Professional Documents
Culture Documents
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ 4
BİRİNCİ BÖLÜM
1.1. Tanımı 5
2) Kültür Kavramı 9
2
İKİNCİ BÖLÜM
2.1. Çocukluk 23
2.2. Erişkinlik 24
2.3. Yetişkinlik 24
2.4. Yaşlılık 24
SONUÇ 29
KAYNAKLAR 30
3
BİLGİ TOPLUMU VE KÜLTÜR
GİRİŞ
4
BİRİNCİ BÖLÜM
BİLGİ TOPLUMU İLE KÜLTÜR KAVRAMI VE KAPSAMI
1
http://www.makaleler.com/bilim-makaleleri/kitle-kulturu-ve-enformasyon-toplumu.htm.
5
Enformasyon çağının teknolojik altyapısını oluşturan internet gibi teknolojiler,
yaşama, çalışma ve düşünme şekillerimiz üzerinde oldukça önemli etkilerde bulunmaya
başlamıştır. İnsanlık daha önce görülmedik şekilde, yeni ve küresel toplumsal dönüşüm
sürecini yaşamaya başlamıştır.
6
içindeki pazarlara yönelik ve onlara hitap ederken; bilgi toplumunda dünya standartları
belirleyici konuma yükselmiştir.
Bilgi toplumun en önemli özelliklerinin başında malların üretiminden hizmetlere
yöneliş gelir. Aslında hizmetler sektörü tüm ekonomilerde mevcuttur. Ancak endüstri öncesi
toplumlarda öncelikle domestik hizmetler söz konusu iken, endüstri toplumlarında ise
taşımacılık, finansal hizmetler gibi alanlarda malların üretimine yardımcı niteliktedir. Oysa
endüstri sonrası toplumlarda esas önemli nokta eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi insani
hizmetler ile bilgisayar, sistem analizi ile bilimsel araştırma ve geliştirme gibi mesleki
hizmetler alanında yoğunlaşmaktadır.
Öte yandan, bu toplumda doğal olarak gücün yapısı da değişecektir. Bilindiği gibi ana
üretim faktörünün toprak olduğu tarım toplumlarında güç toprak sahipleriyle ordunun
elindedir; buna karşılık ana iktisadi faktörün makine üretimi olduğu endüstri toplumlarında ise
kapitalin sahibi olan işverenler en önemli güç haline gelmişlerdir. Bilgi toplumunda tarım,
sanayi, hizmetler gibi üç sektörün yanında bir dördüncü sektör olarak bilgi işçilerinin
oluşturduğu enformasyon sektörü giderek artan bir öneme sahip olacaktır.
Bu yeni toplum yapısı bilgi etrafında örgütlenmektedir. Şüphesiz bilgi her toplum için
gereklidir. Ancak buradaki fark yeni toplum modelinde bilginin artık stratejik bir kaynak
haline gelmesidir. Çünkü yeni toplumda teorik bilgiyi piyasada ürünlere ve hizmetlere başarılı
şekilde dönüştürenler ile eğitim ve araştırma-geliştirme harcamalarına en çok yatırımı yapan
mikro anlamda işletmeler, makro anlamda toplumlar başarılı olacaktır. Toffler’in deyimiyle
enformasyon toplumunda bilgi artık para gücüyle kas gücünün eki olmaktan çıkmış ve
bunların ruhu ve çekirdeği haline gelmiştir. Bu toplumlarda başarı ya da başarısızlık
bütünüyle bilgiye bağlı hale gelmiştir2.
2
Bozkurt, Veysel; Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayıncılık, Üçüncü Basım, Ekim, 2000.
3
Kocacık, Faruk; Bilgi Toplumu ve Türkiye, C.Ü Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 27, No.1, S.1-10.
7
üretim aracı olan toprağın mülkiyeti üzerine kurulu toprak ağalığı yönetimini devam ettirme
anlayışı egemenliğini sürdürmüştür. Tarım devrimi, teknolojinin oluşturduğu ideolojik
düzenlemeye dayalı olan yapılanma ve Endüstri Devrimi teknolojisiyle değişime uğramıştır.
2- Endüstri (sanayi) devrimi, insanlık tarihinin ikinci dönüşüm olmuştur. Endüstri
devriminin egemen ideolojisi (tarım döneminde olduğu gibi) savaş ve teröre kaynak olan
milliyetçiliktir.
3-İnsanlık tarihinin üçüncü dönüşüm aşaması ise İletişim-Bilişim Devrimi’dir. Üçüncü
büyük teknolojik devrim olan İletişim-Bilişim Devriminin ideolojisi, insan hakları, yani
demokrasidir. İlerleyen teknoloji iki açıdan kullanılabilmektedir. Teknoloji bireysel hak ve
özgürlüklerin gelişmesi için kullanılıyorsa, insanın özgürleşmesine, bireysel hak ve
özgürlüklerin kısıtlanması için kullanılıyorsa köleleşmesine yol açabilecektir.
Gelişim sürecinde kürselleşme de önemli bir faktördür. Bu açıdan
değerlendirildiğinde, küreselleşmenin iki kaynağı vardır. Birincisi teknolojik, diğeri siyasal
kaynaktır. Teknoloji kaynağını da iki farklı devrim oluşturmaktadır. İlki iletişimi teknolojisi
devrimi (telefon), ikincisi ise bilişim teknolojisinin devrimi (bilgisayardır). Bilgi sektörünün
ürünü olan malların gelişmesiyle birçok sektör ortaya çıkmıştır ve bu nedenle yeni doğan bu
toplumsal yapıya pek çok farklı isim verilmiştir. Örneğin, Fritz Machlup “Bilgi Ekonomisi”,
Ralph Dahrendorf “Postkapitalizm”, Amitai Etzioni, “Postmodern”, Daniel Bell
“Postindüstriyel, Peter F. Drucker “Post Businesss Society” , Masuda ve Porat “Information
Society” (Bilgi Toplumu) diye adlandırmıştır4.
Yeni teknoloji ilk olarak üretim sürecimde yani ekonomide kullanılır. Bu da yeni iş
bölümü ve uzmanlaşmalara neden olur, yeni meslekler doğurur. Teknolojinin sosyal alandaki
yansımasıyla ortaya çıkan yeni meslekler ve sosyal tabakalar, örgütlenerek toplumda kendi
ağırlıklarını hissettirmeye başlar ve yeni gelişen siyasal grupların siyasal mücadelesi ortaya
çıkar. Teknolojik yenilenmenin en son yaşandığı alan ise kültürel alandır. Bireyler sahip
oldukları değer, kuram ve davranış kalıplarını korumak isterler. Bu nedenle teknolojik
yenilenmeler kültürel alana gecikmeli olarak yansırlar.
Kültürel alandaki gecikmeyi ataerkil ailedeki krizle örneklendirebiliriz. Ataerkil aile,
ataerkilliğin köşe taşı yeni bin yılın başında, birbirinden ayrılamaz süreçler olan kadınların
uğraş alanlarının ve bilinçlerinin dönüşümüyle tehdit ediliyor. Bu süreçlerin gerisinde üç
eğilim; enformasyonel, küresel bir toplum yükselişi, insan türünün çoğalmasıyla ilgili
teknolojik değişiklikler, kadın mücadelelerinin isyanı var. Son 30 yılda kadınların bilincinin
birçok toplumda toplumsal değerlerin çarpıcı bir dönüşüm geçirdi. Bu dönüşümün siyasi
4
Erkan, Hüsnü; Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Doğuş Matbaacılık, 4. Baskı, Eylül, 1998.
