturuyorlardı. Osmanlı'yı nasıl yıktılarsa bu sefer
hedefleri aynı oyunlarla son Türk Devleti'ydi.
Masonlar, tarikatlar, Musa'nın Ģirketleri, din taciri Mu
sa'nın partileri; kimi sarığın üzerine Melon Ģapka takmıĢ, kimi
melon Ģapkayı sarıkla kamufle etmiĢ, kimi gece hahamlık ya
parken gündüz imam olup namaz kıldırmıĢ, kimi gündüz, ge
zici - seyyar vaizlik yaparken gece papazlık yapmıĢ. Ġngiliz,
Amerikan ve Ġsrail istihbaratından alıp dağıttıkları paralara
kutsiyet masalları uydurup, saf insanlarımızı kandırıp aldata
rak, ülkemizi sömürmek suretiyle Amerika, Ġngiltere ve Ġsrail'e
peĢkeĢ çekmenin son versiyonlarını sergiliyorlardı.

110
Anlamak Mümkün Değil
Batuhan Çolak, Bülent Arınç'ın ġehit ailelerine randevu
vermeyip, PKK'ya yardım ve yataklık yapanlarla ilgilenmesine
anlam verememiĢ, "Anlamak mümkün değil" diyerek bir yazı
kaleme almıĢ, okuyalım:
"Değerli okuyucular, dün haberlere göz gezdirirken ilginç
bir habere takıldım. Haberi kısaca özetlemek gerekirse; F tipi
cezaevinde yatan Behiç AĢçı isimli mahkûm 265 gündür ölüm
orucu tutuyor ve bu nedenle sağlık durumu kötüye gidiyor.
Bunun üzerine de TBMM BaĢkanı Bülent Arınç harekete ge
çiyor. Behiç AĢçı'nın durumuna üzülen TBMM BaĢkanı (tam
da CumhurbaĢkanlığı seçimi tartıĢmaları alevlenmiĢken) tüm
basını toplayarak ölüm orucundaki Behiç AĢçı'nın annesi ve
beraberindeki sivil toplum kuruluĢları ile kameraların karĢısı
na geçiyor. Bülent Arınç, F tipi cezaevlerini protesto etmek
için ölüm orucu tutan Behiç AĢçı'nın eyleminden bir an önce
vazgeçmesini istiyor ve sözlerine Ģöyle devam ediyor;
"Türk kamuoyu bir an önce Behiç AĢçı'nın sağlıklı bir Ģe
kilde aramıza dönmesini istiyor. Behiç AĢçı'nın hayatı söz ko
nusudur ve herkes bu konu üzerine eğilmelidir. YaĢama hakkı
kutsaldır. Bu duruma Meclis'in duyarsız kalması söz konusu
değildir."
Söz konusu haber bu ve benzeri Ģekillerde yazılı ve görsel
medyada yer buldu. Konuyla ilgili çıkan haberlere baktığımız
da sizler de dikkat edeceksiniz ki bu avukatın neden dolayı F
tipi cezaevinde yattığı söylenmiyor? Bir avukat ne gibi suçlar

111
iĢler de oraya konulur? Bu konuların hiçbirine değinilmiyor.
Dolayısıyla buradan Ģunu açıkça söyleyebiliriz; verilen haber
ler kesinlikle bilgilendirici değildir. Verilen haberler objektiflik
ten uzak ve de belli bir fikri dayatmaya yöneliktir.
Peki, Behiç AĢçı kimdir? Neden F tipi cezaevinde hapis
cezasını çekmektedir?
F tipi cezaevinde 265 gündür ölüm orucu tuttuğundan
bahsedilen Behiç AĢçı, 30 bin evladımızı verdiğimiz ve 22
yıldır süren bölücü örgüt mensuplarının avukatıdır. Aynı zaman
da bölücü örgüte yardım ve yataklık yaparak, terörü dolaylı
yollardan desteklemiĢtir. Tüm bu suçlarından ötürü kesinleĢ
miĢ hapis cezası vardır ve bundan dolayı F tipi cezaevine
konulmuĢtur.
Tüm hain emeller ve faaliyetler yetmezmiĢ gibi bir de
mahkûmun annesi ve beraberindeki sivil toplum örgütleri de
Dolmabahçe Sarayı'nda üst düzeyde karĢılanarak taleplerine
hak veriliyor ve bu konuda her türlü fedakârlığın yapılacağı be
lirtiliyor. Pes doğrusu! Sen Mehmetçikleri Ģehit et, gazi et, ge
ride acılı aileler bırak, daha doğmamıĢ bebeklere kurĢun sık,
sonra da mazlum ol. Yok, öyle iĢ beyler!
Türk Milleti'nin bu olanlara göz yumması mümkün değil
dir. Biraz geçmiĢe gidersek, düne kadar Ģehit Anaları Derne-
ği'ni kabul etmeyen Bülent Arınç nasıl oldu da Behiç AĢçı'nın
eylemi nedeniyle annesini kabul etti?
ġimdi içimizi acıtan bu haberlere ve olaylara karĢı bazı
sorular soruyoruz;
Daha önce ġehit Aileleri Derneği'nin Ankara ġubesi'nin

112
görüĢme talebini kabul etmeyen TBMM BaĢkanı Bülent
Arınç, neden teröristleri savunan ve onlara yardım ve yataklık
eden bir avukatın annesiyle görüĢüyor ve giriĢimlerde bulunu
yor?
Gençliğinin baharında vatanını savunmak için Ģehit dü
Ģen, gazi olan Mehmetçik bu olanları görse, görebilse biz ne
için Ģehit olduk? Biz ne için gazi olduk demezler mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde, Behiç AĢçı gibileri des
tekleyen sivil toplum kuruluĢları hakkında iĢlem yapabilecek
hiçbir hâkim, savcı yok mudur?
Tüm bunlar bir yana, Behiç AĢçı'nın protestosunu haklı
bulan TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, "konuya meclisin duyar
sız kalması mümkün değildir" sözleri ile Türk Milleti'ni derin
den yaralamıĢtır.
Türk Milleti'ni temsil eden en üst idari makam TBMM'dir.
Dolayısıyla TBMM'nin hassas olacağı konular, Türk Mille-
ti'nin hassasiyetleri doğrultusunda olmalıdır. Fakat bu vatanın
evlatlarının Ģehit olmasına sebep olanların, vatanı bölmeye ça
lıĢan hainlerin, Meclis ortamına taĢınması mümkün değildir.
Anayasa da Meclis BaĢkanı'nın, Bakanların, Milletvekillerinin
ve geri kalan Meclis Üyelerinin görevleri çok açık ve net bir Ģe
kilde tanımlanmıĢtır. Bu noktadan hareketle haberlere konu
olan mahkûmun Meclis ortamına getirilmesi büyük bir güven
eksikliğini de beraberinde getirecektir.
Sonuç olarak Osman Baydemir'lerden, Ahmet Türk'ler
den, Aysel Tuğluk'lardan, DTP'den ve daha birçok kiĢi ve ku
ruluĢtan endiĢe duymayanlar, PKK'ya yardım ve yataklık su-

113
cundan cezaevinde yatan bir mahkûmun, ölüm orucu tutma
sından ve sağlığının bozulmasından endiĢe duymaktadırlar.
Bu fikri anlamak ve anlamlandırmak mümkün değildir..."

Arınç da Sorunlu
Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Dergisi
"Bülent Arınç da sorunlu" baĢlığı ile Ģunları aktarıyordu:
Bülent Arınç herhalde; tıpkı Recep Tayyip Erdoğan gibi,
Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan, vesaire tarafından
takdir ve tebrik edilmeyi arzu etmiĢ olmalı ki, o da Güneydo-
ğu'daki terör meselesini "Kürt Sorunu" olarak açıklayıverdi.
Allah encamını hayreylesin.
Kürt sorununun çözümü için cesur adımlar atılmalıymıĢ,
daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük gerekirmiĢ...
Asla!..
Daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük Güneydo-
ğu'nun elimizden çıkmasına sebep olacaktır.

Arınç'tan DEP'lilere Yemek ve Sarı Kırmızı Yeşil


24 Ekim 2004 tarihinde, Kapatılan DEP'in eski milletve
killeri Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sa-
dak'ın, Meclis BaĢkanı Bülent Arınç'la bir araya geldiği, Zana,
Dicle, Doğan ve Sadak, Bülent Arınç'ı Çankaya'daki Meclis
BaĢkanlığı resmi konutunda ziyaret ettiği ortaya çıkıyordu.
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, iki hafta önce kendisine zi
yarette bulunmak için randevu talebinde bulunan eski DEP'li
lere, ġehit Annelerinden esirgediği randevuyu hemen veriyor

114
ve aynı gece bizim üç büyük önderimiz var; Abdullah Öcalan,
Celal Talabani ve Mesut Barzani diyen Leyla Zana ve arkadaĢ
larına milletin kesesinden yemekli davet veriyordu.
25.10.2004 tarihli Zaman Gazetesi "Bülent Arınç 'tan
DEP'lilere sürpriz yemek" baĢlığı altında Arınç ve Zanagillerin
buluĢmasını veriyordu.
"Haziran ayında tahliye olduktan sonra yeni parti çalıĢ
malarına baĢlayan kapatılan Demokrasi Partisi (DEP) eski
milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim
Sadak, önceki gece Meclis BaĢkanı Bülent Arınç'a sürpriz bir
ziyarette bulundu. Meclis BaĢkanlık Konutu'nda gerçekleĢen
yemekli görüĢme 2,5 saat sürdü."
Bülent Arınç, 90'lı yıllarda gittiği hac ziyaretinde; sarı, kır
mızı, yeĢil renkli bir çadırda, Ģeriata övgüler düzerken, Ģimdi
dost olduğu Siyonistlere ve Siyonizm'e küfürler yolluyordu.
Arınç, Ġslam BirleĢmiĢ Milletleri'nin, Ġslam Ortak Pazarı'nın ve
Ġslam ortak para biriminin hemen faaliyete geçirilmesini de is
tiyordu. Arapça'nın bütün okullarda okutulması da bir baĢka
dileğiydi.
Arınç; bu isteklerinin ufuklar ötesi bir hedef olduğunu cü
ce insanların bunları anlayamayacağını da belirtiyordu.

Arınç, Thierse ve Zana


14 Haziran 2004 tarihinde, TBMM BaĢkanı Arınç, Al
manya Federal Meclis BaĢkanı Thierse ile görüĢüyordu. Bu
görüĢme basına Ģöyle yansıyordu:
"Almanya Federal Meclisi BaĢkanı Wolfgang Thierse'nin

115
resmi davetlisi olarak iki günden beri Almanya'nın baĢkenti
Berlin'de bulunan TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, Federal Mec-
lis'te Federal Meclis BaĢkanı Wolfgang Thierse ve Berlin Eya
let Meclisi BaĢkanı Walter Momper ile görüĢtü.
Thierse, görüĢmeden sonra Türk gazetecilere yaptığı açık
lamada, "Öncelikle Avrupa Parlamentosu seçimleri hakkında
görüĢtük. Seçimlere katılımın düĢük olmasından ve çok sayıda
Avrupa ülkesinde iktidar partilerinin seçmenler tarafından ce
zalandırılması üzerinde durduk. Bunun Avrupa'nın entegras
yonunu zorlaĢtıracağını ifade ettik" dedi.
Türkiye'nin politikası hakkında da görüĢlerini ifade eden
Thierse, "Ben Leyla Zana'nın serbest bırakılmasından dolayı
memnuniyetimi dile getirdim ve teĢekkür ettim. Bu, Alman
ya'da çok olumlu karĢılanan bir sinyal oldu" Ģeklinde konuĢtu.
TBMM BaĢkanı Arınç, Thierse ile görüĢme öncesinde
otobüsle bir Berlin turu yaptı. Arınç, kendisine eĢlik eden AK
Parti ve CHP'li milletvekilleriyle birlikte, "Checkpoint Charlie"
adı verilen ve eskiden Batı ile Doğu Berlin'i birbirinden ayıran
geçiĢ noktasını gezdi. Arınç, Berlin turunun ardından Müsta
kil ĠĢadamları Derneği (MÜSĠAD) temsilcilerini kabul ederek,
kısa bir süre görüĢtü.
"Yıllarca GecikmiĢ Pek Çok Reform Bir Çırpıda Meclisten
Geçti"
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, Berlin Eyalet Meclisi BaĢ
kanı Walter Momper ile yaptığı görüĢmeden sonra eyalet
meclisinin altın defterini imzaladı.
Arınç, buradaki konuĢmasında, Türkiye'nin AB üyeliği ko-

116
nusunda özellikle son yıllarda çok büyük atılımlar yaptığını,
çok büyük reformlar baĢardığını belirterek, "TBMM yıllarca
gecikmiĢ pek çok reformu bir çırpıda çıkardı. Bunlar içinde 30
maddeye yakın anayasa değiĢikliği ve 100'den fazla yasa deği
Ģikliği yapılarak bunlara uyum getirildi. ġimdi bunların uygula
maya geçirilmesini de takip etmeye baĢladık" dedi.
Türkiye'nin, Kopenhag siyasi kriterlerinin hemen hemen
pek çoğunu yerine getirdiğini ve kritik eĢiği aĢtığını ifade eden
Arınç, "Bu yılın sonunda yapılacak AB zirvesinde Türkiye'nin
müzakerelere baĢlaması kararının alınmasını bekliyor ve ümit
ediyoruz. Böyle bir kararın çıkması, Türkiye'deki reformların
hem süratle uygulamaya geçirilmesini hem AB'nin kendi değer
leri içinde ayrıcalık yapmayacağını göstermesi hem de Türkiye
ile AB arasında 1963'te baĢlamıĢ Ortaklık AnlaĢması'na bağlı ka
lındığını göstermek açısından anlamlı olacaktır" diye konuĢtu.
Berlin Eyalet Meclisi BaĢkanı Momper de Türkiye'deki ge
liĢmeleri sadece Almanya'da yaĢayan Türklerin değil, kendile
rinin de büyük bir ilgiyle izlediklerini belirterek, "Türkiye Avru
pa'ya ne kadar yakınlaĢırsa aramızdaki dostluk da o kadar ar
tacaktır" dedi. KonuĢmalardan sonra Arınç, Momper'e Aya-
sofya'nın görüntülendiği bir resim hediye etti. Momper de
Berlin'in sembolü olan altın boyalı porselen bir küçük ayı hey
kelini Arınç'a sundu..."

AB ve Hülya Avşar
14 Haziran 2004 tarihinde Almanya'da; "Bu yılın sonun
da yapılacak AB zirvesinde Türkiye'nin müzakerelere baĢla
ması kararının alınmasını bekliyor ve ümit ediyoruz. Böyle bir

117
kararın çıkması, Türkiye'deki reformların hem süratle uygula
maya geçirilmesini hem AB'nin kendi değerleri içinde ayrıca
lık yapmayacağını göstermesi hem de Türkiye ile AB arasında •
1963'te baĢlamıĢ Ortaklık AnlaĢması'na bağlı kalındığını gös
termek açısından anlamlı olacaktır" diye konuĢan Bülent
Arınç, Tekirdağ-Malkara'da ise Türkiye'yi dörtyüz milyonluk
AB'ye kapıcı bekçisi yapmak istiyorlar diyordu:
"Geldiğimiz nokta; içkinin uyuĢturucunun, kumarın, fuh
Ģun önünün açıldığı noktadır. Çanakkale geçilmez diyorduk,
80 yıl evvel. Onların düĢüncelerini reddediyorduk. Örf ve adet
lerini istemiyorduk. Onların bayraklarına karĢı çıkıyorduk.
ġimdi Avrupa'nın Fatihi HoĢ geldin diye, Türkiye'nin BaĢ-
bakan'ını karĢılıyorlar. Anayasa'nın 6. maddesini hasıraltı
ederek, Türkiye'yi dört yüz milyonluk Katolik dünyasının kapı
cı bekçisi yapmaya çalıĢıyorlar..."
Arınç'ın, Tekirdağ'da yaptığı konuĢmada Hülya AvĢar da
nasibini alıyordu. Arınç; Hülya AvĢar için; "Fettan bir kadın
her önüne gelenle düĢer kalkar" diyordu.

Arınç'tan DTP'ye Destek ve Şey'i


14 Ağustos 2006 tarihli Sabah Gazetesi'nde "Arınç'tan
DTP'ye destek geldi" baĢlıklı yazıda Arınç'ın Zanagillerin men
subu olduğu DTP'nin barajı aĢmasını önleyecek düzenleme
arayıĢına girenlere tepki gösterdiği aktarılıyordu. Gazete'de;
Arınç'ın; "Niyet okumayla DTP'lilerin seçilmesini engellemek
antidemokratik olur" sözleri yer alıyordu. Arınç sözlerine Ģöy
le devam ediyordu:
"KiĢiler seçilebilir. Halkın seçtikleri kabulümüzdür. Anaya-
sa'ya sadakat yemininin hilafına bir iĢ yaparlarsa mevcut mev
zuatımız zaten bunun çaresini getirmiĢtir..."

118
15 Nisan 2004 tarihinde Meclis BaĢkanı Bülent Arınç'ın
ünlü cümlesi basında yer alıyordu: "ġeyini Ģey ettiğimin
Ģeyi"
Arınç, bir muhabirin 23 Nisan resepsiyonu davetiyelerin
de neden sadece kendisinin isminin bulunduğunu sormasına,
"Ģeyini Ģey ettiğimin Ģeyidir" Ģeklinde ahlak ve edep
ölçülerine sığmayan bir cevap veriyordu.

Arınç'ın Danışmanı ve Marş Sansürü


11 Mart 2004 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde "Arınç'ın
baĢdanıĢmanı Humeyni hayranı" baĢlıklı yazıda Ģunlar aktarı
lıyordu:
"Kendisinin de içinde olduğu 80 sonrası Ġslamcı
kuĢağın milli düĢünüĢü aĢtığını savunan Kemal Öztürk, Ģimdi
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç'ın danıĢmanlığını yapıyor. Öztürk,
1990 yılında GiriĢim dergisinde yayımlanan ve Ģimdi
savunamadığı yazılarında Ġran Ġslam Devrimi'ne ve Humeyni
rejimine övgüler düzüyor, "Mizah" kitabında da Atatürk
devrimlerini hedef alan Öztürk, Ġslamcı teröristler tarafından
öldürülen Turan Dursun'dan ise "PiĢmiĢ kelle" diye söz
ediyor."
Dolmabahçe Sarayı'nın 150. yıldönümü töreninde 10 yıl
marĢının okunması engelleniyordu. Bülent Arınç'ın ev sahip
liğini yaptığı geceye, R. Tayyip baĢta olmak üzere bir çok
davetli katılmıĢtı.
Arınç'tan Atilla Yayla'ya Destek
25.11.2006 tarihinde Bülent Arınç'ın Atatürk'e hakaret
eden Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Atilla Yayla'ya

119
verdiği destek Ģöyle açıklanıyordu:
"Bülent Arınç da Prof. Atilla Yayla ile aynı görüĢte çıktı!..
Arınç: "Yayla'nın sözlerinde Atatürk'e hakaret yok" dedi.
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, Gazi Üniversitesi Öğretim Üye
si Prof. Dr. Atilla Yayla'nın sözleri ve sonrasında yaĢanan ge
liĢmeleri değerlendirdi.
TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, Prof. Dr. Atilla Yayla'nın Ġz
mir'deki konuĢmasında tasvip edilmeyen bazı Ģeyler söylemiĢ
olabileceğini, ancak bundan dolayı bir linç kampanyasına gi
rilmesini ifade özgürlüğü açısından çok tehlikeli ve yanlıĢ bul
duğunu belirterek, bu kampanyanın içerisinde olanları da kı
nadığını bildirdi..."
Arınç'ın sahip çıktığı Atilla Yayla 20.11.2006 tarihinde
AKP Ġzmir Ġl gençlik Kolları tarafından düzenlenen bir panel
de Ģunları söylüyordu:
"Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder. Ġle
ride artık bizlere; neden her yerde bu adamın heykelleri ve fo
toğrafları var diye soracaklar. Bunun üstünü örtemezsiniz ile
ride bize soracaklar..."

Allah, Atatürk'e Uzun Ömür Versin


Atilla Yayla ve Bülent Arınç bu tür hezeyanlar içindeyken,
2 Haziran 2007 tarihli Gazetelerde; Genelkurmay 2. BaĢkanı
Orgeneral Ergin Saygun'un "Allah, Atatürk'e uzun ömür ver
sin" Ģeklindeki sözleri yer alıyordu. Orgeneral Saygun Atatürk
çülüğe karĢı tavır takınan çevrelere sert tepki gösteriyor ve
Ģunları söylüyordu:

120
"Allah Atatürk'ü baĢımızdan eksik etmesin. O'na uzun
ömürler versin."
Ġstanbul'daki Harp Akademilerinde Uluslararası Güvenlik
Sempozyumunun 1 Haziran 2007 tarihindeki kapanıĢında
konuĢan Orgeneral Saygun, bazı çevrelerin "Atatürkçülüğe"
karĢı olan görüĢlerini; "Bugün Atatürk ve Atatürkçülük bitmiĢ
tir, Atatürkçülük bağnazlıktır, Türkiye'nin önünü tıkamaktadır.
Anayasa'dan Atatürk'le ilgili bölümler çıkarılmalıdır. Ata
türk'ün resimleri resmi dairelerden indirilmelidir" diye savun
duklarını hatırlatarak, bu görüĢleri "Hezeyan" olarak tanımla
dı.
"Bu bütün herĢeyini geleceğine vermiĢ, çocuklar ve genç
ler için bayram kurmuĢ, öğretmenlere de yeni nesil sizlerin
eseri olacaktır, her ne söylediyse ileriye yönelik söylemiĢ bir in
sana yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bu sözlerimi, bu fikir
leri taĢıyan kiĢilere ithaf ediyorum: Allah O'nu (Atatürk) baĢı
mızdan eksik etmesin. Allah O'na (Atatürk) uzun ömürler ver-
sın...
Arınç'ın Atatürk Düşmanlığı
Bülent Arınç, Konya'da yaptığı konuĢmada Atatürk ve
Atatürkçülük hakkında ağzını açıyor, gözlerini yumuyordu:
"Bizlere yöneltilen en büyük suçlama "Siz Atatürk düĢma
nısınız" NedenmiĢ o? Çünkü Atatürk'ü istismar etmiyorsunuz.
Ne yapalım yani sizin yaptığınızı mı yapalım? Siz Atatürk'ün
en büyük fotoğrafının altında en büyük rüĢveti yiyorsunuz. Siz
Atatürk'ün ticaretini yapıyorsunuz.
Ne yapalım yani, sabah kalkalım akĢama kadar Atatürk

121
mü diyelim. Yatarken rüyamızda onu mu görelim. Yani
canımız meyve istedi, Atatürk de meyveyi sever miydi
diyelim. Size yaranmak için ne konuĢalım, ne söyleyelim?...
Dünyanın hiçbir yerinde bir insan kanunla korunmaz.
Türkiye'de 5816 sayılı kanun var. Atatürk'ün hatırasına haka
reti yasaklar. BaĢlığı böyledir. Ama Türkiye'de bütün hukukçu
lar bilir ki, buna Atatürk'ü koruma kanunu derler. Asıl adı "ha
tırasına hakaret" Bütün samimiyetimle söylüyorum, biz kimse
ye hakareti düĢünmeyiz. Ne Atatürk'e, ne size, ne baĢkasına...
Biz niye hakaret edelim. Hakaret etmek demek aĢağılamak
demektir. Hakaret etmek demek kanundaki tabirle tahkir et
mek demektir. Yani kötü kötü sözleri bana söyletmeyin.
Bir milli kahraman eğer kahramansa onun kanunla ko
runmasına ihtiyaç yoktur. Bu millet Ali cenap bir millettir
ki, yapılan her hayrı bilir. Bir çivi çakan insanı bile
unutmaz...
...Eğer bu insan Mustafa Kemal ise tarihte yeri elbette
vardır. Yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla, hatalarıyla, sevaplarıyla,
yapmayı düĢünüp yapamadıklarıyla... Mutlaka doğru yaptığı
Ģeyler olduğu kadar, yanlıĢ yaptığı Ģeylerin olması doğaldır.
Siz Atatürk'ü adeta hatasız, günahsız, hiç ölmeyen bir ilah gibi
kabul ediyor, Atatürkçülüğü bir din haline getiriyorsunuz.
Sizin bana Atatürk'ü sevip sevmediğimi sormanız için önce
onu bulutların arasından alıp yere ayağını oturtmanız lazım.
O da bir insan çünkü. O da yer içerdi. O da evlenir
boĢanırdı. O da gülerdi, ağlardı. O da içki içerdi, meyve
suyu içerdi, ne bileyim ben.
Benim gibi bir adamdı. Yani bir baĢka Ģey değil ki,
bu bir

122
insan nihayet. Bir insanı bir ilah haline getirdiğiniz zaman on
da kusur bulmanız mümkün mü?..
Benim babam öldü. Benim dedem de öldü. Benim dayım
öldü. Allah sizinkilere de rahmet etsin. Hepinizin babaları, de
deleri, evlatları öldü. Peygamberimiz öldü, aleyhüsselatü ves
selam. Bütün Hülafa-i RaĢidin öldü. Sahabeden kimse kalma
dı. Ama Atatürk ölmedi olur mu öyle Ģey? Nasıl ölmesin, niçin
ölmedi, bunu söyleyin. Bunu söyleyen bir insan mantıklı mı
dır?
Öldü yahu mezarı da Ģurada. Lütfen gülmeyin bir baĢka
mana çıkarabilirler. Çünkü Türkiye'de siz gördünüz rüyaları
bile anlatmak hürriyetine sahip değilsiniz. Siz güldüğünüz za
man "bak insanları tahrik etti de güldürdü" derler. Vallahi kor
karım. Adam öldürenler kurtulur da mahkemelerden Ata
türk'ü alaya aldı diyen insan kurtulmaz. Damdan düĢenin ha
lini damdan düĢen bilir. 163'den beĢ yıl ağır hapis yiyen bir
adamın ne demek istediğini bilirsiniz..."
Bülent Arınç'ın 163'den aldığı bu ceza Sabih Kanadoğlu
ve arkadaĢlarının önüne gelir. Kanadoğlu ve arkadaĢları kara
rı bozarlar ve Arınç paçayı kurtarır.
Bu açıklamadan sonra biz dönelim yine Arınç'ın Antalya
konuĢmasına:
"Gülmeyin doğrusunu söylüyorum. O da bir insandı. Fa
niydi, öldü. Ġnancımıza göre hesabını da verecek. Doğrusuyla
eğrisiyle elbette hesap görülecek...
Ona ölmedi demek ne kazandırır o insana, size ne kazan
dırır? 100 yaĢında, 101 yaĢında, 102 yaĢında, 103 yaĢında...

123
Doların numarator çevirdiği gibi, her sene bir yaĢ ekleniyor.
Olmaz böyle Ģey... O da hata yapabilirdi. Mustafa Kemal'in ak
dediğine kara diyenin vay haline derseniz. Bu ne demokrasi
olur, bu ne temel hak ve hürriyetler olur...
...Aziz kardeĢlerim, demokrasi içinde bir resmi ideoloji
olarak Atatürkçülüğü koymak mümkün değildir. Bugün Ata
türkçülük devletin resmi ideolojisidir. Türkiye'de herkes, Tür
kiye'de her parti, her dernek zorla, mecburen Atatürkçü ol
mak zorundadır. Hangi demokraside bu var Antalyalılar.
Bırakınız Ģunu bunu, demokrasi açısından meseleye bakı
nız. Hangi devletin anayasasında bir insanın ismi ilke haline
getirilmiĢ ve tüm milletvekilleri onun adına yemin etmek mec
buriyetinde bırakılmıĢtır. Hangi devletin protokolünde mozole
ziyareti vardır. Hangi devlette memurlar memuriyete girdikle
ri gün yazılı bir beyanname imzalayıp dosyasına koymak zo
rundadır, "ben Atatürkçülükten ayrılmayacağım" diye...
10 Kasımları, 20 Kasımları bırakınız. Her parti kongresi
ni yapar, Otomobilciler Derneği kongresini yapar, Kanarya
Sevenler kongresini yapar, kocaman bir çelenkle hu
zuruna giderler. Affet bizi biz ettik sen eyleme derler. Özür di
lerler, af dilerler, yahu demokrasi adına konuĢuyoruz hangi
devlette var af dilemek, özür dilemek?... Sen her Ģeyin
iyisini bilirdin de, en kötüsünü biz yaptık bizi kurtar demek.
Nerde soruyorum demokrasiye can verenler, gönül verenler,
hangi demokraside ebedi Ģef diye bir kurum var. Hangi
demokrasi de yol gösterici ebedi kurtarıcı diye bir isim var. Hiç birisi
yok.
Biz Ģunu istiyoruz, Türkiye'de. Atatürkçülük resmi ideolo-

124
ji olmaktan çıkmalı. Bir sivil ideoloji haline gelmelidir. Bunun
anlamı ney? Türkiye'de isteyen istediği kadar Atatürkçü olsun,
istemeyen de baĢka bir Ģey olsun. Niye herkesi mecbur tutu
yorsunuz. Bir parti göğsünü gere gere "Ben Atatürkçüyüm"
diyebilmeli bu hak onlarındır. Hiçbir zaman da ellerinden al
mayız. Bir baĢka parti de "Ben Atatürkçü değilim" diyebilme
li. Niye gocunuyorsunuz?.. Demokrasi dediğin böyle olur.
Senin demokrasi dediğin Ģey neye benziyor, biliyor mu
sun? George Orwel diye bir Ġngiliz yazar var. Bu Ġngiliz yazar,
yirmi beĢ yıl kadar önce Komünizmi hicveden bir kitap yazdı.
Hayvanlar çiftliği veya Domuzlar Diktatoryası diye... Komü
nizmi bu kitap kadar güzel hicveden bir baĢka kitap yoktur.
Bakınız bir misal söyleyeyim sizlere bir çiftlik var içersinde.
Hayvanlar var ama domuzlar diktatoryayı kurmuĢlar. ġimdi
bu çiftliğin kapısına bir tabela koymuĢlar. Tabelada bir yazı
var. Diyelim ki, bu otelden o çiftliğe bakıyoruz. KarĢıda bir ta
beladaki büyük harfleri okumak mümkün ne yazıyor? Bütün
hayvanlar eĢittir. Altında baĢka yazılar var ama imza gibi kal
mıĢ, küçük yanına gitmezseniz göremiyorsunuz. Onu okuma
nız için çiftliğin kapısına gitmeniz lazım. Kocaman yazıda bü
tün hayvanlar eĢittir. Ama küçücük yazıda domuzlar daha faz
la eĢittir yazıyor.
Bakınız bu iĢi demokrasi içersinde bir yere oturtmak la
zım.... Dağlara taĢlara Atatürkçüyüm diye yazsanız ne faydası
var. Sizin Atatürkçülüğünüz doğudaki ateĢi söndüremiyor.
Atatürkçülüğünüz enflasyonu durduramıyor...
Açıkça söylüyorum. Bizim Atatürkçülük gibi bir mesele-

125
miz yok. Ġstiklal mücadelesi içersinde, yeni Cumhuriyet içer
sinde O'na da layık olduğu yeri vereceğiz. Neresi layıksa ta
bi!.."
Yeni Başlayanlar İçin Bülent Arınç
Hürriyet Gazetesi'nde Ahmet Hakan "Yeni baĢlayanlar
için Bülent Arınç" baĢlığı altında kendince Arınç'ı anlatıyordu:
"Bülent Arınç, eskiden "Manisalı içli bir avukat" idi.
O kadar içliydi ki...
Ancak "Girdiği bütün davaları kaybederek sakinleşecek"
bir hali vardı.
Bu özelliği devam ediyor.
Görmüyor musunuz?
Türkiye Cumhuriyeti protokolünün "iki numarası"nda bu
lunmasına karĢın...
Bir türlü huzur bulamıyor!
Çünkü o bir "zafer adamı" değil.
Ġstikrar dönemlerinde canının sıkılması bundandır.
UzlaĢmanın ön plana çıktığı anlarda bunalması bundan
dır.
O, hayatta en çok mazlum konumuna düĢmeyi sever.
Yaptığı tüm çıkıĢların en derindeki amacı Ģudur:
"Aman! Yetişin komşular, zulme uğradım" diye feryat et
me imkânını elde edebilmek.
ÇıkıĢını yapar, olağan tepkiyi alır, mazlum konumuna dü
Ģer ve bir parça rahatlar.
Ta ki yeni bir "Zalimin zulmü varsa mazlumun Allah'ı var
duygusunu yaĢamasına zemin hazırlayacak çıkıĢa kadar.

