You are on page 1of 33

S AKINCALI ġĠĠR SÖZLÜĞÜ

(GeniĢletilmiĢ Baskı)

HAZIRLAYAN: SERKAN ENGĠN

EYLÜL 2010
BEN VE ġĠĠR’ĠN ĠNTĠKAMI:

BEN," KÖTÜ YOL" A DÜġÜRÜLMÜġ, KÜÇÜK, KĠRLĠ


ÇIKARLARA ALET EDĠLMĠġ, ÖRSELENMĠġ, ZULME
UĞRATILMIġ “ġĠĠR'ĠN ĠNTĠKAMIYIM”!

BEN KĠTAPSIZ ÖLDÜRDÜĞÜNÜZ ZAFER EKĠN KARABAY ĠLE


ÖZGE DĠRĠK'ĠN HORTLAĞIYIM!

BEN FAġĠZMĠN KURġUNA DĠZDĠĞĠ NĠKOL VAPTSAROV'UN


GÖZLERĠNDEKĠ SON KÜFÜRLÜ BAKIġIM!

BEN ÖDÜLLERĠNĠZE, YAYINEVLERĠNĠZE, DERGĠLERĠNĠZE,


YILLIKLARINIZA, ANTOLOJĠLERĠNĠZE SÜMÜĞÜNÜ BĠLE
ATMAYAN ADAMIM!

BEN ġĠĠR BARONLARININ, KÖÇEKLERĠNĠN,


KAPIKULLARININ CANINA OT TIKAMAK ÜZREYĠM KĠ
ANCAK VE ANCAK "BEN ÖLÜNCE ĠL DURULUR"!

BEN TEK KĠġĠYĠM BELKĠ BUGÜN, BELKĠ BĠRKAÇ KĠġĠ, AMA


TARĠHĠN ÖNÜNDE CEMĠ CÜMLENĠZĠ ÇÖPE ATACAK
SELLERCE ADAMIN ĠÇĠNDE BĠR DAMLAYIM!

SERKAN ENGĠN
Sakıncalı ġiir Sözlüğü

abdal’ın bağ/ı : ali özgür özkarcı şiirciği.

abdal'ın bağ/ı

bağlar bozuldu, üzümler/de terkin


yazılmış, bütün niyetler; kapı dışına
itilmiş, o amayı okumuş; bu kaçıncı adındı senin,
şu bağbozumu mu; uzanmış bir avuntuya

düşmüş halin, el-pençe divan durur


o yedi iklimin; hangi ikliminde
sendin, yüzünü çevirendin; bir ten'e kusur
zannedilen neydi; kapalı pencerelerde

zira boşalmış kadehlere dikilmiş,


gözün, çevir; aştığın kıldan köprüleri
geçerken, kimmiş düş/eli bir niyetten silinmiş
peki söyle; acep hatırlar mısın, o gül'çine dönenleri

-hey sen de mi uzlete düşmüş bir şarabı,


içtin; o halde nasıl anlamazsın çıplaklığımızı,
bir de şu yüzü üzüme kararmış bağ/ları...

(bkz: ali özgür özkarcı)


(bkz: post modernist paçavra şiircikler)
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)

ali özgür özkarcı: (bkz: post modernist paçavra şiircikler)


(bkz: abdal‟ın bağ/ı)

ahmet erdem: (bkz: ünlü şair yancıları)

ahmet erhan: (bkz: kaba toplumcular)

ahmet telli: (bkz: kaba toplumcular)


arif damar: yanına gelen kadınlara elle sarkıntılık etmesi konusundaki
ünü ayyuka çıkmış bunak, tacizci şair.

(kaynak: cümle alem)

ataol behramoğlu: (bkz: kaba toplumcular)

aydın ĢimĢek: (bkz: şiirin çakalları)

bilinmedik bir dilde psikotik bir metin: lale müldür şiirciği.

bilinmedik bir dilde psikotik bir metin

çı çı çıçıçı çı çı çıçıçı
yuvezü marnata ça
3.gezegenden biri her perfect body
la menita schizopphrenia
la la la la palavra
eller kendi boğazında sonunda

not: suzanne takes you down


to her place near the river

bilinmedik bir dilde adamo metni

vous permetter munsieur?


juste avant le maniage?

tombe la neige
tu ne viendras pas ce soir

la la la lah tumbe la neige


la la la lah touta est blane
du desespair

la la la lah kar yağıyor


la la la lah her şey umutsuzluktan
bembeyaz

kar yağınca
bu gece gelmeyeceksin
inşallah! inşallah! inşallah!
bilinmedik bir dilde türkçe metin

enerji! bu cok fazla kullanılıyor artık.


şimdi şu anda benim sana borcum yok
lublu lublu lublu delica tezza

60 mı, 70 mi o zaman?
70, yalnız ben cebimden öderim,
iyi 70 o zaman bir şiir için!

non sono dans la gardenia


no energia, no energia!
nena viju, nena viju nena viju!
durokov vidit nehaçun
aptalları görmeyi istemiyorum

60 mı 70 mi o zaman?

bilinmedik bir dilde heloise metni

yeah yeah ye yeah ye


my heloise i got to please her
toray classy çowelleaaah
la grande heloisaaaa
la la la la pietessa
onun sevgisi benim ama o yok.

not: i find it hard to realize


that love was in her eyes.
it's dying now..

(bkz: lale müldür)


(bkz: post modernist paçavra şiircikler)
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)

bunak Ģiir köçeği: altmışından sonra şiire azan ve kendisini teneşirin


bile paklamayacağı, fırsat bulduğu her yerde sahne alan, üstü şirin baba
altı oryantel kıvamında olup 6.000 şiircik def-i hacet etmiş kişiye verilen
ad.

(bkz: selah özakın)


(bkz: rötarlı şairler! sirki)
can bahadır yüce: şiir şeyhi hilmi yavuz‟un müridi şaircik.

(bkz: kapıkulu şaircikler)


(bkz: köpekleşen şairlerin anatomisi)

dergilerdeki mülkiyetçiliğe rest çekmek: serkan engin imzalı


eleştiri yazısı. daha önce edebiyat tarihinde görülmedik şekilde, bir genç
şairin, kendince haklı gerekçelerle ve bu gerekçeleri temellendirerek,
bütün dergilerden aforoz edilme pahasına doğru bildiğini söyleme dik
duruşu içinde, şiirin asal varlık alanı olan edebiyat dergilerine rest çektiği
yazı. umulmadık sayıda edebiyat dergisi tarafından yayımlanmıştır.

dergilerdeki mülkiyetçiliğe rest çekmek

( burjuva etiğinin dergilerdeki gölgesinin yırtılması)

”ne tanrı benim üstümde ne ben o’nun altındayım.”


dostoyevski

ön not:

bu yazı belki bir şairin dergiler üzerinden intiharıdır. ve/ama şiir


coğrafyasında hacim sahibi olmak adına, dayatılmış yoz değerler(!) ile
uzlaşmaktansa, gerçekten insani olanı savunmak adına çürümüşlüğe
rest çekmektir…

"etik!(ahlak)" diye haykırırlar size." bir şiir(yazı) tek bir dergide


yayımlanır!"…peki hangi etik?!. elbette ki derginin, gönderilen şiirleri
kendi mülkü kılmaya çalıştığı burjuva etiği…
şair neden şiir yayımlatır?..her şairin farkında olduğu ya da olmadığı
gerekçeleri vardır. hiç şüphesiz, hepsinin ortak paydası, kabaca „kendi
güzelliğini teşhir etmek ve övgü almak‟ ekseninde tanımlanabilecek ego
tatminidir. ama bencileyin sosyalist bir şair için bundan çok daha öte
amaçları da içinde barındırır şiir yayımlatmak.

nesnel gerçekliğin öznel açıdan estetik düzlemde dönüştürülmesiyle,


nesnel gerçekliğe artı değer olarak eklemlenen şiir, bu bağlamda şairin
kendisini ve okuru insani olan dizgeye doğru evrilten devrimci bir
müdahaledir. nesnel gerçekliğe artı değer olarak eklemlenen şiir,
tamamlandığı andan itibaren sadece şairinin bile değildir. artık o, şairi de
dahil olmak üzere tüm toplumundur. bu yüzden, gerçek sahiplerinin
tümüne ulaştırılması için çaba göstermek, toplumun bilinç düzeyini ve
estetik algı seviyesini arttırarak, toplumu dönüştürmek amacında olan
sosyalist şairin görevidir.

bir ideolojiyi kuramsal olarak bilmek ve kabul etmek yetmez. eğer onu
içselleştirmediyseniz pratiğe dökemezseniz. bu bağlamda, sol tandanslı
dergiler de, diğerleri gibi, gerici etik(!) değerlerin izlerinden
sıyrılamamışlardır…nedir bu gerici etik(!) değerler?..

