You are on page 1of 209

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI

KÜRESEL BİR GÜÇ OLARAK ÇİN’İN YÜKSELİŞİ


MASTER TEZİ

Hazırlayan
Ferit GÜVEN

Doç. Dr. Mehmet Emin ÇAĞIRAN

Ankara - 2006
‘’Bu tezde belirtilen görüş ve yorumlar yazana aittir. Türk Silahlı

Kuvvetlerinin ya da diğer kamu kuruluşlarının görüşlerini yansıtmaz.’’


GİRİŞ................................................................................................1

I. BÖLÜM – 20. YÜZYILDA ÇİN ...........................................6


1.1 Çin’in Askeri Mücadele Geleneği ..............................................6
1.2 Çin Ekonomi-Politiğinin Sözde Sosyalist Süreci............................ 9
1.3 Çin’in 20.yüzyılda Uluslararası İlişkileri .........................................15
1.3.1. ABD ile önemli münasebetler ......................................................15
1.3.2. Diğer ülkelerle olan ilişkiler .........................................................18

II. BÖLÜM – BÖLGESEL GÜÇ ÇİN ...............................................23

2.1. ORTA ASYA’NIN ÖNEMİ VE AKTÖRLERİN


STRATEJİK DAVRANIŞLARI ..............................................................23
2.2. Şanghay İşbirliği Örgütünün Tarihsel Süreci....................................34
2.2.1. Örgütü Şekillendiren Nedenler ve Örgütün Misyonu...................48
2.2.1.1. ABD’nin Orta Asya’daki Etkisine ÇİN ŞİÖ
İle Cevap Veriyor .....................................................................54
2.2.1.2. Şanghay İşbirliği Örgütünün Oluşum Sürecinde
Teröre Karşı Bloklaşmanın Etkisi..................................................59

2.3. ÇİN’İN BÖLGEDEKİ AKTÖRLERLE İLİŞKİLERİ.................................64


2.3.1. Çin – Rusya İlişkileri .......................................................................64
2.3.2. Çin – Japonya İlişkileri ...................................................................73
2.3.3. Çin – Hindistan İlişkileri..................................................................81

III. BÖLÜM – KÜRESEL GÜÇ ÇİN.................................................91

3.1. ÇİN’İN GÜVENLİK SİYASETİ VE ASKERİ GÜCÜ............................92

3.2. ÇİN’İN TEHDİT ALGILADIĞI SORUNLU BÖLGELER.....................102


3.2.1. Tayvan Sorunu ..........................................................................102
3.2.2. Doğu Türkistan Sorunu.............................................................112
3.2.3. Tibet Sorunu .............................................................................124
3.2.4. Nepal Sorunu .............................................................................129

3.3. ÇİN VE ENERJİ ..............................................................................131

3.4. ÇİN’İN EKONOMİK YÜKSELİŞİ ....................................................163


3.4.1. Çin Ekonomisinde Sorunlar.....................................................169
3.4.2. Ekoçekişme- ABD ve Çin Ekonomilerinin Karşılaştırılması..173

3.5. ÇİN – ABD İLİŞKİLERİ ..................................................................179


3.5.1. Çin-ABD İlişkileri Ekseninde Çin’in Afrika Stratejileri ...........186
3.5.2. Çin-ABD İlişkileri Ekseninde Çin’in
Latin Amerika Stratejileri..........................................................190

3.6. ÇİN – AB İLİŞKİLERİ ......................................................................196

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ..............................................................202

KAYNAKÇA.....................................................................................213
KISALTMALAR

AGİT: Avrupa güvenlik işbirliği Teşkilatı


AB: Avrupa Birliği
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
A.g.e.: Adı geçen eser
A.g.m.: Adı geçen makale
APEC: Asya Pasifik Ekonomik işbirliği
BAE: Birleşik Arap Emirlikleri
BM: Birleşmiş Milletler
CENTCOM: Central Command – Merkez Komutanlık
ÇHC: Çin Halk Cumhuriyeti
ÇKP: Çin Komünist Partisi
ÇHSDK: Çin Halkı Siyasi Danışma Konferansı
ÇUTYŞ: Çin Uluslararası Tröst ve Yatırım Şirketi
DPP: Demokratik ilerici Parti
GSYİH: Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
GOP: Genişletilmiş Orta Doğu Projesi
G-8: Gelişmiş 8 Devlet
IISS: International Institude for strategic Studies
KGAÖ: Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü
NATO: Kuzey Atlantik Platformu
OECD: Avrupa Ekonomik İşbirliği Platformu
SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
RF: Rusya Federasyonu
ŞİÖ: Şanghay İşbirliği Örgütü
GİRİŞ

Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ve ABD stratejileri ve


dünyayı bu stratejiler çerçevesinde şekillendirme arzusu geriye kalan ülkeleri
iki ayrı kutba bölmüştü. Üçüncü bir ülkede beliren bir sorunsala ilişkin ev
sahibi ülkenin ve bulunduğu bölgede süreçten etkilenen müdahil ülkelerin
ürettiği politikalar, uyguladıkları çözümler iki süper güçten birinin kurguladığı
şekilde gelişmekteydi.

Bugün uluslararası ilişkiler bağlamında geldiğimiz noktada ülkelerin


siyaset yapma tarzlarında Amerikan etkisinin varlığını tespit etmek
gerekmektedir. ABD kendi sorunsalının sınırlarını tüm dünya olarak tespit
ettikten sonra Soğuk Savaş döneminden -önce 11 Eylül’e ve- bugüne kadar
uzanan dönemde nüfuzlu ya da etkisiz, irili ufaklı her ülkenin, iç politik
süreçlerinden uluslararası ilişkilerinde sergilediği yaklaşımlara kadar tek
süper güç olarak belirleyici olmuştur. Özellikle de 11 Eylül süreci sonrası,
anti-terör doktrini ile fırsat oluşturduğunda, ABD; liderliğinin bekasını
sağlama, başta enerji kaynakları ile ilgili nüfuz savaşı olmak üzere dünyanın
her yerinde varlığını tehdit edecek süreçleri kontrol edebilme imkanını
bulmuştur.

Sömürü düzeni Soğuk Savaş döneminden daha çetin bir şekilde


varlığını göstermektedir. Bugün yeryüzünde daha önceki sömürge
dönemlerinin hepsini geride bırakacak ölçüde Güney’den Kuzey’e doğru bir
kaynak akımı başlatılmıştır.1 Böylece 1982-1990 yılları arasında sekiz
yılda, yoksullardan zenginlere doğru, yalnızca borç servisleri yoluyla, 2.
Dünya Savaşı sonrası dönemde Amerika’nın Avrupa’ya yaptığı Marshall
yardımlarının sekiz katı tutarında bir gelir transfer edilmiştir. Yoksul borçlu
ülkelerdeki ortalama bir yurttaş, alacaklı bir OECD ülkesindeki ortalama

1 Susan GEORGE, The Debt Boomerang, Pluto Pres, Londra, 1990,s.XVII.


yurttaştan 55 defa daha yoksul olduğundan [bu süreç] taştan kan
çıkarmaya benzemekte”dir.2 Ne yazık ki istihdam ve yoksulluğu azaltmak
demek olan reel sektör rakamları da içler acısıdır. Yeryüzünde her gün
2000 milyar dolar para el değiştirmekte, bu miktarların ancak yüzde 5’i reel
mal ve hizmet alışverişi için yapılmaktadır; geri kalan tümü spekülatif
harcamalara gitmektedir.3

Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya zenginliğinin yarısını elinde


bulunduran 400 milyarderin yüzde 4 oranında vergilendirilmesi mümkün
olsa, yeryüzündeki yoksulluk ve sağlık sorunu kökünden çözülmüş
olabilecektir.4

Yardım kuruluşu Oxfam’a göre, gelişmekte olan ülkeler gelişmiş


zengin ülke pazarına ihracat yaparken gümrük tarifeleri engeliyle
karşılaşmaktadır. Bu durum zengin ülkelerin karşılaştığından 4 kat daha
fazladır. Bu engeller gelişmekte olan ülkelere 100 milyar dolara mal
olmaktadır. Bu rakam gelişmekte olan ülkelerin aldıkları yardımların iki
katıdır.5

Dünyanın zenginliklerinin paylaşımında ortaya çıkan bu adaletsiz


görüntünün arkasında olanakları elinde bulunduran güç unsurlarının,
egemenliklerini ve varlıklarını sürdürme endişesinin yattığını söylemek
doğru olacaktır. Bu tabloyu ortaya çıkmasında şüphesiz ülkelerin güvenlik
endişeleri ve tehdit algılamalarıdır. Ancak geçen yüzyılın son çeyreğinde
özellikle belirginleşen başka bir neden daha bulunmaktadır ki; bu
çalışmanın temel konseptini oluşturan çok kutupluluğa doğru gidişin
nedenini de teşkil etmektedir. Artan dünya nüfusu, kişi başına düşen enerji
kaynakları kullanımının artışı ve alternatif enerji kaynaklarının yaygın
kullanılabilirliğinin olmayışından doğan enerji ihtiyacı.

2 GEORGE Susan a.g.m., s.XVII.


3 RAMONET, I. Le Monde diplomatique, Kasım 1998
4 IŞIKLI, Alpaslan “Neoliberal Küreselleşme, Sosyal Devlet ve Kemalizm”, Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi, 2004, sayı:11,s.15.
5 GÜRSES Emin, “NATO ve Genişletilmiş (Büyük) Ortadoğu Projesi: Hattı Savunmadan Sathı Savunmaya”, Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi,
2004, sayı:11,s.75.
Enerji kaynaklarına sahip olma, dünya enerji pazarını kontrol etme,
bu enerjinin boru hatları üzerinde coğrafi olarak hakimiyet kurma gibi
nedenlerden ötürü hali hazırdaki süper güç ABD ve dünyanın geri kalan
aktörleri egemenlik savaşı yürütmektedirler. ABD bu savaşı kendi namına
sürdürürken Winston Churchill’in dediği gibi “Kazanmak için her yol
mubahtır” stratejisiyle hareket etmektedir.

Enerji talebinin büyüklüğü, nüfusu ve dev ekonomisiyle dünyanın yeni


süper güç adayı ve bu yönleriyle ABD’ye alternatif olan Çin ve yürüttüğü
ittifaklar siyaseti çerçevesindeki ülkeler nezdinde bu yaklaşım kabul
görmemektedir. Bu nedenler; ABD’nin karşısında Çin’in hem bir model hem
de iyi bir Pazar olması bağlamında takip eden ülkelerin uluslar arası
ilişkilerde alacağı yönelimler bakımından yeniden bir çok kutupluluğa gidişin
temellerini hazırlamaktadır.

Dünyanın sahip olduğu doğal kaynakların kıtlığı sadece ekonomi


ilminin doğmasına değil, -ekonomik gerçeklerle iç içe olan- uluslararası
ilişkiler ilminin bugünkü yönelimlerinin tespitlerine de açıklık getirmiştir. Bu
çalışmanın ana öğesi olan Çin’in bulunduğu coğrafyada ABD’nin uluslararası
alanda hegemonyasını pekiştirme çabaları 21. yy’ın ve ‘görünen’ geleceğin
büyük mücadelesini tetikleyen önemli bir kilometre taşını oluşturacaktır.

Amerika’nın ikinci Irak operasyonundaki ‘başarısızlığı’6, İran’ın nükleer


sürecindeki ikiyüzlülüğü dünya üzerindeki Amerikan karşıtlarının ‘saflarını
sıklaştırdığı’ gibi, ABD’nin müdahaleci yaklaşımına karşı gelişen oluşumlara
da ilham vermiştir. Güney Amerika’daki siyasal gelişmeler7, Fransa ve
Almanya gibi AB’nin itici gücü olan ülkelerin Irak sürecindeki yaklaşımları,
Şanghay İşbirliği Örgütü yapılanmasının temellenmesi ve son olarak İran’ın
nükleer çalışmaları hakkında BM Güvenlik Konseyi üye ülkelerinden Çin ve
Rusya’nın ABD inisiyatifi dışında eğilimlerini açıkça belirtmeleri ortaya çıkan
sonuçların başlıcalarıdır.

6 Irak’ın kitle imha silahı bulundurduğuna yönelik asılsız istihbaratlara dayanarak Saddam rejimini devirmeye yönelik hareketi, bölgeyi bu tip silahlardan
arındırma ve istikrarsızlığı giderme parolası ile yürütülmüştü. Saddam dönemine oranla daha istikrarsız bir süreç başladı ve hiçbir kitle imha silahına
rastlanmadı. Amerika Körfez petrollerinin önemli bir bölümünü ve ’Körfez’i daha etkin olarak denetim altına almayı başardı.
7 Venezüella, Bolivya gibi Latin Amerika’nın önemli ülkelerinde Amerikan karşıtı “sol” iktidarların varlıklarını pekiştirmeleri bu sürece tekabül etmektedir.
Özellikle İran’da süper gücün istediği şekilde bir sürecin gelişmemesi,
artık tek başına ABD’nin uluslararası konularda tek yetkili karar mercii olma
durumunu sarsan ilk örneklerden biri olması açısından da önemlidir. Bu
örnekte etkin olan Çin’in, Tayvan ve Doğu Türkistan sorunlarında ABD’ye
rağmen stratejilerini uygulayabilmesi, bu çalışmada belirtileceği üzere
ABD’nin Orta Asya’dan dışlanmasına ilişkin Çin politikalarına karşın yeterli
tedbirleri alamamış olması da tek süper güç olma nosyonunu da
kaybedebileceğinin emareleridir.

Uluslararası alanda Çin’in kurduğu yoğun diplomatik ilişkiler, Çin


şirketlerinin dünyanın her yerinde etkin olarak ticaret yapıyor olmaları, enerji
temini ve güvenliği hakkında eski süper gücün temsilcisi Rusya, ABD’nin
arka bahçesi Venezüella ve dünyanın en sorunlu bölgesi Ortadoğu’da İran
ile yaptığı anlaşmalar ABD’nin gelecekte liderlik etmede yalnız olmayacağına
delalettir. Buna ek olarak Çin ekonomisinin önlenemez büyümesi ve hızla
dünya ile olarak geçecek olması yeni bir gücün daha dünya siyasetinde söz
sahibi olacağını ispatlar niteliktedir.

Bu güne gelindiğinde bu güç mücadelesinin yeni aktörü Çin’dir. Yıllık


60 Milyar Dolar civarındaki askeri harcamalarını boşu boşuna yaptığı
düşünülmemesi gereken Çin Halk Cumhuriyeti, ekonomik, siyasi ve askeri
yönden giderek güç toplamaktadır. ABD’ye de son günlerdeki gibi çıkışlarını
arttıran Çin, Şanghay İşbirliği Örgütü sayesinde kuzey sınırlarını güvenlik
altına almış durumdadır. Ancak Tayvan üzerindeki iddiasından da hiç
vazgeçmeye niyeti yok gibi. Ciddi bir balistik füze ve nükleer güç envanterine
sahip olan Çin, güney sahillerine şimdiden 700’ün üzerinde balistik füze
yerleştirdi. Bir yıl sonra bir trilyon dolarlık bir döviz rezervi olacak. Bu kadar
gücü, kabına sığmayan Çinlilerin bir gün gelip kullanmayacağını düşünmek
saflık olur. Bu nedenle dünyanın bu hızlı gelişen yöresinin yakın gelecekte
ciddi sorunlara gebe olduğu açıktır.8

8 KÜLEBİ, Ali, “Giriş ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:62, s.23.


ABD, Avrasya egemenliği gayretinde, küresel yapıya entegre edilmiş,
bölgesel güç yeteneğini kendi çıkarlarına karşı kullanmayacak bir tutuma
yönelik rolü benimsemiş, kendisi ile ve stratejik iş birliği içinde olan Japonya
ile çıkar çatışması içine girmeyen yayılmacı bir politika izlemeyen, uysal bir
Çin arzu ediyor ve projesini böyle bir rol kabul ettirilmiş Çin’e dayandırıyor.
Oysa Çin hızla gelişen ekonomisi ve modernize ettiği askeri gücü ile ABD
çıkarları karşısında küresel rakip bir güç olma potansiyeli taşıdığını
gösteriyor. Çin, Şanghay işbirliği örgütünü içinde daha da güçlenerek,
gerektiğinde enerji güvenliği için ABD’ye karşı inisiyatifler kullanabileceğini
de gösteriyor. Tayvan sorunu ise her zaman yeni yüz yılın ilk büyük
savaşının başlatma potansiyelini taşıyor. Çin, Rusya ile birlikte planlayarak
uyguladığı askeri tatbikat da, adeta Tayvan’ın işgal provasını yaparak
ABD’ye meydan okuyor. Bütün bu gelişmeler ABD’nin Avrasya egemenliği
projesi kapsamında tasarladığı bir Çin ile karşı karşıya olmadığını
gösteriyor9.

Bu çalışmanın problematiği Çin’in yukarıda belirtilen nedenlerden


dolayı askeri, stratejik, ekonomik olarak dünyanın diğer süper gücü olarak
uluslararası alanda yerini alacağı ve başta Orta Asya devletleri olmak üzere
diğer ülkelerinde bu yeni denklem çerçevesinde dış politikalarını
yönlendireceğidir. Yeni dünya düzenleri yazılırken stratejik çevrelerde daha
çok Çinli’nin söz alacağını belirtmek kaçınılmaz olacaktır.
BÖLÜM – 20. YÜZYILDA ÇİN

Çin’in bugününü anlamak ve uluslararası ilişkilerde önceliklerini


kavramak adına 2 dünya savaşının olduğu, dünya dengelerinin şekillendiği,
ulusların bugün bulundukları sınırlara nihayet ulaştığı 20. Yüzyılı
değerlendirmek gerektiği kıymetlendirilmektedir. Çin’İn bugün başetmekte
olduğu sorunların kaynağına inilmesi, uluslararası ilişkilerde öncelikle bölge
ülkeleri ile karşılıklı konumlanması bakımından hassasiyetlerinin tespiti için
bu gerekli görülmektedir.

9 EKREM, Nuraniye Hidayet “Şanghay Güç Kazanıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 72, s. 10.
20. yüzyılda Çin’in 1. Dünya Savaşı’nı da içine alan dağınıklık
döneminde (1911-1927), Kuamintang döneminde (1927-1936), uzun
yürüyüşle başlayan Kırmızı Çin döneminde (1935-1949) ve 1949
devriminden 1980’e kadar uzanan süreçte aldığı biçimler, askeri stratejik ve
ekonomik yönleriyle bu bölümde ele alınacaktır. 1980 sonrasına ilişkin
verilere; Çin’in bugünkü ekonomik liberalizasyon politikalarının dünya ile
entegre olma yönünde ilk adımların atılmasının miladi olduğundan ve
çalışmanın ilerleyen bölümlerinde değerlendirildiğinden tekrara düşmemek
maksadıyla bu bölümde yer verilmemiştir.

1.1. Çin’in Askeri Mücadele Geleneği

Çin Uygarlığı Ortaçağ’dan 20. yüzyıla kadar feodal egemenlerin


toprağa dayalı egemenlik savaşlarına sahne olmuştur. Bundan sonraki
dönemi belirleyen ise Çinli Komünistlerin verdiği “Devrimci Halk Kurtuluş
Savaşları”dır. Özetle söylemek gerekirse Çin tarih sahnesinde hep savaşçı
bir millet olarak anılmıştır. Feodal beylerin hakim olduğu dönemden,
doktriner bir altyapıya geçildiği “Halk Savaşı” süreci Çin’in, dışarıdan Soğuk
Savaş’ın iki kutbu tarafından desteklenen ulusal bir iç mücadele dönemidir.

Çin’de yaşanan ve “halk savaşı” olarak bilinen uzun savaş, bir bakıma
işçi sınıfından kopan yoksul köylülerin savaşıydı. 1919’da Sun Yat-sen’in
ulusçu ilkelerini benimseyen Kuamintang partisi ile Moskova’ya bağlı Çin
Komünist Partisi’nin, bizzat Moskova ve Komintern (III. Enternasyonal)
tarafından ulusal ilkeler etrafında birleştirilmesi iç savaş ortamını hazırladı.
Aslında Sun Yat-sen’in bir ulus-devlet kurma girişimi, Ming hanedanının
dağılmasıyla ortaya çıkan savaş ağalarının yarattığı iç savaş ortamında
başarıya ulaşamamıştı ve geniş Çin topraklarında tam bir iktidar boşluğu
vardı. 1924 (Kanton-Hong Kong genel grevi) ile 1949 (ÇHC’nin kuruluşu)
arasında geçen dönemde; birincisi, ulusalcı Kuamintang ile Çin Komünist
Partisi (ÇKP) arasında; ikincisi, Çin Halk Kurtuluş Ordusu ile esas olarak
Kuomintang, kısmen de Komintern’e bağlı resmi ÇKP arasında olmak üzere
iki büyük iç savaş yaşandı. Çin’in sanayileşmiş kıyı bölgelerinde örgütlenen
işçi sınıfının (sayıları 2 milyon kadardı) 1924 yılında devrimci komiteler
örgütleyerek Kuomintang yönetimine karşı genel greve gitmesi ve
Kuomintang Partisi’nden ayrılmak için Komintern’e başvurması iç savaşı
başlattı. Kuomintang, Kanton ve Şanghay bölgelerinde ÇKP’nin komitelerine
karşı saldırıya geçti ve çıkan çatışmalarda Çin’in örgütlü işçi sınıfının en
seçkin kesimi katledildi. 1925-27 devrim girişimi ve onu izleyen katliamın
ardından, o güne kadar hiçbir sosyalist kuramcının aklına gelmeyen çok
değişik bir mücadele yöntemi başlatıldı. 1935’den sonra Kuomintang’a karşı
verilen iç savaş sırasında, üretim sürecinden koparak profesyonel asker
suretine bürünen yoksul köylüler girdikleri köylerin üretim ilişkilerini
dönüştürerek, feodal kesimleri tasfiye edip üretim araçlarını kolektifleştirerek
ve onları yeniden Moskova ve Komintern’in denetimine sokmak isteyen
resmi ÇKP’yle çatışarak ülkenin büyük bir bölümünü ele geçirdiler. Uzun
Yürüyüş adını alan bu savaş ÇHC’nin kurulmasıyla (1949) sona erdi.10

Bu iç çekişmelerden elde edilen sonuç; Osmanlı İmparatorluğu’nda


ancak benzeri görülen onyıllarca süren savaş, iç savaş ve ayaklanma
pratiklerine rağmen Çin’in zayıflaması ve buna rağmen yine de bütünlüklü bir
güç olarak durabiliyor olmasıdır.

Dünyanın çeşitli yörelerinde emperyalist güçlere karşı verilen


mücadelelerde az görülen bir örnek de Çin örneğinde mevcuttur. Milliyetçi
Kapitalist ve Komünistlerin Japon Emperyalizmine karşı verdiği birlik
mücadelesi… Bu mücadelede Japonların kovulmasıyla iç savaş kaldığı
yerden devrime kadar devam etmişti. Birbirini bu kadar dışlayan iki görüşün
bir araya gelmesinden doktrinlerüstü bir yan bulunuyordu. Bunun köklerini de
hala korunmakta olan Çin inanışlarında aramak doğru olacaktır.

10 www.wikipedia.org
1937-45 yılları arasında Japonlar Pekin, Nankin ve Şanghay’ı ele
geçirdiler ve Nankin’de Wang Ching-Wei yönetiminde bir Japon geçiş (ara)
hükümeti kurdular. Nankinlilerin istilası sonucunda Japon askerlerince 200 bin
Çinli öldürüldü. Chan Kay Şek’in komuta merkezi Chungking de; Mao ise bu
sırada Yenan daydı. 1943’te Müttefikler Kuomintang’ın Japonya ile ayrı bir
barış antlaşması yapmasını engellemek için adaletsizce kazanılmış olan
bütün önceliklerinden vazgeçtiler. 1945’te Japonya’ya karşı kazanılan
zaferden sonra kızıl ordu Sovyetlerin boşalttığı Mançurya alanına doğru
gittiler; ulusal kuvvetler Amerikanında desteği ile Mançurya’yı işgal ettiler.
1946’da Amerikalı General Marshall Mao ve Chiang arasında arabuluculuk
yapmak için teşebbüs eder ancak kavga yıl sonuna kadar devam eder. 1947
sivil savaş komünistler ve ulusal kuvvetler arasında devam etmektedir. Ekim
1949’da Çan Kay Şek Tayvan’a geri çekilir Çin Halk Cumhuriyetinin ilanı bu
süreci izler.11

Devrimden sonraki askeri süreçler daha çok güney sınırlarına kaymıştı.


Çin’in bugün stratejisinin önemli bir parçası olan “Merkez-Çevre Denklemi”
yaklaşımlarının öncülleri devrim sonrası askeri süreçlerde aranmalıdır. Çin’in
iç tehdit algılamalarının anlatıldığı bölümde 20. yüzyıla da değen problemlerin
doğuş sürecini bulacağız.

Bu noktada değinilmesi gereken yine güneyde olmak üzere sınır ötesi


çatışmalar anlamında Çin’in Vietnam saldırısıdır.

Vietnam’ın Kambuchea’yı işgali, Çin-Vietnam münasebetlerinde


bardağı taşıran damla oldu. Vietnam’ın 1978 Kasımında Sovyetler ile ittifaka
yakın bir anlaşma imzalaması ve arkasından da Kambuchea’yı işgali, Çin’i
son derece sinirlendirdi. Çünkü Vietnam şimdi bütün güney-doğu Asya’ya
hakim olma yolundaydı. Şu halde Çin,’e göre meydanın boş olmadığını ve
Sovyetlere12 dayanmanın da pek işe yaramayacağını Vietnam’a göstermek

11 www.wikipedia.org.
12 Çin’in Vietnam’a yaptığı saldırının Vietnam üzerinde çok fazla müessir olduğu söylenemez. Belki Vietnam’a bir Çin faktörünün varlığını gösterdi. Lakin
Vietnam’ın politikasında mühim değişiklik meydana getirmedi. Aksine, Vietnam’ın dış politikası, Çin’e rağmen iki istikamette gelişme gösterdi. Bunlardan
biri, Vietnam ile Sovyetler Birliğinin arasındaki münasebetlerin daha da sıkılaşmasıdır. Çin-Vietnam savaşı sırasında, bir tanesi füze taşıyıcısı olmak üzere,
14 Sovyet savaş gemisi Vietnam’ın Cam Ranh körfezine geldi. 1979 Mayısında da bir Sovyet deniz altısı yine aynı körfeze geldi ki, ilk defa bu sularda bir
gerekliydi. Çin 17 Şubat 1979 günü 100.000 kişilik bir kuvvetle Vietnam
sınırından içeri girmeye başladı. Kuzey Vietnam’da bir kısım toprakları işgal
ettikten sonra, bu askeri harekatla tasarlanan amacın gerçekleşmiş olduğunu
bildirerek 16 Martta kuvvetlerini geri çekti.13

1.2. Çin Ekonomi-Politiğinin Sözde Sosyalist Süreci

Berlin Duvarı yıkıldığında Doğu Bloku ülkelerini sancılı bir


kapitalistleşme süreci bekliyordu. Kuvvetli altyapılarına rağmen, sağlıklı
yollardan ulusal burjuvazinin oluşmamış olması, açıklık yanlıların kurduğu
yeni inisiyatiflerin ekonomi politik anlamda ABD güdümündeki uluslar arası
siteme teslim olmaları “kan uyuşmazlığına” neden oldu. Dünya ile
entegrasyonlarında ciddi sorunlara, çok derin mali ve siyasi krizlere yol açtı.
Sosyal patlamalar, ekonomik krizler, yeni milliyetçilik akımları, “evrimin”
doğasından kaynaklanan olumsuz koşullar başta Rusya olmak üzere
ülkelerin sınırlarını dünya üzerindeki etkinliklerini menfi yönde değiştirdi. Çin
ekonomi politiğine bu anlamda vurgu yapmak çok yerinde olacaktır. Çünkü
takip eden çalışmada da görülecektir ki; Çin “karma ekonomik sistemi” ne
komünistler ne de kapitalistler tarafından kabul edilemez ama meşru bir
zeminde uzun bir süredir yürütmektedir. Çin ekonomisinin büyümesinin
anlaşılması için sosyalist birliğin mali disiplin ve sosyal bütünlük anlamında
yaptığı katkıyı ve kapitalizmin devlet eliyle yapılmasının Çin’in ekonomik
iktisadi anlamda dünya ile entegrasyonunda nasıl kolaylıklar kazandırdığını
göstermek gerekmektedir.

İmparatorluk sistemine karşı girişilen 1911 devrimi, bir dizi savaş


ağasının egemenlik kurduğu bir dönemin yaşanmasına ve 1925 - 1927
arasındaki ikinci Çin Devrimi sırasında patlak veren çok büyük sınıf

Sovyet deniz altısı görülmekteydi. Vietnam Sovyetlere bu kıyılarda resmen bir deniz üssü vermemekle beraber, Sovyet savaş gemileri bilhassa Donang
deniz üssünün kolaylıklarından yararlanmaya başlamışlardı. Fahir Armaoğlu, a.g.e., s.689.
13 ARMAOĞLU, Fahir 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi Cilt 1 s 687-688-689
gerilimlerine yol açtı. İşçi sınıfının ezilmesini, Çan Kay-Şekçin
Kuomintag’ın(KMT) iktidarda olduğu kokuşmuş bir diktatörlüğün kuruluşu
izledi. Japon emperyalizmi 1931 yılında Mançurya’yı ve ardından 1937
yılında bütün ülkeyi işgal ederek büyük bir yıkıma yol açtı. II. Dünya
Savaşı’nın ardından KMT diktatörlüğü ekonomik toparlanma için gerekli
siyasi koşulları yaratmak bir yana, ülkeyi ancak güç bela bir arada
tutabiliyordu. 1940’ların sonlarında hiper-enflasyon, resmi çevrelerin
gırtlaklarına kadar rüşvete batması ve kredi sisteminin iflas etmesi, Çin
sanayini sarstı. KMT hükümetinin ekonomik krizi çözme konusundaki
basiretsizliği karşısında Çin burjuvazisinin kimi kesimleri, Mao Zedung’un
yönetimindeki Çin Komünist Partisi’ne (ÇKP) yöneldiler.Çin’de kapitalizmin
gelişimi, diğer bütün sömürgelerde görülene benzer çelişkiler gösteriyordu.
Çin burjuvazisi tarihsel olarak ilerici bir rol oynayabilme kapasitesine sahip
değildi. Ekonomik olarak emperyalist güçlere bağımlıydı, kırsal bölgelerde
yarı-feodal yapıya bağlıydı ve aşağıdan, sürekli olarak hızla büyüyen işçi
sınıfının başını çektiği mücadeleler tarafından tehdit ediliyordu.14
Kendisine köylülüğü temel alan ÇKP kuruluş ilkesi olan sosyalist
enternasyonalizmi uzun süre önce terk etmişti. Mao bunun yerine, Çin işçi
sınıfının 1927 yılında yaşadığı trajik yenilgilerden doğrudan sorumlu olan
Sovyetler Birliği’ndeki Stalinist bürokrasi tarafından geliştirilen "iki aşama
teorisini" benimsedi. Stalinistler 1917 Rus Devriminin derslerini reddederek
Çin’de işçi sınıfının iktidarı ele geçirme olasılığının ortaya çıkmasından önce
uzun bir kapitalistleşme döneminden geçmesi gerektiğini öne sürdüler.15

1945 yılında Japonya’nın teslim olmasının ardından, Mao aynı pro-


kapitalist perspektifi benimseyerek, KMT’ye bir burjuva koalisyon hükümeti
kurma çağrısı yaptı. Bu durum "dört sınıfın bloğu" - işçi sınıfı, köylü sınıfı,
küçük burjuva ve ulusal kapitalistlerin "ilerici" denen kesimi - safsatası
altında yüceltildi. KMT bu teklifi reddetti ve iç savaş, Sovyetler Birliği’nin
Mançurya’nın sanayileşmiş bölgelerini işgal ederek ABD destekli KMT’yi
zayıflattığı ve Japonya’da ele geçirdiği büyük miktardaki silahı ÇKP’ye
aktardığı koşullar altında devam etti. Mao’nun gerilla güçleri şehirleri ele

14 www.wsws.org/articles/2005/nov2005/chin n-29. shtml, John Chan 10 Şubat 2006.


15 www.chinaft.com/foreignrelationship.html
geçirme gücüne sahip saha ordularına dönüştürüldü. ÇKP 1949’da belirleyici
bir askeri zafer elde etti ve KMT çöktü. Çan Kay-Şek ve onun rejimiyle
bağlantılı olan kapitalist seçkin Tayvan adasına kaçtı. Buna karşılık Rong
Yiren16 gibi kimi kapitalistler KMT yönetiminin kaos döneminin ardından
ÇKP’nin iktidara gelmesini memnunlukla karşıladılar. Mao’nun köylülerden
oluşan "kızıl" orduları büyük şehirlere girdikleri zaman, işçi sınıfının
saflarındaki her türden bağımsız örgütlenmeyi bastırdılar ve özel mülkiyeti
korudular: Yeni rejim Şanghay’da Rong’un şirketlerinin çökmesini
engelleyecek olan gerekli parasal desteği, hammaddeleri ve iş bağlantılarını
sağladı. Rong türünün tek örneği değildi. Eski KMT rejiminin kimi kesimleri
de yeni hükümete katıldılar. KMT’nin kurucusu Sun Yat-Sen’in dul eşi Song
Qingling, 1949 yılının Ekim ayında, Tiananmen Meydanında Çin Halk
Cumhuriyeti’nin (ÇHC) kuruluşunu ilan ettiği sırada Mao’nun yanında ayakta
duruyordu. "Sol KMT" adı verilen siyasi oluşum da dahil olmak üzere Çan’ın
diktatörlüğüne karşı çıkmış olan bir düzine burjuva partisi ÇKP’nin
patronajını kabul etti. Bu partiler ÇHC’nin anayasa taslağını hazırlayan Çin
Halkı Siyasi Danışma Konferansı’nı (ÇHSDK) oluşturdular.17

Özel sermayeye daha sonrasında el konulmuş olması sosyalist


politikalara dönüldüğü anlamına gelmiyordu. Rejim, ekonominin bazı
sektörlerini devralmak zorunda kalmıştı. Kırsal kesimde büyük toprak sahibi
sınıfa ait olan topraklara el konulması ve yeniden dağıtılması, daha önceleri
köylülüğün rant ve tefecilik yoluyla soyulmasından faydalanmış olan taşra
sermayesi ile şehirlerdeki sermaye arasındaki bağları kopardı. KMT’nin
iktidardan düşüşü sırasında önemli tutarda sermaye Tayvan’a ve Hong
Kong’a götürülmüştü. ABD emperyalizminin ambargosu ve Kore Savaşı’nın
patlak vermesi Çin’in kapitalist dünya pazarı ile olan bağlantılarını

16 Rong Yiren 1949 devriminin en büyük destekçilerinden biriydi ‘Komünist’ Çin bu desteğe hiç karşı çıkmadı ve Rong’u hep el üstünde tuttu: 1979 yılında
Çin Uluslararası Tröst ve Yatırım Şirketi’nin başkanlığına seçildi. Rong 1993 ile 1998 yılları arasında Çin’in devlet başkanı yardımcısıydı ve Ulusal Halk
Kongresi’nde yönetici konumundaydı. Baş danışmanlarından biri de Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’dı Merkezi ABD’de olan Forbes dergisi
2000 yılında Rong’un kişisel servetinin 1,9 milyar dolar olduğunu öngörüyordu. Rong, 1949 Devriminin hemen öncesinde, o yıllarda toplam 80.000 kişinin
çalıştığı 20’den fazla tekstil fabrikası ve un değirmeninden oluşan aile şirketinin denetimini eline aldı. Rong aynı zamanda Şanghay’daki bir bankanın da
başkanıydı. Rong gibi servet sahibi birinin Maoist rejime destek vermiş olması, bu rejimin kendisine temel olarak aldığı Stalinist perspektif “iki aşama”
teorisi ile bağlantılıydı. Rong daha sonraları "komünistlerin" zafere ulaşmalarının ardından duyduğu kimi endişelerin çabucak dağıldığını anlatacak,
"Komünist Partisi’ni onaylamak için sadece bir elimi kaldırmıştım. Eğer iki elimi kaldırmış olsaydım bu teslim olmak anlamına gelecekti. Sadece bir elimi
kaldırmış olmam hatalıymış. Şimdi her iki elimle birlikte partiyi destekliyorum," diyecekti.
17 CHAN John www.wsws.org/articles/2005/nov2005/chin n-29. shtml 10 Şubat 2006.
kopartırken yabancı sermaye de ülkeden kaçtı. Aynı zamanda Pekin’in
Sovyetler Birliği ile olan ittifakı da yeni örgütlenme biçimlerini gerekli
kılıyordu. Sovyet teknolojisinin ve sanayinin Çin’e transferinin
koordinasyonunu sağlayabilmek için devlet planlanması benimsendi. Bu
gelişmeler, "sosyalizme geçiş" olarak selamlanan 1956’daki genel
millileştirmelerle en üst noktasına ulaştı. Bu programın gerçek içeriği
sosyalizm değil, büyük ölçüde bir tarım ülkesi olan Çin’de sanayinin devlet
tarafından kontrol edilmesine ve işçi sınıfının siyasi olarak bastırılmasına
dayanan ulusal otarşiydi. Mao’nun kırsal kesimde "sosyalizm"i yaratmaya
yönelik sonuçsuz bir girişimi temel alan ekonomik politikaları bir biri ardınca
felaketlere neden oldu. “Kapitalist Yolcular” Liu ve Deng (Xiaoping), Stalinist
"iki aşama" teorisini, ekonomik krizin Çin’de sosyalizm için gerekli maddi
temelin bulunmadığını ortaya koyduğunu öne sürmek için kullandılar.
Ülkenin on yıllar ve hatta yüzyıllar alacak bir kapitalist gelişme aşamasından
geçmesi gerektiğini vurguladılar.

Liu ve Deng gibi figürlerin tasfiye edilmiş olmalarına karşın Mao’nun


ülkenin yaşadığı ekonomik durgunluğa verecek herhangi bir yanıtı yoktu ve
büyük ölçüde Çin ekonomisini dışa açmaya yönelik piyasa yanlısı bir
perspektifi benimsedi. Mao, 1971 yılında ABD emperyalizmiyle bir anlaşma
imzalayarak Çin’e yabancı yatırımların gelmesinin ve gelişmiş kapitalist
ülkelerle ekonomik ilişkileri yoğunlaştırmanın koşullarını yarattı. Mao’nun
1976 yılında ölmesinin ardından rejimin başına Deng Xiaping geçti ve Deng
serbest piyasa yanlısı uygulamaların önünü bütünüyle açtı. 1979 yılında
Rong Yiren, Deng tarafından Çin Uluslararası Tröst ve Yatırım Şirketi’ni
(ÇUTYŞ) - hükümetin yabancı yatırımcıları Çin’e çekmekle görevli olan kolu -
kurmakla görevlendirildi. Deng Hükümeti, Yiren Rong yönetiminde yabancı
yatırımların gelişini, serbest ticaret bölgelerinde altyapı yatırımları yaparak ve
yabancı şirketlere işlerini yürütmelerinde yardımcı olarak kolaylaştırdı.
ÇUTYŞ 1992 yılında gemicilik, enerji üretimi ve inşaat işleri alanlarında
faaliyet gösteren bir imparatorluk haline gelmişti: Bugün ÇUTYŞ’nin
dünyanın dört bir yanında 200 şirketi var ve bu şirketlerin varlıklarının toplam
değeri 6.3 milyar ABD doları. ÇUTYŞ gelişirken, Rong’un özel işleri de aynı
şekilde gelişti.18

1989 yılının Mayıs - Haziran aylarında yaşanan hükümet karşıtı


protestoların bastırılmasının ardından Rong, Çin ekonomisinin daha da fazla
dışa açılması konusunda kilit bir rol oynadı. Deng Xiaoping, Tiananmen
Meydanı’nda işçilerin ve öğrencilerin katledilmesine, "sosyalist sistemin"
savunulması gerektiğini söyleyerek destek verdi. Gerçekte bu katliam işçi
sınıfının, rejimin serbest piyasa politikalarının yol açtığı sonuçlara karşı
muhalefetini ezmeyi amaçlıyordu. Rong, Deng tarafından 1993 yılında,
Pekin’in "piyasa reformlarını" hızlandırma konusundaki kararlılığının bir
sembolü olarak Çin Devlet Başkanı Yardımcılığı görevine getirildi. Rong’un
ölümünün ardından Britanya’da yayınlanan Financial Times’da yer alan
yazıda şöyle deniliyordu: "Rong’un bu görevi esas olarak seremonikti, ancak
açık bir mesaj içeriyordu: Çin’de komünist politika ile piyasa ekonomisinin
yeni karışımı varolmaya devam edecektir. Ve yolu gösteren kişi ‘kızıl
kapitalistti’." Aynı yıl Çin 111 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı
çekti - bu 1979 ile 1989 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde Çin’e akmış olan
toplam yabancı yatırımın yaklaşık olarak dört katı büyüklüğündeydi.19

Bu muazzam boyuttaki yatırım akışının sonucunda Çin’de kapitalist


sınıfı hızla büyüdü. Ronglar gibi eski burjuva aileleriyle birlikte, Tayvan ve
Hong Kong’dan dönen kapitalistler, iş adamları grubu olarak Komünist Partisi
hiyerarşisi içinde önemli bir katman oluşturdular. 2005 Eylül ayında Fransız
bankası Credit Agricole tarafından yayınlanan "Çin’in Kapitalistleri" başlıklı
rapora göre, Çin’in GSYİH’sının yüzde 70’inden fazlası özel şirketler
tarafından yaratılıyor. Rapor biçimsel olarak "devlet mülkiyetinde" ya da
"kolektif" olarak gösterilen kuruluşların çoğunun yönetiminin gerçekte özel
ellerde olduğunu belirtiyor. Bugün Mao’nun Çin’i dünya kapitalist düzeninin
ana payandalarından birini oluşturuyor. Dünya üretiminin önemli bir bölümü
Çin işçi sınıfının acımasızca sömürülmesine dayanıyor.

18 Oğlu Larry Rong’u 1979 yılında Hong Kong’a, buradaki yatırımları yönetmesi için gönderdi. Larry Rong 2005 yılında Forbes dergisi tarafından, sahip
olduğu 1.64 milyar dolarlık servetle Çin’in en zengin adamı olarak ilan edildi.
19 CHAN John www.wsws.org/articles/2005/nov2005/chin n-29. shtml 10 Şubat 2006.
Bütün bu verilere dayanarak söylemek mümkündür ki; Çin’in
sürdürülebilir kalkınmasının altında temeli 1949 devrimindeki Stalinist “iki
aşama” teorisi ile bozulmamış ve işbilir milli burjuvazisi vardır. Bu nedenle de
Doğu Bloku ülkeleri ile aynı kaderi paylaşmayacaktır. 1970’li yılların
sonundan beri kesintisiz sürdürülen bir ekonomi politik dışa açılma
bulunmaktadır ki, bu ancak bir süper gücün yürütebileceği bir projeksiyon
programıdır.

Çin’in 20. Yüzyılda Uluslararası İlişkileri

1.3.1. ABD ile Önemli Münasebetler

Mançu hanedanlığının sönmesinin ve Kuomintang’ın Çin siyasetine


girmesine kadar geçen dönemde Çin coğrafyasında İngiliz emperyalizmi
boy göstermeye başlamıştı. Sovyet Rusya’nın Avrupa’da ilerlediği
sürece kadar ABD Milliyetçi Çin taraftarlarına destek olmasıyla etkin
rol oynadı. Fakat Sovyetlerin Avrupa’da ilerlemesi süreci daha öncelikli
olduğu ve askeri dengelerin inşası için NATO oluşumuna gidildiği
süreçte Çin Komünistleri devrim sürecini başarıyla tamamladılar.

Çin 1949 Ekiminde milletler arası sahneye çıktığı andan itibaren


Amerika’nın şiddetli bir muhalefeti ile karşılaşmıştır. Zira komünist Çin’in
ortaya çıkması Uzak Doğu ve Asya’daki kuvvetler dengesinde Amerika’nın
aleyhine büyük bir değişiklik meydana getirmiştir. Bu iki bölgede milletler arası
komünizm büyük bir güç kazanmış olmaktaydı. Amerika bu gücün tesirini
azaltmak için Çin Halk Cumhuriyeti’ni mümkün olduğu kadar milletler arası
hayattan uzak tutmaya çalışmış ve bunun içinde Çin’in başka devletler
tarafından tanınmasını engellemeye çalışmıştır. O kadarki Amerika Çin’i
tanımış devletlere olan yardımını hemen kesmekteydi. Tabiatı ile bu durum da
Çin’in Amerika’yı en büyük düşman olarak görmesine sebep olmuştur. O
kadar ki Kruşçev zamanında Sovyetlerin Amerika ile bir uzlaşmaya varmak
istemeleri Moskova Pekin çatışmasının başlıca konularından birini teşkil
etmiştir.20

Fakat proleter kültür ihtilalinden sonra hem Amerika’nın hem de Çin’in


durumunda mühim gelişmeler oldu. Çin şunu gördü ki sertlik politikası ve her
yere ihtilal ihraç etmeye çalışması bir korku ve ürkeklik yaratmış ve bir çok
devlet Çin’e yanaşmaktan çekindiği için, Çin adeta bir yalnızlığa mahkum
olmuştur. Bu sebeple Çin halktan halka münasebetler dediği başka ülke
halklarını ihtilale kışkırtmaktan vazgeçerek, Devletten Devlete münasebetler
dediği bir yumuşaklık politikasını benimseyerek ve dış politikasının alanını
genişletmek suretiyle Sovyet Rusya’ya karşı çok alternatifli bir dış politika
uygulamaya karar vermiştir. Buna Çin dış politikasının revülasyon dan
evülasyon’a geçmek denmektir. Yani başka ülkelerde proleter ihtilalin
gerçekleşmesini şartların olgunlaşmamasına bırakması ve zorlama yolunu
terk etmesidir. Çin’i dış politikasında yumuşatmaya zorlayan bir başka sebep
tanınma meselesidir. Batılı ülkeler arasında Çin’i tanıma temayülü artmaya
başladığı gibi, Çin’in Birleşmiş Milletler üyeliği için her yıl yapılan oylamalarda
da aldığı oylar artmaktadır. Lakin Çin’in sertlik politikası, bu müspet havanın
daha hızlı bir şekilde gelişmesini engellemekteydi.21

Çin için bir endişe kaynağı da Japonya’dır. İkinci Dünya Savaşının bu


yenilmiş devleti şimdi Uzak Doğu’da bir ekonomik kuvvet olarak sivrilmeye
başlamıştı. Sovyet Rusya’da Japonya ile yakın münasebetler kurmaya
çalışıyordu ki, Çin bundan da hoşlanmadı. Japonya faktörünü terssiz
bırakmanın yolu Amerika’dan geçmekteydi. Çünkü Japonya Amerikan nufuzu
altında idi. Kaldı ki, Çin’e göre Japonya ile münasebete girişmek ekonomik
bakımdan Çin için faydalı olabilirdi. O halde Amerika unsuru ehemmiyet
kazanıyordu. Hadiseler hemen hemen aynı anda Amerika’yı da Çin’e karşı
eski tutumunu değiştirmeye sevk etmiştir. Amerika’nın tutum değişikliğindeki

20 CHAN John www.wsws.org/articles/2005/nov2005/chin n-29. shtml 10 Şubat 2006.


21 www.chinahistory.com/americarelationship.asp
en büyük sebep Vietnam Savaşıdır.1960’ların başında Kuzey Vietnam ile
Güney Vietnam arasında başlayan çatışmalar giderek bir savaş halini almış
başlangıçta Güney Vietnam’ı sadece yardım sureti ile destekleyen Amerika
1965 Ocak ayından itibaren Kuzey Vietnam’ı bombalamaya başlayarak,
Vietnam savaşının içine gömülmeye ve Vietnam bataklığına girmeye
başlamıştır. Bu da Amerika’nın sertlik politikası idi. O kadar ki bir süre sonra
10.000’lerce Amerikan askeri Vietnam’da komünistlere karşı savaşmakta idi.
Amerika’nın Uzak Doğu’daki bu sertlik politikası, Kuzey Vietnam’ı
bombardıman ederek ve Güney Vietnam’a Amerikan askerini göndererek
savaşı tırmandırması daha ilk baştan Amerikan kamuoyundan büyük tepkiler
ve tenkitlere sebep oldu. Aslına bakılırsa Amerika’nın Vietnam savaşına bu
denli bulaşması Avrupalı müttefikleri tarafından da hoş karşılanmış ve Avrupa
ile Amerika arasındaki görüş ayrılıkların derinleşmesi bu yıllara
dayanmaktadır. De Gaulle Fransa’sının NATO’nun askeri entegrasyonundan
ayrılmaya 1965 yılında karar vermesi, basit bir tesadüften ibaret değildir.
Amerika’nın bazı baskılara rağmen, keza NATO’nun diğer üyeleri de
Amerika’nın Vietnam politikasına bulaşmamaya dikkat etmişlerdir.22

Kısacası Çin’in diplomatik yalnızlığı gibi, bu sertlik politikası dolayısıyla


Amerika da ilk defa olarak hem içerde kamu oyunda ve de liderliğini yaptığı
ittifak sistemleri içinde bir yalnızlık ile karşılaşıyordu. Amerika bu açmazı
kırmak zorunda olduğunu anladı ise de bunu ancak 1968 Kasım seçimlerinde
Cumhurbaşkanlığına seçilen Richard Nixon yapabildi. 1968 Kasımında
başkan seçildiği sıralardır ki Çin’de proleter kültür ihtilali kontrol altına
alınmaya başlıyordu. 1969 Mart ayında Ussuri nehrinde Çin ve Sovyet
askerleri silahlı çatışmaya başladığı zaman ise, Nixon başkanlık görevine
başlayalı henüz iki ay olmuştu. Bundan sonraki süreç Amerika’nın
tahakkümünü değilse de dünya üzerindeki inkar edilmez varlığını kabul etme
sürecidir. 80’lere kadar ÇKP içerisinde gelişen “Kapitalist Yolcular” için
Amerika ile münasebetleri belirleyen de bu dikkate değer konudur.

22 CHAN John www.wsws.org/articles/2005/nov2005/chin n-29. shtml 10 Şubat 2006.


1.3.2. Diğer Ülkelerle olan İlişkiler

Sovyet Rusya 1946-1947 yılarındaki faaliyetleri ile Avrupa’daki


durumlarını iyice sağlamlaştırmışlardı. O kadar ki, bir Sovyet tehdidi
Avrupa’nın üzerine iyice çökmüş bulunmaktaydı. Her ne kadar, Amerika
1947’den itibaren bu Sovyet tehlikesine karşı bir tepki göstermeye ve
harekete geçmeye başlayacak ise de, bunun neticesinin ancak 1949 yılında
alabilecektir. Fakat Amerika’nın tepkilerinin başladığı 1947 yılından itibaren
de Asya’nın kaderi çizilmeye başlamıştı. Zira Çin’de Milliyetçilerle Komünistler
arasındaki mücadele 1948 ‘den itibaren Milliyetçilerin aleyhine ve
komünistlerin lehine dönmeye başlayacak ve Avrupa’da NATO ittifakının
kurulduğu 1949 yılının sonbaharından itibaren Çin Komünist partisinin
kontrolü altına girecektir. Bu ise Uzak Doğu kuvvet dengesinin gayet ağırlıklı
bir biçimde Sovyetler tarafına açılması demekti.23

Japonya 1937 Temmuz’unda Çin’e saldırmaya başlayınca, bu


müşterek tehlikeye karşı Chiang Kai-shek’in milliyetçileri ile Mao Tse-tung’un
komünistleri bir işbirliği içine girdiler. 2. Dünya Savaşı boyunca komünistler
Çin’in kuzey eyaletlerinde, Milliyetçiler ise güney eyaletlerinde Japon’lara
karşı savaştılar. Japonya 1945 Eylül’ünde teslim olduğunda durum böyle idi.
Bu sebeple Amerika komünistlerin kuzey Çin’e hakim olmasından endişe
ederek Amerikan uçakları 80.000 kişilik bir milliyetçi kuvveti Shangai, Nanking
ve Peiping bölgelerine komünistlerin kuzey Çin’e hakim olmalarını engellemek
istedi. Milliyetçilerin durumu iyi idi. Bu sebeple Sovyetler 1945 Ağustosunda
Chiang Kai-shek ile anlaşma imzalayarak Chiang hükümetini Çin’in resmi
hükümeti olarak tanıdılar ve Çin’in işçilerine karışmamayı taahhüt ettiler. Buna
karşılık Chiang Kai-shek de Moğolistan’ın bağımsızlığını tanıyor, Doğu Çin
demiryolları ile Güney Mançurya demir yollarının Sovyetlerle ortak olarak
işletilmesini, Port Arthur ve Dairen limanlarını 30 yıl süre ile Sovyetlere
kiralamayı kabul ediyordu. Japonya’nın teslim belgesini imzalamasından üç
hafta sonra da Sovyetler Mançurya’yı tamamen boşaltacaklardı. Sovyetlerle
anlaşan Chiang Kai-shek, Mao Tse-tung’a dönüp komünistlerle de bir
23 ARMAOGLU, Fahir, 20.yy siyasi tarihi 1.cilt sayfa:438-439-440
anlaşmaya girmek istedi. Lakin mümkün olmadı. Chiang Çin’de merkezi idare
sistemi kurmak isterken, Mao Çin’in gevşek bir federasyona sahip olmasını
istiyordu. Görüşmelerde de anlaşma olmayınca, 1945 Ekiminden itibaren
komünistlerle de milliyetçiler tekrar birbirleri ile mücadeleye başladılar. Bu
mücadele milliyetçiler için hazin bir hikaye oldu. Amerika’nın geniş ekonomik
ve askeri yardımlarla 1946 ve 1947 yıllarında milliyetçiler üstün duruma
geçtiler. Lakin Chiang Kai-shek ve generallerin kötü idareleri ve Amerikan
yardımlarını hem kötü kullanmaları ve hem de şahsi çıkarları için kullanmaları
1948’den beri durumu değiştirmeye başladı. Amerika’nın milliyetçilere
yardıma karşılık, Sovyet Rusya’da Chiang Kai-shek’ten kiraladıkları Port
Arthur ve Dairen limanından komünistlere yardım ediyordu. 1948 sonunda
Mançurya ve Yang-tze vadisi komünistlerin elinde bulunuyor ve Chiang rejimi
de güneye çekilmeye başlıyordu. 1949 Nisanında komünistler Nanking’e
girdiler ve Chiang’da Canton’a çekildi. Mao Tse-tung bu zaferler karşısında 1
Temmuz 1949’da Çin’de demokratik halk diktatörlüğünü ilan etti. 1950
Mayısında Hainan adası dahil Bütün Çin kıtası komünistlerin kontrolüne
girmişti. Chiang Kai- shek mücadelesine devam etmek üzere Formosa
bugünkü adıyla (Tayvan) asına geçti. Bu şekilde ortaya iki tane bağımsız Çin
devleti çıkıyordu. 1 Ekim 1949’da Mao Tse-tung Çin Halk Cumhuriyetinin
kuruluşunu resmen ilan etti ve aynı gün Sovyet Rusya tarafından tanındı.
Batılı devletlerden ilk tanıyan İngiltere oldu ve İngiltere Çin Halk Cumhuriyetini
1950 Ocak ayında tanıdı. Böylece 1912’de Çin’de Mançu sülalesinin ve
imparatorluğun yıkılması ile başlayan çalkantılar, Çin’de komünist bir rejimin
kurulmuş olmasıyla sonuçlanmaktaydı.

Sovyet Rusya ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında 14 Şubat 1950’de bir
dizi anlaşmalar imzalandı. Bunlardan bir tanesi (Dostluk, İttifak ve Karşılıklı
Yardım)anlaşması, ikincisi Sovyet Rusya’nın Çin’e 10 yılda ödenmek üzere
300 milyon dolarlık yardımı öngören bir anlaşma ve üçüncüsü de Sovyet
Rusya’nın Doğu Çin demir yollarını, Port Arthur ve Dairen limanlarını Çin’e
iade etmeyi öngören anlaşmadır. 1949 yılı kapanırken Dünyanın global
stratejisi Batılıların ve Batı Dünyasının fevkalade aleyhinedir. Sovyet Rusya
Avrupa’da açık bir üstünlüğe sahip iken, şimdi Uzak Doğu ve Asya’da Çin gibi
komünist devi ortaya çıkıyordu.1949 yılında NATO’nun kurulması ile Avrupa
belki dengelenmişti. Lakin Asya’da kuvvetler dengesinin durumu gayet açık
bir şekilde komünist bloğun lehine idi.

