Professional Documents
Culture Documents
HATTİLER
Boran 1
Hititler kendilerini başka isimle anmalarına rağmen, ülkelerine Hatti
ülkesi demeleri ve din ile ilgili tabletlerde rahibin Hatti dilinde
konuştuğunu belirtmeleri bu etkiyi göstermektedir. Ayrıca özel isimlerin
bir çoğu da Hatti dilinden gelmektedir.
HİTİTLER’İN KÖKENİ
Boran 2
Cumhuriyetin ilk yıllarında , o zamanki isimleriyle, Etiler’in Türk olduğu
söylenmiştir. Hatta Etibank da adını buradan almıştır. Öte yandan Hititler’in
olmasa da Hattiler’in Asiatik kavimlerle alakası vardır. Özellikle dilleri ve
kültürleri bu bağlantıyı güçlendirmektedir.
Öte yandan bir başka teori de Hititler’in Çerkes kökenli olduğu yolundadır. Bu
tez de Hattiler söz konusu olduğunda dil ve kültür öğeleri bakımından
desteklenmektedir ve olanaksız gözükmemektedir. Ancak daha etraflı araştırma
yapılmalıdır. Örneğin Çurey (bkz.Kaynakça) Hattiler ile Hititler’i yer yer
karıştırdığından ortaya anlaşılması güç ,hatalı teoriler çıkmış.
“ Yazılı kaynaklardan belli olduğuna göre sonuç olarak diyebiliriz ki, Labarna
adlı bir kral Kussara’da hükümdar olduktan sonra yerine yeğeni Labarna ya da
Tabarna adı ile kral oluyor. Ancak bu ikinci Labarna, bir süre sonra idare
merkezini , başkent olmaya her yönden elverişli Hattuşa’ya neklediyor ve o
yüzden de Hattuşili yani Hattuşlu anlamına gelen bir ad alıyor.”
Boran 3
Bir seferde ölen Hattuşili’nin yerine Murşili geçmiştir. Murşili de babasının
yayılma siyasetini izlemiş, Halpa’ (Halep) yı almış ve Babil’e kadar uzanarak ,
yaklaşık MÖ1550 senesinde, burayı da yakıp yıkarak Hammurabi sülalesini
sona erdirmiştir.
Murşili’den sonra bir çok kral gelmiştir. Bunlar içinde en önemlilerinden biri
Telipinu’dur(MÖ 1535-1510) Telipinu zamanından kalma yazılar hem Hitit
tarihine ışık tutmaktadır, hem de Telipinu ilk olarak krallığın kime kalacağını
belirlemiştir : «Birinci kadından doğan erkek çocuk kral olur. Eğer birinci
sıradan bir prens yoksa, ikinci sıradan olan erkek çocuk kral olur. Bir kral
çocuğu, bir oğlan mevcut değilse, bu durumda birinci sıradan olan kız
evlendirilir, onun kocası kral olur.»
Daha sonraları “Geç Hitit” denilen beylikler dönemi yaşanmış, Hitit kültürü
güneyde biraz daha yaşamaya devam etmişse de zamanla tarihe karışmıştır.
Boran 4
HİTİT İNANÇLARI
Bu konu alışkanlık olduğu üzere “Hitit Dini “ başlığı
altında incelenir. Zaman zaman bu terminolojiyi biz de
kullanırız, ancak bu konuyu, genel kuralları
belirlenmiş, homojen bir din olmadığı için, “Hitit
İnançları” başlığı altında incelemek daha doğrudur.
HİTİTLER’İN TANRILARI
Gök Tanrı/Fırtına Tanrısı
Boran 5
tanrı, Yunanca Zeus ve Latince Deus,dii sözcükleri ile aynı kökendendi. Bu kök
hem tanrı hem de gün ışığı , parlamak gibi anlamlara da sahiptir. Ancak zaman
içinde Şiu özel tanrı ismi olmaktan çıkmış ve genel olarak tanrı anlamına
gelmiştir. Ancak Hititlerin de bir dönem, Luwiler gibi Hint Avrupa isimli başka
tanrı isimlerini de korudukları zannedilmektedir.
Gök tanrı ile dağlar, daha doğrusu dağ tanrıları, arasında sembolik bağ vardır.
Aslında bunu “dağların gökkubbeyi taşıdığı” inancı ile birlikte ele almak daha
doğru olacaktır. Bu, daha sonra Yunan Mitolojisinde göreceğimiz Atlas
efsanesinin ilk şekli olmalıdır. Bir Hitit metninde, gök tanrının, dağ tanrılarının
sembolize eden iki erkek figürü üzerinde durması da bu görüşümüzü
güçlendirmektedir.
Gök tanrısı aynı zamanda fırtına tanrısı idi. Zaten Anadolu’nun iklimini göz
önünde bulundurursak –eskiden daha sıcak olduğu düşünülüyorsa da-
fırtınaların ne kadar önemli olduğu açıktır. Hatta bir fırtına sırasında kral
II.Murşili’nin dilinin tutulduğunu öğreniyoruz :
“ Birden hava bozdu. Gök tanrısı korkunç bir şekilde gürledi ve ben ürktüm. O
zaman ağzında söz azaldı ve söz kesiklik yaparak yukarı doğru çıktı. Yıllar
geçince bu düşlerimde de kendini duyurmaya başladı. Bu düşlerden birinde
tanrının eli bana değdi ve konuşma gücümü bütünü ile yitirdim.”
Boran 6
Tanrıça
Boran 7
Yerel Tanrılar
Hayvan tanrılar
Fırtına tanrısının boğa ile sembolize edilmesinden dolayı boğa biçimli kaplar en
önemlileridir.
“Hatti’nin Fırtına Tanrısının önünde yürüyen boğa Şeri, efendim, benim dua
olarak bu sözlerimi tanrılara bildir! Efendiler, göğün ve yerin efendileri tanrılar
bu sözlerimi ve duamı işitsinler.”
Boran 8
Ayrıca Ayı/insan biçimli figürler de Hitit sanatında yer almıştır.
Hitit sanatında ilginç bir figür de Sfenks’tir. Sfenks de Mısır kökenli olup Suriye
yoluyla Hitit sanatına geçmiştir.
Kubaba
Tanrıların başında sivri bir külah ve dizlerinin üstüne kadar inen beli kuşaklı bir
giysi varken, tanrıçaların başında silindirik bir başlık ve üzerlerinde bluz ve
pilili etek vardır.