örneğin, dergilerde hala feodal etik(!) değerlerin uzantıları vardır. kan


bağı ekseninde kendi klanından olanı kollar gibi; "hemşehrim, köylüm"
kayırmacılığı gibi, eş-dost yarenliği yapılıp ahbap çavuş ilişkisi
sürdürülmektedir. sosyalist dergilerde bile, sınıfsal dayanışma ekseninde
ve/ama şairin imzasına ve yaşına bakılmaksızın nitelikli ürünlerin
öncelenmesinden çok, bu eş-dost dayanışması başattır. kan davası da
feodalitenin etik(!) değerlerindendir. eş-dost kayırmacılığını savunmak
ile kan davasını savunmak aynı gericiliğin ürünüdür.

dergilerdeki bir diğer gerici etik(!) anlayış ise, marksizmin yıkmaya


çalıştığı burjuva etik(!) anlayışlarından bir olan, çekirdek ailedeki baba
otoritesinin şiir coğrafyasındaki yansıması, yaş hiyerarşisidir. pek çok
dergici ve şiir yıllığı hazırlayıcısı, pervasızca, şiir seçimlerinde imzayı
öncelediklerini, usta sayılan bir şair ne kadar kötü bir ürün vermiş olursa
olsun, daha önceki ürünlerinin yüzü suyu hürmetine, yaşlarından dolayı
geçen yıllar içinde şiire emek vermelerinin hatrına, bu ürünleri(!)
yayımladıklarını itiraf etmektedirler. melih cevdet anday, her ne kadar
"şairlerin yaşı olmaz" dese de; her ne kadar şiir tarihinde, on altı yaşında
deha düzeyinde şiirler yazmış arthur rimbaud gibi bir örnek olsa da,
dergiciler, burjuva etiği(!)nin yaş hiyerarşisi dayatmasından
kurtulamamışlardır.

oysa ki, kötü bir şiirin (hatta düpedüz manzumenin), şairinin imzasından
dolayı yayımlanması, bunu okuyan , yeni yeni şiir okuru olmaya başlamış
bir genç için kötü örnek oluşturması nedeniyle topluma ihanettir. oysa ki,
nitelikli bir şiirin,şairinin imzasının henüz yeterince hacim sahibi
olmamasından dolayı yayımlanmaması şiir‟e hakarettir…

yaş hiyerarşisini toplumsal hayat içinde savunmak ne kadar gerici bir


tutum ise, dergilerde imzayı önceleyip "şiirden kesilmiş şairler"in kötü
ürünlerini yayımlamak da bir o kadar gerici bir tavırdır. kokuşmuş
burjuva etiği(!) batağına saplanıp kalmaktır. ve gene, ne yazık ki,
sosyalizmi bu bağlamda içselleştirmemiş dergilerde de, bu burjuva
etiği(!) uzantısı var olmaktadır…
yukarıda kısaca değindiğim, dergilerdeki gerici etik(!) anlayışlar, ayrı bir
yazı konusu.bu yazıda asıl açımlamak istediğim, dergilerdeki
mülkiyetçilik!...burjuva etiğinin(!) en temel yapı taşı…insanın insanı
sömürdüğü dizge kapitalizmin olmazsa olmazı…oysa ki " adalet mülkün
temeli" değildir; mülk adaletin katilidir.

etobur hayvanlar nasıl kendi av alanlarını belirler ve rakiplerini buralara


sokmak istemezler ise; nasıl bir köylü, komşusu çitini bir metre kendi
bahçesinin içine kaydırdı diye, çiftelisini komşusuna doğrultursa;
dergiler de mikro iktidarları sarsılmasın diye mülkleri saydıkları,
kendilerine yayımlanmaları için gönderilmiş ürünleri, başka dergilerle
paylaşmak istemezler.(ne acıdır ki, bir de, her dergi, kendini edebiyatın
merkezi, kabe‟si, güneş‟i olarak görür.herkes ve her şey etraflarında
döner ve dönmelidir zannederler).

"etik!" derler. ne zaman, hangi şartlarda ortaya çıktığını kendilerinin bile


bilmedikleri; ne gibi bir işlevi olduğunu sorgulamadıkları, "teamül işte"
diyerek, mikro iktidarlarını sabitleştirmek için sığındıkları tek
açıklamaları budur:"etik!"…"bir şiir(yazı) tek dergide yayımlanır!"…peki
bu hangi etik?kimin etiği?..elbette ki burjuva etiği…şiiri , gönderildiği
derginin mülkü sayan burjuva etiği…

bu "teamülü" hiç sorgulamadan, neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde


toplumsal işlevini(ya da işlevsizliğini) irdelemeden, mikro iktidarlarını
perçinlemek için "tek şiir tek dergide" kokuşmuşluğunu savunurlar (ne
yazık ki sol tandanslı dergiler bile). bir şiirin(yazının), sadece tek bir
dergide yayımlanmasının, toplumsal açıdan ne gibi bir yararı vardır, o
derginin mikro iktidarını perçinlemekten başka?!.aynı şiirin, çok sayıda
dergide yayımlanmasının ne gibi bir zararı vardır, o şiiri alımlayabilecek
tüm bireylere ulaşabilmek ve onların dönüşümüne katkıda bulunmaktan
başka?!.hele ki şiirin bu kadar az okunduğu bir ortamda…hele ki
editörlerin komşu dergileri, dergi yayın kurulundakilerin kendi
dergilerini bile okumadığı bir zeminde. şiir yıllığı hazırlayıcılarının bile-
her nasılsa- dergilerdeki şiirleri doğru dürüst takip etmediği bir
ortamda…( bu bağlamda, kişisel deneyimlerimden yola çıkarak, isim
,zaman ve dergi adı belirterek, somut örnekler üzerinden savımı
kanıtlayabilirim. ve/ama derdim, sorunu kişiselliğe indirgemek değil,
dizgeyi sarsmak olduğundan, bu somut örnekleri vermiyorum).
yüz elli küsür edebiyat dergisi dolaşımdadır. editörler bile komşu dergiyi
okumazken; dergi yayın kurulundakiler bile kendi dergilerini
okumazken; şiir yıllığı hazırlayıcıları bile yeterince dergileri takip
etmezken, sıradan bir şiir okurunun bu denli çok sayıdaki dergiyi takip
etmesi nasıl beklenebilir? bırakın tüm dergileri,kendi poetik ve ideolojik
anlayışı doğrultusundaki onlarca dergiyi, gerek ekonomik gerek zamansal
açıdan izlemesi hangi şiir okurundan beklenebilir. her derginin
(istisnalar hariç) ortalama birkaç yüz okuru olduğu bir ortamda (ki bu
okurların çoğu da ne yazık ki sadece şairler ve şair olma heveslileridir),
toplumsal dönüşüme, şiirleri ile katkı yaparak, toplumu oluşturan
bireylerin bilinç düzeyini ve estetik algı seviyesini arttırmayı görev sayan,
bencileyin sosyalist bir şair için, şiirlerinin ancak dar bir çerçevede kısılıp
kalmasına seyirci olmak trajik bir durumdur. daha da ötesi, dergilerde
yer bulmak adına, dergilerin mikro iktidarlarını perçinleyen, bu burjuva
mülkiyetçiliğini sineye çekmek, devrimci etiğe, sosyalist ahlaka aykırıdır.

son not :

bu yazıyı "okuyanlar okumayanlara anlatsın"…imzamın hükmü –


henüz- yeterli gelmeyeceği için bu yazının yankı bulacağını
sanmıyorum. ve/ama bundan sonra, dergi editörleri bu bağlamda, ya
bana sızlanmasınlar, ya da hiçbir ürünümü yayımlamasınlar!
reest!

(bkz: serkan engin)

ekin sanat eylül-ekim 2006


akköy eylül-ekim 2006
göğebakmadurağı eylül-ekim 2006
bh kasım-aralık 2006
andız kiş 2007
afrodisyas sanat ocak-şubat 2007
çalı şubat 2007
güney nisan-mayıs-haziran 2007
akdeniz edebiyat mart-nisan 2008

engin turgut: (bkz: şiirin çakalları)

gonca özmen: (bkz: metres şair)

her türk Ģair! doğar: serkan engin imzalı eleştiri yazısı.

her türk şair! doğar

(tabi diğer anatolya ve trakya halklarından olanlar da)

bu ülkede herkes şiir! yazar. öyle "her üç kişiden beşi" değil, her 3 kişiden
99‟u şairdir! şiir yazmayana kız vermezler. şiir kitabı olmayanı
kahvehaneye bile sokmazlar, adamdan saymazlar. bir genç kızın çeyizinin
en nadide parçası yazdığı şiir kitaplarıdır. herkes için yapılması sıradan
ve "vatan borcu" şeklinde olmazsa olmaz bir görevdir şiir yazmak.
velhasıl, bu ülkede şiir yazmak en hafif meşrep iştir. hegel‟in sanat
disiplinlerinin en üstünü olduğunu iddia ettiği şiir, bu coğrafyada sanatın
orospusudur. kimse amatörce beyin ameliyatı yapmaya kalmaz ama
herkes şiir! yazar…

hegel, şiir‟i sanat disiplinlerinin en üstünü saymıştır, çünkü şiir insan


imgeleminin en özgürce kullanılabildiği alandır. diğer sanat
disiplinlerinde, özellikle plastik sanatlarda malzeme sanatçı özneyi
kısıtlar, ama tamamen soyut nesneler olan sözcüklerin imgeler üzerinden
bir ya da daha çok izlek etrafında kurgulanması ile oluşturulan şiir,
sözcüklerin ontolojik yapısı gereği sanatçı özneyi en özgür bırakan
alandır ve/ama bir eserin sanatsal değer taşımasının en temel özelliği
olan özgün biçemi şiir‟de kurmak da bir o kadar zordur. çünkü herkesin
kullandığı doğal dilin parçası olan sözcüklerden size ait yepyeni bir üst
dil kurmak zorundasınızdır öncelikle. bu şiir dili hem özgün hem de
etkileyici olmalıdır. arkanızda bulunan, sanat tarihi boyunca denenmiş
pek çok yöntem hem size yeni ve özgün dil için üstüne yeni bir tuğla
ekleyeceğiniz bir birikim sunarken bir yandan da bu denli çok şeyin
denenmişliği sizin özgün biçem kurmanızda, hatta daha ötesi büyük şair
olabilme kavgasında yeni bir poetik yol açmanızda işinizi o denli
zorlaştırır.