8
iktidardan, kişiliğin yapılanmasına bütün bir insani deneyimi etkiler. Evliliklerin boşanmayla
ya da ayrılıkla dağılması, aile bireylerinin uzun vadeli bağlılığına dayalı aile modelinden
kopukluğunun ilk göstergesidir. Kadınlar ve çocuklar için egemenlik yapıları (güven
mekanizmaları) sarsılıyor, yalnız yaşayan ve/ve ya çocuklarıyla yalnız oturanların sayısı
artarken evliliklerde bunalım da artış gösteriyor. Günümüzde evlilik, iş ve hayatı uyumlu
kılmak zor geldiği için artık evlenmeyi erteleme veya evlenmeden birlikte yaşama eskiye
oranla daha tercih edilebilir niteliktedir. Ayrıca kadının ailedeki pazarlık gücü de artış
göstermiştir.
2) KÜLTÜR KAVRAMI
Günlük yaşamın her evresinde hayatımızı şekillendiren kültür, öğrenme ile edinilen ve
sosyalleşme sürecinde içselleştirilen bir kavramdır. Maddi ve manevi öğelerden meydana
gelen kültür edinildikten sonra toplumu oluşturan bireyler tarafından öylesine kabul edilir ki
çoğu zaman standartlaşan duyuş, düşünüş biçimleri yaratır. Belli olaylar karşısında aynı
tepkilerin ortaya koyulmasını sağlar ve bu tepkiler çoğu zaman düşünsel bir sürecin sonunda
ortaya koyulmuş tepkiler değil; içselleştirmiş olmaktan ileri gelen otomatik davranışların
sonucudur. Aşağıda detaylı olarak açıklanacak kültür kavramı, toplumu oluşturan bireyleri
birbirine bağlaması yönünden toplumu bir arada tutma özelliğine sahiptir. Kültür toplumu
oluşturan bireyler tarafından geniş kabul gördüğü içindir ki kabul gören kültür öğelerinin
aksine davranış sergilenmesi toplumu oluşturan üyeler tarafından hoş karşılanmaz.
9
ayıran bir özellik vardır ki bu da öğrenme yoluyla kazanılmasıdır. Diğer canlılar içgüdüleri ile
yaşamlarını devam ettirmek için bir takım ihtiyaçlarını giderme yoluna giderken, insanların
içgüdülüleri ile bu ihtiyaçlarını tatmin etmeleri mümkün olmayacağından kültür içinde ifade
ettiğimiz alışkanlıkların veya ileride değinecek olduğumuz kültürün öğelerinin bir kuşaktan
sonraki kuşağa öğrenme ile aktarıldığını söylemek mümkündür. Kültürün aktarılması insani
etkileşim süreci ile olanaklıdır. Bu doğrultuda toplumsallaşmanın önemi ortaya çıkar.
Toplumsallaşma sürecinde öğrenilen kültür, belli olaylar karşısında ortaya koyulması gereken
davranış biçimi bakımından bireylere yol gösterir. Toplumsallaşmanın içeriği kültürden
kültüre değişmekle birlikte, değişmeyen gerçek toplumsallaşma sürecinde örneğin çocuklara
anlatılan öyküler, çocuk oyunları, şiirler, dini ritüeller, şakalar veya diğer öğretim yolları
yardımıyla kuşaklararası aktarımın sağlandığıdır. Kültür, bilinç, inanç, sanat, hukuk, ahlak ve
din, gelenek ve görenekleri ve insanın toplumun bir üyesi olarak yapabileceği tüm yetenek ve
bilgileri kapsamaktadır. İnsanın yaşamındaki her şey olarak tanımlanan kültür sembolleri,
davranış kalıplarını, nesneleri, aletleri, düşünceleri, inançları, bilgileri, duyuları, tutumları ve
değerleri oluşturur.
Kültürün içeriğini toplumda yaşayan bireyler öylesine kabullenir ve içselleştirir ki
kimi durumlarda kültürün yol göstericiliğine aykırı olarak ortaya çıkan gelişmeler yanlış
kabul edilir. Bu sebeple toplumsallaşma sürecinde öğrenerek edindiğimiz kültürün bir
parçamız haline geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
10
ilk bakışta anlamsız gelebilir ancak toplumlar yakından tanındığında kültürünün de
kalıplaşmış olduğu görülür. Kültürün bütün parçalarının herhangi bir biçimde birleşmesine
kültürel birleşme (kültürel entegrasyon) adı verilir. Örneğin Hintlilerin nüfusları çok kalabalık
buna karşın gıda maddelerinin çok yetersiz olmasına karşın inekleri kutsal saymaları ve inek
eti yememeleri diğer kültürlere mensup kişiler tarafından genelde yadırganır. Ancak inekleri
gıda maddesi olarak tüketmemelerinin ardında tarımsal faaliyetler için öküze ihtiyaç
duymaları ve öküzün inekten doğması gibi bir faktör de bulunmamaktadır. Bu sebeple din
açısından ineği kutsallaştırmış olmaları ve inek eti tüketmemeleri aslında kültürün
parçalarının birbirine bağlanmasından ileri gelen kültürel birleşmenin bir sonucudur.
11
bölgelerinde yiyecek olmasıdır. Bununla birlikte aynı kültürel sembollere aynı toplum içinde
zaman geçtikçe farklı anlamlar yüklenebilir. Önceki dönemlerde kot pantolon gelir düzeyi
düşük işçilerin giydiği bir giyecek iken bugün toplumun her kesimi tarafından tercih edilen ve
kimi zaman bazı markalara ilişkin yapılacak tercihlerle üst gelir grubuna mensup olmanın bir
sembolü olarak kullanılabilen bir üründür.
Dil, toplumdaki sembollerin en önemlisi olarak değerlendirilir. Buna göre gerek
toplumsallaşma sürecinde kültürün öğrenme ile edinilmesi, gerekse diğer kuşaklara aktarımı
bakımından en temel araç sembollerin bir ürünü olan dildir. Dili kullanış tarzımız kültürü
etkiler ve aynı zamanda da ondan etkilenir. İnsanların kullandıkları dil, bilgi iletmenin ve
ötekilerle kültürel ve bireysel deneyimleri paylaşmanın bir aracıdır6.
Normlar belli durumlar karşısında kişiden sergilenmesi beklenen davranışlardır. Bu
bakımdan değerler ve sembollerle yakından ilgilidir. Yurtseverlik bir değer iken, bayrak bir
sembol, bayrağa saygı ise bir normdur. Normlar, bireylerin toplumsallaşma sürecinde
öğrenilir ve alışkanlık haline gelir. Bu sebeple birey çoğu zaman farkında dahi varmadan
normun gereğini otomatik olarak yerine getirir.
Normlar, halk yordamı, örfler, tabular ve kanunlardır. Halk yordamı insanın çevresine
uymak için kullandığı araçtır. Buna göre yolun sağ tarafından gitmek, günlük sekiz saatlik iş
süresi, el sıkışmak birer halk yordamıdır. Örfler, toplum tarafından geniş kabul görmüş ve
yaptırım gücü olan davranış şekilleridir. Kabul alanları son derce geniş olduğu için insan
ilişkilerini düzenler, uzlaştırır ve etkiler. Tabular, bir takım objelerin kutsal sayılması ve bazı
davranışların yasaklanmasıdır. Örneğin evrensel karakteri olan tabulardan biri ensest tabudur.
Bu tabu gereği aynı soy içindeki bazı kategoriler arasında cinsel ilişki kurulması veya evlilik
yapılması yasaklanmıştır. Yaptırımlar, topluma uyumu teşvik etmek ve sapmayı engellemek
için kullanılan ödül ve cezalardır. Kanunlar ise devletin gücüyle hazırlanan ve uygulanan
formel kurallardır. Buna göre, hırsızlık yapan bir kişinin mahkemelerce yargılanarak
cezalandırılması kanunun gerektirdiği bir işleyiş iken bu kişinin toplum tarafından dışlanması,
ona iş verilmemesi ise yaptırımdır.
6
Bozkurt, Veysel; Değişen Dünyada Sosyoloji, Ekin Basım Yayın, İkinci Baskı, Bursa, 2007.