126
O Türk siyasetinin Sami Hazinses'idir.
AĢırı tevazusuyla terör estiren
adamlardandır.
GözyaĢlarını silah olarak kullanmaktan kaçınmaz.
ġahane hitabetinin tek kusuru, tekdüzelik ve durgunluk
tur.
Tekin değildir: O müthiĢ nezaket ve kibarlığı, her an hiç ol
mayacak bir kabalığa dönüĢme potansiyeli taĢır.
DiĢil duygusallıktan delikanlı bir erkeksiliğe savrulur du
rur.
Güllerin içinden gelirken gözyaĢlarını tutamaz; ama hoĢu
na gitmeyen soru karĢısında da;
"şeyini şey ettiğimin şeyi" yorumunu patlatıverir.
Bir strateji adamı değil de bir gelgitler adamıdır Bülent
Arınç.
Bütün istediği, Ģöyle dört baĢı mamur bir zulümdür.
Mississippi Eyaleti'nin o bezgin ve sıkıcı çölünde hoyrat
beyazların elinde sıkıĢıp kalmıĢ bir "zenci" olmak ister.
Ya da...
Güney Afrika'da Ġngiliz Ġmparatorluğu'na kafa tutan genç
Gandi!
Fakat... Ne yazık ki...
Meclis BaĢkanlığı'na kadar yükselebileceği bir ülkede ya
Ģamaktadır.
Tamam, "Dünyayı boş vermiş bir derviş" edası taĢımakta
dır.
Tamam, "Bu dünyadan çok öteki dünyayı hesaba katıyor-
muş" gibi bir imaj vermektedir.

127
Ancak...
Kendisine yönelik en küçük bir eleĢtiri karĢısında, o eleĢti
riyi kaleme alan adamın isminin üstünü hıĢımla çizecek kadar
da dünyevidir...
Zaten "toplumun vicdanı" gibi görünme arzusunun ya da
"zulme uğramış bir mazlum" gibi görünmekten hoĢlanmasının
altında da bir parça bu dünyeviliğin etkisi vardır.
Bu dünyadan vazgeçmiĢ havası atan bir dünyevidir Bülent
Arınç...
Ama hesapsız filan da değildir.
Gücün kimin elinde bulunduğunu bilir.
Nereye kadar ilerleyebileceğinin farkındadır.
Ne yüzde 10'luk bir kitlenin kahramanı olacak çıkıĢlarla
Çankaya'ya çıkabileceğini düĢünür...
Ne de Tayyip Erdoğan ile bilek güreĢine giriĢmeyi göze
alacak kadar saftır.
Onun tek bir amacı vardır: Huzursuz ruhunu bir parça ra
hatlatacak bir huzursuzluk!
"Yar bana biraz zulüm" diye haykırıĢı bu yüzdendir.."

Fethullah Gülen Benim Dostum


FP Grup BaĢkanvekili sıfatıyla konuĢan Bülent Arınç, Fe-
tullah Gülen'in DGM'de açılan davada beraat edeceğini söyle
yerek, ona sahip çıkıyordu.
Arınç, Fetullah Gülen hakkında da 312. madde nedeniyle
gıyabi tutuklama kararının verildiğini kaydederek, "Türk mille
tinin yetiĢtirdiği ender Ģahsiyetlerden biri, faaliyetlerinde suç

128
unsuru olmamıĢtır. Biz bu iddiaların boĢ çıkacağını ve
yargıda aklanacağını çok iyi biliyoruz" diye konuĢuyordu.
"Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel'i de
eleĢtiren Arınç, "Bu tür davaları açmaya meraklı, hele hele ba
zı davaları abartarak, büyüterek, sansasyonel hale getiren"
Yüksel'in açtığı davaların yüzde 80'inin beraatla sonuçlandığı
nı savunuyordu. Ancak dava açılmadan önce sağlık sorunları
nı bahane ederek ABD'ye göçen Fetullah Gülen aradan ge
çen bunca yıla rağmen Türkiye'ye dönmüyor, Allah'ın koru
masından, CIA ve FBI'ın kanatları altına giriyordu..."
Fetullah Gülen'e yakınlığı ile tanınan Özel Samanyolu Li
selerinin 20. KuruluĢ yıldönümlerine Meclis BaĢkanı sıfatı ve
eĢi Münevver Arınç ile katılan Bülent Arınç, bu okullarda oku
yan oğlu Mücahit Arınç'a plaket veriyordu.
31. 5. 2006 tarihinde: " Fethullah Gülen benim dostum."
diyen Arınç. 18 Haziran 2006 tarihinde, Gülen'in yurda dön
mesini ise "Bitsin artık bu vuslat" sözleriyle teĢvik ediyordu:
"TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, gelecek yıldan itibaren
Uluslararası Türkçe Olimpiyatlarında baĢarılı olanlara TBMM
özel ödülü vereceklerini bildirdi.
Arınç, "Ġstanbul Kongre ve Gösteri Merkezi"nde düzenle
nen 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı ödül töreninde yaptığı
konuĢmada, 84 ülkeden 400'e yakın gencin katılımıyla yapı
lan yarıĢmanın herkesi çok mutlu ettiğini ve bundan gurur
duyduğunu söyledi.
Türkçe'yi bir Türk kadar güzel telaffuz eden bu öğrenciler
le iftihar ettiğini belirten Arınç, Türkçe Olimpiyatının 10.
yılın-

129
da bütün dünyadan çok sayıda öğrencinin katılımıyla büyük
bir olimpiyat düzenleneceğini kaydetti. YarıĢmaya gelen öğ
rencilerden bir kısmının kendisini Meclis'te ziyaret ettiğini
anımsatan Arınç, Ģöyle devam etti:
"Orada onlara hitaben Ģunları söylemiĢtim; 'Benim ül
kemde Türkçe'nin kıymetini bilmeyenlerin sayısı artmaya baĢ
ladı. Bir kuĢ öksürüğü kadar zarif, bir su Ģırıltısı kadar güzel ve
dünyanın en zengin anlamlı dillerinden biridir Türkçe. Ama
öyle bir eğitim girdabından geçiyoruz ki 15-20 kelimeyle ko
nuĢanların, argoyu Türkçe zannedenlerin sayısı arttı. Veya ke
limelerin, cümlelerin önünü yumruklayarak, arkasını tekmele
yerek, ortasını yamultarak konuĢanlar var. Türkçe'nin güzellik
lerini yaĢatmalı, büyütmeliyiz. En zengin kelime haznesi ile
onu konuĢmalı, yazmalı, söylemeliyiz. ġarkı, folklor ve okuma
dilimizde Türkçe'yi yüceltmeliyiz. Türkçe'yi bütün zenginliği,
haĢmetiyle devam ettirmeliyiz' demiĢtim."
"Önümüzdeki yıldan itibaren Türkçe Olimpiyatında baĢa
rılı olanlara milletimiz adına TBMM özel ödülü takdim edece
ğiz" diyen Arınç, Türkçe Olimpiyatına katılan her öğrencinin
ödüllendirilmesi gerektiğini ifade ediyordu.
Arınç, bir maraton koĢusunun bile ilk adımla baĢladığına
dikkat çekerek, Ģunları kaydediyordu:
"Bu iĢi düĢünen bir kiĢi var. Bu iĢi büyüten, kendi boyun
dan daha güzel hedefleri kendisine hedef edinen insan var.
100 ayrı televizyonda canlı yayımlanan programın içindeyiz.
Eminim ki milyonlarca insan Ģu anda bizi göz yaĢı dökerek iz
liyor. Bunların arasında birisi var ki gurbette tek baĢına hüzün-

130
le televizyondan bizi seyrediyor. Bir kiĢi, inandığı sözleri inan
dırdı, hedef gösterdi, teĢvik etti. Doğru bir Ģey söyledi; 'feda
karlık yapmamız gerekir, bütün dünyaya ulaĢmalıyız, Asya,
Avrupa bizimdir. Türk okullarını açmalıyız. Bu okullarda nite
likli eğitim vermeliyiz. Bu okullarla bizi biz yapan değerlerle
Türkiye'yi kucaklaĢtırmalıyız, el ele vermeliyiz' dedi. Ve bu ba
Ģarıldı. Bu çocukların geldiği okullar, dünyanın en az 100 ül
kesinde 500'den fazla okul vardır, ben bunların pek çoğunu
gördüm."
Bu okullara bazen gözü yaĢlı ve tek baĢına gittiğini, Ģimdi
Meclis BaĢkanı sıfatıyla parlamento baĢkanları, cumhurbaĢ
kanları, baĢbakanlarla ve büyükelçilerle giderek Türk Bayrağı
çekilmiĢ gönderin altında öğrencileri kucakladıklarını belirten
Arınç, "Tek bir adımla baĢladı bu yürüyüĢ ve muvaffak olun
du. Televizyon baĢında belki saatler ötesinde bizleri izleyen o
güzel insana ve arkadaĢlarına milletim adına teĢekkür borcum
var. Hüzünlü gurbet bir an önce bitsin, vuslat gerçekleĢsin" di
ye konuĢuyordu.
81 ilden insanların tasarruf ettikleri 3-5 kuruĢu bir araya
getirerek ve bunu kendi geleceklerine kullanmayarak bu hiz
met için ayırdıklarını anlatan Arınç, insanların hiç bilmedikle
ri yerlere giderek oralarda en güzel eğitim kurumlarını meyda
na getirdiklerini de söylüyordu.
Arınç'ın Vuslat gerçekleĢsin çağrısının ardından, DP Ge
nel BaĢkanı Mehmet Ağar da "ġimdi gurbette olan, hasta olan
Fetullah Gülen bu hayalin mimarıydı. Hayali gerçekleĢti" söz
leri ile Arınç'a destek veriyordu.

131
2.5.2006 tarihinde Arınç, Fetullah Gülen'in hocası ve
onu Diyanete alan YaĢar Tunagür'ün ölümü üzerine ailesine
baĢsağlığı diliyor ve Ģunları söylüyordu:
"Diyanet ĠĢleri'nin eski baĢkan yardımcılarından, değerli
eĢiniz YaĢar Tunagür'ün vefatından büyük üzüntü duydum.
Milletimizin birlik ve beraberliği için çalıĢan bir din adamı olan
Tunagür, ömrünü hayır iĢlerine adamıĢtı. Yeri doldurulmaya
cak hizmetleri asla unutulmayacaktır."

Şeytan Yolu
Bülent Arınç'ın övgüler yağdırdığı Gülen, ev toplantıların
da Ģunları söylüyordu:
"...Doğru yolu görseler onu yol yordam edinmeyecekler...
Düzen yordam edinmeyecek, o yolu tutup gitmeyecekler...
Şeytan saltanatına ait bir yol kendilerine gösterildi mi; komü
nizmdir, kapitalizmdir, faşizmdir, bilmem ne izm'dir, ne
izm'dir... Şeytana ait bir yol onların önlerine getirilip onlara
gösterildi mi; hemen yol olarak, yordam olarak onu benimser
ler, parlamento olarak onu benimserler, Reis-i Cumhur olarak
onu benimserler... İnsan karihatından çıkan yolu,
ŞEYTAN YOLUNU benimserler!.."
Kendi ve yandaĢlarınca kurmak istedikleri düzenin dıĢın
daki bütün sistemleri ki, buna Demokrasi de dahil "şeytan Yo
lu" olarak damgalayan, eninde sonunda bir gün "şeriat" niza
mının geleceğini ilan eden, kendi gibi düĢünmeyen insanları
"kobra" olarak niteleyip, böyle insanlar hakkında iyi düĢünme
nin "kobralara merhamet" olacağını müridlerine bildiren
böy-

132
le bir insani; geçmiĢine, gittiği yola, arkasındaki destekçilerine
bakmadan bizlere "Hoşgörü abidesi" olarak yutturmaya kalkı
yorlardı.
Emniyetin övgüler düzdüğü Gülen; özlediği, arzuladığı ni
zam içinde Ġstanbul Çamlıca'da yaptığı bir konuĢmasında Ģöy
le haykırıyordu:
"Bir gün gelecek semavat, zemin; bütün düzeniyle, niza-
mıyla İslam'ın bembeyaz eline teslim olacak. Yed-i Beyza İs
lam'a, yani Hz. Musa'nın harikalar meydana getiren asayı ta
şıyan mübarek eli demektir. AK ŞERİATA, ak yola, ak siste
me, ak el... NASIL OLSA OLACAK!.."
Gülen, bu iddiasını da ."İnancın Gölgesinde-2, adlı kitabı
nın: 207. Sayfasında yer alan şu sözleriyle pekiştiriyordu:
"Medine döneminde ise, iktisat ve içtimaiyatta, hukuk ve
muharebelere ait meselelerin gündeme geldiğini ve bir SĠTE
DEVLETĠNĠN kurulma çalıĢmalarının baĢladığını görüyoruz.
Bütün peygamberler için değiĢmeyen BU KANUN, BAġKA
HĠÇBĠR DEVĠRDE DE DEĞĠġMEYECEKTĠR"
Gülen, tebliğ ve cemaatleĢmenin ardından, Takıyye sana
tının en önemli virtüözlerinden biri olduğunu Ģu sözleri ile ka
nıtlıyordu:
"Yapılan hareket, kime karşı yapılıyorsa, tavrımız onlar ta
rafından hiç hissedilmeden ve sezdirilmeden yapılmalıdır ki,
hedefi vurma ve yara almadan da dönmek mümkün olsun"
Gülen; gerek kitaplarında gerekse vaazlarında ve kapalı
kapılar ardında düzenlenen ev toplantılarında; Nihai atak için
kendine bağlı kiĢilere gayet kurnazca verdikleri taktiklerle çıkı-

133
Ģın zamanlamasının iyi yapılmasını, ölümü göze almayı, he
saplaĢmaya hazır olunmasını, misyona kitlenmenin önemini,
söz değil aksiyon ve hamle gerektiğini, savaĢ halini, sürekli ak
siyonu, karar gününü ve Ģerefli bir ölümün yeğlenmesini iĢle
mektedir.
Gülen; "İ'layı Kelimetullah ve Cihad" adlı kitabında
cihadın tarifinin "İslamla birlikte Allah yolunda kavga verme" oldu
ğunu, bu savaĢın herkese farz olduğunu, hangi halde yapıldı
ğını, Ġslami bir görev olduğunu, kıyamete kadar devam edece
ğini, peygamber mesleği olduğunu, bir cemaatın kendini buna
adaması gerektiğini, cihattan geri durmanın günah olduğunu,
en büyük Ġslami müeyyide olduğunu, cihat olmayınca huzurun
da olmayacağını, tek ve asıl vazife ayrıca tek çare
olduğunu, Ģehit ya da gazi olunmasının gerektiğini, yeryüzü
hâkimiyetinin cihatla gerçekleĢeceğini, Ġslami bir borç ve en
yüksek ideal olduğunu sayfalarca iĢlemektedir. Bunun böyle
olduğuna "Yakînimiz vardır" diyerek müritlerine gaybı bilen
evliya havasıyla konuĢmaktadır. Ama asıl bu konuda gerçek
arzusunu ise Ģu cümleyle açığa vurur.
"Kürsüde de bazen öyle olur. Mesela Hz. Hamza vurdu
derken, sanki kılıcı ben kullanıyorum gibi olur." (Fasıldan Fa-
sıla-1, sf. 78)
"Biz herkese karĢı rabbimizi anlatmakla mükellefiz ve
dünyaya karĢı hem manevi hem de maddi cihadda muvaffak
olmak zorundayız." (Ġ'lâyı Kelimetullah veya Cihad, sf. 34)
Gülen, cemaatına dahil olan ve cemaatının ulaĢabileceği
saf insanları bu ülkede kendilerine zulüm yapıldığı gibi gerçek

134
dıĢı anlatımlarla kıĢkırtır, onların beyinlerini, "cihad" yani "Al
lah yolunda savaş" gibi dini motiflerle yıkar. Gülen, yine cema
atına verdiği bir seminerde Ģunları söyler:
"DüĢünmeli ki, bu memlekette hatta bütün Ġslam alemin
de tevhidin temelleri sarsılmıĢ, Allah inkar edilmiş, peygamber
(a.s) tezyife maruz kalmıĢ, din bütünüyle hafife alınmıĢ ve bü
tün cihanı aydınlatan hatta düĢmanlarına bile mucizeliğini ka
bul ettiren aydınlık tufanı Kur'an-ı Kerim ayaklar altına alın
mış, inanmıĢ insanların yanında bile adeta dinin hiçbir ağırlığı
kalmamıĢ ve her Ģey içinden çıkılmaz bir hale gelmiĢ. ĠĢte böy
le bir devrede hem yapacak iĢ çok hem de yapılan iĢlerin de
ğeri büyük olur...
KarĢı taraf bir taĢ çekiyor bütün duvarı aĢağı yıkıyor, biz
ise taĢ üzerine taĢ koya koya o duvarı yeniden örmek zorun
dayız."
Gülen, bu konuĢmasının ardından kendilerine Allah'ın
koruma elinin uzandığını, koruma ve kollama altında oldukla
rını da söylüyordu. Hizbullah örgütünde de militanların beyin
leri yıkanırken, koruma ve inayet altında oldukları beyinlere iĢ
leniyor, onlar da bunu gerçek zannediyorlardı. Hatta kendile
rine göre öyle bir koruma altındaydılar ki, kendilerine ve özel
likle kurucu liderleri Hüseyin Velioğlu'na asla kurĢun iĢleme
yecekti. Ancak, Beykoz'daki çatıĢmada ilk kurĢun Velioğlu'na
isabet ettiğinde, sürekli böyle düĢünen militanlar, adeta Ģoke
oluyorlardı. Polisteki sorgularında bu uğradıkları hayal kırıklı
ğını anlatarak, daha bir çok açıklamalarda da bulunuyorlardı.
Fetullah Gülen de, insanları aynı yöntemle avlamaya çalıĢıyordu.

135
"Fakat bütün bunlarla beraber açıktan açığa inayet elinin
göründüğünü söylemek te mümkündür."
Gülen, bu Ģekildeki beyin yıkamadan sonra, Ģeriat yolun
daki nihai hedefini de açıklar,
"Kanla abdest almak!.."
"Cihad, bir mümin'in uğruna canını feda edebileceği en
tatlı bir mefkure ve en yüksek bir idealdir. Zira mümin, kendi
teri içinde boğulma veya kendi kanıyla abdest alma gibi bir pa
yeyi ancak cihadla elde edebilir." (a.g.e., sf. 45)
Tabi ki bu uğurda ya Ģehit olunacaktır ya da gazi!..
Hizbullah militanları için de "Allah askerleri, Allah Parti
si ve siyasi boğuşmalar ve siyasi partiler karşısında Allah Par
tisi" tanımlamalarını yapıyor, bunlara övgüler yağdırıyordu.
"...Sürekli ittikaya kendisini salmıĢ, kaptırmıĢ, arayıĢına
girmiĢ, yakalamıĢ dahasını arayan, takvanın dahasını arayan
derinlerden derin kutsiler... Hz. Muhammet Mustafa'nın as
kerleri, Cindullah; Allah ordusu... Hizbullah; Allah cemaati, ta
biri caizse Allah Partisi... Siyasi boğuĢmalar, siyasi partiler
karĢısında Allah Partisi..."

Arınç Nazım İçin Mezar Yeri Önerdi


Dört günlük Moskova gezisine "Lenin'i ölü görmek güzel"
esprisiyle damga vuran ve Nazım Hikmet'in mezarı baĢında Ģi
ir okurken gözyaĢı döken TBMM BaĢkanı Bülent Arınç, gezi
nin ardından Sabah Gazetesi'ne Nazım Hikmet'in mezarının
Türkiye'ye getirilmesi halinde gömülmesi için gönlünden han
gi köy mezarlığının geçtiğini açıklıyordu.

136
Nazım'ı "Bir mücadele insanı" diye tanımlayan Arınç,
gençliğinde dönemin iki ünlü Ģairi Necip Fazıl ile Nazım Hik-
met'in tartıĢmalarını ilgiyle okuduğunu söyledi. "Tabii biz o za
man Necip Fazıl'ın tarafını tutardık" diyen Arınç, Nazım'ın Ģi
irlerini 15 yıl önce okumaya baĢladığını belirterek "Nazım'in
mücadelesi beni çok etkiledi. Uzun yıllar cezaevinde yatmıĢ,
çok genç yaĢta Türkiye'den ayrılmak zorunda kalmıĢ. Mosko
va'da önceleri çok iyi karĢılanmıĢ ama sonra gurbet ve hasret
acısı içine iyice oturmuĢ. Bunlar insani olarak beni çok etkile
di. Bir kere ben kendimi bir mücadele insanı olarak görüyo
rum. Herkesin bir fikri olmalı. Hayatı boyunca doğruları için
mücadele etmeli. Nazım'in doğruları o zaman öyleydi.
Ben o ideoloji ile çok dost olmadım, hatta karĢısında mü
cadele ettim. Ama bir tarihle yüzleĢme zamanı benim için çok
önemli." Arınç, mezarının getirilmesi halinde ünlü Ģairin Tür
kiye'de nereye gömülebileceğine iliĢkin "gönlünden geçenleri"
de Ģöyle anlattı:
"Mezarının Türkiye'ye getirilmesi için vatandaĢlık hakkı ol
masına gerek yok. Nazım'ın en büyük arzusu bir köy mezarlı
ğına gömülmesi. Ben köy mezarlarını bilirim, çok ziyaret ede
rim. Köy mezarları genellikle yolların yanına yapılır. Gelip ge
çenler bir Fatiha okusunlar diye. Aynı duyguları Nazım'da gör
düm. Bir köy mezarlığını, yakındaki arkadaĢlarını, komĢuları
nı da tarif ediyor. Hatta '40'ı çıkmadan vefat eden Ģehit de Ay
Ģe olsun' diyor, bir tarafından da ırgat filan kiĢi olsun. Ondan
sonra da en güzel özlemini dile getiriyor. Diyor ki, 'baĢımda
bir çınar ağacı olursa taĢ falan istemem.' Bu Ģiiri okuduktan

137
sonra mezarını ziyaret etmeye ahdim vardı. Anadolu'da köy
çok. Manisa'nın Gördes ilçesinin KaĢıkçı köyünden Hüseyin
abi diye çok sevdiğim bir dostum vardır. Vefatında yanında
olamadım. Ġlk gittiğimde köyünde mezarını ziyaret ettim. Bu
tarife çok uyan bir yer. Ġstediği çınar ağacı da bulunabilir. Ye
ter ki cenazesi Türkiye'ye getirilebilsin."

Atatürk ile Nazım'ı Neden Birarada Anarlar


"tepkimiz.net" adlı internet sitesinde Hakan Arıkan, Na
zım Hikmet'i anlatan bir yazı kalem alıyordu:
'En büyük Türk: Atatürk' söylemi Türk milletinin arasın
da hızla yayılmaktadır. Bunda Atatürk'ün daha iyi tanınmaya
baĢlamasının etkisi çok büyüktür. Ama bu tanıma Türk evladı
nın kendi çabaları ile olmaktadır. Atatürk daha yakın zaman
lara kadar yalnızca kendi yüzleri görünmesin ve sığınacakları
bir dalgakıran olsun diye sahte Atatürkçüler tarafından Türk
Milleti'ne tanıttırılmıĢtır.
Atatürk'ü kim sevemez: Türk kelimesinin ta kendisi ile so
runu olanlar... Kimdir bunlar? Haymatlos bir dünya vatandaĢ
lığı isteyen, Rus emperyalizmine hizmet eden, milliyet kavra
mını reddeden, dini bir afyon olarak belirtip bütünüyle redde
den beynelmilel komünistler ve Anadolu Federe Ġslam Devleti
vatandaĢı olmak için can atan Türklük ile temelden sorunlu
Amerikan, Alman, Ġngiliz, Ġsrail çıkarlarına hizmet eden dinci
ler ve "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" sözü ile nasiplenemeyen ve
baĢka ırkların gizli ve açık sevdalarını içlerinde barındıran bö
lücü zihniyetliler...

