Professional Documents
Culture Documents
Emrah ÖZDEMĐR
Gökhan DAĞ
“Editörya”dan...
Değerli okuyucularımız, ön plana taşımak için kimine
Yeni bir sayıyla daha karşı- göre yaptığımız Don Kişot’luk
Bu Sayıda Yazanlar:
nızdayız. sayılsa da var gücümüzle çalış-
Alan WOODS mayı sürdüreceğiz…
Asım US Bu günlerde malum referan-
Aylin SAPAZ
dumla haşır neşiriz… Ancak ***
Bilgin TÜRK
E. Hasan MĐKAĐL halkoylamasının içeriği ile ilgili Bu sayımızı Temmuz-
Temmuz-Ağustos
E. Ülker TARHAN
Evren YELKANAT kaç kişinin bilgisi vardır, bu ko- ortak yayını olarak çıkardığı-
F. William ENGDAHL
Gökhan DAĞ
nuda karamsarım açıkçası. mızdan ve yazar durumumuzun
Đlker EKĐCĐ
Biz, Politika Dergisi olarak, iyice gelişmesinden dolayı çok
Medine AKBABA
Nuran TALAY demokrasiyi bir “sayı ve oranlar dolgun bir sayıyla çıkıyoruz
Oğuz Kemal ÖZKAN
rejimi”, “parmak kaldırma sis- karşınıza.
Oktay SĐNANOĞLU
Ozan ÖRMECĐ temi” veya “evet/hayır oyunu” Bu kısıtlı olanaklar ile yavaş
Sina AKŞĐN
Selvihan ÇĐĞDEM olarak görmüyoruz. Kendimizi yavaş da olsa, sürekli büyüme
Süleyman GÖK
Ümit MĐNEL
tanımlarken de kullandığımız eğilimindeyiz, demiştik geçen sa-
gibi, Türkiye için demokrasiyi; yıda. Dernekleşme ve basılı ya-
Kapak Tasarım: sadece seçimlere özgülenmiş bir şama geçme ile ilgili somut
Emrah ÖZDEMĐR rejim olarak değil Türkiye Cum- adımları ilerleyen günlerde site-
huriyeti’nin temel esaslarına mizden takip edebilirsiniz, ancak
Web Tasarım:
uyulmak şartıyla her kesimin bu atılımların başarılı olabilme-
Gökhan DAĞ
Metin TINAY
katılımının sağlandığı ve nite- si için siz değerli okurlarımızın
liksel ilerleme içinde olan bir re- desteği bizim için şart…
Politika Dergisi
Đrtibat Telefonu:
jim olarak tanımladığımızı söy- Gençlerin ve bayanların da
0507 4 737373 lemiştik. yüksek katılımının sağlandığı,
0507 4 PDPDPD
Niceliğin niteliğin önüne geç- demokratik ve özgür bir Türkiye
Not: Bu tabloda alfa-
betik sıralama kullanıl- tiği postmodern denilen bu top- umuduyla...
mıştır.
lumsal yapıda derdimizi anlat-
mamız kolay değilse de niteliği Emrah.Ozdemir@PolitikaDergisi.com
Politika Dergisi
Đçindekiler
Yönetim Kurulu Başkanı:
Gökhan DAĞ Emine Ülker TARHAN
Genel Yayın Yönetmeni: Gerçeğin Dili Sade ve Nettir Sy. 10
Emrah ÖZDEMĐR
İlker EKİCİ
Referandumda Seçmen Tercihini Belirleyen
Faktörler ve Süreç Değerlendirmesi Sy. 26
Medine AKBABA
Temel Olarak Anayasa ve Referandum Gerçeği
Sy. 32
Evren YELKANAT
Sosyalistler Anayasa Referandumunda
Ne Yapmalı? Sy. 38
Politika Dergisi
Đçindekiler
Hakkımızda: Dr. Elnur Hasan MİKAİL
ABD’nin Kafkasya Politikası Sy. 38
Politika Dergisi, Ulu-
dağ Üniversitesi öğ- F.William ENGDAHL
rencilerinin kurmuş
olduğu ve ardından Yapay Demokrasi Çin’e Karşı (1) Sy.52
da ülkenin pek çok
yerinden yapılan katı-
lımlarla büyüyen bir
politik gençlik hareke- Asım US
tidir. Yaratılmış ve
halen de artırarak
Tarihi Perspektiften Şark Meselesi ve Onun
sürdürülmek istenen Günümüzdeki Uzantısı Kürt Sorunu (2) Sy. 60
apolitik gençliğe bir
karşı duruş fikrinden
doğan Politika Dergi-
si, kanunlara uyuldu- Ümit MİNEL
ğu ve okuyucusuna
saygılı olduğu takdir- PKK’ya Gayrinizami Harp’i Kim Öğretiyor?
de her türlü görüşe
önem verir. PD, Tür- Sy. 66
kiye Cumhuriyeti'nin
temel niteliklerini be-
nimsemiş, cesaretini
Mustafa Kemal Ata- Oğuz Kemal ÖZKAN
türk'ün Bursa Nut-
ku'ndan almıştır. Olağanüstü Hal Bölgesi Değil,
Olağanüstü Hal Türkiyesi Sy. 74
Aylin SAPAZ
BOP Eşbaşkanları ile Terör Çözülemez
Sy. 80
Bilgin TÜRK
Pınar Akdağ’ın Katilleri Sadece PKK
ve Yandaşları mı? Sy. 84
Politika Dergisi
Đçindekiler
Görümüz
Ozan ÖRMECİ
Politika Dergisi’nin
görüsü; gençlerin ve
Kadro Hareketi Sy. 90
genç düşüncelilerin
kavga ile değil fikirlerle
politik katılımını sağla-
maktır. Politika Dergisi, Prof.Dr. Sina AKŞİN
Türkiye için demokrasi-
yi; sadece seçimlere Atatürk Döneminde Halkçılık
özgülenmiş bir rejim
olarak değil Türkiye Ne Anlama Geliyordu Sy.102
Cumhuriyeti’nin temel
esaslarına uyulmak
şartıyla her kesimin
katılımının sağlandığı
bir rejim olarak tanım-
lar. Selvihan ÇİĞDEM
Geçmişten Günümüze
Bilim ve İktidar İlişkisi (1) Sy. 106
Nuran TALAY
Nükleer Santral Tehdidi ve Bilinçsiz Türkiye Sy. 116
Alan WOODS
Kapitalizm Krizi ve
Marksist Düşüncenin Görevleri (2) Sy. 132
Politika Dergisi
Đçindekiler
Görevimiz
D
eğerli takipçilerimiz, adımları şartlar olgunlaştıkça bize olan desteğinizin artarak
atmayı sürdüreceğiz… sürmesi dileğimizle…
Gençlerin birtakım
amatörce çabalarıyla Yakın bir zamanda basılı ola- Saygılar sunar, iyi bayramlar
kurulan Politika Der- rak dergimizi elinize alabileceği- dileriz…
gisi olarak sizlere daha rahat nizi umuyoruz.
ulaşabileceğimiz ve apolitikliğe POLĐTĐKA DERGĐSĐ
bir hançer daha vurabileceğimiz Hiçbir maddi kazanç amacı
gütmeksizin yaptığımız bu işte
Sayı 24 Sayfa 9
Sayfa 10
B
en de konuya doğrudan girmek,
YARSAV'ı anlatmak ve geldiğimiz bu
“Anayasa Değişikliği” sürecinde bizim
yargı bağımsızlığımıza yönelik yapılanla-
rı nasıl değerlendirdiğimizi sizlerle paylaşmak isti-
yorum.
Şunlarla da karşılaştık: Beğenmedikleri kararları larını kendi sorunlarımız bilmiş; bu güzel ülkeye
ideolojik ve hukuk dışı bulduklarını beyan ettiler; kendimizi hep borçlu hissetmişiz. Kendini bu ülke-
ulema dururken yargı da kim oluyor dediler; yargıyı nin, bu halkın sahibi zannedenlerden her sözüne
siyasal amaçları önünde bir engel olarak gördükle- “benim” diye başlayanlardan daha mı az seviyoruz
rini her fırsatta açıklayıp, yargıçların boy boy fotoğ- bu ülkeyi?.. Sorunlarımız bu toplumdan ayrı değil-
raflarını yayımlayıp, hedef gösterdiler. Bunun sonu- dir, toplum ne sıkıntı çekiyorsa biz de aynısı çeki-
cunda Türk yargı camiasına eşi görülmemiş, tarif- yoruz; peki bizimle ilgili ama bizim dışımızda geli-
siz, büyük acılar yaşattılar. şen her konuda susmalı mıyız? “Yargıç sadece
kararları ile konuşur” söylemi bizi uyutmak için mi
Đşte o gün yargıcı hedef gösterip, yok etmek
uydurulmuştur; aslında yargıç hiç konuşmasın, hep
isteyenler bugün yargıyı hedef gösterip, yok
sussun mu denilmektedir?
etmeye çalışıyorlar.
Bizler hukuku en iyi bilip uygulayanlar, sahadaki
Oysa yok etmeye çalıştıkları bizler, başka bir ül-
her güçlüğe hiç yakınmadan sabahlara kadar oku-
keden gelmedik; bu toplumun, bu halkın çocukları-
dukları dosyaları ve gece yarılarına kadar süren
yız; çok uzak yurt köşelerinden gelmiş, ülke sorun-
duruşmaları ile meydan okuyanlar; bu ülkenin do-
ğusundan batısına, dağından taşından geçmiş,
rüzgarını hissetmiş olanlar değil miyiz; bizimle ilgili
alınan kararlarda hiç mi söz hakkımız yok? Biz her
gün ama her gün yeniden yeşerttiğimiz adalet
inancımızla adliyelerimize koşarken bir şey mi bek-
liyoruz? Tabii ki hayır, biz hiçbir karşılık bekleme-
den yaptık, yapıyoruz. Ülkemizden başka kimse-
ye borcumuz yok, beslediğimiz odaklar yok ki
borcumuz olsun, bir çıkar duygumuz yok ki
ayrıcalıklar isteyelim. Biz bu ülke için böyle çalı-
şırken, üretirken, biz dosyalarımızdan başka bir
şey göremez haldeyken, bir odada bazen dört yar-
gıç hafta sonu gece yarısı demeden çalışırken, bu
Sayfa 12
Pahalı zırhlı araçlarla ve onlarca korumla ile do- > Yargıda yürütmenin vesayetini yaratan ve dar-
laşan birileri tarafından sanki düşman bir ülkenin benin ürünü en önemli bağlantı olan yargıç ve sav-
düşman unsurlarıymışız gibi bize savaş açılmış cıları idari açıdan Adalet Bakanlığı’na bağlı kılan
adeta, aldığımız kararlar siyasal iktidarın önünde Anayasa’nın 140/6. Maddesi değiştirilsin. Yargıcı
engel gibi gösterilmekte, yargı sürekli temel yasa- memurlaştıran darbe anlayışına son verilsin.
larda yapılan değişikliklerle işlevsiz bırakılmakta,
> Yargıyı siyasallaştıran ve HSYK’yı kilitleyen,
yargının etkisi ve gücü kırılmaya çalışılmaktadır.
çalışamaz hale getiren adalet bakanı ve müsteşarı
Biz de bizimle ilgili karar süreçlerine katılmalı, ifade
ve örgütlenme özgürlüğümüzü kullanmalıydık. Av-
rupa’da ilk yargıç derneği 1907’de kurulmuştu, biz
geç bile kalmıştık. Đşte bunun için YARSAV’ı kur-
duk ve kendi saygın konumumuza uygun ses çı-
kartmaya, bizimle ilgili karar süreçlerine birileri hiç
istemese de katılmaya karar verdik.
> HSYK ve yüksek yargı organları üyelerinin gösterişli “adliye palas”lar yapmak, Cumhuriyet
cumhurbaşkanınca seçimi uygulaması kaldırılsın. tarihinde görülmemiş bir kadrolaşmaya imza atmak
ve istemedikleri soruşturmaları yapanları arayıp
> Yüce Divan sıfatına sahip ceza yargılaması taciz etmek, bu da kesmeyince daha başka yön-
yapacak olan Anayasa Mahkemesi hukuksal dene- temlere girişmek oldu.
timi sağlayacak nitelikte hukukçu üye ağırlıklı yapı-
landırılsın, istedik. Anayasa Paketinde ise Bakın Ne Yapıldı ya da
Yapılmadı?
> Yargının iş yükü, ağır çalışma koşulları düzeltil-
sin, adalet gecikmesin, yargı kararları yerine getiril- Yargıda yürütme vesayeti yaratan Anayasa’nın
sin, hukuk sadece dolanmak için var olmasın, top- 140/6. Maddesine dokunulmadı. Yani yargı refor-
lumun bireyin güvencesi olsun, yürütmeye yakın mu yargının bağımsız ve tarafsız kılınması iddiası
soruşturmalar tehlikelidir, adli kolluk kurulsun, adli ile yapılıyor dendi ama yargı bağımsızlığının önün-
tıp yürütmeye bağlı olasın özerk kılınsın, küçük bir deki en büyük darbe engeli olan bu maddeye sanki
mağdurun fiziksel ve ruhsal sağlığını tespit için 2 yıl yokmuş gibi davranılarak hiç dokunulmadı. Yani
sonrasına gün verilmesin istedik. “yargıç adalet bakanının bağlısıdır” tezi korundu.
> Đstenilseydi bunların hepsi sekiz yılda pekâlâ da Adalet bakanı ve müsteşarı Kurulda daha güçlü
yapılabilirdi, ancak yapılmadı, söz konusu edilmedi. biçimde yer aldı ve konumlandırıldı. Kurul başkanı
Yargı alanında yapılanlar, temel ceza ve yöntem ve doğal üyesi olan bu değişmez ikilinin yaşanan
yasalarında defalarca değişiklik yapılarak örtülü tüm handikaplara karşın gerektiğinde Kurulu kilitle-
aflarla yargı kararlarını etkisizleştirmek, çağdaş meye devam kararlılığı bir kez daha ortaya kondu.
mimari anlayıştan işlevsellik ve sadelikten uzak
HSYK’da birinci sınıf yargıçların temsili hiçbir
güvence sağlanmadan olanaklı kılındı ve bu suret-
le yürütme etkisi altında tutulmaları amaçlandı.
Kurula seçilecek birinci sınıf yargıçların teftişi -
düşünebiliyor musunuz- o kurulun başkanı olan
bakanın iki dudağı arasına kaldı. Kaldı ki kararla-
rında yürütme vesayeti ve tehdidi hep hissedilsin…
Đdari açıdan bakana bağlı yargıçlar idari kurulda
güvencesiz kılınarak bakan tarafından denetlenen
bir HSYK oluşturulsun. Yani yargı güçsüzün zayı-
fın koruyucusu olmaktan çıksın, iktidarın yargısı
olsun; yargıda hakkınıza ulaşmanın tek yolu iktida-
Sayfa 14
ra yakın olmak olsun. Bunun tek bir adı olabilir, o narak kararnameler yine garantiye alındı. Kurul bi-
da “politik yargı”dır. zatihi Bakanlığın bir sekretaryasına dönüştürüldü.
Hani “Çook insan tutuklanacak” diyorlardı Düşününüz, bakanın seçtiği sekreter ne getirir,
YARSAV’ı da kast ederek geçenlerde, biliyorsu- neyi raporlar ve dosyanın ne kadarını gösterirse
nuz. Doğru ses çıkaranlara kendince gözdağı veri- işte size o kadar bağımsız yargı ve yargıç güvence-
yorlardı, doğrudur, hedef tam da budur. Doğrudur, si.
yargı politikse binlerce insan süresi belirsiz biçimde
Mesleğe giriş, sicil ve soruşturma Bakanlık etki-
tutuklanabilir ve bir gün bir de bakarsınız tutuklular-
sinden çıkarılmadı. Aynen muhafaza edildi.
dan haber de alınamaz oluverir. Bunun örneklerini
dünya yaşamıştır. Bunu dünyaya musallat edenleri Biliyor musunuz, yazılı sınavı kazanan yargıç
tarih yargılamıştır; Nazi Almanya’sında, Faşist Đtal- adaylarını “Bakanlık bürokratlarının kurulu” mülaka-
ya’da, Stalin döneminde, Şili’de darbe dönemimde ta tabi tutar, yani yürütme memurları yargıç adayını
milyonlarca insan bunun sonuçlarını trajik biçimde sınar, test eder ve belki bir saniyede elimine edive-
yaşamıştır. rir. Mülakatı geçti diyelim, stajının yani eğitimini
yürütme güdümündeki akademi yapar. Atamaya
Bu pakette yargı denetiminden yoksun kalan ço-
gelince, bakan ve müsteşar toplantıya katılırlarsa
ğunluk iktidarının mutlak iktidara dönüşmemesi için
ancak o zaman atanabilirler. Teftiş mi, o da şöyle
yani bu acıları bizim de yaşamamamız için hiçbir
olur: Bakanın kararı ile ona bağlı olan Teftiş Kurulu
güvencemiz yoktur.
denetler. Bakan emir verirse bir şekilde denetlene-
Bakınız, daha neler yapılmadı? cek bir şeyler de bulunur. Bakan emir vermez ise
görevini kötüye de kullansa ilanihaye soruştura-
Pakette HSYK için bağımsız bütçe de öngörül- mazsınız. Bunların hepsi muhafaza edildi. Soruş-
medi, sekretaryayı ise bakanın belirlemesi sağla- turma kararını bakan verirken değişiklikte Kurul
Sayı 24 Sayfa 15
iletisim@PolitikaDergisi.com
Sayfa 16
Y
aşadığınız yerin nasıl bir yer olduğunu mak, işte hepsi bu.
bilmeniz, size, orayı tarif etme işiyle karşı-
laştığınızda herhangi bir stres yüklemez. Pekiştirme denilen şey, kafanızın, aşağı veya
Yaşadığınız yerin tanımlanması, yaşadı-
ğınız yerin tarihini bilmeyi gerektirir. Bu bilme aynı
zamanda kısa ve/veya uzun vadede oranın gelece-
ğiyle ilgili daha isabetli yorumlar yapma kabiliyetini
size yükleyecektir. Dolayısıyla geçmişte, geleceğe
yön verme amacıyla yapılmış her iş, tanımlama
veya başka bir şeyin başarılı olma durumu bağla-
mında geçmişte yaşayanların biliş yetenekleriyle
doğru orantılıdır. Bulunduğu anı, alanı (ve yalanı)
iyi yorumlayan(lar) bulunduğu toplu durumu iyi tarif
edebilir ve geleceği oluşturma konusunda yaşadığı
anı kendisine göre daha doğru yorumlayamayan-
dan daha başarılıdır(lar). Kısacası bu an, gelecek-
te yaşayacaklara, geçmişte yaşamışlarca bırakılan
Sayı 24 Sayfa 17
Norveç -
Svalbard
Küresel Tohum
Deposu
Sayfa 26
Referandumda
Seçmen Tercihini Belirleyen
Faktörler ve
Süreç Değerlendirmesi
Seçmen, Oy Verirken Neye Dikkat Eder?
T
ürkiye 12 Eylül günü Anayasa’da değişik-
lik öngören 26 madde için sandık başına
gitmeye hazırlanıyor. Referandum yolu ile
yapılacak bu oylamada “halk”ın değişiklik
için cevabı nihai karar niteliği olma özelliği taşıdı-
ğından ötürü bugün ülkenin en önemli sorunu ola-
rak görülmekte ve yediden yetmişe herkesi ilgilen-
dirmektedir.