12
karşın modern toplumlarda daha fazladır. Geleneksel toplumlar üyelerinin benzer işler
yaptığı, benzer biçimde yaşadığı, benzer değerlere sahip olduğu toplumlardır. Bu nedenle
kültür değişmeleri de daha yavaştır. Modern toplumlar ise büyük, farklı nüfus gruplarının
yaşadığı, bireylerin farklı mesleklere mensup olduğu toplumlar olması nedeniyle değişmeye
daha açık ve kültür farklılıkları daha yoğun olan toplumlardır. Ancak bu çok çeşitli
farklılıklara karşın kültür farklı öğelerin tesadüfî olarak bir araya geldiği bir yapılanma değil;
aksine her kültürel yapı unsurunun kültürel birleşme doğrultusunda anlamlı bir bütün
oluşturduğu bir yapılanmadır.
7
Özkalp, Enver; Davranış Bilimlerine Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, Şubat, 2009.
13
2.4.2. İDEAL KÜLTÜR VE GERÇEK KÜLTÜR
İdeal kültür toplumu bir arada tutan norm ve değerlerin sadece kurallarda geçerli
olmasıdır. Gerçek kültür ise bunların gündelik yaşamdaki uygulanış veya bulunuş biçimidir.
Örneğin doğruluk ve dürüstlük ideal kültürün önemli bir boyutudur ancak her toplumda vergi
kaçıranlar, yasa dışı faaliyetlerde bulunanlar vardır. İdeal kültür ile gerçek kültürün çatıştığı
zamanlar olur. Böyle durumlarda toplumu oluşturan bireyler bu zıtlığı göz ardı etme yolunu
tercih eder ve ideal kültür gerçek kültür ayrılığı üzerinde çok fazla durmazlar.
14
3) ETNOSENTRİZM VE KÜLTÜREL GÖRECECİLİK
Bir grubun kendi kültürünün görenek ve geleneklerini esas alarak, başka grupların
göreneklerini kendi kültürünün ölçütlerine göre değerlendirmede, kendininkini üstün görme
eğilimine ‘kültür bencilliği’ ya da ‘etnosentrizm’ denir. Kendi kültürünün daha yüksek ve
değerli görülmesine kültürel tutuculuk ya da bağnazlık da denilmektedir.
Kendi kültürünü üstün görme, başta hemşehricilik, mezun olunan okulu en üstün
görmek ve mezunlarını kollamak, dinsel tutuculuk, ırkçılık, sınıf çatışmaları ve milletler arası
çatışmalar şeklinde kendisini gösterir. Entosentrizm hemen hemen her insanda vardır ve biz
duygusunu güçlendirerek toplumsal uyumu kolaylaştırması, toplumsal istikrarı sağlaması
bakımından işlevseldir. Etnosentrizm bir boyutuyla insani yanlış anlamadır. Arapların
temizlikten yoksun olarak değerlendirilmesi, Müslümanların domuz eti yemeyişinin komik
bulunması etnosentrizmden kaynaklanır.
Kültürel bencillik kavramının karşıtı olarak ‘kültürel görececilik’ kavramı
kullanılmaktadır. İnsanların davranışlarını bulunulan ortama göre değerlendirmek ya da
yargılamak kültürel görececilik olarak adlandırılmaktadır. Başka bir deyişle her kültürü kendi
içerisinde değerlendirmektir. Kültürel görececilik anlayışına göre her toplumu kendi koşulları
içinde değerlendirmek gerekir çünkü elimizde diğer kültürleri iyi, kötü, doğru, yanlış olarak
nitelendirmemizi sağlayacak belli standartlar yoktur.
Kültürel bencillik başka toplumlar ve kültürlerin anlaşılması önünde bir engeldir.
Kültürün göreceli olduğunun kabul edilmesi ise farklı toplumların daha iyi anlaşılmasını
sağlar. Toplumlar arasındaki kültürel farklılıklar yaşamımızın zenginlikleri olarak
değerlendirilmelidir8.
15
sosyal ve siyasal hayattaki gelişmeler yapısını etkilemektedir. Büyük ölçekli kültürel
değişimlerin üç temel kaynağı vardır.
• Doğal çevrede yaşanan değişim bunlardan ilkidir. Örneğin nüfusta yaşanan
değişimler, iklim koşulları, kıtlık gibi sebeplerle insanların bu yeni şartlara uyum sağlamaya
çalışması kültürde de değişme yaratır.
• Kültürel temas kültürel değişmenin kaynaklarından ikincisidir. Farklı norm, değer,
teknolojilere sahip gruplar arasındaki temas kültürel değişmeye yol açabilir. Kültürel temas
gönüllü, gönülsüz, çok taraflı veya tek taraflı olabilir.
• Keşif ve icatlar kaynaklardan üçüncüsüdür ve var olan bir alandaki bilginin ortaya
çıkarılması ile mevcut bilgiler ışığında yeni bir takım materyaller yaratılmasını ifade eder.
Kültürel değişimlerin başında iş, aile, eğitim, dinlenme ve eğlenme hayatındaki
yenilikler gelmektedir. Kentleşme ile birlikte ev ile işyeri ayrılmış, kadının ailedeki rolü de
değişmiştir. Kadınlar evin dışında da üretici haline gelmiştir. Kadın erkek ilişkilerinin boyutu
değişmiştir. Kentleşme ekonomik gelişmeyi ve yeni bilgi teknolojilerinin kullanımını
arttırmıştır. Bu da sosyal değişimi beraberinde getirmiştir.
Gelecekteki gelişmeler iki değişmez faktör tarafından şekillendiriliyor:
küreselleşmenin ilerlemesi ve bilgi ve iletişim teknolojilerinin yoğun gelişimi. Avrupalılar bir
yandan dünya üzerindeki diğer kültürlere yakınlaşırken, küreselleşme vatandaşları kendi
kültürel kimliklerinin farkına vardırdı. Aynı zamanda, bilginin artması, dijital ağlar, bizi
kültür, kültürel değişim ve sanatsal ifadelerin yeni yollardan ifade edilmesi konusunda
düşünmeye itiyor9.
Kültürel değişme, maddi ve manevi unsurlar arasında eş zamanlı olmaz. Ev, araba,
tüketim malları, teknoloji gibi maddi kültür unsurları, inançlar, değerler gibi manevi kültür
unsurlarına oranla daha kolay değişir. Eş zamanlı olmayan bu değişim kültürel gecikme
olarak isimlendirilir. Bu noktada hangi kültür unsurunun daha baskın olup diğerini
şekillendirdiği sorusu akla gelebilir. Maddi kültürün mü manevi kültürü belirlediği yoksa
tersinin mi doğru olduğu, aslında anlamsız bir tartışmadır. Çünkü, toplumbilim, bize, toplum
içindeki bütün öğelerin sürekli bir etkileşim içinde olduğunu öğretir. Üstelik, bu etkileşim,
çoğu zaman birbirine zıt öğeler arasında oluşur. Birbirine zıt öğelerin etkileşimi de sonunda
yeni ufuklar açar, yeni bileşimler ortaya koyar10.
Özetlersek, hangi nedenlerle olursa olsun kültürel müesseselerin herhangi birindeki
değişme, kültürü yani bütünü ve dolaylı olarak öteki müesseseleri az veya çok etkileyecektir.
9
Information Society and Culture; Linking European Policies, Belgium, 2007, s.2.
10
Kongar, Emre; Kültür Üzerine, Remzi Kitabevi, 8. Basım, Ekim, 2005.
16
Buradan şu sonuca varabiliriz: kültür teorisi aynı zamanda bir sosyal değişme teorisidir.