138
Demek ki ortak payda ne imiĢ; hepsi de aslında Türk düş
manı!
Kafalar karıĢtırılmaya çalıĢılıyor ve çeĢitli ideolojiler taraf
tar toparlamak için Yüce Türk Atatürk'ün adını istismar ede
rek gerçek yüzlerini maskeliyorlar.
TutturmuĢlar bir Nazım, her fırsatta gizli hülyalarını açığa
vurup duruyorlar. Gerçeği bilmeyen Türk gençliği ise ister is
temez bu gizli emellerin çekim alanına giriyor.
Oğlu Mehmed'e yazdığı mektupta Nazım ne demektedir:
"...Bizim hudutlarımız içinde Ermeniler de, Rumlar da,
Kürtler de yaĢıyor. Öyleyse, dili, dini, devleti ve devlet
hudutlarını birleĢtirsek, yani bu üç hususta müĢterek olan insan
topluluğuna millet derler, desek olur mu? Bu da olmaz"
Gördünüz mü Üniter bir devlet anlayıĢı bu yazımda?
Yazdığı bir baĢka yazıda Nazım ne zırvalıyor bir de
buna bakalım:
"Türkiye Cumhuriyetinin kuruluĢundan sonra, Türk idare
cileri ve egemen çevreleri, Kürt halkına tanımayı vaad ettikle
ri millet ve insan haklarını tanımadı. Hatta iĢi Kürt milletinin
millet olarak varlığını bile inkara kadar götürdü." (K.B adlı
bir Kürdolog arĢivinden)
Bu kadar mı yalnızca... Ondan feyz alan ailesi neler yap
mıĢ ona da bakalım mı:

Nazım'ın Ailesi Kürtlerle Dayanışma Halinde


Sadece Nazım'ın kendisi değil, diğer yandan aile fertlerin
den eĢi Münevver Hanım, oğlu Mehmed Nazım, üvey kızı
Renan'ın Polonya'da bulundukları yıllarda Kürtler ile belli bir
da-

139
yanıĢma içinde olmuĢlar. Bu yıllarda çekilen bazı fotoğraflar
da Kürtler tarafından örgütlenen yürüyüĢ ve gösterilere Nazım
Hikmet'in aile fertlerinin de katıldığını görüyoruz.
Örneğin Polonya'da öğrenim görmekte olan Kürt öğren
cilerinin VarĢova'da yapmıĢ olduğu bir yürüyüĢte Nazım Hik
met'in oğlu Mehmed ve üvey kızı Renan ön sırada yer almıĢ
lar. O yıllarda Polonya'da öğrenim görmekte olan Kürtlerden
Memo Y—'in ifadesine göre bu yürüyüĢ esnasında taĢınan
Kürdistan haritasını da Nazım Hikmet'in eĢi Münevver Hanım
kendi eliyle yapmıĢ. Kürdistan haritası ve Kürdistan sözcüğü
nün büyütülmüĢ birer harfini göğüslerine asan öğrencilerin
yer aldığı bu yürüyüĢün ön saflarında Renan'ın ve Memo Y—
-'in Kürt ulusal giysileriyle yürüdüğünü görüyoruz."
ġimdi birlikte düĢünelim bir insan hem Said-i Kürdi'yi ca
nından çok sevip hem de Atatürkçü olabilir mi? Ġçinizden el
bette olamaz diye geçireceksiniz. Haklısınız. Ömrü boyunca o
ve onun rejimini yıkmak için mücadele etmiĢ Ġngiliz ajanı Sa-
idi Kürdi nasıl aĢikar bir Atatürk ve Türklük düĢmanı ise aynı
Ģekilde ömrü boyunca o ve onun rejimini değiĢtirmek için ça
balayan Rus ajanı Nazım Hikmet de bir Atatürk düĢmanıdır.
Beynelmilel eski tüfek Marksistlerin bugün dinci taife ile el ele
kol kola olmaları acaba bir rastlantı mıdır? Yoksa ortak düĢ
mana karĢı birlikte mücadele mi veriyorlardır? Bu mücadele
nin kime-neye karĢı olduğu bellidir: Atatürk'e ve onun eserle
rine; Türkiye Cumhuriyeti dahil!
Bakalım Nazım'ın hangi seneler yargılandığına ve kimi
sinden aflar sayesinde kurtulduğuna:

140
1925- Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928- Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928- Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931- İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933 -İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933 -İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938- Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1938- Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
(Burada konunun daha iyi anlaĢılabilmesi için hemen ba
zı kaynaklara baĢvurmak gerekmektedir:
http://www.nazimhikmet.net/kitaplar/nazimhik-
met_ve_1938_harbokulu_olaylari/kitap.php
http://atsiz.org/belgeler/knh/knh_goster.a.php?picid=l )
Yani kolayca görüleceği gibi bütün yargılanmaları Atatürk
dönemine denk gelmektedir!
ġimdi hemen yok efendim Kuwa-i Milliye destanı filan de
meye baĢlayacaklardır.
Ben de diyeceğim ki onu yazmaktaki gayesi Atatürk'ü ko
münist ideolojiyi benimsemiĢ sanmasıdır! Durumun böyle ol
madığını anlayınca burjuva kemaller (28 Kanunusani) hemen
su yüzüne çıkmıĢtır...
"Trabzon'dan bir motor açılıyor
Sahilde kalabalık!
Motoru taĢlıyorlar

141
Son perdeye baĢlıyorlar!
Burjuva Kemal'in omuzuna binmiĢ
Kemal kumandanın kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiĢ
Kahya adamların donuna
Uluyorlar.
Hav.. hav.. hav.. tu
YoldaĢ unutma bunu
Burjuva ne zaman aldatsa bizi
Böyle haykırır
Hav.. hav.. hav.. tu"
-Nazım Hikmet-
Yok vatan sevdası imiĢ, yok en büyük Türk Ģairi imiĢ...
Bunlar hep yalan dolan Ģeylerdir. O Türkiye Cumhuriyeti'ni
değil Sovyetlere yama olacak bir Anadolu'yu sevmekte iste-
mektedir!
Bu konuda yazılmıĢ bir yazıyı okuyalım:
"Nazım Deli miydi?
Son günlerde kulaklarımız yine Nazım Hikmet teranesi ile
dolmaya baĢladı. Bu, açılan ilk kampanya değildir. Türkiye'de
Nâzım Hikmet konusunda zaman zaman rüzgârlar estirilir.
ġairin memleketini çok sevdiğinden, Ġstanbul'a hasret içinde
öldüğünden, Anadolu'da bir "ceviz ağacı" dibinde mezarının
bulunmasını çok arzu ettiğinden bahsedilir.
Bu büyük Türk (!) Ģairinin mezarının Moskova'da bulun
ması milletimiz ve devletimiz için büyük bir ayıp olarak
gösterilir. Bizim bu ayıptan bir an önce kurtulmamız için, Nazım'ın

142
mezarını Türkiye'ye getirmek ve onun ruhundan özür dilemek
zorunda olduğumuz tekrarlanır...
Acaba bu istek Nazım'ın isteğine uygun mudur? Burası
önemli değil. Önemli olan, Marksistlerin kendilerini tatmin
edebilmeleridir. Komünist sistemin çok acı bir Ģekilde iflâsın
dan sonra, Türkiye gündeminde kendilerine yer bulabilmeleri
dir. Bunun için genellikle kıĢ ve ilkbahar mevsimleri seçilir. Zi
ra Marksistlerimiz yaz ve sonbahar mevsimlerinde tatilde bu
lunurlar. O zamanlarda gündeme gelmek gibi bir ihtiyaçları
yoktur.
Gündeme gelmek istediklerinde, Marksist olmayan kesim
den de destekçi bulabilirler. Bu da Marksist olmayan kiĢilerin,
"gündeme gelmek için ille de Marksistlerin yaygarasına ihtiyaç
duyulduğu" Ģeklindeki batıl inanıĢlarına dayanır. Bu aldanıĢa
bazen bakan seviyesinde kiĢiler de kapılarak, "Nazım'ın meza
rı mutlaka gelmeli/Muazzeb ruhu huzura ermeli" nevinden te
kerlemeler söylerler.
Zannederler ki koltukları sallanmaya baĢladığında, Mark
sistler, bu desteklerine karĢılık, onları koruyacaklardır. Amma
ne yazık! Bu beklenti hiçbir zaman gerçekleĢmez...
Bu noktada Nazım Hikmet'in hayatına kısa bir bakıĢ yap
mak zorundayız.
Hazret annesinden doğduğu 1902 (Selânik) yılında Sulta-
nü'Ģ Ģüera değildir henüz. Ġleride 1950'li yıllardan itibaren, bu
unvanın da az görülerek kendisine Sultanü'Ģ Ģüeraü'l cihan
payesinin verileceğinden de habersizdir. O da her çocuk gibi
doğar doğmaz ağlamaya baĢlamıĢtır. Ama bu ağlayıĢtaki

143
ahenk, daha o zamandan en büyük Türk Ģairi olacağının ha
bercisi gibidir. O kendini her ne kadar Türk kabul etmese
de, dost ve âĢıkları onu böyle pazarlamaya devam
edeceklerdir.
Nazım 1921 yılında Moskova'ya gidip, Doğu Halkları
Üniversitesi'ne girene kadar milliyetçi bir Ģair sayılabilir. Ora
da 24 saat Marks - 24 saat Lenin - 24 saat Engels
okuduktan sonra iyi bir komünist olur. (Not: Komünizm Ekim
1917'de Rusya'da yapılan ihtilâlle iktidara gelmiĢ, milyonlarca
kiĢinin ölümüne sebep olmuĢ, Kafkas ve Orta Asya Türklerini
de esaret ve zulüm altında inletmiĢ, baĢlangıçta vaad ettiği
pembe dünyanın tam aksi zifiri karanlık bir dünya
gerçekleĢtirmiĢ, milyonlarca insanı açlık ve sefalete mahkûm
etmiĢ, nihayet 1988 yılında tarihe karıĢmıĢ bir ideolojidir.
Nazım -ileri görüĢlü, büyük dahi ve Ģair Nâzım- ömrünü bu
ideolojiyi Türkiye'de de iktidara getirme ve Türk halkına
böyle bir refahı (!) yaĢatma mücadelesine adamıĢtır.)
Lütfen dikkat edelim! KurtuluĢ SavaĢı destanının Ģairi Na
zım, KurtuluĢ SavaĢı yıllarında (1919-1922) 17-20 yaĢlarında
dır. Her nasılsa bu savaĢ sırasında bırakın cepheye gitmeyi,
Ankara'ya bile gitmemiĢ; kendisine eğleĢme mahallî olarak
Moskova'yı seçmiĢtir.
Anadolu'da 16 yaĢındaki Türk gençleri yokluklar içinde
cephe cephe dolaĢırken, Türk kadını kağnılar üzerinde mermi
taĢırken, çocuğunun üzerine örteceği örtüyü nem kapmasın
diye top mermisinin üzerine örterken, destan Ģairi Nazım Mos
kova'da komünizm tahsil etmektedir. Türkiye'ye dönüĢü de her Ģey
olup bittikten. Cumhuriyet kurulduktan sonradır (1924).

144
Türk milleti, Türk gençleri KurtuluĢ SavaĢı'nı yapmıĢ, haz-
rete de Moskova'dan izlediği savaĢın destanını yazmak kalmıĢ
tır. KurtuluĢ SavaĢı Destanı'nın Ģiir değeri ayrı bir yazı konusu
dur. Ancak destanda da yer alan "Karayılan" isimli Türk kah
ramanının niçin "korkak bir tarla faresi"ne benzetildigini sor
mak hakkımızdır.
Dahinin(!) hayatını incelemeye devam edelim.
1924'te Ġstanbul'a döndü. 1925 yılında komünizm propa
gandasından 15 yıl hapse mahkûm olunca, Rusya'ya birinci
kaçıĢını gerçekleĢtirdi. 1928'de tekrar Türkiye'ye döndü. Cezasının
yanlıĢlıkla verildiği kanaatine varılmıĢ olacak ki, aklandı.
1933'te tekrar yargılanırken imdadına cumhuriyetin 10.
yılı affı yetiĢti. 1936'da yine mahkemedeydi. Suçlama "komü
nist kıĢkırtıcılığı" idi (Elbette bu Nazım için son derece
Ģerefli bir iĢti).
1938'de orduyu ve donanmayı isyana teĢvikten 28 yıl 4
aya mahkûm oldu. Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yattı. 1950
yılında Demokrat Parti onu hapisten çıkardı. O da anavatanı
Rusya'ya ikinci defa kaçtı. Yani Nâzım Rusya'ya kaçtığında ha
piste değildi. Mahkûm da değildi. Hakkında açılmıĢ herhangi
bir dâva da yoktu. Hür bir insandı. Hür iradesiyle karar verdi
ve Rusya'ya kaçtı. Kendine vatan olarak orayı seçti. Bu, Ģuur
lu bir seçiĢ idi. 29 Haziran 1951 tarihinde Moskova havaala
nına inen Nazım Hikmet'in orada verdiği beyanat 30 Haziran
1951 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Ģöyle haber oldu:
"Moskova radyosu dün akĢamki yayınlarında Kızıl ġair
Nazım Hikmet'in Moskova'ya vardığını ve havaalanında beya-

145
natta bulunurken, "Beni yaratan Stalin'dir" diye bağırdığını bil
dirmiĢtir. Gene Moskova radyosuna göre kızıl Ģair, Stalin'i
göklere çıkaran Ģu sözleri de sarf etmiĢtir: "Gözlerimin
ışığını Stalin'e borçluyum, her şeyimi ona borçluyum, o beni yarattı,
o beni yaşatıyor."
Nâzım komünizme öylesine körü körüne bağlıdır ki, bu
sözleri ile en az 50 milyon insanın katilini, Stalin'i, ilâh
mertebesine yükseltmektedir. Büyük dahi, ne yazık ki Stalin'in
bu yönünü görememiĢtir.
Nazım Türkiye'de yaĢadığı yıllarda toplam 17 yıl hapis yat
tı. Bunların hepsi Atatürk ve Ġsmet Ġnönü dönemlerindedir.
Demokrat Parti iktidara geçince serbest bırakılmıĢtır. Yani Na-
zım'a yapılan haksızlıkların (!) vebali Atatürk'e ve Ġsmet Ġnö
nü'ye aittir. Bugünün Marksist-entel Nâzımcıları bu konuda
hesap sorarken, yanlıĢ adrese geldiklerini bilmek zorundadır
lar. Ya Atatürkçülükten vaz geçeceklerdir, ya Nâzımcılıktan.
Nazım'ın Ġnönü devrinde yattığı 12 yıl hapsin hesabını da Sa
yın Erdal Ġnönü'den sormaları daha mantıklı olur. O, "Ben si
yaseti bıraktım." derse, Sayın Deniz Baykal'a müracaat edebi
lirler.
Söylemek istediğimiz Ģudur:
Hem Atatürkçü hem Nazımcı olmak bize iki yüzlülük gibi
geliyor.
Gelelim Nazım'ın vatan hasreti ile öldüğü meselesine. Bu
konuda onun, ölümünden 17 ay 26 gün önce (7 Aralık
1961) Sovyetler Birliği vatandaĢı olmak için zamanın baĢbakanı
KruĢçefe dilekçe verdiğini okuyoruz. Bu dilekçe Nazım'ın Rus-

146
ya'ya kaçıĢından 10 yıl sonra yazılmıĢtır. Mektupta sonsuz bir
komünizm ve Rusya sevgisi devam etmekte, ayrıca Türkiye'ye
duyduğu söylenen hasret konusunda ise en ufak bir ip ucu bu
lunmamaktadır.
"SAYGIDEĞER NĠKĠTA SERGEYEVĠÇ
19 yaĢından beri, yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmi
Ģimle de Sovyetler Birliği'ne bağlıyım.
BolĢevik Partisi'ne, ilk olarak 1923 yılında üye oldum. Ar
dından 1924 yılında yine Moskova'da, Türkiye Komünist Par
tisi (TKP) üyesi oldum.
1925 yılı baĢında Moskova'daki Doğu Emekçileri Komü
nist Üniversitesi'ni bitirdim ve parti iĢleri için Türkiye'ye gittim.
1925 yılı sonunda, Ankara'da yeraltı çalıĢmaları gösterdiğim
için gıyaben 15 yıl hapis cezasına çarptırıldım.
Sonra, yine Moskova'ya döndüm. 1928 yılında Türkiye'de
parti iĢleriyle uğraĢtım. O zamandan 1950 yılına kadar toplam
56 yıl hapis cezasına çarptırılmama karĢın toplam 17 yıl ceza
evinde kaldım. BaĢta Sovyet halkı olmak üzere, ilerici insanla
rın mücadelesi sonucu cezaevinden çıkarıldım. Ben sayılı ko
münist Ģairlerindenim. Çok mutluyum. Çünkü büyük Ekim
Devrimi'nin beĢinci yıldönümünü Moskova'da kutladım, Ģiir
yazdım. SBKP'nin 22'inci kongresini kutladık. Bu nedenle de
Ģiir yazdım.
Artık 10 yıldır Moskova'da yaĢıyorum. Ailem de yanımda.
Bütün Sovyet halkı gibi buradaki yaĢama alıĢtım.
Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç, yardım edin, ben Sovyet va
tandaĢı olmak istiyorum.

147
En iyi dileklerimle.
Saygılarımla.
Nazım HĠKMET
7 ARALIK 1961".
Uzun sözün kısası: Nazım bilinçli olarak Rusya'ya
kaçmıĢ ve bilinçli olarak Sovyet vatandaĢı olmak istemiĢtir.
Bir insanın ölüsünün, vatan bildiği yerde bulunması da son
derece normal ve hakkaniyet ölçülerine uygundur. O da 3
Haziran 1963'te Moskova'da ölmüĢ ve vatanının topraklarına
gömülmüĢtür. Nazım'ın mezarını Türkiye'ye getirmek isteği, bu insa
nın ruhî durumunu tartıĢmaya açmak ve onun Rusya'ya kaç
ma ve Sovyet vatandaĢı olmak kararlarını aklı yerinde olmadı
ğı bir zamanda verdiğini kabul etmek demektir. ġimdi Na
zım'ın mezarını Türkiye'ye getirmek isteyenlere soruyoruz:
Nazım Hikmet deli miydi? -A. Bican ERCĠLASUN"
Nâzım Hikmet'in Türkçe'nin en büyük Ģairi olduğu Ģeklin
deki iddia hakkında aydınlanmak ve etraflı bir Nâzım Hikmet
tahlili okumak isteyenler Ģu yazıya bakabilirler/bakmalıdırlar:
Prof. Dr. Birol Emil, Nâzım Hikmet Masalı, Türk Edebiyatı,
Haziran 1996, sayı 272. s. 7."
Büyük Ģairliğine gelince bu Ģairlerin değerlendirebileceği
bir konu olduğundan benim bir Ģeyler demem pek yakıĢık al
mayacaktır ama hemen ilginç bir yazı gözümüze çarpmakta
dır:

"Nazım Hikmet'in Salkım Söğüt'ü İntihal mi?


Nazım Hikmet'in meĢhur, "Salkım Söğüt" Ģiirinin Ġdris Sa-

148
bih'in 1918 yılında yayınlanan Öksüz AkĢamındaki Ģiirinden
intihal olduğu öne sürüldü. Ġddiayı gündeme Türk Edebiyatı
dergisinden Nazım H. Polat getirdi.
Nazım H. Polat'ın "Suyun aynasındaki salkımsöğüt" baĢ
lıklı yazısından bir bölüm:
(..) Salkımsögüt, Nazım'ın önünü geniĢ bir edebi çevreye
yayan ilk Ģiirlerindendir. 1928'de yayımlanmıĢ, 1930'da Bah
ri Hazer ile birlikte Ģairin kendi sesiyle Columbia firmasınca
plağa alınmıĢtır.
Bu Ģiirde belirgin üç obje var ve üçü de ilk beĢ mısrada
söyleniyor. Su, salkımsöğüt ve atlılar.
Akıyordu su
Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını!
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
KoĢuyordu kızıl atlılar güneĢin battığı yere!
Salkımsögüt su bir aynaya, Salkımsöğüt o aynaya bakarak
suda saçlarını yıkayan bir güzele benzetilmiĢtir. VurulmuĢ bir
kuĢ gibi atından yuvarlanan yaralı atlı, "yanan yalın kılıçlarla"
anılınca, kanlı vücuduyla Ģiiri nasıl objesi olarak beliriyor. Bu
tabloyu daha etkili kılan ise tabiatın bir akĢam atmosferi yaĢa
masıdır. GüneĢ batarken ufku bürüyen kızıl renk, suyu da uf
ku da aynı renge büründürür.
Atlılar kayboluyor güneĢin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar!
ġiirin sonuna doğru, akĢam iyice bastırınca, bu atmosfer
de koyulaĢır:

149
Gölgeler gölgelendi,
Renkler silindi,
Siyah örtüler indi
Mavi gözlerine
ġiirin sonunda Salkımsöğüt tekrar obje olur; bu sefer ka
ra suyun aynası da el bağlayarak, ölen atlıya ağlayan bir
yaĢlı güzel hayalini canlandırmaktadır. Söğüt ağacının ağlaması,
estetik heyecan ve değeri yüksek bir hayaldir. ġiiri güzelleĢti
ren asıl unsur da iĢte bu, suyu ayna yapıp saçlarını yıkayan ve
ağlayan güzel hayalidir.
Ama acaba bu hayalin ne kadarı Nazım Hikmet'e aittir?
Biz bu orijinal hayalin daha önce, Ġdris Sabih Gezmen ta
rafından kullanıldığını söyleyeceğiz.
Nazım'ın Ģiirinden 10 yıl önce Nüzhet HaĢim Sinanoğ-
lu'nun, Milli Edebiyata Doğru (Cemiyet Kütüphanesi, Nefaset
Mat., Ġstanbul 1918, s. 153) adıyla yayımladığı kitapta yer alan
Öksüz AkĢam baĢlıklı Ģiir (ilk yayımlanıĢı belki bir-iki yıl
kadar daha önce) Ģöyle bitiyor:
Suyun gümüĢ aynasında bakan yosma bir söğüt,
Nemli kumral saçlarını dağıtarak kurutur;
Ayın dolgun memesinden akan süt,
Ölen günden öksüz kalan Ģu akĢamı uyutur!
Nazım'ın Salkımsöğüt'ündeki suyu ayna yaparak saçlarını
yıkayan güzelin bize tanıdık gelmesi, onun aslında Ġdris Sa-
bih'in Öksüz AkĢamı'ndaki suyun gümüĢ aynasına bakarak
(yıkadığı) nemli kumral saçlarını, kurutan "yosma" oluĢun
dan!.. Nazım, bu güzele, dili varıp da "yosma" diyemiyor, sade-

150
ce resmini çiziyor. Çünkü Türkçe'nin "yosma"sı yıldan yıla
yaĢlanarak artık herkesin içinde anılamayacak kadar
sevimsizleĢmiĢtir.
Ġdris Sabih'in Ģiirindeki "ölen günden kalan akĢamı
uyutan süt, ayın dolgun memesinden" aktığına göre, akĢamdan
biraz sonraki vakittir. Nazım'ın Ģiirindeki akĢam ve biraz daha
sonraki vakit tam olarak bu atmosferi vermektedir. Her iki
Ģiirinde sonunda "ölüm" ve "ağlama"nın bulunması,
bahsettiğimiz hayalleri aynileĢtiriyor.
Salkımsöğüt için "ağlama" imajının kullanılması ise daha
genel bir sebebe bağlanabilir. Ġngilizce'de salkımsöğüt, "wve-
eping willow" yani "ağlayan söğüt"tür.
Peki Nazım'ın Ġdris Sabih'e ait bu Ģiiri ve hayali
okumuĢ
olma ihtimali ne kadar kuvvetli?
Ġdris Sabih'in Ģiiri söz konusu kitapta yer aldığında, Na
zım, Ģiir denemeleri bulunan, 16 yaĢında bir çocuktu. Ama
Öksüz AkĢamı okumuĢ olması, "muhakkak" denecek ölçüde
kuvvetle muhtemeldir. Öncelikle kitabın yazarı Nüzhet HaĢim,
Nazım'ın bir yıl okuduğu Galatasaray Sultanisi'nden hocasıdır.
Diğer bir iĢaret ise hikayemsi bir olay; Nazım'ın ilk
Ģiirlerini Bahriye Mektebi'nden hocası olan Yahya Kemal
gözden geçiriyor, birtakım düzeltmeler yapıyordu.
Hatta Yahya Kemal, Nazım'ın yayımlanan ilk Ģiiri "Hâlâ
Serviliklerde Ağlıyorlar mı?" için, "O kadar tashih ettim ki
adeta aslından uzaklaĢtı" diyecektir. "Serviliklerde" Ģiirinin
tashihi konusunu hem Yahya Kemal'in anlattıklarında
öğreniyoruz hem de Nazım'ın kendisi (Ekber Babayev'e)
söylüyor!.. (Türk Edebiyatı Dergisi)"

151
Tam burada yine bir yorum yapmadan bir hikayeyi anım
samadan geçmeyelim:
Nazım'ın KAFATASI, BĠR ÖLÜ EVĠ ve UNUTULAN
ADAM isimli oldukça basit piyesleri ġehir Tiyatrosu'nun (Da-
rulbedayi) sahnesinde aylarca oynanmıĢ Nazım'a hem para
hem Ģöhret temin etmiĢti. Üstelik Nazım'ın Ģöhreti Atatürk'e
kadar ulaĢmıĢtı.
Atatürk de, Nazım adına yapılan bu geniĢ reklam ve pro
pagandaya pek itimat etmediği için:
"ġunun bir Ģiirini kendi ağzından plağa alın getirin baka
yım" demiĢ. Nazım'ın "Hazer" ve "Salkımsöğüt" Ģiirleri kendi
diliyle plağa alınarak Atatürk'e dinletilmiĢ, Atatürk bunları din
ledikten sonra aynen:
"Bu Ģiirlerde Türk Milleti'nin hayatına kasteden bir bom
ba var" demiĢti..."

Ahmet ve Nazım
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın yayınladığı; "Türkiye'de
yıkıcı ve bölücü akımlar" adlı kitabın 140. Sayfasında Nazım
Hikmet için Ģu sözler yer alıyordu:
"Yurdumuzdaki solcular tarafından büyük vatan Ģairi ola
rak tanıtılan, fakat kendisi tarafından; "Beni Stalin yarattı" di
yen, Nazım Hikmet Verzansky Kore'de savaĢan Türk askerle
ri için Ģu Ģiiri yazmıĢtır:
Söylenecek bir sözün varsa
Ahmet teslim ol,
Yitirmedinse insanlığını,

152
Çoluk çocuk naĢıyla dolu
bir çukurda teslim ol,
Biz Türkler yiğit izdir
Yiğitliğin zerresi kaldıysa sende
Teslim ol
Teslim ol, ananın baĢı için
Teslim ol Türk halkı adına
Ahmet kardeĢim,
KardeĢlerine teslim ol..."
Bülent Arınç Nazım'ın mezarı baĢında kendini bulmuĢ
olacak ki, ağlamıĢ ve mezarının Türkiye'ye getirilerek bir ceviz
ağacının dibine gömülmesini istemiĢti.

İmam-Hatipçi Genelkurmay ve Cumhurbaşkanı


Cengiz Özakıncı, Otopsi yayınlarından çıkan "İblis'in Kıb
lesi" adlı kitabının 17-31. sayfalarında "Ġmam-Hatipçi Genel
kurmay ve CumhurbaĢkanı Ülke Yönetiminin Kilit Noktaları
na Ġmam-Hatiplileri YerleĢtiriyor" baĢlıklı yazısında Bülent
Arınç'ın ve bu ekibin Ġlim Yayma Cemiyet-Vakfı" ile olan iliĢ
kilerini ve onların da baĢta ABD ve diğer ülkelerle bağlarını
gün yüzüne çıkarıyordu:
"...Bülent Arınç, 28 ġubat'tan 3 gün önce, 25 ġubat 1997
günü, Refah Partisi Milletvekili olarak Meclis kürsüsünden
Ģöyle haykırıyordu:
'Merhum CumhurbaĢkanımız Cevdet Sunay CumhurbaĢ
kanı olduğu zaman, besmele çekerek makamına oturduğun
da, Türkiye'de laikler feryat etmiĢlerdi, "laiklik elden gidiyor"

153
diye bas bas bağırmıĢlardı...'
Bugün bir takım Siyasal Ġslamcılar, "Devlet ve ordu Ame
rika'yla birlik olup Ġslam'ı ezdi" yalanını yayarken, Emekli Or
general, 1960-1966 arası Genelkurmay BaĢkanı, 1966-1973
arası CumhurbaĢkanı Cevdet Sunay, 1969'larda Ģöyle diyor
du:
Bugünkü (1968-1969) -laik- okullar birer anarĢi yuvası
haline geldi. Bu -laik- okullardan yetiĢen gençlere memleket
idaresi teslim edilemez. On yıl sonra bunların hepsi iĢbaĢına
geçecekler. Onlara nasıl güvenebiliriz? Hem biz laik okullara
karĢı Ġmam-Hatip Okullarını "bir alternatif" olarak düĢünüyo
ruz. Devletin kilit mevkilerine yerleĢtireceğimiz kiĢileri bu
-Ġmam-Hatip- okullarında yetiĢtireceğiz..."
Bugün Ġmam Hatip ve klasik okul çekiĢmesi altında yine
ABD ve onun uzantılarının gayretleri yaymaktaydı. Neyse biz
yine dönelim Özakıncı'ya:
"Emekli Orgeneral, Genelkurmay ve CumhurbaĢkanı
Cevdet Sunay'ın, 1960'larda dile getirdiği ülke yönetiminin ki
lit noktalarına Ġmam-Hatip mezunlarını yerleĢtirmek düĢünce
si, yaĢanan gerçekliğe baktığımızda, adım adım gerçekleĢmiĢ
bulunuyor.
Demek ki, toplum önünde Atatürkçü söylevler çekip Ata
türkçü demeçler veren bir takım askerler de kapalı kapılar ar
dında Amerika'nın baskısı altında, isteyerek ya da istemeye
rek, Siyasal Ġslamcılığı besleme, palazlandırma, yönetime ge
tirme buyruğunu yerine getiriyorlardı ve Soğuk SavaĢ dönemi
nin Siyasal Ġslamcıları, alınlarında "NATO Mücahidi", "Penta-

154
gon Ġslamcısı", "Beyaz Saray Müslüman'ı" damgasıyla çalıĢı
yorlardı.
Amerikancı-Ġslamcı Ġlim Yayma Cemiyeti:
Ġslamcı Siyasetçi ve Bürokrat Fabrikası
Siyasal Ġslamcıların kendilerini yurtsever, Amerikan karĢıt
larını ise vatan haini ve namussuz olarak gösteren yalanlarını
çürütmek hiç zor değil. Ülkemizde Amerikan güdümlü Siyasal
Ġslamcılığın 1945'ten sonraki ilk odağı sayılabilecek, 1951'de
kurulan ve Ģu anda Türkiye'yi yöneten Siyasal Ġslamcı kadro
ların pek çoğunu yetiĢtirmiĢ bulunan Ġlim Yayma Cemiyeti bi
raz incelenirse, Siyasal Ġslamcılığın Amerikan beslemesi ve iĢ
birlikçisi olduğu gerçeği apaçık ortaya çıkar. Siyasal Ġslamcı
Milli Gazete'de Sadık Albayrak Ģöyle övüyor bu kuruluĢu:
Ġlim Yayma Cemiyeti'nden kimler yetiĢmedi ki?.. Hukuk
çular yetiĢti, doktorlar çıktı ortaya... Bir kaç üniversiteyi yöne
tim ve ilim kadrosu ile, evirip çevirecek bir noktaya geldi! Ül
keye nizamat verecek bir siyasal erke ulaĢtı!.
ĠĢte 11 Ekim 1951'de kurulan ve Milli Gazete yazarı Sa
dık Albayrak'ın 13 Mayıs 2000 günlü yazısında, yetiĢtirdikle-
riyle "ülkeye nizamat verecek siyasal erke ulaĢtı" dediği Ġlim
Yayma Cemiyeti, kendi tanıtım kitapçığından görüleceği üze
re bir "Ġmam Hatip Fabrikası" olarak kurulmuĢtu. Açtıkları
Ġmam Hatip okullarını, devletin laik okullarından kat be kat
büyük olanaklarla donattıklarını özenle belirtiyorlardı. 10 ġu
bat 1953'te kamu yararına sayılarak vergiden bağıĢık kılınan
Ġslamcı Ġlim Yayma Cemiyeti'nden yetiĢenler, gerçekten de ül
ke yönetimini, siyasal erki adım adım ellerine geçirmiĢlerdi.

