You are on page 1of 119

Bölüm 1

Batı da Agharta Kavramı

Bilgelik Üstadları'nın talebesi olduğunu ileri süren ünlü Sovyet


okültisti ve yazarı Mme H.P. Blavatsky, daha on yaĢındayken
teyzesine Ģunları söylemiĢti: « .. Dünyanın tüm bilgisine sahip olan
Bilgeler'in mevcudiyeti daima söz konusudur. Onlar, Doğa'nın
Güçlerine tümüyle egemendirler ve kendilerini, sadece, Onlar'ı
bilmeye ve görmeye layık olan kiĢilere ifĢa ederler ... »

Ġyi belirlenmemiĢ ve bazen çeliĢmeli kavramlar ıçermesine rağmen,


«Agharta», okültistleri derin derin düĢündüren bir kelimedir.
Gerçekte, Tibet veya Moğolistan sınırında kurulmuĢ bir gizemli
yeraltı kırallığımı, yoksa esrarengiz bir gizli topluluk mu söz
konusudur? Her iki yorumun da kendi taraftarları vardır, fakat
hepsi de bizi, her bir görüsün,hakikatin bir parçasını taĢıdığını
düĢünmeye Ģevk ediyor.

Eğer Agharta konusunda, süzülmüĢ olan nadir enformasyonların


sentezi yapılırsa,Agharta, tek kendisinin sahip olduğu binlerce
sırrı uygulaması sayesinde, dünyanın büyük bir spiritüel
aydınlanmaya giriĢmesi ve amaç gözeten dünyasal bir bilgeler,
filozoflar, kurulu olmalıydı. [Agharta'nın] mekanı ise Tiyeh-ġan
Dağları'ndaki (Tanrı Dağları) bir kutsal yer olan Ch'an-Cheng Lob
olmalıydı.

a – Agharta ve Saint- Yves d'Alveydre Misyonu

Agharta adından Batı'da ilk defa,bu son yüzyılda Saint-Yves


d'Alveydre söz etmiĢtir. Mütecessis bir kiĢi, Martinist tarikatın
büyük üstadı, sinarĢinin, müjdecisi olan bu okültist ve aynı
zamanda da, alt seviyeden metallerin sülfürasyonu yoluyla altın ve
gümüĢ üretimi için formüller kuran bu alĢimist, Ġbraniceyi ve
Sanskrit dilini mükemmelen biliyordu ve bu sayede Kabala'nın ve
Brahmanizm'in kaynağına inmeyi baĢarabilmiĢti.

1842'de doğan Bröton kökenli Marki Saint-yves d'Alveydre


Kontes Weller ile evlendi ve böylece Avrupa yüksek aristokrasisi
ile oluĢan akrabalık bağları, ona, Baint-Petersbourg imparatorluk
erkanı ile temaslar kurmasında kolaylık sağladı. Ve bu iliĢkisi de,
ona, Çarlık kolonisi olan Orta Asya'nın manastırlarının
inisiyeleriyle tanıĢma imkanı verdi. ÖğrenmiĢ olduklarını,
yayımladığı «Hint Misyonu» (Mission de I'Inde) adlı eserinde
belirtti. Ancak, kendisine ait olmayan sırları ifĢa etmiĢ olmaktan
piĢmanlık duyduğundan, kitabının tüm baskısını imha etti. Ne varki
Papus'nün eline ulaĢan bir nüsha bu imha ediliĢin dıĢında kalmıĢtı
ve bu nüsha 1910'da ikinci bir baskının yapılmasını sağladı.

b - Agha'rta ve Jacolliot, Blavatsky, Guenon Misyonu

Saint-Yves dAlveydre'den sonra,eski Fransa,konsolosu Louts


Jacolliot «Hint'te Kitab-ı Mukaddes" (la Bible dans l'Inde) adlı
kitabında Agharta'ya yaklaĢımlar yapmıĢtır. Daha sonra, bu
gizemli merkezden Söz etme sırası, konuyu «Gizli Doktrin» (la
Doctrine Secrete) ve (AĢikar EdilmiĢ lzis (Isis Devoilee) adlı
eserlerinde ele alan, Teozofi'nin kurucusu H.P.Blavatsky'ye geldi
.. Bir süre sonra, RelJ,e Guenon «Dünya'nın Kralı,) (Le Roi du
Monde)' adlı eserinde Agharta hakkında geniĢ bilgiler verdi.

Ona göre, Gobi'nin ileri uygarlığına binlerce yıl önce son verdiren
Ģey, doğal veya sebep olunan bir afet idi. Bu yüzden, ‘’ DıĢ
Zekalar'ın Oğulları» diye adlandırılan ki bu adlandırmada
muhakkak dünya dıĢı bir köken görmeye çalıĢmak Ģart değildir-
dünyanın bu kısmındaki Spiritüel Üstadlar, Himalayalar altındaki
sınırsız, bir mağaralar Ģebekesini kendilerine sığınak edindiler.
Onlar az zaman sonra iki gruba ayrıldılar: Dünyaya iĢtirak
etmezlik ve seyretme (temasa etme) Ģehri Agharta'ya
yerleĢtirilen (sağ el yolu» ile Ģiddet (zor) Ģehri ġambala'ya isnat
edilen «sol el yolu».

c - Agharta ve F. Ossendowski Misyonu

Bununla birlikte, Agharta hakkında en eksiksiz ve en ĢaĢırtıcı


enformasyonlar Ferdinand Ossendowski'den gelmiĢtir. Amiral
Kolçak Hükümeti'nin eski bakanı ' olan ve bolĢevik devrimine karĢı
koymaya teĢebbüs eden bu Polonyalı, Kızıl Ordu karĢısında,
Moğolistan ve Çin'in bir bölümünden geçerek kaçmak zorunda
kaldı.Serüvenlerle dolu yolculuğu sırasında, bir süre, dolaysız
olarak aldığı enformasyonları toplamıĢ olduğu manastarlarda kaldı,
ki bu enfotmasyonlan 1924'te «Hayvanlar, insanlar ve Tanrılar»
(Betes, Hommes et Dieux) adlı kitabında açıklamıĢtır.

Ferdinand Ossendowski'ye anlatıldığına göre, altı bin yıldan fazla


bir zaman önce, kutsal bir kiĢi tüm kabilesiyle birlikte, uçsuz
bucaksız bir mağarada kayboldu ve orada bir yeraltı krallığı
kurdu: Eski kayıp bilime sahip olan Agharti. Bu krallığın baĢında
tüm tar biat kuvvetlerini bilen, bütün insanların ruhlarını ve
mukadderatın büyük kitabını okuyan Dünya'nın Kralı bulunur.
Görünmez olan Dünya'nın Kralı, emirlerini icraya hazır sekiz yüz
milyon kiĢiye hükmetmektedir.

Bir gün Lama Turgut, Ossendowski'ye Ģunları soyler: «Agharti'nin


merkezi, büyük rahip ve bilginlerin kaldığı Ģehirlerle çevrilidir.
Agharti'nin merkezi, manastır ve mabetlerle kaplı bir dağın
tepesinde olan Dalay Lama'nın sarayı Potala'nın bulunduğu
Lhassa'yı hatırlatır. Dünya'nın' Kralı'nın tahtı, insan biçiminde
[Yani insan bedenine] enkarne olmuĢ iki milyon tanrı ile çevrilidir.
Bunlar ErmiĢ Panditalar'dır. [Dünya'nın Kralı'nın bulunduğu]
sarayın kendisi ise, Yer'in, Cehennem'in ve Göğün görünür ve
görünmez tüm kudreitlerine sahip olan ve de insanların ölüm ve
dirimleri için her Ģeyi yapabilmeye muktedir olan Gorolar'ın
saraylarıyla çevrilidir. ġayet bizim çılgın beĢeriyetimiz onlara
karĢı savaĢacak olsaydı, onlar gezegenimizin yüzeyini hallaç
pamuğu gibi atıp çöle çevirebilirlerdi.»

d - Agharta ve 'Gizli Dokuzlar' Ġlintisi

Bu veçhe altında, Agharta lejandı, meçhul Dokuzlar (Gizli


Dokuzlar ) tradisyonuna bağlanır ki, onların, varlığını Louis Pauwels
ve Jacques Bergier, «Majisyenlerin Sabahı» (Matin desmagicıens)
adlı eserlerinde Fransız okuyucularına açıklamıĢlardır. Bu
tradisyon, Ġ.ö. ,273'te hükümdarlık yapan ve Hint'te Budizmi
yaygınlaĢtırmıĢ olan Ġmparator Asoka'ya bağlanır. Asoka, kıtayı
harabeye çeviren bir sürü savaĢtan sonra, insanlara 'bilimin
kötüye kullanılmasını yasakladı. Kendilerine tüm mevcut bilim
yolları gizlerini açıklamıĢ olduğu dokuz bilgeyi yanına aldı.

Pauwels ve Bergier Ģöyle yazıyorlar: «Iki bin yıldan çok bir süre
boyunca birikmiĢ tecrübeler,çalıĢmalar ve dökümanlardan
yararlanan, dokuz insanın muktedir olduğu' ( müthiĢ )sırlar
kudretini bir düĢünün! Bu insanların amacı neydi? Yıkım vasıtalarını
kafirlerin ellerine bırakmamak ve insanlık için faydalı araĢtırmalar
sürdürmek idi. Bu insanlar uzak geçmiĢten gelen teknik sırları
muhafaza etmek için kendi üyelerini kendileri seçmek suretiyle
kendilerini yenileyeceklerdir.»

e - Agharta ve Potala'nın Altındaki Siteler

Bundan baska, Agharta yeraltı sitesi gizemi ile Lobsang


Rampa'nın ifĢaatları arasında da bazı yaklaĢımlar görülebilir.
Lama Lobsang Rampa, «Üçüncü Göz» (Le Troisieme' Oeil) adlı
eserinde, inisiyasyonun son aĢamasına ulaĢmıĢ olduktan sonra, üç
metafizikçi Büyük Lama kılavuzluğu ile Lhasa'nın, toprağın
derinliklerinde yer alan bir mahzenine (crypte) indirildiğini
anlatmaktadır.

f -Agharta ve Kut Huml Lal Singh - Kwang Misyonu

Ġkinci, Dünya SavaĢı ertesinde, Kut Humi Lal Sipg Kwang Hsih
adındaki yüksek dereceden bir inisiyetinin «Ġnisiyasyon ve Bilim»
(Initiation et science) adlı okültist yayında, Agharta konusunda
ifĢaatlar yaptığı zamana dek Agharta'dan pek söz
edilmemekteydi. Kut Humi, yeraltı sitesi hakkında daha önce tüm
söylenmiĢ olanları hatırlatmakla yetinerek, yeni veriler getirmiyor
idiyse de, gizli topluluk veçhesi üzerinde duruyordu, Kut Humi'nin
dediğine bakılırsa,pireysel bir inisiyasyon söz konusuydu ; ki bu
görüĢüyle, (ancak) uzun bir çile çekiĢin, bireysel bir inisiyasyonun
nihayetinde inisiye olunduğu fikrinde olan Rene Guenon'un görüĢüne
katılmıĢ olmaktadır.

Sözü, Kut Humi'ye bırakıyoruz: «Agharta'ya katılınmaz, oraya


üye olunmaz ve bilhas sa oraya atanılmaz veya oraya [görev
yapmak üzere] seçilinmez. Spiritüel tam yetki sadece ve sadece
Aghartalıya aittirki,bu yetkili duruma gelinmesi ise göreve ilahi
atanıĢ yoluyla olur. ( Göreve bu ilahi atanıĢın ) gerçekleĢme ve
uygulama vetiresi ezoterik inisiyasyondur. Zira, insanı en
mükemmel ve transandantal anlamda degiĢtirmek ve sağlığa
kavuĢturmak, ancak spiritüel bilimle mümkündür .

Aghartalı'nın durumu, en iyi bir Ģekilde, Himalayalar'ın


Yogini'nin,TienTi Huan'ın yada ilk ibraniler'in 'Kozmik insanı'nı en
derin belirleyici vasfıyla belirtilebilir. Hakiki Aghartalılar
kendilerini birbirlerinde bulmuĢlardır ve onlar, tüm dünyada
bilincin geliĢmesi ve kendilerinin çoktan ulaĢmıĢ bulundukları
spiritüel birliğin gerçekleĢmesini kolaylaĢtırmak için beĢeriyetin
sağlığa kavuĢturulması iĢlemine katkıda bulunmaya her an
hazırdırlar.
«Agharta, daima, kalabalık ya da medeni merkezlerden, tedirgin
edici densizliklerden ve genel kalabalıktan uzak bölgelerde, Kurul
ya da 'Kurultay' halinde zaman zaman toplanır. Onların kararları
daima oybirliğiyle alınır ve onların bu kararları, bu kozmik
topluluğun majik kudreti ve yüksek bilgeliğinden dolayı, doğrudan
doğruya uygulanan kararlardır; ki bu kozmik topluluğun psiĢik,
astral ve spiritüel güçleri,özellikle bir sebep hizmetinde
kullanıldıkları [yani bir amaç üzre uygulanmaya baĢlandıkları]
zaman maddi [etkileme] imkanları sınırsız gibi olur ve [güçler, o
zaman]en müthiĢ [durumlarına ulaĢmıĢ] olurlar»

Agharta hakkında ne kadar aydınlatıcı bilgi vermiĢ olursa olsun,


yine de, Kut Humi, Agharta'nın tüm sırlarını açıklamıĢ olmaktan
uzaktır, kuĢkusuz. Bir Tibet'in lama manastırlarında mahfuz
kutsal arĢivlerin içindedir; ki onların sadece çok küçük bir kısmı
dıĢarıya yansıtılmıĢtır. Tibet'in Çin'e ilhakından beri, bu kutsal
kitaplar (-elde edilmesi imkansız değilse de)' eriĢilemez
olmuĢlardır.

Agharta ile 'Meçhul Dokuzlar' ( 'Gizli Dokuzlar') arasında ne gibi


münasebetler vardır? Aghartalılar, kimilerinin dediği gibi
gerçekten, Atlantis ya da onun gibi kayıp bir uygarlığın sırlarının
varisleri miydiler? Aryen ideolojileri nazi Ģeflerini bir hayli
etkilemiĢ olan Thu1egrubu üyeleri ile Aghartalılar arasında ne gibi
bir iliĢki vardır? Bugünkü bilgilerle cevapsız kalan bir yığın soru ...

Bölüm 2

Agharta ve Okült Bilgiler

«Bogdolar, yani kutsal kiĢiler, bize birkaç kez, Yeraltı Krallığı'nın


gizeminin, Shensi'nln 7 Piramidı'nin açıldığı zaman çözüleceğini
söylemiĢlerdi. Mısır'daki piramitleri duymuĢtuk ama, ASYA'daki
Piramitter ise daha baĢka bir Ģeydi. Bu piramitler, Shensı
eyaletinin baĢkenti Sionfu'nun batısında yer alıyordu.»

R. C. Anderson
Raymond Bernard, «Tuhaflık ile KarĢılaĢmalar> (Rencontresavec
l'insolite) adlı kitabında sunlan söylemektedir;

«Dünya'nın Okült Yönetimi'nin varlığını, tradisyonlar, her zaman


için doğrulamıĢlardır. Bu Yönetim'e çağlar boyunca pek çok ad
verilmis ve ikamet yeri olarak da bir çok deiğiĢik mekan
gösterilmiĢtir.
«Ancak, açıkça beyan ediyorum ki, otuz yıl kadar bir zamandır.
Artık bu atfetmelerin [yani isim, mekan. vb.] hiçbiri geçerli
değildir. Ayrıca, ( Dünya'nın Okült Yönetimi) artık Gobi Çölü'nde
bulunmamaktadır. Modern dünyanın Ģartları her bakımdan
gözönünde bulundurulmuĢtur. Ve yavaĢ bir geliĢme içinde yeni
Ģartlara sürekli. Bir uyarlama yoluyla bu hep böyle olmuĢtur:»

Raymond Bernard'a göre, Saint-Yves'in, «Hint Misyonu» (Mission


de l'Inde) adlı eserinde. Dünya'nın Kralı'nın krallığı olan ve
ozamana dek iĢitilmemiĢ olan Agartha yeraltı krallığının varlığını
açıkladığı dönemden bu yana birçok Ģey son derece değiĢmiĢti:

«( Saint-Yves d'Alveydre, eserini yazdığı zamanki Agartha'nın


durumu ile Agartha'nın Ģu anki yapısı vefaaliyetlerine iliĢkin,
Agartha'nın üzerindeki perdenin sadece bir köĢesini kaldırdı .
Aynı Ģekilde, diğer emin kaynaklardan, bu Dünya'nınyönetimi'nin
mekanının bu dönemde Gobi Çölü'nde bulunduğu öğreniliyordu.»

Son yüzyılın Alman mistiği Anne-Catherine Emmerich,


vizyonlarından birinde, Orta Asya'da, Peygamberler Dağı adını
verdiği Dünya'nın Kralı’nın eriĢilmez mekanını görmüĢtü.

Saint-Yves d'Alveydre'e göre esrarengiz : Agartha Krallığı'nın,


Sanskrit dilinde «Tanrı'nın Zihni'n de ruhların dayanağı (desteği)»
anlamına gelen Brahatma ya da Brahmatmü adında bir hükümdar
vardır. Marlti Saint-Yves d' Alveydre, Dünya'nın Kralı'ndan
sahsen bir mektup aldığını da açıklamıĢtır.
Saint-Yves'e göre, Dünya'nın Kralı'nın iki yardımcısı bulunuyordu:
Biri «Evrensel Can temsilcisi», diğeri «Kozmos'un tüm maddi
organizasyonunun timsali> idi.

Saint- Yves d'Alveydre'in tanıklığına, Moğolistan'da Ferdinand


Ossendowski'nin tanıklığına ve diğer tanıklıklara göre, bu
esrarengiz ve Dünya'nın Kralı gerçekliği kesin bir hakikattir.

Ossendowski'ye ve tuhaf serüvenci Trebitsch Lancoln'a göre,


Dünya'nın Kralı Tanrısal niteliğe sahip bir insan olup, beĢeriyetin
mukadderatının eksiksizce yerine gelmesini gözetmekteydi.

Trebitsch-Liricoln, 1937 Ekimi'nde yayımlanan bir broĢürde Ģu


açıklamayı yapmaktan çekinmiyordu;

«Tibet'te yaĢamakta olan Dünya'nın Kralı, yakında sizi kokuĢmuĢ


Batılılar'a karĢı varlığı henüz sizin için meçhul olan kudret ve
kuvvetlerini harekete geçirecektir ve onlara karĢı çaresiz
olacaksınız.»
Rene Guenon'un, «Dünya'nın Kralı» (LeRoi du Monde ) adlı
eserinde [Dünya'nın Kralı ile ilgili ] birçok Ģeyi daha ayrıntılı bir
Ģekilde gördüğü bir gerçektir. BolĢevik devriminden sonra
Sibirya'yı ( orada maden araĢtırması yapmaktaydı ) terk eden
Polonyalı jeolog Ferdinand Ossendowski; çok yüksek mevkiiden bir
moğol lamanın ağzından, Saint-Yves d' Alveydre’in açıklamalarını
tamamen doğrulamakta olan ifĢaatlar elde etti. [F.
Ossendowski'nin tasvir ettiği]Dünya'nın Kralı, Ossendowski'nin«
Hayvanlar, Ġnsanlar ve Tanrılar» (Betes, Hommes et Dieux) adlı
kitabında yazmıĢ olduğu gibi, beĢeriyetin okült idaresi ile temas
halinde idi.
[BeĢeriyet içindeki] çatıĢmalar, kanlı çarpıĢmalar manzarası her
ne kadar karĢıt fikirlerin mevcudiyetinin bir sonucu gibi
gözüküyorsa da; tarihin yönleri iĢi ve oluĢumu, metodlu üstün bir
planın yansıması mıydı?
Agartha hükümdarı olan ünlü «Dünya'nın Kralı» kavramına gelince,
dünyanın gizli mukadderatının efendisi bir mit veya bir doğaüstü
varlık olmayıp, tamamiyle et ve kemikten bir Ģahıs sözkonusudur .
Dünya'nın Kralı'nın bir çok defa -Orta Asya'da; Hint'te ve
Tayland'da ortaya çıktığını belirten birsürü kesin tanıklık
mevcuttur. Dünya'nın Kralı, bu görünmelerde, beyaz bir fil ya da
lekesiz biratın üstünde idi ve üzerinde kuzu olan altın elma
sembolik motim asası ile halkı takdis ediyordu.

Hatta, bu görünmelerden biri 1938'de, ingiltere kralı VI.


George'un Hint imparatoru olarak yapılan taç giyme töreninde,
Delhi'de yer alacaktı; Dünyanın Kralı, Hint hükümdarları (racalar
ve Mahatacalat) kortejine Ģahsen katılmıĢ ki bu Hint hükümdarları
Britanyalı efendilerine bağlılık yemini etmek için gelmiĢlerdi -
fakat boyun eğme seremonillerinden hiç birine katılmamıĢtı .

Büyük Fransız bayan seyyah Simone de Villermont Orada


bulunuyordu ve olayın tanığı olarak,bunu, 1957'de Paris'te
«Natya Ġnisiyatik Merkezi» adına verilen bir konteransta
açıklamıĢtı.

Kendisinin Kont Saint-Germain olduğunu ileri süren ve adı 1972'de


altına dönüĢüm hususunda Paris günlüğüne konu olan Richard
Chanfrey, ki bu dönüĢüm kendi gayretiyle O.R.T.F.'nin
(Organisation de Radio et Television Française) kameraları önünde
yapılmıĢtı Agartha'yı (-daha önce Saint-Yves d'Alveydre'in
yapmıĢ olduğu gibi-) yerin derinliklerine yerleĢtiriyordu.

Pascal Seuran'a Ģu açıklamaları yapmıĢtır': . «Agartha der..


Saint-Germain, yeraltı dünyasıdır. Zira yer oyuktur.Büyük
Efendiler için, Agartha, Hermes'in 22 arkanı ve kutsal alfabenin
22 harfi arasında mistik sıfır'ı temsil eder. Mistik Sıfır,
bulunmazdır, o herĢey ya da hiçbir Ģeydir: Her uyumsal (armonik)
ünite onsuz hiçbirĢeydir.

((Agartha'nın ilk sahalığı yerin 2400 m. altındadır. [Sahanlığın


giriĢ] açıklığı, insanlardan baĢka, hayvanların ve aynı zamanda Yer
üstündeki çeĢitli üslerden gelen aygıtların da geçebileceği
büyüklüktedir. Volkanik menĢeli doğal kanallar Yer'in kalbine
inmektedir.
({Agartha'nın ilk salonu 800 m. uzunluğunda, 420 m. geniĢliğinde
ve 110 m. yüksekliğindedir. Bu, [içi] oyuk bir piramittir.

«Bu salondan, kanallar yeraltı alemine doğru dalıp giderlerse de,


Agartha sakinlerinin bir çoğu oralara asla gitmezler. Oralarda
yaĢayamazlar, zira oradaki atmosfer onlar için yapılmamıĢtır.
Orada müthiĢ bir sıcaklık hüküm sürer. Yer'in merkezindekilere
gelince, onlar, Saint-Germain gibi, Atlantlar'ın doğru yolunu
izleyen inisiyelerdir. Çoğu oradan çıkmazlar. Bunu yapabilme
yetkisinde olan nadir kiĢiler ise, yolculuklarını, ĢartlandırılmıĢ uçan
dairelerle yaparlarki, bu uçan daireler onların yolculuk boyunca
yersel atmosfere dayanmalarını sağlar.Üs’se ulaĢtıklarında,
dünyaya intibak edebilir ve görünüĢte tüm insanlar gibi
yaĢayabilirler.

Ricnard Chanfrey, muhtelif ve bilhassa Chatres daki)


katedrallerin labirent yollarında bulunan olağan üstü sihirli sırrı
Ģöyle açıklıyor:

«Bütün mesaj veren katedrallerde labirent mevcuttur .. Labirent


ruhun ve yasamın zikzaklarını temsil eder. Dairesel olarak değil:
doğru hat olarak düĢünülmelidir..

«Eğer o bir kağıt üzerine açılıp sergilenebilse ve düz çizgiler


halinde resmedilerek gösterilebilseydi, tam olarak titreĢim
dalgasının grafiğini temsil ederdi.

Bu hat, antigravitasyonu ve antitmaddeyi açıklayacaktı.


KuĢkusuz, katedrallerde [bunun] daireden baĢka bir Ģekil olması
mümkün değildir.

«Labirentin verdiği [anahtar], "ağırlıksızlığın anahtarıdır.


Labirent, onu sadece açıldığı zaman verir. Onun nasıl açıldığını
inisiyeler -ki onlardan biri de benim haricinde kimse bilmez ve
asla, bilmeyecektir de.
«Eğer labirent, doğru hat haline konabilseydi,o zaman Altın Çağ
olurdu.

G. H. Williamson'a göre, Dünya'nın Kralı tufandan öncekilerin


hayatta olan sonuncusu olmalıydı:
«( ... )And Dağları'nın bu sitesinde Büyük Efendi yaĢamaktadır.
O, qezegenimizde devlerin dolaĢtıkları devirlerde yeryüzünde
yaĢayan o eski büyük insanlardan hayatta kalmıĢ biridir. 144 kiĢi
onun yönetiminde çalıĢmaktadır ve onlardan bazıları bir zamanlar
bu dünyanın 'büyükleri oldular»

Bu gizemli Agartha Yer'in derinliklerinde oldukça uzaklara


yayılmaIıydı.Peki Agartha adı nereden geliyordu. Sanskrit dilinde,
agartha sıfatı «ele geçirilemez» ya da «ulaĢılmaz» anlamına gelir,
fakat agartha kelimesi aynı zamanda, argha «uzun gemi»
kelimesinden türetilen (geminin) yeraltı gövdesi» anlamını da
vermektedir. Bazı ezoteristler en azından böyle gözüpekçe bir
etimoloji verirler.

Agartha'ya çıkan baĢlıca beĢ giriĢin var olduğu Ģöylenir.


Himalayalar'ın Gobi Çölü'nde ki bu giriĢ gizli krallığın kendi
baĢkenti Shamballah'a çıkar. Mont Saint-Michel'de;(
Bretagna'daki ) Brocelfande Ormanı görünümünde Neant
Pertuis'de Gize Sfenksi'nin ayakları arasında.

Saint-Yves d'Alveydre, geçen yüzyılın sonlarında Agartha'nın


varlığını ifĢa ettiği «Hint Misyonu»adlı kitabını kaleme aldığı
sırada Fransa CumhurbaĢkanı'na, Ġngiltere, Kraliçesi'ne ve Rus
Çarı'na dünya iĢlerinin okült denetimini konu alan mektuplar
göndermıĢti. Belirtmek gerekir ki, Saint-Yyesci'AlVeydre
Asya'nın gelecekteki uyanıĢına dair mükemmelen gerçekleĢmiĢ olan
bir kehanet yapmıĢtı;

«Eğer ingiltere, bu yüzyılın sonunun kesinlikle göreceği bağımsızlık


patlamasını önlemek be bunu tatlılıkla gidermek için gereken
çareleri akıllılıkla bilgelikle ve ınsanlıkla [yani iyilikle] aramazsa;
Rusların, Asya' nın özgürleĢmesinin, müthiĢ yardımcıları olma
durumuna ister istemez sürüklenmiĢ olacakları, görmezlikten
gelinemez.»

Ve Ģu uyarıyı ekliyordu:

«Belecek 50 yılda, Asya'nın, kadim Keltik sentez zihniyetinde


yeniden canlandığını göreceksiniz; Tüm ihtiraslarımızdan akıllıca
kurtulduğunuzu ve kendinizin sakınarak,yine kendiniz tarafından
kurtarılacağını gö

receksiniz.Fakat, eğer Nemrut düzenine göre genel yönetim


sisteminde direterek, hala kendinizi, karĢılıklı olarak parçalamaya
devam eder ve kulaklarınızı Hristiyanlık vaitinin ahenkli çağlarına
kapatmıĢ olursanız, kulaklarınızı sonyargının, [ sesi] gök
gürültüsünü andıran borularına ister, istemez açmak zorunda
kalacaksınız. Sizin kendi askeri eğitmenlerinizin kılavuzluğuyla,
baĢta Çin ve Ġslamiyet olmak üzere Asya elde silah, Tanrı'nın
egemenliği yasasına uyuĢ kapsamı içinde olarak,orayı bozmanıza
engel olacak ve geri püskürtülmüĢ olacağınız,Hz.Musa'nın ve,' Hz.
Ġsa'nın, sosyal vaitinin altını imzalamak zorunda kalacaksınız;»

Agartha'yı yarım milyara yakın bir nüfusla Ġskan edilmiĢ olarak


tasvir etmekte tereddüt etmeyen Saint Yves" d'Alveydre, aynı
eserde" Ģunları söylüyordu.

«Agartha nerededir? Bulunduğu muayyen yer neresidir? .Oraya


gitmek için hangi yoldan, hangi halkların arasından yürümek
gerekir?.Bana ,bu soruyu sormaktan geri kalmayacak, olan
diplomatlara ve harp adamlarına,[yani askeri yetkililere], sinarĢik
anlaĢma yapıılmadıkça veya en azından imzalanmadıkça cevap
vermemem daha uygun düĢer. Fakat biliyorum ki, tüm Asya
içinde, karĢılıklı rekabetlerinde bazı güçler sürtüĢmekteler .Her
ne kadar umut etmiyorsakda; biliyorum ki, muhtemel bir çarpıĢma
sırasında orduları ya, bizzat bu kutsal bölgeden ya da çok
yakınından geçecek. Agartha için olduğu gibi,bu Avrupalı haIklara,
dostluk uğruna basladığım ifĢaatı sürdürmekten korkmuyorum.
Esrarlı Rahip Jean, Dünya’nın,Kralı'ndan baĢkası olamazdı ki
Ortaçağ"da 'Batı birçok defa' onunla iliĢki kurmaya teĢebbüs
etmiĢti. Frida, Wion «Meçhul Krallık» (Le Royaume Inconnu) adlı
kitabında, Rahip Jean'ı Ģu Ģekilde tasvir ediyor:

«BaĢı en nadide taĢlarla parıldamakla olan altından bir taçla süslü


olarak, soyluluk ifadesi taĢıyan çehresiyle ve üzerinde erguvan
kırmızısı ipek ve nadir kürklerden giysilerle beyaz bir at üzerinde
görkemle giden sağ elinde zümrütten yapılma bir asa tutan, [bir]
haçın ve rahiplerin sınıfının önünde giderek ilerleyen, kral majlar’ın
soyundan ve kutsal yeri [yani Arz-ı· Mukaddes'i] fetetmelerinde
Haçlılar'a yardım etmek için gizemli bir giriĢten geçerek dünyanın
derinliklerinden gelen bir kral.

Bu Kral, rakiptir. O, Hz. Süleyman'dan daha güçlüdür; orduları


sayısız ve yenilmezdir, kralılığı sınırsız ve zenginliği dillere
destandır.

«Bu [tasvir], varlığı o devrin az zaman öncelerine dek herkes için


meçhul kalan, ve henüz yeni açıklanmıĢ olan Rakip J'ean'ı,
Avrupada ortaçağın XII. yüzyıl halkının, perisel görünüm etkisi
altında gözunde tasarlayıĢıdır.»

Kesin olarak, doğru olan husus Ģu ki, Orta çağda Papa III.
Alexandre, bir gün Türkistan'dan (Orta Asya) gelen ve esrarengiz
bir kiĢi olan Rahip Jean imzasını taĢıyan bir mektup aldı.
Mektupta Rahip Jean Ģöyle tanımlanıyordu: Dünya'nın tüm
krallarının fevkinde olan en guçlü kral.

Saint-Yves d'Alveydre, bize, Agartha'da kullanılmakta olan ve,


Vattain ya da Vattan alfabesi ile yazılan bir kutsal yazının
varlığını açıklamaktadır.Saint Yves Agartha'daki, tufandan önceki
uygarlıkların, tüm eski gizli kitaplarını gruplandıran fantastik
kütüphanelerin varlığını da açıklamaktadır. .

«GeçmiĢ devrelerin kütüphaneleri, kadim Avusturalya kıtasının


batmıĢ olduğu denizlerin altına kadar ve tufan öncesi eski
Amerika'nın yeraltı yapılarına kadar
uzanmıĢ bulunmaktadırlar » .

Dokunulamaz saklama yerlerinde ise, geçmiĢin tüm keĢifleri,ve tüm


teknik buluĢları kaydedilip iĢ olduğu gibi, geleceğinkilerin de daha
ortaya çıkmadan önce kaydedili olduğu belirtilmektedir.

Öte yandan, Agartha’ya iliĢkin tradisyonlarla, lejandların ve


büyüleyici mitlerin belirli bir çoğunluda; tüm afetlerden uzak olan
hatta zaman akımının yıpratıcı etkisine dahi maruz bulunmayan
dünyasal bir merkezi bölgenin, beĢeriyetin algı alanına girmeyen
dünyasal bir yüce inisiyatik merkezin ve majik etkilemesi olan bir
yeraltı aleminin sözünün edilmesine rastlamak tamamiyle
manidardır. Bununla birlikte Agartha ile ilgili bu mit ve
tradisyonların içinde, aĢırı bir sembolizme dayalı salt sembolik ve
masalsı olanları da var mıdır?

Bu konuda en ayrıntılı görüĢ Rene Guenon'a aittir. Rene Guenon


Dünya'nın Kralı adlı eserinde,konuya iliĢkin olarak Ģunları yazıyor:,

«( Gerçekten, Amerika’da olduğu gibi Orta asya... "i da da ve


belki daha baĢka yerlerde, kendilerini asırlardan beri ayakta
tutabilmiĢ olan inisiyatik merkezlerin bulunduğu mağara ve yeraltı
galerileri mevcuttur.. Fakat bu olgunun dıĢında, bu konuda tüm
anlatılanlarda farkedilmesi pek güç olmayan bir' parça
sembolizmde mevcuttur» Ve Guenon, açıklamasına devam ederek,
bu türlü mit ve tradisyonların çoğunda, bu inisiyatik, merkezlerin
kaldığı yeraltı barınaklarının mevcut olduğu bölgeler belirtilirken,
ister istemez, [beĢeriyet tarafından, belli bir oranda
dejenerasyona uğratılmıĢ veya ortaya çıkarılmıĢ bir sembolizmle
karĢılaĢacağımızı belirtmektedir.

Raymond Bernard ise, «Tuhaflık ile KarĢılaĢmalar» (Bencontres


avec I'insolite) adlı kitabında, (ince tülden) bir sarık taĢıyan bir
Doğulu olarak tasvir ettigi et ve kemikten bir Ģahıs tarafından
ona yapılan ifĢaları an1atmaktadır ki bu Ģahıs kendisini 'Maha
adıyla ve tüm dünya iĢlerini denetleyen yüksek Meclisin ( Haut
Conseil) lideleri, olarak takdim edder. Bu,esrarengiz Maha,
,Agartha konusunda Ģunları açıklamaktadır.

«Agarta’yı sadece duymuĢ olabilirsiniz, fakat bu, isim artık


kendisineuygun değildir. Hakiki ve kesin isim sadece çok az,
sayıda kiĢi tarafından bilinmekte olacaktır, ve ismin açığa
vurulmasınada gerek yoktur. Bu isim A ... 'dır, ,Dünyanın okült
yönetimi ... Bul ne kadarda uygun olmayan bir ifade. Bununla
birlikteYüksek Meclis'i ve onu oluĢturan 12'leri ne kadarda iyi
belirtmektedir.Tüm devirlerde iĢlenilmiĢ olan, hata, Yüksek
Meclis'in üyelerinin ebediliğine inanmak olmuĢtur. Yüksek Meclis
ebedidir, fakat onun üyeleri,Siz ve Ben gibi ölümlüdürler. Oniarı
diğer insarlardan sadece bilgileri ayırmaktadır, onların bilgileri ve
bu dünyanın geleceğini olağan üstü görüĢ ve kapsayıĢları ! Bir üye
öldüğü zaman, onun yerine geçmesi için seçilmiĢ olan kiĢi derhal
onun yerini alır ve üç ay esnasında, selefinin bıraktığı 'bilgi' ve
'tecrübe'ye alıĢır.Yüksek Meclis'in toplanmıĢ. üyeleriyle de ilk
defa olarak iliĢki kurar. Böylece, sürekli bir intikal vardır»

O halde bu yüksek Meclis nasıldı ve kesin olarak hangi kudretlere


sahipti?

«Yüksek Meclis, bu dünyanın, evriminde ulaĢacağı en son noktayı


bilmektedir. Yüksek Meclis ( bu dünya evrimindeki ) aĢamalarıda
bilmektedir. Ġnisiye halkalarında bulunan kimileri, bu konuda
[Yani dünya evrim aĢamaları hakkında] bazıĢeyler
bilmektedirler;örneğin; Balık Burcu ya da Kova Burcu çağları gibi.
Fakat, bu konuda, Yüksek Meclis'in dıĢında hiç kimsenin asla
bilemeyeceği bilgilerde vardır. Yüksek Meclis'in esas iĢlevi?
"Yüksek Meclis'in esas iĢlevi, her aĢamanın, istenen zarfnda
gerçekleĢtirilmiĢ olmasıyla ve duruma göre hızlandırma ya da
geciktirilmesiyle meĢgul olmaktır. Yüksek Meclis,dolğal
olarak,olaylara etki etme vasıtalarına sahiptır. "BeĢeriyetin
hatasından ve beĢeriyetin yeni Ģartlara aykırı düĢmeksizin intibak
etmekte güçlük çekme kusurundan dolayı [ortaya çıkan)
beklenmedik ve mukadder olguları, Yüksek Meclis öteden görür...
,

«Yüksek Meclis, kendisinden daha yükseğin görünmeyen


Muktedirler'in ya da daha iyi bir deyiĢle daha yüksek bir
hiyerarĢinin varlıklarının« kollarıdır. Evren öyle bir ünitedirki, her
Ģey ve her varlık onun [zincir]baklalarıdır. Yüksek Meclis'in
üyeleri yılda dört defa, sabit dönemlerde, kurul halinde
toplanırlar. Bununla birlikte onlardan biri, bütün yıl boyunca, iste-
diği an diğerleriyle temas kurabilir»

ġu halde, et ve kemikten yapılma insanlardan oluĢan bu yüksek


Meclis, spiralin ard arda gelen devreleri arasından beĢeriyetin
birlikte evrimi için - tesadüfi engeller, karıĢıklıklar, çatıĢmalar
hesaba katılmıĢ olarak- bütünüyle değiĢmez (kesin) bir planın:
dünyamız da mukadder gerçekleĢtirilmesiyle meĢgul olacaklardı.