Ancak, bir kültür değişmesi sürecinde kültür sistemini meydana getiren maddi ve manevi
unsurlar aynı anda değişmiyorlar. Değişme ya maddi kültürde başlayıp hızla ilerlerken
manevi alandaki gelişme onu anı hızla izleyememekte veya tersi olmaktadır. Böylece, iki
kültür unsuru arasında gecikme meydana gelmektedir. Bu da sosyal gerginliklere, anomik
davranışlara sebep olmaktadır11.
Kültürel türdeşleşme ise küreselleşmenin meydana getirdiği sermayenin devingenliği,
teknolojinin devingenliği, insanların devingenliği, fikir imge ve simgelerin devingenliği
olmak üzere dört tür devingenlik etkisiyle ortaya çıkmış bir kavramdır. Bu dört devingenlik
düzleminin biçimlendirdiği “Yeni Dünya Düzeni” sahnesi (ulusal) kültürel konfigürasyonların
yeni biz dizilimini getirmektedir gündeme. Artık dünyadan söz ederken, hiçbir bireyin
diğerinden bağımsız olmadığı, hiçbir sorunun yerel düzlemle sınırlı kalamayacağı, tüm
toplumların birbiriye bağıntılı hale geldiği bir “küresel köy”den söz edilmektedir 12. Kültürel
türdeşleşme yerel, tarihsel ayrılıkların meydana getirdiği kültür farklılıklarının asgarileşme
eğiliminde olduğunu ifade eder. Bugün NAFTA, AB, ASEAN gibi bölgesel bloklar, duyuş ve
düşünüş tarzını standartlaştıran çokuluslu markalar, tüm dünyayı ortak, standartlaştırılmış bir
tüketim kültürü altında birleştirme işlevini yerine getirmektedir. Burada önemli olan
toplumların kültürel kendiliklerini koruma eğiliminde olmaları gerekliliğidir. Vurgulanan bu
durum içe kapanma olarak anılsa da kültürel kendilikten kastedilen tamamen içe kapanma
değildir ve Batı karşıtı bir söylem olarak anlaşılmamalıdır. Toplumların sahip olduğu kültürü
muhafaza etmelerinin yanı sıra Batı’nın gelişmelerini takip etmeleri günümüz dünyasında
gerekli olduğu kadar kaçınılmazdır. Özellikle dijital kültür alanına Avrupa’da yaşanan
gelişme ve değişmeler, teknolojik gelişmeler aracılığıyla ülkemiz kültürüne uyarlanmalıdır.
Çünkü, dijital kültürün artışını Avrupa’da ve tüm dünyada akademik, tarihi, bilimsel ve
kültürel topluluklar arasında daha yakın etkileşimi mümkün kılan yeni bir paradigma olarak
görüyoruz. Dijital kültür, Avrupa’nın mirasına gelecek nesiller için katkıda bulunuyor ve
kültürel yapılanma sürecini ve kültürel değişimi zenginleştiriyor. Aynı zamanda, kültürel bilgi
ve imkanlarla herkes için ulaşılabilir yaparak kurumlar arasındaki bağı destekliyor, dijital
uçurum konusunda köprü kurmayı mümkün kılıyor13. Bu bakımdan örnek alınacak gelişmeler
Türkiye’de de kurumlar arası bağı desteklemesi ve kültürel bilgiye ulaşabilen kesimle
ulaşamayan kesim arasındaki açığı kapatacak potansiyele sahip olması açısından faydalı
11
Türkdoğan Orhan; Değişme Kültür Ve Sosyal Çözülme, Birleşik Yayıncılık, İkinci Baskı, İstanbul, Haziran,
1996.
12
Özbudun, Sibel; Kültür Halleri, Ütopya Yayınevi, 1. Basım, Ankara, Ocak, 2003.
13
Information Society and Culture; Linking European Policies, Belgium, 2007, s.2.
17
olacaktır. Sorun Batı’nın kalıplarını kendi kültürümüzle doldurmak değil, kendi
toplumumuzun özgün niteliklerini pekiştirmektir. Batı ile etkileşim, özgün kültürümüzün
gelişmesine yardımcı olduğu oranda işlevsel, bu gelişmeyi engellediği ölçüde yozlaştırıcı
olacaktır14.
Kültür her toplum modelinde bulunan bir unsur olduğuna göre, bilgi toplumunda
kültürün değişiminin ne ölçüde olduğu ve bilgi toplumunda kültürün yeri bir sonraki bölümde
aktarılacaktır.
İKİNCİ BÖLÜM
KÜLTÜR BAĞLAMINDA BİLGİ TOPLUMU İÇERİSİNDE DEĞİŞEN BİREYLER
14
Kongar, Emre; Kültür Üzerine, Remzi Kitabevi, 8. Basım, Ekim, 2005.
18
alanda etkisini gösteren küreselleşme süreci; “uluslararası mal ve hizmet ticaretinin artması,
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ve kısa dönemli sermaye hareketlerinin
serbestleşmesi, çok uluslu işletmelerin oynadıkları rolün değişmesi, üretim ağlarının uluslar
arası çapta yeniden organizasyonu, teknolojik yeniliklerin özellikle bilgi teknolojisinin ivme
kazanması ve yaygınlaşması ve kuralsızlaştırmanın benimsenmesi ile dünya ekonomilerinin
eklemlenme süreci olarak tanımlanabilir15.
Küreselleşme unsurları incelendiğinde artan ticaretin önemi ile mal ve hizmet alım
satımlarının uluslar arası bir nitelik kazanması ile rekabet dediğimiz olgu belirginleşmiştir.
Ancak uluslar bu sürece bir anda değil, aşama aşama girmişlerdir;
a. iç pazarlarda faaliyette bulunma
b. uluslar arası faaliyetlerde bulunma
c. çok uluslulaşma
d. küresel aşama olmak üzere dört grup karşımıza çıkar16.
Bu dört aşama için; sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş aşamasındaki
küreselleşme süreci içerisinde bulunan firmalar söz konusu olduğunda, her bir aşama da daha
fazla tecrübe daha fazla bilgi ve beceri daha fazla yenilik daha fazla özgünlük daha ucuz daha
kaliteli ürün ve hizmetler yaratarak piyasa da tutunabilme çabalarının bir ürünü olarak dikkat
çeker. Bu bağlamda firmalar değişen çağın koşullarına ayak uydurabilmek için organizasyon
da makro ve mikro çapta değişimlere gitmektedir. Bunlar organizasyon, ürün ve örgütler
kapsamında olabilir. Bu gibi özellikleri sebebiyle Bilgi kavramını, Bilgi Toplumunu
incelemekte yarar vardır. Bilgi kavramıyla anlatılmak istenen, en genel tanımıyla toplumsal
yapı unsurlarının temel taşı niteliğindedir. Tüm gözlemlerimiz, tahminlerimiz, inançlarımız,
normlarımız bilgiyi oluşturur.
15
Erdut, Zeki; Küreselleşme Bağlamında Uluslararası Sosyal Politika ve Türkiye, Dokuz Eylül Yayınları, 2004.
16
Eren, Erol; Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Beta Yayınları, 8. Basım, İstanbul, 2004.
17
Yeniçeri, Özcan; Bilgi Yönetim Stratejileri ve Girişimcilik, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, Aralık, 2005.
19
tipik özelliği ’bilgiyi yaratan, kullanabilen ve geliştiren onu entelektüel bir mülkiyet haline
dönüştüren bireyler’ in çağı olması açısından önemlidir.