2) Hükümet ka-
rarlarının kendisiyle
ilgili sonuçları nok-
tasında bir toplum
kesimi ne kadar
bilgisiyle bu durum
sandığa yönelimi o
oranda arttırır.
Sakıncaları ise;
- Siyasetçilerin, siyasi gündemi manipüle etmesi- 6) Ramazan ayı sebebiyle olayın boyutu dini
ni ve zor kararları verirken kendilerini sorumluluk- mecraya da sürüklenmiştir. Oruç Baba türbesinde
tan muaf tutmasını sağlar. “evet” diyerek iftariyelik dağıtılıyor ve hükümet her-
hangi bir yaptırımda bulunmamaktadır.
- Siyasi meseleleri, sadece evet/hayır seçenekle-
ri olan sorulara indirmek suretiyle bu konuları basit- 7) Kendine ait kanunun beşinci maddesine göre
leştirir ve tahrif eder. seçim ve halkoylamasında tarafsız olması gereken
TRT, YSK’nın yasaklarını hiçe saymaktayken bunu
Referanduma ve seçmen tavırlarına ilişkin değer- gören(!) RTÜK inceleme bile başlatmamaktadır.
lendirmeden sonra bu sürece ilişkin eleştirilerimizi
de yazmak önemli bir zorunluluktur. Bu süreci de 8) Başbakan seçimlerde olduğu gibi ikinci çıkar-
aşağıda irdelemek istiyoruz. sam ben bırakırım diye konuşmaya devam etmek-
tedir. Bu ise halka yönelik imalı tehdidin göstergesi-
dir.
“B
ir günlük adalet altmış yıllık Anayasa kavramını normal yasal zeminden ayı-
ibadetten faziletlidir.” (Hz. Mu- ran ve onu devlet denetiminde önemli kılan şey bu
hammed) kavramın Fransız Devrimi’nden sonra yaşama ge-
çen çağdaş ve laik devlet anlayışının direklerini
17 Eylül 1787’de ABD’de kul- oluşturan yasama+ yürütme+ yargı güçlerini simge-
lanılan “anayasa” kavramı temelde devletin yöne- leyen farklı konseptteki yasal vurgudur ve aynı za-
tim kurallarının vurgulandığı, merkezi yasal bir bel- manda yenilikçi bir “toplumsal sözleşme” biçimi-
ge olmakla birlikte devletten üst bir yasal çerçeve dir.
olup hem devletin varlığını sağlar hem de devleti
denetler. Kavram Fransız Devrimi’nden sonra ders Osmanlı’da Anayasa
olarak ele alınmış hem Devrimden önce hem Dev-
rimden sonra yasaklanmıştır. 3.Cumhuriyetin kurul- Osmanlı’daki anayasa faaliyetine değindiğimizde
çıkış noktalarının Đngilizlerin anayasa anlamında
ve milli iradeyi un ufak ederek sahte demokrasi iter. Çünkü demokrasi anlayışını yok saymış, azın-
maskelerini takınmışlardır. lıkları incitmiş ve geri kazanma gayeleri oy kaygıla-
rıyla bütünleşmiştir. Keza federe yönetimlerdeki
Son günlerde ortaya konan anayasa tasarısı sa- anayasa değişimleri olağandır, çünkü bu gelişmiş
dece bir odağın güdümünde fiile geçmişse de bazı sanayi ülkelerinde zaten yargı bağımsızlığı kesin
kavramları da karıştırmamak gerekir. Seçimler so- ve dokunulması keskin bir hançer olarak asla dev-
nucu ortaya çıkan irade milli irade değil, çoğun- let başkanlarının gücünü kuramadığı alanlardır.
luğun iradesidir. En büyük tehlike, milli irade var- Türkiye gibi temel insan haklarının eksikliğinin gün
sayılan kavramların arkasına sığınarak parlamento- gibi ortada olduğu ülkelerde, insanların ötekileştiril-
da çoğunluğu elinde bulunduranların kendilerini diği, yandaş olmayanların psikolojik baskıya ve
bütün milletin temsilcisi olarak görerek, demokratik hapis cezalarına maruz kaldığı bir ülkede yargıda
olmayan düzenlemeler yapabilmesidir. Aslında milli reform aslında yargıyı hizaya çekmek ve onu
irade bu olmayıp, iktidar-muhalefet bütünü olarak gücün denetimine sokmaktır. Anayasa dediğimiz
algılanmalıdır. toplumsal sözleşme çağdaş ve laik bir çıkıştır, in-
san hakları temelinde devletin geniş gücü karşısın-
Unutulmamalıdır ki 1930-40’lı yılların Nazi Alman-
da insanların olabildiğince hak kazanımlarını orta-
ya’sında Hitler seçimle başa gelmiştir. Çoğunluk
ya koyabilmektir. Bağımsız yargı, ülkede denetimin
insanların katledilişini desteklemiş ve hatta sağla-
teminatıdır. Ancak yasalardan kaçanlar ve yasala-
mıştır. Demek ki çoğunluk fikrini gütmek çoğulcu
ra aykırı fiillerde bulunan siyasi odaklar yargıyı ba-
demokrasi anlayışını zedeler ve azınlıkları yok sa-
ğımlı hale getirmek ister.
yar. Ülkeleri oluşturan grupların ve azınlıkların yok
edilmesi o yönetimleri birtakım açılım ve söylemlere
Sayfa 36
Milli egemenliğe inananlar, hür demokratik rejim- BAŞGĐL Ali Fuat, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1, Đstanbul
1960.
den başka yol tanımazlar. Ancak bu şekilde millet
varlığını devam ettirir, demokratik müesseseler CĐN Halil, Milli Hakimiyet ve Atatürk, Konya 1985.
ayakta kalabilir ve hiçbir şekilde milli irade ipotek
altına alınamaz. 1982 Anayasasını “korseli anaya- CĐN Halil- AKYILMAZ Gül, Feodalite ve Osmanlı Düzeni,
sa” olarak görenler bu noktada haklı olmakla bera- Konya 1995.
ber; ben günümüz anayasa taslaklarının aslında
GENÇ Reşat, “Đslamiyet’in Kabulüne Kadar Türklerde
temel yönetim ve çözümler getirmediği, sadece
Egemenlik Anlayışı”, Milli Egemenlik ve Demokrasi Kurul-
sahte demokrasi söylemleri ile bulandırıldığını dü- tayı, TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yay. No: 77,
şündüğüm için bu gibi taslaklara “korseli demokra- Ankara 1995.
si” girişimi adını vermeyi uygun buluyorum. Kendi
çıkar ve güdümlerinin demokrasisini inşa edenler HAYEK Friedrich A. Von; Hukuk, Yasama ve Özgürlük,
demokrasi kavramını asla algılayamamış ve temin Kurallar ve Düzen, (Çev. Atilla Yayla), Türkiye Đş Bankası
Kültür Yayınları, Ankara, 1993.
edemeyecek güruhlardır.
KODAMAN Bayram, Milli Egemenlik Kavramının Fikri
“Demokrasi, temsili ve çoğulcu karakteri ile
Gelişmesi Paneli, Samsun 22.04.1986, TBMM Kültür
seçmene hesap verilmesini, kamu makamları- Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 17.
nın hukuka uymak yükümlülüğünü ve adaletin
yansız bir şekilde dağıtılması da zorunlu kılar. KÖNĐ Hasan, Milli Egemenlik Kavramının Fikri Gelişmesi
Kimse hukukun üstünde olamaz”. (Paris Şartı) Paneli, Samsun, 22.04.1986, TBMM Kültür Sanat ve
Yayın Kurulu Yayınları, No 17.
Medine.Akbaba@PolitikaDergisi.com
KÖSEOĞLU Nevzat, Devlet- Eski Türklerde Đslâm’da ve
___ Osmanlı’da, Đstanbul 1997.
ARSAL Sadri Maksudi, Türk Tarihi ve Hukuk, Đstanbul NĐYAZĐ Mehmet, Türk Devlet Felsefesi, Đstanbul 1995.
1947.
OĞUZ Orhan, Milli Ege-
menlik, Yurtta Sulh
Cihanda Sulh Đlkeleri ve
Atatürk, Đstanbul
2.5.1986, TBMM Kültür,
Sanat ve Yayın Kurulu
Yayınları No: 16.
SARICA Ragıp,
“Atatürkçülük, Milli Ege-
menlik ve Gençlik”,
Atatürk Milli Egemenlik
ve Gençlik Paneli, Đs-
tanbul 1985.
Kissinger’ın söylediği
net bir cümle ile ne-
deni daha açık:
“Petrolü kontrol eder-
sen ulusları kontrol
edersin, yiyeceği
kontrol edersin.”
Sayfa 38
Sosyalistler
Anayasa Referandumunda
Ne Yapmalı?
unutan ve sınıf kelimesini literatürlerden çıkarırken
bir yandan da kendilerine “özgürlükçü sol” ismini
Evren YELKANAT takan küçük bir grup da, “resmi ideoloji”nin tezleriy-
le kendilerini bezemekten geri kalmıyor.
“Gayriresmi ideoloji”nin
“Gayriresmi ideoloji”nin sözcülerine göre 12
sözcülerine göre 12 Eylül re- Eylül referandumundan “Evet” çıkarsa, Türkiye
ferandumundan “Evet” çı- demokratik ve özgür bir ülke olacak. Demokles’in
kılıcı gibi üzerimizde sallanan “askeri vesayet” orta-
karsa, Türkiye demokratik dan kalkacak, askeri ve sivil bürokrasi yerle bir ola-
ve özgür bir ülke olacak.
Demokles’in kılıcı gibi üzeri-
mizde sallanan “askeri vesa-
yet” ortadan kalkacak, as-
keri ve sivil bürokrasi yerle
bir olacak, hatta “içimizdeki
Sovyetler Birliği” çökecek.
B
ugüne kadar, gerek görsel gerek yazılı
basında izlediğimiz Anayasa tartışmala-
rında üç aşağı beş yukarı aynı sözleri
işittik. Konunun uzmanı burjuva hukuk-
çuları ve düzenin hizmetkârı gazeteciler iki ayrı
cephede yer alarak, birbirlerinin tam zıddı iki görüş
ortaya koydular.
ABD’nin
Kafkasya Politikası
Batum’a kadar tanklarla gelmiş ve geniş çaplı Tah-
Dr. Elnur Hasan MĐKAĐL ribata yol açmıştır. Maalesef ABD bu savaşta Gür-
cistan’a destek vermekten kaçınmıştır ve olaya mü-
“Türkiye'nin jeopolitik dahale ederse Rusya ile bir savaşın patlak verebi-
leceği endişesiyle savaşa müdahale etmekten çe-
önemini anlatmaya ge- kinmiştir.
dir. Çarlığın yıkılması sırasında Kafkas halkları kısa dan uzaklaşıp ve Batı yönlü politikalar izleme istek-
bir süre için bağımsızlıklarına kavuşmuş iseler de leri ile örtüşmesi sonucu, ilişkilerin yoğunluğunda
Kızılordu olarak geri dönen Rus gücü 1990’a kadar ve yakınlığında 1990’ların ikinci yarısında bir artış
Kafkas halklarının bağımsızlıklarını ellerinden alır- yaşanmıştır.(3)
ken, Kafkasya’nın jeopolitik önemini Kızılordu’nun
Türkiye ve Đran’a saldırmak için konuşlandırdığı Bu süreçte birkaç dönüm noktasına tanık olun-
ordular coğrafyasına indirgemiştir. maktadır. 11 Eylül ve devamında yürütülen Afga-
nistan operasyonu bunlardan birisidir. Bu dönemde
Sovyetler Birliğinin çökmesi ile birlikte Kafkasya, sınırlı sayıda da olsa Amerikan askeri Gürcistan’a
dünya jeopolitiğine güçlü bir dönüş yapmış, dünya gönderilmiştir. Ardından da hem Gürcistan’la hem
siyasetinde önemli bir faktör haline gelmiştir. Türki- de Azerbaycan’la askeri ilişkiler belirgin bir şekilde
ye ve Đran özellikle Güney Kafkasya’da etkili olma öne çıkmaya başlamıştır. Bu konudaki tartışmalar
mücadelesi verirken, Rusya da 1990’larda Kuzey ABD’nin Kafkasya’da askeri üs edinmeye çalıştığı
Kafkasya’da tutunmak için savaşmıştır. 2000’lerde konusunda yoğunlaşmaktadır.(4)
Kuzey Kafkasya’daki konumunu sağlamlaştıran
Moskova’nın tekrar güney Kafkasya’ya inmek için Rusya’nın Ağustos 2008’de Gürcistan ile sa-
mücadele ettiği gözlemlenmiştir. vaşı ABD’nin Kafkasya politikasına ağır bir dar-
be indirirken, Moskova’nın konumunu 1991’den
Sovyetlerin dağılmasını takip eden ilk yıllarda bu bu yana hiç olmadığı kadar güçlendirmiştir.
coğrafya ABD’nin dış politika öncelikleri arasında Ancak Kafkaslarda mücadele hâlâ bitmiş değildir.
değildi. ABD, bölgeye yönelik çıkarlarını bölgedeki Ve netice daha uzun süre belli olacağa benzeme-
enerji kaynakları merkezli tanımlamaktaydı. mektedir. Yine de Ukrayna’da Moskova yanlısı bir
1990’ların ikinci yarısından itibaren bu durum de- hükümetin demokratik seçimlerle işbaşına gelmesi,
ğişmeye ve ABD’nin bölgeye yönelik çıkarlarının Türkmenbaşı’nın bir suikasta kurban gitmesinden
tanımlanmasında jeopolitik unsurlar ön plana çık- sonra Moskova’nın bu ülkedeki konumunun sağ-
maya başlamıştır. ABD’nin politikasındaki değişikli- lamlaşması ve nihayet Nisan 2010 başında Kırgı-
ğin, Azerbaycan ve Gürcistan’ın Rus nüfuz alanın- zistan’da Rusya yanlısı bir yönetimin oluşmasına,
Sayfa 44
ABD’nin baskısı altındaki Ankara’nın izlediği yanlış 1995’ten itibaren değişen jeopolitik ortam, ABD-
Ermenistan politikasının Azerbaycan’ı Rusya’ya ’nin de dış politikasının değişmesine imkân vermiş-
yaklaştırması, Moskova’yı rahatlatmaktadır. tir. ABD’nin Kafkasya ve Orta Asya’yı “stratejik
hayati bölge” olarak tanımlaması Rusya’nın tepki-
ABD’NĐN KAFKASYA POLĐTĐKASI: ARAYIŞ-
sine yol açmıştır ve Rusya küresel politikada Ame-
LAR VE KARMAŞALAR BÜTÜNÜ
rikan karşıtı bir çizgiye yer vermeye başlamıştır.
Brzezinski, ABD’nin SSCB’nin çöküşünden son- Bunun için de Avrasya-ABD karşıtı bir koalisyondan
ra Kafkasya’ya yönelik politikalarını üç döneme oluşan karşı ittifak stratejisine yönelmiştir. Özellikle
ayırmak gerektiğini söylemektedir. Bu üç dönem Çeçenistan Savaşı’ndan sonra Moskova’nın zafiye-
sırası ile şunlardır: tinin ortaya çıkmasının ardından ABD, Kafkasya’ya
yönelik dış politikasında daha aktif olmaya başla-
>1991-1995: Bu dönemin temel özelliği ABD’nin mıştır.(6)
Kafkasya’ya yönelik Moskova merkezli politika
üretmesidir. ABD'nin Güney Kafkasya'ya "senin toprak bü-
tünlüğün benim milli çıkarımdır" şeklinde kesin
>1995-2001: ABD’nin yeni bağımsız cumhuriyet- bir beyanla Gürcistan'a destek olduğunu, büyük bir
lere öncelik tanımasıyla ilişkilerde yakınlık ve geliş- diasporası olan Ermenistan ile muazzam kaynakla-
me başlamıştır. ra sahip olan Azerbaycan'ı kimseye yedirmeye ni-
yetli olmadığını belirtti. Büyükelçi Gündüz Aktan,
>2001- : ABD daha aktif politika izlemeye başla- Kuzey Kafkasya konusunda ise, güneyi etkileyecek
mıştır.(5) bir istikrarsızlıktan uzak durması yönünde bir yakla-
şım bulunduğunu açıkladı. (7)
Đlk dönemde ABD “Önce Rusya” politikası uygu-
lamıştır. Bu politikaya göre; Kafkasya ile, Moskova 11 Eylül süreciyle dünyada yeni bir durumun
üzerinden ilişki kurulması tercih edilmiştir. Bunun oluşmasıyla birlikte ABD, bu yeni konjonktürden
en önemli nedeni Rusya Federasyonu’nun ulusla- yararlanarak Kafkasya ile daha yakından ilgilenme-
rarası sisteme entegre edilmesi ve böylece güven ye başlamıştır. Bu ilgisinin en büyük nedeni de
altına alınmasını sağlamaktır. Bu anlamda Rusya ABD’de baskın olan Ermeni lobisine dayanmaktay-
Federasyonu’nun 1993 yılında benimsediği “yakın dı. Gürcistan ile de ilişkiler ilerletilmiştir. Terörizmle
çevre doktrini” ABD tarafından da kabul edilerek; mücadele çerçevesinde 2000 Gürcü askerin eğitil-
Rusya ile ABD’nin Kafkasya’ya yönelik politikası mesini hedefleyen 21 aylık Gürcistan Eğitim ve Do-
paralellik göstermiştir. nanım Programı başlatılmıştır.(8) 11 Eylül süreciyle
başlayan yeni uluslararası arenada ABD; Kafkas-
Sayı 24 Sayfa 45
Rusya bu konuyu
kullanarak Azerbay-
can`ı kendi etki alanı-
na almaya çalışıyor.