"poeta nascitur, non fit." diye eski bir latin deyişi vardır. yani "şair
olunmaz, doğulur." önce doğuştan gelen genetik özelliklerinizin arasında
şiir yazabilme yetisi olmalıdır. sonra bu yeteneği büyük bir emekle
işlemek gerekir. şiir külliyatını okuyup içselleştirmenin yanında, şiir
üzerine kuramsal yazıları/kitapları okumanız gerekir ki kendi özgün
biçeminizi kurmanız yolunda kafa yorabilmeniz için donanımınız olsun.
sanat tarihini incelemeniz ve şiir‟in diğer sanat disiplinleri, özellikle
resim sanatı ile arasındaki kuramsal etkileşimlerini bilmeniz gerekir.
bunlar da yetmez, şiir dışındaki sanat eserleriyle alımlayıcı özne olarak
imgeleminizi beslemeniz gerekir. daha ötesi temel olarak pozitif bilimler
ve sosyal bilimler üzerinde bilgi birikimiz olmalıdır. içselleştirilmiş bir
politik görüşünüz ve tavrınız olmalı, sanat algınızı ve üretiminizi bu
çizgide şekillendirmeniz gerekmektedir. daha da ötesi hayatın çeşitli
alanlarında şair özne olarak gelişen algıda seçiciliğiniz ile gene politik
bakış açınız üzerinden hayatın sonsuz olaylar kombinasyonları içindeki
"insan"ı gözlemeniz ve o "insan"ın şiir düzleminde dili olmanın yollarını
didaktizme kaçmadan aramanız gerekmektedir. bütün bunlar yıllara
yayılan zorlu ve acılı bir süreçtir. şiir yazmaya başladıktan sonra, önceleri
nüve olarak şiirinizde bulunan özgün biçem zamanla gelişir ve olgunlaşır.
ardından başka bir sancılı süreç başlar: şiirin asal varlık alanı olan
edebiyat dergilerinde şiirlerinizi yayımlatmak…derken uzun yıllar içinde
has şiir okurunun, edebiyat dergisi okurunun şiirini bilip tanıdığı bir
konuma gelince de şiirlerinizi matbu olarak yayımlarsınız. (gerçi bu da
ayrı bir sancılı konu…) yani şiir yazmak ömür boyu sürecek sancılı bir
maratonu koşmaya kalkmaktır (şair kendince haklı gerekçelerle şiiri
bırakmaya karar vermedikçe…)

oysa bugün herkes şair!..internet, sanayi devriminden sonra insanlık


tarihinde en büyük sosyal değişimleri yapan olgu. zamanla daha da
belirginleşecek bu etkiler. kitle iletişim araçları içinde en işlevsel
kullanım alanına sahip olan internet, bireylerin en özgür şekilde
kendilerini ifade etmeleri olanağını sağladı. tabi, her yeni buluş gibi
bunun da yan etkileri kaçınılmazdı. şimdi ipini kopartıp klavyesini kapan
şair! oluyor. şiirin neliği hakkında iki satır bile okumayıp hiç kafa
yormadan, tümceleri alt alta yazıp az biraz da uyak düşürüp yazdığı
manzume müsvettelerini şiir zannedip birbirlerine ifşa ediyorlar. hatta
adlarının başına "şair bilmem kim", "usta yazar bilmem ne oğlu" kimi
sıfatları cömertçe serpiştirip nasıl gülünç durumlara düştüklerinin
farkına bile varmıyorlar. sonra, daha doğru dürüst hiçbir dergide ürün
yayımlatmadan koşar adım şiir! kitabı çıkartıyorlar; şiir! dinletileri verip
eşi dostu davet ediyorlar…oysa kimse amatörce beyin ameliyatı
yapmıyor; kimse amatörce takım elbise dikmiyor; kimse amatörce
marangozhaneye dalıp sandalye yapmıyor; kimse amatörce avukatlık
yapmıyor; oysa kimse…kimse haddini bilmiyor!

(bkz: serkan engin)

hilmi yavuz: jürisinde olduğu şiir yarışmasında kendi oğlu ali hikmet‟e
alenen ödül verecek kadar pervasızca ulufe dağıtan şiir şeyhi. pek çok
müridi bulunmakla birlikte, tv programlarında yanında gezdirip kendine
övgüler düzdürttüğü can bahadır yüce gözdesidir. şeriatçı kadrolar
sayesinde trt‟yi iskender pala ile birlikte işgal edip divan şiiri övgüsüyle
birlikte osmanlıca‟yı hortlatma derdindedir.

(bkz: köpekleşen şairlerin anatomisi)


(bkz: can bahadır yüce)

hüseyin atabaĢ: davet edildiği kocaeli üniversitesi‟nde, asansörde bir


kadına elle sarkıntılık ettiği bilinen tacizci şair.

(kaynak: ihsan topçu)


ilker iĢgören: şiir şeyhi veysel çolak‟ın müridi şaircik.

(bkz: kapıkulu şaircikler)


(bkz: köpekleşen şairlerin anatomisi)

imgeci sosyalist Ģiir: "biçimde imgeci, içerikte sosyalist şiir."


diyalektik gereği şiir'in değişim-dönüşüm sürecinde artık 'imge-yoğun'
olmayan bir metin şiir değil manzume olur. yani “şiir imgelerle yazılır”.
'imgeci toplumcu (sosyalist) şiir' savının ortaya atılması da imge-yoğun
şiir anlayışının gerek-şart olduğunu hâlâ ıskalayan ve 70'lerdeki slogancı
ve sekter şiir anlayışının aşamamış, 'kaba toplumcular' diye tanımlanan
şairlerden ayrı durmak amacıyladır.

kaba toplumcular: diyalektik gereği, şiirin tarihsel süreçte geçirdiği


deneyimlerle bugün geldiği noktada, artık imge-yoğun olmayan metnin
şiir değil manzume olduğunu, yani “şiirin imgelerle yazıldığı” gerçeğini
ıskalayan, sadece metnin içeriğine yaslanarak toplumcu şiirin
yazılabileceğini sanan, 70‟lerdeki slogancı, sekter toplumcu şiir anlayışını
aşamamış şairler.

(bkz: kemal özer)


(bkz: ataol behramoğlu)
(bkz: nihat behram)
(bkz: ahmet erhan)
(bkz: ahmet telli)
(bkz: nevzat çelik)

kapıkulu Ģaircikler: edebiyat alanında kolay yoldan palazlanmak,


dergilerde adlarından bahsettirmek, şiir yıllıklarına girmek, büyük
yayınevlerinden kitaplarını bastırmak için edebiyatın güç odaklarına
mabadını yaslayan şiir şaklabanları. şiir şeyhlerinden birine biat edip
emre amade yaşarlar ya da daha doğru tanımla yaşadıklarını sanıp insan
onurunu ıskalarlar.

(bkz: onur caymaz )


(bkz: can bahadır yüce)
(bkz: ilker işgören)
(bkz: köpekleşen şairlerin anatomisi)

kemal özer: (bkz: kaba toplumcular)


klaus kinski'nin onuru: seyhan erözçelik şiirciği.

klaus kinski'nin onuru

ben-şöyle dediler bana, şöyle galiba, ben de baktım, anlayamadım.


bu bir kordela mı,
bir film mi yoksa...
anne-evladım, o bir kordela
ben-kurdale mi anne?
(anlayamadım. yandım. sadece bir kibrit...
üstüdyo yandı.)
o-werner!
werner-efendim?
ben- peynir yedim, keçi peyniri.
sonra baba şöyle dedi, werner baba...
sen de ye o peyniri.
werner baba- yememmmmmmm.
(yemedim.
oyle de demedim.
dediler, yediler...)

ben-klaus baba ya,


versen e kızını bana...
klaus baba-git lan!
(gittim. ölmek istedim. klaus baba kızını vermedi.)
ben-anne. neden sen istemedin?
klaus baba-werneeeer! böyle film çekilmez! bu koyun, bu kuş, bu kuzu
ner'den çıktı?
kasap werner!
ben-klaus baba, ben seni ner'den tanıdım ya...
anne- ben, söylemiştim sana.
ha, o kız,
n'oldu evladım?

