You are on page 1of 54

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   1

Ağustos 2010

Yıl: 1 Sayı: 10

Kurucu Müberra ALTIN

Hazırlayan, Editör Emre ALTIN

Yazarlar Müberra Altın



Orhan Aydilek

Hülya Vardarlı

Alican Tonbul

Turan Günara

Hüseyin Tanrıverdi

Kaynaklar Fizikist.Com

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi, Fizikist.Com sitesinin yayın organıdır. Hiçbir yazı ve çalışma Fizikist.Com
sitesi yazarlarından izin alınmaksızın kullanılamaz.

2  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


AĞUSTOS 2010

TERCİH YAPMAK
04 FİZİK KURALLARI SİL
25 HANİ SOYUN
38
BAŞTAN TÜKENMİŞTİ
Bu yılki tercihler
hakkında öneriler ve Yeni keşifler sonucunda Soyu tükendiği sanılan
yenilikler nelerdir? fizik kuralları değişebilir. primatlar objektiflerde.

MARS’TA
YAŞAM İZİ 34
08 Öğrencilere Tercih Tüyoları 46 Elektronik Burun Geliştirdiler

16 2012 Efsanesi 47 Çöpçü Robotlar İş Başında

20 Solucan Delikleri 48 Paradoks

24 Bilim ve Teknoloji Kanalı 50 En Zor Mantık Bulmacası

28 Kainatın 10 Gizemi 52 Zeka Soruları

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   3


Tercih Yapmak?

D
ergimizin bu sayısını çıkacağı tarih itibarı ile tercihlere ayırmaya karar ver-
dik. Özellikle sınava giren tercih kâbusunu yaşayan öğrencilere ve tabii ki
velilere biraz yardımcı olmak adına fizikist.com ekibi olarak bilgilerimizi ve
görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istedik. Bir haftalık sürenin bitiminde hep
beraber gördük ki tercih yapmak aslında sınavdan çok daha zor ve önemli.

Tercih yapmak ciddi bir iştir. Meslek seçimi çok düşünmeden, danışmadan ve aceleyle
alınmaması gereken bir karar. Tercih yapacak bir öğrenci kendine bundan on sene
sonra neredeyim, kendimi nerede görmek isterim şeklinde bir soru sormalı. Ve cevabı
kişiyi mutlu edecek bir cevap olmalı. ‘Hayal etmek’ bence sihirli kelime bu…

Mesleğimizi icra ederken kendimizi hayal etmek…

Hatta o anı yaşarken neler hissettiğini bilmek tercihleri yaparken bize en çok yardımcı
olacak aktivitedir. Hayallerimizi puanlara uydurmakta bizim olgunluğumuzun gösterge-
si olacaktır.

Sonuç belgemizi iyice inceleyip başarı sıramızı öğrendikten hemen sonra 2009 yılında
girmek istediğimiz bölümlere yerleşen öğrencilerin başarı sıralarını kontrol etmeli-
yiz. İstediğimiz mesleği seçmek ve istediğimiz bölüme yerleşmek birinci amacımız
olmalı. Çünkü vereceğimiz karar hayati bir karar ve okumak istemediğimiz bir bölüme
yerleşmek hayatımızdan en iyi ihtimalle bir yılımızı alıp götürecektir. Ve ağırlıklı orta
öğretim başarı puanımızın kırılması da cabası.

4  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


TERCİH YAPMAK?

İstediğimiz mesleğimizi seçerken


yaşadığımız ülkenin şartları da dik-
kate alınmalı tabii ki. Bu yüzden
araştırmalarımızı yükselen meslekler
ve maalesef cazibesini kaybeden
meslekler olarak ikiye ayırmalıyız.
Çok idealist değilsek yalnızca
puanımız yettiği için fizik okumak
mezuniyet sonrası bize büyük sıkıntı
yaratacaktır. Ama idealist isek bu
meslekte yükselme şansımız tabii
ki var. Fizik okumak oldukça zevk-
li… Zor olmasına rağmen her geçen
dönemden sonra biraz daha ufkunun
açıldığı ve dünyaya çok daha faklı
bakmanı sağlayan bir bölüm...

Etrafında gerçekleşen olaylara, bir


taşın yere düşmesinden bir aracın
hareketine veya uzayda gerçekleşen
olaylara kadar birçok olayı fizikle
ilgilenmeyen insanlara oranla çok
farklı bir gözle bakmamızı sağlayan
bir bölüm.
Hatta varoluşumuzu beynimize
mantıksal olarak kabul ettiren bir
bölüm fizik.

Gönül isterdi ki herkes fizik okusun ve herkes etrafına baktığında bir fizikçinin
gördüklerini görsün. Laboratuvarlarda sabahlasın ve ülkenin yeni teknolojilerinin mu-
cidi olsun. Ve fizik okumanın zevkini tatsın...

Eğer çok seviyorsak ve idealist isek o halde fen fakülteleri bizim için ideal. Ama değilse
benim tavsiyem bir sene daha hazırlanarak daha avantajlı meslekler tercih etmeniz.
Farkındalıkta çok önemli. Yaşadığımız ülkenin şartlarını da dikkate alarak yapacağımız
tercihler bizi çok daha iyi yerlere götürecektir. Henüz liseyi bitirmiş öğrencilerin
yaşanmışlıkları da az olduğu için tavsiyeleri dinlemelerinde fayda var düşünüyorum.

İstediğimiz mesleğe karar verdikten sonra tercih listemizde puan aralığını old-
ukça geniş tutalım. Tercih listemizde ilk beş tercihte uçuk davranmak sonrasında
yerleşebileceğimiz yerleri yazmak ve en son tercihlere de eğer açıkta kalmak istemi-
yorsak yine okumak istediğimiz ancak biraz daha mütevazı tercihleri yerleştirmek
uygun olacaktır. Özellikle sayısal okumak isteyen öğrenciler için şanslı bir sene. Çünkü
rakiplerin bir kısmı katsayı avantajından dolayı alan dışı tercihlere yönelecekler. Yine
sayısal alanda dört ayrı puan türünde yapılan tercihlerde öğrencilerin beklentilerinden
yüksek yerler yerleşmelerini sağlayabilir. Bunu göz önünde bulundurarak ilk tercihler-
imizde uçuk davranmalı.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   5


TERCİH YAPMAK?

Yine bu sene ilk kez denenen bir yerleştirme olacağından dolayı yaşanacakların bir
muamma olması sebebiyle özellikle son tercihlerde oldukça mütevazı davranılması
konusunda hassas davranılmalı.
Bir diğer önemli nokta ya değinecek olursak tercih sonuçları geldikten sonra
yaşanacaklar. Diyelim ki üniversiteye yerleştik. Üniversiteye yerleştikten sonra
kendimizi mezuniyet sonrasına hazırlamak ve teknolojiye uyum sağlamak yabancı dil
konusunda olabildiğince iyi olmak hedeflerimiz arasında olmalı.

Ülke şartları itibarıyla özellikle finans ve ticaret alanlarında iş imkânlarının fazla


olması mezun olduğun bölüm dışında da çalışabileceğin gerçeği bir dahaki seneye
hazırlanma gibi bir düşüncesi olmayan adaylar için değerlendirilebilir. Ancak yine
de mezun olana kadar stajlarla ve kurslarla öğrenimimizi desteklemek ve kendimizi
geliştirmek işsiz kalmamamızı sağlayacaktır. İş arama sitelerinde birçok iş ilanında
bölüm belirtmeksizin üniversite mezunu ibaresi yer almaktadır.

O halde gelecek seneye hazırlanma şansı olmayan adayların bunu değerlendirmesi


uygun olacaktır dişe düşünüyorum. Oldukça kapsamlı bir konuya değindiğimiz bu
sayınının sizlere yardımcı olması bizim için mutluluk kaynağı olacaktır.

Güzel günler görmeniz dileğiyle…

Müberra ALTIN

Yüksek Fizik Öğretmeni

6  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   7
Öğrencilere Tercih Tüyoları
Öğrenciler!

Tercih yazılarımızı incelemeden tercih yapmayın. Bu bölümümüzde tercih


yapmaya yönelik, yeni sınav sistemleri ile ilgili bilgiler yer almaktadır.

YÖK’teki yeni düzenlemeler, ideal tercih listeleri ve yükselen meslekler


hakkında bilgiler burada.

8  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


ÖĞRENCİLERE TERCİH TÜYOLARI

Hangi okul neden tercih edilmeli?

Üniversiteye en çok gönderen liselerin başında sosyal bilimler liseleri


geliyor.

Öğretmen liseleri, öğrencileri hem üniversiteye hazırlıyor hem de yabancı dil eğitimi
veriyor. Tercih yaparken bazı okulların öğrenim sürelerine dikkat edin. Meslek lise-
lerine katsayıdan dolayı önyargı henüz kırılmış değil. Ama meslek liselerinin iş bulma
noktasında avantajlar sağladığı unutulmamalı.

Zaman’dan Hemra Köse’nin hazırladığı dosyaya göre sınav sonuçları açıklandıktan


sonra öğrencilerin OYP’leri göz önüne alınarak bir sıralama yapılmaktadır. Öğrencileri
aldıkları puana göre il ve ülke genelinde sıralanmaktadır. Dolayısıyla tercih yapılırken
öncelikle tercih edilen okulu bir önceki yıl kazanan son adayın genel başarı sırası ve
yüzdelik dilimi ardından 1. Yerleştirme taban puanları dikkate alınmalıdır. Örneğin
2008 yılı sonuçlarına göre İstanbul Lisesi’ne yerleşen son öğrencinin puanı 494.303,
genel başarı sırası 907 iken, 2009 yılı sonuçlarına göre ise aynı okula yerleşen son
öğrencinin puanı 490.390, genel başarı sırası ise 812 olmuştur. Aynı şekilde 2008 yılı
sonuçlarına göre Ankara Prof. Dr. Mehmet Kaplan Sosyal Bilimler Lisesi’ne yerleşen
son öğrencinin puanı 447.506, genel başarı sırası 29.093 iken, 2009 yılı sonuçlarına
göre ise aynı okula yerleşen son öğrencinin puanı 455.014, genel başarı sırası ise
29.920 olmuştur.