Çünkü Azerbaycan`ın
Türkiye’den kopartıl-
ması demek, bu ülke-
nin Amerika’dan, Ba-
tı’dan kopartılması
demek. Böyle bir or-
tamda Rusya’nın son
derece açık tahrikleri-
Sayfa 48
menilere yönelik kitle katliamını incelemesi öngörü- deli çıkarlara kurban edildiğini düşünen
len komisyonun, protokollerde formüle edildiği gibi, Libaridian, hem Ankara'nın hem de Erivan'ın bu
"Tarihî kaynak ve arşivleri tarafsız bilimsel incele- süreçte yanlış hesap yaptığı kanısında.
mesi"nin söz konusu olamayacağı, zira Ermenilerin Libaridian'a göre Türkiye'nin tarih komisyonu öne-
olaylarla ilgili görüşünün sabit olduğu, Komisyon’un risiyle Ermeni soykırım savlarını durduracağını
görevinin sadece Ermenilere yönelik soykırımı dün- düşünmesi kendini kandırmaktan başka bir şey
ya genelinde tanıtmak olabileceği belirtiliyor. Karar- değil. Dağlık Karabağ sorununun ABD'nin telkinle-
da ayrıca, Ankara açısından Türkiye'nin toprak bü- rine karşın iki ülke arasındaki normalleşme süreci-
tünlüğünü tehdit eden kısıtlamalar yer alıyor. Türk nin kaçınılmaz bir parçası olduğunu düşünen
Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklama- Libaridian, bundan sonraki süreçte Rusya'nın da-
da, alınan kararın protokollerin "ruhunu ve lafzını" ha etkin bir rol oynayabileceğini öne sürdü. (20)
şüpheye düşürdüğü ve yakınlaşma için "kabul edil-
mez ön koşullar" dayattığı, bu şekilde sürecin tama- ABD’NĐN SON ĐKĐ YILDA GÜRCĐSTAN’A YÖ-
mının sorgulandığı belirtiliyor. Ermenistan'ın Bakü NELĐK POLĐTĐKALARI
ile yaşanan ihtilafta taviz vermemesi, bir başka de-
Rus-Gürcü savaşı ve ardından da Rusya’nın
yişle Ermeni birliklerinin devletler hukukuna göre
Gürcistan’a karşı kapılarını kapatması Ermenistan-
Azerbaycan'a ait topraklardan geri çekilmemesi
’ı sınırlamış, dış ticaretini olumsuz etkilemiştir. (21)
hâlinde sınırın açılmayacağını Erdoğan defalarca
dile getirmişti. Başbakan, aksi takdirde kendi parti- Gürcistan’ın Güney Osetya bölgesinde başlayan
sinin bazı kesimleriyle sorun yaşayacağı için de bu ve Rusya’nın Tiflis’i bombalamasına varan çatış-
talepte bulunuyor. (18) maların ardından, Washington’daki gözlemciler,
ayrılıkçılar tarafından başlatıldığı öne sürülen ça-
10 Ekim 2009’da Zürih’te imzalanan Türkiye-
tışmaların, Gürcistan’ın NATO üyeliği yoluna gir-
Ermenistan Protokolleri ile ilgili Ermenistan Anaya-
mesinden hoşnutsuz olan Rusya’dan kaynaklandı-
sa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı üzerine tartış-
ğı görüşünü işliyor.
malar devam etmektedir. Sürecin sona ereceği izle-
nimi daha ağır basmaktadır. Đki ülke arasındaki ya- Washington’daki muhafazakâr düşünce kuruluş-
kınlaşma projesinin mimari ABD ise baskılarını de- larından Hudson Enstitüsü’nün Avrasya Politikası
vam ettirmekte kararlıdır. (19) Merkezi direktörü Zeyno Baran, olayların, Nisan
ayında Bükreş’teki NATO toplantısında Gürcülerin
Ermenistan'ın eski Cumhurbaşkanı Levon Ter-
NATO üyeliği yolunun açılmasıyla başladığına işa-
Petrosyan'ın dışişleri danışmanı ve dışişleri bakan
ret etti. Baran, Rus liderlerin, Gürcistan’ın NATO
yardımcısı olarak görev yapmış olan tarihçi Gerard
üyeliğinin kabul edilemez olduğu yönündeki açıkla-
Libaridian şimdi Michigan Üniversitesi'nde Ermeni
malarına dikkati çekti ve bu nedenle Almanya gibi
Çalışmaları Programı'nın direktörü. Türkiye ile Er-
ülkelerin, Güney Osetya ve Abhazya meselesi çö-
menistan arasındaki yakınlaşma sürecinin kısa va-
zülmeden Gürcistan’ın NATO üyeliği konu-
sunda adım atmada isteksizlik sergilediğini
kaydetti.
Bir süredir böyle bir durumun ortaya çıkması Batı, Saakaşvili için Rusya’yla savaşmaz. Dış
bekleniyordu, çünkü Ruslar Gürcistan’ı provo- Đlişkiler Konseyi (CFR) uzmanı Jeffrey Mankoff,
ke etmek için çok uğraştı. Bu mesele Batı’nın, başlattığı eylemden sonra Saakaşvili’yi
Abhazya’ya da uzanacaktır” dedi. kurtarmak için harekete geçeceğini sanmadığını
söyledi. Mankoff, “Batı, Saakaşvili için özellikle
RUSYA MI KAZANACAK , ABD MĐ? Rusya’ya karşı savaşmayacak” dedi. Brookings
Enstitüsü’nün uzmanı Steven Pifer da, Rusya’nın
Rusya’nın NATO’yu bölmek istediğini ve bu çer-
Gürcistan’a müdahalesindeki temel güdünün, ABD-
çevede yaptıklarıyla “göz korkutmaya çalıştığını”
’nin Orta Avrupa’ya kurmak istediği füze savunma
savunan Baran, bölgeden görüştüğü Azeri ve
sisteminden kaynaklanmadığını ve esas sebebin,
Türkmenlerin, “Bakalım Rusya mı kazanacak
Gürcistan’ın askeri yöntemlerle istediğini elde ede-
ABD mi?” dediğini söyledi. Baran, “Rusya Gür-
meyeceğini göstermek olduğunu savundu.
cistan’da kaybetmek istemeyecektir. O yüzden
Tiflis’i bombalayacak kadar ileri gittiler” dedi. SONUÇ
ABD’nin ne kadar ileri gidebileceğini tahmin etme-
nin güç olduğunu belirten Baran, “Rusya’ya ‘dur’ ABD Soğuk Savaşı kazandıktan sonra iki kutuplu
demezse bunun ciddi yankıları olacak. BM’de dünya son bulmuştur. Bugünkü yeni sistem tek sü-
acil toplantılar yapılıyor” dedi. per gücün ABD olduğu yeni bir dünya düzenidir.
Çünkü Rusya artık bugün nükleer silahları dışında
Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’nin Ameri- ABD’ye karşı koyabilecek güce sahip değildir. Bu
kan halkına “Özgürlük ve demokrasiyi seçtik. askeri veya istihbarat alanında, isterse de ekono-
Onun için cezalandırılıyoruz. ABD bize yardım mik alanda bu şekildedir. Nükleer güç konusunda
etmeli” mesajını hatırlatan Baran, “ABD şimdi bir ise değişik dünya dengeleri mevcuttur. Örneğin
şey yapmazsa, Orta Asya’da, Azerbaycan’daki Müslüman dünyasının tek nükleer gücü olan Pakis-
çıkarları tehlikeye girer. Rusya, Đran dolayısıyla tan’ın bile başına bugün ABD tarafından çeşitli
ve Irak’ta da eli sıkıştığı için ABD’nin bölgede oyunlar getirilmektedir ve bu olaylarla Pakistan yö-
aktif bir şey yapacağını hesaba katmadı. ‘Cevap netimi bazen baş edememektedir. Rusya da 2.
vermez’ diye düşündü” değerlendirmesini yaptı. Dünya Savaşı’ndan beri ABD’ye rakip nükleer bir
güç ama bugün Rusya ekonomisi 2 trilyon Ameri-
ABD’NĐN KAFKASYA’DA RUSYA’YI DURDUR-
kan Dolarıyken ABD’nin Milli Geliri 15 trilyon Dolar-
MAK ĐÇĐN POLĐTĐKASI
Sayı 24 Sayfa 51
Yapay Demokrasi
Çin’e Karşı (1)
Bu stratejinin kökleri, Đngiliz Kraliyet Coğrafyacısı
F. William ENGDAHL Sir Halford Mackinder’ın önermelerine uzanmak-
tadır. Mackinder için hem Đngiliz, hem de daha son-
ra Birleşik Devletler’in esas hedefi, dış ve askerî
siyaset, Avrasya topraklarının iki büyük gücü olan
“Avrasya toprakla- Rusya ve Çin arasında doğal ya da suni bir birliği
engellemek idi. (1)
rındaki gücün dağı-
Dış Đlişkiler Konseyindeki (CFR) Amerikan siyaset
lımı Amerika’nın elitleri Mackinder’ın jeopolitik stratejisinde eğitim
görmüşlerdi. Nixon’un 1972’deki Çin’e karşı siyaset
küresel üstünlüğü değişikliğini hazırlayan Henry Kissinger’ın yardımcı-
sı olan Pekin eski Büyükelçisi Winston Lord, Pekin
konusunda belirleyi- eski CIA yöneticisi ve Büyükelçisi George Herbert
Walker Bush; ve Bush’un CIA’dan uzun dönem
ci öneme sahip ola- dostu, Çin Büyükelçisi, James R. Lilley. Hem Dış
Đşleri Bakanı Henry Kissinger, hem de Ulusal Gü-
cak…” (Zbigniew venlik eski Danışmanı Zbigniew Brzezinski
Mackinder’ın jeopolitiğinin savunucularıydılar. Âşi-
Brzezinski) kâr nedenlerden ötürü onların Mackinder’a ne ka-
dar borçlu oldukları pek dillendirilmezdi. (2)
“A
vrasya topraklarındaki gücün dağılı- ğunluğu Rockefeller ailesinin çevresindeki etkili
mı Amerika’nın küresel üstünlüğü gurubun bir parçasıydı. Özellikle de John D. III ve
konusunda belirleyici öneme sahip banker kardeşi David Rockefeller. Savaş Sonrası
olacak…” (Zbigniew Brzezinski) Çin siyasetini belirleyen de özellikle bu gurup oldu.
Pentagon’un “Kaynak Savaşları” Stratejisi Afrika’da 53 ülkeyi vuruş menzilinde olan ayrı bir
askeri birimin konuşlandırılması için sebep
Çin, Kasım 2006’da 45 kadar Afrikalı devlet baş- “Terörizm” miydi? Hayır. AFRICOM’un kurulması
ka-nının katıldığı daha önce eşi benzeri görülme- Vaşington’un Afrika’daki hammaddeler üzerindeki
miş bir ekonomik işbirliği, yatırım ve ticaret zirvesi- kontrolü giderek kaybetmesine karşı verdiği tepkiy-
ne ev sahipliği yaptı. Vaşington Çin’in Afrika’daki di. ABD’nin Afrika üzerindeki yeni ilgisinin nedeni
yeni girişimine fazla sessiz kalmayacaktı. Haziran terörizm değil, Çin idi.
2007’de Almanya’nın Stuttgart kentinde Bush yöne-
timi kıdemli Pentagon yetkililerine özel bir Afrika 1 Ekim 2008’de ABD’de çöken finans pazarları-
biriminin (AFRICOM) kurulması için yetki verdi. nın yarattığı karmaşanın tam ortasında Pentagon
yeni askerî komutanlığı USA-AFRICOM ya da kı-
Neden elli yıldan fazla bir süredir -Güney Afrika saca AFRICOM’u kurdu.
ya da petrol zengini Nijerya, Angola ve Mozambik
hariç- Afrika’yı yok sayan Vaşington şimdi Afrika’ya Amerika Birleşik Devletleri Afrika Komutanlığı
böylesine önem veriyordu? Ve neden ABD bu kıta- (AFRICOM) Birleşik Devletler Savunma Bakanlığı-
da özerk bir askerî karargâh için ek masraf yapma- nın yeni Birleşik Savaş Komutanlığıydı. 53 Afrika
ya gereksinim duyuyordu? ülkesindeki ABD askerî harekâtları ve askeri ilişki-
lerinden sorumlu olacaktı.
Sayfa 54
önce hiç duyulmamış bir statü verildi. Marshall, neden de, ABD’nin Ukrayna’yı NATO’ya sokma
Pentagon komuta zincirinde hiçbir ara rütbe olmak- arzusu idi.
sızın doğrudan Savunma Bakanına rapor veriyor-
du. Marshall, Rumsfeld’in Irak savaşında felâkete
dönen “Elektronik Savaş Alanı” stratejisinin mi-
Marshall yıllar içerisinde 87 yaşına rağmen marıydı: GPS yön bulma cihazlarıyla internete
“Askerî Meselelerde Devrim” (RMA) dediği şeyi bağlı askerler kullanmak. Ancak eleştiriler, Başkanı
uygulayacak birçok izdeş yetiştirdi. Himâye ettikleri Rumsfeld’i harcamaya ittiyse de, Marshall’a doku-
arasında Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul nulmadı ve Pentagon’da kaldı; işte o böylesine bir
Wolfowitz, Richard Perle ve daha sayısız savaş güce sahipti.
şâhini bulunmaktaydı. Rumsfeld ve Cheney’i
2001’de Rusya sınırına stratejik füze savunma sis- ABD Plânları “Sürekli Kaynak Savaşı”
temlerinin yerleştirilmesi için iknâ eden kişi
Marshall’dı. Bu, Birleşik Devletlere uzun süredir Pentagon’un “2008 Ordu Modernleştirme Stra-
hayalini kurduğu nükleer üstünlüğü, Rusya’nın nük- tejisi” belgesi ABD Ordusunca resmi doktrin olarak
leer bir ilk vuruş yapma ve karşılık verme kabiliyeti- çoktan benimsenmiş çok önemli stratejik ilkeleri ve
ni yok etme imkânı verecekti. (7) varsayımları açığa çıkarıyordu. Önsözünde soğuk
savaş sonrası bir “Dâimî Savaş” geleceği öngörü-
Rusya’nın Güney Osetya’daki yüzeysel bir kışkırt- lüyordu.
maya 2008’de çok sert tepki vermesinin asıl nedeni
ABD’nin bu nükleer üstünlük arayışıydı; Bir diğer Belgeden sorumlu olan Pentagon yetkilisi Gene-
ral Stephen Speakes, Sunuş kısmında şunları
vurguluyordu:
Sayfa 56
Tarihi Perspektiften
Şark Meselesi ve
Onun Günümüzdeki Uzantısı
Kürt Sorunu (2)
Prof. Dr. Đlber Ortaylı’nın da değindiği gibi, henüz
Asım US
kabul edilmiş bir tez, bu konuda yoktur. Yani kesin
olarak Kürtlerin kökenleri nereden geldiğine dair
genel kabul görmüş bir müspet teori yoktur. Var
Öncelikle, Kürt kökenli Türk diyen ise, tarih bilgisinden yoksundur.
vatandaşlarımızın etnik kö-
Bu konudaki tezlerden bir tanesi, onların Đrani ya
kenlerine ilişkin pek çok tez da Arabi kökenli olduklarına dair araştırmaları içerir.
vardır, ancak Đlber Bir diğer kaynağa göre ise onların, menşei Orta
Asya’da bulunan Turani bir kavim olduklarıdır.
Ortaylı’nın da değindiği gi- ‘’Türkmenlerin Kürtleşmesi’’ni işleyen M.Eröz ise,
bi, henüz kabul edilmiş bir Ziya Gökalp ve kendi saha çalışmalarına dayana-
rak, Osmanlı Devleti’nin Alevileri baskı altında tuttu-
tez, bu konuda yoktur. Yani ğunu, bu sıkıntıların bölgedeki asayişsizlik, iktisadi
kesin olarak Kürtlerin kö- zorluklar ve Safeviler’le olan devletler arası reka-
G
eçtiğimiz bölümde, Şark Meselesinin
ne olduğunu ve bunun hangi devletler-
ce, hangi amaçlar uğruna çıkarıldığını,
Türkiye’ye yapılan bu saldırıların ve
çıkartılan isyanların, neden emperyalizm uzantısı
sayılması gerektiğini incelemiştik.
görünüşü’’nde, millî varlığa yararlı ve zararlı cemi- (10) Aynı eser, s.16
yetler ve mensupları, kısacası dostla düşmanı ayırt
(11) Aynı eser, s.16
etmeye yardımcı olacak bilgileri bir bölümde temer-
küz ettirmişti. Çünkü durum, emperyalizmin Türkleri (12) Aynı eser s.16
sömürgeleştirme planından ibaretti. Zaten daha
sonra Lenin de, emperyalistlerin bu planlarının bel- (13) Aynı eser
gelerini, açıklayacaktır.
(14) SONYEL Salahi R. , Gizli Belgelerde Osmanlı Dev-
Bu bölümde, “yapay” Kürt sorununun nasıl oluştu- leti’nin Son Dönemi ve Türkiye’yi Bölme Çabaları, s.40 ,
Kaynak Yayınları , Mayıs 2009
rulmaya çalışıldığını, bu sorunun Ermeni meselesi,
Rum meselesi, Süryani meselesi vb. nasıl kullanıl- (15) ALPKAYA Gökçen, ALPKAYA Faruk , 20. Yüzyıl
dığını ve ne şekilde daha büyük bir planın parçası Dünya ve Türkiye Tarihi, s.17, Tarih Vakfı, Đstanbul 2004
olduğunu ve hangi ortamda zuhur ettiğini, kimlere
hizmet ettiğini biraz yüzeysel bir şekilde özetleme- (16) MARX Karl, ENGELS Friedrich, Komünist Manifes-
ye çalıştık. Bir sonraki bölümde bu husus, daha to, s.46, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Kasım 1968
detaylı bir şekilde ele alınacaktır. (17)BEAUD Michel, Kapitalizmin Tarihi, s.179, Dost
Kitabevi, Ankara Mart 2003
(Devam edecek…)
(18) KARPAT Kemal, Türk Demokrasi Tarihi, s.105-106,
Asim.Us@PolitikaDergisi.com Đmge Yayınevi, 3. Baskı
Ş
u an Türkiye’nin PKK terör örgütüyle yürüt-
tüğü “gerilla savaşının” iki ismi daha var- zorlu arazi şartları ve çetin hava koşullarıyla da sa-
dır. Bunlardan ilki politik söylemle; “düşük vaşmanız gerekmektedir. Aynı zamanda yiyecek ve
yoğunluklu savaş”, diğeri askeri literatür- içecek kaynaklarının yerlerini iyi bilmeniz ve doğa-
deki adı “gayrinizami harp”tir. “Gerilla savaşı” da aç kalmama taktiklerini de üstün bir disiplinle
terimini kim ya da nerede kullanır derseniz; aslında uygulamanız gerekmektedir. Ancak bu şartları ne
gerilla, bu savaş taktiğiyle savaşan kişilere denir. kadar yerine getirirseniz getirin, savaştığınız bölge-
deki halktan veya başka bir yerden yiyecek ve cep-
hane yardımı alamazsanız GNH taktiğiyle en fazla
Sayı 24 Sayfa 67
PKK’nın Doğuşu
Bu kamplarda Japon "Kızıl
1980 Darbesinden sonra çoğu silahlı eylemci Do- Ordu Fraksiyonu"ndan,
ğu ve Güneydoğu bölgesine, Irak’ın kuzeyine, Suri-
ye’ye Đran’a ve Beyrut’a kaçtı. Bu sıralarda Ortado- Tayland'lı "Şetani Kurtuluş
ğu dört büyük ve önemli olaya sahne oldu: Đran'da Cephesi"ne, "Eritre Kurtuluş
Şah'ın devrilmesi, Sovyet Rusya'nın Afganistan-
'ı işgali, Irak-Đran Savaşı... (1)
Hareketi"nden,
POLISARIO'ya, Ermeni
ABD’nin Ortadoğu’da aktif rol alması da bu za-
manda başladı. Đran-Irak savaşını başlatarak aza-
ASALA'dan Kürt PKK'ya ka-
lan dolar rezervlerini tekrar eskisi haline getirdi. dar dünyanın dört bir köşe-
Afganistan’ın Rusya’ya karşı direnişini sağlamak sinden gelen birçok terör ör-
için sonradan Taliban’a dönüşen “Afgan mücahitle-
re” askeri eğitim, silah ve patlayıcı yardımı yaptı. gütünü barındırıyor, besliyor,
Afganistan’a yaptığı patlayıcı maddeler öyle çoktu koruyordu.
ki, her Afgan mücahidine 1.200 kilo patlayıcı düşü-
yordu.
TSK, yıllarca GNH taktiğiyle savaşan PKK ile yıl- modem çağın gereklerine uygun olarak sürdürmüş
lar sonra GNH taktiğiyle savaşmayı akıl edecek, ve TSK’nın reorganizasyonu kapsamında 1992
bunun için GNH taktiğiyle savaşmayı iyi bilen Özel yılında Özel Kuvvetler Komutanlığı adını almıştır.