Tapınaklar tam anlamı ile tanrının evi idi. İlgili tanrının ya da tanrıçanın heykeli
burada durur, ve tanrının ya da tanrıçanın burada olduğuna inanılırdı.Tanrı
heykeli tapınakta iken sadece kral, kraliçe ve seçilmiş rahipler heykelin olduğu
odaya giremeye izinliydiler. Başkasının, özellikle de bir yabancının girmesi
ölümle cezalandırılabiliyordu.
Hattuşaş’taki gibi büyük tapınaklar olduğu gibi daha küçük şehirlerde daha
küçük tapınaklar vardı.
Boran 9
Genelde, tapınağın asıl merkezinde bir avlu ve bu avluya bakan odalar vardı.
Tanrı heykelinin bulunduğu kutsdal oda tapınağın arka yüzünde olduğu için iki
taraftan da ışık alabilmekteydi.
Hattuşaş’taki tapınakta iki kutsal oda vardı. Bunlardan birinin Fırtına Tanrısının
odası olarak, diğerinin de Arianna’nın Güneş Tanrıçası adına düzenlendiği
düşünülmektedir.
Yazılıkaya ise daha farklı olarak açık hava tapınağı idi. Burada bayramlar
kutlanıyor ve özel törenler (yeni yıl gibi) düzenleniyordu.
Hatti tanrılarına yapılan törenler diğer tanrılara yapılan törenlere nazaran daha
neşeli geçmekte olup, dans,eğlence akrobasi ve çeşitli gösteriler yer
almakdaydı.
1[1]
Toprağa dökerek tanrıya sunma
Boran 10
Yaşar Coşkun’un kap isimleriyle ilgili yaptığı çalışma ve içerdiği metinler de
(bkz Kaynakça) bize törenler hakkında da bilgi vermektedir :
“ Ertesi sabah kral tanrının iç-evine gider, yumuşak kurban ekmeğini parçalar
ve onu buğday harşiialli’sine2[2] koyar. “
Tapınak görevlileri ile ilgili bir direktif metni de tapınak içi külte ışık tutmaktadır.
(Süel bkz. Kaynakça). Bu metinde tapınak çalışanlarının temiz olmaları
istenmekte, hatta kıllarını dahi kesmeleri istenmektedir. Ayrıca temiz kabul
edilmeyen domuz ve köpeğin girmemesine dikkat etmeleri istenmektedir.
“ Eğer bir kimse kadının yanında yatarsa (o) tanrıların ibadetini ne şekilde
düzenlerse (ve) tanrıya yiyecek (ve) içecek (ne şekilde) verecekse kadının
yanına (da) aynı şekilde gitsin. Sonra kadının yanında yatsın. Gün ağardığı
zaman derhal yıkansın. Sabahleyin tanrıların yemek zamanında derhal
(tapınağa) varsın. Eğer o ihmal ederse onun için (bu) büyük suçtur. Eğer kim
bir kadının yanında yatarsa, onun amiri (ya da) büyüğü arkadan (bir kült görevi)
yapmaya zorlarsa o (doğruyu) söylesin. Eğer o söylemeye cesaret edemezse
arkadaşına söylesin ve yıkansın. Eğer o bilerek sonraya bırakırsa (ve) henüz
yıkanmadan tanrıların kurban ekmeğinin ve kurban içkisinin yanına kirli olarak
yaklaşırsa, bu durumu arkadaşı bilirse ve o sana kötülük eder (de) eğer
gizlerse, fakat arkadan meydana çıkarsa [onlar] için ölüm cezası (verilir).
Onların ikisi de ölsünler. “
Bayramlar
2[2]
Erzak küplerinden daha küçük bir kap
3[3]
Büyükçe tencere , kâse
Boran 11
Bunlardan en önemlisi kuşkusuz Purulliyaş adı verilen bahar bayramıdır. Bu
sözcük hatti kökenlidir ve kök olarak “dünyanın” anlamına gelmektedir. Bu
bayram çeşitli ayinlerle ve mitosların canlandırılması ve anlatılması ile
kutlanırdı.
Hititler dağları da kutsal kabul etmiş ve dağ tanrılarına inanmışlardır. Ayrıca her
dağa ait törenler vardı.
Dağ tanrıları genel olarak uzun etekli , sivri külahlı olarak tasvir edilmişlerdir.
Elbisesinin üzerinde dağ sembolleri de oladuğu görülmektedir. Ayrıca bazı
gösterimlerde boynuzu da vardır.
Boran 12
4. Dağ tanrısının taş plastik sanatındaki ilk tasvirleri tamamıyla
cephedendir, sakallıdırlar, ayakları, tanrının yerden çıkıp yükseldiğini
belirtmek amacıyla, resmedilmez.[…]
5. 11. Anadolu Hitit sanatında dağ tanrısı tasvirlerine bugünkü bilgimize
göre MÖ XIII. yüzyıldan itibaren rastlıyoruz. Hitit çivi yazısı metinlerinde
de dağ tanrılarının nitelikleriyle ilgili çeşitli kayıtlara rastlanır. Gerek Eski
Hitit Devleti ile İmparatorluk Çağı arasındaki devrede ve gerek
İmparatorluk devrinde Hur etkisinin Anadolu’da sezildiği sırada diğer hur
tanrılarıyla birlikte dağ tanrılarının da Hitit panteonunda yer almış olması
mümkündür. “
Burada fal kehanetten daha farklı olarak ele alınmalı ve tanrıların verdiği
işaretlerden farklı tutulmalıdır. Faldan anlamamız gereken, falı açan kişinin, bir
olay hakkında tanrının görüşünü sormasıdır. Bu durmda aynı zamanda tanrıya
karşı bir itiraf da söz konusu olmaktadır.
Hititlerde fal metinleri bir çok konu hakkında da bilgi edinmemizi sağlamıştır.
Boran 13
etkisi altında bırakan kar gibi olaylara yer verilmediğini soruyor (örneğin kar
sözcüğünün Hititçe karşılığı bilinmemektedir) ve şöyle yanıtlıyor :
“ 1. Ayın rengi sarı, sol ucu sivri, sağ ucu küt gözüküyorsa, 2 ilkbahar güzel
olacak
2. Eğer ayın sağ ucu göğe dönük ise ülkede bol ürün olacak.
3. Eğer ayın sağ ucu yere doğru ise bütün ülkenin hasadı kuruyacak.
4. Eğer ayın sol ucu göğe dönükse ülkede düzelme olacak.
5. Eğer ayın sol ucu yere dönükse ülkede ölümcül salgın hastalık olacak.
Boran 14
6. Eğer ayın uçları güneye dönük ve uzamış görünürse, Akad ve Elam kralı
ölecek.