Puanlar her yıl soruların çözülebilme oranlarına göre değişiklikler gösterebilmek-


tedir. Yıllara ait veriler incelendiğinde genel başarı sırasının çok büyük değişiklikler
göstermediği anlaşılmaktadır. Ancak puanlarda öğrencileri ve velileri yanıltacak artış
veya azalmalar olabilmektedir. Dolayısıyla tercih yapılırken öncelik genel başarı sırası
olmalıdır.

Üniversiteye yerleştirmede sosyal bilimler lisesi ilk sırada

Tercihler yapılırken göz önüne alınması gereken konulardan biri de tercih edilecek
okulun üniversite başarısı olmalıdır. ÖSYM tarafından yayımlanan 2009 yılı verileri
incelendiğinde yerleştirme oranı en yüksek olan okulların sosyal bilimler liseleri
olduğu görülmektedir.

Edebiyat ve sosyal bilimler alanlarındaki ilgi ve yetenekleri üst düzeyde olan


öğrencileri bu alanlarda yükseköğretime hazırlamak amacıyla kurulan sosyal bilim-
ler liselerinde aynı zamanda öğrencilerin yabancı dil öğrenmesine de önem veriliyor.
Kendisini edebiyat ve sosyal bilimler alanında yetiştirmek isteyenler, öğrenim süresi
hazırlık + 4 yıl olan bu liseleri tercih edebilir. Mezunlarının büyük bölümünün iktisat,
işletme, hukuk, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi, uluslararası
ticaret, edebiyat, tarih, halkla ilişkiler, psikoloji gibi sözel ve eşit ağırlıklı bölüm-
lere yerleştiği bu okullar, her yıl artan sayısı ve kontenjanıyla, sözel ve eşit ağırlık
alanlarında eğitim görmek isteyen öğrenciler tarafından mutlaka tercih edilmelidir.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   9


ÖĞRENCİLERE TERCİH TÜYOLARI

Mezunlarına avantaj sağlayan lise; Anadolu öğretmen liseleri

Öğrencilere mezun olduklarında en fazla avantaj sağlayan okullar ise Anadolu


öğretmen liseleridir. Anadolu öğretmen liseleri öğretmen yetiştiren yükseköğretim
kurumlarına öğrenci hazırlayan, belirli bir seviyede yabancı dil öğreten kurumlar
olmakla birlikte mezun olan öğrenciler istedikleri takdirde öğretmenlik dışındaki alan
ve bölümleri de hiçbir kısıtlama olmadan rahatlıkla kazanabilmektedir.

Anadolu öğretmen lisesi mezunları, öğretmenlik bölümleriyle birlikte tıp, mühendis-


lik, hukuk vb. bölümlere rahatlıkla yerleşebilmektedir. (Çapa Anadolu Öğretmen
Lisesi'nden 2009 yılında mezun olan öğrencilerden 33 öğrenci eğitim fakültelerine
yerleşmiş, buna ek olarak 35 öğrenci tıp fakültesi, 5 öğrenci mimarlık fakültesi, 16
öğrenci hukuk fakültesi, 30 öğrenci hukuk fakültesi, 10 öğrenci diş hekimliği fakül-
tesine yerleşmiştir). Anadolu öğretmen liselerinin öğretim süresi 4 yıldır.

Anadolu liselerinde öğrenim sürelerini göz önüne alın

Öğrencilerin tercih ettiği Anadolu liseleri ise öğrencileri ilgi, yetenek ve başarılarına
göre yükseköğretim programlarına hazırlayan ve yabancı dili belirli seviyede
öğrencilere öğretmeyi amaçlayan okullardır. Bu okullardan mezun olan öğrenciler,
sınavı kazanmaları halinde alanları ile ilgili istedikleri yükseköğretim programlarına
devam edebilmektedir. Anadolu liselerinden her yükseköğretim programına gitmek
mümkündür. Anadolu liselerinde öğrenim süresi 4 (dört) yıldır. Ancak öğretim süresi
hazırlık + 4 yıl olan okulların da olduğu bilinmeli, tercihlerde okulların öğrenim
süreleri göz önüne alınmalıdır.

Meslek liselerine katsayıdan dolayı bir önyargı var

Ülkemizde birçok anne-babanın hayalinde çocukların üniversite sınavında başarılı


olup iyi bir üniversiteye girmeleri yatmaktadır. Rakamlara bakıldığı zaman 2009
yılında ÖSS'ye 1.324.000 öğrencinin girdiği ve bu öğrencilerin 731.000'inin yani
yüzde 55'ten fazlasının normal lise mezunu olduğu görülmektedir. Sınava giren
tüm öğrenciler için yaklaşık 330.000'inin 4 yıllık bir lisans programına yerleştiği göz
önüne alındığında sınavı kazanamamış, herhangi bir mesleki yeterliliğe sahip olma-
yan, gelecek adına ne yapacağına karar veremeyen büyük bir genç kitlesinin açıkta
kaldığı net bir şekilde görülebilmektedir.

Ülkemizde herkes işsizlik oranlarının yüksek olduğundan ve genç nüfusun iş bulmak-


ta problemler yaşadığından şikâyet etmektedir. Genç nüfusun iş bulamamasının ve
işsizlik oranlarının azalmamasının en büyük nedenlerinden biri de iş arayan gençlerin
çağın gerektirdiği ve kuruluşların aradığı yeterli mesleki ve teknik bilgi-becerilere
sahip olmamasıdır. Bir yandan gençler iş bulamazken diğer yandan birçok kuruluşun
aradığı özelliklere sahip nitelikli ara eleman bulamaması ve vasıflı eleman sıkıntısı
çekmesi bu durumun en büyük göstergesidir.

10  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


ÖĞRENCİLERE TERCİH TÜYOLARI

Üniversite tercihini nasıl yapmalı?

Zorlu bir sınav dönemi atlatan öğrencilere, Uzmanlar yeni sistem yüzünden
karmaşık hale gelen tercihlerini yapabilmek için mutlaka rehber eşliğinde tercih
yapmalarını öneriyor.

Bu seçimi yaparken de ÖSYM’nin 2010 Yükseköğretim Programları ve Kontenjanlar


Kılavuzu tüm adaylar için yol gösterici önemli bir rehber olacak.

Tercih öncesi ön hazırlık gerekir

Şu anda vakıf üniversiteleri de dâhil Türkiye’de 130’dan fazla üniversite var. Terci-
hinize yerleştikten sonra değiştirmeniz mümkün olmayacağından bilinçli bir tercih
yapmalı, seçebileceğiniz illerdeki üniversiteleri araştırmalısınız.

Üniversite tercihiniz özellikle iş yaşamınızdaki ilk yıllarda size fazlasıyla ger-


ekli olacak. Hangi üniversiteden mezun olduğunuz işveren tarafından önemle
değerlendirilecek.

Sonraki yıllarda o ana kadarki iş performansınız ve başarılarınız da buna eklenerek


devam edecek.

Bölümler ve üniversiteler hakkında bilginiz var mı?

Tercihleri sıralamadan önce hedeflediğiniz meslekler ve üniversiteler hakkında bilg-


ilere ulaşmanız gerekir.

Bu konuda elinizdeki yazılı kaynaklardan, üniversitelerin eğitim kurumlarına gön-


derdikleri broşürlerden ve internetten yararlanabileceğiniz gibi, eğitim almak
istediğiniz üniversitede okuyan birkaç öğrenciyle, o bölümden mezun olanlarla
görüşüp bilgi sahibi olabilirsiniz.

· Okurken görülecek dersler nelerdir?

· Bu dersler hoşlanacağınız nitelikte mi?

· Bu bölümü bitirdiğinizde ne ölçüde iş imkânı var?

· Okumayı düşündüğünüz üniversitenin fiziksel şartları ve sosyal ortamı nasıl?

· Barınma ve burs imkânı sağlanabiliyor mu?

· Teorik eğitimle iş hayatındaki pratiği birleştirebilmiş mi? Mezunlarına iş imkânı


sağlamada ne derece etkili?

Bütün bu soruların cevabını öğrenmeye çalışıp ondan sonra tercihlerinizi


şekillendirmeniz gerekir.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   11


ÖĞRENCİLERE TERCİH TÜYOLARI

İstemediğiniz bölümleri tercih listenize almayın

Tercih sürecinde karşılaşılan en önemli hatalardan bir tanesi de sadece puana ba-
karak tercihlerin yapılmasıdır.

Bu durumda aday ÖSYM'ce yerleştirilen programa kayıt yaptırsın yaptırmasın bir


sonraki yıl başarı puanı yarı yarıya düşmektedir.
Tercih sürecinin hatasız bir biçimde atlatılabilinmesi için öncelikle konunun uzmanı
bir rehber öğretmenden destek alınmalıdır.

Bu aşamada yapacağınız en büyük hata, neresi olursa olsun yerleşeyim,


düşüncesiyle hareket etmek olacaktır.

Tercihte şehir mi, üniversite mi önemli?

Tercihler döneminde birçok adayın, yaşadığı ildeki üniversiteleri tercih etme eğilimi
var. Hâlbuki öğrencinin kapasitesi ve yeteneği daha kaliteli bir üniversiteyi kazan-
maya elverişli olabiliyor.

Ailesiyle beraber olma düşüncesi, öğrenciyi bu seçiminden alıkoyuyor. Bu gibi du-


rumlarda öğrenci, aile ve rehber öğretmenin ortak bir anlayışla karar vermeleri ve
tercihlerde bulunmaları daha yararlı olacaktır.

Karar aşamasında ailenin desteği önemli

Üniversite tercihleri adaylar için olduğu kadar aileleri için de son derece önemli bir
süreç. Zira çocuklarıyla aynı fikirde olmayan ebeveynler için bu aşama adeta bir
sınav niteliği taşıyacak.

12  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


ÖĞRENCİLERE TERCİH TÜYOLARI

Tercihleri yaparken nelere dikkat edilmeli?

Tercih sürecinde ilk tercihler genelde realite olan tercihleri oluşturur. İlk birkaç terci-
hin puanı alınan puanın üstlerinde olabilir.

Fakat bu tercihlerin sayısı birkaç taneyi geçmemelidir. Bu tercihlerden sonra ideal


tercih sıralaması yapılmalıdır. Bu sıralama belirlenirken öncelikle istek sırası göz
önünde bulundurulmalıdır.

Bölümün alan içi veya alan dışı olması, bölümün özellikleri, kontenjan sayıları dikkat
edilecek hususlardandır.