155
Fakat ülkenin yönetimini ellerine geçiren Ġlim Yayma Cemiye
ti bağlantılı Ġmam-Siyasetçi ve Ġmam-Bürokratların neredeyse
tümünün ortak bir özelliği vardı: Amerikancılık...
Örneğin bürokrat, milletvekili, bakan, baĢbakan ve cum
hurbaĢkanı olarak ülke yönetimine yıllarca damgasını basan
Ġslamcı Turgut Özal da Ġlim Yayma Cemiyeti'nin Vakıf kurucu
ları arasındaydı.
Türkiye'yi Siyonist-Masonlar mı yönetiyor,
Yoksa Çoğu Ġlim Yayma Cemiyeti'nden yetiĢen
Amerikancı Siyasal Ġslamcılar mı?
AKP Milletvekili Bülent Arınç da Türkiye'nin yönetim ba
samaklarına yerleĢen Ġslamcıların çoğunlukla Ġlim Yayma Ce
miyeti bağlantılı oldukları gerçeğini 30 Mart 2003 günü Ġstan
bul'da düzenlenen Ġlim Yayma Cemiyeti Genel Kurul Toplan
tısında yaptığı konuĢmada Ģöyle açıklıyordu:
"Ġlim Yayma Cemiyetinin bugüne kadar yaptığı bu müte
vazı ama adeta bir tohum gibi, toprak altına atılıp, sonra süm
büller, güller verdiği gibi, o büyük hizmetlerini tebrik etmek
için geldim... Ġlim Yayma Cemiyeti'nin, Ģu önümüzdeki dosya
lara baktığınızda da göreceksiniz ki, yaptığı okulları devletin
bütçesiyle yapmak mümkün değil, yaptığı yurtları eğitimin büt
çesiyle yapmak mümkün değil, verdiği bursları da, yine, kamu
harcamalarıyla yerine getirmek mümkün değil. Ġlim Yayma
Cemiyeti, Türkiye'nin her yerinde var. Okullarıyla, yurtlarıyla
var, öğrencilerimize sağladığı imkânlarla var Bakanlarımız,
genel müdürlerimiz var; belediye baĢkanlarımız var; Silahlı
Kuvvetlerimizden emekli olmuĢ, ayrılmıĢ; ama, bu güzel hiz-

156
meti götürenlerimiz var; .. toplumun bütün kesimlerinden, bu
hayırlı hizmete Ģu veya bu Ģekilde katkısı olmuĢ değerli insan
larımızın buluĢtuğu Ġlim Yayma Cemiyetimiz var... Ġlim Yayma
Cemiyeti'nin baĢkanı, bir emekli tuğgeneraldi. [1980-1981
yıllarında Milli Güvenlik Konseyi Devlet BaĢkanlığı Genel Sek
reter Yardımcılığı yapan General Hasan Sağlam, emekli oldu
ğu 1986 yılından itibaren 2002 yılına dek aralıksız olarak Ġs
lamcı Ġlim Yayma Cemiyeti'nin Genel BaĢkanlığını yapmıĢtır.]
Aramızda, belediye baĢkanları var, genel müdürler var,
müsteĢarlar var, bakanlar var, milletvekilleri var, tüccar var, sa
nayici var, iĢadamı var... Bunlar bizim en büyük sermayemiz-
dir ve gücümüzdür."
Arınç'ın Amerikancı Ġslamcı Ġlim Yayma Cemiyeti'nin ül
ke yönetimindeki gücüne iliĢkin anlattıkları, Masonların ülke
yönetimindeki gücü konusunda anlatılanlara çok benziyordu.
Ġslamcı yayın organlarında ülkenin perde gerisinden mason-
larca yönetildiği söyleniyor, fakat perdenin önündeki yönetici
lerin büyük bir çoğunluğu Ġlim Yayma Cemiyeti'nce kurulmuĢ
Ġmam Hatip Okulu mezunlarından oluĢuyordu.
Ġlginçtir, Masonluk ulusal değerlere karĢı olduğu gibi, siya
sal erke ulaĢan Amerikancı Ġslamcı Ġlim Yaymacılar da ulusal
değerlere aykırı görüĢler taĢıyordu çoğunlukla. 24 Eylül 1996
günü T.B.M.M.'de "Ben, Urfa'dan Ġstanbul'a ilk gittiğim za
man, ÇarĢıkapı'daki Ġlim Yayma Cemiyeti Yurduna geldim.
Öğrencilerimizin, inĢallah, Anadolu'nun her tarafında, yurtla
ra kavuĢmasını temenni ediyoruz," diyen RP ġanlıurfa millet
vekili Ġbrahim Halil Çelik ulusal değerlere karĢıt görüĢlü sayı-

157
sız Ġlim Yaymacı'dan yalnızca biriydi.
17 Ocak 1993'te RP Ġl TeĢkilatı'nın KahramanmaraĢ
Spor Salonu'nda düzenlediği toplantıda; "70 yıldır Allahsızlık
rejimi ile yönetiliyoruz. Atatürk ve Firavun Allahsızlık iddiasın
da bulunuyorlar," diyerek Ġlim Yayma'dan hangi düĢünce ya
pısında yöneticiler çıkabildiğini ele veriyordu Çelik..."
AKP Milletvekili ve Meclis BaĢkanı Bülent Arınç'ın 30
Mart 2003 tarihinde Ġlim Yayma'nın Genel kurulunda söyledi
ği Ģu sözler oldukça önemliydi:
"Aramızda, belediye baĢkanları var, genel müdürler var,
müsteĢarlar var, bakanlar var, milletvekilleri var, tüccar var, sa
nayici var, iĢadamı var... Bunlar bizim en büyük sermayemiz-
dir ve gücümüzdür..."
Ġlim yayma Cemiyeti Vakfı'nın 28. Dönem kurucularına
baktığımızda Arınç'ın "bunlar en büyük sermayemizdir, gücü
müzdür" Ģeklindeki sözleri bir kere daha netleĢiyordu. Ġlim
Yayma'nın kurucuları arasında Ülker Grubu; Sabri Ülker, Mu
rat Ülker, Asım Berksan hatta Damat Orhan Özokur'a ka
dar... Fetullah Gülen'e yakınlığı ile bilinen Evyap Gurubundan
Fikret Evyap. Evyapların ortaklarının arasında ise Kanaltürk
ekranlarının hızlı Atatürkçüsü Kemal Yavuz da yer alıyordu.
Ġlim Yayma'nın 28. Dönem diğer kurucuları arasında Tayyip
Erdoğan, Korkut Özal, Sabahattin Zaim, Kemal Unakıtan,
Nevzat YalçıntaĢ, Mehmet Aydın ve Ġstanbul Eski Valisi Erol
Çakır, baĢrolde yer alıyordu.
Ġlim Yayma Vakfı'nın 1999 yılı Mütevelli Heyet üyeleri
listesinde Maliye Bakanı Kemal Unakıtan BaĢkan olarak yer

158
alırken Murat Ülker 8. sırada üye olarak görevlendiriliyordu.
ĠĢte 28. Genel Kurulu Kurucular listesi :

"Erol Çakır, Ali Müfit Gürtuna, Recep Tayyip Erdoğan,


Kemal Unakıtan, Sabri Ülker, Murat Ülker, Tayyar TaĢ, Yusuf
Türel, M. Avni Ġman, Ali Oğuz, Prof. Dr. Ahmet Rumeli,
Op.Dr. Asım TaĢer, Abidin TopbaĢ, Afif TopbaĢ, Ahmet Yıl
dız, A. Aydın Bolak, Ali CoĢkun, BeĢir Akınel, Bülent Çorap
çı, Burhanettin Zaim, Fehmi Çelikkol, Cemalettin YavaĢça,
DurmuĢ Ocaklıoğlu, Emin ġadoğlu, Ender Kitapçı, Faruk
TopbaĢ, Edip Uğur, Feyzullah Değerli, Fazlı Sofuoğlu, Hüsnü
Çakır, Hüseyin Tokuz, Em. Gnr. Hasan Sağlam, Hasan Tah
sin Uğur, Hüseyin Çıkrıkçıoğlu, Halit Ġlhan, Halit Göknil, Ġh
san Akdeniz, Ġbrahim Bodur, M. Kemal Alkoç, Ġsmail Erünsal,
Korkut Özal, Kazım SavaĢ, Münevver AyaĢlı, Mehmet Aydın,
Mehmet Bilge, Mehmet Güler, Mustafa Köseoğlu, Mustafa
TopbaĢ, Müfit Uğur, Musa Uğur, Oğuz Borat, Mehmet Yıldız,
Mustafa Kalaycıoğlu, Nuri KeçebaĢ, Nevzat YalçıntaĢ, Numan
KurtulmuĢ, Nazif Gürdoğan, Osman Alptekin, Osman Çatak-
lı, Osman TopbaĢ, Osman Kılıç, Osman Öztürk, Orhan Özo-
kur, Ömer Çizmeci, Ömer Lütfi Take, Rıfat Tandoğan, Asaf
Ataseven, Süleyman Süleymangil, Sabahattin TopbaĢ, Salih
Tuğ, Sedat Cebi, Sabri Özpala, Süleyman Yalçın, Sabahattin
Zaim, Selçuk Berksan, Sabahattin Kırkan, ġaban ÇavuĢoğlu,
Talip Alp, Yurdakul Dağoğlu, A. Yahya Kığılı, M.Zehra Ertürk,
YaĢar Topçu, Zeki Bayramoğlu, Mehmet Bilginoğlu, Metin
EriĢ, Fikret Evyap, M. Akif Aydın, Ferruh Ertürk, Abdullah Tiv-

159
nikli, Ahmet Davutoğlu, Halit Çizmeci, Mustafa Açıkalın, Mus
tafa Uğur, Em.Gnr. Mehdi Sungur, Osman Kilitçioğlu, Hulisi
TopbaĢ, Ġlhan Ġmik, Ahmet Akça..."

Söyletmen Vurun
Bülent Arınç, Konya-Karatay'da yaptığı konuĢmada "Ba
Ģörtüsü bayrağımızdır" diyor, Atatürk'ü hedef alıyor, esiyor
gürlüyordu. Bülent'in hıĢmından en çok nasibini alan ise Ģim
di can ciğer oldukları ABD oluyordu. Patlak Ampul adlı kita
bımda Arınç'ın bu konuĢmasından kısa bir özet yer vermiĢtim.
Bu özetten alıntı yapan Melih AĢık'a bana dava açacağını söy
leyen Arınç, tam aksini yapmıĢ, AĢık'a dava açmıĢtı. ġimdi
Melih AĢık'ın Milliyet Gazetesi'nde yer alan 20Nisan 2005 ta
rihli bu yazısına bakalım:
"Meclis'ten yanıt
Meclis BaĢkanı Bülent Arınç'ın, Taksim'deki Ulusal Ege
menlik yürüyüĢü sırasında, Atatürk anıtına çelenk koymaması
ve saygı duruĢunda bulunmamasını eleĢtirmiĢtik.
TBMM ĠletiĢim DanıĢmanı Kemal Öztürk, konuyla ilgili
açıklama gönderdi...
Diyor ki:
'Devlet kurumlarının ne zaman, nasıl resmi törenleri icra
edecekleri, ilgili yönetmeliklerde belirtilmiĢtir. 17 Nisan günü
Taksim'de düzenlenen halk yürüyüĢü ve halk konseri resmi tö
renler kapsamında değildir. '
TBMM'de basın toplantılarının yapıldığı odaya konulan
dekordaki "Egemenlik kayıtsız Ģartsız milletindir" yazısının al-

160
tında Mustafa Kemal imzası neden yok diye sormuĢtuk...
Açıklamada bu sözün TBMM'nin logosu haline getirildiği
anlatılıyor, Bu söz Yüce Atatürk'le o kadar özleĢmiĢtir ki, bu
nu yeniden vurgulamanın gereğini anlamak mümkün değil
dir" deniyor.
KurtuluĢ günlerinde illere gönderilen kutlama mesajların
da Atatürk'ün sözünün edilmemesi konusunda, "Önceki yıllar
da bu mesajlarda ne yer alıyorsa, yine aynı deyimler yer
almaktadır" Ģeklinde bir ifadeye yer verilmiĢ...
Ergün Poyraz'ın "Patlak Ampul" kitabından kimi satırlar
nakletmiĢtik... Kitapta Bülent Arınç'ın Atatürk ilkeleri hakkın
da "Sapık ilkelerini tabu haline getirdiler" dediği yazılıydı. Ge
len açıklamada Bülent Arınç'a atfedilen bu sözlerin asılsız ol
duğu, bu konuda hukuki giriĢimlerin baĢlatıldığı belirtiliyor.
Dava sonucunu merakla bekliyoruz..."
Melih AĢık "Dava sonucunu merakla bekliyoruz" diyordu
ama Arınç bana dava açmamıĢ, açamamıĢtı. Çünkü kitapta
yazılanların hepsi belgeli gerçeklerdi. Her zamanki, valla bil
miyoruz, biz yapmadık, biz söylemedik, komplo, dava açtık,
açacağız" gibi sözlerin ardına saklanmıĢlardı. Ancak daha il
ginç bir Ģey yapmıĢ, Melih AĢık'a iki dava açmıĢ, 25 milyar is
temiĢti. Açtığı davalar yerel mahkemeler de red edilmiĢti.
ġimdi o konuĢmanın tamamına bakalım ve Arınç'ı bir ke
re daha tanıyalım:
"...Çok aziz ve muhterim Konyalı kardeĢlerim, baĢta çok
değerli Karatay Belediye BaĢkanımız olmak üzere, bütün de
ğerli misafirlerimizi, siz Konya'lı kardeĢlerimi, hanım kardeĢle-

161
rimi, genç delikanlıları ayrı ayrı hürmetle sevgiyle selamlıyo
rum, hepinize hayırlı akĢamlar diliyorum. Cenabı hakkın sela
mı rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun. Değerli Kon
yalı kardeĢlerim, birkaç yıldan beri devam etmekte olan Mev-
lana haftası içerisinde büyük Ģehir belediyemizin kültür etkin
likleri, hepimizin takdirleri ile devam ediyor, bu hafta içerisin
de Karatay Belediyemiz, bendenize de bir konuĢma teklif etti
ler, bunu büyük bir iltifat olarak kabul ettim, bir vesile oldu bu
akĢam sizlerle Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye konulu bir soh
bet yapacağım. Böyle güzel bir hafta içerisinde bana da ko
nuĢma imkanı verdikleri için baĢta Belediye BaĢkanımız ol
mak üzere, bu haftayı tertipleyen görev alan bütün kardeĢleri
me teĢekkür ediyorum, özellikle baĢta BüyükĢehir Belediye
BaĢkanımız olmak üzere onun çok yakın çok değerli mesai ar
kadaĢlarına bütün belediyemizde çalıĢan çok değerli insanlara
ve bu haftaya çok büyük ilgi gösteren siz Konya'lı kardeĢlerine
Ģükranlarımı, tebriklerimi sunuyorum. ..
Elinizdeki programlardan da takip ettiğiniz gibi ülkemizin
çok değerli ilim adamları bu konu üzerinde gerçekten ihtisas
sahibi olan kiĢiler değiĢik konular üzerinde konferanslar veri
yorlar. Hatta bazen gündüz saat 13'de akĢam saat 19'da ol
mak üzere bir günde iki toplantı dahi yapılıyor. Önümüzdeki
Cuma gününe kadar bu konferanslar, bu toplantılar, büyük bir
bereketle inĢallah devam edecektir. Cenabı haktan hayırlara
vesile olmasını diliyorum, bu toplantıların çok daha büyükleri
nin inĢallah önümüzdeki yıllarda nasip olmasını Cenabı hak
tan dua ve temenni ediyorum.

162
Muhterim Konya'lı kardeĢlerim sözlerimin baĢında, bir
konuda sizleri tebrik etmek istiyordum. Bildiğiniz gibi geçen
lerde, Japon hükümeti dünyadaki en baĢarılı Belediyeler içeri
sinde Konya'mızı da on belediye içerisinde bir büyük belediye
olarak seçti. Bu hepimiz için büyük bir iftihar vesilesidir. Sade
ce Türkiye'mizi değil bütün Ġslam âleminin hatta bütün dünya
içerisinde Konya'nın konumunu gerçekten yerli yerine otur
tan çok önemli bir karardır. Türkiye'de maalesef pek çok tele
vizyonda pek çok basın organında layığı ile yer bulmadığına
inandığım bu haberden dolayı hazır huzurlarınıza gelmiĢken
sizleri büyük bir Ģükran içerisinde tebrik etmek istiyorum. Bu
baĢarıda Ģüphesiz BüyükĢehir Belediye BaĢkanımızın, Kara-
tay, Meram, Selçuk Belediye BaĢkanımızın ve canla baĢla be
lediye hizmetlerine görev almıĢ bütün kardeĢlerimizin hissesi
vardır. Fakat onlarla birlikte ve en az onlar kadar siz Konyalı
kardeĢlerimizin onları seçmek onlara yardımcı olmak, onlara
hayırlı hizmetlerinde en büyük desteği vermek konusunda bu
güne kadar gösterdiğiniz büyük gayretleri de Ģükranla ifade et
mek istiyorum. ĠnĢallah Konya'mız belediyecilikteki bu büyük
baĢarısını Türkiye içerisinde adeta bir efsane haline gelmiĢken
çok daha ileri noktalara götürsün, hepimizin yüz akı olsun ve
daha büyük baĢarıları inĢallah Cenabı Hak nasip etsin.
Bakınız böylesi bir toplantıyı bile bir belediyenin tertiple
miĢ olması hakikaten takdir edilecek bir konudur. Mevlana
dünyaya mal olmuĢ çok önemli bir Ģahsiyettir. Maalesef bazı
ları kendi istedikleri ve inandıkları gibi onu taklit etmek istiyor
lar, ama hazreti pir bizzat kendi ifadesi ile kendisinin ne oldu-

163
Sunu ortaya koyuyor, ben Kuran'ın bendesiyim kölesiyim, ben
Resulullah aleyhisselatu vesselamın ayağının tozuyum sözleri
ile Kurana bağlı olduğunu, Ġslam'a bağlı olduğunu ve peygam
berimiz Aleyhisselatu vesselamın izinden sünnetinden dıĢarı
çıkmadığını çok açık bir Ģekilde ifade ediyor. Böyle bir zatın
manevi huzurlarındayız. Onunla birlikte olmak onun manası
nı yaĢatmak, hepimiz için çok büyük bir görevdir. Onun dü
Ģüncelerini hümanizm adına bayraklaĢtıranlar var. Onun dü
Ģüncelerini kendi günahlarına perde ve dayanak yapmak iste
yenler var, gel gel sözlerinin arkasında ne olursan ol, yine bu
lunduğun hal üzere kal, ama gel sözünü anlayanlar var. ġüp
hesiz siz Mevlana'nın dilinden çok iyi anlıyorsunuz ve onun
gerçekten kast ettiği manaya sahip çıkmaya çalıĢıyorsunuz,
Konya bir ilim beldesidir. Bir tarih ve mana beldesidir.
Böyle güzel bir beldeye güzel sahipler çok güzel yakıĢıyor.
Cenabı haktan niyaz diyorum, Konya inĢallah Anadolu'nun çadı
rının orta direği olmak görevini bundan sonra da baĢarı ile
sürdürsün, böyle mübarek zatların ağuĢun da kucağında inĢal
lah tarihte olduğu gibi bugün de tekrar bir ilim beldesi bir
mana beldesi bir iman beldesi olsun. Sizler buna layıksınız, bin yıl
dır hakkın bayrağını en yükseklerde tutmuĢ, Anadolu insanı
da buna layıktır. En büyük devletleri en büyük medeniyetleri
kurmuĢ bir milletin çocuklarıyız, onlara hakim olan düĢünce
nin onların gerçek amacının Hazreti Mevlana'nın düĢüncesin
de yaĢadığına inanıyoruz. Ben bir hafta boyunca konferans
verecek dostlarımız, ağabeylerimiz, büyüklerimiz içerisinde
Mevlana'yı belki çok az bilenlerdenim. Ama benim için önem-

164
li yanı birkaç cümlesinde gizlidir. Onları da ifade ettim. Ġs
lam'a, Kurana, Peygambere sıkı sıkıya bağlı ve Ġslam'dan öte
bir Ģey düĢünmeyen bir büyük mutasavvıf için elbette onu ya
kından tanımak hepimize bir büyük borçtur.
Değerli arkadaĢlarım bakınız bugün Ġnsan Hakları Evren
sel Beyannamesi diye ağızlarını doldura doldura her zaman
konuĢtukları 1948'de imzalanmıĢ bir bildirgenin yıl dönümü
dür. Ülkemizde kocaman kocaman insanlar pek çok kereler
adeta sakız çiğner gibi Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesin
den bahsediyorlar. Bazen Paris ġartı'ndan bahsediyorlar, ba
zen Helsinki SözleĢmesi diyorlar, sıkıĢırlarsa AĞIT gitmekten
bahsediyorlar, ĢeffaflaĢma, demokrasi, özgürlük, liberalizm hiç
ağızlarından terk etmedikleri Ģeyler, adeta bir amentü gibi la
teĢbih, siz amentü denince söyleyeceğinizi biliyorsunuz, ama
dünyada ve Türkiye'de bazı yöneticiler, bazı devlet adamları
bazı bilginler ağızlarından amentü gibi sözleri düĢürmüyorlar,
varsa yoksa Ġnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, varsa yoksa
Helsinki Paris Ģartı, varsa yoksa küreselleĢme, globalleĢme,
ĢeffaflaĢma ne idi belirsiz, muhtevası olmayan içi bomboĢ slo
ganlar, ama çok da konuĢuyorlar, yani dünyada bir olayı izah
ederken bunlara dayanırsanız yaĢadınız gitti, ama bunlardan
bahsetmezseniz, söylediğiniz sözlerin hiçbir kıymeti yok.
Peki, Ġnsan Haklan Evrensel Beyannamesi deniyor da,
Paris ġartı deniyor da, Ģu dünyadaki katliamlar niçin durmu
yor, Ģu savaĢlar, Ģu bombalar, Ģu kıyasıya süren ırkçılık müca
delesi niçin bir türlü sona ermiyor. Hem söyler misiniz Ģu an
da dünyanın 26 tane ülkesinde niçin sadece Müslüman kanı

165
dökülüyor Eritre'den, HabeĢistan'dan, Filipinler'den, Mo-
ro'ya, AçuĢsumatra'ya kadar Hindistan'ın KeĢmir'inden Bos
na Hersek'ine, Azerbaycan'dan Filistin'ine, Somali'sinden Su
dan'ına Morutanya'sına varıncaya kadar niçin dökülen sade
ce Müslüman kanıdır. GözyaĢı ızdırap niçin Müslüman'ın pa
yına düĢmüĢtür. Yeni Dünya düzeni diyorsunuz, biz de artık
dünya devletiyiz, dünya ile birlikte hareket etmeye mecburuz
diyorsunuz da neden hep ezilen biz oluyoruz. Niçin hep kanı
dökülen biz oluyoruz. Niçin hep altta kalan niçin hep hakları
hukukları rencide edilen katledilen Müslümanlar oluyor, buna
bir izah getirilmiyor..."

Ermenistan'ın Üzerine Bir Bomba


Arınç, hep Müslümanların kanlarının döküldüğünden ba
hisle Ermenistan'ın bombalanmasını, Sırp mevzilerinin bom
balanmasını diliyordu. Arınç, Ģimdi kapısından ayrılmadığı
çok samimi dost olduğu Amerika için; "Amerika ve yandaĢla
rı kendilerini efendi, bütün Ġslam ülkelerini köle görüyor" di
yordu.
"Bir ülkenin baĢındaki bir insanın mazeretine bakınız, Cı-
linton bana gece yarısı telefon etti Irak'ı bombalamak istedi
ğinden bahsetti, ben de kendisini kıramadım, bu bir mazeret
midir, hayır bu söz fevkalade utanç verici bir olaydır.
Kınlama
yan sadece Cılinton'mu olmalı, sizin de bir hakkınızda varsa
bir günde sizi kıramasınlar, Bosna'da her gün kesilen kanları
dökülen Müslümanlara karĢı bir on dakika Sırp mevzilerini
bombalasalar olmazdı, bir günde Azerbaycan'da yurtlarından

166
topraklarından sürülen annelerinin gözleri önünde katledilen
çocuklara karĢı Ermenistan'ın üzerine üç dakika bir bomba
atılsa ve sizin hatırınız da gözetilse mümkün değil mi?
Niçin yıllardan beri hep size buyurulmuĢ ve siz de bunu
emir telakki etmiĢsiniz ve savunmanız hep kıramamak Dünya
devleti ile birlikte hareket etmek, Türkiye uzaydan gelmedi, Jü
piter gezegeninden dünyaya düĢmüĢ bir devlet değil Türkiye,
hep zaten dünyanın içindeyiz, haklarımız çiğnenirken, dünya
devletiyiz. BaĢımızı adeta bir deve kuĢu gibi toprağın altına
sokmalıyız. Avcı da nasıl olsa bizi görmüyordur. Kendimizi al-
datmamalıyız demekten öte yapacağımız baĢka bir iĢ yok mu.
Yeni dünya düzenine bu konu elbette çok önemli olduğu için
giriyorum. Ve sadece Refah Partisi'ndeki sıfatımla değil, han
gi siyasi partiye mensup olursa olsun bütün kardeĢlerimizi bu
konu üzerinde özenle hassasiyetle durmaya davet ediyorum.
Çünkü yeni dünya düzeninde Müslüman'a hayat hakkı yok di
yoruz. Bu boĢ bir iddiadan ibaret değildir.
Ve bu dünyaya kaĢı geleneksel bir nefretimizin baĢ kaldı
rıĢımızın da ifadesi de değildir. Bunun sebeplerini biraz sonra
arz edeceğim. Yeni dünya düzeni yeni bir dünya dümeni ise
ve bunda Müslümana hayat hakkı yoksa, Amerika ve yandaĢ
ları kendilerini efendi, bütün Ġslam ülkelerini köle olarak görü
yorsa ve dökülen Müslüman kanları bir gelecek zulmün haber
cisi ise, haritalar yeniden çizilmek isteniyorsa, yeni olaylar bu
düzenin devamı için ortaya çıkarılıyorsa biraz daha dikkatli ol
mamız gerekir.
Hazreti Mevlana haftasında yeni dünya düzeninin ne ilgi-

167
si var diye soranlar bu konunun önemini biraz daha anlasın
lar idrak etsinler diye bu girizgahı yapıyorum ve konuyu en iyi
bilenlerden de değilim. Ġstiyorum ki bütün düĢünürler, televiz
yonlar da basının her sahasında hakikaten bilgi ve birikim sa
hibi olan insanlar. Ġnsan adına bu konuya eğilsinler. Çünkü in
sanı esas alıyor. Ġnsan yaratılmıĢların en Ģereflisidir. EĢrefi
mahlukattır ve insanların doğuĢtan Allah tarafından kendileri
ne verilmiĢ dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez, pazarlık
konusu yapılmaz teraziye gelmek hakları vardır. Bunlar yaĢa
ma hakkıdır. Ġnanç hakkıdır. Elbette nefsini korumak, elbette
aklını korumak, elbette toplumu korumak gibi kendisine Ce
nabı Hak tarafından bahĢedilmiĢ, hiç kimsenin lütfü olmayan,
bahĢiĢi olmayan hakları vardır. Bu temel hak hürriyetler dedi
ğiniz konuda bir Müslüman olarak elbette hassasiyetle durma
lıyız. Bu sözleri ağızlarına pelesenk etmiĢ insanların bunları da
sakız gibi çiğnediğini, ama hakları kendileri için bilip, vazifeyi
bize verdiklerini düĢünmenizi istiyorum.
Hak sadece onlarındır. Sizin hakkınız yoktur. Askere siz
gidersiniz, vergiyi siz verirsiniz, savaĢ olursa önce sizi sürerler,
ibadet etme hürriyetiniz canilerin sadece açık olmasından iba
rettir. Bir de devletin televizyonunda haftada belki on beĢ yir
mi dakikada TRT'nin demirbaĢı Asaf efendiden din ve ahlak
konuĢmaları dinlersiniz. Kadir gecelerinde ve Regaip kandille
rinde de papyonlu derviĢlerin ilahilerini adeta kendinizden ge
çerek huĢu içerisinde dinlersiniz. Düzenin size bahĢettiği ve
kendisini korkutmayacak kadar tanıdığı vicdan hürriyeti bu
dur. Bunun dıĢına çıkarsanız, yani inancınızı hakir kılma ko-

168
nusunda bir iddianız varsa, o zaman sizin karĢınıza dikilirler,
sizi terörist ilan ederler. Terörle mücadele kanunu içerisinde
çok konuĢtun dilin fazla uzadı gel bakalım diye sizi devlet yı
kan, millet düĢmanı olan, ülkeyi bölünmeye götüren adeta eli
kaleĢnikoflu bir terörist gibi kabul eder ve size mahkeme yolu
nu gösterirler.
BaĢörtüsü geleneksel olarak devam ederse buna bir Ģey
demezler, ama bir inanç simgesi olarak üniversiteye giden kız
larımızın baĢında bir bayrak olarak dalgalanırsa hemen buna
karĢı çıkarlar. Demokrasi, insan hakları, özgürlük aman ne ka
dar güzel hep bunu konuĢurlar. Sandıktan Müslüman çıkarsa
hırlaĢmaya baĢlarlar. Sandıktan Yahudi çıkarsa o ne kadar gü
zel demokrasi, sandıktan mason çıkarsa a bundan güzeli ola
maz, sandıktan Ġrona Staller denen bir Ġtalyan fahiĢesi çıkarsa
ne yapalım demokrasinin cilvesi derler. Sandıktan Musoli-
ni'nin edepsiz bilge torunu çıksa ne yapalım kardeĢim halk se
çiyor, demokrasi bu, sandıkla gelen, sandıkla gider derler.
Ama sandıktan Cezayir örneğinde olduğu gibi ve pek çok ör
nekleri bulunduğu gibi, Müslümanlar çıkarsa kazara o zaman
hırlaĢmaya baĢlarlar.
Demokrasi sadece sandıktan onların diledikleri çıkınca
vardır. Sandıktan ummadıkları çıkarsa o zaman demokrasiyi
rafa kaldırmak, askeri davet etmek, militarizme sığınmak ve yi
ne postallı demokrasiye dönmek zorunda kalırlar. ĠĢte bunla
rın demokrasi anlayıĢı, insan hakları konusunda olduğu gibi
hep çifte standartlıdır. Yani helvadan putların yenmesine ben
ziyor bunların demokrasi anlayıĢı. Hazreti Ömer gülerek anla-

169
tır bunu, müĢrik Araplar seyahate çıkarken yanlarına putları
alırlardı, kendilerini düĢmandan korusun, kendilerine siyamet
etsin diye. ġam'a kadar giderlerdi. Ticaret kervanları idi bun
lar. Yol uzun olur, artık yiyecekler tükenmeye baĢlardı. Kendi
lerini korumak için yanlarında taĢıdıkları helvadan putlara su
lanmaya baĢlarlardı. Eh yol da yaklaĢtı, karnımız da acıktı. Ar
tık sıra helvadan putu yemeye geldi...",
Görüleceği üzere Arınç, bugünkü söyleminin aksine tür
banı baĢörtüsü olarak değil, "Ġnanç simgesi" Ģeklinde üniversi
teye giden kızlarımızın baĢında dalgalanan bir bayrak olarak
kabul ediyordu. Neyse biz yine Arınç'a devam edelim:

Cezayir'in Postallıları
"Cezayir'de demokrasinin önüne geçenle ve gelin baka
lım ey postallılar, sandıktan Müslüman çıktı bunlara iktidar
vermeyin diyenler iĢte ebu cehil mantığı içerisinde helvadan
put yiyenlerin aynı anlayıĢını ortaya koyuyor. Saddam konu
sunda bile bunlar çifte standartlıdır. Saddam'ı Ġran üzerine sal-
dırtırken sebepsiz bir harbin müsebbibi yaparken Saddam Ba
tı dünyası için ne kadar sevimli bir insandı. Aslan Saddam, ya
Ģa Saddam ikinci Selahattin, kadisye kahramanı Saddam. Ġn
giltere, Fransa, Amerika 47 Milyar dolar silah ve para yardımı
yaptı. Çünkü Saddam o gün iĢlerine yarıyordu. Ġran'la olan
harp sekiz sene sonra bitti ve Saddam oltanın ucundaki solu
canla avlandı. Kuveyt'e girdi, körfez harbinin senaryosunda
bu vardı. O zaman Saddam hemen madalyonun ikinci yüzüy
le karĢımıza çıktı, eli kanlı adam, zalim insan, kara kalpli kara