Maha'nın ifĢalarını izlemeye devam ediyoruz: ' «Politika insanların


iĢidir. Politika, tasarılarımıza kimikez hizmet ediyorsa da, her
zaman değil. Biz onu tüm dünyada yakından izler ve ondan
sonuçlarımızı çıkarırız,hepsi bu. KuĢkusuz, politika her ne kadar
dünya evrimini güçleĢtiriyorsa da, biz politikayla hiçbir ilgisi
olmayan vasıtalarla [duruma] müdahale etmekteyiz. Bu 'vasıtalar,
her durumda [politika ve benzeri vasıtalardan] daha etkilidirler.

Yüksek Meclis'in üstünde Maha'ya göre tüm bir öte alemsel


kozmik hiyerarĢi vardı:

«Yüksek Meclis A. ... , kozmik hiyerarĢik bütünlük ' [zincirinin]


görünür birinci baklası olarak ve tüm uzun sürecin önceden tesbit
edilen farklı devreleri boyunca; beĢeriyetin organize edilmiĢ
toplum olması için beĢeriyetin ahenkli geliĢimiyle meĢgul olmak
misyonuna sahip olarak{zincirin] temel baklasıdır. Bu devrelerin
sayısı 12'dir, onlar Zodyak Burçları Tarafından sembole edilirler
ve yaklaĢık 24.000 yılı kaplarlar. [12 devrelik periyodun
bitiminden] sonra kollektif ve ferdi yargı ve 12 devrenin yeni bir
devri aĢaması için hareket ediĢ gelir.»
Dünya, er geç mukadder devreleri izlemekte, izleyecek ve izlemek
zorundaydı. Maha, Yüksek Meclisin, iĢlevlerine iliĢkin olan
açıklamasına Ģöyle devam ediyor:

«Onlar [yani Yüksek Meclis'in 12 üyesi], halkların meczetme


kapasitesi oranında, uygarlığın dinsel,bilimsel, sanatsal' ve felsefi
tekamülüne hizmet etmesi gereken [Ģeyleri] analiz eder, ölçüp
biçer, dozunu ayarlayıp ve süzerler.

Yeniden Dünya'mn Kralı konusuna dönüyoruz. Saint-Yves,


d'AĠveYdre, CumhurbaĢkanına, Agartha’ nın yöneticileriyle iliĢki
kurmasını önermekte tereddüt etmiyordu:

«[CumhurbaĢkanı görüĢmek için] eğer beni çağırmak konusunda


karar verirse, ülkenin lideri [olduğu için [her zamanki] prensiplerin
dıĢına çıkarak, .[bu daveti) istisnai bir durum olarak telakkı
etmem gerekir ve ona açıklama yapmaktan Ģeref duyacağımı
önceden yayınlıyorum. Koç Burcu Çağı'nın SinarĢik'
Üniversitesi’nde öğretilen bilim ve sanatları tehkik etmeyi arzu
edecek olan bizim yüksek okullarımızın ödül almıĢ kiĢileri veya
profesörlerinin öğretime alınmasını ( inisiyasyana kabul edilmesini]
Agartha'dan talep edebilmek için tutulacak yolu CumhurbaĢkanı’na
yalnızken Ģifahen söyleyeceğim.»

Gobi Çölü’nün sırlarına gelinee, bu konu (gizemli Gobi Çölü konusu


hiç de salt hayal ürünü değildir.Prof. Rameau Saint-Sauveur, Clup
Marylen kayıtlarında Ģu hususa dikkat çekiyordu. Go bi çölü
vaktiyle kapalı bir denizken onlar ( Baavi Planetinden gelen
uzaylılar] tarafından, Ak Ada ya da daha doğru olarak 'Yabancı
Denizin Ak Adası' ismi konulan muhteĢem bir adaya sahipti.
Burası, [uzaylıların]önemli bir iniĢ noktası oldu. Buradan çağımırpa
Atis tepesi kalmıĢtır: Moğolistan'da, Güney Altay dağ kollarında
Lob-Nor Gölü'nün 600 km kuzey doğusunda, (45° paralelinin 130
km. üstünde). Orada önemli bir yeraltı [ga1eriler] Ģebekesi
mevcuttur, Çin ve sovyetler birliği bunu biliyorlardı. Kimileri orayı
Agharta'nın gizli bir giriĢi olarak düĢündü.»
KuĢkusuz, tufandan önceki uzak medeniyetlerin tüm mirasını bize
birdenbire açıklayacak olan çok büyük arkeolojik keĢiflerin
eĢiğindeyiz.

Bu açıdan, Amerikalı meĢhur medyom Edgar Cayce Ģunları haber


vermiĢti: Gelecekte, Sfenks'in ayaklarından birine uzak olmayan
bir yerde, «küçük piramide yerleĢtirilmiĢ ve eski Mısır ile batık
kıta Atlantis hakkında çok değerli anıları içeren arĢivlerle dolu bir
mezarın» keĢfi yer alacaktı.

Frida Wion, «Meçhul Krallık» (Le Royaume Ġncoenu)' adlı eserinde


Ģunları beyan etmekten çekinmiyordu: «Öyle görünüyor ki,
[baĢkan] yardımcılarıyla çevrili ve beĢeriyetin seçkin tabakasının,
hizmet ettiği, bir insan bedeni içerisinde öğrenecek hiçbir seyi
olmayan ve dünya ile dünyanın sakinlerinin evrimini sevk ve idare
etme misyonu olan bir gizemli varlığı farketmeye baĢlıyoruz.
Bununla birlikte, onların arasından ve bizim aramızdan [yani
beĢeriyetimizin içinden ) bazı doğruluk gözeticileri, bilinçsizleri
gelecekteki 'Mabed'e giriĢlerine hazırlamak için atanmıĢ oldular .
BaĢında ezoterikve inisiyatik merkezler bulunan egzoterik popüler
dinler,binlerce yıl boyunca, böylece tesis edilmiĢ oldular .»

Tradisyonel perspektiflerdeı çevresinde fenomenlerin, alemlerin


dönüĢünün gerçekleĢtirildiği değiĢmez sabit yer ( sembolizmi )
Agharta’yı somut bir Ģekilde sembolize etme yollarından biriydi.
Bu sabit yer, çevresinde her Ģeyin devindiği ‘ kımıldamaz ekseni’i,
gizemli merkezi sembolize ediyordu.

Saint Yves d’Alveydre’nın açıklamalarını sürdüren Ossendowski’ye


göre, Dünya’nın Kralı, Brahitma diye anılıyordu. Yer küremizin (
Yüce Prensipten Kaynaklanan ) Yüksek varlık tabakaları ile temas
ettiği merkezi yerde ikamet eden Dünya’nın Kralı’na – Agharta’nın
Yönetimi’ne – iki yardımcısı yardım etmekteydi; ( Gelecekteki
Olayları Bilen ) Mahitma ile ( Bu olayların sebeplerini sevk ve
idare eden ) Mahinga
Yüksek bir inisiyatik merkezin mevcudiyetini varsaymak normal
değil midir? Frida Wion Ģunları yazıyor;
‘’ Bir inisiyatik merkezin konumu değiĢmez diye bir Ģey yoktur,
politik ve dini gereklere göre, yer değiĢtirebilir ve hatta
bölünebilir… Krallığın lideri olan Dünya Kralı’da Krallığını, kendisinin
bulunduğu ve devrin gereksinimlerini en iyi karĢılıyor gibi gördüğü
yerde kurar. Lejandda bir kutsal coğrafya mevcutsada, bu kutsal
coğrafya merkezin sadece yeni yerleĢmesiyle değiĢir; çünkü her
yer onun varlığıyla kutsallaĢır. O, ( varlığı ile bir zamanlar Mısır’ı
ĢereflendirmiĢti) Mısır’dan Çin’e, Çin’den Ġrlanda’ya geçti.
Ġrlanda’dan da Delphes’e geçti. Bugün için nerede bulunuyor?
BaĢka bir gezegen üzerinde midir?

AnlaĢıldığına göre, Agarta’nın yöneticisi bir insandır; gene


anlaĢıldığına göre, yüce bir güce ve atomik enerji makinelerinin
kullanımınıda kapsayan görkemli bilimlere sahiptir. Ayrıca, bilindiği
kadarıyla, Kendisini, bizlerin büyük Rahmetlerden nasiplenmemize
adamıĢtır ve istediği zaman dünya yüzündeki savaĢları sona
erdirme gücüne sahiptir.

Bölüm 3

Gizemli Rahip Jean Krallığı

Tatarlar arasındaki bir (Yüce) Lama ya da Spiritüel Bakan


hakkında muhtemelen gezgin tüccarların ĠletmiĢ oldukları orijinal
bir enformasyon, Yukarı Asya'da Ikamet eden Prester John'la
ilgili bir haberin Avrupa'da ortaya çıkmasına neden olmuĢ gibidir,
Önce Papa, birkac yıl sonra da Fransa Kralı IX. Louis, Prester
John'u aramak için misyoner grubları görevlendirmiĢler,ancak her
ikisi de baĢarılı olamamıĢtır. Buna rağmen, bunların rastladıkları
küçük Nasturi toplulukları, Doğu'daki bir yerde böyle bir KiĢi'nin
mevcut olduğu hakkındaki inancı sürdürmede etkili olmuĢlardır.

Bulfinch,Thoina The Age of Foble, New York, New American


Library, 19.62
Ortaçağa ait haritalar, «Rahip Jean Krallığı» olarak, iĢaretlenmiĢ
ve Asya'da olan bir esrarengiz ülkeyi gösterirler.Bu ülke coğrafik
olarak, Türkistan'dan Tibet'e ve Himalayalar'dan Gobi Çölü'ne
kadar yayılmaktadır. Ve yapılan tasvirlerine göre bu ülke
,Philostratus tarafından Tyana'lı Apoııonyus'un hayatında tasvir
edilen Kutsal Hükümdarlık Hiarchas'ın ülkesiyle ĢaĢırtıcı
benzerIiklere sahiptir.

Ortaçağ'da, hem kral ve aynı zamanda hem de rahip olarak


krallığının baĢında bulunan efsanevi kiĢi Rahip Jean'dan (Prestre
Jehan) ve onun harikalarla dolu ülkesinden,·XVI'yuzyıla dek söz
edilmiĢtir. Bu gizemli rahip kral'ın adından ilk defa 1145'lerde
söz edildiği görülmektedir. 1145 yılında Ermeni kilisesinden 'bir
Ga'bula Piskoposu, Papa III . Eugene'e, Ermenistan ve Pers
topraklarının ötesinde hüküm süren, Jean adındaki bir Nasturi
prensin varlığını belirtmiĢtir.

1165 yılına doğru, Hıristiyanlığın en nüfuzlu üç lideri, yani Papa


III. Alexandre, Ġmparator Manuel Komnen ve Frederic
Barberousse'uni her biri, kendilerine Rahip Jean. tarafından
gönderilmiĢ olan, birer uzun mektup aldılar.

Latince yazılmıĢ olan üç mektup da, az çok aynı düĢünceleri


içermekteydi. Mektubu ulaĢtıran Ģahıslar pek bilinmiyorsa da, bu
kiĢilerin Doğu'dan gelmiĢ oldukları kabul edilir. II77'de ise, Papa
III .Alexandre'ın, Rahip Jean'a ulaĢmak üzere bir cevap yazdığı
bilinmektedir. Bu diplomatik yazıĢmaların mektup yığınlarının hala
Vatikan arĢivlerinde saklı bulunduğu söylenir ve onların çoğu
açıklanmamıĢtır. Bununla birlikte [geçmiĢte] kopya edilmesine izin
verilen Ġmparator Manuel'in aldığı mektup çoğaltılmıĢtı; o kadar
ki, bilginler bunun yüzden fazla eski manüskri kopyası olduğunu
belirtmiĢlerdi,

Bizans Ġmparatoru Manuel Komnel'e' gönderilen mektupta Ģu


pasajların yer aldığı ileri sürülür: «Tanrı'nın izni ve Hz. Ġsa'nın
rızası ile rahip olan, krallar kralı, hakimler hakimi Jean dostu
Konstantinopolis Prensi Emmanuel'in huzurunu diliyor ve gelecekte
Tanrı'nın ondan [yani Manuel Korunen'den] yardımını
esirgemeyeceğini ümit ediyor.

«Manuel, yüceliğimi, üstünlüğümü ve sınırsız kudretimizin


hükmetme gücünü idrak edebilmek istiyorsan,önce bilmen ve en
ufak bir kuĢkuya yer vermeksizin ,inanman gerekir ki; Ben,
efendilerin efendisi RahipJean, nüfuz, zenginlik ve kudrette,
gökler altında yaĢayan tüm hükümdarlardan üstünüm. YetmiĢ iki
Kral bize vergi verir ,görkemimiz üç Hint'te yasayı benimsettrir
ve krallığımız, havari Saint-Thomas'ın bedeninin sükun yerine
[yani kabrine] yerleĢtirildiği uzak Hint sınırına dek uzanır.
Aralarından sadece bir kısmı Hıristiyanlar'a ait olan yetmiĢ iki
eyalet bizim denemimiz altındadır.» ..

Mektup Ģöyle devam eder: « 'Rahip' unvanıma hiç ĢaĢırma, çünkü,


Ululuğumu belirlemek için'rahip' [pretre] isminden daha uygun ve
daha yaraĢır bir isim seçilemez. Hükümdarlığımız'da çok sayıda
rahip ve ruhani ulu kiĢiler mevcuttur . Demek ki Yüceliğimiz' den
ötürü, mütevazilikle en sade [yani Ģatafatsız] bir isim (rahip kral)
ve iĢlevle (rahiplik ve krallık) belirtilmeyi arzu etmiĢ oluyoruz»

Mektupta, daha sonra Hint'in bazı tabiat harikalarından söz edilir


ve ondan sonra hükümdar sarayı anlatılmaya baĢlanır.

«(…)Biz yedi kral, masada, her ay sırayla görevli bulunuruz; 62


dük ve 265 kont ise, çeĢitli çalıĢmaların gerçekleĢtirilmesiyle
sorumludurlar. (….) gibi,. hergün, sağımızda 12 baĢrahip ve
solumuzda 20 rahip oturmuĢ bulunur.

{(Sarayımız değerli taĢlardan yapılan temellerin üzerinde


kurulmuĢtur .. En saf ve yapı harcında kullanılmaya en elveriĢli
altının [çimento gibi] kullanılmasıyla oluĢturulmuĢ olan duvarlarda
mücevherat bulunur.

Tavanlar, en saf safirler ile yer yer topazlardan yapılmıĢtır.


Parmaklıklarımız ise, altın'a takılmıĢ olan en parlak
kristallerdendir" Bunlar, 32 aune (40m ) yükseklikte olup, doğuya
açılırlar. Üstünlüğümüz saraya nüfuz ettiği zaman, onlar
kendiliğinden açılır ve kapanırlar. Krallığımız, bir yönde, dört aylık
yolculuğa denk bir uzaklığa kadar yayılır,diğer yanımızın nereye
kadar uzandığını kimse bilmez."

O uzak ülke, harikallar ile doluydu. Görünmeyen Ġmparator,


Krallığı’nı, saf zümrütlü bir asa ile yönetiyordu.Sarayındaki büyülü
bir aynanın önünde duran Kral-Rahip Jean, sadece Krallığı'nın
eyaletlerindekileri değil, fakat komĢu ülkelerde de vuku bulan
herhangi bir Ģey"i gözlemleye biliyordu. Uçan ejderhalar,
tasıdıkları insanları süratle uzun mesafelere taĢıyorlardı. Bir
«hakikat Ġlacı), onu alan kiĢiyi arındırmakta ve kendi gerçek
kiĢiliğini görmeye zorlamaktaydı. Bu krallıktaki herhangi bir
kiĢiye «arınmamıĢ ruhların» niçin tasallut etmeye cesaret
edemediğinin sebebiydi ve böylece baĢka psikoterapi'ye ihtiyaç
duymuyordu kiĢi.

Muhtemelen, ülkenin en fazla büyüleyici Ģeyi, Ebedi Gençlik Pınarı


idi. Değerli insanların, gençleĢmek istediklerinde, sadece oruç
tutup bu pınardan üç yudum aImaları yetiyordu. Hastalıklar ve
yaĢlılık hemen gideriliyor ve otuz yasında görünüyorlardı. Rahip
Jean'ın kendisinin, yaĢamını 562 yıllık hürmete layık bir yaĢa
kadar sürdürdüğü ileri sürülür.

«Kartal taĢları», kiĢinin vizyon görme gücünü arttıtmakla


kalmayıp, kisi eğer bir Yüzük takmıĢsa onu görünmez bir insan da
yapabilir .. Büyülü taĢlar,herhangi bir Ģeyi ısıtabilir, dondurabilir
ve sekiz kilömetrelik bir alanı aydınlatabilir veya çevreyi tamamen
karanlığa büründürebilir. Bir büyülü taĢın bulunduğu kutsal türbe,
içeri sadece erdem sahibi kiĢilerin girmesine izin veren iki yaĢlı
kiĢi tarafından muhafaza edilir. Rahip Jean'ın Ģehrinde, 30 katlı
bir kule Yükselir.Rahip Jean'ın krallığında fakir ve zavallı yoktur,
adalet Yürürlüktedir,ne suç iĢlenir ve ne de kötü alıĢkanlık yoktur
bu ülkede.

Asya'daki bu kudretli menarĢı hakkındaki raporlar, Avrulpa'da bir


ĢaĢkınlık yaratmıĢtı, Bu haçlı sefer lerinin zorlu dönemindeydi.
Doğu'dan bir müttefik bulmak çok iyi olacaktı. Ayrıca, Hintliler'in
bu rahip krallığında Kilise ve Devlet birleĢtirilmiĢti.Zaten batı din
müessesesi, de bunu istiyordu.

Her ne kadar Rahip Jean öyküsü bir roman ögesinden yoksun


değilse de, yazıĢmalarda sözü edilen, kralların, papaların ve
görülmeyen Rahip Jean'ın gerçekligi kuĢku götürmez. Hayret
edilecek Ģekilde, Rahip Jean Krallıgı,bin yıl önce Philostratus'lin
tasvir ettiği Hiarchas KralIığı ile pek çok benzerliğe sahiptir. Her
iki ülkenin coğrafi karakteristikleri Tibet’i iĢaret etmektedir. Ġki
kral1ığın da bilgeleri, görünebilmeyi kontrol edebilir, yapay ıĢık
oluĢturabilir ve havada uçabilirlerdi.

Rahip Jean'ın en iyi bilinen mektubundaki bir paragraf, Gobi Çölü


olması muhtemel olan, bir kum denizinden bahseder. Amerikalı
bilim adamı Manly Hall, bazı doğru sonuçlara vararak Ģöyle
demektedir:

«Dağlardaki büyülü bir sarayda yaĢayan Rahip Jean'ın


lmparatorluğu için verilen orijinal bölge,Gobı Çölü sahasıydı.
Bhambhala veya Dezung, olarak isimlendirilen, Üstadlar'ın
esrarengiz Ģehrini Doğu inisiyelerinden sorarsanız, onun Gobi
Çölü'nün' kalbinde olduğunu söyleyeceklerdir size. Kadim Ana
Sham'nun eski kumunda, dünyanın Görünmeyen Hükumeti'nin
Mabedi bulunmaktadır.» '

1931'de,Die Historische Zeitsehrift'de yazan tarihçi Leonarda


Olschiki, Rahip Jean'ın mektubun,sürekli olarak huzur ve barıĢ
içinde olacak bir krallığa, nasıl ulaĢılabileceğini iĢaret etmek
amacıyla,batı hükümdarına yazılmıĢ bir politik yergi yazısı olduğu
fikrini ortaya attı. '

KuĢkusuz, Hint, tradisyonel olarak harikalar ülkesiydi. Ve


Ġslamiyete karĢı savaĢan Batı Hıristiyanlığı Liderleri için, baĢında
Hıristiyan bir lider bulunan geniĢ ve güçlü bir doğu
imparatorluğundan daha mükemmel bir Ģey bulunamazdı . Bununla
birlikte, üç liderin Ģu noktayı da düĢündükleri görülüyor. Böylesine
zengin ve geniĢ bir ülkeyi o Ülkenin lideriyle yazıĢmadan önce,
niçin hiç ĠĢitmemiĢlerdi. Sonunda Konmen ve Frederic Barberousse
cevap vermekte çekimser kaldı; sadece Papa, uzun süre kararsız
kaldıktan sonra, bir cevap gönderdi.

27 Eylül 1177' de, Papa III. Alexandre" «Hintlilerin Ünlü ve


Görkemli Kralı»'na Venedik'ten bir mektup yazdı. Nitekim
Catholic Encyolopaedia doğru olarak bu mektubun ayrıntılarından
çıkan hükme göre muhakkak ki alıcı, esrarengiz bir Ģahsiyet
değildi diyor.

Papa mektubunda, apostolik takdis gönderdiği; bu, «Hintliler'in


Ünlü ve Yüce Kralı»na bir çok kiĢilerden, genel raporlardan ve
özellikle arkadaĢımız ve fizikçi olan ve krallığımızın Ģerefli ve yüce
insanları ile konuĢmuĢ olduğunu söyleyen Üstad Phillip'den
mevcudiyetinizi duymuĢ bulunuyorum» diyor.

Doktor Phillip bu mektubu aldı ve Asya'ya hareket etti. Ne yazık


ki; Papa'nın elçisinin vazifesinin sonucu asla açıklanmadı. Acaba
seyahati sırasında öldü mü, yoksa, Rahip Jean'ın krallığında mı
kaldı?

Rahip Jean ile Kilise arasındaki yazlĢma da bu mektupla son


bulmuĢtur.Rahip Jean, güvenilir tarih kroniklerinde, belki bir
baĢka isimle de görünmektedir. En bilineninki Otto1nun· kidir.
Otto von Fraising, Suriye'de Gabula Piskoposuyla karĢılaĢmıĢ
olduğunu anlatır ki, bu kiĢi Ona Ermenistan ve Pers topraklarının
ötesinde, Uzak-Doğu'da egemen olan bir hükümdardan söz
etmiĢti. O, bu hükümdara rex ve sacerdos (rahip ve kral) diyor ve
bu kral ile krala tüm tabi olanların Nasturi olduğunu

Nasturi değilse bile Hıristiyan oldugunu ileri sürüyordu. KeĢiĢ


Alberich'in 1250'lere doğru yazmıĢ olduğu kroniğinde, Uzak-
Doğu'nun «rahip-kral»'ının adı üç defa belirtilmektedir. Birincisi,
1144 olaylarını anlatırken geçer. Bu, Otto'nun anlattığıyla aynı
hikayedir. Ġkincisi 1165 yılına iliĢkindir. Ġmparator Manuel'in,
Frederic'in ve Papa'nın, Rahip Jean'dan mektup aldıklarını
bildirmektedir ki, bu mektuptan bazı pasajlar alıntılanmıĢtır.
Üçüncüsü ise 1170 yılına iliĢkindir ki, burada Papa'nın cevabını
açıklar ve Phillip'in görevini bildirir . Ancak,üçüncüye iliĢkin
tarihlemede Alberich yanılıyordu; yıl 1170 değil, 1177 idi. Aynı
dönemde Asya içlerinden geçen Plan Carpin, Marko Polo gibi ünlü
seyyahlar'ın tümü de, Batı'ya geri döndüklerinde, bu esrarengiz
Rahip Jean Krallığı hakkında çeĢitli söylentiler toplamıĢ
bulunuyorlardı. Fakat seyyahlar, Rahip Jean'dan efsanevi bir kiĢi
olarak değil de, belirli bir tarihte yasamıĢ ve Nasturilik
mezhebini benimsemiĢ olan, bilinen bir ulus ya da oymağın lideri
olarak söz etmiĢlerdir.

Bir Françesko (tarikatı) keĢiĢi olan ünlü italyan seyyah Jean du


Plan Carpin, Cengiz Han'ın oğlu Ogotay Han'ın savaĢçılarının,
Rahip Jean diye anılmakta olan bir Hıristiyan kralın görülmemiĢ
silahları vasıtlasıyla geri püskürtülmüĢ olduğunu anlatmıĢtır.

Daha sonra, Fransa kralının elçisi olarak 1253-1255 yılları


arasında yolculuk yapan ünlü Fransız seyyah William de Rubruck,
Rahip Jean'dan, [Türkikler'e mensup] Naymanlar'ın bir lideri
olarak söz etmiĢtir; Orta Asya içinde dağlık bölgelerde seyahat
etmiĢ olduğunu anlatan Rubruck Ģu açıklamada bulunuyordu: ((( .. .
)Ey, dağlar çemberinin içerisindeki ovalık bir ülkede, Hristiyanlığın
Nasturilik mezhebini benimseyen ve Naymanlar adını tasıyan bir
halkın yöneticisi olan Nasturi bir lider yaĢıyordu. ( ... ) Onlar,
onu Kral Jean adıyla anlatmaktaydılar ve onun hakkında gerçek
Olmayan pekçok Ģey anlatıyorlardı; çünkü, bu, o yörelerin
Nasturileri'nin bir adetidir»

Rubruck, Kral Jean'ın Unc Han adında bir yakını olduğundan söz
ederse de; Marko polo'nun anlattıklarına bakılırsa,Unc Han ve
Rahip Jean geniĢ bir bölgenin 'baĢında bulunan bir tek ve aynı kiĢi
olmaktadır'. Marko Polo'dan sonra ise, Rahip Jean Krallığı'na dair
yalnızca, birkaç seyahat anlatılarındaki değinmelere rastlanılır. Bu
seyahat anlatılarından biri de,1318'de Çin'e gitmek üzere yola
çıkan ve altı yıl sonra geri dönen bir baĢka Françesko
keĢiĢine,Odbric Portepnau'ya aittir.

Daha sonra, Ġngiliz Ģövalye Sir John de Mandeville ortaya çıkar;


bu kiĢi Asya'daki Rahip Jean Kra1lığı'nda 'bizzat bulunduğunu
iddia etmiĢtir.Bir Ġspanyol keĢiĢin 1350 yıllarına doğru yazmıĢ
olduğu «Libro del conosclmiento» adlı seyahetnamesinin
sayfalarından birinde, Rahip Jean’a ait olduğu ileri sürülen bir
flama dahi mevcuttur. xv.yüzyıl sonlarında ise,Portekizliler, Rahip
Jean, nın ülkesinin Afrika'da yer aldığına
inanıyorlardı.Coğrafyacılar, Etopya'yı, Regnum Presbyteri
Johannis (Rahip Jean Krallığı) adı altındaki bir bölgenin içine
çizmiĢlerdi…

Öte yandan, kırk yıl kadar önce Portekizli yazar Rowe, Rahip
Jean Krallığın merkezi olalak Tibet'in" Lhasa kentini göstermiĢ ve
Rahip Jean kavramına, uygun gelen kiĢinin Dalay Lama olduğunu
belirtmiĢtir. GeçmiĢ yüzyıllarda Batı'nın kuĢkuda kaldığı, fakat
çağımız tarihçilerinin artık kesin olarak ortaya çıkarmıĢ oldukları
bir husus Ģudur ki; Rahip Jean lejandının ortaya çıktığı devirde
Asya içlerinde, gerçekten bazı,Nasturilik mezhebini benimsemis
toplumlar vardı .."Günümüz tarih ve coğrafya ansiklopedileri,
Rahip Kral Jean kavramına en uygun düĢen kiĢinin,Moğolistan'da ki
bir Türk oymağı olan ve büyük kısmı Nasturllik mezhebini
benimsemiĢ bulunan Kerayitler'in bir lideri ölduğünu
yazar.Kerayitler bu dönemde, bugün Urga,(Ulan-Bator) Ģehrinin
bulunduğu sulak arazide yaĢıyorlardı.

Bazı araĢtırmacılar, Nasturi Kerayit Türkleri'nin baĢında Wang


Han'ın bulunduğunu ve bu rahip-kral'a Nasturiler'in Ung Han ya
da Kral Jean dediklerini kabul etmekle birlikte,Jean adlı bir
baĢka Hıristiyan kralında Gürcistan dolaylarında yaĢamıĢ olduğuna
dikkati çekerler.

Kimi araĢtırmacılar ise Rahip Jean'ın XII. yüzyıl baĢlarında Tanrı


Dağları'nın (TiyenĢan Dağları) kuzeyinde yaĢamıĢ pir Türk halkı
olan Kara-Kitaylar'ın(ya da Kara Hitaylar'ın)lideri olması
gerektiğini ileri sürerler. Kısmen Nasturilik ve kısmen de Budizmi
kabul etmiĢ olan Kara-Kitaylar'ın bu lideri, Çin kroniklerinde
YeIu-tashi adıyla geçer ve 1130'a doğru Türkistan'ı fethederek
büyük bir imparatorluk kurmuĢtur;

Rahip Kral Jean kavramında da, tıpkı Agarta'nın lideri kavramında


olduğu gibi, krallık ve rahiplik yönetinileri tek kiĢiye aittir; yani
kral aynı zamanda, en yüksek rahiptir. Bu benzerliğe dikkat
çeken. Rene Guenon, ayrıca, ortaçağda Nasturilik tarikatının,
Agarta'ya yeryüzünde hizmet eden örgütlerden biri durumunda
olduğunu belirtmektedir. "'Rene Guenon« Dünya' nın Kralı» (Le Roi
du Monde)adlı eserinde,Nasturilik tarikatına ve Rahip KraI Jean
kavramına iliĢkin olarak Ģu açıklamayı yapmaktadır. Ortaçağda,
Rahip Jean Krallığı denilen esrarengiz bir ülkeden sık sık söz
edilirdi. O zamanlar, söz konusu merkezin {yani Agarta'nın] dıĢ
örtüsü' olarak belirtilebilecek kısım, geniĢ, ölçüde Nasturiler
onlara doğru Veya yanlıĢ olarak bu isim verilmiĢ ve
benimsenmiĢtir. Ve sabiiler tarafından teĢkil edilmiĢ bulunuyordu.

«Buarada belirtmek gerekir ki, Lamaizm ile bağları olduğu açıkça


görülen Nasturiler'in,anlaĢılması hayli güç görünmesine karĢın,
Ġslamiyet'in baĢlangıç dönemlerinde önemli bir etkinlikleri olmuĢtur
( ... ). [Rahip Jean Krallığı konusunda] olguları karıĢık hale
sokmuĢ olan Ģey Ģudur ki ; Rahip Jean ünvanını taĢıdığı ileri
sürülen kralların sayısı dörde kadar çıkarılır ve her birinin ikamet
yeri olarak değiĢik bir bölge gösterilir. Bu bölgeler Ģunlardır.
Tibet veya Pamir ,Moğolistan, Hindistan ve Etyopya. Fakat
mümkündür ki, [bu değiĢik bölgelerde] tek ve aynı bir kudretin
[yani Agarta'nın] çeĢitli temsilcilikleri söz konusuydu . Nihayet,
islamiyet'in yayılıĢ döneminden itibaren Rahip Jean aĢikar
[durumda] olmaktan vazgeçecek ve zahiren Dalay Lama tarafından
temsil edilmiĢ olacaktı.»

On ikinci yüzyıl tarih incelemelerinde, Rahip Jean' ın ünü


yayılırken, enteresan tesadüfler saptanabilmiĢtir.Templier
Tarikatı 1118'de kurulmuĢtu .. 1l84'te ozan ve Templier
ġövalyesi Wolfram von Eschenbacn’in tüm Kutsal Grail
efsanelerini özetlediği, Titurel isimli eserini yazdı. Kutsal Grail ile
Asya'nın bağlantısını üstü kapalı olarak söylemiĢ ve kutsal Grail’i
bir taĢ olarak tasvir etmiĢtir: « und dieser Stein ist Gral
genannt» Chintamani TaĢı ve Shambhala'dan mı bahsediyordu
kendisi? Ozan Escbenbach Titurel'in 500 yıldır yaĢamakta
olduğunu iddia ediyordu. Bu Rahip Jean'ın 562 yaĢında sona eren
yaĢıyla acayip bir paralelliktedir.

Eschenbach gerçekte, daha o zaman Rahip Jean öyküsüyle Kutsal


Grail Lejandı'nı (efsanesini ) birleĢtirmiĢti. Onun Parsifal'i, kutsal
kupa'yı (Grail) veya taĢı, Asya'ya taĢıdı. «Böylece görmekteyiz
ki, Avrupa Birliği'nin Sırrı, Rablerin Asya'ya ait Rabbi'nin
görülmemiĢ ebedi öyküsünde ihtiva edilmektedir,» diye yazıyor
Manly Hall. Çok anlamlıdır ki, Wolfram von Eschelenhach,
Templier Tarikatı'nın bir Ģövalyesi idi. Böylece o Templi
Tarikatı'nın gizli öğretilerinden haberdar olmuĢtu.

Bölüm 4

Agarta Ġnisiyesi Apolionius

Gizemli Ülke'de, yönetici Hiarchos ile Apollonius arasında Ģöyle


bir konuĢma geçer: «Apollonius oturduğunda, Hiarchas, 'HerĢeyi
bilen insanların arasına geldiğinize göre, bana istediğinizi sorun,
dedi. Böylece, Apoltonıus onlara, onların da Yunanlılar gibi,
kendini bilmenin zor olduğunu düĢüneceklerini umarak, kendilerini
bilip bilmediklerini sordu, Fakat, Hiarchas onun hatasını düzeltip
de; Bizler, kendimizi biIerek [iĢe] baĢladığımız için, herĢeyi
biliriz. Hiçbirimiz, önce kendisini bilmeden, bizim felsefemize
yaklaĢmaz deyince, Apollonius ĢaĢırmıĢtı ..... Apollonius,
[Hiarchas'a]. kendilerini ne zannettiklerini sorarak devam etti ve
Hiarchas yanıtladı, 'Tanrı.' «Apollonius, 'Neden?' diye sordu .
'Çünki, bizler iyi insanlarız.'»
Life of Apollonius, der. G.W. Bowersock, çev. C.P.
Jones,Baltimore, Maryland.
Penguin Books, 1970

Hıristiyan Kilisesi, Tyana'h Apollonius'u bir mıtolojik· varlık veya


sonunda ġeytan'ın bir ajanı'na dönüĢtürmek için tüm gücüyle
herĢeyi yaptı. Apollonius'un mucizeleri, aĢağıdaki ifadelerinde,
Justin Martyr'in zihnindeki Ģüpheden gördüğümüz gibi, Kilisenin ilk
Babaları'nı rahatsız etmiĢti. Justin Martyr Ģöyle söylüyordu:

«Nasıl oluyor da Apollonius'un tılsımları dalgaların hiddetini ve


rüzgarların Ģiddetini ve vahĢi hayvanların hücumunu engellemek
gücüne sahip olabiliyor ve Rabbimiz'in mucizeleri sadece
tradisyonlarda korunurken, Apollonius'un kiler, tüm izleyenleri
saptıracak Ģekilde, böylesine çok ve hali hazırdaki gerçekler
içinde gerçekten tezahür etmiĢ olabiliyor?»

Apollonius'un gerçekliğini, Tarihin Ģahadeti ispat eder .Roma


tarihi, Ġmparator Caracalla'nın Apollonius'un hatırasına hürmeten
bir türbe inĢa ettirdiğini ve Alexander Severus'un ise kendi özel
tapınapına Apollonius'un bir heykelini koyduğunu söyler.
Roma'daki Capitoline Müzesi, halen Apollonius'un bir büstünü
muhafaza etmektedir.

Roma imparatoru Septimus Severus'un ikinci esi Ġmparatoriçe


Julia Dorma, Tyana'lı Apollonius'un yaĢamına öyle bir ilgi
göstermiĢti ki, Ġ. S. aĢağı yukarı 200 yılında o'nun biyografisini
yazması için Flavius Philpstratus'u görevlendirmiĢti. Tyana'lı
Apollonius"Hz. Ġsa’nın çağdaĢı olmasına rağmen . Philostatus'un
ödevi imparatoriçenin kendi emrine verdiği, Damis'in Güncesi;
Moeragenes'in Kitapları ve Apollonius'un doksanyedi mektubundan
ötürü, 4 Ġncili yazan 4 havarinin ödevinden daha az zor durumda
değildi. Flavius Philostratus'un kitabının dökümantasyonu,
görünüĢte inanılmaz Ģeyleri tasvir etmesine rağmen gene de
değerlidir .
Tyana'lı Apollonius’da, Ģimdiki Türkiye'de bulunan ve o zamanlar
Kapadokya denilen ülkenin' Tyana' isimli kentinde, tıpkı Hz. Ġsa
gibi, Ġsa'nın doğduğu yıl olarak kabul edilen Ġ.S.4. yılda
doğmuĢtu. Uzun boylu, yakıĢıkIı ve çok zeki idi .14 yaĢında iken,
okul hocaları kendisinden daha fazla birĢey bilmedikleri için
artık ona öğretmenliği bıraktılar. 16 yaĢında kendi W. Aesculapius
tapınağına adadı ve Fisagoryen rahip oldu. Bu zahit yaĢam tarzı,
çok geçmeden onun Ģifacılık ve durugörü melekelerini ĢaĢırtıcı
derecede geliĢtirdi.