(bkz: seyhan erözçelik)


(bkz: post modernist paçavra şiircikler)
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)
köpekleĢen Ģairlerin anatomisi: serkan engin imzalı eleştiri yazısı.

köpekleşen şairlerin anatomisi

yıl 2005. bir telefon konuşması:

hüseyin alemdar: serkan n‟aber?


serkan engin: iyiyim, sağol.
hüseyin alemdar: serkan, enver ercan‟a selamımı söyle, senin şiirlerini
varlık‟ta bassın.
serkan engin: (gülerek) ya "arkadaş yakinimdir" diyerek şiir mi bastırılır?

ilk bakışta hüseyin alemdar‟ın yaklaşımı iyi niyetli olarak genç bir şaire
destek gibi algılanabilir ama etik açıdan iğrençtir böyle selamla kelamla,
torpille şiir yayımlatmak. ne var ki onlar için doğal ve sıradandır bu
durum. çarklar böyle işler. aslında bu, yetenek gördükleri genç bir şairi
"çarklara" dahil etmektir, "ehlileştirerek", bir şiir erkine biat etmesini
sağlayıp "köpekleştirme" çabasıdır. çokları için şiir bir erk alanındır.
makro ve mikro şiir erkleri ile donatılmıştır şiir coğrafyası. şiir şeyhleri
edindikleri müritlerle güçlerini artırmak ister sürekli. güçleri arttıkça
erklerinin geleceğini garantilemek ve erkin getirdiği rantı yemektir
amaçları. enver ercan, elinde bulundurduğu varlık ve yasak meyve
dergileriyle şiir coğrafyasındaki erk alanından aslan payını götüren
kişidir. bu sayede hemen her şiir yarışması jürisinde rahatlıkla
görebilirsiniz kendisini. köpekleşen genç şair!lerden pek çok müridi
vardır, paralarını alıp yasak meyve yayınları‟ndan kitabını bastığı. ödüller
vererek, şiirlerini kendi dergilerinde yayımlayarak "ulufe" dağıttığı bu
şair!ler sayesinde emre amade kapıkulları beslemektedir.

bir başka erk sahibi de yakın zamana kadar adam sanat dergisi‟nin
başında olan ve şimdi aynı tavrı sözcükler dergisi‟nde gösteren turgay
fişekçi‟dir. gene hüseyin alemdar‟ın aktardığına göre ahmet erhan ve
hüseyin alemdar kaç kez ilkokul çocuğu gibi elinden tutup onur caymaz‟ı
adam sanat dergisi‟ne götürmüşlerdir, "abi bu çocuğun şiirlerini bas"
diyerek…oysa ne kadar alçaltıcı bir durumdur bu kendine saygısı olan bir
insan için. ne var ki onur caymaz bu duruma "höst" demek yerine
boynunu büküp "abilerinin" vereceği ulufeyi ellerini ovuşturarak kabul
etmiş ve böyle böyle palazlandırılmıştır. tabi erke tabi, emre amade
olması şartıyla.

bir başka şiir şeyhi ise jürisinde olduğu şiir yarışmasında aleni şekilde
kendi oğlu ali hikmet‟e ödül vermekten çekinmeyecek kadar pervasızca
ulufe dağıtan hilmi yavuz‟dur. can yayınları‟nın şiir editörlüğü yaptığı
sırada can bahadır yüce‟ye kitabını basmak suretiyle ulufesini vermiş ve
himayesine almıştır. bugün kral ve soytarısı şeklinde her yerde beraber
boy göstermektedirler. televizyon programlarına can bahadır yüce‟yi de
götürüp kendine övgüler düzdürmektedir hilmi yavuz.

veysel çolak da bir başka şiir şeyhidir elinde bulundurduğu dize dergisi ve
şiir yıllıkları yayımlamasının verdiği güçle. pek çok kapıkulu
beslemektedir emre amade. k. iskender de bir başka şiir şeyhidir evinde
müritlerine uşak muamelesi yaptığı sabit kişi…bu isimlere ve dergilere
daha pek çokları örnek olarak eklenebilir şiir coğrafyasında irili ufaklı erk
sahibi…

"şeyh uçmaz mürit uçurur" diye güzel bir söz vardır. şiir şeyhlerinin
erkini besleyen işte bu kısa yoldan tanınmak, palazlanmak, dergilerde
şiirleri ve kendileri hakkında övgü dolu sözlerin yayımlanması, şiir
ödüllerine kapmak, şiir yıllıklarına girmek, tanınmış yayınevlerinde
kitaplarını bastırmak vs. gibi çıkarlar uğruna bu şiir şeyhlerine biat
ederek köpekleşen şairciklerdir. hatta şiir coğrafyamız bu yolda "metres
şairi!" bile görmüştür. çok ünlü bir yayınevinden şiir kitabını bastırmak
ve avrupa‟da şiir festivallerinde fink atmak pahasına dedesi yaşındaki
ünlü şairle ilişkisi ulusal basına kadar taşınmıştır bu şahsın.

oysa nitelikli şiir zaten geleceğe kalacak ve tarih herkesi doğru yere
koyacaktır. bırakın şiir ödülünüz olmasın, büyük yayınevleri şiir
kitabınızı basmasın, namlı dergiler size yer vermesin…günübirlik parsayı
toplamak sizi geleceğe taşımaz, sadece geçici bir süre popüler yapar.
sonra şiir tarihinin çöplüğünü boylarsınız şiiriniz nitelikli değilse ve
ancak okurun özdeşlik kurabileceği ya da okura empati kurduran şiirler
geleceğe kalır. nitelikli şiir yazamıyorsanız, okurun kalbine iki dize
çakamıyorsanız, hiçbir şiir ödülü ya da edebiyat dergisi sizi geleceğe
taşımaz. ece ayhan‟ı şiir yıllıklarına bile almazlardı mesela. bugün ise
şiirleri hakkında tezler yazılan, pek çok genç şairi etkileyen ve tartışmasız
şiir tarihimizin en özgün şiirlerini yazmış nitelikli bir şair olarak
değerlendirilerek geleceğe doğru ilerlemektedir.

köpekleşen şaircikler oldukça bu şiir erkleri sürecektir. ne var ki bu


kapıkulu şaircikler tarihe utanç abideleri olarak geçerler ancak. bir
nazım‟ın, mayakovski‟nin, can yücel‟in, neruda‟nın, rimbaud‟un şiir
erklerine biat ettiğini düşünebilir misiniz?..

bir re-prodüksiyon şiirimle "höst" demek istiyorum bu şiir erklerine ve


köpekleşen şairciklere :
şiir haini
nazım‟a ince selamlarımla…

evet, şiir hainiyim, siz şiirperverseniz, siz şiirseverseniz, ben şiir
hainiyim.
şiir, ahbap-çavuş ilişkilerinizse,
hemşehrim-köylüm kayırmacılığınızsa şiir,
şiir, kirli klikleriniz, çirkef klanlarınızsa,
şiir, el altından takas ettiğiniz sahte ödüllerinizse
mürit-mürşit yaltaklanmalarınızsa şiir,
şiir, mikro iktidarlarınız, mikro vicdanlarınız, mikro beyinlerinizse,
ben şiir hainiyim.
yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
serkan engin şiir hainliğine devam ediyor hâlâ.

(bkz: serkan engin)


köyden indim Ģiire: köyde eşekleri kovalarken şehre gelip şiir
eleştirmeni kesilen yürüyen odunun hali.

(bkz: şeref bilsel)

küçük iskender: ergenlerin bunalımlarını sömürüp marjinalliğin


kaymağını yiyen post modernist paçavra şiircikler imalatçısı.

(bkz: post modernist paçavra şiircikler)


(bkz: molekül buketi)

lale müldür: (bkz: post modernist paçavra şiircikler)


(bkz: bilinmedik bir dilde psikotik bir metin)

metin cengiz: en iyi poetik yazı yazanlardan biri olmasına karşın vasat
hatta vasat altı şiirler yazan tacizci şair. önüne gelen kadına askıntı
olması, yatağa atmak için çırpınıp gülünç hallere düşmesi, hatta ellemeye
kalması ile ünlüdür. kendi sevgilisi yanındayken, sevgilisi yakınlarda
bulunan kadına sarktığı, hatta zorla kucağına oturtmaya çalıştığı vakidir.
aynı ortamda bulunduğu kadınları zorla kucağına oturtmaya kalmak gibi
manyakça fantezisiyle ünlüdür. kesinlikle uzak durulması gereken
tiplerin başında gelir.

(kaynak: nihan gezeroğlu)


metres Ģair: ilhan berk'in buruşuk çükü sayesinden edebiyat piyasasına
pazarlanmış ve böylece yky'den kitabını bastırıp avrupa'da şiir
festivallerinde fink atmış şahıs.

(bkz: gonca özmen)

molekül buketi: küçük iskender şiirciği.

molekül buketi

el kararı bir
ruhla öperken seni
nesnenin tanrıyla atıştığı
uzun gözlere ait urlarda, bilemem
rolümüzdü bilgi;
el kararı bir
ruhla öperken seni
cismin hacimle seviştiği
ani panikatak şovlarında, bilemem
neredeydi yüzümüzdeki bitkinin kökü.

öğrendim, ki veda
ve kıymettir
ergeç birbiriyle vuruşacak olan, bilirim
renkler arasında adı onun da anılsın diye.
üstünkörü!

(bkz: küçük iskender)


(bkz: post modernist paçavra şiircikler )
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)

nevzat çelik: “kaba toplumcu” şairler arasında yer alan vasat şairlerden
biri. hâlâ “şafak türküsü”nün rantını yiyen (ki ahmet kaya bu şiir
bestelemese nah bu kadar sevilir ve ünlenirdi) ve bu sayede kendine
hayranlık besleyen genç kadınları yatağa atmak derdiyle sanal ve reel
ortamlarda fink atan, şiiri kirli, küçük çıkarlarına alet eden şerefsiz şahıs.