Kuvvetleri terör bölgesinde görevlendirecektir. Özel Kuvvetler Komutanlığı Özel Birlikler, Okul ve
Destek Birlikleri şeklinde teşkilatlanmıştır. Özel
Bugünkü Özel Kuvvetler Komutanlığının çekirde- Birliklerin temeli her biri kendi konularında uzman
ği; 2’nci Dünya Savaşını müteakip, Sovyetler Birli- timlerden oluşmuştur.
ği’nin Türkiye için büyük bir tehdit oluşturması üze-
rine, Silahlı Kuvvetlerin harekatını, düşman gerisin- Bordo Bereliler, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değişik
de icra edilecek faaliyetlerle kolaylaştırmak maksa- sınıf ve rütbelerdeki subay ve astsubaylarından
dıyla; 1952 yılında, zamanın Yüksek Savunma Ku- oluşan, iç ve dış tehditlerin bertaraf edilmesine
rulunun karan ile Milli Avcı Birlikleri şubesi olarak karşı her türlü arazi ve iklim şartlarında görev ya-
kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren, gelişimini pabilecek nitelikte üst düzey eğitime tabi tutularak
yetiştirilmiş özel askerlere verilen
isimdir. Bu askerler aynı zamanda
devlet büyüklerinin yakın koruma
görevini de yerine getirirler. Dün-
yanın en iyi askeri özel timleri sı-
ralamasında 3. sırada yer alır.
Ününü Abdullah Öcalan'ın yaka-
lanma görevinde duyurmuştur.
Bordo Berelilere üye olan askerle-
rin adları soyadları MĐT tarafından
korunur. (5)
manlarda PKK’nın silahlı eylemlerini arttırmasına sıyla da bitme noktasına gelmiştir. Ancak PKK’nın
olanak sağlamıştır. günümüzde silahlı eylemlerinde tekrar gözle görü-
lür bir artış olmaktadır.
TSK-PKK Savaşı 1993-1995
PKK’nın Şansı
Özel Kuvvetlerin terör bölgesinde görevlendiril-
mesi PKK’ya büyük kayıplar verdirmeyi başarsa da Genelkurmay Başkanı Đlker Başbuğ, son zaman-
bunlar lokal başarılar olarak kalmıştır. Büyük başa- larda artan PKK’nın silahlı eylemleri dolayısıyla bir
rılar elde etmek için TSK’nın topyekun savaş hali- televizyon programında şu ifadeleri kullanmıştır:
ne bürünmesi gerekmekteydi. Bunun için üç ay “PKK aslında şanslı bir örgüt. Tam çökme nok-
komando eğitimi almış erler de kullanılmaya baş- tasına, çözülme noktasına geliyor ama maalesef
lanmış, binlerce GNH taktiğiyle savaşan askerler konjonktürel durumlar hep lehine cereyan edi-
ve yüzlerce gezici birliklerle PKK’ya bölgede göz yor. Bir diğer önemli tespit ise, ne zaman terör
açtırılmaz olunmuştur. GNH taktiğiyle savaşan bu eylemleri azaldı veya hiç olmadı, biz bunu yan-
askerlere aynı zamanda hava desteği de verilerek lış algıladık. Sanki terör örgütü bitti dağıldı. As-
büyük başarılar sağlanmıştır. PKK ve TSK’nın top- lında dağ kadrosu duruyordu ama eylem sayıla-
yekun savaşı 1993-1995 yılları arasında çok yoğun rı düşmüştü. Örnek 1999’dan 2004 yılına kadar
bir şekilde yaşanmıştır. eylem yok ancak örgüt bitmedi. Örgütün dağ
kadrosu yine duruyordu. Burada bir algılama
PKK’nın Eylemlerini Arttırdığı Zamanlar yanlışlığımız oldu. Biraz daha doğru algılasay-
dık o dönemde daha sağlıklı tedbirler alabilir-
PKK, 15 Ağustos 1984 yılında yaptığı ilk silahlı
dik.” (6)
eyleminin ardından eylemlerini arttırarak sürdür-
müştür. PKK’nın 1984 yılından itibaren artarak sür- Peki PKK’nın şansı, silahı, eğitimli gerillaları ne-
dürdüğü bu silahlı eylemler 1992 yılında kuruluşun- reden geliyordu? PKK’nın gerilla toplamak için cahil
dan bu yana en yüksek seviyesine ulaşmış, 1993- köylü halkı kandırıp dağda GNH savaşı öğrettiği
1995 savaşında TSK’nın başarılı operasyonları biliniyor. Peki bu kadar zor bir savaşı köylülere kim
sayesinde PKK neredeyse dağılma sürecine gir- öğretiyor? PKK’nın bünyesinde bulunan bu kadar
miş, hatta liderleri Abdullah Öcalan’ın yakalanma- cahil elemanlar GNH taktikli savaşı nasıl öğreniyor-
Sayı 24 Sayfa 73
1990-1991 yılları arasında Saddam’ın Kuveyt’i Afganistan’da Ruslar ile savaşması için Af-
işgali ve ABD’nin Irak’a müdahalesinden 1 yıl sonra gan mücahitleri (Taliban’ı) eğiten, Đran’da Şahı
PKK kuruluşundan bu yana Türkiye’ye karşı en devirmek için propaganda yapan, Saddam’a
kanlı eylemlerini gerçekleştirmiştir. karşı Barzani ve Talabani’yi eğiten kim ise,
PKK’yı da eğitenin o olduğundan hiç şüphem
Ve şimdi...
yok...
11 Eylül saldırılarından sonra “kimyasal silah var”
Umit.Minel@PolitikaDergisi.com
bahanesiyle işgal ettiği Irak’a askerlerini yerleştir-
mesinden yaklaşık 7 yıl sonra PKK’nın silahlı ey- Kaynaklar:
lemlerinde artış başlamıştır.
(1): www.gazetemuz.com (1970-1980 Türkiye Ve Orta-
doğu Senaryoları)
Gördüğünüz gibi PKK’nın silahlı eylemlerini ger-
çekleştirdiği dönemlerde hep Ortadoğu’da ABD (2): www.temha.net (Suriye ve Terör)
varlığı söz konusu...
(3): www.odatv.com (PKK TEKRAR SURĐYE'YE MĐ YA-
ABD, PKK’ya Eğitim Veriyor! KINLAŞIYOR?)
Her ülke PKK’ya yardım yapabilir ancak her ülke (4): www.haberpan.com (PKK’nın adını duyuran eylem:
bire bir PKK gerillalarına eğitim veremez. Gerilla Eruh baskını)
eğitimi savaşılan bölgede verilir. Bunun için de eğit-
(5): askerenes.blogcu.com (ÖZEL KUVVETLERĐN TA-
menlerin savaşılan bölgede olmaları gerekmekte-
RĐHÇESĐ)
dir. Yani Ortadoğu’da...
(6): www.bugun.com.tr ('PKK şanslı bir örgüt')
GNH savaşı sadece dışarıdan ya da içeriden si-
lah-cephane ve yiyecek teminiyle değil, aynı za-
manda iyi eğitilmiş nasıl pusu atılacağını bilen, ka-
çış yollarını öğrenen, mayın yerleştirmeyi, bubi tu-
Sayfa 74
Teröre Çözüm:
Y
aklaşık 30 yıl olmak üzere, PKK terörüy-
devletleri ve ABD olduğu kısır döngüsü içerisi-
le mücadele ile geçen yıllar… Đlân edilen
OHAL’ler, askeri harekât-
lar, GAP, ekonomik teşvik-
ler, zaman zaman da olsa demokratik
adımlar; bütün bu çözüm yollarına
baktığımız zaman, 73 milyonluk ve G-
20’ye dâhil olan bir ülkenin, böyle bir
sorunun üstesinden gelememesi, bir
yerlerde eksikler ya da hatalar yapıl-
dığının bir işareti olduğunu gösteriyor.
Bu çözüm yolları içerisinde en somut
adım olan GAP’ı dahi bitiremeyen bu
büyük ülkenin, artık hatalarından ders
çıkarmasının zamanı geldi de geçi-
yor.
OguzKemal.Ozkan
@PolitikaDergisi.com
Sayfa 80
H
ükümet iradesinin terörle mücadele ko-
nusunda yine tavizler verdiği dönemden ABD silahları PKK’lı teröristlerin elinde çıkıyor.
geçiyoruz. Artık hiç kimse şaşırmıyor, ABD bombalarıyla askerlerimiz şehit ediliyor. ABD
verilen tepkiler gün geçtikçe azalıyor, PKK’yla temaslarını artık yalanlama ihtiyacı bile
yine bir uyuşturulma sürecinden geçi-
yoruz.
Gerçekleri görmekten
kaçan kadrolar hala duru-
mu saptırmayı sürdürüyor-
lar… Gelişmiş toplumlarda
yaşam şefkatle değil başa-
rıyla ölçülür, ancak başarılı
insan yüreklendirilir.
Ordumuzun savaştığı ve şehit verdiği cepheleri “Diren ey memleket! Kara kışta, kavuran yaz-
bugün genç nesillere unutturan, unutturmaya çalı- da, bir avuç hainin ortasında, düşman kuşatma-
şanlar, aslında geçmişimizi unutturmak istemekte- sında, sağcı faşistlere, solcu faşistlere, emper-
dirler. Bugün hala “al bayrak” altında yaşıyorsak yalist esirlere, satılmışlara, satanlara rağmen
bunun tek nedeni vardır: “Kahraman Ordumuz”. diren. Diren, Kuvayi Milliye şehitlerinle, gence-
cik yiten bugünkü şehitlerinle, Nâ-
zım gibi şairlerinle, evrensel sevgiyi
büyütenlerinle yediden yetmişe da-
yan. Diren ey memleket, senin için
düşlerimi vermişim, ruhumda atan
canı mı vermeyeceğim? (Medine AK-
BABA)
Aylin.Sapaz@PolitikaDergisi.com
Sayı 24 Sayfa 83
Sayfa 84
S
evgili Politika Dergisi okurları; yeni bir
sayıda, yeni bir yazıda yine sizlerle ol- Osmaniye merkeze bağlı Kırıklı Köyü'nde bulunan
mak, sizlerin karşısında olmaktan mutlu- Jandarma Komando Birliği'ne teröristler tarafından
luk ve onur duyarken malum son birkaç roketli saldırı düzenlendi. Bu saldırıda Teğmen
aydır yine yükselen terör ve terör olaylarıyla içimiz Cumhur Akdağ'ın eşi Pınar Akdağ şehit düştü.
yine kan alıyor. Ülkemiz 30 yıla yaklaşan bir bela Akdağ’ı gencecik yaşta dünyadan, kocasından ve
ve illet yüzünden adına PKK ve ‘Kürt sorunuymuş’ hayallerinden ayırdılar. Bütün ülke olarak çok bü-
yük acı çektik. Hele ki bu gencecik kızımızın 40 gün
önce babasının cenazesini def edip kocacısının
yanına gitmesi ve şehit olması hiçbir şekilde adı ne
olursa olsun kabul edilecek bir şey değildir. Hiçbir
şey, hiçbir dava, hiçbir düşünce, hiçbir ideoloji, hiç-
bir durum sivil ve masum insanların öldürülmesini
haklı göstermez. Ama karşınızda eli, ağzı kan ko-
kan bir terör topluluğu ve onun yandaşları varsa biz
bu sahneleri daha çok izleriz.
Sayı 24 Sayfa 85
yorum.’ Bu, dağdaki militanlara ‘Ya aptallar, siz Bana dayanarak bir şey yapılmamalıdır, ne
ne durmuşsunuz, ben sizin lideriniz değil mi- yapılacaksa, herkes kendisi için yapsın artık
yim, nasıl cevap vermiyorsunuz?’ mesajıdır.” kendi siyasetlerine kendileri karar vermeliler.
diyordu Şemdi Sakık. Bakın terörist başı ne diyor; Bir kez daha belirtiyorum, ben muhatap bulama-
beyefendi (!) hastaymış yanıyor, kızarıyormuş! dığım için çekiliyorum. Eğer şartlar değişir ve
“Muğla’da yaşamını yitiren Kürt öğrenci Şerzan muhatap çıkarsa ben görüşmeye hazırım.”
Kurt’un yakınlarına başsağlığı dileklerimi sunuyor, Kendine muhatap bulamıyormuş, çekiliyormuş
acılarını paylaşıyorum. Tokat’ta da Kürt öğrencilere ama bu savaş olarak anlaşılmasın diyor. Yönetimi
dönük benzer saldırılar var. Sindirmeye çalışıyor-
Bayık; 1951 Elazığ-Hazar doğumlu. PKK’nın 18
lar, bunlar sindirme amaçlıdır. Bu saldırılar daha
da artarak devam edebilir, buna karşı tedbirler kurucusundan biri. Örgütün askeri kanadı
alınabilmelidir.” ARGK’nın başında ve Đran bağlantılarını sağlıyor.
Ölen öğrencinin acısını paylaşıyormuş! Bu bir PKK’nın iki numaralı ismi. Kod adı “Cuma”.
ırkçı saldırıymış üniversiteli sözüm ona Kürt genç- Karayılan; Şanlıurfalı. PKK’ya 1979’da katıldı.
leri buna karşı tedbir almalıymış! Yani üniversitede Kod adı Cemal. Silahlı mücadelenin ön planda ol-
olay çıkaran polisle, üniversite yönetimiyle çatışa- masını savunan Muhafazakâr kanadın lideri.
bilirlermiş! Ali Haydar Kaytan; Kod adı Fuat. Tuncelili.
“Bir kez daha söylüyorum. Karşımda muhatap PKK’nın üst düzey kadroları arasında, istihbarat
olmadığından dolayı bu süreci daha fazla devam biriminin de yöneticilerinden
ettirmemin ne anlamı ne faydası ne de şartları var- Bunlar PKK’nın şu anki saldırı kanadı liderleri ve
dır. Bir muhatap bulamadığımdan dolayı da 31 Ma- terörist başına bağlılıklarıyla tanınırlar. Üçünün en
yıs’tan sonra çekiliyorum. Bu yanlış anlaşılmasın. büyük özelliği siyasi ve politik görüşmelerle değil
Ben bir savaş çağrısı değil bir savaş falan baş- silahlı saldırılarla sözüm ona ‘”Kürt sorunu” çözül-
latmıyorum. Benim sağlığım ve şartlarım da orta- melidir, görüşüne sahip olmalarıdır. Yani terörist
da. Bu şekilde sürecin ne Kürtlere ne KCK’ye ne başı terör saldırıları yapılmalı beni muhatap aldır-
de devlete bir faydası vardır. Bundan sonra so- maya çalışın diyebilecek kadar küstahlaşabiliyor.
rumluluk KCK’dedir, hatta BDP’de ve devlette- Osman Öcalan ile Botan olarak bilinen Nizamettin
dir. Sonuçta ben burada yönetemem. Ne yapa- Taş’a da geri dön çağrısı yapılıyor. Yani örgüt için-
caklarına kendileri karar verecekler. Bayık, Ka- de ciddi kan kaybı var, sizler geri gelirseniz buna
rayılan, Abbas, Haydar onlar samimidirler, hal- bir şekilde “dur” diyor.
kın önderliği rolünü üstlenmişlerdir. Artık bu “Ben karşımda bir muhatap olmadığı için çekiliyo-
ağır sorumluluk onlardadır. Bulunduğum şartlar- rum ama bu muhatap olursa görüşme olmaz anla-
dan dolayı haklarında olumlu, olumsuz bir şey de- mına gelmiyor. Dediğim gibi çekiliyorum, bundan
mek istemiyorum. Osman-Botan gibi alçaklar ise sonra ne olacağına Kürtler kendileri karar vere-
yanlarına kadın ve milyonlarca para alarak kaçtılar. cektir. Türkiye’deki ve diğer parçalardaki KCK
Görüyorsunuz bunların izi hala Avrupa’da çıkıyor. örgütlenmeleri kendi koşullarına göre karar ve-
Bunlar binlerce kişi de yanlarına alarak gittiler. rip mücadele yöntemlerini belirleyebilirler. Ben
Bunlara da çağrı yapıyorum kendilerini bir şekilde
affettirsinler, yoksa bunları bu haliyle bundan sonra
ne yer, ne gök kabul eder.
Sayı 24 Sayfa 89
Kadro Hareketi
lizmin, ezilen ulusların ve sömürgelerin metropolle-
Ozan ÖRMECĐ re karşı verdikleri mücadelenin, devletçiliğin ilk defa
bu kadar geniş kapsamlı olarak tartışıldığı bir plat-
form olarak daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan
Yine Kemalizm-
Kemalizm-Sosyalizm ilerici, devrimci hareketler üzerinde dolaylı ya da
doğrudan bıraktığı etkiyle varlığını fazlasıyla hisset-
sentezi çabalarının yapılması
tirmiştir. Yine Kemalizm-Sosyalizm sentezi çabala-
ve Türk devriminin dünya- rının yapılması ve Türk devriminin dünyadaki anti-
daki antiemperyalist devrim- emperyalist devrimlere öncü olacak bir devrim ola-
rak düşünülmesi bakımından Kadro hareketi erken
lere öncü olacak bir devrim dönem bir neo-Marksist (Bağımlılık Okulu ve Dünya
olarak düşünülmesi bakımın- Sistemi Teorisi’ne benzeyen) hareket bile kabul
edilebilecek çok önemli bir dergi ve siyasal arayış-
dan Kadro hareketi erken dö- tır. Kadro’nun 1960’larda belirecek olan Yön hare-
nem bir neo-
neo-Marksist hareket keti ve Milli Demokratik Devrim tezi üzerindeki
etkileri de açıktır.
bile kabul edilebilecek çok
önemli bir dergi ve siyasal
arayıştır.