Apollonius, aynı zamanda, sosyal adalet üzerine güçlü bir ideali


benimsedi ve fakirleri sömürenlere hucum etmeye baĢladı ..
Philostratus, fakir halk için çok pahalı hale gelen tahıl üzerine
yapılan spekülasuyon ile ilgili bir olaydan bahseder.

Hayretler içerisinde kalan genç Apollonius’un Mısır tüccarlarına


Ģöyle hitap etmiĢti: «Toprak hepimizin anasıdır, çünkü adildir.
Fakat siz, adil olmadığınız için toprak sadece kendi annenizmiĢ
gibi hareket ettiniz.

Nadim olmadığınız takdirde onun üzerinde kalmanıza izin


vermeyecegim» Apollonius'ın tehdidi arzu edilen sonucu yaratmıĢ
ve vicdansız spekülatörleri durdurmuĢtu, Bu genç Neo Fisagoryen
rahibin yaĢamında önemli bir olay, bir Daphnean Apollo rahibinin,
tanrıların emri ile, üzerinde diyagramlar iĢlenmiĢ birkaç ince metal
levhayı kendisine getirmesi ile vuku buldu; Bu, Fisagor
yolculuğunda fil figürleriyle geçtiği çöller, nehirler ve dağların
bir haritasıydı ve diğer semboller Filozofun Hindistan'a giderken
izlediği yolu gösteriyordu. Apollonius aynı yolu, izlemeye karar
verdi ve bu yolcuğu boyunca gerekli yardımcı vasıtaların hazırlığını
yaptı·'

Babilonya'ya vardığında, alıĢıĢmamıĢ davranıĢı, Kralı cezbetti ve


Kral, ülkesinde uzun süre kalması için Apollonius'u davet etti.
Nineve'de Apollonius, sadık yoldaĢı, gözbebeği ve yol rehberi olan
Suriyeli Damis ile karĢılaĢtı. Halen mevcut olan öykülerinde
görüldüğü gibi, Hindistan ve Tibet'teki yolculuklarında uzun süre
Damis ile birlikte idi. Apollonius ve Damis, uzun ve ağır bir
yolculuk sonra Indus'u geçtiler ve Ganj Nehri yönünü izlediler.
Ganj Vadisi'ndeki herhangi bir noktada Kuzeye, Himayalar'a
döndüler ve 18 günde dağ silsilelerini yürüyerek tırmandılar. Bu
seyahat onları, Tibet veya Nepal’in kuzeylerine götürmüĢ
olmalıydı. "Apollonius, bir Plana (haritaya) sahipti ve

Üstadlar'ın Mekanı’nı tamamen biliyordu. Hedeflerine vardıklarına


kanaat getirdikleri zaman acı Ģeyler vuku bulmaya baĢladı…
Geldikleri yolun, arkalarından aniden kaybolduğunun acaip hissine
kapıldılar. Öyle bir yerdeydiler ki,kendini ĠllüzyonIarla saklayan
bir bölgeydi; pozisyon ve hareketini değiĢtiriyor ve yolcuların yer
üzerinde bir iĢaret saptamalarına imkan vermiyordu. Benzer
olaylar,yüzyıllar sonra,' «tanrıların unutulmuĢ arazisi»'ni geçerken
yerli rehberleri tarafından terk edilmis birçok kasif tarafından da
rapor edilmiĢtir. Bunlar, Philostratus'un rapor ettiği
acaip olayların bir doğrulamasıdır.

Ansızın Apollonius ve Damis’in önünde esmer derili bir çocuk belirir


ve Apollonius'un Grekçesi ile onlara, sanki geliĢini bekliyormuĢ gibi
hitap eder: «Refakatinizdekiler burada durmalı, ancak siz
olduğunuz sekilde gelmelisiniz. Çünkü, Üstadlar'ın kendileri bu
emri veriyorlar.»

'Üstadlar'kelimesi, Tyana'Iı Apollonius'un kulakIarında Pisagor'u


çagrıĢtırdıgı için, hamalları ile eĢyalarını memnuniyetle bırakarak
yanına sadece yoldaĢı Damis i aldı. Apollonius, Iarehas veya
Hiarchas (Kutsal Hükümdar) isimli ve bilge insanların en 'yüksek
yöneticisi olan' Kral'a takdim edildiğinde, elinde vermek üzre
olduğu mektubun kapsadıklarının" o'nun tarafından tamamen
bilindiğini gördüğü zaman oldukça ĢaĢırdı. Öyle' ki Kral, o'nun
geride kalan ailesini ve Kapadokya'dan uzun seyahatinin tüm
olaylarını da biliyordu.

Apollonius, bu Trans Himalaya ülkesinde birkaç ay . kaldı e :


Apollonius ve Damis, misafirlikleri sırasında, içinden parlak
mavimsi ıĢık ıĢınlarının çıktığı kuyular gibi inanılmaz Ģeylere tanık
oldular.' «Pantarbe’’ veya ıĢık tasları öylesine ıĢık yansıtıyordu ki,
gece gündüze dönüyordu. Benzer mucizevi lambalar 19. Yüzyılda
Father Huc tarafından da görüldüydü. "Damis'e göre, bu Ģehrin
ahalisi, güneĢin gücünü faydalı hale getirebiliyordu. Bilge insanlar,
kendilerini 1m 'ye kadar yerden levite edebiliyorlar ve havada
kayıp gidiyorlardı.Apollonlus, bir seremoni sırasında, elearindeki
değneklerle yere vuran bilgelerin havada uçtuklarını gözlemledi.
Benzer olay, 20. yüzyılda bilgili

David-Neel tarafından Tibet'ten rapor edilmiĢti, böylece


Philostratus'un öyküsü onaylanıyordu. Bu kayıp Ģehrin yerlilerinin
bilimsel ve zihinsel baĢarıları, Apollonius'u öylesine etkilemiĢti ki,
Kral Hiarchas, «HerĢeyi bilen insanların ülkesine geldiniz.» dediği
zaman sadece baĢını eğerek bunu kabul etmiĢti.

Damis, kendilerinin bu Himalayalı ev sahiplerinin «dünya üzerinde


ve aynı zamanda da dünya üzerinde yaĢamadıklarını»
söylemektedir. Bu gizemli cümlenın anlamı, o bilgelerin, spiritüel
ve fiziksel her iki dünya'da aynı anda yaĢamaya" muktedir
olduklarımıydı veya onlar, uzak planetlerle haberleĢme vasıtalarına
mı sahipti ?Buraya değin anlatılanlardan görüldüğü kadarıyla
komünal olduğu anlaĢılan sosyal sistemlerini Apollonius Ģöyle
tanımlamaktadır: «Dünyanın tüm zenginliklerine malik ne var ki
hiçbir Ģeye sahip değiller.» Bu ülkenin insanlarının ideolojilerine
göre, Kral, HiarchaS, «Tüm Evren Canlıdır» Ģeklinde bir kozmik
felsefe savunmaktaydı.

Veda zamanı geldiğinde, Apollonius, dağarın bilge Ġnsanlarına Ģöyle


söyledi: «Size kara yolu ile geldim ve siz bana yalnızca deniz
yolunu değil, fakat bilgeliğinizle gôğün yolunu da açmıĢ
bulunuyorsunuz.. Bu Ģeylerin hepsini Grekler'e gôtüreceğim,
Tantalus Kadehi'ni eğer boĢuna içmemiĢsem, sanki Ģimdi
buradaymıĢım gibi sizinle konusmaya devam edeceğim» Bu açık
ifade,telepatik haberleĢme yöntemini belirtmiyor mu?

Apollonius, buradaki 'Spiritüel Üstadları'ndan iki misyon aldı.


Birincisi, geleceğin önemli tarihsel yerlerine,belirli miknatıslar
veya tilsımlar gömecekti.Onlar, Acaba Shambhala Kulesindeki
mucizevi Chintamani taĢı,nın parçaları mıydı?Ġkincisi, Apollonius,
Roma despotizm’ini sarsacak ve kölelik üzerine kurulu bir rejimi
yumuĢatacaktı.

Apollonius ve Damis, yavaĢça, uzun batı yolculukları için


Hindistan'ın düzlüklerine indiler. Sonuç olarak Smyrna'ya (Ġzmir )
ulaĢtılar ki Hiarchas'a göreApollonius, Palame des son
enkarnasyonunun heykelini bulacaktı. Damis Dam Bilge kralın tam
iĢaret ettiği bölgede bulunan heykelin örtüsünü kaldırmakta
Apollonius'un hiçbir endiĢe göster mediğine Ģahadet etmektedir.

Apollonius Ġtalya'ya ulaĢtığında, otoriteler arasından


soruĢturmaya tabi tutuldu. «Neron hakkında ne düĢünüyorsun?)
sorusunu Apollonius Ģöyle yanıtladı: «Onun Ģarkı söylemesini asilce
bir davranıĢ olarak düĢünebilirsiniz, fakat ben onun susmasının
kendisi asilce bir davranıĢ olacağını sanıyorum.»

Roma hükümetinin filozofları tasfiye ettiği bir zamanda bunun gibi


birĢey söylemek tehlikeli
Bir kılkırtılmanın yaratıImasıydı. Çok geçmeden Apollonius,
ĢaĢırtıcı bir olayın Vuku bulmasıyla, kendini Roma Mahkemesi ile
yüzyüze buldu. Savcı, Apollonius'a yüklenen suçlarla dolu tomarı
açtığı zaman,harfler ve kelimeler, gözleri önünde eğrilip
bükülmeye ve yok olmaya baĢladılar. Ġddiaların yerine sadece bir
boĢ tomar kalmıĢtı ve Mahkeme Apollonius'u serbest bırarakarak
gitmesi
için zorlamıĢtı. Öte yandan, Ġmparator Vespasian döneminde
hikmeti öylesine ödüllendirilmiĢti ki, Roma Ġmparatorluğu'na
danıĢman olarak atanmıĢtı. Vespasian’ın oğlu Titus tahta çıktığı
zaman,Apollonius hükümette ılımlı danıĢmandı. Yeni imparator
ekleyerek Ģöyle der; Kendim ve ülkem adına, size tesekkürlerimi
sunarım ve onlar unutulmayacaktır.»· .

Kendisini Ģeref misafiri olarak davet eden Olimpiyat yurtları


organizatörlerine mektubunda, Apollonius Misyonunun amacını
açıklar:{{Olimpiyat oyunlarında hazır bulunmam için beni davet
ediyorsunuz ve bu nedenle bana elçiler gönderdiniz. Eğer ahlaki
mücadelenin daha büyük arenasını terketmemi gerektirmeseydi,
fiziki rekabetlerinizin birĢeyircisi olmak üzere gelirdim.)}
Ġmparator Tius sadece 2. yıl hüküm sürdü ve halefi ise;.
Apollonius'u dinlemeyecek kadar zalim ve gururlu kardeĢi Domitian
dı . Apollonius'un Doğulu görünümü, sakalı ve uzun
saçları,Domitian'ın öfkesini uyandırdı. Apollonius 85 yaĢındaydı ve
kutsiyete saygısızlık ve fesat ile yani Roma'ya karĢı faaliyetlerle
suçlanmaktaydı. Uzun boylu ve heybetli Apollonius, çocukluğunu
bildiği Domitian'a, küçümseyen ve tepeden bir bakıĢla baktı.
Patrisyenler (Soylular), Neron'un günlerindeki yargılınımı sırasında
vuku bulan inanılmaz seyleri hatırlayip telaĢa düĢtüler. Domitian
ve mahkeme(Tribunal),

Apollonius'un sonuçta suçu kabul etmesi Ģartı ile, bilgeye


yöneltilen suçlamaların bazılarını geri almakla olayı ört bas etmek
gibi beceriksizce bir giriĢim ve teklif te bulundular, Ġmparatorun
karĢısında durup, pelerinini bedenine sararak Ģöyle söyledi.
«Bedenimi hapsedebilirsiniz, fakat ruhumu asla ve hatta bedenime
dahi dokunamayacaksınız .. :» Daha sonra, halk localarında oturan
binlerce Romalı yurttaĢın önünde mahkemenin ıĢık tufanı içinde
gözden kayboldu .

Ġ.S. 96 yılında, ve 100 yaĢında iken kısa bir süre için durduğu
Efes'teki bir söylev sırasında, toprağa korkunç bir bakıĢ atfetti,
üç adım ilerledi ve bağırdı: «Vurun despota, vurun» Bu açık hava
söylevine katılan ahalinin çoğu gibi, tüm Efes kasabası sarsıldı ve
ĢaĢırdı.

Daha sonra Apollonius hayretle Ģöyle söyledi: ‘’Athene adına, iĢte


tam Ģimdi despot katledildi.’’ (Despot Domi tian). O
devirde,Roma'dan yola çıkan posta ve haberler birkaç günde
buralara enĢirdi. Posta kuryesi oraya vardığında, Roma'da
imparator Domitian'a yapılan bir suikast bildirisi getirdi. Dahası,
Apollonius'un tarihsel söylevini vermekte olduğu tam o anda
suikast olayı vuku bulmuĢtu.
Apollonius'un ölümü ve gömüldüğü yer, tarihte kaydedilmemistir,
yüz yıla ulaĢtığı bilinen yaĢamını daha fazla sürdürebilir miydi?
Himalaya ötesinde, üstadların mekanına geri dönmüĢ müydü?

Roma'nın Ġmparatorluk döneminin talihli devri olan, BeĢ Ġyi


Ġmparator'un çağını açmasından ötürü Apollonius'un misyonu
baĢarıyla tamamlanmıĢtı. Bu imparatorların isimleri:
Nerva,Trajan, Hadrian, Antoninus Pıus ve Marcus Aurelius idi.
Son ikisi büyük idalist ve düĢünür idiler. Gerçekte Maicus
Aurelius, Kralların filozof olmadıklarında insanların Altın Çağ'ı asla
göremeyeceklerine inanan Eflatun'un duasına bir cevap ve bir
filozoftu.

Apollonius'un, Roma'nın BeĢ Ġyi Ġmparatoru'nun geliĢinin zeminini


hazırlamasında görüldüğü gibi, Majlar'ın, insanlık için hiçbir Ģey
yapmadıkları Ģeklindeki genel iddia yanlıĢtır. Belki üzücü olan Ģu
ki,beĢer iliĢkilerinde Kalbin Öğretisi'ni ortaya koymaya çalıĢan
rehberlerinin teĢebbüslerine, insanlık, daima karĢı koymaktadır.

Bölüm 5

Asya'da Yeraltı Tünel Sistemleri

Hindular'a ait bir efsanede, Orta Asya'nın altındaki son derece


güzel bir uygarlıktan bahsedilmektedir; Himalayalar'ın kuzeyinde,
muhtemelen Afganistan'da yada Hindu KuĢ Dağları'nın altında bazı
yerartı kentlerinin buıunduğu söylenir. Bu yer altı Cenneti'ni,
dünyanın yüzeyı ile nadiren irtibat kuran bir altın insanlar ırkı
iskan etmektedir. Zaman zaman, bırçok yönlerden yukarıya doğru
uzanan tünellerden geçerek dıĢ dünyaya çıkarlar. Tünellerin
giriĢlerinin Doğu'nun kadim kentlerinin bazılarında saklı olduğuna
inanılmaktadır. Nitekim, Hindistan'da ki Chandore Dağ
sıraları'ndaki Ellore ve Ajunta mağaralarında tünel giriĢĠerinin
bulunduğu rivayet edilir.

Smith, Warren, This Hollow Earth, London, Sphere Books, 1977,


Sovyet bilgilileri, Azerbaycan'da bulunan «Dipsiz Kuyu» ile hayli
ilgilenmiĢlerdir. Halkın belirttiğine göre bu kuyudan, insan
seslerinin "yanı sıra gök gürültüsü gibi sesler çıkmakta ve zaman
zaman da duvarlarında mavimsi bir ıĢık görünür gibi olmaktadır.
Peter Kolosimo, «Zamansız Dünya» Timeless Earth adlı kitabın da
bu konuda Ģu bilgileri vermektedir:

{{Bilginler bu gibi belirtilerin sık sık görüldüğünü biliyor ve


doğaüstü bir yanı olmadığına inanıyorlardı.Ġçlerinden birkaçı
kuyuya indiyse de,sonunu göremediğinden, çevreyi incelemeyi
tercih etti. Çevredeki yarıkları incelerlerken, kuyu ile, herhangi
bir bağlantı bulmayı umuyorlardı. Nitekim beklediklerinden de
fazlasını buldular. Burada, Gürcistan'da bulunan ve Kafkaslar
boyunca uzanan daha baĢka tünellerle bağlantılı olduğu ortaya
çıkan [akıl almaz] bir tüneller Ģebekesi mevcuttu.

«Önce tarihöncesi mağaraların söz konusu olduğu sanıldı.


Gerçektende, giriĢin biraz ilerisinde duvar resimleri, üzeri kazılı
taĢlar ve insan kalıntıları gün ıĢığına çıkarıldı. Bundan sonra,
daha derinleĢtirilen incelemeler, kemiklerin resimlere oranla çok
dalıp, sonraki dönemlere ait olduklarını ortaya koydu. Mağaraların
büyük bir bölümününde,dağların bağrına açılmıĢ, çığlarla tıkanmıĢ,
girilmesi ve gezilmesi güç tünellere çıktığı anlaĢıldı . . Ama bu
haliyle bile, bu tüneller ağı yeterince ĢaĢırtıcı nitelikteydi. Küçük
yuvarlak alanlara çıkan geniĢ koridorları vardı ve bu alanlardanda
baĢka yollar, tuhafviçi boĢ kovuklar,kuyular, küçük bir çocuğun
geçmiyeceği kadar daracık kanalcıklar ayrılıyordu.

Bir süre ilerlenebilecek tek büyük galeri, son derece geniĢ,


yüksekliği 20 metreyi aĢan ve akıllı yaratıklar tarafından
açıldığına hiç kuĢku olmayan bir yeraltı alanına çıkıyordu. Ama
niçin açılmıĢtı bu alan? Hiç iz bulunmayıĢı, varsayım öne sürmeye
olanak sağlamıyordu.Gizemin çözümü, herhalde daha ilerde, girme
olanağı bulunmayan bölümlerde olsa gerek»
Peter Kolosimo aynı eserinde, bu türlü yapay galeri Ģebekelerine
çok geçmeden Gürcistan'da ve tüm Kafkas bölgesinde de
rastlanıldığına değinerek Ģöyle devam ediyor:

«Kafkas galerilerinin asıl büyük giriĢleri son derece düzenlidir. Dik


duvarları,daracık kubbeleriyle dünya dıĢı ve çok güzel bir
görünümü vardır. En garip yanı da, bunların Orta Amerika'daki
tünelleri andırması, hatta tıpatıp benzerleri olmasıdır.

«Sovyetler Birliği'ndeki bu türlü galerilerin dıĢarıya açılma


mağaralarında garip duvar resimlerine rastlanır;Dünyanın hemen
hemen her yanında bulunan bu resimlerin kime ait olduğu, ortaya
akıl almaz soruların atılmasına yol açmıĢtır. Bu semboller arasında
her yer de var olan swastika'yı sonsuzluğun iĢareti olan Spiralide
sayabiliriz.

«Bu tünelleri kim ve hangi amaçla açmıĢtı?Bir Grup Sovyet


arkeoloğuna göre, [Kafkaslar, Gürcistan ve Azerbaycan
bölgelerinde bulunan] bu tünel sistemleri, Ġran yönünde ilerleyen
ve yalnızca Amu Derya Nehri (Türkmenistan ile Sovyetler
Birliği,Afganistan sınırları yakılarında bulunmuĢ olan tünellerle
değil, aynı zamanda orta-batı Çin [Doğu Türkistan ve güney
batısı], Tibet ve Moğolistan labirentleriyle de birleĢen, devasa
Bir yer alti damarları sisteminin bir parçasıdır.» .

Bu yer altı galeriler Ģebekesinin bir diğer ilginç örneğide,


Türkistan'da, mağaralı tapınaklar vahası Tunhuang'ta karĢumıza
çıkmaktadır. Tun-huang kentinin 16 km. kuzeyinde, ‘’Bin Buda
Mağarası» diye bilinen, yapay mağaralardan oluĢmuĢ bir magara
topluluğu vardır. Ivar Lissner bu mağaralar sistemine iliĢkin Ģu
bilgileri vermektedir:

Tun-huang'ta, bu garip mağaralar çoğunlukla bir koridor boyunca


birbirine bağlanıyor ve bu koridor arkasında bir ya da birkaç
büyük salonun bulunduğu bir giriĢ salonuna götürüyordu. Aynı
yükseklikte açılmıĢ mağaralar bir tür trabzan ile birbirine
bağlanıyordu. Öyle ki, bir tapınaktan ötekine geçilebiliyordu.
Ġçeride, dip duvarlarda, kilden heykelcikler bulunan oyuklar vardı,
yan duvarlara da çok güzel sahneler resmedilmiĢti.»

Ġlginç bir yeraltı yapısı sunmasının Yanısıra,içerisinde bulunan


gizemli eserleriylede arkeologların dikkatini üzerinde toplamıĢ olan
Tun huang'daki mağaralar sistemi, hakkındaki çeĢitli söylentilerle
daha değiĢik bir anlam kazanmaktadır. Peter Kolosimo Bu
Dünya'dan değil» ( Not of This World) adlı kitabında bu
söylentilere değinerek Ģöyle yazıyor:

Sözgelimi, ilk mağaraların Budist keĢiĢler tarafından değilde,


buraya onlardan birkaç binyıl önce gelmiĢ olan 'biri' tarafından
kazıldığı; bu mağaraların, Orta 'Asya'nın geniĢ bölgeleri altında
uzanan ve bir dünya dıĢı ırkın tasavvur ve tahayyül edilemez bilim
sırlarını koruyan efsane ġambala ve Agartha krallıklarının tünelleri
olan galeriler labirentine bağlandığı, hatta galerilerin ilk
bölümünün kimi Budist rahipler tarafından, aĢağıda gizlenmiĢ
hazineleri haydutların eline geçmesin diye, çökertildiği dahi
söylenilmektedir.»

. «Orta Asya’da Tun·huang'a benzer baĢka bölgelerde vardır»


diyen Ivar Lissner, Yün-Kang, Lung Men (Loyang yakınlarında), Lu
Lan ve Kızıl 'mağara sistemleri'nin,bunlardan ancak birkaçı
olduğunu bildirmektedir.

Tünellerden söz edildiğinde, Asya'nın burada çok az bir kısmı


belirtilmiĢ olan tünellerle dolu yeraltı yapısının yanısıra, Güney
Amerika'daki tünel sistemlerini ve özellikle Ġnkalar tarafından
kullanılmaları anımsamadan geçmek mümkün değildir ...
AraĢtırmacılar tarafından kullanılmıĢ olan ustaca yapılmıĢ muazzam
tünel sistemlerini uzunuzun anlatırlar .. Ancak, araĢtırmacılara
göre, Ġnkalar her ne kadar bu tünellerin varlığını biliyor ve
bunlardan .yararlanıyor idiyselerde, bunların kimler tarafından
yapılmıĢ olduğundan onlar da habersizdiler.

Öte yandan, Brezilya ormanları altında, Amazon bölgesinin balta


girmemiĢ ormanları altında, Pauh Gregor, Albay Fawcett gibi
birçok araĢtırmacının belirtmiĢ olduğu labirentler, mağara
sistemleri, katakomplar tüm görkemiyle uzanmaktadır ve bu
bölgelerdeki yerlilerin bu yeraltı yapılarına iliĢkin ilginç inanıĢları
vardır.

Yerlilerin efsanelerine göre, uzaktan gelen Tanrısal yaratıklar


buralara sığınmıĢ, dehlizlede Yer'in kaynayan merkezine kadar
inmiĢler Ve orada yerleĢmiĢlerdir.Mayalar da benzeri efsanelere
sahiptir. Bir Maya efsanesine göre, Yukatan'da dünyanın
merkezine kuyu vardır.Ustaca açılmıĢ olmalarının yanısıra, uçsuz
bucaksız bir Ģekilde yerin derinliklerinde kaybolan, ya da gayet
zekice planlı bir Ģekilde birbirlerine bağlanarak labirentlerle
kıyaslanamayacak derecede mükemmel bir ağ örneği sunan
Ģebekeler oluĢturan yapay ya da doğal gôrünümlü galerilere sadece
Asya'da veya Amerika'da değil, dünyanın hemen' hemen her
yerinde rastlamaktadır. Kolosimo konuya iliĢkin olarak Ģunları
söylüyor:

«Gezegenimizin hemen hemen her yanında bu gibi tünellerin


kazılmıĢ olması gerçekten garip. Bu konu üzerinde biraz daha
durmalıyız. Güney Amerika'dan baĢka,California'da, Virginia'da,
Okyanusya'da, Hawaii, Adaları'nda buradaki tünellerin birkaç
adayı birbirine bağladığı iddia edilir..Asya'da, Ġsveç'te,
Çekoslavakya'da, Balear adalarında ve Malta'da da ,bu türlü
tünellere rastlanmaktadır. Elli metre kadar bir bölümüne girilmiĢ
olan pek uzun bir galeri de, söylenildiğine göre, lberik
yarımadasını Fas'a bağlamaktadır…

«Az çok her yerde kazılmıĢ bulunan bu dev galerilerin,


gezegenimizin pek uzak noktalarını birbirine bağladığı da söylenilir.
Bu konuda, tanınmıĢ bir Amerikan dergisinin Ekvator muhabirliğini,
yapan gazetesi John Sheppard'ın anlattıklarını hatırlatmak
yerinde olur., John Sheppard, 1944 yazında, Kolombiya sınırında,
tipik bir Tibet dua değirmeni ile tefekküre dalmıĢ Moğol'a
rastladığını yazar. Bu kıĢi, 1933'te resmen ölmüĢ, ama cesedi için
hazırlanan mezara gömülmemiĢ olan On üçüncü Dalay Lama'dan
baĢkası gömülmemiĢ, çünkü bu kutsal kiĢi (Lhasa'da söylendiğine
göre) ölmemiĢ de, yeraltında yaptığı uzun bir yolculuk sonunda
ulaĢtığı kimi din adamlarına göre, lama dininin Budizmi
benimsemeden önce doğmuĢ olduğu yer olan And Dağları'nda duaya
çekilmiĢ.

Bu sorunu biraz deĢmeye çalıĢan kimse, Lama rahiplerinden aĢağı


yukarı hep Ģu karĢılığı almıĢtır. 'Galeriler vardır, dünya henüz
gençken bilimlerini bize vermiĢ olan devler tarafından kazılmıĢtır.

( ... ) Tibetliler'e göre, bu [Asya'daki] yeraltı galerileri


kentlerdir; meçhul bir halkın müthiĢ bir felaketten hayatta kalan
son temsilcilerine sığınak olan kentler. Bu halk,Tibetliler'e göre,
güneĢ ıĢığından mahrum kaldığından yeĢil floresans ıĢıgı çıkaran bir
tür enerjiden yararlanmaktadır ve bu enerji, güneĢ enerjisinden
aĢağı kalmayıp bitkilerin yetiĢmesine elveriĢli ortam hazırlamakta,
insanın ômrünü uzatmaktadır.

AraĢtırmacılar, Eski Sanskrit metinlerinde de,Asya'nın bu ilginç


ıĢıklı yeraltı yapılarından ve içinde oturan bilge kiĢilerden söz
edildiğini bildirmektedirler. Andrew Thomas, Sanskrit dilinde
yazılmıĢ bazı eski metinlerin, Himalayalar' da sönmez lambalarla
aydınlatılmıĢ yer altı saraylarında oturan ve Yılanlar Irkından olan
Nagalar'dan söz ettiğini hatırlatmaktadır.Avustralya UFO
AraĢtırma Derneği BaĢkanı Andrew Thomas, Shambhala adlı
eserinde, bu konuda Ģu bilgileri açıklamaktadır.:

«Değerli taĢlarla aydınlatılmıĢ görkemli magaralarda yaĢayan,.


Yılanlar lrkı'ndan olan Nagazar'ın varlığı, Hindistan'ın eski bilgi
kaynaklarında [Iore] kesin bir Ģekilde belirtilmiĢtir. Son derece
güzel insan simalarına ve Nether Dünyası Patala' dan çıktıklarında
göklerde uçmak yeteneğine sahip olan bu varlıklar, engin
bilgelikleriyle ün yapmıĢlardır. Nagalar ve Naginiler, çoğunlukla
büyük krallar, kraliçeler ve ermiĢlerle olmak üzere insan ırkı ile
evlenmiĢlerdir. Ancak, genellikle gerçekten spiritüel olmayan
insanlara karıĢmayı arzulamazlar.
«Naqa Ülkesi'nin baĢkenti içinde, katakomplar'ın . ıĢığını sağlayan
yakutların, zümrütlerin ve elmasların parıldadığını Bhogawati' dır.

«Gerçekten, birçok Hindu ve Tibetli, Nagalar'in, aynen bir


karınca yuvası gibi tünellerle bağlanmıĢ olan ve daha sıraları içinde
yüzlerce kilometre boyunca uzanan muazzam mağaralarına girmek
ayrıcalığına mazhar olmuĢlardır .»

Bölüm 6

Agartha ve Saint - Yves d’Alveydre


Misyonu

«Genellikle kabul edilmemesine rağmen, denilir ki Avrupanın


azizleri geçmiĢte, Tanrı'nın gazabını Batının üzerinden çekmek için
bır paratoner vazifesi görüyorlardı. Bu,bir bakıma Hindular ile
Budistler arasında geçerli olan Ģu inancı andırmaktadır ki, Yüce
RiĢiler BeĢeri lrk'ın Gözeticileri olmuĢlardır ve oImaktadırlar.
Seylan'da Budistler, bundan sonraki doğumlarının Tanrılar
arasında olması için dua ederler. Yirmi beĢ yaĢındayken
Kalkuta'da muazzam bir dünya mülkünü terk eden ve o zamandan
beridir, Himalayalar'ın kendisine rastladığım yüksek bir yerinde
yetmiĢbeĢ yıldır yoga yapan BengaIli bir keĢiĢ, Kallas dağı
yönünde üstü karlarla kaplı bazı dağ sıralarını göstererek, o
yerlerde Tanrıların lrkımız'ı gözettiklerini ve spiritüel geliĢimini
yönlendirdiklerini
belirtti. Ġlave ettiğine göre, normal beĢeriyet için görünmez olan
bu varlıklar, ErmiĢler tarafından" görülebilirler ve kalpleri saf
olanlar onlar ile irtibat kurabilirler: Sessiz Gözcüler olarak
Dünyanın himalaya Surları'ndan Ġlahi ġefkat ile (beĢeriyeti)
gözetlerler. Koli -Yuga Gecesi uzun süresini tamamlasın ve uyanıĢ
günü tüm uluslar üzerinde ağarsın.»

Saint - Yves d'Alveydre' in «Hint Misyonu» (Mission de I’inde)


adıyla, kendisi öldükten sonra 1910 yılında yayımlanan yapıtı
gizemli bir inisiyatik merkezin tasvirini içermektedir. O zamana
değin Avrupa'da, Agartha ve O'nun Lideri Brahmatma'nın hemen
hemen hiç sözü edilmemiĢti. Gerçi Saint - Yves'den sonra, pek
Ciddi olmayan bir yazar, Louis Jacollot sözünü ettiği (söz konusu
gizemli merkez’e ve Lideri'ne iliĢkin) bilgileri, Hindistan yolcıluğu
boyunca gerçekten iĢitmiĢsede, o'nun aĢırı fantazi üslubuyla
düzenlediklerine güvenmek mümkün değildi.

1924'de ise, pek beklenilmeyen bir olay meydana gelmiĢti: dinand


Ossertdowski, 1920 ve·1921'de Orta Asya içinden hareketli
yolculuğunun beklenmedik olaylarını, «Hayvanlar, Tanrılar» (Bates,
Hommes et Dieux) adlı yapıtında bu eserin özellikle son kısmında
anlatılanlar Saint - Yves'in kine benzer.

Saint- Yves'in Agartha kelimesini kullanmasına karĢın


Ossendowskl'nin Agharti kelimesini kullandığını görüyoruz.
Ossendowski'nin Agharti kelimesini Moğol kaynaklarından ve Saint
Yves'in ise Agartha kelimesini Hindu kaynaklarından sağlamıĢ
olmarından ötürü olsa gerektir.

Bir ruh doktorunun tek oğlu, olarak 1842'de doğan Saint Yves
d'Alyeydre, babası tarafından geçimsiz çoçukların ıslah edildiği
bir tarımsal çalıĢma kampına yollanır, Ġyi ki, Ġstisnai kiĢilikteki bu
çocuğa kurumun müdürü dostluk gösterir, Onu' yatıĢtırır, Josepp
de MaIstre,kardinal Benald ve Fabre d'Olivet'in eserleriyle onda
okuma zevkini uyandırmayı baĢarır. Yoksulluk içinde çırpınırken
yaĢamının ikinci mutluluk verici karĢılaĢması,dul bir bayanla,
Balzac'ın eĢi Madamnanslta' nın yeğeni kontes Keller ile olur.
Keller O'na sevgi ve Ģans getirir; üstelik Vatikan'dan bir soyluluk
ünvanı alır. Mark Saint – Yves d'Alveydre olur. 1909'da ölene
kadar bir sürü hayranı olur ve zengin bir imajinasyon ile ilhamlı
ezoterik eserler yazar; fakat eserleri okültist çevrelerde gerçek
anlamda etkili olmaz.

«Yahudiler Misyonu» (La Mission des Juifs) ve «Egemenler


Misyonu (La Missiondes Souverains) adlı eserlerinde,Saint- Yves
d'Alveydre, Ġlahi IĢığın TaĢıRam adındaki bir Kelt kahramanı
tarafından c 10.000 yıl önce kurulan bir evrensel imparatorluğa
kadar uzanan, beĢeriyetin tahayyüli bir tarihi üzerine yerleĢtirdiği
sosyal ve politik bir organizasyon projesi geliĢtirir: SinarĢi
(Synarelıie) Öğretisinin pratik uygulanmasını tamamlamak ve onu
tüm sanat ve bilim dallarına yaymak için, Saint - Yves d'
Alveydre, mukavva disklerle bir, «evrensel kozmik kuvvet»i r (
Archee) ölçme aleti hazırlar ve bu arkeometre'sini hayran kalan
öğrencilerin önünde çalıĢtırır.

Daha sonra, BeĢeriyetin Yüksek Okült Yönetimi’nin emri üzerine


onu görmek için Paris'e özellikle gelen bir Afgan Prensi'nden Asya
sırlarının özünü edinerek, «Hint Misyonu» (La Mission del'Inde)
adlı eserini kaleme alır. Saint -Yves d' Alveydre'in öğrencileri,
görüĢmenin gerçekliğinden kuĢku duymamaktadırlar ve bu ilgi çekici
eseri, okültizmin baĢlıca kitaplarından biri olarak görmektedirler.

Saint - Yves d' Alveydre, temel tradisyonun korunduğu,


Dünya'nın Merkezi ezoterik konusunu yeniden, ele alır. Ona göre,
dünya yeraltı sistemlerinin merkezi Agarta, Asya'nın göbeğinde,
uçsuz bucaksız bir yeraltı sitesi olarak bulunmaktadır. Milyonlarca
Dwijas , (iki defa doğanlar) ve Yogis (Tanrı'da birlesenler),
SaintYves'e göre, Agarta Ġnisiyatik HiyerarĢisinin en dıĢ dairesini
oluĢturmaktadır. Merkeze doğru ilerlerken onların üstünde 5.000
Pundit'e (bilgin) rastlamaktayız.Gizemli Merkezi'nin en yüksek ve
ona' en yakın dairesi ise, Yüksek Ġnisiyasyon'u temsil eden 12
üyeden oluĢmaktadır. Onların üstünde de sadece, Brahatmah,
evrensel ruh temsilcisi Mahatmalı ve Kozmos'un tüm maddi
organizasyonunun timsali Mahanga tarafından oluĢturulan üçgen
bulunmaktadır;

ÇağdaĢ okültist kaynaklara göre, Saint -Yves D’ Alveydre,


«korkunç sırları» ifĢa etmek ihtiyatsızlığını yapmıĢ olduğunun
farkına vardığından,baskıdan çıkar çıkmaz kitabını imha etmeye
karar vermiĢti. Fakat bir nüsha, imha ediliĢten kurtuldu; eser,
konuya bağlı Ģiler arasında elden ele dolaĢtı ve yazarın
ölümünden sonra yeniden basıldı. Bir doğa bilimci
dökümantasyonuyla ortaya çıkan, yeterince yüzeysel ve yapım
bakımından zengin olan bu mitler derlemesi, okultistleri iyice
etkilemiĢtir. Bir çok yazarlar ya da gizli topluluk kurucuları,
Agarttha'nın giriĢini (belirli bir yere) yerleĢtirmeye çalıĢtılar.
Bazıları oraya giderek,orada yaĢayan yüksek varlıklarla
karĢılaĢmıĢ olduklarını ileri sürdüler. Rene Guenon, . «Dünya'nın
Kralı» adlı eserinde bu konuyu yeniden ele almıĢtır. III. Reich.
zamanında, Göbi Çölü'nü araĢtırmak için seferler bile
tasarlanmıĢtı.

a- Jacques Weisse'in, «Hint Misyonu» isimli Yapıtı Tanıtımı

Bu kitabın eksiksiz adı Ģudur: Avrupa'da Hint Misyonu, Asya'da


Avrupa Misyonu, Mahatma problemi ve çözümü.