Tarım toplumlarında gücün kaynağı ‘Toprak’, Sanayi toplumlarında ‘Makine’ , Bilgi
toplumlarında ise ‘Birey’ olmuştur. Yani artık zenginliğin kaynağı toprak değil, spesifik insan
bilgisidir. Yeni teknolojileri kullanarak bilgiyi yaratan ve üreten Bilgi Toplumlarının yükselen
değerleri;
• Bireyin yükselişi
• Çalışma ortamının İnsanileştirilmesi
• Bilginin mekansız toplumu mümkün kılması
• Bilginin önem kazanması
• Kadının yükselişi
• İleri teknoloji
Sanayi toplumlarının ‘makineye bağlı proleteri, bilgi toplumunda ‘bilgiyi işleyen Bilgi
İşçisi’ ne dönüşmüştür. Bu dönüşüm pek çok alanda etkisini göstermiştir. Öyle ki; bilişim
teknolojileri ile yaratılan bilgi, rekabetin verimliliğin ve yaratıcılığın anahtarı olmuş, sanayi
toplumundaki Buhar makinesinin yerini bilgisayarlar ve yapay zekâya sahip Robotlar almış,
üretim gücü maddi üretim gücünden Bilgi üretme gücüne yönelmiş, üretim merkezi sanayi
toplumunun modern fabrikalarından bilgi kullanımını kolaylaştıran veri tabanları ve bilgi
ağlarının karmaşık yapısına bırakmıştır.
Ekonomik yapı; iş bölümü, üretim ve tüketimin ayrılmasından çıkıp Sinerjik
Ekonomilere dönüşmüştür. Sanayi toplumunun özel, kamu şirketleri ve üçüncü sektörünün
yerini Bilgi toplumunda gönüllü topluluklar almış, sanayi toplumunun işçi hareketleri ve
grevlerinin yerini Bilgi toplumunda sivil hareketler ve sorunlar almış, globalizmin etkisi ile
gelecek şokları, terör ve kişisel dokunulmazlığın ihlali gündeme gelmeye başlamıştır18.
Yine Bilgi toplumunun bilgiyi yaratan gücü olan en önemli özelliği, Bilgi İşçileri’dir.
İleri teknolojilerin kullanıldığı yeni işlerde eğitimli ve belli uzmanlıklara sahip işçilere ihtiyaç
vardır. Bilgi İşçileri, yüksek nitelikte eğitim almış ve alanında uzman bireylerden oluşur.
Bilgi Toplumuna geçişle birlikte düşünürler; Bilgi çağı toplumu; Öğrenen toplum;
Hizmetler sınıfı toplum; Üçüncü dalga toplumu; Post Modern toplum; Kapitalist ötesi toplum
gibi çeşitli bakış açıları ile adlandırmışlardır. Bilgi toplumu ya da Post Modern toplum olarak
adlandırılan yeni toplum modeli, sanayi toplumu özellikleri yanında kendine özgü özellikleri
ve yaratımları ile de önem taşır. Post Modern Toplum üzerine düşünürler sosyal ve kültürel
18
Erkan, Hüsnü; Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Doğuş Matbaacılık, 4. Baskı, Eylül, 1998.
20
yapıya ilişkin çeşitli tezler üzerinde tartışmalar da bulunmaktadırlar. Bu tartışmaların da
yoğun olarak Sosyal değişim üzerinde yoğunlaştığını görmekteyiz.
Bilgi toplumu bir değişim sürecidir. Ve bu sosyal değişimlerin, suya atılan taş misali
halka halka yayılan etkileri vardır. Sosyologlar, sosyal değişimi; belli bir süreç içinde
kültürün ve yapısal parçaların aynı zamanda inançların değişimi olarak tanımlıyor.
Sosyal Değişimin kaynakları;
Fiziksel çevre
Nüfus
Kaynaklar ve Değerler arasındaki çatışma
Değerler ve Normlar
İnovasyonlar
Difüzyon (Yayılma)
Medya gücü19.
Bu noktada fiziksel çevreden kasıt bulunulan çağın egemen olduğu yapının kurumları
ile ilgili olup, örneğin sanayi toplumu ile bilgi toplumu arasındaki fiziksel çevre koşullarının
farklılığı söz konusudur. Sanayi toplumundaki aile ile Bilgi Toplumu ailesi arasındaki
farklılıklar dahi bireyin mikro anlamda fiziksel çevre bağlamında değişkenliğini ifade eder.
Ayrıca nüfusun büyüklüğü, dağılımı, yoğunluğu da sosyal yapıyı ve kültürü etkiler.
Özellikle bölgeler arası gelişimsel farklılıklar mikro anlamda, ülkeler arası farklılıklar da
makro anlamda değerlendirilirse; gelişmişlik ve az gelişmişlik farkları hatta kültürel
gecikmeler (cultural lag) belirginleşmekle birlikte toplumları anomi ye kadar da götürebilir.
Bunların yanında sosyal değişimin yaşanması ile ilgili değişime karşı güçler
olabileceği gibi destekleyen güçler olacaktır. Önemli olan karşıt gücü elimine ederek
destekleyen gücü baskın kılmaktır.
Varolan bu çatışma; çatışmacı yaklaşım kapsamında da değişimin kaynağının ve
gücünün sınıflar arası çekişmeler olduğu hatta yaşanan tarihe bakıldığında tüm tarihin
çekişmelerden kaynaklandığından bahsedilir. Fiziksel, teknolojik ve kültürel değişmeler de en
başat unsur olarak değişimi tetikleyen temel faktörlerdir. Bilgi toplumunda sağlanan
teknolojik gelişmeler, üretim şeklindeki değişim beraberinde düşünsel değişimi de getirmiş:
dolayısıyla kadının statüsü, mobbing, öz yetenek, statü kazanma farklı boyutlara taşınmış;
ayrıca çocuk yaşta çalışma, ayrımcılık, güvencesizlik, eğretilik belirginleşirken bu yeni
toplumun gelecek şokları söz konusu olmaya başlamıştır.
19
Hughes, Michael; Sociology the Core, International edition, 2002.
21
Kültürel değişim, toplumsal değişimi de beraberinde getirir. Günümüzde yaşanan
teknolojik gelişmeler, sayıları artan patent alımları, arge faaliyetlerine ayrılan harcamalar,
ülke içindeki arge yoğunluğu ile tam zamanlı eşdeğer arge faaliyetlerine yöneltilen işgücü
rakamları göz önüne alındığında gelişmişlik ile doğrudan bağ kurulabilir. Ayrıca yapılan
inovasyonlar, faydalı modeller ya da aynı kapsam içinde değerlendirebileceğimiz endüstriyel
tasarımlar, coğrafi işaretler de insan beyninin salt çalışması yerine farklı şekillerde de
işlenebilmesi gücünü kanıtlar. Özellikle de yöneylem yaklaşımın da bile bir “Oyun’’ olarak
kabul edilen değerlerin sürerliliği ve işletmeleri ayakta tutabilmesi için bunlar gereklidir.
Difuzyon (yayılma) bağlamında genel bir tanım yapmak gerekirse; bir yeniliğin bir
kültürün bir değişim faktörünün gerek bölgelere gerekse toplumlara yayılmasıdır. Zira
toplumlar birbirleri ile kültürel ilişkiler yoluyla etkileşimde bulunurlar. Bu bazı zamanlarda
olumlu olabildiği gibi Risk toplumu kapsamında bakılırsa da bazı zamanlarda olumsuz
gelişmelere de neden olabilir ya da toplum bu değişimi özümseyebildiği gibi
içselleştiremeyebilir.
Bu noktada da medya gücü devreye girer ve toplumdaki bireyleri etkin biçimde
yönlendirme gücünü elinde bulundurur. Bir zincirin halkaları gibi devem eden bu süreçte
etkileşimler sonucu bireylerde de ‘Sosyal Benlik’ ile ‘Sosyalleşme’ kavramları söz konusu
olur. Toplumlarda gruplar ve sosyal alanlar içinde yer alan bireyler yaşanan değişimden
mutlaka etkilenerek kendi sosyal benliklerini oluştururlar ve bu oluşum, sosyalleşme süreci
içinde gerçekleşir. Bu toplumsallaşma sürecinde televizyon ve internetin yadsınamaz payı
vardır. Bunların yanında dergi, kitap, sinema gibi etkenler de yer alır.