Çin Halk Cumhuriyeti ile Hindistan münasebetleri Hindistan’ın


bağımsızlığının ilk yıllarından itibaren iyi gitmediği bir diğer devlette
olmuştur. Bunun da sebebi ideolojik olmayıp, esas itibarı ile politik ve
jeostratejik mahiyettedir. Politik sebebi; Hindistan İngiliz egemenliği altında
bulunduğu sürece bilhassa 19. yüzyılda, Çin İmparatorluğu çok zayıftı.
Fakat 1949’dan itibaren yani Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasından
hemen iki yıl sonrada, Çin komünizmin gayet hiyerarşik ve disiplinli
kontrolü altına girerek dağınıklıktan ve dolayısı ile zayıflıktan kurtuluyordu.
Şimdi Hindistan için kuzeyde bir baskı unsuru ortaya çıkmıştı. Tabiatı ile
buda Hindistan için memnuniyet verici bir gelişme değildi. Jeostratejik
sebebe gelince: buda Hindistan’ın Kuzeyinde bulunan ve Hindistan ile Çin
arasında yer alan Tibet, Nepal ve Bhutan ve Hindistan sınırları içinde yer
alan Ladakh gibi topraklara Çin’in ele geçirme isteği duymasıdır. Bu
toprakların üç hususiyeti vardı. Biri, bu toprakların Hindistan’ın güvenliği
için arzettiği önemdir. Hindistan’ın kuzeyinde bir tespih gibi dizilen bu
topraklar, kuzeyden gelecek tehlike ve tehditlere karşı Hindistan’ı bir set,
bir sur gibi koruyucu bir stratejiye sahipti. Bu sebeptendir ki, İngiltere
Hindistan’ı ele geçirdikten sonra, Tibet hariç diğer topraklar üzerinde şu
veya bu şekilde bir kontrol tesis etmiştir. Buna karşılık, Çin Halk
Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Pekin bu toprakları, Asya’nın güneyine
yayılması için birer basamak olarak görmüştür. Başka bir deyişle, bu
stratejik topraklar Hindistan için bir savunma vasıtası iken Çin için bir
yayılma ve saldırma trampleni teşkil etmekteydi.24

Bu toprakların ikinci bir hususiyeti ise, son derece dağlık ve sarp


olması ve Himalayalar gibi dünyanın en yüksek dağ silsilesine sahip
olmasıydı. Bunun neticesinde ise, bu bölge ülkelerinin sınırlarının kesin olarak
çizilmemesi ve dolayısı ile sınır anlaşmazlıkların mevcut olmasıydı. Bu
toprakların üçüncü hususiyeti ise, bunların Hindistan’dan Budizm dinini almış

24 ARMAOĞLU, Fahir, 20, yüzyıl Siyasi Tarihi 1. cilt, s.667-668-669-670-671.


olmalarıydı. Bu da bu ülkeleri manevi ve dini bakımdan, Çin’e değil;
Hindistan’a bağlamakta ve Hindistan bu açıdan bu ülkeler üzerinde manevi
nüfuza sahip bulunmakta idi. Budizm’in Tibet’i diğer bir sorun başlığını
oluşturmaktaydı. Çin’in o zaman ki politikası, çok sonra Çin Halk
Cumhuriyeti’nin işine yaradı. Çin Halk Cumhuriyeti de ilk günden itibaren
Tibet’i Çin’in toprağı saymaya başladı. 1950 Haziran’ında patlak veren Kore
savaşını fırsat bilen Çin, 7 ekim 1950 gününden itibaren 30.000 kişilik bir Çin
Halk Kurtuluş Ordusu kuvvetini Doğu Tibet’e sokarak ülkeyi işgale başladı.
Dikkati çeken bir nokta da, batı’da da bir kısım Çin kuvvetlerinin Hindistan’a
ait Ladakh eyaletinin Çin’e ve Tibet’e bitişik olan Aksayı Çin bölgesine girip
oradan Tibet’e geçmeleriydi.25

Diğer taraftan, Hindistan’ın Tibet ile geniş ticareti de vardı. Bu ticareti


devam ettirebilmek için Hindistan 29 Nisan 1954’de Çin ile bir anlaşma yaptı.
Bu anlaşma sonradan çok meşhur oldu. Zira bu anlaşmanın giriş kısmı bir
arada barış içinde yaşamanın meşhur beş ilkesini ihtiva etmekteydi. Buna
karşılık anlaşmada Tibet’in ismi Çin’in Tibet bölgesi diye geçiyordu ki, bu
Hindistan’ında Tibet’in Çin’in bir parçası olduğunu kabul etmesinden başka bir
şey değildi.Bu anlaşmanın bir diğer hususiyeti de, Çin ve Tibet Hindistan’la
olan sınırları hakkında her hangi bir şey söylenmemiş olması idi. Hintliler
bundan memnuniyet duydular. Lakin, bu husus Çin’in ileride kullanabileceği
bir koz olarak Çinliler tarafından düşünülmüştü. Hindistan’dan yardım
göremeyen Dalai Lama, kuvvete boyun eğmek zorunda kalmıştı. Ailesi ile
birlikte kaçan Dalai Lama, 31 Martta Hindistan sınırları içine girmeye
muvaffak oldu ve 25 Nisan’da Hindistan’ın kuzey doğusundaki Assam
eyaletinin başkenti Tezpur’a ulaştı. Bu hadise Çin için büyük bir prestij darbesi
idi. Fakat ne var ki, Tibet artık tam manası ile Çin’in bir eyaletinden başka bir
şey değildi.26

25 ARMAOĞLU, Fahir a.g.e s.667-668-669-670-671.

26 ARMAOĞLU, Fahir, 20, yüzyıl Siyasi Tarihi 1. cilt, s.667-668-669-670-671.


27 ARMAOĞLU, Fahir, a.g.e. , s.667-668-669-670-671.
Tibet’in Çin’in bir eyaleti haline gelmesi, Tibet ile Hindistan arasında
yer alan ve Çinlilerin kan kardeşlerimiz dediği Nepal’e de tesir etti. Nepal
Krallığı daha önce İngiltere’nin kontrolünde iken 1923’de bağımsız olmuştu.
Fakat esas itibarı ile İngiltere’nin nüfuzu altında idi. Şimdi kuzeyde Çin’in bir
kuvvet olarak sivrilmeye başlaması, Nepal’i Hindistan’a karşı Çin faktörü
oynamaya sevk etti ve Nepal Çin’le münasebetlerini geliştirerek Çin’den
ekonomik yardım almaya başladı. Tabiatı ile Nepal, Hindistan’dan tamamen
kopmayarak, Çin ile Hindistan arasında görünürde tarafsız bir politika
izlemeye başladı.27

Hindistan-Çin münasebetleri bu şekilde menfi gelişmelere sahne


olurken, 1960’ların başından itibaren Çin-Sovyet münasebetlerinin de
bozulmaya başladığını burada hatırlatalım. Bu durum ise Hindistan’ı giderek
Sovyet Rusya’ya dayanma yoluna sevk etti. Bu da Çin’in büsbütün
hoşnutsuzluğuna sebep oldu. Esasen Çin başlangıçtan beri Hindistan’ı Batı
Emperyalizminin bir aleti olarak görmekteydi. 1959 Martında Tibet’in tüm
işgalinden sonra, Çin’liler 1959 yazından itibaren bilhassa kuzey batıdaki Hint
eyaleti Ladakh topraklarına zaman zaman girmeye başladılar. Çin’liler
bununla da yetinmeyerek bir takım haritalar yayınladılar. Bu haritalar da
Hindistan’ın Kuzey toprakları Çin’in sınırları içinde gösterilmekteydi. 1960-
1962 arasında da Çin ile Hindistan arasında sınır hadiseleri hiç eksik olmadı.
Durum bu şekilde iken, 20 Ekim 1962 sabahından itibaren 20.000 kişilik bir
Çin kuvveti Hindistan’ın kuzey bölgesinde ki sınırından içeri girmeye başladı.
Bir başka Çin kuvveti de kuzey batıdaki Ladakh eyaleti sınırından içeri girip
Aksa’yı Çin bölgesini işgal etti. Çünkü her iki bölgede de istediği stratejik
toprakları ele geçirmişti. Çin’in Hindistan’a saldırısı karşısında, Sovyet Rusya
Hindistan’ın yanında yer aldı. Amerika ise Hindistan’a silah yardımı yaptı.
Zaten bu durumdur ki, Çin’in askeri harekatını daha ileriye götürmesini önledi.
Öte yandan Hindistan’da tarafsızlık ve bağlantısızlığın bedelini çok acı bir
şekil de ödemiş durumdaydı. Bundan dolayı Hindistan bağlantısızlığını
bırakmamakla beraber, hem Amerika ile münasebetlerini koparmamaya ve
hem de Çin’e karşı, Sovyet Rusya’nın süper gücü ile yakın münasebetler
kurmaya ehemmiyet verecektir. Bilhassa bu sonuncu nokta, Hindistan’ın dış
politikasında, Nehru’dan sonra daha da kuvvetlenecektir.28

BÖLÜM – BÖLGESEL GÜÇ ÇİN

Orta Asya’nın Önemi Ve Aktörlerin Stratejik Davranışları

SSCB’nin dağılmasından iki yıl sonra, Moskova yönetimi Afganistan’ın


işgaline son vermek zorunda kalmış, oynadığı büyük oyun kısa bir süre
sonra imparatorluk kalıntısı olan Çeçenistan’da kendisini göstermiştir. Bu
imparatorluğun çözülmesi de bölgeye barış ve huzurun gelmesi için yeterli
olmamıştır. Afganistan’da iç savaş başlamış, baskın güç Taliban,
uluslararası terorist grubunun başı Usame bin Lâdin tarafından komuta
edilmeye başlanmıştır. Özbekistan, köktenci İslâmcıların tehdidi altında
bulunmaktadır. Uyuşturucu trafiği ise, en üst noktalara varmıştır. Petrol ve
doğal gaz yönünden zengin kaynaklara sahip olan Kazakistan ve
Türkmenistan, ister istemez tehdit altına girmiştir. Ülkeler arasındaki belirsiz
sınırlar, sorun olmaya devam etmiştir. Hindistan ve Pakistan, 1998 yılında
nükleer silâhlarla denemeler yapmıştır. Bütün bu çekişmelerin içinde, geniş
petrol ve doğal gaz kaynakları ABD’yi de oyunun içine almış, özellikle petrol
boru hatlarının geçiş yönünü belirlemek bu ülke için önemli bir görev hâline
gelmiştir. Kısacası bir büyük oyun bittiğinde teokrasi, doğal kaynaklar,
uyuşturucu, terorizm ve yöre halkı üzerinde tekrar bir büyük oyun sahne
almıştır. Bu sürecin dünyanın birçok bölgesinde yaşanan süreçten farkı ise,

28 ARMAOĞLU, Fahir, 20, yüzyıl Siyasi Tarihi 1. cilt, s.667-668-669-670-671.


ABD’nin bu bölge içinde yalnız olamayacağıdır. ÇHC, İran ve yeniden süper
güç olmak isteyen RF bu oyunun diğer ana oyuncuları olacaktır.29

Çağımızda küresel üstünlük mücadelesi Avrasya egemenliğine


dayandırılmıştır. Avrasya coğrafyası Avrupa ve Asya’dan oluşmaktadır.
Akdeniz’i ve Afrika’nın kuzeyini de Avrasya coğrafyası içinde değerlendirmek
gerekmektedir. Küresel üstünlüğü sağlayabilmek için Avrasya’nın başta
enerji kaynakları olmak üzere doğal kaynaklarına, enerji ulaştırma ve deniz
ticaret yollarına, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde yetmiş beşine sahip olan
bu coğrafyanın pazarlarına egemen olmak, stratejik işbirliklerini
gerçekleştirmek veya rakip koalisyonları engellemek gerekmektedir.30

Amerikan savunma uzmanları ABD’nin geleceğinin Asya Pasifik ve


Ortadoğu bölgelerinde yattığını, bu iki bölgede ağırlığını hissettiremeyen bir
Amerika’nın ulusal güvenliğin tehlikeye düşeceğini ısrarla savunuyorlardı.
Her iki bölgenin kontrolü için üretilen düşman efsaneleri ise köktenci İslam ve
Çin tehlikesi idi. Her iki bölge de bu iki tehlike ile korkutularak Washington
merkezli düzenlemeler geliştirilebilirdi. Nitekim Soğuk Savaş’ın hemen
arkasından başlayan Çin-Japonya ve Çin-Tayvan gerilimi Çin ile neredeyse
diğer tüm Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri arasında yaşandı. Buna göre
Çin tüm bu ülkeleri ya tehdit ediyordu yada toprak talepleri vardı. Çin tehdidi
öylesine güçlü hissedildi ki, bölge ülkeleri Amerika’ya daha fazla yaklaştılar
ve Çin’e ve Sovyetler Birliği’ne karşı Soğuk Savaş döneminde oluşturulan
güvenlik çemberinin bir benzeri, fakat bu kez sadece siyasi-askeri alanda
kuruldu. Bu sayede Çin kısmen kontrol altına alınırken, Tayvan, Kuzey Kore
ve nükleer silahlar bağlantısı sayesinde bölgedeki Amerikan baskısı sürekli
hale geldi. 31

Amerikan etkisinin bugününe gelindiğinde Rice’ın Orta Asya gezisine


değinmek yararlı olacaktır. Condoleezza Rice’in 2005 Orta Asya ziyareti
ABD politikalarının ikili görüşmelerle sınanması anlamına geliyordu. Müttefik

29 KARACA, Kutay ,’’Çin Halk Cumhuriyeti’nin Yeni Güvenlik Kavramı, Şangay İş Birliği Örgütü Ve Türkiye’nin Bölgedeki Örgütlenmeye Bakışı”
,Stratejik Araştırmalar Dergisi Sayı 3, S.200.
30 ESLEN, Nejat, “Avrasya’da Dengeler Değişirken”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 61, s.16
31 ŞAHİNER, Evrim, “Çin’in Yükselişi ve Karşı Önlemler”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.15.
ya da tehdit ülke algılamalarının şekillendiği bir sürecin yaşanacağı beklentisi
bulunmaktaydı.32 Ancak Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Kuzey Kore ile
temasları sonuç vermedi. Sadece sonuçları abartılmaması gereken
Kazakistan kazanımlarından söz etmek mümkündür.

Bu ziyarette, Kazakistan’ın demokratikleşmesi yolunda Orta Asya


ülkelerinde lider ülke olmanın büyük fırsat olduğunu vurgulamıştı. ABD
tarafından Kazakistan, Orta Asya’nın ekonomik reform örneği ve bölgenin
ekonomi motoru olarak değerlendirilmekte, Washington’a göre enerji dahil
her alanda Kazakistan’a yatırım yapacak ve Kazakistan’ın Dünya Ticaret
Örgütü’ne üye olmasına yardımcı olacaktır.33 Orta Asya cumhuriyetlerine
model olma kapasitesine sahip diğer ülke Çin’e karşı bölgede alternatif
yaratarak Çin’i dışlamak amacı güdülmekteydi. Bu yolla ABD Türk
Cumhuriyetlerine bölgesel bir model oluşturulmaya çalışılmaktaydı. ABD’nin
aynı zamanda ‘Hür’ Tayvan’ ifadesini kullanma nedeni de, yine “bölgesel
modelleme siyaseti”nden başka bir şey değildir.34

Soğuk Savaş sonrası ABD jeopolitiğinin alt yapısını 1977 yılında


yayınlanan “The Grand Chessboard’ (Büyük Satranç Tahtası) adlı kitabı ile
Zbignew Brezezinski hazırlamıştır. Brezezinski’nin ‘ABD’nin küresel önceliği
(üstünlüğü), ne kadar süre ile ve nasıl bir etkileme ile Avrasya egemenliğini
sürdüreceğine bağladır.’ Brezezinski’ye göre ABD Avrasya’ya egemen
olmalıdır, çünkü Avrasya;35
- Dünya tarihini yazan coğrafyadır,
- Eski ve yeni medeniyetlerin büyük bir kısmına beşiklik yapmıştır.
- Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde yetmiş beşine sahiptir.
- Dünya kara kütlesinin yüzde otuz yedisini oluşturur,
- Dünya gayri safi üretiminin yüzde altmışına sahiptir.

32 Condoleezza Rice'in, Asya gezisinde somut kazanımlar elde ettiği pek söylenemez. Yeni Delhi'deki temaslarında, Hindistan'ı İran'la doğalgaz
ticaretinden vazeçmeye ikna edemedi. Pakistan'da ise İran'a yasa dışı yollardan bilgi ve teknoloji aktardığı öne sürülen nükleer fizikçi Abdülkadir Han'ın,
uluslararası bir soruşturma komisyonu tarafından sorgulanmasına İslamabad yönetimini razı edemedi. Afganistan'da ise seçimlerin ertelenmesi ve kanlı
saldırıların devam etmesine rağmen, Karzai hükümetinin, ülkede istikrarı sağlama çabalarını övdü. Oysa ülke sadece şiddet döngüsü altında ezilmekle
kalmıyor, aynı zamanda dünyada en çok uyuşturucu üretilen yerlerin de başında yer almayı sürdürüyor. Kuzey Kore'nin nükleer faaliyetlerinin durdurulması
yolunda da ABD Dışişleri Bakanı pek bir sonuç elde edemedi. (Rainer Sollich, “ABD, Çin İle Asya'da İşbirliği Yapmali“, Deutsche Welle, 22 Mart 2005)
33 EKREM, Nuraniye Hidayet, “Şanghay Güç Kazanıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 72, s. 10-11.
34 ABD’li stratejistlerin yakın geçmişte Türkiye’ye Ilımlı İslam Modeli dayatmaya çalıştıklarını hatırlatalım.
35 VURMAY, Miray , “Orta Doğu’nun Terör Çıkmazı”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 32,s. 8.
- Bilinen dünya enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahiptir.
- Ekonomik girişimler ve yer altı zenginlikleri bakımından fiziki
zenginliklerin çoğuna sahiptir.
- ABD’den sonra dünyanın altı büyük ekonomisine sahiptir.
- Dünyanın en büyük altı silah alıcısı Avrasya’dadır.
- ABD hariç, dünyaın bilinen ve gizli tüm nükleer güçleri Avrasya’dır.
Brezezinski, ABD’nin Avrasya egemenliği için diğer jeostratejik
oyuncularla, olası gelişmelere ve koalisyonlara karşı alınması gereken
tedbirleri şu sorularla araştırmaktadır;36
- Amerika nasıl bir Avrupa’yı tercih etmeli ve dolayısıyla
desteklemelidir?
- Nasıl bir Rusya ABD’nin çıkarlarına uygundur ve ABD bu konuda
neyi ne kadar yapabilir?
- Orta Avrasya’da yeni bir ‘Balkanlar’ın ortaya çıkma olasılığı nedir ve
ABD bunun doğuracağı risklerin en aza indirilmesi için ne yapmalıdır?
- Çin Uzakdoğu’da hangi rolü kabullenmeye cesaretlendirilmelidir ve
bunun sonuçları ABD ve Japonya için ne olabilir?
- Hangi yeni Avrasya koalisyonları olasıdır, hangileri ABD çıkarları için
en tehlikeli olasılıklar olabilir ve bunları engellemek için ne yapılabilir?
ABD - Çin işbirliğinin, gerçek bir ittifaka dönüşmesi olasılığı ise Orta
Asya engeline takılmaktadır. Bu bölge her iki ülkenin de ortak yaşam
sahasını ve rekabet alanını oluşturduğu için düşüktür.

ÇHC’nin 1980’li yılların sonunda Devlet Başkanı Deng Şiaoping ile


başlayan yenileşme hareketi, ileriki aşamalarda büyük bir stratejiye
dönüşmüştür. İlk aşama, iktisadî durumu güçlendirmektir. Uzak Doğu
Asya’da bölgesel güç olmak, buradaki enerji kaynaklarını elinde tutabilmek
ve Tayvan’ı ana kıt’aya katabilmek ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Son
aşamayı da askerî ve iktisadî yönden gücü elinde tutarak süper güç olma
oluşturmaktadır. ÇHC’nin süper güç olma hayalinin en önemli parçasını Asya

36 VURMAY, Miray , a.g.m.,s. 8.


teşkil etmektedir. Bu hayali gerçekleştirmek için, Orta Asya’dan Avrupa’ya
kadar olan bölgede kendi çıkarlarını korumayı amaç edinmiştir.37

Soğuk savaş sonrası ortamda entelektüel girişimler kapsamında


Rusya, Brezezinski’nin jeopolitik tezini Alexander Dugin’in, ‘Rus Jeopolitiği
ve Avrasyacı Yaklaşım’ adlı kitabında açıkladığı jeopolitik görüşleri ile
karşıladı. Dugin’e göre Avrasya egemenlik mücadelesi Mackinder’in kara
egemenliği konseptini esas alan Avrasyacı Rusya ile Mahan’ın deniz
egemenliğini teorisini esas alan Atlantikçi Anglo-Sakson güç arasında
cereyan etmektedir. Rusya’nın dünya egemenliği mücadelesi sona
ermemiştir; Rusya önce Avrasya İmparatorluğu’nu, daha sonra da küresel
egemenliğini gerçekleştirecektir.38 Rusya’nın Uluslararası Avrasya Hareketi
Başkanı Dugin, “biz adım adım bir dünya düzenini oluşturmaya çalışıyoruz
ve bu düzen ABD’nin hegemonyası ile farklıdır” diyerek ABD’nin bölge
politikasını eleştirmektedir.39 Rusya, 16 Haziran 2004 tarihinde Orta Asya
Askeri Bölgesi’nin askeri merkezi olarak tanımlanan Özbekistan’la stratejik
anlaşma imzalayarak, ABD’ye Orta Asya bölgesinde “de facto savaşa” hazır
olduğunu göstermiştir. Tacikistan’daki “özel görev” statülü birliğini 17 Ekim
2004 tarihinde askeri üsse dönüştürmüş ve Türkistan’daki oyunun dışında
kalmayacağını göstermiştir. Rusya, 18 Ekim 2004 tarihinde Orta Asya
devletlerinin oluşturduğu Orta Asya Ekonomik Topluluğu’na üye olarak, üye
devletlerle terörizme ve ayrılıkçı hareketlere karşı bir anlaşma imzalamış ve
adeta ekonomik bir örgütü güvenlik örgütüne dönüştürmeyi başarmıştır.40

Hindistan büyüyen ekonomisi ve nüfus gücü ile Çin’den sonra


Avrasya’nın önemli jeostratejik gücü olmaya aday görülmektedir. Çin’in ve
Hindistan’ın öncelikli jeopolitik girişimleri enerji güvenliklerinin sağlanması ile
ilgili olacaktır.41 Bu da temelinde rekabeti barındırmaktadır. Ayrıca
Hindistan’ın bölgedeki denge savaşında ABD’nin de müdahaleleriyle Çin’e
tam olarak angaje olmadığını bir tespit olarak belirtmek gerekir. Bu

37 KARACA, Kutay,a.g.m., s.200


38 VURMAY, Miray “Orta Doğu’nun Terör Çıkmazı”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 32,s. 8.
39 EKREM, Nuraniye Hidayet, “Şanghay Güç Kazanıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 72, s. 10-11
40 VELİEV, Cavid , “Rus Dış Politikasında Yakın Çevre” , Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 27, s.14.
41 VURMAY, Miray, a.g.m.,s. 8.
bağlamda ABD’nin Güney Asya’da Çin’e karşı Hindistan’ı yalnız bırakmama
amacıyla bu ülkeye üstün teknoloji silahlar satmaya başlaması da dikkat
çekici bir husustur.42 ABD’nin bölge politikaları, ŞİÖ’yü, üye ve gözlemci
ülkelerin sınırlarıyla parçalamayı hedeflemektedir.

ABD’nin 2001’deki Afganistan operasyonuyla daha geniş bir nüfuza


sahip olduğu Orta Asya’da, ülkesinde ABD askeri üssü bulunan devletler,
ilişki kurdukları küresel ve bölgesel güçlerin büyüklüklerini bir kenar
bırakmış, bu devletler arasında takdir edilmesi gereken bir denge politikası
oluşturmuşlardır. Örneğin 5 milyon nüfuslu Kırgızistan, toplarını ABD ve Rus
üslerine açarak dünyada bir ilki geçekleştirmiştir. Tacikistan ise, Rus askeri
üssünün ülkesinde konuşlanmasına izin vermiştir, bunun yanı sıra ABD ile
yakın ilişkiler yürütmektedir. Kazakistan sadece ABD ve Rusya’yı değil Çin’i
de bu dengeye dahil ederek stratejik bir önem elde etmiştir. Rusya ve Çin’e
boru hatlarıyla bağlı olan Kazakistan son olarak da Bakü-Tiflis-Ceyhan’a
(BTC) bağlanma hazırlıkları içerisindedir. Türkmen başı ülkesinin Rusya ile
ekonomik ilişkilerini geliştirmekte, ABD’den destek görmektedir. Özbekistan
ise Andican olaylarına kadar ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiki olmuş,
ancak Kerimov, iç işi olarak kabul ettiği Andican’ da ABD’den destek
beklerken, sert eleştirilere maruz kalınca ABD defterini kapatarak yeni bir
denge oluşturmuş ve Moskova-Pekin ikilisinin tam desteğini alarak yeni bir
dış politika uygulamaya koymuştur. Ayrıca, Orta Asya devletleri hem Batı
hem de Doğu merkezli uluslararası örgütlerden varlıklarını sürdürerek
(örneğin hem Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olarak Rusya ve Çin’le
işbirliğini geliştirmekteler hem de NATO’nun Barış için ortaklık projesi’nde
yer alarak ABD ve diğer Batılı devletlerle birlikte çalışmaktadır.) bir başka
denge oyununu da başarıyla yürütmektedirler.43ABD ile bölgede diğer
güçlerin arasındaki nüfuz mücadelesinde Washington’un bu oyunda geri
düşmemek için yoğun çaba sarf ettiği44 analiz edilmiştir. Bu konjonktürü çok

42 KÜLEBİ, Ali , “Çin ve ABD’nin Güç Denemeleri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 61, s.8.
43 KIRAÇ, Gürol, “Türkiye, Orta Asya’yı Örnek Almalı”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 72, s. 22-23.
44 ABD, Türk Cumhuriyetleri’ne 1990’ların başında yüzlerce “Barış Gönüllüsü” göndererek buradaki ekonomik, kültürel, sosyolojik altyapı hakkında bütün
bilgileri toplayıp CIA ve Dış İşleri bilgisayarına depoladı. Bununla da kalmadı. Bunları son 10 yılda hızla değerlendirmeye başladı. Şimdi de iktidarı
değiştirerek ve üsler kurarak bölgeye hızla yerleşiyor. Ali KÜLEBİ, “Türkiye’nin Kafkaslardaki Gücü ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:59, s.22.
iyi değerlendiren Orta Asya ülkeleri ise, iç ve dış politikalarında arzu ettikleri
açılımları gayreti içerisindedir. 45

ŞİÖ öncesinde; ABD’nin Avrasya egemenliğini esas alan ve yeni


jeopolitiğin yaşam sahasını oluşturan Orta Asya, Orta Doğu ve Hazar
Havzası enerji kaynaklarını ve bu kaynakları küresel ekonomilere bağlayan
ulaştırma hatlarını denetim gayretleri oluşturdu. ABD, aynı süreç içinde, yeni
jeostratejik ihtiyaçları karşılamak amacıyla askeri gücünü yeniden
konuşlandırırken Çin’i ve Rusya’yı çevreleme gayretlerini de başlattı.
Avrasya’nın diğer jeostratejik oyuncuları AB’nin, Rusya’nın ve Çin’in henüz
Avrasya’da büyük çaplı karşı girişimler başlatmadığı ve ABD karşıtı ciddi
ittifaklar da oluşmadığı için ABD rahat hareket etme imkanları buldu.46

ABD’nin söylemlerinde bu rahatlığı gözlemlemek mümkündür. 1992


yılında yayınlanan “Savunma Planlama Rehberi”nde açıklanan stratejik
hedeflerde de belirtildiği gibi, tek kutuplu dünya düzeninde ABD ‘kendisine
rakip olabilecek bir süper gücün ortaya çıkmasına veya kendisine meydan
okuyacak bir ittifakın kurulmasına izin vermemeyi; potansiyel rakipleri ise
küresel nitelikte roller üstlenme hevesinden vazgeçirmeyi’ esas aldı.47

ABD faaliyetlerinin Asya’da arttığı dönemde aşağıdaki gelişmeleri alt


alta sıralarsak olayların birbirinin tamamlayıcısı oluğunu görürüz:48
- Asya İşbirliği Diyalogu’nun 5 Nisan 2005 tarihli İslamabad
toplantısında, Asya’da Ortak Para Birimine geçiş konusu tartışmaları,
- Yine Asya İşbirliği Diyalogu’nun ayrı tarihte düzenlediği “Asya’da
Ekonomik İşbirliği” konulu toplantıda Diyalog’a üye Asyalı ülke temsilcilerinin
tamamının bölgedeki siyasi sorunların ekonomik işbirliğine engel oluşturduğu
konusunda hem fikir olması ve iyasi sorunların çözümü için ekonomik
ilişkilerin geliştirilmesi teklifinde bulunması,

45 KIRAÇ, Gürol , a.g.m. , s. 22-23.

46 VURMAY, Miray , a.g.m.,s. 11.


47 VURMAY, Miray, a.g.m.,s. 8.
48 VELİEV, Cavid , “İkinci Kutup için İşbirliği”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 44, s.8-9.
- Son elli yılda dört savaş yaşayan Pakistan ve Hindistan’ın Keşmir
Sorunu barışçıl yolla çözme ve ticari ilişkilerini geliştirme arayışları,
- Hindistan ve Çin’in toprak sorunlarını siyasi yolla çözmek için
imzaladıkları ön anlaşma ve Serbest Ticaret ve Kapsamlı Ekonomik İşbirliği
çalışmalarının sürmesi,
- Batının baskılarına rağmen devam eden Rusya-İran Nükleer İşbirliği,
- ABD muhalefetine rağmen İran gazını Hindistan hatta Çin’e kadar
götürecek İran-Pakistan-Hindistan doğalgaz hattının görüşülmesi.

Çin ve Rusya federasyonu ile birlikte Avrasya’nın yaşam sahası


coğrafyası ülkeleri Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan da
bulunan Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya’nın diğer önemli jeostratejik
oyuncusu Hindistan’ı, eksen ülkeleri Pakistan’ı ve İran’ı da gözlemci olarak
bünyesine katarak güçleniyor. Bu gelişme, engellenemediği takdirde örgütün
Avrasya coğrafyasının ve Avrasya’nın yaşam sahasının önemli büyük bir
bölümüne egemen olması, Avrasya enerjisinin önemli bir bölümünü kontrolü
altına alması, ABD’nin Avrasya jeostratejisini ise çıkmaza sokması anlamına
geliyor. Şanghay İşbirliği Örgütü, aynı zamanda ilk defa ciddi bir inisiyatif
kullanarak ABD’ye Orta Asya’dan askeri güçlerini çekme çağrısında
bulunarak asıl amacının ABD’yi engellemek olduğunu da gösteriyor. Bütün
bu gelişmeler Avrasya coğrafyasında dengelerin değişmekte ve inisiyatifin
Atlantikçilerden Avrasyacılara kaymakta olduğunu, tek kutuplu dünya
düzeninin ise sona ermekte olduğunu gösteriyor.49

Condoleezza Rice’in 2005 Orta Asya ziyaretinde, Kuzey Kore ABD


çıkarlarına ters düşen davranışını ısrarla sürdürürken, enerji zengini İran,
nükleer programına devam etmekteki kararlılığını ilan ederek, Çin ve Rusya
ile ilişkilerinden aldığı cesaretle adeta ABD’ ye meydan okuyor. Kuzey Kore
özelliklede İran ile ilişkili çıkarlarını gerçekleştirememiş, bu jeostratejik ve
psikolojik kırılma noktasını aşamamış bir ABD’nin söylemlerindeki
inandırıcılığı ve Avrasya girişimlerindeki başarı olasılığı da azalacak gibi
görünüyor.50

49 ESLEN, Nejat, a.g.m., s.16


50 EKREM, Nuraniye Hidayet a.g.m., s. 10-11.
Bölgede durumunu sağlamlaştırmak isteyen ABD de şimdilik, Çin ile
iyi geçinmeye düşmanlığını kazanmamaya, olası bir Çin-Rusya ve hatta
Hindistan bloğunu engellemeye büyük önem veriyor. ABD, “Çin ancak
bölgesel bir güç olabilir, ama ona küresel güç muamelesi yaparak gururunu
okşayalım” şeklinde bir politika öneriyor. Stratejik düşünme yeteneği çok
güçlü olan ve Uzak Doğu’nun sabır ve sakinlik öneren öğretilerini
uygulayabilen Çinlilerin bunu yutması olası değildir.51

Çinli Stratejistlerin farkında olduğu bir gerçek şuydu ki; küresel


üstünlüğünü Soğuk Savaş sonrası döneminin avantajlı şartlarını kullanarak,
başta enerji kaynakları olmak üzere Avrasya’nın zenginliklerini, enerji
ulaştırma hatlarını, Amiral Mahan’ın önerilerine uygun olarak deniz ticaret
yollarını denetimi altına almaya, pazarlarını genişletmeye, küresel
ekonomileri denetlemeye, kendisini engelleyebilecek koalisyonların
oluşmasını engellemeye dayandıran; Avrasya egemenliği girişimlerini güç
hesabı yapmadan, gücünü arttıracak koalisyonları gerçekleştirmeden, bu
girişimler için zaten yetersiz olan gücünü savaşın değişen koşullarına göre
yapılandırmadan ve giriş bölgelerine yakın yerlerde konuşlandırmadan
başlatan ABD’nin Avrasya girişimlerinin başarılı olması ve küresel
üstünlüğünü sürdürmesi zor gibi görünüyor.52

ABD’nin Afganistan’a yönelik askeri operasyonu sonucunda ABD


bölge dışı bir güç olmasına karşın Orta Asya’daki etkisini göstermişti. Terörle
başa çıkamayan ve ABD’nin sermayesi ile ekonomik kalkınmayı planlayan
bölge ülkeleri, ABD’nin bölgedeki operasyonuna destek vermişti. ABD’nin
bölge güvenliği ile ilgilenmesi ŞİÖ’nün fonksiyonunun zayıflaması demekti.
Dolayısıyla bir çok araştırmacı ŞİÖ’ nün tarih olacağı yorumlarını yapmıştı.
Halbuki gelişmeler bu görüşleri teyit etmemiştir. Özellikle Kırgızistan ve
Özbekistan’daki ayaklanmalar sonrası bölge ülkeleri insan hakları ve

51 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.8.


52 EKREM, Nuraniye Hidayet, a.g.m., s. 10-11.
demokrasi baskısı nedeniyle ABD’ den uzaklaşarak, Rusya ile Çin’e
yaklaşmıştır.53

ABD Orta Asya’daki büyük güç mücadelesinde stratejik konumunu 11


Eylül sonrası hızla yükseltmişti. Ancak 2005 yılındaki gelişmeler ABD
açısından Orta Asya’da hızlı bir mevzi kaybına yol açtı. Bölge yönetimleri
Avrasya coğrafyasındaki “demokratik devrimler”in arkasında örtülü
operasyonlarıyla ABD’nin bulunduğu düşüncesiyle ABD’nin bölgedeki
varlığından rahatsızlıklarını değişik yollarla açığa vurmaya başladı. Eylül
2005’te başlayan Andican duruşmasındaki 15 sanıktan bazıları ABD’yi ve
diğer Batılı devletleri hedef alan ifadeler vermişlerdir. Sanıklardan Mikail
Rudakov’un “İsyancıların elinde 250-300 otomatik silah, kara mayınları ve
çeşitli el bombaları gördüm. Silahların bir çoğu eski Sovyet yapımı silahlardı.
Ancak silahların içerisinde Alman Luger ve Amerikan M-16 türünden
silahlarda vardı” açıklaması ve diğer bir sanık Muhiddin Sabirov’un “Olay
öncesinde ABD Elçiliği’nin desteğiyle Batılı bazı medya kuruluşlarının
temsilcileriyle toplantı yaptıklarını” söylemesi bu ifadelerin en ilginç
olanlarıdır. Sanıklardan Abdulhafiz Gaziyev’in verdiği ifadede “10-15
militanla birlikte Kırgızistan’a sızdıklarını”, ayrıca, yine sanıklardan Abdubais
İbrahimov’un “Kırgızistan’ın Oş kentinde paravan şirket kurarak dışardan
mali destek aldıklarını” belirtmesi, ABD’nin bir diğer askeri üssünün
bulunduğu Kırgızistan’ın da olaylara dahil edilmesi, Bush yönetimine karşı
üstü kapalı bir suçlama olarak değerlendirilmektedir.54 ABD’nin “Büyük
Oyun”da pozisyon kaybının en dibe vurduğu nokta, Özbek hükümetinin
Temmuz’da aldığı ABD’nin Afganistan’ın işgali sırasında kullanmaya
başladığı Hanabad askeri üssünü altı ay içinde boşaltması kararıydı.55
Kerimov bu kararıyla yetinmeyerek, ABD’nin “geri çekilme takvimi
açıklamasına” yönelik kamuoyu oluşturmaya yönelmiştir. Şanghay İşbirliği
Örgütü’nün (ŞİÖ) Kazakistan’daki liderler zirvesinde konuyu gündeme

53 EKREM, Nuraniye Hidayet a.g.m. s. 10-11.


54 KIRAÇ, Gürol, “Moskova ve Pekin Memnun”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:68, s.20.
55 USAK – Makale, “Kırgızistan’ın Büyük Oyunda Rusya Tercihi”, 13 Eylül 2005
getirerek Andican olaylarına yönelik destek gördüğü Rusya ve Çin’i memnun
etti.56

Bu gelişmelerden memnuniyet duyan sadece Çin ve Rus hükümetleri


olmamıştır. ABD’nin Orta Doğu’da, Güney Amerika’da ve Afrika’da
benzerlerini yakın tarihte sıkça izlediğimiz, “kaotik ortamlar oluşturmak,
dünya kamuoyu tarafından desteklenen, kurtarıcı nosyonuna sahip,
‘demokrasi meşalesi taşıyan’ ABD yanlısı hükümetleri işbaşına geçirmek”
şeklinde formüle edebileceğimiz ‘derin’ politikalarına bir örnek teşkil eden
Andican hamlesinin başarısızlığı İran’ı da memnun etmişti. Çin’in en önemli
enerji tedarikçilerinden olan İran’da basın bu konuya şu şekilde yer vermiştir:
Rusya, Çin ve bağımsızlığını kazanan Cumhuriyetlerin tek amacı, iktidarın,
toprak bütünlüğünün, ulusal egemenliğin ve bağımsızlık temellerinin
korunması için bölgede ABD'nin nüfuzuyla mücadele etmek olmalıdır. Çünkü
bu ülkeler, ABD'nin her insani jestinin arkasında binlerce şeytanca
komplonun yattığını bugün her zamankinden daha fazla anladılar.57

Çin’in stratejileri ve gelişen olaylar, ABD’nin mevcut konvansiyonel


gücü ile Avrasya’nın yaşam sahasına egemen olamayabileceğini, Avrasya
enerji kaynaklarını kontrol edemeyebileceğini ve Avrasya egemenliğini
gerçekleştiremeyebileceğini; bu nedenlerle de küresel üstünlüğünün
tehlikeye girebileceğini işaret ediyor.58

Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Tarihsel Süreci

1996 Şanghay Zirvesi: Şanghay Beşlisi, Nisan 1996’da Çin’in


Şanghay kentinde Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan

56 KIRAÇ, Gürol, “a.g.m. s.20.


57 Cumhuri İslami Gazetesi “Orta Asya... ABD’nin Şeytanca Nüfuzuyla Mücadele”, 5 Temmuz 2005.
58 ESLEN, Nejat, a.g.m., s.16
arasında imzalanan anlaşma ile kurulmuştur. Bu yeni örgütün en somut
hedefi ise üye ülkeler ardasındaki sınır bölgesiyle ilgili olarak güven artırıcı
askeri önlemleri almaktı. Bu anlaşmaya göre taraflar sınır bölgesinde
konuşlandırılan kuvvetler ve yapılan tatbikatlar hakkında önceden birbirlerini
bilgilendireceklerdir. Bu antlaşma, 7000 km2lik sınır uzunluğunu kapsamıştır.
Antlaşma uyarınca, taraflar birbirlerine karşı askerî tatbikat yapmamayı,
tatbikatları alan ve sayı itibarıyla sınırlandırmayı, sınır bölgelerine yakın 100
km2lik alanda askerî harekâtlar da dâhil olmak üzere önemli durumları
birbirlerine rapor etmeyi taahhüt etmişlerdir.59 Bu anlaşmanın amacı; sınır
bölgelerinde güvenlik ve istikrar ile Asya- Pasifik bölgesinde ve dünyada
barışı ve güvenliği sağlamak ve yeni bir güvenlik modeli geliştirmektir.60

Sınır güvenliği konusunda ikinci önemli adım Nisan 1997 tarihinde


Moskova’da imzalanan anlaşma ile atıldı. Beş devlet eski Çin-Sovyet sınırı
boyunca oluşturulacak 100 Km’lik alan içerisindeki askeri kuvvetlerin ve
konvansiyonel silahların miktarını azalttılar.61

1997 Moskova Zirvesi: 24 Nisan 1997 tarihinde Şanghay Beşlisi


ikinci zirve toplantısını Moskova’da gerçekleştirmiştir.62 Bu zirvede taraf
devletler “Sınır Bölgelerinde Askeri Kuvvetlerini Karşılıklı Azaltmaya İlişkin
Anlaşma”ya imza atmışlardır. ikinci zirvede bir araya gelen liderler, sınır
bölgelerinde asker sayısını düşürme, yalnızca savunmaya ait bölgeleri
koruma ve silâh miktarlarını sınırlandırma, tek yönlü bir askerî üstünlük elde
etmeye çalışmama, 100 km içeriye kadar asker, silâh ve devriyeleri azaltma
ve askerî konularda bilgi alışverişini artırma konusunda anlaşmaya vardılar.
Bu antlaşmanın süresi 2020 olarak belirlense de uzatılabilirliği konusunda
görüş birliği sağlanmıştır. 63 Şanghay Beşlisi’nin birinci ve ikinci zirvelerinde
sınır bölgelerinin güvenliği konusuna özel bir önem verildiği görülmektedir.

59 KARACA, Kutay,’’Çin Halk Cumhuriyeti’nin Yeni Güvenlik Kavramı, Şangay İş Birliği Örgütü Ve Türkiye’nin Bölgedeki Örgütlenmeye Bakışı”
,Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Sayı 3, S.204.
60 YAZAR, Şengül , “Şanghay İş Birliği Örgütü ve Bölgeye Etkisi”, MGA 58’inci Dönem Müdavimi, İnceleme, TSK Intranet Portalı.
61 HARADA, C. “Russia and North-East Asia”, Adelpi Paper, Cilt 310, 1997, s. 41.
62 EKREM, Nuraniye Hidayet ,Çin Halk Cumhuriyeti Dış Politikası (1950-2000), Ankara, ASAM, 2003, s. 150.
63 KARACA, Kutay, a.g.m. S.204.
Örgütün kuruluş amaçlarına bakıldığında, sınırdaş devletlerin güvenlik
arayışlarının ön plana çıktığını söylemek mümkündür. Rusya’nın
Çeçenistan’a, Çin’in Doğu Türkistan’da Uygurlar’a, Orta Asya devletlerinin
ise Türkistan bölgesindeki radikal dinci örgütlere ilişkin sıkıntıları, ülkeler
arasındaki güvenlik işbirliği çalışmalarının önemli dinamikleri olarak göze
çarpmaktadır. Rusya ve Çin, 1990’ların başından itibaren birbirleriyle
yakınlaşma sürecini, aralarında imzaladıkları çeşitli anlaşmalar çerçevesinde
hep ileri doğru taşıyarak ortak hareket noktasına ulaşmıştır. 23 Nisan 1997
tarihinde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Çin Devlet
Başkanı Jiang Zemin’in Moskova’da imzaladıkları “Dünyanın Çok Kutuplu
Hale Gelmesine İlişkin Ortak Deklarasyon”unun, Şanghay İşbirliği
Örgütü’nün günümüzde yaptığı çalışmalarda da göze çarpan önemli bir
kaynağı olduğu düşünülmektedir.64

1998 Almatı Zirvesi: Şanghay Beşlisi’nin üçüncü zirvesi 3 Temmuz


1998 tarihinde Kazakistan’ın Almatı şehrinde yapılmıştır.65 Bu üçüncü
zirvede iktisadi işbirliği konusu daha fazla gündeme gelirken, daha önce
oluşturulmuş olan Çin tarafı ile Rusya, Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan’dan oluşan iki cephe sistemi terk edilmiştir. Bu sembolik değişiklik,
Şanghay Beşlisi’nin Çin ile eski Sovyet Cumhuriyetleri arasında sınır
güvenliği konusunu düzenleyen bir oluşum olmaktan çıkarak çok taraflı bir
işbirliği örgütüne dönüşmesi yolunda olduğunu göstermiştir.66 Bu zirvede
örgüt, ilk defa gerçek anlamda çok taraflı bir yapıya kavuşmuştur. Zirve
sonunda üye ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygıyı içeren ortak
bir bildiri yayınlanmıştır.67 Şangay’da başlayan bölgesel iş birliği, bu toplantı
ile etnik bölücülük, aşırı dinci akımlar ve uyuşturucu konularında tam bir
mutabakat sağlanıp uluslararası terör konusunda ortak mücadele kararı
almıştır.68 Zirvede, Güney Asya’da nükleer rekabeti sona erdirme ve

64 KIRAÇ, Gürol, “Şanghay İşbirliği Örgütü”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 38, s.12-13.
65 Ibid., s. 151.
66 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, C:1, Sayı 1, Bahar 2004, s.178.
67 YAZAR, Şengül , “Şanghay İş Birliği Örgütü ve Bölgeye Etkisi”, MGA 58’inci Dönem Müdavimi, İnceleme, TSK Intranet Portalı.
68 Rusya Devlet Başkanı'nın Şanghay İşbirliği Örgütü'nden sorumlu özel temsilcisi Vitali Vorobyev bu konuda şunları söyledi: Şanghay İşbirliği
Örgütü'nün halk eşitliği temelinde güvenliğin sağlanması amacıyla, ilgili örgüt ve ülkelerle temas kurulması için herhangi bir engelin olmadığına işaret etti.
Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, NATO ve diğer uluslararası örgütler ve devletlerle işbirliğine değinilerek bölgede uyuşturucu trafiği ve Taliban'dan
ileri gelen tehditlerle mücadele etmek üzere işbirliği yapılması gereğine işaret edildi.
uluslararası silâhsızlanma rejimini savunma konuları ayrı maddeler hâlinde
belirtilmiştir.69

Almatı Zirvesi’nin Sonuç Bildirisi’ndeki en önemli madde, etnik


bölücülük, etnik ayrımcılık ve aşırı dinciliğin hiçbir şekilde kabul
edilemeyeceği ve her ülkenin sınırlarındaki suçlar ile mücadele edilmesi
olmuştur. Bu madde ile RF’nin Çeçenistan’da, ÇHC’nin de Doğu
Türkistan’da uyguladığı dünya devletleri tarafından kabul görmeyen
siyasetler, bölgesel iş birliği anlayışı ile uygun hâle getirilmiştir. Bu
maddeden ikinci plânda yararlanan devlet ise, aşırı dinci terörle uğraşan
Kazakistan olmuştur.

1999 Bişkek Zirvesi: Boris Yeltsin ve Jiang Zemin’in de katıldığı ve


Şanghay Beşlisi’nin 25 Ağustos 1999 tarihinde Bişkek’te gerçekleştirilen
dördüncü zirvesi, Amerikan karşıtı politikaların yoğun olarak vurgulandığı bir
toplantı olmuştur. Zirvede dünyadaki çok kutupluluğun önemi vurgulanırken,
insan hakları ihlali iddialarının herhangi bir ülkenin içişlerine karışmak için
bahane olamayacağı özellikle belirtilmiştir.70 Bişkek zirvesi o zamana kadar
yapılan Şanghay toplantıları içerisinde en sert Amerikan karşıtı bir tavrın
sergilenmesine sahne olmuştur.71 Bu toplantıda, Kosova ve Dağıstan’da
yaşanan gelişmelerle ÇHC’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki ayrılıkçı
hareketler ele alınmıştır. Bu zirvedeki en önemli gelişme, insan hakları gibi
konuların bahane edilerek ülkelerin iç işlerine karışılmasına kesinlikle karşı
olunduğunun beyan edilmesi olmuştur. Bu toplantıda NATO’nun doğuya
doğru yayılması, Kosova krizi ve Japonya ile ABD’nin oluşturmaya çalıştığı
füze kalkan sistemi önemli konu başlıkları olarak ele alınmış; dünya barışı
için çok kutupluluğun gerekliliği belirtilmiştir.72 Orta Asya'da istikrar,
bölgedeki demokratikleşme ve politik istikrar süreçlerine dıştan müdahale
yapılmasının engellenmesi gereğine işaret edildi.73

69 KARACA, Kutay,a.g.m., S.204.


70 ELLİSON, Herbert J., Russia, Korea, and Northeast Asia s. 181.
71 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”, Uluslar arası İlişkiler Dergisi, C:1, Sayı 1, Bahar 2004, s.179.
72 Kutay KARACA, a.g.m. , S.205

73 Moskova Radyosu – Haber, “Şanghay İşbirliği Örgütü Toplantısı Kazakistan'ın Başkentinde Yapıldı” 4 Temmuz 1998.
ÇHC’yle Kırgızistan, yeni bir sınır antlaşması ile 1000 km2
uzunluğundaki ortak sınırlarını bütün sorunlardan arındıracak bir antlaşma
imzalamıştır. Bişkek’teki zirvenin sonrasında “11 Nokta Bildirisi”
yayımlanmıştır. Zirveye katılan ülkeler, birbirlerinin güvenlik, egemenlik ve
kamu düzenine karşı yürütülecek her türlü zararlı faaliyetlerde kendi
topraklarını kullandırmama yükümlülüğünü kabul etmişlerdir.

2000 Duşanbe Zirvesi: Şanghay Beşlisi’nin beşinci zirvesi 5 Temmuz


2000 tarihinde Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de gerçekleştirilmiştir. Beşinci
zirvede ekonomi, güvenlik, ulaşım ve iletişimi kapsayan çok geniş alanda
işbirliğinin derinleştirilmesi yolunda kararlar alınmıştır. Ayrıca örgütün üye
sayısının arttırılması yolunda ilk işaretler verilmiştir. NATO, Özbekistan ve
Afganistan’daki Taliban rejiminin gözlemci olarak bu zirveye katılmaları
uluslar arası kamuoyunda örgüte karşı artan ilginin somut göstergesi
olmuştur.74 Aynı zamanda liderler, 1972 yılında imzalanan Antibalistik Füze
Antlaşması’nın şartsız olarak korunmasını, antlaşmaya bütün ülkelerin saygı
göstermesini ve ÇHC’nin “Tek Çin”, RF’nin “Çeçenistan” siyasetinin
desteklenmesini bir karar olarak zirveden çıkartmışlardır.75 Zirvede kabul
edilen Duşanbe Bildirisinde; sınırlar içindeki bağımsızlık hareketlerine,
terörizme ve radikal dinciliğe karşı ortak hareket edeceklerini ifade
etmişlerdir. Aynı zamanda insan haklarını koruma bahanesiyle diğer
ülkelerin iç işlerine müdahale edilmesi kınanmış; ülkelerin ulusal
bağımsızlıkları, egemenlikleri, toprak bütünlükleri sosyal istikrarları için
gösterilen gayretlerin desteklenmesi kararı alınmıştır.76 Ayrıca ÇHC ve
Tacikistan, ortak sınırları için bütün sorunları çözen bir antlaşma
77
imzalamıştır. Bu zirvede alınan en önemli karar ise, bölge ülkelerinin örgüte
katılmasının önünün açılması olmuştur. Şanghay Beşlisinin daha geniş ve
çok yönlü ilişkileri hedefleyen ülkeler birliğine dönüşmek için bütün fırsatlara
sahip olduğu, Beşlinin bir askerî blok olmadığı ve diğer ülkelerin de birliğe
katılabileceği belirtilmiştir.78

74 EKREM, Nuraniye Hidayet,a.g.m., s. 153.


75 Xinhua News Agency, 5 Temmuz 2000.
76 YAZAR, Şengül, “Şanghay İş Birliği Örgütü ve Bölgeye Etkisi”, MGA 58’inci Dönem Müdavimi, İnceleme, TSK Intranet Portalı.
77 Guangming Daily, 6 Temmuz 2000.
78 YAZAR, Şengül, “Şanghay İş Birliği Örgütü ve Bölgeye Etkisi”, MGA 58’inci Dönem Müdavimi, İnceleme, TSK Intranet Portalı.
2001 Şanghay Zirvesi: Şanghay Beşlisi’nin Haziran 2001’de
Şanghay’da yapılan altıncı zirvesinde Özbekistan üyeliğe kabul edilmiş ve bu
bölgesel kuruluşun adı Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olarak değiştirilmiştir.79
Çin ile sınıra sahip olmayan Özbekistan’ın örgüte katılımıyla, bu bölgesel
kuruluşun sınır sorunlarını düzenlemekten öte misyonlar üsteleneceğinin
işareti açıkça verilmiştir. Örgütün isminin Şanghay Beşlisi’nden Şanghay
İşbirliği Örgütü’ne dönüşmesi de bu oluşumun daha kalıcı ve köklü hale
gelmeye başladığının göstergesi olmuştur.80 Bu zirve, aynı zamanda örgütün
ŞİÖ olarak ilk zirvesi olmuştur. Liderler, terorizm, bölücülük ve aşırı akımlara
karşı “Şangay Antlaşması’nı” bu zirvede imzalamışlardır. Bu zirvede,
Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te bir “terorizmle mücadele merkezi” kurulması
kararlaştırılmış; başbakanlar ve kültür bakanları arasında da görüşme
mekanizmasının kurulduğu açıklanmıştır.81

Zirve sırasında Rusya Cumhurbaşkanı Vlademir Putin ile görüşen Çin


Cumhurbaşkanı Jiang Zemin, ŞİÖ’nün Çin-Rusya ilişkilerinin gelişmesine,
bölgesel güvenlik ve istikrarın sağlanmasına ve çok kutuplu bir dünyaya
kavuşulmasına hizmet edeceğini ifade etmiştir.82

ŞİÖ’nün varlığının sağlıklı bir şekilde devamı Asya’ya yönelik olarak


işbirliğine dayalı yapıcı bir politika izlerse, ŞİÖ kurumsal açıdan daha da
güçlenip gelişecektir. Eğer Çin kendi hegemonyasını genişletmeye yönelik
yayılımcı bir tutum takınırsa ŞİÖ’nün ayakta kalması da mümkün
83
olmayacaktır.

ŞİÖ’nün kalıcılığı ve geleceği Çin ve Rusya’nın Orta Asya’da kesişen


çıkarlarıyla doğrudan bağlantılıdır. ABD’nin artan nüfuzuna rağmen
Moskova, kendi geleneksel nüfuz ve çıkarlarını koruyup geliştirmek için

79 MAGRİN, Artem V., 25.10.2002, “Shanghai Co-operation and Security in Central Asia”, http://www.rosalux.de/Ausland/rb/pdf_symp_beij/Malgin.pdf),
(2011.2003), s. 31-32.
80 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, a.g.m., s.182.
81 KARACA, Kutay,a.g.m., S.206.
82 Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, 19.06.2001, “President Jiang Zemin Meets Russian President Vladimir Pitin”,
http://www.fmprc.gov.cn/eng/topics/3755/3756/3759/t19273.htm, (11.12.2003).
83 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, a.g.m., s.194.
bölgesel bir kuruluşa ihtiyaç duymaktadır. Pekin açısından da bu örgüt batı
sınırlarını denetleme ve istikrarlı bir ortam oluşturma açısından arzulanan bir
platformu ifade etmektedir.84

Pakistan, 03 Haziran 2001 tarihinde örgüte girmek için başvurmuştur.


Örgütün ana kurucuları ÇHC ve RF bu girişime çok sıcak yaklaşmamıştır.
ÇHC tarafsız görünürken, RF kaçamak davranmıştır. Rus uzmanlar,
Hindistan, Moğolistan ve İran’ın örgüte girmek için daha fazla alt yapıya
sahip olduğunu düşünmektedir. Kurucu her iki ülke de Pakistan’da bulunan
köktenci İslâm tehdidini ön plâna çıkarmaktadır. Moğolistan’ın ilgisi, İran’ın
üye olabilmek için başvurusu, Hindistan, Türkmenistan ve Özbekistan... Orta
Asya’daki ana oyuncular, Şangay On Biri’ni oluşturabilirler. Örgüt, üye
katılımına sıcak yaklaşırken, RF Devlet Başkanı Putin, “Şangay Forumu”
olarak isim değişikliği önerisinde bulunmuştur. Bununla beraber, sorunlu
ülkeleri üye almamakta direnen örgüt, daimî ve gözlemci üye konumu gibi
tüzük hükümleri oluşturmuştur. ŞİÖ, bölgede bulunan altı ülkeyi de içine
alacak şekilde genişleme siyaseti yaratır ise, Orta Asya’yı bir nebze olsun
kontrol etmeyi ve bu bölge üzerinde oynanan büyük oyunların canlanmasını
önlemeyi başarabilecek güce sahip olabilir.85
15 Haziran 2001 tarihinde Orta Asya’da ekonomik ve siyasi iş birliğini
temel alarak kurulan örgütün bu toplantısında yayımlanan sonuç
bildirgesinde bölge ile ilgili önemli konulara yer verilmiştir. Bunlardan ilki;
ABD’nin Afganistan operasyonu nedeniyle açmış olduğu üslerdir. Bildirgede,
ABD’den Özbekistan ve Kırgızistan’da açmış olduğu üsleri ne zaman
boşaltacağı konusunda tarih belirlemesi istenmiştir. Rus ve Çinli yetkililer
bunun bir ültimatom olmadığını ve Afganistan’da ABD’nin faaliyetlerinin
ülkeye istikrar getirdiğini belirtmişlerdir. Fakat sonuç bildirgesinde böyle bir
ibarenin yer alması bu iki büyük gücün Orta Asya’da Amerikan varlığından
duydukları rahatsızlığın açık bir göstergesidir. Ayrıca bildirgede, herhangi bir
ülkenin uluslararası politikada tekel ve yönetici bir rol oynamaması gerektiği
de belirtilmiştir.86

84 ÇOLAKOĞLU,Selçuk, “a.g.m. , s.194


85 KARACA, Kutay,a.g.m., S.207.
86 DEĞİRMEN, Burcu, “Orta Asya’da Güç Mücadelesi: ABD’ye Karşı Şanghay İşbirliği Örgütü”, ASAM – Makale, 9 Temmuz 2005.
2002 St. Petersburg Zirvesi: (II.Şanghay Zirvesi) Katılımcı ülkeler,
07 Haziran 2002’de RF’nin St. Petersburg şehrinde yapılan ikinci zirvede,
terorizmle mücadele merkezi kurulması yönündeki antlaşma ile İş Birliği
Örgütü ana anlaşmasına imza atmışlardır. ŞİÖ Anlaşması, örgütün kuruluşu
için yasal bir temel oluşturmakta ve örgütün amaçlarını, ilkelerini, yapısını ve
işleyiş kurallarını ortaya koymaktadır. Terorizmle mücadeleyle ilgili anlaşma,
çeşitli grupların güvenlik üzerinde iş birliği gerçekleştirmeleri için yasal bir
temel oluşturmaktadır. Bu anlaşmanın imzalanması, üye ülkelerin bölgesel
güvenlik ve istikrarı sağlamak için terörizm, bölücülük ve aşırı dinci akımlara
karşı sert önlem alacaklarını göstermektedir. Terörizme karşı alınan sert
önlemler, ABD’ye “terörizme karşı bölge devletlerinden başka bir güce
bölgede ihtiyaç yok” anlamındaki bir mesajdır.24 Bu zirvede, örgüt,
yapılanmasının uluslararası bir durum kazanması için BM’ye başvurma kararı
almıştır. Örgütün merkezinin Pekin’de, kurulacak olan terörle mücadele
merkezinin de Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te olması kararlaştırılmıştır. Üye
ülkeler, St. Petersburg Zirvesi’nde Nükleer Silâhların Yayılmasını Önleme
Anlaşması’nı ve Nükleer Silâh Denemelerinin Yasaklanması Anlaşması’nı
imzalamayan veya onaylamayan ülkelerin bu anlaşmaları en kısa sürede
onaylamalarını veya imzalamalarını istemişlerdir.87

Stratejik çevresini iktisadî sebeplerden dolayı Avrupa kıtasına kadar


geliştirmek isteyen ÇHC için ŞİÖ bulunmaz bir fırsat olmuştur. Batılı birçok
yazarın aksine, ÇHC’nin bu örgütü kurmadaki amacı Doğu Türkistan sorunu
değil, daha çok bölgesel güç olma isteğinin bir yansıması olarak çevreyi
kontrol altına alma arzusudur. Şanghay yapılanmasının kuruluşunda,
ÇHC’nin merkez - çevre dengesinin gözetildiği açıktır.88

ŞİÖ, iktisadi açıdan da Pekin’in Orta Asya ülkeleriyle işbirliğini


geliştirmesine yarayacaktır. Hu ilk resmi ziyaretlerini Haziran 2003’te Çin’in

87 KARACA, Kutay,a.g.m., S.206.


88 ADIBELLİ, Barış, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez– Çevre Denkleminde Tehdit Algılaması ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Sayı: 3, S.221.
komşuları Kazakistan ve Moğolistan’a gerçekleştirmiştir.89 Bu Çin’in
komşularıyla ilişkilerin daha da geliştirme niyetinde olduğunu göstermektedir.
ŞİÖ iktisadi işbirliği için yeni bir merkez olsa da yakın gelecekte üye ülkeler
arasında iktisadi bütünleşme beklemek pek gerçekçi olmayacaktır.90

Çin’in büyüyen ekonomisinin büyük ihtiyaç duyduğu enerji kaynakları


konusunda Hazar ve Sibirya’daki kaynakların ŞİÖ bünyesinde
değerlendirilmesi, Rusya ve Orta Asya ülkeleri arasında bu konuda
yaşanabilecek çatışmaları dengeleyecektir. Enerji işbirliği gibi örgüte de ticari
işbirliği zemini yaratacaktır.91

Bu konuda ŞİÖ’nün önündeki en çetin sınav Sibirya petrol boru hatları


meselesidir. Dolayısıyla 1990’ların başından beri Rusya ile Çin arasında
çalışmaları yürütülen Sibirya petrol boru hattı projesi Pekin için hayati bir
öneme sahiptir. Bu proje Yeltsin-Jiang ve Putin-Hu dönemlerinde kurulup
geliştirilen iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın en somut adımlarından
biridir. Boru hattı meselesi bir çok ikili görüşmede ele alınmış ve son olarak
Putin-Jiang Aralık 2002 zirvesi ile Putin-Hu Mayıs 2003 zirvesinde masaya
yatırılmıştır.92

Sibirya petrollerine Japonya’nın da talip olup Moskova nezdinde etkili


bir lobi faaliyeti başlatmasıyla boru hatları meselesi birden Pekin ve Tokyo
arasında stratejik bir rekabete dönüşmüştür.93

2003 ve 2004 yılları ŞİÖ’nün kurumsallaşmasına yönelik çabaların


yoğunlaştığı yıllar olmuştur. Bu kapsamda, 2003 yılında yapılan zirvede,
Örgüt sekretaryasının Pekin’de kurulması ve Özbekistan’ın ŞİÖ’ye daha
fazla angaje olabilmesi için, daha önce Bişkek’te kurulacağı söylenen anti-
terör merkezinin Taşkent’te ihdas edilmesine karar verilmiş ve 16 Haziran
2004 tarihinde de bu merkez açılmıştır. 15 Ocak 2004 tarihinde ise Pekin’de

89 MAGRİN, “Shanghai Co-operation and Security in Central Asia”, s. 33.


90 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, a.g.m., s.195.
91 Selçuk ÇOLAKOĞLU, a.g.e. , s.195.

92 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, a.g.m., s.196.


93 RUTLAND, Peter, “Distant Neigbors”, Russia and Eurasia Review, 21 Ocak 2003, s. 9-11.
ŞİÖ sekretaryası faaliyete geçmiştir. 16-17 Haziran 2004 tarihlerinde
Özbekistan’da yapılan zirvede, Moğolistan ŞİÖ’ye gözlemci üye olarak
katılmıştır.94

2005 Astana Zirvesi: Kazakistan'ın başkenti Astana'da 2005


Temmuz’unda Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) üye ülke liderlerinin onuncu
zirvesi start aldı. Zirve çalışmalarına Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,
Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Hu Jintao, Özbekistan Devlet Başkanı
İslam Kerimov, Kırgızistan Devlet Başkanı Vekili Kurmanbek Bakiev ve
Tacikistan Devlet Başkanı İmamali Rahmonov katılıyor. Zirveye Şanghay
İşbirliği Örgütü nezdinde gözlemci statüsüyle Moğolistan Devlet Başkanı
Nambarın Enhbayar ve Hindistan, İran ve Pakistan'dan temsilciler de katıldı.
Zirve sırasında görüşülecek konular arasında Hindistan, İran ve Pakistan'a
ŞİÖ nezdinde gözlemci statüsünün verilmesi, küresel ve bölgesel güvenlik,
barış ve istikrarın sağlanması, yeni meydan okumalara ve tehditlere karşı
koyma, ticaret, Örgüt üyesi ülkeleri arasında ekonomi ve yatırım alanlarında
işbirliğin geliştirilmesi, terör, bölücülük ve ayrımcılıkla ortak mücadele gibi
konular ele alındı.95

Astana’da toplanan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Devlet Başkanları


Zirvesi’nde önemli kararların içerisinde ikisi, uluslararası politika açısından
yeni bir dönemin başlangıcını ilan eder nitelikteydi. Bu tarihi kararlardan
birincisi, İran, Pakistan ve Hindistan’ın gözlemci statüsünde örgüte üye
olarak kabul edilmeleridir. İkincisi ise, ŞİÖ’nün terörizmle mücadele
kapsamında Afganistan’da operasyonlarına devam eden ABD’ye buradaki
geniş ölçekli askeri operasyonlarına artık son vermesi96 ve ŞİÖ’ye üye
ülkelerde (Özbekistan ve Kırgızistan) geçici olarak konuşlanmış olan
Amerikan güçlerinin geri çekilme takviminin belirlenmesi yönünde çağrıda
bulunması olmuştur.97

94 YAZAR, Şengül , “Şanghay İş Birliği Örgütü ve Bölgeye Etkisi”, MGA 58’inci Dönem Müdavimi, İnceleme, TSK Intranet Portalı.
95 Centran Orta Asya Haber Ajansı, “Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi”, 5 Temmuz 2005.
96 Diğer dengeleri de göz ardı etmek istemeyen Putin, zirve toplanmadan bir gün önce, ABD Başkanı Bush’a 4 Temmuz Bağımsızlık günü nedeniyle
gönderdiği mesajda ABD ve Rusya arasındaki sarsılmaz ortaklığa vurguda bulunmuştur. Yine zirve esnasında, Putin, ŞİÖ’nün ABD’ye yönelik çağrısının
bir baskı değil, aksine bir rica olduğunu ifade ederek, sarsılmaz ortaklığı her iki tarafla sürdürmeye çalışmaktadır. Ali KÜLEBİ, “ŞİÖ İçi Dengeler”,
Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:55, s.16.
97 KÜLEBİ, Ali, “Akdeniz Diyalogu”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:55, s.15.
Astana’dan ABD’nin Türkistan’daki askeri üslerini boşaltmasıyla ilgili
bir takvim açıklamasının talep edilmesi ve 29 Temmuz 2005 tarihinde
ABD’nin Taşkent Büyükelçiliği’ne Özbek yetkililerce verilen “Hanabad Askeri
Üssü”nün 180 gün içerisinde boşaltılması” ile ilgili nota, ABD’yi endişeye
sevk eden gelişmelerdi.98

Şanghay zirvesinde Çin ve Rusya’nın ABD’ye tavır koyup, Orta


Asya’daki üslerini kapamasını talep etmeleri99 ile bölgede ABD’yi yoklama ve
rahatsız etme operasyonları başladı. Zirve Toplantısından birkaç gün sonra
da Çin Genelkurmayı’ndan General Zhu Chenghu, Tayvan ile oluşabilecek
bir çatışmada Çin Halk Cumhuriyeti Ordusu’nun nükleer güç kullanmaktan
çekinmeyeceğini açıkladı.100 Amerika Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice101, Şangay
İşbirliği Örgütü’nün Amerikan askerlerinin Orta Asya’dan çekilmesi yönündeki çağrısını
reddetti. Rice, Pekin’de yaptığı konuşmada Orta Asya’da, özellikle Afganistan’da terör
eylemlerinin devam ettiğini söyledi ve bu ülkedeki Amerikan birliklerinin Afgan ordusunu
102
eğitmekle görevli olduğunu hatırlattı.