Okuyucu Ģimdiden anlamıĢtır ki, Avrupa Misyonu, Hz. Ġsa'nın,


genel Ģuurun yücelmesiyle uyumlu olan sevgi dinini Asya'ya
getirmekten ibarettir . Buna karĢılık, Hint ise, Budist ve
Brahmanist kültlerin bilgelik ve bilimin Avrupa'ya taĢımak
misyonuna sahiptir. Budist kültün belirleyici özelliği, bilgelik'tir.
Brahmanist kültün ki ise, Evrensel Bilim'dir. O halde, beyaz ırkın
misyonu hiç de Asya'ya bilimin öğretimini yapmak değildir. Gerçek
olan bunun tersinedir, bizim maddeci bilimimizin gürültücü ve
rahatsız edici ıcraati, Doğu inisiyatik merkezlerinin biliminin
icraatiyle mukayese bile edilemez. Batı'nın peĢinde koĢtuğu tüm
sonuçları; görünen ve görünmeyen dünyayı yöneten yasalara
ahenktar bir biçimde ve uygun olarak, çok daha ustalıklı ve sade
olan sayısız yöntemlerle Asyalılar, çoktan beri elde etmiĢ
bulunmaktadırlar.

O halde Asyalı bilgeler Ģimdiye dek niçin bize açık bilgilerini


vermediler,' diye sorulabilir. Çünkü biz
bu bilgileri, politik hırslarımızın kumanda ettiği ahenksiz,
amaçlarımız uğruna kullanacaktık da ondan."
Bununla birlikte, Hakikat'in, kuyusundan çıkması gerektiği ve
Ġncil'in Ģu sözünün gerçekleĢmesi gerekeceği zamanlar
yaklaĢmaktadır: « Aydınlığa çıkarılmayacak saklı ve bilinmeyecek
gizli hiçbir Ģey yoktur.» (Matta" bap -10/26. bap - 4/22.
Luka,bap - 8/17 ve 12/2.)

Bu nedenledir ki, 1875'den beri, yani Balık burcu astronomik


çağının bitiminden 25 yıl önce, Asya inisiyeleri, varlıklarını vakur
bir yavaĢlıkIa belli etmeye (açıklamaya) baĢladılar. Madam
Blavatski, çağdaĢ bilgelik Üstadları'nın varlığından söz eden
kitapları yazanlardan biri oldu. Tüm teozofik hareket ve yayınları
da, onların sözü geçerliğini destekledi. Saint - Yves d' Alveydre,
Asya'nın büyük Ġnisiyatik Üniversite'si Agartha ve Lideri
Brahatmah konusunda, Ilk aydınlatıcı bilgileri getirdi.
Brahatmah,Evrensel Ruhani Lider rolünü yada ÇağdaĢ Dünya'nın
Büyük Eğitici'si rolünü oynar. Bu rol, esas olarak, ilk sosyal Güç
ye Eğitim Kudreti'nin ortaya çıkmasıdır. Demek ki, Agartha'nın
Üniversite HiyerarĢisi, tamamiyle silahsızlanmıĢtır ve zor
kullanmamakta kararlıdır : saldırılan olduğunda bile.O halde hiçbir
savunma olanağına sahip değiller, diye düĢünülebilir.Ancak hiç de
böyle değildir; gezegenimizi infilak ettirmek olanağı veren fizik
bilimleri ve ona uygun bir psiĢik bilimleri olduğuna göre;

Fakat, uygarlaĢtırıcı iĢlevini ifa etmek ve binlerce tradisyonu


intikal ettirmek 'için Agarta, Avrupa’yı XIX. yüzyıla dek
varlığından habersiz Bırakmayı tercih etmiĢti. Özet olarak
vermemiz gerektiğinden, Saint-Yves d'Alveydre tarafından Hint
Misyonunda ele alınan tüm konuları iĢlememiz mümkün değil.
Bununla birlikte, bu kitap 1949'da yayımcı Dorbon tarafından
yeniden yayımlanmıĢ olduğundan, kitabın kendisine basvurulabilir.

b - «Hint Misyonu»'nun GiriĢ Bölümü' Özeti

Eğer bir genel dünya tarihi oluĢturulacaksa, bu tarih ancak tüm


dünya beĢeriyetinin Ģimdiye değinki Ģüncelerinin ve olaylarının
tümünün birden objektif olarak alınarak bir araya getirilmesiyle
gerçek olabilir, dolayısıyla böyle bir genel dünya tarihi hiç bir
milletin düĢünce ve olaylarina göre biçimlendirilemez.

SinarĢi kavramının yaratıcısı, çağdaĢ yazarlar arasında Saint -


Yves'dir. Bu kavram, Yalnızca Antikite'den itibaren tüm Dor
Kutsal Metinlert'ride değil, aynı zamanda Ram Devresi’nin tüm
organizasyonunda bulunmaktadır. Saint-Yves', nin «Egemenler
Misyonu» (Mission des Souverains )ve «Yahudiler Misyonu) ,(
Mission des Juifs )' adlı eserlerinde, modern bir SinarĢi'nin
kuruluĢundan itibaren, Avrupa Öğretim Konseyi'nin, doğal ve
kutsal bilimlerin yapısını yeniden kurması için gerekli olan tüm
bilgileri alacağı belirtilmiĢtir . Bunu, Saint - Yves, Ģunları
ekleyerek tasdik ediyor:

«Ram devresine uzanan Paradesa. onun üniversite tapınağı, onun


tradisyonları, onun dört katlı öğretim hiyerarĢisi, bozulmamıĢ bir
halde, Ģu anda hala mevcuttur. Bu kitabı, Agartha'nın Lideri'ne
saygıyla ithaf etmekte bir sakınca görmüyorum'.»

c- «Hint Misyonu» 1. Bölümü: Agartha Organizasyonu

Bu, Saint - Yves'nin yeniden keĢfettiği sosyal ve entellektüel


yapının ve en antik tradisyanun Güvenilir Otorite’sinin içinde
ikamet ettiği Paradesa: -Dünya'nın en eski Üniversitesi'dir.
Dünya’nın Öğretmenleri'nin çağını, Saint· Yves, o dönemde
(1886) Ģu tarihlerle belirtiyordu:
Hz. Muhammed'in dönemi ........ (l886'dan) 1264 yıl önce
Hz. Ġsa'nın dönemi............................ »1886
Hz. Musa'nın dönemi . ..................... »5647
Manu'nun dönemi ............................. »55647

Paradesa Yüksek Rahipleri (Pontif'Ier ) Üniversitelerini kamudan


niçin gizli tuttular? Çünkü, aksi takdirde, onların akıl almaz
bilimleri; BeĢeriyet'e, Kötülüğe, Tanrı tanımazlığa vanti -Christ'e
ve AnarĢi'nin genel Yönetimi'ne karĢı, bizimki gibi silahlandırılmıĢ
olacaktı.Eğer Hristiyanlar, Hz. Musa'nın ve Hz. Ġsa'nın sözlerini
tutarlarsa, yani eğer dünya AnarĢisiyerini SinarĢi'ye terkederse,
o zaman, Sırlar görünür kılınacaklardır.

Saint - Yves d'Alveydre, inisiye olarak doğduğundan,


öğrenebileceklerini saklı tutmak için kimseye söz verme durumunda
değildi (söz vermemiĢti). Ancak; o halde,kendisinin (yani
bildiklerini açıklama durumunun), Ram Devri'nin Kutsal Ana kenti
olan, Agartha'dan izlenilme olanağı vardı. Agartha adı,
eriĢilemez, anarĢiden uzak anlamına gelir. Bu mistik ad, ona,
Irshou Sapınası'ndan sonra; Ġ.O. 3.000 yılında verilmiĢtir.

Agartha nerede bulunuyor? Burada, aĢağıdakilerden baĢka


aydınlatıcı bilgi vermek gereksizdir. Agartha' nın merkezi,
Ram'dan önce, güneĢkenti Ayodhyd'da idi. Ram'dan 3.000 yıl
sonra (Ġ.O. 3.700'de) ilk yer değisikliğine uğradı, Irshou'dan
1.400 yıl sonra (Ġ.O. 1.800'de), milyonlarca Asyalı'nın bildiği,
ikinci bir yer değiĢtirtnesi gerçekleĢti. Onların aralarında,
Himalaya yörelerindeki yeni yerleĢme merkezinin yerini ifĢa
edebilecek hiçbir haine raslanılmayacaktır.

SinanĢik olarak organize edilmiĢ bulunan Agartha ülkesi


bağımsızdır ve nüfusu yirmi milyona eriĢir. Orada, bizim can sıkıcı
adli ve cezaevi sistemlerimiz görülmez. Orada tutuklular yoktur.
Ölüm Cezası uygulanmaz, Güvenlik görevleri ve hizmetleri, aile
reisleri tarafından yerine getirilir. Suçlular, inisiyelere, hizmet
punditlerine sevkedilirdi. Davalı taraflardan her ikisi de daima
sulh istediğinden, hakemlik sulh için (yani bir tür ara bulmak için)
yapılırdı. Zira her zararın ardından, gönüllü (iradi) tazmin gelir.

Orada, halk yığınlarının sefaleti, fahiĢelik, ayyaĢlık, yönetsel


acımasız bireycilik, aĢağıdan yıkıcı zihniyet, her türden ihmal ve
güçsüzlükler gibi,bizim sinarĢik olmayan uygarlıklarımızın büyük
acılarının hiçbirine rastlanmayacağını söylemeye gerek yok...
Bu ülkenin bölgelerinin baĢına yerleĢtirilen bağımsız Rocalar,
yüksek seviyeden inisiyelerdir. Onların yöneticiliklerinde, emredici
karakterleri göze çarpar.

Agartha Kastları, sabit değildir. Hindu paryalarının en düĢüğünün


bile çocuğu, Kutsal Üniversite Agarthaya kabul edilebilir ve
oradan çıkmasına yada orada [mümkün olan] tüm hiyerarĢi
derecelerinde liyakate göre kalmasına izin verilebilir. Takdim,
çocuğunu veren (adayan) anne tarafından yapılır. Bu, Hz. isa
Devri'nin tüm tapınaklarının Nazareatı'dır..

Agartha'nın merkezi organizasyonuna bakıldığında, aĢağıdan


yukarıya doğru hareketle, önce, Dwija'lara iki defa doğanlar) ve
Yogi'lere (Tanrı'da birleĢmiĢ olanlar) rastlanır, Milyonlarca Dwija
ve Yogi, Agartha'nın simetrik olarak bölünmüĢ dıĢ mahallerinde
yaĢarlar ve baĢlıca yer altı yapılarına dağıtılmıĢlardır.

Onların üstündeki 5.000 Pundit (Bi1gin),öğretimi sağlar ve iç


güvenlik görevini yerine getirirler.On1arın sayıları Veda'diline ait
gizli köklerinkine tekabül eder. HiyerarĢinın alttan üste doğru her
bir dairenin kapsadığı yöneticiler sayısı giderek azalır ve böylece
dünyanın GüneĢ çevresindeki dolanım çemberinin süresine tekabül
eden 365 Bagwanda'nın oluĢturduğu daire gelir. Sonraki daire
Agartha'nın merkezine en yakındır.

Yüksek Ġnisiyasyon'u temsil eden 12 Üye'den oluĢur. Onların


sayıları, Zodyağın 12 burcuna tekabül' eder. 55.700 yıldan beri
tüm sanat ve bilimlerin hakiki sentezini içeren kütüphanelere,
ilahiliğe saygısı bulunmayanlar giremez. Kütüphaneler, yerin
derinliklerinde bulunmaktadırlar, Bu Kütüphanelerin Ram
Devresi'ne ait olan kısmı, Koç Burcu Çağı Ġmparatorluğu'nun ve
Kolonilerinin yeraltlarını belli ölçüde kaplamaktaydılar. GeçmiĢ
devrelerin kütüphanelerine denizler altına ve tufan öncesi
Amerika'nın yeraltı yapılarına dek rastlamır.

Paradesa'nın gerçek Üniversite Arsivleri,binlerce kilometre


boyunca uzanır, Avrupa, 'Üçlü' SinarĢiyi genel anarĢik
Yönetimi'nin yerine geçirttiği gün,bütün bu harikalar ve binbir
gece masallarına yaraĢır daha pek çokları, Avrupa'nın ilk
Antiksiyonik Öğretim Konseyi temsilcilerine açık olacaklardır.

Bu arada, vayhaline toprağı eĢelemeye koyulan düĢüncesizlerin!


Onlar, bu iĢten sadece, kesin bir düĢ kırıklığı ve kaçınılmaz bir
yıkım elde ettiler. Bu Gezegen Kütüphanesinin Katalogunun tüm
bilgisine, sadece Agarta’nın Ruhani Lideri ve o'nun baĢlıca
yardımcıları sahiptir.AnarĢi halkların iliĢkilerine bir hükmedemese,
tüm kültlerimiz ve üniversitelerimiz arasında öylesine olağanüstü
bir rönesans gerçekleĢirdi ki . Rahiplerimize ve bilginlerimize
sadece Dünya'nın tüm sırları açılmakla
kalmayacak, onlar aynı zamanda mükemmel bir zekaya da sahip
olacaklardı, Dor anahtarı O zaman, artık geçmiĢe saygısızlık
edilmeyecek, müzelerimizi doldurmak için sakat bırakılmıĢ (sağı
solu kırılıp alınmıĢ) kaIıntılardan; antik gömütler koparılıp
alınmayacaktı.Bu, hüküm sürdüğü yerde Antikite'nin dindarca
yeniden kurulmasıdır:Mısır'da, Etyopya/da, Ġran/da,
Kafkasya'da, v.b. Eğer bilim, kahinlerin önceden bildirdiklerini
sonunda gerçekleĢtirirse, [oluĢacak bu] Ġlahi Uyum, BeĢeriyetin
kanlar içindeki üyelerini bir araya getirecekti. Antik Mısır'ın
arıtılmıĢ gizleriyle yeniden doğdu; Yunanıstan'ın, Orfe zamanının
gelistirilmis göz kamastarıcı parlaklığında yeniden canlandığı
görülecekti. Göklerin yüksekliğinden Yer'in kızgın derinliklerine
kadar her sey,yenilenmis, aydınlanmıĢ ve bilinmekte olacaktı.
Öğretim fakültelerinin yakınlaĢması, tüm mutsuzluklara karĢı belli
ölçüde bir çare getirecekti.

Can çekiĢen AnarĢi'nin son kanlı çırpınmalarının arasından bu


SinarĢi'nin hükümdarlığına doğru yol almaktayız. Buyük Babil'in
(Ģimdiki Demir Çağı'nın) batıĢı ufukta gözükmeye baĢlamıĢtır ve bu
kitap ön belirtileri iĢaret etmek için yazılmıĢtır.

Agartha'nın Merkezi HiyerarĢisi, Kozmik Gizemler'in ayinleri Ġçin,


büyük dua saatlerine katıldığı zaman, yeryüzünde olağam dıĢı bir
akustik fenomen gerçekleĢir. Yolcular ve kervanlar durur. Ġnsanlar
ve hayvanlar dinlerler. Onlara öyle gelir ki,sanki dünya Ģarkı
söylemek için dudaklarını açmıĢtır. Sanki,«Tarif Edilemeyen»'e
kavuĢmaya çalıĢıyormuĢçasına, sebebi olmayan sonsuz bir ahenk
boĢlukta dalgalanır, Arap veya Fats,Yahudi veya Afgan, Moğol
veya Çinli tüm yolcular, Büyük Evrensel Ruh'ta birleĢenler,
saygıyla tefekküre dalar ve dualarını mırıldanırlar.

Sırlarla çevrili hakiki IĢık Piramit; Pa'radesa'nın, HiyerarĢik


görünümü Ģöyledir: ilahi Zihin'de bulunan Otorite. Evrensel Ruh'un
Yargılayıcı Aklı'nda bulunan (yönetimsel) Kudret: Kozmos'un Fizik
Organizasyonu'nda bulunan Ekonomi. Müritlerin eğitimi, Ram
Devri'ndeki gibi bugün de aynıdır; çünkü santetik hakikat bir defa
öğrenilince, kiĢisel geliĢim ona ulaĢmaktan, onu muhafaza edip
zihin ve ruhlarda sürekli olarak yaymaktan ibarettir.

Her öğrenci, sonuncu basamağa kadar yükselmek için, birinci


basamaktan baĢlamalıdır. Hz. Musa,Orfe, Pisagor, Salon,
ZerdüĢt, KriĢna, Daniel, Vb. böyle yaptılar. Paradesa'ya giren
Newton aynı Ģeyi yapmak zorunda kalacaktı, ya ABC'ye yeniden
baĢlamak gerekiyordu yada uzaklaĢmak ...

Saint - Yves'nin«Yahurdiler Misyonu» eserinde Sözü edilmiĢ olan


bir Evrensel Dil vardır: Vattan. Aziz Jean'ın bahsettiği budur. Bu
dil, sadedir; prensiplerinde ve bazı sınırsız uygulamalarında,
bilgecedir. Kalabalık Dwija'lar kitlesi, bu dilin etüdüne devam
eder ve onu doğaüstü keĢifler için kullanır. Kutsal diller etüdü,
Ġlahi Zihin'in asli yapısına ilham ettiği zaman, kontrol edilmeler
dönemi baĢlar. Dwija, sınavları yüz akıyla geçirdikten sonra,
kendini Yogi olmaya götüren etütleri izlemeye baslar . Batı'da tüm
bildiklerimiz ve tüm diğer bilmediklerimiz, orada, Öğretim
misyonerleri olarak eĢsiz üstadlar tarafından öğretilmiĢtir.
Küremizin ateĢten derinliklerinden, yeraltı gaz ve tatlı ya da tuzlu
su akıntılarına denizlerin dipsiz derinliklerine,küremizin enlemesine
ve boylamasına manyetik akımlarına,havanın görünmez yapısına,
elektriğe, mevsimleri oluĢturan Evrensel Ahenge kadar, hepsi{tüm
bilgiler ) derinleĢtirilmiĢti. Fizik ve kimya öyle bir dereceye
yükseltilmiĢtiki, biz beĢeriyet, bunları ortaya koysaydık dahi yine
de kabullenemezdik.Bu,ne bir böceğin ve bir bitkinin sayımı
yapılmasıyla elde edilmiĢtir ve ne de inanılmaz (sayıdaki} bir
deney ve gözlemler birikiminin bir sonucudur. Bizzat ölümün
sırlarına dahi nüfuz edilmiĢtir Agartha' da.

d - Agartha ve Öğretim Fonksiyonu

Agartha'nın muhafaza etmekte olduğu ĢaĢkınlık verici deneyler


birikimi arasında, (BeĢeri Ayıklanma'ya (Selection humaine) iliĢkin
olanları Olağan üstü birdereceye yükselir. Ram Devri' bilginleri,
insan fizyolojisinin alt ve üst sınırları [konusu]gibi, türlerin esrarı
[hakkındaki bilgilerini] derinleĢtirme cesaretini gösterdiler.

Görünmez krallıklar ile bağlar, Uykunun yasaları, Spiritüel geliĢime


elveriĢli olan. besin rejimleri, psiĢik güç, rüyalar,uyutulmuĢ bedeni
bırakarak uyanma tarzı ,bütün bunların hepsi etüt edildi,
uygulandı, tanındı, Agartada.

Fakat, zekası, duygusu ve sezgisi hiç bir ödün vermeyen bir


dürüstlükte olmadan ve ilahi Bilim'in kontrolü olmaksızın
Sonsuzluğun Kapıları'nı zorlayarak açmaya kalkıĢanların vay haline!
ĠĢte bu sebeple, Irshou , sapması gibi, Ġlahiliğe, korkunç
saygısızlıklar, yapıldıkIarı her yerde kendilerine korkunç cezaları
cezbederler . . Böylece (geçmis bir devirde verilmis olan bazı)
cezalar halen son bulmadılar.

Himalayalar'ın temiz dorukları, ayak basılmamıĢ karları ve berrak


selleri, Ġndüs veya Ganj'ın bulanık sularında yuvarlanan cesetler
ve sefil beĢeri yaĢanılardan ötürü kınanabilir mi? Ve içinden her
zihinsel yada ahlaksal erdemsizltği, her bağnazlığı, her kurnazlığı,
her düĢünme ya da irade keyfiliğini, her kara majiyi dıĢarı atmıĢ
olan Agartha kınanabilir mi?
Vaktiyle, Agartha'mn hizmetkarlık bölümleri Ģimdiki gibi
yetiĢtirilen) öğrenciler tarafından sağlanmıyordu; çünkü o
zamanlar Dwija'ların hücrelerini (odalarını), Pandit'lerin
konutlarını, Üniversite'nin laburatuvarları ve gözlem evlerini
toplama, temizleme, vb. hizmet iĢlleri, ast durumda olan tüm ilkel
kabileler tarafından yapılmaktaydı.

Budist ,bölünmeden sonra, ücretli hizmetkarlar tarafından bir tür


isyan yapıldı. KendiIerinin kalabalık olduklarını görerek, kendi
ölçmerine göre bir anarĢi kurmak için, HiyerarĢi’yi devirmek
istediler. Felsefe Salonlarının temizlikçileri, Ġnisiyasyon
koĢullarının aksine öğütler vermeye baĢladı. Atölye ve
laboratuvarınkiler ise, doktor olarak gözükmeye ve Maji'yi hemen
birden uygulamaya can attılar. Kaçınılmaz olarak kara maji'ye
düĢtüler. Ve kimi yerleĢik, kimi göçebe olmak üzere farklı
kabileleri ortaya çıkaran, hepsi birlikte bir kovulmaya uğramak
zorunda kaldılar.

Agartha'dan kovulan yerlesik kabileler arasından biri sayısız insan


kurban etmelerle Hindistanı kana bulayan ve Kelt rahiplerl
(Druides ) zamanlarinın en iğrenç karanlık ,yollarını yineleyen
Sivaistler kabilesidir. Agaitha tarafindan tedricen önlenmiĢse de,
etkInlikleri halen devam etmektedir.

Agartha'dan dıĢarı atılan göçebe kabileler arasında, Çingeneler (


Bohemien) yeralır. Onlar, inisiyeler ile eski temaslarının yüzeysel,
bilgileri ve belli belirsiz anılarıyla dolu olarak, bir sürü batıl itikat
içinde yitip giden ĢaĢırtıcı uygulama ve yöntemlerini Avrupa'da
dolaĢtırmaktadırlar.Bu zavallı insanlar ilk vatanlarına yani
Agartha'ya, dünyaya SinarĢi yeniden getirilmiĢ olduğu zaman geri
dönecekler.

Agartha'dan dıĢarı, atılanlardan söz ederken Hint Fakirleri'ni


anmamak elde değil. Bunlar, çoğunluklada, Agartha'daki etütleri
yüksek aĢamalardan önce durdurulmuĢ olan ve kendilerini, Orta
çağ'ın dilenci keĢiĢlerininkine benzer ,bir dinsel yaĢama adayan,
Agartha'nin eskı öğrencilerindendir. Onlar,ezoterik öğrenimin
Ġlahi Kürsüsü'nden bir kaç kırıntıyı,en ücra Hint köylerinin içlerine
kadar götürmüĢ ve böylece Agarta'nın varIığının tüm Hint'te
daima devam ettiğini ispatlamıĢlardır.

Hiç kimse çalıĢma defterlerinin orijinal metinlerini Agartha'dan


dıĢarıya beraberinde götüremez.Bilgilerin sadece hafızada
muhafaza edilmesi gerekmektedir. Tıpkı Ġ.o.. VI. yüzyılda olduğu
gibi: Bir gezintiden sonra hücresine (odasına) dönen Sakya Muni
(Buddha), sessizce hazırlığını yaptığı devrim hareketini
gerçekleĢtirmek için üzerinde hesaplar yaptığı (tasarılarını
kaydettiği) not defterlerinin artık yerinde durmadığını farkedince
korkunç bir çığlık attı. Brahatmah'ın kaldığı merkezı tapınağa
koĢması boĢuna oldu. Kapılar acımasızca kapalı kaldılar. Uzun bir
süre boyunca tüm majı güçlerini seferber etmesi yine boĢuna
oldu. Ulu HiyerarĢi, hepsini tahmin etmiĢti ve hepsini önceden
biliyordu. Budizm'in kurucusunun hiç vakit kaybetmeden
uzaklaĢması ve hafızasında zapt edebildiklerini hızla ilk müritlerine
dikte ettirmesi gerekiyordu.

Burada açıklanan kutsal Agartha,bilhassa bağnazlığın


karĢısındadır. Agartha, uyguladığı tüm sanat ve bilimler ile tüm
Gizemler'in sentezini, kendilerine tedricen vermek için beyaz ırkın
kendisinden sadece, bir sinarĢik hareket beklemektedir.

Ruhani liderlik mevkiine 1848’de çıkan Brahatmah Fonksiyonuna


1886’da baĢlamıĢtı.Hindistan illerinin Ġngilizler tarafından iĢgalini,
Yukarıdan emredilmiĢ olan bir epröv olarak kabul ediyordu. O,
ittifakı yada özgürlüğe kavuĢturulmanın kesin anını biliyordu.

1877’de , ki bu tarihin Saint- Yves’in yaĢamında yer tutan bir


anısı vardır. Brahmat, Sırlar Yasasını yürürlükten kaldırma ve
Hristiyanlık tarafından yeterince hazırlanmıĢ olan,
organizasyonlarının ( Hristiyanlık aleminin ) Teslik kanununa dönüĢ
için, insanlığın yararına ilk adımı atma vaktinin gelmiĢ olduğunu
ifade eden bir iĢaret aldı.

Bölüm 7
Agharta ve Ossendowski Misyonu

Lewis Stanton Palen,Ossendowski'nin biyografisini kısaca


anlatmıĢtır; «Polonyalı bilgin F.Ossendowski, 1899'a kadar
Sorbon'da kurslara devam etmiĢ ve B.B. Trost ve Souty'nin fizik
ve kimya laboratuvarında çalıĢmıĢtır. 1900 Paris sergisinde kimya
bölümü eksperler komisyonunda bulunmuĢtur.Bahrenk boğazından
Kore'ye kadar Pasifik kıyılarındaki kömür madenleri konusunda
ihtisas sahibi olarak tanınan Ossendowski, Sibirya altın
madenlerinden çoğunu da bilir. Rus – Japon savaĢı sırasında,
generaI Kuropotkin'in emrinde, yakıt yüksek komiseri sıfatıyla Rus
ordularına hizmet etmiĢtir.1. Dünya savaĢında maden
araĢtırmalarında bulunmak üzere özel görev ile Moğolistan'a
gönderilmiĢ ve o memleketin dilini o zaman öğrenmiĢtir: Kont
Witte Devlet ġurası azası iken, uzun yıllar bu kiĢinin sanayi
iĢleri teknik danıĢmanlığını yapmıĢtır.

Teknik çalıĢmaları takdir olunarak Petrognad Politeknik Enstitüsü


Sanayi Kimya Profesörlüğüne tayin olunmuĢ ve aynı zamanda
Ekonomik Coğrafya Kürsüsüde kendisine verilmiĢtir. Maden
mühanedisi olarak tecrübesi onu, Rus «Altın ve Platin»
komisyonuna ve daha sonrada «Altın –Ve platin» Isimli gazetenin
müdürlüğüne getirdi. Kendisini gerek Leh dilinde ve gerek
Rusça'da birçok teknik incelemeleri dıĢında genel yarara uygun
onbeĢ cilt eseriyle yazar ve gazeteci olarak tanıttı. 1. Dünya
SavaĢı ilanında, Deniz Yüksek ġurasında teknik danıĢmandı.
Ġhtilalden sonra profesörü olduğu Omsk Politeknik Enstitüsü'nden
Kolçak tarafından alınıp Sibirya Hükümeti Maliye ve Ziraat
Bakanlığı'na getirildi. Kolçak Hükümeti'nin devriliĢidir ki, o'nun
Yeniçay Ormanları'na kaçmasına ve ‘’Hayvanlar, Ġnsanlar ve
Tanrılar’’isimli eseri meydana getirmesine neden olan olağan üstü
serüveni yaĢamasına neden oldu.» '

Çok daha karmaĢık ve zorlu nice uzun bir güneye kaçıĢ sırasında
Ossendowski, bu kacıĢın sonlarına doğru ise aĢağıda aynen orijinal
olarak vereceğimiz Agharti Gizemi ve Gerçekliği ile karĢılaĢmıĢtır.
Ossendowski daha sonra VarĢova Harp Okulu ve Yüksek Ticaret
Okulu'nda Profesör olarak bulunmuĢ ve değerli yapıtlarıyla da
Polonya'nın önde gelen yazarlar ve bilim adamları arasında Yer
almıĢtır.

a - Yeraltı Devleti

- Durunuz!
Birgün, Çagan Luk yakınlarındaki ovadan geçerken, Moğol klavuzum
mırıldandı:
- Durunuz!
Devesinin üstünden kendini bırakıp yavaĢça aĢağı kaydı, deve de
kendiliğinden yere çöktü.
Moğol, dua vaziyetinde ellerini yüzüne koyduktan sonra, kutlu
cümleyi tekrarlamaya baĢladı.
- Om Mani Padme Hung!

AkĢamın hülya verici güneĢinin son ıĢınları ile aydınlanan bulutsuz


göğe kadar ufukta uzanıp giden taze yeĢilliğe bakarak kendi
kendime «Ne oldu?» dedim.

Moğollar bir müddet dua ettiler, aralarında fısıl daĢtılar ve


develerinin kolanlarını sıktıktan sonra tekrar yola düzüldüler.
Kılavuz sordu:

- Gördünüz mü, korkudan develer kulaklarını nasıl oynatıyor,


ovadaki at sürüsü nasıl hareketsiz ve tetikte duruyor, koyunlar ve
sığırlar nasıl toprağa yatıyorlar? Dikkat ettiniz mi ki kuĢlar
uçmaz, tarla fareleri koĢmaz ve köpekler havlamaz oluyorlardı?
Hava hafif hafif titriyor ve insanların, hayvanların,kuĢların
yüreğine iĢleyen bir Ģarkının namelerini uzaklardan getiriyordu.
Yeryüzü ile gökyüzü nefes almıyorlardı. Rüzgar esmiyor, güneĢ
ilerleyiĢini. durduruyordu. Böyle bir anda, gizlice koyunlara
yaklaĢan kurt, sinsi yürüyüĢünden vazgeçer; ürkek antilop sürüsü
çılgınca koĢusunu ağırlaĢtırır, koyunun boğazını uçurmaya hazır
bıçak, çobanın elinden düĢer,. yırtıcı insan, kuĢkusuz salga kekliği
ardında sürünmeyi bırakmaktadır.Bütün canlı yaratıklar kendilerini
korkuya kaptırır, dua için ister istemez diz çöküp baĢlarına
geleceği beklerler. Demin olan bu idi. Demin olan da Dünya'nın
Kralı, yeraltı sarayında, dünya milletlerinin alın yazısını öğrenmek
için dua ettiği her sefer meydana gelen hadisedir» .

Kültürsüz, basit bir çoban olan ihtiyar Moğol iĢte bunları söyledi.
Moğolistan, çıplak ve korkunç dağları, üzerlerine ata kemikleri
serpilmiĢ uçsuz bucaksız ovaları ile sırrı doğurmuĢtur. Tabiatın
kasırgalı ihtiraslarından ürken veya onun ölüm sessizliği içinde
uyuyup kalan buralar halkı bu sırrın derinliğini sezmekte, san ve
kırmızı Lamalar onu muhafaza edip ĢiirleĢtirmekte, LhaĢsa ile
Moğolistan'ın Urga'sındaki ruhani liderler (pontifes) ise Bilini ile
Mülkiyetini gizlemektedirler,
Orta Asya'ya seyahatimde, ilk defa olarak, baĢka bir isim
vermem kabil olmayan sırların sırını öğrendim. Ġlk önce on'a fazla
itibar etmiyordum, ne var ki bölgesel ve genellikle tartıĢılması
mümkün bazı delilleri tahlil ve mukayese ettikten sonra öneminin
farkına vardım.
Amil ırımağı kıyılarında yaĢayan ihtiyarlar bana bir, efsane
(legende) anlattılar:

«Bir Moğol kabilesi, Cengiz Han'ın isteklerinden kurtulmaya


çalıĢırken bir yeraltı ülkesine gizlendi.» Daha sonraları, Nogan Kul
gölü soyotları'ndan biri bana Agharti' Devleti'ne kapı hizmeti
gören ve içinden duman bulutları yükselen, bir delik gösterdi.
«Vaktiyle bir avcı bu kapıdan Devlet sınırları içine girdi,dönüsünde
de görmüs olduklarını anlatmaya baĢladı. Sırıarın Sırrı'ndan
bahsetmesine engel' olmak için Lamalar onun dilini kestiler.Avcı,
ihtiyarlığında mağaraya döndü ve hatırası onun göçebe kalbine
haz ve neĢe vermis olan Yeraltı Devleti içinde kayboldu.»

Narabanchi~Kure Hututkusu Jelyp Djamarap'ın ağzından daha


fazla malümat aldım., O bana, Yeraltı Devleti'nden çıkıp dünyaya
gelen kudretli Dünya'nın Kralı'nın ortaya çıkıĢını,mucizelerini ve
kehanetlerini anlattı. Ancak, o zaman anlamaya baĢladım ki; bu
efsanede, bu hipnozda, bu kollektif vizyonda yani her ne Ģekilde
yorumlanırsa yorumlansın, yalnız bir sır değil, ' fakat, Asya'nın
siyasi hayatının gidiĢine tesir edebilecek gerçek ve hakim bir güç
gizli idi. O andan itibaren araĢtır
malarıma devam ettim. .

Prens Choutltoun-Beyli'nin gözdesi ,Lama Gelong ile Prens'in


kendisi, bana Yeraltı Devleti'ni tarif ettiler; Lama Gelong dedi.
ki: Dünya'da herĢey,uluslar,yasalar ve gelenekler sürekli bir
değiĢim ve geliĢim halindedir. Ne kadar büyük imparatorluklar ve
ne çok parlak kültürler yok olmuĢ

Tur. Yalnız değiĢmeyip kalan bir Ģey varsa oda fenalık; habis
ruhların bu vasıtasıdır. Altı bin yıldan fazla bir zaman önce saygı
değer bir kiĢi, bütün bir kabile ile birlikte toprağın içinde
kayboldu ve yeryüzüne bir daha çıkmadı. Bununla beraber o
zamandan sonra bir çok kimse; Sakya Muni, Undur- Greghem,
Paspa, Babür, ve baĢkaları yer altı devletini ziyaret etti. Bu
yerin nerede bulunduğunu bilen yok. Kimi Afganistan kimide
Hindistan der. Bu bölgelerin bütün insanları kötülüğe karĢı
korunmuĢlardır. Ve sınırları içinde cinayet yoktur. Bilgi sessizce
geliĢmiĢ, hiçbir Ģey orada yıkılma tehlikesine düĢmemiĢtir. Yer altı
halkı, bilimin en yüksek katına eriĢmiĢtir. ġimdi o, milyonlarca
yurttaĢı olan büyük bir devlettir ki, üzerinde Dünyanın Kralı
saltanat sürer. O, tabiatın bütün kuvvetlerini bilir.Bütün insan
kalplerini ve Kaderin büyük kitabını okur.Göze görünmediği halde
her emrini icraya hazır sekizyüz milyon kiĢiye hükmeder.

Prens Choult Beyli ilave etti:

«Bu Devlet, Agharti'dir. Dünya'nın tüm yeraltı geçitleri boyunca


uzanıp gider. Bir Bilgin Çin Laması’nın, Amerika'da ne kadar
yeraltı mağarası varsa hepsini toprak içinde gözden kaybolmuĢ
eski bir millet tarajından iskan olunduğundan Bogdo Han'a
bahsettiğini iĢittim. Bu milletlerle bu yer altı mesafelerini, Dünya
Kralı'nın hakimiyetini tanıtan Ģeyler idare ederler. Bunda olağan
üstü bir Ģey yoktur. Bilirsiniz ki, Batı ve Doğu daki en büyük
okyanuslarda, vaktiyle iki Kıta bulunurdu. Bunlar, sular altında
kayboldularsa dasa sakinleri Yeraltı Devleti'ne geçmiĢlerdir. Derin
mağaralar, bitkilerin, büyumesini sağlayıp halka hastalıksız uzun
bir yaĢam olanağı veren bir ıĢıkla aydınlanmaktadır. Burada
sayısız millet ve kavim yaĢar. Nepalli ihtiyar bir Brahman, Cengiz
Han'ın eski krallığı Siyam'a,Tanrılar'ın iradesi ile seyahat
ederken bir balıkçıya rastladı . Bu balıkçı, kayığına binip kendisi
ile birlikte denize açılmasını ona (Brahman'a ) emretti. Üçüncü
günü bunlar,iki lisanı ayrı ayrı görüĢmeye muktedir iki dilli bir
insan cinsinin oturduğu bir adaya vardılar. Buradaki, insanlar
onlara, acaip hayvanlar, onaltı ayağı ve tek gözü olan
kaplumbağalar, eti çok lezzetli kocaman yılanlar, sahipleri için
denizde balık tutan diĢli kuĢlar gösteridiler. Yeraltı Devleti'nden
geldiklerini söyleyip, bu Devlet'in bazı taraflarını tasvir ettiler.