7. Eğer ayın uçları kuzeye dönükse Akad kralı düşmanı yok edecek.
8. Eğer ayın uçları batıya doğru uzanmışsa yangın olacak “
Bunun dışında Hitilerde kehanet için farklı yollar vardı. Normal ya da sakat
doğumlara göre , meteorolojik olaylara göre kehanet yapmak, astrolojik
gözlemler yapmak da sıkça uygulanırdı.
Daha fazla bilgi için Dinçol, Hititler (bkz. Kaynakça) , Türkçe’de iyi bir kaynaktır.
HİTİTLERDE BÜYÜ
Çeşitli konularda büyülerin yapıldığı tespit edilmiştir. Cinsel büyüler, aile içi
büyüler hatta kara büyü Hititler tarafından yapılmıştır. Ayrıca kuraklık önlemek,
hastalıkları yok etmek, şans getirmek vs. için de büyüler yapılmıştır. Büyüye
çoğu zaman kurban töreni de eşlik etmektedir.
Kra büyü ise sonu ölüme kadar gidecek cezaları içermekteydi. Bir Hitit yasa
metninde şöyle denmektedir : (Imparati, bkz. Kaynakça)
Bu metinden Hititler’de, birinin adını söyleyerek yılan öldürme şeklinde bir tür
kara büyü yapıldığını öğreniyoruz. Burada kişinini modeli yerine yılan
alınmaktadır. Dikkat çekici bir husus da özgür insanın öldürülmeyip sadece
köleye ölüm cezası verilmesidir. Başta ölüm cezasının herkes için olduğu
ancak sonradan sadece köleler için uygulandığı düşünülebilir.
“ Eşyayı her zaman temiz tutun. Kim aile arasıda büyücülük bilirse, siz onu aile
içinde yakalayın! Onu saray kapısına4[1] getirin! Kim onu getirmezse, gelecek, O
insana kötü şeyler olacak.”
Büyü yapmak kadar büyüyü çözmek de yaygındı. Bir metinde şöyle demektedir
:
4[1]
Mahkeme
Boran 15
“ Büyülenmiş olan bu adamı şimdi ben büyüden çıkardım. Onu toprağa
geçirdim ve onu bağladım. Büyü ve fena rüya bağlanmıştır, onlar artık
yeryüzüne çıkamazlar, siyah toprak altı onları çekiyor.”
Yeni bir yere ev yapılırken ya da tapınak inşaa edilirken temellerin altına bazı
sunular konulmaktaydı. Buna göre idolü konan tanrı orayı koruyacak ya da
konan madenin özelliklerini alacaktı. Örneğin temele bakır konarken şöyle
denmeliydi :
“Onu (tapınağı) erkek tanrılar marangoz gibi inşa ettiler. Fakat temel taşlarını
tanrı Telipinu alta koydu; orada onların üzerlerine duvarları bilgeliğin kralı Tanrı
Ea inşa etti. Fakat ağaç(lar) ve Taş(lar) bütün dağlardan getirildi ve toprağı
tanrıçalar getirdi. “
Boran 16
Ünal (Anadolu XIX bkz. Kaynakça) filolojik olarak ilginç bir sonuca da varmıştır
:
Ölüye sunulan eşyalar da çok zengin eşyalar olmayıp bazı süs eşyalarıydı.
HİTİT MİTOLOJİSİ
Boran 17
Kaybolan Tanrı Efsaneleri
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Hititler bir çok doğa olayını tanrılara
bağlamakta, ancak onları, insan şekilli (antropomorfik) olarak
düşünmekteydiler.
Buna göre bir tanrı canı isterse çekip gidebiliyordu. Ancak tanrının gitmesiyle
ona bağlı olan doğa olayları da etkileniyordu.
Ele geçen metinlerden biri de Fırtına tanrısının oğlu Telipinu’nun kaybolması ile
ilgili olandır. Hatti kökenli bu efsanenin kahramanı Telipinu aslında bir tarım
tanrısıdır. Tohum ekmek, tarla sürmek, sulamak, ürünü yetiştirmek ve toplamak
gibi tarım işleri ile ilgilidir. Doğal olarak bu tanrının kaybolması bütün hayatı
etkilemiştir. Farklı versiyonlardan derlenen efsanenin ilginç bir konusu vardır.
En sonunda Fırtına tanrısının aklına oğlu Telipinu gelir ve iyi olan herşeyi alıp
götürdüğünü söyler, ve yüksek dağlarda Telipinu’yu araması için kartalı
gönderir. Ancak kartal Telipinu’yu bulamaz. O zaman bütün tanrıların annesi
tanrıça Hannahanna Fırtına tanrısı’na bizzat aramasını söyler. Ancak fırtına
tanrısı da başarılı olamaz. Hannahanna en sonunda bir arı gönderir. Arı
sonunda tanrıyı bulur ve onu sokarak uyandırır (bu bölüm değişik
versiyonlarda farklıdır). Telipinu daha da öfkelenir . En sonunda bir ayin
yaparak öfkesini dindirmeye karar verilir. Bu işi büyü tanrıçası Kamrušepa
yapar:
5[1]
yulaf ya da çavdar olabilir
Boran 18
geriye akmazsa, Telipinu’nun hiddeti, öfkesi ve küskünlüğü aynı şekilde geri
gelmesin. […] Telipinu’nun hiddeti, öfkesi, günahı ve küskülüğü gitsin. Ev onu
bıraksın. İçindeki...ondan kurtulsun. Pencere ondan kurtulsun. Menteşe[ondan
kurtul]sun. İç avlu ondan kurtulsun. Şehir kapısı ondan kurtulsun. Kapı ondan
kurtulsun. Kral yolu ondan kurtulsun. Meyve bahçesine, tarlaya ya da ormana o
girmesin. (Karanlık) toprağın Güneş tanrısının yoluna o gitsin. Kapıcı yedi
kapıyı açtı. Yedi (kapı) sürgüsünü çekti. Karanlık toprağın altında bronzdan
palhi kapları durur. Kapakları kurşundandır. Tutamakları ise demirdendir.
İçlerine giren bir şey, bir daha geri çıkamaz. İçlerinde mahvolur. Bundan dolayı
onlar Telipinu’nun hiddeti, öfkesi, günahı ve küskünlüğünü yakalsın ve onlar
(buraya) geri dönmesin.”