Özbekistan-Hanabad (K-2) üssünün kaybedilmesine yönelik


umursamaz açıklamalar yapılsa da şu an bu üssün yerini dolduracak bir
üssün olmadığı bir gerçektir. Kırgızistan Manas Havaalanı’ndan
Afganistan’ın başkenti Kabil’e uçuş süresi ve kullanılan yakıt K-2’dekinin iki
katıdır.103

98 Ali, KÜLEBİ, “Balistik Füze ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:70, s.18.


99 Yapılan açıklamada, "Afganistan'da bir terörle mücadele kampanyası yürüten uluslararası koalisyonu destekliyoruz ve destekleyeceğiz ve durumun
istikrara kavuşturulmasında kaydedilen ilerlemeye önem veriyoruz... Afganistan'daki terörle mücadele operasyonunda aktif askeri safha tamamlanmak
üzereyken Şangay İşbirliği Örgütü, koalisyon üyelerinin geçici altyapının kullanımına ve askeri birliklerin bu ülkelerdeki varlığına ilişkin bir son tarih
belirlemesini istemektedir" denildi. ()
100 KÜLEBİ, Ali a.g.m., s.7.
101 Powell, Rumsfeld, Cheney ve yeni muhafazakarların arkasında önemli Washington destekçileri ve kadrolar vardır. Rica ise Başkan ile çok yakın
olmasında rağmen arkasında benzer bir gücü alabilecek durumda ve yaradılışta değildi. Belki de Bush’ a çok yakın olduğu için bu tür bağlantılar kurması
zor olmuştur. Son sekiz yılını Stanford’ da geçirdiği için böyle bir şansı olmamıştır. Washington’daki en önemli kişinin “kulağına” sahiptir. Ama yönetim
içinde ve dışında ittifaklar kurma konusunda başarılı olmamıştır. Buna rağmen Bush’ un seçim kampanyasına aktif olarak katılan Rice’ın 2006’da
Cheney’in yerine Başkan Yardımcısı ve 2008’de başkan adayı olabileceği şeklinde spekülasyonlar yapılmaktadır. Bilindiği gibi ABD’de siyahlar yüzde 90
oranında Demokratlara oy vermektedir. Bazıları Rice’ın rengi, muhafazakarlığı ve kadın olarak erkeklerin hakim olduğu bir dünyada ayakta kalması gibi
nedenlerle çekici bir aday haline geleceğini düşünmektedir. Şanlı Bahadır KOÇ, “Yeni Bush Yönetimi Ve Dünya”, Stratejik analiz Dergisi, Ocak 2005,
Sayı:57, s.47
102 Newsweek, Ağustos 2005.
103 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.18.
Washington’un K-2’yi kaybetmesinin ardından aktif olarak kullanacağı
diğer üssünün bulunduğu Kırgızistan’dan Afganistan’a gidebilmek için
Tacikistan’ın hava sahasının açık tutulmasına şiddetle ihtiyacı vardır.104

Bu zirvede biraraya gelen Örgüt üyesi ülkelerin Kültür Bakanları,


kültür alanında işbirliği ile ilgili bir dizi anlaşmaya imza attılar. İmzalanan
anlaşmalara istinaden, 2005-2006 yıllarında Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye
ülkeler arasında kültürel işbirliği çerçevesinde, sergiler, gençlik festivalleri,
sinema gösterileri, sirk programları, çeşitli forumlar yapılacak. Kültürel
işbirliği hakkında bir internet sayfasının hazırlanması planlanıyor.

Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Çin, Tacikistan ve Özbekistan


liderlerinin konuşmaları şaşılacak derecede birbirine benziyordu. Hepsi
ŞİÖ'nün yeni gözlemcilerini (Hindistan, İran ve Pakistan), elde ettikleri statü
dolayısıyla tebrik ettiler ve ŞİÖ'nün parlak potansiyelini anlattılar. En çarpıcı
konuşma Nazarbayev'den geldi.105 Basın toplantısında konuşan Kazakistan
Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, "Bu masa etrafında toplanan devlet
başkanlarının insanlığın yarısını temsil ettiğini artık rahatlıkla söyleyebilirim"
dedi.106

Daha önce belirtildiği gibi zirve sırasında Hindistan, İran ve Pakistan'a


Şanghay İşbirliği Örgütü nezdinde gözlemci statüsünün verilmesi konusu ele
alınmıştı. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov, "Şanghay İşbirliği
Örgütü'ne üye ülkeleri harita üzerinde bir renkle işaretlenirse, Örgütün
bundan böyle nasıl bir potansiyele sahip olduğu gözle görülebilir" dedi.107

Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov'un ŞİÖ'nün geniş katılımlı


toplantısında yaptığı konuşmadan sonra ŞİÖ'nün potansiyelinin nelere
dönüştürülebileceği anlaşıldı (gerçi dar katılımlı toplantı basına kapalı
yapıldı, dolayısıyla orada Kerimov'un neler söylediği hakkında yalnızca bazı

104 KÜLEBİ, Ali, a.g.e., s.19


105 GRIGORYEVA, Yekaterina “Şanghay İşbirliği Örgütü Bölgede Başka Ülkelerin Askeri Üslerinin Bulunmasına Karşı”, Izvestia Gazetesi, 6 Temmuz
2005.
106 Reuters Haber Ajansı, “Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi Başladı”, 5 Temmuz 2005.
107 Centran Orta Asya Haber Ajansı, “Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi”, 5 Temmuz 2005.
tahminlerde bulunulabilir). Kerimov, jeopolitik bir planın bir parçası olan
Andican olaylarının) halen yalnızca bazı noktalarının su yüzüne çıktığını
söyledi. Kerimov, "Bu planın son hedefi, bölgedeki güç dengelerinin yeniden
şekillenmesini sağlamaya yöneliktir" dedi. Kerimov söz konusu planın
hazırlayıcılarının kim olduğu konusunda sadece imada bulundu, ancak
kimleri kastettiği anlaşılıyordu. Kerimov "Bu güçler bazı şartlarda birtakım
gruplarla birlikte hareket ediyorlar, başka şartlardaysa bu grupları terörist
olarak adlandırıyorlar" dedi. Belli ki, başta ABD olmak üzere yalnızca büyük
devletler ve uluslararası kurumlar, grupları bu şekilde tasnif etme hakkına
sahip” diyordu.108

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, "Şanghay İşbirliği Örgütü'nün


birçok parçadan oluşan bir yapı olduğunu ve devletler arası örgütümüzün
başkaları için de açık olduğunu açıkça göstermiş olduk. Bugünkü oturum
sonuçları, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün büyük potansiyelinden söz ettiriyor"
dedi.109

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Hu Jintao, "Biz, işbirliğin yeni


aşamasına giriyoruz. Bugünkü oturum sonuçlarından çok memnunum.
Karşılıklı anlayış ve çıkar, eşitlik, kültür çeşitliliğine saygı ve ortak gelişim
çabasına dayanan 'Şanghay ruhuna' sadık kalmaya devam ediyoruz"
dedi.110

2005 Moskova Workshop: Şanghay İşbirliği Örgütü 26 Ekim’de


Moskova’da toplandı, on ortak anlaşmanın imzalanmasıyla sona erdi.
Örgütün 2006 bütçesi, bankacılık, enerji, terör ve uyuşturucuyla mücadele,
doğal afetlerde ortak hareket gibi alanları kapsıyor. Üye ülkelerin
girişimcilerinin, Orta Asya bölgesinin büyük projelerine yönelmelerini teşvik
rolünü üstlenmişlerdir. Başbakanlar, Çin’in örgüt için açtığı kredilerin uygun
kullanılması, ulaşım alanındaki iş birliğinin güçlendirilmesi, çevrenin
korunması ve kültürel değişim programının hayata geçirilmesi gibi konularda

108 GRIGORYEVA, Yekaterina, “Şanghay İşbirliği Örgütü Bölgede Başka Ülkelerin Askeri Üslerinin Bulunmasına Karşı”, Izvestia Gazetesi, 6 Temmuz
2005.
109 Izvestia Gazetesi, “ŞİÖ Zirvesi Devam ediyor”, 6 Temmuz 2005.
110 Reuters Haber Ajansı, “Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi Başladı”, 5 Temmuz 2005.
müzakereler yapmışlardır.Başbakan Wen, imzalanan “Şanghay İşbirliği
Örgütü’nün bankalar arası iş birliği anlaşması” ve Şanghay İşbirliği
Örgütü’nün iş adamları komitesinin ilk konsey toplantısının tutanağının üye
ülkeler arasındaki iş birliğini arttıracağını inanmaktadır. Bu amaçla Çin
devleti, ŞİÖ ülkeleri için üç yılda 1500 profesyonel eleman yetiştirecek,
faizde %2, vadesi 20 yıl olan 900 milyon ABD doları tutarında tercihli kredi
sağlayacaktır. Bunun yanında Wen, örgütün diğer uluslar arası örgütlerle iş
birliği yapacağının altını çizerek örgütün üçüncü bir ülkeye karşı olmadığını
vurgulamıştır. ŞİÖ Genel Sekreteri Zhang, ŞİÖ’ nün öncelikli görevleri
arasında Orta Asya’da uyuşturucu ile mücadele etmenin yer aldığını, bunun
terör dahil her türlü suç eyleminin maddi zeminin ortadan kaldırılması için
yararlı olduğunu ifade etmiştir. Rusya ve Çin yetkilileri her ne kadar örgütün
bir askeri ittifaka dönüşmeyeceğini iddia etseler de askeri iş birliği devam
etmektedir. Şimdilik “terörizme karşı adı ile stratejik muhabere
geliştirilmektedir. Heritage Foundation kuruluşunun kıdemli araştırmacısı
Ariel Cohen’in belirttiği gibi, Şanghay İşbirliği Örgütü, dört yıl önce
kurulduğunda Washington yetkilileri bunu önemsemedikleri gibi endişe
etmek için hiçbir neden görmemişlerdi. Ancak şu andaki gelişmeler onların
bu görüşünün yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.111

2.2.1. Örgütü Şekillendiren Nedenler ve Örgütün Misyonu

Yaşanan bazı siyasi gelişmeler 20. yüzyıla damgasını vurmuştur;


bunları, 1.Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş Dönemi,
Komünizmin çöküşünden sonra ABD önderliğindeki tek kutuplu dünya
düzeni şeklinde sıralamak mümkündür. 1949'da temelleri atılan Çin Halk
Cumhuriyeti, komünizm rejimi üzerine kurulmasına ve bu çizgisini
günümüzde de kısmen sürdürmesine rağmen yakın geçmişinde Rusya ile
ittifak kurmaktan kaçınmıştır. Bugün ise dünya siyasi yapısı tamamen farklı

111 EKREM, Nuraniye Hidayet a.g.m., s. 10-11.


bir yöne doğru kaymaktadır. “Sosyalist Pazar Ekonomisi”ni benimseyen
Çin'in ekonomi alanında önlenemez yükselişi, yeraltı zenginlikleri ve
jeostratejik konumuyla adından söz ettiren Rusya, Amerikanın kurduğu yeni
dünya düzeninin vazgeçilmez olmadığını bize yavaş yavaş hissettirmeye
başlamışlardır. Bu noktada Avrasya bölgesinde son yıllarda yaşanan
hareketlilik bu bölgede bulunan ülkeleri birbirine yakınlaştırmaktadır.112

ŞİÖ’nün oluşumuna da zemin hazırlayan üç temel nedene


dayanmaktadır. İlk olarak Rusya ve Çin aralarında var olan uzun sınırların
güvenliğini sağlayabilmek için işbirliğine gitmektedirler. Çin, Rusya ve Orta
Asya Cumhuriyetleri arasındaki geçmişten beri süregelen sınır güvenliği
meselesi, ŞİÖ’ye giden süreçte esas rolü oynamıştır.113

Çin-Rus yakınlaşmasının diğer bir unsuru ekonomik çıkarlardır.


Rusya’nın Çin’e silah satışı son dönemde oldukça artmıştır. Çin için yüksek
teknolojiye sahip Rus silahlarını düşük fiyattan satın almak, ABD ve Batı
Avrupa’dan silah alan Tayvan’ı dengelemek açısından oldukça önemlidir.114

Üçüncü olarak ABD karşıtlığı Çin-Rus yakınlaşmasında önemli bir


yere sahiptir. İki kutuplu sistem çökünce Çin, tek süper güç olarak kalan ABD
ile ilişkilerini geliştirmek durumunda kalmıştı. Çünkü böyle bir ortamda iki
kutup arasında stratejik manevra yapma kabiliyeti de ortadan kalkmış
oluyordu.115 ABD’nin bölgede istikrarsızlaştırıcı karakterine karşı çıkan iki
ülke temsilcileri Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Çin Dışişleri Bakanı
Li Zhaoxing ile Vladivostok'da (doğu Rusya) yaptığı görüşmenin ardından
Rusya ve Çin'in, Orta Asya'da her türlü "istikrarsızlığı" engellemeye çalışmak
istediklerini belirtmiştir.Lavrov’un "Şanghay Örgütü'nü daha etkili kılmak
adına çabalarımızı arttırma gerekliliği bulunduğu konusunda mutabıkız.
Bölgenin halihazırdaki durumu göz önüne alındığında Orta Asya'da bir
istikrarsızlığı önlemek için bu örgütün kullanılması vazgeçilmez hale

112 “Rus-Çin Askeri Yakınlaşması Ve Rusya’nın Türkiye’ye Teklifi”, TASAM – Makale, 6 Ekim 2005.
113 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, a.g.m., s.174.
114 C.HARADA, “Russia and North-East Asia”, Adelpi Paper, Cilt 310, 1997, s. 37.
115 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, “a.g.e. , s.174.
gelebilir"116 şeklindeki Nisan 2005 tarihli demecide ABD karşısındaki duruşu
ve ŞİÖ’ye biçtikleri rolü ifade etmektedir. Böylelikle Çin ve Rusya arasında
gelişen ilişkiler Eylül 1994’te ‘yapıcı ortaklığa’ (constructive partnership),
Nisan 1996’da ‘stratejik ortaklığa’ (strategic partnership) dönüşmüştür.117
Günümüzde ise ŞİÖ çatısında bloklaşmadan söz etmek dahi mümkündür.

Sovyetler Birliği dağılırken, Avrupa ülkelerinin tıpkı ABD gibi bir


Avrupa Birliği’ne yönelmesi gündeme gelmiş, bunun üzerine Çin, Rusya ile
bir araya gelerek Asya’nın New York’u sayılan Şanghay’da geleceğin Asya
Birliği’nin öncüsü olabilecek Şanghay işbirliği Örgütü’nü kurmuştur. Yeni
dönemde Çin kendi liderliğinde Şanghay Örgütü’nün gelişmesine öncelik
vermiş ve Orta Asya ülkelerini bu örgütün çatısı altına alarak Avrupa ve
Amerika gibi batılı emperyalist merkezlerin Asya’nın ortasına girmelerini
önlemek istemiştir. Dünya egemenliğini Avrasya bölgesinin ele geçirilmesine
bağlayan ABD’ye karşı, Asya’dan yükselen sesi Çin temsil etmiş ve kendi
önderliğinde oluşturduğu Asya Birliği girişimine Orta Asya ülkelerini de dahil
etmiştir. Şanghay Örgütü ile bütün Avrasya ülkelerini kapsayan bir ekonomik
ve siyasal bütünleşme hedeflenmektedir. Batı emperyalizminin bölgeye
sızmak için kullandığı dinci teröre karşı, yeni bir güvenlik örgütlenmesi
Şanghay Örgütü çatısı altında geliştirilmektedir. Büyük nüfusu ve ekonomik
gücü ile Orta Asya’yı gelecekte Çin kontrol etmeye başlarsa, o zaman
dünyanın süper gücü olma statüsü ABD’den Çin’e geçecektir. Merkezi devlet
yönetimi ile serbest piyasanın yıkımına karşı çıkan Çin en hızlı büyüyen
ekonomisi ile dünyanın gelecekteki devi olacaktır.118

Bu noktada Çin’in Şanghay işbirliği Örgütü’nü domine etme


nedenlerine değinmek yerinde olacaktır. Çin’in Merkez-Çevre doktrinlerinde
ve tehdit algılamalarında ilk sıraya her zaman sırasıyla Tayvan, Doğu
Türkistan, Tibet ve Nepal sorunları almaktadır. Bu bağlamda ŞİÖ
çerçevesinde Çin kendi lehinde önemli bir kamuoyu oluşturmuş ve ayrılıkçı

116 Agence France Press, “Rusya Ve Çin Orta Asya'da İstikrarsızlığı Önlemek İstiyorlar”, 2 HAZİRAN 2005.
117 HARADA, C., “Russia and North-East Asia”, Adelpi Paper, Cilt 310, 1997, s. 40.
118 ÇEÇEN, Anıl, “Yürmi Birinci Yüzyılda Çin” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.14.
yapılanmalarının cesaretini kıracak ölçüde yalnızlaştırmıştır. Rusya da
Çeçenistan konusunda benzer bir hareket alanına kavuşmuştur.
Çin, Rusya gibi Asya’yı petrolle besleyen bir ülkeyi NATO’nun
genişleme sürecinde kaybetmek yerine yanına alarak artan enerji ihtiyacını
karşılamada diğer petrol bağımlısı ülkelere karşı avantaj elde etmiştir.
Hindistan ile çok eskiye dayanan düşmanlığı bir kenara bırakmış ve
sorunlarını başını kendisinin çektiği ŞİÖ çerçevesinde ve ŞİÖ’nin kendisine
kattığı liderlik nosyonunu kullanarak çözebilme imkanı bulmuştur.

1990’ların ilk yarısında var olan uzun sınırların da etkisiyle Çin’in


özellikle Kazakistan ve Kırgızistan ile olan ticareti oldukça artmıştır. Çin’in
sadece Kazakistan’la olan ticaret hacmi 1996’da 500 milyar dolara ulaştı ve
bu ticaretin yüzde 90’ı Doğu Türkistan üzerinden gerçekleşmiştir.119 Doğu
Türkistan’ın Orta Asya ile olan toplam ticareti ise 1996’da 775 milyar dolar
olmuştur. O dönemde sadece Kazakistan ve Çin arasındaki ticaret,
Türkiye’nin tüm Orta Asya ile yaptığı ticaretten daha büyüktü.120 Çin artık
Asya ülkeleri ile ticaretinde sürdürülebilir bir ortamı da ŞİÖ ile yakalamış
durumdadır.

Çin’e sınır olan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve biraz


uzağındaki Özbekistan, Çin’in dış politikasında gerek güvenlik gerekse
ekonomik ilişkiler bağlamında önemlidir. Özellikle karayolu ve demiryolu
taşımacılığında doğudan batıya uzanan hatların bu ülkelerden geçmesi,
diğer ülkelerden edinilen hammadde ve enerjinin de Çin’e ulaşmasında yine
bu ülkelerin geçiş yolu olması, Çin açısından bölgenin önemini artıran
nedenlerdir. Çin’in batıya açılımında köprü işlevi gören tarihi ipek yolları,
halen Çin için önemini korumaktadır. Türkistan bölgesi zaten, Çin’e sınır
olması, yakınlığı ve stratejik yer altı zenginlikleri nedeniyle, Çin’in enerji ve
sanayi şirketleri için çok değerli bir coğrafyadır.121

119 RACZKA, Witt, “Xinjian and its Central Asian Borderlands”, Central Asian Survey, Cilt 17, Sayı 3, 1998, s. 394-5.
120 GLADNEY, Dru C., “Rumblings from the Uyghur”, Current History, Eylül 1997, s. 289.
121 KIRAÇ, Gürol, a.g.m., s.17.
Orta Asya, Çin için Batıya açılmanın stratejik olarak en kısa yoludur.
Bu durum; Çin’i bölgeye ekonomik ve siyasî olarak nüfuz etme, bölge
üzerinde ABD ve batı faaliyetlerini dengeleme ve kısıtlama konusunda teşvik
etmektedir. Bu kapsamda hem Rusya, hem de Çin; Orta Asya’ya nüfuz
edebilmek ve bu bölgenin başka güçlerin kontrolü altına girmesini
engelleyebilmek için ŞİÖ’yü bir araç olarak değerlendirmektedir.122

Bu değerli coğrafya için hesaplar yapmakta olan ABD’ye karşı Çin,


ŞİÖ’yü, NATO’nun bu yeni küresel konumuna karşı koyabilecek ya da en
azından dengede tutabilecek bir tampon örgüt olarak düşünmektedir. ÇHC
için ABD ve NATO ile doğrudan çatışmaya girmektense, Şanghay
yapılanmasını öne sürmek akıllıcadır. Üye ülkeler ŞİÖ’nün üçüncü bir güce
veya ülkeye karşı gelişmediğinin altını çizseler de, örgütün ABD’nin
bölgedeki hegemonyasını kırma ve NATO’ya alternatif bir örgüt olma
çabasında olduğu açık.123

ŞİÖ’ye giden süreçte sınır güvenliği konusunda istediğine ulaşan Çin,


kendisini Orta Asya Cumhuriyetlerine ‘komünist sistem içinde kalarak
ekonomik açıdan hızla kalkınan bir devlet modeli’ olarak sunmaya başladı.124
Bu sunumun hedef aldığı kitle daha çok kendi sınırları içerisinde bağımsızlık
talepleri olan bölgeler, özellikle Tayvan ve ABD’nin “Hür Dünya”
propagandası altındaki Türk Cumhuriyetleridir. ŞİÖ bu bağlamda Çin için çok
işlevsel bir örgüt olmuştur. Çin BM Güvenlik Konseyi Daimi üyesidir, fakat
BM’nin reorganizasyon sürecinde olması ve hala atıl bulunması nedeniyle
Çin dünya sahnesinde hak ettiği yeri ŞİÖ’den önce tam olarak alamamıştır.
Küresel ölçekli etkisi olan bir örgüt olması nedeniyle Çin kendisini hem de
hakim konumdayken ifade edebilmekte önemli bir zemin yakalamıştır.

ŞİÖ oluşum çalışmalarının sürdüğü dönemde Çin, gevşek bir nitelik


arz eden Şanghay Beşlisi’ni "normal" bir örgüte dönüştürme konusunda ısrar
etmiştir. ŞİÖ’deki ilk ve en önemli ortağı Rusya ise, başlangıçta Şanghay

122 YAZAR, Şengül “Şanghay İş Birliği Örgütü ve Bölgeye Etkisi”, MGA 58’inci Dönem Müdavimi, İnceleme, TSK Intranet Portalı.
123 KAMALOV, İlyas, “Şangay Ekseni, NATO’yu Dengelyebilir mi?”, Stratejik Analiz, Ocak 2006,sayı:69,s.13.
124 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, a.g.m., s.176.
Beşlisi konusunda biraz daha tetikte olmuş, onu güçlü bir uluslararası örgüte
dönüştürmek için herhangi bir sebep görmemiştir. Rusya Şanghay Beşlisi’ni,
aktif bölgesel manevralarda kullanılacak bir araçtan daha çok, üye ülkeler
arasında (Özellikle küçük Orta Asya devletleri ve Çin arasında) bir çatışma
önleme aracı olarak görmüştür.

Nihayetinde, 2001 baharında Rusya, iş birliğinin seviyesinin


artırılmasını kabul etmiştir. Bunda, batılı güçlerin 1990’lı yıllarda Balkanlarda
gerçekleştirdikleri eylemlerden Rusya’nın hoşnut olmamasının da etkisi
olmuştur. Bir anlamda Rusya, Pekin’le geliştirilen ilişkilerin Batı ve özellikle
Amerika için bir mesaj olacağını düşünmüştür.125

Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası yeni bağımsız cumhuriyetlerin


kurulmasından on yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen ne Rusya ne de
bu cumhuriyetler içerideki ve dışarıdaki sorunlarının üstesinden gelemediler.
Halihazırda etnik sorunlar, etnik ve dini gruplarla çatışmalar, NATO'nun artan
nüfuzu, Hazar Denizi'nin yasal statüsü konusundaki çıkmaz, toprak ve deniz
ihtilafları, uyuşturucu madde üretimi ve dağıtımının artması, fakirlik ve
işsizliğin artması, sağlık düzenin olmaması, 11 Eylül olaylarından sonra
ABD'nin güvenlik beklentileri ve her şeyden daha önemlisi Amerikalı veya
Avrupalı örgütler ve grupların casusluk ve istihbarat çalışmaları, Rusya ve
yeni kurulan cumhuriyetlerin karşılaştığı sorunlardır ve hala bu sorunların
üstesinden gelecek formülü henüz bulamamışlardır. Yoksulluk, işsizlik,
toprak ve su ihtilafları gibi krizlerin bazıları ulusal sorunlardır. NATO'nun
genişlemesi, Batılı mihverlerin Hazar petrolü ve doğalgazına el atmaları gibi
diğer krizler ise dış kaynaklıdır.126

Çin Rusya’ya, BDT’yle ulaşamadığı bölgesel etkinliğe bu örgütle (ŞİÖ)


ulaşmak fırsatını vermiştir. Çin, Rusya’yı, bölgesel krizlere AGİT (Avrupa
Güvenlik İş Birliği Teşkilâtı) gibi bir örgütün müdahale etmesindense bu
ülkelerin kurduğu uluslararası bir örgütün müdahale etmesini kabul

125 YAZAR, Şengül, “Şanghay İş Birliği Örgütü ve Bölgeye Etkisi”, MGA 58’inci Dönem Müdavimi, İnceleme, TSK Intranet Portalı.
126 Cumhuri İslami Gazetesi “Orta Asya... ABD’nin Şeytanca Nüfuzuyla Mücadele”, 5 Temmuz 2005.
ettirmiştir. ŞİÖ’nün şu an için böyle bir görevi olmasa da orta vadede daha
etkin bir rol üstlenmesi muhtemeldir.127

Orta Asya’nın küçük/kilit oyuncularının ŞİÖ’den beklentileri de birliğin


oluşmasında önemli bir katkı yapmıştır: 128
• Terörizm ve İslâmî köktenciliğin yükselişini önleme,
• Sınır çatışmalarını çözüme kavuşturma,
• Ülkelerinde istikrarı sağlama ve muhalif grupların ortaya çıkmasını engelleme,
• Çin ve Rusya’nın sağladığı ekonomik fırsatları değerlendirme ve
• Çin ve Rusya’yı birbirine karşı dengeleme gibi nedenlerden dolayı ŞİÖ’ye
katılmışlardır.

2.2.1.1. ABD’nin Orta Asya’da ki Etkisine Çin ŞİÖ ile cevap


Veriyor.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Direktörü George


Kennan’ın dışişleri bakanı George Marshall’a sunmak üzere hazırladığı 24
şubat 1948 tarihli “ABD dış politikasında güncel sürecin değerlendirilmesi”
adlı raporda ABD’nin dünya zenginliğinin %50’sini elinde bulundurduğunu
hatırlatarak bundan dolayı ABD’ye karşı bir tepkiye yol açmasının
engellenmesinin gereği vurgulanmaktaydı.129 Kennan’ın bildiği bir şey vardı,
her tez kendi antitezini de yaratmaktaydı.

Asya-Pasifik bölgesi 21. yüzyılda küresel barışın ve gelişmenin


sağlanmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle 11 Eylül sonrası
ABD’nin bölgeye girmesi ve Orta Asya’da son dönemde meydana gelen
gelişmeler hem Çin'in, hem de Rusya’nın bölgedeki çıkarlarını olumsuz
etkilemektedir. Bölgede varolan ABD etkisine karşılık olarak bu iki ülke iş
127 ADIBELLİ, Barış a.g.m., S.227.
128 KÜLEBİ, Ali, “ŞİÖ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:74, s.17.
129 GÜRSES, Emin “NATO ve Genişletilmiş (Büyük) Ortadoğu Projesi: Hattı Savunmadan Sathı Savunmaya”, Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi,
2004, sayı:11,s.75.
birliği yaparak Orta Asya ülkeleri ile ekonomik ve güvenlik alanında sıkı
bağlar kurmayı amaçlamaktadır.130 Külebi bu süreci makalesinde şu şekilde
vurguluyor: Avrasya’da ABD’nin demokrasi ihraç faaliyetlerine ve askeri
varlığına bölge devletlerinin tepkisi gittikçe artıyor. Bir ay önce yapılan
Rusya-Çin-Hindistan zirvesinin sonuç bildirisi, 1 Temmuz 2005 tarihinde
Rusya ve Çin arasında imzalanan 21. Yüzyılda Dünya Düzeni Deklarasyonu
ve nihayet 5 Temmuz 2005 tarihinde yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)
zirvesinde imzalanan deklarasyon Avrasya ülkelerinin, bölgelerinde başka
egemen güç istemediklerinin açık beyanlarıyla doludur.131

ABD Başkanı Bush’un, terörle mücadelede doğrultusundaki önlem ve


ülke işgalleri için, dünya devletlerine “ya bizdensiniz, yada düşmanımızsınız”
sözü, bu anlayışın doğal bir uzantısıdır.132 ABD liderleri Roma
İmparatorluğu’ndan beri geçerli olan, “si vis pacem, para bellum” yani “barış
istiyorsanız, savaşa hazır olun” anlayışını içselleştirmiştir.133 Bu da Asya’nın
iki devi Çin ve Rusya’yı oldukça kızdırmaktadır. Rusya ve Çin ortaklaşa
yaptıkları açıklamalarda, Şanghay’ın siyasi-ekonomik dengenin ve
uluslararası adil düzenin tespitinde önemli bir faktör haline geldiğini belirttiler.
ABD'nin hegemonyası karşısında bir denge olarak gündeme gelen Şanghay
İşbirliği Örgütü üyeleri, Orta Asya'da ABD varlığının yoğunlaşmasından
duydukları memnuniyetsizliği dile getirdiler.134

Afganistan operasyonunun ardından gerçekleşen Irak müdahalesi,


ABD’nin askeri olarak Orta Asya’ya yerleşmekle kalmayıp bu bölgeyi
kendisine göre şekillendirmeye çalışması, yürüttüğü demokrasi ihraç etme
çalışmalarının istikrarsızlaştırıcı niteliği bölge ülkelerini tedirgin etmektedir.135

Moskova ve Pekin, Avrasya’nın güvenliği ve Hazar’a ilişkin


endişelerini giderme konusundaki girişimlerine, dünyada “ABD” sıkıntısı

130 DEĞİRMEN, Burcu “Orta Asya’da Güç Mücadelesi: ABD’ye Karşı Şanghay İşbirliği Örgütü”, ASAM – Makale, 9 Temmuz 2005.
131 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.16.
132 KÜLEBİ, Ali, “BOP ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:64, s.14.
133 KÜLEBİ, Ali, “BOP ”, a.g.e. , s.14.

134 Cumhuri İslami Gazetesi “Orta Asya... ABD’nin Şeytanca Nüfuzuyla Mücadele”, 5 Temmuz 2005.
135 KÜLEBİ, Ali a.g.m., s.15.
yaşayan diğer devletlerin katılma istemleri, geleceğe yönelik duyulan
endişeyle temellenebilir. Ülkelerin birbirlerine karşı bakış açısı bilinse de
bunun bir örgüt bünyesinde bir araya getirilmesi bu örgüt dışında kalan
ülkelerin de çıkarına olacak bir yapılanmadır. Kısaca, çok kutuplu bir
uluslararası yapının hayata geçirilebilmesi önümüzdeki dönemde yaşanacak
çoğu sıkıntının başlamadan sonuçlanmasına imkan sağlayabilir. Çin
önderliğinde faaliyet gösteren ŞİÖ şu an bu konsepte yönelik en ciddi
oluşumlardan ve gelecekteki seçeneklerdendir. Bu birlikteliğin elinde
ekonomi, uzay çalışmaları, askeri teknoloji, insan kaynakları, enerji hatları,
jeopolitik konum ve diğer birçok alandaki potansiyel güç, genişleme süreci
yaşanırsa daha muazzam bir güce dönüşebilir. Örneğin Hindistan’ın,
Pakistan’ın veya İran’ın bu örgüte katılmadaki istekleri, değerlendirilirse, o
zaman, şımarık ve hovarda bir dış politika anlayışına sahip ABD kendine
çeki düzen vermeye mecbur kalabilir.136

Hedeflerinden biri Orta Asya'da köktendincilikle mücadele olan söz


konusu grup, uluslararası kuruluşlara üye tüm ülkelerden, uluslararası
sorunlara egemen olma ve bunları tekellerine alma çabalarından
vazgeçmelerini istedi. Yorumculara göre bölgede rejim değişikliği sürecinin
taraftarı sayılan ve iki askeri hava üssüne sahip olan Washington'un dış
politikasına gizli bir darbedir.Son bir iki yıl içinde Ukrayna, Kırgızistan ve
Gürcistan'daki huzursuzluklarda ABD'nin gizli veya açık müdahalelerinin
etkileri ortadadır ve iç huzursuzluklarla karşılaşan her ülke, bu olaylarda
hemen yabancı müdahalecilerin parmağını aramaktadır.137

ABD’nin sahne alması ile bir araya gelen ŞİÖ ülkeleri, bölgede ABD
varlığından önemli ölçüde etkilenmişlerdir. ŞİÖ dahi bu süreçte sıkıntılı
dönemler geçirmektedir ve geçirecektir. Bölgedeki ABD varlığı bunu garanti
eder şekilde önemini korumaktadır. Fakat Örgüt Çin önderliğinde bu süreci
aşacak sinyaller vermektedir. Bu sinyalleri görmek için son ŞİÖ zirvesi
sonucundaki liderlerin bu çalışmada da yer verilen söylemlerine ya da
batılıların yaklaşımlarına bakmak yeterli olacaktır. Son zamanlarda ABD ile

136 KIRAÇ, Gürol a.g.m., s.12-13.


137 Cumhuri İslami Gazetesi “Orta Asya... ABD’nin Şeytanca Nüfuzuyla Mücadele”, 5 Temmuz 2005.
Avrupa Şanghay İşbirliği Örgütü’nün her geçen gün işlevselliğini
arttırmasından rahatsız olduklarını dile getiriyorlar. Batı kamuoyu, “Acaba
NATO’ya alternatif bir güç mü ortaya çıktı?” ve “ABD’nin bölge üzerindeki
hegemonyası sona mı eriyor?” şeklindeki sorulara cevap aramaya
başladı.138

11 Eylül’den sonra ABD’nin stratejik olarak Orta Asya’ya dönmesi ile


birlikte ŞİÖ büyük bir darbe yemiştir. Ne Çin ne Rusya de ABD’nin bölgedeki
varlığına karşı etkili bir strateji oluşturabilmişlerdir. Ancak yine de Çin ve
Rusya’nın ŞİÖ’nün kurumsallaşması yönünde attığı adımlar tek kutuplu bir
dünyadan çok kutupluluğa geçişte önemli bir etki yaratacaktır.139

11 Eylül sonrası BM, NATO ve G-8 gibi örgütlerin de bölünmüşlük ve


çaresizlik içine düştükleri göz önünde bulundurulursa, ŞİÖ’nün içinde
bulunduğu zor durum çok abartılmamalıdır. ŞİÖ’nün kendi iç etkinliğindeki
verimsizlik ve hareketsizlik gibi bünyesel sorunların aşılması halinde,
teşkilatın yoluna devam edeceği görülmektedir. Özellikle Çin ve Rusya
arasıda ortak çıkarlara dayalı uyum ve işbirliği devam ettiği sürece, ŞİÖ’de
varlığını koruyup geliştirecektir.140

Rusya ile Çin’in yakınlaşması, ŞİÖ’ nün NATO’ ya rakip bir güvenlik
bloğu olmasını sağlamıştır. Tek sorun siyaset, ekonomi ve güvenlik
alanındaki karşılıklı güven eksikliğidir. Bölgesel güvenlik ittifakının zemini
hazırdır. 141 Rusya ile Çin arasındaki yakınlaşmanın yakın gelecekte de diğer
Asya ülkelerini peşinden sürüklemesi beklenmektedir. Bu bağlamda ŞİÖ’
nün de gelecekte ABD ve AB gibi güçlü küresel aktörlerden biri olması
beklenmektedir. Bugün dahi Çin ekonomisiyle ve enerji tüketimiyle, Rusya
da enerji alanında yaptığı yatırımlar tek başlarına bile bu ülkelerin güçlerini
ortaya koymaktadır.142

138 KAMALOV, İlyas, “Şangay Ekseni, NATO’yu Dengelyebilir mi?”, Stratejik Analiz, Ocak 2006,sayı:69,s.12.
139 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, “a.g.m., s.196.
140 ÇOLAKOĞLU, Selçuk, a.g.m., s.197.
141 EKREM, Nuraniye Hidayet a.g.m. s. 10-11.
142 “Rus-Çin Askeri Yakınlaşması Ve Rusya’nın Türkiye’ye Teklifi”, TASAM – Makale, 6 Ekim 2005.
Orta Asya ülkelerinin NATO Barış Ortaklığına dâhil olmaları ve ortak
askerî harekâtları ÇHC’yi rahatsız etmiştir. RF de benzer şekilde Amerikan -
Japon güvenlik plânları hakkında eleştirilerini artırmıştır. RF, “Kısa Menzilli
Antibalistik Füze Sistemi Projesi”ni stratejik silâhların azaltılması sürecine
zarar verecek ve mevcut güçler dengesini bozacak bir gelişme olarak
değerlendirmiştir. ÇHC ve RF, Amerikan hâkimiyetini dengelemek için
birbirlerine daha fazla yaklaşmaktan başka seçenekleri olmadığını ifade
etmektedir. Tecrübeli bir Rus diplomat olan Yuli Vorontsov, “NATO artık
küresel bir organizasyon oluyor. Bu yüzden, diğer ülkelerin müttefikimiz
olmasını sağlamamız gerekiyor” demiştir. RF ve ÇHC’in BM’nin karar
mekanizmasının içinde olması, örgütü uluslararası alanda da üstün
kılmaktadır. ABD’ye karşı yükselen muhalefet, müttefik bulma konusunda
RF’ye ve ÇHC’ye kolaylık sağlamaktadır.143

2.2.1.2. Şanghay İşbirliğinin Oluşum Sürecinde ‘Terör’e Karşı


Bloklaşmanın Etkisi

Terör kavramı dünyada tartışmaya açıktır. Terör öyle soyut bir


kavramdı ki; bazı ülkelere göre bağımsızlık savaşı veren unsurlar, kimi
ülkelere göre terörist olarak nitelendirildi. Böylelikle kavramın içi boşaldı ve
kullananın elinde gerçekleri örtbas etmeye yarayan bir metoda dönüştü. ŞİÖ
ülkeleri bu kavramın elastikiyetini görüp terör unsurları ile mücadelenin
birleştiriciliğinin farkına vardılar. ABD’nin Soğuk Savaş sonrası kendi elleriyle
yarattığı terör unsurlarını daha sonra nüfuz etmek istediği bölgelerde nasıl
kullandığını tespit ettiler.

Afganistan'daki operasyonların katılımcısı olan ABD ve müttefiklerinin,


Kırgızistan ve Özbekistan'daki hava üslerini terör mefhumu sayesinde

143 KARACA, Kutay a.g.m., S.215.


kullandıklarını hatırlatmakta yarar vardır. Terör tehlikesinin sürmesi veya
ortadan kalkması da kavramın kendisi kadar diplomasi de işe yaramıştır:

Özbek hava üssü "Karşi-Hanabad" konusunda Taşkent, ABD


birliklerinin ülkeyi terk etmelerinin iyi olacağı yönünde bu yılın haziran ayında
Amerikan komutasını uyarmıştı. Şanghay İşbirliği Örgütü deklarasyonunda,
"Uluslararası koalisyonun Afganistan'da teröre karşı yürüttüğü çabaları
desteklemiştik ve desteklemeye devam edeceğiz. Bugün Afganistan'da iç
siyasi durumun istikrarlılaştırılması yönündeki olumlu gelişmeyi takdir
ediyoruz. Şanghay İşbirliği Örgütü'nün bazı üye ülkeleri, terör karşıtı
koalisyonun çıkarları doğrultusunda koalisyon katılımcılarının askeri
birliklerinin geçici bir süre için konuşlandırılması ve terör karşıtı
operasyonlarda kullanılmak üzere topraklarını ve hava sahalarını açmıştı.
Afganistan'da yürütülen terör karşıtı operasyonun aktif askeri aşamasının
tamamlandığını hesaba katarak Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi ülkeler,
koalisyon katılımcılarından bahsi geçen geçici sürenin ne zaman sona
ereceğini net bir şekilde belirlemeleri gerektiğini düşünüyorlar" deniliyor.144
İzvestia'nın Rus heyetindeki kaynakları, "Bilmiyoruz. Transit ulaşımın145
kesilmesi söz konusu değil, fakat onlar bölgede daha ne kadar kalmak
istediklerini -bir yıl mı, bir buçuk yıl mı, yoksa daha fazla mı- söylemeliler"
dediler. Diplomatik dilden normal dile çevrilirse bu talep, "evinize dönün"
anlamına gelmektedir.146 Çeviriye göre; ŞİÖ'nün bölgedeki başka ülkelerin
askeri varlıklarından kurtulmak istediği süre, bir veya bir buçuk yıldır.

Öteden beri, bölgede yerleşik olan kökten dinci örgütler, ABD’nin de


baskısıyla Avrasya coğrafyasına geçiş yaptılar. Yeni adres, kuşkusuz,
Taliban’ın kontrolü altında olan Afganistan’dı. hedefleri, Orta Asya’da bir
İslâm devleti kurmak olan bu grupların ilk etkisi, 1992 yılında Tacikistan’daki
iç savaşta görüldü. Dağıstan ve Çeçenistan sorunlarını bir türlü
halledemeyen RF, tek başına bölgede baskın güç olamayacağının farkına

144 Centran Orta Asya Haber Ajansı, “Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi”, 5 Temmuz 2005.
145 Transit ulaşımla kastedilen, Afganistan'a gönderilen NATO'ya ait yüklerin Rusya üzerinden geçirilmesidir. Bu konuda Rusya ile NATO üyesi bazı
ülkeler arasında anlaşmalar imzalanmıştır.
146 GRIGORYEVA, Yekaterina “Şanghay İşbirliği Örgütü Bölgede Başka Ülkelerin Askeri Üslerinin Bulunmasına Karşı”, Izvestia Gazetesi, 6 Temmuz
2005.
varmıştır. Afganistan’da eğitim gören militanlar, Fergana vadisine geçerek
burada kamplar kurup eylemlere girişmekteydiler. Asya’nın Bekaa vadisi de
denilen bu vadi; Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın ortasında yer
almaktadır. Bir dönem ABD desteğinde SSCB’ye karşı cihat eden
mücahitler, Körfez Savaşı’yla birlikte Usame bin Lâdin’in kurduğu El-Kaide
örgütü ile “küresel cihat” sloganı altında Avrasya’da ABD ve müttefiklerine
karşı savaşarak güvenlik ve istikrarı tehdit etmektedirler. Silâh ve uyuşturucu
kaçakçılığı, bu grupların ana para kaynağıdır. ÇHC, Rus - Çeçen sorununu
yakından izlemektedir. Fergana vadisinde konuşlanmış olan ayrılıkçı
Uygurlar, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele etmektedirler. Hiç
şüphe yok ki bu mücadelede köktenci İslâmî gruplar önemli rol
oynamaktadırlar.147 İki kutuplu sistemin ortadan kalkmasıyla birlikte,
geleneksel tehditlerde de bir dönüşüm yaşanmaya başladı. “Asimetrik tehdit”
olarak adlandırılan geleneksel olmayan yeni tehditler ortaya çıktı. Bu
tehditler; etnik ayrımcılık, terorizm, yerel çatışmalar, silâh ve uyuşturucu
kaçakçılığı gibi unsurlardan oluşmaktadır.

Şanghay yapılanmasının bölgesel güvenlik açısından işleyişini


anlamak için, yeni gerçekçi değerler dizisinden bakılması gerekmektedir.
Terorizmin, uyuşturucu kaçakçılığının, ayrılıkçı hareketlerin ve kökten dinci
akımların nedeni gerçekçi bakış açısına göre, sistemin anarşik durumundan
kaynaklanmaktadır. Gerçekçilere göre, devletin çıkar sıralamasında ilk sırayı
ulusal güvenlik işgal etmektedir. Dolayısıyla, devlet bu çıkarları korumak
zorundadır. Yeni gerçekçi açıdan bakıldığında, devletlerin sorunlarını
çözmek için bölgesel ve alt bölgesel iş birlikleri oluşturmaları modern
güvenlik yönetiminin bir gereğidir.148

Doğu Türkistan’daki gelişmelerden rahatsız olan Çin’in ve suç


örgütlerine karşı operasyonları bahane ederek, aşırı sertliklere
girişmesindeki artış dünyada gelişen teröre karşı birliktelik duygusunun
istismarını da akla getirmektedir. Şanghay Beşlisi çerçevesinde, bağımsızlık
hareketlerine, terörizme, kökten dinciliğe, silah ve uyuşturucu kaçakçılığına

147 ADIBELLİ, Barış, “a.g.m., S.224.


148 ADIBELLİ, Barış a.g.m., S.224.
karşı savaşı, özellikle Rusya’yı da yanına almış olarak yürütmeyi Orta Asya
politikası haline getirmiş olan Çin’in şimdilik bölgedeki çıkarlarını bu siyasal
yaklaşımla koruduğunu söyleyebiliriz.149

Moskova – Pekin hattında 1990’lardan başlayarak yaşanan iyileşme


dönemi, 1996 yılında Şanghay Beşlisi’nin oluşmasıyla pekişmiştir. Ancak, bir
milat olarak kabul edilen 11 Eylül terör saldırıları ve sonrasında davetsiz
misafir ABD’nin Afganistan merkezli olarak Türkistan coğrafyasında askeri
üsler edinmek suretiyle yerleşmesi, Moskova ve Pekin’in beklemedikleri bir
gelişme olarak karşılarına çıkmıştır. Çin ve Rusya, kendi güvenlik
stratejilerini devreye sokarak, küresel ve bölgesel manada ABD tarafına
kayan dengeyi yeniden kurmaya çalışmışlardır. “Terörle mücadele”
argümanının “Bush tarafından ne denli etkin kullanıldığını farkına varan
Moskova, 2002 yılında Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü (KGAÖ)
kurmuş150 ve ardından yakın çevresindeki Türkistan bölgesiyle olan güvenlik
ilişkilerini bu zemine oturtarak 2003 yılında Kırgızistan’da ve 2004 yılında da
Tacikistan’da askeri üsler edinmiştir. Bunun yanı sıra ŞİÖ üye devletlerinin
Haziran 2002’de imzaladıkları deklarasyonda da “uluslararası terör, etnik
ayrımcılık ve radikal dinci gruplarla” mücadele etme kararı alınmıştır. ŞİÖ,
terörle mücadeleyi hedef olarak belirleyen ilk uluslar arası örgüttür. ŞİÖ
bünyesinde, 6-12 Ağustos 2003 tarihlerinde ilk askeri tatbikat
gerçekleştirilmiş ve üye ülkeler ordularının eşgüdümü konusunda önemli bir
adım atılmıştır.151

ŞİÖ, aynı zamanda bölgede yayılan dinî tutuculukla mücadelede -en


azından bu tutuculuğun yayılmasındaki cesaretin kırılmasında- bölge
ülkelerinin en büyük dayanak noktası hâline gelmiştir. Soğuk savaş
sonrasında aşırı İslâmcılar, günbegün daha da saldırgan tavırlar sergilemeye
başlamışlar, Orta Asya’daki Müslüman nüfus üzerinde gittikçe artan bir baskı
oluşturmuşlardır. Bütün ŞİÖ’ye dâhil ülkeler bu gelişmelerden

149 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.12.


150 Rusya’nın yeni Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne ilişkin düzenlemeler 2003 Mayısında yürürlüğe girmiştir. Bu tarih ŞİÖ’nün Şartı’nın
yayınlanmasından iki ay öncesine denk gelmektedir (Temmuz 2003). Bu durum ise, Rusya ve 5 Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi ülkenin askerî
konularda ŞİÖ’den bir adım önde oldukları anlamına gelmektedir. Çin bu durumdan rahatsız olmuştur. Ancak Çin’in Rusya ile stratejik iş birliği teşkil etme
amacı, Çin’i Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ile ŞİÖ arasındaki rekabetten duyduğu rahatsızlığı dile getirmekten alı koymaktadır.
151 KIRAÇ, Gürol, a.g.m., s.12-13.
etkilenmişlerdir. Aşırı İslâmcıların baskılarını artırması, bölge ülkelerinin
rejimleri için ciddî bir meydan okuma ve tehdit unsuru olmuştur. Aşırı
İslâmcıların merkezi durumundaki Afganistan’a yakın olması Tacikistan’ı sivil
çatışma ve savaşın içine sokmuştur. ÇHC’nin de içinde bulunduğu ülkeler,
bu aşırılıktan paylarına düşeni almıştır. Dinî aşırılıkla savaş, Orta Asya
ülkeleri için en önemli sorunlardan biri olmuştur. Örgütün en dikkat çekici
yanı, bütün devletlerin birbirlerine destek vererek güçlerini ortaklaşa bir
savaş için koordine etmeleri ile ortaya çıkmaktadır. ŞİÖ zirvelerinden çıkan
çeşitli bildirilerde, örgüt üyesi ülkelerin uluslararası dinî aşırılıkla mücadelede
kararlı ve azimli oldukları açıklanmıştır. Kırgızistan Devlet Başkan Vekili
Kurmanbek Bakiyev, 26 Mayıs 2005 tarihinde Rus Kommersant gazetesinde
yayınlanan röportajda, “gerekirse, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ve
Şanghay İşbirliği Örgütü çerçevesinde Oş’ta bir askeri üssün
kurulabileceğini” belirtmiştir. Bu da terörizm olgusunun ŞİÖ adına üsler
açılabilmesine olanak vermesi açısından önemlidir. Üyelerin aşırı dinî
örgütlere karşı beraber yaptıkları askerî tatbikatlar bu kararlılığın bir
göstergesidir. ŞİÖ’nün bu tür güç gösterileri, aşırı İslâmcıların büyümeye
yönelik faaliyetlerinin engellenmesinde ve üye ülkelerin çıkarlarının
korunmasında çok faydalı olmuştur.152 ŞİÖ’nün temel kuruluş parametrelerini
hatırlarsak bunlar; ayrılıkçılık, aşırılık ve köktendincilik ile mücadele olarak
sayılabilir. Özellikle, köktendincilik doğrudan radikal İslamcı gruplara işaret
ettiği için Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu bu coğrafya için istenmeyen
bazı olumsuz sonuçlar da doğurabilmektedir. ABD’nin 11 Eylülden sonra
düştüğü duruma düşmemek için ŞİÖ’nün esas mücadelesinin İslam ile
olmadığı mesajını verebilmek gayesiyle İslam’ın farklı iki yorumunu
benimsemiş iki Müslüman bölge ülkesi de ŞİÖ’nün bünyesine alınmıştır.
Pakistan aracılığıyla, bu radikal İslamcı grupların kontrolü
amaçlanmaktadır.153

152 KARACA, Kutay,a.g.m., S.210.


153 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.16.
2.3. Çin’in Bölgedeki Aktörlerle İlişkileri

2.3.1. Çin – Rusya İlişkileri

Tacikistan iç savaşının Rusya’nın müdahalesiyle sona ermesi,


Rusya’nın bölgede güç kullanarak istikrar sağlamaya hazır olduğunu
göstermiştir. Kazakistan ile dünyanın en uzun kara sınırına ve üstelik hiç
doğal engele sahip olmayan bir sınıra sahip olan Rusya, bölgeden algıladığı
İslami hareketler, uyuşturucu trafiği, göçmen akımı gibi tehditleri bu sınıra
varmadan bertaraf etme stratejisini gütmektedir. Taliban yönetiminin Orta
Asya yönetimlerini devirmeye hazırlanan radikal hareketleri beslemesi,
ayrıca Çeçenistan bağımsızlık hareketine sahip çıkması ve Rusya içindeki
Müslümanlarla işbirliği yapması ihtimali Rusya’yı son derece tedirgin
ediyordu. Hatta 11 Eylül’den önce Rusya, Afganistan’daki kamplara
Rusya’nın önleyici vuruşlar yapabileceğini bile açıklamıştı. Ne var ki ordusu
zayıf durumda olan Rusya’nın bütün savaşabilir birliklerinin Çeçenistan’da
savaştığı bir dönemde Taliban yönetimiyle başa çıkabilecek gücü
bulunmuyordu. Afganistan’dan algılanan bu tehdidin bertaraf edilmesi için
Rusya, Afganistan operasyonunda ABD ile işbirliği yapmış ve ABD’nin
bölgeye yerleşmesine razı olmuştur.154 Rusya’nın bölgede eğilimini şu
şekilde Karaşin’in sözleri özetlemektedir. Dışişleri Bakan Yardımcısı Grigori
Karasin’in Şubat 2000’de belirttiği gibi, Rus dış politikasının Uzakdoğu’daki
temel üç hedefi istikrar, sınır güvenliği ve işbirliğidir.155

154 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.17.


155 JOO, Seung-Ho “Moskova ve Pyongyang Arasında Yeni Ortaklık Arayışı”, Comparative Strategy, Cilt 20, s. 479.
Rusya’nın yakın çevresine ilişkin dış politikası kısaca şöyle
sınırlanabilir:
1. İkili ilişkiler çerçevesinde, SSCB döneminden kalma askeri, kültürel,
ekonomik ve siyasi araçlarını güncelleştirmek ve ileride kullanabilecek durum
için yeni araçlar kazanmak.156
2. SSCB ve Yeltsin döneminden kalma kötü imajı ortadan kaldırmak
3. Bölgede bulunan Bağımsız Devletler Topluluğu, Ortak Ekonomik
Alan, kolektif Güvenlik Anlaşması ve Orta Asya Ekonomik Birliği gibi örgütleri
işlevsel hale getirmek ve bu amaçla sürekli toplantılar düzenlemek.
4. Yakın çevrede yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde Rusya’nın
bölgede çıkarlarını koruyan adayları desteklemek.157

ABD’nin Afganistan operasyonu sonrası Orta Asya’daki değişim


projesini tamamlamadan Irak’a geçmesi, Çin ve Rusya’nın bölgede tekrar
güç kazanmasına fırsat tanımış. Nitekim Kırgızistan ve Özbekistan’da
meydana gelen ayaklanmalar ve ABD’nin insan hakları ile
demokratikleştirme politikası, söz konusu iki ülkeyi yakınlaştırarak ŞİÖ’ yü
güçlendirmiştir. Christian Science Monitör’de yer alan bir yoruma göre, ŞİÖ’
nün hızlı büyümesinin sebebi Orta Asya’nın güvenlik koşulları ve Moskova
ile Pekin’in ABD’nin bölgedeki etkisini uzaklaştırma arzusuyla ilgilidir.158

Rusya, Batı'nın dünyada tek başına hüküm sürmesine karşı çıkmak


için kendisine müttefik aramaya başladı dersek yanılmış olmayız. Rus
toplumunda sık sık dile getirilen Moskova ve Pekin’in bir araya getirilmesi
girişimleri bu hedefe yöneliktir.159 İki ülkenin çok kutuplu dünya görüşünde
birleşmeleri veya diğer ifadeyle ABD küresel hakimiyet stratejisine karşıtlık,
aralarındaki ilişkilere ivme kazandıran en önemli etken olmuştur. 1997’de
Rusya ve Çin arasında imzalanan Çok Kutuplu Dünya Ve Yeni Dünya
Düzeninin Oluşmasına Dair Çin-Rus Ortak Bildirisi’nin ardından geçen yıllar

156 Rusya’nın Gümrü’de bulunan 102. Askeri Üssü ile ayrılıkçı Abhazya bölgesinde askeri üssü ve Güney Osetya içinde ise barışı koruma adı altında
askerleri bulunmaktadır. Tiflis’te bulunan Rus Askeri Üsleri konusunda ise bu üslerin “terörle savaş merkezi” haline dönüştürülerek çözülmesi teklifi
taraflarca olumlu karşılanmıştır. Cavid VELİEV “Rus Dış Politikasında Yakın Çevre” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 27, s.14.
157 VELİEV,Cavid, a.g.m., s.15.
158 EKREM, Nuraniye Hidayet, a.g.m., s. 10-11.
159 ÖSTEMİRULI, Şadiyar “Yarınlardan Neler Bekliyoruz... Cıa Hakkımızda Ne Diyor.,Türkiye Şangay İşbirliği Örgütü'ne Üye Olur Mu?” Jas Alaş
Gazetesi, 18 Ocak 2005
içerisinde iki ülke değişik platformlarda çok kutupluluğu dile getirmişler ve
getirmeye devam etmektedir.160

Çin ile Rusya arasındaki stratejik iş birliği mekanizması Şubat 2005 te


hayata geçirilmişti. AB’nin doğuya genişlemesi ve renkli devrimin patlak
vermesi ile stratejik çevresi giderek güvensiz hale gelen Rusya, bölgenin
güvenli ve istikrarı için Çin ile iş birliğini ilerletmektedir. Çin açısından
bölgenin güvenliği ile enerji elde etmek için uygun fırsat yaratılmış olacaktır.
161
Ekonomik anlamda da tarafların birbirilerine ihtiyaçları büyüktür. 1999
tarihinde 5,72 milyar dolar olan Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacmi
2003’te 15,76 milyar dolara ulaşmıştır.162

Çin için Rusya, kendi hafif sanayi mallarının pazarlarından birisiyken,


Çin, esas olarak askeri potansiyelini geliştirmek ve enerjiye aç ekonomisine
enerji sağlamak için Rusya’ya ihtiyaç duymaktadır. Yanı başında gelişen bir
gücü kendi elleriyle silahlandıran ve ekonomisine yakıt sağlayan Rusya’nın,
ileride Çin’in sadece küçük ortağı olabileceği yorumu sık sık yapılırken, bu
durumun zaman içerisinde Rusya’nın Batı’ya yönelmesini sağlayıp
sağlamayacağı tartışma konusudur.163

Bunlar olurken iki ülke arasında her alanda işbirliği arayışları devam
etmektedir. 14 Ekim 2004 tarihinde Putin’in üç günlük Çin ziyareti sırasında
taraflar 2005-2008 yılları için ortak hareket planını görüşmüşler ve bu da
akıllara “acaba Batı’ya karşı bir bloklaşma mı kuruluyor?” sorusunu
getirmiştir.164

Rusya ve Çin dışişleri bakanları 2 Haziran 2005’te Vladivostok'da,


Orta Asya güvenliği ve bölge ülkeleri arasındaki ekonomik, siyasi işbirliği
hakkında uzun bir görüşmede bulundular. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei
Lavrov, basına yaptığı açıklamada "Rusya ile Çin arasındaki ilişkiler,

160 SOMUNCUOĞLU, Anar, “Fırsat mı Tehdit mi”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 58, s.9-10.
161 EKREM, Nuraniye Hidayet, “Şanghay Güç Kazanıyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 72, s. 10-11.
162 KAMALOV, İlyas, “Rusya Federasyonu’nun Sınır Sorunları”, Stratejik Analiz, Ocak 2006,sayı:69,s.88.
163 SOMUNCUOĞLU, Anar, a.g.m. s.9-10.
164 KAMALOV, İlyas a.g.e. , s.88.
ekonomi, ulaşım, enerji, yüksek teknoloji, bilim, kültür ve eğitim gibi alanlarda
her iki ülke içinde artan bir önem teşkil ediyor" şeklinde konuşmaktadır.165

Rusya’nın Çin’e silah ve askeri teknoloji satması ve enerji alanında


işbirliği geliştirmesi, Rusya’nın sadece ekonomik sebeplerle hareket
etmediği, ABD’nin karşısına çıkabilecek bir gücün yükselmesine katkıda
bulunmaya çalıştığı yönündeki yorumlara yol açmaktadır.166 Rusya’nın gücü
ve Çin’in bu güce erişebilirliği açısından kısaca silah sanayisine bir göz
atmakta yarar vardır: 1990’ların her iki yarısında Rus Savunma Sanayi’ni
ayakta tutan iki unsur dikkati çekmektedir. Birincisi dünyaya yayılmış olan
Sovyet silahlarının ağırlıklı olarak parça ihtiyacından kaynaklanan gelirlerin
toplanmasıdır. Eski olduğu halde dünyada 10.000 adetten daha fazla
bulunan MİG 21 Fishbed avcı uçakları gibi silah ihracatında sürekliliğini
koruyan gelirlerde bir çok Rus menşei silah yer almakta. Rusya
Federasyonu, dağılmanın getirdiği sert düşüş sonrasında ABD’nin
arkasından ikinci büyük ihracatçı olarak yer aldı. 1988’deki 15 milyar dolarlık
ihracatın, 1991’de iki milyar dolara kadar gerilemesine rağmen, çeşitli
rehabilitasyon faaliyetleri sayesinde bir milyar doların üstünde tutunmayı
başararak tekrar çıkışa geçti. SIPRI Yıllıkları’na göre, 1994 – 1998 yılındaki
112 milyar dolar dünya silah ihracat hacminde 53,9 milyar dolar silah
transferi gerçekleştiren ABD’yi, 12,3 milyar dolar ile Rusya Federasyonu
izlemiştir. Sovyetler’den ayrılan diğer cumhuriyetlerin savunma ihracatı ise
aynı dönemde toplam üç milyar dolar civarında gerçekleşti. 5-10 Sene sonra
Rus silah teknolojisi asıl meyvelerini vermeye başlayacak gibi gözüküyor.
2005 savunma bütçesindeki % 27’lik artış ise bunun sinyallerini veriyor.
Savunma bütçesine ayırdığı pay Amerika’nın güvenlik harcamaları ile
karşılaştırılamayacak derecede küçük olduğu için, konvansiyonel silahlar göz
önünde bulundurularak Rusya’nın tek başına Amerikan askeri gücünü
karşılayabilmesi beklenemez. Yine de elindeki güç167 Orta Asya ve Kafkaslar

165 Agence France Press, “Rusya Ve Çin Orta Asya'da İstikrarsızlığı Önlemek İstiyorlar”, 2 HAZİRAN 2005.
166 SOMUNCUOĞLU, Anar, a.g.m., s.9-10.
167 Rusya önemli bir nükleer güç yapan SSCB sonrası tasarruflarıdır. Yeni Rus askeri doktrini Stratejik Nükleer Caydırıcılık ve “ilk kullanan” (first use)
üzerine bina edilmiştir. Rusya BDT içinde tek nükleer güç olma siyasetini uygulamaktadır. Bu çerçevede, Ukrayna, Belarus ve Kazakistan’daki nükleer
silahlar Rusya’ya devredilmiş bulunmaktadır. NATO nükleer kuvvetlerinde büyük çapta azalmalara rağmen Rusya, çok sayıdaki taktik nükleer silahlarını
muhafaza etmektedir. Gamze Güngörmüş KONA, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi, 2004,
sayı:11,s.109.
gibi yakın bölgelerde hala etkinliğini sürdürebilecek ve Çin’i
168
destekleyebilecek niteliktedir.

Rusya-Çin ilişkilerinde pürüzler bulunmaktadır ve iki ülke bubların


aşılabilmesi için ilişkilerine olanca özeni göstermektedirler.. Bu sorunların
başında Sibirya petrollerinin satışında Çin ve Japonya arasında bir rekabet
ortamının oluşması, sınır sorunları ve Sibirya’’nın Çinlileşmesinden
Rusya’nın duyduğu rahatsızlıklar geliyor.

Sibirya petrollerini Pasifik Okyanusu'na taşıyacak petrol hattı


bunlardan biri. Rusya Lideri Putin, geçen ekim ayında aldığı kararla, petrol
boru hattının Çin'in kuzeydoğusuna uzanmasından vazgeçti. Moskova-Çin
arasında varılan anlaşma, Çin'i Rusya petrollerinin dağıtımcısı konumuna
getiriyordu. Pekin'in bu yöndeki girişimi, Rusya'nın kabulleneceği bir durum
değildi. Japonya tarafından finansmanı sağlanan yeni petrol boru hattı, Çin'i
devreden çıkararak, Rusya'ya Sibirya petrollerini doğrudan pazarlama
imkanı veriyor. Ancak Çin'in enerjiye duyduğu talep, Moskova'ya da
desteğini devam ettirmesine neden oluyor. Rusya Lideri Putin'in Lukos
Holdingi devletleştirmesi operasyonunda ihtiyaç duyduğu altı milyar dolar
Çin'in kamu iktisadi kuruluşlarından Çin Milli Petrolleri tarafından temin edildi.
Sibirya'ya her yıl 150 bin dolayında Çinli göç ediyor. Bölgede işçi ve tüccar
olarak yerleşen Çinlilerin durumu, Moskova-Pekin ilişkilerinin sıkıntılı
konularından birini oluşturuyor.169 Rusya Çin'le işbirliği yapmasının
nedenlerinden birini de bu bilginin arkasındaki gerçek oluşturuyor toprak
bütünlüğünü ve egemenliğini de koruyabilir. Zira, hızla gelişen Çin'den
Rusya'ya yönelik bir tehdit doğabilir. Bugün Rusya'nın Uzak Doğu'daki
bölgelerinin Çin'le ilişkileri sonucunda bu bölge Çin'in etki alanına girebilir.
Halen Uzak Doğu'da yaşayan Ruslara Moskova oldukça uzaktır.