Benimle Pekin - Urga seyahatini yapmıĢ olan Lama Turgut, daha


baĢka izahlarda bulundu:

«Agharti'nin baĢkenti çevresinde büyük rahiplerle bilginlerin


oturduğu Ģehirler vardır. BaĢkent, mabetler ve manastırlarla
örtilü dağın tepesinde. Dalay Lama nın Sarayı Potala'nın bulunduğu
Lhassa'ya benzer Dünya Kralı'nın tahtı çevresinde enkarne olmuĢ
ikimilyon tanrı bulunur .. Bunlar, ErmiĢ Panditalar'dır. Sarayın
kendisi ise yeryüzünün, cehennemin ve gökyüzünün görünür ve
görünmez kuvvetlerine sahip olup, insanların ölüm ve dirimleri
bakımından herĢey iktidarlarında bulunan Goro'ların saraylarıyla
çevrilmiĢtir. ġayet, bizim çılgın beĢeriyet onlara karĢı savaĢa
kalkıĢacak olursa, bunlar dünyamızın yüzünü hallaç pamuğu gibi
atıp onu çöle çevirebilir. Onlar, denizleri, kurutabilir, kıtaları
okyanus haline getirebilir ve çölün kumları arasına dağları
serpiĢtirebilirler: Onlar emirlerince ağaçlar, otlar ve çalılar
sürmeye (yeĢermeye büyümeye) baĢlar, yaĢlı ve zayıf kimseler
gençleĢip kuvvetlenir ve ölüler dirilirler, Onlar, bilmediğimiz
arabalara binip dünyamızın dar geçitlerinden hızla geçerler.
Hindistan'ın bazı Brahmanlar'ı ile Tibet'in bazı Dalay - Lama'ları,
hiç bir insan ayağının henüz basmamıĢ olduğu nice dağlara
tırmanmayı baĢardıkları zaman buralarda kayalara oyulmuĢ
yazılar, ayak ve araba tekerleklerince bırakılmıĢ izler buldular,
Aziz Sakya- Muni bir dağ baĢında öyle taĢ tabletter buldu
ki,ancak olgun yaĢa gelince manalarını anlayabildi. Ve sonra,
Aghatti Krallığı'na girerek oradan hafızasında saklamıĢ olduğu
Kutlu Bilim kırpıntılarını getirdi. ĠĢte orada harika billur
köĢklerde, müminlerin görünmeyen Ģefleri otururlar.

BRAHYTMA Dünya'nın Kralı, ki benim sizinle görüĢtüğüm gibi


Tanrı ile görüĢür.
MARYTMA,ki geleceğe ait olayları bilir. MAHYNGA, ki bu
olayların sebeplerini sevk ve idare eder. ErmiĢ Panditalar, dünyayı
ve onun kuvvetlerini tetkik ederler. Bazan, aralarında en bilginleri
toplanıp, insan bakıĢının hiç nufuz etmemiĢ olduğu yerlere
gözlemciler gönderirler. Bunu, sekiz yüz elli yıl önce yaĢamıĢ olan
Tashi - Lama tasvir etmiĢtir. En Yüksek Panditalar, bir ellerini
daha genç rahiplerin gözlerine ve ôtekilerini enselerine
temasettirip bu genç rahipleri derin uykuya daldırırlar. Sonra bu
genç rahiplerin vücutlarını bir bitki suyu ile yıkayıp, vucutlarını
acıya karĢı duygusuzlastırırlar. Ve bedenlerini majik bantlarla sa-
rar ve sonra

Kudretli Tanrı'ya dua etmeye baĢlarlar. TaĢ kesilip yatan, gözleri


açık ve kulakları hisli delikanlılar herĢeyi görür, iĢitir ve
hatırlarlar. Sonra Panditalar, bu genç rahiplerin yanına gelip
gözlerini uzun uzun üstlerine dikerler. Genç rahiplerin vucutları
yavaĢça yerden yükselir ve daha sonra kaybolurlar.

Goro oturduğu yerde kalıp, onları nereye göndermiĢse bakıĢlarını o


taraftan ayırmaz. Göze görünmez iplikle onları (ıĢınlanan genç
rahipler ) Goro'nun iradesine bağlı tutarlar. IĢınlanan genç
rahiplerin bazıları yıldızlar arasında seyahat ederek bunlardaki
olayları,

Tanınmayan milletleri,yaĢam ve yasaları yorumlarlar. GörüĢmeleri


dinler, kitapları okur, talihleri ve talihsizlikleri, sevapları ve
günahları, ibadet ve hukuk öğrenirler . Bazılarıda aleve katılır ve
dinlenmeksızin mücadele eden, yıldızların derinliklerinde madenleri
eritip çekiçleyen,gayzerler ile sıcak su kaynaklarını kaynatan,
ergime haline getirdiği kayaları dağ baĢlarındaki delikIerden
yeryüzüne atan hiddetli ve merhametsiz ateĢ mahluğunu görürler.
IĢınlanan genç rahiplerden bir kısmı ise, son derece küçük, uçan
kaçan ve Ģeffaf olan hava mahlukatı arasına karıĢıp, onların
varlıklarını sır ve hedefine ererler. Ve ıĢınlanan genç rahiplerden
bazılarıda, denizin derinliklerine dalar ve rüzgarları, dalgaları,
fırtınaları yöneterek toprağa iyi sıcağı getirip yayan uysal su
mahlukatı diyarını incelerler.Erdeni Dzu manastırında,vaktiyle
Agharti'den gelmiĢ olan Pandita Houtouktou (Hututku)yaĢardı .
Ölürken Goro 'nun iradesi ile, Doğuda kırmızı bir yıldızda yaĢamıĢ,
buzularla örtülü okyanusun içinde uçmuĢ ve yerin dibinde yanan
,kasırgalı ateĢler arasına girip geçmiĢ olduğunu söyledi.»

Prenslerin yuttaları ile, Lamaist manastırlarında dinlediğim öyküler


ĠĢte bunlardır. Bunlar bana anlatırlırken takınılan tavır, küçük
bir kuĢku ile göstermeme elverisli değildi.
Esrarengiz ...

b - Dünya'nın Kralı, Tanrı'nın KarĢısında

Urga'da bulunduğum sürede, bu Dünya'nın Kralı lejandına bir Ġzah


bulmaya çalıĢtım.Bana en iyi bilgi verebilecek olan, tabiiki Yasayan
Buda idi. Kendisini bu konuda, söyletmeye gayret etttm, Bir
görüĢmemizde Dünya'nın Kralı adını ortaya attım. Ruhani
Lider,baĢını birdenbire benim tarafa çevirdi. Hareketsiz ve
canSız gözlerini üzerime dikti; Ġster istemez sustum.Sessizlik
uzadı ve Ruhani-Lider konuĢmamıza tekrar O suretle baĢladı ki,
bu konuya yanaĢmak istemediğini anladım: Sözlerimin yanımızda
bulunanlar ve özellikle Bogdo Iran'ın kütüphanecisi üzerinde
yapmıĢ olduğu tesiri, yüzlerindeki ĢaĢkınlık ve korku belirtilerinden
farkettım. Kolayca tahmin edilebilirki,bu hal beni daha çok
Ģeyler öğrenmek hususunda sabırsızlandırdı.
Bogdo Hututku'mın (Houtouktou) çalıĢma odasından çıkarken,
benden önce oradan ayrılmıĢ olan kütüphaneciye rastlayarak,
YaĢayan Buda'nın kütüphanesini ziyaret etmeme rıza gösterip
göstermeyecegini sordum. Böyle derken de basit bir hileye
baĢvurdum:

- Bilirmisiniz aziz Lama'ın dedim bir gün Dünya'nın Kralı'nın


Tanrı ile görüĢtüğü saatte ovada bulunuyordum; o anın heyecan
verici görkemini hissettim. Ġhtiyar Lama, beni hayrete düĢüren
bir sükünetle cevap verdi:

Budizm'in ve Sarı Dinimiz'in bunu gizlemesi doğru degildir.


insanların En Kudretli ve En Kutsalı'nın, Mutlu Ülke'nin" Kutsal
Bilim Mabed-i'nin bilinip tanınmaları biz günahkarların kalplerimiz
ve fesada uğramıĢ hayatlarımız için öyle bir tesellidir ki bunu
insanlıktan saklamak bir günah olurdu.

ĠĢte dinleyiniz : Dünya'nın Kralı bütün yıl Agarti Panditaları ile


Goroları'nın vazifererini sevki idare eder, Yalnız, bazı vakitler,
selefinin kara taĢtan bir sanduka içinde yattığı mağaradaki
mabede gider. Bu mağara,daima karanlıksa da Dünya'nın Kralı
içeri girer girmez duvarlarda ateĢten çizgiler peyda olup,
sandukanın kapağındanda alevler çıkmaya baĢlar. Gorolar'ın en
eskisi, baĢı ve yüzü örtülü, elleri de göğsüne kavuĢturulmuĢ
olarak O’nun önünde durur. Goro yüzünden örtüyü hiç kaldırmaz.
Zira baĢı, hareketli gözler ve söyleyen bir dil ile çıplak bir
kafatasından ibarettir. Dünyadan göçüp gitmiĢ olanların ruhlarıyla
temasa giriĢir.,

Dünya'nın' Kralı uzun zaman konuĢur ve sonra ellerini ileriye doğru


uzatarak selefinin sandukasına doğru yaklaĢır. Alevler, daha
parlar duvardaki ateĢ çizgileri sönüp yanar ve birbirlerine
girerek Vatannan Alfabesi'nin esrarlı iĢaretlerini meydana
getirirler. Sandukadan, ancak göze görünür saydam ıĢık Ģeritleri
çıkmaya baĢlar. Bunlar, o'nun selefinin düĢünceleridir. Bir müddet
sonra, Dünya'nın Kralı bu ıĢığın halesi (aurası) içindedir ve ateĢten
harfler duvarlara Tanrı'nın Arzu ve Emirleri'ni durmadan yazar,
yazar, yazarlar. O esnada Dünya'nın Kralı, insanlığın kaderine
bütün hakim olanların düĢünceleriyle temas halindedir; Kralların,
çarların, hanların, savaĢçı Ģeflerin, büyük rahiplerin;
bilginlerin,kudretli kimselerin düĢünceleriyle … O bunların niyet ve
fikirlerini öğrenir. Bu, niyet ve fikirler, Tanrı'nın hoĢuna
gidiyorsa, Dünya'nın Kralı bunları görünmez yardımıyla
gerçekleĢtirecek ve onlar Tanrı'nın hoĢuna gitmiyorsa,
baĢarısızlığa uğramalarını temin edecektir. Bu kudreti Agharti'ye,
Gizemli Om Bilimi verecektir; Om ki bütün dualarımıza bu sözle
baĢlarız , eski bir ermiĢin adıdır. Om, Üçyüzbin yıl önce yaĢamıĢ
olan ilk Goro'dur. O, Tanrı'yı tanıyan, beĢeriyete inanmayı,
umutlanmayı ve kötülükle savaĢmayı öğreten ilk insan olmuĢtur.
Tanrı ona,göze görünür (fizik) dünyayı idare eden kuvvetlere
hakim olmak iktidarını o zaman verdi .

Dünya'nın Kralı,selefi ile görüĢtükten sonra,Büyük Tanrı


Kurultayı'nı toplar, büyük adamların eylem ve fikirlerini
muhakeme eder .. Onlara yardım eder veya karĢı gelir; Mahytma
ile Makynga dünyayı idare eden nedenler arasında bu eylem ve
fikirlerin yerini bulurlar. Daha sonra, Dünya'nın Kralı büyuk
mabede girip yalnız baĢına dua eder ve alevler arasında da ağır
agır Tanrı'nın Yüzü meydana çıkar. Dünya'nın Kralı, Tanrı'ya,
Kurultay'ın Kararları'nı saygı ile bildirir ve En Kudretli'den,
karĢılık olarak ilahi Emirleri'ni alır; Mabetiden çıktıgı zaman
Dünya'nın Krali ilahi IĢık ile parildamaktadır.

c - Gerçekmi Yoksa Mistik Hayal mi?

- Dünya'nın Kralı'nı kimse gördü mü diye sordum.


Lama cevap verdi:

Evet Siyam ile Hintte yapılan eski Budizm törenlerinde Dünya'nın


Kralı beĢ defa göründü.Beyaz fillerin çektiği altın, kıymetli taĢ ve
ince kumaĢlarla süslü çok güzel bir arabada idi. Beyaz bir
cubbeye sarılmıĢtı ve baĢındaki taçdan inen elmas dizileri Yüzünü
örtüyordu. Üstünde bir kuzu duran altın bir küre ile halkı takdis
etti. Dünya'nın Kralı'nın gözleri ne tarafa çevrildiyse o taraftaki
körler gördü, sağırlar iĢitti, kötürümler yürüdü ve ölüler
mezarlarından ayağa kalktılar. Yüzkırkyıl varki o, Erdeni-Dzu'da
göründü ve eski Sakkay Manastırı ile Narabanchi Kure'yi de
ziyaret etti.

Bizim YaĢayan Budalar'dan bir ile Tashi Lamalar!’dan . biri o'ndan


altın levhacıklar üzerine bilinmeyen harflerle yazılmıĢ bir mesaj
aldılar: Bu iĢaretleri kimse okuyamazdı .. Tashi Lama tapınağa
girip altın levhacığı baĢının üzerine koyarak duaya baĢladı.
Dünya'nın Kralı'nın düĢünceleri bu dua sayesinde beynine nüfuz
etti ve muammalı iĢaretleri okumaksızın Dünya’nın Kralı',nın
mesajını anlayıp dediklerini yaptı.»
- Kaç kiĢi Agharti'ye gitti?

Pek çok kiĢi. Fakat bütün bu adamlar gördükleri sırları gizlediler.


Oletler Lhassa'yı yıktıkları zaman güney batıdaki dağlarda bulunan
müfrezelerinden biri Agharti sınırına kadar gitti. Burada esrarlı
bilimleri öğrenip yeryüzüne getirdi. Bunun içindir ki Oletler ile
Kalmulflar mahir büyücü ve kahindirIer .Doğunun birkaç esmer
kabilesi de Agharti'ye girip birkaç yüzyıl yaĢayacaklar. Sonraları
bunlar bu Devlet'ten kovulup yeryüzüne dönerek iskambil ile,
otlarta ve el çizgileri ile falcılığın sırlarını naklettiler. Bunlar
çingenelerdir.Asya’nın kuzeyinde bir yerde, ortadan kalkmak üzere
olan bir kabile vardır ki Agharti mağarasında bir müddet
yaĢamıĢtır. Bu kabileden olanlar, ölülerin ruhları havada uçtukları
zaman onları çağırmayı bilirler.» :

Lama bir zaman sustu. Sonra düĢüncelerime cevap veriyormucasına


devam etti:'

Agarti' de bilginler bizim planetimizdeki ve diğer planetlerdeki


bilimi taĢ tabletlere yazarlar. Çin Budist bilginleri bundan çok iyi
anlarlar .Bilimleri en yüksek ve en saf olanıdır. Her yüzyılda, yüz
Çin bilgini,deniz kıyısında gizli bir yerde toplanır, Derinlerden yüz
ölümsüz kaplumbağa çıkar. Çinliler bunların bayası üstüne,
yüzyılın ilahi Bilim'inin hükümlerini kaydederler.

Bu bana, Pekin'deki Gök Mabedi'nin ihtiyar bir rahibi tarafından


anlatılan hikayeyi hatırlattı. Rahip, kaplumbağların havasız ve
gıdasız üçbin yıl yasadıklarını ve mavi Gök mabedi direklerinin
tahtayı ( çürümeden korumak maksadıyle) canlı kaplumbağalar
üstüne yerleĢtirilmiĢ olduğunu söylüyorlardı.

Kütüphaneci Lama:

Urga ve Lhassa'daki ruhani liderler, Dünyanın Kralı nezdine elçiler


gönderdilersede kendisini bulmak kabil olmadı. Yalnız,Tibetli bir
ġef, Oletlerle yapılan bir savaĢtan sonra;«Bu kapı Agharti'ye
açılır), yazısını taĢıyan mağarayı buldu .. Mağararadan yakıĢıklı
bir genç çıkıp ona esrarlı iĢaretleri olan bir altın levhacık verdi
ve «Bütün iyiler kötülere karĢı savaĢtırmak zamanı gelince,
Dünya’nın Kralı insanlığa görünektir .Fakat henüz o zaman olmadı.
Ġnsanların en kötüleri henüz doğmadı.»dedi.

Chiang-Chun Baron Ungern, genç prens Pounzing'i elçi olarak


Dünya Kralı'nın yanına gönderği, lakin o, Dalay - Lama'nın bir
mektubu ile geri geldi. Baron onu bir daha, gönderdi. Genç prens
bir daha dönmedi ...

d- Dünya'nın Krah'nın, 1890’ daki Kehaneti

Narabanchi Houtouktou'su, 1921'de, kendisini manastırında


ziyaretimde bana Ģunları anlattı:

Dünya'nın Kralı, otuz yıl önce manastırımızda, Tanrıların ilgisine


layık Lamalar'a görünüĢünde, dünyanın geleceğiyle ilgili bir
kehanette bulundu.

ĠĢte bu kehanet:
«Ġnsanlar ruhlarını gittikce unutup,vücütlarıyla meĢgul olacaklar.
Yeryüzünde büyük ahlak bozukluğu hüküm sürecek. Ġnsanlar,
kardeĢ kanına susamıĢ yırtıcı hayvanlara benzeyecek .Büyük ve
küçük kralların taçları düĢecek. Bir ,iki, Üç, dört, beĢ, altı,
yedi, Sekiz. Bütün milletler arasında korkunç bir savaĢ o!acak.
Okyanustar kızaracak ... Toprağın üstü ile denizlerin dibi kemik
ile dolacak. Devletler parçalanacak .. Milletler toptan ölecek.
Dünyanın Ģimdiye kadar hiç görmediği açlık,hastalık ve kanunların
bilmediği cinayetler O zaman, insanlık içindeki Tanrı’nın ve ilahi
Ruh'un düĢmanlarını ortaya çıkaracaklar .. UnutulmuĢ, zulüm
görmüĢ olanlar ayaklanacak ve bütün dünyanın dikkatini üzerlerine
çekecekler, sisler ve fırtınalar olacak. Çıplak dağlar ormanlarla
örtünecekler:

Yer sarsılacak. Milyonlarca insan, esirlik zincirleriyle hakaretleri


açlık, hastalık ve ölümle trampo edecek. Eski yollar bir yerden
baĢka yere göçen kalabalıklarla dolacak. En büyük, en güzel
beldeler ateĢle yok olacak ... Bir, iki, üç ... Baba oğulu, kardeĢ
kardeĢi, ana kızı aleyhine yürüreyecek. DüĢkünlük, canilik,
bedenin ve ruhun yıkılıĢı arkadan gelecek ... On binkiĢiden yalnız
biri sağ kalacak ... Oda çıplak, deli, dermansız olacak ve kendine
ve ev kurabilecek ne de yiyecek bulabilecek... Kuduz kurt gibi
uluyacak, leĢleri kemirecek,kendi etini diĢleyecek ve Tanrı ya
meydan okuyacak ... Bütün toprak boĢalacak,Tanrı ondan yüz
çevirecek, dünyayı yalnız karanlık ve ölüm kaplayacak. O VAKiT
GÖNDERECEGiM. Ģimdi tanınmayan BiR HALK, CiNNET VE
FEZEHATiN ZARARLI OTLARINI KOPARIP ATACAK VE
iNSANLIK ZiHNiYETiNE SADlK KALMIġ OLANLARI KÖTÜLÜĞE
KARġI SAVAġA GÖTÜRECEK. BUNLAR, MiLLETLERiN
ÖLÜMÜYLE TEMĠZLENMĠġ OLAN DÜNYADA YENi BiR HAYAT
KURACAKLAR. Yüzüncü yılda yalnız üç büyük devlet ortaya
çıkarak yetmiĢ bir yıl bahtiyar yaĢayacaklar. Ondan sonra onsekiz
yıl harp ve tahrip devam edecek. O zaman Agharti Halkı yer
altı mağaralarından çıkıp dünyada görülecek.».
.. Daha sonraları, doğu Moğolistan'dan Pekin'e doğru seyahat
ederken kendi kendime sordum:'

Ne olurdu? Ayrı renk, din ve ırklardan milletler batıya göç


etmeye baĢlasalardı, ne olurdu?

ġimdi bu son satırları yazarken gözlerim, ister istemez geliĢi


güzeI yolculuklarımın izlerini taĢıyan Asya'nın bu sonsuz orta
kısmına doğru dönüyor. Kar tipileri veya Gobi'nin kum fırtınaları
arasında, ince parmaklı eli ile ufku göstererek, sakin bir sesle
bana samimi fikirlerinin sırrını aktaran Narabanchi
Houtouktou'sunun yüzünü görüyorum. Karakurum, yakınlarında
Ubsa-Nor kıyılarında,türlü renkli geniĢ karargahları, at ve davar
sürülerini, Ģeflerin mavi yurtalarını görüyorum. Üst tarafta Cengiz
Han'ın, Tibet, Siyam, Afganistan Krallarıyla, Hint Racaları'nın
sancaklarını; hanların ve Oletler'in armalarını, kuzeydeki Moğol
kabilelerinin sade iĢaretlerini görüyorum. TelaĢlı kalabalığın
gürültüsünü iĢitmiyorum. Türkü çağıranlar. dağların, ovaların ve
çöllerin gamlı havalarını söylemiyorlar. Genç süvariler tez ayak
atlarına binip dörtnala kalkmaktan hoĢlanmıyorlar... Sayısız
ihtiyar, kadın ve çocuk kalabalıkları var ve daha ötede, kuzeyde
ve batıda, gözün görebileceği. uzaklara kadar gökyüzü alev gibi
kırmızı: Yangının gürültü ve çatırdısı, döğüĢün vahĢi patırdısı
iĢitiliyor. Kıpkızıl gök altında, kendi kanlarını ve baĢkalarının kanını
döken bu savaĢçıları kim güdüyor? Kim güdüyor bu silahsız
ihtiyarlar kalabalığını? Sert bir nizam ; hedefin, sabrın.. ısrarın
derin ve dinsel bir anlayıĢını, milletlerini yeni bir göçüĢünü,
Moğollar'ın son yürüyüĢünü görüyorum.
Karma, ihtimal ki, tarihin yeni bir sayfasını açmıĢtır.

Dünya'nın Kralı da onlarla birlikteyse ne olacaktır? Lakin, bu


azametli sırların sırrı derin sessizliğini koruyor.

Bölüm 8

Agarttha Ve Rene Guenon Misyonu


l886'da Blois'da (Fransa) doğan ve 1951'de Abdül Vahit Yahya
adıyla Mısır'da ölen Rene Guenon'un ezoterizmde apayrı bir yeri
vardır, Kendisi, ne bir topluluk kurmuĢ, ne de yönetmiĢtir; hiçbir
'kiĢisel öğreti yayma iddiasında, değildi. Aksine, sırayla birçok
masonik topluluklara girmiĢ, Katoliklik'ten Ġslam dinine geçmiĢtir.
Metafiziğin yüksekliklerine sığınmak üzere Güzel Dönem'in okültist
akımlarının pek gürültülü aktivitelerinden ayrılmıĢ, tüm doğu ve
batı tradisyonları arasında yakınlık kurmaya çalıĢmıĢtır.

Burjuva rahatlığında ve dinsel öğrenimle yetiĢtirilen, zayıf bir


sağlığa rağmen okul baĢarıları toplayan ve Paris'te öğrenim yapan
Guenon, ilk olarak Papus ile ve «Gnostik Hıristiyanlığın Patriği» adı
verilen Fabre des Essarts'la karĢılaĢır. Kendisini martinist
tarikatına kabul eden Papus vasıtasıyla «Yüksek Bilinmiyen»
(ġuperieur inconnu) derecesine kadar olan aĢamaları hızla
tırmanır. Fabre des,Essarts ise onun bir dergiyi, «La Gnose»'u
kurmasına yardım eder. Guenon ilk düĢüncelerinin ürününü orada
yayımlar. Daha sonra, ya kısa zaman sonra onları terketmiĢ ya da
oradan atılmıĢ olmak üzere kendini birçok masonik yollarda inisiye
ettirtti.

Onun için geçici olan bu ezoterizm araĢtırması sonunda, Guenon


Ġslamiyeti benimsemistir ki, Sanskrit
dilinin etüdüne giriĢecek derecede Hindu felsefesiyle pek
ilgilendiği görülmesine karĢın Ġslam dinini benimseyiĢinin sebebi
anlaĢılamamıĢtır. Ġslamiyet ona Hıristiyan egzoterizminden daha
sade bir ruhaniyet arz ediyordu. Paris'te kralcı lider Leon Daudet
ile birleĢti. 1934'de bir Mısırlı ile ikinci evliliğini yapmıĢ ve
yaĢamının son günlerini Kahtre'de geçirmiĢtir. ġimdi, orada baĢı
Mekke'ye dönük olarak gömülü bulunmaktadır.

Guenon'un felsefesi, batı gnos’u ile Hindu mistisizminin sentezidir.


Devreler teorisi bu Hindu mistisizminden gelmektedir. Buna göre,
bugün, kan, düzensizlik ve ölüm tanrıçası Kali tarafından
hükmolunan karanlık bir çağda yaĢamaktayız. Batı toplumu
mahkum edilmiĢtir; düĢkünlüğünün belirtilerinden biri, gizlinin
karĢıtı olan ve Ģeyleri yaygınlaĢtıran demokrasidir. Son yıkımdan
sonra süküt zamanı gelecek, sonra yeni bir devre baslayacaktır.
Guenon, eserlerinden birinde doğaüstü güçlerle donanmıĢ olan
meçhul bir Efendi'nin (Dünya'nın Kralı'nın) gözetimi altında temel
hakikatın saklı bulunduğu gizli merkezi, Agarttha mitini yeniden
ele alır. Son eserlerinde, metafizik bağdaĢtırmacılığının kapsamına
aldığı Çin felsefesine geniĢ bir yer verilir.

Ortaya koydukları, Fransız okültist gruplarınca küçümsenmesine


karĢın; aralarından bazıları için de, Guenon bir spiritüel rehber
olarak kalmıĢtır. Masonik çevrelerde de aynı durum sözkonusudur.
Okültist grup üstadlarının çoğununkine aykırı olarak asıl ölümünden
sonra büyüyen sürdürdüğü saygınlık, önce, her tutkudan uzak
kiĢisel yaĢamının örnekliğinden ileri gelir. Jack Bergier'nin iĢaret
ettiği geçmiĢin bugünden nitel olarak farklı oluĢu, aynı doğa
yasalarının hem Eski Mısır'a, hem de Ģimdiki dönemimize uygun
gelemeyiĢi,haritalarımız üzerinde yer verilmeyen birçok dünyasal
ülke ve Ģehirlerin mevcut oluĢu düĢüncesi vb. gibi çoğu günümüz,
fantastik literatürüne konu olan ve özü gereği anlaĢılmaz olan
düĢünceleri, açık bir dille ifade eden Guenon, mükemmel bir yazar
olarak da kalmıĢtır.

a - Krallık ve Yüksek Rahiplik

Qssendowski, Agharti'nin inisiyatik hiyerarĢi liderini belirtmek için


«Dünya'nın Kralı»( Roi de Monde) ünvanını kullanmıĢtır.

En yüksek, en mükemmel ve aynı zamanda en sert (kesin)


anlamında alınan Dünya'nın Kralı ünvanı, temel vs evrensel Yasa
Koyucu Manu'ya tamamıyle uygun gelmektedir ki, onun adı değiĢik
Ģekillerde, eski halkların, çoğunda bulunmaktadır; bu açıdan,
sadece, Mısırlılar'ın Menes ya da Mina'sını, Keltler'in Menw'ini ve
Grekler'in Minas'unu hatırlatırız . Ayrıca, bu isim, hiçbir zaman
tarihi veya az çok efsanevi bir kiĢiyi belirtmeyip, aslında bir
prensibi: Dünyamız'ın ya da bizim varoluĢ devremizin Ģartlarına
özgü Kanun'u (Dharma) açıkça belirten ve saf spiritüel ıĢığı
yansıtan Kozmik Zekanın' prensibini belirtmektedir. Ve bu isim,
aynı zamanda, düĢünen varlık ( manava) olarak saygı gösterilen
insan arĢetipi'dir.

Öncelikle belirtmek, gerekir ki, bu söz konusu prensip, dünya


içinde yerleĢik bir spiritüel merkez tarafından, kökeni «beĢeri
olmayan» (apaurushôya) kutsal tradisyon emanetini bütünüyle
sürdürmekle görevli bir organizasyon tarafından belirtilmiĢ
olabilir; ki bu kutsal tradisyon yoluyla temel bilgelik, onu
alabilecek, kabiliyettekilere nice çağların arasından
ulaĢtırılmaktadır.

Manu'nun kendisini adeta temsil eden, böyle bir organizasyonun


lideri, gayet yerinde olarak ünvan ve özel nitelikler (attributs
)taĢıyacaktır .Ve kendisi fonksiyonunu ifa edebilmek için ulaĢmıĢ
olması gerektiği bilgi derecesi yoluyla, gerçekten, insansal ifadesi
olduğu ve karĢısında kiĢiliğinin ortadan kaybolduğu Prensip'le
özdeĢleĢmektedir.

Eğer bu merkez, Saint - Yves'nin belirttiği gibi vaktiyle


Ayodhya'da ikamet etmekte olan ve kökeni Ģimdiki devrenin
Manu'su Vaivaswata'ya uzandırılan antik «GüneĢ suyu»nun (
sürya-vansha) kalıtının varisi olmuĢ ise; Agarttha'nın durumunun
böylesine olması doğaldır.

Saint-Yves, Agarttha'nın yüksek liderinin Dünya'nın Kralı Ģeklinde


düĢünmeyip, O'nu bir «Papa» (Souverain Pontife) gibi takdim
etmekte ve O'nu bir «Brahmanik rahipler sınıfı»'nın (Eglise
brahmanique) baĢına yerleĢtirmektedir. Ancak, bu Ģekilde bir
belirtme biraz fazla batılılaĢtırılmıĢ bir anlayıĢtan doğmaktadır .
Saint- Yves'in. bu tasvirinin yanısıra,Ossendowski'nin de
«Agarta'nın yönetiliĢ Ģekli»konusunda söylediklerine bakılacak
olursa her birinin, sadece, zihinlerini esas olarak meĢgul eden
sorulara ve eğilimlerine direkt olarak cevap veren görünümü fark
etmiĢ oldukları görülüyor. Çünki, aslında, burada hem rahipliğe,
hemde krallığa dayalı olmak üzere iki yanlı çalıĢan bir yönetim
Ģekli sözkonusudur.

«Yüksek Rahip» (pontifical) sıfatı, kelimenin en gerçek anlamıyla


en üstün derecede, inisiyatik hiyerarĢisinin liderine aittir. Bu, Ģu
açıklamayı gerektirmektedir: (Latince olan)Pontifex sözcüğünün
tam karĢılığı (köprüler kurucu}dur . Romalılarca kullanılan bu
ünvan, kökeni bakımından hemen hemen «masonik»bir
ünvandır;fakat sembolik anlamda, bu dünya ile yüksek dünyalar
arasında komünikasyonu sağlayarak aracılık fonksiyonunu ifa
edendir. «Göksel köprü» olarak gökkuĢağı, «yüksek rahiplik»in
(pontificat)doğal bir sembolüdür. Tüm tradisyonlar buna tamamen
uygun ifadeler sunmaktadırlar. Öyle ki bu (gökkuĢağı, Ġbraniler'de
Tanrı'nın halkı ile olan ahdinin teminatı, Çin'de qök ve Yer'in
birleĢme iĢaretidir, Eski Yunanistan'da ise «Tanrılar'ın Habercisi»
Ġris'i temsil eder, Peraler'de ve Araplarda olduğu gibi
Ġskandinavyalılar'da da, Orta Afrika'da ve Kuzey Amerika'nın
bazı haIklarına kadar hemen heryerde, algılanabilir dünyayı du-
yumlarla, algılanamayana bağlayan köprü olarak geçer.

Öte yandan, rahipliğe ve krallığa, dayalı iki yönetimin birliği


Latinlerde,pek kompleks ve değiĢik anlamlara sahip bir sembolizm
olan Janus'un sembolizminin belirli bir görünümü ile temsil
edilmekteydi. Altın ve gümüĢ anahtarlar birbirine uyan iki
inisiyasyonu simgeliyorlardı .Hindu termınolojisini kullanmak
gerekirse, Brahman'ların ve Kshatriya'ların yolu söz konusudur.
Ancak, hiyerarĢinin en üst noktası, karĢılıklı görevlerini aldıkları
müĢterek prensip, yani rütbelerin ötesidir; "çünkü" sahalarında
uyguladıkları, tüm, yasal otoritenin daynağı orasıdır, böylelikle
Agarttha inisiyeleri Aitvarna'dırlar yani «kast dıĢı»'dırlar.

Orta Çağda otoritenin iki bütünleyici görünümünün dikkate değer


bir tarzda birleĢtirilmiĢ bulunduğu bir ifade mevcuttur. Bu
dönemde sık sık «Rahip Jean Krallığı» denilen esrarengiz bir
ülkenin sözü edilmekteydi. O zamanlar bu söz konusu merkezin
«dıĢ örtüsü»olarak belirtilebilecek kısım geniĢ ölçüde Nasturiler ve
Babii'Ier tarafından oluĢturulmuĢ bulunuyordu ki, bu sonuncular,
kendilerine Yahya'nın Mendayyeh'i adım veriyorlardı, yani
«Jean'ın, öğrencileri».

Bu konuda,en azından tuhaf görünen bir diğer noktaya dikkat


çekeriz ki, (dıĢa) pek kapalı,bir karakterdeki Doğu gruplarının
çoğu, Ġsmailler yada Lübnan Dürzileri'nde «Dağ'ın YaĢlısı'nın
{Vieux de la Montagne) öğrencileri, tüm Batı Ģövalyelik tarikatları
gibi aynı sekilde, «Kutsal Yer'in Gözeticileri» (gardiens de la
Terre Sainfe) ünvanını almıĢlardır. Saint - Yves, «Agarttha'nın
Templier ġövalyeleri» dediği zaman belki bunu hakiki manaya
istinaden söylememiĢti, ama pek yerinde olan bir kelimeyi bulmuĢ
oluyordu. KullanmıĢ olduğumuz «dıĢ örtü» ifadesinin tuhaf
karĢılanmaması için Ģu olguya dikkat edilmesinin pek gerekli
olduğunu ekleriz ki; Ģövalyece inisiyasyon, özü bakımından bir
Kshatriya'lar inisiyasyonu idi; ve bu, özellikle, oradaki esas rolü
sevgi sembolizminin oynadığını açıklamaktadır.

Hem rahip ve aynı zamanda hem de kral olan bir kiĢilik kavramı,
Batı'da pek geçerli olmamasına karĢılık, bu kavram, «Kral-
Majlan> tarafından çok belirgin bir Ģekilde temsil edilmiĢ olarak,
Hıristiyanlığın kendi kökeninde bulunmaktadır. Orta Çağ'da dahi,
Yüksek Yönetim, (hiç olmazsa dıĢ görünüĢlere göre) Papalık ve
imparatorluk arasında ayrılmıĢtı . Böyle bir ayrılık, üst tarafta
eksik kalmıĢ bir organizasyon olarak düĢünülebilir; Ģöyle ki:
Madem ki orada iki yönetimin kaynaklandığı ve bağlı olduğu ortak
prensibin belirmesi görülmemektedir; o halde, hakiki yüksek
yönetimin baĢka yerde bulunması gerekiyordu .

Doğu'da aksine, hiyerarĢinin kendi tepesinde böyle bir ayrılık


durumu oldukça istisnaidir ve bu tür bir Ģeye hemen hemen yalnız
bazı Budist kavramlarda rastlanılır ; Sakya Muni'nin (Buddha'nın)
bir an gelip ikisi arasında seçim yapması gerektiği zaman, (
Buddha'nın) fonksiyonu ile Chakravarti ya da

«Evrensel Hükümdar" ın Fonksiyonu arasında ortaya çıktığı


söylenen ayrılığı belirtmek isteriz.
Eklemek gerekir ki, özellikle Budizmle ilgili bir yanı olmayan
Chakravarti sözcüğü, hindu tradisyonu verilerine göre, Manu'nun
ya da temsilcilerinin fonksiyonuna pek uygun gelmektedir: Bu
sözcüğün tam karĢılığı «çarkı döndürten»'dir,yani bütün herĢeyin'
merkezine yerlestirilen, harekete katılmaksızın hareketi oradan
sevk ve idare eden ya da Aristo'nun ifadesine göre «devinimsiz
motor'dur.

Özellikle Ģu noktaya dikkat çekeriz ki: Söz konusu merkez, tüm


tradisyonların sembolik açıdan «kutup» (Pôle ) olarak belirtmekte
uzlaĢtıkları bir sabit yer dir; nedeni, dünyanın rotasyonunun onun
etrafında gerçekleĢtirildiğ'idir, ki bu, KeItler'de olduğu kadar
Hindu ve Kaldeliler'de de genel olarak çarkla temsil edilir .
Swastika'nın anlamı da budur. Uzakdoğu'dan Avrupa'nın batısına
kadar her yerde yaygın bulunan bu iĢaret esas olarak «kutup
iĢareti»'dir ki, bu, modern Avrupa'da kuĢkusuz, gerçek anlamının
ilk olarak tanıtilmasıdır. Çağdas bilginler, bu sembolü en fantezist
teorileriyle boĢuna açıklamaya çalıĢtılar; bir çeĢit sabit fikirlilikte
ısrar eden aralarından çoğu, onu yalnız «güneĢsel» bir iĢaret
olarak görmek istediler. Halbuki, bu iĢaret kimi kez «güneĢsel»
bir iĢarete dönüĢtü ise de, bu sadece bir rastlantı ve saptırılma
sonucunda, olmuĢtu.