Kazanılsa dahi kayıt olmayı düşünülmeyen programlara tercih listesinde yer ver-
ilmemelidir. Çünkü 2010 sınav sonuçlarına göre bir yükseköğretim programına
(Açıköğretim kontenjansız programları hariç) yerleştirildiğinde (kayıt olsa da olmasa
da) 2011-ÖSYS'de ilgili AOBP 0,15 katsayısı yerine 0,12 ile çarpılacaktır.

Bu da puan kaybı demektir. Tercihlerdeki son birkaç tercih stepne denen, puanı
diğer bölümlere göre düşük, kazanıp rahatlıkla okunabilecek yerler olmalıdır.

Nasıl tercih yapılmaz?

Sadece puana bakılarak tercih yapılmaz.

Sadece sıralamaya bakılarak tercih yapılmaz.

Sadece arkadaş için tercih yapılmaz.

Sadece mesleğin saygınlığından dolayı tercih yapılmaz.

Sadece üniversite adı için tercih yapılmaz.

Sadece bölüm adı için tercih yapılmaz.

Sadece şehir için tercih yapılmaz.

Sadece yabancı dille eğitim yaptığı için tercih yapılmaz.

Sadece açıkta kalmamak için tercih yapılmaz.

Puanları mukayese edin

Yeni sınav sisteminde oluşan puanlarla, 2009 puanları mukayese edilerek bir yorum
yapmak mümkündür.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   13


ÖĞRENCİLERE TERCİH TÜYOLARI

Öğrenciler yükselen mesleklere dikkat!

Çoğu genç, sınavdaki performansını meslek seçiminin üstünde tutuyor. Bu yıl LYS’ye
giren lise mezunlarına hangi mesleği seçecekleri sorulduğunda üstünde çok fazla
düşünmediklerini gördük. Büyük bir bölümü için sınavda aldıkları puan ve onunla
hangi okullara girebileceği çok daha ön plandaydı. Neyi istedikleri, hangi işi ya-
parlarsa daha mutlu olacakları gündemde değildi. Çünkü sınav dendiğinde kend-
ilerini değil rekabet ettikleri yüzbinlerce genci düşünüyor, buna takılıyorlardı. Oysa
uzmanların üstüne basa basa söylediği şu ki mutlu bir hayat, kişiliğimize uygun
meslek seçimiyle mümkün oluyor. Çünkü günümüzde vaktimizin çoğunu iş yerinde
geçirdiğimiz düşünülürse, gerçekten istediğimiz işi yapmak büyük önem taşıyor.

Bu yıl yeni sistemle sınava giren 784 bin 564 öğrenci için şimdi seçim yapma
zamanı. 26 Temmuz – 6 Ağustos tarihleri arasında öğrencilerin tercih işlemlerini
tamamlamış olması gerekiyor. Lisans Yerleştirme Sınavı’na (LYS) giren öğrenciler
için sınav stresi sona erse de tercih süreci çok büyük önem taşıyor. Doğru tercih
konusunda sürekli uyarılarda bulunan uzmanlar öğrencilere sırf üniversite okumuş
olmak için değil, gerçekten sevdikleri, istedikleri mesleği bulmaları için tercih
yapmalarını tavsiye ediyor. Çünkü dünyada öne çıkan meslekler de sürekli değişiyor.
Kimi bölüm mezunları iş bulamazken, bazı bölümlerden mezun olanlar o yılın en çok
aranan bireyleri olabiliyor. Bu yüzden de tercih yaparken iş bulma imkanı diğerlerine
göre daha yüksek olan bölümler dikkate alınıyor.

YÖK’ten dikey geçişe yeni düzenleme

YÖK, Dikey Geçiş Sınavı (DGS) kontenjanlarının yeniden düzenlenmesini ve belirli


ilkelere göre artırılmasını kararlaştırdı.

Toplantının ardından yapılan yazılı açıklamada, toplantıda eğitim, mevzuat ve vakıf


üniversiteleri koordinasyon komisyonlarının raporlarının ele alındığı belirtildi.

YÖK’ün, Bakanlar Kurulu kontenjanından boş bulunan üyeliğine Prof. Dr. Yavuz
Atar’ın seçildiği bildirildi.

DGS kontenjanlarının yeniden düzenlenmesi ve belirli ilkelere göre artırılmasının


kararlaştırıldığının duyurulduğu açıklamada, ‘’Belirlenen ilkelere göre kontenjanlar
hesaplanarak, yayınlanacaktır. Adaylar 2010-2011 eğitim-öğretim yılında yeni DGS
kontenjanlarına göre tercih yapacaklardır’’ denildi.

Temmuz ayında yapılan DGS’ye 120 bin öğrencinin başvurduğu ifade edildi.

Üç vakıf üniversitesinin mütevelli heyeti tarafından rektör adayı olarak YÖK’e öner-
ilen adaylarla ilgili olarak olumlu görüş bildirilmesine karar verildiği ifade edildi.

14  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   15
2012
Efsanesi
Nereden Geldi Bu 2012?

Amerika kıtasının yerli halkı olan mayaların oluşturduğu takvim, kendi sis-
temlerine göre 13 Baktunda; miladi takvime göre 21 aralık 2012 de sona
ermektedir.Mayaların Astronomide ileri bir düzeyde olması, insanları farklı
düşüncelere itmiş ve 21 aralık 2012 tarihinde kıyamet kopacak düşüncesine
sürüklemiştir.Kıyamet bir yana farklı düşüncelerde mevcuttur.

Maya Takvimi

1 gün= 1 Kin 20 Kin = 1 Uinal


360 Kin = 1 Tun
7200 kin = 1 Katun
144000 Kin =1 Baktun

Maya Takviminin Hesaplanması

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi 1 gün 1 kin’e eşittir. Aynı şekilde 20 kin de
1 Uinal’a eşittir. Takvim 13 Baktunda son bulacaktır.Bu da miladi Takvimde
21 Aralık 2012 ye denk gelmektedir

16  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


2012 EFSANESİ

Amerika Kıtasının orta bölgesinde yaşamış olan


Resimde Bu Kültürü
Maya Halkı, Astronomi hakkında bilgili oldukları
Yaşatmaya Çalışan
gibi piramitlerini de Astronomik şekilde yıldızlara
İnsanlar Görünmektedir
göre inşa etmiş,merdiven sayısı gibi olgulara dik-
kat ederek takvimlerine göre yapmışlardır.Diş dol-
gusunu da bilen bu uygarlık birçok alanda gelişim
göstermiştir.

Mayaların yok olması kabile savaşlarının


etkisi ile açıklansa da, İspanyollar Amerika kıtası
keşfedildikten sonra köyleri yaktı yıktı.Bir kısmını
köleleştirdi.Hatta askerlerden biri “onlarda in-
san” gibi bir ifadeyle karşı çıkınca ispanyada kilise
tarafından bir yazıyla insan olmadıkları öldürülme-
lerinde sorun olmadığı açıklandı.

Bugün mayaların torunları hala o bölgede


bulunmaktadır.Tamamen yok olmadıklarını id-
dia eden torunlar, Meksika devleti tarafından
topraklarının işgal edildiğini savunmaktadır.

Birçok çağ atlatan , Aztek ve inka gibi medeniyetlerle birlikte binlerce yıl yaşamıştır
Mayalar.Bilgi birikimleri yazıtlardan açıkça belli olmaktadır.Bazı şehirleri sadece yapıp
belli bür süre kalıp sonra başka yere şehirler inşa etmişlerdir.Mühendisliklerini merdi-
venli piramitlerle kanıtlamış olan bu uygarlık,Takvimiyle hala dünyayı etkilemektedir

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   17


2012 EFSANESİ

2012’de neler olacak?

Birçok bilim insanı kıyamet tablolarının çizilmesini yanlış bulmaktadır.


Çünkü bu sadece mayaların o günleri göremeyeceklerini düşünüp; takvimi orada
sonlandırmak istediklerinden kaynaklanmaktadır.Ama yinede biz kıyamet teoriler-
imizi inceleyelim.

Göktaşı Düşecek!

Bir grup 21 Aralık 2012’de göktaşı düşeceğini ve dünyada yaşamın yok


olacağını düşünmektedir. Nasa bunun olmayacağını birçok kez açıklamıştır. Marduk
gibi Mısır efsanesi gezegenlerinde dünyaya çarpacağı iddia edilmektedir. Fakat NASA
böyle bir gezegen olmadığını kanıtlamıştır.(Marduk gaz kütleli ve geçmişte dünyaya
çok yakın geçtiği düşünülen efsanevi gezegen. Mısır ve Babil,Asur gibi medeniyetlerin
yazıtlarında geçmektedir.)

Dünya’nın Magnetik Yapısı Tersine Dönecek!

Bu teori diğerlerine göre daha gerçekçidir. Dün-


ya gezegeni pusulada bir kuzey bir de güney olarak
adlandırdığımız magnetik bir etkiye sahiptir. Aslında bu
yönleri Yerin magnetik etkisinden etkilenen pusuladaki
mıknatıs göstermektedir. İşte Bu yerin magnetik yapısı
tersine dönerek kuzey yerine güney,güney yerine kuzey
görünecektir pusulada. Bu dünyada teoride etkisi az da
görünse büyük değişikliklere sebep olabilecek bir un-
surdur.NASA gezegenimiz Dünya’nın uzaydan bir enerji
yağmuru altında olduğu söylemektedir. Fakat yinede bu
teori uçlarda bir tori olarak kenarda durmaktadır.

18  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


2012 EFSANESİ

Uzaylılar Dünyaya Saldıracak!

Bu düşünceyi bir uzaylı hayranı olarak bu alanda yaptığım araştırmalara


dayanarak açıklayacağım.
Sirius uzay bilimleri Araştırma merkezi gibi birçok uzay araştırma merkezi ve Ufo
araştırma merkezi, dünyaya son birkaç yılda , ufo ziyaretlerinin fazlalaştığını söyle-
mektedir.Bunun sonucunu 2012’de olacaklara da bağlayan gruplar vardır.Bazıları
uzaylıların dünyayı istila edeceğine inanmaktadır. Bazıları ise artık bizimde onlarla
aynı insanlarla konuştuğumuz gibi konuşacağımızı söylemektedir.Teknolojilerinin
ileri olduğu düşünülen uzaylılar yada şuanda sadece gözlemleyebildiğimiz UFO’lar
bakalım önümüzdeki yıllarda bizimle iletişi kuracaklar mı?