22
maddeleri olmak üzere Düşünceler ve Fikirler, Yapma normlar ve Sahip olma maddi unsurlar
şeklinde üç grupta toplanabilir.20
En yalın tanımıyla kültür, bir toplumun maddi manevi her şeyini ifade ederken,
toplumsallaşma süreci içinde de bu kültür akışkanlık kazanarak bireyler arası toplumlar arası
örgütler arası hatta toplumdan bireylere örgütlere ulaşır. Bu aşama da egemen kültür, alt
kültür kavramları doğuyor. En güzel örneğini toplumumuzda görebileceğimiz kültür mozaiği
oluşumu da, kültürlerin iç içe geçmesi birlikte özgürce yaşayabilmesi ve kültürel
özgürlüklerin tanındığı ortamların olanaklı kılındığı toplumlar da söz konusu olur. Bireylerin
de çocukluktan yaşlılığa kadar geçirdikleri sosyalleşme süreci içinde onlara farklı kültürleri
yaşamalarına olanak tanınması ve eğer bir kimlik seçimi yapılacaksa yol gösterici nitelikte
olup, özgürlerin tanınması önemlidir.
Bireylerin sosyalleşme sürecinde geçirdiği evreleri;
2.1. ÇOCUKLUK; Birey örgütlenmiş toplum içinde belli normlara uyarak bu
sosyalleşme sürecinden geçmek zorundadır. Bu süreçte de aile, komşu, akrabalık, akran
grupları, okul ve medyadan etkilenir. Ancak bunların içinde aile, toplumsallaşmaya etki eden
kurum olarak başattır. Temel statü ve normlar öğrenilir, temel beceriler, değer ve inançlar,
içinde bulunulan toplumun kültürel değerleri ilk kez ailede öğrenilir. Tarım toplumlarında
eğitim aile de enformel olarak verilirken, sanayi toplumlarında bu eğitim kurumsal bir yapıya
bürünerek formellik kazanmış; okul ile birlikte tampon kurumlar ve destekli çekirdek aileler
oluşmuş. Bilgi toplumu ile birlikte ise ileri teknolojiler ile gerek eğitim web üzerinden
gerekse aktif eğitim ile bağımsız bir forma girmiştir. Ayrıca sanayi toplumunun çocuk yaşta
çalışan işçileri Bilgi toplumu ile birlikte eğitim bağlamında eksikliğin fark edilmesine neden
olmuş, ve bilgi toplumunun eğitmen ve öğrencileri de değişime uğramıştır. Toplumsallaşma
bu aşama da sadece çocukluk dönemi ile sınırlı olmayıp yaşam boyu devam eder.
2.2. ERİŞKİNLİK; Çocukluk dönemi ile yetişkinlik dönemi arasında bir dönem olup,
bireyler kendi kimliklerini geliştirir. Bu gelişim de aileden çıkan çocuğun, aile dışında kendini
aradığı erişkinlik dönemini ifade eder,
2.3. YETİŞKİNLİK; Kimliğini bulan erişkinin, okul döneminin bitmesi ile birlikte
bilgi toplumunun aile yapısı anlamında bağımsız ve bireysel yaşama ayak uydurması
aşamasıdır. İş hayatı ile özel yaşamın çakıştığı, sorunlarla karşı karşıya kalan bireyin
boşanma, stres, işsizlik gibi tehlikelerle karşılaştığı dönemdir. Bu dönemde ‘sağlık’ öncelikli
hale gelir. Statüler bu dönem de belirgin olarak üst düzeylere taşınır ve belli bir örgüt içindeki
20
Bahar, Halil İbrahim; Sosyoloji, Uluslar Arası Stratejik Araştırmalar Kurumu, Siyasal Yayınevi, Ankara,
Kasım, 2005.
23
birey, o örgütün kültürü ile uyumlulaşabildiği kadar orada mutlu olur ancak bunu sağlamak
önemli ölçüde firmalara düşmektedir. Örgüt kültürü, bir alt kavram olmakla birlikte; örgüt
içinde çalışanların ortak amaç, ortak değer çerçevesinde grup olmanın doğal bir sonucu olarak
bireylere örgüt içindeki davranışları ile ilgili normlar sağlayan düzeni ifade eder.21
2.4. YAŞLILIK; Toffler’ ın birinci, ikinci, üçüncü dalgası düşünüldüğünde;
geleneksel birinci dalga toplumlarında yaşlılık, toplumsal statü olarak üst olup bilgi birikimi
ve deneyimleri dolayısıyla toplumun pek çok kesimince sözü dinlenilen ve başvurulan
bireylerdir.
Sanayi toplumları (ikinci dalga) ise; geleneksel toplumun izlerini taşımakla birlikte
endüstrileşme ile birlikte eğitimin artan önemi, pozitif bilimlerin gelişimi ve göç olgusunun
getirdiği sosyal değişimlerle yaşlılar daha kapalı kalırken, gençler değişime daha açık hale
gelmiş ve bu değişimlere daha çabuk uyum sağlar olmuştur. Mekanik toplumların Organik
topluma dönüştüğü ve fonksiyonel becerilerin artması, yaşlıları yeni gelişmeler karşısında geri
bırakmıştır.
Bilgi toplumu söz konusu olduğunda; Yaşam Boyu Öğrenmenin artan önemi ile
yaşlılardan emeklilik-pasif dönem itibari ile de deneyim, bilgi ve becerilerinden faydalanılma
olanağı tanımıştır. Özellikle Dijital kültür sayesinde, bilgiye ulaşılabilirliğin yolunun açık
olması ve pasif dönem için yatırımların yapılarak olumlu yöne çekilmesi önemli bir adım
olmuştur. Bunların yanında kanımca, Çalışma hayatı kapsamında da bakmak önemli;
“Çalışma insan yaşamında önemli bir yere sahip olmakla birlikte insan, yaşamının
yaklaşık üçte birini çalışarak geçirir ve bu faaliyetle birey, hayatının devamlılığını sağlar.
Çalışma ile birey sadece maddi kazanç elde etmekle kalmaz, bir yandan da yaptığı işten
mutluluk elde etmesi, başarı kazanması ve tatmin ve motive olması gibi unsurlarla manevi
kazanımlar elde eder. İnsan için çalışma, sağladığı ekonomik olanaklar dışında, toplumla
birleşip bütünleşmek, toplumda statü ve rol sahibi olmak, saygınlık kazanmak için gerekli
olan temel toplumsal kurumların başında gelir.
Çalışma mekanı bireyin, isteyerek ya da istemeyerek içinde bulunmak zorunda kaldığı
bir sosyal alandır. Ayrıca çalışmanın ekonomik ve toplumsal işlevleri yanında, kişiliğin
gelişmesine katkı sağlayan en önemli gelişmedir. Çalışmanın bir değer olarak algılanması,
çalışmanın niteliği açısından değil, tamamen faaliyet olarak toplumdaki algılanış şekli ya da
ahlaki olarak çalışmaya yüklenilen yaklaşım ile ilgilidir. Çalışmaya yüklenen değer açısından
nitelik, elde edilen üretim gibi çalışmanın şekil ya da sonuçları değil, kavram olarak toplumda
algılanış biçimi belirleyici faktördür.
21
Eren, Erol; Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Beta Yayınları, 8. Basım, İstanbul, 2004.
24
Çalışma Değeri üzerine açıklanması gereken kavram Prütanist Çalışma Etiği;
Püritanizm daha çok üretmek, buna karşılık daha az tüketmek şeklinde kendini gösteren
Protestanlık geleneğine dayanan bir çalışma etiğidir. Püritanizm de meslek kavramı tanrı
buyruğu olarak kabul edilerek çok çalışmak kutsallaştırılır. Post endüstriyel toplumda
endüstriyel mal üretiminden çok bilgi üretimi, teknolojik üretim, elektronik ticaret, finansal
kar gibi kavramlar ön plana çıkmaya başlamıştır. Bunların tümü püritan çalışma etiğine
sığmayan, az çalışıp çok kazanma anlayışına dayanan yaklaşımları ifade etmektedir.