Diğerleri swastikaya hareketin sembolü olarak bakarken hakikatin


daha yakınında olmuĢlardır, fakat bu yorumları yanlıĢ olmuyorsa
da pek eksiktir, çünkü sözkonusu hareket herhangi bir hareket
değil, bir merkezin ya da değiĢmeyen bir eksenin çevresinde
gerçekleĢen bir rotasyon hareketidir. Ve tekrar belirtiyoruz ki,
söz konusu sembole doğrudan doğruya uygun gelen esas öge bu
sabit yer'dir .
ġimdiden anlaĢılacağı gibi, «Dünya'nın Kralı»nın esas olarak tertip
ve tanzim edici (regulateur) bir fonksiyona sahip olması gerekir .(
regulateur kelimesinin rex ve regere ile aynı köke sahip olmasının
sebepsiz olmadığı görülecektir) .. Bu fonksiyon ancak «ahenk:
(eqıü libre) ve. «denge» (harmonie) gibi bir kelimede özetlenebilir
ki, Sanskrit dilinde tam olarak Dharma sözcüğüyle ifade edilir; ki
bununla, Yüce Prensip'in değiĢmezliğinin, aĢikar olan dünya'da
(monde manifeste) yansımasını anlıyoruz.

Aynı düĢüncelerle «Dünya'nın Kralı>'nın niçin baĢlıca özel


niteliklerinin «BarıĢ» (Paix) ve «Adalet» (Justice) olduguda
anlaĢılabilir, onlar (barıĢ ve adalet) sadece (insanın dünyasın'nda
(münava - loka) bu ahenk ve denge tarafından giyilmiĢ giysilerden
ibarettir.

b- Üç Yüksek Fonksiyon

Saint - Yves'e göre Agarttha'nın Yüksek Lideri Brahatma adını


taĢır. (Brahmatma diye yazmak daha doğru olacaktır). Mahatma
ve Mahanga ise onun iki yardımcısıdırlar.

Brahatma, «Tanrı Zihni'nde ruhların dayanağı (desteği)» Mahatma,


«Evrensel Can temsilcisi».Mahanga, «Kozmos'un tüm maddi
organizasyonu’nun timsali».

Bu, batı doktrinlerinin «ruh, can, beden» üçlüsüyle temsil


ettikleri ve burada makrokozmik ve mikrokozmun oluĢturanları
örnek alınarak belirtilmiĢ olan hiyerarĢik bölünmedir. Önemle
belirtmek gerekir ki, bu sözcükler, Sanskrit dilinde hiçbir beĢeri
varlığı belirtmeyip sadece, tam anlamıyla prensipleri belirtmekte
ve bu anlamlarında da, öz olarak," kiĢiliklere değil" fönksiyonlara
bağlı olmaktadırlar.

Ossendowski'ye göre:

Mahatma:Gelecekteki olayları bilir.


Mahanga:·. Bu gelecekteki olayların sebeplerini sevk ve idare
eder.
Brahatma: «Tanrı ile yüz yüze konuĢabilir», bununla neyin
kastedilmek ıstendığini anlamak için,
Brahatma’nın, Dünya'nın geliĢmiĢ hükümetleriyle irtibatın
kurulmuĢ olduğu ve bu irtibatların ortasından, hepsinin üzerindeki
asıl merkezi irtibat olan, Dünya dıĢı Ġlahi Yüce Prensip ile direkt
irtibatın sağlanabildiği merkezi yerde bulunduğunu hatırlamak
yeterlidir.

«Dünya'nın Kralı» ifadesiyle, O dar bir anlamda ve sadece


dünyaya nazaran belirtilmek, istenilmiĢse de,bu ifade pek
yetersizdir. Brahatma için «Üç Dünyanın Efendisi: (Maitre des
trois mondes) ifadesini kullanmak bazı bakımlardan daha doğru
olacaktır; zira bu ifade, bütün hakiki hiyerarĢide 'baĢkan
seviyesine rastlar ve ayın Zamanda tüm bağımlı seviyelerin sahibi
olarak bulunur. Bu«üç dünya>nın ( ki bunlar Hindu tradisyonunun
Tribhuvanı’sını kurarlar), her biri Üç Fonksiyon'un birine tekabül
etmektedir.

Ossendowski, «Dünya 'nın Kralı tapınaktan çıktığı zamanĠlahi ıĢığı


saçmaktadır» diye yazar. Ġbrani kutsal kitabı Tevrat (La Bible
habraique), Hz.Musa'nın, Sina'dan indiği zamana dair tamamen
aynı Ģeyi söylemektedir. Ve bu yaklaĢım konusunda belirtmek
gerekir ki,islam tradisyonu,Hz. Musa'yı, o'nun döneminin Kutbu
(EI-Kutb) olarak görmektedir. Bu, Kabala'nın, Hz. Musa'nın
öğretiminin bizzat Metatran'ün kendisi tarafından yapıldığını
söylemesi için yeterli sebep değil midir?. Dünyamızın Temel
Spiritüel Merkezi ile ona bağlanabilen ve özellikle belirli halklara
uyarlanan hususi tradisyonlara göre Temel Spiritüel merkezi
sadece temsil eden tali merkezleri, Ģimdiden ayırd etmek gerekir.
'Bu nokta üzerinde fazla durmadan dikkati çekeceğimiz husus Ģu
ki, Hz. Musa'nın fonksiyonu olan «yasa koyuculuk» (Arapça resül)
fonksiyonu mutlaka, Manu adını belirten bir kudret vekilliğini
gerektirir; ve öte yandan, Manu isminin içerdiği anlamlardan biri
açıkça Ġlahi IĢığın Yansıması'nı belirtmektedir.

Bir lama Ossendowski'ye Ģöyle der: «Dünya'nın Kralı,beĢeriyetın


mukadderatını tüm sevk ve idare edenlerin düsünceleriyle temas
halindedir, O onların niyet ve fikirlerini bilmektedir. Eğer bu
niyet ve fikirler Tanrı tarafından beğenilirlerse, Dünya'nın Krali
bunları görünmez yardımıyla destekleyecektir, ama eğer bu niyet
ve fikirler Tanrı tarafından beğenilmezlerse, Dünya'nın Kralı
bunların baĢarısızlığa uğramasını sağlayacaktır. Bu kudreti
Agharti'ye gizemli Om bilimi vermiĢtir, tüm dualarımıza bu sözcük
(Om) ile baĢlarız,»

Lama, bu son cümlesinden sonra, kutsal Om hecesinin anlamının


çoğu için anlaĢılmaz olan bir kavramını açıklar: «Om,eski bir
ermiĢin, 300.000 yıl önce yaĢamıĢ olan ilk Goro'nun, adıdır
(Ossendowski, Guru yerine Goro yazar)». Gerçekten, bu cümle,
eğer söz konusu olan devrin Ģimdiki Manu çağından çok önce yer
almıĢ olduğu düĢünülmezse tam olarak anlaĢılmaz. Bundan baĢka,
Kalpa'mızın Adı Manu ya da tık Manu'suna (Vaivaswata yedinci
Manu olarak) , Swayambhuva denilmiĢtir; yani doğumu
Swyambhü'dandır (ki O, bizatihi var olan, Yaratıcı Brahma'dır
(Sonsuz Hikmet: Logos Eternel) ) Oysa, Logos, yahut onu
(Logosu) direkt olarak temsil eden, gerçekten « Spiritüel,
Üstadlar»'ın ya da Gurular'in ilki olarak belirtilmiĢ olabilir. Ve
gerçekten de, Om aslında bir Logos adıdır.

Öte yandan om sözcüğü doğudan doğruya, Brahatma ve onun iki


yardımcısı arasındaki, daha önce beIirtmiĢ . olduğumuz
fonksiyonların HiyerarĢik bölüĢümünün açıklamasını verir.
Gerçekten, hindu tradisyonuna göre, bu kutsal hecenin üç ögesinin
her biri Ģimdi açıklayacağımız '«ÜÇ dünya»dan birini sembolize
etmektedir. Tribhuvana'nın bu üç terimi Ģunlardır: Yer (BhU),
Atmosier (Bhuvas ), Gök (Swar.).

Yani diğer ifadeleriyle:


a - bedenli tezahür ediĢ dünyası,
b - suptil ya da psiĢik tezahür ediĢ dünyası,
c - aĢikar olunmayan temel dünya .

Bu üç dünya, Brahatma" ve iki yardımcısının daha önce verilmiĢ


olan ünvan açıklamalarına baĢvurulduğu da kolayca görüleceği gibi,
aĢağıdan yukarı doğru, Mahanga, Mahatma ve Brahfltma'nın özel
sahaları ve bu 'farklı' sahalar' arasındaki hiyerarĢi iliĢkileri dir'
ki, onlar Brahatrna için daha önce kullanmıĢ olduğumuz «Üç
Dünyanın Efendisi» adlandırmasını açıklamaktadır. «O, her seyin
Tanrısı, her seyi bilen (tüm sonuçları doğrudan doğruya
sebeplerinden gören), Ġç Düzenleyici (dünyanın merkezinde ikamet
eden ve dünyayı içeriden düzenleyen, hareketine katılmaksızın
hareketini sevk ve idare eden), (tüm meĢru gücün) kaynağı,
(Yasasını gösterdiği peryodik tezahür ediĢin) tüm varlıklarının
baĢlangıcı ve sonudur» .

Bir baĢka sembolizm daha bize yardımcı oluyor; diyeceğiz ki",


Mahanga inisiyatik üçgenin tabanını, Brahatma ise üçgenin
tepesini temsil etmekte ve Makatma , ikisi arasında aynen bir
aracı (medtateure) prensibi temsil etmektedir, (kozmik
hayatiyet Hermesçiler'in Anima Mundi'si ) ki onun aksiyonu ,
‘’aracı saha’’da yayılmaktadır.Bu bilgi, Saint-Yves'nin Vattan ve
Ossendowski'nin ise Vatannan dediği kutsal alfabenin birbiri ile
uyan harfleri tarafından, yahut diğer deyiĢle,Om hecesinin üç
matra ya da meydana getirici ögesinin esas olarak indirgendiği
geometrik Ģekiller (doğru; spiral ve nokta)" tarafından apaçık bir
halde simgelenmiĢtir.
ÜÇ ALEM VE ÜÇ YÜCE FONKSiYON

Brahitma: 4 Boyutlu Yönetici Alem Temsilcisi.

Mahitma: Ruhsal Ahret Alemi Temsilcisi.

Mahinga : 3 Boyutlu Fizik Alem Temsilcisi.

Brahitma : Belirli bir Galaktik Formasyon oIan 4 Boyutlu ,Alem,


tampon Ahret Alemi ve Fizik 3 Boyutlu Alem Ģeklindeki bu yeryüzü
evrim alemi ve sondası'nın en ust düzeyi olan ve Yöneticisi Rab
Mekanizmaası’nın ĠĢlevi'ni ve Alemi'ni temsil eder:

Mahitma : Üstte belirtilen sisteme göre, 4 boyutlu Alem ile 3


boyutlu Alem arasındaki tampon, olan ve regülatör,transformatör
,seperotör ve medyatör durumundaki Ahret (spotyom) Alemi'nin
iĢlevini temsil eder,

Mahinga ; Üstteki her iki açıklamada belirtilen sisteme göre bu


sistemin en alt vibrasyonel düzeyinde ve 3 boyutlu zaman mekan
özellikleriyle bulunan fizik dünyayı ve Fizik Alem'in iĢlevi'ni temsil
eder.

Daha anlasılır bir sekilde ifade etmek gerekirse: Rahipliğe ve


krallığa dayalı yönetimlerin her ikiside Brahatma'ya aittir, yani
esas olarak dikkate alınan ve (rahiplik ve krallık Ģeklinde) adeta
ayırdedilemeyen yönetim biçimine. Tezahür ediĢe nazaran yükselen
bu iki yönetimden, Mahatma rahipliğe dayalı yönetimi ve Mahanga
krallığa dayalı yönetimi temsil eder. Bu ayrım Brahman'lar ve
Kshatriya'larınkine tekabül eder; fakat bir de «kastların
ötesinde,» olarak, Mahatma ve Mahanga'nın bizzat kendileri,
Brahatma gibi, hem rahipliğe ve aynı zamanda hem de krallığa
değin bir niteliğe sahiptirler.

Bu konuda, tatmin edici bir Ģekilde hiç açıklanmamıĢ ve Ģu anda


çok Önemli olan bir noktaya açıklık getireceğiz:

Ġncil'in «Kral - Majları», bu esrarengiz Üç KiĢi'nin gerçekte


Agarttha'nın Üç Lideri'nden baĢka hiç bir Ģeyi temsil
etmediklerini söyleyeceğiz. Hz . Ġsa’ya Mahanga altın sunar ve
onu kral olarak esenler; Mahatma ona günlük sunar ve onu rahip
olarak esenler; nihayet Brakahma ona mür ( doğruluktan
ayrılmazlık merhemi, Amrita'nın imajı) sunar ve onu Peygamber ya
da en üstün derecede Spiritüel Üstad olarak esenler.Temel
tradisyonun hakiki, temsilcileri ve onların her birinin özel sahası
olan üç dünya tarafından, yeryüzünde yeni doğan Hz. Ġsa, iĢte
böylesine, ululanmıĢtı. Ortodoksluğun yetkin, kesiminin bu konu
hakkında kesin kabulü olduğu iyice belirtilmektedir.

Doğal olarak, Ossendowski, bu düzenin mahiyetini hiçbir zaman


düĢünemezdi. Buna karĢı bazı Ģeyleri derinden anlamıĢtı. En
azından, belirtmiĢ olduğu gibi, Agarta'nın Yüksek Üçlüsü ile
Lamaizm'inki arasında mevcut olan sıkı benzeĢimin farkına
varabilecekti. Dalai (Dalay) - Lama, «Buda'nın ermiĢliğini '(ya da
saf ruhaniliğini) uygulayan»; Tashi - Lama, «Bilimini uygulayan
(«majık» daha doğrusu «teurjik», olmadığını sandığı görülüyor); ve
Bogdo Han, «maddi ve savaĢcı gücünü tamsil eden»: bu, «üç
dünyaya nazaran tamamen aynı dönüĢümdür.

Ossendowski'nin bu benzesimi fark edebilmesi,kendisine Ģu


söylenmiĢ olduğundan, daha kolay olacaktı: «Agharti'nin merkezi,
tapınak ve manastırlarla kaplı bir dağın tepesinde olan Dalay-
Lama'nın sarayı Potalanın bulunduğu Lhassa'ya benzer.Ne varki,
(aralarındaki ) iliskiler tersine çevirdiğinden onları bu tarzda ifade
etmek hatalıdır, çünki, prototipi ona değil, o, (Potala'nın
bulunduğu Lhassa) prototipine (Agharti merkezine) benzer
Lamaizm'in merkezi, asıl «Dünya'nın Merkezi»nin belki, sadece
bir Ġmajıdır. Ancak, yerleĢtirildiği yerlere gelince, tüm bu tür
merkezler, belirli ortak topoğrafik özellikler gösterirler. Çünki bu
özelliklerin, Ģüphe götürmez bir sembolik anlamı vardır ve
ayrıca,«spiritüel güçler'i harekete geçiriĢlerine Uygun olarak,
«spiritüel güçler'Ġ harekete geçiren (etken olan I: yasalarla
temasa geçmesi gerekmektedir. Tek sorun, geleneksel bilimin
yetkisi içinde olan ( kutsal coğrafya) adının verilebileceği bir
bilimin geIiĢtirilmesidir.

Ġlgi çekici bir baĢka uyuĢma daha vardır . Ġnisiyatik hiyerarĢinin


bazı sembolik sayılarla ilgili olan seviye yada dairelerini tasvir
eden ve özellikle zaman bölünmelerine basvuran Saint-Yves,
sözlerini söyle sona erdirmektedir: '((Gizemli merkezin» en
yüksek ve ona en yakın olan dairesi On iki üyeden oluĢmaktadır ki
onlar,yüksek inisiyasyonu temsil etmektedirler ve zodyak kuĢağına
tekabül ederler.»Bu( on iki kiĢilik) yapı, Dalay-Lama'nın(dairevi
konseyi» ne yansıtılmıĢtır ki, bu konsey on iki büyük Namshans
(yada Nomekhans) tan oluĢur. Ayrıca bu yapıya, bazı batı
tradisyonlarına de rastlanır. Özellikle ‘’ yuvarlak masa
Ģövalyelerine’’iliĢkin olanlarında.

Ayrıca ekleyeceğiz ki, Agarta’nın iç dairesinin12 üyesi, kozmik


düzen açısından, sadece Zodaya’ın on iki burcunu göstermekle
kalmazlar, hemde, bu aynı Zodyak burçlarıyla orantılı GüneĢ’in
formları kadar olan on iki Aditya’dırlar. Ve doğal olarak Manu
Vaivaswata ‘’ GüneĢin Oğlu’’ dendiği gibi, GüneĢ, Dünya Kralının
amblemleri arasında da yer alır.

Bütün bunlardan çıkan ilk sonuç, tüm ülkelerde, az çok saklı yada
en azından ulaĢılması çok güçlükle olan Spiritüel merkezlere ait
tasvirlerin arasında çok sıkı bağlar bulunduğudur. Ve bunlardan
çıkarılabilecek tek makul açıklama Ģudur; Eğer bu tasvirler farklı
merkezlere aitse, bazı durumlarda iyice fark edildiği gibi, bu
merkezler, yüksek ve tek bir merkezin intiĢarıdır.Aynen, tüm özel
tradisyonların, sonuç olarak, sadece büyük temel tradisyonun
adaptasyonları olmuĢ olmasındaki gibi.

e- Demir Cağı Döneminde Gizlenen Yüksek Merkez

Agartha daima yer altında olmadı ve daima orada kalmayacak diye


söylenir; bir gün gelecek ki o zaman, Ossendowski'nin aktardığı
sözlere göre, « Agartha halkları mağaralarından çıkacak ve
yeryüzünün üzerinde görünecektir.» . Bu merkez, gözle görülür
dünyadan kaybolmasından önce bir baska ad taĢımaktaydı, çünkü o
zaman «ulaĢılmaz», «ele geçirilemez» (ve ayrıca bozulmaz ),çünki
«SuIhun ikametgahı»dır), anlamlarına gelen Agarttha adı
kendisine uygun gelmezdi. Ossendowski,bu merkezin yer altı
durumunu almasının 6.000 yıl önce olduğunu belirtmektedir.
Görülüyorki, bu tarih, yeterli bir yaklaĢıklıkla, Manvantara'nın
bölündüğü dört devrin sonuncusu ve eski batılıların «Demir çağ»'ı
olan Kali - Yuga ya da Karaçag'ın baĢlangıcına rastlar (. Bu
merkezin yeniden ortaya çıkıĢının ise bu devrin (Kali Yuga'nın)
bitimiyle aynı zamana rastlaması gerekir.

Tüm tradisyonların,çeĢitli sembollerle temsil edilen, kayıp ya da


saklı bir Ģeyi ima etmelerinden bahsetmiĢtik .bu genel anlamda
alındığında, dünya beĢeriyetinin tümüyle ilgili olan Kali -Yuga'nın
Ģartlarına özgüdür. Demek ki, Ģimdiki devir bir kararına ve
karıĢıklık devridir . Bu devrin Ģartları öyledir ki, devam ettiği
sürece, inisiyatik bilginin mutlaka gizli kalması gerekmektedir.
«Tarihi» denen (ama bu devrin baslangıcına kadar bile uzanmayan)
Antikite'nin Gizemleri'nin ve tüm halkların gizli
organizasyonlarının mahiyeti iĢte bundan ileri gelmektedir. Hakiki
bir tradisyonel öğretinin henüz varlığını sürdürdüğü yer gerçek
bir inisiyasyon veren organizasyonlar, (fakat) bu öğretinin
düĢünme biçimi sadece dıĢsal temsil edilme Ģekli olan sembolleri
yaĢatmayı bıraktığı zaman (timsallerine hayat vermeyi kestiği
zaman),",sadece bir gölgeden 'ibarettiler. Çünkü,. çeĢitli
nedenlede, dünyanın spiritüel merkeziyle her bilinçli bağ kopmuĢ
olmakla sona ermiĢti ki, bu, yüksek merkezle direkt ve fiili
teması kesilen tali merkezi özellikle ilgilendiren tradisyonun hemen
hemen yitirilmesinin özel anlamıdır.

Herkes için kayıp olmadığına ve bazıları ona hala, sahip olduğuna


göre, Ģu halde, kayıp olmaktan ziyade gizli olan bir Ģeyin sözü
edilmelidir. Ve eğer böyleyse, diğerleri de her zaman için ona
yeniden kavuĢma olanağına sahiptirler, yeter ki gerektiği gibi
arasınlar,Yani o kiĢinin niyeti, «uyumlu eylem ve tepkiler'»
yasası'na göre uyandırdığı armonik titreĢimler vasıtasıyla Ģu veya
bu Ģekilde yönetilir. Ve onları ( armonik titreĢimleri ) , ( böylece
) yüksek merkezle gerçek Spiritüel kominikasyon vasıtası haline
koyabilir.

Bu amaç yöneliĢinin tüm tradisyonel Ģekillerde sembolik temsil


ediliĢi vardır. Doğu ritüelinden söz etmek isteriz; Bu, esas olarak
bir Spiritüel merkeze doğru yönelmedir ki o merkez, ne olursa
olsun daima hakiki '' Dünyanın Merkezinin'' bir imajıdır.

Kali- Yuga'da ilerledikçe, bu merkezle git gide kapanan ve


gizlenen birliktelik, daha zorlaĢmaktadır ve bu merkezi dıĢtan
temsil eden tali merkezler aynı zamanda daha nadir olmaktadırlar.
Bununla birlikte daha öncekinin sonuyla aynı zamana rastlayan her
Manvantara baĢlangıcı, dünya beĢeriyeti için esas olarak yeniden
'' temel durum'' a dönüĢü içerdiğine göre,bu devir biteceği zaman
trasdiyonun bütünüyle yeniden aĢikar olması gerekecektir.
Avrupa da hakiki organizasyonlar yoluyla Merkezle olan her
yerleĢik bilinçli bağ, bugün için kopuktur ve daha birçok yüzyıldan
beri böyledir. Bu kopma tek bir darbede değil, birbirini izleyen
bir çok evrede gerçekleĢmiĢtir. Bu evrelerin ilki XIV. yüzyıl
baĢlarına kadar uzanır. ġövalyelik tarikatlarının baĢlıca
iĢlevlerinden biri, doğu ile batı arasında bir kominikasyonu
sağlamayı içerebilirdi ki, bu kominikasyonu gerçek anlamda
kavramak ancak, sürekli anlattığımız, Doğu tarafına yerleĢtirilmiĢ
olarak tasvir edilen Merkez göz önünde bulundurulursa,
mümkündür.

Templier tarikati yıkılmıĢ olmakla birlikte, daha sonrada


Rozkruvalık, nasıl bir gizlibiçimde olursa olsun, aynı bağı devam
ettirdi. Rönesans ve Reform yeni bir kritik evreyi gösterdiler.
Nihayet , Saint- Yves'nin belirttiği ile görülüyor ki, tam kopma,
1648'de, otuz yıl savaĢını sona erdiren Westphal1
antlaĢmalarayla aynı zamana rastlayacaktı.

Oysa,birçok yazarın, otuz yıl savaĢından az sonra gerçek


Rozkruvalar'ın (Rose Croix) Avrupa'yı terkedip Asya'ya
çekildiğini, kesinlikle öne sürmeleri dikkate değer bir husustur. Bu
konuda hatırlamaktayız ki,el almıĢ Rozkruva1ar'ın sayıları,
Agarttha'nın en iç dairesinin üyeleri gibi ve bu yüksek merkez
imajına uygun olarak' oluĢmuĢ pek çok spiritüel merkezi ortak
yapısı üzre, 12. idi.

Bu son dönemden itibaren, gerçek inisiyatik bilginin emaneti artık


hiçbir batı organizasyonu tarafından gözetilmedi. Swedenbourg
da, bundan böyle «Kayıp Kezam»'ı Tibet ve Türkistan bilgeleri
arasında aramak gerektiğini açıklamaktadır. Bunun yanısıra Anne -
Catherine Emmerich'in Peygamberler Dağı' dediği ve aynı
bölgelere yerleĢtirdiği esrarlı bir yer vizyonu vardır. Ekliyoruz ki,
bu, Madam Blavatsky'nin gerçek anlamını.' anlamaksızın bu konu
hakkında toplayabildiği eksik enformasyonlarladır ki
ondanda,kendisinde bir imaj değil, fakat hepsi Agarttha'mn
sadece bir karikatür ya da tahayyüli takliti diyebileceğimiz
«Büyük Beyaz Loca» (Grand Loge Blanche) kavram dogdu.

Bölüm 9

Tufan Öncesi Koloniler

Agarta Yer altı Dünya Devleti, çağımızda, insanlığın Ġçine


sokulduğu uyanıĢ, idrakleniĢ ve bilinçleniĢ sürecinde, dolaylı ve
dolaysız yollarla yaptığı geniĢ açılı iĢlevi ve etkisi ile yeryüzünün
toplumsal her türlü eylem ve giriĢimlerinde söz sahibi olarak,
yeryüzünün derin yeraltı yapay yerleĢim sitelerinde görkemli
çalıĢmalarını sürdürmektedirler.

AraĢtırılar, gözlemler ve gelenekler böyle söylüyor. On binlerce


yıl önce, dıĢ dünyaların üstün senyörleri tarafından kurulduğu
belirtilen bu bilgelik ülkesinin, son derece geliĢmiĢ milyonlarca
vatandaĢı ile, yeryüzünün derin yapay mağara sistemleri içerisine
yerleĢerek, buralardan dünya insanları aralarına zaman zaman
dahil edilen yüksek ve kimliği çoğu zaman saklı üstadlar, liderler,
bilim adamları vb. vasıtasıyle beĢeri evrim ve geliĢimin belirli bir
program üzere gerçekleĢmesini sağladıklarını; çeĢitli kaynaklar
ifade etmektedirler.

Bu yapıtla, Yeraltı Uygarlığı'na iliĢkin, bazı Doğu ve Batı


kaynaklarından alınan görüĢ, yorum ve bilgiler bir araya
getirilmiĢler ve iddiasız olarak sunulmuĢlardır.

Ne varki, Hakikatler'in esas kendileri olmayan bu bilgiler, Ģimdilik


hiç değilse, belirli bir önbilgi ve kavram oluĢturmak bakımından
önemlidirler.

Alman yazar, K.K. Doberer «The GoId makers» adlı kitabında Ģu


düĢünceyi belirtir :

«Atlantis'in bilge kiĢilerinin görüĢlerine göre, büyük tehlikeden


kaçmanın bir yolu da göç etmek, Akdeniz üzerinden doğuya doğru
ilerleyerek Asya topraklarına varıp «Dünya'nın Damı'»nda
koloniler kurmaktı.» Himayalar'da.

Bu, ĢaĢırtıcı bir tahmin olmasına rağmen, belkide gerçeklerden


pek uzak değildir. «Ġyi Kanun’un yüksek rahipleri ve prensIeri
kültür ve teknolojilerinin tüm meyvaları ile birlikte, yeryüzünün
güvence içindeki uzak bir köĢesine havadan nakledilmiĢ
olabilirlerdi. Ġlimlerini, küçük, tümüyle tecrit edilmiĢ
topluluklarda, akademilerimizce bile tahayyül edilemiyecek
yüksekliklere değin geliĢtirmiĢ olabilirlerdi. Görünürde fantastik
olan bu kurama ağırlık kazandıracak kanıtlar mevcuttur.

Mahabharata Destanı'nda, göklerde uçakların uçtuğu ve kentler


üzerine tahrip edici bombaların atıldığı eski bir devirden bahs
olunur. Zalim savaĢlar yapılmıĢ ve kötülük serbestçe hükmetmiĢtir.
Jeolojik tufandan az önce olanların muhtemel görüntüsünü eski
yazılardan ve çoğu ırkların efsanelerinden faydalanarak yeniden
kurabiliriz;

Kültürlerin sonunun geldiği ve insanlığın ilerleyiĢinin tehlikeye


girdiğini fark eden bir grup açık görüĢlü filozof ve bilgin, dünyanın
eriĢilmesi imkansız bölgelerine çekilmeye karar verdiler. Dağlarda
gizli yeraltı sığınakları inĢa edildi. Himayalar' daki saklı vadiler,
uyanıĢ meĢalesini geleceğe ulaĢtıracak birkaç seçkin kiĢiye tahsis
edilmiĢti.

a - BirleĢmiĢ Milletler'ce Bilinmeyen Devlet:

Okyanus, Atlantis'i kapladığı zaman bundan kurtulan koloniler,


yıkılmıĢ olan Ġmparatorluğun hatalarını tekrarlamaktan kaçınarak
bir ütopya inĢa etmek üzere ayakta bırakılmıĢlardı, Barbarlık ve
cehaletten uzakta kalan bu topluluklar, tecrit olmakla korunarak
geliĢtiler. Daha baĢından, dıĢ dünya ile bütün teması kesmeye
karar verilmiĢti. Hiçbir engele rastlamayan bilimleri geliĢerek,
Atlantis'in baĢarılarını geride bıraktı.
Bu anlatılanlar bir fantazi mi? Yine de, günümüzün bazı bilim
adamları, Ģimdiden, gelebilecek bir atom afetine karġl yeraltı
sığınakları ve hatta yeraltı kentleri önermiĢlerdir. Kentlerin
boĢaltılması ve yeraltı kasabalarının inĢa edilmesi, insanlığın
devamlılığını garantiye almak için gösterilen çaba dahilinde
sorumluluklarını anlayan bilim adamlarınca teklif edilen projelerdir.
Eğer böyle bir plan bugünün bilim adamlarınca da düĢünülüyorsa,
insanlığın ahlaki çöküĢü ve «Brahma'nın on binlerce güneĢ gibi
parlayan silahının tehlikesi ile karĢılaĢıldığında Atlantis'in kültürel
liderlerince buna benzer bir projenin önerilip gerçekleĢtirilmesi
mümkün değil midir?

UnutulmuĢ bir devirde bir teknolojiye sahip olmuĢ güçlü bir devlet
görüntüsü, aklı baĢında bilimsel düĢüncenin çerçevesi içinde pekala
yer alabilir. Nükleer fiziğin öncülerin

den Prof. Frederick Soddy, 1909'da, eskilerin bilimsel


geIeneklerinin, dünyanın kaydolunmamıĢ tarihindeki geçmiĢ birçok
devirlerin birinden, bugün bizim yürümekte olduğumuz yolu
önceden tamamlamıĢ olan bir insanlık çağından kopup gelen bir
yankı» olabileceğini söylemiĢtir.

Bir medeniyetin ürünlerini, yıkıcı savaĢların Ve jeolojik afetlerin


tehlikelerine karĢı belirsiz bir süre boyunca koruyabilmek için,
yeraltı sığınaklarından daha etkin birĢey olamaz.

Ġnsanın, bu gezegen üzerindeki yaĢam hikayesinden bir çok sayfa,


Zaman'ın eli tarafından yırtılarak çıkarılmıĢtır. Ancak, efsaneler,
ileri bir medeniyeti yok eden devasa bir afetten bahseder.
Kurtulanların çoğu vahĢilere dönüĢmüĢtür. Sonradan, «ilahi
habercilerce rehabilite edilenler, ilkel durumlarından yükselerek'
bizim kendi kökenimizin de dayandığı geçmiĢ tarihin uluslarını
oluĢturdular. «GüneĢ'in Çocuklarının gizli topluluklarının nüfusu
azdı, ama bilgileri çoktu. Yüksek bilimleri, sayesinde, bilhassa
Asya'da. mu azzam bir tüneller Ģebekesi kazdılar.

Tecrit edilme, bu kolonilerin ebedi kanunu olagelmiĢtir.


Filozoflar, bilim adamları, Ģairler, ressamlar, yazarlar, din ve
müzikle uğraĢanlar çabalarını sürdürmek üzere sakin bir ortama
gerek duyarlar. Askerlerin ayak sesini, ya da pazar yerinden
gelen bağırtıları iĢitmek istemezler. Çağlar boyunca, bilgeliklerini
buna benzer olanlarla paylaĢa geldiklerinden, hiç kimse bu
filozofları egoistlikle suçlayamaz. Bu kopukluk, koruyucu
niteliktedir. Bugün kaba kuvvet, ilk çağların zamanlarındaki kadar
geçerli değil midir? Kaba kuvvet, teknolojik zırhı içinde belki daha
da dehĢetlidir.

Ġnsanlığın Büyük KardeĢler'i (Elder Brothers), karlı tepelerin


arasındaki gizli vadilerde kaybolmuĢ ya da dağlardaki tünellerde
saklanmıĢ bir halde yaĢarlar. Bu kolonilerin gerçekliği üzerine
belirtiler, Hindistan, Amerika, Tibet, Rusya, Moğolistan gibi
birbirlerinden bu kadar uzakta olan ülkeler ile dünyanın çeĢitli
bölgelerinden gelmektedir. Zamanın geniĢliği içinde, bu raporlar
geçen beĢbin yıl süresince ortaya çıkmıĢtır. ÇeĢitli ülkelerde
yaĢıyan insanların hayalleri ile süslenmelerine rağmen gerçeğin
tohumlarını taĢırlar.

Elli yıl kadar önce, Fransız Akademisi'nden Dr.


FerdinandıOssendowski, kendisine Prens Chultun Beyli, ve. onun
Lama'sı taraf'ından Moğolistan'da anlatılan tuhaf bir hikayeden
bahsetmiĢtir .Bu görüĢe göre, önceleri Atlarıtık ve Pasifik
Okyanusu'nda .iki 'kıta bulunuyordu. Bu kıtalar denizin dibine
çöktüğünde buralarda yaĢayanlardan bazıları .muazzam yeraltı
sığınaklarma kaçtılar. Bu mağaralar, tarih öncesi
insanlığınkaybolmuĢ halkına' hayat veren. ve bitkilerin
büyümesinisağlayan acaip bir ıĢıkla kaplıdır. Bu. ırk,bilimin en
yüksek düzeyine ulaĢmıĢtır.

Polonyalı bilgin, Agharta’nın yer altı halkının büyük teknik


aĢamalara ulaĢtıklarını belirtir. Asya'daki devasa tünel
Ģebekesinin içinde, yüksek hızda yol alan olağandıĢı araçlara
sahiptirler. Diğer gezegenlerdeki yaĢam üzerine çalıĢmalar
yapmıĢlardır. Ancak, en büyük baĢarılarını zihin konusunda elde
etmiĢlerdir.

MeĢhur kaĢif ve ressam Nicholas Roerlch' e, Çin Türkistan'ı ve


Sinkiang'daki gezileri sırasında uzun yeraltı koridorları
gösterilmiĢtir. Yerel sakinler ona, kasabalarda alıĢ veriĢ yapmak
için tünellerden dıĢarı çıkan tuhaf insanlardan bahsettiler. Onlar,
aldıklarının karĢılığını kimsenin teĢhis edemediği eski paralarla
ödemiĢlerdi, Roerich, 1935'de Çin' deki Kalgan yakınında Tsagan
Kure'de konaklarken,«The Guardians» (Gözeticiler) adlı bir makale
yazdı. Bu yazıda eğer çölün ortasında boĢluktan çıkıyormuĢçasına
gizemli adamlar beliriyorsa, bunlar bir yer altı geçidinden çıkmıĢ
olamazlar mı, diye soruyor. Nicholas Roerich, bu gizemli
ziyaretçiler hakkında Moğollara danıĢtığında ona birçok ilginç
hususlar açıklamıĢlardır. Yabancılar arada bir at sırtında
geliyorlar ve ortalığı fazla meraklandırmamak için tüccar,
sığırtmaç ve asker gibi giyiniyorlardı. Moğollara hediyeler de
vermiĢlerdi,

Uluslararası bir Ģöhrete sahip olan ve hem araĢtırmacı, hem de


ressam olarak baĢarılı sayıları bir kiĢinin tanıklığı hafifçe
geçiĢtirilemez. Andrew Tomas,bu kaĢifle 1935 yılı seferinden
sonra ġangay'da karĢılaĢma bahtiyarlığına ermiĢtir.

Burada belirtmeliyiz ki, 1926'da Prof. Roerich ve heyetindeki


üyeler, Karakurum Dağları'nın üzerinde parlak bir disk
izlemiĢlerdir . GüneĢli bir sabahleyin ve üç kuvvetli dürbünle
objeyi net bir Ģekilde gözlediler. Sonra, bu oval araç aniden
yönünü değiĢtirir. Kırkyıl önce Orta Asya'da ne uçak, ne de balon
vardı. Bu,tarih öncesi bir koloniden gelen bir uçan araç mıydı?

Roerich Heyeti, Karakurum Geçiti'nden geçerken yerli


rehberlerden biri kendisine dağların içlerindeki gizli giriĢlerden
ortaya çıkan uzun boylu, beyaz tenli adam ve kadınlardan
bahsetmiĢti. Bunlar, meĢalelerin ıĢığı altında karanIıkta
gôrülmüĢlerdi, Rehberlerden birinin söylediğine göre, bu gizemli
dağ insanları gezginlere de yardım etmiĢlerdir.
Tibet kaĢifi Madam A. David-Neel, yazılarında Tibet'li bir
Ģairden söz eder. Denildiğine göre bu Ģair, Çin'in Çinhai eyaletinin
boĢ çölleri ile dağlarının bir yerinde bulunan ‘’Tanrı’ların yurdu»na
ulaĢan yolu bilmekteydi. Bir keresinde, Madam David-Neel'e, bu
yerden mavi renkte bir yaz çiçeği getirmiĢti. Halbuki, Madam
David Neel'in bulunduğu bölgede ısı -20 dereceydi ve Diehu nehri
180 cm.'ye kadar donmuĢtu.

b - Kuzey ġamballa

1920"lerde bir ġangay gazetesinde, Dr. Lao-Tsin'in bir ütopya


peĢinden Orta Asya'ya yaptığı seyahat üzerine yazdığı bir makale
yayımlandı. Doktor, James Hilton'un «Lost Horizon» ( Kaybolan
Ufuk ) adlı romanının yayımlanmasından önceki bir tarihe rastlayan
bu renkli hikayesinde, Nepal'li bir Yogi ile Tibet'in yaylalarına
yaptığı tehlikeli geziyi' anlatır.