Rusya Federasyonu’nun doğal kaynaklarının % 90’ı Sibirya’da


bulunmaktadır. Rusya’nın bu “Kuzey ve Arktik” bölgeleri, Rusya döviz

168 ÇINAR, Burak, “Rusya Askeri Teknolojide ABD ile Başabaş Gidiyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 27, s.16.
169 RAHR, Aleksander, “Çin ile Rusya Arasında Yakınlaşma”, Deutsche Welle –Haber, 30 Haziran 2005.
gelirlerinin büyük bir kısmını sağlamaktadır. Rus – Çin sınırında bulunan
Rusya bölgelerinden en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip olan Primorye
bölgesinde km kareye 13 insan düşerken, onunla sınırdaş olan Çin
topraklarında km kareye 130 binden fazla kişi düşmektedir. Rus Uzak
Doğu’sunun güneyinde 5 milyon insan yaşarken, sınırdaş olan Çin
eyaletinde 100 milyonun üstünde insan yaşamaktadır. Bu ise, Sibirya’nın ve
Rus Uzak Doğusu’nun toplam nüfusunun neredeyse dört katıdır. Rusya’nın
yaşadığı demografik sorunlara bir çözüm sunarken, diğer taraftan Sibirya’nın
Çinlileşmesinin ve buna bağlı olarak etnik sorunların, akabinde de Çin ile
sorunların yaşanabileceği endişesine yol açmaktadır.170

Vladimir Putin’in 14-17 Ekim 2004 tarihlerinde gerçekleştirdiği Çin


ziyareti sırasında, iki ülke arasında uzun süredir sorun olan sınır problemi
çözülmüş ve Çin ile Rusya arasında 4.300 kilometrelik sınır hattının
belirlenmesini tamamlayan ek protokol imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre
Tarabarov Adası ile Amur Nehri’ndeki Büyük Usuriy Adası’nın bir bölümü
Çin’e bırakılmıştır.171 Sınır belirleme konusunda uzun süren müzakerelerin
ardından 2005 yılında Çin ve Rusya devlet başkanları sınır sorunlarına son
veren anlaşmanın onay belgelerini birbirlerine sunmuşlardır. İki ülke 1994
yılında stratejik nükleer silahların birbirlerine doğru yöneltilmiş durumda
bulunmaması konusunda anlaşmaya varmışlardır. Ardından, Şanghay
Beşlisi’nin (Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan) askeri alanda
sınırlarda güvenin arttırılmasına yönelik başlattığı girişimler çerçevesinde,
Rusya-Çin sınırlarında karşılıklı askeri güç indirimine gidilmiştir. Askeri
alanda karşılıklı güven artırıcı önlemlerin gelişmesi, bir taraftan Rusya’nın
tehdit algılamalarının ve sıralamalarının değişmesi, diğer taraftan öncelikli
olarak Asya-Pasifik bölgesine yönelen Çin’in, arkasını sağlama alma
politikası sayesinde mümkün olmuştur.172

Çin ve Rusya arasındaki ilişkiler son yıllarda büyük ölçüde gelişti.


Daha önce sınır uyuşmazlıkları ve diğer sorunlar nedeniyle bozuk olan

170 SOMUNCUOĞLU, Anar, a.g.m., s.9-10.


171 VERİH, Yelena, “Vladimir Putin Podaril Kitayu Poltora Ostrova”, Kiyevskiye Vedomosti, 21 Ekim 2004.
172 SOMUNCUOĞLU, Anar “a.g.m , s.9-10
ilişkiler düzelmekle kalmadı, iki ülke arasında yeni ticaret anlaşmaları
imzalandı; silahlı kuvvetleri ortak manevralara başladı. Asya’nın bu iki büyük
gücü arasındaki yakınlaşma Amerika açısından ne anlam taşıyor? Çin-Rus
ilişkilerindeki gelişmeler 2001 yılında iki ülkenin, Şanghay Beşlisi diye anılan
bölgesel işbirliği örgütüne resmiyet kazandırmasıyla dünyanın ilgisini çekti.
Çin, Rusya, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan’dan oluşan gruba resmen
Şanghay İşbirliği Örgütü adı verildi. O tarihten beri Çin ve Rusya arasında
çok sayıda anlaşmaya varıldı. Rusya, Çin’e silah satmaya başladı; petrol ve
doğal gaz sağlamayı vaadetti. İki ülke arasında yıllarca süren sınır
uyuşmazlıkları çözüme bağlandı. Ancak, Johns Hopkins Üniversitesi Dış
Politika Enstitüsü uzmanı David Satter’ın söylediği gibi ikili işbirliğinin en
çarpıcı örneği, geçen yaz aylarında yapılan ortak askeri manevralar oldu.173

Rus-Çin ilişkileri son yapılan tatbikatların da gösterdiği gibi stratejik


ortaklık şeklinde yürümeye devam ediyor. İki ülkenin iç güvenlik ve terörizme
bağlı tehdit algılamaları ile bunlardan da önce Orta Asya’da kendileri dışında
bir güç odağının, ABD’nin, varlığı konularında bir açılım olarak ortak
tatbikatlara girişilmiştir.

Çin ve Rus topraklarında düzenlenen, kod adı ‘Barış Görevi 2005’


olan Çin-Rus askeri tatbikatı 18 Ağustos’ta Rusya’nın Vladivostok kentinde
başlamış ve 25 Ağustos’ta Çin’in Shandong eyaletinin Weifang bölgesinde
sona ermiştir174 ve son aylarda Avrasya’daki gelişmeleri yeni bir boyuta
taşımıştır. İlginç ve manidar bir senaryoya sahiptir. General Moltenskoy
tatbikatların, etnik gerilimlere bağlı ihtilafların çözülmesine yardım etmek için
BM tarafından verilen bir görev çerçevesinde Rusya ve Çin'e atfedilen bir
ortak tepkiyi konu aldığını söyledi. General, bu tatbikatların Şanghay İşbirliği
Teşkilatı (Çin, Rusya, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan)
çerçevesinde planlandığını ve üye ülkelerin savunma bakanlarının
tatbikatları takip etmeye davet edildiğini belirtti. Rus General, hedef alınan

173 Voice of America – Makale, “Rusya-Çin Yakınlaşması Kaygı Veriyor”, 13 Şubat 2006.
174 OĞAN, Sinan, “Rus-Çin Ortaklığı ABD’yi Zorluyor”, Stratejik Analiz, Ekim 2005,sayı:66,s.14.
hayali ülkenin "kesinlikle Kuzey Kore veya Tayvan" olmadığı teminatını
verdi.175

Bu tatbikat, üç aşamada gerçekleştirilmiştir Birinci aşama, Rus


topraklarında, diğer iki aşama ise, Çin topraklarında gerçekleştirilmiştir.
Senaryoya göre, Şandong yarımadasında bulunan üçüncü bir ülkede etnik
çatışmalar ortaya çıkıyor. Bu çatışmalara terör saldırıları da eklenince, Çin
ve Rusya, Birleşmiş Milletler’in kendilerine verdiği yetki uyarınca savaşan iki
tarafı ayırmak için operasyon düzenliyor. Rusya'nın üç savaş gemisi ve 17
uçakla katılırken, Çin, 60'dan fazla gemi ve denizaltı tahsis etmiştir.176
10.000 askerin katıldığı, ileri teknoloji silahların sergilendiği bu tatbikat,
senaryosu bakımından geçtiğimiz aylarda Kafkaslarda ve Orta Asya’da
yaşanan olaylara bakıldığında oldukça gerçekçi bir görünüm sergilemiştir.
Rusya’nın Çin’le askeri tatbikat yapma kararı almasının ABD ile renkli
devrimler nedeniyle gerginleşen ilişkilerine bir tepki olarak
yorumlanmaktadır.Rus Savunma Bakanı, yaptığı açıklamada, bu tatbikatın
herhangi bir üçüncü ülkeye karşı olmadığını ve bunun böyle görülmemesi
gerektiğini, buna rağmen tehdit olarak algılanması halinde ise, bunun o
ülkelerin kendi problemleri olduğunu ifade etmiştir.177

Bu tatbikatta Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine katılan yeni


nesil Rus silahları da sergilenmiş ve denenmiştir. Uzun menzilli, nükleer silah
taşıma kapasitesine de sahip olan bombardıman uçaklarının yanında yeni
Rus silahları, en büyük alıcılarından biri olan Çin’e gösterilmiştir. Tatbikatın
Çin sınırları içinde uygulanan ikinci ve üçüncü bölümünde çıkarma
birliklerinin kullanılması, çıkarma ve hava indirme harekatının icra edilmesi,
Çin’in Tayvan’a yönelik askeri amaçlarının da bir göstergesi olarak
değerlendirilebilir. 178

General Vladimir Moltenskoy tatbikatlara "Barış Görevi 2005" adı


verildiğini ve deniz ve hava kuvvetlerinin bulunacağını söylemiştir. Bu

175 Agence France Press, “Rusya-Çin, 'Terörizmle Mücadele' Ortak Askeri Tatbikatları”, 18 Ağustos 2005.
176 Reuters, “Rusya-Çin Ortak Askeri Tatbikatı Başladı”, 19 Ağustos 2005.
177 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.14.
178 OĞAN, Sinan, a.g.m.,s.15.
tatbikatları yönetmekle görevli General, "savunma ve güvenlik alanında iki
ülke arasında işbirliğini" iyileştirmenin ve "uluslararası terörizm ve aşırıcılık"
ile mücadele sistemlerini geliştirmenin söz konusu olduğunu belirmiştir.
General, Çeçenistan'da ayrılıkçı hareketlerle Rusya; Sincan'da Uygur
militanlarla Çin çatışma halinde olduğundan "bölgesel krizleri yönetme"
kapasitesine de değinmiştir.179

İki ülkenin bu tatbikatı kendi ulusal çıkarları açısından kullandığı bir


gerçektir. Rusya, ilk önce tatbikat bölgesinin Uygur Özerk bölgesi olmasını
istemiştir. Bunun temel nedeni bu bölgenin Orta Asya bölgesine bitişik
olması ve Rusya’nın Kırgızistan’da bulunan Kant hava üssünün önemini bu
tatbikatla göstererek, Orta Asya devletlerine ve Çin’e karşı hem güvence
hem de güç gösterisi yapmaktı; ama Çin, buna şiddetle karşı çıkarak onun
yerine Tayvan’a yakın olan Çejiang kıyı bölgesini önerdi. Böylece, Çin’de
Tayvan sorununun çözümünde Rusya gibi bir askeri gücü arkasına alarak,
Tayvan ve ABD’ye bir gözdağı vermek istedi. Bu sefer de Rusya bu öneriyi
kabul etmedi; çünkü Rusya, Çin’in oynamayı düşündüğü oyunun farkındaydı.
En sonunda, Vladivostok ile Şandong Yarımadasında arasıdaki bölgede
yapılması kararlaştırıldı.180

Tatbikatla ilgili sonuç olarak söylenmelidir ki; Rusya’da başlayıp


Çin'de sona eren tatbikatın hedefi herhangi bir üçüncü ülke olarak
gösterilmese de tek kutuplu dünya düzenine karşı yapıldığı muhakkaktır.
Ticari, ekonomi ve enerji alanında son zamanda birçok işbirliğine imza atan
bu iki ülke, son yıllarda Şanghay İşbirliği Örgütü ile siyasi alanda da bağlarını
geliştirmektedirler. “Barış Misyonu 2005” bu gelişmeleri farklı bir boyuta
taşımıştır ve soğuk savaş döneminde birbirine düşman iki ülkenin bugün
hangi düzeyde ilişki kurduklarını bize ispatlamaktadır.181

Johns Hopkins Üniversitesi uzmanı David Satter, geçen yılki ortak


askeri manevralardan önce imzalanan, 21’inci Yüzyılda Dünya Düzeni

179 Agence France Press, “Rusya-Çin, 'Terörizmle Mücadele' Ortak Askeri Tatbikatları”, 18 Ağustos 2005.
180 KÜLEBİ, Ali , a.g.m., s.14.
181 “Rus-Çin Askeri Yakınlaşması Ve Rusya’nın Türkiye’ye Teklifi”, TASAM – Makale, 6 Ekim 2005.
konulu Çin-Rus ortak bildirgesinin, bu iki ülkenin, dünyada kuvvet dengesini
kendilerinden yana değiştirme niyetini ortaya koyduğunu söylüyor.182

2.3.2. Çin – Japonya İlişkileri

Japon Güvenlik anlayışı bu yüzyılın başlarına tekabül eden süreçte


yeniden yorumlanmaya ve Japon bilim ve siyaset adamları tarafından
güvenlik sorunları, tehdit algılamaları ve alınabilecek önlemler yeniden
sorgulanmaya başlanmıştır.

Birçok ünlü profesörün bir araya gelerek hazırlayıp 1999 yılında


dönemin Dışişleri Bakanı Masahiko Koumura’ya sundukları “Meydan okuma
2001: Japonya’nın Yeni Yüzyıl Stratejisi” adlı belgeye göre Soğuk savaş
sonrasında Japonya’nın önüne üç seçenek çıkmıştır:183

• Bunlardan ilki kendi savunmasını kendisinin yüklenmesi ve Amerika’dan


tamamen uzaklaşması senaryosu olup, hiçbir çevre tarafından gerçekçi
bulunmamaktadır.

• İkinci seçenek, mevcut durumun yani Amerikan-Japon savunma ve güvenlik iş


birliğinin daha da pekiştirerek bir kader ortaklığı şeklinde sürdürülmesidir.
Bush döneminde izlenen politikalar, bu yaklaşımın Amerikan tarafından
benimsendiğini göstermektedir.

• Üçüncü seçenek, Japonların soğuk savaş sonrasında geliştirmeye çalıştığı en


ideal çerçeveyi oluşturmaktadır. Bu da, Birleşmiş milletler (BM) şemsiyesi
altına girerek politikalarını tedricen Amerikan eksininden BM eksinine
kaydırmak, küresel barış gücü olarak uluslar arası toplumla birlikte hareket

182 Voice of America – Makale, “Rusya-Çin Yakınlaşması Kaygı Veriyor”, 13 Şubat 2006.
183 ÖZTÜRK, İbrahim Doç.Dr. , “Japonya’nın Ortadoğu Politikaları ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Kasım 2005,sayı:67,s.84.
etmektir. Gelinen aşamada Japonya’nın üçüncü seçeneği zorlamaya devam
edeceğini, ancak mevcut konjonktürde ikinci seçenek ile üçüncü seçenek
arasında bir sarkaçta gidip geleceğini göstermektedir. Japonya bir yandan
ABD eksininde kalırken Irak’ın Semaver şehrine 550 adet “lojistik” amaçlı
asker gönderme kararının hemen ardından İran ile petrolün çıkartılması,
işlenmesi ve –tabii ki Japonya’ya- dış atımı konusunu içeren ve miktarı
yaklaşık 3 milyar doları bulan dev bir anlaşma imzalamak cesaretini
kendisinde bulmuştur. Amerikan kaynakları bunu da “not ettiklerini”
açıklamışlardır.

Tüm bunlar orta ve uzun vadede Japonya’nın Avrasya ve ABD


merkezli politikalarına evrilebileceği yönü işaret etmesi bakımından
önemlidir. Ancak kısa vadede Japonya ABD’nin Asya’da en önemli müttefiki
olmasını sürdüreceğini hemen belirtmek gerekir. Üstelik bu stratejik
ortaklığın harcını bir süre daha Çin karşıtlığı oluşturacaktır.

Japon okullarında okutulmak üzere hazırlanan tarih kitaplarında,


Japonya’nın emperyalist geçmişinin üstü kapalı şekilde övülmesi, Çin ve
Kore’nin işgal edilmesi hakkında herhangi bir özür dilenmemesi; Çin,
Singapur ve Güney Kore kamuoylarında büyük bir tepkiye neden oldu.184 .
Japonya'da ders kitabı olarak okutulması onaylanan tarih kitaplarının ülkenin
savaş döneminde yaptıklarını örtbas etmeye çalıştığını savunan Çin'de,
Japonya karşıtı protesto gösterileri düzenlenmişti.185

Japonya ile bazı sorunlarının olduğu da açıktır. Bunların en başında


yukarıda da değindiğimiz tarih kitabı sorunu, Japonya’nın kontrolündeki
Diaoyu Adaları üzerinde Çin’in egemenlik iddiası ve son olarak Japonya’nın
geçmişteki yayılmacı siyasetin simgeleri, Yasuniki Anıtı gibi, Çin’i rahatsız
etmektedir.186 Japonya’nın zaman zaman geçmişteki emperyal
yayılmacılığını hatırlatan veya takdir eden eylemleri bu yayılmacılıktan

184 ADIBELLİ ,Barış, a.g.m., s.4-5.


185 BBC Turkish - Haber, “Asya Devleri Söz Dalaşinda”, 15 Nisan 2005.
186 ADIBELLİ, Barış,a.g.m., s.4-5.
oldukça zarar görmüş olan Çin’i rahatsız etmektedir.187 Bu anıt savaşlarda
ölen Japon askerlerinin anısına Tokyo’da yapılmıştır. Yasuniki Anıtı,
Japonya’nın eski militarizminin sembolü olarak görülmektedir. Anıt, özellikle
1978 yılında sonra savaş suçlusu 14 Japon’un da gömülmesiyle sert
tartışmalara yol açmıştı. Her yıl Japon hükümeti tarafından ziyaret edilen bu
anıt Çinlileri oldukça rahatsız etmektedir. Özellikle, Şimdiki Japon Başbakan
Koizumu, Çinin bu hassasiyetine rağmen burayı ziyaret etmekteki ısrarı Çin’i
oldukça kızdırmaktadır.188

Bütün bu gelişmelerin ışığında, Çin’de önce Japon Büyükelçiliği’ne


saldırılar oldu, elçilik binası saldırılardan zarar gördü. Çin, derhal hükümet
adına Japonya’dan özür diledi. Ardından, Japonya’ya karşı tepkiler sokağa
taşmış, halk Japon mağazalarına, lokantalarına ve Japon malları satan
alışveriş merkezlerine saldırarak Japon mallarının boykot edilmesi için
çağrısı yapıldı. Özellikle göstericilerin yoğunlaştığı bölge, Çin’in ekonomik
açıdan en zengin bölgesi olan güney bölgesidir. Çin hükümeti her fırsatta bu
gösterilerde hükümetin herhangi bir rolünün olmadığının altını çizmektedir.
Fakat buna rağmen gösterileri kınamamakta, müdahale etmemekte ve
sadece halka sakin olması yönünde çağrıda bulunmaktadır. Peki, bütün bu
gelişmeler bir tarih kitabının içeriği nedeniyle mi meydana gelmiştir? Bu
soruya verilebilecek yanıtlar birkaç başlık altında toplanabilir. Birincisi ve en
önemlisi, iki ülkede artan ulusçuluk akımıdır. İkincisi, Japonya’nın Doğu Çin
Denizi’nde, Çin’in de egemenlik iddia ettiği sularda petrol / doğalgaz
aramasıdır. Üçüncüsü ise Japonya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Daimi Üyeliği’ne başvurmasıdır. Kuzey Kore ve Çin’in nükleer güçleri
Japonya’yı oldukça rahatsız etmektedir. Enerjiye bağımlı olan Japonya için,
Güney Çin Denizi’nin Çin’in tam denetimi altında olması, kabul edilemez bir
durumdur. Eğer Çin, Tayvan’ı da kontrolü altına alırsa, dünyanın en işlek
deniz yollarını denetimi altına almış olacaktır. Bu da Japonya’nın Çin’e
bağımlı olması demektir.189

187 ADIBELLİ ,Barış ,a.g.m. s.12-13


188 ADIBELLİ, Barış, a.g.m., s. 12.
189 ADIBELLİ Barış ,a.g.m., s.4-5.
2002 yılında, Kuzey Kore’nin dondurmuş olduğu nükleer programa
yeniden dönmesiyle, Japonya’da da hareketlilik artmıştır. 2003’de Japon
Savunma Bakanı Şigeru Işiba, Kuzey Kore’yi uyararak, Japonya’nın
gerekirse önleyici müdahale yapabileceğini söylemiş. Japonya’nın bu tip
tehditlere karşı yeterince hazırlanmasına engel olduğunu ifade ederek,
ileride yapılacak bir değişikliğin çok geç olabileceğinin altını çizmiştir. Yine
2002 yılında, Kabine sekreteri Yasua Fukuda, Japonya’nın yapılacak bir
nükleer saldırıya karşı koyamayacağını belirtirken, Liberal Parti lideri Ichiro
Ozawa, Japonya’nın herhangi bir Çin tehdidine karşı 3 ila 4 bin adet nükleer
savaş başlığı yaparak karşı koyabileceğini açıklamıştır. Bütün bunların bir
özeti sayılabilecek esas gelişme, 2004 yılının Aralık ayında hükümete
sunulan Japonya’nın yeni savunma programı olmuştur. Bu yeni programda,
tarihinde ilk kez düşman devletler olarak ilan etmiş, temel önceliğinin Çin
olduğunun altını çizmiştir.190

10 Aralık 2004 tarihinde, Japon hükümeti, “yeni savunma programını”


Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girmek üzere kabul etti. Bu yeni program
tarihinde ilk kez, açıkça Japonya’nın orta vadedeki tehditlerinin adını
koymuştur. Buna göre, Japonya’nın ana tehdit merkezleri Çin Halk
Cumhuriyeti ve Kuzey Kore olarak ifade edilmektedir. 191

Japonya bir süredir Çin üzerine oldukça yüklenmekte, adeta kendisine


yeni bir düşman yaratma çabası içerisindedir. Bu bağlamda Japonya
Savunma Ajansı, kendi içerisinde yaptığı bir toplantıda olası Çin saldırısı
üzerine hazırladığı senaryolar görüşülmüştür. Bu senaryolara göre, Çin
saldırısı üç şekilde olacaktır; birincisi, Tayvan’a saldırısıdır. Bu saldırı ile
birlikte, Tayvan’a Amerikan yardımını önlemek için Japonya’ya ait bazı
yerlere saldırabilecektir. İkincisi, halen Japonya’nın kontrolünde olan, Çin ve
Tayvan’ın da hak iddia ettiği Diaoyu Adaları üzerine Çin saldırısı ve son
olarak, Çin’in Doğu Asya’daki çıkarlarını güvence altında tutmak için illegal
yollara başvurmak şeklindeki saldırı olarak özetlenebilir. Özellikle, bu son

190 ADIBELLİ, Barış, a.g.m., s.4-5


191 ADIBELLİ, Barış, a.g.m., s. 12.
senaryo daha çok Doğu Çin Denizindeki doğal gaz yataklarının araştırılması
ve kullanılması üzerine Japonya’nın Çin ile olan rekabetine değinmektedir.192

Çin, Tokyo yönetiminin Doğu Çin Denizi'ndeki tartışmalı bölgede


sondaj yapma kararını 'ciddi bir provokasyon' olarak değerlendirdi Çin
hükümeti, Tokyo hükümetinin Doğu Çin Denizi'nde doğalgaz sondajı için
yapılan başvuruları değerlendirmeye başlayacağını açıklaması üzerine,
Japonya'ya bir protesto notası gönderdiklerini belirtti. Çin Dışişleri Bakanlığı
sözcüsü Qin Gang, Tokyo'nun bu kararını 'Çin'in haklarına ve uluslararası
ilişkiler normlarına karşı ciddi bir provokasyon' olarak nitelendirdi. Pekin'e bir
ziyaret gerçekleştirmesi beklenen Japonya Dışişleri Bakanı Machimura da,
Tokyo'nun geri adım atmayacağının işaretlerini verdi.193

Japonya coğrafi olarak tehdide açık bir konumdadır.194 Bu nedenle


deniz yollarının güvenliğinin sağlanması öncelikli gündem maddesidir. Bu
bağlamda balistik füze saldırısı, komando saldırısı, Japonya’nın uzak
adalarına saldırı, silahlı gemilerle Japonya kara sularının işgali, ve geniş
ölçekli felaketler şeklinde sayılan yeni tehditlere karşı Japonya kendisini
hazırlamaktadır. Olayın Çin tarafına bakıldığında ise, Çinliler bu yeni
durundan oldukça endişeli olduklarını resmen açıklamışlardır. Bu güne kadar
bir çok yorumcu, Doğu Asya da olası bir krizin Çin tarafında başlatılacağına
inanıyordu. Buna karşın, Çin 90’lardan sonra çok kutuplu söylem eşliğinde
barışçıl bir bölgesel ve küresel ortamı savunarak bu beklentileri kimi zaman
boşa çıkarmıştır. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Cang Çiyeu, Japonya’nın
iddialarını sert bir şekilde reddederek, Japonya’nın bu tip söylemlerinin
geçmişte nelere mal olduğunu işaret etmiştir. Bu bağlamda, Çin – Japon
ilişkilerine kısaca bakmakta fayda bulunmaktadır.195

192 ADIBELLİ, Barış, a.g.m. s. 12.


193 BBC Turkish - Haber, “Asya Devleri Söz Dalaşinda”, 15 Nisan 2005.
194 Bunların yanında diğer bir gelişme de, Japonya’nın Doğu Çin Denizinde bir dinleme istasyonu kurma niyetini açıklamasıdır. Bu sistem Doğu Çin
Denizindeki Çin Savaş gemilerinden ve uçaklarından yayılan elektro manyetik dalgaları toplamada kullanılacaktır. Daha önce, Savunma Ajansı, Miyako
Adasına Çin savaş gemileri ve uçaklarının iletişim sinyallerini yakalayabilecek ve kesebilecek bir istasyon kurdu. Bu istasyon 2008 yılında faaliyete
geçecek. Ajansa göre, Miyako’daki istasyon yetersizdir. Bu nedenle bir başkası daha güney batı bölgesindeki bir adada devreye sokulması gerekmektedir.
Bu istasyonun görevi ise rakibin radyo sinyallerini kesmek ve onları deşifre etmektir. Hong Kong merkezli Ming Pao gazetesine göre, Japonya Miyako
adasında “ İletişim İstihbarat takımı” adı altında yeni bir birim kurmuş, bunun yanında insansız casus uçakları bu adada konuşlandırmış ve Naha üssünde
bulunan F4 savaş uçakları daha gelişmiş olan F15 uçaklarıyla değiştirmiştir. Barış ADIBELLİ, “Ateş Topu ….” a.g.e.,s. 12
195 ADIBELLİ, Barış, a.g.m.,s. 13.
ABD - Japonya ittifakı, ÇHC’i rahatsız etmektedir. 11 Eylül’deki
saldırılardan sonra, Japonya “terörle mücadele” başlığı altında, 1942’den bu
tarafa ilk kez donanmasını Hint okyanusuna göndermiş ve bu durum, ÇHC’yi
oldukça rahatsız etmiştir. Bu arada 2002 yılının Mayıs ayında Japon
Başbakanı Koizumui, Japonya’nın Hindistan’la olan ilişkilerini geliştirmesi
gerektiği konusunda bir açıklama yaparak, Japonya’nın tekrar Asya - Pasifik
bölgesinde etkin olma arzusunu dile getirmiştir. Bütün bunlar da göstermiştir
ki, ÇHC’nin stratejik çevresi doğudan gelen bir güç tarafından zorlanmakta;
doğudan ve batıdan çevrelenmeye çalışılmaktadır.196 Japonya’nın etkileyici
bir askeri programı var ve birkaç ay içinde ciddi bir nükleer caydırıcılığı sahip
olması işten bile değil. Çin’in güçlü, milliyetçi ve nükleer silahlara sahip bir
Japonya’yla yaşamak istemeyecektir.197

Pekin yönetimi, Çin askeri gücünü önemli bir tehdit olarak niteleyen
Japon Dışişleri Bakanı'nın açıklamalarını ''sorumsuzluk'' olarak niteledi.
Japon Bakan Taro Aso, gazetecilerin soruları üzerine, Çin'in askeri
harcamalarındaki artış, nükleer silahları ve saydam olmayan askeri bütçe
yapısı nedeniyle ''önemli bir tehdit'' olarak algılanması gerektiğini savundu.
Çin hükümet sözcüsü ise, açıklamaları sorumsuzluk olarak niteledi. Qin
Gang, Çin'in kalkınmasının Japonya'nın da dahil olduğu bölgenin çıkarına
olduğunu söyledi. İki ülke arasındaki, ilişkiler son dönemde kötüleşmeye
başladı.198

Çin – Japonya ilişkilerinde Enerji Faktörü önemli bir noktadır.


Tarafların özellikle karşı karşıya gelmesinin altında yatan etkende budur.

Japonya neredeyse bütün enerji kaynaklarını yani kömür, petrol,


doğal gazı ithal etmektedir. 2002 yılında, Japonya günlük 4 milyon varil ithal
etmekteyken bu miktar 2003 yılında günlük 4,5 milyon varilin üstüne
çıkmıştır. Kısaca toplam enerji tüketiminin % 50 sinden fazlası dışa

196 ADIBELLİ, Barış, a.g.m., S.229.


197 BRZEZİNSKİ, Zbigniew , “Amerika’nın Bölgede Kalma Gücü”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.33.
198 BBC Turkish, “Japonya ve Çin’in Söz Düellosu”, 23 Aralık 2005.
bağımlıdır. Enerjideki bu zayıf durumu, Japonya’yı uluslar arası enerji
pazarına itmiştir. Böylece, Sibirya’da, Hazar’da, Orta Asya’da, ve Kuzey
Afrika’da yeni petrol kuyularının bulunmasına katılmıştır. Ekonomik ve
teknolojik üstünlüğü ve diğer uluslar arası şirketlerle iş birliği veya şirket
evlilikleri aracılığıyla oldukça avantajlı bir konum elde etmiştir. Japon enerji
firmalarının en başında Mitsubishi gelmektedir. Çin Japonya’ya göre
nispeten enerji zengini bir ülkedir. Çin dünyada üretilen enerjiye yüzde 1,5’lik
bir katkı yaparken, toplam tüketimin yüzde 6’sını gerçekleştiriyor. Buna
rağmen enerji tüketiminde Japonya’yı geçerek dünyanın ikinci büyük enerji
tüketicisi haline gelmiştir. Ayrıca Çin de, Japonya da enerjilerini aynı
kaynaklardan sağlama yoluna gitmektedirler. Bu da her zaman bir
sürtüşmeyi beraberinde getirmektedir. Çin ile Rusya, Sibirya’dan başlayıp
Çin’in güneyine kadar inecek olan bir enerji hattı üzerinde anlaşmaya
vardılar. Fakat, Japonya, Rusya’ya daha fazla para ödenerek bu hattı kendi
ülkesine götürmek istemektedir. Bush Asya gezisine başladığında, Putin de
kendi Japonya gezisini başlattı. Bu gezide, Putin Sibirya’dan Pasifik’e
uzanacak bir petrol boru hattı döşenmesi konusunda Japonya ile anlaşmaya
vardı. Rusya, olası bir Çin-ABD ittifakına karşı daha önce Çin’e söz verilmiş
Sibirya boru hattının Japonya’ya yönlendirilebileceği yönünde gözdağı
verilmiştir. Bilindiği üzere, Sibirya-Daqing hattı Çin ekonomisi için yaşamsal
önem taşımakta ve bu konuda Japonya ile rekabet içerisinde
bulunmaktadır.199 Rusya, Doğu Sibirya’dan Uzak Doğu’ya enerji boru
hattının inşası konusunda Çin ile Japonya arasında seçim yapmaya zorlansa
da, kararını Çin’den yana alacağını her fırsatta dile getirmektedir.200

Şimdilik, Rusya, daha çok stratejik nedenlerden dolayı201 yani Çin’in


enerji aracılığıyla kontrolü ve kendine bağlı olmasını nakit paraya tercih
etmektedir. Enerji üzerine yaşanan diğer bir oyun ise Doğu Çin Deniz’indeki
doğal gaz yatakları üzerine olandır. Her iki ülkede burada araştırmalarda
199 ADIBELLİ, Barış a.g.m., s.14.
200 KAMALOV, İlyas , a.g.m.,s.90.
201 Rusya’nın Japonya ile adalar sorunu bulunması ve Rusya’nın bundan duyduğu rahatsızlık da bu tercihte etkili olmaktadır. Kuril Adaları’nın geleceği
hala belirlenmemiştir. Moskova, Japonya’nın Rusya’ya büyük yatırımlar yapmasının karşılığında, Habomai ile Şikotan adalarını verebileceğini ileri
sürerken, Japonya, bu adaların yanı sıra Kunaşir ile İturup adalarını da istemektedir. Habomai ile Şikotan adalarının, Rusya için stratejik önemi olmasa da ,
Moskova, Kunaşir ile İturup adalarını teslim ettiği taktirde, Ohotskoye Denizi, Rusya’nın iç denizi olmaktan çıkacak ve Rusya, denizin hem kendisini, hem
de kaynaklarını Japonya ile paylaşmak zorunda kalacaktır. İlyas KAMALOV, “Rusya Federasyonu’nun Sınır Sorunları”, Stratejik Analiz, Ocak
2006,sayı:69,s.89.
bulunmakta kimi zaman egemenlik hakları ihlal edilmektedir. Zaten, Japonya
kontrolü altında bulunan Dioyu Adaları içinde Çin ile anlaşmazlıkları
bulunmaktadır.202

Çin’de liderler ve halk Japonya’nın güçlü, Çin’in ise zayıf olduğu


geçen yüzyılda yaşananları hatırlıyorlar. Uluslararası siyasetin anarşik
dünyasında, Bambi olmaktansa Godzilla olmak yeğdir.203

2.3.3. Çin – Hindistan İlişkileri

İngiltere, 1947 yılında egemenliğini tam 347 yıl sürdürdüğü 3 milyon


km2 yüz ölçümüne ve 700 milyonluk nüfusa sahip Hindistan’ı, açlık ve
yoksulluk içinde bırakarak terk etmiştir. İngiltere’nin gizli ve ısrarlı çalışmaları
ile 1947 yılında Pakistan, 1948 yılında Sri Lanka ve 1971 yılında da
Bangladeş ayrı devlet olarak kurulmuşlardır. Bu sebeple Hindistan’ın yüz
ölçümü 1,5 milyon km2 küçülmüştür.204

Hindistan o günlerden bugüne gelmiş ve bugün önemli bir bölgesel


güç olmuştur. Hızla büyüyen ekonomisi, bölgede artan ağırlığı ve uyguladığı
siyasetlerle, hegemonyasını sağlamlaştırmak isteyen ABD ve Çin arasında
kilit ülke konumunda bulunmaktadır. Hindistan’da bu durumunun farkında ve
bu durumdan çıkar sağlamaya yönelik yaklaşımlar geliştirmeye
çalışmaktadır. Bir yandan ABD’ye göz kırparken bir yandan Çin’e ve
Şanghay yapılanmasında üyeliğe doğru giden süreçte bölge ülkelerine
yaklaşmaktadır. Hindistan’ın ikilemlerinden biri olarak Hindistan’ın askeri
yapılanmasında da Rus- ABD kartlarını bir arada oynadığını da görmek
mümkündür.

202 ADIBELLİ, Barış, a.g.m., s. 12.


203 MEARSHEİMER, John J,. “Bambi Olmaktansa Godzilla Olmak Yeğdir”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.32.
204 AYDOĞAN, M. “Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye”, Kum saati Yayınları, İstanbul 2002, s.241.
Rusya’nın, Çin’den sonra ikinci büyük askeri-teknolojik ortağı
Hindistan’dır. Rusya askeri-teknoloji ihracının yüzde 40’ını Hindistan’a
yapmaktadır. Hindistan deniz kuvvetlerinin yüzde 85’i ve kara kuvvetlerinin
yüzde 75’i Rus yapımı silahlardan oluşmaktadır. Askeri-teknolojik alanda
Rusya ve Hindistan arasında 350 farklı proje bulunmakta ve Hindistan
ordusu 800 çeşit Rus askeri malzemesi kullanmaktadır. 2004 yılında
Hindistan Rusya’dan 1.8 milyar dolarlık silah satın almıştır. Rusya-Hindistan
arasındaki askeri işbirliği sadece teknolojik alanda değil aynı zamanda askeri
eğitim, mühendislik ve değişik uzmanlık alanlarında da yardımlaşma
şeklinde sürmektedir. Hindistan kuvvetlerinde Rus yapımı MİG-25,27,29,
MİG-21, BİS uçakları, 8 MTKO, Mİ-24, K-31, Mİ-17 helikopterleri, A-50 Eİ
bombardıman uçağı ve Su-27, Su-30 MKİ uçakları bulunmaktadır.205

2000 yılında Hindistan Aeronotik Limited Şirketi ile Rusya’nın


Rosoboroneksport Şirketi arasında yapılan anlaşmada Su-30 MKİ
uçaklarının satılması ve 18 adet Su-30 K uçağının modernleştirilmesi
öngörülmüştür. 2002 yılından itibaren Su-30 MKİ uçakları Hindistan’a teslim
edilmeye başlanmış ve 2005 yılında bitmiştir. Anlaşmanın ikinci bölümünde
ise 2017 yılına kadar dört aşamada 140 adet Su-30 MKİ uçağının,
Hindistan’ın Sunabad bölgesindeki Khal uçak fabrikasında montajlanması
öngörülmektedir. Bu uçakların bütün parçaları Rusya’dan alınacaktır.

20 Ocak 2004’te Rusya’nın Hindistan’a 12 adet tek kişilik MİG-29 K,


dört adet iki kişilik MİG-29 KUB uçağı vereceğini ve uçakların hizmete
geçmesi aşamasında gerekli olan tüm desteği sağlayacağını öngören bir
anlaşma imzalanmıştır. Rusya’nın MİG Uçak Şirketi’nin Genel Müdürü
Aleksey Federov’a göre anlaşma, 2015 yılına kadar 30 MİG uçağının
verilmesini kapsayacak şekilde genişletilecektir.206

Hindistan Silahlı Kuvvetleri’nin 130 savaş uçağı satın alması için ilan
vermesi Rusya, ABD ve Fransız uçak şirketlerinin rekabetine yol açmıştır.
Rusya beşinci nesil MİG’leri, Fransa Mirage-2005, Amerika ise F-16 ve F-18

205 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.21.


206 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.22.
uçaklarını Hindistan’a teklif etmiştir. Uzmanlar Hindistan silahlı kuvvetlerinin
Rusya’nın bütün silah modellerine doyduğunu ve 130 savaş uçağı için
açacağı ihalede Rus uçaklarının şansının az olduğunu iddia ediyor. Bunun
yanında Hindistan deniz kuvvetlerinin yüzde 85’i Rus yapımı gemilerden
oluşmaktadır. Hindistan Rusya’dan Kilo-636, 877, K-43 deniz altıları, Admiral
Gorşkov, Akula, Amur-950, 1650 uçak gemileri ve Tabar Trezubeç savaş
gemileri almaktadır. Hindistan kara kuvvetlerinin kullandığı askeri
mühimmatın yüzde 75’i Rus yapımı silahlardan oluşmaktadır. T-90c, T80UD,
T-72 tankları, BTR-80, BMP-2 ayrıca top ve füze sisteminde Top-M-1, Buk
M-1, S-300 PMU 1, Ştil, İgla, Smeç, Grad 3M-80 E Moskid gibi Rus yapımı
askeri mühimmatlar bulunmaktadır.207

2004 yılında yeni silahların alımı ve modernleştirme için 4,5 milyar


dolarlık bütçe ayıran Hindistan, 1 Nisan 2005’ten itibaren askeri bütçesini
yüzde 8 arttırarak 18 milyar dolar yapmıştır. Hindistan’ın önümüzdeki 15 yılda
100 milyar dolar harcama yapacağı düşünülmektedir. Günümüze kadar
Rusya, Hindistan silah ticaretini tekelinde bulundurmaktaydı. Hindistan silah
ticaretinin yüzde 75’ini Rusya ile yapmış, 2004 yılında Rusya-Hindistan’la
askeri anlaşmaları 2010 yılında bitecek olan Rusya, şimdiden kendisinin
yerini ABD’nin alacağı endişesini taşımaya başlamıştır. Yakın dönemde
Hindistan silah pazarı için ABD-Rusya rekabetinin artacağı gözlemlenecektir.
Hindistan askeri sanayisinin bel kemiği Rus yapımı silahlar oluşturduğu için
Hindistan’ın parçalar bakımından Rusya askeri sanayisine bağımlı kalacağı
düşünülmektedir.208

Hindistan Başbakanı Manmohan Singh’in, ABD ziyareti sırasında


Amerika, Hindistan’la sivil amaçlı nükleer programı konusunda işbirliğini
geliştireceği açıklandı. Manmohan Singh daha temiz ve ucuz enerji
kaynakları için Amerika’yla sivil nükleer enerji programları konusunda
işbirliğini artırmayı kararlaştırdıklarını açıkladı. Güney Asya uzmanı
Christian Wagner; Hindistan’ın bu anlaşmada diğer hesapları bir yana
teknoloji transferi konusunda Amerika’ya sadık kalacağını, Amerika’nın ise

207 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.21.


208 VELİEV, Cavid, a.g.m., s.17
bu yolla “Çin-Rusya-Hindistan” stratejik ittifakını dağıtmayı planladığını.
Beyaz Saray Hindistan’ı, Çin’e karşı bir bölgesel koz olarak kullanmak
istediğini belirtiyor. Çünkü anlaşmanın taraflara sağladığı doğrudan bir
faydadan sözetmek pek mümkün değil. Anlaşmanın esas amacı,
Hindistan’ın enerji problemini ortadan kaldırmak. Atom enerjisi, ülkenin
ürettiği enerjinin sadece yüzde ikisini oluşturuyor ve Hindistan’ın –tıpkı
Çin’in de olduğu gibi- büyük bir enerji açığı var. Bu nedenle önümüzdeki
yıllarda petrol ithalatını artıracak. Amerika Birleşik Devletleri ile işbirliği bu
yüzden önemlidir. Yıl 1998. İlk atom denemesini yapan Hindistan, Amerika
Birleşik Devletleri’ni kızdırıyor. Washington’ın ilk tepkisi, Hindistan’a karşı
ekonomik yaptırım uygulamak oluyor. Fakat bir süre sonra ABD bu
yaptırımları adım adım delmeye başlıyor. Clinton döneminde, iki ülke
arasındaki siyasi yakınlaşmanın tohumları atılıyor. Sonra 11 Eylül oluyor.
Hindistan, 11 Eylül sonrasında ABD liderliğindeki terörle mücadele
koalisyonuna katılırken ABD de 1974 ve 1998 sonrası Hindistan’a uyguladığı
ambargoları birer birer kaldırmıştır. Gelişen siyasi ve ekonomik ilişkiler 2005
yılında somut askeri ilişkilere dönüşmüştür. Hindistan, Amerika Birleşik
Devletleri’ne tam destek sözü veren ilk ülkelerden. 2002 yılına gelindiğinde
ise, iki ülke arasında stratejik işbirliğine gidilmesi kararlaştırılıyor, Haziran
2005’te ise karara ilişkin çerçeve anlaşması imzalanıyor. Anlaşma, ortak
askeri tatbikatlar ve askeri malzeme ticaretinin kolaylaştırılmasını da
öngörüyor.209 Hindistan Savunma Bakanı Pranab Mukherjee’nin 2005
Haziran ayında yaptığı ABD ziyareti sırasında içeriği askeri teknoloji
alanında Hindistan – ABD Savunma İlişkilerinin iskeleti niteliğinde önemli bir
anlaşma imzalanmıştır.210

Hindistan Başbakanı Manmohan Singh ülkesinin bazı nükleer tesisleri Birleşmiş


Milletler denetimine açabileceğini söyledi. Amerika’nın Hindistan’la yapacağı nükleer
anlaşma konusunda bilgi veren Singh, askeri ve sivil amaçlı tesisleri birbirinden ayırarak
211
sivil olanları Birleşmiş Milletler denetime açabileceklerini belirtti. ABD, İran için
nükleer güç olmaması yönünde 3. Dünya Savaşı’nı başlatabilecek kadar tehditkar
olabilmektedir. Oysa aynı Amerika Çin’i dengelemek için bölgede ittifakları oluşturmak

209 Dünya Gündemi Gazetesi, “Stratejik İttifak’a Amerikan Çelmesi”, 25.07.2005.


210 VELİEV, Cavid, a.g.m., s.17
211 Voice of America – Haber, “Hindistan: Bazı Tesisleri Denetime Açabiliriz”, 27 Şubat 2006.
adına hiçbir insani gerekçeyi dikkate almamaktadır. Çin’de buna karşı İran’ı
destekleyerek felaket dengesinin oluşmasına katkı yapmakta diğer taraftan Hindistan’ı
kazanmaya yönelik politikalarını gündemde tutmaktadır.

ABD – Hindistan nükleer işbirliğinin başlatılacağı aylar önceden belli


olmuş olsa da resmi olarak, Hindistan Başbakanının ABD’yi ziyareti
sırasında açıklanmıştır. Bu yılın ilk aylarında Washington yönetiminin
Pakistan’a F-16 uçağı satacağı konusunda aldığı karar Hindistan tarafından
tepki ile karşılanmıştır. Hindistan’ın tepkisi üzerine ABD Dışişleri Bakanı
Condoleezza Rice’in 16 Mart 2005’te Hindistan ziyareti sırasında yapılan
teklifler arasında nükleer işbirliğine de yer verilmiştir. Bundan önce ise ABD
Hükümeti’nin senatonun ve 1978 yılında oluşturulan ve 44 üyeden oluşan
nükleer grubun desteğini alması gerekmektedir. Hindistan’ın bu anlaşmadan
iki beklentisi bulunmaktadır:212

1. Ekonomik olarak hızla artan enerji ihtiyacını karşılamak. 1974


yılından beri nükleer silaha sahip olduğu bilinen Hindistan’ın sivil amaçlı
nükleer tesis ihtiyacı enerji gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Asya’nın en
hızlı ekonomik gelişim gösteren devleti Hindistan, 12 nükleer tesisinden
sadece dördünü kullanabilmekte ve enerji ihtiyacının sadece yüzde 3’ünü
nükleer tesislerden elde edebilmektedir. Komşusu Çin’le ekonomik rakebet
içinde olan Hindistan, işlevsel durumda olan nükleer tesislerinin toplam
gücünü 3.000 MW ve 4000 MW’a ulaştırmayı hedeflemektedir. Çin ise her yıl
nükleer tesislerinin gücünü 5000 – 10.000 MW arasında artırmakta ve 2020
yılına kadar toplam nükleer gücünü 40.000 MW’a çıkarmayı hedeflemektedir.
2. Resmen nükleer güç olarak tanınmak, ABD ile yapacağı bu işbirliği
onun da jure olmasa da de facto nükleer güç olması anlamına gelmektedir.
Fakat Hindistan’ın tam olarak istediği askeri amaçlı nükleer güç olarak
tanınması olmuştur. ABD Hindistan’a nükleer işbirliği önererek Hindistan’ın-
İran-Pakistan-Hindistan doğalgaz hattından vazgeçmesini sağlayabilecektir.

212 VELİEV, Cavid , a.g.m., s.18


Başkan Bush sürpriz bir açıklama yaparak, sivil nükleer enerji
sektörünü geliştirmesi için ABD’nin Hindistan’a yardım edeceğini
bildirdiğinde bunun anlamı, bütün dünyanın kabul ettiği NSYÖ rejimine kafa
tutması üzerine uygulanan kısıtlamaların kaldırılacağı ve atom bombası imal
ettiği için Hindistan’ın ödüllendirileceğidir. Tam bir şaşkınlık yaratan bu
açıklamadan yaklaşık bir saat sonra Beyaz Saray’da verilen resmi yemekte,
Başkan Bush’un şeref masasında Hindistan Başkanı’yla beraber ilginç bir
konuk da boy göstermekteydi: General Electric’in CEO’su Jeff Immmelt..
NSYÖ’nün özüne ve sözüne, hatta ABD’nin mevcut yasalarına aykırı bu
siyaset değişikliğinden yararlanacak ilk Amerikan şirketinin Hindistan’ın eski
partneri General Electric olduğudur.213

Ayrıntıları Başkan Bush’un 2006 Mart ayında Yeni Delhi ziyaretinde


şekillenecek anlaşma, Hindistan’a nükleer enerji kullanarak yakıt ve teknoloji elde etme
ve böylece ekonomik gücünü arttırma imkanı sağlayacak. Ancak bazı Amerikalı
uzmanlar, Uluslararası Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı
imzalamayan Hindistan’a nükleer enerji alanında yardım etmenin tehlikeli olabileceğini
214
düşünüyor.

ABD-Hindistan ilişkileri, ABD’nin bu ülkenin komşuları ile ilişkilerinden


etkilenmektedir. Hindistan, ABD hegemonyasına karşı çok kutuplu dünya
düzeni savunmakta ve kendisi de küresel liderlik oyunlarına katılmayı
hedeflemektedir. Ne var ki, Hindistan BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliği
konusunda Beyaz Saray’dan destek isterken, ABD bu desteği Japonya’ya
vermektedir. Washington’un Hindistan’la yaptığı nükleer işbirliği ile Çin’i
dengelemek istediği söylenebilir. Asya’da ABD karşıtı Rusya-Çin-İran
ittifakına karşı bir ittifak arayışının da bunda etkili olduğunu ifade etmek
mümkündür. Hindistan Rusya, Çin ve Almanya ile birlikte Amerikan merkezli
tek kutuplu dünya düzenine karşı çıkmaktadır. Rusya – Avrupa (Fransa,
Almanya)-Çin-Hindistan birliği ve ABD’nin kendisinin temelini hazırladığı
tuzağına düştüğü bir güç olabilir.215

213 ERSUN, Ömer, “Nükleer Siyasette Rus Ruleti”, Stratejik Analiz, Eylül 2005,sayı:65,s.73.
214 Voice Of America – Haber, “Hindistan: Bazı Tesisleri Denetime Açabiliriz”, 27 Şubat 2006.
215 VELİEV, Cavid , a.g.m., s.17
ABD’nin Güney Asya politikası, Hindistan’a askeri, siyasi ve ekonomik
destek vererek bölgesel ve hatta küresel rakip olarak gördüğü Çin’i
dengelemeye çalışmak şeklindedir. Hindistan’ı desteklemesi, onu müttefik
olarak algalamasından kaynaklanmaktadır. Nitekim ABD’nin Pakistan
yönetiine verdiği askeri destek de bunun bir göstergesidir. Böylece bölgede
küçük çaplı bir “çok kutuplu dünya” oluşturarak dengelerin kendi aleyhine
dönüşmesini engellemeye çalışmaktadır. Şu ana kadar Çin-Hindistan
yakınlaşmasını hoş görmeyen ABD yönetimi, bundan böyle de Pekin-Yeni
Delhi işbirliğinin gelişmesini engellemeye çalışacaktır.216 ABD biliyor ki,
Pekin, Moskova ve Delhi üçgeninde “en zayıf halka” Hindistan’dır.

Hindistan ile ABD arasında bu tarz bir yakınlaşma sürerken Hindistan


bir yandan her geçen zaman biraz daha NATO’ya karşı, ABD’ye rağmen
örgütlenen ŞİÖ’ye gözlemci statüsünde sürece katılıyor.

Bu üyelik kendi içerisinde de bir takım zıtlıklar da içeriyor. Örneğin,


Hindistan, ŞİÖ’ye girmeden bir hafta önce ABD Savunma Bakanı Rumsfeld,
ABD’nin Hindistan ile Stratejik Askeri İşbirliği anlaşmasını imzalayacağını
duyurmuştur. Bu gelişmenin Hindistan, ŞİÖ ve ABD arasındaki ilişkileri nasıl
etkileyeceği şimdilik belirsizdir.217

Hindistan ABD ile olan ilişkilerini kısa vadeli beklentiler üzerine


kurmaktadır. Ancak bölge ülkeleri ile olan ilişkilerinin de hayati önem arz
ettiğini bilmektedir. Enerji ihtiyacını gidermek ve nakil yolları ile ilgili
süreçlerde rol oynamak, sınır sorunlarını çözmek, Keşmir’de uğraştığı üzere
siyasal İslam ile ortak mücadele etmek ve silah temini gibi konularda
eksikliklerini gidermek.

216 VELİEV, Cavid , a.g.m., s.8-9.


217 KÜLEBİ, Ali , a.g.m., s.15.
2 Haziran 2005 tarihinde Rusya’nın uzak doğusunda bulunan
Vladivstok şehrinde bir araya gelen Rusya, Çin ve Hindistan’ın dışişleri
bakanları küresel ve bölgesel problemlere ortak yaklaşımlar geliştirmeye
çalışmışlardır. Görüşmelerin sonucunda yayınlanan sonuç bildirisinde üç
ülkenin 21. yüzyılda dünyanın karşılaştığı problemler konusunda ortak
yaklaşımlara sahip olduğu belirtilmiştir. Bildiride üstü kapalı olarak bu üç
ülkenin ABD’nin hakim olduğu tek kutuplu dünya düzenine karşı oldukları
vurgulanmıştır. ABD’nin tek taraflılığına karşı ortak tavır dışında görüşülen
konular arasında terörizm, uyuşturucu trafiği ve diğer sınır problemleri, başta
enerji alanında olmak üzere ekonomik işbirliği ve ileri teknoloji alışverişi
bulunmaktadır. Çin ve Hindistan, Rusya’nın en önemli iki silah alıcısıdır. İki
ülke, Rusya’yla askeri teknoloji konusunda da işbirliği yapmak
istemektedir.218

Rusya, Çin ve Hindistan benzer tehditlerle karşı karşıya kaldıklarını


ifade etmektedir. Üç ülkenin de Müslüman nüfuslarıyla ilgili olarak sorunlar
yaşaması ve bu bağlamda İslami radikalizmden ve ayrılıkçılıktan tehdit
algıladıklarını ifade etmeleri ülkeleri yakınlaştıran sebeplerden bir tanesidir.
Söz konusu ülkeler arzuladıkları dünya düzeninin gerçekleşmesinin ABD’ye
alternatiflerin çıkışına bağlı olduğunun farkındadırlar. Bu yüzden Rusya, Çin
ve Hindistan alternatif güç merkezi oluşturma yoluna başvurabileceklerini
göstermektedir.219

Özel olarak Çin ile ilişkilerine bakacak olursak; Çin Başbakanı Wen
Jinbaou’nun 4-11 Ağustos 2005 tarihindeki Güney Asya ziyareti hem Çin-
Pakistan işbirliğini bütün alanlarda pekiştirmiş ve hem de Çin-Hindistan
toprak sorunun siyasi çözümü için ön adım olmuştur.Çin Başbakanı Wen
Jiabou’nun 7-12 Nisan 2005 tarihli Hindistan ziyaretinde iki önemli anlaşma
imzalanmıştır:220

1. Serbest Ticaret ve Ticari İlişkilerin Genişletilmesi Anlaşması.

218 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.14.


219 KÜLEBİ, Ali a.g.m., s. 15.
220 VELİEV, Cavid, a.g.m., s.8-9.
2. Çin – Hindistan arasındaki toprak sorunun siyasi çözümü için ön
anlaşma. Bu anlaşmalar hem Çin’in hem de Hindistan’ın bölge
politikasındaki değişikliği göstermektedir. Hindistan Başbakanı Manmohan
Sing’in “Hindistan ve Çin dünya düzenini yeniden şekillendirmelidir”
açıklaması aslında bu işbirliğinin diğer boyutunu göstermektedir. Özellikle
anlaşma tekliflerinin Çin’den gelmesi Çin’in bölgeye yönelik politika ve
diplomasisindeki değişimi göstermektedir. Yapılan hesaplamalara göre 2020
yılında dünyanın 2. ve 3. büyük ekonomileri olacak Çin ve Hindistan’ın
işbirliği AB, ABD ve Japonya için yeni fakat çok daha güçlü bir ekonomik
rakibin ortaya çıkması anlamına gelmektedir.221

Yeni Dünya Düzeninde sürekli değişiklik arz eden ülkeler arasındaki


bölgesel çıkar ilişkileri ve birbirini dengelemeye dayanan ittifaklar siyasetine
bir örnek olarak Çin’in Hindistan ve Pakistan arasındaki sürece barış elçisi
gibi müdahil olması gösterilebilir. Çin Hindistan’ı Pakistan kartıyla
dengelemek istemektedir.

Pakistan – Hindistan arasındaki gelişmeler Çin ve ABD’yi de yakından


ilgilendirmektedir. Güney Asya, Çin için bir arka bahçe olarak tanımlanabilir.
Bölge devletleri ile olan askeri, ekonomik ve siyasi ve coğrafi bağlarından
dolayı her türlü gelişmeden etkilenmektedir. Hindistan-Pakistan yakınlaşması
ve bölgesel çatışmanın ortadan kalkma ihtimali Çin’in bölgesel politikalarına
uygundur. Hindistan – Pakistan barış görüşmeleri doğrudan Güney Asya
dengelerini, dolaylı olarak ise dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmeleri
etkileyebilecek Çin-Hindistan işbirliğinin devamı olması açısından önemli bir
gelişmedir. 15 Şubat 2005 tarihinde alınan kararla Hindistan kontrolündeki
Keşmir’in başkenti Srinagar ile Pakistan kontrolündeki Muzaffarabad
arasında 7 Nisan’da başlatılan otobüs seferleri ve Hindistan-Pakistan
takımları arasındaki kriket turnuvası meyvelerini vermeye başladı.222

221 VELİEV, Cavid , a.g.m. s.10


222 VELİEV, Cavid,a.g.m., s.10
ABD, yeni dönemde, geleceğin süper gücü gözüyle bakılan Çin’e
karşı Hindistan’ı bir denge unsuru olarak kullanma yolunu seçmiştir. Çin ise,
Hindistan’ı ŞİÖ’ye alarak, ABD’nin güdümünden kurtarmayı amaçlamıştır.
Böylece, büyümekte olan bu yeni güç, ŞİÖ aracılığıyla Çin’in kontrolü altında
olacak ve Hindistan ile Rusya veya ABD arasında Çin’e karşı olası bir
yakınlaşma engellenebilecektir.223

BÖLÜM – KÜRESEL GÜÇ ÇİN

Uygarlığın doğuda olduğu dönemde Çin doğunun merkezi iken, batı


merkezli bir dünyanın ortaya çıkmasıyla Çin dünyanın öbür ucu olarak
görülmeye başlanmıştır. Ne var ki, tarihin her döneminde Çin diye bir ülke
olmuştur ve her zaman da bu ülkede yaşayan insanlar devlet düzeyinde
örgütlü bir yapıyı sürdürmüşlerdir.224

Napoleon Bonapart’ın “Bırakın Çin uyusun, uyandığında dünyayı


sarsacaktır” uyarısı, daha sonra, 1830’larda İngiltere’nin silah zoruyla, “afyon
vererek uyutma” politikasıyla birleşince, bu büyük eski uygarlık devi, işin
başında, kapitalist gelişme trenini kaçırdı. Daha sonra gelen yenileşme
çabaları, ülke içinden feodal toprak mülkiyetine dayalı çıkar ağı, dışarıdan
da, özellikle Japonya’dan gelen saldırılar ve sömürgecilikle kösteklendi;
başarısızlıkla sonuçlandı. Çin, geçen yüzyılın başlarında önce “ulusalcı” bir
çıkış yaptı, sonra da Mao Zedong’un öncülüğünde, uzun bir “sosyalist”
yürüyüşe çıktı. Sosyalist yürüyüş 1949’da Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla
iktidar oldu. 1980’li yıllara gelindiğinde ÇHC, artık batıya açılmaya
başlamıştı. ÇHC, askerî güvenliğin yanına bir de iktisadî güvenlik kavramını
ekledi. Serbest piyasa iktisadıyla sosyalizmi bağdaştırmayı çalışan Deng
Şiaoping, SSCB’nin nerede hata yaptığını anlamıştı.225

223 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.15.


224 ÇEÇEN, Anıl, “Yürmi Birinci Yüzyılda Çin” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.14.
225 ADIBELLİ, Barış, a.g.m., S.221.
Çin Doğu Asya’da küresel etkisi olan bölgesel bir hegemonya
oluşturma yoluna gittiğini her fırsatta açıkladı. Bunun Çin’e tarih tarafından
verilen bir misyon olduğu savunulmaktadır.226

Çin, elini gizleyen büyük bir ülkedir. Asya'da bölgesel güçtür. Çin,
2020 yıllarına doğru dünyanın süper gücüne dönüşecek. Çin, yeni yüzyılda
ABD'yi geride bırakarak, ekonomik ve askeri güç bakımından dünyadaki tek
ülke olmayı hedefliyor. Bu planlamaya, Çin'in ekonomik kalkınma hızı temel
teşkil edebilir. 10 yıl içerisinde, iç ve dış sorunlarını kendisi çözebilecek
ekonomik güce erişmesi bunun bir delilidir. Ama, Çin'in bir "dünya
imparatoru" olmasını iç meseleleri engelliyor. Komünist sistem ile piyasa
ekonomisi arasındaki tezat bunlardan biri. Çin'de zengin ve fakir ayrımı var.
Zenginler sermayelerini artırmak için siyasi sistemin değiştirilmesini istiyor.
Milyonlarca fakirin yönetime itirazı ise büyük. Her iki gurup da ülkeyi tehdit
ediyor.227

Bu çalışmada Çin’in onu süper güç olmaya götüren ekonomisi ile


şimdilik yüzde 60 civarında olan enerjideki dışa bağımlılığı, bu sorunu
çözmek için dünya ile kurduğu ilişki, hegemonik yapıya ulaşmak için sahip
olduğu güvenlik stratejileri irdelenecektir. İlave olarak Çin’in süper güç olma
yolunda çözmesi gereken bir diğer problem olarak içerisindeki ve
çevresindeki sorunlu bölgeler üzerinde durulacaktır. Çin tüm bu süreci
organize ederken özellikle iki araç kullanmaktadır: Atak ikili ilişkiler ve
Şanghay İşbirliği Örgütü.