(bkz: şiirin çakalları)


(bkz: kaba toplumcular)

nihat behram: (bkz: kaba toplumcular)


nisan serap muratoğlu: (bkz: ünlü şair yancıları)

okunamazkıyıl: serkan ışın şiirciği.

okunamazkıyıl

buna bunca budun konuşma


iriğine varıyor biçimsiz sokakların
temelli yiğit apartmanları
yıkamıyor kaç zemandır
humma baş tacı yara
bazı kaş kaldırmalar
burun bükmeler oğurunca
çık tepelerine fılkıran ağıçların
bakış karesinde irsî
kişiler nefes nefese yoğurduğunca
yurdum budur konuşma
meşalle katle vacib surat
bukleleri ile bulunur kadın
bir dil ittire kaktıra hürriyet
öğrülür ham tezkeresinden
fenalığında kişniş mezağarların
taştılığın baharında mıcmır ekin
oynaş durur sevgilinin yüzünde
bir güneşe güllah mevzili mıh
sevgilinin memesine notalar kor üfle

(bkz: serkan ışın)


(bkz: post modernist paçavra şiircikler)
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)

onur caymaz: : hüseyin alemdar'ın ifadesine göre ahmet erhan ve


hüseyin alemdar'ın defalarca ilkokul çocuğu gibi elinden tutup adam
sanat dergisi'ne turgay fişekçi'ye "abi bu çocuğun şiirlerini bas" diye
götürdüğü ve böylesi etik dışı, insanı alçaltan durum karşısında "höst"
demek yerine boynunu büküp abilerinin kendisine sunduğu ulufeyi emre
amade bir kapıkulu olma pahasına kabul eden onursuz kişi. sosyalist
geçinip holding yayınevinden (doğan kitap) kitaplarını çıkartmış, zaman
gazetesi kitap eki‟nde fink atmaktan utanmamış organizma.

işte kendi ağzından ahmet erhan'ın kendisini turgay fişekçi'ye


pasladığının itirafı:
bugeminezamandirburada.blogspot.com/2006/10/30-ya.html
sırf ekranda görünmek adına mankenlerin, popçuların konuk olduğu bir
"show" programına katılıp orada şiir okuma gafletinde bulunan şiir
köçeği. muhtemelen programdan teklif aldığında göt ata ata koşmuştur
kanala. milletin taşaklarını yaydığı ve geyikten başka şeye tahammülü
olmadığı sabah 04.00 gibi bir saatte şiiri geyik ortamına meze yapan
şerefsiz şahıs.

...
sarılıyor ince ak kâğıda, delikanlı, yele verilecek
zeybek kız saçı der adına, zulüm der mahkum
mahpus mektup, sayılı gün der asker, günler sayılmaz
sürgün hasret der de çeker içine sılayı yakar yakmaz
dilekçe der köylü, devlet kapısı, arzuhalcinin kasketi
bir yüceden üzgün, kararmış ayaklara eğilir dağlar
çok olur ki dinlenir toprak, gencelir uykusunda
kolay değil, bin yıl kışladık göğsünde, diklenir bahar!
...

onur caymaz
yasak meyve 45. sayı

şimdi yukarıdaki metne bakalım. önce acemi okur için matah bir bok gibi
gözükmesinin tek nedeni dize örgüsünde hermetik yapı denilen bir
biçimi kullanmasıdır ki işi bilen için bu teknik oyun metindeki imgelerin
nicelik ve nitelik olarak ne kadar zayıf olduğunu gizlemeye yetmez:

...
sarılıyor ince ak kâğıda,
delikanlı, yele verilecek
zeybek kız saçı der adına,
zulüm der mahkum
mahpus mektup,
sayılı gün der asker,
günler sayılmaz
sürgün hasret der de
çeker içine sılayı yakar yakmaz
dilekçe der köylü,
devlet kapısı,
arzuhalcinin kasketi
bir yüceden üzgün,
kararmış ayaklara eğilir dağlar
çok olur ki dinlenir toprak,
gencelir uykusunda
kolay değil,
bin yıl kışladık göğsünde, diklenir bahar!
...

onur caymaz

işte bu şekilde yazıldığında antoloji.com'daki binlerce uyduruk


manzumeden farkı olmadığı daha net ortaya çıkan bu metin, şiirin
önemli erk odaklarından yasak meyve'de yayımlanmış...yani onur
caymaz'ın mabadını dayadığı erk odaklarından birinde...bu metnin
benzerlerini başka adla gönderen olsa asla basmayacak olan enver ercan
denilen şiir şeyhinin dergisinde...

bu arkadaş önce şiirde imgenin ne olduğunu ve diyalektik gereği şiir'in


bugün geldiği noktada artık imge-yoğun olmayan bir metnin şiir değil
manzume olduğunu öğrenmeli.

e öğretelim o zaman...

onur caymaz'a şiir dersleri:

1- (bkz: şiire yeni başlayanlar ve meraklısı için kısaca imge nedir)


2- (bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)

bunlara çalışsın önce, sonra devam ederiz...

(bkz: kapıkulu şaircikler)


(bkz: köpekleşen şairlerin anatomisi)

orhan alkaya: (bkz: şiirin çakalları)

orospu kere orospu: orospu dediğin yaptığı işi onaylamaz, ama bir de
poligamiyi ateşli şekilde savunup bilimi, tarihi çarpıtarak hatta
marksizmden uyduruk dayanak bulmaya çalışarak önüne gelenle yatmayı
ve genç erkeklerden harem kurmayı mübah sayıp savunanlar vardır ki
işte bunlara orospu kere orospu denir.

(bkz: yelda karataş)

öz itimad seyahat hayırlı yolculuklar diler: reha yünlüel şiirciği.

öz itimad seyahat hayırlı yolculuklar diler


silikonla güzelleştirilen, güzelleşen güvenimiz,
göğüslerimiz, dudaklarımız, pazılarımız,
baldır ve bacaklarımız,
gerektiğinde gerektiği kadar
dikilegelen bozukluklarımız, zarlarımız,
hayâsı taştan oyulmuş eksiklerimiz,
hormonla harmanlı, büyüyen,
uyuyan, izinsiz kalkıkalkıveren, ölü,
ipiri, izsiz, arkaları yetersiz beşlenmiş 1 kişilik,
uydu antenlerine eklemlenmiş
biribirine kablosuz sertliklerle bağlanmış
5'i bir birim voltran böcekleriz.

klan, klon, kolonya, kusmuk, kan,


bok ve çürümüş soğan kokan bir allâme bu, bindiğimiz
şirinliği, üçkâğıdı, puştluğu uhdesinde toplayan
savaşlar, barışlar, yine savaşlar, hep savaşlar yapan,
haltından mutsuz ama utanmayan
yapmaktan çok bozmaya meyilli,
çöplerini, tavuğuna kışt dediği komşusunun
denizine, bahçesine, uzayına boşaltan,
müessesesi başından kokmuş, alık,
"biz" "nâmütenahi kalabalık" ördekleriz.

şikâyetlerinizi firmamıza, memnûniyetinizi


dostlarınıza bildirmekten çekinmeyiniz!
öz itimad seyahat hayırlı yolculuklar diler!

(bkz: reha yünlüel)


(bkz: post modernist paçavra şiircikler)
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)

post modernist paçavra Ģiircikler: şiirde anlamı ve anlak'ı


hiçleyerek şiiri sadece sözcük ve harf oyunlarına indirgeyen ve şair
öznenin bilinçaltı kusmuklarını saçtığı şiircik türü. eklektik olarak
sürrealizm, dadaizm, letrizm gibi akımların etkilerini içinde barındıran
post-modernist şiir anlayışı, öteki'lerle empati kurmayı ve bunu
yansıtmayı önemsemeyen ve dolayısıyla da okur tarafından özdeşlik
kurul(a)mayan, hayatın şair öznenin bilincinden dönüştürülerek
yansıtılmadığı, ancak şairin içsel bunalımlarının şımarıkça
dışavurumundan öteye geçmeyen küstah, bencil ve ahlaksız bir metinsel
oyundur.

(bkz: abdal'ın bağı)


(bkz: bilinmedik bir dilde psikotik bir metin)
(bkz: klaus kinski'nin onuru)
(bkz: molekül buketi)
(bkz: okunamazkıyıl)
(bkz: öz itimad seyahat hayırlı yolculuklar diler)
(bkz: taya mektup )
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)

post modernist Ģiirdeki sefaletin çözümlenmesi: serkan engin


imzalı poetik yazı.

post-modernist şiir(!)'deki sefaletin çözümlenmesi

günümüzde yazılan şiirin en büyük sorunsalı, anlam'la olan ilişkisinde


gizlidir. şiir'in, daha doğrusu şairin, anlam karşısında aldığı tavır, bunda
etkili olmaktadır. şiir ile anlam ilişkisini çözümleyebilmek için önce şiir'i
tanımlamakla işe başlamamız gerekir.