Boyut Değiştirecek ve Diğer Boyutları da Algılayabileceğiz!

İnsanlar sadece şu anda 4 boyutu algılayabilmektedir.Bunlardan üçü evrenin


içinde bulunurken dördüncüsü zaman boyutudur.Sicim teorisi ve Zar Teorisi gibi Teo-
riler 11 boyutlu evrenlerden bahsetmektedir.Bu boyutları algı dışımızda olduğu için
algılayamadığımızı düşünen bilim insanları 21 Aralık 2012 tarihinden sonra enerji
seviyesinin yükselmesiyle algılayacağımızı düşünmektedir.Ama unutmamak gerek,11
boyutu içinde olduğumuz içinde algılayamıyor olabiliriz.
Bu teorinin bir ucu da ışık hızına çıkabileceğimizi savunmaktadır.

Sonuç Olarak ;

Belki 2012 yılına kadar daha yüzlerce teori ile karşı karşıya geleceğiz.Örneğin Küre-
sel ısınma yok edecek, 3. Dünya savaşı çıkacak gibi.Ama 21 Aralık 2012 Günü her
şey cevabını bulacak sanırım.

Orhan Aydilek

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   19


Fizikçinin Günlüğü

Solucan
Delikleri
E
vren bilinen ve deneylenebilen 4 boyuttan oluşmaktadır. (Teoride 11 boyut).
Evrenin yapısı bir kağıt gibi düşünülürse bu kağıdı bükerek üst kısmıyla alt
kısmını birbirine yakınlaştırabilirsiniz. İşte solucan delikleri 4 boyutlu evrenin
baş noktasıyla uç noktasını bu şekilde yakınlaştırıyor. İşin içinde zaman boyutu da
olduğu için zamanda yolculukta kurt delikleriyle sağlanabiliyor.

Fakat Kurt delikleri yada diğer ismiyle solucan delikleri şimdilik


insan kontrolü dahilinde değil.Doğal olarak evrenin yapısına ve gökcisimlerine
baktığımızda buna en yakınlarını sağlayan kara delikler.Çünkü kara delikler büyük
kütle çekimleriyle evreni rahatlıkla bozabiliyor.Bir Kara Deliğin çevresinde bir tur
atsanız kim bilir nerelere gidebilirsiniz!

20  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


SOLUCAN DELİKLERİ

Solucan deliklerini daha iyi anlayabilmek için Albert Einstein’ın görelilik


teorisini biraz inceleyelim.

Albert Einstein ve Zamanın Göreliliği

Zaman kişiye özeldir ve kişiyle birlikte yaşadığı ortama bağlı olarak değişir.
Örneğin ben Marsta yaşıyorsam, Satürn’de yaşayan biriyle zamanım aynı ilerle-
mez. (Satürn Gaz kütleli gezegen fakat varsayımda bulunuyorum) Bunun sebebi
Satürn’ün kütlesinin, Mars’ın kütlesinden büyük olmasıdır.Kütle ne kadar büyükse
zaman boyutu o kadar etkilenir.

Bir de zaman boyutumuzu hızda etkiliyor.Işık hızına yakın hızlarda seyahat


ettikçe zaman boyutu bizim daha genç kalmamızı sağlıyor. Yani zaman bizim için
yavaşlıyor.

Solucan deliğine girdiğinizde olay biraz daha farklı. Zaman yine sizin
zamanınız.Gittiğinizde gittiğiniz yerde 50 yıl geçirip, tekrar solucan deliği ile aynı
zamana dönebilirsiniz.

Döndüğünüzde sizi aynı laboratuarda bekleyenler şaşkına dönecektir.=)

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   21


SOLUCAN DELİKLERİ

Kurt Delikleri ve Zamanın Kuralları

Kurt delikleri yöntemi geliştikçe za-


manda hoş olmayan değişiklikler yaşanabilir. Bu
muhtemelen Paralel evrenleri de etkileyecektir.
(Şuan bilimkurgu gibi gelse de teoride müm-
kün) İşte bu noktada zaman kuralları ortaya
çıkacaktır.

Ya da şuan bu konuyu deneylediğimiz


için bilemiyoruz fakat zaman kendini
koruyacaktır. Yani geçmişe gittiğinizde zamanı
değiştiremeyebilirsiniz. Ya da zaten geçmişe
gitmiş ve değiştirmişsinizdir. Yani aslında sizin
yaptığınız şu anki zamanın oluşumuna yardım
etmek. Yapılmış bir şeyi yapmak. Bunun farkına
ancak geçmişe gidip değişikliği yaptığınızda
varmanız gayet doğaldır. Çünkü o ana kadar
değişikliğin ne olduğunu bilmiyorsunuz.

Geleceğe giderseniz ne değişiklik yaparsanız yapın kendinizi gelecekte görmeniz


mümkün olmayabilir.Çünkü teoride gelecek daha yazılmamıştır.Siz geleceğe
gittiğinizde kendinizi görememenizin sebebi,geçmişte geleceğe gitmiş olmanızdır.

Örneğin 10 dakika geleceğe gidelim. Laboratuarımızda yanımda birisi olsun.


Laboratuarda bekleyen 10 dakika sonra beni görecektir.Ama ben saniyeler içinde
tekrar aynı yerde olacağım.Yani aslında benim için zaman geçmemiş olacak.Sonra
beş dakika geri gideyim.

Bu defa 10 dakika zamanda ilerde atlayınca laboratuardaki kişi 5 dakika önce beni
gördüğünü söyleyecektir.ama beklide bu fikir daha kafamda bile yoktu (=

Orhan Aydilek

22  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   23
Fizikist Bilim ve Teknoloji Kanalı

Ağustos 2010 Bilim ve Teknoloji Haberleri

24  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


FİZİK KURALLARI SİL BAŞTAN

Bu keşif sıradan insanlara basit ve anlamsız gelebilir. Ancak fizikçileri ve bilim


çevrelerini aşırı derecede heyecanlandırdı. Çünkü Ya kuantum mekaniğinin mevcut
teorilerinde bir boşluk var ya da tüm atom formülleri yanlış!

Atomların yapı taşları arasında bulunan protonlar ile ilgili yeni keşif, fiziğin en
güvenilir bazı yasalarını ve birçok fizik formülünü değiştirebilir...

Protonların nötr karşıtları ile birlikte, nötronlar, Evrende her atomun çekirdeğini
oluşturur. Bu sebeple protonların bilimde önemli bir yeri bulunur. Garching-
Almanya'daki Max-Planck Kuantum Optik Enstitüsü tarafından on yıl süren
çalışmalar ve denemeler sonrasında protonlar ile ilgili önemli bir keşif yapıldı...

Proton parçacığı için yapılan yeni bir ölçüm, onun evvelce düşünüldüğünden
daha küçük olduğunu gösterdi. Daha önceden, bir protonun yarıçapı için,
bilimsel araştırmacıların kabul ettiği değer 0,8768 femtometre (1 femtome-
tre = 10-15 metre) idi. Yeni yapılan ölçümler bu değerin bilinenden yüzde 4
(0,00000000000003 milimetre) daha küçük olduğunu gösterdi. Proton yarıçapı
0.8418 femtometre olarak ölçüldü.

Bu keşif sıradan insanlara basit ve anlamsız gelebilir. Ancak fizikçileri ve bilim


çevrelerini aşırı derecede heyecanlandırdı. Bilim insanları bu keşfi çok ciddiye
alıyorlar. Neden mi?

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   25


FİZİK KURALLARI SİL BAŞTAN

Proton büyüklüğü
kuantum
elektrodinamiğinde
kullanıldığı için,
bu birçok formülün
temelden yanlış
olduğu anlamına
geliyor.

Ayrıca bu keşif fizik kanunlarının yeniden gözden geçirilmesi ve hatta değişmesi


anlamına da gelebilir. Ayrıca bu keşif diğer birçok alanı da etkileyebilir.

Örneğin; Gökbilimcilerin spektroskopi kullanarak, galaksilerin ve gaz bulutlarının


kimyasal elementlerini hesaplama yöntemlerini...

BİLİM İNSANLARININ GÖRÜŞLERİ

Basel Üniversitesinden fizikçi Ingo Sick: “Bu çok ciddi bir fark, bir yerde gerçekten bir
şey cidden yanlış”

İngiltere Ulusal Fizik Laboratuvarı bilim adamlarından Jeff Flowers: “Bu keşif, önemli
bir değişiklik yapmak, kuantum elektrodinamiğini tam olarak yeniden düşünmek ve
potansiyel yeni bir teoriye açılan kapı anlamına gelebilir”

Yeni ölçümler kuantum mekaniğinin mevcut teorilerinde bir boşluk olduğu anlamına
da gelebilir.

26  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


DÜNYA DÖNMESEYDİ...

Dünya kendi ekseni etrafında dönmeseydi okyanus ve karalar nasıl


görünürdü? Coğrafi yazılımlar üreten mühendisler bu soruya yanıt aradı.

Gezegenimizin kendi etrafında dönmekten vazgeçeceğine ilişkin bir işaret, en azından


izleyen birkaç milyar yıl için, görünmüyor. Ancak coğrafi yazılımlar üreten ESRI
firması çalışanlarından Witold Fraczek, bu varsayımdan yola çıkarak bir modelleme
yaptı. Dünya’nın kendi ekseni etrafından dönerken yaratılan merkezkaç kuvveti, ye-
ryüzündeki suyun yani okyanus ve denizlerin yeryüzündeki dağılımını doğrudan be-
lirliyor. Ekvator hattı üzerinde saatte 1,667 km olan dönüş hızı, merkezkaç kuvvetiyle
suların önemli bir bölümünü ekvatora doğru itiyor.

Bu merkezkaç kuvveti olmasaydı, yani Dünya kendi ekseni etrafından dönmeseydi,


bu suların büyük bölümü kuzey ve güney kutuplarında birikecekti. Bu da, aşağıdaki
haritada görüldüğü gibi, gezegenin ortasında tek parça halinde geniş bir kara şeridinin
oluşmasına neden olacaktı.