170
insan Saddam oldu. Halbuki bir müddet evvel aslan olan bir
müddet sonra bu hale nasıl geldi, çünkü batı sadece maddeyi
ve menfaati biliyor.
Akif herhalde en güzelini söylemiĢ, zebun güç Avrupa bir
hak tanır ki o da kuvvettir. Siz yani Müslümanlar hakkı esas
alırsınız, size göre haklı olan kuvvetlidir. Bir insan ki haklı
söylüyor. O dağlar kadar kuvvetlidir. Bir insan ki hakka
bağlıdır. Bir mesele ki haktır ve doğrudur. O en büyük, en
güçlü olandır. Ama batı bunun tem tersine inanıyor. Onlar için
kuvvetli olan haklıdır. Çıkar nerdeyse güç nerdeyse hakta
ordadır. ĠĢte bu çifte standartlarının eğer düğümünü çözmek
isterseniz, karĢınızda onların inancını anlayıĢını bulacaksınız. ĠĢte
böyle insan hak ve hürriyetlerinin artık demokratikleĢme, ĢeffaflaĢ
ma, yeni dünya düzeni gibi sözlerin arkasında dünyaya bakı
yorsunuz, eskiden kuzey güney kavgası, eskiden komünizm
veya onun karĢıtı olan hür dünya kavgası, Ģimdi aynen ama
belki baĢka Ģekilde devam ediyor. Yine dünyada harpler ve sa
vaĢlar var. Yine dünyada ırkçılık fitnesi hortladı, yine dünyada
bombalar atılıyor, masum çocuklar can veriyor, insanlar açlık
tan, kıtlıktan, yoksulluktan telef oluyorlar.
Değerli arkadaĢlarım bu sözlerimle sizlere Ģunu söylemek
istiyorum. Yani devir değiĢti. Ġki binli yıllara yaklaĢtık. Yıllar
su gibi gelip geçiyor. Altı sene sonra yeni bir yüz yıla
baĢlayacağız. 2001 yılında 2 1 . yüzyılın eĢiğinde olacağız,
çocuklar dün doğuyor, bugün delikanlı oluyor, zaman su gibi
akıp gidiyor, o yüzden meseleleri tekrar ortaya koyup, bu yeni
dünya düzeni ne getirdi, hangi anlama geliyor, bunun için biraz
gerilere bakmamız lazım. Mesela belki iki buçuk üç saatlik bir
konferans

171
konusudur. Türkiye'nin pek çok yerinde, yurt dıĢında da bu
konu üzerinde durduk. Belçika'da Almanya'da Avusturya'da
Hollanda'da ve hatta Avustralya'da Allah nasip etti. ĠĢte
komünizm çöktü gitti, iĢte kapitalizm çöküyor, kendi içerisinde
intihar eden bir akrep gibi kendini sokarak, batı uygarlığı da
bu gün çözmek üzere insanlık maddesi ile manası ile bir bütün
olmak istiyor. Ahlaki bir düzen arzuluyor. Sosyal müeyyidesi
olan bir düzen içerisinde yaĢamak istiyor. Ġnsan Avustralya'da
olsa, insan Afrika'da olsa, insan Türkiye'de olsa dünyaya
geldiğinden bu yana üç Ģey istemiĢ;
Bir insan kavgasız, harpsiz barıĢ içerisinde yaĢamak isti
yor. Ġnsan saadeti ve huzuru kendisine esas almıĢ, ikincisi in
san yoksulluğu Ve sefaleti istemiyor. Bolluk ve refah
içerisinde yaĢamak istiyor. Üçüncüsü insan sömürülmek
istemiyor. Ya insan onuruna yakıĢır, bir itibar bir onur Ģeref
haysiyet içinde yaĢamak istiyor. Pigmeler de bunu istiyor,
insanlar Türkiye'de de olsa bunu istiyor. Afrika'da da olsa bunu
istiyor. Ġnsanın fıtratında olan bu bekleyiĢe uygun bir sistem
bulmalıyız. Ġnsan fıtratına aykırı rejimler, adı ne olursa olsun,
bütün beĢeri ideolojilerde içinde olmak üzere bunu insana
vermedi, veremedi. Ya homoekonomikus oldu, insanı sadece
ekonomik bir varlık olarak gördü. Yani sen etten sinirden
kemikten müteĢekkil bir varlıksın dedi. Onun duygusunu
düĢüncesini ruhunu inkar etti. Veya bunun tam da aksi oldu,
yani insan sadece bir manevi varlık olarak kabul edildi
elbette bu da bir yanlıĢtı. Ġnsanınruhuyla ve cesediyle olan
birlikteliği onun hem dünyada hem

172
ahirette mutlu olmasının yolu ikili bir sistemden geçiyordu.
Bunu görmeyen bütün sistemler ve rejimler görüyorsunuz ki
birer birer yıkılıyor.
O zaman özetlemem gerekirse Ģöyle bir on beĢ yıllık peri
yot içerisinde dünyadaki geliĢmelere bir bakmamız gerekecek.
Dünyada son on beĢ yıldan bu yana, 80'den baĢlasın veya 78-
77 o civardan baĢlasın fevkalade önemli değiĢiklikler oldu.
Bunlardan bir tanesi ve belki de çok önemli olan komünizmin
çöküĢüdür. Komünizm insanlık içerisinde çok eski bir düĢün
cedir. Ta Mazbekilerden tutunuz, dünyanın bütün kavimlerin
de belki yer tutmuĢtur. Temel inancı prensipleri irtibatı ile ama
komünizmi bir rejim haline getiren, teoriden eyleme dönüĢtü
ren olaylar, çok yakın periyotta 1917 BolĢevik ihtilaliyle baĢ
lar. Çarlık Rusya'sının devrilip, yerine BolĢeviklerin Lenin ve
arkadaĢlarının yaptığı ihtilalle komünistler iktidara gelirler.
Bunun üzerinden 80 yıla yakın bir zaman geçti. Ve komü
nizm, kapitalizmden intikam almak üzere kurulmuĢ bir sistem
di. Kapitalizm sömürücü bir sistemdi. Ġnsanlar sömürülüyor-
du, zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyordu. VahĢi kapi
talizm insanı kendisine köle yapıyordu. Oysa insanlık için en
önemli varlık onun emeği idi. Üretim vasıtalarını ortak hale
getirilmesi ve onun yerine çalıĢanların yani proletaryanın ikti
darının kurulması gerekiyordu. Bu yolla ortaya çıkanlar 80 yıl
içerisinde proletaryanın iktidarını kuramadılar, insanlara re
fah ve bolluk ta getirmediler. Dünya cennetini vaat etmiĢlerdi
onu da göstermediler. Sınıfsız imtiyazsız bir toplum olacağını
söylemiĢlerdi, hem sınıflı hem de imtiyazlı bir topluluk haline

173
geldiler. Bunu ilk fark edenler de 30'lu yıllarda Milivonconas-
ki gibi arkasından alimler bilginler düĢünürler gibi insanlar ol
du. Fakat acımasız totaliter bir sistem olan Komünizm aykırı
düĢünenlerin hepsini ya akıl hastanelerine, ya Sibiryalarda
buzların altında ölüme mahkum etti. Baskıyla ve dayatmayla
bu rejim ayakta kalmaya çalıĢtı. Çok özetleyerek ifade ediyo
rum, bunun altında mali sebepler var, komünizmin çöküĢü
nün, elbet maddi sebepler de var. Dini inkar eden bir sistem,
dini insanların afyonu olarak gören bir rejim, insanın camisi
ni kilisesini kapattı. Evet anayasalarında din ve vicdan hürriye
ti vardı. Onlar da laikliğe benzer kavramlar ortaya atıyorlardı.
Ama bunu en güzel Ģekilde sosyalistine ifade ediyor..."

Rüya Görmek Serbest Anlatmak Yasakmış


Bülent Arınç, Türkiye'yi eski demirperde ülkeleri ile aynı
kefeye koyuyor, "Rüya görmek serbest anlatmak yasak" diyor
du:
"Aleksandır Soljenistin hepiniz tanırsınız, Nobel edebiyat
ödülü kazanan bu insan, "Gulak Takım Adaları" isimli kitabın
da Sovyetler Birliğinde din hürriyeti nasılmıĢ onu ifade ediyor.
Diyor ki Sovyetler de Tanye isimli bir kadın Ģair vardı. Çok kü
çük bir Ģiir yazdı, bu Ģiirden dolayı da on yıl hapse mahkum ol
du. Neydi o Ģiir, dua etmekte hürsün, fakat öyle dua et ki
yalnız Allah iĢitsin. ġiir bu kadar basit, çoğunuzun da
anlamadığınızı zannediyorum. Bir daha tekrarlayım, Ģiire de
benzemiyor ya, iĢte kafiyesini tutturmaya çalıĢayım. Dua
etmekte hürsün, fakat öyle dua et ki yalnız Allah iĢitsin.
Sovyetler sadece dua etme hürriyetini veriyorlar, onu da baĢkası
amin demeye-

174
cek Ģekilde, yalnız Allah duyacak kadar. Yani kendi içinizden
çok gizli bir Ģekilde dua edeceksiniz. Eh siz buna din hürriyeti
mi dersiniz. Tabi buna benzer din hürriyeti tatbikatları bu ül
kede de yaĢanmadı değil, geçtiğimiz yıllarda burada konferans
veren, Mevlana gün gazetesinden takip ettiğim kadarıyla, Ha
san Hüseyin Ceylan bey kardeĢimiz iyi bir araĢtırmacı olarak,
Türkiye'de de zamanında din hürriyetinin hangi noktada oldu
ğunu belgelerle ortaya koymuĢtur.
Sanıyorum belki Ģu anda bile Türkiye'de Ģu anlattığım ka
dar olmasa dahi, insanların rüya görmesi serbesttir. Ama rü
yasını anlatması, hele hele tabir ettirmesi mümkün değildir.
Bir 163. madde tatbikatını içinde yaĢadığımız için biliyorum.
Bu zamanda 1989'un Aralık ayında Türkiye'de din ve vicdan
hürriyeti konusunda bir konferans vermiĢtim. Orada örnekle
rini de çok açık seçik bir Ģekilde ortaya koymuĢtum. ġu karĢı
nızda gördüğünüz kardeĢiniz, 163'den dolayı Ġzmir Devlet Gü
venlik Mahkemesinde 5 yıl ağır hapse mahkum edilmiĢ bir in
sandı. Hangi sözünden ve eyleminden dolayı, bir buçuk saat
lik konuĢması içerisinde, inĢallah biz geleceğiz ve hakkı hakim
kılacağız sözünden dolayı. Bu sözde ne var derseniz, eh yo
rum yoluyla her Ģeyi bulabilirsiniz. Fakat Türkiye'de yargıçlar
bile özellikle yargıçlar diyorum, diyorlar ki ceza kanununda
unsur cürminin tevsir yoluyla ifdası mümkün değildir. 43 tarih
li bir karar olduğu için, eski tabirlerle yazılmıĢ. Unsur cürminin tev
sir yoluyla ifdası mümkün değildir ne demek, suç unsurlarının yo
rum suretiyle ortaya çıkartılması mümkün değildir demek.
Değerli kardeĢlerim, yorum yoluyla suç unsuru bulmak
dünyanın hiçbir ceza sisteminde mümkün değildir. O yüzden
Türkiye'de 163 öylesine Ģiddetli bir Ģekilde tatbik edildi ki, in-

175
sanların dua etmeleri, temennileri, konuĢmaları, hareketleri
bile suç haline getirildi. O yüzden Ģu anda Terörle
Mücadele Kanunu içerisinde meĢuh olduğu için hepiniz
biliyorsunuz, 8. madde içerisinde getirilmek istenen Türkiye için
bir bombadır. Bir dinamittir, ne hukuka uyar, ne ceza
hukukunun sistemati ğine uyar, ne de Türkiye'nin gerçeklerine
uyar. Bu bakımdan bu maddeyi getirmek isteyen zihniyete
karĢı, hangi siyasi düĢünceye sahip olursak olalım, bütün
Konya'lı kardeĢlerimi uyanık olmaya davet ediyorum. Çünkü
ellerinde imkan buldular mı, Türkiye'de fundamantaller
geliĢiyor, kökten dincilerin ayak sesleri duyuluyor, biz gidersek
Ģunlar gelir diye, korkulu rüya görmeye baĢlayan insanlar, sırf
bu geliĢmeye engel olabilmek için dünyanın hiçbir yerinde
görülmeyen bir rejim, bir sistemi maalesef getirebilirler.
Değerli kardeĢlerim, komünizm çöktü, Sovyet imparator
luğu dağıldı, bağımsız devletler ortaya çıktı. On on iki tane hal
kın içerisinde Müslüman Türk olan yeni cumhuriyetler kurul
du. Doğu Avrupa'da sınırlar hudutlar değiĢti. Devletlerin isim
leri değiĢti, baĢındaki yöneticiler değiĢti, ne Jivkof kaldı, ne
Sernenko kaldı, ne ÇavuĢesko kaldı, ne bir baĢkası kaldı, hep
si gitti. Berlin duvarı yıkıldı, iki Almanya birleĢti, Halekler
akıl hastanesine tıkıldı. Komünizmin çöküĢünde çok sebepler
arayabilirsiniz, mesela Afganistan'da Rusların mağlup olması, kı
zıl ordunun arkasına bir tekmeyle Afganistan'dan kovulması,
Rusya'nın çöküĢünü hızlandırdı diyenler var.
Teknolojik geliĢmeler Sovyetlerin çöküĢünü hızlandırdı.
Bunu söyleyenler var. Çünkü kanal sayısı arttı. Rusya'daki in
sanlar da uydular vasıtasıyla bütün dünyayı izler hale geldiler.
Üçüncü olarak Sovyetlerdeki rejim, sadece Ekim devriminin

176
yıl dönümünde halkı tepeden seyreden bir baskı rejimi haline
geldi. Ġnsanların çorba tasları büyümedi, insanların cebine gi
ren para artmadı, insanlar mülkiye miras haklarından dini
inançlarından uzak, ailesini ihlal eden Ģekle getirildiler, sırf ça
lıĢtıkları kadar para alabilmeleri için, fakat buda mümkün ol
madı. Komünist partisine ön planda üye ve yönetici olanlar,
özellikle polit büro üyeleri, komünizm içerisinde adeta yine bir
sınıf haline geldiler. Hangi sebebi söylerseniz gerçeklik payı
vardır, ana en önemli sebep komünizm insan fıtratına aykırı
bir rejimdi. Onu yıkan insan fıtratıdır, yaratılıĢıdır, insan yara
tılıĢına aykırı bir rejime ancak 80 sene dayanabildi, sonra da
tekmeyi vurdu. Brejnev öldükten sonra, Arnapol ve Sernanko
isimli 80 yaĢlarında iki tane bunak kısa aralıklarla vefat
ettiler, öldüler arkasından gelen Gorbaçov'un yıkılmakta olan
komünizme yeni bir makyaj tazelemek gayretleri de semere
vermedi, Graslov, Seraskov'sa da boĢa gitti ve komünizmin
Sovyetlerdeki en büyük örneği de devrildi.

Sadece Sovyetler değildi, komünizm rejimine sahip olan,


iĢte Mao'nun ülkesi Rusya, Çin affedersiniz bir milyarlık nüfu
suyla uzak doğuda bir komünist devdi. Hindistan'ın büyük bir
bölümünde, Asya ülkelerinin pek çoğunda Vietnam ve onun
uzantılarına komünist rejim vardı. Ortadoğu'da Yemen gibi ül
keler, Afrika'da 7-8 tane ülke komünist rejimle yönetiliyordu.
Avrupa içerisinde, Doğu Avrupa'da 7-8 tane ülkede komünist
rejim vardı, yaklaĢık bir buçuk milyarlık nüfus komünizmin
baskısı, dayatması altındaydı. Allah'a Ģükrediyoruz, böylece
inancımıza ve insan yaratılıĢına aykırı bir sistem bizim gözleri
mizin önünde çöktü. Allah'a binlerce Ģükür. Ġnsanlık böyle bir

177
batıl, böyle bir dayatmacı, diktacı, totaliter bir rejimden kurtul
duğu için Ģanslı sayılmalıdır.
Değerli kardeĢlerim, ikinci büyük özellik, komünizmin kar
Ģıtı olarak ayakta duran, kapitalizm olarak veya batı uygarlığı
olarak isimlendireceğimiz, sistem de kendi içerisinde çöküyor.
Kahrolsun komünizmden baĢka bir Ģey bilmeyen insanlar var
dı her ülkede. Onlar komünizm çöktüğü için sevinebilirler, bel
ki de yaĢasın batı uygarlığı diyorlardır. YaĢasın Amerika diyor
lardır belki, yaĢasın kapitalizm diyorlardır. Sadece onlar için
söylüyorum, çok fazla sevinmesinler, komünizm çöktüğü ka
dar, batı dünyası da kendi içerisinde yıkılıyor çöküyor. Bugün
batı dünyası bir maddeci sistemin içindedir. Kapitalizm dediği
miz sistem, hangi renk ve tonda olursa olsun, yine insan fıtra
tına aykırı bir rejimdir. O da insanı bir ekonomik varlık
olarak kabul ediyor, o da insanı etten, kemikten sinirden bir
yaratılmıĢ müteĢekkil bir insan olarak kabul ediyor.
Ġnsanı üretim ve tüketim cenderesi içerisinde kabul edi
yor. Ġnsanı duyan, düĢünen, yaĢayan bir varlık olarak düĢün
müyor. Hemen itirazlar olabilir ve komünizm gibi onlar dikta
cı bir sistem değil ki, komünizm gibi dini inkar eden bir
sistem değil ki, komünizm gibi camiyi, kiliseyi kapatan bir
sistem değil ki, eh doğru tabi, onlar camiye kiliseye giden
yolları açık tutuyorlar. Ama insanların oraya gitmemesi için
baĢka tuzaklar hazırlıyorlar. Belki de en akıllısı bu, onların
yaĢaması için, insanların öyle bir sistem koyuyorlar ki
önlerine, insan duyan, yaĢayan, aĢkı merhameti, sevgiyi bilen
komĢuluğu kardeĢliği, itimadı saygıyı bilen, baĢkaları ile sevgiyi
ve kederi paylaĢmayı bilen bir varlık olmaktan çıkıyor.
Kapitalizm içerisinde insanlar bencil ve egoist oluyorlar.

178
Kapitalizm içerisinde insanlar köĢe dönmeyi hedef biliyor
lar, kapitalizm içerisinde insanlar sadece zevk ve konfor için
yaĢamak istiyorlar. Kapitalizm içerisinde insanlar her Ģeyi mu
bah görüyorlar kendi menfaatleri için, böylece kendi sonlarını
hazırlıyorlar. Cami var, kilise de var çanlar pazar günleri çalı
yor, ama bugün Avrupa'yı her yıl üç dört defa gören bir
arkadaĢınız olarak söylüyorum, artık 50 yaĢın üstündekiler bir
müze ziyaret eder gibi kiliseye gidiyor, 25 yaĢ altındakiler
müzenin önünden geçerken bile farkına varmıyorlar.
Bugün Hollanda'da, Belçika'da kiliseler satıĢa çıkartılı
yor. Ve çok Ģükür Müslümanlar bu kiliseleri satın alıp camiye
tekdil ediyorlar. Yani inanç noktasında insanlar, 30 kanallık
televizyonların karĢısında, modanın esiri olarak, çok tüketen,
çok israf eden bir toplum olarak, kanaati unutmuĢ, iktisadı
unutmuĢ bir toplumu olarak sadece günü birlik yaĢıyorlar. On
lar sadece kendi zevkleri için hayatı esas biliyorlar. Onlar yarı
Ģan, onlar seviĢen, onlar çok affedersiniz çok içki içen, onlar
sadece kendi bedeni zevkleri için her Ģeyi yapmaya çalıĢan ve
dünyada olanı biteni fark etmeyen bir toplum haline geldi,
acaba böyle mi. Bugün batıyı kendi gözlerimizle değil, o ülke
lerdeki sosyal bilinçlerin gözüyle görürseniz, o ülkelerde ger
çekten siyaset adamlarının düĢünürlerin elinde görürseniz, bir
felaketin içerisinde yaĢadıklarını bizzat onlar söylüyorlar.
Bugün batı dünyasına gittiğiniz zaman, diyelim ki Avustur
ya'ya gittiniz Viyana'da ne kadar güzel bir dünya, 154 metre
yükseklikte Tuna nehrinin kenarında kuleye çıksanız, Tu-
na'nın ve Viyana'nın bütün güzelliklerini görebilirsiniz. Viyana
bazıları için valsler Ģehridir. Viyana içerisinde 20 tane Viyana
var, 6. Viyana, 7.Viyana, 8.Viyana, isterseniz Kalembur kapı-

179
sına gidiniz, yeniçeri kavuğu görünür. Ecdadın kapısına da
yandığı Viyana'yı görürüz, Ġsterseniz Münih'e gidiniz, isterse
niz Paris'e gidiniz 354 metre yükseklikteki Eyfel Kulesi'ne çık
sanız 18 milyonluk Paris gözünüzün önünde Sen nehriyle bir
likte bir renk cümbüĢü içerisinde, her taraf ıĢıklar içerisinde,
aman Allah'ım dünyada ne kadar keyifli insanlar var. Altınız
da ġanzelize meydanı, renk cümbüĢü içerisinde, biraz ötede
zafer parkı ve Conkort meydanı, toprağın altına inin, toprağın
altında 5 kat metro var Paris'te, üstündeki kalabalığı altına alı
yor ve Paris'in her tarafına anında ulaĢtırıyor.
Böyle bir Ģebeke, böyle bir rahatlık dağın baĢındaki evde
bütün batı Avrupa'da sıcaktı soğuktu gidiyor, asfalt yol
gidiyor, bir otoban üzerinde Ģu kadar bir çukur göremiyorsunuz.
Böyle bir dünyada yaĢamak ayrıcalıktır. Hepinizi cezp eder
bunlar, ne kadar rahat yaĢıyor insanlar, ne kadar keyifli, ne
kadar dünyada mutlu bu insanlar dersiniz. Acaba öyle mi,
dıĢarıdan baktığınız zaman gerçekten öyle, ama o dünyanın
insanlarına bir sorun bakalım, yaĢadıkları hayattan memnunlar
mı? YaĢadıkları hayat onları mutlu ve bahtiyar ediyor mu?
Değerli arkadaĢlarım bunu öğrenmek için çağdaĢ dünyadaki
yani Ģu yaĢadığımız asırdaki insanın ruh dünyasına girmemiz
lazım. BaĢta söylemiĢtim ya insanlar nerede olursa olsun üç
Ģey istiyorlar. Huzur istiyorlar, itibar istiyorlar, bolluk refah
istiyorlar. Acaba bu insanlar huzurlu mu? Hayır huzurlu
değiller. Bu boĢ bir iddia değil, Papa bile bunu söylemeye
baĢladı. ġu anda Avrupa'ya ve Amerika'ya dıĢtan baktığımız
zaman gördüğünüz o renk cümbüĢünün içerisinde insanlık dramı
yaĢanıyor..."

180
Fransızlar Çocuklarının Babasını Bilmiyorlarmış
"...Bu gün değil, bundan 10 küsur yıl evvel Fransızların
meĢhur Lo Pigaro mecmuasının kapağında bir genç kadın ız-
dırabını Ģu sözlerle haykırıyordu. Genç kadın kucağında bir
çocuk taĢıyor. Bütün dünyaya mecmuanın kapağından Ģöyle
hitap ediyor. Benim adım Kristin 22 yaĢındayım, bir iĢ yerin
de sekreter olarak çalıĢıyorum, altı bin Frank maaĢ alıyorum,
altımda Citroen marka arabam var, hafta sonu istediğim yere
gidip eğlenebilirim, her yıl dünyanın her yerinde tatil yapabili
yorum, evimde her Ģeyim var, bu aldığım para bana modayı
takip etmek için her türlü imkanı veriyor. Arabam var, evim
var, tatilim var, makyaj malzemem var dünyada her istediğim
Ģey var, dört milyon satan Lö Pigaroda kadın bunu söylüyor.
Ama altında ki cümle önemli, keĢke bunların hiç birisine sahip
olmasaydım, hiç birisine sahip olmasaydım da, Ģu kucağımda-
ki çocuğun babasını bilseydim diyor. Cümle bununla bitiyor.
Bu bütün batı dünyasının dramıdır. Annesiz, babasız çocukla
rın toplumu sardığı bir batı dünyasında bir genç kadın, kendi
zevkinin, hevesinin, Ģehvetinin, arzusunun yerine geldiğini
söylüyor, ama sonunda insan olduğunu da hatırladığı için Ģu
çocuğumun babasını bilsem ve çocuğumu babası ile büyütsey-
dim diyor. Batı toplumunun kucağında böyle çocuklar taĢıyan
Kristinlerin çocuğunun babasını yazı mı, tura mı atarak tayin
ettiği bir noktaya geldi. Bu bir ızdırap değil midir?
1990 Mart ayında Fransa'daydım, Paris'te 5 gün kaldım.
Plalsto Ġtali denilen bir semtte sanırım 50-60 dairelik bir gök
delende milli görüĢ teĢkilatlarının misafir hanesi var. Her kat
ta altı tane daire var. ArkadaĢlarımın bir sözü çok enteresan
buldum. Dediler ki Ģu dairede yaĢayan bir yalnız kadın vardı,

181
50-60 yaĢlan arası idi, bir gün öldüğünü duyduk. Ama öldüğü
nü Ģuradan haber aldık. DıĢarıya taĢan kokusundan affedersi
niz. Meğerse kadın ölmüĢ ve 18 gün sonra dıĢarıya taĢan ko
kusundan kadının öldüğünü bilmiĢler. Ne var bunun altında
diyeceksiniz, bu kadının kocası var, Paris'in baĢka bir banliyo-
sunda yalnız yaĢıyor. Bu kadının çocuğu var, 28 yaĢında, Je-
rar isminde, o da Paris'in baĢka bir banliyosunda yalnız yaĢı
yor. Ne kocası arar bu kadını, halim hatırım nasıl diye sorar,
ne çocuğu anne bu gün nasılsın bir ihtiyacın var mı diye
sorar, bitmedi sadece kendi katında beĢ tane daha daire var, yani
en az bir komĢusu daha var, hiç birisi de madam bu gün
sokağa çıkmadı, acaba ne oldu hastalandı mı diye kapısını
çalmaz. Böyle bir dünyada yaĢamaktansa dağ baĢında kertenkele
olmak herhalde daha iyidir. Neden biliyor musunuz? Kalabalık
ta yaĢıyorlar insanlar, amma yalnız yaĢıyorlar, her birisi kendi
baĢına hiç baĢka biri selam vermiyor. Hiç baĢka biri nasılsın
demiyor. Hiç baĢka biri ihtiyacın var mı diye sormuyor. Hiç
baĢka biri bana yardımcı olabilir misin dendiğinde, yüzüne ne
zaketle bakan bir insan görmüyor. Madem ki insan önemlidir.
Paris'in metrosundan önce, Paris metrosuna gece dokuzdan
sonra korkusundan giremeyen insanı düĢünmemiz lazım. Ge
ce dokuzdan sonra metroya girerseniz, canlı çıkamazsınız.
ġu anda Paris'in, Ġngiltere'de Londra'nın, New York'ta
70 tane bölge kritik bölgedir. AkĢam on dokuzdan sonra bu
bölgeye hasta bakıcı, doktor, polis giremiyor. Ve bu semtlerde
insanlar kapıların iki tane anahtar kilit koyarak gece rahat ya
tabiliyorlar. VahĢileĢmiĢ ve kudurmuĢ bir toplum. Metronun
içerisinde cinayet, sokaklarında insanlar birbirlerinin adeta
kanlarını içecek, sapıtmıĢ ve yönünü ĢaĢırmıĢ bir toplum. Aca
ba böyle mi diyeceksiniz, iĢte ben çağdaĢ dünyanın, çağdaĢ

182
insanın batıda hangi dünyada yaĢadığını izlere yine saatime
dikkat ederek kısa bir Ģekilde arz etmeye çalıĢayım. Diyorlar
ki bugün batı dünyasında stres var, cinayetler var, cinnet
var, intiharlar var, inançsızlıklar var, akıl hastaları var, fuhuĢ
var, kumar var, uyuĢturucu var, alkol tutkunluğu var ve
böylece cana mala ırza tecavüzler var, korkunç boyutlara
ulaĢan cinsel sapıklıklar var, iĢte batı toplumunda mesela
Angıla Maloyu dinleyelim; Toplumda karĢılıklı sevgi, saygı
yardımlaĢma kalmadı. Avrupa insanı sadece maddi hayat lüks
ve konfor için yaĢıyor. ĠĢin ilginç yanı da diyor, kimsenin
halinden memnun olmayıp, devamlı Ģikayetçi oluĢudur. Batıda
herkeste dehĢet verici bir ölüm korkusu ve gelecek endiĢesi
hakimdir.
Bu feci durum karĢısında, idareciler ve bilim adamları
çaresizlik içerisinde, entelektüeller ise manevi boĢluk ile bu
korkunç yıkılıĢa seyirci kalmaktadır. Demek ki çağdaĢ batı
insanının sıkıntılar var, birkaç örnek vermek suretiyle bu konuyu
kapatayım. Mesela alkol tüketimi, o kadar korkunç boyutlara
ulaĢtı ki batıda alkol tüketimi, rakam olarak Ġngiltere'yi vere
yim. Ġki milyon alkolik var. Nüfusun yüzde üçü, alkolikten
kastım ġarbul Leylun vennehar, yani sabah akĢam kafa
çekenler. Alkolizme uğramıĢ nüfusun yüzde üçü Amerika'da
devamlı içenlerin sayısı 95 milyon bunların 10 milyonu gerçek
alkolik, 14-17 yaĢı arasında ki gençlerin yüzde 19'unda aĢırı
içki problemi var. Fransa da her sekiz erkekten biri, her on
iki kadından biri alkoliktir. Toplam alkolik sayısı 10 milyonu
buluyor.Bu verdiğim rakamların World Healt organization, yani
Dünya Sağlık örgütünün rakamları olarak söylüyorum. Ġçinizde
doktor kardeĢlerimiz var gördüğüm kadarıyla, özellikle onların

183
bu konuyu çok iyi bildiğine inanıyorum. Kendi kaynakların
dan ki bu verdiğim rakamlar 80'li yıllar içindir. 85 içindir bir
tanesi, bakınız bu günkü herhalde bunun birkaç katı kadar de
rece yapmıĢ olmalıdır. Tabi batıdaki bu alkol bağımlılığının sa
yısının arttığını söyledikten sonra aklımdaki bir gerçeği de üzü
lerek ifade edeyim.
Batı, batıdır alkolü su gibi içiyor, Almanya'dır birayı içiyor,
Fransa'dır Ģarabı içiyor, bir baĢkasıdır bir baĢka zıkkımı içiyor
da Türkiye'ye ne oldu diyeceksiniz, Türkiye'nin ölçüsünü, ba
tı ölçüleri içerisinde vermek mümkün değil, çünkü nüfusun
yüzde 98'ı Müslüman yani rakamlar itibariyle söylüyorum. Bu
insanların en az yarısı beĢ vakit namaz kılar, en az yüzde yet
miĢi her yıl Ramazan ayında oruç tutar, en az yüzde sekseni
Cuma namazına gider, yüzde 90'ı bayram namazlarını kaçır-
maz, niye bunları söylüyorum, çünkü bu ölçü içerisinde bu
Müslümanlar bilirler ki, içkinin azı da çoğu da haramdır. Ma
dem ki böyledir, Ģu verdiğim rakama ne diyeceksiniz, 1990 yı
lı rakamından bahsediyorum, Fransa ve Ġngiltere'deki konu
muz, Ģimdi Türkiye'ye döndük, 1990 yılı rakamlarına göre
Türkiye'de fert baĢına düĢen süt tüketimi 1,2 litredir. Fert ba
Ģına düĢen içki tüketimi 2,5 litredir. Yani Ģu özelliklerini biraz
evvel saydığım Türkiye'de sütten bir misli daha fazla içki tüke
tiliyor. Rakamlar önümde 1990 yılında tekel 114 milyon litre
içki üretmiĢ, dıĢarıdan kaçak gelen ve ithal edilenlerle birlikte
bu sayı 200 milyon litreyi geçmiĢ ve bu sahada biraz evvel ver
diğim rakamlara göre Türkiye çağ atlama noktasında eğer ar
zuları buysa, dünyada sanıyorum ilk beĢ devlet içerisine gir
miĢtir. Ġçki tüketiminde Türkiye, belki batı ülkelerini bile solla
mıĢtır.