şiir, imgelerin, bir ya da daha çok izlek etrafında, metinsel bütünlük


oluşturacak şekilde örgütlenmesidir. bu tanımdan da çıkarsanabileceği
gibi, şiir'in temel birimi imge'dir. çünkü şiir, doğal dil içinde gelişen
ve/ama özerk bir üst-dildir. bu da imgeler aracılığıyla, doğal dilin söz
diziminin bilinçli olarak bozulup özgün bir dizgeyle yeniden kurulmasıyla
oluşturulur. imge, doğal dili dönüştürerek sınırlarını genişletir ve yeni
anlatım olanakları sağlar. sözcüğün, sabit sözlük anlamının ötesine
geçmesine yol açar.

sözcük, tek başına, alımlayan her bireyde, kalıplaşmış, donuk, sabit bir
yansıma bulur. bu yüzden hiçbir sözcük tek başına, imge'nin oluşturduğu
çarpıcı çağrışım özelliğine sahip değildir. sözcüğün çift anlam yüklenmesi
amacıyla harflere bölünmesi ( b/aşka...gibi) yeni bir çağrışım
oluşturmadığı için imge'yi oluşturamaz, ancak teknik bir oyun düzeyinde
kalır.

imge, iki ya da daha çok sözcüğün, somut-soyut, soyut-somut, somut-


somut, soyut-soyut, ya da bunların kombinasyonlarına dayalı bir ilintiyle,
örnekseme (analoji) yapılmasıyla oluşturulur. imge'nin işlevi, anlam'ı
etkin bir şekilde iletebilmek için çağrışım yoluyla çarpıcı bir duyumsatma
olanağı sağlamasıdır.

şiir, imgelerle yazıldığı; sözcük tek başına imge olamayacağı ve her imge
en az iki sözcükten oluştuğu için şiir'in temel birimi sözcük değil
imge'dir. yani, "şiir sözcüklerle değil imgelerle yazılır". imge'yi bir atoma
benzetirsek, sözcükler, atomu oluşturan çekirdek, proton, nötron ve
elektronlardır. atomun bileşenleri, doğada, birbirlerinden bağımsız
olarak bulunamazlar ve ancak bütünsel olarak atomu oluşturarak işlevsel
bir varlığa sahip olurlar. sözcükler de ancak, imge'yi oluşturmak üzere
örgütlendiklerinde şiir'de işlevsellik kazanırlar.

bu arada belirtmek gerekir ki içinde imge bulunmayan şiirler(!) için,


bütün olarak bir imge oluşturdukları savını öne sürenler, imge
oluşturmayı beceremeyenlerin ekmeğine yağ sürmekten öte bir şey
yapmazlar...söz açılmışken, dize'nin tanımı üzerinde durmakta da yarar
var. dize, imge ya da imgelerin, şiirin metinsel bütünlüğü içerisinde,
anlam ortak paydasında oluşturdukları ara toplamdır. yani ,imge ya da
imgeler dize'yi, dizeler de şiiri oluşturur.

şiir'de imge, nesnel gerçekliğin insan bilincinde, estetiksel olarak öznel


yansımasıdır. bu yansıtma, aynadaki gibi birebir olmayıp, nesnel
gerçekliğin şairin bilincinde alımlanıp dönüştürülerek
dışsallaştırılmasıdır.

şiir, doğal dilin içinde kendi dizgesini geliştiren özerk yapılı bir üst-dil
olduğuna göre, dilin temel işlevi olan bildirişim, şiir'in de ayrılmaz bir
parçasıdır. bu da şiir'in anlam'dan soyutlanamayacağı gerçeğini ortaya
koyar. dolayısıyla, şiir'in temel birimi olan imge, anlamsız olamaz.

şiir'de anlam rastlantısal değil içkindir. şair, nesnel gerçekliği öznel


olarak estetiksel düzlemde dönüştürerek imgelerle yansıttığına göre,
kaynağını nesnel gerçeklerden alan imge, içkin olarak anlam taşır.

aslında yanlış imge yoktur: anlamlı olan imge ve anlamsız olan saçma
vardır. imge ya da saçma üretimini belirleyen, şairin bilinçsel yapısındaki
ideolojik tutumdur.

imge, şair tarafından dışsallaştırıldığı andan itibaren, nesnel gerçekliğe


artı değer olarak eklemlenir. buradan çıkarsanabileceği gibi şiir, nesnel
gerçekliğe bir müdahaledir. bu dönüştürücü müdahale, ancak devrimci
bir bilinç tarafından gerçekleştirilebilir. dışsallaştırılan imge, nesnel
gerçekliğin bir parçası olarak okura ulaşır ve okurun bilincinde, her
okurun bilinç ve estetik algı düzeyine göre yankılanır. yani, şiiri okuyan
bireyin bilincinde yeniden üretilerek içselleştirilir. buna yansımanın
yansıması diyebiliriz. bu da okurun bilinç ve estetik algı düzeyine artı
değer katar. daha ötesi, her okumada yeni çağrışımlar sağlayarak okurun
bireysel dönüşümüne sürekli katkıda bulunur.

şair, yazarak kendini gerçekleştirir ve ontolojik bir anlam kazanır, çünkü


varoluşu anlamı kılan, bireyin somut ya da imgesel düzlemde, üretimle,
nesnel gerçekliğe artı değer katmasıdır. şair yazdıkça nesnel gerçeklikle
beraber kendini ve okuru dönüştürür; bu da toplumsal dönüşüme katkı
yapar. nesnel ve öznel gerçeklik, diyalektik bir bütün olarak karşılık
etkileşim içindedir. toplumsal gerçeklik, her ne kadar bireyin bilincini
sınırlasa da, şair birey, bu ablukayı yarabilen ve toplumdaki tüm bireyler
için yıkmaya çalışan kişidir. aksi takdirde, kapitalist üretim ilişkilerinin
olduğu bir toplumda, sosyalist şairin varlığından söz edilemezdi zaten...

gelelim saçma'ya...doğada saçma yoktur. herşey, diyalektik bir bütün


olarak, sürekli bir değişim-dönüşüm içindedir. saçma ise kendine ve
doğaya yabancılaşmış bireyin hastalıklı zihinsel tasarımıdır. nesnel
gerçekliği dönüştürerek yansıtmadığı, nesnel karşılığı bulunmadığı,
doğaya aykırı olduğu için yapaydır. dışsallaştırıldığında, nesnel gerçeğe
artı değer olarak eklemlenemez. okura ulaştığında ise daha ilk okumada
tükenir. seken bir mermi gibi, alımlanamadan okurun bilincinden geri
döner ve yazınsal çöplüğü boylar. anlam taşımadığı için bildirişim
işlevinden yoksun olan saçma, dilsel değildir. dolayısıyla saçma'yla
yazılan metin de şiir değildir.

emperyalist kapitalizmin şiir'deki izdüşümü olan post-modernist şiir(!),


anlam'ı hiçleyen yapısıyla, imge'lerle değil saçma'larla yazılmaktadır.
anlam içermediği için bildirişim yetisi yoktur; bildirişim içermediği için
dilsel değildir; dilsel olmadığı için de aslında şiir değildir!!!

post-modernist şiir(!), kendine ve doğaya yabancılaşmış bireyin narsist


mırıltılarıdır. şairin kendisini ve okuru dönüştürme yetisinden
yoksundur. yığma saçma'ların, metinsel bütünlükten yoksun olarak
yazılmasıyla oluşan post-modernist şiir(!), yabancılaşmayı oluşturan
kapitalizme karşıt tavır geliştirmeyen edilgen bireyin yazdığı şiir(!)dir.

kapitalizm, varlığını korumak ve sürdürmek için her türlü muhalif tavrı


sindirmek ister. dizgeye muhalif olan şiir'i anlamsızlığa boğup
edilginleştirerek, şiir'in bireyi ve toplumu dönüştürme yetisini silebilmek
için post-modernizm denilen, saçmalığın daniskasına işlerlik
kazandırmaya çalışmaktadır. böylece, dizgeyle uyuşan ve sömürü
şartlarını kolaylaştıran, örgütsüz ve edilgen bireyler oluşturmayı
amaçlamaktadır...

bu noktada, ilhan berk'in yazko edebiyat'ın 33'üncü sayısındaki


söyleşisinden bir alıntı yapalım. ilhan berk, şiir'de anlam'a ilişkin şunları
söylemektedir: " anlama gelince.doğrusu asıl savaşım onun üzerinde
toplanmıştır benim. nedendir bilmiyorum, ben anlamı şiire pek yatkın
bulmam. kimi kitaplarımda onu düşman bile bilmişimdir. anlam, sanki
benim üvey evladımdır. ama şunu da söyleyeyim; sonuçta şiir şiir ise,
anlamlıdır." kendi içinde çelişkili bu ifadenin sahibi olan ilhan berk ve
benzerleri, anlam'ı hiçleyen tavırlarıyla, post-modernizmin gölgesinde,
bilerek ya da bilmeyerek emperyalist kapitalizmin uşaklığını
yapmaktadırlar. şiir'in post'u deliktir.

(bkz: serkan engin)

ekin sanat aralık 2005


berfin bahar ocak 2006
yky 2006 şiir yıllığı
kıyı yaz 2007
karalama sayı 2 2007
sert sessiz haziran 2008
önsöz fanzin eylül 2009

reha yünlüel: fransa'dan buraya göt sallayarak şiir şeyhlerinin önüne


edebiyat piyasasından kemik atmalarını uman şiir köçeği.