K
adro hareketi sosyal bilimciler tarafın-
dan ülkemizde yeşermiş en değerli ve
özgün siyasi ve entelektüel hareketler-
den biri olarak uzun zamandır Türk sos-
yal bilimlerinde bir çekim merkezi olmuş, gerçekten
çok önemli bir konudur. Kadro hareketi, ismini
1932 Ocak ve 1934 Aralık tarihleri arasında kısıtlı
sayıda, yalnızca 32 sayısı yayınlanmış aylık Kadro
dergisinden alır. Derginin bu kısıtlı sayıda yayınına
ve sonraları Kemalist rejim tarafından kapatılmaya
zorlanmasına rağmen bıraktığı izler ve yaptığı etki-
ler çok önemli düzeydedir. Kadro hareketinin Türk
entelektüelinin düşünce çizgisi, Türk modernleş-
mesinin doğası ve Kemalizm’in yorumlanması üze-
rine yaptığı etkiler kanımca yadsınamaz düzeyde
önemlidir. Kadro hareketi Türkiye’de antiemperya-
Sayı 24 Sayfa 91
Soldan sağa: Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Mehmet Şevki Yazman, Şevket Süreyya Aydemir, Đsmail Hüsrev Tökin
Sayfa 92
Kadrocuların liberalizme bakışı gayet açık ve net Savaşı bitmiş olsa da, “ekonomik Dumlupınar
bir şekilde olumsuz ve küçümseyicidir. Kadro libe- Savaşı” daha yeni başlamaktadır. Ve ona göre,
ralizmi kapitalizmin demokrasiyle beraber kullandı- “Askeri Dumlupınar planlı ve sistemli bir faaliyetin
ğı bir kılıf ve araç olarak görmüş ve bu nedenle yemişiydi. Đktisadi Dumlupınar da plan ve sistem
şiddetle eleştirmişlerdir. Mesela Burhan Asaf’a ister” (Tör, “Müstemleke iktısadiyatından Millet
göre “Demokrasi hattı zatında ve kendi manası iktısadiyatına”, sayfa 8, Kadro no:1). Tör’e göre
içinde mevcut değildir ve yine demokrasi kapitaliz- ekonomi alanında dünyada üç önemli model bulun-
min siyasi ve idari kılıfından ibarettir” (Hakkı Uyar, maktadır. Birinci model Sovyetler Birliği’nin başını
“Resmi Đdeoloji ya da alternatif resmi ideoloji oluş- çektiği sosyalist ülkelerde görülen ve işçi sınıfı
turmaya yönelik iki dergi: Ülkü ve Kadro mecmua- diktatoryasına dayalı planlı, devletçi ekonomi-
larının karşılaştırmalı içerik analizi”, sayfa 189). dir. Đkinci model ABD ve Milletler Cemiyeti ülke-
Đsmail Hüsrev, Burhan Belge ve Vedat Nedim lerinde görülen ve büyük eşitsizliklere yol açtığı
liberalizmi kapitalizmle eş tutmuş ve liberalizmin için eleştirilen kapitalist gelişme yoludur. Kadro-
ekonomik boyutu üzerinde durmuşlardır. Tekeli ve cuların üzerinde durduğu yeni üçüncü model ise,
Đlkin’e göre Kadrocularda da görülen bu devlete bağımsız bir ulusal ekonomi arayışında olan
yakın durma, devletin gölgesinde yetişme durumu, ülkelerin izlemesi gereken ve bu ülkeleri sömür-
Osmanlı’dan başlayarak Türk aydınında görülen ge olmaktan kurtaracak planlı milli ekonomidir.
bir özelliktir. Vedat Nedim Tör “Müstemleke Vedat Nedim planlı ekonomi olmaması durumunu
Đktısadiyatından Millet Đktısadiyatına 1-2” maka- şu örnekle açıklar: “Binayı kurmak için lazım gelen
lelerinde ekonomik bağımsızlığın öneminden bah- bütün malzeme ortada yığılır.. Fakat elde mühen-
setmiş ve otarşik bir anlayışa sahip olduğunu gös- dislerin, kalfaların, ustaların ve işçilerin zeka ve iş
termiştir. Kapitalist sistemin çevresel ülkeleri müs- kuvvetini bir hedefe doğru sevk edecek bir plan
temleke (sömürge) ya da yarı-müstemleke (yarı- yok” (Tör, “Müstemleke iktisadiyatından Millet ikti-
sömürge) yapacağını belirten Tör, bu sadiyatına”, sayfa 10, Kadro no:1). Liberalizmi
kategorizasyonuyla “Dünya Sistemi Teorisi”nin “şuursuz iktisat siyaseti” olan gören ve
ulaştığı değerlendirmeye yaklaşık 40 yıl öncesin- “anarşik” tanımını getiren Tör, korumacı politikala-
den ulaşabilmiştir. Tör’e göre askeri Dumlupınar rın neden gerekli olduğunu şu şekilde açıklar:
“Çünkü Tanzimat’tan sonra Avrupa sanayi emtiası
ile beraber memleketimize giren fikir emtiası ara-
sında liberalizma da vardır. Avrupa sanayi emtiası-
nın memleketimize serbestçe girebilmesi için
‘Bırakınız yapsın, bırakınız geçsin’ prensibinin de
beraber girmesi şarttı. Fakat şimdi gümrük kapıları-
mız kontrolümüz arlındadır. Kafalarımızın da güm-
rük kapılarını yabancı, çürük ve zararlı fikir emtiası-
na karşı kapatalım” (Tör, “Müstemleke iktisadiyatın-
dan Millet iktisadiyatına 2”, sayfa 10-11, Kadro
no:2).
ler arası eşitsizlikleri, sınıflar arası eşitsizlerden larının karşılaştırmalı içerik analizi”, 1997, Toplum ve
daha ön planda tutmalarıdır. Kapitalist ve emperya- Bilim sayı 74, 181-191
list Batıya karşı kuşkucu ve isyankar tutum bu hare-
- Türkeş, Mustafa, “The Ideology of the Kadro
ketlerin bir diğer ortak özelliğidir. Otarşik ya da en
Movement: A Patriotic Leftist Movement in Turkey”,
azından ithal ikamesine dayalı korumacı dış ticaret 1999, “Turkey Before and After Atatürk” (Sylvia
esası tüm bu hareketlerde görülecektir. Bu hareket- Kedourie), London: Frank Cass Publishers
lerin bir diğer özelliği de komprador burjuvazi kav-
ramıyla uluslararası ya da küresel kapitalizmle iş - Tekeli, Đlhan & Đlkin, Selim, “Bir Cumhuriyet Öyküsü:
birliği yapan yerli burjuvaziye tepki göstermeleridir. Kadrocuları ve Kadro’yu Anlamak”, 2003, Đstanbul: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları 134
Dünya Sistemi Teorisi ve Bağımlılık Okulu’nun
Kadro hareketinden esinlendiğine dair elimizde - Türkeş, Mustafa, “Kadro Hareketi Ulusçu Sol Bir Akım”,
kanıt bulunmamasına karşın Kadrocuların bu dü- 1999, Ankara: Đmge Kitabevi
şüncelere 30-40 sene önce ulaşmış olmaları
Türk sosyal bilimleri için bir iftihar konusu ol- - Harris, George, “The Communists and The Kadro
malıdır. Movement Shaping ideology in Ataturk’s Turkey”, 2002,
Đstanbul: The Isis Pres
Ozan.Ormeci@PolitikaDergisi.com
- Harris, George S., “Türkiye’de Komünizmin Kaynakla-
KAYNAKLAR rı”, 1975, Đstanbul: Boğaziçi Yayınları
Atatürk Döneminde
Halkçılık
Ne Anlama Geliyordu?
batiye) bozguna uğratılmış; henüz Ermeniler sal-
Prof. Dr. Sina AKŞĐN dırmamış; Delibaşı Mehmet Konya’da isyan etme-
mişti. Bunlar olumlu etkenlerdi. Buna karşılık Yu-
nanlılar, istilalarını Uşak’a, Bursa’ya vardırmış;
Atatürk 13 Eylül 1920’de Đstanbul Hükümeti, Sevr Antlaşması’nı imzalamış
bulunuyordu. Yine olumlu bir gelişme, Sovyetlerle
TBMM Hükümetinin ilk ilişkilerin kurulmuş ve gelişmekte olmasıydı. Đlkba-
harda Mustafa Kemal, Lenin’le mektuplaşmış;
kapsamlı siyasal progra- ardından Bekir Sami başkanlığındaki bir heyet
mını ve aynı zamanda ilk Moskova’ya gitmiş, görüşmelere başlamıştı. Bu
arada, 3 Haziran 1920 günü, Sovyetler Dışişleri
anayasa taslağını Meclise Komiseri Çiçerin’in bir mektubuyla Misak-ı Millî’yi
sundu. Belge 18 Eylül’de kabul ettiklerini bildiriyorlardı. Böylece Yunan işgali-
ni ve Sevr’i ortadan kaldırmak için Sovyet desteği,
Mecliste okundu. Belgenin TBMM Hükümetinin dış siyasette en önemli umut
kapısı durumuna gelmiş bulunuyordu.
bir adı da “Halkçılık
Halkçılık Programı böyle bir ortamda TBMM’ye
Programı” idi. sunuluyordu. Programı incelerken bu ortamla ilişki-
lendirmek gerekir. Bu belgeye göre, TBMM Hükü-
metinin yegâne amacı, halkı emperyalizm ve
H
alkçılık ilkesi, denilebilir ki altı oktan ilk kapitalizmin “tahakküm ve zulmünden” kurtar-
çıkan ilkedir. Atatürk 13 Eylül 1920’de maktı (m.2). Gerçi 1. maddede, TBMM’nin hilafet
TBMM Hükümetinin ilk kapsamlı siyasal ve saltanatı kurtarmak üzere kurulduğu belirtili-
programını ve aynı zamanda ilk anaya- yordu, ama 6. maddede egemenliğin kayıtsız
sa taslağını Meclise sundu. Belge 18 Eylül’de Mec- şartsız milletin olduğu vurgulanıyordu. 25 Ey-
liste okundu. Belgenin bir adı da “Halkçılık Prog- lül’de yapılan gizli oturumda Mustafa Kemal,
ramı” idi. Daha sonra 21 Ekim’de TBMM kısa bir Vahidettin için “Hain bir adamdır.” dediği zaman
beyanname ile programda yer alan emperyalizm alkışlar ve “bravo” sesleriyle karşılanıyordu. (1) Bu
ve kapitalizm karşıtlığını yineleyecek ve 18 Ka- biçimde ortaya konan devrimci cesarette, emperya-
sım’da başlayan görüşmeler, 20 Ocak 1921’de lizm ve özellikle kapitalizme karşı tavır alınmasın-
Türkiye’nin ilk anayasası, Teşkilat-ı Esasiye Ka- da, kuşkusuz Sovyet desteğinin önemli bir payı bu-
nunu ile sonuçlanacaktı. lunuyordu. Ayrıca bu sıralar Anadolu’da Bolşevikle-
re yakın Yeşil Ordu gibi bir örgütün açıkça ve 14
Bu sırada, yani 13 Eylül 1920’deki genel duruma
Temmuz’da kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin
bakalım: Anzavur, Düzce-Adapazarı, Çapanoğlu
gizli olarak çalıştığını, kimi dinsel çevrelerin bile
Đsyanları bastırılmış; Hilafet Ordusu (Kuvayı Đnzi-
Bolşevikliğe yakınlık gösterdiğini biliyoruz. (2)
Sayı 24 Sayfa 103
Güç ve bilim...
Geçmişten Günümüze
Bilim ve Đktidar
Đlişkisi (1)
lar elde etmenin ve süreklilik ilkesine bağlı olarak
Selvihan ÇĐĞDEM birikimli ilerlemenin adıdır. Đnsanlığın var oluşuyla
diyoruz, çünkü insanın insan olarak kendi farkına
varması da yine bilim sayesinde olmuştur. Bilimde
B
ilim ve iktidar tarih boyunca ilişki içinde
olmuştur. Kimi zaman bilim iktidarın kimi esas olan tıpkı sanat gibi yaratıcılıktır. Çünkü insa-
zaman da iktidar bilimin etkisi altında nın içinde yatan yaratma isteği onu doğaya karşı
kalmıştır. Bu etkileşimin olumlu ve olum- hükmetmeye zorlamıştır. Bu sayede insan bir za-
suz tarafları olmuştur şüphesiz. Geçmişten günü- manlar kendisinin üstesinden gelemediği güçlere
müze uzanan bilim ve iktidar ilişkisinin neden ve hakim olmaya başlamış, yaşam şartlarını günden
nasıl oluştuğu ve nasıl olması gerektiği ise tartış- güne iyileştirmiştir. Bilimin temeli deney ve gözle-
malı konuları beraberinde getirmektedir. me dayanmaktadır. Đnsanın içindeki merak, sürekli
soru sormasına neden olmuş, bu sorulara verilen
Bilim, insanlığın var oluşuyla birlikte, merak duy- cevaplar başka soruların sorulmasına yol açmış, ne
gusunun kamçıladığı öğrenme isteğiyle yeni buluş- sorulan sorular tükenmiş ne de aramaktan vazge-
Sayı 24 Sayfa 107
halûkarda gerçekten de ikinci bir rol oynaması ge- şünceleri sapkınlık olarak gösteriyordu. Söz gelimi
rektiğini söyleme cesaretini gösterdi. Melnchton 1541 yılında otoriteleri bu “sorumsuz
fanteziler” karşısında etkin önlemler almaya davet
Galileo aynı zamanda insanın imgelem ve yaratı- ediyor, Luther ise Copernicus’u deli ilan ediyordu.
cılık gücüne sahip olduğunu da savunuyordu. Bilim
Kitab-ı Mukaddes yorumlarına değil, Kitab-ı Mu- Galileo’nun çağdaaşı olan Sir Francis Bacon
kaddes yorumları bilimin ortaya koyduğu sonuçlara (1561-1626) bilimin ve onun toplumla ilişkisinin ye-
uymak zorundaydı. Galileo’nun savunduğu devrim- nilenmesinde öne çıkan bir simaydı. Verimli bir ya-
ci görüş buydu. Copernicus ve Galileo’nun yalnız- zar ve ampirik (gözlemci) bir bilim adamı olan
ca bilim ve din arasında acımasız kapışmaların Bacon, etin kar altında muhafaza edilip edilemeye-
doğmasına neden olmakla kalmayıp, aynı zaman- ceğini denerken öldü. Bacon’ın yeni bir toplumun
da Katolik Kilisesi’nin kendi içinde çatışmalar çık- inşasına yönelik asıl katkısı, teknolojinin insanlığın
masına yol açtı. refahının yaratılmasında temel bir rol oynayacağı
yönündeki sezgisinden oluşmaktaydı.
Ama Galileo’nun “Đki Dünya Sistemi Üzerine Di-
yalog” başlıklı eserinin yayımlanışı Galileo’nun En- 16. yy.ın ikinci yarısında Avrupa, yukarıda işaret
gizisyon tarafından yargılanmasını ve mahkûm edildiği gibi bilimsel düşüncenin ilerlemesine katkısı
edilmesini kaçınılmaz kıldı. Böylece dünyanın en bulunan başka bir özgür ruha ev sahipliği yaptı.
büyük zekâlarından biri artık hemen hemen kör ve Görecelik ve sonsuzluk kavramlarını Giordano
ciddi bir şekilde hastalanan bir dehâ, Kutsal Engi- Bruno’ya (1548-1600) borçluyuz. Bruno evrenin,
zisyon’un tutsağı olarak 8 Ocak 1642’de hayata üzerinde hayat bulunan sayısız gezegen sistemle-
veda etti. Galileo ölmüştü ama karanlıklar içinde bir riyle dolu ve sonsuz olduğuna inanıyordu. Ayrıca
dönemden sonra bilim en sonunda kiliseye karşı Bruno mutlak hakikatin var olmadığını ve bir kimse-
giriştiği düşünce özgürlüğü savaşından galip çıktı. nin dünyaya ilişkin algısının zaman ve uzam içeri-
sinde işgal ettiği yere bağımlı olduğunu iddia edi-
Galileo’nun düşünceleri boşlukta oluşmamıştı yordu; bunlar modern bir bilim adamının kavramak-
elbet. Onun düşüncelerini anlamak için birkaç adım ta zorlanmayacağı, ama Bruno’yu kiliseyle çatışma-
geriye gidip Orta Çağ’ın sonunda büyük bilimsel ya sürükleyecek iki yeni anlayıştı. Bruno 1591 yılın-
kişilik olan Copernicus’a göz atmak gerekir. da Engizisyon tarafından hapse atıldı, yargılandı ve
1600 tarihinde yakılarak idam edildi.
Rönesans’ın yenilikçi atmosferine rağmen yerle-
şik kültürel gülerin tamamı, 17. yy.ın ikinci yarısın- Bruno Prag’dayken tarihe geçecek şu sözleri söy-
da ve 18. yy.ın ilk yirmi yılına dek Copernicusçu lemişti:
teorilere karşı çıktı. Geleneksel Aristotelesçi ve
skolastik bilginler Copernicusçu teorilere yalnızca “Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanı-
matematiksel anlamda çok zor olmasından ötürü rım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım.
değil, aynı zamanda dünyanın iyi örgütlenmiş bir Karanlık ve aydınlık arasındaki; bilim
evrenin -Dante’nin Đlahi Komedya’sındaki betim- ve cehalet arasındaki savaşa her
lediği- merkezinde tutulmaya devam etmesinin yerde katıldım. Bundan dolayı her
zorunlu olduğu inancıyla karşı çıktılar. yede nefretle karşılandım ve ce-
Yeni modelin kendi konumlarına haletin babaları olan resmi aka-
yönelik bir tehlike barındır- demisyenlerin yanı sıra ve
dığını içgüdüsel olarak kalın kafalı aptal çoğunlu-
sezinlediler. ğun öfkesine hedef
olarak yaşadım.”
Calvin, Luther,
Bellarmino ve VII. Bir kuşak sonra,
Urbano gibi kişilik- modern düşüncenin
lerde somutlaşan ustası olarak kabul
dinsel dogmatiz- edilen ve aydınlan-
min gücü macı hareketi derin-
Copernicusçu dü- G. Bruno (heykel) den etkileyen bir si-
Sayı 24 Sayfa 111
yolu sonsuza dek açmış oluyordu. Newton’un kur- cine girmeye kalkışacak denli cüretkâr olabilen her
duğu matematik sistemi insan aklının o güne dek hangi toplumun toplumsal temelidir. Comte’a göre
gerçekleştirdiği en olağan üstü üründü. Bu, bilim bilim yalnızca “boş zaman merakı”nın ürünü olarak
açısından oldukça olumlu bir dönemdi. kavranan bilgi değil, toplumsal süreç, planlama ve
inisiyatif çerçevesinde oluşturulan bilgidir. Bu nasıl
Đngiltere’de “Şanlı Devrim” olarak anılan ve kral mümkün olur? Comte’un hocası olan Saint Simon
ile halk arasında yeni bir anlaşmanın (Halklar Bil- şunu önermişti: “Đnsanlık perişan halde yaşama-
dirgesi) damgasını taşıyan bu dönem, basın özgür- ya uygun değildir; kesinliğe ve istikrara ihtiyaç
lüğünün doğuşuna ve işkence yoluyla yargılanma- duyar.” Eski toplumsal geleneksel ve inançlar bir
nın feshedilmesine tanık oldu. Newton yeni devle- yana toplumsal konsensüsün tamamen yeni bir
tin kurulma sürecine katıldı ve Cambridge temel üzerine kurulması zorunluydu. Bu noktada
Parlementosuna üye oldu. Newton aynı zamanda Comte’un katkısı bir dâhinin fırça darbesi olarak
Kraliyet Akademisi’nin sekreterliğini ve daha sonra ortaya çıkar: Bireysel istenç doğası gereği
Krallık Darphanesi’nin genel müfettişliğini yaptı.(4) anarşizandır ve bundan dolayı bireysel istence gü-
venilmez. Ama bunun tersine bilimin öznelerarası
Bilim, sonunda, dini kullanan baskıcı iktidarı dize
bağlayıcı bir değeri vardır. Bilim bireysel tercih ilke-
getirdi diyemesek de bağnazlığa karşı aydınlanma
lerine yaslanmaz. Bilim kamusal bir uygulamalar
yolunda önemli adımlar attı. Bunun için Galileo,
bütünüdür. Bilim, aklın arı gücüyle ikna edicidir.