Sonuçta bu büyü etkili olur . (Başka versiyonda bu büyüyü bir insan yapmıştır.)
Telipinu’nun öfkesi diner ve evine döner. Böylece ortaklık yatışır ve eski haline
döner.
Bu konuya dahil edebilceğimiz ilginç bir motif de Ay’ın düşme mitosudur. Hatti
kökenli bu mitosun bir ay tutulmasını mı anlattığı yolksa farklı bir ritüelden mi
bahsettiği bilinmemektedir :
“ Kaşku (Ay tanrısı) gökten düştü. Şimdi o Kilammar (tapınak) üstüne düştü.
Ancak onu kimse görmedi. Şimdi tanrı (Gök/Fırtına tanrısı) onun arkasından
yağmur saldı. Ve arkasından yağmur sağanakları gönderdi.Onu korku aldı.
Hapantalli aşağıya onun yanına gitti, o zaman onunla konuştu. Gidiyor musun?
Ne yapıyorsun? “
İlluyanka Efsanesi
Hatti kökenli en önemli mitoslardan biri de Fırtına tanrısı ile yılan arasındaki
savaştır. Bu mitosun izleri daha sonra kendini Apollon ya da Saint George
mitoslarında da gösterir. Belki de izleri daha da derindir . Bu konuda İsmet
Zeki Eyüboğlu şöyle yazmaktadır (bkz Kaynakça) :
“ Bugün Anadolu halk masalları içinde, İlluyanka ile devlerin savaşını işleyen
bir çok öyküler, gerçeküstü olaylar vardır. Yılanlarla kartalların savaşını içeren
bütün masalların kaynağı budur. Kimine göre çok büyük bir devdir İlluyanka.
Yalnız adı değişmiş, Anadolu türkçesinde ejder olmuştur. Halk ona ejderha
diyor. […] İlluyanka başka başka ülkelerin halk anlaışlarına, dini inanışlarına
göre nitelikler kazanmış. Anadoluda büyük bir yılan olarak nitelendirilen
Şahmeran, onunla ilgili olalar, boğuşmalar bu eskiçağ anadolu masalının
değişikliğe uğramış kalıntılarıdır. “
Boran 19
kültürlerde hemen hemen tanrının yılanı öldürmesi motifi olması bize bu
sembolün ezoterik bir açıklaması da olabileceğini düşündürtmektedir.
“ Nerik şehri Fırtına Tanrısı [Merhemli rahibi] Kella’ya göre (bu) göğün Fırtına
Tanrısı’nın […] için Purulli (festivali) metnidir (sözleridir). Onlar şöyle
konuştuklarında : “Ülkede büyüme (bolluk) ve gelişme (bereket) olsun. Ve eğer
(gerçekten ülkede) büyüme ve gelişme olursa, onlar Purulli festivalini kutlar. “
Tanrıça İnara buna bir çözüm düşünür ve bir festival düzenler. Daha sonra
tanrıça Ziggarata şehrine giderek burada Hupašiia adında bir ölümlü ile anlaşır
ve planın anlatır. Hupašiia, karşılığında tanrıça ile yatmak koşulu ile bunu kabul
eder.
İnara daha sonra süslenerek yılan İlluianka’nın deliğine gider ve onu festivale
çağırır. Deliğinden çocukları ile çıkan İlluianka oradaki içkilerin çoğunu içer ve
sarhoş olur, hatta deliğine de geri dönmek istemez. Hupašiia yılanı bir ip ile
bağlar. Fırtına tanrısı da İlluianka’yı öldürür. Böylece Fırtına tanrısının sorunu
çözüme bağlanır.
İnara ise Hupašiia için Tarukka şehrinde kaya üzerine bir ev inşa eder ve onu
oraya yerleştirir. Ancak karısını ve çocuklarını görmemesi için Hupašiia’nın
pencereden bakmasını yasaklar. Ancak yirmi gün geçince Hupašiia pencereden
bakarak karısını ve çocuklarını görür ve İnara’ya eve dönmek istediğini söyler.
İnara da Hupašiia’ı öldürür.
Fırtına tanrısı daha sonra fakir bir adamın kızı ile evlenir ve bir oğlu olur. Oğlan
büyüdüğünde İlluianka’nın kızını alır. Fırtına tanrısı öcünü almanın peşindedir :
“ Fırtına tanrısı ona (oğluna) sürekli olarak şöyle emreder : «Karının evine
(yaşamaya) gittiğinde (başlık parası olarak) kalbi(mi) ve gözleri(mi) onlardan
iste.» “
Oğlu Fırtına tanrısının istediğini yapar ve gözleri ile kalbini geri alır. Bunun
üzerine yeniden İlluianka ile döğüşe tutuşur. Ancak bu kez oğlu da yılandan
yanadır.
Boran 20
Bu iki versiyonda da ortak nokta Fırtına tanrısının yılanı öldürmesidir. Bu
efsane daha da önce belirttiğimiz gibi farklı kültürlerde farklı şekillerde
yaşamıştır.
Kumarbi Efsanesi
“ İlk (eski) tanrılar, […] kuvvetli tanrılar işitsinler : […] Geçmiş yıllarda Alalu
(gökyüzünde) kral idi. Alalu tathta oturuyordu. Ve tanrıların önde geleni, güçlü
Anu, (hizmetçi olarak) onun huzurunda duruyordu. O, (Alalu’nun) ayaklarına
kapanıyor ve içki kaplarını, içmek için, onun eline veriyordu. “
Ancak bu durum çok uzun sürmez. Alalu gökte dokuz yıl krallık yapar. Anu,
Alalu’ya karşı ayaklanır ve onu yenerek aşağıya, karanlık toprağa gönderir ve
tahta geçer. Bu kez Kumarbi ona hizmet etmeye başlar.
Anu da dokuz yıl boyunca tahtta kalır. Dokuzuncu yılda bu kez Kumarbi Anu’ya
karşı ayaklanır ve Onunla savaşmaya başlar. Anu, Kumarbi’ye karşı koyamaz ,
kaçar :
Anu böyle diyerek gökyüzüne gizlenir. Kumarbi ise hemen tükürür ve daha
sonra da Nippur şehrine gider. Kumarbi burada doğum için ayları sayar ve
tanrıları dünyaya getirir. Metinin buraları çok kırık olduğundan efsanenin bu
bölüm hakkında ayrıntılı bilgimiz yoktur. Ancak çıkan tanrılar da savaşa
tutuşurlar. En kuvvetlisi Teşup’tur. Hatta Teşup boğası Šeri’ye şöyle der :
“ [Artık kim benim] karşıma kavga etmeye gelebilir? [Şimdi beni kim] yenebilir?