Ġki gezgin, boĢ bir dağlık bölgede, keskin kuzey rüzgarlarından


korunmuĢ ve çevresine nazaran daha ılıman bir iklime sahip, saklı
bir vadi bulurlar. Dr. Lao-Tsin, «ġamballa Kulesinden ve merakını
uyandıran laboratuvarlardan bahsediyordu. Ġki gezgin, vadide
yaĢayanların büyük bilimsel aĢamalar yaptıklarını görmüĢler, uzun
mesafeler dahilinde yapılan olağandıĢı telepati deneylerini de
seyretmiĢlerdir. Eğer, her Ģeyi açıklamamak üzere burada
yaĢayanlara verilmiĢ herhangi bir sözü olmasaydı, Çinli Doktor,
vadide geçirdiği günler hakkında daha çok Ģeyler anlatabilirdi.

Doğu'nun Kuzey ġamballa tradisyonuna göre, Orta Asya'da Ģimdi


sadece tuz gölleri ile kumların bulunduğu yerde bir zamanlar
muazzam bir deniz mevcuttu. Bu denizin, Ģimdi geriye dağlarından
baĢka hiçbir Ģeyin kalmadığı bir adası vardı. O uzak devirde
büyük bir olay meydana geldi:

«AteĢ'in Çocukları'nın, Venüs'ten gelen Alev Senyörlerı' nın


Arabası, püsküren alevden dilleri ile göğü dolduran korlaĢmıĢ ateĢ
kütlelerince çevrili olarak, ölçülemiyecek yüksekliklerden hızlı
düĢüĢün görkemli kükreyiĢi ile göksel mekanların içinden yeryüzüne
doğru parladı; Gobi Denizi' nin sinesinde gülümseyerek uzanan
Beyaz Ada'nın (White Island) üzerinde asılı kalarak durdu.»

Sibirya, Tunguska'da 1908'de yere çakıları kozmik uzay gemisi


olayının zamanımızda yarattığı tartıĢmanın çerçevesi içinde bu
Sanskrit metini ciddi olarak incelemeliyiz.

ġamballa, Tibet ve Moğolistan folkloru ile Ģarkılarında, en yüksek


dereceden bir realite biçimine dönüĢene kadar yüceltilmiĢtir.
Nicholas Roerich, Orta Asya'daki bir sefer gezisi sırasında,
ġamballa'nın üç ileri sınır noktasından biri olarak kabul edilen
beyaz bir sınır boyu mevkiine rastladı. Lamalık'ta ġamballa
inancının ne kadar kuvvetli olduğunu göstermek için, Roerich'le
konuĢan Tibet'li bir rahibin sözlerini aktaralım .:

«ġamballa halkı zaman zaman dünyaya çıkarlar. ġamballa'nın,


dünya ortamında yaĢayan ortakları ile buluĢurlar, Ġnsanlığın iyiliği
için dıĢarıya kıymetli hediyeler, harikulade emanetler gönderirler
.

Csoma dö Köros (1784-1842), Tibet'teki Budizm geleneklerini


inceledikten sonra ġamballa ülkesini Siri Derya Nehri' nin
ötesinde, 45 ile 50 derece kuzey paralelleri arasında yer-
leĢtirmiĢtir. Belçika, Antwerp' de yayımlanan bir on yedinci yüzyıl
haritasının ġamballa ülkesini göstermesi dikkate değer bir
husustur.

Peder Stephen Cacella gibi Orta Asya'daki ilk Cizvit gezginleri,


«Xembala» adında bilinmeyen bir bölgenin varlığını kayıtlarına
geçirmiĢlerdir.

Albay N.M. Prjevalsky ve Dr. A.H. Franke gibi kaĢif" ler,


çalıĢmalarında ġamballa'dan bahsederler. Eski bir Tibet kitabı
olan «The Path to Shambhala'nın (ġamballa'ya Giden Yol) , Prof.
Grünwedel'ce yapılan tercümesi ilginç bir dökümandır.
Ancak,coğrafi iĢaretler sanki bir amaçla belirsiz hale
getirilmiĢlerdir. Yerlerin ve manastırların eski ve yeni isimler ile
onlar tamamen aĢina olmayan birinin iĢine yaramazlar. Coğrafi
iĢaretler iki nedenden ötürü karıĢtırılmıĢ olabilir: Koloniler
hakkında gerçekten bilgisi olanlar, Gözeteciler'in insanlık üzerine
çalıĢmalarını engellememek için nerede olduklarını hiçbir zaman
açıklamayacaklardır. Ayrıca, Doğu edebiyatı ve folklorunda bu
yerlere yapılan atıflar, değiĢik bölgelerdeki topluluklardan
bahsettikleri için bazen çeliĢkiye düĢmüĢ gibi görünürler.

Andrew Tomas, bu konuyu birçok yıllar inceledikten sonra bu


bölümü Himalayalarda yazmıĢtır. Kendisine göre; «ġamballa» adı
Gobi'deki Beyaz Ada 'yı, Asya ve diğer yer lerdeki saklı vadiler
ile tünelleri ve daha birçok Ģeyi kapsar.

Taoizm'in kurucusu Lao Tse ( Ġ.Ö. 6. yy) «batı tanrıçası> olan


Hsi Wang Mu'nun yurdunu aramıĢ ve bulmuĢtu. Taoist gelenek,
tanrıçanın binlerce yıl önce bir ölümlü olduğunu doğrulamaktadır.
Tanrıça, ‘’ilah’’ olduktan sonra, Kun Lun Dağları'nda inzivaya
çekilir. Çinli rahipler, rehber, siz' gezginlere geçit vermeyen
muhteĢem güzellikteki bir vadinin mevcudiyeti üzerinde ısrar
etmektedirler, Kun Lun Dağları'ndaki bu vadi, bir cinler
topluluğuna hükmeden Hsi Wang Mu'nun yurdudur. Bunlar,
dünyanın en büyük bilim, adamları olabilirler.

Bu görüĢ açısından bakıldığında, Roerich Heyeti tarafından (Kun


Lun Dağlara'nın bir uzantısı olan) Kara kurum Dağları üzerinde
acaip bir uçan aracın görülmesi oldukça anlamlıdır. Bu acaip disk,
«tanrılar»a ait bir uçak olabilir, ya da uzay hangarından gelmiĢ
olabilir.

ġimdiye kadar söylenenlerden anlaĢılacağı gibi, gizli topluluklarda


yaĢayanlarla temas kurmanın zorluğu açıkça bellidir. Yine de bu
karĢılaĢmalar kayda geçirilenlerden çok daha sık olagelmiĢlerdir.
Kayıtların bulunmaması, bu eski kolonilerin ziyaretçilerinin, haklı
nedenlerle, kaçınılmaz bir gizlilik yemini etmeye zorunlu
bırakılmaları ile açıklanabilir. «Mahatma»lar, Kadim Bilim'in
bekçileri ve Çağlar'ın Hazinesi'nin gözeticileri olduklarından
değiĢiklik meraklıları, hazine avcıları, ya da Ģüpheliler tarafından
rahatsız edilmek istemezler.

Mahatmalar'ın, insanlığa yardım faaliyetlerinin kapsamını


aydınlatıcı bir biçimde özetleyen mektuplarının birinden aktarma
yapmak yerinde olacaktır :

«Sayısız kuĢaklarca üstadlar yalçın kayalardan oluĢan bir mabed,


devasa bir Sonsuz DüĢünce Kulesi inĢa etmiĢlerdir . Burada
'Titan' yaĢamıĢtır ve daha gerekirse tek baĢına yaĢayacak,
buradan ancak her devrenin sonunda, kendisiyle birlikte çalıĢmak
ve sırası geldiğinde boĢ inançlı insanları aydınlatmak için insanlığın
seçkin kiĢilerini davet etmek üzere çıkacaktır.»

Temmuz 1881'de Mahatma Koot Humi böyle yazmıĢtır. Bu


bilinmeyen toplulukların kökeni zamanın gecesinde kaybolmuĢtur.
Evrim yolundaki büyüklerimizin, «Ġyi Kanun»un takipçileri kiĢilerin
Atlantis'ten göçlerini emretmiĢ olmaları çok muhtemeldir.

Atlantis'in görkemli günlerinde ulaĢtığı tüm maddesel ve spiritüel


aĢamalar hala daha gizli kolonilerde muhafaza ediliyor olabilirler.
Bu ufacık Cumhuriyet, BirleĢmiĢ Milletler Organizasyonu'nda
temsil edilmemesine rağmen, Dünya, gezegenindeki tek kalıcı
devlet ve kayalar kadar eski biz bilimin bekçisi olabilir. ġüpheciler
Ģunu unutmamalıdırlar ki Mahatmalar'ın Mesajları, belirli bazı
hükümetlerin devlet arĢivlerinde hala korunmaktadırlar.

Rus folklorunda, içinde hakkaniyetin hükmettiği Kitezh yeraltı


kentine dair bir efsane vardır. Çar hükümetince mahkum edilen
Ġhtiyar Ġnançlılar (Old Believers) bu VadedilmiĢ Ülke'yi
aramıĢlardı, Gençler, «Nerede bulunacak?» diye :sorduklarında
ihtiyarlar, «Batı yolunu izleyin»,diye karĢılık verdiler, Tatar
fatihi Batu Han, batıya doğru ilerleyiĢine Moğolistandan
baĢlamıĢtı. Bu yön, ütopyanın Orta Asya'da bulunacağını
belirtiyordu.
Efsanenin diğer bir çeĢitlemesinde de Rusya'daki Sveltloyar Gölü
belirtiliyordu. Ancak, gölün dibi taranıp da birĢey bulunamayınca
bu iddianın aslı olmadığı anlaĢıldı. Kitezh ,geleneğini Kuzey
ġamballa geleneği ile birlikte ele almak gerekir. Aynı Ģeyi
Belovodye Destanı için de söyleyebiliriz.

Rus Coğrafya Derneği'nin 1903 yılı Dergisi'nde Korolenko'nun


yazdığı, «Ural Kazakları'nın Belovodye Krallığı'ına Yaptıkları
Yolculuk» adında bir makale vardır. Aynı Ģekilde, 1916' da Batı
Sibirya Coğrafya Derneği de Belosliudov'un «Belovodye Tarihi'ne»
baĢlıklı bir yazısını yayımladı.

Bilimsel kuruluĢlarca sunulan bu makalelerin her ikisi de oldukça


ilginçtir. Rusya'daki «Staroveri» ya da Ġhtiyar Ġnançlılar arasında
süregelen tuhaf bir tradisyondan bahsederler, Buna göre,
‘’Belovodye ya da Belogorye ‘’ Beyaz Sular'ın ve Beyaz Dağlar'ın
ülkesi diye bir yerde dünyasal bir cennet mevcuttur. ġunu da
unutmayalım ki Kuzey ġamballa, Beyaz Ada (White Island) üzerine
kurulmuĢtu,

Bu hayalet krallığın coğrafi konumu, ilk anda edinilen izlenimdeki


kadar belirsiz olmayabilir. Orta Asya'da bazılarının kurumakta
olduğu, beyaz bir tabaka ile kaplı birçok tuz gölü vardır. Chang
Tang ile Kun Lun Dağları'nın tepeleride karla kaplıdır.

Nicholas Roerich'in Altay Dağları'nda edindiği bilgiye göre, büyük


göllerin ve yüksek dağların ötesinde bir «gizli vadi» mevcuttur.
Birçok kiĢinin Belovodye'ye ulaĢmak için çabalamasına rağmen,
baĢaramadıklarından söz ediliyordu. Ancak, aradıklarını bulan bazı
kiĢiler, kısa bir süre için orada kalmıĢlardı. On dokuzuncu
yüzyılda, iki adam bu ütopyaya ulaĢtılar ve geçici olarak orada
yaĢadılar. Döndüklerinde, kaybolmuĢ koloni hakkında harikalardan
bahsettiler ama «diğer harikalardan söz etmelerine izin
verilmemiĢti.»

Bu hikayenin, daha önce anlattığımız Dr. Lao-Tsin'inki ile birçok


ortak noktası olduğu görülüyor.
Roerich'in, bu toplulukların birinden manastırına dönmekte olan bir
Lama hakkındaki hikayesinden, bu gizli YerleĢim
merkezlerindekilerin bilime yönelik kiĢiler oldukları sonucunu
çıkarabiliriz. Bu keĢiĢ, dar bir yeraltı geçidinde kusursuz
yetiĢtirilmiĢ bir koyunu taĢımakta olan iki adama rastlar.
Hayvan'ın gizli vadide uygulanan bilimsel üretme için kullanıldığı
anlaĢılmaktadır,

Misyonerlerin, on dokuzuncu yüzyıldan kalan ve Çin


imparatorlarının kritik zamanlarda akıl danıĢmak üzere ‘’dağlar'ın
Cinlerine’’ (Genii of the Mountainss) temsilciler gönderdiklerini
teyit eden nadide raporları Vatikan ArĢivleri'nde korunmaktadır.
Bu dökümanlar, Çinli diplomatların nereye gittiklerini belirtmeseler
dahi, sadece Chang Tang; Kun Lun ya da Himalayalar'a gitmiĢ
olabilirlerdi.

Katolik misyonerlerin bu kayıtları (ve Monseigneur Delaplace'nin


yazdığı «Annales de la Propagation de la FOĠ»), Çinli bilgelerin
Çin 'in geçit vermeyen bölgelerinde yaĢayan Ġnsan üstü varlıklara
inandıklarını gösterir. Kayıtlardaki tariflere göre «Çin'in
Koruyucuları» ( Protectors of Chitıas) görünüĢte insana benzerler
ama fizyolojik olarak bizlerden farklıdırlar.

c - Kutsal Dağlar ve Kayıp Kentler

Dünya üzerindeki birçok dağın ‘Tanrılar’ın vurdu oldukları


düĢünülür. Bu, bilhassa Hindistan için geçerlidir.

Hindular, Nanda Devi, Kailas,Rançencanga ve diğer birçok yüksek


tepenin ilahi anlam taĢıdıklarına inanırlar. Onlara göre dağlar
Tanrıların yaĢam mekanlarıdır. Dahası, sadece tepeleri değil,
dağların içlerilli de kutsal sayarlar.

ġiva'nın tahtının Kailas(Kang Rimpoche) Dağı'nda olduğu söylenir.


Ayrıca, Kançencanga üzerine ġiva'nın gökten indiği de kabul edilir.
Tanrıça Lakshmi'nin ise, ġiva'nın aksine, bu tepeden cennete
yükseldiğine inanılır. Bu efsanelerin analizi sonucunda kiĢi,
insanların arasında tanrıların yaĢadığı zamana ait geçmiĢ bir
devirde, iki yönlü bir hava ya da uzay trafiğinin sürdürüldüğü
izlenimine kapılıyor.

Medeniyetin ilk ıĢıklarının ağarmasıyla birlikte, insanlığın


vahĢetten kurtulmasından bu yana iyilik sever, güçlü tanrılara
karĢı bir inanç belirdi. Dünyanın belirli bölgeleri ve göklerdeki
yaĢam yerleri bu uzaylı varlıklara atfedildi.

Eski Yunanistan'da, Parmis ve Olimpas Dağları'nın bu tanrıların


tahtları olduğu düĢünülürdü, Mahabharata'ya göre, Asuralar
göklerde yaĢarken PauIomalar ve Kalakanjalar, uzayda yüzmekte
olan altın kent Hiranyapura' da yerleĢmiĢlerdi. Aynı zamanda,
Asuralar'ın yeraltı sarayları da vardı. Uçan yaratıklar Nagalar ve
Garudalar'ın da buna benzer yeraltı yaĢam merkezleri mevcuttu.
Acaba bu efsaneler, alegorik anlamda uzay platformları, kozmik
uçuĢlar ve dünyadaki uzay hangarlarından mı bahsediyorlar.

Puranalar, Uzay Boyutları'nın Ataları (The Ancients of Space


Dimensions) olan «Sanakadikalar»dan söz eder. GeçmiĢ
zamanlarda uzay gezilerinin yapılmıĢ olması ihtimalini kabul
etmezsek bu varlıklar bir gizem olarak kalacaklardır.

Astronomi olmadan yıldızlar arası ulaĢım imkansız olduğuna göre,


Atala'nın (yoksa Atlan mı?) idarecilerinden Maya'nın astronomiyi
güneĢ tanrı'dan almıĢ olduğunu belirten Surya Siddhanta, sanki bu
bilgin kiĢinin, kozmik bir kökene bağlı olduğunu ima eder.

Tanrılar; Yunanlı, Mısırlı ya da Hindli de olsalar, istisnasız olarak


insana iĢe yarar bilgiler veren ve kritik anlarda onu uyaran
velinimet olarak görünürler.

Hint metinleri dünyanın merkezi olan Meru Dağı'ndan söz ederler.


Bu dağ bir yandan Tibet'teki Kailes Dağı ile tanımlanırken, diğer
yandan dünyadan 411,000 mil ya da 34,000 yojana yüksekliğe
ulaĢtığı da söylenir. Yoksa, Kailas Dağı, Atlantis'in son afetle yok
olmasından önceki tarihlerde dahi mevcut olan ve uzaya açılan bir
geçit midir?

d - Shasta Dağı ve Esrarengiz Kızılderililer

Belirli dağlarda yaĢamakta olan üstün varlıklara ait hikayeler çok


yaygındır. Kuzey batı Pasifiğin Amerikan Kızılderili mitolojisinde
Kaliforniya'daki Shasta Dağı önemli bir yer tutar. Efsanelerden
biri, Tufan'dan söz etmektedir. Eski kahramanlardan Çakal'ın
(Coyote) kendini kurtarmak için nasıl Shasta Dağı'nın tepesine
kaçtığı anlatılır. Arkasından yükselen su, zirveye ulaĢamaz. Çakal,
kuru kalan tek yer olan tepede bir ateĢ yakar. Tufan yatıĢınca da
afetten sağ çıkan birkaç kiĢiye ateĢi getirir ve onların küıtürel
kahramanı olur.

Bu efsanelerde ayrıca, Uzay-Ruhları'nın ġefi'nin (Chief of the


Sky-Spirits) ailesi ile birlikte Shasta Dağı üzerine indiği, eski
zamanlardan bahsedilir. Dünyalı insanların, Uzaylılar'ın yaĢam
yerlerine yaptıkları ziyaretlerden söz edilmektedir.

Shasta Dağı efsaneleri Büyük Tufan, astronotlar ya da havacıların


dünyaya iniĢi ve dağın içinde yeraltı sığınaklarının tesisi gibi
geçmiĢteki gerçek olaylara dayanıyor olabilir. Dahası, bu koloni
hala daha yaĢıyor olabilir. Bu varsayımı destekleyen kanıtlar
mevcuttur.

Geçen yüzyılın ortasında, Kaliforniya'da ki Altına Hücum


günlerinden sonra, maden araĢtırıcıları, Shasta Dağı'nın üzerinde
görülen gizemli parıltılardan söz ettiler. Bunlar bazen açık havada
oluĢtuklarından. yıldırımla bir iliĢkileri olamazdı. O zamanlar henüz
ülkede elektrik bulunmadığından, bu parıltıların elektrikle
açıklanması da düĢünülemezdi. Daha yakın zamanlarda ise, Shasta
Dağı üzerinde, arabaların ateĢleme tertibatlarında, görünürde bir
neden' olmadan ortaya çıkan arızaların söz konusu olduğunu
görüyoruz.

1931'de Shasta Dağı'nda bir orman yangını çıktığı sırada gizemli


bir sis belirmiĢ ve yangının yayılmasına engel olmuĢtu. Yangının
yarattığı zararın sınır çizgisi yıllar boyunca izlenebildi. Merkezi
bölge çevresinde tam bir eğri çiziyordu,

1932'de Los Angeles Times tarafından tuhaf bir makale


yayınlandı. Yazarı Edward Lanser'in iddiasına göre, Shasta Dağı
çevresinde yaĢayanlarla yaptığı görüĢmelerin sonucunda, dağın
üzerinde yada içinde acaip bir topluluğun mevcut olduğunun
yıllardır bilindiği gerçeği ortaya çıkmıĢtı. Hayalet kasabada
yaĢayanlar, kısa kesilmiĢ saçları ve alınlarını çevreleyen bantları
ile beyaz tenIi, uzun boylu, asil görünüĢte kimselerdi. Uzun,
beyaz elbiseler giyinmiĢlerdi. Tüccarların dediğine göre, bu
adamlar nadiren dükkanlarına gelirler, aldıklarının karĢılığını her
zaman malların değerini bol bol geçen altın külçeleri ile öderlerdi.
Shastalılar, ormanda görüldüklerinde ya kaçarak ya da birden
ortadan kaybolarak temas kurmaktan kaçınmıĢlardır. Dağın
eteklerinde Shastalılara ait acaip sığırlar belitmiĢtir. Amerika'da
bilinen hayvanların hiç birine benzemiyorlardı. Shasta Dağı
bölgesinin üzerinde, rakete benzer hava gemilerinin gözlenmiĢ
olması muammayı daha da arttırmaktadır. Bunlar kanatsız ve
gürültüsüzdüler, Bazen, Pasifik Okyanusu'na dalarak gemi ya da
denizaltı gibi denizde yollarına devam ete tikleri de oluyordu.

Eski Kızılderili efsanelerinin bahsettiği gibi dağın göbeğinde,


Uzaylılar'a ait bir sığınak var mıdır? Bunlar, gerçekten, tüm
gezegeni kaplayan bir tufandan, uçan araçlarıyla mı kaçmıĢlardır?

Buna benzer gizli toplulukların Meksika'da da bulunması


muhtemeldir. Harold T. Wilkins «Mysteries of An Cient SOuth
America» «<Kadim Güney Amerika'nın GizemĠeri») adlı kitabında,
Kızılderililer'le mal değiĢ tokuĢu yapan, bilinmeyen bir Meksika
halkından bahseder. Bunların, kaybolmuĢ bir Orman kentinden
geldikleri sanılmaktadır.
Roerich'in kayıtlarında, dağlardan gelip Sinkiang'da alıĢ veriĢ
yapan ve karĢılığını eski altın paralarla ödeyen gizemli adam ve
kadınların bahsi geçer. Kaliforniya, Meksika ve Türkistan,
birbirinden oldukça uzak yerler, ama yine de acayip kiĢiler
hakkındaki hikayelerin birçok ortak noktaları var gibi.

L. Taylor Hansen, «He Walked the Americass (Amerika Kıtalarını


Yürüyerek Geçti) adlı kitabında, yıllar önce özel uçaklarıyla
Yukatan Cangılı üzerinde uçmakta olan Amerikalı bir çiftten söz
eder. Yakıtları tükenince mecburen iniĢe geçerler. Cangılın içinde,
havadan gözlenmeye karĢı kamufle edilmiĢ gizli bir Maya kentine
rastlarlar.

Mayalar, kökeni hiç Ģüphesiz Atlantis'e dayanan saygı değer


kültürlerini korumak üzere, dıĢ dünyadan tamamiyle tecrit edilmiĢ
bit halde, geçmiĢin ihtiĢamı içinde yaĢamaktadırlar. Amerikalı
çift, kentlerinin yerini açıklamıyacaklarına dair Mayalara söz
verirler; uzun bir süre Yukatan'da kaldıktan sonra, Meksika'nın
gizli halkının ahlaki ve entelektüel düzeyi üzerine oldukça övücü
izlenimlerle birlikte Amerika BirleĢik Devletleri'ne dönerler.

TanınmıĢ Amerikalı arkeolog J. L. Stephens «Incidents of Travel


in Central America, Chiapas and Yucatam (Orta Amerika, Çiapalar
ve Yukatan Gezilerinden Olaylar) adlı kitabında, bir Ġspanyol
rahibin 1838-9' da Cordillera Dağları'ndan gördüklerinin
hikayesini aktarır:

«Büyük bir kent geniĢ bir mekana yayılıyor, içindeki beyaz kuleler
güneĢte parıldıyordu. Geleneklere göre, beyaz tenli insanlar
arasından bu kente ulaĢan hiç olmadığı gibi, yerliler Maya diliyle
konuĢmakta, tüm topraklarının yabancıların eline geçtiğini bilmekte
ve arazilerine girmeye kalkan beyaz adamları öldürmektedirler.
Paraları, atları, sığırları, katırları ya da evcil hayvanları yoktur.»

Ġspanyol iĢgalciler içlerinde muazzam hazine ve malzeme


depolarının bulunduğu Cangılda saklı olan ileri sınır üslerine ait
Aztek tradisyonunu kayıtlara geçirmiĢlerdir. ĠĢgalciler Meksika'ya
ayak bastıkları zaman, bu yedek üsler hakkındaki bilgi, hemen
hemen tamamiyle unutulmuĢ bulunuyordu. Verrill'in Yazdığına göre
«Bu kaybolmuĢ kentler' den herhangi bir tanesini keĢfeden birinin
bulunmaması bunların mevcut olmadığı ya da zamanımızda var
olamayacakları anlamına gelmez.»

Peru we Bolivya'nın Quecpua Kızılderilileri, And Dağları'nın


içindeki yaygın bir yeraltı tünel Ģebekesinden bahsederler. Ġnka
öncesi üstad inĢaatçıların, mühendislik alanındaki olağandıĢı
baĢarılarını düĢünürsek, bu hikayeler gerçek olabilir.

Albay P.H. Fawcett, Atlantis gerçeğini ispat edebileceğine


inandığı kaybolmuĢ bir kent ararken hayatını feda etmiĢti. Güney
Amerika'daki bu çeĢit bir kentin yıkıntılarını gördüğünü
söylüyordu.

Bu geleneksel inançlardan bazıları, bizi, Atlantisliler'in ve hatta


belki de daha önceki ırkların neslinden gelenlerin kolonilerine
ulaĢtırabileceğinden kaybolmuĢ kentler, kutsal dağlar, saklı vadiler
ve tünellere ait efsaneler hiçbir ön yargı olmadan
incelenmelidirler.

Bölüm 10

Atlantis'in Tünel Sistemleri

Dünyanın çeĢitli yerlerinde Atlantisliler'ce dikilen devasa yapılar


insanı hayrete düĢürmektedir. Örneğin, Tiahuanako'nun ilginç bir
yanı, bu kentin olağandıĢı bir biçimde inĢa edilerek depremlere
karĢı kesinlikle dayanıklı bir hale getirilmesidir.

GeçmiĢin o günlerinde, dünya, fiziksel olarak gayet dengesizdi,


ĠĢte bu nedenden dolayı Atlantisliler, gerektiğinde hem doğal
afetlerden, hem de uzaydan gelen saldırılardan kaçarak,
sığınabilmek için, fantastik tünel sistemleri inĢa ettiler.
a - Uzaylıların Sığınak Mağara Sistemleri:

Erieh Von Daniken «The Gold of the Gods» (Tanrılar'ın Altını)


adlı harikulade kitabında, Ekvator ve Peru'nun altında uzanan
«binlerce mil uzunluğunda devasa' bir tüneller sisteminden söz
eder. Birbirleriyle irtibatlı mağaralar ile tünellerin oluĢturduğu bu
sistem, 1965'de Juan Moricz tarafından keĢfedilmiĢti.

Von Daniken'in anlattığına göre tünellerden biri, içinde som


altından yapılma çeĢitli türden hayvan heykellerinin yanısıra taĢ ve
metal nesnelerin de bulunduğu muazzam bir hole uzanıyordu.
Dahası, üzerinde bilinmeyen bir lisanda yazılmıĢ yazılar bulunan
metal plakalar (yapraklar) dan teĢekkül etmiĢ, metal bir
kütüphane de mevcuttu. Moricz'e göre bu yazılar, insanlığın tarihi
ile kaybolmuĢ bir medeniyet hakkındaki ayrıntıları içeriyor
olabilirler.

Von Daniken, Ekvator ve Peru altındaki tünellerin «çoğunlukla


cilalanmıĢ gibi görünen» ve pürüzsüz duvarları olduğunu
belirtmektedir. Bu tünellerin baltalarla çentilerek değil de 'çok
daha geliĢmiĢ' yöntemlerle inĢa edildiklerinin farkına varmıĢtı.

Kitabında, tünelleri yapanların ısı (thermal) matkapları ile birlikte


elektron ıĢın tabancaları da kullandıklarını ileri süren Daniken
Ģöyle diyor:

«... Matkap olağanüstü sertlikteki bazı jeolojik katmanlara gelip


dayandığında bunlar, iyice niĢan alınarak birkaç kez ateĢlen on
tabanca ile parçalanabiliyorIardı. Sonra, zırhlı ısı matkabı ortaya
çıkan blokların üzerine yöneltiliyor ve yıkıntı yığınını ısıtarak sıvı
hale dönüĢtürüyordu. Sıvı halindeki kaya soğur soğumaz elmas
sertliğinde bir sır tabakası oluĢturuyordu. Bu tünel sistemi su
sızmasına karĢı emniyetli olacak ve bölmeleri desteklemeye gerek
kalmayacaktı.»
Von Daniken, kitabının. sonuna doğru, tünellerin inĢa edilmelerinin
özel nedeni ile ilgili olarak, çok ilginç bir kuram ileri sürmektedir.
Bu, Brinsley Le Poer Trench'in sözünü ettiği ve gerçek bir tehdit
teĢkil etmiĢ olan, sismik faaliyetin tehlikelerinden çok daha farklı
bir nedendir.

Daniken, çok eski zamanlarda bizlere çok benzeyen insanlar


arasında bir kozmik savaĢ olduğunu iddia etmektedir. GörünüĢe
göre, kaybedenler bir uzay gemisi ile kaçmıĢlardır. Brinsley Le
Poer Trench ise, gemi adedinin birden fazla olması gerektiğini
söylüyor!

Sonra, kaybedenlerin, onlara değiĢik gelen atmosferimiz içinde


taktıkları ‘’gaz maskeleri’’nden bahsederek dikkatimizi mağaralarda
görülen çeĢitli miğferler ile solunum aygıtlarına çekmektedir,
Daniken.

Von Damken iddiasını sürdürerek zafer kazananlar - bunlar bu


gezegende kalanlardı- ‘’oyarak yerin derinliklerine doğru
uzandılar ve her çeĢit teknik gereçle donatılmıĢ bulunan
takipçilerinin korkusundan tünel sistemlerini geliĢtirdiler,
demektedir.

Sonra, düĢmanlarını iyice ĢaĢırtmak için, o zamanlar Mars ile


Jüpiter arasında yer alan GüneĢ sistemimizin beĢinci gezegeni
üzerinde yayın istasyonları kurdular. Bu istasyonlar sürekli olarak
Ģifreli mesajlar yayınlıyorlardı.

Von Daniken'in dediğine göre, bu aldatmacaya kanan düĢman,


beĢinci gezegeni dehĢetli bir infilak ile imha etti. Ġnfilak edilen
gezegenin döküntüsü Ģimdi ‘’Asteroid KuĢağı’’ dediğimiz alana
yayıldı. Bu alan binlerce asteroid'ı ve ufak taĢ parçalarından
oluĢmaktadır. Von Daniken'in belirttiği gibi « gezegenler
kendilerince infilak etmezler. Onları biri infilak ettirir!»

Bu, çok çekici ve geçerli olabilecek bir fikirdir. Ayrıca. görülüyor


ki çok eski zamanlarda kullanılan silahlar günümüzde ve bu çağda
kullanılanlardan daha da öldürücüydüler. Bu açıdan bakılırsa, Zeus
ve diğer tanrıların atıp durdukları «yıldırımlar»ın gerçekte ne
oldukları konusu da önem kazanır.

«Timeless Earth» (Zamansız Dünya) adlı kitabında, Lima'yı


Cuzco'ya bağlayan Ve oradan da Bolivya sınırına kadar uzanan bir
tünel sisteminden söz eden Peter Kolosimo Ģöyle yazıyor:

Kazanç peĢinde koĢanlara çekici gelebilecek bu tüneller, büyüleyici


bir arkeloji sorunu olarak da gözükürler. AraĢtırmacılar,
tünellerin, bunları kullanan fakat kökeni hakkında bilgileri olmayan
Ġnkalar tarafından yapılmadığı üzerinde hem fikirdiler. Aslında bu
tüneller insanı öylesine etki altında bırakırlar ki, bazı bilim
adamlarının yaptığı gibi bunların bilinmeyen bir devlet ırkının
elinden çıkmıĢ olduklarını düĢünmek pek de tuhaf kaçmaz.

b - Eski Güney Amerika'nın Esrarı :

Haroki T. Wilkins de «Mysteries of Ancient South America»


(Kadim Güney Amerika'nın Gizemleri) adlı kitabında, muhtemelen
aynı tünel sistemini anlatırken Ģunları yazıyordu:

«Büyük tünellere yaklaĢım yollarından biri de eski Cuzco'nun


yakınında bulunuyordu ve hala daha bulunmaktadır. Ancak,
keĢfedilemiyecek bir Ģekilde kamufle edilmiĢtir. Bu saklı yaklaĢım
yolu, doğrudan, 380 millik bir mesafe boyunca Cuzco'dan Lima'ya
uzanan muazzam bir 'yeraltı dünyası' na ulaĢır! Bu büyük tünel
sonra güneye döner ve 900 millik bir mesafeyi aĢarak 1868 yılına
kadar modern Bolivya olagelen toprakların içlerine doğru uzanır..

Wilkins, ayrıca, Bab Hind Adaları'ndaki bazı tünellerden de söz


eder :

«Martinik'i ziyaret ettiği zaman Kristof Kolomb'un dikkatini,


inanılmayacak kadar eski bir tarihten kalmıĢ olan ve kökeni
bilinmeyen, Batı Hintli Adaları'ndaki acayip tünellere çekmiĢlerdi.
ġüphesiz, Atlantis'li beyaz ırk, Ģimdi Batı Hind Adaları olan,
fakat çok, eski tarihlerde, adının 'Antiller' kelimesiyle
hatırlandığı batık bir orta Amerika kıtasının bir parçasını teĢkil
etmiĢ olabilecek yerde, muhteĢem Ģehirler inĢa etmiĢti. Asya'nın
kadim dünyasının ilginç bir geleneği de, batık ülke ile bir yandan
Mrika, diğer yandan da kadim Brezilya arasında karadan geçiĢin
mevcut olduğu günlerde eski Atlantis'in her yönde uzanan bir
tüneller ve geçitler Labirenti Ģebekesine sahip olmasıydı. Atlan-
tis'te tüneller ölülerle ilgili kültler ve kara maji klütleri için
kullanılırlardı ... »

Kolosimo, tünel sistemlerinin dünyanın her yerinde bulunduklarını


ileri sürüyordu. Listesine, Güney Amerika'nın dıĢında Kaliforniya,
Virginia, Hawai, Okyanusya ve Asya' yı da katmıĢtır. Avrupa'da,
Ġsveç ile Çekoslavakya'da ve Akdeniz bölgesinde ise Balear
Adalari ile Malta'da tüneller mevcuttur.

«Ġspanya ile Fas arasında, otuz milIik bir bölümü incelenmiĢ olan,
muazzam bir tünel uzanmaktadır .. Birçok kiĢi, Avrupa'da bu
bölge dıĢında bulunmayan 'Berberistan MaymunIarının,
Cebelitarık'a bu yoldan geçmiĢ olabileceklerine inanmaktadır .»

Kolosimo Ģöyle devam ediyor:

«Bu devasa (Cyclopean) galerilerinin, gezegenimizin en uzak


bölgelerini birbirine bağlayan bir Ģebeke oluĢturduğu düĢüncesi bile
ileri sürülmüĢtür.»

Denizin altında uzanan bu tünelleri kimler ve hangi nedenden


dolayı inĢa etmiĢlerdir?

Kadim tünel sistemleri üzerinde Wilkins'in, bize söyleyeceği bazı


Ģeyler daha var :

«Ġç MoğoIistan'ın Moğol kabileleri arasında, bugün dahi, tüneller


ve yeraltı dünyaları hakkında, kulağa modern romanlardaki kadar
fantastik gelen gelenekler mevcuttur. Efsanelerden eğer böyle
denebilirse! Birinin dediğine göre bu tüneller, Afganistan içlerinde
bir yerde, ya da Hindu KuĢ bölgesinde bulunan ve tufan öncesi
nesilden gelen bir yeraltı dünyasına uzanırlar ...

Burasının bir ismi de vardır Agharti. Efsanenin devamı, Agharti'yi


benzeri diğer bütün yer altı dünyaları ile bağlayan bir bağlantılar
silsilesi içinde bir tüneller ve yeraltı geçitleri labirentinin
uzandığını anlatır. Söylendiğine göre yeraltı dünyası, tahılların
büyümesini sağlayan ve hayatın uzunluğu ile sağlığa yararlı olan
acayip bir yeĢil parlaklıkla aydınlatılmaktadır.»

Kolosimo, dünyanın bir diğer yerinde de bu yeĢil floresansın


görüldüğüne dikkati çektiğinden dolayı bu son konu özel bir anlam
taĢımaktadır. Kolosimo «Timeless Earth»de, Azerbaycan'daki
acaip bir «dipsiz kuyu»dan bahseder.GörünüĢe göre, kuyunun
duvarından mavimsi bir ıĢık çıkmakta ve tuhaf sesler
iĢitilmektedir. Yapılan incelemeler ve keĢiflerden sonra bilim
adamları en nihayet, tüm Kafkasya, ve Gürcistan'daki diğer
tünellerle birleĢen tam bir tüneller sistemi buldular.