Bruno gibi değerli bilim adamları canlarından oldu-
Toplumsal konsensüsün yeni temeli olarak iş göre-
lar, fakat onların açtığı yolda bilim bu gün de inanıl-
bilir.”
maz başarılara imza atıyor. Düşünce özgürlüğüne
karşı her devirde, o devire ait Engizisyonlar kurul- Burada kavranılması zorunlu olan nokta, bilimin
muş, kendi iktidarını paylaşmak istemeyen baskıcı ve uygulamalı bilimsel bilgi olarak teknolojinin yeni
yönetimler çoğu zaman sert kuvvetle karşı durmuş- toplumsal işlevidir. Günümüzün gelişmekte olan
lardır. Buna rağmen kendileri belli bir noktada ya toplumlarında enformasyon hayati bir rol oynamak-
bilime boyun eğmiş ya da onunla uzlaşma yoluna tadır. Artık enformasyon insan gelişiminin zaruri ön
gitmiştir. koşulu haline geldi. 18. ve 19. yy.lar boyunca insa-
nın insanı sömürmesi dolaysız yoldan gerçekleşi-
Bilimin uygulamalı şekilde teknolojiye dönüşmesi
yordu ve az çok kesin olarak nicelleştirilebilirdi. Đn-
bilim ve toplum ilişkisini meydana getirmiştir. Bili-
sanın insanı sömürmesi kas enerjisiyle çalışma
min toplumsal rolünü gerçekten kavramayı ve ge-
saatleriyle, ücret düzeyleriyle, fabrika disiplinleriyle
liştirmeyi beceren tek belli başlı düşünür belki de
ilintiliydi. Bu gün bu senaryo büyük ölçüde farklı.
sosyolojinin resmi kurucusu olan Auguste
Sömürünün yeni değişkenleri yalıtlanma, ayrı
Comte’dur. Comte’a göre bilim popüler imge-
tutulma, yalnızlık, ihmal, dışlamadır. Mo-
lemin hâlâ öyle gördüğü yalnız ve gizemli
dern dünyada sömürülmek demek toplu-
bir girişim şöyle dursun, temel ve toplum-
mun kıyısında köşesinde tutulmak, top-
sal rolü yerine getirir ve modern toplumda-
lumdan koparılmak demektir. Gündelik
ki belirleyici güçtür. Bilimin oynadığı rol
yaşantımız ve ortak duyumuz bu dile geti-
araçsal değil modern endüstri toplumunun
rişle çelişiyor gibi görünebilir. Kitle iletişim
kendisini meşrulaştırdığı temelle ilintilidir.
araçları tüm dünyaya yayılmayı sürdürüyor.
Bu meşrulaştırma gelenek tarafından, me-
Örgütlü birliklerin tüm düzeylerinde alınan
tafizik ya da teknolojik değerler tarafın-
kararlar sayıca daha fazla, daha gürül-
dan sağlanmaz, zorunlu olarak bilim-
tülü patırtılı olup daha yaygın ola-
sel bilgiye yaslanır. Modernliği
rak bilinmektedir. Ama kararla-
tanımlayan nokta tam da yeni
rın alındığı bir merkeze erişim
bilim kavramıdır. -bilim bun-
olanağı daha kısıtlıdır. Merkez
dan sonra tek kişilik inisiyatif ya
bizlere uzak durur. Merkezin
da mutlu azınlık için olan içrek,
keyfi mahiyeti gizem tarafından
gizemli bilgi olmayıp, kendi eski
kutsallaştırılır. Bu merkezin tam
değerleri ve inançlarıyla bağını
olarak nerede yer aldığını ve kim-
koparacak bir yenileşme süre-
A. Comte lerden oluştuğunu belirlemek
Sayı 24 Sayfa 113
S
iyasetten biraz uzak, doğaya yakın Si-
nop’ta almak istedim soluğu. Yeşille ma- yılan balık kokularını duymak gerekiyor.
vinin birleştiği enfes doğa manzarası ile
Çeşitli uygarlıkların izlerini taşıyan kaleler, kaya
tarihi değerlere sahip Karadeniz’in güzel
mezarları, kiliseler, camiler, medreseler, çeşmeler,
ili Sinop.
türbeler saymakla bitmeyen eşsiz değerleri ve gü-
zellikleri bulunuyor.
Gerze / Sinop
Sayı 24 Sayfa 117
Nükleer santrallerde önemli olan husus, tek- Avrupa’da kapatılan santrallerin, Türkiye’de
nolojide en ufak bilgisizlik ve ihmale yer veril- yeniden açılması ekonomik bir tezgâhın da ayrı
memesi; bir de radyoaktif atıkların saklanmasın- bir göstergesidir.
da titizlik gösterilmesidir. Bunun için de uzman
fizikçi ve mühendislere ve de ciddî yönetime gerek- Her yeni gelişmeyi veya sunulan öneriyi etraflıca
sinim vardır. düşünmeden, değerlendirme yapmadan kabullen-
mek gibi bir durum söz konusu.
Bu vasıfta bilim adamlarına sahip miyiz?
Bu eğitim modelinde de böyle, dış ilişkilerde de.
Beyin göçünün önüne geçilmeden, bir donanıma
sahip olmadan bu insani tehlikeyi kurmak, projelen- Kendi ayakları üzerinde duramayan, dış et-
dirmek yanlıştır. Nükleer santral projesini uygula- kenlerin güdümü ile hareket eden bireysel ha-
madan önce elimizdeki değerleri doğru kullanarak reketlerin, toplumsal hale dönüşmesi ülkemiz
enerjiyi üretmekten yanayım. Bu kadar yüksek itibarına, ekonomisine; çevre ve insan sağlığı-
maliyetli bir projeye imza atmak yine ABD kredi- na zarar veriyor.
si ile yapılabilir ancak. “Borç yiğidin kamçısı-
Yeşille mavinin birleştiği enfes doğada tehli-
dır”; ancak doğru altyapı oluşturulmaz ise o yiğitler
keden uzak yaşamak hakkının elimizden alınma
de kalmayacaktır.
hakkını bulan siyasi baskılar sürdüğü sürece,
Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanıl- önümüze nice güçlüklerin çıkacağı muhakkak.
ması öngörülse de ülkemiz insanlarına ve doğal
Neyi isteyip, neyi istemediğini bilmek önemli.
hayata yönelik açık bir tehdit olduğu görülmek-
Kilitlendiğimiz nokta tam da budur.
tedir.
Çözüm ise kararlılıktır.
Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com
Sayfa 120
H
erhalde bizim kadar çabuk ve sık, ısta- alıyorlardı. Keykubat, Keykâvus gibi. Anadolu bey-
kozun kabuk değiştirmesi gibi dil değiş- likleri zamanında -Karamanoğlu Mehmet Bey’in
tiren bir millet olmamıştır. Neredeyse bir Türkçe için yaptıkları iyi bilinir- ve Osmanlıların ilk
nesil içinde Osmanlıca’dan dönemlerinde Türkçe yeniden devletin dili olmuştur.
Öztürkçe’ye, oradan “Anglomanca” diye tabir ede- Okuryazar takımının dilinde Arapça, Farsça kökenli
ceğim yeni garip dile geçtik. Bu sonuncusu inanıl-
maz bir hızla gerçekleşti. Aslında pek de şaşılacak
bir hızla değil. Kendiliğinden safiyane olmuş bir şey
değil. Birazdan aşağıda belirteceğim gibi yakın
tarihte başka bir-iki misali de var. Gayet iyi tasar-
lanmış, uygulamaya geçirilmiş bir planın sonucu
bu. Ama iş daha tam bitmedi. Devamı var.
ca olarak büyük bir hassasiyetle tutuldu. Bilim ve mayı başaran Oxfordlu Mr. Browning’e de 20 yıl
teknik terimleri hep Japonca’dan türetildi. Bugün sonra Đngiltere Kraliçesi madalya verdi. Törene
Japonca’da “atom”, “molekül”, “elektrik” gibi terimler katılanlar, sanırım, “Ufak bir okulda Đngilizce dersi
bile tam Japonca’dır.(2) veren bir garip öğretmene koskoca Kraliçe niye
madalya verir?” diye sormadılar. Arkasından geldi
Japonca’nın bir Ural-Altay Dili olduğu, dolayısıyla “Orta Doğu Teknik Üniversitesi”... Toptan Ameri-
Türkçe ile akrabalığı ayrıntılı bir şekilde 1975’te kanca. O zamanlar hâlâ bahane gerekiyordu. De-
ispatlanmış, ondan sonra bu akrabalık Japonya’da diler ki: Efendim buraya Ortadoğu’dan yabancı
ve Türkiye’de de bilinmiştir.(3) 800 yılından sonra öğrenciler gelecek… Yâni biz birkaç öğrenci için
Çin’den Uygur tarzı Burhaniliğin (Budizm) Japon- kendi dilimizi feda edeceğiz. Halbuki her ülkede
ya’ya gelmesiyle birlikte Japonca’ya bol miktarda yabancı öğrencilere eğitim verme fedakârlığı sağ-
Çince sözcük girmiş, ama Japonca’nın Türkçe’ye lanıyorsa onların o ülkenin dilini öğrenmeleri şart
benzer yapısı hâkim kalmıştır. Japonca’nın dünya koşulur, o ülkenin kültürünü seven taraftarlar yetiş-
üzerindeki önemi artmaktadır. Bugün Batı ülkelerin- tirilir. Tabii denilen sadece kademeli fetihte kullanı-
de birçok uluslararası ortamda, Đngilizce, Fransızca, lan geçici bir bahane, bir alıştırmaydı. Nitekim son-
Almanca, bazen Đspanyolca veya Đtalyanca ile birlik- ra peş peşe gelen Boğaziçi (yâni Bosphorus)”, der-
te Japonca’ya sık sık raslanmaktadır. ken Bilkent (adı güzel ama!), şimdi de, Koç, vb.
için bahaneye artık lüzum görülmüyor. Çünkü ka-
Ya Biz?
muoyu artık yeterince uyuşturulmuştur. Bunun so-
Peki biz ne yaptık? Osmanlı dönemi aydınlarının nu, çok değil bir-iki nesil sonra Türkçe’ye “bye
nasıl bilimsel ve teknik terimler türettiğinden yukarı- bye” demek olacaktır. Bu, Türkçe’ye, Türk tarihi-
da bahsetmiştik. Türkçülük akımlarından sonra do- ne, Türk egemenliğine, Türk dünyasına, Müslüman
ğan Cumhuriyet’te dildeki Arapça, Farsça sözcükler ülkeler önderliği emellerine, Türk’ün dünya üze-
fazlalığı temizlendi. Batı’dan yeni gelen kavramlara rindeki haysiyetine “bye-bye” demektir. Beyler!
gerekli karşılıkların Türkçe’den türetilmeleri doğaldı. Havai’den ibret alalım. Türkçe’yi, dolayısıyla Türk-
Zaten yazının değişmesi, Arapça ve Farsça’nın ’ün geleceğini satanlar torunlarının mirasyedi
öğretilmemesi, Đslam âleminden sıyrılıp Atatürk’ten olarak refah içinde yaşayacaklarını zannedip se-
sonra çağdaşlaşma emelinin Avrupalı olma özenti- vinmesinler. Havai milletini Amerikan misyonerleri-
sine dönüşmesi ile, eski Türkçe (“Osmanlıca” yeri- ne satan yerli asilzade, hatta prenseslerin torunları
ne böyle dedim) bilen de pek az kalmıştı. Atatürk bugün Havai’de hamallık yapıyor. Gidip görünüz.
bilim dilinin Türkçe, tüm derslerinin her düzey okul- Batılıda -hele Amerikalı ve Đngiliz’de- emlak merakı
da Türkçe olmasına büyük özen göstermiş, o kadar çoktur. Bir fırsat buldu mu, kimseye bırakmaz.
ki 1934’te oturup bir “Geometri” kitabı yazmış, bu-
Đngiliz Atını Alan Üsküdar’ı Geçti...
gün kullandığımız “üçgen” gibi terimleri kendi türet-
mişti. Yabancı dilli misyoner okullarına özenilmesin 1055 yıllık Đslami dönemde bazı Arapça, Farsça
diye de Türk Eğitim Derneği’ni, onun özel okulu kökenli sözcüler veya bunların Türkçe’ye uyarlan-
TED Yenişehir Lisesi’ni kurmuştu. Ben bu okulda mış şekillerinin Türkçe halk diline kadar geçmiş ve
yetiştim. Yabancı dil öğretilmesine önem veriliyor, Türkçe’ye mal olmuş olması olağandır. Ayrıca böy-
ama bu, her akıllı ülkede olduğu gibi takviyeli ya- le birtakım sözcükler geniş bir Avrasya alanına
bancı dil derslerinde yapılıyordu. Bütün fen, edebi- yayılmış diğer Türk boylarının da dillerine
yat, felsefe, vb. dersler tam Türkçe idi. Đşte bu gaye malolmuştur. Böyle ortak sözcükleri Kazak, Azeri,
ile kurulan böyle ve başarılı bir okula Đngiliz- Tatar, Başkır, Özbek, Karaçay, Çeçen, Uygur
Amerikan çengeli 1953’te atılıp dersler Đngilizce’ye Türkleri de kullanıyor. “Kelime”, “lâf”, “tabiat”,
çevrildi. Okula “Ankara Koleji” dendi. O zamana “sohbet”, “rahmet” de Türkçe’dir; “sözcük”, “söz”,
dek yurtta böyle bir misyoner tipi Türk okulu yoktu. “doğa”, “söyleşi” de Türkçe. Üstelik unutmayalım
“Kolej” (Robert Kolej gibi) misyoner okulu demekti. ki, Đbn-i Sinâ, Gazali gibi büyük ve Batı’ya bilimi
Sonra açılan bu Đngiliz deliğinden kova gibi su girdi. öğretmiş olan gerçek âlimlere göre gerçek bilim
“Anadolu Liseleri” vb. aldı yürüdü. Millete de yaban- adamı, fenci ise, hekim ise, yalnız bu dış dünya
cı dil öğretmenin yolu buymuş gibi yutturuldu. Gele- bilimlerinde değil, aynı oranda iç âleminin, gönlün
ceğimizin teminatı Türkçe kalemizde bu gediği aç- de bilimlerinde yetişmiş olmalıdır. Batılı bu konuda
Sayfa 128
meclis-i mebusan>millet meclisi yor. Đşte bizim yabancı dille eğitim bu işe yarar,
başka bir şeye değil. Bu gidişle bir-iki nesile kal-
meclis>parlamento maz resmi dil (zaten fiilen Đngilizce ve Türkçe ol-
muşa benziyor) Đngiliz sömürgelerindeki gibi Đngiliz-
mesele>sorun>problem
ce oluverir. Tabii uyanır engel olmazsak. Kuvvetle
usul>yöntem>metot inanıyorum ki bu Đngiliz oyunu mutlaka bozulacak-
tır. Çünkü Türkçe son birkaç bin yılda birkaç kez
asgari>en az>minimum böyle saldırılara maruz kalmış, ama kendini kurta-
rabilmiştir. Şimdi de Türkiye Türkçe’si Đngiliz; Ka-
azami>en çok>maksimum zak, Kırgız, Tatar Türkçeleri Rus; Güney Azerbay-
can Türkçe’si Đran dil kültür soykırımı taarruzundan
seçenek>alternatif
kendini kurtaracaktır.
faaliyet>etkinlik>aktivite
Yeniden Kurtuluş Savaşı: Nereden Başlaya-
karmaşa>kaos lım?
Kapitalizm Krizi ve
Marksist Düşüncenin
Görevleri (2) *
Devlet Bakanı
Selma Aliye Kavaf’la
Çocuklar Üzerine...
“Kayıp Çocuklar Ulusal Bilgi Sistemi Projesi”
Mülakatı Gerçekleştiren: Nuran TALAY ile kayıp çocuklarla ilgili mevcut kayıt sistemi ve
yapılan çalışmalar değerlendirilecek, yeni kayıt sis-
temine esas olacak üç ayrı bilgi formu ile sağlıklı
N
uran TALAY: Kayıp çocuklar konu-
sunda sizin de desteğinizle TBMM’de veri toplanacak, arama işlemlerinde uygulanacak
alt komisyon kuruldu. Bu konuda işlemlere standart getirilecektir. Öte yandan oluştu-
polisle bir işbirliği de yaptınız. Bun- rulacak yeni kayıt sistemi ile toplanacak bilgilerin
lardan bahseder misiniz? belli aralıklarla istatistiksel analize tabi tutularak
konunun çeşitli yönleriyle değerlendirilmesi müm-
Selma Aliye KAVAF: Kayıp çocuklar ulusal bilgi kün olacaktır. Bu sistemin oluşturulması sonrasında
sisteminin oluşturulması, ilgili kurum ve kuruluşlar kurumumuza bağlı kuruluşlarımızdan izinsiz ayrılan
arası işbirliği ve koordinasyonun sağlanması kayıp
çocukların bulunmasında çok önemlidir. Bu doğrul-
tuda TBMM Genel Kurulu’nda kayıp çocuklar soru-
nunun araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Araştırması Komisyonu ku-
rulması 2010 Şubat ayında oy birliğiyle kabul edil-
miştir.
çocuklarımızın veri girişleri ve veri düşümleri, kuru- de zamanında kurumlarımıza geri dönmemektedir.
luşlarımızdan internet bağlantısı ile e-Devlet Kapısı Bu çocuklarımızdan bazıları bu ayrılışları alışkanlık
üzerinden yapılabilecektir. haline getirmekte ve onlarca defa aynı davranışı
sergileyebilmektedirler. Bu çocuklarımızın nereye
Đçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü koor- gittikleri bilinmektedir. Ancak izinsiz ayrılan ya da
dinesinde yürütülen ve Bakanlığıma bağlı Sosyal zamanında geri dönmeyen çocuklarımız için hiç
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuzun pay- vakit kaybetmeden Emniyet Genel Müdürlüğü’ne
daş olduğu “Kayıp Çocuklar Projesi” de hazırlan- haber verilmekte ve gerekli işlemler yapılmaktadır.
dı. Bu projenin amacı çocukların kaybolmalarının Şu an kuruluşlarımızdan izinsiz ayrılan ya da izin
önlenmesi, kaybolan çocukların bulunması için so- süresi dolduğu halde kaldıkları kuruluşlara dönme-
rumlu kurumlar arasında etkin işbirliği sağlanması, yen çocuk sayısı 487’dir. Yapılan çalışmalarla bu
kaybolma vakalarına ilişkin ulusal bilgi sisteminin rakam son dönemde azalma göstermektedir.
oluşturulması, kayıp vakalarının incelenmesi, ne-
denlerinin araştırılması ve kayıp çocuk bilgilerinin SHÇEK'e bağlı kuruluşlarımızdan izinsiz ayrılan
e-Devlet Kapısı üzerinden sunulmasıdır. ya da izinli ayrılıp dönmeyen çocukların kayıp bildi-
rimleri daha önce kurum yetkilisinin bizzat müraca-
Kurumlarımızda koruma altında olan çocukları- atı üzerine alınırken, 25 Ocak 2010 tarihinden iti-
mız, kimi zaman aileleri kimi zaman arkadaşları ile baren, bu müracaatın mesai saati dışında faks ve-
vakit geçirmekte, ya da izinli olarak ayrıldıkları hal-
Ailelerimizin çocuklarıyla iletişimi ve bu konularda Ayrıca 0–6 yaş Benim Ailem ve 7–19 Yaş Aile
nasıl bir yol izlemeleri gerektiğine dair Bakanlığıma Eğitim paket programları aracılığı ile kuruluşları-
bağlı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü mızda çalışan personelin çocuk yetiştirme beceri-
geniş kapsamlı bir aile eğitim programı hazırladı. leri geliştirilmekte, yaşam becerileri Akrandan Ak-
Önümüzdeki aylarda tamamlanacak çalışmada ha- rana Eğitim paket programı ile de çocuklara gü-
zırlanan eğitim materyalleri tüm kamu ve özel kuru- venli davranışlar ve yaşam becerileri öğretilmekte-
luşların kullanımına açık olacak, ayrıca internet dir. Kuruluşlarımızda çalışan personelin birebir
üzerinden de herkes ulaşabilecektir. Amacımız, ilgilenerek çocuklara daha fazla zaman ayırmaları-
ailelerin çocukları hakkında daha bilinçli olmalarını nın sağlanması bakımından, personelimizin çalış-
sağlamak ve sıkıntı duydukları her alanda ve özel- ma koşullarında iyileştirme çalışmaları yapılmıştır.
likle çocuklarıyla ilgili konularda yardımcı olmaktır.