Kumarbi bile [bana karşı çıkamaz(?)] “
Boran 21
Kırık parçalardan Anu’nun Kumarbi’nin öldürülmesini istemediğini
öğreniyoruz. Ayrıca yeryüzü de hamiledir ve ay saymaktadır ve tabletin
sonunda iki çocuk doğurur.
Tabletlerin kırık olması yüznden efsanenei tam bir versiyonu elimizde yoktur.
Yalnız anlaşıldığı kadar, efsane Mezopotamya kökenlidir. Hitiler’e Hurriler
yoluyla girmiştir.
“ Bu tanrının adı hakikî Hurricedir: sondaki –bi, Hurrice aidiyet eki –ve’dir.
Kumar sözcüğünün cins ismi mi yoksa yer adı mı olduğu ve Kumar adlı şehrin
nerede aranacağı bilinmiyor. “
Ullikummi Şarkısı
“ Yabancı kökenli metinlerin bir özelliği, onların anadolu kökenliler gibi ayinler
içinde yer almaması, baş bölümlerinde belirtildiği gibi birer bağımsız şarkı
sayılmasıdır. Şarkı terimi bu tür edebiyat ürünleri için Ortaçağ’a kadar
kullanılmış bir sözcüktür. Germen efsanelerinden en ünlüsüne Neibelungen
Şarkısı denildiği akıldan çıkarılmamalıdır. Bu bakımdan, şarkı sözcüğünün
destan anlamında kullanılmış olduğunu söylemekte bir sakınca yoktur. “
Boran 22
Tabletteki kırıklardan metnin devamı tam anlaşılamamktadır ancak, Deniz
tanrısının yardım ettiğini ve çocuğun doğduğunu öğrenebiliyoruz.
Kumarbi bu çocuğa Ullikummi adını verir :
“ Kumarbi kendi kendine söylenmeye başladı : Kader tanrıçaları ve ana
tanrıçaların bana verdiği çocuğa ne isim koyacağım. […] Varsın onun ismi
Ullikummi olsun. O krallığa gökyüzüne gitsin. Güzel Kummiia şehrini
sıkıştırsın. Teşup’a vursun. Onu saman gibi doğrasın. Onu bir karınca [gibi]
ayakları ile ezsin. “
Teşup erkek kardeşi Tašmišu ve kız kardeşi Šaušga ile Hazzi dağına gider ve
canavarı bulur. Ancak Ullikummi alt edilebilecek gibi değildir.
Boran 23
FRİGLER
FRİGLER
Zaten eski Yunan’a ait ezoterik öykülerde, çok eski zamanlarda geçtiğinin
belirtilmesi için kahraman efsanevi Frig kralı Midas olmaktadır. Böylece Midas
öyküleri eski masallar gibi kulaktan kulağa yayılmıştır.
Boran 24
FRIGLER’İN TARİHİ
Umar’ a göre ise “Frigler, bir çok kanıta göre, Hitit İmparatorluğunu yıkan Trak
sürüleriyle hısımlığı olan bir halktı.”
Erzen’e göre (bkz. Kaynakça) “tarihte Traklar olarak bilinen halkın memlekete
göç suretiyle gelmelerinden çok önce , çok daha seyrek de olsa , ülkenin yerli
bir halk tarafından iskan edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. En eski halkın ırk
durumu hakkında fazla bilgimiz yoktur. Aynı zamanda eski yerli halkın ülkeye
gelen göçmen Traklara karışması hakkında da bilgilerimiz az ve yetersizdir.
Bize kadar gelen belgelere göre Traklar geç antik devre kadar Kuzey Avrupa ırk
tipinin oldukça kuvvetli bir temsilcisidir. “
Trakların Kuzey Avrupa ile dil alanında da ilgileri vardır. Trak dili ve Frig dili
Hint-Avrupa dil ailesi içince Satem grubuna aittirler.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta, ilk akınlarla Frig Krallığı kurulana
kadar geçen süredir. Hitit İmparatorluğu yıkılırken Anadolu’da ilk varlık
Boran 25
gösteren Muşkiler’dir. Ancak Frig devletinin ortaya çıkması daha çok zaman
almıştır.
Sedat Alp , bunu şöyle açıklamaktadır : (Hitit Çağında Anadolu, bkz Kaynakça)
“ Asurlular Muški ülkesinin kralı Mita’dan haberdardı. Bunun Frig kralı Midas
olduğu uzunca bir zamandan beri kabul edilmiştir. Bu eşitlikten ilk bakışta
Frigya ile yalnız Asur kaynaklarından tanınan Muški ülkesinin aynı ülke
oldukları akla gelse de, ilk kez Ekrem Akurgal’ın gösterdiği gibi Friglerin maddi
kalıntılarına MÖ 8. yüzyıldan önce Anadolu’da rastlanmadığı ve ve Muški
ülkesinin ise daha I. Tiglatpileser zamanında (tahminen MÖ 1112-1074) yukarı
Dicle bölgesinde varlığını gösterdiği göz önünde tutulursa, Frigler ile
Muškilerin aynı kavim olduklarını kabul etmek zordur. Olsa olsa Asurlular bunu
yakıştırmış olabilirler. Asurlularon Friglerden söz etmemesi dikkat çekicidir.
Belki de Friglerin siyasal açıdan Muškililer üzerinde etkili olmaları, onların
Muškililer ile ilgilendirilmelerine neden olmuştur. “
Friglerin efsanevi kralları ise Midas’tır. Midas’ın tek bir kişinin adı mı yoksa
hükümdarlara verilen bir ad mı olduğuı belli değildir, ancak Mita adının da hem
Asur hem Hitit kaynaklarında varolması bu isimle en az bir kişinin hükümdarlık
yaptığını doğrulamaktadır.
Boran 26
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Midas adı pek çok efsaneye karışmıştır. Bu
efsaneler çok eski dönemleri anlatan Yunan efsaneleri olduğu gibi, gerçekten
Anadolu kökenli de olabilirler.
FRIG DİLİ
FRİG İNANÇLARI
Boran 27
Frig ana tanrıça figürlerinde ana tanrıçanın başında kulebiçimli bir taç
gözükmektedir. Bu onun egemenliğinini simgesi olarak yorumlanmaktadır.