Belirli bir düzene göre biçimlenmiĢ olan bu tünelleri tanımladıktan


sonra ve bunların Orta Amerika'daki benzerleri ile hemen hemen
aynı olduklarını belirttikten sonra Kolosimo, bu tünellerin Ġran'la
ve dahası Çin, Tibet ve Moğolistan tünelleriyle bile birleĢen
devasa bir sistemin bölümü olduklarından söz eder.

c - Esrarengiz YeĢil ıĢıkla AydınlatılmıĢ Mağara Sistemleri :

ġimdi, acaip bir yeĢil parlaklıkla aydınlatıldığı söylenen Agharti


adındaki bir yeraltı dünyası üzerine Wilkins' in anlattıklarına
dönersek, bu konuda Kolosimo'nun da söyleyecekleri vardır:
«Tibetliler tünellerin kentler olduğuna inanırlar. Bunların
sonuncusu, muazzam bir afetten sağ kalanlara hala daha sığınak
vazifesi görmektedir. Bu bilinmeyen kiĢilerin, GüneĢ'in yerini
alarak bitkilerin üremesi ile insan hayatının uzamasına neden olan
bir yeraltı enerji kaynağını kullandıkları söylenir. Bu kaynağın yeĢil
bir floresans yaydığı sanılmaktadır. Bu düĢünceye Amerikan
efsanesinde de rastlandığı oldukça ilginçtir.,.»

Bu konudan olmak üzere, Wolfpittes'in YeĢil Çocukları'nın tuhaf


hikayesinin de anlatalanlarla özel bir iliĢkisi olabilir.

Görülüyor ki Atlantisliler, çeĢitli amaçlar için dünyanın her yanında


tünel sistemleri inĢa etmiĢlerdir. Bu amaçları, öncelikle, sismik
faaliyet ile seller biçiminde oluĢan ve o zamanlar için çok olağan
sayılan doğal afetlerden ya da uzaydan gelebilecek saldırılardan
korunabilmekti.

Bu fantastik tümellerin çoğu bizim bugünkü imkanlarımızın


ötesindeki yöntemlerle inĢa edilmiĢlerdir. Senelerdir Ġngiltere ile
Fransa, bir ManĢ Tünel'i yapma fikri üzerinde tartıĢmaktadırlar.
Ancak, galiba, atalarımız devirlerine ait bu ĢaĢırtıcı tünelleri
doğal bir rahatlıkla ve gerekli nedenlerden dolayı da oldukça
büyük ölçüde inĢa etmiĢlerdir.

Bölüm 11

Agarta ve Ufolar

UFO araĢtırıcıları, UFO'ların çoğunlukla önce Kuzeyden, tahminen


dünya çevresindeki Van Allen radyasyon kuĢaklarında bulunan
kutupsal deliklerin (polarvents) içinden ortaya çıktıklarını
belirtiyorlar. Belki de' yerin kilometrelerce altında mevcut olduğu
söylenen Agarta yeraltı medeniyetinden çıkmaktadırlar. Uzun
zamanlar önce, dünyaya yaklaĢmakta olan Uzaylılar'a Kuzey'in o
tropik ülkeleri çekici gelecekti. Üstadlar'ın öğretisine göre, Ģimdi
buzlarla örtülü bulunan Kuzey Kutbu bir zamanlar, insanlığın beĢiği
olan Ģiirsel bir Cennetti.

a - Yeraltı Uygarlıkları :
Dünyamızın içinin boĢ olduğu ve ayaklarımızın altında harikulade
bir medeniyetin uzandığına dair iddialar mevcuttur. Bilim Kurgu
gibi görünen bu düĢünce, cevaplanması güç tartıĢmalar ileri süren
birçok zeki araĢtırmacı tarafından çok ciddiye alınmaktadır. Essa-
3 uydusunun 6 Ocak 1967 tarihinde ve Essa-7'nin de 23 Kasım
1968'de çektiği fotoğraflar, içi boĢ olduğu sanılan dünyamızın
derinliklerindeki muhteĢem Agarta baĢkentine uzandığı söylenen ve
Kuzey Kutbu'nda yer alan bir deliğin varlığını açıkça
göstermektedirler sanki. Sikloplar'ın yeraltında Ģehirler tesis
ettiklerine inanılır.. Medyumların dediklerine göre Atlantisliler,

Piramitler'den, Tibet ve And Dağları'ndan yerin aĢağılarındaki


kutsal merkezlere uzanan uzun tüneller inĢa ettiler. 12,000 yıl
önce Atlantis yok olduğunda, Ġnisiyeler buralara kaçmıĢlardı.
Gezegenimizin içinden gelen Uzay Gemileri, Kutuplar'daki
deliklerden çıkarak dünyamızı gözlerler ve bazen de Yeraltı
Varlıkları (Subterraneans), aramızda yaĢamak üzere yeryüzüne
çıkarlar. Birçok Ģeyi bilmeyeceğimizi çoğumuzun kabul etmesi
gerekiyor ve bildiğimiz az Ģeyin bile doğru olabileceğinden Ģüphe
ediyoruz. Ġnsanların, kadim kitaplarda sözü geçen o nükleer
bombalardan sakınmak için kilometrelerce yeraltına kaçtıklarını
düĢünelim. Bu yüzyılın sonundan önce eğer Doğu ile Batı arasında
bir savaĢ çıkarsa. biz de onlara katılmak üzere aĢağılara doğru
kayıyor olacağız,

b - Elohim ve Agarta

Belki de Sikloplar'a tepegöz denilmesinin nedeni, Uzay


miğferlerinin saydam yüzünün muazzam bir göze
benzemesindendir. Bu Devler'in göksel bir ırk olan Elohim'le aynı
oldukları söylenebilir. Bu ırk, bugün mevcut olduğu söylenen
Agarta yeraltı medeniyetine uzanan o uzun tünelleri açmak için
kozmik enerjiler kullanarak yeraltında labirent halinde : kentler
kurmuĢtur.
c - Kızılderililer ve Yeraltı Mağaraları :

Efsanelerden anlaĢıldığına göre Kızılderililer, Doğu Amerika deniz


yatağını kıta Ģelf sahası haritaları burada muazzam bir batık
gösterirler parçalayan kozmik bombardımandan kaçarak yerin
derinliklerindeki mağaralara sığınıp kurtulanların nesIinden geliyor
olabilirler.

d - Wolfpittes Çocukları:

William de Newburgh, 12'nci yüzyılda «Historia Anglicana» adlı


yapıtında, Ġngıltere'nin Bury St. Edmunds yöresi yakınındaki
Wolfpittes'de yerin içinden yeĢil bedenli olağandıĢı renk ve
malzemeden oluĢmuĢ elbiseler giyinmiĢ bir oğlan ile bir kızın
çıktığından bahseder. Çocuklar, St. Martin'in Ülkesi'nden
geldiklerini söylüyorlardı. AnlaĢıldığına göre, GüneĢ'in hiç
aydınlatmadığı, alacakaranlık bir yeraltı dünyasından gelmiĢlerdi.
Burası Agarta mıydı? 1965 gibi yakın bir tarihte çevrelerince iyi
tanınan iki kiĢi. Finlandiya'nın Luumaki yöresindeki bir ormanda
küçük, yeĢil renkte bir adam gördüler. «Ġnsana benzer
varlıklar»ın (humanoids), Yunanlılar ve Romalılar'ca Satirler
(Satyrs) diye bilinen gizli bir yeĢil ırka mensup olup olmadıkları
düĢüncesi gerçekten ilginçtir.

f - Agarta ve Göksel Öğretmen Tages :

Çiçero'nun belirttiğine göre Etrüksler, Tages adında bir Ġlahi


Varlık tarafından eğitilmiĢlerdi. Tyrhenua'un oğlu Tarchon'un
hükümranlığı sırasında bir gün, Tarquinia kenti yakınındaki bir
tarlada köylünün biri sabanıyla çift sürerken toprağın içinden gri
saçlı ve ihtiyar bir adam kadar bilge bir çocuk çıktı. Ulu Tanrı
Tinia tarafından, kanunlara din ve kehanet sanatını Etrüsk Kralları
Lucomoneler’e iletmek üzere ğönderildiğini açıkladı. Kahinlere
«Libd Tagetici»yi yazdırda, Bu kitap,beĢikten mezara kadar
Etrüksler' in yaĢamını yöneten Etrüks Incili'ni oluĢturdu.
Sanatçılar, yaptıkları tunçtan heykellerde Tages'i saçsız, kısa
boylu bir kiĢi olarak canlandırmıĢlardı. Acaba, teleportasyon yolu
ile ya da Uzay Gemisi ile baĢka bir gezegenden mi gelmiĢti?
Birden yerin içinden belirmesi, yeraltında mevcut olduğu söylenen
Aghar'ta"ya uzanan yeraltı geçitlerinden çıkmıĢ olabileceğini akla
getiriyor. Bu çeĢit spekülasyonlar sadece hayal ürünü değildir.
Bugün, Ġtalya'da ortaya çıkan, ufak tefek yapılı, dünya dıĢı
kökenli, «insana benzer varlıklar» (ehumanoids») hakkında
geçerliliği ispatlanmıĢ birçok kayıt mevcuttur. Bunların bazıları da
yüzyıllar önce Teskana'da (Tuscany) tezahür etmiĢ olabilirler.

Bölüm 12

Agarta'nın Gizemi

Agarta, Himalayalar'ın altında bulunduğu söylenen ve Büyük


Ġnisiyatörler ıle Dünya'nın Efendileri'nin bu çağda içinde
yaĢadıkları gizemli bii Yeraltı Krallığı'dır. Agarta'nın, bir
inisiyasyon merkezi olup piramidlerinkine benzer bir prensip
üzerine iĢlev gördüğü anlaĢılmaktadır. Himalayalar dıĢsal abideyi
teĢkil ederken, yeraltı mekanını (crypt) da dünyasal ve kozmik
kirlenmeden uzak tutulan krallık oluĢturur. Ancak, nasıl oluyor da
ruhun yüksek güçleri, düĢüncenin ve meditasyonun yoğun
konsantrasyonu nötralize edilmiĢ devasa bir oyukta
geliĢtirilebiliyor?

HerĢey bir yana, insan egosu ile insan üstü egonun muazzam
olanakları, çevresinin kirliliğine maruz kalacak bir Ģekilde açıklıkta
değil de inzivaya çekilerek daha baĢarıyla tezahür edebilir.

a - Agarta ve Dört GiriĢ Kapısı :


Geleneksel olarak Agarta'nın dört giriĢi vardır: Bir tanesi
Gize'deki Sfenks'in pençeleri arasında, diğer Saint Michel
Tepesi'nde,bir Üçüncüsü Broceliande Ormanı'ndaki bir yarın içinde
ve ana kapı da Tibet'teki ġamballa'dadır.

Kadim Gizemler'de, Argonotlar, Ark (Nuh'un Gemisi) ve Agarta


hakkındaki sırlar çözülmemiĢ gibidir. Ve hepsinin de ayın
etimolojiye dayandığı görülmektedir. Argha; uzun bir gemi, ve
buradan türetilen Agarta: bir yeraltı mabedi anlamına gelir.

Bir yeraltı krallığı fikri çok eski olup Ģüphesiz, tanrılar ile
görünmeyen kozmik güçlerin yaĢadığı göksel Ģehirlere karĢılık
olarak düĢünülmüĢtür. Cehennem fikri ile bir alakası yoktur.
Ancak, hem yeraltı krallığı, hem de cehennem fikri, dünyanın
içindeki ateĢin ve ayrıca yeraltı inisiyasyonunun kiĢileĢmesi olan
Yunan Mitolojisi'nden Hefaistos ve Vedalar'daki (Vedic) Yavishtha
ile ilgilidir.

Gizli güçleri olgunlaĢtıran ve gölgeleri uzaklaĢtıran ıĢığın bazı


parıltıları, beĢer seviyesindeki her varlığın içinde mevcuttur. En
ufak bir delik açın ve gizlenmiĢ olan görünür hale gelir, ezoterik
olan olağan hale gelir .

Dünyamız, yerin yüzünün, güneĢ, don ve yağmurla aĢınmasından


içsel güçlerce yeniden inĢa edilmeye kadar uzanan sabit döngülere
'(cycle) maruzdur. ĠĢte, dünyanın kabuğunun temeli olan granit bu
Ģekilde oluĢur bu, ancak Yakın zamanlarda ortaya çıkmıĢ bir
gerçektir.

Yalnızlık içinde, sessizce, görülmeden yürütülen (ezoterik) çalıĢma


hemen her zaman en verimli olanıdır. DıĢsal güçlerin yıkıcı,
yıldırıcı olmalarına karĢın içsel güçler yenileyicidir ve doğal
geliĢmeyi temin ederler.

Ġnsan yaĢamı, önce annenin rahminde tezahür eder ve bebek ıĢığı


önce, Kara Bakire (Black Virgin) kültünde inisivasyon mağarasıyla
(grotto) sembolize edilen, rahim boĢluğundan geldiği Ģekilde görür.
Ġsa, Ġbraniler'ce aĢağılanan Venüslü Bakire'nin (Venusian Virgin)
enkarnasyonu olan günahkar Mary Magdelena tarafından kendisine
teklif edilen inisiyasyonu kesinlikle reddetmiĢti. Yine de Kara
Bakire (Black Virgin) ve mağara (grotto) ile ilgili putperest kült
öylesine insanın bilinç altı egosunun derinliklerinden geliyordu ki
üzerine yöneltilen saldırılar altında çöküp gitmedi .

Bu düĢüncelerin, Agarta gizemi açısından, okültle,çalıĢanların


gözünden kaçmayacak bir anlamı vardır.

b - Bilge Zalmoxis'in Yeraltı Mahzeni :

Prof. Doru; Todericiu'ya göre ki kendisi de muhtemelen Alcide


d'Orbigny'den aktarıyordu. Pisagor'un bir öğrencisi olan Zalmoxis,
Üstad'dan öğrendiğini öğretmek üzere Alesia'ya gelmiĢti.

Bu ifadeyi ele alırken oldukça ihtiyatlı olmamız gerekir, çünkü


bazı kiĢilerce bir filozof ve bazılarınca bir tanrı olarak kabul
edilen Zalmoxis'in, Pisagor'dan daha önceki bir tarihte yaĢadığı
sanılıyor . Trakya 'lı bir kabile olan Getaeler'i medenileĢtirdiği
düĢünülmektedir.

Bir rivayete göre, Samos'ta Pisagor'un kölesiyken onun tarafından


serbest bırakılmıĢ ve kendi halkına dönerken onIara ruhun
ölmezliğini öğretmiĢtir.

Herodot'un onun hakkında tuhaf bir hikayesi vardır :Yerin altında


inĢa edilmiĢ bir evi vardı. TrakyalıIar'ın gözleri önünde
kaybolarak aĢağıda kendi inzivasına çekildi ve Üç, yıl orada kaldı.
Herkes öldüğüne hükmederek ağladı. En sonunda, dördüncü yıl
içinde tekrar ortaya çıktı ve bu stratejisi sayesinde de vazettiği
öğretiye inanmaları için insanları ikna etti.

«Yerin altındaki ikamet yeri neydi? Üstadlar'a göre Zalmoxis,


Atlantisliler'ce yurt edinildiği iddia edilen ve bazı Hassas
KiĢiler'ce (Sensitives) UFO'ların kaynağı oldğuna inanılan yeraltı
medeniyeti Agarta'ya inmiĢ olabilir.

Getaeler'ler ona bir tanrı olarak tapıyorlardı ve ölümden sonra


baĢka bir hayatta onunla birlikte olacaklarına inanıyorlardı. Her
yıl, onun Öbür-Dünya'ya ait krallığına bir haberci gönderme
yöntemi olarak, havaya fırlattıkları bir savaĢçıyı mızraklarının
ucunda yakalarlar ve böylece «ona, asil bir ölüm kazandırırlardı.

Tarihçiler, Zalmoxis mezhebinin keltik (celtic) dinleri ile Yakın


Doğu halklarının dinler; arasında doğal bir bağ teĢkil ettiğini kabul
ederler.

Tarih kayrtçılarnın hikayelerindeki tutarsızlıklara rağmen,


meditasyon yapabilmek için yeraltındaki bir inziva yerinde yaĢamıĢ
olan ve ruhun ölmezliğini, muhtemelen Pisagor'dan önce vazeden
Zalmoxis, muhakkak ki bir bilge kiĢi ve bir inisiyeydi. Böylelikle,
O Pisagor'un öğrencisi değil de spiritüel üstadıydı ve O'nun
hatırasına hürmetendir ki Pisagor, Drüidler'in dünyadaki en bilge
kiĢiler olduğunu söylemiĢti.

c - ‘’ Vara’’ isimli Yeraltı Kenti :

Bazen, en büyük gerçekler, ispat edilmediğine inanmalarına


rağmen, insanlara, kendi bellek kromozomları
(memoryehromosomes) kanalıyla ulaĢan gerçeklerdir. Çok zaman
önce olmuĢ ya da gelecekte olacak bir Ģeye inanmaya her za

Man hazırız. Sorun, bu gerçeklerin Ģimdiki zamanın dalga boyu ile


temasta bulunmamalarından ibarettir. Böylece, insanlar
kendilerinin ve tüm insanlığın kaderine müdahale edebilecek bir
yeraltı gizemine inanmaya isteklidirler.

Bir pusulanın üzerindeki ibreyi düĢünün: Dünyanın en büyük


manyetik güçlerinin nerelerde konsantre olduğunu gösterir ve yine
de buraları görünürde hiçbir Ģeyin oluĢmadığı yerlerdir.
Böylelikle, düĢünebiliriz ki; Agarta ya Kuzey Kutbu'nda ya da
Himalayalar'ın altındadır. Her halükarda, insanın, yerin altında
bulunan insiyasyon" merkezleri tahayyül etme eğilimi vardır ve
yüksek teknik bilgilere dayalı bir çeĢit ıĢıklandırma sistemi de her
zaman buna dahildir .

Ġran edebiyatından Kralların Kitabı «ġehname» deki bir hikaye,


Dünyanın Efendisi olan Tahmuras’ın oğlu Jam ya da Yima'nın,
kendi halkının en safkanlıları ile çevrili olarak «Vara» adı verilen
bir yeraltı kalesinde her zaman nasıl yaĢadığını tarif eder.
Tufan'ın geleceğini önceden gören tanrı Allıura, Yima'nın mabed
sığınağının inĢa edilmesi hakkında ona en kesin talimatları verdi :

«Vara'yı bir koĢu pisti kadar uzun ve geniĢliği uzunluğuna eĢit


olarak yap .. Oraya, Ġnsanların, köpeklerin, kuĢların, koyun ve
sığırların, büyük ya da küçük bütün hayvan türlerinin temsilcilerini
götür ..

«Ayrıca, yanına en güzelinden ve en tatlı kokulusundan her çeĢit


bitkinin örneklerini, bütün meyvaların en Iezzetlilerini al. Bunlar
Vara'da kaldıkları sürece hiç ölmeyeceklerdir.Bozuk biçimli ya da
kuvvetsiz, kirli ya da kötü hiçbir ġey olmasın, yalancı yada kinci
ya da kıskanç hiç kimse olmasın; çürük diĢli ya da cüzzamlı hiç
kimseyi kabul etme. En üst kısımda dokuz, merkezde altı, en alt
kısımda da üç cadde tanzim edilsin. Erkek ve kadın, bin çift en
üst kısımda, altıyüz merkezde, üçyüz en altta yaĢasın. IĢığın
gelmesi için Vara' da bir pencere yapılsın.

Tradisyonal tarih üzerine yazan Henri Corbin'in dediğine göre


«Vara»nın, kendi kendine «hem yaratılmıĢ, hem de yaratılmamıĢ»
ıĢık saçan kapıları ve pencereleri vardı.

e - Aydınlık Irk ve Ortaya ÇıkıĢı


«Adının baĢ harfleri K.R.T.K.M. olan Üç Dünya'nın Efendisi,
ġamballa'da 'Tchun-'Yung kozmik sinarĢisini yada Direkt Orta
Yol'u oluĢturan bir YeĢil Adamlar,.MaJ topluluğuna
hükmetmektedir.» Venüslü ataların neslinden gelen bu maj
topluluğu, ZerdüĢt ile Hz. Muhammed'in halefi olduklarını iddia
etmektedirler. Görevleri, «Kara TaĢ'ın Ayinini yeniden
canlandırmaktır.

K.B.L. ifadelerine göre ġambaIla mabedinin tesisi, Lüsifer


devrinin l969 yılına kadar dayanmaktadır, (Tabii,. LüsĠfer adı
burada «ıĢıK getirici» anlamında kullanılmıĢtır)

«Gelecek Buddha Batı'dan ve Kuzey'den çıkacak ve parmağında


Cengiz Han'ın metal yüzüğünü taĢıyan bu kiĢi, Hindular'ın KaIki
Avatar ya da Kundalini Avatar'ı olacaktır. GeliĢi, Altın çağ'ın
geriye dönüĢünü belirleyecektir. Mu ya da Tao-ÜIkesi'nin yeniden
canlanmasıyla çağdaĢ olan Aydınlık ırk'ın ortaya çıkıĢından önce
gelecektir.

«Bu, hem Demir-Çağ'ın (Kali-Yuga) sonu hem de jotün ile


iblislerin (cacodaemonsj dünyanın hükümet merkezlerinden dıĢarı
atıIması ve Atlantis’in karanlığından miras kalan 100,000 yıllık
kötü karmanın da temizlenmesi olacaktır.

Ġnsanın bu fikirler ve görüĢler lahirentinde yolunu bulması zor


olduğu gibi, «sarı adamlar kitlesince oynanacak rolün ne olduğunu
kestirmek de kolay değildir,Dahası, eğer inisiyasyon merkezi
Himalayalar'daki ġamballa'daysa burasının Kuzey'in «Büyük Beyaz
Atalar» (Hyperborean) Localarının ve ayrıca, çevresi duvarlarla
çevrili olmadığı halde geçit vermeyen Ġngiltere'de kibir yerin de
rızaları ile seçilmiĢ olması gerekir.

Ezoterik cinsel maji üzerine çalıĢan Paul Gregor'un da yeraltı


insanları üzerinde söyleyeceği bazı Ģeyler vardır :

«Bunların, belirli olmayan nedenlerden dolayı muazzam 'sığınaklar


inĢa ettikleri ve dünyanın iç kısımlarına,dünyanın tüm ateĢ ve
suyunun kökeninin bulunduğu ve içinde bütün volkanların Iav
akıntılarının indifa ettiği çekirdeğe inmek için tüneller kazdıkları
söylenmektedir. AĢağıda, tüm evrenin IoĢ temelleri
arasında,Gizemli ĠnĢaatçılar (Mysterious Builders) adı verilen bir
insan topluluğunun yerleĢtiğine inanılmaktadır.»

Tuhaf olan, spiritüalizmin biraz majisine bağlı bir ideali


benimsiyeceklerini düĢünemeyeceğimiz Teozofistler de Dünya'nın
Efendisi olarak kabul ettikleri varlığın Asya'ya, ait bir
ġamballa'da yaĢadığına inanmaktadırlar.

«Teozofi Öğretmenleri'nin' dediğine göre Venüs


Senyörleri,dünyaya varır varmazn Büyük Ġnisiyasyon Locası'nı
tesis etmiĢlerdir. ġimdiki ikametgahları, sembolik olarak eski
ġamballa adı ile anılmakta olan ve Gobi Çölü'nde bulunduğu
söylenen bir astral kenttir. Dünya'nın Efendisi'nin idaresi altında
bulunan bu kutsal Ģehir, inisiye olmayanlarca görülemez ... Gizli
mabet olan bu yer, küremizin okült hükümetinin merkezidir.
Üstadların ve dünyanın gizli arĢivlerinin içinde güvence altında
bulunduğu yeralti ülkesinin destanı muhteĢem bir realitedir»

f - Meru Dağı :

Ossendowski'nin Agarta'sı ve ‘’Vril'in Büyük Locası’’ ile


Teozofistler'in ġamballalar'ı - bunlar aynı mıdır,yoksa
muhtemelen birbirlerinin karĢıtı olan farklı mabetler midir? Ġkinci
Ģık daha ihtimal dahilinde görülmektedir.

Swami Matkormano'ya göre, Asya'nın inisiyasyon merkezi Meru


Dağı'dır ve burası ġamballa'nın bulunduğu yerdir. Hint teolojisinde
burası, neslinden geldiklerini. iddia ettikleri insanların üzerinde
türetildiği dağdır.

Tibet'in lamalata ait kozmolojisi der ki ;


»Mern Dağı yer kürenin merkezinde yükselmektedir. Zirvenin,
kristal, azür, yakut ve altından oluĢan dört kenarında cin (demon)
halkları ile birlikte dünyanın dört kralı yaĢamaktadır.»

«Vril'in Büyük Locası»nın düĢüncesine göre;

«Mem Dağı, ġamballa'nın merkezi ve ayın zamanda hem


maddesel, hem de madde ötesi olan iki varoluĢ planının keĢiĢme
noktasıdır.

Türkistan'da, jeôfizik realitesi, bilinç ötesi ya da,duygu dıĢı


algılamaya ait olan bir geometrik Ģekil vardır. Bu Ģekil, bir tanesi
tersine çevrilmiĢ iki adet piramidden oluĢmaktadır. Yukarı bakan
piramid Pamir Dağı ve aĢağı bakan piramid de Meru Dağı olup
bunlar, fizik ötesi ve jeofizik düzlemleri temsil ederler.

KeĢiĢme noktasında, hem Ariler, hem de sarı ırklarca kutsal


sayılan ve üzerinde Dünya'nın Kralı'nın kalesi yükselen bir dağ,
Meru zirvesi mikro kozmos ile makrokozmosun göbek merkezi
(omphalos)bulunmaktadır".

Bu merkezden dört ana pusula yönüne doğru dört adet yol uzanır;
güneye doğru Sion kutbuna, batıya doğru Sale Gölü kutbuna
kuzeye doğru Thule kutbuna ve doğuya doğru Pamir kutbuna ki bu
Himalaya uzantısı olup en uç noktası Darelling'dir (Darjeeling)
Muazzam manyetik eneryi odakları olan bu kutuplar, periyodik
olarak, milletleri ve tarihlerini etkilerler .

Meru zirvesinde, yeraltı dünyasının hükümran varlığının bir çeĢit


ikametgahı olan Glasburg adlı Elmas Saray yükselir. Saray'ın dört
köĢesinde, Mecusilik'te Sessizlik KuIeleri denilen ve dünyasal
kutuplarca üretilen manyetik enerjinin akümülatör pillerini
çevreleyen kuleler vardır.' Bu enerjiyi, değiĢtirilme
(transmutation) iĢleminden geçirdikten sonra yıldızlar uzayımızın
galaksilerine doğru saptırırlar. Böylece,Elmas Saray, evren için
enerji merkezi olur .
Kuleler «büyük sessizlik» denilen bir perdeye ulaĢan ultrasonik
titreĢimlerden oluĢmuĢ manyetik dünya dalgalarını alır ve
naklederler. Bu «ağırlık» dalgaları, bölünemeyecek kadar küçük
bir zaman dilimi sırasında kurĢunda buIundukları gibi, Satürn'ün
halkaları tarafından neĢredilen Ve her, ondört yılda bir dünyayı
etkisi altına alan manyetik fotonlarda da bulunurlar. Bunlar, A 1
protonlarının türevleridir. (dünyanın akkor halindeki merkezinin
atomaltı enerjisi.).

«Vril'in Büyük Locası», dünya üzerindeki hakimiyetini Vril diye


bilinen gücün kontrolü ile perçinleyeceğini ummaktadır.

Bu gizemli güç, Butwer Lytton tarafından keĢfedilmiĢ, daha


doğrusu icat edilmiĢtir. «Vril'in Büyük Locasısna göre, Lytton'ın
«The Coming Bace» «Gelecek Irk’’ adlı bir romanında tanımladığı
bu güç, «Vril Ya» olacaktır,

g - Kozmik Bir Güç «Vril»

Ġnsana tüm güçleri elde etme yeteneğini vereceğinden, Vril'in


kontrolu baĢlı baĢına bir amaçtır . Buna ulaĢmak için iki yol
vardır. ‘’Bilimsel Yol’’ kurĢunda bulunan Proton A 1 partiküllerinin,
Satürn'ün fotonsal manyetizminde yada etkin bir yanardağdan
fıĢkıran lavda hapsedilmek üzere kimyasal olarak tecrit
edilmelerine dayanır. Wotan'ın ve bazı AlĢipistlerin -simyacıların-
izledikleri yol buydu. Erkek cinsiyet gıuddeleri, bu Ģekilde elde
edilen radyasyonların etkisi altında tüm «Korlos»u etkin hale
getirerek «ego yu kendi fiziksel ağırlık merkezi içinde geçerli
kıldırırlar.

«Mistik yol» ise, yüksek düzeydeki majiden aktardığı bir ritüeli


kullanır. Bu ritüel için gerekli olan unsurlar Ģunlardır: K harfinin
ses titreĢimleri. Satürn iĢareti, menekĢe rengi, bir amatist,
kurĢun, eski Ġskandinav Ģiirleri '(runes), K.B.L. üzerine
merkezlenmiĢ.bir Mandala ve zamanda sembolik bir geriye gidiĢ
etkisini yaratan bir inisiyasyon sayılan «Ankh». Bu,
Tutankhamon'un yeniden diriliĢi, metapsikoz (metempsychosis) için
gerekli olan yaĢam kelimesidir.

Luxor KardeĢliği'ne inisiye olan Bulwer Lytton Vril'i, hastalığı iyi


eden, ama bir ölüm ıĢını da neĢredebilen bir tür maji yüzüğü
olarak görmüĢtü. Bu enerjiyi kontrol edebilen herhangi bir kiĢi,
depremler ya da yanardağı indifaları oluĢturabildiği gibi, sönmüĢ
yanardağları da etkin hale dönüĢtürebilir.

Ġnsanların; çok eski zamanlardan beri Dünya'nın Efendileri olmayı


ve tüm ulusları, hatta dünyayı bile yok etme gücünü ele geçirmeyi
düĢlemeleri çok tuhaf bir Ģeydir. Bu çeĢit düĢünceleri beyaz
majiden savabilir miyiz?

Muhakkak ki hayır.

Büyücüler, bu çeĢit güçlere sahip olduldarını iddia edegelmiĢlerdir.


Ancak, bu, hüsnü kuruntudan öteye bir Ģey değildi, Modern bilim
adamları sorunu çözümlediler: Nükleer Fizyon, kadim (eski)
majinin araĢtırma ve arzu hayallerinin cehennemi sonucudur.

Peki, bilim adamlarımızın çalıĢmaları beyaz maji midir?

Maalesef, hayır.

Bu yok edici buluĢlara karĢıt olarak, bunlardan farklı mizaçtaki


kiĢiler, yeni bir Altın Çağ kurmayı düĢlemekte ve arzu hayallerini,
kara majisyenlerin hayallerini uzakta tutacak güçleri harekete
geçirmek için kullanmaktadırlar.

«IĢık Ġnsanlığının En Yüksek Efendileri, Ģüphesiz Agarta,


ġamballa ya da Meru Dağı gibi bir adı olmayan görünmez yerlerde
ve belki de Yüksek Yıldızlar'da düĢünmekte ve çalıĢmaktadırlar.

Ek Bölüm

a - Bilinmeyen Üstadların Bir Ġnisiyesi Robert Charronx


Robert Charroux «Mysterious Unknown» adlı kitabın biricik yazarı
değildir. Onun yazdığı, araĢtırmayı yürüttüğü malzemeyi seçtiği ve
planladığı, temellerini attığı, iddialarının tartıĢmasını yaptığı
gerçektir. Orijinal ve yayımlanmamıĢ dökümanların peĢinden dünya
arĢivlerini taramıĢtır. Ancak birçok yardımcısı da olmuĢtur.

Beraber çalıĢtığı bu kiĢilerin bazıları olağanın çok ötesindedirler.


Kendisi, aralarından bazılarının Dünya'nın bilinmeyen Efendileri
olabileceği yücelmiĢ Varlıklar'ca eğitilmiĢtir. Ona azar azar
öğretmiĢler, evvelce belirlenmiĢ bir planı uygularcasına sırlarını bir
bir açıklamıĢlardır.

Örneğin, «Melekler'in Efendisi» (<<Master of Angles») bir efsane


değildir. Gerçekten vardır ve Fransa'da yaĢamaktadır. Fakat,
isminin yayımlanmasını arzu etmemektedir. Yüksek Rahip Anubis
Schenouda, bir Mısırlı inisiyedir.

Robert Charroux, kesin olarak sadece en yüksek derecelerden


birkaç üstadın öğrenmeye hak kazandığı belirli açıklamalara
muhatap olan tek kiĢidir. Niçin? Üstad, kendi nedenlerini
söylememektedir.

Daha da tuhafı sadece C. P.baĢ harfleri ile belirtebileceğimiz


«Hint Gizemlerine inisiye Olanlar'ın Koleji'nden bilinmeyen
Üstadlar, öbür dünyadan arkadaĢımıza yardım ederek ona, içeriği
zengin fikirler telkin etmektedirler.

Bir C. P. sözcüsü Ģöyle demektedir Biz, Robert Charroux'a


görevinde yön vermek üzere Dünya'nın Efendisi'nce atandık.
Kendisinin imanlı olup olmaması önemli değildir. Bilinçli olarak
aramasına gerek kalmadan bazı Ģeyler ona gelecektir.»

Guy Tarade ve Andre Millou gibi diğer Arayanlar'ı da yöneten,


Nis'teki «Medeniyetin Bilinmeyen Ögelerini AraĢtırma ve ÇalıĢma
Merkezi» (CERElC), arĢivlerini Robert Charroox'un emrine
vermiĢtir.
Ayrıca, gezegenimizin ötesindeki Üstadlar'ın bir temsilcisi olduğu
söylenen Mn. Y. ve «Ġnka GüneĢ Dini»nin (lnca. Religion of the
Suns) tekrac tesis (eden Gregori B. gibi bazı hakiki Drüidlerr bu
kitabın yazarından Üstlerine övünerek bahsetmiĢlerdir, Robert
Charroux onların kardeĢlik cemiyetinin bir üyesi olmadığına göre,
bu husus daha da önem kazanmaktadır .

Robert Charroux'un, spiritüel bir uyanıĢı desteklemeye yardımcı


olması gereken buluslarına yeni bir malzeme eklemek için yardım
edenler iĢte böylesine iĢbirliği yapan kiĢilerdir ..

b – Villeneuve Üstadı;

Ġnisiyasyon tek bir Üstad’ın ayrıcalığı değildir, Rose Croix


Derneği'nce yayınlanan bilgiye göre tüm Üstadlar, Üstadlar'in
Ustadı Maha' tarafından idare edilen merkezi bir Yüksek
Ġnisiyeler örgütünce denetlenir.

Maha'nın, Paris, Kahire, Bombay, Pondicherry'de ve Meru Dağı


ile Asgard gizli mabedlerinde çalıĢan bütün Ġnisiyeler'in en yükseği
olduğuna inanılmaktadır.

Fransa'da, en meĢhurları Rose Croix'inki olmak üzere muhtelif


inisiyasyon merkezleri tesis edilmiĢtir.

OnbeĢinci yüzyıldan beri, aslında, insanlığın varoluĢundan beri


Büyük Atalarımız'ın sırlarını nakledegelen Rose Croix üyeleri,
Bilinmeyen Üstadlar'ın en yüksek Meclisi'ni oluĢturmuĢlardır.

Fransız Rose Croix'in BaĢıolan Raymorıd Bemard Avrupa' da en


yüksek Elçi ve Fransızca konuĢulan tüm ülkelerde Büyük Üstad'dır.
Onun üstünde Rose Croix'nın BaĢkanı (Imperator) Dr. Ralph Lewis
vardır. Hatta, BaĢkan'ın da üstünde, baĢkalarındaki Maha ile
birlikte Bilinmeyen üstler (Unkno'wn Superlors) bulunmaktadır.
c - Ġstanbul'daki Agarta Toplantısı

«Villeneuve Üstadı»,24 Aralık 1966'da Ġstanbul'da Bilinmeyen


Üstler'le buluĢtu. Kendisi bu görüĢmeyi sınırlı bir yayında
anlatmıĢtır. Ya da, daha doğrusu, açıklaması için Bilinmeyen
Üstler'ce kendisine izin verilenleri yayımlamıĢtır.

Kitabın adı «Tasavvur OlunamazIa KarĢılaĢma»dır (Meeting


withthe Inconceivable). Bu kitap, yüzyıllarca insanların bahsettiği
«Görünmeyen»in, Ģarlatanlar ve hayal perestlerin icadı olmadığını
kesinlikle ispat ettiği için çok önemli bir çalıĢmadır.

Vllleneuve Üstadı'nın anlattığına göre kendisi, Saint Yvef;


d'Alveydre gibi, belirli açıklamalar yapmaya izinlidir.

d'Alveydre'nin bahsettiği Agarta adı değiĢtirilmiĢtir ve Yüksek


Meclis'in (High Council) kendi içinde, tarihin ve zamanın
hızlanmasıyla uyumlu hale getirilmesi için bazı ufak değiĢiklikler
meydana gelmektedir. Agarta'nın yeni adı sadece «belirli birkaç
kiĢĠ»ye bildirilebilir.

Yüksek Meclis, «bu dünyanın evrimi içinde ulaĢacağı en yüksek


noktayı» bilen on iki büyük üstaddan oluĢmaktadır. Bu kiĢiler,
günümüzün politikasını etkileyecek bir durumda olmalarına rağmen
bizler yine de özgür irade sahibiyizdir. Bütün bu on iki kiĢinin
üzerinde; daha da yüksek bir düzeyde üstün bir hiyerarĢi içindeki
<<Görünmeyen Varlıklar» yer alırlar.

Villeneuve Üstadı kitabında ayrıca, Bilinmeyen Üstler'in, diğerleri


arasında, Robert Charroux'un çalıĢmalarını da. okuduklarını
açıklamaktadır. Bu yazarlar hakkında Ģunları söylemektedir:

«Bu kiĢiler tarafından değerli çalıĢmalar yapılmıĢtır. Sorunlar iyi'


takdim edilmiĢ" ve cevaplar her ne kadar verilmemiĢse de ima
edilmiĢlerdir. Bu alanda, çağdaĢ yazarlar arasında, Robert
Charroux en yüksek düzeydedir.»

You might also like