Post endüstriyel toplumda daha az emekle daha çok kazanıp tüketmek şeklinde
kendini gösteren bu gelişmeler insanların üretim ve tüketim anlayışlarında da çalışmanın
toplumsal bir değer olarak değil, daha çok ve rahat tüketebilmek için kullanılan bir araç olarak
görülmesi sonucunu doğurmaktadır.
Bu anlayışın değerleri; topluluk kurallarından özgür kalmak, rahatlık ve esneklik,
duygu ve hislerinde bencillik, aktif ancak kişisel amaçlılık, gerçeklerden kopukluk, plansızlık
ve geçicilik, genel yerine yerele yöneliklilik şeklinde kendini göstermektedir. Oluşan bu yeni
insan tiplemesi, mikro elektronik devrim, finans piyasalarındaki spekülatif kazançlar, medya
kültürü daha fazla üretmek için daha fazla çalışmanın gerekliliğine olan inancı ortadan
kaldırmıştır. Bu durum, henüz post endüstriyel gelişimi tamamlamamış olmakla birlikte
Türkiye’de de gözlenmektedir.22
22
Çalış, Celal; Post Modernizm, Çalışma Değeri, Motivasyon, Verimlilik İlişkisi, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İnsan Kaynakları ve Endüstri İlişkileri Tezsiz
Yüksek Lisans Programı, İzmir, 2005.
25
sonucunda, milletlerin kendi öz kültürlerinden söz edebilmek pek de mümkün olamamakla
birlikte egemen kültür, alt kültür hatta kültür mozaiği kavramları gündeme gelmektedir. Hatta
günümüz Türkiye’sinde sık sık sözü edilen ‘doğu-batı sentezi’ kavramının kaynağı budur.
İşte bu nokta da; kültür difüzyonu söz konusudur. Diğer anlamıyla kültür yayılması ve
kültürel ilişkiler yoluyla toplumların, örgütlerin, bireylerin birbirlerinden karşılıklı olarak
gelenek göreneklerini, fikirlerini, düşüncelerini paylaşarak birbirlerinden etkileşim halini
ifade eder. Öyle ki; Türk kültürünü bir ağacın köklerine benzetmek gerekirse; bugün pek çok
yerinde pek çok toplumun izlerini gerek sanat eserleri gerek tarihinde müzik kültürü ile
gerekse toplumun içine nüfuz eden farklı etnik kökene sahip bireylerin bir arada yaşıyor
olması düşünülürse, en iyi örnek olacaktır. Ancak bu nokta da Türkiye’nin geri kalmışlığında
belli teknolojik ve kültürel gerekleri yerine getiremediği gerçeği de yadsınamaz.
Türkiye ne sanayi toplumunun ne de bilgi toplumunun teknolojisini kendisi
üretmemektedir. Bu teknolojik gecikmenin temelinde, bir kültür gecikmesi (cultural lag)
yatmaktadır. Kültürel alan, insanlara geçmiş kuşaklardan miras kalan değer, norm, düşünce
biçimleri, dünya görüşü ve davranış kalıplarını kapsamakla birlikte; Teknolojik değişmeden
kültürel değişmeye uzanan yolda, ekonomik, sosyal ve politik unsurlar daha hızla değişirken,
insanoğlu sahip olduğu kültür normlarından kolay kolay vazgeçemez. İşte bu durum, kültürel
gecikmeye neden olur.
Ülkemizde genellikle olay ve olgular, geleneksel kalıplar içinde ele alındığından
yaratıcılık ve inovatif yaratımlar ortaya çıkamamaktadır. Bu durum Bilgi Toplumu olma
yolunda önemli engeldir. Bu nedenle yenilikçi ve rekabetçi piyasa ekonomisini olgunlaştırma
yönünde, uygun eğitim ve kültür politikaları yanında etkin bir rekabet politikasının hızla
uygulanmaya aktarılması gereklidir. Sanayi toplumunda “üretim yapma bilgisi” ne sahip olma
yeterli idi. Bilgi toplumunda ise “teknoloji üretim bilgisi’’ ne sahip olma önem kazanıyor23.
Bu yüzdendir ki; sanayi toplumunun nitelikleri, bilgi toplumu için tam olarak
yetebilmiş değildir, değer yaratma ve bu değeri bilgi ile yaratma önemli hale gelmiştir. Bunu
gerçekleyemeyenler ise saf dışı kalmaktadır. Türkiye’nin sanayi toplumunun kurum ve
kurallarına tam olarak ulaşması gerekmektedir. Bu süreci yaşamadan bilgi toplumu aşamasına
ulaşmak olanaksızdır. Ayrıca bunu yaparken, eğitimin bilgi yi egemen kılacak şekilde
düzenlenmesi ve bilgi-bilişim teknolojilerini özendirme ve ilginin Dışsallığının sağlanması
önemlidir.
23
Kocacık, Faruk; Bilgi Toplumu ve Türkiye, C.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, cilt 27, no:1, s.1-
10.
26
4) BİLGİ TOPLUMUNDA KÜLTÜRÜN OLUMLU VE OLUMSUZ ETKİLERİ
Yeni teknolojilere duyduğumuz heyecan, araştırmacıları daha önceden var olan
iletişim araçlarını ve bilgisayarın rolünü araştırmaktansa, bilgisayarlı iletişime ve daha sonra
bununla özdeşleştirilen toplumları araştırmaya yönlendirebilir. Bunu takiben, May’ in;
internette “sanal topluluklar” şeklinde var olan toplum, yüz yüze karşılaşmayı önceden var
olan gelenekleri ve ağları önemsemez ve toplumsal dayanışma biçimlerini sürdürmek,
elektronik iletişim vasıtalarından çok daha önemli olabilir. Touraine’in “programlanmış
toplum” anlayışı, modern toplumsal ve kültürel değişimlerin insanlıktan uzaklaklaştıran
yönlerine eleştirel bir bakış önerirken; Calhoun’ un “hayal gücünün başarısızlığı” olarak
adlandırdığı bu değişimleri, kaçınılmaz şeklinde tanımlamışlardır.
David Lylon’ın; Bilgi toplumu konusunda gelişen ortak yönelişlerden biri de, yeni
sosyal ve kültürel değişimlerle sonuçlanan teknolojik ve bilimsel gelişmeler sayesinde
değişimlere ayak uydurmak zorunda olan insanoğlunun içinde bulunduğu Teknolojik
Determinizmdir. Ona göre buradaki tehlike budur. Castels, sadece küresel bilgi ağının
ışığında bireysel olarak devletlerin gücünü yitirdiğine inanmamakta aynı zamanda
bilgisayarlar aracılığıyla yaşanan hızlı bilgi değişiminin; geçmiş, şimdi ve gelecek
kavramlarının yıkılışına ve “zamansız zaman” veya “sanal zaman’ın ortaya çıkışına sebep
olduğunu iddia etmektedir.
Virilio’ya göre, tekno-bilim ve ortak insani değerler arasında herhangi bir bağın
yokluğu, zaman ve mekânın, çağdaş dünyanın sibernetik etkileşimiyle sapması gibi,
coğrafyanın sonu’nu beraberinde getirerek küresel bilgi ağlarının bizi dünyadan hızla ayıran
yolları tarafından acımasızca kullanılır24.
Bu bağlamlar kapsamında bilgi toplumu için gözetim toplumu, risk toplumu olma
özelliğini de göz önünde tutarak; belli güvensizlik ortamlarının oluştuğunu söyleyebiliriz.
Ayrıca internet üzerinden gerçekleşen sanal örgütleri kullanarak kişisel hesaplara kadar
ulaşılabilmekte bu hem maddi hem manevi bir güvencesizliğe neden olmaktadır. Değişen
değerler bireyleri uzaklaştırmakta ve yüz yüze ilişkiler eski toplum modellerine oranla
kültürel ilişkileri de bireysel ilişkileri de soğuklaştırmaktadır.