Friglerce Kubile diye de adlandırılan ana tanrıçanın Frigce bir başka ismi de
Agdistis’tir.
Strabon tabii ki burayı kendi çağının görüş açısına göre anlatmıştır. Ancak
daha sonra burada yapılan kazılar da Kybele tapınağını ve Roma kalıntılarını
açığa çıkartmıştır.
Pessinus ana tanrıça için yapılmakta olan törenlere sahne olmakta, kendini ana
tanrıçaya adayanların merkezi konumunda bulunmaktaydı. Erkekler burada
kendilerini ana tanrıçaya adamak için erkeklik oraganlarını da kesmekteydiler.
Barnett, Attis efsanesinin çok ilginç bir yönüne dikkat çekmektedir: (Bkz
Kaynakça)
“ Bir uyarlamaya göre, Agdistis, Pessinus kralının damadı yakışıklı Attis’e aşık
olan, onu ve onun kentini yıkıma götüren, kendini hadım edip böylece dişi olan
iki cinsiyetli bir canavar idi. […] Öykünün çok kısaltılmış, daha yumuşak bir
Boran 28
uyarlaması, gençliğinin ve güzelliğinin baharında bir yaban domuzu avında
öldürülen Attis’e Agdistis’in duyduğu aşkı anlatmaktadır. Fakat her yıl
ilkbaharda, kendi kendini sakatlamayı içine alan coşkulu yas ritüelinin
uygulayan inananların vasıtasıyla, Attis her yıl yeniden diriltilir ve böylece
doğanın ölmüş kuvvetleri canlandırılırdı. Ritüel esnasında, heyecan öyle
yüksek bir noktaya varırdı ki, tanrıçanın en ateşli inananları kendilerini tanrıça
ve Attis’in şerefine hadım ederlerdi […] Tanrıçanın bu vahşi tapımı – ki onun
uğruna yakışıklı aşığı acı çekmiş ve ölmüştür- erkenden batıya doğru İonia’ya
süzülmüş, fakat daha yumuşak ve gerçekten daha romantik bir biçimde,
Anadolu ile bağlantılı çeşitli Hellen mitoslarında yansımıştır. Bu mitoslarda, bir
tanrıçanın aşık olduğu fakat bu aşkıyla ona talihsizlik getirdiği bir gencin
teması ortaya çıkmaktadır. “
Boran 29
FRİGLER’DE ÖLÜ GÖMME ADETLERİ
Ölü gömme adetlerinin biri kaya mezarlarına gömme idi. Frig döneminden
kalma bir çok kaya mezarlarına rastlanmıştır. Midas şehri yakınlarında ve Frig
topraklarının büyük bölümünde kaya mezarlarına rastlanmıştır. Bazıları anıt-
mezar şeklinde olan bu kaya mezarları ne yazık ki defineciler (hatta Romalıları
da katarsak yüzyıllar boyu) ağır tahribata uğramışlardır.
Frigler’in en tanınmış ölü gömme adetleri ise tümülüsler yani tepe şeklinde
yığma mezarlardır. Gordion’da ve Ankara’da sık olmak üzere diğer Frig
şehirlerinde de rastlanılan tümülüs adetinin Frigler’e Trakya’dan geldiği
düşünülmektedir. Ahşap mezar odasının üzerine toprak yığarak oluşturulan
tümülüslerde çeşitli şekillerde yapılmışlardır.
Boran 30
URARTULAR
URARTU UYGARLIĞI
Urartular ile ilgili ilk bilgilere Asur kaynaklarında rastlanmaktadır. Asur Kralı
Salmanassar I , MÖ 1274 yılında Uruarti’ye karşı sefer yaptığını yazmaktadır.
Ancak o dönemde Urartu kavimleri daha bir devlet haline gelmemişti. Ayrıca
Tevrat’da Ağrı Dağı için kullanılan Ararat isminin de Urartu ile alakalı olduğu
kesindir. Urartular ise kendilerine Biaini’li demişler , Biane ya da Viane isminde
bugünkü Van şehrinin adı türemiştir.
Urartu ülkesi geçit vermez dağlarla dolu olduğundan kavimler ilk olarak
müstakil yerleşim birimlerinde yaşamışlar ancak , büyük olasılıkla , dışarıdan
gelen baskılarla birleşmek yoluna gitmişler ve tahminen MÖ dokuzuncu
yüzyılın başlarında krallıklarını kurmuşlardır.
Boran 31
Toprakkale’de bulunan İskit tip ok uçları Urartu ülkesini İskitler’in ele
geçirdikleri yönündeki Babil tarihlerini desteklemektedir.
URARTU İNANÇLARI
Urartular’ın en önemli tanrısı Haldi’dir. Haldi savaşa çıkan kralı kutsayan savaş
tanrısı idi. Köken olarak bu tanrının, ilk Urartu Devleti oluşurken en güçlü olan
boyun tanrısı olduğu düşünülmektedir.
Haldi’nin karısı ise Arubani idi. Ancak Arubani bir ana tanrıça kadar önemli
değildi.
Panteonda Haldi’den sonra gelen tanrı fırtına tanrısı olan Teişeba idi. Bunun
Hurri-Hitit tanrısı Teşup ile bir olduğu düşünülmektedir. Urartu sanatında boğa
üzerinde gösterilmiştir. Karısı Huba ise Hepat’ın karşılığı olarak
düşünülmektedir.
Üçüncü sırada ise Güneş Tanrısı Şivini vardır. Bu tanır da Asur Güneş tanrısı
Şamaş ve Hurri tanrısı Şimigi ile aynı tanrı olarak kabul edilir.
Buradan görüldüğü gibi Urartu panteonu en önemli tanrılar itibarı ile, başta
Hurri olmak üzere yabancı kavimlerin etkisindedir. Devlet dini yaratma
çabalarının yanında her kavme de dini özgürlük verilerek birlik korunmuştur.
Hurri tanrı listelerinde seksen civarında tanrı ve tanrıça ismi tespit edilmiştir.
Bunlar arasında yabancı tanrı/tanrıçalar olduğu gibi doğa olaylarını temsile den
tanrı/tanrıçalar da vardır. Yurt ve toprak tanrısı Ebani, deniz ve sular tanrısı
Suinina, tepeler ve dağlar tanrısı Arni gibi.