Kutuplara doğru suyun seviyesinin artması sonucu Rusya ve Kanada’nın tamamı,


Avrupa’nın güney İspanya ve Sicilya civarı hariç tamamı, ABD’nin de yarısı su altında
kalacaktı. Trakya, Marmara ve İstanbul’un tamamı “deniz dibi” olacak, kıyı İzmitin
güneyinden başlayacaktı.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   27


KAİNATIN
10 GİZEMİ
Evren...
Her gün üzerinde nefes alıp verdiğimiz minicik dünya ile uzayın ve
zamanın sonsuz büyüklüğü arasındaki inanılmaz gizemi kavrayabilmek
insanoğlunun en eski uğraşlarından biri.

Her ne kadar evrenin muazzam doluluğunun sırrını hiç keşfedemeyeceğimizi


bilsek de, bu bizi evrenin gizeminin cevabını aramaktan alıkoyamadı. Önce din
sonra felsefe, insan aklını meşgul etti.

Hiç bir zaman evrenin özündeki sırrı tam olarak anlayamayacak da olsak en
azından onun çok kompleks bir yapıya sahip olduğu gerçeğini biliyoruz. İşte
size kainatın 10 gizemi...

28  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


KAİNATIN 10 GİZEMİ

1)Büyük Birleşme Teorisi

10 yıldır fizikçiler,Newton’nun klasik fizik teorisi ile Einstein’nin izafiyet teorisi


arasındaki farkın mantıksal bir açıklamasını bulmaya çalışıyorlar. Bir de bunlara ek
Heisenberg’in kuantum fiziğini eklemek kesinlikle gerekli. Her üçü de oyunu kendi
kurallarına göre oynuyor ve birbirini pek ciddiye almıyor.

Bu yüzden bilim adamları tüm bu teorilerle uzlaşabilecek ‘Büyük Birleşme Teorisi’ni


geliştirdiler. Belki de böyle bir birleşme yok ya da insan aklının alamayacağı kadar
çok karmaşık bir şey. Ama bilim adamları bu konuyu daha uzun süre tartışıcak gibi
duruyor.

2)Çok yönlü evren

Güncel kuantum fiziği içinde bulunduğumuz dünya dışında aynı uzayda ve aynı za-
manda başka evrenlerin de varolduğu ihtimalini güçlendiriyor. Fakat bunlar birbirini
çok kısıtlı yollarla etkiliyor. Bu evrenler kendi tarihlerine, kendi geleceklerine hatta
kendi fizik kurallarına bile sahip olabilirler.

3)Evrenin sonu

Bu konuda çeşitli olasılıklar söz konusu. Bunlardan biri, dünya sonsuzluğa doğru
genişleyecek. Diğeri, yerçekimi maddeyi hızla yakalayacak ve evren zamanla
yavaşlayacak ve tek bir noktaya geri düşecek belki bu da yeni bir patlamayı te-
tikleyecek.

Başka bir teoriye göre de atomlar ve protonlar,maddenin yapı taşları, artık doğal
yolla oluşamayacak gibi duruyorlar. Bu yüzden dünya yavaş yavaş gözden kaybol-
maya başlayacak.

4)Evrenin başlangıcı

Evren nasıl başladı? Ya da gerçekten bir başlangıcı var mı? Güncel teoriler ,
geçmişte başlayan ve bugüne kadar devam eden maddenin ve enerjinin tümünden
tek bir noktada kopan bir büyük patlamadan “Big Bang” den bahsediyolar. Peki bu
patlamayı ne başlattı?

Maddenin tümü ve enerji nereden geliyor? Eğer tüm evreni ve onun kurallarını tanrı
yarattıysa, evren bugün kendi kendine çalışırken o ne yapıyor?

5)Zaman

Zamanın ne olduğunu gerçekten bildiğinizi mi düşünüyorsunuz? Zamanla il-


gili bir terim kullanmadan onun ne olduğunu anlatmayı deneyin, dilinize zaman
sözcüğünden başka bir şey gelemeyeceğini göreceksiniz. aman, geçmişte olan ya
da gelecekte olacak her olayı birbirinden ayırmamıza sağlayan şey mi? Uzay gibi bir
boyut mu, yoksa madde gibi niteliksel bir şey mi, sadece bir illizyon mu?

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   29


KAİNATIN 10 GİZEMİ

6)Karanlık Enerji

Yüksek teknolojik aletlerle evrende yapılan güncel deneyler gösteriyor ki uzayda


görebildiğimizin üstünde milyonlarca madde miktarı var. Bizse bunların sadece %4
ünü görebiliyoruz. Geri kalanı görülmez yani karanlık.
Bunun ne olduğu hakkında birşey bilinmemekle beraber anlık bir esinlenmeyle bunu
karanlık enerji olarak nitelendiriyoruz.

7)Bilinç

“Akıl ne?” Davranışcılara göre akıl bir şartlı refleks. Düşüncelerimizi dışarıya yansıtış
şekillerimizin farklı ve ilginç olduğunu inkar etmek çok zor. Beynimizin çalışma
şeklini etkilyen bir ana bölüm var mı? Eğer öyleyse bilgisayarlar bilinçli bir hale gel-
meden bu ne kadar sürecek?
Bilinç beyin ölümünü engelleyebilir mi ? gibi akla gelebilecek bir sürü soru var. Denk
bir diyalog kurabileceğimiz bir robota sahip olmadan bu soruların cevaplarını bulmak
çok zor.

8)Karşıt madde ikilemi

Madde ve karşı madde teoride aynı zamanda ve aynı olaylar tarafından yaratılır.
Ağır tanecikli atom yaratıldığında aynı kütlenin karşı atomu da yaratılır. Ancak dünya
üzerinde bir laborotuarda biz bir karşı atom yarattığımızda, onu kainatta çevremizde
bir yerde göremiyoruz.
Kimse yaratılan bu karşı atomların nerde olduğunu ya da nerde olması gerektiğini
bilmiyor.

9)Tunguska patlaması

30 Haziran 1908’de Rusya’nın ormanlık bir bölgesi olan Tunguska’da bir patlama
meydana geldi. Yerel halk binlerce mil ötede parlak mavi bir ışık gördü ve ışık
inanılmaz bir şiddetle patladı.
Patlamadan sonra yapılan incelemede, civardaki ağaçların havada bir çeşit patlama
olmuşçasına merkez noktadan doğru ışınsal bir biçimde devrildikleri görülmüş.
Bugün hala bilim adamları o tarihte tam olarak ne olduğunun cevabını veremiyorlar.
Patlama sonrası hiç bir parçanın bulunmamış olması da ayrı bir soru işareti.

10)Dünya dışında yaşam var mı?

En merak edilen konulardan biri. Acaba evrende dünya dışında da düşünebilen


canlılar var mı? Bu konuda bilimadamlarının farklı görüşleri mevcut. Carl Sagan’a
göre eğer insanoğlu varsa, evrende düşünebilen diğer canlıların ne sıklıkta
varolduğunun bir önemi yok.
Sagan, dünyanın dışında evrenin herhangi bir yerinde de başka düşünebilen
komşularımızın varolabileceğini belirtiyor.
Bununla birlikte Enrico Fermi’ye göre eğer yaşam bu kadar ortaksa, bu zamana ka-
dar evrende yaşayan diğer düşünebilen canlıların hiç bir izinin saptanmamış olması
görsel olarak imkansız. Dolayısıyla ortada gerçek bir gizem var.

30  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


AY, DÜNYA’DAN ÖNCE Mİ VARDI?

Çinli Hsu Wei insanın oluşumundan bahseder: “İlk başta küçük kümeler halinde su
vardı. Bu zaten kaos (karmaşa) haliydi. Sonra koruyucu bir zırh olan gök ve iç koruy-
ucu yer. Bu yer ile göğün oluşumudur.

Fakat bu kendiliğinde olmaz. Muhakkak ki bir varlık vardır ve bu birden ikiye geçer,
çoğalır ve kendini oluşturur. Bu açıdan bakılırsa dünyanın ay ve güneş olmadan var
olamayacağı anlaşılır. Dünya oluşurken bundan ne ay ne de güneş etkilendi. Ama
dünya bunlardan etkilenerek insanları ve diğer canlıları oluşturdu. Bu bir insanın on-
larca çömlek ya da maden yapmasına benzer. İnsan kemikleri de bu su kümelerinden
oluşmuştur. Tıpkı kurşun dökmek gibi. Bu nedenle güneş ve ay da varlıkları eriten
bir ateş gibidir.İnsanın yaratma gücü çok küçüktür, sadece bir insan doğurur. Ama
güneş ve ay insan dışında insanın bile bilmediği bir sürü yaratık yaratır. Okullarda hem
göğün yaratıcı olmadığını iddia ederler ama kendi doğumlarının güneşten olmasını
ümit ederler. Mantık bunun neresinde.”

Bugün bize sunulan tarih eski Mısırın güneş ile uğraştığını ve takvimden günlük
yaşama güneşi hayatına kattıklarını söyler. Güneş Tanrısı Ra. Buna örnektir. Ayın dün-
ya üzerinde etkisi ve ay takvimlerinin kullanılması bunu destekler niteliktedir. Ayın
dünyadan kopan bir parça, dünyanın da güneşten kopan bir parça olduğu yıllarca
ders kitaplarında okutuldu. Toz ve gaz bulutlarının çekim yolu ile toplanarak gaz
halinden katılaşmaya ve soğumaya başlayarak katılaştığı ve dünyanın bu şekilde
oluştuğu söylenir. Hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız Hsu Wei ve bilimin kollarına
bırakacağımız bu teori güneş ile ayın ilk başta oluştuğu sonrasında dünyanın meydana
geldiğini öne sürer. Buna mesnet olarak dünya üzerindeki güneşin ve ayın etkisi or-
taya koyulur.

Ay dünyanın şimdiki uydusu. Acaba ay sonradan dünyaya katılmış olmasın? Belki es-
kiden bir gezegendi ve güneş ile anlaşamadı!

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   31


YOK OLUŞ TARİHİ AÇIKLANDI!

Bilim insanları
tüm dünyayı
korkutan
bir açıklama
yaptı. Elde
edilen
bulgulara
göre, yaklaşık
180 yıl sonra
Dünya’ya bir
asteroit
çarpabilir.
Eğer çarpma
gerçekleşirse,
gezegeni-
mizdeki
canlıların yok
olma ihtimali
çok yüksek.