3.1. Çin’in Güvenlik Siyaseti ve Askeri gücü

226 ADIBELLİ, Barış, a.g.m., s. 12.


227 ÖSTEMİRULI, Şadiyar, “Yarınlardan Neler Bekliyoruz., CIA Hakkımızda Ne Diyor.,Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü'ne Üye Olur Mu?” Jas Alaş
Gazetesi, 18 Ocak 2005.
ÇHC’nin yeni güvenlik kavramı, barış içinde bir arada yaşamanın beş
ilkesi olan “toprak bütünlüğüne ve devletlerin egemenliğine saygı, karşılıklı
saldırmazlık, birbirinin iç işlerine karışmama ve barış içinde karşılıklı fayda
gibi” ilkeler üzerine kurulmuştur. Aslında bu ilkeler, ÇHC’nin efsanevî
Başbakanı ve aynı zamanda Dışişleri Bakanı da olan Çu Enlay tarafından
1953 yılında ortaya atılmıştı. Bu yeni kavramla birlikte ÇHC, geniş bir
stratejik ortaklıklar yelpazesi oluşturmayı temel stratejisi hâline getirmiştir. Bu
bağlamda, ÇHC, ASEAN Bölgesel Forumu’na, Asya’da Güven Artırıcı
Önlemler ve Etkileşim Konferansı’na, Asya - Pasifik Bölgesi Güvenlik İş
Birliği Konseyine, Kuzey Doğu Asya İş Birliği Diyaloğuna ve Şangay İş Birliği
Örgütüne üyedir. Görüldüğü üzere, ÇHC, stratejik çevresini şansa
bırakmamıştır.228

Modern dünyada küresel hegemon haline gelmek neredeyse


imkansızdır, zira gücü dünyanın dört bir yanında, sürekli olarak kullanılmak
son derece zordur. Bir devletin bekleyebileceği en iyi sonuç kendi arka
bahçesinde egemenlik kurmaktır. Birleşik Devletler’in Batı Yarıküre’yi
hakimiyeti altına aldığı gibi, muhtemelen Çin de Asya’yı hakimiyeti altına
almayı deneyecektir. Çin, başta Japonya ve Rusya olmak üzere,
komşularıyla arasındaki güç uçurumunu mümkün olduğunca açmaya ve
Asya’daki başka hiçbir devletin kendisini tehdit etmemesini sağlamaya
çalışacaktır. Çin’in saldırganlaşıp diğer Asya ülkelerini fethetmesi pek olası
değil. Bunun yerine, Çin, tıpkı Birleşik Devletler’in Amerika kıtasında yaptığı
gibi, komşu ülkelere kabul edilebilir davranışın sınırlarını dikte etmeyi
isteyecektir. Ayrıca, Birleşik Devletler zamanında nasıl Avrupalı büyük
güçleri Batı Yarıküre’den çıkardıysa, giderek güçlenen bir Çin de
muhtemelen Birleşik Devletler’i Asya’dan çıkarmayı deneyecektir.229

4 Haziran 2005’te Rumsfeld, International İnstitute for Strategic


Studies adlı kuruluş (IISS) tarafından Singapur’da düzenlenen “Asya
Güvenlik Konferansı”nda yaptığı konuşmada, hala bazı eski düşmanlıkların
yükünün taşındığını ve askeri bütçelerin arttığını ifade etmiştir. Çin’in

228 ADIBELLİ, Barış, a.g.m., S.229.


229 MEARSHEİMER, John J., “Bambi Olmaktansa Godzilla Olmak Yeğdir”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.32.
dünyadaki üçüncü, Asya’daki en büyük askeri bütçeye sahip olduğu
tahmininde bulunan Rumsfeld, Çin’in füze gücünü, füzelerinin sadece Pasifik
bölgesinde değil pek çok farklı yere ulaşmasını sağlayacak biçimde, artırarak
genişlettiğine dikkat çekmiştir. Çin’in, aynı zamanda ileri askeri teknoloji
sistemlerini geliştirdiğini söyleyen Rumsfeld konuşmasında “Çin’i tehdit eden
bir devlet olmadığına göre, yatırımların sürekli artması neden?230 Bu sürekli,
giderek büyüyen silah alımları neden? Bu sürekli, büyük çaplı askeri
konuşlandırmalar neden?” gibi soruları arka arkaya yöneltmiştir.231

Uluslararası güvenlik işlerinden sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı


Franklin Kramer ise, Çin'in savunma bütçesinin şeffaf olmadığına ve bu
nedenle ne kadar harcandığının bilinmediğine işaret etti.232

Çin’in askeri alandaki yatırımlarını arttırması, modern silahlar


geliştirmesi, Washington yönetimi kadar Kore, Japonya ve özellikle Tayvan’ı
da tedirgin etmektedir. Onları endişelendiren aslında Çin’in gen
teknolojisinden elektronik üretimine hatta uzay uçuşlarına kadar gösterdiği
başarılı grafiktir. Çin, artık bir dünya fabrikası haline gelmiş ve belli düzeyde
denizden karaya, karadan uzaya uzanan bir teknolojiye sahip olmuştur.233

Rumsfeld, “Çin’in askeri alanda kapsamlı ve hızlı yayılması ile ilgili


olarak bir çok ülkenin aklında sorular oluşuyor. Çin’in bu alandaki gelişimi
doğal olarak diğer ülkeleri, Çin’in niyetini sorgulamaya itiyor ve aynı şekilde
onlar da kendi durumlarını ayarlama yoluna gidiyor” diye konuşmuştur. Çin’in
politik alanda yeteri kadar şeffaf olmamasının ABD’yi endişelendirdiğini buna
rağmen ülkesinin, Çin’i refah ve barış içinde görmek istediğini belirten
Rumsfeld, iki ülke ilişkilerini “içinde meydan okumaların da olduğu karışık bir
yapı” olarak tanılamıştır. Çin’in Amerika kıtasını vurabilecek nükleer füzelerle

230 SSCB’nin çökertilmesi maksadıyla, ABD, gizli ve açık faaliyetler için 385 milyar dolar harcamıştır. Sovyetler Birliğinin 1991’deki yıkılışı sırasında,
donanma envanterinde 63 balistik ve güdümlü füze taşıyan denizaltı ve ayrıca 147 nükleer denizaltı yer alıyordu. Buna karşılık, ABD Donanması’nda 34
balistik ve güdümlü füze taşıyan denizaltı ve ayrıca 80 nükleer denizaltı bulunuyordu. Hem personel hem de savaş gemisi sayısı bakımından 1991’in Sovyet
Donanması, hem ABD Donanması’ndan, hem de kendisini izleyen dört Avrupa donanmasının (İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyan) toplamından biraz daha
büyüktü. Nejat TARAKÇI, “Amerikan Deniz Gücü”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 32, s. 12-13.
231 EKREM, Nuraniye Hidayet, “Washington Pekin’den Endişeli, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:71, s.18.
232 Associated Press – Haber, “Çin'in Askeri Gelişimi ABD’nin Asyalı Müttefikleriyle İlişkilerini Tehdit Ediyor”, 28 Temmuz 2005.
233 EKREM, Nuraniye Hidayet, a.g.e., s.18.
gücünü artırdığına işaret eden Rumsfeld, Çin’den yana duyulan bu
endişelerin, ancak siyasal sistemin şeffaflaşmasıyla giderilebileceğini ileri
sürmüştür.234

Pekin’in dünyada savunmaya en fazla para ayıran üçüncü ülke olması


ve hızla büyüyen ekonomik gücüne dayanarak artırdığı askeri gücü sadece
Washington’u değil diğer büyük ülkeleri de endişeye sokmaktadır. BBC’nin
Mart 2005’te 22 ülkede 22 bin 953 kişiyle yaptığı anketin sonuçlarına göre,
Çin’in askeri olarak güçlenmesine Hindistan dışında hiçbir ülke olumlu
bakmamakta dünya kamuoyunun yüzde 59’u olumsuz bir tutum
235
sergilemektedir.

Yıllık 60 milyar dolara yaklaşan askeri harcamaları olan Çin Halk


Cumhuriyeti Ordusu, stratejik etkinliği daha fazla olan balistik füze sistemleri
ve nükleer silahlara vermektedir. Kuzey Kore Pakistan, İran gibi değişik
amaç ve planları olan ülkelere de bu teknolojileri vererek uzun vadede,
dünyanın bir çok bölgesinde tehdit unsurlarının ortaya çıkmasını ve ABD’nin
de bunlarla uğraşmasını, amaçladığı söylenebilir. En azından bu kadar
sorunla boğuşurken, doğal kaynaklara ve özellikle petrole olan gereksinimi
şiddetli bir şekilde artan Çin’i Orta Asya’da rahat bırakacağı düşünülebilir.236

Satın alma paritesine göre dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan ve


özellikle katı yakıtlı, çok başlıklı kıtalararası DF-31 (CSS-9) araç üstünde
taşınabilen balistik füze sisteminin yanı sıra denizaltından atılabilen JL-2
(CSS-N-2) çok başlıklı balistik nükleer füze platformlarıyla ABD’yi tehdide
yeltenen Çin kendisi Rusya’ya karşı Orta Asya’da üsleriyle yerleşmeye
çabalayan ABD’yi bundan böyle daha sık ve ciddi gerekçelerle yoklayacak
ve başını ağrıtacaktır. Buna karşılık ABD’nin de Afganistan bahanesiyle Orta
Asya’yı kuşatması, Çin’i kontrol altında tutabilmek amacıyla Çin’in bulunduğu
bölgede sorunlar yaratması baskısını giderek ekonomik alanlara indirgemesi
de söz konusudur. 16 yılda, her yıl 2 nükleer santrali devreye sokmayı

234 EKREM, Nuraniye Hidayet a.g.e., s.18


235 BBC’nin yayınına göre; Almanya %87, Avustralya %79, Japonya %78, İspanya %76, ABD %75, İtalya %74, Türkiye % 49 ile Çin’in silahlanmasına
karşı çıkmaktadır.
236 KÜLEBİ, Ali a.g.m., s.7.
planlayan Çin’in, 2060’larda yaklaşık 100 kadar nükleer elektrik santraline ve
buna paralel olarak dünyanın en büyük nükleer enerji sistemine sahip
olacağı gerçeği, bunun da paralelinde nükleer silahlanmayı getireceği ve
ABD’ye nükleer alanda daha büyük bir stratejik tehdit oluşturabileceği
yorumunu yapmayı olası kılmaktadır.237

1956’da füze programlarını geliştirmeye başlayan Çin’in özellikle


1981’den sonra uzun menzilli füzeler geliştirmede başarılı olduğu
görülmektedir. Katı yakıtlı füze sistemlerinin hareket edebilirliği nedeniyle
düşman tarafından vurulmasının güç olması ve bunların kısa sürede ateşe
hazır duruma getirilebilmesi Çin teknokratlarının katı yakıt konusuna daha
fazla eğilip başarı kazanmalarını sağlamıştır. Çin Silahlı Kuvvetleri Füze
Sistemleri:238
• DF-5 (15.000 km menzilli)
• DF-31 (8.000 km menzilli)
• DF-41 (12.000 km menzilli), gibi kıtalararası balistik füzeler ve
• DF21/21A (katı yakıtlı, 1.800-2.400 km menzilli)
• M-9/DF-15 (katı yakıtlı, 600 km menzilli)
• M-18/MI-B (Katı yakıtlı, 400 km menzilli)
• DF-15 (600 Km, menzilli) ve
• DF-11 (300 Km menzilli) kısa menzilli S-CUD tipi füzeleri geliştirmiş olan
Çin’in ayrıca;
• XW-41 Tipi 1.800 Km menzilli
• CEP’i 2m.’den cet tipi 120 km. menzile sahip füzeleri
• CAS-1 Kraken (J-6,JY-611) 90 Km. menzilli yine gemilere karşı füzeleri,
• SLBM (JL-1) 1700 Km., SLBM (JL-2) 8000 Km, menzilli denizaltı füzeleri,
• CAA-2 İsrail Pyton-3 benzeri, enfrarujlu, balistik havadan havaya ve
CSA-4 ve CSA-5 Tipi CROTALE benzeri karadan havaya katı yakıtlı SAM
füzeleri vardır.

237 KÜLEBİ, Ali, a.g.m. , s.7.


238 KÜLEBİ ,Ali, a.g.m, s.6-7.
Çin’in halen Rusya’dan sağladığı239 Kh-59ME tv-güdümlü ve Kh-31P
anti-radyasyonlu, havadan karaya, bizim de kullandığımız POPEYE
füzelerinin benzerlerini yapmak üzere çalıştığı söylenmektedir. Hassas
güdümlü, lazer güdümlü ve anti-radyasyon hedefli bu füzelerin gemilere
karşı olan tipleri üzerinde de çalışıldığı da tahmin ediliyor. Çin, yoğun
çalışmalarını sürdürürken, özellikle sofistike Amerikan Patriot ve Rus S-300
füze savar sistemlerinin benzerleri üzerinde de çalışmaktadır. Bu bağlamda,
Hongqi-9 (HQ-9) tipi hava savunma füzelerinin geliştirilmesinde ciddi
aşamalar kaydedilmiştir. Rusya’dan satın almış olduğu S-300P’lerin ve her
ne kadar İsrail yalanlasa da, İsrail’den temin ettiği iddia edilen Patriot
füzesinin teknolojilerini kendi geliştirdiği HQ-9’a uygulamıştır. Yüksek irtifa ve
uzun menzil kapasiteli bu platformun özellikle gemiden havaya türünü de
başarıyla geliştirdiği söylenmektedir.240

SCUD füzelerinin Halep ve Hama’daki iki yer altı tesisinde üretildiği


bilinmektedir. Bu tesislerin, İran, Çin ve Kuzey Kore yardımıyla yapılmış
oldukları ve yakın bir gelecekte de bu tesislerde Çin yapısı, M-9/DF-15’lerin
de üretileceği iddia edilmektedir. Bu füzeler 600 kilometre kadar bir menzile
sahip olup, 500 kilogramlık savaş başlığı taşıyabilir ve GPS sistemiyle yol
alabilirler.241

Artık dünyada ciddi bir aktör olduğu rahatlıkla söylenebilecek Çin


Ordusu bunu sağlayabilmek için geliştirdiği yeni savunma doktrini ışığında,
yukarıda belirtilebilen platformların dışında daha stofistike teknolojili silahlara
kavuşmanın yanı sıra yeni sistemler ve bu doğrultuda stratejileri de
hedeflemektedir. Bu bağlamda Çin;242

• Uzayda askeri harekat yeteneği hedeflerken, özellikle Rusya’dan


sağladığı IRS ve yerli ASAT uydu yetenekleri üzerinde, çok gelişmiş nano ve
hatta pico uydular geliştirmek aşamasındadır.

239 Türkiye, Rus silahları satın alan ilk NATO üyesidir. Gamze Güngörmüş KONA, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik Stratejik
Araştırmalar Dergisi, 2004, sayı:11,s.105.
240 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.6-7.
241 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.15.
242 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.19.
• Gelecek nesil savaş silahları için de artık ciddi yatırımlar yapmaya
başlamış ve bu kapsamda manevra yeteneği olabilen ve harekat halindeki
gemileri vurabilen balistik füzeler geliştirmektedir.
• 2010’larda kıtalararası ve denizden atılabilen balistik füzelerinin sayısı
100’ü geçebilecektir.
• 094 SSBN tipi nükleer denizatlısı ve bundan atılabilen JL-2 SLBM
füzeleri gibi platformların geçen yıl başarıyla denenmiş olmaları da önemlidir.
• Öncelikle ve özellikle Tayvan’a karşı kullanması amaçlanan Tomahawk
tipi karaya atılan Cruise füzelerinin 1000 adedinin 2010’lara kadar envantere
alınması beklenmektedir.
• Yine 2010’lara kadar 1300 adet kısa menzilli balistik füze edinilmesi söz
konusudur.
• J-10 Chengdu ve Xian JH-7A her hava koşulunda uçabilen savaş
uçaklarının geliştirilmesinde daha önemli adımlar atılmak istenmektedir.
• Hava gücünü destekleyecek iki ayrı AWACS erken uyarı uçak sistemi
geliştirme programı yürütülmektedir.
• 2010’a kadar 60 kadar yeni nükleer ve konvansiyonel saldırı denizatlısını
dreniz gücüne katmayı amaçlamaktadır.
• Rusya, Ukrayna, Almanya ve Fransa’dan edindiği teknolojilerle
görünmezlik özelliği ile modern elektronik uçaksavar ve gemilere karşı silah
sistemleri olan savaş gemileri geliştirmektedir.
• Çin’in ilginç bir çalışması da, elindeki yüzlerce eski ve depoya konmuş
savaş uçağının insansız hava savaş uçaklarına dönüştürülmesi projesidir.
• Savunma çevreler tarafından ifade edildiği üzere Çin’in toplam nükleer
silah kapasitesi 400 atom başlığından biraz fazladır. Bunların 250 kadarı
çeşitli stratejik silahlar ve 150 kadarı taktik silahlar bünyesinde
biçimlendirilmiştir.
• Halen kıtalararası 20 kadar balistik füzeyle atom başlığı sevk yeteneği
olduğu söylenmektedir.
• Uçar birlik harekatları için, Amerikan C-5 ağır nakliye uçaklarından daha
çok taşıma kapasitesine sahip Antonov 124’leri edinmeyi de amaçladığı iddia
edilmektedir.
• Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Rusya’dan aldığı R-77 füzelerinin teknolojisini
kullanarak kendine ait ilk aktif radar güdümlü havadan havaya füzesini (PL-
12) geliştirebileceği değerlendirilmektedir. Projenin amacı, görüş menzili
kabiliyetini güçlendirmek, AIM-120 AMRAAM’ın (Geliştirilmiş Orta Menzilli
Hava Önleme Füzesi) ve Fransız yapımı MICA’nın menzillerini artırmaktır.
ÇHC’nin PL-12 yapımı sırasında Ruslardan yardım alacağı, hedefle güdüm
ve veri bağlantılarının Ruslar tarafından, motorun ise Çin’in kendisi
tarafından yapılacağı değerlendirilmektedir. Dahası, füzenin testleri
esnasında da Rusya’nın test standartlarını kullandıkları belirtilmektedir. Pek
çok kaynaktan alınan bilgilere göre, füzenin test atışları gerçekleştirilmiş,
ancak füze henüz hizmete girmeye hazır durumda değildir. Radarın cinsine
bağlı olarak, PL-12 füzesinin FC-1 veya J-10 savaş uçaklarıyla taşınacağı
değerlendirilmektedir.243

Çin Silahlı Kuvvetleri 1990’da gücünü 500.000 asker azaltmıştı.


Şimdi, bunu bu yıl sonuna kadar 2.150.000’ine indirme aşamasında. Çin
teknolojik olarak Amerikan Ordusu’nun 20 yıl kadar gerisinde olsa da
Japonya, Hindistan, Güney Kore ve Rusya ile olan arayı kapatmış durumda.
Kendini daha modern ve profesyonel bir ordu konumuna getirmek isteyen
Çin Silahlı Kuvvetleri ağırlıklı olarak balistik füze, Cruise füzeleri gibi
platformların geliştirilmesine özel önem vermekte. Bu amaçla da savunma
bütçesini 60-80 milyar dolar civarına çıkartmış durumdadır.244

ÇHC havacılık endüstrisi günümüzde geniş ölçüde özerktir. Bu


özerklik de pek çok uçak üreticisinin farklı girişimlerde bulunmalarına ortam
yaratmaktadır. ÇHC Hava Kuvvetleri, kısa vadede eski ve modası geçmiş
muharip uçakların yerini alacak gelişmiş dördüncü nesil savaş uçaklarına,
uzun vadede ABD yapımı F-35’ler pazara girdiğinde ise, beşinci nesil savaş
uçaklarına ihtiyaç duyacaktır. Fakat günümüzde ÇHC’nin böyle bir
teknolojiden yoksun olduğu bilinmektedir. Dördüncü nesil J-10 uçakları
henüz üretimde olmamakla birlikte, önemli parçaları da Rusya gibi yabancı
üreticilerden sağlanmaktadır. J-10’lar operasyonel duruma geçtiğinde,

243 Hollanda Savunma Bakanlığı İstihbarat ve Güvenlik Servisi Raporu, 3 Aralık 2003
244 KÜLEBİ, Ali , a.g.m., s.6.
modasının geçmiş olacağı değerlendirilmektedir. Rusya, beşinci nesil PAK-
FA savaş uçağının ortak geliştirilmesi ve üretimi için ÇHC’ne teklifte
bulunmuştur. PAK-FA tasarımı, performans bakımından F-35 ile boy
ölçüşebilecek şekilde planlanacaktır.

Son elli yıl süresinde edinebildiği teknolojilerle sağlamaya çalışan Çin


Silah Sanayisi hala 1970-1980’li yılların geri teknolojilerinden kurtulamamış
konumdadır. Özellikle, mikroelektronik, bilgisayar, aviyonik, sensör ve uçak
teknolojisi konusunda hala çok geri olan Çin, yine sistem entegrasyonu ve
teori ile dizaynı, çalışabilir silah sistemlerine dönüştürmede sıkıntı
245
çekmektedir.

Bu soruların büyük bir kısmı, komünist sistemin Çin silah


endüstrisindeki hala süregelmekte olan organizasyon, verimlilik, hiyerarşik
katı yapı, bürokratik sıkıntılar ve merkezi yönetime dönük sistemlerinden
kaynaklanmaktadır. Sistemdeki aksaklıkların kökenini bilen Çin yönetimi, son
zamanlarda serbest Pazar ekonomisine uygun ve bunun gereklerini yerine
getiren bir reorganizasyonu silah sanayisi bünyesine uygulamak amacıyla 10
yeni savunma grubu kurmuş ve buna 2001 yılında savunma elektroniği
grubunu da on birinci olarak eklemiştir. Bu organizasyonda amaç, bu
grupların ordu silah alımlarında birbirleriyle rekabetini sağlayarak, yarışma
ve gelişmeyi teşvik etmektir. Yine verimlilik sağlama amacıyla sayısı 3
milyonu bulan savunma sanayisi çalışanlarının yüzde 30 oranında
azaltılması yoluna gidilmiştir. Bütün gelişme ve çabaların ışığında özellikle;
HQ-9 uzun menzilli karadan havaya füze, 4. nesil savaş uçağı olan J-10,
Song sınıfı sofistike dizel elektrikli denizaltı, radar görünmezliği arz eden
052C tipi destroyer üretiminde ciddi başarılar kazanılmıştır. Güneyde,
Tayvan konusunda Üçüncü Dünya Savaşı’na bile varacak sürtüşmesi olan
ABD’nin, kuzeyinde, ŞİÖ üyeleriyle içli dışlı olması ve adeta Çin’i kuşatması,
bu ülkeyi rahatsız etmektedir.246 ABD’nin de Çin’in bu askeri gelişimden

245 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.7


246 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.18.
dolayı çekinceleri oldukça fazladır. Bu endişeyi247 pekiştirmesi açısından bu
bölümün son sözünü General Zhu’ya bırakmak anlamlı olacaktır.

Çin Ulusal Savunma Akademisi öğretim üyelerinden olan ve şahin


olarak nitelendirilen General Zhu demecinde “Xian’ın doğusundaki bütün
şehirlerin yok olmasına hazırız. Ama Amerikalılar da, Çin tarafından yüzlerce
şehirlerinin yok olmasına hazır olmalılar” diyerek Çin’in uzun menzilli nükleer
başlık taşıyan füzeleriyle gerektiğinde ABD’yi vurabileceği mesajını
248
vermiştir.

3.2. Çin’in Tehdit Algıladığı Sorunlu Bölgeler

Şu andaki Güneydoğu Asya’nın 1900’lerin başındaki Avrupa ile


sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar bağlamında büyük ölçüde benzerlikler
taşıdığı gerçeğini de göz önüne alırsak, esasen var olan bir silahlanma yarışı
ve çıkar çatışmalarının etkisiyle Güneydoğu Asya’da da aynı savaşlar
başlayabilir.249

3.2.1. Tayvan Sorunu

247 Her dünya vatandaşı nükleer gelişim sürecini kaygı ile izlenmektedir.Nükleer silahların yayılmasını önlemeye ilişkin anlaşmanın güçlendirilmesi
amacıyla New York Birleşmiş Milletler merkezinde yapılan konferansta Amerika Birleşik Devletleri'nin dikkati, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi
düzenlemelerinin kapasitesini, Kuzey Kore ve İran'la daha etkili mücadele etme yönünde arttırabilme üzerine yöneltmişti. Ancak çok sayıda katılımcı ise,
denklemin silahsızlanma boyutuna dikkat çekerek, nükleer silahlara sahip ülkeler Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Fransa, İngiltere üzerinde de
yoğunlaşılmasını istedi ve özellikle Washington yönetiminin daha önceki toplantılarda dile getirdiği taahhütleri yerine getirmediğini savundu. NTV – Haber,
“Nükleer Konularda Siyasî İrade Yetersiz”, 27 Mayıs 2005
248 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.7.
249 KÜLEBİ, Ali, a.g.m., s.12.
Günümüzde Tayvan, BM’de temsil edilmeyen, uluslar arası sistemin
önde gelen devletlerin, resmiyette, bağımsız bir devlet olarak tanımadığı,
Asya kıtasının doğusunda yer alan bir adalar grubudur.250

19. yy’a kadar gerek Çin hanedanları gerekse sömürgeci güçler


arasında pek çok kez el değiştiren adanın yönetimi 1985 Shimoneski
Antlaşmasıyla, Çin tarafından Japonya’ya devredildi.251 Ada, İkinci Dünya
Savaşının sonrasında Tayvan Çin’e geri verildi. 8 Eylül 1951’de yapılan San
Fransisco antlaşmasıyla da Japonya bu durumu resmen kabul etti.252

Uluslararası alanda bu gelişmeler yaşanırken, 1920’li yıllardan beri


Çin ana karasında bir iş savaş sürmekteydi. ABD’nin desteklediği Chiang
Kai-Shek önderliğindeki milliyetçi Kuomingtang, Mao Zedong’un önderliğini
yaptığı Komünistlerle çatışma halindeydi. 1949 yılında bu savaştan mağlup
ayrılan Chiang Kai-Shek kendine bağlı birlikler ve diğer mültecilerle Tayvan’a
çekildi. Anakarada ise Komünistler 1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyetinin
kurduğu Çin Cumhuriyeti uluslar arası alanda Çin’in yasal temsilcisi olarak
tanındı.253

Komünistler anakarada kontrolü tamamen sağladıktan sonra Tayvan’ı


da kontrolleri altına almak için girişimlerde bulundularsa da buna ABD, Kore
Krizinin de baş göstermesinin etkisiyle, deniz kuvvetleriyle Tayvan’ı
destekleyerek engel oldu. ABD gibi bir gücü direkt olarak karşısına almak
istemeyen ÇHC ise daha fazla ileriye gitmedi.254

1970’li yıllar Tayvan açısından, ABD-ÇHC ilişkisinin başlamasının


yanında iç politikada da önemli bir takım gelişmeleri beraberinde getirdi. Bu
gelişmelerden en önemlisi Chiang Kai-Shek’in 1975’de ölmesiydi. Yönetimi

250 ÖZTÜRK, Ümit, ‘’Tayvan: Yükselen Gücün Bütünleşme Arayışı’’, Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin
ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, Nisan 2004, s.569.
251 www.taiwandc.org/history.htm
252 ARMAOĞLU, Fahir, a.g.e., s. 457.
253 OKSENBERG, Michael, “China:A Turtous Path Onto The World’s Stage”, a Century’s Journey, Der.: R.A. Pastor, Basic Boks, A Member of the
Perseus Boks Gruops, 1999, s. 309 www.asianinfo.org/asianinfo/prohistory.htm
254 ÖZTÜRK, Ümit, a.g.m., s.570
eline alan oğlu Ching Kuo, başlattığı reformlarla255 pek çok demokratik
gelişmenin temellerini attı, muhalefet gruplarına önceki döneme nazaran hoş
görüyle yaklaştı ve Eylül 1986’da Demokratik İlerici Partinin (DPP)
kurulmasına izin verdi.256 Ayrıca, bir yandan yardımcılığına bir Tayvanlıyı
getirmek suretiyle kendinden sonra yerine bir Tayvanlının gelmesi için yolu
açarken diğer yandan da Kuomintang’ın yönetici kadrosunun
“Tayvanlılaşmasını” sağladı.

Tayvan’ın yerli Çinli nüfusu anakaradan gelen Kuomintang


üyelerinden farklı olarak tek Çin gibi bir amaç taşımamakta, “Tayvan,
Tayvanlılarındır” fikrindeydi. Gerek Japonya’nın işgali sırasında Japonlara,
gerekse daha sonra Kuomintang adaya çekildiğinde onlara karşı direnen
Tayvan’ın yerlileri bağımsız Tayvan’ı savunuyorlardı.257

1982’ye gelindiğinde, ÇHC ve ABD arasında konuya yönelik olarak bir


antlaşma yapıldı. Bu antlaşma ile ÇHC, sorunun barışçıl bir şekilde çözümü
için çalışacağını kabul ederken ABD ise Tayvan’a silah temin etmeme
hususunda Pekin’e söz veriyordu.258

Tayvan’da yönetimi elinde bulunduran Lee, Haziran 1995’de ABD’ye


“resmi olmayan” bir ziyarette bulundu. Bu tarihe kadar Tayvan ve ÇHC
arasında, gayri resmi olarak gerçekleştirilen kültürel ve ekonomik
259
konulardaki görüşmeler bu ziyaretten olumsuz etkilendi. ÇHC, Mart
1996’da Tayvan Boğazında askeri tatbikat yapacağını duyurmak ve bölgede
füze denemeleri gerçekleştirmek suretiyle karşılık verdi. ÇHC donanmasının
Mart 1926’da Tayvan Boğazındaki askeri manevralarına karşı ABD, uçak
gemileri Nimitz ve Independence bölgelerine göndererek sert tepki gösterdi.
Bu iki gemi ÇHC’nin yaptığı askeri tatbikatı, olası bir saldırıya karşılık
verebilecek bir hazırlıkla, yakından izlediler.260

255 Bu reformlara yönelik olarak bkz. Selig, S.Harrison, “Taiwan After Chiang Ching Kuo”, Foreign Affairs, Spring 1988, Vol 66, No 4, ss. 791-792.
256 HARRİSON, Selig S, “Taiwan After Chiang Ching Kuo”, Foreign Affairs, Spring 1988, Vol 66, No 4, ss.795.
257 www.asianinfo.org/asianinfo/taiwan/prohistory.htm
258 FREEMAN, Chas. W. Jr., “Preventing War In The Taiwan Strait”, Foreign Affairs, July/August 1998, Vol 77, No 4, s. 11.
259 FREEMAN, Chas, W. Jr., a.g.m. , s. 11
260 www.taiwandc.org/history-9596
Çin üzerinde iddia ettiği hakkını elde etmek amacıyla 2010 yılına
kadar Ada’ya 2000 kadar balistik füze ve Cruise füzesi yönlendirmeyi
amaçlamaktadır. Bunları da yine her hava koşulunda operasyon yapabilecek
200-300 kadar Sukhoi ve Xian Av-Bombardıman uçağı ile
destekleyecektir.261

Çin, Tayvan adasını bağımsız bir ülke olarak görmüyor. Aksine Çin’in
bir eyaleti sayıyor ve Tayvan’ı bağımsızlığı yönündeki her adımı kendisine
yönelik bir tehdit sayıyordu. Tayvan ise bir Çin işgalinden korkuyor. Korkular
Amerika tarafından besleniyor ve her iki taraf da dünyanın en büyük
silahlanma yarışlarından birini yürütüyor. En son Tayvan Başbakanı Çin’den
gelen açıklamalara karşılık olarak “Eğer sen bana 100 füze gönderirsen, ben
de sana 100 tane, en azından 50 tane sana atabilmeliyim. Eğer siz Taipei ve
Kaohsiung’u vurabiliyorsanız, ben de en azından Şanghay’ı vurabilmeliyim.”
Şu anda Tayvan en önemli silah alıcıları arasında ve savunma bütçesi
İsrail’in bütçesini bile geçiyor. Tayvan Boğazı’nın karşı tarafı ise Çin’in her
geçen gün artan füzeleriyle dolu. Bu ortamda Tayvan, ABD’ye güvenirken,
Amerikan askeri gücü de Pasifik’te kalmak ve Çin’i kontrol altında tutmak için
iyi bir gerekçe buluyor. Çin’in kontrolünde bir diğer siyasi ve askeri araç ise
Kuzey Kore.262

24 Ekim’de New York’da bir araya gelen Zemin ve Clinton konu


hakkında bir görüşme yaptılar. Toplantısı sonrasında Clinton, ABD’nin tek bir
Çin olduğunu, Tayvan’ın da Çin’in bir parçası olduğunu ve Çin’in tek
temsilcisinin ÇHC olduğunu kabul ettiğini, “iki Çin”, “bir Tayvan, bir Çin” ve
“bağımsız Tayvan” görüşlerine karşı olduğunu belirtti.263

1997 yılında ada halkı ÇHC ile birleşmeye karşı gösteriler düzenleyip,
Çin Cumhuriyeti adının “Tayvan Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesini isterken,
Taype de Pekin’e karşı yeni bir diplomatik atak başlattı. Muhalefet Partisi
DPP, 15 Martta Tayvan’ın BM’ye tam üye olması için kampanya başlatırken,

261 KÜLEBİ, Ali, a.g.e., s.19.


262 ŞAHİNER, Evrim, “Çin’in Yükselişi ve Karşı Önlemler”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.15.
263 www.chinaembassy-fi.org/eng/5857.html
bu politika bağlamında ÇHC’nin sorunlu bölgesi Tibet’in dini lideri Dalay
Lama’yı ülkesine kabul etti.264

Tayvan’da bu gelişmeler yaşanırken ÇHC devlet başkanı Jiang Zemin


1997’de Taype yönetimine yeni bir birleşme önerisi daha sundu.265 Lee,
ÇHC’nin çözüm için öne sürdüğü “tek devlet iki sistem” formülünü kabul
etmeyip, “tek ülke, iki hükümet” görüşünde ısrar etti.266

ABD geleneksel politikasını sürdürüp, bir taraftan “tek Çin” ilkesini ve


ÇHC’nin güç kullanmamasını savunurken diğer taraftan da Tayvan’a askeri
açıdan destek olarak bölgede dengeyi korumaya çalışmaktaydı.267

Tayvan, Mart 1998’de Dünya Ticaret Örgütü’ne, 10 Ekim’de Dünya


Sağlık Örgütü’ne üyelik başvuruları yaptı. ÇHC’nin bunlara tepkisi yine güç
kullanma tehdidi oldu. 1999 yılında ÇHC donanmasının Tayvan Boğazında
tatbikat yapması ABD tarafından engellendi. Şubat 1999’da ise Pekin füze
tehdidinde bulunurken Taype yönetimi, Tayvan’ın bağımsız bir ülke olarak
istediği politikayı izleyebileceğini belirtti.268

Çin-ABD arasındaki askeri diyalog, 1996’da iki ABD uçak gemisinin


Tayvan Boğazı’na konuşlandırılması ve 1999’da Yugoslavya’daki Çin
elçiliğinin ABD tarafından bombalanması gibi sorunlar yüzünden soğuk
dönemler geçirmiştir. 1 Nisan 2001’de yaşanan Ep-3 casus uçak krizi
sonrası ise iki ülke arasındaki askeri ilişkiler askıya alınmıştır.269

Tayvan, ABD’nin ÇHC ve genel olarak Asya-Pasifik bölgesine yönelik


politikası açısından çok önemli bir yere sahiptir. Mevcut durumun tehlike
doğurmaya müsait yapısı ABD’nin bölgesel çıkarlarını tehdit ettiğinden dolayı

264 ÖZTÜRK, Ümit, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.576-577
265 ÖZTÜRK, Ümit , a.g.m. Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,.s.577
266 KEMENADE, Willem V. Çin, Hong Kong, Tayvan A.Ş., Sabah Kitapları, İstanbul, 1999, s. 348.
267 www.chinembassy-fi.org/eng/5857.html
268 ÖZTÜRK, Ümit, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.577
269 EKREM, Nuraniye Hidayet , “Washington Pekin’den Endişeli, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:71, s.18.
ÇHC ve Tayvan arasında diyalogun sürmesi ve taraflar arasında müzakere
için sağlam bir yapının oluşturulabilmesi, Washington’un arzuladığı bölgesel
istikrarın ve barışın sağlanması için çok önemlidir.270

Tayvan sorunu bugünün süper gücü olan ABD ile büyüme trendindeki
güçlü ekonomisi ve yoğun nüfusu ile gelecek dönemlerde ABD’ye rakip
olmaya aday olan ÇHC arasındaki en önemli tartışma konularından biridir.271

Merkezi Washington'da bulunan Uluslararası Değerlendirme ve


Strateji Merkezi'nden Richard Fisher, "Çin'in hızla büyüyen askeri gücü, pek
çok düzeyde, Amerika'nın Asya'daki öncülüğüne karşı bir engel
oluşturmaktadır" dedi. Çin'in yıllardır ilk defa Tayvan Boğazı'ndaki askeri
dengeyi Tayvan aleyhine değiştirmekte olduğunu belirten Fisher, "Bu
Tayvan'la birleşmeye 'askeri bir çözüm' getirmek yönünde güven artırıcı
olabilir ve bu da Çin'in Tayvan'a saldırma ihtimalini artırır" dedi. Fisher,
askeri gücünü artırarak ve Tayvan'ı izole ederek Çin'in yakında Asya'nın en
önemli gücü olmasının kaçınılmaz olduğu düşüncesini iletmeyi amaçladığını
belirtti. Richard Fisher, "Halihazırda Tayvan'a karşı savaş tehdidini, Güney
Kore, Japonya ve Avustralya'yı ABD ile askeri işbirliklerini sınırlandırmaya
zorlamak için kullanıyor" dedi. Japonya'nın da ABD'nin Çin'in artan askeri
tehdidine yönelik endişelerini paylaşmaya başladığını belirten Fisher, Güney
Kore'nin, ülkedeki ABD güçlerinin Tayvan'ın savunulması için kullanılmasına
izin vermek konusunda isteksiz olduğunun işaretini verdiğini, Avustralya'nın
ise kararsız olduğunu söyledi. Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi
Başkanı Duncan Hunter, Çin'in askeri harcamalarının ekonomiden daha
hızla büyüdüğünü söyledi ve "Bu kaynakları, Rusya'dan, Soğuk Savaş
döneminde özellikle ABD ordusuna karşı savaşmak için tasarlanan
yetenekleri elde etmek için kullanıyor" dedi. Çinli bir generalin bu ayın
başında, ABD'nin Tayvan'a karşı saldırıyı engellemek için müdahale etmesi
halinde ABD kentlerine nükleer silahlarla saldırma tehdidini hatırlatan
Hunter, "Çin'in askeri modernizasyonu, yaklaşık yarım yüzyıldır Pasifik'te

270 SHAMBAUGH, David , “Facing Reality ın China Policy”, Foreign Affairs, Jaunary/February 2001, Vol 80, No 1, s. 51.
271 ÖZTÜRK, Ümit, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.576-577
güvenliğin sağlanmasına katkıda bulunan Asya'daki güç dengesini
272
değiştiriyor. Bu bizim için bir endişe kaynağı olmalıdır" dedi.

Truman yönetiminin Kore Savaşının patlak verdiği dönemde


Tayvan’ın savunmasına yönelik olarak üstlendiği sorumluluk,273 takip eden
süreçte ABD’nin çevreleme politikasının parçalarından biri oldu. Soğuk
savaşın ilerleyen yıllarında ve sonrasında, ÇHC’nin askeri ve ekonomik
alanda yükselmesiyle Tayvan’ın ekonomik ve stratejik önemi de ABD için
iyice arttı.274

Tayvan’ı ABD’nin bölgesel amaçları dışında uluslar arası alanda


önemli yapan özelliği ise dünya ekonomisinde sahip olduğu konumdur.
Tayvan 2000 yılı itibariyle Dünya Ticaret Örgütü’nün verilerine göre 281,2
milyar dolarlık dış ticaret hacmiyle dünyanın en büyük ekonomilerinden
biridir.275

ABD Başkanı George W. Bush’un seçildikten dört hafta sonra “Good


Mooming America” adlı programda ne pahasına olursa olsun Tayvan’ı ÇHC
saldırısına karşı koruyacaklarını ifade etmesi ise Tayvan’ın ABD için ne
derece önemli olduğunu göstermiştir.276 Çin –Rus ortak tatbikatında Çin’in
Tatbikatta amfibi birliklerin kıyıya çıkarma yapması ve deniz ve kıyı ablukası
şeklindeki savaş tatbikatları dikkat çekicidir.277 Bu manevra da Çin’in karşıt
görüşünü özetlemektedir.

Bush’un kasım 2005’teki gezisinin ilk durağını Güney Kore


oluşturmaktaydı. Her ne kadar, caddelerde 18 bin kişi ABD’yi ve
küreselleşmeyi protesto etse de. Güney Kore’de, 34.500 Amerikan askeri
bulunuyor. Bush, Kyoto’da temel gündem maddesini Çin ve Tayvan’ın
oluşturduğu bir konuşma yaptı. Bush’ın Çin’le ilgili mesajlarını Çin ziyareti
öncesi Japonya’dan vermesi oldukça dikkat çekiciydi. Bush, konuşmasında

272 Associated Press – Haber, “Çin'in Askeri Gelişimi ABD’nin Asyalı Müttefikleriyle İlişkilerini Tehdit Ediyor”, 28 Temmuz 2005.
273 RAVENAL, Earl, C, “Approaching China, Defending Taiwan,” Foreign Affairs, October 1971, Vol 50, Issue 1., s. 47.
274 DENKER, Mehmet S,. 2000’li yıllarda Asya-Pasifik Bölgesinin Güvenliği, ASAM Yay, Ankara, 2000, s. 32.
275 www.pasiad.org/modules.phbname
276 CAMPBELL Kurt ,M. and Derek F. Mitchell, “Crisis In The Taiwan Strait?”, Foreign Affairs, July/August 2001, Vol 80, No 4, s. 22.
277 KÜLEBİ, Ali, “ABD – Çin Çekişmesi ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:62, s.15.
ilk kez Tayvan’dan ayrı, bağımsız bir siyasal birim olarak bahsetmiştir.
Tayvan’ın bir zamanlar otoriter bir yönetimle yönetildiğini, ardından ise,
demokrasinin buraya hakim olarak, Çin halkına refah ve özgürlük getirdiğini
söyleyen Bush, Tayvan’ın Çin Halk Cumhuriyeti için en güzel örnek
olduğunu, Çin’in demokratikleşme ve geniş siyasal, dini özgürlükleri
vatandaşlarına verme konusunda Tayvan’ı örnek almasını tavsiye etti.278

ÇHC’nin zaten artmakta olan ekonomik gücüne bir de dünyanın en


büyük 14. ekonomisini entegre etmesi Pekin’in gerçek bir süper güç olması
sürecine ivme kazandıracaktır.279 ÇHC’nin kuvvet kullanma yolu ile
birleşmeyi sağlama olasılığı, Bush’un kesinlikle böyle bir yönteme karşı
çıkacağını açıklaması nedeniyle şimdilik çok zor gözükmektedir. Fakat ileride
ÇHC’nin ABD’ye rakip bir askeri güç olacağı düşünüldüğünde, Tayvan’ın
gelecekte izleyeceği bağımsızlık eksenli politikaların, bölgede askeri
gerginliklere ve silahlı çatışmalara neden olması beklenebilir.280

Tayvan’ı kendisine çok yakın bir tehdit olarak gören ve üzerinde tarihi
hakları olduğunu ileri süren Çin’i, bu ülkeyi istiladan alıkoyan yegane güç,
ABD’nin Pasifik’teki Filosu ile Filipinler ve Japonya’daki üsleridir. Bu Filonun
sağladığı denge ile, dünyanın siyasi ve etnik açıdan en az Ortadoğu kadar
karışık bu bölgesinde, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan istikrar
durumu korunabilmektedir.281

AB ve ABD, 1989 yılında demokrasi talebiyle Tianenmen Meydanını


dolduran öğrencilerin direnişinin kanlı bir şekilde bastırılmasının ardından
Çin’e silah ambargosuna başlamıştı. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza
Rice Pekin ziyaretinde açık bir şekilde ambargonun kaldırılmasının
Pasifik’deki dengeleri bozacağını duyurmuştu. Çin’in son yıllarda savunma
bütçesini sürekli yüzde 10 yüzde 15 oranlarında arttırabilmesi olgusu, güce
verdiği önemin de bir belirtisidir. Bunda özellikle hedef aldığı ve üzerinde hak

278 ADIBELLİ, Barış, “Bush’un Asya Stratejisi” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:75, s.14.
279 ÖZTÜRK, Ümit, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.580
280 ÖZTÜRK, Ümit, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.581
281 TARAKÇI, Nejat “Amerikan Deniz Gücü”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 32, s. 12-13.
iddia ettiği Tayvan konusu da önemli bir etken. Pentagon raporlarına göre
Çin Halk Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri 2008 yılında, aslında ciddi ve
sofistike sistemlere sahip Tayvan Silahlı Kuvvetlerine kesin bir üstünlük
sağlamış olacak. Yine Çin ordusu 10-15 yıl içinde dünya çapında bir ordu
hüviyetine kavuşabilecek. Çin, kendini özellikle, Tayvan’ın anakaradan tam
bir bağımsızlıkla ayrılacağı güne ve gelişebilecek bir askeri çatışmaya
hazırlıyor. Bu konuda, özellikle Chen Shui-bian’ın tekrar Tayvan devlet
başkanı seçilmesi ve 2006 yılında Tayvan Anayasası’nı değiştirip
bağımsızlığa açılabilecek düzenlemeler yapma olasılığı Çin için kabul
edilmeyecek bir özellik taşıyor. Hiç şüphesiz her iki ülkenin bu nedenden
dolayı bir savaşa girmesi ABD’yi de ciddi bir şekilde pozisyon almaya ve
müdahil olmaya zorlayacaktır. İşte bu noktada, ABD dünyanın sayıca en
büyük ordusuna sahip Çin’in AB ülkelerinden edineceği ileri teknolojileri olası
bir Çin-Tayvan çatışmasında kendine karşı kullanmasından endişe ediyor.282

ABD’ye göre Asya’nın otoriter yönetimleri olarak görülen Çin, Kuzey


Kore ve Myanmar (Burma) vs. model olarak kendilerine Tayvan’ı örnek
almaları gerekmektedir. Oysa Tayvan, dünyanın en uzun askeri
sıkıyönetimin uygulayan bir yer olması nedeniyle bir paradoks ortaya
çıkmaktadır. (Tayvan’da 1 Mayıs 1949 yılında sıkıyönetim ilan edilmiş ve
ancak 1987 yılında kaldırılmıştır.)283

Güney Kore'de düzenlenen Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu


Zirvesi (APEC) öncesinde Asya gezisine çıkan Amerika Birleşik Devletleri
Başkanı George Bush, Çin yönetiminden halka daha fazla siyasî özgürlük
vermesini istemişti. Japonya'nın Kyoto kentinde Başbakan Juniçiro Koizumi
ile görüşmesi ardandan bir açıklama yapan Bush, Tayvan'ı siyasî ve
ekonomik reformların el ele gittiği örnek bir ülke olarak gösterdi. Çin’e,
özgürlüklerin, kendi çıkarına olduğu mesajını vermek istediğini belirten Bush,
demokrasinin yayılmasının tüm bölge için yararlı olacağını kaydetti. Başkan
Bush'un Tayvan'ı refah ve demokrasinin bir örneği olarak göstermesi
ardından, Li, Çin halkının, anavatanlarına olan bağlılıklarını anlamayan ve
282 KÜLEBİ, Ali a.g.e., s.6-7.
283 ADIBELLİ, Barış “Bush’un Asya Stratejisi” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:75, s.14.
takdir etmeyen kişileri dinlememesi gerektiğini söyledi. Li Zaoçing, Pekin
yönetiminin Tayvan konusundaki tutumunu yineledi ve Tayvan'ın Çin'in
bölünmez bir parçası olduğunu ifade etti. Zaoçing, Amerika Birleşik Devletleri
Başkanı George Bush'un, Çin halkına daha fazla özgürlük verilmesi
yolundaki çağrısını reddetti.284

Bush’un konuşmasının resmi metnine bakıldığında, ağırlıklı olarak


Tayvan’ın övüldüğü ve örnek olarak gösterildiği görülmektedir. Buna karşın
ABD, 1972’den bu tarafa imzalamış olduğu üç bildirgeyle, Tayvan’ın Çin’e ait
olduğunu kabul etmektedir. Bush’ın daha önceki Asya gezilerine
bakıldığında Tayvan sorunun hiç bu kadar farklı bir şekilde gündeme
gelmediği görülmektedir. Bush, Japonya’da Kuzey Kore ve Myanmar’a
(Burma) demokratikleşme yönünde adım atmaları yönünde çağrıda
bulunmuştur. Bu geziyle birlikte, adı daha önce pek duyulmayan ve bölgede
Çin’in askeri müttefiklerinden birisi olan Myanmar’ın Bush’un uyarı listesine
alınması da düşündürücüdür. Çin ve Myanmar bir takım askeri anlaşmalar
imzalayarak, Çin donanmasının Myanmar limanlarını ve askeri üslerini
kullanması sağlanmıştır. Myanmar’ın stratejik konumu nedeniyle Çin
açısından önemli bir yer olarak görülmektedir. Çin, Myanmar’daki ortak deniz
üsleri sayesinde, yakın bir gelecekte, Bengal körfezi, stratejik dreniz yolları,
Malakka Boğazı ve Hindistan’ı kontrol altında tutma kabiliyetine sahip
olacaktır. Aslında, ABD’nin tepkisi Myanmar’ın Çin’le olan askeri ilişkileri
nedeniyledir. Özellikle, Malakka Boğazı üzerinde Çin donanmasının söz
sahibi olması, ABD’nin Uzakdoğu’daki ki müttefikleri Güney Kore, Japonya
ve Tayvan’a enerji taşımacılığını tehlikeye sokacaktır.285

ABD ile Çin arasındaki bu sürtüşme sırasında yaşanan önemli bir


gelişme de Çin’in, “Ayrılmazlık Yasası” adlı bir yasa çıkararak, ayrılma
talebinde bulunan eyaletlere karşı güç kullanımı yolunu iç hukuku
bakımından meşru hale getirmesidir. Bu yasayla hedeflenen esas sorunun
Tayvan olduğu açıktır. Çin’in, Tayvan konusunda böyle bir atağa geçtiği bir
dönemde, ABD’nin kaygılarını daha da arttırmaktadır. Çin’in küresel bir güç
284 Voice of America, “Bush Asya Gezisine Hazırlanıyor”, 15.11.2005
285 ADIBELLİ, Barış “Bush’un Asya Stratejisi” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:75, s.14.
olmasını engellemenin yolunun, Orta Doğu petrolleri ve Tayvan’ın kontrol
altında tutulmasından geçtiğini gayet iyi bilen ABD yönetimi, Tayvan’daki
kontrolünün risk altına girmesine izin vermek istemeyecektir. 286

ABD’nin bu endişeli durumuna karşın kısa vadede bir çatışma


beklemek doğru olmayabilir. Bu savı detekleyen bir araştırma Çin
kamuoyunun düşüncesininde çoğunlukla bu yönde olduğunu ortaya koyuyor.

Beyjing’de gerçekleştirilen bir kamuoyu yoklaması da katılımcıların


yüzde 58’inin askeri eylemi gereksiz gördüğünü ortaya koyuyordu. Sadece
yüzde 15’lik bir kısım Tayvan’ın “kurtarılması” amacıyla askeri eyleme destek
verdiğini belitti. 287

3.2.2. Doğu Türkistan Sorunu

Çin’in askeri tezlerini oluşturan temel yapıt Sun Tzu’nun Savaş


Sanatı’dır. Sun Tzu Savaşa Sanatı’nda; doğayla kaba kuvvetle değil hünerle
ve uyum içinde çalışmayı, düşmanı yenmek için zekayı kullanmayı,
mümkünse savaşmadan zafere ulaşmayı doğru kabul etmektedir. Çin,
bugünde aynı temel anlayışla stratejiler geliştirmekte, özellikle ekonomik
baskı yoluyla coğrafyasına komşu ülkeleri etkisiz hale getirmekte ve kendini
emniyete almaya çalışmaktadır. Bu maksatla Çin’in Batıya açılan kapısı ve
hayati öneme haiz stratejik değeri olan Doğu Türkistan topraklarındaki
egemenliğini pekiştirmeye çalışmakta, aynı zamanda Rusya ve Türk
Cumhuriyetleri ile ekonomik temelli iyi ilişkiler kurup hakimiyetini
sağlamlaştırmaktadır.288

286 “AB-Çin Yakınlaşması, ABD’yi Kızdırıyor”, Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi – Makale, 2 Nisan 2005.
287 BRZEZİNSKİ, Zbigniew “Savaşmayın, Para Kazanın”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.31.
288 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.89.
Günümüzde resmi adı Xinjiang (Şin Jiang; Sincan) Uygur Özerk
Bölgesi olan ve bu çalışmada Doğu Türkistan olarak adlandırılacak olan
Uygur Türklerinin vatanı, 1.828.418 km2 lik yüzölçümü, jeopolitik konumu ve
sahip olduğu yer altı kaynakları ile Asya kıtasında önemli bir yere sahiptir.289
Türklerin yaşadığı ülke manasına gelen Türkistan, Çin Seddi-Hazar Denizi-
Sibirya-İran Pakistan-Hindistan-Keşmir-Tibet arasında kalan bölge ile
tanımlanmış olup toplam yüzölçümü 5.340.066 km2’dir. Bu Türk
Anayurdu’nun batısında 5 Türk Cumhuriyeti (Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan) bulunmakta ve Batı Türkistan
olarak anılmaktadır. Doğusunda ise Çin’e bağlı özerk otonom bölge olan
Doğu Türkistan bulunmaktadır.290

ÇHC, Pasifik şeridinin batısından bakmakta ve Orta Asya’yı


Güneydoğu Asya, Orta Doğu ve Güneydoğu Avrupa’ya açılan Hazar -
Karadeniz ötesi bölgelere bir sıçrama tahtası olarak görmektedir. Sincan
Uygur Özerk Bölgesi, ÇHC’ye bu sıçrama tahtasını sağlayan zemindir.
ÇHC’nin amacı, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni iktisadî gelişme için Güney
Kafkaslar’ı ve Anadolu’yu ÇHC Pasifik şeridine Orta Asya’dan geçen
ulaştırma alt yapısı ile bağlayan bir “cazibe merkezi” hâline getirmektir.291
Çin için çok önemli yer altı kaynaklarına sahip Doğu Türkistan toprakları
vazgeçilmez, hatta uğruna savaşılacak topraklardır. 292

Resmi rakamlarla 17 milyonluk nüfusunun % 47’sini Uygurlar, %


38’den fazlasını Han Çinlileri, % 7’sini Kazaklar, % 4’ünü Huiler (Müslüman
Çinli) ve geri kalanını diğer etnik gruplar oluşturur.293

Doğu Türkistan sorunu, başta Uygurlara ve Kazaklara yönelik


asimilasyon politikalarını, insan hakları ihlallerini, nükleer denemeleri ve bu
denemeler sonucu görülen yaygın sağlık sorunlarını, Çinli göçmen

289 Amnesty İnternational, http://www.web.amnesty.org/aidoc/aidoc_ptf.nsf/index/ ASA170181999 ENGLISH


290 ÖNEL Metin, “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.89
291 KARACA, Kutay,Çin Halk Cumhuriyeti’nin Yeni Güvenlik Kavramı, Şangay İş Birliği Örgütü Ve Türkiye’nin Bölgedeki Örgütlenmeye Bakışı”
Stratejik Araştırmalar Dergisi Sayı 3, S.199.
292 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.89

293 XİNJİANG, Yom, Sean L., Uighur Muslims İn http://www.selfdetermine.org/ptf/overview/OVuighur.ptf


yerleştirme uygulamalarını, zorunlu doğum kontrolünü, dini-kültürel baskıyı,
etnik ayrımcılık politikalarını ve Çin egemenliğine karşı ayrılıkçı hareketleri
içermektedir.294 Uygurlar, Çin’in, ulusal asimilasyon politikasıyla Uygur
kültürünü yoketmeye çalıştığını savunuyor. Pekin hükümetinin, ülkenin
azınlıkların yaşadığı diğer bölgelerine olduğu gibi Şincan’a da çoğunluktaki
etnik Han grubuna bağlı Çinlileri yerleştirmesi ve bu bölgelerde, resmi devlet
dili olan Mandarin Çincesinin öğretilip kullanılmasını zorunlu hale getirmesi
Uygurların tepkisini çekiyor.295

Büyük miktarlarda petrol ve doğalgaz kaynakları içeren ve Orta Asya


enerji kaynaklarına güvenli ulaşım sağlayan stratejik konumu ile Doğu
Türkistan, çatışmaların artması haline sorunun yayılması ve Çin rejiminin
bölgede egemenliğini sarsma potansiyeli taşımaktadır.296 Çin’de mevcut 148
çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan’dan çıkarılmaktadır. Doğu
Türkistan’da şimdiye kadar 5000 yerde maden ocağı bulunmuş olup bu
Çin’deki toplam maden ocaklarının % 85’ini teşkil eder.297 Ülkenin 50 yerinde
altın yatakları (Toplam rezervin 18.500.000 ton olduğu tahmin edilmektedir),
7 yerinde bakır madenleri, 32 yerinde kurşun madenleri, 46 yerinde demir
yatakları, 5 yerinde uranyum, 5 yerde volfram, 13 yerde kalay, 2 yerde civa,
6 yerde amonyak yatakları, 70 yerde kömür madenleri mevcuttur. Uranyum,
ve volfram gibi stratejik madenlerin çokluğu dikkati çekmektedir. Bu
madenlerin ne kadar çıkarıldığı ile ilgili en ufak bir bilgiye ulaşılamamakta,
Çin yönetimi bu hususta son derece ketum davranmaktadır.298

Çin, Doğu Türkistan’ı ve burada yaşayan Türkleri asimile etmeye


çalışmakta ve başarıya ulaşma yolunda her yolu denemektedir. Bu amaca
yönelik şiddetli propagandalar yapılmakta ve Doğu Türkistan’da yaşayan

294 ŞÜKRAN, Onur, ’’Doğu Türkistan: Uygurların Bağımsızlık Mücadelesi’’.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin
DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, Nisan 2004,. s.328
295 Voice Of America Haber, “Çin, Uygurlara Yine Baskıya Hazırlanıyor”, 6 Eylül 2005.
296 ŞÜKRAN, Onur, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.328
297 http://doguturkistan.com/MedeniyetlerMerkezi.html
298 BEKİN, M.Rıza “Doğu Türkistan Üzerine Rapor”, İstanbul, 2003, s.4.
Türkler bölücü ya da terörist ilan edilmekte ve tüm ülkede ikinci sınıf insan
muamelesi görmektedir.299

Doğu Türkistan’da 1989’da 13.000 kişi tutuklanmıştır.300 Nisan


1990’da Çin hükümet kuvvetleri müdahale etmişler ve 50 kişiyi
öldürmüşlerdir.301 1996 yılından beri on binlerce Uygur Türkü, kamplarda
tutulmaktadır ve bu kamplardakilere ağır işkenceler yapıldığı bilinmektedir.302
Resmi makamlara göre 1997-1999 arasında yalnız Doğu Türkistan’da 210
Türk idam edilmiştir, gerçek sayının ise bundan çok daha fazla olduğu
tahmin edilmektedir. 303
Şubat 1996’da Ramazan Bayramı’nı kutlayan 10 Uygur gösterici polis
tarafından öldürülmüştür.304 Resmi rakamlara göre Çin’de 18 milyon
Müslüman, 30.000 dini mekan ve 40.000 imam bulunmaktadır. Fakat, yeni
camilerin inşası ve 18 yaşından küçüklerin dini eğitimi sınırlandırılmıştır.305

Doğu Türkistan’ın nükleer deneme alanı olarak kullanılması sonucu


çevre kirlenmesi ve bu kirlenmenin insan sağlığına yıkıcı etkileri bölgede
gerilimi arttıran bir başka konudur.306 Halkta saç dökülmesi, deri hastalıkları,
lösemi, gırtlak kanseri ve erken doğumda artış görülmüştür.307

Pekin yönetiminin uyguladığı nüfus politikasının sonucu olarak


bölgede çocuk sayısı sınırlandırılmış ve doğumlar izne bağlanmıştır.308

299 ŞÜKRAN, Onur, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.99
300 GÖMEÇ, S.”Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü”, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 83.
301GEORGE, P. “Islamic Unrest in Xijiang Uıghur Autonomous Region”, Commentary No. 73, CSIS Publication, www.csis-
srcs.gc.ca/eng/comment/com73e.html.
302 www.geocities.com.tigin/hasan/doguturkistan.htm.
303 ŞÜKRAN, Onur, ’’Doğu Türkistan: Uygurların Bağımsızlık Mücadelesi’’.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin
DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, Nisan 2004,. s.101

304 BBC World, Uighur leader dies in Chinese custody, http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/asiapacific/ 990638.stm
305 BBC News, China ‘cracks down on Muslims’, http://nevw.bbc.co.uk/1/hi/world/asiapacific/1887335.stm.
306 ŞÜKRAN, Onur, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.330
307 CAO Chang-ching, Taipei Times, October 11, 1999.
308 http://www.usembassy-china.org.cn/english/sandt/xjnotes.htm
1991’de sadece Kaşgar şehrinde yarısından fazlası Uygur olan 18.765 kadın
düşük yapmaya zorlanmıştır.309

Çin yönetiminin ülkedeki çetelere karşı savaş olarak yansıttığı, fakat


muhalifleri sistemli bir biçimde bastırma hareketi olan ve “sert vuruş” olarak
adlandırılan kampanya çerçevesinde 1996 Nisan ve Ağustos ayları arasında
Sincan’da 162.000 kişi tutuklanmıştır.310 Günümüzde de bu baskılar aşikar
bir biçimde deklare edilebilmektedir. Bölgenin Komünist Parti lideri Wang
Lequan, Eylül 2005’te yaptığı açıklamada311, Pekin’in terörist olarak
tanımladığı ayrılıkçı Uygurları tutuklamaya hazırlandıklarını söyledi. Çinli
yetkili: “Çin’i bölmeye, anavatanın bütünlüğüne son vermeye çalışan
unsurlar, ulusal güvenliği ve etnik grupların çıkarlarını tehlikeye sokmaktadır.
Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun bu gibi ciddi suçları işleyenlere karşı
sert önlem alınır. İşte biz de bu tür önlemler almaya hazırlanıyoruz.”312

Çinli uzmanlara göre Orta Asya, Doğu Türkistanlı ayrılıkçıların Çin’i


bölmek için nüfuz kazanma ve silahlı eğitim merkezidir.313

Otuz yılda dört defa alfabelerinin değiştirilmiş olması da yine bölgede


yapılan asimilasyon uygulamalarının bir parçasıdır. Çin alfabesine
dokunulmazken, Uygur alfabesini İslam harflerinden Kirilce’ye çevirmiştir. Bir
müddet bu alfabe kullanıldıktan sonra Latin harflerine geçilmiş, ancak bu
defa da Türkiye ile kültür köprüleri kurulmasın diye tekrar İslam harflerine
dönülmüştür.314

Dünya tüm bu vahşetlere tepkisiz kalmaktadır. Birleşmiş Milletlerin


soykırım için yaptığı tanım, Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’daki duruma

309 ŞÜKRAN, Onur, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.331 .
310 ÇIPLAK M., “Çin’de İnsan Hakları ve Ayrılıkçı Hareketler” (der) Arıboğan D., Çin’in Gölgesinde Uzakdoğu Asya, Bağlam Yayınları, 2001, s. 241.
311 Şincan Komünist Parti lideri Wang LEQUAN, şu anda Amerika’da sürgünde yaşayan Uygur eylemci Rabiya Kadir’i, teröristlerle komplo hazırlayarak,
1 Ekim’deki yıldönümü sırasında olay çıkartmaya çalışmakla suçladı. Çin’de başarılı bir iş kadını olan Rabiya Kadir, Amerika’da bulunan kocasına bazı
gazete küpürleri göndererek devlet güvenliğini tehlikeye soktuğu gerekçesiyle beş yıl süreyle hapsedilmişti. Amerikan hükümetinin girişimlerinden sonra
Rabiya Kadir, bu yılın Mart ayında Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’in Çin’e yaptığı ziyaretten hemen önce Çin makamları tarafından serbest bırakılmıştı.
312 Voice Of America Haber, “Çin, Uygurlara Yine Baskıya Hazırlanıyor”, 6 Eylül 2005.
313 EKREM, E. “Doğu Türkistan ayrılıkçılarının Bağımsız Hareketine Yönelik Politikası: Çin’in Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketine Yönelik
Politikası: 11 Eylül Öncesi ve Sonrası”, Stratejik Analiz, c.2, sayı:20, s.77.
314 . ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.101
tam olarak uymaktadır. Buna rağmen Doğu Türkistanlılar, Birleşmiş
Milletlerin koruyucu şemsiye altına girememektedirler. Birleşmiş Milletlere
yapılan tüm başvuruşlar geri çevrilmektedir.315

Çin yönetimi, 18 Eylül 2001 tarihinde yayınladığı bir bildiri ile de,
Doğu Türkistan’daki İslamcı teröristlere karşı Batı dünyası ile işbirliği yapmak
istediğini ilan etmiş ve kendilerinin de terörizm kurbanı olduğunu
vurgulamışlardır.316 11 Eylül’den daha önce Doğu Türkistan sorunları ile ilgili
olarak dünya kamuoyundan gelen eleştrilere karşı Çin Hükümeti, sorun
Çin’in iç meselesi şeklinde cevap verirken, 11 Eylül’den sonra Doğu
Türkistan’daki sorunları; “uluslararası terörizm” diye Dünya’ya takdim
etmektedir.317

11 Eylül’den sonra; Çin’in Doğu Türkistan meselsini uluslar arası


terörizme karşı mücadelenin bölgede değişen dengelerden yararlanarak
tamamen bitirmek istediği açıktır. Ancak, bu seferde Doğu Türkistan
sorununun uluslar arası gündeme oturmasıyla hayal kırıklığına uğramıştır.
Artık, Doğu Türkistan sorunu Çin’İn iç meselesi değil bir uluslararası
sorundur. Ayrıca, Çin’in bu politikası Doğu Türkistan diasporasının
toparlanmasına ve birleşmesine yardımcı olmuştur.318

Ayrıca Çin, ABD’ye destek vermek amacıyla Afganistan-Çin sınırını


kapatmış, iki ülkenin Taliban ile ilgili istihbarat ç.alışmalarında işbirliği
yapacağı duyurulmuştur. Çin geçmişte ABD’nin askeri operasyonlarına karşı
çıkarken bu kez destek vermiştir. Bunun sebebi dünya sahnesinde daha
etkili olmak, ABD ile bozulan ilişkilerini iyileştirmek, Orta Asya ‘daki
etkinliğinin devamını sağlamak ve en önemlisi de Doğu Türkistan’daki
soruna çözüm getirmek istemesidir.319

315 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s101
316 Çin Dışişleri Bakanlığı Web Sitesi, http//www.fmprc.gov.cn/chn/18109.html.
317 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.106-107
318 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.107.
319 EKREM, Erkin “ABD’deki Terör Saldırısı Sonrası Çin’in Tutumu”, Stratejik Analiz Dergisi, Ekim 2001.
Fakat tüm bunlara rağmen Çin istediği politikaları oturtamamış ve
ABD’den beklediği desteği alamadığı gibi uluslar arası platformda konuyla
ilgili olarak eleştriler almıştır. 19 Ekim 2001’de APEC Toplantısı Çin ‘e giden
ABD Başkanı; yaptığı toplantıda, “Biz bir çok alanda müzakereler yaptık.
Terörizme karşı savaş kesinlikle azınlıklara karşı bir darbe vurma bahanesi
olmamalıdır gibi konuları da müzakere ettik” açıklaması ile Çin Hükümeti’ni
üstü kapalı bir şekilde uyararak, Doğu Türkistan politikasını eleştirmiştir.320

ABD Başkanı’nın Terörizm Danışmanı General Taylor’ın 05 Aralık


2002’deki Çin ziyaretinde ABD’nin Doğu Türkistan meselesindeki cevabı çok
açık olmuştur. “ABD ve Çin iki ülke, Doğu Türkistan ayrılıkçı hareketi
meselesi hakkında henüz farklı görüşlere sahiptir.321

Uygur Türkleri ve Tibet Sorunu Çin’in yumuşak karnını


oluşturmaktadır. 11 Eylül’den sonra bu tehdide radikal dinci gruplar da
eklenmiştir. Amerika’nın sözde terörle mücadelesi tüm dünyada olduğu gibi
Çin’in de çevresinde bir dinci hareketlenme uyandırmıştır. Pekin Yönetimi
son bir yıldır Uygur Türklerinin mücadelesini de el-Kaide benzeri hareketlerle
ilişkilendirmeye çalışmaktadır. Bu sayede ABD ve Avrupa’dan gelen insan
hakları eleştirilerini engellemek isteyen Çin, aynı zamanda bu konuda
Amerikan politikalarına direncini de yitirmiş olmaktadır. 322

Avustralya’da sürgünde yaşayan Uygur lider Ahmet İgamberdi,


kendisini geçen yıl (2004) ilan edilen sürgündeki Uygur hükümetinin başkanı
olarak tanıtıyor. İgamberdi, son günlerdeki tutuklama ve uyarıları, Pekin
hükümetinin, terörle mücadele yasalarını kullanarak Uygurları baskı altına
almaya ve kültürlerini yok etmeye kararlı olduğunu gösteren işaretler olarak
niteliyor: “Çin hükümeti bazı Uygurları terörist diye tanımlıyor. Ancak bu bir
bahaneden ibaret. Çin hükümeti Uygur halkına karşı soykırım uyguluyor.
Kültürel, dini ve ekonomik soykırım.”323

320 EKREM, Erkin “Çin’in Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketine Yönelik Politikası”, Stratejik Analiz Dergisi, Aralık 2001, Sayı: 20, s.86.
321 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.105.
322 ŞAHİNER, Evrim “Çin’in Yükselişi ve Karşı Önlemler”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.15.
323 Voice Of America - Haber, “Çin, Uygurlara Yine Baskıya Hazırlanıyor”, 6 EYLÜL 2005.
Dış ülkelerdeki Doğu Türkistan kuruluşları, Çin Hükümetinin itham ve
yalanlarına belgelerle yanıt vermişlerdir. 17 Ekim 2001 tarihinde ABD’deki
Doğu Türkistan Teşkilatı üyeleri ABD Kongresinde Çin’in Doğu
Türkistan’daki baskı ve zulmünü anlatmışlardır. 17-19 Ekim 2001 tarihleri
arasında Brüksel’de Avrupa Parlamentosu binasında Çin Hükümetinin
şiddetli itiraz ve protestolarına rağmen, düzenlenen III. Doğu Türkistan Milli
Kurultayı’nda konuşan yabancı katılımcılar Pekin Hükümeti’ni terörist olarak
kınamışlardır.324

25 Ağustos 1999 tarihinde Bişkek’te Şanghay Beşlisi olarak anılan


Rusya, Çin, Kazakistan, Tacikistan ve Kırgızistan liderlerinin katılımıyla
düzenlenen zirve sonrası yayınlanan deklarasyondaki hükümler ile Çin, Orta
Asya Türk Cumhuriyetlerinden Doğu Türkistan’a yönelik desteği engellemeyi
amaçlamaktadır.325

Kırgızistan ve Kazakistan’ın Çin ile iyi ilişkiler kurma zorunlulukları,


Özbekistan ve Tacikistan’ın Rusya ile ilişkilerine Çin’i denge unsuru olarak
katma stratejileri Haziran 2001’de Rusya’nın da katılı ile Şanghay İşbirliği
Örgütü’nün kurulması ile yeni bir aşamaya gelmiştir. Çin’in diplomatik
çabalarının sonucu olarak Örgüt üyeleri Uygur bağımsızlığına destek
vermeyeceklerini garanti etmişlerdir.326

Kazakistan’ın Doğu Türkistan ile ilişkileri farklılık arz etmektedir.