184
Fert baĢına düĢen milli geliri sormayın, adamların canını
sıkarsınız, ama içki tüketiminde çağ atlayan transformasyon
yapan Türkiye'yi Ģöyle yaptık böyle kalkındırdık diye Ameri-
kanvari propagandalarla renkli balonlarla oyalayan insanların
bizi getirdikleri nokta budur. Ölenleri hesap veriyor kalanları
na Allah akıl fikir versin, hidayet nasip etsin, geldiğimiz nokta
bu, uyuĢturucu bağımlılığı, batı ülkelerinde uyuĢturucu kullanı
mı astronomik rakamlara ulaĢtı, 1985 rakamlarına göre,
Amerika'da bir yılda kokain için 39 milyar dolar harcanıyor,
kokain de uyuĢturucunun en güçlü dozu olan Ģey, eskiden af
yon, esrar, eroin, morfin, lsd, marihuvana vardı, Ģimdi kokain
den baĢkası tatmin etmiyor, 39 milyar dolar Amerika'nın bir
yılda uyuĢturucu için tabi kullananlar açısından söylüyorum
sarf ettiği para, Batı Almanya'da yapılan bir sağlık araĢtırma
sında, 360 bin eroinman olduğu tespit edildi. Geçtiğimiz yıl
Hollanda'nın Roterdam'ında Ģıkıdam dedikleri yerde Alman
ya'da Münih'te hatırlıyorum Ġsviçre'de Zürih'de adeta Beledi
yenin açmıĢ olduğu büfeler gibi Polis teĢkilatı bazı yerlerde bü
feler açtı ve orada kokain kullanan insanlara bizzat poĢetler
içerisinde kokaini devlet veriyor, enjektörünüde bizzat vermek
suretiyle, niçin bu kullananlar nasıl olsa kullanıyorlar, birbirle
rini enjektörleri kullandırıp da Aids'i bilmem neyi bulaĢtırma
sınlar, bu zıkkımı herkes steril enjektörlerle kullansın diye am
me hizmeti görüyorlar, bırakınız bunu önlemeyi, bunun önü
ne geçmeyi artık bırakmıĢlar bizzat belediye polis teĢkilatı bü
felerle kokain veya eroin dağıtıyor, bu gün metroların kapısın
da çekmiĢ leĢ gibi affedersiniz yatan insanlar görürsünüz, sal
dırgan da olabilirler, dünyadan geçmiĢ halleriyle batı toplumu
nun bir kısmı olarak ta karĢınızda durabilirler, çünkü aklıma

185
hep geliyor nerden geliyorsa gelmemesi lazım ama, istatistik
ler gösteriyor...
Türkiye'de uyuĢturucuya baĢlama yaĢı da 17'ye kadar in
di yani tehlike zilleri çalıyor, sinyalleri var, ufkumuzu karartan
bu kara bulutlara dikkatinizi çekiyorum. Akıl hastalıkları, Ame
rika'da son istatistiklere göre 6 milyon 700 bin akıl hastası
var, 6 milyon da ruh bozukluğu olan hasta var, sosyal demok
ratların kulağını çınlatıyorum. Onların örnek bir kesimi Ġsveç
insanların h e r türlü sosyal güvencesi var. Ama Ġsveç bu iĢin
Ģampiyonu, akıl ve psikolojik hastalıklardan rahatsız olanların
sayısı nüfusun sıkı durun yüzde 25'ı, her dört Ġsveçli'den biri
sinde ruh bozukluğu var, bu yüzden zaten intihar nispetinin en
yüksek olduğu ülkelerden birisi de Ġsveç'tir. Çocuklarda ruhi
bozukluklar var, intiharlar artıyor, cinsel sapıklıklar, cinsel has
talıklar artıyor, artık aidsi Türkiye yıllar öncesinden konuĢma
ya baĢladı b e n size birkaç cümleyle isterseniz bunları özetleyi-
vereyim.
Cenabı Hak Kuran'ı Kerim'inde bütün insanlar için çok
önemli örnekler vermiĢ, iĢte Lut kavminin baĢına gelen felake
tin neden dolayı olduğunu, Cenabı Hak kıssalarında göster
miĢ, Sodom Ve Gomore bir örnektir, Fon Tei bir örnektir. Ha
nım kardeĢlerimizden teessüf ediyorum bunları söylerken,
ama Lut'ilik denen homoseksüellik denen edepsizlik cinsel
sapkınlık, batıda öylesine yaygın hale gelmiĢtir ki, gözlerimle
gördüğüm için bazılarını tiksinerek söylüyorum. Eyfel kulesi
nin altında, ġanzalize meydanının akĢam 20'den sonra kadın
lar erkekler birlikte satılıyor, böyle bir toplumda bu hastalık bu
kepazelik o kadar yaygınlaĢmıĢ ve insanlar nefret duygularını
unutup adeta bunları teĢvik eder hale gelmiĢlerdir. Bunlar için

186
kulüpler var, bunlar için özel yayın yapan televizyon kanalları
var, elbette her toplumda sapkınlar bulunabilir. Fakat önemli
olan o sapkınlara karĢı toplumun nefretini göstermesidir.
Bunları bir hastalıklı insan gibi kabul etmesidir. Tedavisi için
önlem almasıdır, tedbir almasıdır. Oysa batı bunlara tepki gös
termek bir tarafa bu gay kulüplerini teĢvik ediyor, bunlara gay
ve lezbiyen isimlerini veriyorlar, bunlara karĢı toplumda adeta
bir kucak açma var, onun için ne oluyor bu toplum çöküyor.
ġu anda Ġngiltere, Danimarka ve Hollanda'da parlamen
todan kanun çıktı, kadınla kadın, erkekle erkek isterlerse bu
birlikteliklerini nikahlı hale getirebileceklerdir. Yani bu rezilliği
anlatırken yüzümüz kızarıyorsa, bu rezillikleri bir nikah bera
berliği haline getirmek, Lut kavminden daha kötü olan insan
ların bu toplumda yaĢadığını göstermez mi? Değerli kardeĢle
rim böylesine bir rezaleti dünya yaĢıyor, ve böylesine bir iha
nete karĢı batı dünyası kendi dini değerleriyle karĢı duramıyor.
Bakınız sadece Katolikler buna karĢı çıktılar, Papa bunu nef
retle karĢıladı, bu nasıl kanun dedi, bu kepazeliği nasıl meĢru-
laĢtırabilirsiniz, çünkü Katoliklerde evlenmek mukaddestir.
Katoliklerde boĢanmak yoktur. Elbette insan fıtratına aykırı
olan bu sistem, baĢka yerden patlama yapıyor, Ġtalyan ceza ka
nunun aynen alan bir ülkede yaĢıyoruz biz, Ġtalyan ceza kanu
nunda zina suç olmaktan çıkmıĢtır. Bir sinek ısırığı kadar ba
sit bir fiildir. Neden çünkü Katolik olan Ġtalyanlar boĢanama-
dıkları için zina serbest hale gelmiĢtir. Metres tutmak onlarda
ayıplanan bir iĢ değildir. Sana ne oluyor ki bir zampara Ġtal
yan'ın gelip ülkeye de aynen tatbik etmeye çalıĢıyorsun, inan
cımıza alenen aykırı olan toplumun sıhhatini bozan insan nes
linin sıhhatini bozan bu Ģevki fiile karĢı Türk Ceza Kanunun-

187
da takibi Ģikayete bağlı suç olan zinayı bile ortadan kaldırma
ya çalıĢan bakanlarımız var, bilginlerimiz var, düĢünürlerimiz
var, var oğlu var, bakınız dünya ne hale geldi, Türkiye'yi de
bu hale getirmek istiyorlar. Beterin de beteri var mı? Beterin
de beteri var, Aids'in çaresi yok, çağımızın kara vebası Aids
diyorlar Alman ĠçiĢleri Bakanı Frederi Zimerman vardı belki
Ģimdi değiĢmiĢtir, iki yıl evvel Almanya'da bir beyanat verdi.
Dedi ki Almanya'da Ģu anda bin tane Aidsli hasta var, bunların her
biri için 250 bin dolarlık masraf yapıyoruz, eğer bu sayı 2
bine çıkarsa Alman bütçesinde para kalmayacak, peki 250 bin
doları niçin harcıyor bunlar, tedavi için mi yo hayır tedavisi
mümkün değil ki, baĢkalarına bulaĢtırmasın diye steril ortam
da bu insanlar ölümü bekletiliyorlar, öldükten sonra 7 metre
çukur kazıyorlar, üstüne kireç kaymağı döküyorlar, adamı
naylon poĢet içerisinde sallandırıyorlar üzerini betonla örtü
yorlar, ah öldü de kurtulduk diyorlar ama öylesine artıyor ki
bu sayı çünkü insanlar nikahlı ve meĢru ölçüleri bilmiyorlar.
Azgınlığın sonu yok sınırı yok, 250 bin dolarda boĢa gidi
yor. Nedendir yüzde 65 cinsel sapıklıktan AĠDS'in, yüzde 17'si
de uyuĢturucu kullanmasından geriye kalan üçlük beĢlik baĢka
sebepler de, peki bunun çaresi ne çaresi Ġslam'a dönmek, in
sanlığa dönmek, insanlığın fıtratının gerektirdiğini yapmak,
hayır yapmazlarsa ne olacak çöküp gidecekler, Aids'ten homo
seksüellikten daha da kötüsü var mı, daha da kötüsü var o ney
miĢ o, ona ensest diyorlar, tıbbi bir terimdir Ensest, ensest ne
demek aile içerisinde cinsel sapıklık, affederseniz annenin er
kek evlatla, babanın kız çocuğu ile, bu cık cık derken sizin ağız
larınızdan dökülen cümleler, lanet olsun Allah belalarını ver
sin, olmaz ki canım bu kadar da olur mu? DeyiĢin ifadesidir.

188
Ama kulağınızı dört açın, Ensest denen Ģey Türkiye'de de ma
alesef Ģu anda yaĢanmaktadır. Belki en mazbut topluluklarda
bile bu hastalığın mevcudiyetinin öğretmenlerine yana yakıla
anlatan 14 yaĢındaki kız çocuklarından doktorlara giden baĢ
kalarına baĢvuran aile içi fertlerden anlayabilirsiniz, neden
toplum bu hale geldi, bir örnek vereyim.
Frengi hastalığı Frengde çıktı, zaten bütün melanetler bel
ki oradan geldiği için frengiye bile bu ismi taktılar, gömleğini
zin yakasından pantolonunuza Kroveze ceketinizden baĢınız-
daki Ģapkaya meĢrutiyetten Tanzimat'ın hükümlerine kadar
her Ģeyi batıdan aldığımız için Frenk diyarından bunlar geldi
ği için belki çok Ģey getirdiler çok Ģeyler de götürdüler, Frengi
hastalığı da bir cinsel hastalıktır. Fransa'da çıktı, Anadolu'ya
Osmanlı topraklarına gelmesi 350 sene sonra oldu, bakınız
toplum ne kadar güçlü, bir hastalığı 350 sene kendisine sok
muyor, kabul etmiyor, ama bakınız 1985'lerde Türkiye'de ilk
defa görülmesi, Ġngiltere'de görülmesinden 4 gün sonradır.
Yani Ġngiltere'de Aids görüldü, 4 gün sonra Ġstanbul'da orta
ya çıktı. Hangi toplum daha güçlü, hangi sistem daha çok ken
disini muhafaza ediyor. Hıfzısıhha kaidelerine hangi daha çok
uyuyor.
Toplumumuzu 350 sene hastalıklara karĢı muhafaza
edenler mi, yoksa 4 gün bile ayakta duramayan bu çağ atla
yan düzen mi? Kanaatinizi takdirlerinizi siz verin. ĠĢte bakın bu
sıkıntılar içerisinde teferruatı çok fazla ama hepsini tek tek an
latmama gerek yok. Ġsterseniz bu toplumun hangi Ģartlan ya
Ģadığını kendi toplumun içerisinden onların ağzı ile konuĢa
lım. Katoliklerin papazı Vatikan'da 1992 yılı ocak ayında No
el mesajı verdi, bu Noel mesajı çok önemlidir. Almanların

189
ġtern dergisi ile Bill dergisi bunu yayınladılar. Ben o tarihler
de inanınız Almanya'daydım. ġtern dergisinin kapağında
Bush'un resmi vardı, suyun içerisinde ağzına kadar gömülmüĢ
boğulmak üzere olan bir insan resmiydi bu ve ġtern dergisinin
kapağında Amerika SOS yazılıyordu, yani Amerika çöküyor,
dıĢ borcundan bahsediyor, 16 milyon insanın homeles yani
evsiz yaĢadığından bahsediyor.
3.5 Trilyon dolarlık dıĢ borcundan bahsediyor vesaire, içi
ne de Papa'nın Noel mesajını almıĢ, Papa diyor ki, ey batı
dünyası, siz komünizm çöktü diye seviniyorsunuz, ama dikkat
edin komünizm çökerken kapitalizm de çöküyor, siz büyük bir
yanlıĢ yaptınız diyor Papa, siz bir sistem kurdunuz, insanı o
sisteme benzetmeye çalıĢtınız. Hâlbuki doğru olan Ģey, insana
göre bir sistem kurmaktır. Siz insanı sadece maddi Ģekliyle al
dınız, mana cihetini gözetmediniz. ġimdi öyle bir sistem kurun
ki ahlaki müeyyidesi olsun, sosyal yönü olsun, yoksa korkarım
bütün batı toplumu çökecek ya insanlık yeni bir sistemi baĢka
ülkeler de görecek diyor. Papa akıllı adam tabi, biraz daha gü
zel düĢünmüĢ, yani bir adaletli devlet düzeni bir yerde
kurulurda, bütün insanlık onu örnek alır. Yol yakınken siz
elinizi çabuk tutunda Ģu batı toplumunun da patlayan tarafları
bir yamayın. Ahlaka biraz yönelin demek istiyor herhalde. ĠĢte
batı dünyası, biraz da Papalarının verdiği bu direktifle Ģimdi
maddi ve manevi ölçüler içerisinde bir düzen arayıĢına girdi.
Ben sözümü Ģunlarla sıralamıĢ olayım, son on beĢ yılda çok
büyük önemli hadiseler gördük diye baĢlamıĢtım, daha yeni
dünya düzenine girmedik ha, bunlardan birisi komünizmin
çöküĢüydü, ikincisi de Kapitalizmin can çekiĢmesi idi.

190
Amerika'nın İngiltere'nin, Fransa'nın çöküşünü Rabbim
hepimize göstersin
Bülent Arınç, Ģimdi dost oldukları, Partilerinin kurulma
sında en büyük destek aldıkları ve sözlerinden çıkmadıkları
Amerika ve Ġngiltere'nin çöküĢü için bir zamanlar böyle dua
ediyordu:
"Rabbim onu da bize göstersin inĢallah, her gün binlerce,
on binlerce Müslüman'ın kanını döken ve bu kanlardan zevk
alan Amerika'nın da ve onun yandaĢlarının da, her gün Ġma-
mi Azamlar türbesine, Aldulkadir Geylani Hazretlerinin müba
rek toprakları üzerinde, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin efen
dimizin mübarek ruha niyetleri üzerine, canı istedikçe bomba
yağdıran, Filistin'de intifada erlerine, Afrika'da Müslümanla
ra, Bosna Hersek'te sübyanlara, kadınlara kızlara kadar, kan
deryası haline dünyayı getiren, insanlık katili Amerika'nın da
Ġngiltere'nin de, Fransa'nın da çöküĢünü Rabbim hepimize
göstersin.
Değerli kardeĢlerim, üçüncü önemli olay, bütün dünyada
despotik rejimlere karĢı karĢıya bir baĢkaldırı var. Ġnsanlık adı
sultanlıkta olsa, Ģahlıkta olsa, imparatorlukta olsa, tek adam,
tek rejim baskı, totaliterlik, dayatmacı yani insanların ruhunu
esir alan sistemlere, Ģahıslara rejimlere karĢı baĢ kaldırdılar.
Bakınız Mao'nun heykelleri yerinde değil, Somanza'nın adı
anılmıyor, Noraya'da bir baĢka tarafa kaçtı. Fakir halkı içeri
sinde kendisini imparator ilan eden, Jan Bakassolar'ın bile ye
rinde yeller esiyor. Ġnsanlar zalimlere karĢı haklarını, hukukla
rını aramaya baĢladılar. Ġnsanla fıtratlarının gereğini yerine
getiriyorlar. Ben hür doğdum, hür yaĢayacağım. Ben inancım
la yaĢayacağım. Ben ahlaklı bir düzen içerisinde yaĢayacağım.

191
<
Ben huzur içerisinde, refah içerisinde, bolluk içerisinde, sömü-
rülmeden yaĢayacağım diyor insanlar. Ve bunun örnekleri her
gün gözümüzün önündedir.
Hepiniz görüyorsunuz, Ġran ġahı çok güçlüydü. Ama ülke
sinden kaçmak zorunda kaldı. Çok sevdiği Amerika'ya sığındı,
bir haftadan fazla kalmasına müsaade etmediler. Mısır'a gitti,
kendisi gibi bir zalimin kanatları altında geberdi. Samonzo
Amerika'ya dayanıyordu, halkına zulüm ediyordu. Mao kendi
ni tanrı ilan etmiĢti. Her gün yüz tonluk heykelinin karĢısında
zavallı Çinliler geliyor ona bağlılık yemini ediyorlardı. Duvar
lardaki gazetelerde halkın günlüğü ismini verdikleri Ģeylerde
de o Çinli'ler Mao bugün ne söylemiĢ onu okuyarak iĢlerine
baĢlıyorlardı. Ama bugün öldü, öldükten sonra Mao'nun ismi
ni anan kalmadı. Kendisini tanrı haline getiren, kendisini zor
balıkla ayakta tutmaya çalıĢan, ne ÇavuĢesku kaldı, ne bir baĢ
kası kaldı. Ġnsanlar hem bu zalimlere, hem de kendilerine put-
laĢtıran kendi inançları karĢısında, kendi yaratılıĢları karĢısın
da, yol kesen putlara karĢı bir büyük mücadele baĢlattılar. 21
yüzyılın basamağında en önemli olaylardan bir tanesi de in
sanların önünü kesen putlara karĢı savaĢmalarıdır. Dünya
nın her yerinde böyle soylu bir savaĢ devam ediyor. Mübarek
Mevlana'nın avucundayız, kucağındayız. Onun da ruhani ye
tiyle, onun da himmetiyle Cenabı Hak'tan dua ve niyaz ede
rim, darısı baĢka ülkelerde, baĢka putların baĢına.
Değerli kardeĢlerim, bütün bu değiĢikliklerden sonra, ba
kınız komünizm çöktü, kapitalizm çöküyor, putlar da birer bi
rer devriliyor. Ne Leningrat'ın adı kaldı, ne de Lenin, ne de
Stalin'in heykelleri kaldı. Hiçbir Ģey kalmadı. Her Ģey aslına rü-
cu ediyor. Herkes bir Musa gibi, herkes bir Hazreti Ġbrahim gi-

192
bi eline gözüne, kulağına, kalbine put bir düĢmanlığını yerleĢ
tiriyor. Zincirleri kırmaya baĢlıyor. Ne kadar büyük bir geliĢ
medir. Ġnsanın inancı karĢısında hiçbir beĢeri kuvvetin dura
mayacağını hep birlikte göreceğiz. YaĢayanlar görecek, rab-
bim o günleri gördükten sonra canımızı alsın. O günleri gör
meyi nasip etsin inĢallah. Değerli kardeĢlerim, bütün bu geliĢ
melerden sonra, bütün dikkatler Ġslam ülkelerinin üzerine çev
rildi. BeĢeri sistemler ve ideolojiler çöküyor. Ġnsanlar Ġslama
yöneliyorlar. Batı dünyasının en kıymetli insanları elemanları
Müslümanlığa dönüyor. Kustosu döndü ve dönmedi, Astronot
Amstrong döndü veya dönmedi önemli değil. Ama komünist
partisinin genel sekreteriyken Müslümanlığı kabul eden, Roji
Grodi, bugünki ismiyle Reca Çarodi, Avrupa'nın ortasında bir
yanardağ gibi infilak etti. Fransa'da Sentetiyen Üniversitesi
profesörlerinden, profesör Herberk, Abdulselam Herbert di
sanıyorum, hanımı ile birlikte profesör Müslüman oldu. Do
çent Doktor Daniyel Yusuf Löplek Müslüman oldu. Profesör
Yahya Müsmer Müslüman oldu. Ahmet Bumer isimli Ģey de
Müslüman oldu. Almanya'da Erich Göhler ve arkadaĢları, Mu-
hammed Salim Abdullah ve arkadaĢları hep Müslüman oldu
lar, bunların kimisi parlamenter, bunların kimisi düĢünür, ki
misi bilim adamı, kimisi gazeteci, iĢte Ket Stevens
Ġngiltere'de Müslüman oldu Yusuf Ġslam adını aldı.
Amerika'da batı dünyasında bunlar çok önemli geliĢmeler
olarak dikkati çekti. Ġnsanlar manayı araĢtırmak için uzak do
ğuya gidiyorlardı, Budist oluyordu, Konfiçyüs'u araĢtırıyordu.
Tibet dağlarında Dalai Lama'nın peĢine düĢüyorlardı. Ta beĢ
bin metrelik dağların tepesinde insanlar huzur arıyorlardı.
Fransa'da Lion ġehrinde Liyon'lu Hristiyan Fransızlardan

193
Müslüman olan otuz kiĢi ile tanıĢtık Cenabı Hakk'a Ģükürler
olsun. Liyon'da bir kasabada yaĢıyorlar çoğu ticaretle uğraĢı
yor, isimleri de Abdulkerim, Zekiriya, Abdulmuhsin beyaz elbi
seler içerisinde hanımları da gayet güzel örtülerle her cumar
tesi akĢamı zikir yapıyorlar. ġazeli tarikata intisap etmiĢler
baĢlarında otuz üç yaĢında kitapçılık yapan Abdulmuhsin sanı
yorum isimli birisi var. Biz ne Arapça biliyoruz, ne
Fransızca biliyoruz sağ olsun arkadaĢları gayretiyle konuĢabildik.
Nasıl Müslüman olduğunu kendisine sordum. Ben bir Katoliktim
ama Katolikliğin içerisinde inancımı bulamıyordum. Bir türlü
ruhum huzura ermiyordu, uzak doğuya gitmem gerektiğini dü
Ģündüm. Fransızlarında çok önemli bir özelliği var; Fransızlar
Mistizizim dedikleri tasavvufa çok önem veriyorlar...
Tasavvufu neyde biliyorlar, onun etrafında kümelenmiĢ
ler, uzak doğu dinlerini araĢtırmak için üç beĢ kiĢi bir araya
gelmiĢler, Lyon'dan çıkmıĢlar, Avrupa'yı kat etmiĢler, Anado
lu'yu kat etmiĢler, Anadolu'da kendileri için farklı bir Ģey gör
memiĢler, adamın itirafı bu, belki Konya'dan da geçtiler, bir
Ģey diyemiyorum. ġam'a gitmiĢler, ġam'da Cem evi mi dir
yoksa baĢka bir cami'mi dir bilemiyorum ismini anlayamadım.
O camide akĢam namazında cemaatın namaz kılıĢına dikkat
etmiĢler, bu davranıĢın içinde bir his bu iĢin hoĢ olduğunu
göstermiĢ, akĢam namazından sonra yatsıya kadar tekrar
camide kalmıĢlar, yatsı namazından sonra bir pir gelmiĢ, onlara cema
ata zikir yaptırmıĢ, onlar ġazeli tarikatı mensupları imiĢ, ben
hatırlıyorum. Sultan Abdulhamit Han Cennet Mekanda ġaze
i tarikatın iltisaklıydı, daha çok Fas tarafında bu tarikatın
mensupları varmıĢ bildiğim kadarıyla o zikirler çok hoĢlarına
gitmiĢ, Ģu anda onlar da orada zikir yapıyorlar Lyon'da zikir

194
hoĢlarına gitmiĢ, adamın eteğine yapıĢmıĢlar, her halde kültür
lü biri olsa gerek, onlarla anlaĢmak imkanı bulmuĢlar, o zat
içlerinden bunu istidatlı görmüĢ Ġslamiyet'i öğrenmek istiyorsan
Arapça'yı da öğrenmek gerekir. ġam'da bir yıl kalacaksın de
miĢ, adam ġam'dan ailesine telefon etmiĢ, ben aradığımı bu
rada buldum bir yıl Lyon'a gelmeyeceğim ben burada Arapça
öğreneceğim. Arapça'yı öğrenmiĢ, diğer Ġslami konularda da
biraz mesafe almıĢ, sonunda Lion'a gelmiĢ ve kendi gayreti ile
30'a yakın Lyon'luyu Müslüman yapmıĢ, cumartesiden, cu
martesiye de zikir yapıyorlar, hurmayla çay ikram ediyorlar ve
Ġmam Nebevi'den zannediyorum bir kitaptan hadisi Ģerifler
okuyorlar, bakınız böyle bir dünyada insan inanmak istiyor.
Ġnancını bazen ve özellikle Ġslam'da bulunca yeni bir dünyaya
kavuĢuyor, özellikle son onbeĢ yıl içerisinde Ġslam ülkelerinde
meydana gelen pek çok olay bütün batı dünyasının da dikka
tini çekti, yeni dünya düzeni de zaten iĢte bundan sonra orta
ya çıktı. Bu hadiseler nelerdir, sadece kronoloji yani tarih iti
bariyle söylüyorum.
Biri ötekinden daha önde değildir. Çünkü bazen bunları
anlatırken bazı insanlar ha bu herhalde Ģunu tercih etti bu tav
siye ediyor diye düĢünebilirler, ben sadece size tarih itibariyle
bu olayların önemli olanlarını dünyanın dikkatini çekme açı
sından önemli bulduklarımı arz ediyorum. Bunlardan birincisi
Ġran'daki Ġslam devrimidir. ġah'ın yıkılması, 1979 yılında Hu-
meyni'nin Fransa'dan gelmesi ve orada kendi inançlarına uy
gun yani ġia düĢüncesi içerisinde bir Ġslam Cumhuriyeti kur
maları, fevkalade önemli bir olaydır. ġüphesiz Ġran'daki Müs-
tazaf Müslümanlar çok büyük gayret gösterdiler. Silahların ar
kasında önünde Ģehit oldular. Öldüler mücadele ettiler topye-

195
<
kun bir mücadeleyi baĢarıyla sonuçlandırdılar. Bunlar onlar
açısından çok büyük bir baĢarıdır. Humeyni'nin arkasından
Ġran Ġslam Devleti'nin anayasası rejimlerini kurmaları, Irak'la
8 yıllık harpleri, harpten bitkin çıkmalarına rağmen bu gün
ulaĢtıkları seviye Ġran adına bir baĢarıdır.
Biz 79 devrimi olarak hadiseye bakalım Ġran'da. Amerika
yanlısı ġahın yıkılıp yerine Amerika düĢmanı inançlarını ayak
ta tutmaya çalıĢan bir kadronun iĢbaĢına gelmesi, batı dünya
sını gerçekten sarstı. Önce Carter döneminde Tabas Çölünde
bir operasyon düzenlediler. Storam Bezerk dedikleri Ģimdi
Körfez Harbine verdikleri isim aslında 1981-82 yıllarında Car-
ter'in düzenlediği bir çöl operasyonunun ismidir. Yani orada
rehine kalan Amerikalıları kurtarmak, Ģımarık Ġran'a bir ders
vermek için Tabas çölünde helikopterlerle bir operasyon dü
zenlendi. Pentagon, her Ģeyi en ince teferruatına kadar düĢün
dü. Yani A Helikopteri 14.45'de hareket edecek, öbürü
14.46'da kalkacak, filan yere inecek, falan kiĢiler falan saatte
oraya gelecek, oradan filanın damına inilecek rehineler kurta
rılacak ve tekrar çöle dönülecek, adeta saliselerin dikkate alın
dığı bir operasyon düzenlendi. Ama tam harekatın baĢlayaca
ğı anda baĢta Cenabı Hakk'ın hesabı gündeme geldi ve o an
da müthiĢ bir çöl fırtınası çıktı, helikopterler daha kalkmaya
fırsat bulamadan fırtına içerisinde param parça oldular. Üç
gün sonra seçim vardı, Carter ile Reagan seçim için kavga edi
yorlardı, Carter bunda baĢarılı olursa tekrar seçilecekti. Tele
vizyona çıktı, gözyaĢları içerisinde çölde bizim hesaplarımızı
alt üst eden baĢka bir olay oldu, baĢarısız olduk dedi ve Re-
agan'a yenildi, bakınız Ġran bundan sonra üzerine saldıran
Saddam'a karĢı durdu, Ġran'ın batı dünyasını korkutmasının
sebebi nedir?"