2036'da Dünya'ya çarpma olasılığı


bulunan Aphosis göktaşı

Bilim insanları, 1999 RQ36 adını verdikleri dev asteroitin 2182 yılında
Dünya’ya çarpabileceği uyarısında bulundu. Yapılan hesaplamalara göre,
Dünya’ya çarpma olasılığı 1000’de bir olarak gösterilen meteor, 24 Eylül 2182
yılında atmosfere girecek.

Gökbilimcilerin 1999 yılında keşfettiği dev asteroitin 550 metre çapında


olduğu belirtildi. Bilim insanları, bu büyüklükteki bir asteroitin Dünya’ya
çarpması halinde çok büyük bir yıkım yaşanacağını ve tüm canlı türlerinin yok
olma tehlikesiyle karşılaşabileceğini belirtti.

65 milyon yıl önce Dünya’ya çarpan meteorun Meksika’nın Yucatan


Yarımadası’nda oluşturduğu 170 km çapındaki antik kraterin çizimi.
Uzmanlar, insanlığı tehdit eden bir asteroitin çeşitli yöntemlerle durdurula-
bilmesi için en az 100 yıl önceden harekete geçilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Geç kalınması ise, asteroitin önlenmesi için çok büyük proje ve maliyet ger-
ektirecek çalışmaların zamanında hayata geçirilememesine neden olabilir.

32  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


YOK OLUŞ TARİHİ AÇIKLANDI!

APOPHİS’TEN DAHA TEHLİKELİ

Gökbilimciler, 1999 RQ36’nın düşünüldüğünden daha büyük bir tehdit içerdiğini


belirtti. Bunun nedeni, Dünya’ya 2036 yılında çarpma ihtimali olan Apophis’e oranla
asteroitin Dünya’yı yok etme olasılığının çok daha yüksek olması.

20 milyon ton ağırlığında ve 300 metre çapında olan Apophis, 2029’da Dünya’nın
32 bin kilometre yakınından geçecek. İzlediği yörünge gereği tekrar Dünya’ya
yönelecek olan göktaşı, 13 Nisan 2036’da Dünya’ya çarpacak. Ancak bu olasılık 250
binde bir. Kısaca Apophis’in Dünya’yı yok etme ihtimali 1999 RQ36’dan çok daha
düşük.

İspanya’nın Valladolid Üniversitesi akademisyenleri, yeni tehdit üzerinde yaptıkları


hesaplamalarda büyük bir şok yaşadı. Çünkü 1999 RQ36’nın 2182’de Dünya’ya
çarpma ihtimali beklenenden çok daha yüksek çıktı. Gökbilimci Maria Eugenia San-
saturio, asteroitin Dünya’ya çarpma olasılığının 1000’de 0.00092, 2182’de çarpma
olasılığının ise 0.00054 olduğunu belirtti.

Bugün Güneş’in gerisinde Dünya’ya doğru seyretmekte olan asteroit, 2011’in


baharında Dünya’dan gözlenebilecek.

YARKOVSKİ ETKİSİ

Bilim insanları 1999 RQ36’nın bugün ve 2200 yılı arasında Dünya’ya çarpma
olasılığını değerlendirirken iki farklı hesaplama kullandı. Sonuçlara göre, asteroitin
2060 yılına kadar Dünya’ya çarpması düşük bir ihtimal. Ancak asteroit 2080 yılında
tekrar Dünya’ya doğru yol almaya başlayacak.

Bu da, asteroitin 2162 ile 2182 yılları arasında Dünya’ya çarpacağı anlamına geliyor.
İzledikleri yörünge gereği Dünya’ya çarpma ve zarar verme olasılığı bulunan 1999
RQ36 gibi gök cisimleri Tehlikeli Olabilecek Cisim sınıfına giriyor.

Bilim insanları bugüne kadar asteroit üzerinde yaptıkları 290 farklı gözlem ve 13
radar ölçümüne rağmen 1999 RQ36’nın izlediği yol hakkında kesin bilgiye sahip
olamıyorlar. Nedeni ise Yarkovski etkisi.

2003 yılında bir Rus mühendisin keşfettiği etki şu anlama geliyor: Asteroitler uzayda
ilerledikleri süre içinde Güneş’ten emdikleri enerjiyi ısı olarak geri yansıtıyor. Bu da
asteroitin yörüngesinde değişikliğe neden olabiliyor.

1999 RQ36 asteroiti hakkındaki çalışma Icarus dergisinde yayımlanandı. Sansatu-


rio, yön değiştirme ihtimali bulunan asteroitin durdurulması için en az 100 yıllık bir
çalışma gerektiğini vurguladı. Sansaturio, asteroiti durdurmak için kullanılabilecek
nükleer patlama, dev aynalarla güneş ışınlarını yansıtarak gök cismini yolundan
saptırma veya gök cismiyle bir uzay aracının çarpışması gibi projelere yetecek
teknolojinin henüz var olmadığını belirtti.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   33


MARS’TA
YAŞAM İZİ
Araştırmacılar, kızıl gezegen Mars’ta
yaşama dair iz barındırdığını düşündükleri kayalar keşfetti.

Bilim insanları, fosilleşmiş yaşam izleri taşıdığını düşündükleri kayaların,


Mars’ın yüzeyinde, çatlaklardan oluşan Nili Fossae bölgesindeki kayalarda
bulunduğunu açıkladı.

Uzmanlar Mars’ın karanlık yüzünde kalan hendek benzeri bir yapıya sahip
olan bölgenin, Dünya’daki yaşama ait ilk fosillerin bulunduğu Avustralya’nın
Pilbara bölgesindeki coğrafi yapıya tıpa tıp uyduğunu belirtti.

Yapılan çalışmada elde edilen bulguların Earth and Planetary Science Let-
ters dergisinde yayımlanacağı belirtildi. California’daki SETI Enstitüsü’ne
bağlı araştırmacılar, Dünya’nın yüzeyinde yaşama dair ilk izlerin korunmasını
sağlayan sıcak su süreçlerinin Mars’ın Nili Fossae bölgesinde de gerçekleşmiş
olabileceğini belirtti. Bilim insanları, incelenen kayaların yaklaşık 4 milyar yıl
yaşında olduğunu belirtti.

Bu süre, kızıl gezegenin ömrünün dörtte üçü anlamına geliyor. Nili


Fossae’deki kayalar ilk olarak 2008’de incelenmiş ve bilim insanları karbonat
izine rastlamıştı. Bu bulgunun elde edilmesi ise, Mars’ın yaşanabilir bir geze-
gen olarak kabul edilmesini sağlayan görüşü desteklemişti.

34  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


Nili Fossae bölgesinin çekilen bir görüntüsü

Bilim insanları, yaşamı oluşturan kimyasal


bileşiğin karbonat olduğunu ve eğer gömül-
ürse petrole dönüşmediğini belirtti. SETI
Enstitüsü araştırmacısı olan ve kayalar üz-
erindeki araştırmayı yürüten ekibin başında
olan Adrian Brown, Mars Keşif Aracı’nı kul-
lanarak, Nili Fossae’deki kayaların kızılötesi
ışınlar ile incelendiğini belirtti. Brown, aynı
tekniğin Dünya’daki en eski yaşam izlerine
sahip olan Avustralya’daki kayalar üzerinde de
kullanıldığını ifade etti. Brown, Avustralya’nın
Pilbara bölgesindeki 3.5 milyar yaşındaki
kayaların Dünya’daki evrim basamakları
hakkında bilgi verdiğini ve milyarlarca yıl içinde
oluşan mikropların bu süre içinde incelenebilir
hale geldiğini belirtti.

Bilim insanları, yaş ve benzerlikleri birbirine nedeyse tamamen uyan kayaları inceley-
erek Mars’ın üzerindeki yaşam izlerini takip edeceklerini ve bu şekilde kızıl gezegenin
geçmişte yaşam barındırıp barındırmadığını anlayabileceklerini belirtti.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   35


İKİNCİ GÜNEŞ YOLDA

Bilim adamları, dev yıldız “Betelgeuse”un hızlı şekil değiştirmesinin bir süpernova
patlamasının işareti olabileceğini belirtiliyor. Kimi uzmanlara göre eğer patlama olursa
evrene Güneş'inkine yakın ışık yayılabilir.

Rusya Uzay Ajansı "Roskosmos"un internet sitesinde yer alan habere göre, Hawaii'deki
Mauna Kea yanardağının zirvesinde bulunan Keck Teleskobu vasıtasıyla ulaşılan ver-
ileri değerlendiren bilimadamları, Betelgeuse'nin son 16 yılda, kutuplarından basılarak
daha önce sahip olduğu yuvarlak şeklini hızla kaybettiğinin gözlendiğini aktardı.

Bilimadamları, dev yıldızda meydana gelen bu değişikliklerin, aylar, hatta haftalar içer-
isinde Betelgeuse'nin süpernova'ya dönüşeceğinin işareti olabileceğini öne sürüyor.

Bazı bilimadamları, meydana gelecek patlamada yayılacak ışığın şiddetinin Ay'ın


yansıttığı ışığa eşdeğer olacağını söylerken, kimi bilimadamları ise patlamanın çok
daha parlak olacağını iddia ederek, Dünya'nın kısa süreliğine de olsa adeta iki "güneşi"
olacağını savunuyor.

Patlamanın Dünya için tehlikeli olmadığını vurgulayan bilimadamları, patlama


sonrasında oluşan zararlı parçacık dalgalarının yüzyıllarca sonra Yerküreye ulaşacağını
belirtiyor.

36  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


İKİNCİ GÜNEŞ YOLDA

Patlamanın
ardından
Betelgeuse
tamamen
sönerek,
insanlara
bulutsu
(Nebula)
şeklinde
görünecek.

1054 yılında Çin ve Arap astronomlar tarafından kayıtlara alınan bir süpernova
neticesinde oluşan Yengeç Bulutsusu (Crab Nebula), bize uzaklığının 6000 ışık yılı
olmasına rağmen haftalarca Venüs'ten daha parlak görünmüş ve yaklaşık iki yıl bo-
yunca da çıplak gözle izlenecek parlaklığa sahip olmuştu.

DEV YILDIZ BETELGEUSE

Yerküreye 500 ışık yılı uzaklıktaki Orion Takımyıldızı'nda yer alan dev Betelgeuse
yıldızı, 4,5 milyar yaşındaki Güneş'e karşılık sadece birkaç milyon yaşında.