1991’de bağımsızlığını kazanmasının ardından topraklarında en fazla Rus
etnik grubunu barındıran bu ülke toprak bütünlüğüne hakim olabilmek için
başkentini Rus nüfusun yoğun olduğu kuzeye taşımış, buralarda Kazak
nüfusunun artması için çaba göstermiştir. Bu bağlamda Çin Başbakan
Yardımcısının Ağustos 2000’de Urumçi’deki iki milyon Kazağın Kazakistan’a
göçlerine ilişkin olarak Kazak liderliği ile antlaşmaya vardıklarını açıklaması
dikkat çekicidir. Çin yönetimi bu anlaşma ile Doğu Türkistan’da Uygurlardan

324 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.106
325 Bkz: Özbek, a., Muş, R., “Şangay Beşlisinin Bişkek Zirvesi”, Ek:1 Bişkek Deklerasyonu, KÖK Araştırmalar Dergisi, Cilt:3, Sayı:3, Sonbahar 1999, s.
283-285.
326 YOM, S. “Uygur Muslims in Xijiang” Self-Determination Conflict Profile”, s.4, www.selfdetermination.org
sonra ikinci büyük Türk topluluğu olan ve Doğu Türkistan bağımsızlık
hareketi içinde yer alan Kazakların sayısını azaltabilecektir.327

Kazak petrollerini Çin’e ulaştıracak Aktubinsk – Xinjiyang (Doğu


Türkistan) petrol boru hattı bölgenin stratejik açıdan önemini arttırmaktadır.
Çin’in önümüzdeki yıllarda % 4,5’lik bir büyüme hızına sahip olması
beklenmekte ve bu yüzden 2000 yılında 50, 2010’da 100 milyon ton petrole
ihtiyaç duyacağı tahmin edilmektedir.328 Yüksek kalkınma hızı sonucu
enerjiye ihtiyaç duyan Çin, tarihinde ilk kez 1994’te enerji sıkıntısı çekmiş ve
petrol ithal etmek zorunda kalmıştır.329 Kalkınmasında enerji kaynağı olarak
kullandığı kömürün yerine Doğu Türkistan’daki ve Orta Asya’dan gelerek
buradan geçecek hattaki doğalgazı kullanmayı planlamaktadır. Bu amaçla
Çin’i batıdan doğuya kat edecek yıllık 12 milyar metreküp hacimli boru hattı
için BP, Shell, Exxon Mobil ve Gazprom’da oluşan konsorsiyumla
anlaşmıştır.330

Günümüzde Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Orta Asya petrol


kaynaklarına komşuluğu kadar kendi kaynakları ile de önem arz etmektedir.
Petrol kaynağı ve üretim alanı olan Tarım, Jungar, Turpan-Hami’de 1997
yılında 15,8 milyon ton petrol üretimi yapılmıştır.331

560.000 kilometre karelik Tarım petrol havzasında 10.8 milyar ton


petrol rezervinin ve 8.400 yabancı firma ile 500 milyon dolar tutarında 35
petrol antlaşması imzalanmıştır.332

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile olan sınırı ve bu ülkelerde de bugün


bir milyondan fazla Uygur yaşaması333 ve Doğu Türkistan’la ilgili çevrelerin
bulunması Pekin’i bu alanda stratejik kapsamlı ilişkiler kurmaya

327 ŞÜKRAN, Onur, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.333
328 PAMİR, Necdet. Bakü-Ceyhan Boru Hattı, Ankara, 1999, Tablo:6, s.101.
329 ÇIPLAK, M. “Çin’de İnsan Hakları ve Ayrılıkçı Hareketler” (der) Arıboğan D., Çin’in Gölgesinde Uzakdoğu Asya, Bağlam, 2001, s. 238.
330 BBC News, “Trans-China pipeline deal signed”, http://news.bbc.co.uk/1/hi/business/2092313.stm
331 SHAQOİN, Z. “Xinjiang Oilfields Increase Production”, China Daily, 28 February 1998.
332 ŞÜKRAN, Onur, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.334 .
333 “Kosova we Xerkiy Turkistan”, www.taklamakan.org/erkin/Inuygur/dervish2.htm
yönlendirmiştir. Çin’in Şanghay İşbirliği Örgütü’ne olan ilgisinin temel
nedenlerinden birisi budur.
Sistematik uygulamalarla nüfusları oransal olarak azalan, kendi
yurtlarında aç ve cahil bırakılan evlat sahibi olmaları izne tabi olan Doğu
Türkistan halkının geleceğinde uluslar arası toplumun katkısı olmaması
halinde şiddet olaylarının devam edeceğini söylemek bir kehanet
sayılmamalıdır.334

Doğu Türkistan ise Çin’in, çölün ilerisinde ve setin arkasında kalan tek
toprağıdır ve bu yönüyle Çin’in Batıya açılan penceresi konumundadır. Doğu
Türkistan’ın kaybedilmesi Çin’in güvenliğinin tehdit altında kalması demektir.
Jeostratejik öneme sahip bu topraklarda bağımsız bir Doğu Türkistan’ın
olması veya başka bir gücün bulunması, Çin’i doğrudan tehdit edeceği gibi
aynı zamanda Orta Asya ve Kafkasya ‘dan enerji aktarma politikalarına
büyük darbe vuracaktır. Ancak Çin’in Doğu Türkistan’a olan ilgisini sırf
jeostratejik kaygılarla açıklamak mümkün değildir. Bu bölge aynı zamanda
zengin yer altı kaynaklarına sahiptir ve toprakları da çok verimlidir. XXI.
Yüzyılın Kuveyt’i olarak da anılan Doğu Türkistan, petrol, doğalgaz,
uranyum, kömür, altın ve gümüş madenlerinin bolluğu ile dikkat çekmektedir.
Ve bu yönü ile Çin’in en önemli hammadde kaynaklarından biridir.335

Çin açısından bölgedeki en büyük tehdit Doğu Türkistan’ın


güvensizliğidir. Orta Asya’da Çin’in güvenliğini tehdit edecek bir ülke yoktur.
Çin’in beklediği tehdit kendi sınırları içerisindeki milliyetçilik ve bağımsızlık
hareketleridir. Bu nedenle Çin yönetimi bölgede meydana gelen herhangi bir
başkaldırıya ağır cevap vermektedir.336

Doğu Türkistan’ı etkileyebilecek bir Taliban rejimi Çin’in hep korkulu


rüyasıdır. Kökten dinci grupların Doğu Türkistan’a sızabilecekleri
olasılığından rahatsız olan ve Doğu Türkistan’daki Uygur Bağımsızlık
Hareketini terörist eylemler kapsamında dünyaya yansıtmaya çalışan Çin,

334 ŞÜKRAN, Onur, a.g.m.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı,
Ankara, Nisan 2004,. s.336
335 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.97
336 EKREM Ekin, “Çin’in Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketine Yönelik Politikası”, Stratejik Analiz Dergisi, Aralık 2001, Sayı: 20, s.76.
ABD ile olan birçok ortak çıkar paydalarına karşın, bu konuda başarılı
olamamıştır.337

3.2.2.1. Türkiye Doğu Türkistan Sorununun Neresinde

Bu yıllarda Çin’de yayınlanan resmi raporlarda Türkiye’nin Doğu


Türkistan ayrılıkçı hareketlerinin menşei olduğu ve destek gördüğü,
Ankara’nın bir yandan Çin ile dost olma tutumu sergilerken bir yandan da bu
faaliyetlere göz yumarak, barındırdığı ifadeleri çok açık bir biçimde yer
almıştır. PKK terör örgütü ile Doğu Türkistan ayrılıkçı hareketleri benzetilerek
imalı bir şekilde Çin’in de bu terör örgütüne destek verebileceği tehdidinde
bulunulmuştur.338

Çin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki 5 daimi üyeden birisi olması ve


Türkiye’nin bu paralelde Kıbrıs konusunda Çin’den destek beklemesi gibi
sebepler dolayısıyla 1996 sonrası belirgin bir politika değişikliği ortaya
çıkarmıştır.339

2000 yılında Çin Cumhurbaşkanı Jiang Zemin’in Türkiye ziyareti ile


Türkiye-Çin ilişkileri ayrı bir boyut kazanmıştır. Zemin’e Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Liyakat Nişanı verilmesi Doğu Türkistan’da televizyonlarda defalarca
yayınlanarak burada yaşayan Türkler üzerinde baskı kurulmuş, Doğu
Türkistan Türklerinin ümit ve ilham kaynağı olarak bildikleri Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin kendilerini yalnız bıraktığı duygusuna kapılmalarına
ve manen sarsılmalarına neden olmuştur. 340

Türkiye, soğuk savaşın sona ermesi ve Sovyetlerin dağılması ile


birlikte Kafkaslar ve Orta Asya’da stratejik bir derinlik elde etme çabası

337 KÜLEBİ, Ali “Çin’in Dünya Siyaseti ve ABD” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.12.
338 KARACA, R.Kutay “Dünyadaki Yeni Güç Çin” İstanbul, 2003, s.185.
339 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.109
340 BEKİN, M.Rıza, Doğu Türkistan Üzerine Rapor, İstanbul, 2003, s.28.
içerisindedir. Sovyetlerin çözülmesi ile Balkanlardan Türkiye, İran ve Orta
Asya’ya, Rusya’nın ortasındaki Tataristan ve Batı Sibirya’ya, Batı Çin’in
içlerinden Moğolistan sınırlarına uzanan ve 150 milyon kişiyi kapsayan
devasa bir Türk zinciri ortaya çıkmıştır. Bunların hepsinde ortak bir Türklük
duygusu ortak bir biçimde paylaşılmaktadır. Tarihi ve kültürel bağları olan
Türkiye’nin Çin ve Rusya’nın aksine kuşku ile değil sempati ile bakan bölge
halkları ekonomik ve siyasi anlamda Türkiye’yi yanlarında görmek
istemektedirler. Bu açıdan Doğu Türkistan’daki Türklerin azınlık haklarının
çiğnenmesine göz yumduğu izlenimi veren bir Türkiye’nin bölgede güvenilir
bir merkez olması mümkün değildir.341

Orta Asya Türk cumhuriyetleri ise tarihi kültürel açıdan ortak oldukları
Doğu Türkistan konusunda etkin ve çözüm getirebilecek politikalar
üretememektedir. Bunn temel sebebi ise ekonomiktir. Şanghay İşbirliği
Örgütü ile Çin bu konuda istediğini almış ekonomik tehdit yolu ile bölge
ülkelerini uzunca yıllar etkin olmayacakları şekilde kendisine bağlamıştır.

3.2.3. Tibet Sorunu

Tibet, uluslararası alanda Çin’in karşısına çıkan en önemli


sorunlardan biridir. Tibet sorunu temelde Tibetlilerin Çin Halk
Cumhuriyetinden ayrılma mücadelesini içermektedir. Fakat Çin-Hindistan
ilişkilerinde çatışmaya neden olması ve Çin’in baskıcı politikalarının insan
hakları ihlallerine yol açması soruna uluslar arası bir boyut kazandırmıştır.342

Konuya müdahil olan başlıca batılı devletler; İngiltere ve Rusya idi. O


dönemde Hindistan’ı elinde bulunduran İngiltere, Tibet’i Rusya, Çin ve
Hindistan arasında bir tampon devlet olarak görüyordu.343

341 ÖNEL Metin, , “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir GÜNAY, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.112
342 TURAN, Yıldırım, ‘’Tibet: Dünya’nın Çatısında Özgürlük Mücadelesi’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.597
343 TURAN, Yıldırım, ‘’Tibet: Dünya’nın Çatısında Özgürlük Mücadelesi’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.600
1913’ten 1950’li yıllara kadar, Çin bölgede denetim kurmakta güçlük
çekmeye başlamıştı. Bu süre zarfında Tibet özerk bir ülke gibi yönetilmiştir.
Fakat Çin her zaman Tibet üzerindeki egemenlik haklarını saklı tutmuştur.
Çin İmparatorluğu’nun dağılması ve bir çok bölgesinin İkinci Dünya
Savaşı’ndan önce Japonlar tarafından işgali Çin’in Asya’dan bir aralık büyük
bir devlet olarak silinmesine sebep olmuştu. İngiltere’nin Hindistan
yarımadasından çekilmesi ve Çin’in komünizmle birlikte eski gücüne
kavuşması durumu değiştirdi. 1949’da kurulan ve Ekim 1950’de Tibet’in
doğu bölgelerini işgale başlayan Çin Halk Cumhuriyeti, Tibet’in de facto
bağımsızlığının sonunu getirdi. Tibet’in yardım çağrılarına ne komşu
Hindistan ne de Birleşmiş Milletlerin cevap vermemesi sonucu Çin
karşısında tutunamayacağını anlayan 14. Dalai Lama Çin’e bir heyet
göndermiş ve Tibet tarihinde ilk kez Çin hakimiyetini kabul ettiği “Tibet”in
Özgürleşmesi için 17 Noktalık Anlaşmayı” imzalamıştır. (23 Mayıs 1951)344

50 yıl önce Hindistan’ı tehdit eden Rusların Tibet’i ele geçirmesine


Lord Curson İngiltere’nin kuvveti sayesinde mani olabilmişti. 1950’de ise
Hindistan’ı yöneten Nehru Tibet’in Çinliler tarafından işgaline mani
olamıyordu.345

17 Mart 1959’da Hindistan’a 80.000 bin taraftarı ile çakmayı


başarabilen Dalai Lama’ya Hindistan politik sığınma hakkı tanıdı.346
1959 Martında Tibet’in tümünün işgalinden sonra Hindistan’ın
Dharamsala kentinde sürgünde Tibet hükümetinin kurulması Çin-Hindistan
ilişkilerinin kötüleşmesine neden olmuştur. Hindistan’ın Dalai Lama’ya resmi
ve gayrı resmi yollardan yardım ettiğini öne süren Çin’in açıklamaları
ertesinde yaşanan gerginlik çatışmaya dönüşmüştür.347

344 ÇIPLAK, M. “Çin’de insan Hakları ve ayrılıkçı Hareketler”, Çin Gölgesinde Uzakdoğu Asya, Der: Deniz ülke ARIBOĞAN Bağlam Yayınları,
İstanbul, 2001, s. 244-245.
345 TURAN, Yıldırım, ‘’Tibet: Dünya’nın Çatısında Özgürlük Mücadelesi’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.600
346 Hindistan’da sürgünde bir hükümet kuran ve Dharamsala’ya yerleşen Dalai Lama o tarihten beri mücadelesini buradan sürdürmektedir. 1960 yılından
beri Dharamsala küçük Lhasa olarak çağrılmaktadır. Bugün 120.000 kadar Tibetli burada sürgünde yaşamakta.
347 ARMAOĞLU, F.; a.g.e., s. 671.
1960 – 1962 yılları arasında Çin ile Hindistan arasındaki sınır
çatışmaları 20 Ekim 1962’de Çin askerlerinin Hindistan topraklarındaki Aksai
Chin bölgesine girmesi ile hat safhaya ulaşmıştır. Hindistan Çin orduları
karşısında hazırlıksız yakalanmış ve ağır bir yenilgiye uğramıştır.348

Dalai Lama son yıllarda orta bir yol seçerek tam bağımsızlık yerine
“özel statülü bir otonomi” için de müzakere masasına oturabileceklerini
beyan etmiştir. Bunun içinde Pekin hükümetinin Hong Kong’da uyguladığı
“tek ülke, iki sistem” politikasına devam etmesine ve bu politikanın Tibet’te
de uygulanmasını umut etmektedir. Pekin ise Hong Kong modelinin Tibet’e
uygulana kesinlikle karşı.349

80’li yıllardaki bu müzakereler Dalai Lama’nın ABD ve Avrupa


Birliğinden aldığı politik destekle uluslar arası bir kampanya başlatması
sonucu kesildi.350

Pekin yönetimi bugün bile, eğer Dalai Lama Tibet’e dönerse ortada bir
sorun kalmayacağı kanaatindedir. Bu yüzden Dalai Lama’ya Tibet’e geri
dönmesi için teklifte bulundular. “Bağımsız Tibet” görüşünden vazgeçmesi ve
Tibet’i memnuniyetle karşılayabileceklerini yinelediler. 1987’de ABD
ziyaretinde Çin’in bu önerini reddeden Dalai Lama bu ziyaretinde sunduğu “5
maddelik barış planı” kısaca şu konulara değinmiştir.351
• Tibet Çin tarafından uluslar arası hukuka aykırı olarak işgal altında
tutulmaktadır. Tibet batılı anlamda demokratik hakların korunduğu bir
anayasaya sahip olarak kendi kedini yönetmelidir.
• Şiddetin olmadığı bir barış bölgesi olarak Tibet
silahsızlandırılmalıdır.
• Tibet içişlerinde bağımsız olmalıdır. Çin sadece dış politikada
Tibet’e yön verebilir. Ayrıca Tibet kendi Dış İlişkiler Ofisleri aracılığıyla
ticaret, spor ve eğitim gibi politik olmayan konularda faaliyet gösterebilir.
• Tibet’e Çin göçü durdurulmalıdır.
348 BRZEZİSKİ, Zbigniew “Büyük Satranç Tahtası”, Sabah Yayınları, İstanbul, 1998, s. 183.
349 TURAN, Yıldırım, ‘’Tibet: Dünya’nın Çatısında Özgürlük Mücadelesi’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.602
350 GOLDSTEİN, M.C.: a.g.e. s. 87, WANG, J.C.F.:a.g.e., s. 168, ÇIPLAK M.:a.g.e., s. 246.
351 TURAN, Yıldırım, ‘’Tibet: Dünya’nın Çatısında Özgürlük Mücadelesi’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.603
Dalai Lama’nın Tibet’in kurtuluşu için başlatmış olduğu uluslar arası
kampanya meyvelerini vermeye başlamıştı. Aralık 1987’de ABD kongresinde
“Dış İlişkiler Yürütme Kanunu”na eklenen bir “Kongre Duyarlılığı” maddesine
göre ABD’nin Çin ile olan ilişkileri, Çin’in Tibet’le olan ilişkilerine
bağlanıyordu. Bu maddeye göre Çin evrensel insan hakların saygı duymalı
ve Tibet’e yönelik şiddete son vermeliydi. ABD’nin Tibet’teki tüm mahkumları
salıverilmesi ve Dalai Lama’nın çabalarına karşılık vermesi için Çin’i
zorlaması gerektiğinin altı çizilmişti.352

Çin hükümeti 5 Mart 1989’da Tibet’te olayların kontrolden çıktığını


öne sürerek sıkıyönetim ilan etti.353

Tibet sorununun dünya açısından önemi bölgenin iki büyük gücünün


(Çin ve Hindistan) çatışmaya gitmesi durumunda dengelerin bozulması ve
bölge dışından diğer büyük güçlerin soruna müdahil olmaları olasılığıdır.
Zira, bu durum daha büyük ve bölgesel boyutu da aşan bir sorun ortaya
çıkaracaktır.354

Son yıllarda insan hakları arenada gündemde olan bir konudur. İnsan
hakları batılı ve büyük güçler tarafından diğer ülkelere nüfuz etmek ve
politikalarını etkilemek için kullanılmaktadır. Çin, bugün dünyanın en önemli
aktörlerinden biri olarak insan hakları ihlalleri konusundaki suçlamalara
göğüs gerebilecek potansiyele sahip bulunmaktadır. Kaldı ki bu ihlallerin
önlenmesi Çin’in toprak bütünlüğünü tehdit eder duruma geldiğinde,
şüphesiz Çin yönetimi Batı ile ilişkileri bozma pahasına kendi çıkarlarını
kollayacaktır.355

11 Eylül sonrası dünya gündemine iyice oturan terörizme karşı ve


özellikle etnik ve dini ayrılıklara karşı bölgenin üç büyük ülkesinin (Rusya,
Çin ve Hindistan) ortak görüşleri vardır. Örneğin Rusya’nın Çeçenistan
sorunu, Çin’in Uygur sorunu ve Hindistan’ın Keşmir sorunu gibi. Bu üç ülke

352 TURAN, Yıldırım, ‘’Tibet: Dünya’nın Çatısında Özgürlük Mücadelesi’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.604.
353 GOLDSTEİN, M.C.:a.g.e., s.s. 87-88.
354 TURAN, Yıldırım, ‘’Tibet: Dünya’nın Çatısında Özgürlük Mücadelesi’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.605
355 ÇIPLAK, M.:a.g.m., s. 255.
11 Eylül’den sonra Afganistan harekatı ile bölgeye yerleşen ABD’nin
benimsediği terör kavramını ve teröre karşı operasyonu
356
benimsememektedirler.

Çin’e göre ise Tibet, ulusal güvenliği ilgilendiren politik bir konudur.
Resmi olarak kabul edilen 55 azınlığın toplam nüfusun yaklaşık % 10’unu
oluşturması, buna karşılık yayıldıkları alanın Çin’in yarısından fazlasını
oluşturmaları Tibet’in önemini ortaya koymaktadır. Çin yönetimi doğal olarak
Tibet’in olası bağımsızlığının diğer azınlıkların bağımsızlık isteklerini
arttıracak Çin’i parçalayacağından korkmaktadır.357

Bush Asya gezisine başlamadan önce Washington’da Dalay Lama’yla


bir araya gelerek, bir görüşme yapmış, görüşmede Dalay Lama Tibet’e
dönmek istediğini ve amacının bağımsız bir Tibet oluşturmak olmadığını
vurgulamıştır. Bush da sorunun Vatikan’dan gelecek din adamları ve Dalay
Lama’nın da katılacağı bir toplantıda ele alınmasını ve Tibet’in Tıpkı Vatikan
gibi bir statüye kavuşturularak dinsel bir merkez haline getirilmesini
önermiştir. Çin yönetimi ise, Dalay Lama’nın siyasi bir sürgün olduğunu,
Çin’e normal bir vatandaş olarak dönebileceğini ve daha önce bağımsızlıkla
ilgili söylediği bütün sözlerden pişman olduğunu açıklamasını şart
koşmaktadır. Dalay Lama’nın dinsel önderliği Çin tarafından kabul edilmiyor,
çünkü Çin’in Tibet’e kendi tarafından atanan bir dinsel önderi bulunmaktadır.
Çin’e göre, ABD’nin bu girişimi ülkeyi bölme girişiminden başka bir şey
değildir.358 Bugün, Müslümanlar arasındaki huzursuzluk ve Tibet milliyetçiliği
Çinli liderler için neredeyse hiç dinmeyen birer gerginlik kaynağıdır.359

Görünen şu ki; Tibet sorunu ABD’nin elinde bir koz olarak Çin’in
üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanmaya devam edecektir. Tayvan,
Sincan ve Tibet Çin’in ‘şeytan üçgenidir’ İran’ın dışpolitika yaklaşımında ABD
için kullandığı sıfatın ne olduğunu hatırlatmaya yer yoktur.

356 EKREM, Erkin “Çin Perspektifiyle Rusya-Çin-Hindistan Üçgen Stratejisi”, Stratejik Analiz, Temmuz 2003, Cilt:4, Sayı: 39, s 77.
357 TURAN, Yıldırım, ‘’Tibet: Dünya’nın Çatısında Özgürlük Mücadelesi’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.606.
358 ADIBELLİ, Barış “Bush’un Asya Stratejisi” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:75, s.14.
359 SPENCE, Jonathan D. “Geçmişin ve Geleceğin Çin’i”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.29.
3.2.4. Nepal Sorunu

Nepal Himalayalar üzerinde kurulmuş, Çin ile Hindistan arasında bir


ülkedir. İki dev arasına sıkışıp kalan bu ülke Asya’daki üstünlük
çekişmelerinin de odağında bulunuyor.360 1990 yılında “kansız” bir devrimle
çok partili hayata geçilene kadar, Nepal’de mutlak monarşi yaşanmıştır.361

1 Haziran 2001’de eş seçimi konusunda ailesiyle çıkan tartışma


sonucunda veliaht Prens Dipendra’nın 9 kişiyi öldürmesi ve ardından da
intihar etmesi bütün dünyada şok etkisi yarattı. Bu saray katliamının sırrı
hala çözülebilmiş değildir.362

Ancak bu olayın sonucuna bakınca sanki her şey yeni Kral


Gyanendra lehine işlemiş izlenimi uyanmaktadır. Çünkü kendisinin önündeki
tüm veliahtlar “temizlenmiş” ve tahta çıkma sırası adeta gökten inmiştir. Ölen
kralın “komünizme karşı kararlı mücadele etmemesi”, mutlak monarşiyi
kaldırıp yerine anayasal monarşi getirmesi, 1994’te kısa da olsa
komünistlerin (Nepal Komünist Partisi- Birleşik Marksist Leninist) hükümet
kurması Hindistan ve ABD’yi rahatsız etmiştir.363 Kral Gyanendra Maocu
gerillalarla sert bir mücadeleye girişeceğinin işaretlerini verince bu
rahatsızlıklar da giderildi.

Ülkede farklı rejim taleplerinden kaynaklanan bir sorun


yaşanmaktadır. Nepal sorunu Maocu Nepal Komünist Partisi’nin 1996’da
başlattığı bir hareket üzerine ortaya çıkmış gibi görünse de bu hareketin bir
altyapısı olmaksızın gelişmiş olması düşünülemez. Günümüzde de devam

360 ADIBELLİ, Barış “Nepal Sorunu”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 73,s. 20.
361 HANÇER, Türkan, ‘Nepal: Gelenek İle Modernizmin Çatışması’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.591.
362 HANÇER, Türkan, ‘Nepal: Gelenek İle Modernizmin Çatışması’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.591.
363 Hindistan Başbakanı, güvenlik bakanı, dışişleri bakanı ve generalleri Nepal’de bu konuyu araştıran geçici komiteden önce alelacele bir toplantı
yapmıştır.
etmekte olan çatışmalarda belirleyici olan bu yasadışı parti ve onun gerilla
hareketleri olmuştur.364

Maocu gerillaların saldırıları sonucu bir çok bölgede resmi güvenlik


güçlerinin kontrolü bulunmuyor. Nepal, Çin’in gerillalara destek verdiğini
savunuyor. Amerika Nepal Hükümetine terörle mücadele amacıyla 20 milyon
dolar yatırım yaptı. Hindistan, İngilizler döneminden kalma ayrıcalıklı
konumlarını korumaya çalışıyor. Nepal’in geleceği bir anlamda Asya’daki
Çin-Hindistan rekabetinin de seyrini ortaya koyacaktır.365 Nepal Asya’nın iki
rakip gücü olan Çin ve Hindistan arasında sıkışmış bir ülke olduğundan
jeopolitik konumu onu dış müdahale ve iç çatışmalara açık bir hale
getirmektedir. Kraliyet ailesindeki faciadan sonra ABD ve Hindistan’ın Nepal
politikasında sıcak gelişmeler olurken Çin bunlardan rahatsızlık duydu.366

Asya’nın Golan tepeleri olarak da adlandırılan Nepal’in stratejik


konumu Çin ile Hindistan için yaşamsal önem taşımaktadır. Nepal’e hakim
olan Himalaya Dağlarının her iki yakasına da hakim olacaktır. Eğer, Çin,
burada bir askeri üs edinebilir de füze bataryaları kurabilirse Hindistan
üzerinde oldukça avantajlı bir stratejik pozisyon elde etmiş olacaktır.
Hindistan’da aynı politikayı takip etmektedir.367

ABD’nin Nepal’a yaptığı sözü edilen 20 milyon dolarlık yardım altında


Nepal’in Çin’i komşusu olmasından dolayı ABD için stratejik öneminin yattığı
ileri sürüldü. Ayrıca ABD’nin 1970’lerden beri Tibetli bağımsızlıkçılara maddi
yardımda bulunup insan hakları ihlallerini bahane ederek Çin için rahatsızlık
yarattığı iddia edildi. Şu anda Nepal’de binlerce Tibetli yaşamaktadır ve
ABD’nin Nepal’i Tibet için bir köprü olarak kullanıp Çin’i çevrelemeyi
düşündüğü ileri sürüldü.368

364 HANÇER, Türkan, ‘Nepal: Gelenek İle Modernizmin Çatışması’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.591
365 ADIBELLİ, Barış “Nepal Sorunu”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 73,s. 20.
366 HANÇER, Türkan, ‘Nepal: Gelenek İle Modernizmin Çatışması’’Derleyen:Kemal İNAT, Burhanettin DURAN,Muhittin ATAMAN, s.594.
367 ADIBELLİ, Barış “Nepal Sorunu”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 73,s. 20.
368 EKREM, Nuraniye “Çin, ABD ve Hindistan Üçgeninde Nepal Krizi,” http://www.avsam.org/gunlukbulten/arsiv/2002/07102002.htm
3.3. Çin ve Enerji

20. Yüzyıl, Daniel Yergin’e göre, petrolün yüzyılı olmuş ve bu kaynağa


sahip olmak için çeşitli mücadeleler yaşanmıştır. Ancak kaynakların kıtlaştığı
günümüzde, yeni arayışların yanında bu kaynak üzerine yaşanan
mücadeleler daha da artmıştır.

Savaş ve barış genellikle ham madde kaynakları ile bunların


bulunduğu bölgeler üzerinde ve civarında cereyan eden açık-gizli, korkunç
mücadelelerin sonucudur. Petrol yeryüzünün rakipsiz ham maddesi hâline
geldikten sonra, var olduğu her yerde, iç karışıklıklar birbirlerini izlemiş,
petrole sahip olan ülkelerin halkları hiçbir zaman huzur içinde
yaşayamamışlardır. ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa Orta Doğu’daki
petrol çıkarları tehlikeye girdiği için savaştıklarını itiraf ettikleri gibi son Körfez
Savaşı’nda en son teknolojik silâhlarla Irak’ı ve onun Küveyt’teki güçlerini
vurmaktan geri kalmamış ve hâlâ sürdürülen ambargoya maruz bırakmaktan
da çekinmemişlerdir. Dünya nüfusu arttıkça enerji ihtiyacı ve petrole olan
ihtiyaç da petrol kaynakları tükeninceye veya onun cazibesini gölgeleyecek
yeni bir madde bulununcaya kadar artmaya devam edecektir. Tabi petrol
kavgası da durmayacaktır.369 1936 yılında, İngiltere Başbakanı W.
CHURCHILL’in İngiliz Avam Kamarasında ifade ettiği bir cümle oldukça
dikkat çekicidir: “Bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir.”370
kavganın ne kadar çetin olabileceğini özetlemektedir.

Ülkelerin toplumsal gelişmelerinin sürükleyici unsurlarının başında


enerji kullanımı gelmektedir. Bu nedenle de ülkenin ve enerji alanının
yönetimlerini üslenenler, toplumun ve ekonominin gereksinim duyduğu
enerjiyi kesintisiz, güvenilir, zamanında, temiz ve ucuz yollardan temin etmek
ve gerek en uygun fiyatlara sağlayabilmek, gerek enerji arz güvenliği

369 KARACA, Kutay “Petrol Ve Petrolün Jeopolitik Önemi”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Şubat 2003, Sayı: 1, s.113.
370 İnceleme, “ABD’nin Petrol Politikaları”, Askerî Tarih Ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı, Stratejik Araştırma Ve Etüt Merkezi (SAREM), 5
KASIM 2002.
açısından bu kaynakları çeşitlendirmek zorundadırlar. Enerji politikalarının
yaşamsal bir gerekliliği de, enerji talep tahminlerinin sağlıklı yapılmasıdır.
Enerji talep tahminlerinin dayandırılması gereken temel parametrelerin
başlıcaları; ekonomik büyüme (sermaye birikimi, istihdam, iş veriminde artış,
v.b.) nüfus (çoğalma oranı, göç, etkin çalışan nüfus, v.b.), enerji fiyatları,
teknolojik gelişmeler, enerji politikaları (vergi politikaları, teşvikler, v.b.,) ve
enerji tasarrufuna yönelik tüketici davranışlarıdır. Fosil kaynaklar dediğimiz
kömür, petrol ve doğal gaz; dünya birincil enerji tüketimi içindeki toplam
yüzde 88’lik payları ile ezici bir ağırlık taşımaktadır.371

Dünyada iktisadî kalkınmayı destekleyecek yeni bir enerji kaynağı


bulunmadığı sürece, uluslararası ilişkilerde stratejik öneme ve bu ilişkileri
belirlemede etkin bir role sahip olan petrole ihtiyaç duyulacağı, bunun yanı
sıra petrol ulaşım yollarını kontrol eden ülkelerin jeopolitik - jeostratejik
önemlerini korumaya devam edecekleri ve oynanan oyunun büyük
oyuncuları olacakları şüphesizdir. Enerji kaynağına sahip olan ülkelerle
birlikte enerjinin geçiş güzergâhında bulunan ülkeler, kendi iktisatlarına
büyük katkılar sağlamışlardır. Günümüzde güç kavramında önceliğin askerî
güçten iktisadî güce geçtiği düşünülürse, enerji kaynaklarının ve geçiş
noktalarının önemi daha iyi anlaşılacaktır.372

Uluslararası Enerji Ajansının verilerine göre, önümüzdeki 30 yıl içinde


petrole olan talep yılda 75 milyar varilden 120 milyar varile yükselecek.
Doğal gaza olan talep otuz yılda ikiye katlanacak. Diğer taraftan; BP
Amaco’nun hesaplarına göre dünyada varlığı kanıtlanmış rezervlerin ömrü
kötümser bir öngörüye 60 yıllık. Teknolojik gelişmeleri ve henüz bulunmamış
rezervleri de düşünerek iyimser bir yaklaşımla belki bu süreyi 100 yıla
uzatmak olanaklı. Böyle kritik dengeler üzerinde duran dünya enerji
piyasalarının jeopolitik zemini de çok kırılgan. Dünya enerji kaynaklarının
yaklaşık yüzde 70’i, olası kaynakların yüzde 47’si “Geniş Orta Doğu” da.
Dünya nüfusundaki artışla, kitlesel tüketim normlarının yaygınlaşması, enerji

371 PAMİR, Necdet “Enerji Politikaları ve Küresel Gelişmeler”, Stratejik Analiz, Aralık 2005,sayı:68,s.69
.
372 Kutay KARACA, “Petrol ve Petrolün Stratejik Önemi”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 1, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları,
Ankara, Şubat 2003, s. 116.
talebinin artacağını göstermektedir.373 Öyleyse dünya enerji güvenliği
açısından, “Geniş Orta Doğu” nun önemi giderek artacak. Buna karşılık,
ABD ve Avrupa’nın bu kaynaklara bağımlılığı giderek artacak.374 Diğer bir
değişle, ABD küresel üstünlüğünü koruyabilmek için bu kaynakların
denetimini eline geçirmek durumunda. Bu ise kaynakların coğrafyasını bir
çok açıdan yeniden düzenlemeyi gerektiriyor.375

CENTCOM (Central Command-Merkez Komutanlık) kuruldu (1 Ocak 1983).


“Dünya petrol rezervlerinin yüzde 65’ini elinde bulunduran Körfez ülkelerinin,
ABD petrol ithalatının yüzde 20’sini, Batı Avrupa ithalatının yüzde 43’ünü
Japonya’nın ithalatının yüzde 68’ini sağladığı” ve “söz konusu petrol
akışındaki olası bir kesintinin dünya ekonomisini alt üst edeceği “ne dikkat
çeken Pentagon da, bu komutanlığın en önde gelen görevlerinden birinin
ABD’nin söz konusu “merkez bölge” deki yaşamsal çıkarların çok uzun erimli
olduğunu açıkça ifade etmekten376 geri durmadı. Açıkça “ Bir dış gücün
körfezi kontrole kalkışması ve petrol akışının kesintiye uğraması ABD’nin
yaşamsal çıkarlarına saldırılır ve askeri güç dahil her yolla
377
engellenecektir.” demek istenmektedir.

Diğer taraftan Rusya, Hindistan ve Çin’in Brezilya ile imzaladıkları


BRHÇ (BRIC) Ticaret ve İşbirliği Anlaşması ise muhtemel ABD karşıtı
ittifaklar konusunu Avrasya dışına taşıyan örneklerden birisidir. Dünyada

373 6 Milyarı Çoktan Aşmış olan Dünya nüfusunun 2020 yılına kadar yılda %1.4’lük bir artışla 8 milyarın üzerine çıkması ve 2050 yılına kadar da 10
milyara ulaşması beklenmektedir. Bu artışın ana kaynağı gelişmekte olan ülkeler olup 2020’li yıllarda Dünyadaki her 5 kişiden 4’ü bu ülkelerde olacaktır.
Söz konusu nüfusun patlaması ve artan gelir düzeyinin etkisi, dünya toplam enerji tüketimine doğrudan yansıyacaktır. 2001 yılı sonu itibarıyla 9.1 milyar
ton petrol eşdeğerine(TPE) ulaşan dünya enerji tüketiminin nüfus artışının üzerinde bir trend izleyerek %1.7’lik yıllık bir artış kaydetmesi ve 2010’da 1.3
milyar TPE’ye, 2020 de ise 13.4 milyar TPE’ye ulaşması beklenmektedir.(PALA, C.; 21,yy.’da Dünya Enerji Dengesinde Petrol ve Doğalgazın Yeri ve
Önemi: “Hazar Boru Hatlarının Kesişme Noktasında Türkiye”, Avrasya Dosyası, Bahar 2003, Cilt:9, Sayı:1)
374 Orta Doğu (Körfez Ülkeleri) petrolünün 2020 itibarıyla % 57’sinin Pasifik Kanadı ülkelerine % 7’sinin ise ABD’ye ihraç edileceği öngörülmektedir
(ABD Savunma Bakanlığı). Pasifik Kanadı Ülkelerinden sonra en büyük kullanıcılar ise % 26 pay ile Hindistan ve Çin olacaktır. 2020 yılı itibarıyla gelişen
Asya (Hindistan ve Çin)i ABD’ye oranla % 70 daha fazla enerji gereksinimine sahip olacaktır ki bu da günde toplam 28.6 milyon varile tekabül etmektedir.
2020 yılı itibarıyla Japonya ve Avustralya’nın da ilavesiyle Asya Ülkeleri petrol tüketimi 38.4 milyon-varil-güne ulaşacak olup bunun % 20’si kendi
kaynaklarından % 75’inden fazlası ise Körfez petrollerinden sağlanacaktır. 2020 itibarıyla ABD’nin Körfez petrolüne giderek daha az gereksinim duyması
beklenmektedir. Bu pay 1997’de % 10 iken 2020’de % 8’e gerileyecektir. Her ne kadar Avrupa’nın gereksinimi ABD’ye göre daha fazla olacaksa da kaynak
çeşitliliği (Norveç ve İngiltere % 87), FSU ile Afrika (4 milyon-varil-gün) nedeniyle Körfezin payının 2020 yılında hemen hemen 1977 düzeyinde (3.8
milyon-varil-gün) kalması beklenmektedir. Bu hususun gerek ABD gerekse Avrupa’nın Körfez savunması konusunda ve ya bölgede oluşabilecek 5 nci
madde dışı bölgesel krize müdahalede rol almaktaki istek/isteksizliğinde önemli bir etken olacağını düşünmek yerinde olur. (ERDOĞDU, H., Avrupa’nın
Geleceğinde Türkiye’nin Önemi ve NATO İttifakı, s. 448, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Nisan 2004, İSTANBUL.)
375 YILDIZOĞLU, E., Jeopolitiğin “Geri Dönüş” ve Kaynak Savaşları, Stratejik Analiz, Cilt:4, Sayı:47.
376 PEAY General J.H. Binford III’ün ABD kongresinde 1997yılında yaptığı konuşma. Aktaran: Necdet PAMİR, “Enerji Politikaları ve Küresel
Gelişmeler”, Stratejik Analiz, Aralık 2005,sayı:68,s.73.
377 PAMİR, Necdet “Enerji Politikaları ve Küresel Gelişmeler”, Stratejik Analiz, Aralık 2005,sayı:68,s.73.
hidrokarbon kaynaklarının hızlı tükenişi dikkate alınırsa zengin enerji
kaynaklarına sahip Hazar bölgesi ve her çeşit doğal kaynak zengini Rusya,
büyük dünya güçlerinin mücadele alanı olaya devam edecektir. Özellikle
Çin’in, Rusya’nın Sibirya bölgesine göz dikmesi muhtemeldir. Bu durumu
öngören Rusya tekrar güçlenmek için çaba sarf etmektedir.378

Petrol, dünya enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılamaktadır.


Grafik 1’den görüldüğü üzere, 2004 yılı itibarıyla dünya toplam enerji tüketimi
içinde petrolün payı % 36,84 düzeyinde bulunmaktadır. Petrolün stratejik
önemi, enerji kaynakları içinde sahip olduğu yüksek paydan
kaynaklanmaktadır.379

Grafik 2 incelendiğinde, rezervlerin büyük bir kısmının Ortadoğu-


Avrupa ve Avrasya Bölgesinde (özellikle Hazar Havzası ile Arap Yarımadası
bölümünde) toplandığı görülmektedir. Bu bölgedeki rezervler, dünya toplam
rezervlerinin % 73,5’ini teşkil etmektedir.

378 KÜLEBİ, Ali, “Rusya – Ukrayna ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:50, s.15.
379
“Ortadoğu ve Avrasya Petrolleri ile Türkiye’yi İlgilendiren Petrol Boru Hatları’nın Stratejik Açıdan Değerlendirilmesi”. Genelkurmay Başkanlığı
Karargahını Bilgilendirmek Maksadıyla ATASE Ve Dent. Bşk.lığınca Yapılan SAREM Çalışması
.
Grafik 2’nin oluşturulmasında kullanılan ülkelerin rezerv rakamları
kıtalara göre Tablo 1a,b,c,d ve 1e’de yer almaktadır. Ülkelerin petrol
rezervleri hem ton cinsinden hem varil cinsinden verilmiştir. Söz konusu
tablonun en sağ sütununda, her ülkenin 2004 yılı üretim rakamları esas
alınarak hesaplanan, mevcut rezervlerin kaç yıllık ömrünün kaldığı da
gösterilmektedir (ülkenin rezerv miktarının ülkenin 2004 yılı üretim rakamına
bölünmesiyle elde edilmiştir). 380

380 “Ortadoğu Ve Avrasya Petrolleri İle Türkiye’yi İlgilendiren Petrol Boru Hatları’nın Stratejik Açıdan Değerlendirilmesi”. Genelkurmay Başkanlığı
Karargahını Bilgilendirmek Maksadıyla Atase Ve Dent. Bşk.lığınca Yapılan SAREM Çalışması
.
TABLO 1a. KUZEY AMERİKA BİLİNEN PETROL REZERVLERİNİN DAĞILIMI
DÜNYA
REZER
V
TOPLA
MI
İÇİNDE KALAN
MİLYAR MİLYAR Kİ PAYI ÖMÜR
ÜLKELER TON VARİL (%) (YIL)
A.B.D 3,6 29,4 2,5 11,1

KANADA 2,4 16,8 1,4 14,9


MEKSİKA 2 14,8 1,2 10,6
KUZEY AMERİKA 8 61 5,1 11,8

TABLO 1b. ORTA VE GÜNEY AMERİKA BİLİNEN PETROL REZERVLERİ DAĞILIMI


DÜNYA
REZER
V
TOPLA
MI
İÇİNDE KALAN
MİLYAR MİLYAR Kİ PAYI ÖMÜR
ÜLKELER TON VARİL (%) (YIL)
ARJANTİN 0,4 2,7 0,2 9,7

BREZİLYA 1,5 11,2 0,9 19,9


KOLOMBİYA 0,2 1,5 0,1 7,6
EKVATOR 0,7 5,1 0,4 25,8

PERU 0,1 0,9 0,1 27,3


TRİNİDAD-
TOBAGO 0,1 1 0,1 17,5
VENEZÜELLA 11,1 77,2 6,5 70,8

DİĞER 0,2 1,5 0,1 26,9


GÜNEY VE ORTA
AMERİKA 14,4 101,2 8,5 40,9

TABLO 1c. AVRUPA VE AVRASYA BİLİNEN PETROL REZERVLERİNİN DAĞILIMI


DÜNYA
REZER
V
TOPLA
MI
İÇİNDE KALAN
MİLYAR MİLYAR Kİ PAYI ÖMÜR
ÜLKELER TON VARİL (%) (YIL)

AZERBAYCAN 1 7 0,6 60,2


DANİMARKA 0,2 1,3 0,1 9,2
İTALYA 0,1 0,7 0,1 19,3

KAZAKİSTAN 5,4 39,6 3,3 83,6


NORVEÇ 1,3 9,7 0,8 8,3

ROMANYA 0,1 0,5 - 10,8

RUSYA 9,9 72,3 6,1 21,3


TÜRKMENİSTAN 0,1 0,5 - 7,4
İNGİLTERE 0,6 4,5 0,4 6

ÖZBEKİSTAN 0,1 0,6 - 10,6


DİĞER 0,3 2,5 0,2 13,8
AVRUPA VE
AVRASYA 19 139,2 11,7 21,6

TABLO 1d. AFRİKA BİLİNEN PETROL REZERVLERİNİN DAĞILIMI


DÜNYA
REZER
V
TOPLA
MI
İÇİNDE KALAN
MİLYAR MİLYAR Kİ PAYI ÖMÜR
ÜLKELER TON VARİL (%) (YIL)
İRAN 18,2 132,5 11,1 88,7
IRAK 15,5 115 9,7 100+

KUVEYT 13,6 99 8,3 100+


UMMAN 0,8 5,6 0,5 19,4
KATAR 2 15,2 1,3 42
SUUDİ
ARABİSTAN 36,1 262,7 22,1 67,8
SURİYE 0,4 3,2 0,3 16,1

B.A.E 13 97,8 8,2 100+


YEMEN 0,4 2,9 0,2 18,2
DİĞER - 0,1 - 4,6

ORTADOĞU 100 733,9 61,7 81,6


CEZAYİR 1,5 11,8 1 16,7
ANGOLA 1,2 8,8 0,7 24,3

CAD 0,1 0,9 0,1 14,6


KONGO 0,3 1,8 0,2 20,3
MISIR 0,5 3,6 0,3 13,8

EKVATOR GİNESİ 0,2 1,3 0,1 10


GABON 0,3 2,3 0,2 26,6
LİBYA 5,1 39,1 3,3 66,5

NİJERYA 4,8 35,3 3 38,4


SUDAN 0,9 6,3 0,5 57,3
TUNUS 0,1 0,6 0,1 25,2

DİĞER 0,1 0,5 - 8,6


AFRİKA 14,9 112,2 9,4 33,1
TABLO 1e. ASYA PASİFİK BİLİNEN PETROL REZERVLERİNİN DAĞILIMI
DÜNYA
REZER
V
TOPLA
MI
İÇİNDE KALAN
MİLYAR MİLYAR Kİ PAYI ÖMÜR
ÜLKELER TON VARİL (%) (YIL)
AVUSTRALYA 0,5 4 0,3 20,4
BRUNEİ 0,1 1,1 0,1 13,6

ÇİN 2,3 17,1 1,4 13,4


HİNDİSTAN 0,7 5,6 0,5 18,6
ENDONEZYA 0,7 4,7 0,4 11,5

MALEZYA 0,6 4,3 0,4 12,9


TAYLAND 0,1 0,5 - 6,3
VİETNAM 0,4 3 0,2 19

DİĞER 0,1 0,9 0,1 13,2


ASYA PASİFİK 5,5 41,1 3,5 14,2
DÜNYA TOPLAMI 161,9 1188,6 100 40,5

Ülke bazında incelendiğinde dünyanın büyük petrol rezervlerine sahip


ülkelerinden ABD’nin mevcut rezervlerinin ömrünün 11,8 yıl, Venezüella’nın
70,8 yıl, Kazakistan’ın 83,6 yıl, Rusya’nın 21,3 yıl, İran’ın 88,7 yıl, Irak ve
Kuveyt’in 100 yıldan fazla, Suudi Arabistan’ın 67,8 yıl, BAE’nin 100 yıldan
fazla, Libya’nın 66,5 yıl, Nijerya’nın 38,4 yıl ve Çin’in 13,4 yıl olduğu
görülmektedir.

Ham petrol üretimi, mevcut ham petrol rezervlerinin yeryüzüne


çıkarılması sürecidir. Grafik 3, dünya ham petrol üretiminin bölgelere göre
yüzde dağılımını göstermektedir. Grafik’te bazı bölgelerin altında parantez
içinde ifade edilen ülkeler, o bölgenin en önemli üreticisi olan ülkeyi ve o
ülkenin dünya petrol üretimi içindeki payını göstermektedir.
2004 yılı itibarıyla dünya ham petrol üretiminin % 52,7’si Ortadoğu ve
Avrupa-Avrasya’da gerçekleştirilmektedir. En büyük üretici ülkeyse, dünya üretimine
sağladığı % 13,1’lik katkıyla Suudi Arabistan’dır. Rusya % 11,9 payla ikinci sırada
yer almaktadır. Dünya üretiminin yarısından fazlasını temin eden Ortadoğu-Avrasya
bölgesi; Kuzey-Güney ve Doğu-Batı Enerji Koridorları’nı besleyen ham petrol arzını
sağlamaktadır.381

Dünya Ham Petrol Tüketimi: Çin, Hindistan gibi gelişmekte olan


ülkelerle birlikte gelişmiş ülkeleri kapsayan kuzey yarımküre, dünya ham
petrolünün büyük kısmını tüketmektedir. Grafik 4, dünya petrol tüketiminin
bölgelere göre dağılımını sunmaktadır. Grafikte bazı bölgelerin altında
parantez içinde ifade edilen ülkeler, o bölgenin en büyük petrol tüketicisi
ülkesini ve o ülkenin dünya toplam petrol tüketimi içindeki payını
göstermektedir. Kuzey Amerika, Asya-Pasifik ve Avrasya toplam ham
petrolün % 84,1’ini tüketmektedir.

381 Türkiye, bu enerji koridorlarının tam ortasında yer almaktadır


.
Kaynak: BP Statistical Review Of World Energy 2005.

Dünyada ham petrol tüketiminin % 25’e yakınını ABD tek başına


gerçekleştirmektedir. Çin, ABD’yi % 8,2’lik oranla takip etmektedir. Yüksek
oranda petrol tüketen gelişmiş ülkeler ve Çin-Hindistan gibi gelişmekte olan
ülkelerin ellerinde bulunan ham petrol rezervi miktarıysa toplam rezervlerin
yalnızca % 20,3’üdür. Dünya ham petrol üretiminin yarısından fazlasını
sağlayan ve toplam ham petrol rezervlerinin % 73,5’ini elinde bulunduran
Ortadoğu-Avrasya bölgesinin toplam tüketim içindeki payı % 32,1
seviyesindedir.

ÇHC, Hazar bölgesi ülkelerinden enerji kaynakları temin etmek üzere


çeşitli projeler geliştirmeye çalışmaktadır. Ancak, hızla artan tüketimlerini
sadece bu bölgeden karşılamaları imkânsız olduğundan, 21 nci yüzyılın
ekonomik merkezi olmasına kesin gözle bakılan ÇHC-Japonya eksenindeki
ülkelerin, Orta Doğu petrollerine olan ilgisinin artabileceği
kıymetlendirilmektedir. Dolayısıyla petrolün taşındığı uluslar arası sulardaki
deniz güçlerini (hem donanma hem de deniz ticaret filosu) artırmak ve Orta
Doğu politikalarında etkin rol oynamak isteyeceklerdir.382

382
İnceleme, “ABD’nin Petrol Politikaları”, Askerî Tarih Ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı,
Stratejik Araştırma Ve Etüt Merkezi (SAREM), 5 KASIM 2002.
TABLO.2. 2005 - 2020 ARASINDA ÜLKELERİN PETROL ARZ VE TALEP
TAHMİNLERİ

(milyon ton)
2000-
2020
2 2 2 2
Yıllık
005 010 015 020
Ort.
Artış %
ÜRETİM
43 48
4, 44 3, 49
ABD 3 1,7 6 5,5 0,5
1. 1.
19 1.2 25 1.2
OECD 9, 16, 9, 67,
Toplamı 2 6 4 9 0,4
1. 2.
75 2.0 40 2.8
0, 30, 6, 61,
OPEC 5 8 3 5 3,1
48 68
1, 59 3, 74
Eski SSCB 6 8,6 3 1,5 3,3
15 15
3, 15 1, 15
ÇHC 9 2,9 9 0,4 -0,4
TÜKETİM
1. 1.
07 1.1 27 1.3
9, 77, 0, 51,
ABD 2 3 9 6 1,5
2. 2.
39 2.5 68 2.8
OECD 8, 38, 4, 24,
Toplamı 4 8 7 7 1,1
24 33
2, 27 8, 38
Eski SSCB 5 6,9 1 2,9 3,8
25 41
9, 32 5, 50
ÇHC 9 9,7 8 6,9 4,1

Ortadoğu Petrolleri: Ortadoğu bölgesi Doğu-Batı Enerji Koridoru’nun


ham petrol arz merkezini oluşturmaktadır. Bölge bu nedenle stratejik öneme
sahiptir. Stratejik önemi nedeniyle ABD, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa,
Rusya ve Çin arasında nüfuz bölgesi oluşturma yarışına konu olmaktadır.
Ortadoğu’da yaşanan Kuveyt’in işgali, İran-Irak Savaşı, Afganistan’daki
siyasi değişiklik gibi istikrarsızlıklar, özellikle ABD ve Rusya’nın doğrudan ya
da dolaylı müdahalesine yol açmaktadır.

Ortadoğu Bölgesinin Ham Petrol Rezervleri: Daha önce de ifade


edildiği gibi, dünya ham petrol rezervlerinin % 61,74’ü Ortadoğu bölgesinde
toplanmıştır. Ayrıca, söz konusu rezervler yeryüzüne çok yakın olmaları
nedeniyle ekonomik yönden işletme maliyetleri en düşük olan rezervlerdir.
Bölgede bulunan rezervlerin en büyüğü Suudi Arabistan’a aittir. Bu ülke
bölge rezervlerinin % 36’sına, dünya rezervlerinin % 22’sine tek başına
sahiptir. Rezerv dağılımında Suudi Arabistan’ı, sırasıyla, İran (% 18,1), Irak
(% 15,7), Kuveyt (% 13,5) ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) (% 10,6)
izlemektedir. Grafik 5, Ortadoğu’da ham petrol rezervlerinin ülkelere göre
yüzde dağılımını göstermektedir. Grafikte yer alan rakamlar ülkenin
Ortadoğu bölgesi rezervleri içindeki yüzde payını; ikinci satırda yer alan
parantez içindeki rakamlar ise, ülkenin dünya toplam ham petrol rezervleri
içindeki yüzde payını ifade etmektedir.383

383 “Ortadoğu Ve Avrasya Petrolleri İle Türkiye’yi İlgilendiren Petrol Boru Hatları’nın Stratejik Açıdan Değerlendirilmesi”. Genelkurmay Başkanlığı
Karargahını Bilgilendirmek Maksadıyla Atase Ve Dent. Bşk.lığınca Yapılan SAREM Çalışması.
Ortadoğu Bölgesinde Ham Petrol Üretimi: Grafik 6’da Ortadoğu
bölgesinde bulunan ülkelerin bölge ve dünya üretim miktarları içindeki
payları gösterilmektedir. Grafikte, ülkeler için sunulan ilk yüzde rakamı
ülkenin bölge üretimindeki payını, ikinci satırda parantez içinde verilen yüzde
rakamı dünya üretimi içindeki payını göstermektedir. Grafik incelendiğinde,
Suudi Arabistan’ın bölge üretiminin yarıya yakınını (% 42,6) sağladığı
izlenmektedir. Bu ülkeyi İran (% 17,1), BAE (% 10,6), Kuveyt (% 10,1) ve
Irak’ın (% 8,4) takip ettiği görülmektedir.

