You are on page 1of 3

KITABIN ÖZETI :

GIRIS :
1800’de Anadolu’da, Balkanlarda ve Güney Rusya’da genis bir Müslüman ülkesi bulunmaktaydi.
Bu ülke Kirim ile Art bölgelerini, Kafkasya yöresinin çogu bölümünü, Anadolu’nun hem dogusunu
hem batisini ve Arnavutluk ile Bosna’dan Karadeniz’e kadar uzanip hemen hemen tümü Osmanli
Imparatorlugu içinde bulunan Güneydogu Avrupa’yi kapsiyordu. 1923’de ise Müslüman ülkesi
durumunda kalan yalnizca Anadolu, Dogu Trakya ve Güneydogu Kafkasya’nin bir kesiminden
ibaretti. Balkanlardaki Müslümanlarin çogu gitmisti. Ya ölmüsler ya da göçe zorlanmislardi.
Türklerin tarihinde, Müslüman nüfusun ugradigi kayip, önemli bir bölüm olusturur. Milliyetçilikle
emperyalizmin sonuçlarindan çok aci duyanlar onlardi. Osmanli Imparatorlugu, kendini
yenilemek ve çagdas bir devlet kimligiyle varligini sürdürmek için çabaladigi bir dönemde, önce,
sinirli kaynaklarini, kendi halkina, düsmanlarinca kiyimdan geçirilmemesi için korunmasi ugruna
akitmak; sonra da, bu düsmanlar üstün geldiginde, imparatorluk ülkesine akin akin gelen
göçmenlerin gereksinimlerini karsilamak için ugrasmak zorunda birakildi. Osmanli
Imparatorlugunun Birinci Dünya Savasinda yikilmasindan sonra, bu günkü Türkiye’yi olusturan
ülkenin Türkleri ayni sorunlarla yüz yüze geldiler. Istilalar, göç etmeler ve ölüp gitmeler. Yeni
Türkiye Cumhuriyeti’nin halki Ermenistan’dan, Gürcistan’dan, Rusya’dan, Ukrayna’dan ve baska
yerlerden gelme bir göçmenler toplulugundan olusuyordu. Kendinden önceki Osmanli
Imparatorlugu gibi, Türkiye Cumhuriyeti de göçmenlerden olusan bir nüfusu birlestirmenin ve bir
yandan da çagdaslasip yasamini sürdürme çabasini harcarken, savas zamaninda ugranilmis
korkunç yikimin üstesinden gelmenin tüm zorluklariyla karsi karsiya kalmisti. Iste bu savasimin
kapismalari Türkiye Cumhuriyeti’nin karakterini yapilandirmistir.
Tarihsel süreç içerisinde Türklerin maruz birakildigi zulümler iki cografi bölgede ele alinabilir.
1. Dogu Anadolu ve Güney Kafkasya
2. Balkanlar ve Bati Anadolu
DOGU ANADOLU VE KAFKASYA :
Rus fetihlerinin nispeten erken bir döneminde, Gürcülerle Ermeniler, Rus yayilmasindan onlarin
dogal baglasiklari olarak görüldüler. Güney – Orta Kafkasya’nin Ortodoks Hiristiyan bir halki olan
Gürciler, Iran ya da Osmanli Imparatorlugu’nun kendileri üzerinde egemenlik kurmasindan
çekiniyorlardi. Bu korku ve Hiristiyan Ortodoks Ruslarla dogal dinsel yakinliklari Gürci
yöneticileri, çarin önce baglasiklari sonra uyruklari olmaya götürdü. Ermenilerin durumu
farkliydi: Güney Kafkasya’yla Dogu Anadolu’nun her yanina dagilmis bulunuyorlardi. Ve 1800
dolaylarinda hiçbir genis bölgede belirgin bir çogunluk olusturmuyorlardi. Ermeniler
Müslümanlarla ayni bölgede yasiyorlar ve ayni ülkeyi tipki Müslümanlar gibi kendi ülkeleri
sayiyorlardi. Bu gerçek onlari Ruslarla baglasik olmaya götürdü. Çünkü Rus destegi olmadan bir
Ermeni vatani yaratilmasi amacina ulasamazdi.