Çocuklarımızın sağlıklı ve güvenli ortamlarda yaşa- Genel Müdürlüğümüz tarafından korunmaya
malarını sağlamak hem devletimizin hem de ailele- muhtaç çocuklarımızın topluma sağlıklı bireyler
rin görevidir. olarak katılımı konusunda çalışmalar sürdürülür-
ken, hizmetin iyileştirilmesinin yanı sıra geliştirilme-
Anne-babalar kadar medyaya da sorumluluk düş- sine yönelik çok sayıda projelendirme çalışması
mektedir. Medya kuruluşları yayınlarında çocukların yapılmaktadır.
evden kaçmalarını özendirecek mesajlardan kaçın-
malı ve çocukları kendilerine zarar verecek çevre Nuran TALAY: Sokaklarda dilendirilen veya
ve kişilere karşı uyarmalıdır. çalıştırılan çocuklar için neler yapıyorsunuz?
Kayıp çocuklar bizim çocuklarımızdır, hiç kimse- Selma Aliye KAVAF: Sokakta yaşayan ve/veya
nin böyle bir sorunu görmezden gelme hakkı yok- çalıştırılan çocukları tehlikelerden korumak ve sos-
tur. Bu konuda toplumumuz her bir ferdiyle, kamu yal rehabilitasyonlarını sağlamak için SHÇEK’e
ve özel kuruluşlarıyla topyekûn bir mücadele içinde bağlı Çocuk ve Gençlik Merkezleri hizmet vermek-
olmalıdır. tedir. Sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuk-
ların yoğun olarak görüldüğü 30 ilde 38 Çocuk ve
Nuran TALAY: SHÇEK’te kalan çocuklarımızın Gençlik Merkezi ve bu merkezlere bağlı 6 Gözle-
hayata daha iyi hazırlanmaları için çalışmaları- mevi hizmet vermektedir.
nız nelerdir?
Çocuk ve Gençlik Merkezleri aracılığı ile sokakta
Selma Aliye KAVAF: Bakanlığıma bağlı Sosyal yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklara yönelik ola-
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Mü- rak; bakım, barınma, sağlık, eğitim-öğretim siste-
dürlüğümüz, her kademedeki personeli ile, koruma- mine kazandırma, eğitim-öğretim sisteminde des-
mız altında olan çocukları sağlıklı bireyler olarak tekleme, mesleki beceri kazandırma, psiko-sosyal
topluma kazandırmak için her türlü olumsuzlukları gelişimlerini destekleme ve madde kullanan çocuk-
minimum seviyeye indirmek ve hızlı bir şekilde yeni ları tedaviye yönlendirme çalışmaları yürütülmekte-
hizmet modellerini çocuklarımızın hizmetine sun- dir. Ailelerine yönelik psiko-sosyal destek ve bilinç-
mak için çalışmalarını sürdürmektedir. lendirme çalışmaları, meslek edindirme faaliyetleri,
ekonomik yoksunluk içinde olduğu belirlenen aile-
Bu çalışmalar içinde çok önemli bir yere sahip lere sosyal yardım hizmetleri, çocukların aileye
olan sosyal hizmet çalışanlarının niteliğinin ve eği- dönüşlerinin mümkün olduğu durumların tespiti
timlerinin arttırılması, özellikle çocuklarımızla birebir halinde aile ve çocuğun bir arada yaşamasına iliş-
iletişim içinde bulunan bakım elemanlarımızın bi- kin uyum çalışmaları gerçekleştirilmektedir.
linçli, donanımlı olması gerçeğinden hareketle, per-
sonel eğitimine hız verilmiştir. SHÇEK ile Milli Eği- Sokakta yaşayan/çalıştırılan çocukların, örgün
tim Bakanlığı arasında Eğitimde Đşbirliği Protokolü eğitim veya mesleki eğitime dâhil edilmeleri ve ai-
yapılarak; kuruluşlarımızda çalışan ve istihdam edi- lelerinin yanına veya kurum bakımına yönlendirile-
lecek bakım elemanlarının öncelikle kız meslek rek, eğitimini tamamlamış ya da iş sahibi gençler
lisesi çocuk gelişimi mezunu olmaları ya da en az olarak rehabilitasyonlarının tamamlanması ama-
lise öğrenimini tamamlayarak sertifika almaları sağ- cıyla, 2004 yılında Bakanlığımın koordinasyonun-
lanmıştır. da, Đçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Milli Eğitim Ba-
Sayfa 142
giyim, sağlık, eğitim gibi tüm Đlk evlilik yaşının doğumlar üzerinde de önemli bir
ihtiyaçlarının karşılanmasını, etkisi vardır; daha erken yaşlarda evlenen kadınlar
ortalama olarak daha uzun süre gebelik riski altına
toplumla yeniden bütünleştiril- girmekte, bu da genellikle yaşam boyunca daha
mesini içeren çok sektörlü yak- fazla sayıda doğuma yol açabilmektedir. Medeni
laşımı içermektedir. Kanun ile evlenme yaşı kadın ve erkek için eşitle-
nerek yükseltilmiş ve 17 yaşını doldurma şartı geti-
rilmiştir. Ancak hâkim olağanüstü durumlarda ve
önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek
kanı ve Adalet Bakanından oluşan bir komite kurul-
veya kadının evlenmesine izin verebilir.
muştur. Bakanlardan oluşan Komitenin kararları
doğrultusunda SHÇEK Genel Müdürlüğü’nce, Tür- Ülkemizde yapılan araştırma sonuçları ve TÜĐK
kiye genelinde uygulanmak üzere basamaklandırıl- istatistikleri yıllar itibari ile ilk evlenme yaşının yük-
mış yeni hizmet modeli hazırlanmış ve model, Baş- selme eğiliminde olduğunu göstermektedir. Türki-
bakanlığın 2005/5 sayılı genelgesi, 25 Mart 2005 ye’de son 20 yılda ilk evlilik yaşında düzenli bir artış
tarih ve 25766 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak olmuştur. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması
uygulamaya konulmuştur. (TNSA)-2008 sonuçlarının 25–49 yaşlarındaki ka-
dınlar için daha önceki araştırmalarla karşılaştırıl-
Yeni Hizmet Modeli, öncelikle sokakta çalıştırı-
ması da evliliği erteleme eğilimini doğrulamaktadır;
lan, sokakta 24 saatini geçirip her türlü istismara
TNSA-1993 ve TNSA-2008 arasındaki 15 yıllık dö-
açık olan, madde kullanan, suçun faili veya mağ-
nemde ilk evlenme yaşı neredeyse iki yaş artmıştır.
duru olan çocukların sokaktan çekilerek örgün eği-
tim ve mesleki eğitime yönlendirilmelerini, madde Yasalarımızda erken evliliği önleyici mekanizma-
bağımlılığı tedavilerinin yapılmasını, barınma, bes- lara yer verilmekle birlikte, diğer sorun alanlarında
lenme, giyim, sağlık, eğitim gibi tüm ihtiyaçlarının olduğu gibi erken ve zorla evliliklerin önlenmesi için
karşılanmasını, toplumla yeniden bütünleştirilmesi- de yasal düzenlemelerin yanı sıra sosyo-kültürel
ni içeren çok sektörlü yaklaşımı içermektedir. Ayrı- çalışmalara ve toplumsal zihniyet dönüşümüne ihti-
ca önleyici tedbirleri de kapsamaktadır. yaç duyulmaktadır.
Hizmet Modeli öncelikle sorunun yoğun görüldü- Bu kapsamda; 25.2.2009 tarihli ve 5840 sayılı
ğü, Đstanbul, Đzmir, Ankara, Antalya, Diyarbakır, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu ile
Adana, Mersin ve Bursa Đllerinde uygulanmaktadır. kurulan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu tara-
Diğer illere de yaygınlaştırma çalışmaları sürdürül- fından, Erken Yaşta Evlilikler Hakkında Đnceleme
mektedir. Yapılmasına Dair Alt Komisyon oluşturulmuştur.
Bakanlığıma bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlü-
ğü de yasal çalışmalarının yanı toplumsal zihniyet
dönüşümünün sağlanması sürecinde farkındalık
Sayı 24 Sayfa 143
yaratmak ve duyarlılık arttırmak üzere çalışmalar “e-Okul” veri tabanı etkinleştirilmiş, ilköğretime ka-
yürütmektedir. yıtsız çocuklar ekranı kurulmuştur. Ayrıca Adrese
Dayalı Kayıt Sistemi ile e-Okul veri tabanı karşılaş-
Bunların yanı sıra, kız çocuklarının okullulaşma tırılmakta ve sistem dışındaki çocuklar adresleriyle
oranlarının arttırılması ve okul terklerinin önlenmesi birlikte il ve ilçe ölçeğinde belirlenmektedir.
büyük önem taşımaktadır. 2010 Şubat ayı itibariyle “Yetiştirici sınıf öğretim programı” ile zorunlu eğitim
zorunlu eğitim çağında olup ilköğretime kaydı olma- çağı kapsamında olup çeşitli sebeplerle öğrenimle-
yan 89.350 kız çocuğu bulunmaktadır. Bu sorunu rini yaşıtlarıyla birlikte zamanında yapamamış,
ortadan kaldırmak için gerek kamu kurum ve kuru- okula hiç kayıt olmamış ya da sürekli devamsız
luşları gerekse uluslararası kuruluşlar, sivil toplum olan 10–14 yaş grubundaki çocukların eğitimlerine
kuruluşları ve özel sektörün destekleri ile pek çok akranları ile birlikte devam edebilecekleri yeterlilik-
çalışma yapılmaktadır. leri kazandırması, ilköğretime devamlarının sağ-
lanması çalışması yürütülmektedir. Bu program
Bu kapsamda kız çocuklarının okullulaşma oran-
kapsamındaki öğrencilerin %67’sini kız çocukları
larının arttırılması amacıyla “Haydi Kızlar Okula”
oluşturmaktadır.
başta olmak üzere “Ulusal Eğitime Destek”,
“Kardelenler-Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş Kızları” ve Nuran TALAY: Son olarak eklemek istedikleri-
“Baba Beni Okula Gönder” kampanyaları yürütül- niz?..
mektedir. Bunun yanı sıra Sosyal Riski Azaltma
Projesi kapsamında yürütülen Şartlı Nakit Transferi Selma Aliye KAVAF: Sosyal sorumluluk çerçe-
uygulaması ile yoksul ailelerin çocuklarına yönelik vesinde, dezavantajlı gruplara ilişkin gösterdiğiniz
karşılıksız eğitim yardımları yapılmakta ve kız ço- ilgi ve duyarlılığınızdan ötürü sizlere çok teşekkür
cuklarına erkek çocuklarına oranla daha fazla des- ederim.
tek verilmektedir.
Nuran TALAY: Biz de teşekkür eder, çalışmala-
Okul terklerinin önlenmesi ve devamsızlıkların rınızda başarılar dileriz.
izlenmesi amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com
Yetmedi mi
Canımızın Yandığı?
besi yapmadılar mı göğe yükselen kara dumanların
Selvihan ÇĐĞDEM sahipleri?
2
Temmuz 1993 yılında yaşanan “Sivas
Olayları”nın üzerinden 17 yıl geçti. “Ateş
düştüğü yeri yakar” derler. Otelde yitirdi-
ğimiz canlarımızın yakınları o acıyı ilk gün-
kü gibi taşırlar yüreklerinde şüphesiz. Ancak ateş
sadece düştüğü yeri yakmakla kalmadı bu kez.
Tüm yurdu sardı. Maraş, Çorum, Erzincan derken
Sivas da tarihe derin yanıklarla kazındı. Aradan
geçen yıllar unutmadı, unutturmadı Pir Sultan diya-
rında yaşanan acıyı…
lar. Kuran’dan başka kitaba el sürmemişler. Cami- Eğer bu ülkede “Kemalist ideoloji” devlet yöne-
den başka mekana kafasını sokmamışlar. Đmam- ticileri başta olmak üzere halkın bir kısmını rahatsız
dan başkasına kulak vermemişler. Atatürk’ün ediyorsa, bunu bilen yöneticiler hâlâ laikliği bir tara-
“Cumhuriyet fazilettir” demesine karşılık Cumhu- fa atıp dini kullanarak bu halk tabakasının zaafın-
riyeti hiç hak etmeyenler. dan yararlanmaya çalışıyorsa ve bu olaylara çanak
tutuyorsa, eğer hâlâ ülkenin aydını, gazetecisi, öğ-
Aradan geçen 17 yıl boyunca en fazla konuşulan retim görevlisi, üst düzey yöneticisi, genci-yaşlısı,
konu “Sivas Olayları”nın simgesi haline gelen liberali, sosyalisti “2 Temmuz”larda sözde yas tu-
“Madımak Oteli”nin ne olacağı oldu. Kimileri tarak çarkın bir dişlisi haline geliyor ama yanlış işle-
“müze” olsun dediler, kimileri kayıtsız kaldı altında yen bir düzeni değiştirmek için bir şeyler yapmıyor-
işleyen “et lokantası”na. Faili meçhulleri bulun- sa daha çok otuzar otuzar yanarız biz.
madan, arkasında kimler var, bu olaya kimler ze-
min hazırladı araştırılmadan, devlet vatandaşları Bu sadece “din” meselesi değildir, bu sadece
arasında ayrım yapma politikasını değiştirmeden “Alevi” meselesi de değildir. Bu bir yaşam şekli
(bilindiği üzere zamanın başbakanı Tansu Çiller: olan “Cumhuriyet” meselesidir. Đşte bu yüzden
“Çok şükür halktan birilerine bir şey olmadı.” de- “Sivas Katliamı”nı unutmayacağız unutturmaya-
mişti sanki otelde can verenler halktan değilmiş cağız. Ağlayarak değil, ancak eylem ve düşünceyi
gibi), daha da önemlisi kendinden başkasına ta- birlikte yürüterek “2 Temmuz”ların olmasını engel-
hammülü olmayan, birilerinin gazına gelerek farklı leyebiliriz.
kültürden, inançtan olan yurttaşını yakabilen geri
kafalı, cahil, yobaz zihniyet değişmeden Selvihan.Cigdem@PolitikaDergisi.com
“Madımak” müze olmuş ya da otel olarak kalmış
ne fark eder ki?
Sayı 24 Sayfa 147
Sayfa 148
P—Kitap: Seçkiler
Ivan ILLICH, Mustafa BALBAY, Selma JAMES, Noam CHOMSKY, Zygmunt BAUMAN,
Tüketim Köleliği 78’liler Cinsiyet, Irk, Sınıf Đktidarı Anlamak Sosyolojik
Düşünmek
Mustafa Kemal
ATATÜRK:
“Ben
çocukken
fakirdim. Đki
kuruş elime
Alev COŞKUN, Đsmail CEM, Andre VLTCEH, Muzaffer Ayhan
Anayasayla Sivil Darbe Sosyal Demokrasi Batı Terörü ve Propa- KARA,
geçince bunun Nedir, Ne Değildir? gandası Koalisyon
bir kuruşunu
kitaba
verirdim. Eğer
böyle
olmasaydım,
bu
yaptıklarımın
hiçbirisini
F. William ENGDAHL, Anthony GIDDENS, Emile DURKHEIM, Ozan ÖRMECĐ,
Sahte Domuz Gribi, Kapitalizm ve Sosyolojik Yönetim Türk Siyasal Tarihi
yapamazdım.” Sahte Gıdalar Modern Sosyal Teori Kuralları
Hazırlayan
Emrah ÖZDEMĐR
Emrah.Ozdemir@PolitikaDergisi.com
Bu Bölüme Đlişkin Önerileriniz Đçin:
kultursanat@politikadergisi.com
Sayı 24 Sayfa 149
2
1. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı ve münde bugün
Gazi Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler açılması planla-
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit nan ancak açıla-
ÖZDAĞ tarafından ele alınan, son geliş- mayan bu pake-
meler ışığında meydana gelen olayları değerlendir- tin içerisinde
diği kitap, Kürt sorununa karşı yapılmak istenen kısa, orta ve
çözümler neticesinde olası “Türk Sorunu”na deği- uzun vadede
nerek ortaya çıkabilecek bir kavgadan bahsetmek- hangi taleplerin
tedir. yattığı ve bu
taleplerin kimler
Özdağ; Türk Sorunu başlıklı kitabını dört bölüme
tarafından hangi
ayırarak, sistemli bir inceleme yaparak meydana
örtülü/psikolojik operasyonlarla, nasıl stratejiler
getirmiştir. Bu bölümlere bakacak olursak; birinci
izlenerek ortaya konulduğunu, Türk ve Kürt olarak
bölümde Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı açılan örtülü
bir etnik ayrışmanın küresel güçlerin geçmişten
operasyondan bahseden yazar, Türkiyelilik kavra-
beri hedefleri olduğunu vurgulamaktadır. Kitabı
mının Türkiye’ye ve milli devlete karşı açılan savaş
değerlendirirken bazı kesimler kitabın içeriğinin
nitelendirmesinde bulunmaktadır. Đkinci bölümde,
komplo teorileri üzerine kurulduğunu ve gerçek-
terör konusunu işleyerek; terör örgütü PKK’nın geli-
leşmesinin imkanlar dâhilinde olmadığını belirte-
şim aşamalarını sistemli bir biçimde yer vererek
ceklerdir. Bu konu üzerinde fazla durmadan sade-
örgütün iç ve dış bağlantılarını, kuruluş stratejisini,
ce realist bir bakış açısı ile değerlendirmeye aldı-
amaç ve hedeflerini realist ve objektif bir şekilde
ğım ve sonuna kadar katıldığım kitabın içeriğinden
analiz etmiştir. Üçüncü bölümde; terör örgütünün
önemli gördüğüm bazı bilgiler ışığında sizlerle pay-
yerli ve yabancı işbirlikçilerinin Türkiye Devleti üze-
laşacağım. Komplolar, bir ülkenin insanlarına örtü-
rindeki amacının etnikçilik olduğunu vurgulayarak,
lü olarak yerleştirilmiş uyuşturucu niteliğinde olan
çarpıcı belgeler ile ortaya koymaktadır. AB, ABD ve
kavramdır diye düşünmekteyim.