Güneş'in 1000 katı büyüklüğünde ve 100 bin katı parlaklığında olan Betelgeuse,
Güneş Sistemi'nin merkezinde olsaydı büyüklüğüyle Merkür, Venüs ve Dünya'yı içine
alarak Jüpiter'e dek uzanırdı.

Dev yıldızın yüzeyinde saptanan ortalama yüzey sıcaklığı, Güneş'in yüzey


sıcaklığından 3 bin derece daha sıcak, 9 bin derece.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   37


Hani Soyun Tükenmişti?

Sri Lanka'daki araştırmacılar soyunun tükendiği düşünülen bir primatın


bilinen ilk fotoğrafını çekmeyi başardı.

“Horton Düzlüğü ince lorisi” olarak bilinen primat türü, kısa ve sağlam
ayakları, ayrıca uzun tüyleri ile diğerlerinden ayrılıyor.

Daha önce soyunun tamamen tükendiği sanılan bu ince lori türü, sadece
yayla ormanlarında yaşayabiliyor.
Horton Düzlüğü ince lorisi

Ortaya çıkan türün doğal yaşam alanı, Sri Lanka’daki Horton Düzlüğü Milli
Parkı

Ancak bu türün doğal yaşam alanlarının çoğu, şu ana kadar tahıl ve çay
ekim alanları açılması amacıyla yok edilmişti.

Bu sürecin sonunda da Horton Düzlüğü ince lorilerinin sayısı ciddi ölçüde


azalmıştı.

38  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


ŞANS GETİREN GEN BULUNDU

Artık 'şans getiren' dört yapraklı yoncayı sipariş edebilir ya da kendiniz üretebilirsiniz!

Batıl inançlarımız olsun olmasın, bir yonca tarlası gördüğümüzde içimizden kaç kişinin
gözleri o dört yapraklı şans sembolünü aramaz? Ancak milyonlarca üç yapraklının
arasında hedefi bulmak neredeyse imkansız. Bu konuya uzun süredir odaklanan bir
grup genetikçi, sonunda bunu başarmışa benziyor.

Genetikçiler içinse yoncaya böylesine


ender dört yapraklı formu sağlayan geni
bulmak daha da zor . Nedeni, çiçeğinin
renginden dolayı “beyaz yonca” diye
adlandırılan türün, melezlenerek kend-
isini ortaya çıkaran iki ayrı atadan mi-
ras aldığı iki tam genoma sahip olması.
Bir başka neden de dört yaprak eğilimi
veren genin çekinik olması ve bazı
mevsimlerde ifade edilmesi (faaliyete
geçerek işlevini yerine getirmesi).

Şimdiyse, Georgia Üniversitesi’nden


Rebecca Tashiro yönetimindeki bir ekip,
uzun hibritleştirme deneyleri sonunda
dört yaprak genini yalıtmayı başarmış
ve “şans yoncası”nın gen haritasını
yayımlamış bulunuyor.

Keşfin, batıl inançlar üzerinden zengin olmayı hedefleyen üreticileri


heyecanlandıracağı kuşkusuz.

Daha “dünyevi” bir yararsa, yoncanın yakın akrabası olan ve hayvan yemi olarak
yaygın kullanıma sahip kaba yoncanın (alfalfa) kalitesinin ve besleyiciliğinin
artırılmasına olanak sağlaması.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   39


BİTKİLER DÜŞÜNEBİLİR Mİ?

Bilim adamları, bitkilerin bilgileri


hatırlama ve yanıtlama yeteneği
olduğunu belirlediler.

BBC'de yayınlanan habere göre,


Polonyalı bilim adamı tarafından yapılan
araştırmada, bitkilerin bilgiyi (verileri)
hatırladığı ve ona göre tepki gösterdiği
belirtiliyor. Bitkiler ışık hakkındaki
bilgiyi hatırlıyor ve hayvanlarda sinirl-
erin yaptığı gibi belirli bir hücre tipi bu
bilgiyi iletiyor.

Çeşitli bitkilerin yapraklarında


gerçekleşen kimyasal reaksiyonları
incelediklerinde, bitkilerin de kendiler-
ine göre bir tür zekaya sahip olduklarını
söylediler.

"Plant Cell" isimli dergide yayınlanan


çalışmada, bitkinin üzerine bir saat
süreyle ışık tuttuktan tam 24 saat
sonra, o bitkiye bir virüs ya da bakteri
enjekte ederek onu hastalandırmaya
çalıştıklarını belirten araştırmacılar,
bitkinin hastalığa karşı çok güçlü
bir direniş gösterdiğini açıkladılar.
Aynı mikrobu bitkiye ışık vermeden
önce enjekte ettiklerinde ise bitkinin
hastalığa hiç direnemediği kaydedildi.
Bu nedenle, bitkinin o ışığı hatırlamasını
sağlayan bir belleği olduğunu söyleyen
araştırmacılar, bu belleğin bitkinin
patojenlere karşı gerekli bağışıklığı
geliştirmesini sağladığını ve böylece
bitkinin değişen ışık koşullarına hızlı ve
sağlıklı bir şekilde uyum gösterebildiğini
ifade ettiler.

40  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


5 SANİYE EFSANESİ SONA ERDİ

ABD’nin Clemson Üniversitesi’ndeki araştırmalara göre, yere düşen


yiyeceklere bakteriler o anda bulaşıyor.

Yere düşen yiyeceği kaldırıp yeniden ısırmadan önce 5 saniyeniz bile


yok!
ABD’deki Clemson Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar, yere
düşürüldükten sonraki 5 saniye içinde yerden alınırsa yiyeceklere bak-
teri bulaşmayacağı şeklindeki düşünceyi yıktı.

Bulgular, bakterilerin yiyeceklere yere temas ettikleri anda bulaştığını


gösterdi. Elde edilen sonuçlar, salmonella ve diğer pek çok bakteri
türünün kuru yüzeylerde dört haftaya kadar yaşayabildiğini de ortaya
koydu.

Uzmanlar, yoğurt ve sos kaplarına, aynı yiyeceği birden fazla kez


banmanın da bakteri yayılımını artıracağı görüşünde.
Araştırmaya göre, başkalarıyla paylaşılan bardak ve şişeler de 10 bin-
den fazla bakteriye ev sahipliği yapıyor.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   41


GERÇEKTEN UNUTTUM MU?

Hayatta kalabilmek için gündelik hayatımızda karmaşık ilişkiler içeren on-


larca sıralı hareketi yapmamız gerekir. Beynimiz, öğrenme ve hatırlama
yeteneğimiz bizi pek çok canlıdan üstün kılar. Gençken çok daha kolay ol-
makla beraber ileri yaşlarımızda da öğrenebilme yeteneğimizi koruruz. Bilim
insanları uzunca bir zamandır öğrenirken veya unuturken beynimizde tam
olarak neler olduğunu ortaya koymaya çalışıyorlar.

Beynimizde yeni bilgiyi depolayabilmemiz için – öğrenebilmek için - sinir


hücrelerimizin arasında yeni bağlantıların oluşması gerekir. Daha önce
bilmediğimiz bir bilgiyle karşılaştığımızda uyarılan beyin hücresinden ipliksi
uzantılar oluşarak komşu hücrelere doğru gider. Uzantının sonunda iki hücre
birbirine dokunduğunda (aralarında bir sinaps oluştuğunda) bilgi bir hücre-
den öbürüne akar, böylece yeni bir şey öğrenilmiş olur. Bağlantı bir şekilde
kırılırsa öğrenmiş olduğumuz şeyi unuturuz.

Bilim insanları, bağlantı tam koparılmadan da unutma işleminin


gerçekleştiğini gözlemlediler. Yeni gözlemlere göre sinir hücreleri arasındaki
bağlantılar bir süreliğine ‘servis dışı’ kalabiliyor. Beynimiz, unuttuk sandığımız
bilgilere dair bazı bağlantıları pasif bir şekilde saklıyor, bu bilgileri yeniden
öğrenmeye kalktığımızda bu bağlantıları yeniden aktifleştiriyor. Yeniden
öğrenmek böylece en baştan öğrenmekten daha kolay hale gelmiş oluyor.

42  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


UÇAN OTOYA TALEP BÜYÜK

"195.000 dolara
Ferrari satın alabilirsiniz
ama onunla uçamazsanız"
sloganı ile piyasaya
sürülen uçan
otomobilin ilk 100 adeti
rekor sürede tükendi.

NASA Mühendisleri, trafik sorununa ilginç bir çözüm getirdiler. Dünyanın ilk
uçan otomobili ünvanını kazanan "Terrafugia Transition", Amerika yol idares-
inin düzenlediği güvenlik testlerini geçtikten sonra satışa sunuldu. Hem havada,
hem de yerde yol alabilen teknoloji harikası için 100 kişilik sıra oluştu. Aracın
fiyatı ise 195.000 dolar olarak belirlendi.

Terrafugia Transition, akıl alacak seviyede ilginç yeteneklere sahip. Kanatları,


kara kullanımı sırasında katlanabilen cihaz, düşme tehlikesine karşı paraşüt ihti-
va ediyor. Uzunluğu 6, yüksekliği 2.7 metre olan araç, kanatlar kapalıyken 1.2,
açıkken 8.2 metre yer kaplıyor.

Otomobil-uçak melezinin en güçlü noktası 1 depo benzinle 650 kilometreden


fazla yol yapabilmesi. Elbette, trafiğin pek yoğun olmadığı (dur-kalk yok) uçuş
hali, bu değerde önemli bir faktör. Sistem, bilgisayarlarda kullandığımız ara-
birimleri kıskandıracak bir joystick yardımıyla kumanda ediliyor.

Kanatları 30 saniyede katlanabilen teknoloji harikası melez, havada 185, karada


ise 105 kilometre hız yapabiliyor. Otomatik vites ile taçlandırılmış Terrafugia
Transition, adeta yeni çağın otomobillerin ne gibi özelliklere sahip olacağının
müjdesini veriyor.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   43


UZAYLILAR DA TWİTTER KULLANIYOR

Bilimadamlarının son yaptığı araştırmaya göre, uzaylılar bizimle Twitter'a


benzer bir araçla iletişim kurmaya çalışıyor.

Daily Mail'in haberine göre, uzmanlar dünya dışı varlıkların insanlara, uzun
ve sürekli sinyallerden ziyade kısa ve tek yönlü mesajlar verdiğini söylüyor.