Ermenilerle Müslümanlarin arasindaki düsmanligin temelinde Rusya’nin Kafkasya’daki yayilmasi
vardir. 1877-78 Rus-Türk Savasi’ndan hemen önce ve savas boyunca Rusya’dan on binlerce
Müslüman, Osmanli Imparatorlugu’na geçti. Karadan siniri geçenlerin bir çogu Kürt idi. Savastan
önce ve sonra Osmanli Ülkesinden Rus Ülkesine Yapilmis Ermeni göçü, Ermenilerin, Osmanli
Hükümeti’nden ya da yerli Türklerden korkmasi nedeniyle degil, Kürtlerden korkulmasi nedeniyle
gerçeklesmistir. Ruslarin savasi kazanmasi Ermeni ayaklanmalarini körükleyen önemli bir faktör
olmustur.
1895’de Anadolu’da ve 1905 yilinda Kafkasya’da toplumlar arasi çatisma patlak verdi.
Müslümanlarla Ermeniler, köylerinde, kentlerinde, birbirlerini öldürmeye koyuldular. Bu savas
ordularin degil halklarin yürüttügü bir savasti.
1827-29 savaslarindan Birinci Dünya Savasi’nin sonuna kadar Türklerle Ermeniler pek çok kez
karsi karsiya geldiler. Karsilikli göçler, ölüm olaylari yasandi. Kafkasya’daki ve Dogu Anadolu’daki
savaslarinin sayilarinin ölülerini hiç kimse sayamadi. Onlarin sayilarini hesaplamak için
yapilabilecek olan, ancak doguda savaslardan önceki nüfus ile savas sonrasindaki nüfus
arasindaki farki belirtmekten ibarettir. Gerçek anlamda savasin daha az ölçüde yasandigi
Kafkasya bölgesindeki Müslüman kayiplari, Dogu Anadolu’dakiler kadar büyük degildi. Güney
Kafkasya Müslümanlarinin %15’i ölmüstü. Bazi bölgelerde özellikle Kars, Erivan, Bakü kenti ve
Bati Azerbaycan’da ölüm telefati çok daha az oranda gerçeklesmistir.
BALKANLAR VE BATI ANADOLU :
Bir Bulgar devletinin yaratilmasiyla ve Bulgaristan Müslümanlarindan çogunlugunun ölümü ya da
yurdundan sürülmesiyle sonuçlanan Bulgar ayaklanmaci hareketi, Osmanli Hükümetine karsi
birbiriyle baglantisiz tek tük eylemler basladi. Küçük Bulgar gruplari Sirp ve Yunan
Ayaklanmalarinda Osmanliya karsi çarpistilar. Ruslar 1806,1811 ve 1829’da Balkanlari istila
ettiklerinde, Bulgar gönüllüleri Ruslara katildilar ve Kirim Savasinda da Ruslarin yaninda
çarpistilar. 19. yy’da çesitli zamanlarda Bulgaristan’da Osmanli egemenligine karsi küçük
ayaklanmalar patlak verdi. Ne var ki, ayaklanmacilarin Ruslar sayesinde Bulgar bagimsizligini
elde etmeyi basarmalari ancak 1877-78 Rus-Türk Savasi’ndan sonra gerçeklesebilmistir.
1877-78 Savasinin aslinda Bulgaristan Müslümanlarinin kiyimdan geçirilmesine girisilmesiyle
kendini gösteren, “Bulgaristan’da yasanan dehset olaylari” üzerine basladigi söylenebilir.