yerli işbirlikçilerin asıl amaçlarının Türkiye’nin milli
birliğini zedeleyecek, üniter ve ulus devlet yapısına Đlk olarak Kürt mağduriyeti üzerinde durmak ge-
zarar verecek, etnisiteye dayalı bölücülük sorunun rekirse terör bölgesinde yaşayan halkın yaklaşık
varlığından bahsetmekte ve Avrupa Birliği’nin çifte 30 seneden beri “seçilmiş travma” psikolojisinde
standartlarının, kamu yönetimi reformunun ve ikiz görülmesidir. Kürt mağduriyeti elbette vardır ancak
yasaların Türkiye’de bir etnik bölünmeye yol açaca- bu süreç kendilerini üstün bir ırk göstermeye ve
ğı tespitinde bulunmaktadır. Dördünce ve son bö- devletten ayrılmayı gerektirmemektedir. Milli kimli-
lümde ise; Kürt açılımı ile başlayan ve zaman içeri- ğin parçalanması durumunda ortaya iç savaşlar,
sinde isim değiştirerek demokratik bir süreç olan krizler, değişen ittifak yapıları, devletin dağılması
Irmak.Ataberk@PolitikaDergisi.com
“milli birlik” ve “kardeşlik planının” sonucunda Kürt- gibi sonuçlar çıkabilir. Milli kimlik bağlamında de-
leri memnun ederek ortaya büyük ve önlenmesi ğerlendirilen diğer bir husus ise Türkiye Cumhuri-
güç olan Türk Sorunu üzerinde durarak, Türk hal- yeti Başbakanı R.T.Erdoğan’ın Türkiyelilik kavra-
kına, milli bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni mıdır. Özdağ; “Aynı coğrafyayı paylaşmak ve
koruma ve kollamayı hukuki sınırlar içerisinde bı- sürekli değişen bir anayasaya bağlı olmak dı-
Sayfa 150
şında ortak bir paydası olmayan insanlar yığını- günkü hükümetler sonucu da yanlış analiz para-
nı anlatmaktadır.” diyerek bu kavramın kullanıl- metreleri ile tedavi etmeye kalkışmaktadır. Burada
ması ve gerçekleşmesinin milli ve üniter yapımıza bir kesimi memnun etmek için ülkenin %85’inin
zarar vereceği kanaatindedir. En önemli eleştiriyi Türkçe konuştuğu ve Türkiye’nin sahibinin ırkçı ve
ise yazar; Türkiye’nin mozaik bir ülke olduğunu dile şoven anlamda değil “vatandaşlık bağı ile bağlı her-
getirenlere karşı yöneltmektedir. Ona göre, bir ül- kes Türk’tür” anlayışını taşıyan çevreler tarafından
kenin sosyolojik olarak mozaik olması için %65 son derece kaygıyla izlenmektedir. Terör örgütünün
oranında bir nüfusun etnik olarak aynı kökten di- girişimleri ve siyasi kanadın ve örgüt liderinin açık-
ğerlerinin ise farklı etnik gruplardan olması gerekti- lamaları ülkede Türk-Kürt çatışmasına varan dar
ğini ifade etmektedir. kapsamlı bir iç çatışmaya yönelme tehdidini hükü-
met unutmamalıdır. Terör konusunda yazar; Öca-
Terör konusunda açıklamalarını dile getiren lan’ın ütopist değil, Makyavelist bir reel politika izle-
Özdağ; terörün yerli ve yabancı güçlerin bir aracı diğini ve Öcalan’ın demokratik konfederasyon/
olduğunu, bugün “PKK kimin taşeronu” tartışması- özerklik talebinin Türkiye’nin milli bütünlüğünün
na kitapta açıkça yer vererek sorunun cevabını bir tehdit etmesinin yanında Đran, Irak ve Suriye’deki
nevi vermiş bulunmaktadır. “PKK,1984’ten 88’e idari ve kültürel özerklikler çerçevesinde bir araya
kadar Sovyetlerin arka planda desteklemesi ile gelmesini öneren model olduğunu belirtmekle, poli-
Đran ve Suriye adına Türkiye’ye karşı savaşmış- tik nihai çözümü Güneydoğu Anadolu’da DTP ve
tır. 1987’de Türkiye’nin AB tam üyeliği için baş- AKP dışındaki siyasi partilerin de tekrar etkin olma-
vuru yapması, AB Ülkeleri ‘ Kürt-PKK kartını’ sına bağlayarak bu konudaki görüşlerini belirtmek-
oynamaya başlamışlardır.1991’den sonra, tedir.
PKK’nın Türkiye’ye karşı savaşı AB-Suriye-Đran
adına sürdürülen vekâleten bir savaşa dönüş- Etnikçilik bağlamında ise yazarın belirttiği görüş-
müştür. 2003 sonrasında da artık PKK, Irak’a lerden ortaya çıkan kavramsal sonuç; Türkiye, milli
yerleşen ABD’nin dolaylı-dolaysız denetiminde üniter devletin tasfiye edilmesi amacı ile gerçekleş-
bir terör sürecinin içindedir”, diyerek terör örgü- tirilen büyük bir örtülü operasyon ile karşı karşıya-
tünün dış desteklerini açıkça ortaya koymaktadır. dır. Avrupa Parlamentosu’nun kararlarında Türk
Bu süreçte, Türklerin hassasiyetlerini dile getiren hükümetlerinin ülkenin tamamını temsil etmediği
yazar; bayrak yakılmasına Türk halkının verdiği kararını alarak “Kürt halkının kendi kaderini tayin
tepkileri, DEHAP’lı belediyelerin yaptıklarını ve hakkı olduğunu kabul etmiştir” ifadesi ile önemli
bunların Türkler üzerindeki etkilerinden bahset- sorunlara yol açacak kararlar vermektedir. En
mektedir. Prof. Özdağ; Devletin yani hükümetin önemlisi ise, Cumhuriyet bürokrasisi içinde etnik-
aciz bir politika izlediğini belirtmekte ve görüşlerini merkezli bir örgütlenme olduğu iddiasıdır. Kürdün
şu sözlerle temellendirmektedir: “Diyarbakır’da Kürdü ve Türk kökenli atanmaması gibi etnik bilinç
elektrik parasını toplayamayan bir devlet dağ- patlaması yaşanmaktadır.
daki eşkıyayı yok edemez, şeklindeki açıklama-
sı ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya gezi dü-
zenleyen başbakanın 100 polis ile gitmesini
eleştirirken ‘Başbakanın bu ülkede Türklerinde
yaşadığının farkına varması için Afyon’a da mı
4000 polisin korumasında girmesi gerekiyor?”
diyerek haklı bir eleştiride bulunmaktadır. Bu sü-
reçte koşulsuz hükümet büyük bir hata, gaflet için-
dedir. Sürecin nasıl biteceğini kestiremeyen devlet
yöneticileri sorumluluğu kendi üzerinden atmak için
bu bir hükümet projesi değil devlet politikası diye-
rek ortaya çıkabilecek olası sonuçları kabullenme
cesareti bile gösterememektedir. Yazarın bu tür
yapıcı ve haklı eleştirilerine katılmamak mümkün
değildir. Soruna yanlış tanı koyan geçmiş ve bu-
Sayı 24 Sayfa 151
Sonuç olarak belirtmek gerekirse; Türkiye Cum- kesinin kültürünün, egemenliğinin tehdit altında
huriyeti’nin, Türklerin devleti olduğudur ve bu Cum- gören Türk milleti binlerce yıl içinde yüzlerce büyük
huriyete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes tehdidi atlatarak varlığını muhafaza etmenin verdi-
Türk’tür. Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde kurulu ği özgüvenle kızgınlığını “Türk Sorununu” evlerin-
olduğu en önemli temel değer budur. Bu, Cumhuri- den balkonlarından Türk Bayrağı asarak “Şu Çılgın
yetin varlık nedenidir. Türkiye, AB tam üyelik süre- Türkler” kitabını bir milyon adet satın alarak ve
cinde Türkiye’nin etnik haklar konusunda attığı okuyarak, şehit cenazelerinde sakin fakat öfkeli
adımlara rağmen yıllarca “Bizim istediğimiz sadece durarak gösteriyor.
bireysel kültürel haklar” diyen çevrelerin “Kültürel
haklar yetmez, AB bizi tatmin etmiyor, cumhuriyet,
iki millet esaslı ve federasyon zemininde yeniden Suleyman.Gok@PolitikaDergisi.com
kurulmalı” tezini savunmaya başlamaları Türk mille-
tinin kızgınlığını arttırmaya başlamıştır. Özetle; ül-
ÇIZIKTIRMAK
IRMAK / Đki “12 Eylül” Çakışması… (Irmak ATABERK)
Irmak.Ataberk@PolitikaDergisi.com
Irmak.Ataberk@PolitikaDergisi.com
Sayfa 152
P—Kitap: Yaban
ve Mustafa Kemal’in yaptıklarını köylülere çarpıta-
rak anlatır, onu bir hain gibi tanıtır. Köylüler de
Ozan ÖRMECĐ Mustafa Kemal düşmanıdır ve bağımsızlık yerine
düşman egemenliği altında yaşamaya razıdırlar.
Köye zaman zaman Şeyh Yusuf diye biri gelir.
R
oman Haymana Ovası, Porsuk Çayı
civarında geçiyor. Kurtuluş Savaşı’nda Köylüleri okuyup, üfler ve yüklüce miktarda para,
bir kolunu kaybeden Ahmet Celal; aile- erzak alıp köyü terk eder. Ahmet Celal Şeyh Yu-
si, yakını olmayan biridir ve eri olan suf’un sahtekar olduğunu ahaliye anlatmaya çalışır
Mehmet Ali’nin daveti üzerine Mehmet Ali’nin kö- ama diğer konularda olduğu gibi bu konuda da
yüne yerleşir. Başlarda Mehmet Ali’nin evinde kal- köylü onu dinlemez. Bir gün Ahmet Celal, Şeyh
maktadır. Uzun süren savaştan yorgun düşmüştür Yusuf’a gider ve onunla tartışır; Şeyh köyü onun
ve tek kolunu kaybetmesi onun sıkıntısını arttır- yüzünden hemen terk eder. Bunun üzerine köylü-
maktadır. Her şeyden elini ayağını çekip, köyde ler Ahmet Celal’i dışlamaya başlar ve ona
sakin bir yaşam kurmayı hayal eder. Ancak köy ve “Yaban” lakabını takarlar. Bunun nedeni Ahmet
köy ahalisi savaşın etkisi ve devletin ilgisizliği ne- Celal’in kendilerine hiçbir yönden benzememesi en
deniyle sefil bir haldedir. Köylüler kısa boylu, cılız basitinden mesela her gün traş olmasıdır. Ahmet
ve bakımsızdır. Giysileri paramparça olmuş, sakal- Celal artık köyden ve köylülerden nefret etmeye
ları iyice uzamış ve genç olanların dahi yüzleri kı- başlamıştır. Zaten onu hayata tek bağlayan şey
rışmıştır. Köylüler ayrıca çok cahil ve bağnazdırlar. olan Kurtuluş Savaşı’ndan da kötü haberler gel-
Kurtuluş Savaşı hiçbirinin umurunda değildir, sade- mektedir. Bu dönemde ayrıca Mehmet Ali köyden
ce askere alınmamak için neler yapabileceklerini
düşünmektedirler. Ahmet Celal başlarda Kurtuluş
Savaşı’nda verdiği mücadeleyi gösteren olmayan
kolunu köylülere fark ettirmek için uğraşır ancak
hiçbir köylü onun bir kolunun olmamasını yadırga-
maz. Bunun nedeni köyde de birçok sakat insanın
bulunmasıdır. Ahmet Celal Mehmet Ali’nin evinde
Mehmet Ali’nin annesi, iki kız kardeşi ve erkek kar-
deşi Đsmail’le beraber kalmaktadır. Ahmet Celal bir
gün kahvede köyün zengini Salih Ağa ile tanışır.
Salih Ağa zavallı durumdaki cahil köylüleri hile do-
lapla iyice sömüren uyanık, menfaatçi bir adamdır.
Ahmet Celal onu ilk günden sevmez. Salih Ağa da
ondan hoşlanmaz çünkü onun diğer köylüler gibi
kolay sindirilecek bir insan olmadığını anlar.
bir kızla evlenir. Bu sıkıntılı dönemde Ahmet Celal- yaptıklarıyla ilgilenmemektedir. Köylüler üzülmek,
’in bir gün komşu köylerden birinden geçerken gör- korkmak bir yana düşmanın kendilerine para bıra-
düğü bir kız onu tekrar hayata bağlar. Bu kız diğer kacağını düşünmekte ve geleceklerine sevinmek-
köylülerin aksine Ahmet Celal’e güzel gözükür. tedirler. Bu arada köy Cennet adlı bir kadının yap-
Onun utangaç, nazlı hareketleri, güzel yüzü ve vü- tıklarıyla çalkalanır. Bekaret ve namus köyde çok
cudu Ahmet Celal’in başını döndürür. Bir ara onu önemli kavramlardır ancak Cennet kocası Süley-
istetmeyi düşünür ama daha sonra aynı kıza Meh- man’ı aldatmaktadır ve birçok kez köyde değişik
met Ali’nin kardeşi Đsmail’in talip olduğunu öğrenir erkeklerle yakalanmıştır.
ve hemen bu düşüncesinden vazgeçer. Đsmail tam
bir haylazdır ve evde sürekli sorun çıkarır. Kız kar- Bir süre sonra köye düşman askerleri girmeye
deşlerine, annesine zulüm uygular ancak gücü Ah- başlar. Đlk günlerde düşman askerleri kaba değil-
met Celal’e yetmez. Ayrıca kısa boylu, kambur ve lerdir. Sadece Ahmet Celal’in eşyalarını karıştırır
zayıftır. Ahmet Celal güzelim Emine’nin Đsmail’le ve silahına el koyarlar. Birkaç gün köyde bu şekil-
evlenecek olmasını bir türlü hazmedemez. Zaten de geçer. Düşman askerleri köyde diledikleri gibi
Mehmet Ali tekrar askere gittikten sonra annesi de yiyip içmektedirler ve bunların parasını daha sonra
Ahmet Celal’e kötü davranmaktadır. Bunun üzerine ödeyeceklerini söylemektedirler. Salih Ağa düşma-
Ahmet Celal Bekir Çavuş’un köyün biraz dışındaki na her konuda yardımcı olur, ileride olabilecek bir
evine taşınır. Burada köylü bir kadın gelip kendisine tatsızlıkta düşmanın kendisine bir zarar vermemesi
yardım etmektedir. Ayrıca bir eşek almıştır ve en iyi için böyle bir politika izlemektedir. Ahmet Celal de
dostu raflardaki kitapları ile ahırındaki eşeğidir. düşmanın kötü niyetli olduğundan emindir ve köy-
Eşek, Ahmet Celal’in yalnızlığına ortak olur, inleme- den kaçmanın yollarını aramaktadır. Bir sabah Ah-
leriyle onun durağan hayatına biraz renk katar. Bir met Celal seslerle uyanır. Kapısının önünde birkaç
süre sonra düşman uçakları köy üzerinden geçme- düşman askeri onu rahatsız etmektedir. Đçeride
ye ve yere bazı bildiriler atmaya başlarlar. Bu bildi- Ahmet Celal’den başka onun sonradan tanıştığı ve
rilerde, bir süre sonra köy düşman askerlerinin ge- arkadaş olduğu küçük yaştaki çoban Hasan ve
leceği ancak kimseye zarar gelmeyeceği ve köylü- Ahmet Celal’e bakan kadın vardır. Düşman eve
lerin korkmamaları gerektiği yazılıdır. Ahmet Celal gelir ve Ahmet Celal’in kitaplarını yırtmaya başlar,
artık köylüden tamamen kopmuştur ve onların ne Ahmet Celal onlarla boğuşur. Bu boğuşma sonucu
küçük Hasan araya girmek isterken düşman asker-
leri tarafından öldürülür. Köyde artık savaş resmen
başlamıştır. Düşman askerleri köy halkını evlerin-
den çıkarır ve evleri yakmaya başlar. Halk köy
meydanında toplanır. Kadınlar, kızlar ağlamakta;
erkekler çaresizlik içinde beklemektedirler. Ahmet
Celal de aşkı Emine’yi orda görür ve onunla arka
taraflara doğru geçerler. Emine de Đsmail’le evlen-
diğine pişmandır. Bekleme süresince aralarında
yeniden bir şeyler doğar ve Ahmet Celal beraber
kaçmak için bir plan yapar. Akşam saatlerine doğ-
ru evler yanmaya devam ederken düşmanlar ka-
dınlara saldırmaya, tecavüz etmeye, erkekleri döv-
meye başlar. Ahmet Celal bu kargaşayı fırsat bilip,
Emine ile beraber dağa doğru kaçar. Gece boyun-
ca köyden silah sesleri, ağlayışlar, bağırışlar duyu-
lur. Dağa doğru da ateş açılır ve hem Emine hem
de Ahmet Celal vurulur. Geceyi birbirlerini tedavi
ederek koyun koyuna yatarak geçirirler. Düşman
aynı gece köyü terk eder. Ahmet Celal’le Emine
yaralıdır ancak yollarına devam etmelidirler. Emine
tüm gayretine rağmen vurulduğu için yürüyemez
Sayfa 154
ve orda kalır. Ahmet Celal karnından kanlar akar mektedir: “Eğer bilmiyorlarsa kabahat kimin?
bir halde yürümeye devam eder... Kabahat benimdir. Kabahat, ey bu satırları he-
yecanla okuyacak arkadaş, senindir. Sen ve ben
Türk edebiyatının önde gelen eserlerinden biri onları, yüzyıllardan beri bu yalçın tabiatın göbe-
olan Yaban kanımca bazı çevreleri rahatsız ede- ğinde, herkesten, her şeyden ve her türlü yaşa-
bilecek bir romandır. Yaban toplumsal bir gerçekli- mak şevkinden yoksun bir avuç kazazede halin-
ği çok keskin bir anlatımla ve sürükleyici bir hika- de bırakmışız. Açlık, hastalık ve kimsesizlik
yeyle anlatır. Özetten de anladığımız gibi romanda bunların etrafını çevirmiştir. Ve cehalet denilen
köylüler cahil, yoz, bağnaz ve aciz olarak gösteril- zifiri karanlık içinde, ruhları her yanından örtülü
miştir. Ahmet Celal’le köylüler arasında inanılmaz bir zindanda gibi mahpus kalmıştır”. Görüldüğü
bir kopukluk vardır. Köylüler Ahmet Celal’in temiz gibi Yakup Kadri, bu cehaletin sorumlusunun köye
olmasını, düzgün giyinmesini yadırgamaktadırlar. eğitim, teknoloji ulaştıramayan devlet ve onları eği-
Ayrıca köylüler ülkelerinin bağımsızlık savaşıyla temeyen aydınlar olduğunu düşünmektedir.
ilgilenmemekte, Mustafa Kemal’e düşman gözüy-
le bakmaktadırlar. Düşman askerlerinin gelmesin-
den rahatsız değillerdir ve kendilerine saldırılma- Ozan.Ormeci@PolitikaDergisi.com
dıkça onların hakimiyetine razıdırlar. Yakup Kad-
ri'nin daha sonraları Kadro Hareketi ile somutlaş-
tıracağı “halka rağmen halk için” şeklinde jenerik
bir özeti yapılabilecek elitist, himayeci ve ente-
lektüel bir kadro gereksinimini yansıtan düşünce-
leri bu romanda da bulunabilir. Zira köylüler doğru
ile yanlışı seçemeyecek kadar cahil, fakir, siyaset-
ten yabancılaşmış durumdadırlar. Yakup Kadri,
köylüleri bu denli kötü bir biçimde ele aldığı roma-
nının birçok yerinde bu suçun köylülerde olmadığı-
nı da belirtmiştir. Kitaptan bir alıntı yapmak istiyo-
rum. Ahmet Celal kitabın bir yerinde şöyle düşün-
PD
www.politikadergisi.com — iletisim@politikadergisi.com
ŞEHĐT ASKERLERĐMĐZĐ
SAYGIYLA, MĐNNETLE, BÜYÜK ÜZÜNTÜYLE
ANIYORUZ.
AĐLELERĐNĐN, SEVDĐKLERĐNĐN VE ULUSUMUZUN
Teşekkür:
>Dilek ve Oktay
Sinanoğlu çiftine,