196
ġeytan
Arınç, ABD ve Ġsrail'i insanlarımızdan oy almak isterken,
"büyük ve küçük şeytan" olarak tanımlıyordu. AKP hükümeti
kurulduktan sonra ise bu ülkelere övgüler yağdırmada Erdo
ğan ve Gül'den aĢağı kalmıyordu:
... Bir, Amerika ile Ġsrail'e "bunlar büyük ve küçük Ģey
tandır" Ģeklinde yaptığı bir düĢmanlıktır. Ve batının Funda-
mental, radikal, kökten dinci olarak vasıflandırdığı, yani sulan
dırılmıĢ Müslümanlığın ötesine inancını hakim kılacak bir dev
letin ortaya çıkmasıdır. Bu korku Ġsrail içinde vardır. Çünkü Ġs
rail'in ilgi alanı içerisinde Türkiye nasıl varsa Ġran'da vardı.
Orta Doğu'da Amerikan güdümünde olan ülkeler varken rahat
olan Ġsrail Amerika'nın güdümün dıĢında bir ülkenin varlığın
dan elbette rahatsız olacaktır. Bu yüzden Amerika ve Batı
Ġran'a daima düĢman oldu. Ġran'da baĢarıya ulaĢan rejim dün
yada 79'lu yıllarda fevkalade önemli bir olay olarak ortaya
çıktı.
Değerli kardeĢlerim ikinci önemli olay Afganistan'ın Rus
lar tarafından 79 Aralık ayında iĢgal edilmesidir. Afganistan
bir Müslüman ülkedir. Çoğunluğu da sünnidir, kardeĢlerimiz
dir bütün Müslümanlar gibi. Ruslar Afganistan'ın baĢındaki
uĢakları vasıtasıyla orayı iĢgal ettiler. Müslümanlar düĢündü
ler; ya iĢgal altına zillet altına yaĢamak, ya Ġman, Hicret ve
ġahadeti tercih etmek, Müslüman'a bu yakıĢır. Ġman, Hicret ve
ġahadet bildiğiniz gibi tam on yıl Müslümanlar Afganistan'da
büyük bir cihat hareketi baĢlattılar. Hepimizin Ģerefi oldular.
Allah'ta onların Ģerefini artırsın, on yıl boyunca silahsız, aya
ğında papucu olmayan sırtında mintanı olmayan HindikuĢ
dağlarında mücahitler canlarını Allah için verdiler.

197
Bir buçuk milyon Ģehit, yedi milyon muhacir, en az bir bu
çuk milyon gazisi ile on yıl sonra Afganistan'da baĢarıya ulaĢ
tılar. Allah'ımıza hamd ediyoruz. Bu olay bütün dünyanın dik
katini çekti. Bu olayı çok iyi inceledim. Brezilya'dan, Arjan
tin'den, Portekiz'den Hıristiyanlar nasıl oluyor da Müslüman
lar dünyanın en güçlü ordusu Kızıl Ordu'ya karĢı bu mücade
leyi baĢarı ile götürüyorlar diye Afganistan'a geldiler olayları
yerinde gördüler, mucizelere fevkalade olaylara Ģahit oldular
belki yanlıĢ ifade ettim. Herkesi hayrete düĢüren harika olay
ları gördüler, bir kısmı da Müslüman oldular. Rusya'nın çökü
Ģünde Afganistan'daki Müslümanların cihadının payı vardır.
Çünkü Rusya önce Afganlara karĢı Tacikleri, Özbekleri, Tatar
ları gönderdi kendi ordusu içerisinde, onlar dedi ki Amerika
geliyor da Afganistan'ı iĢgal ediyor, siz oranın halkını Ameri
kan sömürüsünden kurtaracaksınız, kavga, silah bomba Müs
lümanlar birbirlerini öldürdü. Ama harp ilerledikçe, ezan ses
lerini duyan Tacikler Afganistanlıların kardeĢleri olduklarını
anladılar. Generalleriyle yüzbaĢılarıyla, erleriyle Afgan Müca
hitlerinin safına geçtiler ve iĢin rengi ondan sonra değiĢti.
Hamd olsun ve bakınız Afganistan'da bir büyük baĢarıya ulaĢ
tık. ġüphesiz kafire karĢı, Kızıl Ordu'ya karĢı, teknolojiye kar
Ģı, iman galip geldi. Kızıl Ordu'nun teknoloji, bu disiplinli or
dusuna karĢı Müslümanların iman dolu göğüsleri galip geldi
hamd olsun, Kızıl Ordu'nun kartondan bir aslan olduğu orta
ya çıkıt ve böylece Rusya içinden vuruldu.

Ezan sesi evrensel bir mesaj gibi Özbekistan'da, Türkme


nistan'da, Almaata'da, AĢkabat'ta, Semerkant'ta, Buhara'da
her yerde dalga dalga yayıldı. Zaten Rusya nüfusu içerisinde,

198
seks?nle yüz milyon arasında Müslüman vardı. Bunlar büyük
bir baskı rejiminin altında bile Müslümanlığı yaĢamaya çalıĢı
yorlardı. NakĢi terbiyesi içerisinde Müslümanlıklarına sahip çı
kıyorlardı. Gizli ezanlarıyla, namazlarıyla, kuranlarıyla Müslü
manlığı 80 yılın zulmüne karĢı yaĢatıyorlardı. Ezan sesini duy
dular. Kızıl Ordu'nun mağlup olduğunu gördüler ve çok Ģükür
Rusya kendi içerisinde indifa etti, çatladı. Afganistan'da Müs
lümanlar galip geldiler, ama Kabil'in kapısında birbirlerine
düĢtüler, iĢin acı tarafını söylemeyeceğim dua edelim araların
daki iltifatı bir an evvel bitirsinler ve Afganistan'da en güçlü
Ġslam Devleti'ni kursunlar.
ġimdi beni konum itilafları anlatmak değil, benim konum
baĢarıları konuĢmaktır. Dünyanın bütün dikkati, Afganis
tan'da galip olan Müslümanların üzerine çevrildi.
Bununla ilgili batı basınında yazılanları bir bilseniz, batıda
konuĢulanları bir bilseniz, televizyonlarda konuĢulanları bir
bilseniz, o zaman yeni dünya düzeni ne için kuruluyor bunu
çok iyi anlayacaksınız, üçüncü önemli olay Filistin'deki müca
delenin Ģekil değiĢtirmesidir. Filistin çalınmıĢ vatandır. Müslü
manların mukaddes beldesidir. Peygamberlerin ayaklarının
beĢikleridir. Hazreti Resullullahın vesselatu vesselamı mı bah
sedeyim, Hazreti Ġbrahim'lerimi Hazreti Musa'larımı bahsede
yim, Hazreti Süleyman'larımı bahsedeyim, Miraç olayından
mı bahsedeyim, Hazreti Ömer'den mi bahsedeyim siz biliyor
sunuz, Müslüman için kutsal mekanlar, Kıbleniz olan Mescidi
Aksa'sıyla Müslümanların en kutsal Kudüs'üyle mekanları ola
rak biliyoruz. Ortadoğu 1917'ye kadar Müslümanların elin
deydi, Osmanlının hizmetini gördüğü mukaddes beldelerdi.
Haremi ġerifiyle, Filistin topraklarıyla vesaire, Osmanlı yıkıldı,

199
tespihin imamesi koptu, taneleri dağıldı, uzun söze gerek yok,
ne oldu biliyor musunuz?
O topraklara önce Ġngilizler hakim oldular, arkasından
Yahudileri getirdiler, Müslümanları kendi topraklarından kov
dular, mülteci durumuna düĢürdüler ve 48'de devletlerini kur
dular, çok acı bir durum, çalınmıĢ vatanımız Filistin, Müslü
manların mekanı, üzerinde toprağının her zerresinde inancı
mız yatıyor. Müslümanlar Yahudi'ye karĢı mücadele ettiler, ge
rilla örgütleriyle, zaman zaman, 63'te 67'de 73'te olduğu gibi
harp yaparak, Mısır'ıyla, Suriye'siyle, Ürdün'üyle, Ġsrail üzeri
ne hücum ederek, ama muvaffak olamadılar, Arafatlar, Ebu
Nidallar, Corc HabaĢlar, Kavatneller hepsi uçak kaçırarak,
bombalarla insanları öldürerek, bütün dünyanın dikkatini çe
kecek eylemler yaptılar ama muvaffak olamadılar..."

Müslüman ile Yahudi Harbi 2


Bülent Arınç Meclis BaĢkanı sıfatıyla ABD'ye gittiğinde
Yahudi kuruluĢlarına,ülkemiz insanlarından dert yanıyor, "Ya
hudi ve Musevi düĢmanlığını bir avuç fanatik yapıyor" diyor
du. Dün Konya'da ise "Müslümanlar ile Yahudiler harp etme
dikçe kıyamet kopmayacaktır" Ģeklinde konuĢuyordu:
"...Niçin muvaffak olamadılar? Çünkü, Yahudi her gün iĢ
gal ettiği toprakları artırdı. Golan ġeria elden gitti. Devletin sı
nırları büyüdü ve böyle bir topraklar üzerinde Müslümanlar
her gün sığıntı durumuna düĢtüler. Sabra ve ġatilla kampla
rında Müslümanlar suyu ve ekmeği kalmadığı için fare eti yi
yecek kadar acı bir durumla karĢı karĢıya kaldılar. BaĢarısızlı
ğın sebebini çözdüler, Mescidi Aksa'nın son baĢ Ġmamı Temi
mi Hazretleri tek bir örnekle bunu açıklıyor, bir hadisi Ģerif
var

200
sahih bir hadis olduğu söyleniyor, "Müslümanlar ile Yahudiler
harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bu harp öyle bir hid
detli harp olacaktır ki Müslümanlar galip geleceklerdir. Yahu-
. diler korkularından ağaçların ve taĢların arkasına saklanacak
tır. Ağaçlar dile gelecek ey Müslüman benim arkama Yahudi
saklandı gel onu öldür diyeceklerdir."
Sadece Garkı adi müstesna diyor bir hadisi Ģerifte. ġimdi,
Temimi diyor ki "mademki bu hadisi Ģerif var, niçin Müslü
manlar galip gelmiyorlardır diye soranlara üç Ģey söyleyece
ğim" diyor. "Gel bakalım Arafat niçin siz, gel bakalım ey
Nasır, gel bakalım ey Küçük Kral Hüseyin, gel bakalım Corc
HabaĢ ki Hıristiyan Araplardandır, siz niçin muvaffak olamadı
nız, siz niçin çarpıĢıyorsunuz bana söyler misiniz siz Arapçılık
adına çarpıĢıyorsunuz. Yahudi ile siz ırkçılık yapıyorsunuz. Siz
bilmezsiniz ki, Allah ve Resulü ırkçılığı men ediyor..."
Arınç, dönme, Sabataist, Musa'nın Çocukları ve Yahu
di'lerin en büyük korkulan insanlarımızda var olan Milliyetçi
lik duygusuydu. Bu nedenle sürekli olarak milliyetçiliğe saldırı
yorlar, bu duyguyu yok etmek için baĢta din olmak üzere
her olgudan yararlanıyorlardı. Arınç, konuĢmasına Ģöyle devam
ediyordu:
"Kim, Allah'ın dinine yardım ederse, Allah'ta onu aziz
eder, muvaffakiyete kavuĢturur. Halbuki siz Allah'ın men etti
ği ırçılık fitnesi ile ortaya çıktınız, siz Yahudi'ye karĢı galip
gelemezsiniz, o kendi Ģeriatı ile size karĢı geliyor, siz ona
ırkçılıkla kavga ediyorsunuz, yenilginizin birinci sebebi bu,
ikincisi gel bakalım Arafat sen Yahudi ile harp ederken arkana
hangi kuvveti alıyorsun bana doğruyu söyle, sen arkana ya
Rusya'yı alıyorsun, ya Amerika'yı alıyorsun, sen hiç hayatında
Hasbin Al-

201
lahu Venig Vel Vekil dedin mi? Hayır demedim. Sen Rus
ya'nın güdümüne girdin oradan silah aldın, sen Amerika'ya sı
ğındın ondan kuvvet bekledin, Allah'tan baĢkasına dayananı
Allah aziz eder mi? Hayır!.. ĠĢte yenilginizin ikinci sebebi,
üçüncü sebebi gel bakalım Arafat sen muvaffak olursan nasıl
bir devlet kuracaksın bana söyle bakalım demokratik bir dev
let mi, laik bir devlet mi, batı yanlısı bir devlet mi, evet tabi böy
le bir devlet kuracağım, eh baĢka soruya hacet kalmadı, iĢte
sen bunun için muvaffak olmuyorsun çünkü sen Allah'ın dini
üzere değilsin, ve iĢin Ģekli değiĢti...
ġeyh Ahmet Yasin ve arkadaĢları, Gazze'ye bir ıĢık yaktı
lar, dediler ki Müslüman, Vahye dayalı bir mücadele yapmaz
sa muvaffakiyete kavuĢamaz. Allah'a dayanacağız, Kuran'a
dayanacağız ve hedefimiz Ġslam Devleti olacak, bunun adı Ġn
tifadadır, bunun adı Hamas Hareketidir. ĠĢte altı yedi yıldan
beridir Hamas Hareketi baĢarıya ulaĢıyor. Ee iĢte o baĢarıya
ulaĢıyor ki, hakikisi gelecek diye korkan Yahudi, sahtesine ra
zı oluyor, Arafat'ı devlet baĢkanı ilan ediyor. 90 tane ülke ha
rita bir yeri görülmeyen bir santimetre kare toprağı olmayan
Filistin devletini güya tanıyor, bir maskaralıktır bu, peki siz di
yebilirsiniz ki bana Arafat tankıyla, topuyla, uçağıyla, gerillasıy-
la, dinamiti ile muvaffak olamadı intifa dediğiniz Ģey sizin 10
yaĢındaki çocuğun eline taĢı alıp onu atması, Yahudi askeri
bunu yakaladığı zaman öldürüyor, yakaladığı zaman taĢla ke
miğini kırıyor, 10 yaĢındaki çocuk Arafat'ın yapamadığını mı
yapacak, Temimi buna da cevap veriyor. Allah ondan razı ol
sun, siz nasıl Müslümansınız diyor, siz Kuran okumadınız mı
hiç, siz Ebrehe'nin ordusunun ne kadar güçlü fillerle, Kabe'yi
yıkmak üzere geldiğini hatırlamıyor musunuz, Müslümanlar ne

202
kadar büyük bir endiĢeye korkuya kapılmıĢlardı, bu fillerin
önünde biz nasıl dururuz, bu kadar güçlü bir ordunun karĢısın
da Kabe'yi nasıl koruruz diyorlardı, iĢte Allah kuvvet kudret sa
hibidir, o Ebrehenin filleri üzerinde küçücük kuĢlar meydana
geldi, Cenabı Hak halk etti, ağızlarında da küçücük taĢlar var
dı, iĢte Ebrehe'nin güçlü ordusunu, o küçük kuĢlar ağzındaki
taĢlarla nasıl helak ettiyse, bu zalim Yahudi'nin hakkından da
on yaĢındaki çocuğun Allah diye attığı o küçük taĢlar gelecek
ve hesabını görecek.
ĠĢte bu iĢin sırrı buradadır. Allah diye atarsınız, Allah attı
rır ve yerini buldurur, bu gün intifada, belki çocukların kemik
lerinin kırılmasıyla hepimizi üzüyor ama, Filistin gerçek müca
delesine yeni baĢlıyor, inĢallah orada dökülen kanlardan Ġslam
KardeĢliği ve Hakimiyeti doğacak. Filistin gerçek kimliğine ka
vuĢacak, Rabbimiz inĢallah o günleri de hepimize göstersin,
bütün dünyanın dikkati intifada üzerinde intifada için Müslü
manlar bir vücudun azaları gibidirler, en azından bu çileyi çe
kelim arkadaĢlar, akĢam Milli Gençlik Vakfı'mızın Yüksek Ta
lebe Yurdu'nda bizleri misafir etti gençler. Yüzüne bakmaya
doyamadığımız, istikbalimiz, inĢallah güvencemiz ümidimiz
bunlar, onlara yardımcı olan, onlar için hizmet eden bütün
kardeĢlerimizden Cenabı Hak razı olsun, baĢına bir Bosna Be
resi geçirmiĢ hiç olmazsa Bosnalı kardeĢlerimle birlikte aynı duygu
ları paylaĢayım diye düĢünüyorlar. Her Ģey yapılabilir,
yapabildiğimizi yapmak en azından sorumluluğumuzu bilmektir.
Ya Bosna'dan hiç haberi olmayan, ya Afganistan'ı hiç
duymayan, ya Filistin'i intifada hareketini hiç gönlüne getir
meyen Müslümanların hali nicedir. Rabbim onlara da hepimi
ze de hidayet etsin. ĠnĢallah bütün dünyada ayağındaki dike-

203
nin acısını baĢında duyacak noktaya gelsinler, kardeĢ olsunlar,
bir vücudun azası gibi doğudakinin ayağına diken batsa, batı
daki bundan ızdırap duyacak bir güzel kardeĢliği yaĢasınlar.
YaĢıyoruz, Filipinler'deki Müslüman'ın derdinden haberdarız.
Oda bizim sıkıntımızı biliyor, Avusturya'ya gittiğimiz günlerde,
Malezyalı Müslümanlarla karĢılaĢtığımızda gördüm ki Türki
ye'de Müslümanların çektiği çileyi, Türkiye'deki Müslümanlar
dan çok daha iyi biliyorlar, Avustralya'dan Kanada'ya geçiniz,
Kanada'dan Amerika'ya gidiniz... Belçika'dan Hollanda'ya Ġs
panya'dan bilmem nereye kadar Müslümanlar birbirlerinin
dertlerini bilmeye baĢladılar.
Afrika'da küçücük bir ülke Burkina Faso Çumra kadar
toprağı yok, Konya kadar diyemiyorum çünkü Hollanda'nın
bile Konya kadar toprağı yok. Bu Burkina Faso'nun Çumra
kadar, belki de Akören kadar toprağı yok, ama buradan bir
delikanlı geliyor, bir genel kurulda kendisini görmüĢtüm. Ġki
metrelik boyuyla, her tarafı simsiyah, sadece avuçlarının ve ağ
zının, gözünün bebeği bembeyaz bir adam konuĢmak için
kendisini davet ediyorlar, yamyamlıktan yeni kurtulmuĢ bir in
san. Müslüman olmanın zevkine varmıĢ, baĢında da Bosnalı
arkadaĢların beresi gibi bir bere iki metre on santimlik boyuy
la, yeri göğü titrete titrete çıkıyor ve mikrofona geldiği
zaman sadece tekbir getiriyor, bu ne kadar güzel bir olaydır
bilir misiniz, aynı dili konuĢmak ne kadar önemli bir olaydır.
Muhammed Ali Clay'ı bilir misiniz siz, bilirsiniz, Muham
met Ali, Dünya boks ağır siklet boks Ģampiyonu, hepiniz
bilirsiniz, 69'larda, 70'lerde, sabaha karĢı saat 4'te kavga
edecekdiye sabaha karĢı uyanır onu televizyondan varsa, yoksa
radyodan galip gelmesi için dua ederdik. Bir yıl evvel
Amerika'da

204
bir televizyon Ģirketi kendisi ile röportaj yaptı, Türkiye'de de
yayınlandı, nereden nereye geçiyorum beni bağıĢlayınız, bu
noktada aklıma geldiği için söylüyorum. Muhammed Ali, Kıs-
yus Marselyus, Kıley isminde bir zencidir. Yani Amerika'daki
bütün zenciler gibi itilip kakılan otobüslerinde zenciler ile kö
pekler giremez diye yazan, lokantalarında zenciler ve köpekler
giremez diye levhalar bulunan Harlem'den Newyork'tan Kali
forniya'dan bahsediyorum, bunlar gemilerin alt seviyesinde
Afrika'nın çocukları olarak burunlarına halka takılıp, Ameri
ka'da çiftliklerde çalıĢtırılmak için getirilen, Kunta Kintelerin
torunları, gelmiĢler hep itilip kakılmıĢlar, kavgayı öğrenmiĢler
çünkü bay Tommiksin hayatını okursanız, Cenabı Hak rahmet
etsin, kavga etmeye mecburdum, çünkü kavga etmeye mec
burdum. Durduğum yerde kimse bana iĢ ve ekmek vermiyor
du. Zencinin yaĢaması için kavga etmesi gerekiyordu Ameri
ka'da diyor, Kısyus Marselyus, Kıley 17 yaĢında en güzel
boks yapan insan. Bütün rakiplerini devirdi, devirdi Ģampiyon
oldu. Olimpiyat Ģampiyonuydu. Ondan sonra zenciler Ġslam'a dört
elle sarıldılar Amerika'da hatta mazıları yanlıĢ bir kanatta sa
tıldı, saplandı sanki Müslümanlığı zencilerin dini olarak gördü
ler. Mesela Eliya Muhammed, Vallat Muhammed bu düĢünce
dedir. Malkom X islamın evrensel boyutunu gördü, ırk üstün
lüğü olmadığı, Müslümanlığın insanları kardeĢ yaptığı Ģuuru
na vardı... "

205
1923'e düşmanlık
"...BaĢka hangi geliĢmeler oldu Ġslam dünyasında, Pakis
tan'da oldu, Ziya Ülhak Rabbim rahmet etsin önemli örnektir.
Bir Ġngiliz dominyonu olan Pakistan'da yüz milyondan fazla
nüfusu vardır. Ziya Ülhak Ġslamizasyonu kabul etti, arkasırtdan
Mısır'da Hasan El Benna'nın ve onun yolunda gidenler etkin
lik göstermeye baĢladılar. Arkasından DannuĢinin Tunus'taki
hareketi, Ġslama yöneliĢleri Fas'ta ve Cezayir'deki olaylar, Su
dan'daki Turabi hareketleri ve nihayet, eğer gerçekten çok
önemli batı dünyası için, Türkiye'deki Ġslami geliĢmeler, bütün
dünyanın dikkatini çeken önemli olaylar haline geldi, bütün
bu olayların arkasında batı bir Ģeyi gözlüyor, o nedir Ġslami
hareketler, düĢünce ve fikir planında da çok üst düzeyde,
bakınız sadece Türkiye'yi ele alınız, çok büyük tahribattan
geçtik biz. bir batılılaĢma serancamı içerisinde Türkiye çok
büyük bir tahribatla karĢı karĢıya kaldı, hukuk sistemini
batıdan aldı ekonomik sistemini batıdan aldı, devlet düzenini
batıdan aldı, duygu ve düĢüncesini, Ģarkı ve türküsünü, eğitim
sistemini hep batıdan aldı ve geçmiĢle olan bütün irtibatını
kesti, Osmanlıyı reddetti, Ġslami inkar etti ve biz 1923
yılından sonra yepyeni yani dünyaya Mars gezegeninden yeni
düĢmüĢ bir devlet olarak kurulduk Hiçbir bağımız yok, hiçbir
mazimiz yok, dağ baĢında hüdainabit gibi bir ot halindeyiz..."

Şeriat Övgüsü
"... Kökümüz bir santim çektiğiniz zaman çıkıyor. Hangi
devlet vardı ki kökünü inkar etsin, aslını reddetsin maalesef bir
batılılaĢma hengamesi içerisinde iyiyi kötüden doğruyu yanlıĢ-

206
tan zararlıyı faydalıdan ayıramadık. BatılılaĢmayı sorgulamak
istiyoruz biz, ne getirdi ne götürdü, bunu düĢünmeye mecbu
ruz, ama getirdiği bir Ģey var ki felakettir.
Çift kimlikli bir toplum haline geldik. Kökü doğuda, göv
desi doğuda, ama dalları meyvesi batıda bir toplum düĢünebi
liyor musunuz?. Böyle bir toplumda insanlar, içine dönük din
dar ama dıĢa dönük laik yaĢamak zorunda düĢünebiliyor mu
sunuz? Yani siz ikiyüzlü olmaya mecbursunuz, duygunuzda
düĢüncenizde devlet hayatınızda ve inancınızda hep iki stan
dart içersinde kaldınız siz, dıĢa dönük mutlaka laik olmaya
mecbursunuz, ama içinizde Ġslam'ı yaĢatmaya gayret ediyor
sunuz, kahrolsun Ģeriat diye cenaze törenlerinde bağıran gafil
ler, götürdükleri ölüyü musalla taĢına emanet ediyorlar, mu
salla taĢı ġeriat'tır okunan ezan ġeriat'tır. Kılınan namaz ġeri-
at'tır. Verilen telkin ġeriat'tır. Ama cenazenin sahibi kahrol
sun ġeriat diye bağırıyor. Bir güzel örnek olsun diye söylüyo
rum böylesine gaflet içindeyiz biz, ġeriat'a ulu orta küfreden
kendini bilmezler, ġeriat'ın ne olduğunu bilmeyecek hale gel
diler. Namazı kabul eden ama baĢörtüsünü inkar eden bir top
lum, Cuma namazına koĢa koĢa giden okey masasında taĢla
rı da yerlere bırakarak namazdan dönen tekrar taĢına devam
eden bir toplum, namazda yer bulamazsa cebinden tan gaze
tesini çıkarıp üzerinde namaz kılan bir toplum, yeni ne demek
istiyorum. Ġnancını gereği gibi yaĢayamayan bir toplum Ġs
lam'ı sadece Mevlit'ten ilahiden farz eden bir toplum Ġslam'ın
dünyasını, ahiretini, nizamını sistemini düĢünmeyen bir top
lum neden bu hale geldik biz, eskiden kopmamız için bu yapıl
dı, peki bütün bunların hepsini kabul edelim yaptığınız doğru
dur diyelim.

207
O zaman hesabınızı verin bakalım nedir bu enflasyon, ne
dir bu ekonomik çöküntü, nedir bu Türk parasının yerlerde sü
rünen kepazeliği, nedir bu dokuz milyon insanın iĢsizliği, ne
dir bu 700 trilyon civarındaki dıĢ borç, nedir bu Türkiye'deki
fakirleĢen insanların böbreğini satması, nedir bu Türkiye'deki
insanların aile içi boĢanmaları, nedir bu Manukyanların vergi
rekoru kırması, nedir bu içki tüketimindeki artıĢ? Kim bunun
sahibi, bunu karĢımıza getiren kim, elbette onlar, en az elli yıl
dır devlet onların elinde, basın onların elinde, radyo onların
elinde, televizyon onların elinde, üniversite onlarda, sendika
lar onlarda, fabrikalar onlarda, sokağın bütün çığırtkanlıkları
onlarda, parlamento onlarda verin hesabını, sen beni inkar et
tin, reddettin, yaĢama imkanı vermedin, ağızlarımıza pranga
lar, ayaklarımıza kelepçeler koydun, Gladyatör bile senden da
ha iyi insandı, "Vur fakat dinle" diyordu, sen ondan daha ha
insin "Söyletmem vurun" diye bağırdın yıllarca, ben yoktum
sen vardın, ben güçsüzdüm sen güçlüydün, her Ģey sendeydi
iĢte tablo senin eserin. Ġftar edebiliyorsan et bakalım.
Bugün yetiĢtirdiğin gençlik sokaklarda kıl oldum abi ile
mest oluyor. Bu gün eserin olan gençler sokakta birbirini kur
Ģunluyor. Kaba küstah cahil yetiĢtirdiğin evlatların annesine
babasına koca karı diyor. Soygunculuğa baĢlıyor. Devletini
milletini tanımıyor. Ben yapmadım bunu sen yaptın ver hesa
bını, bunun hesabını bunlardan soracaksınız, gelin tartıĢalım
dediğiniz zaman, karĢınıza tabular, totemler çıkartıyorlar, ken
di sapık ilkelerini tabular haline getirmiĢler, arkasına saklanı
yor aman çatarsan mahvolursun ha diyorlar. ĠĢe yaramıyor
hiçbir Ģeyleri, çöküyorsunuz, resmen misalimidir bilmiyorum
ama baĢına dalların arasına çamurdan ev yapan insanın hali

208
gibi sizin haliniz. Her kuruyan çamur dökülüyor siz çamurla sı
vıyorsunuz damınızı, günün birinde yıkılınca adam feryat et
miĢ, niye yıkılacağını haber vermeden. Vallahi ben haber ver
me için ağzımı her defasında açtım. Sen her defasında ağzımı
çamurla tıkadın, sen Müslümana bu gözle baktın senelerdir.

Söyletmem vurun, 163 az geldi, 5816, o az geldi 6087 o


az geldi baĢka bir Ģey, söyletmeyin ne olur söylenirse karanlık
lar gider ıĢık gelir korkuları budur. Ama bakınız bu gün
geldiğiniz noktada çok Ģükür biz Konya Ģehrinin içerisindeyiz.
Her tarafta bir güzellik var, bu sokağın eski ismi belki de
Toros'tu hatırladığım kadarıyla, belki bu salonda baĢka Ģeylerin
törenleri yapılıyordu. Belki Ģu sokaklarda baĢka Ģeyler
görülüyordu, belki Ģuralarda bu iĢletmeler Ģunlar bunlar yapıp
ediliyordu, bir belediye baĢkanının meydana getirebildiği
güzellikleri devlet sistemi içerisinde görseniz ne göreceksiniz
Konyalılar,
Gül devrini bilseydim bülbül olurdum
Yarab evvel getireydin beni ne olurdu
Diyor Ģair, bir gül devrini Ģu her sokağında camiler olan
Konya'ya bakın, Anadolu'ya bakın mescitler, hanlar, kervan
saraylar, külliyeler, medreseler, kütüphaneler, darul Ģifalar,
hepsi bir medeniyetin eseridir. Vakıflar Ser Sebil sular, kim ya
pıyor bunları insan ne için, Allah rızası için, inandığı için yapı
yor, düĢünün ki parlamentodasınız, düĢününki iktidardasınız,
düĢününki hem haklısınız hem kuvvetlisiniz, olmayacak Ģey
var mı, onun için Ģu saydığım geliĢmelerde belki batı sadece
Türkiye'ye baksa yeridir. Neden iĢte en güzel televizyonları biz
kurmaya baĢladık. En güzel gazeteleri biz çıkarıyoruz. En gü
zel salonlarda en güzel konuĢmaları Müslümanlar dindarlar

209
yapıyor. Ve sadece kültürde ilimde değil, siyasi sahada da
güçlü olmaya baĢladılar. KarĢılarındaki barikatlar, barajlar sökmü
yor artık bir sel gibi hepsini aĢıp geliyorlar.
Bütün bunları siz, batı uykuda mı zannediyorsunuz. Bun
ların hesabı yapılmıyor mu zannediyorsun, telefonlarda konu
Ģulanlarla bu barajların, bu barikatların hangi noktalara çıka
rılmak istendiğini siz tahmin etmiyor musunuz? Elbette yapı
yoruz. Ama korkunun ecele faydası yok, Rabbim nurunu inĢal
lah tamamlayacaktır. Korkuyla, korkutmakla, zorbalıkla gelmi
yoruz. En kötüye en fazla faydanız dokunacaktır diyor hoca
mız, ne kadar güzel Ģey dedi, kucaklamak için insanımızı geli
yoruz, yarasını sarmak için geliyoruz. Ağlayan gözyaĢını din
dirmek için geliyoruz. Öksüzlerin yetimlerin sırtını okĢamak
için geliyoruz. Böyle bir geliĢe kim mani olmak isteyebilir.
Rencide olur diye GuffaĢĢiyadan diyor Ģair, yarasanın gözü
ıĢıktan kaçar ve korkar, kim ki ıĢıktan korkuyor yarasa misali
dir. Ama korkunun ecele faydası yok..."