Savaslarin çogunda yanlardan birinin kisa sürede yengi kazanmasi sivil halkin basina gelen ölüm
olaylarinin olabildigince düsük düzeyde kalmasi anlamina gelir. 1877-78 Rus-Türk Savasi’nda
böyle olmadi. Bulgaristan’i ele geçiren Rus fetihlerinin amaçlari Müslüman ahalinin yiginsal
kayiplara ugramasini kaçinilmaz kildi. Bulgaristan Müslümanlarinin ölümleri dört bölümde
siniflandirilabilir: çatismalardaki ölümler ; Bulgarlarla Rus birlikleri tarafindan öldürülenler;
yasam için zorunlu gereksinimlerin engellenmesiyle açliktan ve hastaliktan ölümlerin ortaya
çikmasi, birde Bulgaristan Müslümanlarinin siginti durumunda sürdürdükleri yasamdan
kaynaklanan ölümler.
Türklerle Yunanlilar arasindaki 1919-1922 Anadolu Savasi Yunanlilar tarafindan kendilerinin
bagimsizlik savasindan baslatilan Türk’ten arinma sürecinin doruk noktasina çikisi idi. Kullanilan
yöntemler, daha önceki savaslarda özellikle de Balkan Savaslarinda, Müslümanlari öldürmek ya
da sürmek için kullanilanlarin aynisi idi. Balkan Savaslarinda ve Bulgaristan’daki 1877-78 Rus-
Türk Savasi’nda, ibretlik kiyimlar, talanlar ve Müslümanlarin mallarinin, mülklerinin yakilip
yikilmasi, yüz binlerce Müslüman’i özellikle de Türkleri düsman Hiristiyan ordularinin isgal ettigi
bölgelerden kaçmaya zorlamistir.
Anadolu’daki Yunan ordusunun amaci, 1912’de Balkanli baglasiklarin amaci ne idiyse onun
ayniydi: Daha önce etnik ve dinsel açidan karma bir nüfusun bulundugu ülkede, bir Hiristiyan
vatani yaratmak. Bu amaca ulasmak için Müslümanlarin ülkeden sürülüp atilmasi gerekiyordu.
Savasin sonunda, Yunanlilarin çekilisi sirasinda bir çok bilgi kaynagi onlarin vahset eylemlerine
tanik oldu. Pek çok cinayet, irza geçme, talanlarin yasandigi görüldü.
Müslümanlarin verdigi ölüm telefatinin ve Osmanli Imparatorlugu bati illerinden zorla sürülüp göç
ettirilmelerinin uzun yillar boyunca süre gitmis tarihi içinde, Bati Anadolu’daki savas bir doruk
noktasini olusturuyordu. Daha önce More Yarimadasinda 1877-78 Rus-Türk Savasi’nin
Bulgaristan’da geçen bölümünde ve Balkan Savaslari’nda kullanilmis olan ulusal ve dinsel kökten
kazimanin bütün yöntemleri, Anadolu’da bir kez daha kendilerini gösterdi. Aradaki fark su idi ki,
Anadolu’da Türklerin sirti artik duvara deymekteydi. Daha geriye gidemezlerdi. Simdiye kadar
onlari ve yurtlarini, evlerini korusun diye Osmanli Imparatorlugu’na güvenmisler ama her
seylerini yitirmislerdi. Artik kendi kendilerini, Alti yüz yildir kendilerini yönetmis olan sultan
baslarinda olmaksizin, savundular ve canli kalabildiler.
GENEL SONUÇ :
Savaslar dizisi sona erdiginde, Bati Avrupa’ya esit büyüklükte bir alanda Müslüman topluluklari
ya pek küçültülmüs ya da yok edilmisti. Balkanlardaki kalabalik Türk toplumlari eskiden
ulastiklari sayinin küçük bir yüzdesine indirgenmislerdi. Kafkasya’da Çerkezler, Lazlar, Abazalar,
Türkler ve daha küçük Müslüman gruplarindan bir çogu yurtlarindan çikarilmislardi. Türklerin
yengi kazandiklari tek yer olan Anadolu tümüyle degismisti, Hiristiyan azinliklari gitmis, Bati ve
Dogu Anadolu neredeyse tümüyle yikintiya dönmüstü. Bu gerçegin altinda, Ruslarin Hiristiyan
Ortodoks halklari kiskirtarak bölgede egemenlik kurmak ve yüzyillardir Akdeniz’e inerek sicak
denizlere ulasmak istegi yatmaktadir.