Kurban törenleri Urartular tarafından sık uygulanırdı. Hatta hangi tanrıya nasıl
ve ne kadar kurban verileceğine dair yazılar da vardır. Bunların dışında çeşitli
fırsatlarda , kuraklık, kıtlık,savaş gibi olaylarda kurbanlar sunulmuştur.
Boran 32
Urartu tanrı kültlerinde tapınaklar önem kazanmışlardır.
Tapınaklar içinde tanrı figürünün bulunduğu bir oda, avlu ve yan odalardan
oluşmaktaydı. Çoğu tapınak birbirine benzemektedir.
“ Aşağı kalenin orta kesiminde geniş bir alana yayılmış durumdadır. Çavuştepe
tapınağı, Altıntepe ve ArinBerd’te de olduğu gibi, yalnızca bir cella’dan6[1] ibaret
olmayıp, depoalrı ve geniş kabul salonuyla T. Özgüç’ün ‘mabet-saray’ olarak
nitelendirdiği yapı kompleksini meydana getirmektedir. Öteki Urartu tapınakları
gibi cella, köşeleri rizalitli, kalın duvarlı ve kare bir plana sahip olup, dıştan
10x10 m, içten ise 4.50 x 4.50 m boyutlarındadır. […] Cella’nın cephesi kuzey-
doğuya bakmakta, önünde 21.50 x 21.50 m boyutlarında ve muhtemelen üç
tarafı galerili, zemini düzgün ve dörtgen yassı taşlarla döşeli bir avlu; avlunun
doğu sınırında üzeri beyaz badanalı kerpiç sekiler, kurban masası ve kuzeyde
de yuvarlak bir taş sunak yer almaktadır. […] Çavuştepe tapınağının kutsal
alanı içinde, aynen Altıntepe’de olduğu gibi, muhtemelen farklı seremonilerin
sahnelendiği üç adet kurban alanı mevcuttur.”
Altıntepe’deki açık hava tapınağı ise ölü kültü ile alakalı bir steller sahasıdır.
(bkz. Özgüç , Kaynakça)
6[1]
Kusal oda
Boran 33
Su kanaklarına yapılan balık figürleri, mağaralara yapılan resimler, hayat ağacı
fgürleri ve kaya resimleri bu doğal varlıkların kutsallığını göstermektedir.
Özellikle kayalara oyulan kapı figüleri de ilginçtir. Buralarda kurban listeleri
olması bu kapıların tanrılar ile aakalı olduğunu düşündürtmektedir.
Açık hava tapınaklarının da ölü kültü ile olan ilşkisini Altıntepe açık hava
tapınağı için Özgüç şöyle anlatmaktadır: (bkz. Kaynakça)
Boran 34
KAYNAKÇA
AKTÜRE Sevgi, Anadolu’da Bronz Çağı Kentleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994
AKURGAL Ekrem, Anadolu Kültür Tarihi, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara,1998
AKURGAL Ekrem, Hatti ve Hitit Uygarlıkları , Net Turistik Yayınlar , İstanbul , 1995
AKURGAL Ekrem , Hatti Uygarlığı, Remzi Oğuz Arık Armağanı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987
AKURGAL Ekrem, L’Art Hatti, Sedat Alp’e Armağan, Hittite and Other Anatolian and Near Eastern
Studies in Honour of Sedat Alp, Anadolu Medeniyetlerini Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları,
Ankara, 1992
AKYILDIZ Erhan, Taş Çağı’ndan Osmanlı’ya Anadolu, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1984
ALKIM Bahadır, Anatolia I,Form the Beginnigs to the end of the 2nd Millenium BC, Nagel Publishers,
Geneva, 1970
ALKIM Bahadır, Yesemek Taşocağı ve Heykel Atelyesinde Yapılan Kazı ve Araştırmalar, Türk Tarih
Kurumu Yaynları, Ankara, 1974
ALP Sedat, Hitit Çağında Anadolu, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 2001
ALP Sedat, Hitilerde Şarkı, Müzik ve Dans/Hitit Çağında Anadolu’da Üzüm ve Şarap, Kavaklıdere
Kültür Yayınları, Ankara,1999
ARIK Remzi Oğuz, Les Fouilles d’Alacahöyük 1935, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1937
ARIKAN Yasemin, Hitit Dini Üzerine Bir İnceleme, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi Cilt 38 Sayı 1-2, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1998
BALCIOĞLU Burhan, Bir Hitit Bayramı (EZEN-hadauri-) Hakkında Bazı İzlenimler, Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi XXXIV Sayı 1-2, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Yayınları, Ankara, 1990
BALKAN Kemal, İnandık’ta 1966 Yılında Bulunan Eski Hitit Çağına Ait Bir Bağış Belgesi, Anadolu
Medeniyetleri Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, 1973
BALKAN Kemal , Mama Kralı Anum-Hirbi’nin Kaniş Kralı Warşama’ya Gönderdiği Mektup , Türk Tarih
Kurumu Yayınları , Ankara , 1957
BAŞDEMİR Kürşat, Eski Anadolu, Tarihsel ve Kültürel Süreklilik, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1999
COŞKUN Yaşar, Boğazköy Metinlerinde Geçen Bazı Seçme Kap İsimleri, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1979
Boran 35
ÇIĞ Muazzez İlmiye, Hititler ve Hattuşa, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000
DARGA Muhibbe, Eski Anadoluda Kadın, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul,
1984
DARGA Muhibbe, Hitit Mimarlığı 1/ Yapı Sanatı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,
İstanbul, 1985
DARGA Muhibbe, Hitit Sanatı, Akbank Kültür ve Sanat Kitapları, İstanbul, 1992
DARGA Muhibbe, Karahna Şehri Kült Envanteri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,
İstanbul, 1973
DİNÇOL Ali M., Hititler, Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, Görsel Yayınlar,
İstanbul, 1982
DONBAZ Veysel, Sadberk Hanım Müzesi’nde Bulunan Çiviyazılı Belgeler, Sadberk Hanım Müzesi,
İstanbul, 1999
ERKUT Sedat, Hitit Çağının Önemli Kült Kenti Arinna’nın Yeri, Sedat Alp’e Armağan, Hittite and Other
Anatolian and Near Eastern Studies in Honour of Sedat Alp, Anadolu Medeniyetlerini Araştırma ve
Tanıtma Vakfı Yayınları, Ankara, 1992
ERTEM Hayri, Boğazköy Metinlerinde Geçen Coğrafya Adları Dizini, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1973
ERTEM Hayri, Hitit Devletinin İki Eyaleti: Pala - Tum(m)ana, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Yayınları, Ankara 1980