Avrupa-Avrasya Petrolleri: 1942’de, Almanlar, Rostov ve Maikop’u


almışlar; ancak Ruslar şehri terk ederken petrol tesislerini tahrip etmişlerdi.
Hitler’in, Mareşal von Manstein’a söylediği, “Baku petrolünü ele geçirmedikçe
savaşta yenilmiş sayılırız” sözü gerçekleşmiş ve Almanya 1943 başında
Kafkas cephesinden çekilmişti.384 Dünyanın petrol ihtiyacının 2000 yılındaki
günlük 76 milyon varilden 2010 yılında günlük 89 milyon varile ve 2020
yılında da 160 milyon varile ulaşacağı öngörülmektedir. İşte bu ortamda,
Orta Asya’daki petrol rezervlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Hazar Havzası

384 KÜLEBİ, Ali, “Türkiye’nin Kafkaslardaki Gücü ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:59, s.22.
dahil Avrasya petrollerinin kontrolü büyük oranda Rusya Federasyonu’nun
elinde bulunmaktadır. Rusya, siyasi ve askeri alanda kaybettiği güç ve
prestiji, enerji alanını kullanarak kazanmaya çalışmaktadır. İncelenen
bölgede bulunan petrol rezervleri büyük oranda Rusya’da (Kafkasya’da)
toplanmıştır. Bu rezervler, dünyadaki rezervlerin % 11,72’sini
oluşturmaktadır. Grafik 7, ülkelerin bölge rezervi içindeki payını (ikinci
satırdaki parantez içindeki rakamlar ise, ülkelerin dünya rezervleri içindeki
payını) göstermektedir. Petrol rezervlerinin dağılımı incelendiğinde;
Rusya’nın, bölge rezervlerinin % 51,9’una sahip olduğu görülmektedir.385

Grafik 8, Avrasya bölgesindeki ülkelerin bölge ve dünya üretimi


içindeki paylarını göstermektedir. Grafikte üstte yer alan ilk rakam ülkenin
bölge üretimi içindeki payını göstermektedir. İkinci satırda parantez içinde
sunulan rakamlar ise, ülkenin dünya üretimi içindeki payını vermektedir. Batı
Avrupa bölgesinde lider petrol üreticileri Norveç (% 17,6) ve İngiltere (%
11,2) olmasına rağmen, bu ülkelerin dünya üretimine yaptıkları katkılar
düşüktür Hazar Havzası’nda ise; Rusya’dan sonra, Kazakistan (% 17,6) ve
Azerbaycan (% 1,8) önemli üreticilerdir. Bu ülkelerin ürettikleri petrol büyük
385 “Ortadoğu Ve Avrasya Petrolleri İle Türkiye’yi İlgilendiren Petrol Boru Hatları’nın Stratejik Açıdan Değerlendirilmesi”. Genelkurmay Başkanlığı
Karargahını Bilgilendirmek Maksadıyla Atase Ve Dent. Bşk.lığınca Yapılan SAREM Çalışması
.
oranda Rusya tarafından tüketicilere ulaştırılmaktayken, BTC petrol boru
hattının açılmasıyla Türkiye de bu faaliyetlere ortak olacaktır.

Bu tabloda net olarak görünen bir şey var ki; o da Rusya’nın bölgenin
en büyük enerji arzını yaratıyor olmasıdır. Bu da Rus dış politikasını
şekillendiren bir öğe olarak sonuçlar vermektedir. Çin’den, Hindistan’dan ve
AB’den talep gelmekte, Rusya ile birlikte Kazakistan ve Azerbaycan ile diğer
bölge üreticileri cevap vermektedir. Diğer yanda ABD ise bu arz talep
dengesini, tarafların gereksinimlerini kontrol altında tutmayı hegemonik
yapısının bir gereği olarak görmektedir. Bunun yanında ABD’de bölgeye
bugün bağımlılığı olmasa da gelecekte rezervlerin duruna göre gelişmelerin
nasıl olacağı değerlendirilmelidir. ABD, günümüzde yıllık petrol ihtiyacının
yaklaşık % 60’ını ithâl etmekte, % 40’ını ise kendi kaynaklarından üretim
yoluyla karşılamaktadır. Mevcut rezervler çerçevesinde ve bu üretim
düzeyinin sürdürülmesi durumunda ABD’nin petrol rezervi 10,7 yıl, doğal gaz
rezervi ise 9,2 yıl sonra tükenecektir. Eğer hiç petrol ithalâtı yapmadan, yıllık
ihtiyacını tamamen kendi öz kaynakları ile karşılama yoluna giderse,
kendisinin petrol rezervleri ancak 4,1 yıl yeterli olacaktır. Yeni petrol ve doğal
gaz rezervleri araştırmaları ile kesin rezervler artacaktır. Ancak yine de dışa
bağımlılığın gelecekte artacağını ifade etmek yanlış olmayacaktır.386 Asya’da

386 İnceleme, “ABD’nin Petrol Politikaları”, Askerî Tarih Ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı, Stratejik Araştırma Ve Etüt Merkezi (SAREM), 5
KASIM 2002
.
petrol ve gaz arzını gerçekleştiren ülkeler ve talebi belirleyen ülkeler
çerçevesinde enerji denklemini ve olası sonuçlarını ifade edeceğiz.

Asya-Hazar denizi havzası XXI. yüzyılın enerji üretiminin odak noktası


olarak görülmektedir. Amerikalı uzmanların uydular yoluyla elde ettikleri
verilere göre, Azerbaycan ve Kazakistan kıyılarının ötesinde Hazar denizi
altında, ayrıca Kazakistan’ın bu denize yakın Tengiz bölgesinde ve az da
olsa Azerbaycan kıyılarında toplam 200 milyar varil (7 varil 1 ton sayıldığına
göre yaklaşık 30 milyar ton) petrol rezervi vardır. Dünyadaki petrol
rezervlerinin % 50’sini oluşturan Körfez petrollerinden sonra, Hazar petrolleri
% 17 oranıyla ikinci gelmektedir. Türkistan’da çok geniş doğal gaz rezervleri
vardır. Hazar denizinin Rusya Federasyonu ve İran kesimlerinde ise önemli
sayılabilecek petrol kesimlerine rastlanmamıştır. 200 milyar varil petrol
rezervinin, bugünkü düşük fiyatla (varili yaklaşık 15 dolar) hesaplanırsa
bunun değeri üç trilyon dolar demektir.387 Ancak, bu ülkelerde çok büyük
muhtemel rezervlerin varlığından bahsedilmektedir. Nitekim bu bölgede
kesin rezervlerin yanında, tahmin edilen rezervler, petrol için 27,3 milyar ton
ve doğal gaz için de 6.608 milyar m³ düzeyindedir. Hazar bölgesinde
(Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan) bulunan doğal
kaynakların değerinin 5 trilyon ABD dolarına ulaşabileceği öne
sürülmektedir. ABD ise yıllık petrol ihtiyacının sadece 4,3 milyon tonunu bu
ülkelerden ithal ederken, bölge ülkelerinde yapılan petrol aramalarında, boru
hatları ile ilgili faaliyetlerde etkin rol oynamaktadır. Bölgede gerçekleştirilen
petrol üretiminden öncelikle Avrupa ülkeleri faydalanmaktadır. Nitekim 2001
yılında Avrupa’nın bu ülkelerden petrol ithalâtı 181,2 milyon ton olmuş ve
petrol tüketiminin % 23,8’i karşılanmıştır. Gelecekte muhtemel rezervlerin
kesinleşmesi ile birlikte ekonomik güç merkezleri olan ABD, Avrupa,
Japonya ve ÇHC’nin bölge petrolüne olan ilgilerinin artabileceği
değerlendirilmektedir.388

387 SOYSAL; İ. “Hazar Bölgesinde Petrol ve Gaz Kaynakları”, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayınları, 1998, s. 19-20.
388 İnceleme, “ABD’nin Petrol Politikaları”, Askerî Tarih Ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı, Stratejik Araştırma Ve Etüt Merkezi (SAREM), 5
KASIM 2002.
21. yüzyıl sadece enerji yüzyılı değil, aynı zamanda teknolojik devinim
olarak projelendirilmektedir. Bu bağlamda, söz konusu enerjinin kullanım
şekli, miktarı ve genellikle bu konuda yeniden yapılanma ve yeni
organizasyonlarla yeni organizmaların yaratılması demektir. Enerji
kullanımındaki hassasiyet artacaktır. Böylece, 1 Amerikan doları, 1 Euro, 1
Manat kazanç için harcanması gereken yakıt miktarı çok düşecektir. Bu
düşüş bilişim sektörüne dayanan teknolojik patlama nedeniyle yaşanacaktır
ve bu süreç petrol fiyatları üzerinde doğrudan etki yaratacaktır. Ortadoğu’da
petrol üreten ülkeler, Hazar ve Orta Asya’nın dünya petrol piyasasına
girişinin kendilerini etkilemeyeceğini savunsalar da özellikle Hazar ülkelerine
giden, petrol bölgelerine akan sermayeyi kendilerine çekmek çabası
içindedirler. Gelecek 20 yıl içinde Hazar Havzasındaki 2,5 milyon varil/gün
üretimi gerçekleştirmek için şirketler 30 milyar ABD doları harcayacaklardır.
Bu kıyaslama ile İran ve işgal altındaki Irak’la birlikte 205 milyon varil petrole
sahiptirler, tahmini bir hesapla dünyadaki toplam rezervlerin % 20’sine eşittir
ve belki de Hazar’dan 10 kat daha fazladır; dolayısıyla kendilerinden daha
çok yatırım beklenmektedir.389

Dünya enerji talebinin karşılanabilmesi için, dünya enerji sektöründe


toplam 16 trilyon dolarlık yatırım gereksinimi vardır. Dünyanın en çok enerji
tüketilen bölgesi olan Kuzey Amerika’nın, genel enerjideki 2030 yılına
kadarki toplam yatırım gereksinimi yaklaşık 3,5 trilyon dolardır.390 Bu
gereksinim Avrupa için 2 trilyon dolar, Çin için 2,5 trilyon dolardır. Son
yıllarda, fiyatları özellikle jeopolitik faktörler ve spekülatif nedenlerle anormal
yükselen petrole baktığımızda ise; dünya genelinde, önümüzdeki her 10
yılda ortalama 900 milyar ile 1,1 trilyon dolarlık yatırım gereksinimi olduğu
görülmektedir.391

Dünyada soğuk savaşın bitmesiyle iki kutuplu sistemden tek kutuplu


sisteme geçilmesi, ilerleyen yıllarda dünya üzerinde tek hâkim güç gözüken
Amerika Birleşik Devletleri ile ikinci ve üçüncü kutup olma yolunda ilerleyen

389 KILIÇBEYLİ, Elif Hatun, “Hazar Enerji Kaynakları Üzerinde Yeni ‘Oyun’lar”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 58, s.21.
390 Worl Energy Outlook 2004 Uluslararası Enerji Ajansı / OECD
391 PAMİR, Necdet “Enerji Politikaları ve Küresel Gelişmeler”, Stratejik Analiz, Aralık 2005,sayı:68,s.71.
Avrupa Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında büyük enerji mücadelesine
sahne olacaktır.392 Amerika bu bölge de üretilen petrole ihtiyaç
duymamasına rağmen rakiplerine olan enerji girdilerini kontrol etmenin
rakiplerini kontrol etmek anlamına geldiğini bilerek politika yapmaktadır.

Hazar havzası ve Orta Asya, süper güç hedeflerinin birleştiği bir


bölgedir. ABD ve Avrupa dışında Çin, Hindistan gibi ekonomisi hızla
büyüyen ülkelerin gelecekte petrol ihtiyaçları artacaktır. Basra Körfezi'nin
uzun süre dünyaya petrol temin eden bir bölge olmaya devam edeceği
açıktır. Ama bu durum Hazar'ın önemini hiç de azaltmıyor. Bu sebeple,
bölgede etkisini artırmak için büyük devletler arasındaki rekabet daha da
artacaktır. Örneğin, siyaset bilimcisi Seydahmet Kuttıkadam, beş yıl sonra
ABD ile Rusya arasındaki jeopolitik rekabetin (Ukrayna'daki olaylardan
sonra) Hazar Bölgesi'ne sıçramasının mümkün olabileceğini bildiriyor. Hazar
petrol ve gazının dünya piyasasına çıkış yolları, sınır belirleme meseleleri
çözüme kavuşturulamadı. Hazar'ın paylaşımı konusunda komşular hala
anlaşmaya varamadılar. Taraflar anlaşamazlar ise, Hazar'ın bir kavga
kaynağına dönüşmesi de mümkündür. Bunu birçok uzman da kabul ediyor.
İkinci bir konu da, Hazar ekolojisinin bozulmasıdır. Petrol çıkarma
çalışmalarında çevre koruma kurallarına uyulmaz ise Hazar ekolojik afet
bölgesine dönüşebilir.393

Kırgızistan ve Özbekistan’daki son siyasal gelişmeler Kafkaslar ve


Orta Asya’da ciddi gelişmelerin oluşabileceğinin işaretidir. Bu arada
gözlemlenen en ciddi gelişme Amerikan üslerinin Hazar’ın her iki tarafında
da çoğaldığıdır. Yine özellikle bu günlerde, ABD’nin Özbekistan’da
kapatmaya zorlandığı Khanabad Askeri Havaalanı’ndaki F-15 ve F-16
uçaklarının Azerbaycan’da tesis edilecek bir üsse nakli gündemde, Bütün bu
gelişmelerden ötürü ABD’nin bölgedeki artan etkinliğinden rahatsız olan
Rusya’nın Orta Asya’da istikrarı tehdit eden unsurlara karşı acil müdahale
gücü oluşturulmasını önermesi ve İran’ın buna olumlu yaklaştığı haberleri de

392 KARACA, Kutay “Petrol Ve Petrolün Jeopolitik Önemi”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Şubat 2003, Sayı: 1, s.113.
393 ÖSTEMİRULI, Şadiyar “Yarınlardan Neler Bekliyoruz... Cıa Hakkımızda Ne Diyor, Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü'ne Üye Olur Mu?”, Jas Alaş
Gazetesi 18 Ocak 2005
ilginç gelişmeler.394 Enerji kaynaklarının her geçen gün azalması, günümüz
koşullarında mücadeleyi kızıştırıyor ve enerji ikmal yollarının tam da
merkezinde yer alan Karadeniz’in önemini tazeleyerek arttırıyor. Rus
petrolünün Batı’ya ulaştırılmasında kullanılacak Odesa (Ukrayna), Samsun
(Türkiye), Burgaz (Bulgaristan) bunlara Köstence de (Romanya) eklenebilir.
Rotalarının kontrolünün sağlanması da önemli bir güç vurgusu olacaktır. Bu
da, okyanusları aşarak bölgeye gelen ABD’nin kapalı bir denize hakim olma
niyetinin gerekçesini oraya koyuyor. Hatta enerji yolarının kontrolü değil
enerji yollarını kontrol edebilecek kudreti ortaya koymak küresel egemenliği
sağlamada can alıcı nokta olacaktır.395 Hazar petrolünün yalnızca batı için
bir kaynak olmayacağı, dünyada ekonomik güç olacağı düşünülen Çin’e
kadar boru hatları ile ulaşması, ileriki aşamalarında Güney Asya ülkeleri için
de bu kaynakların önem kazanacağının bir göstergesi olmaktadır. 11 Eylül
2001 saldırısından sonra petrol ve doğal gazın geçiş noktasının ortasında
bulunan Afganistan’a yönelik harekâtın yalnızca teröre karşı yapıldığı
düşünülemez.396

Hazar Havzası Çin’in petrol stratejileri arasında önemli bir yere


sahiptir. Çin’in bu enerji kaynaklarına yönelik yürüttüğü politikaların en
önemlisi Kazakistan ile 1996 yılından itibaren gündemlerine aldıkları, iki ülke
arasında inşa edilecek 3000 Km uzunluğundaki petrol boru hattıdır. Bu hattın
450 kilometrelik ilk etabı tamamlanmıştır. 1000 kilometre civarındaki ikinci
etabın inşasının da 2005 sonuna kadar tamamlanacağı ifade edilmektedir.
Kazakistan ile Çin arasındaki yapımı süren boru hattının sadece Çin
açısından değil günde 5.5 milyon varil petrol tüketen Japonya ile 2.3 milyon
varil petrol tüketen Güney Kore açısından da stratejik bir proje olacağı
düşünülmektedir.397

Petrolün 56 dolar seviyesine kadar çıkmasının nedeni Çin’dir. Bugün


petrolün çıkarıldığı yerlerdeki maliyeti 3 doların altında. Petrolü de Çin
nerede ne fiyata bulursa bulsun alıyor. Çin 'in talebiyle petrolde büyük

394 KÜLEBİ, Ali , “Türkiye’nin Kafkaslardaki Gücü ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:59, s.22.
395 YAŞİN, Gözde Kılıç , “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:75, s.13.
396 KARACA, Kutay , “Petrol Ve Petrolün Jeopolitik Önemi”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Şubat 2003, Sayı: 1, s.113.
397 KIRAÇ, Gürol , “Çin’in Gölgesi Büyüyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.17.
sıçrama oldu. Yoksa savaş nedeniyle petrol çıkarılamıyor falan değil. Irak'ın
çıkaramadığı petrol açığını, zaten hem OPEC artırarak, hem de. en ilginçi
Rusya 3 milyon tondan 7.5 milyon tona çıkararak kapattı. Buradaki sorun
savaş değildir. Dünyanın en büyük ithalatçısı haline gelen Çin’dir.398

Önce Gürcistan’da ardından da Ukrayna’da zemin yitiren Rusya,


“arka bahçesinde” ABD operasyonlarının tarihinden de ciddi olduğunun
farkında. Bu nedenle; Türkiye, Hindistan ve Pakistan dahil bu bölgesel
güçlerle, ittifak yada en azından iş birliği olanaklarını sonuna kadar zorluyor.
Bu açılımlarda her zaman olduğu gibi, enerji alanındaki iş birliği, en önemli
kozu. Diğer yandan Çin ve Japonya’ya da hem petrol hem de gaz hatları ile
el uzatıyor. Azerbaycan, Gürcistan bu gün için Rusya gazına muhtaçtır.
Türkmenistan 2024’e kadar yılda 80 milyar metre küp gazını Rusya’ya
bağlamış durumda. Fiyat üzerine tartışmalarsa şimdilik uzaklaşmayla
sonuçlanmış görünüyor (bin metre küp gaz 44 G). Özbekistan ve
Kazakistan’da, değişik hacimlerdeki gazını gene Rusya’ya bağlıyor. Rusya,
bir anlamda “fiili bir Gaz OPEC” i kurmuş durumda. Türkiye’nin tükettiği
gazın % 63 ü Rusya’dan sağlanıyor. Dünya ülkeleri, arz güvenliğinin
sağlanabilmesi için Suudi petrolüne eşit miktarda (günde 9,5 milyon varil )
Rus petrolüne gereksinim duyuyor. Rusya bu noktada agresif bir enerji
ihracat politikası yürütmektedir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, henüz
inşa halinde olan Japonya ve Çin istikametinde büyük gaz boru hattından
sonra "ikinci safha" olarak sunulan Pasifik istikametinde bir gaz boru hattı
projesinden bahsetmektedir. Putin, Güvenlik Konseyi'nde yaptığı
konuşmada, "Dün Pasifik Okyanusu'na kadar olan güzergahı müzakere ettik.
Her şeyden önce burada bir petrol boru hattı düşünülüyor, ancak gaz boru
hattı da ihtimal dahilinde. Gaz boru hattı, enerji kaynaklarımızın Asya-Pasifik
piyasasına ihracı için ikinci safhadır" diye ilave eden Rusya Devlet Başkanı,
bunu "bugünden itibaren düşünmek" gerektiğini belirtti. Aynı günlerde
Rusya'nın petrol damarlarını, Baltık denizinden geçerek bir numaralı Avrupalı
müşterisi Almanya'ya bağlayacak olan ilk kuzey Avrupa boru hattı inşası da
9 Aralık 2005’te, Rusya'nın kuzey batısında başlatıldı. 399

398 AKBAŞ, Tutkun , “Üçüncü Dünya Savaşı ABD – Çin Arasında”, Tempo Dergisi, 8 Nisan 2005.
399 Agence France Press, Putin, “Pasifik İstikametinde Bir Gaz Boru Hattı Düşünüyor”, 23 Aralık 2005.
2005 yılı Rusya'nın dış politikasında enerji konusu büyük yer aldı.
Moskova'nın uluslararası arenadaki 2005 yılında gösterdiği faaliyetlerden,
stratejik bakımdan önemli bölgeler ve medeniyetler arasında coğrafi
özelliklerinin bir "köprü" olarak kullanılmasını istediği gözlemleniyor. Bu
yapılırken, Rusya'nın jeopolitik istikrarın teminatçısı olduğunun altı çizilmeye
çalışıldı. Özellikle Asya üzerine "oynandı". Bu, sadece Çin, Hindistan ve
Japonya ile ikili ilişkilerinde değil, Şanghay İşbirliği Örgütü, Asya-Pasifik
Ekonomik İşbirliği Örgütü (APEC), Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği
(ASEAN) gibi uluslararası bölgesel forumlara Rusya'nın katılımından da belli
oluyor. Bununla birlikte Moskova, Batı medeniyeti ile İslam dünyası
arasındaki diyalogda kendisine rol verilmesini istemişti. Avrupa ve ABD'ye
gelince: Rusya, bunlara yönelik güvenilir enerji teminatçısı rolünü oynamaya
çalıştı. Böylece, Rusya'nın dış dünyayla ilişkilerinin en önemli etmeni
ekonomi, yani enerji olduğu söylenebilir. Rusya'nın dış politika ufkunda,
devletlerin ve büyük enerji şirketlerinin çıkarlarının birbiriyle bağlantılı olduğu
yeni bir modelin belirdiği söylenebilir. Bu, hem Batı hem de Doğu için iyi bir
işaret. Rusya, insanlığın enerji geleceğindeki toplumsal huzurun bir nevi
teminatçısı olmaya başlıyor. Bu arada kendisi için de maksimum kar
sağlamaya çalışıyor.400 ABD’nin karşı çıktığı İran-Pakistan-Hindistan boru
hattı projesinde Rus Gazprom’un da yer almak istediği yönünde haberler
gelmektedir. Bu da Rusya’nın dünyanın enerji bakımından geleceğinde söz
sahibi olma niyetinin bir ürünüdür.

Bölgede Rusya gibi bir başka üretici de Azerbaycan’dır. Azerbaycan,


ürettiği petrolü Bakü-Supsa, Bakü-Novorossiyski gibi erken üretim petrol
boru hatlarıyla taşımaya devam ediyor. Bunun yanı sıra gelecekte
Azerbaycan’da üretilecek petrolün nakli için 7-8 güzergah gündeme gelmiş,
fakat bunlardan ilk başta yalnızca beş tanesi resmi olarak görüşülmüştür;401
1) Kuzey hattı: Bakü-Novorossiysk;
2) Batı hattı: Bakü-Supsa;
3) Güney hattı : Bakü-İran;

400 JANTIYEV, Dmitriy “Boru Hattı Diplomasisi”, Rossiyskiye Vesti Dergisi, Aralık 2005 Sayısı.
401 ESLEN, Nejat “AB Niçin Türkiye’yi Demirlemek İstiyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 69, s. 21
4) Doğu hattı: Afganistan ve Pakistan üzerinden geçen hat;
5) Güney-Batı hattı : Bakü-Ceyhan, Hazar havzasındaki doğalgazın
toplu şekilde Batı piyasalarına Kafkasya üzerinden ulaştırılması konusundaki
başlangıçtaki temenniler sonuca ulaştırılamadı. Türkmenistan doğalgazının
Azerbaycan doğalgazı ile beraber ortak boru hattıyla taşınması konusundaki
görüşmeler olumlu sonuçlanmadı. Ardından iki ülke lideri arasındaki ilişkiler
soğudu, hatta tartışmalı petrol yatakları nedeniyle ülke medyasında savaş
senaryoları bile çizildi. Böylece, Türkmenistan’ı Transhazar boru hattıyla
Kafkasya üzerinden batıya bağlayacak boru hattı düşüncesi şimdilik suya
düşmüş oldu. Ama, Hazar’ın Azerbaycan kısmında bulunan doğalgaz
rezervleri BTE projesinin ortaya konması için yeterli görüldü. Yapımı devam
eden hattın, Eylül 2006’dan itibaren hizmete girmesi beklenmektedir.402

Boru hatları konusunda yaklaşık yirmiye yakın öneri gelmiş, ancak


bunlardan yalnızca üç tanesi gerek ilgili firmalar gerekse hükümetler
tarafından gerçekçi bulunmuş ve ele alınmıştır. Bu öneriler kuzey ya da Rus
rotası, Kafkasya ya da Türk rotası ve güney ya da İran rotası olarak
sınıflandırılabilir. Hazar petrollerinin ve Türkmenistan doğal gazının İran
üzerinden Abadan’a indirilmesine Amerika Birleşik Devletleri karşı çıkmış ve
bu öneri dikkate alınmamıştır. Böylece Türkiye ve Rusya’nın önerdikleri
rotalar ön plâna çıkmıştır. Rusya’nın önerdiği rota; Tengiz petrolünü önce
Karadeniz’deki Novorossisk limanına oradan da deniz yoluyla uluslararası
piyasalara çıkarma şeklindedir. Yaklaşık 1,5 milyar dolara mal olacak bu
proje ile günde önce 900.000 varil petrol taşınacak, sonra da bu rakam 1,5
milyon varile ulaşacaktır.

Bu noktada bir diğer aktör olarak AB’ye değinmek yerinde olacaktır.


Kıta Avrupa’sının bir çok ülkesi için ise enerji alanında Rusya şimdiden en
önemli ortaklardan birisidir. Avrupa Birliği üyelerinin 25 ülkesi için doğal
gazın yaklaşık olarak yarısı ve petrolün üçte biri Rusya’dan satın alınmakta
veya Rusya toprakları üzerinden ulaştırılmaktadır. Bazı ülkeler için Rusya
enerji kaynaklarına bağımlılık yüzde 80-90 civarındadır. Rus yorumculara

402 “Ortadoğu Ve Avrasya Petrolleri İle Türkiye’yi İlgilendiren Petrol Boru Hatları’nın Stratejik Açıdan Değerlendirilmesi”. Genelkurmay Başkanlığı
Karargahını Bilgilendirmek Maksadıyla Atase Ve Dent. Bşk.lığınca Yapılan SAREM Çalışması
.
göre, son zirvede görüşmelerin olumlu geçmesinin temel nedeni AB’nin Rus
enerji kaynaklarına duyduğu ihtiyaçtır. Bundan dolayı zirvede, Rusya için
hassas olan konuların fazla gündeme getirilmediği ve 2007 yılında bitecek
olan Rusya-AB Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması’nın uzatılması yerine
Rusya’nın beklentilerini daha fazla karşılayacak olan yeni metin üzerinde
çalışmaların başlatıldığı belirtilmektedir. Gerçekte ise Rusya enerji
kaynaklarına muhtaç olan Avrupa ülkeleri, son dönemde güçlenen Rusya’yı
kontrol altında tutabilmek için eski Sovyet alanında Rusya ile rekabetten
vazgeçmiş değiller. Bu anlamda özellikle AB ile sınır olan Ukrayna, Beyaz
Rusya ve Moldova önem taşımaktadır. Bahsi geçen ülkeler ve Güney
Kafkasya ülkeleri için AB’nin ortaya attığı komşuluk politikası
yürütülmektedir. AB bu ülkelerin iç siyasi süreçlerine karışarak onları
“demokratikleştirmeye” yani Batı açısından daha yönetilebilir hale getirmeye
ve buradaki Rus etkisini kırmaya çalışmaktadır.403

Rusya-AB zirvesi sırasında Avrupa enerji tüketimiyle ilgili Uluslar arası


Enerji Ajansı’nın yaptığı hesaplamalar sık sık basında yer almıştır. Bu
bilgilere göre, gelecek 15 yıl içerisinde Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacının
yüzde 50 oranında artması beklenmektedir. İspatlanmış doğal az
rezervlerinde yüzde 27’lik payı ile dünyada birinci sırada bulunan Rusya
açısından Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacı yeni açılımların önünü açmaktadır.
Sürekli gelişen Rusya-Avrupa doğal gaz alışverişi Rusya’nın Orta Asya’daki
çıkarlarını da etkilemektedir. Önümüzdeki yıllar içerisinde Avrupa’ya doğal
gaz ihracatını 60 milyar metreküp artırmayı planlayan ve anlaşmalarla
taahhüt altına giren Gazprom, gaz üretimiyle alakalı olarak sorunlar
yaşamaktadır. Türkmen gazı Gazprom için önemli bir fırsat yaratmakta ve
bundan dolayı Rusya, 2007’den başlayarak Türkmenistan’dan 60-70 milyar
metreküp, 2009’dan sonra ise yılda 90 milyar metreküp doğal gaz almayı
planlamaktadır. Bu alımlar gerçekleştiği takdirde hem Ukrayna’nın Rus
gazına alternatif olarak Türkmen gazını alması engellenebilir hem de
Rusya’nın Avrupa’ya olan kesintisiz doğal gaz ihracatı teminat altına alınmış
olur.404

403 SOMUNCUOĞLU, Anar, “Enerji Pazarını Genişletme Arayışı”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:68, s.18-19.
404 SOMUNCUOĞLU, Anar, “a.g.e
.
AB ülkelerinde Dışa bağımlılığın ekonomik faturası, ciddi
boyutlardadır. 1999 yılında, AB toplam ithalat faturasının yüzde 6’sına
ulaşan enerji ithalat faturası, 240 milyar euro olarak gerçekleşmiştir.
Jeopolitik açıdan bakıldığında; petrol ithalatının yüzde 45’i Orta Doğu
ülkelerinden yapılmaktadır. Doğal gazın ise yüzde 40’ı Rusya
Federasyonu’ndan yapılmaktadır. AB’nin uluslar arası piyasaları
etkileyebilecek olanakları yoktur. Doğal gaz ithalatında, akılcı olmayan
oranda (yüzde 65) Rusya’dan ithal edilen gaza bağımlıdır. Tüketemese de
ödemek zorunda olduğu “fazla gaz” için, önümüzdeki yıllarda bir çözüm
üretemediği taktirde, milyarlarca dolar bedel ödeme riski ile karşı karşıyadır.
Üstelik, Rusya’dan (hem Mavi Akım, hemde Batı hattı), İran’dan, Cezayir ve
Nijerya’dan (LNG) ithal edilmekte olan gazın, ihracatçı ülkeler onaylamadığı
taktirde, üçüncü bir ülke (ve dolayısıyla AB ülkelerine) satılması (re-export)
olanaklı değildir. 2006 yılı sonlarına doğru ilk gaz akışını beklediğimiz Güney
Kafkasya Boru hattı ile (Azebaycan’ın Şah Deniz Gazını, Bakü,Tiflis-Ceyhan
petrol boru hattına paralel döşenecek olan boru hattı ile) alacağımız,
Azerbaycan gazı için geçerlidir.405

İran’ın nükleer enerji ısrarı etrafında gelişen gerginlikler ve ABD-İran


karşıtlığı, Avrupa için potansiyel doğal gaz sağlayıcısı konumunda olan bu
ülkenin şimdilik devre dışı kalmasına neden olmaktadır. Ancak İran’ın
konumunun değişmesi durumunda, Avrupa için doğal gaz boru hattı
aracılığıyla İran gazına doğrudan ulaşmak daha cazip hale gelebilir. Bu
noktada AB için tek transit ülke olan Türkiye’nin durumu önemlidir.

Rus güçlerinin Ermenistan’a yerleşmesi, Azerbaycan’da ABD’ye yakınlaşma


gereğini doğurdu. İran, Rusya ve Azerbaycan ile yakınlaşma siyasetiyle Hazar’dan
ABD’yi politik açıdan uzak tutarak bu yönden gelecek tehlikeye karşı korunma
niyetinin ötesinde burada ciddi bir silahlanma çabasını da sürdürmektedir. Basra
Körfezi’nin yanı sıra Hazar Denizi’ne de yerleştireceği Ghaidr sınıfı cüce
denizaltılarla, asker nakli, torpido ve füze atma gibi yeteneklere de kavuşacaktır.
Ek olarak artık bu denklemde Çin’de bulunmaktadır ve Orta Asya petrol

405 PAMİR, Necdet , “Avrupa Birliğinin Enerji Sorunsalı ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Kasım 2005,sayı:67,s.80.
zenginliklerinin paylaşımında söz sahibi olmak için uygun konjonktürü
406
beklemektedir.

Amerikan terörle mücadele ve özgürleştirme savaşlarının Çin’in enerji


kaynakları olan Ortadoğu ve Orta Asya çevresinde döndüğü dikkate alınırsa,
ABD’nin Çin’in enerji ihtiyacını siyasi ve askeri silahlardan biri olarak
gördüğü de tahmin edilebilir.407 Avrasya petrolü için mücadele çok yönlü bir
oyun durumundadır. Sadece Çin, Rusya ve Avrasya için değil, ancak aynı
zamanda Amerika ve Batı için güvenlik, jeopolitik ve ekonomik çıkarları
içermektedir.

Bölgenin ham petrolü için büyüyen Asya pazarının bir çıkış yeri olarak
görülmesinin cazibesi de önemlidir. Çin, 1,3 milyar insanı ile, talep yükünü
karşılayacak düzeydeki hidrokarbonlardan yoksundur. Bu nedenle Çin,
gelecekte enerji güvenliği için yurtdışında, sadece Hazar’a değil,
Ortadoğu’da ve işgal öncesi Irak’ta da yatırım yapmaya yönelmiştir. Açıktır
ki, Çin, Batılı hükümetlerin yaklaşımından çok da esrarengiz olmayan politik
yorumlarından enerji maddelerine bağlanmak istediğini açıkça ifade etmiştir.
Böylece bir boru hattı Kazakistan’dan veya Tarim Havzasından çıkacak ve
Çin’in Doğu ve güneyindeki sanayi bölgelerine dahil olacaktır. Batılı
hükümetler, politik niyetlerini gizlemek için ekonomik argümanları başından
beri kullanmış, ama Çin enerji güvenliğini sağlamak için bu ihtirasın
arkasında kendisinin politik çıkarlarının bulunduğunu gizlememiştir.408

Çin’ de kişi başına petrol tüketimi, şu anda, Amerika'nın 15'te biri


düzeyinde. Amerika'nın tüketiminin yarısına bile ulaşmaları durumunda, bu
günde 100 milyon varil petrol kullanmaları anlamına gelecek. Yani, Çin’in
tüketimi dünyada bir günde tüketilen toplam petrolü geçecek. Worldwatch
böyle bir tablonun önlenebilmesi için, Amerika'ya çağrı yapıyor ve Çin ile
Hindistan'ı, sürdürülebilir enerji konusundaki uluslararası çabalara katılmaya

406 KÜLEBİ, Ali, “Türkiye’nin Kafkaslardaki Gücü ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:59, s.22.
407 Evrim ŞAHİNER, “Çin’in Yükselişi ve Karşı Önlemler”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.15.
408 KILIÇBEYLİ, Elif Hatun , “Hazar Enerji Kaynakları Üzerinde Yeni ‘Oyun’lar”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 58, s.21.
ikna etmesini istiyor.409 Kuruluşa göre, bu iki ülke de G-8 grubuna katılmalı.
Ayrıca Hindistan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde daimi üye olmalı ve
Çin de, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'ne katılmalı.410

Çin’in erişeceği eşitlik düzeyini gözler önüne sermek açısından


Amerika’nın kişi başına gerçekleştirdiği enerji tüketiminin geçen yüzyılda
nasıl geliştiğine bakmakta fayda mütalaa edilmektedir. Aşağıdaki tablodaki
rakamların Çin tarafından yakalanması halinde dünyada gerçekleşebilecek
enerji sıkıntısını ve kaynakların hızla tükeneceğini tahmin etmek zor
olmayacaktır.

Tablo.1. ABD ‘NİN ENERJİ TÜKETİMİ

Birincil Enerji ABD


Kişi Başı Enerji
Tüketimi Nüfusu Tüketimi
yıllar (milyon ton petrol eş
(milyon) (ton petrol eş değeri)
değeri)

196
5 1.323,6 194,30 6,81
197
0 1.650,2 205,05 8,05
197
5 1.691,6 215,97 7,83
198
0 1.813,2 227,22 7,98
198
5 1.766,5 237,92 7,42
199
0 1.957,0 249,46 7,84
199
5 2.101,8 262,80 8,00

409 Kuruluşun gözden kaçırdığı bir husus var ki; Çin’de milyonlarca insan ulaşım gereksinimini bisiklet ile çözerken, ABD yakıt sarfiyatı yüksek SUV
(Sports Utility Vehicle) segmentindeki araçları tercih ediyor.
410 BBC Turkish – Haber, “Dünya Çin ve Hindistan’a Dar”, 16 Ocak 2006.
200
0 2.287,4 274,85 8,32

Kaynak: US Census Bureau - BP Statistical Review of World Energy, June 2002.

2005’e gelindiğinde Çin, ABD'nin onda biri kadar petrol tüketiyor. Çin,
2.4 milyon ton petrol tüketiyor günde. Ama Çin 'in 2025 yılında petrol
ithalatının, dünya petrolünün yüzde 40'ını geçmesi bekleniyor. Bunu
kapamak için Çin çok büyük şeyler yapıyor. Rusya'dan İran'a kadar özel
anlaşmalar yaptı. Rusya'da yakın zaman önce Yukos'un yan bir şirketi vardı,
onu Çin şirketi satın aldı. İran'la yeni bir anlaşma yaptı, kimse farkında değil,
Yadavaran sahası diye bir bölgede doğalgaz alımı için Çin petrol şirketi
Sinopec 100 milyar dolarlık yatırım yapacak. 25 yıllığına anlaşma
imzaladı.411

Çin’in petrolle ilgili bir başka sıkıntısı daha gündeme gelmektedir.


Sanayiinin başat bir role sahip olduğu ülkede, elektrik üretiminin de yüzde
80,2 oranında petrolle gerçekleştiriliyor olması Çin için petrolün önemini bir
kat daha arttırmaktadır. Çin’in petrole karşı olan bu bağımlılığının, ABD gibi
rakiplerinin hakimiyeti altındaki enerji kaynaklarına olması da başlı başına bir
başka sorundur. “ABD’nin, petrol fiyatlarının bu denli yükselmesine göz
yummasının nedenlerinden bir tanesinin de, orta ve uzun vadede başlıca
rakibi olabilecek Çin’in, bu zaafından yararlanmak istemesi olabilir mi?”
Günde 6,7 milyon varil petrol tüketen Çin’in ABD’nin Irak savaşına bu denli
karşı çıkmasının altında yatan nedenlerden birinin de, petrol konusundaki
sıkıntıları olduğu düşünülmektedir. İthalatının yüzde 55-60’ını Ortadoğu
bölgesinden gerçekleştiren Çin’in, Türkistan enerjisine yönelik daha somut
adımlar atmaya başlaması, Kazakistan’la ilişkilerini geliştirerek kaynak
çeşitliliği yaratma çabası anlaşılabilir bir durumdur. Çin ve Kazakistan
arasıda, 1997 yılından itibaren gündemlerine almış oldukları 3 bin kilometre
uzunluğundaki petrol boru hattı projesi, Çin’in bölgedeki en önemli girişimidir.
2004 yılında projenin ikinci etabına yönelik yapılan anlaşmalarla inşası hız

411 BBC Turkish – Haber, “Dünya Çin ve Hindistan’a Dar”, 16 Ocak 2006.
kazanan boru hattının 2005 yılı sonlarına doğru tamamlanacağı ifade
edilmektedir. Bu hattan 2006 yılından itibaren yılda 10 milyon ton petrol
temin edecek olan Çin, 2004 yılı istatistiklerine göre günlük 3.1 milyon varil
olan petrol açığını kapatmak adına önemli bir kaynak edinecektir.412

Çin’in devlet enerji şirketi Chuna Natioal Petroleum Company


(CNPC)’nin 22 Ağustos 2005’te, Kazakistan’ın en büyük yabancı petrol
şirketlerinden biri olan PetroKazakistan’ı 4.18 milyar dolara satın aldığı
açıklanmıştır. İhalede Hindistan’ın ONGC şirketinin teklifinin 3,5 milyar
dolarda kaldığı belirtilmiştir. PetroKazakistan’ın piyasa değerinin 3.2 milyar
dolar olduğu belirtiliyor. Kazakistan’daki projelere her iki ülkenin de bu denli
önem vermesinin sebebi kısaca şu verilerle açılanabilir. Kazakistan’ın
ispatlanmış petrol rezervleri 39,6 milyar varilken, Çin’in 17,6 milyar varil,
Hindistan’ın ise, 5,6 milyar varildir.413

Konu Hindistan’a gelmişken, kendi enerjisini üreten Rusya ve Orta


Doğu’da enerji ihtiyaç alanlarını şimdilik güvenlik altına almış ABD’yi bir
kenara bırakarak söylenebilir ki; Çin’in enerji temininde en önemli rakibi
Hindistan olacaktır.

Worldwatch Enstitüsü, "2006'da Dünyanın Durumu" başlıklı raporuna


göre; Çin ve Hindistan 2030 yılında batılı ülkelerin kaynak tüketim seviyesine
ulaşırsa, dünyadaki enerji kaynakları, su ve tarıma elverişli topraklar yetersiz
kalacak. Ayrıca doğal kaynaklara olan ihtiyaçlarının artması ile, başta petrol
olmak üzere birçok ürünün fiyatının yükseldiğine işaret edildi. Raporda,
"Dünyanın ekolojik kapasitesi, bir yandan Çin, Hindistan, Japonya, Avrupa
ve Amerika Birleşik Devletleri'nin taleplerini, bir yandan diğer ülkelerin
ihtiyaçlarını sürdürülebilir bir şekilde karşılamaya yeterli değildir". deniyor.İki
ülke ile diğer gelişmiş ekonomileri karşılaştıran kuruluş eğer Çin ve
Hindistan, kişi başına doğal kaynak kullanımında bundan 25 yıl sonra

412 KÜLEBİ, Ali, “Çin ve Enerji ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:62, s.16.
413 Verilerde www.bp.com adresinden faydalanılmıştır.
Japonya'ya yetişirse, bu ihtiyaçlarını karşılamak için, dünya gibi bir tane
daha gezegen gerekecek hükmünü veriyor.414

Çin enerji temin sürecinde hedef olarak bütün dünyayı seçmiştir. Bu çalışmada
Afrika ve Güney Amerika petrol ihracatçıları ile kurduğu ilişkiler incelenecektir. Petrol
bazlı olmasa da Çin enerji hammaddeleri konusunda Avustralya ile de ilişki
içerisindedir. Bu hammadde ise Nükleer yakıtı uranyumdur.

Avustralya’nın Çin’e uranyum satması konusunda görüşmelerde bulunmak


üzere, iki ülke yetkilileri 2005 yılında Canberra’da bir araya geldi. Uranyumun Çin’in
nükleer santrallerinde kullanılması planlanıyor. Avustralya Dışişleri Bakanı Alexander
Downer, Çin’in kendilerinden aldığı uranyumu, askeri amaçlı kullanmamasını güvence
415
altına alacak bir anlaşma imzalanacağını bildirdi. Amerika Enerji Bakanı Sam
Bodman, bu ay başında yaptığı açıklamada, Avustralya’nın Çin’e uranyum satmasında
416
bir sakınca olmadığını, ancak güvenlik kaygılarının giderilmesi gerektiğini söylemişti.

3.4. Çin’in Ekonomik Yükselişi

Yakın yıllarda ekonomi kuramının en tartışmalı konularından biri az


gelişmiş bir ülke “gelişmiş olan ülkeye nasıl yaklaşır” sorusudur. Bu soruya
yanıt arayan Mao sonrasının Çin yöneticileri önde giden ülkelere yetişmek,
onları yakalamak amacıyla, son çeyrek yüzyılda başardıklarıyla, örnek
olabilecek ilginç bir yöntem izledi. Çin’in ekonomi politikasının esası,
“kapitalist ve sosyalist gelişme yöntemleri” birlikte bir süzgeçten geçirerek ve
bunların en başarılı yönlerini içeren bir politika bileşimini (sentezi)
oluşturmaya dayanır. Çin’in gelişmiş ekonomilerle yarışa girmesi, onları
yakalaması için, şirketlerini güçlendirmeliydi. Uluslar arası ekonomik güç
yarışı, uluslararasında değil, büyük ortaklıklar arasındaydı, yani süper güç
olmaya giden yol, dünya ölçeğinde rekabet edebilir; etkin yönetilen güçlü
414 BBC Turkish – Haber, “Dünya Çin ve Hindistan’a Dar”, 16 Ocak 2006.
415 Avustralya dünyadaki uranyum rezervlerinin yüzde 40’ına sahip olmasına rağmen nükleer enerji üretmiyor.
416 Voice of America – Haber, “Avustralya Çin'e Uranyum Satacak”, 19.01.2006.
şirketlerden geçiyordu. Japonya ve Kore’nin özel şirketlerle dış yarış
politikasını Çin kamu şirketleriyle yaptı. Gelişmekte olan / azgelişmiş
ülkelerde 1980 sonrasında egemen olan devleti küçülterek piyasa
koşullarına bırakılan; onlardan “beklenen” sermaye birikimi işini, Çin
hükümeti bilinçli bir biçimde devlet eliyle uyguladı. Kimi sektörlerde şirketlerin
birleşmesi; yönetim ve ortaklık yapılarının esnekliği sağlanarak üretim
olanakları genişletildi. Bunlara, devletin ve yerel yönetimlerin stratejik
sektörleri, ürünleri desteklemeye yönelik kredi politikası; mülkiyeti ulusa ait
sayılan toprağın üretim sorumluluğunun aile işletmelerine bırakılmakla
birlikte, destekleme ve piyasa süreçleriyle tarımın hızlı gelişmesi; gelir
dağılımını eşitsizleştirmeyen politikalar sonucu iç pazarın hızla büyümesi; dış
ticaret ve fiyat ayarlamaları ve özellikle de satın alma politikaları
eklendiğinde, Çin’in neden çok hızlı bir ekonomik sıçrama gösterdiğinin alt
yapısı konusu, bir ölçüde de olsa açıklık kazanır.417

Çin ekonomik devrimi 1978’de Komünist Parti’nin reformlarıyla başladı.


Piyasa ekonomisine geçmek için pek çok reform ve hazırlık yapıldı. İlk olarak
kamu ekonomik teşebbüslerine özerklik verilerek başlatılan reformu, fiyat
denetimlerinin piyasa güçleri tarafından belirlenmesi yönünde atılan adımlar
izledi. Yabancı sermayeye daha istikrarlı ve daha iyi davranan Çin, ucuz
emek avantajını kullanarak, yüksek büyüme rakamları elde etti.

Çin’in ekonomik gelişimini besleyen bu ucuz emek kavramının


arkasında kültür devriminin mirası olan bir kavrayış tarzı ve katıksız bir
milliyetçilik anlayışının payı büyüktür. Dönüşümün temel başlangıç noktası,
1997 yılında Jiang Zemin’in göreve gelmesidir. Bu dönemde hızlı bir ideolojik
dönüşüm olmuş, Konfüçyüs ilkeleri, temel ilkeler olarak sunulmuş, daha
ulusalcı söylemler benimsenerek, partinin bu söylemlerin yegane sözcüsü,
savunucusu ve koruyucusu olduğu kabul edilmiştir. 1999 Kosova harekatı
sırasında Amerikan uçaklarının Çin’in Belgrat büyükelçiliğini yanlışlıkla
bombalaması, Çin’deki ulusal hassasiyeti en yüksek düzeye çıkarmıştır.
Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesi, Olimpiyatların bu ülkede yapılacak

417 KEPENEK, Yakup,”Çin Uyanıyor“ Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 27, s.11.
olması ve uzaya insanlı uzay aracı gönderen üçüncü ülke olma unvanını
alması; Çin ulusçuluğunu besleyen hayat damarlarından bir kaçıdır.418

Bugün dünyaya baktığımız zaman, ekonomik paylaşım savaşının


kızıştığını görüyoruz. Olaylara daha tepeden bakmak gerekiyor. Ekonomik
olarak büyüyen bir dev var sahnede: Çin. Amerika ise dünya ekonomisi ve
güvenliğinin hakimi olarak bu devin büyümesini engelleme çabasındadır.419

1,3 milyarlık nüfusu, artan satın alma gücü ve ucuz işgücü ile de
küresel konjonktürü olumlu yönde etkiliyor. Ülkenin ekonomik karnesi bir çok
açıdan çok etkileyici. Yıllık yaklaşık yüzde 9’luk bir kalkınma hızı son
dönemlerde sürekli elde edilmiş bir olgu. Şimdilik ekonomik durgunluk çok
daha uzun bir süre söz konusu bile olmayacak durum arz ediyor. Yıllık
yabancı doğrudan yatırımlar 53 milyar doların üzerinde. Çin bu üretim
yarışının kulvarında dünyadaki bütün ülkelerin açık ara önünde gidiyor. Son
günlerde, kişi başına düşen milli gelirinin 1000 Amerikan doları olmasına
karşın, iç satın alma paritesine göre fert başına gelirin 5000 dolar olduğu
tahmin edilen Çin’in dünyanın ikinci büyük ekonomisi olarak kabul edilmesi
gerektiği söyleniyor. Bu bağlamda hem ekonomik hem de askeri harcamalar
açısından Japonya ve Almanya’nın da önüne geçmiş durumda.420

Çin kelimenin tam anlamıyla bir dev. 9 milyon 596 bin metrekare
büyüklüğü ile bir kıta görünümündedir. Nüfusu tüm dünya nüfusunun dörtte
birinden fazladır. Bu görünümü ile Çin gelişme ve güç için gereken hem
hammaddeye, hem de insan gücüne sahip ülkeler arasında en önde yer
alıyor. Buna rağmen Çin halkı hala çok fakirler arasında yer alıyor. Kişi
başına düşen gelir 900 dolar civarında. Satın alma gücüne (SAG) göre 5.000
doları bulsa da Çin, Türkiye’nin dahi çok gerisinde kalıyor. Buna rağmen Çin
ekonomisi satın alma gücüne göre Amerika’dan sonra dünyanın en büyük
ikinci ekonomisi ve 2003 yılı verilerine göre hacmi 6 trilyon 449 milyar doları

418 ADIBELLİ ,Barış, “Çin –Japon Gerginliği”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 44, s.4-5.
419 AKBAŞ, Tutkun, “Üçüncü Dünya Savaşı ABD – Çin Arasında”, Tempo Dergisi, 8 Nisan 2005.
420 KÜLEBİ, Ali , “Çin’in Ekonomik Sorunları”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 58, s.6.
aşıyor. Bu rakamla Japonya, Almanya gibi devleri geride bırakan Çin bu
performansına şu anki nispeten az gelişmiş haliyle ulaşıyor. Eğer Çin, kişi
başına düşen gelir açısından performansını iki katına çıkarabilir ise bu,
dünya ekonomik büyüklüğünün neredeyse yarısı ve ABD ekonomisinin dahi
geçilmesi anlamına geliyor.421 Çin çalışkan ve ucuz bir işgücüne; muazzam
sayılarda işçiyi düşük verimliliğe sahip tarım sektöründen daha yüksek
verimliliğe sahip imalat sektörüne kaydırabilme yeteneğine; siyasi istikrara;
ve kalkınmaya odaklanmış, etkin bir devlete sahip.422

Çin’in 2004 yılı istatistiklerinde, satınalma gücü paritesine göre


hesaplanmış gayri safi yurt içi hasılası 7,262 trilyon dolar olarak
açıklanmıştır. Gayri safi yurt içi hasılasının sektörlere göre dağılım ise, tarım
yüzde 13,8, sanayi ve inşaat yüzde 52,9 hizmetler yüzde 33,3 olarak
belirtilmiştir.423

Büyümesinin % 90’ını yabancı sermayeye borçlu olan Çin, 1,3 milyar


nüfusu ve 650 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ile yatırımcılar için bulunmaz
bir Pazar. Yılda yaklaşık 60 milyar dolar yabancı sermaye çeken Çin’e yoğun
talebin en büyük sebebini ucuz işgücü ve bürokrasideki kolaylıklar
oluşturuyor. Yatırımcılar için cazip ortamların yaratıldığı Çin’in en önemli
özelliği özelleştirmelerde devletin değil, girişimcinin aktif rol oynaması.424
Daha 2003 yılında Çin ekonomisi dünyanın altıncı büyük ekonomisiydi. O
zamandan beri tam yüzde 8,5 oranında büyüdü. Ticaret ulusları arasında Çin
dördüncü sırada. Son iki yılda Çin’e akan yabancı yatırımlar, dünyanın her
ülkesinden fazla.425 Uluslar arası Pazar, tüm pazarlar gibi, bir görünmeyen
elin değil; giderek görünen, IMF, Dünya Bankası gibi uluslar arası odaklarda
somutlaşan uluslar arası boyutlu tekellerin egemenliği altındadır.
Yeryüzünde bir “dev şirketler ve cüce devletler” dönemi başlamış

421 ŞAHİNER, Evrim, “Çin’in Yükselişi ve Karşı Önlemler”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.15.
422 WOLF, Martin, “Çin Neden Bu Kadar Yavaş Büyüyor”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.35.
423 KÜLEBİ, Ali, “Çin ve Ekonomi ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:62, s.16.
424 KEPENEK, ”Yakup, Çin Uyanıyor“ Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 27, s.19.
425 VON HEIN, Matthias Deutsche Welle –Makale, “G-8'lerin Çinli Davetlisi”, 8 TEMMUZ 2005.
bulunuyor.426 Sayıları beşyüze varan çok uluslu şirket, dünya ticaretinin
%70’ini elinde tutmaktadır.427

Çin, uluslar arası yatırımcıların ilgi odağı olmuş ve dünyadaki sanayi


ülkeleri tarafından eşsiz bir Pazar ve istihdam yaratan ülke konumuna
getirilmiştir. Dünyanın en büyük oyuncak üreticisi olan Halbourt Şirketi’nin
Çin’de 10 bin işçiden fazla çalıştırırken Hong Kong’da bulunan şubelerinde
yalnızca 400 işçi çalıştırıyor olması buna en açık örnektir. 2000 yılında Çin’e
Hong Kong’dan 175 milyar dolar, Tayland’dan da 26 milyar dolar yatırımcı
sermaye gelmiştir. Ayrıca, 2000 yılı verilerine göre Çin’in toplam yabancı
yatırım miktarı 308 milyar dolar olarak bilinmektedir.428

Gerek Amerikan, gerek Japon, gerekse Avrupalı sermaye grupları Çin


pazarında yer alabilmek için çok büyük yatırımlar yapıyorlar. Bu gruplar
içinde sadece Alman otomotiv devi Volkswagen’in önümüzdeki iki yıldaki
yatırımı 1 milyar doları bulacak. Amerikan otomotiv şirketi General Motors
ise 2007’ye kadar 3 milyar doları aşkın bir yatırım yapacak. 2004’ün ilk altı
ayında Çin’e doğrudan yatırım miktarı % 11.9’luk bir artışla 33.9 milyar
dolara kadar ulaştı.429

Çin dış dünya için bir potansiyel tehdit ve baş edilemez bir rakip olduğu
gibi, aşırı hızlanan bir Çin’in içeride kontrol edebilmek oldukça zordur. Bu
çerçevede denebilir ki mevcut küresel güçler ekonomi alanında doğrudan
yatırımlar, sermaye hareketleri ve ticaret bağlantılarıyla Çin’i dünya
ekonomisine eklemlemeye çalışıyorlar. Bu sayede Çin’in mevcut düzen
dışına çıkamayacağı düşünülüyor. Nitekim Çin’in özellikle enerji alanında
dışa bağımlı oluşu bu teoriyi gerçekçi kılıyor.430

Öte yandan Şanghay’ın, Adong bölgesi, bilimsel üretimin ileri


teknolojinin merkezi olarak yükseliyor. Bölgesel kalkınma dengesine özen

426 RAMONET, Ignaciot , “Firmes geantes Etats nains”, Le Monde diplomatique, juin 1998,s.1.
427IŞIKLI, Alpaslan , “Neoliberal Küreselleşme, Sosyal Devlet ve Kemalizm”, Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi, 2004, sayı:11,s.9.
428GÖKÇORA, Aslı, “ABD İLE Çin Arasındaki Stratejik Sorun: Tayvan” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.10.
429 ŞAHİNER, Evrim, “Çin’in Yükselişi ve Karşı Önlemler”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.15.
430 ŞAHİNER, Evrim ,a.g.e., s.15.
gösteriliyor. Yatırımların kıyılardan iç bölgelere yönelmesi için özel politikalar
uygulanıyor.431 Çin kalkınmanın temel dinamiğinin coğrafi bölgeler
arasındaki kalkınmışlık farkı olduğunu ihmal etmemektedir.

Çin’ yapılan yatırımın yanında pazarın önemi açısından ithalattan da


söz etmek gerekir. Çin dünyada üretilen alüminyumun yüzde 25’ini, demir
cevherinin yüzde 30’unu, kömürün yüzde 31’ini ve hazır betonun yüzde
40’ını tüketmektedir. Japonya ve Güney Kore’nin ihracatlarının yüzde 30’dan
fazlası Çin’edir. Bu da her iki ülkenin kalkınma hızını olumlu yönde
etkilemektedir.432

Ülkedeki sahip yatırımlar GSYİH’nin yüzde 40’ını da aşarak


muhtemelen büyük bir ekonomi tarafından bugüne kadar kaydedilmiş en
yüksek orana ulaşmış durumda. Hiçbir ülke kalkınmasının bu aşamasında
bu kadar çok sermayeye boğulmamıştı.433

Daha yüksek, daha hızlı, daha ileri... Anlaşılan çağdaş Çin’in belgisi bu.
Ve Devlet ve Parti Başkanı Hu Jintao’nun G8 Zirvesi’ne davet edilmesiyle
Çin oldukça ilerlemiş durumda. G-8 kulübünün üyeleri 21. yüzyılın
sorunlarının Çinsiz çözülemeyeceğini kabul ediyor. Ekonomik başarıları
sayesinde Çin, en büyükler arasında yer almayı hak ediyor. Çin
ekonomisinin, dünya sahnesine çıktığını sadece IBM’in bilgisayar bölümünü
Çin şirketi Lenovo’nun satın alması ya da şu anda Kaliforniya kökenli petrol
şirketi Unocal’ı satın almak için Çin’in 18,5 milyar dolar teklif etmesi
göstermiyor.434

AB’nin, dış ticaret hacmi 2005 yılında genel olarak artış göstermiştir.
Japonya ile olan dış ticaret hacmi azalırken, ABD ve İsviçre ile fazla veren
dış ticaret hacmi aynı kalmıştır. AB’nin ihracat artışı yaptığı ülkelerin başında
Rusya (+%25), Hindistan (+%24), Brezilya (+%20), Norveç (+%19) gelirken
AB’nin ithalat hacmini artıran ülkeler arasında ise Rusya (+%30), Türkiye

431 KEPENEK, Yakup, ”Çin Uyanıyor“ Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 27, s.11.
432 KÜLEBİ, Ali , “Çin’in Ekonomik Sorunları”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 58, s.6.
433 WOLF, Martin , “Çin Neden Bu Kadar Yavaş Büyüyor”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.35.
434 VON HEIN, Matthias Deutsche Welle –Makale, “G-8'lerin Çinli Davetlisi”, 8 TEMMUZ 2005.
(+%24), Çin (+%19) ve Brezilya (+%19) bulunmaktadır. AB’nin Çin ve Rusya
ile yaptığı dış ticaretten doğan açıkta 2005 yılında bir önceki yıla oranla
önemli miktarda artış söz konusudur. AB içinde, mevcut sorundan olumsuz
yönde etkilenen ülke sayısı 10’dan fazla olmasına rağmen Çin’e karşı en
aşırı tepki Fransa’dan gelmektedir. Tartışmalarda Fransa’yı ön plana çıkaran
en önemli neden, Fransa’nın Çin ile yaptığı dış ticarette %35 civarında açık
veriyor olmasıdır.435 Rusya ile ekonomik ilişkilerine gelince; Çin malları ve
insanları Rusya’ya akın etmiştir. 2004 yılında yaklaşık olarak 21 milyar
dolara ulaşan ticaret hacminin 2010 yılında 60-80 milyar dolar’a ulaştırılması
hedeflenmektedir. Özel bir not olarak belirtmek gerekir ki; 1990’lı yıllarda
serbestleşme sancılarını yaşayan Rusya’nın insansızlaşmaya başlayan
Sibirya bölgelerine yerleşen binlerce Çinli, bölge ekonomisinin canlanmasına
katkıda bulunmuşlar, sınır ticaretini geliştirmişlerdir.436

Çin’in Orta Asya ile kurduğu ekonomik ilişki daha çok ekonomik gücün
tahakkümü şeklindedir. Çin ŞİÖ çerçevesinde bu ülkeleri kredilendirerek
kendisine bağımlı hale getirmeyi amaçlamaktadır.

2003 yılında, Çin Devlet Başkanı Hu Jintao’nun danışmanları ortaya


yeni bir teori attılar. Çin’in “barışçıl yükselişi” adı verilen bu teoriye göre,
geçmişte yükselen büyük güçler savaş yanlısı bir tavır sergilerken, Çin ile
ticaret ortakları arasındaki ekonomik bağlar savaşı düşünülemez hale
getirmekle kalmıyor, aksine tüm tarafların birlikte yükselmesine imkan
veriyordu.437

3.4.1. Çin Ekonomisinde Sorunlar

435 SANDIKLI ,Atilla, - İlhan GÜLLÜ, “Çin’in Dünya İle Mücadelesi: Çin’in Atağı, Batı’nın Şaşkınlığı”, TASAM, 20 Mayıs 2005.
436 KÜLEBİ, Ali, “Çin’in Ekonomik Sorunları”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 58, s.6.
437 TELLİS, Ashley J. “Büyük Satranç Tahtası”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.36.
Çin’in ekonomik gelişimi ile ilgili bütünüyle tozpembe bir tablo çizmek
iktisadın doğasına aykırı bir durumdur. Tabii ki Çin’in de halletmesi gereken
sorunlar vardır;438

• Çin’de bundan 10 yıl evvel kalkınma hızını makul bir düzeyde tutma
çalışmaları daha kolay olabilecek iken, bugün dünya ticaretine çok daha
fazla entegre hale gelmiş bir Çin’de bu çok daha zordur. Sonuçlar bütün
dünyayı ve özellikle ABD’yi ciddi şekilde etkileyebilir.
• Artan petrol fiyatları ve zorlaşabilecek petrol tedariki açısından da Çin çok
kritik bir durum arz etmektedir. ABD’nin 90 günlük stratejik petrol rezervlerine
karşı 15 günlük stoka sahip Çin bu anlamda da sıkıntılı e hassas bir durum
göstermektedir.

• Çin’in, gelişmiş ülkelerde bulunan bono ve tahvil gibi finansman


enstrümanlarına sahip olmaması da sıkıntı arz etmektedir. Bu durumda Çin
ekonomisi, eldeki nakit rezerv durumlarına ve bölgesel ve kategorik taleplere
bağımlıdır. Bu da istikrarlı bir ekonomi ve ekonomiye gerektiğinde müdahale
için yeterli bir mekanizma sağlayamaz.