şahsın kendisini tanımlayışı:

"yapar! "dur $unu arkada$lara maille forward ediim eheh" demese de


denyodur, taocudur, dombilidir, insanliktan uzak , yoz yurekli ,
karaba$ , toner kartu$udur. anlayi$ kitidir, curuk elmadir, armutun
iyisini sevdigini soyleyecek kadar ku$ uykularini sever. ek$i ba$liklara
alakali sanat girdileri yapacak kadar sikicidir . paraya para
demeyecegi, reklamin amina koyacagi o ek$i gunde rekl rekl bakacagi
i$bu sozlukte yuvalanmi$tir. allahtan ayarm'artiz ek$i arkada$lari
kucaklarina alarak ok$amakta ona gununu gostermektedirler.
mazo$isttir, ne dese bo$tur! guler gecer...

kendimden biliyorum , ben bugun bunu gordum . * * *


(rehayunluel, 02.06.2002 12:31 ~ 14.07.2003 02:54)"

(kaynak:
http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=reha%20y%C3%BCnl%C3%BCe
l%3Cbr%3E )

(bkz: kapıkulu şaircikler)


(bkz: köpekleşen şairlerin anatomisi)
(bkz: öz itimad seyahat hayırlı yolculuklar diler)
(bkz: post modernist paçavra şiircikler)
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)
rötarlı Ģairler! sirki : serkan engin imzalı eleştiri yazısı.

rötarlı şairler! sirki

edebiyat tarihi incelendiğinde görülür ki büyük şairler, en geç yirmili


yaşlarının sonuna doğru şiire başlamışlardır. hatta çoğu yirmili yaşlarda
ilk şiir kitabını çıkartmıştır bile. tabi bundan önce, şiirleri defalarca
edebiyat dergilerinde yayımlanmış ve şiir okurunun bildiği birer şair
haline gelmeye başlamışlardır. yani edebiyat tarihinde, kırk yaşından
sonra şiire başlayan büyük bir şair yoktur. bırakın büyük şairi, gerçekten
şair vasfına sahip hiç kimse yoktur edebiyat tarihinde, kırkından sonra
şiire başlayan. bunun psiko-dinamik nedenlerini açıklamak elbette
psikolog ve sosyologların ilgi alanına girer, ama nesnel durum açıkça
bunu göstermektedir.

günümüzde, internet devrimi sonrası kırkından hatta ellisinden sonra


şairliğe! soyunan pek çok şahıs türemiştir. bunlar internet öncesi de vardı
ve yazdıkları şiirleri! uyduruk gazetelerin dandik şiir köşelerine
yolluyorlar ve bu şiirler! yayımlandığında da kendilerinde vehmettikleri
şair vasfını perçinlediklerini sanarak egolarını şişirmeye devam
ediyorlardı. bugün internet devrimi ile birlikte bireysel iletişim
olanaklarının sınırsızlaşmasıyla bu rötarlı şairler! çok daha kolay at
koşturacakları alanlara kavuştular.

bu şahıslar, çalıştıkları işten emekli olduktan sonra boşluğa düşen


kişilerdir. ömür boyu hayatlarını anlamlandıramadıklarının farkına
varırlar birden, günlük meşgaleleri olan mesleklerinden ayrı düşünce.
böylece, hem zaman geçirmek hem de giderayak kendilerini anlamlı
kılacak işlerin içinde olmak ve adlarını yarına bırakabilmek kaygısıyla
"hobi" dedikleri uğraşlar edinirler. kimi resim kursuna gider kendini
ressam sanmaya başlar. kimi de şiire musallat olur. "kırkından sonra saz
çalmak" diyerek çok güzel ifade edilen bir durumdur bu halk deyimiyle.

bu rötarlı şairler! yaşları itibariyle az kalan zamanlarının telaşıyla koşar


adım şiir! yazmaya başlarlar. ölüm korkusu bir yandan enselerine
üflemeye başlamıştır ne de olsa azar azar. onlara sorsan, aslında çok
önceden büyük şair olacaklardır da iş- güç –aile- çocuk - devrimci
mücadele - parti - örgüt çalışmaları vs. engel olmuştur hep onlara. ancak
vakit bulmuşlardır muhteşem yeteneklerinin ürünü şiirlerini! insanlara
lütfetmeye. koca dünya şairi nazım hikmet‟in bile toplasan ömrü boyunca
yazdığı birkaç yüz şiiri varken , bu rötarlı şairler! birkaç senede binlerce
şiir! yazarlar. iç dökümü denebilecek tarzda yazılmış ve en fazla "anlatı"
türüne dâhil edilebilecek tümcelerden oluşan metinlerinin, sanki bu
tümceler dizeymiş gibi alt alta yazılıp aralarına devrik tümceler katılarak,
biraz da uyak düşürülmesiyle şiir olduğunu zannederler.

bunlardan bir tanesiyle yüz yüze görüşme olanağım olmuştu. sanal şiir
âleminin şahsen iyi bildiği isimlerden biridir kendisi. adını anmayacağım
bu pamuk saçlı şahıs, emekli olduktan sonra güzelce bir "entelektüel
sakalı"! bırakmış ve şiire sarkmaya başlamıştır. 60 yaşlarındaki bu rötarlı
şair! , 6 sene önce şiire başladığını ve 6.000 şiiri olduğunu gururla
söyledi bana aynı masada oturduğumuzda. ben de "peki içlerinde 6 tane
şiir var mı" dediğimde ise elbette bozuldu ve bir şeyler geveledi ancak…
yılda 1000 şiir yani güne vursanız 3 şiir eder. def-i hacet giderir gibi
günde 3 kere zırvalanmış metinler vardır ortada, ama sorsanız bu rötarlı
şair! hayat koşullarının engel olduğu müthiş yeteneğini, az kalan
zamanının baskısıyla telaş içinde ortaya koymak derdindedir. tıpkı diğer
yüzlerce benzeri gibi…

rötarlı şairlerin! kafasına şiir antolojisi ile vurmayın boşuna, kendi


hallerine bırakın.

(bkz: serkan engin)

selah özakın: (bkz: bunak şiir köçeği)


(bkz: konuşan bok)
(bkz: rötarlı şairler! sirki)

serkan engin: hiçbir edebiyat güç odağına minnet etmeden, hatta


torpil tekliflerine siktir çekerek bileğinin ve şiirinin hakkıyla şiirlerini ve
poetik yazılarını elli küsür dergide yayımlatmayı başarmış, hiç kimseden
çıkar beklentisi olmadığı için şiir coğrafyasındaki yozluklara karşı sivri
diliyle doğru bildiğini söylemekten ve yazmaktan hiç çekinmeyen, bunca
şerefsizin şair geçindiği ortamda şiir haini olmayı seçmiş ve 27 Mart 2010
tarihi itibariyle dergilere yolladığı "veda" başlıklı bildiri ile şiir yazmayı
bıraktığını açıklayan haylaz çocuk.

serkan ıĢın: (bkz: post modernist paçavra şiircikler)


(bkz: okunamazkıyıl)

seyhan erözçelik: (bkz: post modernist paçavra şiircikler)


(bkz: klaus kinski'nin onuru)

sikindirik Ģiir dinletileri: körler ve sağırlar birbirini ağırlar


formatında, sadece şair ve şair olma heveslilerinin katıldığı etkinliktir ki
ülkemizdeki şiir dinletilerinin hemen hepsi bu şekilde gerçekleşir.
genelde barlarda düzenlenir ve şiir rakıya meze yapılır.

(bkz: şiiri rakıya meze yapmak)


(bkz: voznesenski'nin stadyumda 14.000 kişiye şiir okuması)

Ģeref bilsel: (bkz: köyden indim şiire)


(bkz: yürüyen odun)

Ģiiri rakıya meze yapmak: bar faresi şairciklerin kadın avlama


mekanı olan kimi barlarda verilen sikindirik şiir dinletilerinde, şiir
dinlemenin rakı içmeye bahane edilmesi.

(bkz: sikindirik şiir dinletileri )

Ģiirin çakalları: reel ya da sanal her ortamda her genç kadına sarkan
şerefsiz şairciklerdir. hele şair olarak kendilerine hayranlık besleyen genç
kadınlar onlar için en kolay avdır. sikindirik şiir dinletilerinin verildiği
barlar ve facebook en uygun ortamdır bu çakallar için. hele bir de genç
kadının şiir yazmaya meyli varsa, kadını yatağa atmak düşüyle olmadık
gaz verilir, hatta dergilere aracı olunup kadının şiiri yayımlatılır, hatta
yayınevlerine tavsiye edilip şiir kitabı bastırılır. velhasıl bunlar için şiir
kadın avlama aracıdır.

(bkz: nevzat çelik)


(bkz: aydın şimşek)
(bkz: engin turgut)
(bkz: orhan alkaya)

Ģiirin kadavra kevaĢesi: dizlerine kadar sarkan memeleri, her yerini


istila eden selülitleri ve kırışmaktan haritaya dönmüş yüzüne rağmen
genç erkeklerden harem kurma peşinde olan kadın şaircik. ne de olsa
verecek kadın olduktan sonra yaşlı-çirkin demeden bodoslamadan
dalacak abazan çok memlekette. "köpeğe yazma bağlasan fit olmak"
deyiminin türetildiği coğrafyadayız ne de olsa.