EYUBOĞLU İsmet Zeki, Anadolu Mitolojisi, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 1998
EYUBOĞLU İsmet Zeki, Tanrı Yaratan Toprak Anadolu, Sinan Yayınları, İstanbul, 1973
GONNET Hatice, Les Espaces Hittite de Sacrifice, leur Amémagement et leur Utilisation, Sedat Alp’e
Armağan, Hittite and Other Anatolian and Near Eastern Studies in Honour of Sedat Alp, Anadolu
Medeniyetlerini Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları, Ankara, 1992
GÜTERBOCK H.G. , Kumarbi Efsanesi ( çev. Sedat Alp) , Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1945
GUERNEY O.R. , The Hittites, Penguin Books , Middlesex , 1990 (Türkçesi : Hititler, çev. Pınar
Arpaçay, Dost Kitabevi, Ankara,2001)
IMPARATI Fiorella, Hitit Yasaları, İtalyan Kültür Heyeti Arkeoloji Araştırmaları Bölümü, Ankara, 1992
KINAL Fürüzan , Eski Anadolu Tarihi , Türk Tarih Kurumu Yayınları , Ankara , 1987
KINAL Fürüzan , Géographie et l’Histoire des Pays d’Arzava, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Yayınları , Ankara , 1953
KUTLU Emre, Yanarlar, Afyon Yöresinde Bir Hitit Mezarlığı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1978
Boran 36
KUTLU Emre, Hanözü: Maşat Çevresinde bir Hitit Yerleşmesi, Sedat Alp’e Armağan, Hittite and Other
Anatolian and Near Eastern Studies in Honour of Sedat Alp, Anadolu Medeniyetlerini Araştırma ve
Tanıtma Vakfı Yayınları, Ankara, 1992
LLOYD Seton, Türkiye’nin Tarihi, Bir Gezginin Gözüyle Anadolu Uygarlıkları, Tübitak Popüler Bilim
Kitapları, Ankara,1997
LLOYD Seton, Early Highland Peoples of Anatolia, Thames and Hudson , London,1967
MACQUEEN J.G. , The Hittites and Their Contemporaries in Asia Minor , Thames and Hudson,
London, 1986
ÖZGÜÇ Tahsin, İnandıktepe, Eski Hitit Çağında Önemli Bir Kült Merkezi , Türk Tarih Kurumu
Yayınları , Ankara , 1988
SAVAŞ Savaş Özkan, Anadolu (Hitit-Luvi) Hiyeroglif Yazıtlarında Geçen Tanrı,Şahıs ve Coğrafya
Adları, Ege Yayınları, İstanbul, 1998
SEZGİNER Aydın, Hattilar ve Evren, Bilim ve Teknik, Aylık Popüler Dergi Sayı 139, Türkiye Bilimsel
ve Teknik Arştırma Kurumu, Ankara, 1979
SÜEL Aygül, Hitit Kaynaklarında Tapınak Görevlileri ile İlgili Bir Direktif Metni, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1985
TUNA Celâl, Mağaradan Kente, Anadolu’nun En Eski Yerleşim Yerleri, İletişim Yayınları, İstanbul,
2000
UNGER Eckhard, Yazılıkaya’daki Kabartmaların İzahı, Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi
Sayı II, Maarif Vekaleti, İstanbul, 1937
ÜNAL Ahmet, Boğazköy Metinleri Işığında Hititler Devri Anadolu’sunda Filolojik ve Arkeolojik Veriler
arasındaki İlişkilerden Örnekler, 1992 Yılı Anadolu Medeniyetleri Müzesi Konferansları, Anadolu
Medeniyetleri Müzesini Koruma ve Yaşatma Derneği Yayını, Ankara 1993
ÜNAL Ahmet, Hitit Sarayındaki Entrikalar Hakkında Bir Fal Metni, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1983
ÜNAL Ahmet, Hititlerde Ölülere Sunulan Kurban Hakkında Bazı Düşünceler, Anadolu XIX 1975/1976,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Eski Önasya – Akdeniz Medeniyetleri Araştırma
Enstitüsü, Ankara, 1980
AKURGAL Ekrem , Anadolu Kültür Tarihi, TUBITAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1997
ALGAN Ertuğrul, ONGAR İrfan, Kral Midas’ın Ülkesi Frigya, Esbank Kültür Yayınları, Eskişehir ,
ALP Sedat, Hitit Çağında Anadolu, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 2001
ALTUNAY Erhan , Yeni Yüksektepe Kültür Derneği Gordion Gezisi El Broşürü, Ankara, 1994,
Boran 37
BARNETT R.D., Phrygia ve Demir Devrinde Anadolu Kavimleri (çev. Ömer Çapar), Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi XXXI Sayı 1-2, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987
BRIXHE Claude, LEJEUNE Michel, Corpus des Inscriptions Paléo-Phrygiennes, Editions Recherche
sur les Civilisations, Paris, 1984
ERZEN Afif, İlkçağ Tarihinde Trakya, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1994
HERODOTOS, Herodot Tarihi (çev. Müntekim Ökmen), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1973
KOŞAY Hamit Zübeyr, Türk Tarih Kurumu Tarafından Yapılan Pazarlı Hafriyatı Raporu, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 1941
SEVİN Veli, Frygler, Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, Görsel Yayınlar,
İstanbul, 1982
STRABON , Coğrafya / Anadolu, Kitap: XII, XIII, XIV (çev:Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat
Yayınları , İstanbul, 1987
UMAR Bilge , Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi 1. Cilt , Ege Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek OkuluYayını,
İzmir, 1982
BELLİ Oktay, Urartular, Anadolu Uygarlıkları Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, Görsel Yayınlar,
İstanbul, 1982
ÇİLİNGİROĞLU Altan, Urartu Tarihi, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 1994
ERZEN Afif, Çavuştepe I, MÖ 7.-6. Yüzyıl Urartu Mimarlık Anıtları ve Ortaçağ Nekropolü, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 1978
ERZEN Afif, Doğu Anadolu ve Urartular, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1986
GÜZELOĞLU Selçuk, Van ve Çevresine Tarihi ve Arkeolojik Bir Bakış, Biber Tanıtım, İstanbul, 1996
ÖZGÜÇ Tahsin, Altıntepe II, Mezarlar Depo Binası ve Fildişi Eserler, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1969
YILDIRIM Recep, Urartu İğneleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989
Boran 38