Cezaevi masalları
"...Takdiri Huda, Kuvveyi Bazu ile dönmez. Bir ziyaki
mevla yakar üflemekle sönmez, ne demek istiyorum biliyor
musunuz? Bir iĢtir ki, Allah onu takdir etmiĢtir. Onun önüne
geçecek hiçbir pazu kuvveti yoktur. Ne top, ne tank, ne Ģu, ne
bu Takdiri Huda'nın karĢısında hiçbir beĢeri kuvvet duramaz.
Bir Ģema ki, bir ıĢık ki, bir nur ki, bir ziya ki onu Allah
yakmıĢtır. Hiçbir kiĢi üflemekle söndüremez, ne kadar güzel
Ģeyler bunlar, bir inancın ifadesi bunlar, söyletmen vurunlarla
geldik bu noktaya, barajlarla barikatlar la geldik bu noktaya,
cezaevlerinden, zindanlardan koĢarak geldik bu noktaya,
Konya'lar

210
da sarığı boynunda asılanlarıyla, Karadeniz'de sürüklenenle-
riyle, Yozgat'ta bilmem ne yapılanlarıyla geldik bu noktaya,
ve bundan sonra gidecek geriye bir santim gerilememiz yoktur.
AteĢi Nemrut'tan korkar mı Ġbrahim olan, hodri meydan,
hodri meydan, hodri meydan Konyalılar. Hiç kimse korkma
sın, tankla, topla, silahla adam öldürerek, kafa keserek gelmi
yoruz. Onların yaptıklarını biz yapmayacağız. Rahmet unsuru
yuz. Ġhyalara memuruz, kötülere en fazla faydamız dokunacak
ki iyi olacaklar, eĢkıya evliya olacak, sarhoĢ ayık hale
gelecek, öyle bir düzen getireceğiz. Bunun yolunda çalıĢıyoruz.
Bu faĢistin gözü ıĢıktan korkarmıĢ ne yapalım. Onlara da
elbette bulunacak karanlıklar ve izbeler her kes gideceği yere
gidecek ama meydanlara bir nur bir ıĢık bir ziya gelecek, iĢte
Cezayir'de demokrasiye rağmen Müslümanların karĢısına çıktılar.
Söz buraya geldi. Ġki saati geçtim ama kusuruma bakmayın
herhalde otobüs saati gelinceye kadar devam edeceğim. Ġkiye
kadar. E o zaman yoldan konuĢmam lazım çünkü onda ben
yolcuyum. Değerli kardeĢlerim Allah razı olsun ilginizi görüyo
rum dertlerimizi konuĢuyorum. Bunu çok daha güzel söyleyen
çok daha güzel bilenler var. Bana konuĢmak Karatay Beledi
yesinin daveti ile bu gece nasip oldu.
Önemli olan Ģudur. Cezayir de bakınız kendi putlarını ye
diler. O helvadan putu yiyen MüĢrik Araplar gibi oldu batı
dünyası, bunlar bize ne diyorlar, siz zorbasınız, siz silahtan, siz
kılıçtan baĢka bir Ģey bilmezsiniz. Siz zaten at nallarının Ģakır
tısı ile gelirsiniz, kafa kesmekle de gidersiniz. Halbuki demok
rasi olmalı diyorlar, sandık olmalı, seçim olmalı, sandıkla ge
len sandıkla gitmeli, insanlar oy kullanmalı, Egemenlik Kayıt
sız ġartsız Milletindir. Bu onların sözü her gündü bunu konu-

211
surlar. Eee peki hadi bakalım birde demokrasi yapalım. Parti
kuruyorsunuz, propaganda yapıyorsunuz, teĢkilat kuruyorsu
nuz, aday gösteriyorsunuz, seçime gidiyorsunuz, Türkiye'de
de oldu da Türkiye'de ki örneklerini bırakalım.
Ben Ģimdi Cezayir diye bir hayal ülkesinden bahsediyo
rum size, seçime girdiler önce belediyeleri kazandılar, ondan
sonra genel seçimlerde yüzde seksenle ilk turda 250 milletve
kilinin 180'ini kazanacak duruma geldiler. Baktılar ki iĢ ciddi,
hemen orduyu davet ettiler. Halbuki diyorlar ki demokrasi öz
gürlüktür. Militarizm nedir, Militarizm de postal idaresidir. As
keri idaredir. Militarizmde de özgürlük yoktur. Yav özgürlük
diyordun, askeri çağırıyorsun bu nasıl iĢ, ee çelebi demokrasi
dediğin bizde böyle olur diyor.
Ġngilizlerin meĢhur bir yazarı var George Orvel diye, Ge-
orge Orvel'in hayvanlar çiftliği, "domuzlar diktatoryası" ismiy
le yirmi sene evvel yayınlanmıĢ bir kitabı var, o zaman Komü
nizm daha var ve çokta ceberrut, George Orvel ancak bir mi
sal vererek komünizmi hiciv ediyor. Bir çiftlikte hayvanlar var,
o hayvanlar içerisinde, domuzlar diktatorya kurmuĢlar, bir ko
münizm sistemini Orvel bununla hiciv ediyor. Bir tek yeri
önemli, Ģimdi bu çiftliğin kapısına kocaman bir levha var, kar
Ģıdan baktığınız zaman, mesela buradan karĢı duvarı görseniz,
okuyorsunuz. Büyük büyük harflerle ne yazıyor. Bütün hay
vanlar eĢittir yazıyor. Orvel bunu yazmıĢ, ama altında da kü
çük harflerle yazılmıĢ bir Ģey var, buradan görmeniz mümkün
değil, onu okumanız için çiftliğin kapısına gitmeniz lazım, Ģim
di yüz metre öteden baktınız bütün hayvanlar eĢittir. Altında
imza gibi kargacık, burgacık bir Ģey var acaba orada ne yazı
yor. Gittiniz üĢenmediniz çiftliğin kapısına kadar, baktınız ya-

212
zan Ģey Ģu; bütün hayvanlar eĢittir. Altında küçük yazı "ama
domuzlar daha fazla eĢittir."
ĠĢte Orvel'in hayvanlar çiftliğindeki demokrasi anlayıĢı
böyle, yani domuzlar için diktatörlük ve özgürlük çok daha faz
la olması lazım, La teĢbih, ya tenz canım, bakarsınız terörle
mücadele kanunu bu gün çıkarda, yarın buyur gel derler, ne
me lazım tedbirli olmak lazım, yani değerli arkadaĢlarım Orvel
demiĢte ben onun yalancısıyım. Böyle bir Ģey yazmıĢ adam ki
tabında... Peki bununla neyi söylemek istiyorum ben size, ba
kınız bu ülkelerde bütün bunlar gözümüzün önünde cereyan
ede ede ede geldi, bu noktaya kadar dayandı, Ģimdi ona da de
diler ki demokrasi özgürlük filan ama sandıktan neyin çıkaca
ğına bağlı, sandıktan Yahudi çıkarsa "aaa ne kadar güzel de
mokrasi, Mason çıkarsa aman efendim iĢte demokrasi dediğin
bu zaten" Fransız'larda fahiĢe seçimi kazandı Ġrona Staller di
ye, e ne yapalım demokrasinin cilvesi katlanacağız, çünkü de
mokrasiye iman etmezseniz yaĢamazsınız. Bir baĢka yerde üç
kağıtçı mafya babası kazandı, ne yapalım halk seçti demokra
si bu.. Ama sandıktan Müslüman çıktı. Cezayir'de hırr diye kö
pek gibi hırladılar. Niye sandıktan Müslüman çıkarsa demok
rasi yok. Olur mu böyle Ģey, bu demokrasinin batının çifte
standardıdır, ayıbıdır, hürriyetlerin beĢiği olan Fransa, 1789
da ihtilalini yapıyor, herkese hürriyet nutukları atıyor ama 130
sene Cezayir'de Müslüman kanı döktü.
1960'da bağımsızlığına kavuĢtu Cezayir, uzun seneler
Fransız kafalı adamlarla idare etti, Ģimdi Sorbon mezunu KeĢ
mir'de doktora yapmıĢ bir sosyoloji profesörü Abbasi Medeni,
bir petrol mühendisi Abdulkadir HaĢani, bir Ġngilizce öğretme
ni Ali Bel Hac parti kuruyor. Yani fikirse fikir, diploma ise dip-

213
loma, etiket ise etiket, dünyayı tanımaksa dünyayı tanımak ve
diyor ki ben eĢitlik vaat ediyorum. Ben adalet vaat ediyorum.
Ġki buçuk milyon kare toprağa sahip Cezayir'de petrol zengini
Cezayir'de, doğalgaz zengini Cezayir'de, uranyum zengini Ce
zayir'de benim halkım açlıktan ölüyor. Bu ġadlı Bin Cedid, bu
Hayru Bin Meblen, bu Bin Bella keratası, bütün zenginlikleri
Ġsviçre'ye kaçırıyor, Fransızlar benim ülkemi sömürüyor, ben
sömürüye paydos diyorum. Ben antiemperyalist bir siyasi ikti
darı kuracağım dediği için, Ġslami Selamet cephesi oy alıyor ve
seçimi kazanıyor. Bunun karĢısına çıktılar ve hayır demokrasi
bitti, kara göründü dediler. Bu kimin ayıbı, Cezayir'de ki dik
tanın ve onlara istikamet veren batının ayıbı, bu ne ilktir, ne
son olacaktır. Cezayir ilk defa karĢılaĢtı ama onlarda bir imti
han veriyorlar. ġimdi 30 bin insan Cezayir'in ortasında ki çöl
de hapishanede kaderini bekliyor. Ama onlar inançlı, Abbasi
Medini'nin oğlu Ussame Türkiye'ye geldiğinde bir miting de
Ģunu söyledi, hiç endiĢe etmeyiniz, biz askerine, polisine kur
Ģun çekmek istemiyoruz. ĠĢi zamana bıraktı ve kazanacak.
ġimdi Türkiye'de bazı insanlar yani bu iĢ siyasetle olmaz
diyenler, ve sadece bunu Refah için konuĢanlar var. Bu iĢ si
yasetle olmaz diyenler, hiçbirisi ANAP'lılara gidip bunu söyle
mez, SHP'ye gidip bunu söylemez, DYP'ye gidip bunu söyle
mez, MHP'ye gidip bunu söylemez, yani ben hiç hatırlamıyo
rum, gelirler bizim yakamıza yapıĢırlar. Sizin yakanıza yapıĢır
lar. Çumra'da Ermenet'te, Hadim'de, TaĢkent'te kim Refah-
lıysa "arkadaĢ bu iĢ siyasetle olmaz" derler, "ya nasıl olacak"
dediğiniz zaman ve pek tatminkar bir Ģey söylemezler, e bu ba
na söylediğini birazda öbürlerine söylesene ya dersen, hiç ona
da doğrusu iltifat etmezler. ġimdi bunu söyleyenler adeta bir

214
haklılık kazanmıĢ gibiler. Nasıl iĢe maddiyat tarafından bakar
sanız, bin mantık silsilesi içerisinde Ģöyle söyleyebilirler, iĢte
orda parti vardı, teĢkilat vardı, aday vardı, seçim vardı, sandık
vardı, demokrasi vardı, sandıktan çıktınız, ama gördünüz mü
iktidarı vermediler. EĢittir demek ki bu iĢ siyasetle olmuyor.
Halbuki iĢin özüne bakarsanız, bu anlattıklarınızdan sonra Ģu
sonuca da varabilirsiniz. Demek bu iĢ ancak siyasetle oluyor
muĢ, neden çünkü Cezayir'de karĢı çıkılan Ģey, ġadlı Bin Ce
didin gidip yerine Abbasi Medeni'nin gelmesi değil...
Cezayir'de karĢı çıkılan Ģey baĢörtüsü değil, Cezayir'de
karĢı çıkılan Ģey camilerde namaz kılan Müslümanlar değil,
orada iktidarı kazanacak siyasi partinin temel yapısı Ģu, onlar
anayasa olarak Kuran-ı Kerim'i ilan ediyorlar, eĢitlik ve adalet
vaat ediyorlar, toplumun bütün kurum ve kuruluĢlarında hak
ka bağlı bir idare kurmak. Hatta batılı düĢünürler bile bu ko
nuda ikiye bölündüler. Bir kısmı demokrasi bütün Ģartlarıyla
var olmalıdır. Mademki Cezayirliler tercihlerini bu Ģekilde kul
landı buna karĢı çıkmayın. Bir kısmı dedi ki olmaz, bunları boĢ
bırakırsan ya davulcuya, ya zurnacıya gider, korkulu rüya gör
mektense, uyanık durmak daha iyidir. Her ne Ģart altında olur
sa olsun, Müslümanlara iktidar verilmeyecek, demokrasi rafa
kaldırılacak. ġimdi onlar bunu tartıĢıyorlar, sonunda ortaya çı
kacak Ģeyden inĢallah hayır göreceğiz. Değerli arkadaĢlarım,
iĢte çok kısada olsa yenidünya düzenine geldik. Bakınız
yenidünya düzeni, Bush'un ağzından ifade edilmeye baĢlanınca,
özellikle körfez harbinden sonra ortaya çıktı. Aslında ortaya
çıkması, Ġslam'ı toplumlarda meydana gelen Ġslam'ın Önlene
meyen yükseliĢi Ģeklinde biraz evvel ifade ettiğim, Afganistan,
Filistin, Pakistan, Türkiye ve Cezayir'de ki geliĢmelerden
son-

215
radır. Bunun bir tek esprisi var, eskiden dünya iki kutupluydu,
Rusya ve Amerika hür batı dünyasını temsil ediyordu.
VarĢova paktının karĢısında Nato vardı, Türkiye'de Na-
to'nun batıda jandarmalığını yapıyordu. Sen aslansın kahra
mansın, hele hele bir taneniz bile dünyaya bedel sözleriyle,
Türkiye daima efendilerinin emrinde onların bekçiliğini, istih
baratını yerine getiriyordu. Ama Ģimdi komünizm çöktü, çö
künce Nato'nun gereği kalmadı. Komünizmin yerinde tek ku
tuplu dünya ortaya çıktı ve o Amerika, Amerika'nın çevresin
de menfaat birliği olan devletler, Almanya'yı saymıyorum, me
sela Ġngiltere, Fransa ve diğerleri. Almanya ve Japonya Ame
rika ile birlikte değil. Çünkü ikisi de ikinci cihan harbinin mağ
lubu, birisinin sebepleri var, bu ekonomik sebepler petrole,
endüstriye bağlı olan Ģeyler, Amerika'nın petrolü Alaska'da çı
kıyor. Alaska buzlar altında bir ülke ve sadece sekiz sene yete
bilecek kadar petrol rezervi var, yani üç sene evvel petrolü
Alaska'dan çıkarsa Amerika, 33 dolara mal ediyordu. Oysa
dünya petrol piyasası OPEK ülkelerinde 16 dolar seviyesin
deydi. Ġngiltere'nin kendisine 7 yıl yetecek kadar petrolü var.
Almanya ve Japonya'ya talihsiz, bir gram petrolleri yok, iĢin
ekonomisine baktığınız zaman, Amerika'da endüstri çökme
noktasında, dıĢ borcu, iç borcu fazla, insanlar kolilerin içerisin
de omo kutularında yaĢıyorlar evleri yok, köprüler yıkılıyor ve
endüstride artık iĢsizlik büyük bir patlama noktasında. Ameri
ka'nın Almanya ve Japonya ile rekabet edebilmesi için petro
lün kuyusunun baĢına geçmesi lazım.
Dünya petrol rezervinin dikkat edin notlarınızı alın, yüz
de altmıĢı Suudi Arabistan, Kuveyt ve BirleĢik Arap Emirlikle
ri noktasındadır. Dünya petrol rezervinin 900 milyar varil ol-

216
duğunu tahmin ediyorlar. Bunun yüzde altmıĢı, yani 500 mil
yar varili bu üç bölgenin içindedir. Yani Arabistan, Arap Emir
likleri ve Kuveyt bölgesinde 500 milyar varil var ve bu kadar
rezerv dünyaya 200 yıl yetebilecek kadar bir rezervdir. Ameri
ka'nın petrolü sekiz yıl, Ġngiltere'nin petrolü yedi yıl, ama Arap
bölgesindeki petrol 200 yıl yetebilecek. Siyaseten hakim o böl
geye Amerika, ama Ġran kuĢkusundan sonra ve Irak'ın Sad-
dam'ı Nasır'ın yerine geçecek Arapların babası olmak iddiası
ortaya çıkınca, elinde de kendi verdiği silahlar bulunuyorken
Amerika körfez harbini ortaya çıkardı. Maksadı nedir, Müslü
man ülkeleri bir cephe haline getirmek ve komünizmin yerine
Ġslam'ı bir tehlike dıĢına çıkmayacak yönetimler ve onların
emrinde Müslümanlık isteriz. ĠĢte dünyada Ģu biraz evvel say
dığım geliĢmeleri özellikle batı Müslümanlık olarak değerlen
dirmedi. Müslümanlara baĢka bir isim koydu. Nedir o isim?
Fundamentalizm, kökten dincilik veya radikallik, Müslümanlık
deseniz herkes bilecek, bende Müslümanım diyecek karĢı du
racak, ama radikal deyince, aman Allah'ım herhalde canavar
olmalı bu, sekiz tane kolu, on iki tane bacağı, kırk tane kafa
sında solungacı olan, böyle insanı ham diye yutan canavar ol
malı.
Çünkü Türkiye'de altı defa gidip, yedi defa gelen birisi var
ki her zaman Ģununla övünür, herkes Müslümanım demeli
göğsünü gere gere ama teokrasiye karĢıyız. ġimdi Konyalı bu
iĢin baĢını alır. Herkes göğsünü gere gere Müslüman'ım de
meliye, gerisinde baĢka bir Ģey söyledi bu adam ama acaba ne
söyledi, teokrasi, Allah Allah Ahmet efendi teokrasi ne de
mek? Valla bilmiyorum. Bilmediğimize göre herhalde böyle
bir laf etmiĢtir, herhalde çok güzel bir Ģey söylemiĢtir. Çünkü

217
bazı insanlar ne kadar çok uydurdukça konuĢurlarsa o kadar
güzel Ģeyler söylüyorlar zannederler. Olanaklar ve olasılıklar
içerisinde saptama yaparsak diye baĢlar bir adam aman Al
lah'ım ne dediğini anlayamazsınız, ama ondan sonra bu insan
büyük bir insan yav herhalde güzel bir Ģey söyledi dersiniz, biz
Anadolu insanı gibiyiz. Konya'nın, TaĢkent'in bilmem yukarı
köyünden bir çocuk gitmiĢ Ankara'da okuyor. Anası da hasret
içerisinde oğlan bir tatile çıksa da gelse, oğlan Ankara'ya gider
yurtta kalır evde kalır, ötesine berikisine karıĢmaz, temizliğine
kıyafetine dikkat etmez, arkadaĢları gibi dolaĢmaya baĢlar, gü
nün birinde köye gelir...
Annesi... Yukarı köyündeki Fatma teyzenin olanak sö
zünden ne anladığına bakın, ah evladım der olanak bulama-
dıysan sabunda yok muydu? Der. Yani biz Fatma bacı gibiyiz.
Olanaklar, saptamaklar, koĢullar, yanıtlar, tanıklar üzerine bir
Ģey anlayamayız. Bize böyle adam gibi konuĢacak insanlar la
zım. Böyle dört dörtlük laf etsin, ne söylüyor, ne ediyor, eğme
sin bükmesin arkadaĢ, doğru konuĢ bakalım, teokrasiye karĢı
yız. Allah Allah bir çözün bakalım bunun arkasında ne var, di
ni devlet idaresi tam doğru olmamakla birlikte tabi, teokrasiye
Avrupa'da Kilisenin hakimiyeti olarak görürler. Ama bizde an
laĢılan Ģey, yani dinin hakim olması, Müslüman'ım diyen in
san buna karĢı olduğunu söylüyor. E tabii karĢı olduğunu söy
leyen insan Türkçe'sine karĢı olsa, ha belki bir bilincin ifadesi
dir. Dünyada radikallik Fundamentallik adına Müslümanları
böylece isimlendirmeye çalıĢtılar.
Ve iĢte Komünizmin yerine tek düĢünce olarak tek hedef
olarak pek çoğunu atlayarak geçeceğim. Yenidünya düzenin
de küreselleĢme ve globalleĢme içerisinde Müslümanlığı bir

218
tehlike olarak gösterdiler. Ġslami geliĢmeler önlenmeli, Müslü
manlar baskı altında kalmalı ki dünyada yeniden Amerika'nın
önderliğinde demokrasi, liberalizm, laiklik hakim olsun. Yeni-
dünya düzeninde bu sözler yeni değil, dünya asırlardan beri
demokrasiyi, laikliği, liberalizmi zaten tartıĢıyor. Peki, bunun
yeni olan tarafı neresi, Müslümanlar ezilecek, batı dünyası Ġs-
lamın önlenemeyen yükseliĢini bir noktada durduracak çünkü
menfaati buna bağlı, iĢte bunun için körfez harbi meydana gel
di. Amerika Irak'ın hiçbir müdahalesi olmamasına rağmen,
310 bin ton bombayı Irak'ın baĢında patlattı. ġimdi 4 tane ev
rak vermedin diye bombalıyor. Bush'a suikast olacaktı da ben
bunu haber aldım diye bombalıyor. Ambargo var çocuklar
ölüyor Irak'ta, Saddam'ın Allan bin belasını versin manevi ku-
mandanlarıyla Müslüman mülkü olan Irak her gün gözümü
zün önünde bombalanıyor. Irak'ı bombalıyorum. Bak Sarato-
ga'da sana füze gönderdim. Sende ayağını denk al diyor. Çe
kiç güç var içinizde sende ayağını denk al diyor. Fransız Çavu
Ģu ġemdinli Kaymakamını tokatlıyor, sende ayağını denk al di-
yor...
Dün bu Ģekilde bağrıp çağıran Bülent Arınç, bugün
ABD'yi en önemli müttefik, ilan ediyor, Ġsraillilere övgüler dü
züyordu:
"...Bütün bunlarla Bosna Hersek'te Müslüman kanı dökü
lüyor. Efendim bu Hıristiyanlar ile Müslümanlar çatıĢması de
ğil, nereden çıktı diyor bizim idarecilerimiz, halbuki Radovan
Karadzic diyor ki, bu ikinci Endülüs'tür Birinci Endülüs'te
Müslümanların kanı, Kurtubu'larda sel gibi akmıĢtı, Ģimdi Bos
na'da Müslümanların kanı sebil gibi akıyor. Bu bir Kosova'nın
intikamıdır diyor. Radovan Karaziç, Milevan Slodoviç hepsi

219
bütün bunları söylüyor. Miloseviç'te söylüyor. Stoyleviç'te söy
lüyor. 400 bin insan can verdi. Öldürürken bile güzel öldürme
diler. Acıyla iĢkenceyle katlettiler. 50 bin hanımımızın ırzını ta
rumar ettiler. 50 bin çocuk dünyaya doyamadan gitti ve hala
tüketemediler. Irak'ı bombalayan Amerika niye Bosna'ya gel
mez, menfaatim yok diyor, peki biz niye Somali'yi gidiyoruz
da Bosna'ya gitmiyoruz. Biz niye Kore'ye git dedikleri zaman
gidiyoruz da, Azerbaycan'a gitmiyoruz. Bunu çözmek için bu
konuĢmaların temeline inmek lazım, iĢte bakınız Libya Am
bargosu elbette yenidünya düzeninin bir senaryosudur. Ġki yıl
dan beri Libya adeta abluka altındadır. Cezayir olayları bunun
bir senaryosudur. Azerbaycan Karabağ olaylarıyla Türkiye,
Azerbaycan'ı kaybetmekle kalmamıĢ, Orta Asya ile arasına bir
Ġsrail girmiĢtir. Bu da büyük Ermenistan'dır artık Kırgızistan'ı,
Kazakistan'ı Türkiye'nin unutması lazımdır. Zaten babanın
dediğini ana reddetti. Azerbaycan'dan affedersiniz, Adriya
tik'ten, Çin denizine, Çin Seddi'ne kadar sözünü yuttular..."

Butros Gali keferesi


"...Kıbrıs bunun bir uzantısıdır. Ver kurtul la, Butros Gali
keferesinin haritasıyla orası gitmek üzere, Somali bunun bir
uzantısıdır. Sudan'a müdahale ve Afrika'yı dize getirmek için
Somali'ye Amerika çıkmıĢtır. Çıkmayın diyenlerle alay edenler
10 gün sonra gazetelerde "Eyvah Erbakan haklı çıktı" baĢlık
larını duyunca herhalde utanmıĢ olmalılar. Petrol kuyularına
el koyan Sudan'ı terörist ülke ilan eden ve bütün kaynakları
bizzat kendi eliyle hakim olan Amerika'nın Emperyalizmini
dünya gözleriyle görmüĢtür. ġimdi onlar askerlerinin canı tat
lı diye çekerken, biz onların yerine daha fazla asker gönder-

220
meye hazırız. Ne kadar acıdır. Türkiye böyle bir yönetimle kar
Ģı karĢıya, değerli kardeĢlerim iĢi sununla sonuçlandırayım.
Yenidünya düzeni içerisinde Müslümanların kanı dökülmeye
devam ediyor.
Bu senaryoların gerçek sebebi hem ekonomiktir, hem si
yasaldır. Türkiye çok önemli bir ülke, Jeopolitik bakımdan,
coğrafi bakımdan, stratejik bakımdan çok önemli, yenidünya
düzeni orta doğuda yeni haritalar çizmek istiyor. Avrupa'nın
haritasını yeniden tanzim etmek istiyor. Orta Asya'daki Türk
Cumhuriyetleri için yeni Ģeyler düĢünüyor dolayısıyla hayatı
mevzubahis olanlar bizleriz bunun ne denli bir tehlike olduğu
nu bilmemiz ve özellikle bulunduğumuz topraklar üzerinde bu
yeni dünya düzeni mahkumları olmamak için ne kadar büyük
bir gayretle çalıĢmamız gerekiyor. Ġslam ülkeleri içerisinde bir
ağabey devlet gibidir. Türkiye 60 milyonluk nüfusu ile tarihi bi
rikim ile Coğrafyası ile üç yanı denizlerle çevrili akarsular ve
boğazlarıyla bin yıldan beri hakkın bayrağını yere düĢürmeme
si ile tespihin imamesi gibi taneleri bir gün toplamasıyla Tür
kiye hedef bir ülkedir. Lider ülke olacaktır ve inĢallah 1.5 mil
yarlık Ġslam âlemi içerisinde onların baĢını tekrar dik tutacak
bir ülkedir. Biz Türkiye'deyiz, herkes evinin önünü süpürmeye
mecburdur. Sokaklarımızı temiz yapmanın ülkemizin maddi
ve manevi sahada büyük yapmanın yeniden örnek üstün bir
medeniyet kurmanın sorumluluğu bizim üzerimizdedir.
O zaman lütfen Konya'lı kardeĢlerim siyasal düĢünce fark
lılıklarına bakmadan partilerin kısır kalıpları içerisinde kalma
dan Allah rızası için Ģu dünyadaki olaylara bir ibret gözüyle ba
karak bu olaylar içerisinde Müslümanlara biçilen kaftanın ro
lü ne olduğunu düĢünerek esir olmayı mı? Yarın Türkiye'nin

221
bir Bosna Hersek durumuna düĢmesini mi? Her tarafından
kıskaç altına alınan bir Türkiye'de Tuna'yı geçtikten sonra
Balkanlara hakim olanların yarın Anadolu'ya, Yunanistan'ın
dan Megola Ġdeası, Siyonizm'den, Türkiye'nin 9 tane vilayeti,
Ermenistan'dan bütün doğu Anadolu'yu içerisine alacak plan
ların uygulamaya konulmasıyla dünya devleti olan Türkiye bir
Sevr antlaĢmasının kalıpları içerisine sokuluyorsa, eh bu hükü
mete bir defa daha Ģans verelim. ĠĢte Demirel gitti. Çiller gitti.
Çiller geldi, Piller gelir, piller siler gelir demenin bir faydası var
mı? Alemi var mı? Bu kadar tecrübeler bu kadar musibetler,
bir nasihata kafi gelmeyecek mi? Benim partime oy verin
demiyorum, ama lütfen duyunuz düĢününüz, gözünüzü açınız
Muhammet Ġkbal Merhumun uyan derin uykudan sözlerinden
terennüm ettiği gibi Ģarka bakınız garba bakınız, dökülen kan
lara bakınız. Akıbetinize bakınız ve davranınız, gayret ediniz
çalıĢınız. Cenabı Hak cümlemizi hakka birleĢtirsin, batıldan ve
yanlıĢlıklardan korusun. Hazreti Pir'in himmetiyle Cenabı
Hak bütün Müslümanlara saadetlere ve selametlere kavuĢ
mayı nasip etsin, hepinizi tekrar hürmetle selamlıyorum.
Hayırlı geceler diliyorum..."

Bülent Arınç, dinleyenleri "iyi geceler" diyerek


uykuya gönderiyordu. İnsanlarımızın yıllar süren bu
uykularından uyanmaları dileğiyle.

222

You might also like