Kaliforniyalı fizikçi James Benford yaptığı açıklamada "uzaylıların bu iletişim


şekli Twitter'dan mesajlaşmaya benziyor. Yaşam formu ne olursa olsun, tüm
varlıklar kaynaklarını ekonomik kullanmaya bakıyor. Dünyayla iletişim için
sürekli mesaj göndermek onlar için de kaynak kaybı anlamına geliyor." dedi.

44  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   45
“Elektronik Burun”
Geliştirdiler

Bilim adamları, kokuların hoşluğunu tahmin eden


elektronik bir burun geliştirdiler.

Önceki koklama cihazları tespit edilmesi için programlanan kokuları sap-


tayabiliyordu. Fakat İsrail'de Weizmann Enstitüsü'nde geliştirilen "eNose"
isimli elektronik burun, insanların yeni bir kokuyu nasıl algılayacağını tahmin
edebiliyor.

populergazete.com'un haberine göre bu yeni burunla kişilerin karakter-


istik özellikleri, cinsiyeti ya da kültürel özellikleri de belirlenebilecek. Sis-
temin çalışması için cihazın bilgi bankasına bu kokulara dair verilerin yer
aldığı algoritma yerleştiriliyor. Daha sonra kokuları moleküler yapısından
tanımlayarak sınıflandırabilen sistem, yeni bir kokuyla karşılaştığında kimi
zaman yetersiz kalabiliyor. Fakat insan burnunun fark edemeyeceği kokuları
dahi algılayabileceği belirtiliyor.

46  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


ÇÖPÇÜ ROBOTLAR İŞ BAŞINDA

AB projesi kapsamında geliştirilen DustCart isimli robotlar, küçük kasaba


ve köylerin sokaklarını kendi başlarına arşınlayıp çöpleri topluyor.

Fotoğraflarda gördüğünüz ve Jetgiller’deki hizmetçi robotları anımsatan makineler,


İtalya’daki Peccioli kasabasında denenen çöpçü robotlar. AB projesi kapsamında
geliştirilen DustCart isimli robotlar, küçük kasaba ve köylerin sokaklarını kendi
başlarına arşınlayıp yaşayanların çöplerini topluyor.

Segway mekaniğinden yararlanılan kaide üzerinde duran robot, sadece iki tekerler
üzerinde dengede kalarak gidiyor. Kamera ve sensörlerle donatılmış bulunan robot-
lar, yolları görerek ilerliyor, önünde çıkan engellerin etrafından dolaşıyor, önceden
çağrıldığı noktalarda durup çöplerin kendisine doldurulmasını bekliyor.

Çöpçü robotun rota takibinde kablosuz internet şebekelerinden ve 3G baz


istasyonlarından yararlanılıyor. Bu ağlar üzerinden bilgi ve koordinat alan robot,
istendiği yerde istendiği zamanda olabiliyor, rota değiştirip başka sokaklara sapabili-
yor.

İtalya’daki Peccioli kasabasında 2 ay süreyle denenmesine başlayan iki robotun


şimdilik planlandığı gibi görev yaptığı ve haftanın günlerine dağıtılmış olarak düzenli
şekilde 100 eve hizmet verebildiği belirtiliyor.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   47


PARADOKS
Yeni bölümümüz olan “Paradoks” ile karşınızdayız.
Bu bölümümüzde her ay bir paradoks konusu işleyeceğiz.

48  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


PARADOKS

Öğretmen bir cuma günü şöyle diyor: “Gelecek hafta hiç ummadığınız bir
gün sizi yazılı yapacağım.”

Sınavın haftaya cuma günü yapılmayacağı açık, çünkü cumaya kadar sınav
yapılmamışsa o gün herkes okula sınav olacağını bilerek gelecektir. Aynı nedenle
perşembe de yapılamaz, çünkü cuma günü yapılacak sınav sürpriz olmayacağından
perşembeye kadar sınav olmamışsa öğrenciler sınavın o gün yapılacağına kesin
gözüyle bakacaklardır, bu da perşembe günü yapılacak bir sınavın sürpriz olmaması
demektir.

O halde sınav perşembeden önce yapılmalıdır. Ancak sınav salı günü de


yapılmamışsa perşembe günü de yapılamayacağından çarşamba günü yapılmalıdır.
Bu da çarşamba günü yapılacak sınavı sürpriz olmaktan çıkarır. Aynı şekilde
mantık yürütürsek, salı ve dolayısıyla pazartesi günü yapılacak sınavın da sürpriz
olamayacağı sonucuna varırız. Öyleyse öğretmen gelecek hafta sınav yapmayacaktır.

Fakat biraz düşünürsek, öğretmenin “gelecek hafta” yerine “gelecek yıl” demiş
olması durumunda da aynı akıl yürütmeyle sürpriz bir sınav yapılamayacağı so-
nucuna varırdık. Ama bu saçmalık, çünkü hepimizin bildiği gibi her dönem 3 sınav
olacağını bildiğimiz halde öğretmenin “Çıkarın kâğıtları, yazılısınız!” demesi her za-
man sürprizdir.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   49


Gelmiş Geçmiş En Zor
Mantık Bulmacası
Tarihi

Boolos bulmacanın yaratıcısının mantıkçı Raymond Smullyan olduğunu ve 'da' ve 'ja'


sözcüklerinin hangi
anlama geldiğinin bilinmemesi kuralını ekleyerek bulmacayı zorlaştıranın John McCa-
rthy olduğunu belirtir.

Smullyan'ın eserlerinde benzer örnekleri bulmak mümkündür.


Örneğin What is the Name of This Book? eserinde yerlilerinin yarısı (her zaman yalan
söyleyen) zombilerden, yarısı ise (her zaman doğruyu s
öyleyen) insanlardan oluşan bir Haiti adasını tarif eder. Durumu karmaşıklaştıran ise,
tüm yerlilerin İngilizce'yi kusursuz şekilde
bilmesine karşın, adada yerleşik eski bir tabu gereğince konuşmalarında kendi diller-
inden olmayan sözcükleri kullanmalarının yasak olmasıdır.

Yerliler kendilerine bir evet-hayır sorusu sorulduğunda 'Bal' ya da 'Da' şeklinde yanıt
verirler. Bunlardan biri “yes”, diğer “no” anlamına gelir; ancak hangi sözcüğün hangi
anlama geldiği bilinmemektedir. The Riddle of Scheherazade kitabında da benzer
örnekler vardır.

50  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


Daha genel anlamda bu bulmaca, Smullyan'ın
ünlü Knights and Knaves (Şövalyeler ve
Düzenbazlar)
(Örneğin, kurmaca bir adada yaşayanların bir
kısmı hep doğruyu söyleyen şövalyeler ya da
hep yalan söyleyen düzenbazlardır.

Bulmaca adaya gelen bir ziyaretçinin


bilmesi gerekeni öğrenmek için
belirli sayıda evet-hayır sorusu sormasını esas
alır.) bulmacalarına dayanır. Bu bulmacaların
bir versiyonu, 1980 yapımı fantastik film
Labyrinth’in bir sahnesiyle popülerleşmiştir.
İki kapıda iki muhafız vardır. Biri yalancı,
diğeri değildir. Bir kapı kaleye, diğeri kesinlikle
ölüme açılır.

Amaç, muhafızlardan birine bir soru


sorarak hangi kapının kaleye açıldığını bulmaktır. Filmde Sarah bunu “Diğer muhafıza
sorsam, bana bu kapının kaleye açıldığını söyler mi?” sorusuyla yapar.

“A, B ve C denilen üç insanın adları Doğru, Yanlış ve Rastgele'dir. Doğru her zaman
doğruyu söyler, Yanlış her zaman yanlış olanı söyler, Rastgele ise tamamen rastgele
olarak doğruyu ya da yanlış olanı söyler.

Göreviniz, A, B ve C'nin kimliğini, her biri doğrudan insanlardan birine yöneltilecek


üç evet-hayır sorusuyla ortaya çıkarmaktır. İnsanlar Türkçe bilir, ancak tüm sorulara
kendi dillerinde yanıt verirler. Evet ve hayır yerine, kendi dillerinde karşılık verir, 'da'
ya da 'ja' derler. Siz hangi sözcüğün hangisine karşılık geldiğini bilmiyorsunuzdur.”

Açıklamalar:

-Bir insana birden fazla soru sorulabilir.


(Dolayısıyla bir insana hiç soru sorulmayabilir.)

- İkinci soru ve hangi insana yöneltileceği, birinci soruya verilecek yanıta göre
değişebilir. (Elbette aynı durum üçüncü soru için de geçerlidir.)

- Rastgele'nin doğruyu söyleyip söylememesi beynindeki gizli paranın yazı ya da


tura gelmesine bağlıymış gibi düşünülmelidir: Yazı gelirse doğru, tura gelirse yanlış
yanıt verecektir.

-Rastgele kendisine sorulan bir evet-hayır sorusuna 'da' ya da 'ja' diyerek yanıt
verecektir. Çözümü Sonraki Sayımızda =)

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   51


ZEKA SORULARI
Bu sayfa kafanızı kurcalamak için hazırlanmıştır.

Bu sayfadakiler pratik zekalılar için çok kolay,


pratik olmayanlar için anormal zordur.

52  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi


ZEKA SORULARI

Soru işaretinin yerine


hangi harf gelecek?

(Kod: AG100)

Bir mağaza sahibi sattığı ürünlerden birini göstererek, “Orta yaş


ve üstü insanlar yalan söylemeselerdi, bu ürünlerden daha fazla
satıyor olurdum” der.

Acaba sattığı ürün nedir?

(Kod: AG101)

Doğduğu yılın rakamlarının toplamı 2005 yılındaki yaşına eşit olan


bir kişi hangi yılda doğmuştur?
(Kod: AG102)

Türkler neden Yunanlılardan daha fazla su içer?


(Kod: AG103)

Altı rakamlı bir piyango biletinin rakamlarının toplamı ve çarpımı


birbirine eşittir.

Bu özelliğe sahip en büyük bilet numarası nedir?

(Kod: AG104)

Dört rakamlı sayılardan kaç adedinin ilk rakamı son rakamından


büyüktür?
(Kod: AG105)

Soruların cevapları hakkındaki tahminlerinizi dergi@fizikist.com e-posta adresine


soru kodunu belirterek gönderebilirsiniz.

Cevaplar Eylül Sayısında Açıklanacaktır.

Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi Ağustos 2010 |   53


54  | Ağustos 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi

You might also like