(bkz: teneşirin bile paklayamayacakları)


(bkz: sana insan diyen ölsün)
(bkz: orospu kere orospu)
(bkz: yelda karataş)
Ģiirin konsomatrisleri: serkan engin imzalı eleştiri yazısı.

şiirin konsomatrisleri

(şair oligarşisinin yerel izdüşümü)

şiir ile şair arasındaki ilişki, pek çok boyutuyla irdelenebilir: özne-nesne
ilişkisi, mülkiyet ilişkisi, ontolojik bağlam ilişkisi...biz, bu yazıda, şairin
yaşam pratiği ile şiirin ilişkisi bağlamında, şiir üzerinden erk elde etmek
için çırpınan şair oligarşisini çözümlemeye çalışacağız.

şair, şiir yazarak kendini gerçekleştirir; ontolojik bir anlam kazanarak


kendini sürekli yeniden üretir. küçük burjuva şairlerini ve gerici şairleri
bir kenara koyarsak, toplumcu (sosyalist) şairin şiir yazmasında bundan
öte amaçlar olmalıdır.

nesnel gerçekliğin, şairin imgeleminde dönüştürülerek öznel olarak


dışsallaştırılması olan şiir, toplumcu şairin kendisiyle beraber toplumu
dönüştürmek için bir araçtır. toplumcu şair, toplumun bilinç düzeyini ve
estetik algı seviyesini arttırmak ve sınıf bilincini yaymak durumundadır.
bunu yaparken, didaktizmin tuzaklarına karşı uyanık olmalı ve şiirin
politik bir araç olduğu kadar estetik bir amaç olduğu gerçeğini
ıskalamamalıdır.

toplumcu şair, devletin sönümlendiği komünist dünyayı hedefler ve bu


yolda çabalar. devlet denilen aygıt, egemen sınıfın emekçi sınıf üzerinde
erk elde etmek için kullandığı bir baskı aracı olduğuna göre, devletin
sönümlendiği, bireyler arasında hiyerarşik bir yapının olmadığı sınıfsız
dünyayı hedefleyen toplumcu şairin, şiir üzerinden bireysel erk elde
etmek gibi bir derdi olamaz, olmamalıdır. çünkü erk elde etmek, ötekini
ast durumuna getirmek demektir. toplumcu şairin şiir üzerinden bireysel
erk elde etmeyi amaçlaması, her şeyden önce ideolojik yapısıyla çelişmesi
demektir.

toplumcu şairin erk bağlamındaki talebi, kendi sınıfı proletaryanın


burjuvaziye egemenliği ve sonrasında sınıfsız topluma geçmek amacı
doğrultusunda, toplumcu şiirin (günümüzde toplumcu şiirin evrildiği
imgeci toplumcu şiirin), küçük burjuva şiiri ve gerici şiir karşısında
baskın olup okur potansiyelini arttırmak yönünde olabilir, olmalıdır.
ve/ama toplumcu şairin şiir üzerinden bireysel erk elde etmek amacında
olması, marksizmi içselleştirip yaşam pratiğine dökememiş, solculuğu da
şairliği de bir etiket olarak gören sığ(ır) şahısların işidir...

bu açımlamadan sonra gelelim şiirin konsomatrislerine...aslında şiirin


taşrası yoktur. her ne kadar kültürel etkinliklerin niceliksel yoğunluğu,
belirli büyük kentlerde toplanmış olsa da, pekala küçük bir kentimizden,
şiirimizin gündemini belirleyen dergiler çıkabildiği gibi çok nitelikli
şairler de çıkabilir, çıkmaktadır. ve/ama küçük kentlerde, şairlerin
niceliksel yapısı gereği, yani ulusal çapta tanınan ve şiirimizde kendine
yer edinmiş şairlerin sayıca azlığı nedeniyle, kentin en tanınmış şairi
etrafında, sarmal bir yapı içeren bir erk mücadelesi vardır.

bu sarmal yapının merkezindeki ulusal çapta tanınan şair, yerel


gündemde çeşitli ünvanlarla bol bol pohpohlanır. ne de olsa koyunun
olmadığı yerde keçi abdurrahman çelebidir...bir de bu şairin yardakçıları
vardır. yani bu şaire yakın durarak kendilerini önemli saymaya çalışan
şair müsveddeleri.

bunlar, ulusal çapta tanınan şaire yağ çekerek onunla birlikte oligarşik
bir yapı oluştururlar. o şaire yaltaklanarak, onun nüfuzu üzerinden çeşitli
yayınevlerinden uyduruk kitaplarını yayımlatırlar. yerel gazetelerde şair
kimliği ile berbat köşe yazıları yazıp dandik sanat sayfaları düzenlerler.
daha da ötesi, bu oligarşik yapıdakiler, iki kadeh teklif eden heryere gidip
uyduruk şiir dinletileri verirler. bunlar rakının yanına iyi meze olurlar.

şiir üzerine iki tümce edebilecek kadar kuramsal birikimleri olmadığı,


manzumeyle şiirin farkını dahi bilmeyip ucuz manzumelerini şiir diye
yayımlatma gafletinde bulundukları halde, şiirin rantını tepe tepe yerler.
çünkü onlar için şiir, konformist beklentilerinin aracıdır. boyaları
dökülen şair maskelerinin ardında, mikro iktidar elde ederek yerel
yapının maddi ve manevi kaynaklarını sömürmektir asıl amaçları. iki
kadeh beleş rakı içmek ve kof ünvanların arkasına sığınıp yerel
gazetelerde masa kapmaktır dertleri. sonra bir de hiç utanmadan
"toplumcu şairim" demezler mi...

şiir üzerinden elde ettikleri erkin sembolü, yakalarındaki şair rozetidir.


her ne kadar alınlarında "eşek" yazsa da, bu rozetle kendilerini toplumun
üzerinde görürler. ne de olsa rozetleri onlara düşledikleri pek çok küçük
kapıyı açmaktadır.

bunlar, kentte şiir adına nitelikli bir çıkış görünce hemen tedirginliğe
kapılırlar. oligarşik yapıları, yok sayma taktiği ile savunmaya geçer.
çünkü zavallı var oluşları, bu uyduruk erk üzerindendir ve maskeleri
düşünce ortaya kocaman bir hiç çıkacağını çok iyi bilirler.

onlar, şiirin konsomatrisleridir. iki kadeh rakı ve ayaklarına kadar gidip


onları alacak araba vaat ederseniz oturma odanızda size de şiir dinletisi
verirler.

(bkz: serkan engin)

şehir dergisi kasım 2006


yky 2006 şiir yıllığı
güney dergisi sayı 41 2007
karalama dergisi ocak 2008

Ģiirin tacizcileri: (bkz: metin cengiz)


(bkz: arif damar)
(bkz: hüseyin atabaş)

Ģiire yeni baĢlayanlar ve meraklısı için kısaca imge nedir: şiirde


imge, iki ya da daha çok sözcük arasında, somut-soyut, soyut-somut,
somut-somut, soyut-soyut, ya da bunların kombinasyonlarına dayalı bir
ilintiyle, örnekseme (analoji) yapılmasıyla oluşturulur.

üzerinde çok tartışılan imge‟ye somut bir örnek vererek şiire yeni
başlayan ve meraklısı olanlarla bilgimi paylaşmak istiyorum kısaca :

gece………………………….doğal sözcük

gecenin gömleği………………anlamca uzak iki sözcük arasında analoji


(örnekseme) yoluyla kurulan imge

aşk’a yırtılıyor gecenin gömleği………….iç iç imge silsilesi ile


kurulan dize

taya mektup: mehmet öztek şiirciği.

taya mektup

ağrır, ağarırsa gülden sis


taylar mı rahvan, orman dalar
harfler, de ki hafriyat, hafriyat
sonra siz, kazma ila kalem
birleşiirsiniz

taşır, soluğunda hem ham, hem olmuş bağ


toy mu denir, ormanlara rahvan giren tay
sızar, nal izleri: pegassos
sonra siz, unutmuş vefa çanları
diliniz şeffaf, şeffaf mı dersiniz

bir yerlerde bel ki


orman ile tay, kesişiirsiniz

karada taylar, hala, atlara teyelli


sonra siz, sahih orman mütercimleri:
nesne ile akis
itişiirsiniz

(bkz: mehmet öztek)


(bkz: post modernist paçavra şiircikler)
(bkz: post modernist şiirdeki sefaletin çözümlenmesi)

ünlü Ģair yancıları: ünlü şairlerin katıldıkları etkinliklere koşturup


şairlerin götünün dibinden ayrılmayan hatta bodoslamadan içine giren,
onlarla boy boy fotoğraf çektiren, sonra da bunları facebook'ta
sergileyerek şairlerin ününden nemalanmaya çalışan, böylece kendilerine
önem atfettiklerini sanan zavallılar.

(bkz: nisan serap muratoğlu)


(bkz: ahmet erdem)

veysel çolak: bütün şiir külliyatını dahi okusanız (ki okudum) kalbinize
tek bir dize bile çakamayacak vasat şair, kötü poetik yazı yazarı, kapıkulu
şairciklerden müritleri olan şiir şeyhi.

(bkz: köpekleşen şairlerin anatomisi)


(bkz: ilker işgören)

yelda karataĢ: (bkz: şiirin kadavra kevaşesi)


(bkz: orospu kere orospu)

You might also like