Bununla birlikte ülkeler bağlamında düşünüldüğünde; egemen kültürün altında kalan
kültürlere yaşam alanı sınırlanmakla birlikte böyle bir durum ülkeler arasında az gelişmişlik-
gelişmişlik çizgilerini belirginleştirmektedir.
24
Mellor, Phillip; Bilgi Çağında Din,Kültür ve Toplum, AÜİFD XLIX 2008, sayı:I, s. 253-
269.
27
Yine ülkemiz bağlamında düşünülürse; gelecekte tek bir kültürün mü egemen olacağı
ya da varolan kültür mozaiği şeklindeki yapının korunup korunmayacağı tartışmaya açık
olması söz konusudur25. Bununla birlikte İslam kültürü kadar eski Anadolu uygarlıkları da
Türk kültürünün öğeleridir. Aynı şekilde, kökenini Orta Asya’da bulan geleneklerimiz kadar
Cumhuriyetin kazandırdığı modern alışkanlıklarımız da Türk kültürünün birer öğesidir ve
şayet Türk kültüründen bahsederken ‘kültür zenginliklerimiz’ kavramını kullanabiliyorsak,
söz-konusu zenginlik işte bu çok renklilikten ve farklılıklar arasındaki uyumdan
kaynaklanmaktır. Dolayısıyla, Post-modern çağda, kültürel anlamda da küreselleşmiş bir
dünyada ortak bir kültürün ortaya çıkması halinde dahi Türk kültür zenginliklerinin bu yeni
kültürün oluşumundaki en güzide yeri teşkil edeceği şüphesizdir.
SONUÇ
Ekonomik, sosyal, siyasal ve teknolojik alandaki gelişmelerin yarattığı yeni toplum
modeli temel alınan kriterlere göre farklı isimlendirilmekle birlikte, ana etken olarak bilgi ve
bilgiye yüklenen anlamın temel alınması sebebiyle bilgi toplumu olarak anılır. Hiçbir toplum
yapısı statik olmadığına, her toplum değişime, gelişime açık olduğuna göre bir toplum
modelinden diğerine geçişte toplumu meydana getiren tüm yapı unsurları değişime
uğrayacaktır. Bu yapı unsurları söz konusu değişimden derhal veya zamanla, az veya çok
etkilenecektir. Bu anlamda kültür ele alındığında maddi ve manevi unsurlardan oluşan kültür
kavramı toplumda hakim genel kanı, norm, değerler ve inançlara yüklenen anlamın şiddeti
sebebiyle daha yavaş ve daha az değişecek bir toplumsal yapı unsurudur. Bu değişimi daha
yavaş yaşamakla birlikte kültürün maddi ve manevi unsurlarındaki değişim de aynı hızla
gerçekleşmez; bir başka deyişle, maddi kültür öğeleri daha kolay değişirken, manevi kültür
öğeleri değişime karşı daha dirençlidir. Bu özellikleri sebebiyle kimi zaman kültürel açık
25
Ergün, Çağdaş Evrim; Modern ve Post Modern Çağda Kültür Zenginliklerimiz, Mevzuat
Dergisi, yıl:2 sayı:19, Temmuz, 1999.
28
yaşanırken, kimi zaman dünya çapında yaratılan standart kalıpların tüketilmesi kültürel
türdeşleşmeye sebep olur. Bugün gerek toplumlar arası kültürdeki farklılıklara gerekse
kültürün kendi içindeki farklılıklarına karşın bu ortak, standart duyuş ve düşünüş biçimleri
sebebiyle dünya ‘küresel köy’ olarak anılmaktadır. Kültür diğer canlılardan farklı olarak
içgüdüler ile oluşturulan bir yaşam tarzının edinilmesi biçiminde değil, sosyalleşme sürecinde
çocukluktan yaşlılığa uzanan süreçte edinilir. Oluşan yeni toplum düzeninde kültüre yüklenen
anlam bir yandan ortak beğenilerin yaratıldığı türdeş kültür biçimine dönüşmekte, diğer
yandan bu hızlı benzeşmeden ayrılmak ve kendi kültürlerini korumak adına içe kapanma yada
kültürel kendiliğe yönelim artmaktadır. Kültür bireylerin günlük yaşamının her alanında yer
alan özelliklerin bir toplamı olduğundan bilgi toplumu ile toplumsal kurumların geçirdiği tüm
değişim kültürü de etkilemektedir. Bilgi toplumun yarattığı yeni imkanlar kültüre ulaşma
anlamında bilgisayar ve internet aracılığıyla erişim kolaylığı sağlarken, diğer yandan kültürel
mirasları birebir tanıma, görme eğiliminden vazgeçmeyi de beraberinde getirmiştir. Bilgi
toplumunun yarattığı bu olanaklardan yararlanmak özellikle dijital kültürden faydalanmak
çağı takip etmek adına elbette gerekli ve bir o kadar kaçınılmazdır; ancak önemli olan bir
yandan bu gelişmeleri takip ederek değişimi yakalamak diğer yandan kültürel farkındalık
yaratarak bu süreçte öz kültürün asimile olmasını engellemektir.
KAYNAKLAR
KİTAPLAR
Bahar, Halil İbrahim, Sosyoloji, Uluslar Arası Stratejik Araştırmalar Kurumu, Siyasal
Yayınevi, Ankara, Kasım 2005.
Bahar, Halil İbrahim; Sosyoloji, Uluslar Arası Stratejik Araştırmalar Kurumu, Ankara,
2008.
Bozkurt, Veysel; Değişen Dünyada Sosyoloji, Ekin Basım Yayın, İkinci Baskı, Bursa,
2007.
Bozkurt, Veysel; Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayıncılık, Üçüncü
Basım, 2000.
Erdut, Zeki; Küreselleşme Bağlamında Uluslar arası Sosyal Politika ve Türkiye,
Dokuz Eylül Yayınları, 2004.
29
Eren, Erol; Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Beta Yayınları, Sekizinci
Basım, 2004.
Erkan, Hüsnü; Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Doğuş Matbaacılık, Dördüncü
Baskı, 1998.
Hughes, Michael; Sociology The Core; International Edition, 2002.
Kongar, Emre; Kültür Üzerine, Remzi Kitabevi, 8. Basım, Ekim 2005.
Lash, Scott; Sociology Of Post Modernism; Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme
Fakültesi Kütüphanesi; HM73.L35.1990.
Özbudun, Sibel; Kültür Halleri, Ütopya Yayınevi, 1. Basım, Ankara, Ocak 2003.
Özkalp, Enver; Davranış Bilimlerine Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir,
Şubat, 2009.
Türkdoğan Orhan, Değişme Kültür Ve Sosyal Çözülme, Birleşik Yayıncılık, İkinci
Baskı, İstanbul, Haziran, 1996.
Yeniçeri, Özcan; Bilgi Yönetim Stratejileri Ve Girişimcilik, Iq Kültür Sanat
Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul, Aralık, 2005.
MAKALELER
Ergün, Çağdaş Evrim; Modern Ve Post Modern Çağlarda Kültür Zenginliklerimiz,
Mevzuat Dergisi, Yıl:2, Sayı:19, Temmuz, 1999.
TEZLER
Çalış, Celal; Post Modernizm, Çalışma Değeri, Motivasyon, Verimlilik İlişkisi, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İnsan Kaynakları Ve Endüstri İlişkileri Tezsiz
Yüksek Lisans Programı, İzmir, 2005.
30
Sapmaz, Çağlar; Post-Endüstriyel Dönüşüm Sürecinin Çalışma Etiğine Etkileri, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İnsan Kaynakları Ve Endüstri İlişkileri Tezsiz
Yüksek Lisans Programı, İzmir, 2009.
31