Osmanli Hükümetinin Politikalari : Tarih kitaplarinin çogunda, sadece Osmanlinin Ermenileri
zorunlu göçe çikarmasindan söz edilir. Tarihsel gelismeler geçmisten soyutlanarak ele alininca,
Osmanlilarin Ermenileri zorunlu göçe çikarma karari akla aykiri sadece bir azinlik toplumuna
karsi duyulan nefretten kaynaklanmis gibi görünür. Aslinda Kafkasya’da ve Balkanlarda onlarin
tarihçesinden, Osmanlilar, Dogu Anadolu’da ulusçu ayaklanmadan ve Rus istilasindan neler
beklemek gerektigini ögrenmislerdir. Bulgaristan’da, Yunanistan’da ve Makedonya’da ayni
süreçler Türklerin kiyimdan geçirilmesiyle sonuçlanmistir. Yüz yildan beri Ruslar Müslümanlari
yurtlarindan zorla uzaklastirarak yayilmis durmuslardir. Kirim Tatarlarinin ve Çerkezleri göçe
zorlamislardir. Güney Kafkasya’da, Türkleri uzaklastirip ülkeye Ermenileri yerlestirmislerdir.
Osmanli Hükümeti, Osmanli tarihinin ögrettigi dersleri bilmezlikten gelemezdi. tarihsel gelismeler
bütünü içinde, Osmanli Ermenilerinin zorla göçe çikarilmasi akla uygundu. Türklerin ve diger
Müslümanlarin ugradigi zorla göç ettirilmelerinin ve ölüm telefatlarinin tarihçesi incelendiginde
tarihsel süreç içinde bir bölüm olarak Ermenilerin zorla göç ettirilmelerinin açiklamasi yapilabilir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Politikalari : Türkiye Cumhuriyetinin dis p0olitikasinda temel ilke
barissever yansizliktir. Atatürk ile onun izleyicileri Türklerden büyük bir bölümünün Balkanlardan
sürülüp atilmis oldugunu asla aklindan çikaramazlardi. Gerçekten, Anadolu savasinin hemen
sonrasindaki dönemde sinirlar disinda kalmis soydaslari kurtarma atesini yelpazeleyip
alevlendirmek ve “haydi Selanige yürüyelim” diye avaz edenlere kulak asmak kolay olurdu. Böyle
yapmak, eskiden kalma, asker devleti ideolojisinin canliligini sürdürmesine yol açardi. Bu
Türkiye’nin genislemesine belki yol açar, belki açmazdi, ama hiç kuskusuz gözü disarida
yayilmaci bir devleti ortaya çikartirdi; yoksa, Atatürk’ün amaçladigi, kendi iç islerini düzeltip içte
devrimler yapmak isteyen bir devleti degil. Sinir disinda kalmis soydaslari kurtarma anlaminda
bir lafi hiç agzina almadan, Atatürk, devletin yurttaslarinin ve hükümetin tüm gücünü, devrimler
için seferber etti. Diger bir degisle, göçmen gelislerinin ve ölüm telefatinin tarihçesi, Türk
Hükümetini, sakin bir dis politikaya yönlendirdi. Baska bir çesit politikanin izlenmesi, ekonomik
ve toplumsal düzende pek gereksinme duyulan devrimlerin yapilmamasi gibi bir felakete yol
açardi. Bu hal Türk dis politikasi için böyle bir yol seçen önderlerin bilgece davranmasindaki
erdemi asla küçültmez. Az insan, toplumu yeniden yapilandirmak gibi çok güç bir isi üstlenip de
san seref kazanma çabasina girmekten uzak durma seçimini yapardi . Ve iste o seçimi yapmis
olan insan, büyük insandir.

You might also like