• Çin ekonomisinin, petrolün yanı sıra, su, diğer enerjiler, limanlar, çevresel
sistem ve ulaştırma açısından ilerdeki hızını kesebilecek sorunları da vardır.

• Çinli liderler ara ara, Tayvan’a tehditler yağdırmakta ve bağımsızlığını


ilan ettiği taktirde saldıracaklarını beyan etmektedirler. Tayvan’ın bir gün
bağımsızlığını ilan etmesi söz konusu olabilir. Çin’in, Tayvan ve dolayısıyla
ABD ile bu söz konusu uyuşmazlığı yarın savaş nedeni olabilir. Bu husus Çin
ve dünya ticareti iin tehdittir. Nitekim, Çin’in Tayvan’ın karşısına yerleştirmiş
olduğu 700’ün üzerinde balistik füze ve bunu her yıl yüz adet füzeyle takviye
edeceği olgusu önem arz etmektedir. Yine geçtiğimiz günlerde Çin
“Genelkurmayı’ndan General Zhu Chenghu’nun, Tayvan ile oluşabilecek bir
çatışmada Çin Halk Cumhuriyeti Ordusu’nun, müdahale etmesi durumunda

438 KÜLEBİ, Ali “a.g.e.


ABD’ye karşı nükleer güç kullanmaktan çekinmeyeceğini açıklaması da
gelecekte böyle bir olasılığı ve dolayısıyla gerçekleşebilecek dünya çapında
bir ticari krizi söz konusu etmektedir.

• Komünist partisi son yıllardaki rüşvet skandalları nedeniyle şöhretinden


çok şey kaybetmiştir. Yönetimden doğacak zafiyetlerin ilerde ekonomiye de
olumsuz etkilerinin olabileceği söz konusudur. Partinin, kamu mallarını sınır
tanımadan yağmalayan yetkililerini dizginlememesi en çok endişe sevkeden
konulardan biri. Rejimin içindeki bu kişiler fiilen özelleştirdikleri devletin
gücünü kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyorlar.439

• Sadece 2003 yılında Çin’in petrol ithalatı % 40 oranında arttı. 2004’de


hem ihtiyaç artıyor, hem de petrol fiyatları yükseliyor. Bu da Çin
ekonomisinde önemli bir enflasyon tehlikesine yol açıyor.440

• Dikkate değer olanı Çin ekonomisinin ne kadar hızlı değil, ne kadar yavaş
büyüdüğüdür. Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi için bunların söylenmesi
garip gelebilir. Ancak, ülkenin ekonomik reformların başlatıldığı 1978’de
bulunduğu yer düşünüldüğünde, Çin’in bundan daha bile hızlı büyümüş
olması gerekirdi. Ülkenin ekonomik başarısına methiyeler düzenler için bir
numaralı kanıt Çin’in gayri safi yurtiçi hasılasında (GSYİH) yaşanan artıştır.
1978 ve 2003 yılları arasında, Çin’de kişi başına düşen GSYİH yılda birleşik
6,1 oranında büyüyerek çeyrek yüzyılda toplam yüzde 337’lik bir artış
kaydetmiş oldu. Bu etkileyici performans, ama rekor değil. Örneğin
Japonya’nın kişi başına GSYİH’si 1950,1973 yılları arasında yüzde 7,6
Tayvan da 1958 ve 1990 yılları arasında yüzde 6,3 lük yıllık birleşik büyüme
oranlarını yakalayarak Çin’i geride bıraktılar. Peki Beyjng neden daha iyi bir
performans gösteremedi? Çünkü Çin ekonomisi halen son derece verimsiz.
Bu ağır aksak gidişatın başlıca sorumlusu ise Çin’in kamu iktisadi
teşebbüslerinin doymak bilmeyen iştahı. 1993 ve 2000 yılları arasında

439 PEİ, Minxin , “Tehlikeli İnkarlar”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.42.


440 ŞAHİNER, Evrim, “Çin’in Yükselişi ve Karşı Önlemler”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.15.
verilen tüm kredilerin yüzde 60’ını devlete ait bu canavarlar yuttu. Standart &
Poor’s adlı kredi derecelendirme kuruluşunun tahminine göre, Çin
bakanlarının vermiş oldukları kredilerin yüzde 40’lık bir kısmı, yani 650 milyar
dolar batmış durumda. Eğer her yıl yüzde 10’a yakın büyüyen bir ekonomi
bu ölçekte batık krediler üretebiliyorsa, sermaye muazzam ölçüde yanlış
yönlendiriliyor demektir.441

• Gelir eşitsizlikleri 1980 ve 1997 yılları arasında Çin’deki eşitsizlik yüzde


50 oranında arttı. İşçi gücünün olması da doğaldır. Ne var ki, Çin tarihin en
büyük kırsal emek hareketini yaşıyor. Son yıllarda, en az 114 milyon kırsal
işçiyi içine alan Çin şehirlerine gelecek birkaç onyılda da 250 ila 300 milyon
işçinin akması bekleniyor. Bu koşullar altında, Çin’in yeni bir sosyal güvenlik
ağı oluşturmaya yönelik çabalarının yetersiz kalması, özellikle de ülkenin
sosyalist kökenleri göz önüne alındığında, pek şaşırtıcı değil. Çinli seçkinler
uzun dönemli getiriler sağlayacak olan sosyal yatırımları ihmal ediyorlar.442
Eğer ülke yılda 9’luk büyümeyle dünyanın en çok doğrudan yatırım çeken
ekonomisine sahipken sosyal huzursuzluk artıyorsa, bu performansta
yaşanacak ilk tökezlemede protestolar patlayabilir. İşsizlik oranlarındaki sert
bir artış, sosyal hizmetlerde gidebilecek ciddi bir kesinti ya da halkın
tasarruflarını bir anda silecek bir dizi banka iflası milyonlarca Çinliyi
sokaklara dökebilir. Günümüzdeki küresel ekonomisinde, bugün Çin’in karşı
karşıya olduğu türden devasa ekonomik dengesizliklerle birlikte yaşamak
tehlikelidir. Washington Post gazetesinde yayımlanan bir makalede, 2003
yılında Çin’de meydana gelen ciddi sosyal huzursuzluk olaylarının bir önceki
yıla göre yüzde 15 oranında artarak 58.000’e yani günde yaklaşık 160’a
çıktığı belirtiliyordu. Bir baraj projesine karşı mücadele veren on binlerce
pirinç üreticisi de ülkenin batısında büyük bir protesto gösterisi düzenliyordu.
Aynı gün, yetkililer 7.000 tekstil işçisinin katıldığı bir grevi bastırdılar.443

Yine bu bağlamda, Paris Dauphine Üniversitesi Öğretim Üyesi Philippe


Chalmin’in şu sözleri Çin’i en güzel şekilde tanımlıyor. Çin’in dünyaya

441 WOLF, Martin, “Çin Neden Bu Kadar Yavaş Büyüyor”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.35.
442 PEİ, Minxin , “Tehlikeli İnkarlar”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.42.
443 NAİM, Moises , “Üç Bilge Adam”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.96.
açıldıkça piyasalarca taşınan ekonomik ve mali alerjilere daha duyarlı
olacağı kesin. Ve bir gün belki de 2010’dan başlayarak Çin hapşıracak. Bu
hapşırıkla birlikte de eski dünya titreyecek.” yorumları yapılmaktadır. Ne var
ki, bunların hepsi Çin’in inkar edip ertelemek yerine cesur siyasi reformlarla
karşılaması halinde, idare edilebilecek risklerdir.444

3.4.2. Ekoçekişme: ABD ve Çin Ekonomilerinin Karşılaştırılması

Çin’in 2005 yılının ilk yarısında yaklaşık 40 milyar Dolar olan ticaret
fazlasının yıl sonunda 80 milyar dolara çıkacağı inancı ve Çin silah
endüstrisindeki gelişmeler, karşısında başka bir “süper güç” istemeyen
ABD’nin Çin’i tehdit olarak görmediğini açıklasa da senatodan “baskı
uygulama kararı”nı çıkarmasına yol açtı.445

ABD’nin Çin’e uyguladığı ekonomik baskılarla eş zamanlı olarak


yapılan “Çin’in rezervinde büyük miktarda ABD Doları var. Çin bunu başka
paralara nakledebilir” açıklaması, ABD piyasasını ciddi biçimde sarstı. Bu
açıklama Çin’de, “bizimle oynarsanız başınıza bela oluruz” tehdidiyle
karşılaşan ABD’ye karşı başarıyla oynanmış bir oyun olarak yorumlandı.
Çin’in sadece ABD ile kalmayan bu ağırlığı ve dünya ekonomisinde hızla
yükselen yıldızı AB ülkeleri ile ilişkilerinde de göze çarpıyor. AB ülkelerine
karşı sağladığı dış ticaret fazlasından da söz etmek gerekir ki bu AB için
oldukça sıkıntılı bir süreçtir.446

ABD kendi haline bırakırsa, Çin dünyanın en büyük ülkesi olacak.


Ama ben, ABD'nin Çin'le bir 10 sene içinde ciddi biçimde ekonomik olarak
savaşacağını, bu savaşın, sıcak savaşa bile sıçrayabileceğini düşünüyorum.
ABD'nin en büyük düşmanı Çin. Bugün Japonya'nın elinde şubat sonu

444 PEİ, Minxin “a.g.e.s.42


445 KEPENEK, Yakup,”Çin Uyanıyor“ Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 27, s.19.
446 Bkz. Ek 1, Tablo1.
itibarıyla baktığımızda 840.6 milyar dolar döviz rezervi var. Çin'in elinde
609.9 milyar dolar. Tayvan'ın -o da Çin sayılıyor artık- '242.7; G. Kore'nin
elinde de 202.1 milyar dolar var. 4 ülkedeki nerdeyse ABD'nin dünyadaki
borcuna eşit. ABD'nin dünyaya borcu 2.5 trilyon dolar. Burası da 1.8 trilyon
dolar yapıyor.447

Çin, ABD’nin Ortadoğu’daki yayılmacı siyasetini eleştirmiştir. Fakat, iki


ülke arasındaki ekonomik ilişkiler ve Çin mallarının Japon mallarının aksine
ABD ekonomisine büyük destekte bulunduğunu dikkate alan ABD ve Çin,
aralarındaki gerginliğin artmamasına özen göstermektedir.448 Çin’in son 20
yıldaki ekonomik büyümesi yurtiçinde muazzam bir zenginlik, yurtdışında ise
tedirginlik yarattı. Çin’in ekonomik büyümesini, teknolojik modernizasyonunu
ve ordusunu büyütmeyi diğer ülkeleri kendisiyle yüksel maliyetli bir rekabete
girişmeye kışkırtmadan sürdürmek için yeni bir büyük stratejiye gereksinim
duyduğunun Beyjing de farkında. Bugün dünya sahnesinde hızlı adımlarla
ilerlerken gördüğümüz Çin’in kumaşı da bu büyük stratejiden kesili. ABD’nin
bölgedeki siyasi-askeri varlığını sonunda gereksiz hale getirecek bir çevre
yaratmayı amaçlamasına rağmen, bu ülkenin Asya’daki liderliğine meydan
okumaya ne niyetli ne de kadir olmadığını göstermeye çalıştı. Beyjing bu
amaç doğrultusunda, terörle savaşı kendisini Birleşik Devletlerin ortağı
olarak konumlandırmakta kullandı. Ancak diğer yandan da, Amerika’nın
Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Avustralya gibi müttefikleriyle Çin
arasındaki ekonomik bağları derinleştirerek ABD liderliğine bir ittifak
kurulması potansiyelinin de önünü tıkamaya çalıştı. Bu ülkeler gelecekte Çin’
e karşı ABD önderliğinde başlatılacak politikalara destek vermeleri halinde
ciddi bir ekonomik bedel ödemek zorunda kalacaklar.449

Çin Devlet Başkanı Hu Jintao, Amerika Birleşik Devletleri'nden daha


fazla mal satın almak istediklerini söyledi. Çin Devlet Başkanı'nın açıklaması,
Amerika'da Çin ihraç malları nedeniyle kaygının arttığı bir döneme rastlıyor.
Bazı Amerikan şirketleri, Çin'in yarattığı rekabet gücü nedeniyle, iş yapamaz

447 AKBAŞ, Tutkun, “Üçüncü Dünya Savaşı ABD – Çin Arasında”, Tempo Dergisi, 8 Nisan 2005.
448 GÖKÇORA, Aslı, “ABD İLE Çin Arasındaki Stratejik Sorun: Tayvan” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.10.
449 TELLİS, Ashley J. , “Büyük Satranç Tahtası”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.37.
hale geldiklerinden yakınıyor. Bu rakamın yıl sonunda 200 milyar doları
bulacağı tahmin ediliyor. Amerikan şirketleri, ucuz ihraç mallarıyla rekabet
edecek güçleri olmadığını söyleyerek hükümete bu konuyu ele alması
yönünde baskı yapıyor. Hu Jintao'nun açıklaması, Amerika Birleşik Devletleri
Başkanı George Bush ile yapacağı görüşme öncesinde geldi. Amerika'da
dükkanlar, giyim eşyası, ayakkabı ya da oyuncak gibi, Çin'den gelen mallarla
dolup taşıyor ve Amerika'nın Çin'den aldığı malların değeriyle kendi sattığı
malların değeri arasındaki fark sürekli açılıyor. Çin Devlet Başkanı'nın
Amerika'dan daha fazla mal alacakları şeklindeki açıklaması ise bu taleplere
karşılık bir taviz gibi algılanıyor. Üst düzey bir Çinli yetkili geçen ay ülkesinin
Amerika'dan mal satın almayı istediğini söylediğinde, bu malların özellikle
yüksek teknoloji ürünü olmasını istediklerinden bahsetmişti. Amerika, askerî
amaçlarla kullanılabileceği gerekçesiyle Çin'e yeni teknolojiler satılmasına
karşı çıkıyor.450 Çin, Amerika’nın rahatsız olduğu Çin lehine gelişen dış
ticaret açığının verdiği güçle, askeri alanlara adapte edebileceği yeni
teknoloji ürünleri satmaya zorluyor. 2003 yılında, Çin Devlet Başkanı Hu
Jintao’nun danışmanları ortaya yeni bir teori attılar. Çin’in “barışçıl yükselişi”
adı verilen bu teoriye göre, geçmişte yükselen büyük güçler savaş yanlısı bir
tavır sergilerken, Çin ile ticaret ortakları arasındaki ekonomik bağlar savaşı
düşünülemez hale getirmekle kalmıyor, aksine tüm tarafların birlikte
yükselmesine imkan veriyordu.451

ABD’nin dünyanın altın stoklarındaki payı 1950’de yüzde 68’den,


1973’te yüzde 17’ye düştü. Vietnam savaşı ve artan iç masraflar yıkıcı oldu.
Yükselen fiyatlar, ABD’nin rekabet gücünün azalması gerilemenin
başlangıcıydı. 1970’te Nixon idaresi Dolar’ı özel pazarlarda altın
dayanağından ayırdı ve dalgalanmaya bıraktı. Bretton Woods anlaşmasına
göre, altına dayanan ve dünya piyasalarında temel para olarak kabul edilen
Dolar bu niteliğini yitirdi. Son üç yıl içinde, dolar Euro’ya karşı yüzde 35,
Yen’e karşı yüzde 24 oranında değer kaybetti. ABD’nin cari açığı 2006’da
825 milyar dolara çıkacak (paranın raici değeri değişmezse). Bazı
optimistlere göre, yabancı yatırımcılar bu açığı kapatmayı sürdürecek, çünkü

450 BBC Turkish – Haber, “Çin – ABD Arasında Ticari Tango”, 15 Eylül 2005.
451 TELLİS, Ashley J. , “Büyük Satranç Tahtası”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.36.
ABD’ de yatırım yapmak kârlı ve risksiz. The Economist’e göre yanılıyorlar.
Çünkü, özel yatırımcılar dolarla yatırımdan vazgeçmeye başladılar bile.
Avrupa ve Japonya’da yatırım daha kârlı olmaya başladı.452

ABD’nin dış ticaret ve tediye açığını büyük ölçüde Asya merkez


bankaları kapatıyor. ABD’nin Çin’den ithalatı, Çin’e ihracatını aşıyor. ABD,
160 milyar dolara ulaşan bu açığı devlet tahvilleri ve çeklerle ödüyor.
Böylece ABD Çin’e borçlanıyor ve Çin, ABD’nin bütün ısrarlarına rağmen
parasının değerini düşürmüyor. ABD tahvillerini Merkez Bankası’nın
kasasında muhafaza ediyor. Gene The Economist’e göre, Çin bu tahvilleri
bozdurduğu gün, ABD önemli bir bunalıma girecek. ABD’nin Irak’ı işgalinin
temel nedeni, Irak petrollerine egemen olmak ve bu yolla dünya petrol
fiyatlarının kontrolünü ele geçirmekti. Ancak Irak’a yapılan gayri meşru ve
çok kanlı işgal tam tersi sonucu verdi. Genelde, varili 30 doları aşmayan
dünya petrol fiyatları son bir yılın içinde 50 dolara yükseldi ve 40 dolardan
aşağı inmedi. ABD, işgali altındaki Irak’ta petrol kuyularını yeterince
işletemiyor. Bu da dünya petrol fiyatlarının yükselme nedenlerinden biri.453

Enerji piyasalarındaki gelişmeler ABD’nin güvenliğini sağlamasını


güçleştirdi. “Çünkü bu piyasalarda Çin gibi çok güzlü bir oyuncunun
yaratmaya başladığı talep söz konusu.” Yıldızoğlu, Washington Post
gazetesine dayanarak Çin’in Sudan ve İran’la çok önemli petrol anlaşmaları
yaptığını ve hatta böylece ABD – İran ilişkilerini etkilediğini anlatıyor.
“ABD’nin hegemonyasını restore etme, Batının küresel egemenliğini
sonsuza kadar koruma planlarının hepsi, “hayal aleminde’ kalmaya
mahkum.”454

ABD ekonomisi 1990-1991 yıllarında bir durgunluk bunalımı yaşadı.


2001’de güya bunalımdan çıkıldı. Ancak 2004 yılında Federal Devlet
Bankası Başkanı A. Greenspan, “Bir yıldan fazla bir zamandır 2 milyon işsiz
var” diyordu. Bu yüzde 6 işsizlik anlamına geliyordu. Özellikle silah

452 SERTEL, Yıldız, “İmparatorluk Çöküyor mu”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 38, s.4-5.
453 SERTEL, Yıldız, a.g.m.
454 YILDIZOĞLU, Ergin, “Enerji Piyasasındaki Gelişmeler”, Cumhuriyet Gazetesi, 29 Aralık 2004).
sanayiinde büyük tekellerin kârları yükselirken, ücretler 15 yıldan beri hemen
hiç yükseltilmiyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlik hızla artarken ekonominin
tıkanıklığa doğru gitmesi önlenemiyor. 2004 yılının son üç ayında büyüme
hızı yüzde 4’ten yüzde 3,5’a düştü. Resmi rakamlara göre 2004 yılında dış
ticaret açığı 653 milyar dolar, tediye açığı 603 milyar Dolar’dı. Bütçe açığı ise
2005 yılında 368 milyar doları bulacak. Beyaz Saray, Afganistan ve Irak
Savaşlarının masrafları için daha 80 milyar dolar istediği için bu iki savaşın
masrafları 300 milyar doları bulacak, dış borçlar da o oranda artacak. Bu
rakamlar Amerikan ekonomisinde baş aşağı gidişin birer göstergesi. The
Economist dergisinin görüşüne göre, borca boğulmuş Am455erikalı tüketiciler,
bugünkü tüketim hızlarını sürdüremeyecek. Bush’un ikinci iktidarı da,
durgunluk bunalımı yaşayacak. Büyük güçlü Amerika bir hayal olacak.
Türkiye de ABD’ye dayanarak yaşamak politikasını güden iktidarlar hayal
kırıklığına uğrayacak.456

ABD’nin dünya petrol fiyatları üzerindeki göreceli kontrol yeteneği


dikkate alındığında fiyatların bu kadar yüksek düzeylere tırmanmasına izin
vermesinde, Çin’in ekonomik sıçramasını yavaşlatacak bir taktiğin söz
konusu olup olmadığı sorusu da akla gelmektedir.457

Çin, ekonomik bakımdan Doğu ve Güney Asya’nın en güçlü ülkesidir.


İthalat ve ihracatta Japonya’yı geçmiş olan Çin’in toplam iç üretimi ise,
Hindistan ve Rusya’nın iki katıdır. Bugünkü veriler göz önünde tutulduğunda
2020 yılında Çin’in iç üretimi 12 trilyon dolara ulaşacak, böylece Çin, iç
üretimi 11 trilyon dolar olan ABD’yi geçecektir.458

2025 yılında Çin ekonomisi, ABD dışındaki bütün dünyanın


toplamından büyük bir ekonomi olacak. Bunda herkes hemfikir. Ancak
2040'ta Çin, ABD ile eşit seviyeye gelecek, bazıları da "Çin ABD 'yi geçecek"

455 ADIBELLİ, Barış, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez– Çevre Denkleminde Tehdit Algılaması ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Sayı: 3, s.231.
456 The Economist, Monthly Review, Nisan 2004
457 KÜLEBİ, Ali , “Çin ve ABD’nin Güç Denemeleri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 61, s.8.
458 GÖKÇORA, Aslı, “ABD İLE Çin Arasındaki Stratejik Sorun: Tayvan” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.10.
diyor. Çin 'in gücü son derece önemli. Böyle baktığınızda, Çin ile ABD'nin
kaçınılmaz olarak bir mücadeleye gireceği ortaya çıkıyor ekonomik olarak.459

Çin’in barışçıl bir şekilde yükselemez ve dramatik ekonomik


büyümesini önümüzdeki birkaç on yılda da sürdürmesi halinde, Birleşik
Devletler ile Çin güvenlik alanında, muhtemelen kayda değer bir savaş
potansiyeli taşıyan, yoğun bir rekabet içine gireceklerdir. Çin’in aralarında,
Hindistan, Japonya, Singapur, Güney Kore, Rusya ve Vietnam’ında
bulunduğu bir çok komşusu muhtemelen Birleşik Devletlerin bu ülkeyi
çevreleme çabalarına katılacaktır. Ülkenin son 20 yıl boyunca ekonomide bu
kadar başarılı olmasının bir sebebi de Birleşik Devletlerle çatışmaya
kalkışmamış olmasıydı. 2025 ve 2030’da, Çin’in Birleşik Devletler’i karşısına
alacak askeri güce sahip olacağı zamanlardaki durumu konuşuyoruz. Çin
bugünkünden çok daha büyük bir gayri safi milli hasılaya ve ürkütücü bir
orduya sahip olduğunda neler olacak?460

Çin’in daha hızlı büyüyeceği fikrine karşı çıkanlar bu ölçülerde bir


ülkenin alt yapısını inşa etmek için komşulardan çok daha fazla yatırıma
ihtiyaç olduğunu iddia edeceklerdir. Ayrıca sosyalist geçmişinin izlerini
üzerinden atmaya çalışan bir ülkede israfın beklemesi gerektiğini de
söyleyeceklerdir. Bu hususlar, geçerli olmakla birlikte, durumu
değiştiremiyor: Sahip olduğu fırsat ve yatırımın bolluğu düşünüldüğünde,
Çin’in yaşam standartlarını daha da hızlı artırması gerekirdi. Burada
anlatılmak istenen gayet açık. Çin’in hızlı büyümesi ne olağanüstü bir durum,
ne de bir saman alevi olarak görülmelidir. Halen muazzam bir fırsat da var.
Çin’in ekonomik patlaması daha yolun henüz yarısında olabilir, sonunda
değil.461

459 AKBAŞ, Tutkun, “Üçüncü Dünya Savaşı ABD – Çin Arasında”, Tempo Dergisi, 8 Nisan 2005.
460 MEARSHEİMER, John J. “Birleşik Devletler’e Kapıyı Göstermek”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.33
461 WOLF, Martin, “Çin Neden Bu Kadar Yavaş Büyüyor”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.35.
3.5. Çin – ABD İlişkileri

Günümüzde ülkeler arası siyasetlerde soğuk savaş dönemindeki gibi


ülkeleri ayıran kalın çizgiler bulunmamaktadır. Ülkeler kısa ve orta vadeli
hedeflerine ulaşabilmek için hemen her devlet ile stratejik ortaklık
kurabilmekte ve amaca ulaşıldıktan sonra daha önce ihtilaflı olduğu bir
başka ülke ile sıkı ilişkiler kurabilmektedir. Andican öncesi ve sonrası ABD-
Özbekistan ilişkileri, Fransa ve Almanya gibi ‘prensipli’ AB ülkeleri ve İran
arasındaki ilişkiler bunun en güzel kanıtıdır. Bu çalışmada bu iki ülkenin iki
farklı kutup olarak orta ve uzun vadede karşı karşıya olacakları
savunulmaktadır.

Çin ve ABD halklarının ve yönetimleri geçmişten günümüze kadar


birbirileri ile hiç bir zaman yakınlaşmayı öngörmemişlerdir. Çin kamuoyunda
da ABD’ye bakış pek olumlu değildir. Örneğin, Çin’de, Gençlik Günlüğü
gazetesinin yaptığı bir araştırmada Çinlilerin yüzde 55’inin en sevmedikleri
ülkenin ABD olduğu ortaya çıkmıştır.462

İki ülkenin ilişkilerine bakacak olursak; ABD’nin giderek Irak ve


Afganistan konusunda çıkmaza girmesi, uluslararası terörizmde istediği
başarıyı yakalayamaması ve dünya kamuoyunda destek kaybetmesi, ABD’yi
yeni bir düşman ve tehdit arayışına itmiştir. Bu yeni tehdidin adı Kızıl Çin’dir;
oysa Çin 1980’lerden bu tarafa barışçıl politikalar izlediği ve hiçbir ülkeyi
tehdit etmediği dünya kamuoyu ve ABD tarafından iyi bilinmektedir. Bunun
için, ABD, Tayvan’ın belirsiz olan statüsünü kullanarak, Çin’in imajını dünya
kamuoyunda sarsmak istemektedir. Bu yeni politika, Pentagon’un son
yayınladığı Çin raporunda açıkça görülmektedir. Raporun tamamı neredeyse
Çin’in Tayvan için oluşturduğu tehdit üzerinedir; halbuki 1972’de ABD ve
Çin’in ortak yayınlamış oldukları Şanghay bildirisinde: ABD, Tayvan’ı Çin’in
parçası olarak kabul etmiştir. O halde bugün yaşananlar Çin’in içişlerine
müdahaleden başka bir anlam taşımamaktadır.463

462 ADIBELLİ, Barış “Bush’un Asya Stratejisi” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:75, s.14.
463 KÜLEBİ, Ali , “ABD – Çin Çekişmesi ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:62, s.15.
Başkan Bush’un “şer ekseni”ni açıkladığı konuşmasında ise, “Bu
ekseni oluşturan İran, Irak ve Kuzey Kore’nin ortak paydalarına bakıldığında
bu paydanın Çin olduğu görülmektedir.” şeklindeki ifadesi, Pekin’de büyük
tepkiyle karşılanmıştır. Çin bu tür tepkilerini verirken ölçüyü çok iyi
ayarlamaktadır.

Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında, Çin ekonomik büyümesini


sürdürmekte kararlı. Çatışmacı bir dış politika bu büyümeyi sekteye
uğratabilir, yüz milyonlarca Çinliye zarar verebilir ve Komünist Parti’nin
iktidar üzerindeki kontrolünü tehlikeye atabilir. Çinli liderler akılcı ve ölçülü
olmalarının yanı sıra, sadece Çin’in yükselişinin değil, süregelen zayıflığının
da farkındalar.464

ABD’nin gücü gelecek yıllarda kademeli olarak azalacak, Japonya’nın


kaçınılmaz düşüşü de Çin’in bölgesel bir hakimiyet kurduğu düşüncesini
pekiştirecektir. Ancak Çin’in gerçek bir çarpışmaya girebilmesi için Birleşik
Devletlerle başa baş mücadele etme yeteneğine sahip bir askeri güce
ihtiyacı var. Stratejik düzeyde, Çin asgari caydırıcılığa sahip. Nükleer silah
teknolojisini elde etmesinin üstünden 40 yıl geçmiş olmasına rağmen,
ülkenin elinde Birleşik Devletleri vurabilecek kapasitede sadece 24 balistik
füze bulunuyor. Stratejik savaş boyutunun ötesinde bile, bir ülkenin sınırlı
savaşa girmeden önce, siyasi hedeflerine ulaşabilecek kapasiteye sahip
olması gerekir. Çin’in Birleşik Devletler tarafından uygulanabilecek bir abluka
ve tecrit karşısında bu kadar vahim bir zafiyet içindeyken kendi hedeflerini
ilerletebileceğini tasavvur etmek zor. Bir çatışma sırasında, Çin’in deniz
ticareti tamamıyla duracaktır. Petrol akışı kesilecek, Çin ekonomisi felç
olacaktır. Eğer Çin iç şiddete yenik düşerse, kimse neler olacağını bilemez.
Şayet sosyopolitik sürtüşmeler veya sosyal eşitsizlik idare edilmeyecek
boyutlara ulaşırsa, liderlerde milliyetçi ihtiraslarını sömürmenin cazibesine
kapılabilirler. Çin açık bir şekilde uluslar arası sisteme asimile oluyor.
Liderleri Birleşik Devletler’i yerinden oynatmaya çalışmanın beyhude bir

464 BRZEZİNSKİ, Zbigniew , “Savaşmayın, Para Kazanın”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.31.
çaba olacağının ve Çin’in nüfuzunu temkinli bir hızla yaymanın küresel
üstünlüğe giden en emin yol olduğunun farkına varmış görünüyorlar.465

Çin ile ABD arasındaki ilişlerdeki çelişkili durumları tarif etmek, bu iki
ülkenin ilişkilerinde, karar alma süreçlerinde ve ittifaklar siyasetlerinde
izledikleri stratejiyi anlamakta bize ışık tutacaktır
Bu çelişkileri şu şekilde toparlamak mümkün:466

1. ABD, Tayvan’ın bağımsızlığı konusunda kararlıdır ve Çin ile olan


ilişkilerinde Tayvan üzerinde tavizler vermeyecektir.

2. ABD, Japonya ile gerçekleştirmeyi planladığı ve bütün Kuzeydoğu


Asya’yı kapsayacak olan balistik füze savunma sisteminin
gerçekleşmesinden vazgeçmeyecektir.

3. ABD, Tayvan ve Çin arasındaki Formoza Boğazında ortaya


çıkabilecek bir savaşta nükleer güç kullanımını bir seçenek olarak kabul
ettiğini 2002 Mart’ında açıklamıştır.

4. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz yine 2002


Mart’ında görüştüğü Tayvan Savunma Bakanı’na, Tayvan’ı olası bir savaşta
korumak için ABD’nin her şeyi göze alacağını açıkça söylemiştir.

5. İstikrarsızlık kaynağı durumundaki Ortadoğu ve Kuzeydoğu Asya


ve özellikle Bengal Körfezi ile Japon Denizi arasındaki bölgede çoğalmakta
olan Kuzey Kore gibi nükleer ve büyük askeri güve sahip ülkelere karşı ABD,
uzun süreli operasyonları ve savaşları destekleyebilecek ve müttefiklerini
koruyacak üsler kurmak konusunda kararlı olacak ve bunları Tayvan
örneğinde olduğu gibi Çin’e karşı kullanabilecektir.

6. ABD Çin’in askeri anlamda güçlenmesinin önüne geçmeye


çalışacaktır. Rusya’yı Çin’İ dengelemekte kullanırken bunu da

465 BRZEZİNSKİ, Zbigniew , “Savaşmayın, Para Kazanın”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.31.
466 KÜLEBİ, Ali, “Çin’in Dünya Siyaseti ve ABD” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.12.
hesaplamaktadır. Diğer yandan Çin, İsrail’le önemli miktarda yüksek
teknolojiye dayanan silah sistemleri üzerine anlaşmalar yapmıştır. Son
olarak, İsrail’in Çin’e insansız uçak teknolojisi satması, ABD’yi çileden
çıkarmıştır. ABD, tam da Çin-Rus tatbikatının başladığı sırada İsrail ile bir
anlaşma imzalayarak, bundan sonra özellikle Çin’e yapılacak silah satışını
ABD’nin onayına sunma yükümlülüğünü getirmiştir.467

7. Orta Asya cumhuriyetlerindeki ilk Amerikan askerî üssü 1500 asker


mevcuduyla Özbekistan’da kuruldu. 2002 yılının Haziran ayında, buradaki
birliklere destek vermek amacıyla komşu ülke Kırgızistan’a 3000 Amerikan
askeri gönderildi. Bunun yanında, Kazak ve Tacik hava üslerinin kullanılması
için anlaşmalar yapılmıştır. Çinli yetkililere göre, ABD, Kazakistan’ın
Semipalatinsk şehri yakınlarındaki hava üssünü kullanmak istemektedir. Bu
üssün en önemli özelliği; SSCB döneminde, ÇHC’ye karşı yapılması
muhtemel stratejik operasyonlar için özel olarak inşa edilmiş olmasıdır. ABD,
sadece Türk cumhuriyetlerinde değil, Pakistan’da da üsler elde etmiştir.
ÇHC, ABD’nin Pakistan’ın kuzeyine kurmuş olduğu dinleme ve izleme
merkezlerinden oldukça rahatsız olmuştur. Çinlilere göre ABD, bu merkezler
aracılığıyla Sincan (Doğu Türkistan)’daki ve Tibet’teki askerî faaliyetleri
izlemektedir. Bu üsler vasıtasıyla ABD, yıllar sonra, ÇHC’nin stratejik
çevresine tekrar yerleşmiş oldu.468

Buna karşılık Çin’de;


1. ABD’nin hegemonyacılığına karşı özellikle Güneydoğu Asya’da
uğraş vermekten kaçınmayacak ve bu bölgenin süper gücü olma hevesinden
de vazgeçmeyecektir. Tüm Asya’da olduğu gibi özel olarak Güney Asya’da
ABD Yönetimi ile Çin Yönetimi arasında bir yarış yaşandığını söylemek
mümkündür. Son iki ay içinde ABD’nin dışişleri bakanlığı ve savunma
bakanlığı, Çin’in ise başbakanlık seviyesindeki ziyaretleri bu yarışın bir
göstergesini oluşturmaktadır. Her iki tarafda Uzak Doğu, Ortadoğu, Orta
Asya ve Hint Okyanusu’ndaki gelişmeleri etkileyebilecek coğrafi konuma

467 KÜLEBİ, Ali, “ABD – Çin Çekişmesi”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:62, s.15.
468 ADIBELLİ, Barış , “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez– Çevre Denkleminde Tehdit Algılaması ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Sayı: 3, S.231.
sahip Güney Asya bölgesindeki etkinliğini bir ölçüde artırmaya
469
çalışmaktadır.

2. ABD’nin bugüne kadar Japonya ve Güney Kore vasıtasıyla tehdit


etme konumunda olduğu Çin şimdi kendini, ABD’nin üslendiği ve güçlendiği
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Afganistan ve Pakistan ile kuşatılmış
hissetmektedir. Bu kuşatılmışlıktan kurtulma ve bölgesel olarak iyi ilişkilerde
olduğu komşuluk ittifaklarına yönelme eğiliminde olan Çin, siyasal çizgi
olarak buna önem vermek durumundadır. Bu bağlamda, sorunları olan
Hindistan ile nefes alma açısından yakınlaşmayı düşünen Çin, başbakan
Zhu Rongji’nin Delhi’yi 2002 yılında ziyaret etmesiyle daha dengeli ve
çevresiyle uyum içinde bir siyasal çizgi yönünde ilk adımı atmıştır.

3. Kuzey Kore’de Kim Yong-İl rejiminin Güney Kore ile olan


sorunlarının çözümünde diplomatik görüşmelerin yapılmasını destekleyen
Çin, Kuzey Kore’deki bu rejimin çökmesine izin vermeyecektir.

Kimilerine göre ABD'nin, Asya kıtasında Çin'le işbirliği yapmasının


gerekliliği her geçen gün daha da artıyor. Bu nedenle de Washington,
Çin'deki insan hakları ihlallerini ve Pekin'in Tayvan'a karşı savaş tehditlerine
karşı herhangi bir uluslararası yaptırım uygulanmasına çaba göstermeyerek,
sadece eleştirmekle yetiniyor. Özellikle jeo-stratejik güvenlik çıkarları söz
konusu olduğunda, Washington, Çin'i karşısına almaktansa, bu ülkeyle
işbirliği yapmayı tercih ediyor.470 Ancak bu tür yakınlaşmaların aslında hasmı
kontrol altında tutmaktan başka bir anlam taşımadığı açıktır.

Yine bir yaklaşıma göre; 2001 yılında Amerikan Kongresi’nin Çin’e


vermiş olduğu “en ayrıcalıklı ticaret ortağı” unvanını bir yıl daha uzatması,
Çin’in 2008 Olimpiyatlarını almasını engellememesi, 2001 yılı ikinci yarısında
Powell’in Çin ziyareti ve Bush yönetimince çok desteklenen Tayvan’a
sofistike silahlar vermekten kaçınılması da Çin’e verilen önemin

469 VELİEV, Cavid , “İkinci Kutup için İşbirliği”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 44, s.8-9.
470 SOLLİCH, Rainer , “ABD, Çin İle Asya'da İşbirliği Yapmali“, Deutsche Welle, 22 Mart 2005
göstergesidir.471 ABD “en ayrıcalıklı ticaret ortağı” Çinle yaptığı ticaretten
açık vermektedir ve bundan oldukça rahatsızdır. Olimpiyatların verilmesinin
de Çin’i dış politika gündemini yoğunlaştırmaktan başka bir verilen desteğin
bir açıklaması yoktur.

Çin gelecek beş sene içinde, dış politika davranışlarını kısıtlayacak bir
çok etkinliğe ev sahipliği yapacak. Elbette, bunların en önemlisi 2008
Olimpiyat Oyunları olacak. İkinci tarih ise, Çin’in Şanghay’da World Expo’ya
ev sahipliği yapacağı 2010 yılıdır.472

İki ülke dünyanın her coğrafyasında gerek enerji tedariki açısından


çıkar çatışmalarına girecektir. Sıcak çatışma beklenmemektedir ki;
Brezezinski de bu konudaki yaklaşımında; “Çinli liderlerin Birleşik Devletlerin
karşısına askeri bir meydan okumayla çıkmak gibi bir niyetleri yok; halen
ekonomik kalkınmaya ve bir büyük güç olarak kabul görmeye odaklanmış
durumdalar.473” demektedir.

Birleşik Devletler Çin’i çevrelemeye, sonunda da Asya’da hakimiyet


kurmaya gücü yetmeyecek hale gelene kadar zayıflatmaya çalışacak. Uzun
lafın kısası, Birleşik Devletler büyük ihtimalle Çin’e Soğuk Savaş sırasında
Sovyetler Birliği’ne davrandığı gibi davranacaktır.474

Yarış dünya ölçeğinden çıkarak uzay çalışmalarında da kendini


göstermektedir ki, bir not olarak bunu da eklemek yerinde olacaktır.

Çin, Ekim 2003’te ve 2005 yıllarında uzaya mekik göndererek bu


alanda teknolojiye sahip olduğunu kanıtlamış, uzay yarışını hızlandırmıştır.
İngiltere’deki Surrey Üniversitesi ile yürüttüğü teknolojik işbirliğine rağmen
henüz ABD’nin uydu sistemine zarar veremeyeceği ileri sürülse de Çin,
ABD’nin casus uydusuna karşı lazer silahına sahip olduğunu iddia

471 KÜLEBİ, Ali , “Çin’in Dünya Siyaseti ve ABD” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.12.
472 BRZEZİNSKİ, Zbigniew , “Savaşmayın, Para Kazanın”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.31.
473 BRZEZİNSKİ, Zbigniew , “Savaşmayın, ….” a.g.e., s.31.
474 MEARSHEİMER, John J. , “Bambi Olmaktansa Godzilla Olmak Yeğdir”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.32.
etmektedir. Çin’in AB ile yürüttüğü uzay çalışmaları ilerde ABD’nin bu
alandaki üstünlüğünü ortadan kaldırabilir.475

3.5.1. Çin-ABD İlişkileri Ekseninde Çin’in Afrika Stratejileri

Çin’in Afrika politikası, bölgesel istikrar sağlanması ya da insan


haklarının korunmasından çok, petrol nakliyatının güvenliğinin sağlanmasına
yöneliktir.476

Petrol üretimi alanında yeni rezervler sunan Afrika Kıtası Çin için
giderek cazip hale geliyor. Yalnız petrol değil, bakır, altın, mangan ve platin
gibi ham madde kaynaklarının hızla gelişen sanayisi için vazgeçilmez bir
kaynak olacağını yıllar önce kavrayan Çin, bu gün özellikle eski Avrupa
sömürgelerinde, ABD ile kıyasla bir rekabet içinde.477 Afrika bu kaynaklara
sahip ve bunların kullanılır hale getirilmesi için yatırıma ihtiyacı var. Sadece
bu hafta içinde, Çin'in devlet denetimindeki en büyük petrol şirketlerinden
biri, Nijerya sahili açıklarındaki Akpo petrol ve doğal gaz yataklarına iki
milyar dolarlık yatırım yaptı. Ayrıca, Çin kısa bir süre önce Gabon, Cezayir,
Angola ve Mısır'daki petrol kaynaklarına da yöneldi. Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupa bütün bu gelişmelerin stratejik önemini biraz geç de
olsa kavramaya başlıyor. Çünkü Batı da, sadece Orta Doğu petrolüne bağlı
kalmamak için, değişik kaynak arayışına başlamış durumda.478

2003 yılında dışarıdan aldığı petrolün yüzde 25.2’sini Afrika’dan


sağlayan Çin, bugün bu oranı yüzde 28,7’lik düzeye çıkarmıştır. Bu petrol
bağımlılığı, Afrika ülkelerinin başka ülkelerden sağlayamadıkları savaş
uçakları, zırhlı araçlar, radar cihazları gibi askeri malzemeleri Çin’in hiç kaygı
duymadan bu ülkelere satmasını sağlıyor, Zimbabve bunlardan biri Sudan’da

475 KÜLEBİ, Ali , “ABD – Çin İlişkileri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:78, s.12.
476 VON HEIN, Matthias, Deutsche Welle –Makale, “G-8'lerin Çinli Davetlisi”, 8 TEMMUZ 2005.
477 KÜLEBİ, Ali, “Çin – AB ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:74, s.14.
478 BBC Turkish – Haber, 24 Kasım 2005.
ise çok büyük beklentileri olan Çin, geçmişte Batı Darfur’dan askeri güç
kullanarak milyonlarca kişiyi sürdüren ve bir kısmını öldürten Sudan’a büyük
yatırımlar yapmakta. Bunların arasında petrol nakil ve dolum tesisleri de
bulunuyor ve Çin, Sudan petrolünün yarısını satın almakta. Yine 2004 yılında
Libya ile 10 milyon varil ve Angola’dan çıkardığı petrolün yüzde 25’ini alma
karşılığında 2 milyar dolar kredi anlaşmaları yapmıştır.479

Sudan ve Angola’dan petrol, Zambiya’dan bakır, Gabon’dan mangan,


Kongo’dan kereste ithal eden Çin, bu ülkelerle olan ilişkisini 2000 yılında
yürürlüğe giren Afrika-Çin İşbirliği Forumu çerçevesinde arttırdı. 10 milyar
dolar civarındaki Afrika-Çin ticaret hacmi, o zamandan bu yana iki misli arttı.
480
Afrika ile Çin arasındaki ticarette bir yıl içinde görülen yüzde 40'lık artış
büyük oranda petrol ticaretine dayanıyor. Batı şirketleri Afrika'da yatırım
yapmak konusunda tereddütlü davranırken, Çin Zambiya'nın bakır endüstrini
ele geçiriyor, Güney Afrika'da kömür ve altın kaynaklarına yatırım yapıyor,
Kenya'da cep telefonu, Zimbabwe’de tütün, Botsvana'da otelcilik sektörlerine
giriyor.481 Çin’in bu yatırım hevesi bölgeden petrol tedarik etmek isteyen
ülkeler ile ihracatçı Afrika ülkeleri arasında öne çıkmak arzusundan başka bir
şey değildir.

Çin, özellikle, iddialı inşaat işlerine girişmeye başladı. Tanzanya-Zambiya


arasındaki Tanzam Demiryolu Projesi bunlardan biriydi. Habeşistan,
Uganda, Tanzanya ve Zambiya ile geliştirilen askeri ilişkiler ve silah satışları
da Çin’in özellikle, coğrafi olarak kendine yakın gördüğü Doğu Afrika’daki
konumunu güçlendirdi. 2020’lerde enerji ihtiyacının yüzde 60’ını ithalat
yoluyla karşılayacak olan Çin bunu bu yolla garantiye alırken, akılcı bir Afrika
politikası ve imzaladığı 40 kadar ticaret anlaşmasıyla artık ABD ve
Fransa’nın ardından (İngiltere’nin önünde) Afrika’nın üçüncü ticaret ortağı
olmuştur. Çin, şu anda Dünya Bankası projelerine katılımı ile de Afrika
ülkeleri nezdinde giderek güçleniyor. Yine 674 Çin devlet işletmesi, Kara
Kıtada madencilik, bankacılık, kerestecilik ve haberleşme gibi sektörlerde

479 KÜLEBİ, Ali, “a.g.e.s.12


480 KÜLEBİ, Ali, “Çin – Afrika ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:74, s.14.
481 Anadolu Ajansı, “Çin Dışişleri Bakanı Li Zhaoxing, bir haftalık Afrika turuna çıkıyor”
faaliyetteler. Bir çok inşaat projesi Çin firmalarınca gerçekleştiriliyor.
Habeşistan’daki telefon haberleşmesi pazarı Çinli firmaların elinde. Nairobi
ve Mombasa arasındaki yol ve ilk Nijerya uydusu da Çin tarafından hayata
geçirilmiş durumda. Çin’in Kara Kıta’da egemen olduğu bir diğer konu da
silah pazarında artan gücü. 20. yüzyılın sonlarındaki Habeşistan ve Eritre
arasıdaki silahlı çatışmalarda 1 milyar dolar civarında bir silah satışı ile kârlı
çıkan Çin, şimdilerde, 2000’li yılların başında Sudan’daki askeri gücü
gönderdiği silahlar ve askeri teknolojisiyle desteklemesinin gölgesinde ve
suçlu durumda. Mao Zedong devrinde başlatılan Kültür Savaşını, Afrika
Kıtasındaki etkinliği arttırmak için de bir araç olarak kullanan Pekin, bu
çerçevede 10.000 kadar Afrikalı öğrenciyi Çin’de okutarak ileriye dönük
etkinliğini, geleceğin Afrikalı yöneticileri arasında garantiye almayı
planlamıştır.482

Ham petrol rezervleriyle stratejik enerji kaynaklarını elinde bulunduran


Afrika kıtası önümüzdeki dönem gündemde daha sıkça yer almaya
başlayacaktır. Angola’da 2004 yılının Ekim ayında Hindistan’ın Çin’le girdiği
enerji yarışı bu ikilinin son dönemdeki mücadelesine verilebilecek
örneklerden bir tanesidir. Hindistan’ın 2008-2009 yılları arasında günlük
ortalama 5 milyon ton ham petrol kazanımı elde etmesine imkan sağlayan
kontrat son anda Çin’in devreye girmesiyle iptal olmuştur. Angola’nın devlet
şirketi Sonangol’un haklarını kullanarak iptal ettiği teklifin arkasında Çin’in
Angola devletine 2 milyar dolarlık bir proje yardımının olduğu
483
belirtilmektedir.

Çin’in, Sudan ile petrol arama anlaşmasına vardığında birden bire etnik
kavga başladı Sudan'da. Sudan'ı Amerikalılar ikiye böldü.484 Çin nüfuz alanı
kazanmaya çalıştıkça dünyanın bu bölgesinde de ABD girişleri kapamaya
çalışmaktadır. Çin’de ABD’nin karıştığı/karıştırdığı bölgelerde karşı hamle
olarak BM masasına konuyu taşımaktadır.BM çatısı altında müdahil
olmaktadır.

482 KÜLEBİ, Ali, “Çin Afrika ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:74, s.15
483 Dünya Gündemi Gazetesinden 24-31 Temmuz 2005 Pazar.
484 AKBAŞ, Tutkun, “Üçüncü Dünya Savaşı ABD – Çin Arasında”, Tempo Dergisi, 8 Nisan 2005.
BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan Çin’in, Güney Afrika, Mısır ve
Nijerya’yı hemen her durumda resmen desteklemesi, Liberya’dan, Kongo
Demokratik Cumhuriyeti’ne kadar barış gücü gerektiren her durumda etkin
olarak rol alması ve Kara Kıta’da halen mevcut 1500 kadar mavi bereli barış
gücü askeriyle de kendini göstermesi siyasal etkinlik uzantılarının
belirtileridir. Çin’in Afrika’ya bu denli ağırlık vermesinin bir diğer muhtemel
nedeni de, gelecekte Tayvan ile olası bir çatışmaya girecek olan Çin’in,
petrol temin kaynaklarının Ortadoğu ile ilgili kısmının, artık bölgeye ciddi
şekilde yerleşmiş olan ABD tarafından kesilebileceği olasılığı. Çin’in,
ABD’nin dünya egemenliğine yönelik gücünün, yeni ülkelerle koalisyonlar
kurarak azaltılmasını amaçlıyor olma ihtimali de Afrika’ya gösterdiği ilginin
nedenleri arasında sayılabilecektir.485

Çin’in tarih boyunca Araplara yakınlık gösterdiğinin farkında olan Sudan


ve Suriye gibi Arap ülkeleri ABD’nin kıskacından kurtulmanın yolunu Çin’le
yakın ilişkiler kurmakta bulmuşlardır. Ayrıca, Amerikan baskısı altında olan
bazı Arap ülkeleri, bölgedeki gelişmeleri kontrol altına almak amacıyla
ülkelerinin siyasi ve ekonomik gelişmeleri ve peyder pey uyguladıkları
reformlar hakkında da, Çin’in derin siyasi deneyiminden faydalanmaktadırlar.
Aynı zamanda, Akdeniz Havzasında yer alan Arap ülkeleri ile Avrupa Birliği
(AB) ülkeleri arasındaki işbirliğinin olası bir çıkmaza girmesi halinde Çin ile
işbirliğinin AB’ye alternatif olacağı düşünülmektedir.486

Son 10 yıl içerisinde Sudan, Çin’in en önemli stratejik ortağı konumuna


gelmiştir. Çünkü, Sudan petrolünün üretimini kontrol altında tutan şirketler
topluluğunun (konsorsiyum) yarısını Çin şirketlerinin oluşturmakta olduğu ve
Sudan’ın hafif ve ağır silah sanayilerinin de Çin tarafından kurulduğu
bilinmektedir. Bu bakış açısıyla, 31 Temmuz 2004 tarihinde ABD baskısıyla
BM Güvenlik Konseyi’nde Darfur olaylarından dolayı Sudan’a yaptırım
uygulanmasına, Rusya’nın yanı sıra Çin’de karşı çıkmıştır. Çin, Darfur
meselesini de “müdahale” için bahane olarak kullanacak olan ABD’ye engel
485 KÜLEBİ, Ali, “Çin Afrika ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:74, s.14.
486 GÖKÇORA, Aslı, “ABD İLE Çin Arasındaki Stratejik Sorun: Tayvan” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.10.
olmaya devam edecektir. Dolayısıyla, Çin’in bugünkü gücü ve Ortadoğu’ya
uyanan ilgisi önümüzdeki günlerde Çin-ABD mücadelesini doğuracaktır ve
Ortadoğu’da ABD’nin başını ağrıtacaktır.487

3.5.2. Çin-ABD İlişkileri Ekseninde Çin’in Latin Amerika Stratejileri

Çin bugün sadece Orta Asya ve Basra Körfezi’ne değil, Afrika ve Latin
Amerika’ya da düzenli olarak ticaret heyetleri gönderiyor. Ayrıca, dünya
sahnesine büyük güç olarak gelişini haber verircesine, Birleşmiş Milletler,
Dünya Ticaret Örgütü ve diğer uluslar arası yapılarda da çok daha güçlü bir
oyuncu haline geldi.488

Çin, Asya dışında en büyük arz kaynağı olarak Latin Amerika’yı kabul
etmektedir. Çin Milli İstatistik Ofisi verilerine göre, 2003 yılında Asya kıtası
dışında Çin dış yatırımlarının yüzde 77’si Latin Amerika’ya yönelmiştir. Çin,
Venezüella ve Brezilya gibi mal temin eden pek çok bölge hükümetiyle 2004
yılında imzaladığı ortak petrol arama ve rafineri inşa anlaşmalarıyla işbirliğini
geliştirmektedir. Üst düzeydeki ziyaretlerin sıklığı ve milyar dolarlık ekonomik
ve ticari işbirliğiyle birlikte, Çin ile Latin Amerika arasındaki bağlar “tarihinin
en iyi zamanları”nı yaşıyor. Zira, Çin’in ham petrol ithalatı 2004 yılında yüzde
40 oranında artış göstermiş, 2025 yılına yönelik tahminlerde –bugünkü
trendlerin devamı durumunda-günde yaklaşık 9,4 milyor varil petrol ithal
edileceği düşünülmektedir. Bu bağlamda, dünya petrol üretiminin yaklaşık
yüzde 5,5’ini sağlayan Latin Amerika, Çin’in büyük küresel stratejisinin bir
parçası olarak görmezlikten gelinmeyecek yararlar sağlamaktadır. Asya-
Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesi sırasında çeşitli alanlarda tam 39,
sadece Şili, Arjantin ve Brezilya’nın her biriyle ise 30’ar milyar dolarlık yeni
işbirliği anlaşmaları imzalanmıştır. Çin’in Latin Amerika’yla olan toplam
ticareti 2001-2003 yılları arasında ikiye katlanarak 1206 milyar dolardan 26,8

487 KÜLEBİ, Ali , “Çin’in Dünya Siyaseti ve ABD” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.12.
488 Tellis, “Ashley J. , Büyük Satranç Tahtası”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.38.
milyar dolara çıkmıştır. 2004 yılının ilk yarısında ise ticaret yaklaşık yüzde
54,5 oranına fırlamıştır. Çin’in ana amacı, kendisi için kritik önemde olan
endüstrilerin tüm arz zincirini güvence altına almaktır.489

Orta ve Güney Amerika bölgeleri de petrol açısından ihmal edilemez bir


zenginliğe sahiptir. Tablo 2’de sunulan bilgiler incelendiğinde, 2001 yılında
ABD’nin bu bölgeden 126,3 milyon ton petrol ithal ettiği ve yıllık tüketiminin
% 14,1’ini karşıladığı görülmektedir. Bölgede, Venezuela’da 11,2 milyar ton
olmak üzere, toplam 13,7 milyar ton kesin rezerv vardır. Amerika kıt’asının
tümü birlikte değerlendirildiğinde kesin petrol rezervleri 22,1 milyar ton
düzeyindedir ve bu rezervler dünya rezervlerinin % 15,2’sini oluşturmaktadır.
490

Tablo.2: Amerika Kıt’asındaki Petrol Üretim, Tüketim ve Rezervleri


(milyon ton)

Kesin Ü ABD'nin
Bölgeler
Rezervler retim İthalâtı

1
Meksika 3.800 76, 70,8
6

489 GÖKÇORA, Aslı , “Çin’in Latin Amerika Atağı”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 61, s.9
490 İnceleme, “ABD’nin Petrol Politikaları”, Askerî Tarih Ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı, Stratejik Araştırma Ve Etüt Merkezi (SAREM), 5
KASIM 2002.
1
Kanada 800 29, 88,0
1

3
126,
Orta ve Güney Amerika 13.700 54,
3
0

1
285,
Toplam 22.000 .01
1
1,4

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, June 2002.

Çin Kuzey Amerika, Avrupa ve yoksul ülkelerin gözlerini diktikleri diğer


ihraç pazarlarının büyük bölümünü kontrolü altında tutuyor. Bu durumun
birçoklarının canını sıkacağı doğru. Ama bunun sebebi Çin’in aynı zamanda
gelişmekte olan dünyanın en iyi müşterilerinden biri haline gelmiş olmasıdır.
Çin’in 400 milyar doları bulan yıllık ithalatının yüzde 45’ini gelişmekte olan
ülkelerden yaparken bu ithalatta 2003 yılında 55 milyar dolarlık bir artış
yaşandı. Nitekim, Çin gelişmekte olan dünyayla ticaretinde açık veriyor.
Dünyanın dört bir yanında bu ürünlerden elde ettikleri gelirlere bağımlı olan
milyonlarca çiftçi için küresel fiyatlardaki patlama tam da doğru zamanda
gelerek fiyatlarda on yıllardır süren çöküşü tersine çevirdi. Latin Amerika
ülkeleri durumun farkına varıyorlar: Şili ve Çin bir serbest ticaret anlaşması
üzerinde çalışırken Meksika ve Brezilya da Çin’e yüksek düzeyli ticaret ve
yatırım heyetleri gönderiyorlar.491

Çin’in, ticaret ve yatırım dışında kıtada bölgesel barış gücündeki


katılımından gittikçe büyüyen askeri bağlarına kadar pek çok alanda
bölgeyle ilişkileri geliştirdiği görülmektedir. Çin, BM’nin Haiti’deki barış
gücünün bir parçası olarak 125 kişilik isyan önleyici polis ekibini bölgeye
göndermiştir. Çin Başkan Yardımcısı Zeng Quinghong’un son zamanlarda
gerçekleştirdiği Meksika, Peru, Venezüella, Trinidad-Tobago ve Jamaika
ziyaretleri, bahsi geçen ülkelerin üst düzey yetkililerinin “Tek Bir Çin”

491 KHRAS, Homi , “Herkesi Yukarı Çekmek”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.40.
politikasını destekleyici beyanlarıyla son bulmuştur. Çin Ulusal Halkçı
Kongresi çok uluslu Latin Amerika Parlamentosu’yla işbirliği anlaşması
imzalamış ve bu kurumda gözlemci unvanı kazanmıştır. Çin bölgedeki
stratejik değere sahip madenlere talip olup kendi imalat sanayine bir Pazar
bulurken, Batı yarımkürede yeni kolonici bir dinamiğin oluşmasına ve
dolayısıyla ABD’nin bölgedeki çıkarlarının tehdit altına girmesine yol
açacaktır. Çin’in Latin Amerika’daki varlığı ABD’nin göreli güç ve jeopolitik
pozisyonunun önemli ölçüde azalmasına neden olmaktadır. Söz konusu
durumun düzelmemesi halinde, kıtada ABD ile Çin arasında önüne
geçilemeyecek bir krizin oluşması ihtimali yüksektir.492

Bu kriz sürecini başlatabilecek veriler Venezuella da şimdiden


temellenmektedir. Çin’e göz kırpan Venezuella, ABD ilişkileri Hugo Chavez
iktidarı ile sıkıntılı bir döneme girmiştir.

Chavez, ABD’nin petrolünün yüzde 15’ini sağladığı Venezuella’yı istila


veya ablukaya alma teşebbüsü durumunda, bu petrolün de kesileceği ve
petrol fiyatlarının daha da yükseleceği tehdidinde bulunmuştu. Amerikan
aşırı muhafazakar kanadına mensup televizyon vaizi ve eski Başkan
adaylarından Pat Robertson’un Chavez’in493 öldürülmesini kastederek “Onu
saf dışı edecek gücümüz var ve bu yeteneğimizi kullanacak zaman gelmiştir”
şeklindeki konuşması, Amerikan yönetiminin yalanlamasına ve böyle bir
düşünceleri olmadığına dair açıklamalar yapmasına karşın bütün Latin
Amerika’da öfke uyandırmış ve Amerika’nın dünya politikasından Şili Devlet
Başkanı Salvador Allende’nin Amerikan destekli bir askeri darbe ile
öldürülmesinden bu yana ilk kez bir Latin Amerika lideri uluslar arası
camiada Bolivarcı494 yaklaşımla bu denli rüzgar estirip, bütün Güney

492 GÖKÇORA ,Aslı, a.g.e., s.10.


493 14 Kasım 1999’da, 1961’den beri yürürlükte olan Anayasa’yı halk oyuyla değiştirdi. Devletin petrol kaynaklarının hiçbir şekilde özelleştirilemeyeceği
esasa bağlanmış. Öğrenciliğinde ve sonraki yıllarda Chavez Milliyetçi-Sol doktrin olan Bolivarcılık doktrinini geliştir. Halen Petro-Dolarları halk kitlelerine
aktarmada, sağlık, eğitim, sosyal yardım porgramlarıyla özellikle şehirlerdeki fakirlere yönelik çalışmalarla başarılı gözüken Chavez, parasal gücünü
Küba’dan getirttiği 23.000 civarındaki doktor, öğretmen, spor öğretmeni ve sosyal yardım görevlisiyle hareket etmekte ve “yolsuzluk kapitalizmin
ürünüdür” 2ibi söylemlerle de halkını etkilemektedir. Kendini “yeniden doğmuş sosyalist” olarak itelendirip, geniş toprakları ve endüstri tesislerini
kamulaştırırken, bunun yanı sıra, devletin desteğiyle kırsal kesim ve şehirlerde on binlerce kooperatifi de kapitalizme karşı savaş adı altında kurdurtmuştur.
Ancak bunları gerçekleştirirken, sosyalist ekonominin eski ve yanlış deneyimlerinden de ders aldığı gözükmekte ve özel sektör üzerindeki vergileri
artırırken, bunların tamamen ortadan kaldırılması gerekmediğini dile getirmektedir.
494 Bolivarcılığın temel prensipleri: Ulusal bağımsızlık, Halkın, refarandum ve oylamalarla katılımcılığının sağlanması, Ekonomik yeterlilik ve bağımsızlık,
Halka hizmet ettiği, Petrol gelirlerinin adil şekilde dağılımı, Yolsuzluğa karşı mücadeledir.
Amerika’da hayran topluyor. Hala petrol gereksiniminin yüzde 15’ini
Venezuela’dan karşılayan ABD için Chavez ile ilişkiler, ileri ve radikal
noktalara taşınamayacak kadar hassas bir durum arz etmektedir. Şimdilik
petrol fiyatlarının artmasını bir şekilde göğüsleyebilmiş olan ABD ekonomisi
Chavez ile girişeceği bir bilek güreşinden yara alacağını biliyor. ABD’nin
kendi petrol gereksinimini karşılarken piyasaya yeni taleplerle giren Çin ve
Hindistan ile giriştiği rekabet ve dünya petrol arzındaki göreceli azalma,
Irak’ta süregelen ve İran’da başlayabilecek olası sorunlar ABD’i
Venezuela’ya karşı açık bir girişimde bulunmaktan şimdilik engellerken
Kumandan Chavez’in Güney Amerika ülkelerinde etkinliği artıyor.495

Doludizgin tahribat kapasitesi olan sosyo-ekonomik bir modelin


geçerliliğini manasız bir şekilde savunarak insan ırkını feda etmek ne uygun
ne de etiktir. Komplolar bir yana, güçlü medya şirketleri tarafından atılan
yalanlar ve imparatorluğun ve müttefiklerinin daimi tehdidi bir başkanın
suikasta uğramasına bile neden olabilir. Bir kişinin bir devlet başkanının
suikasta gitmesi için çağrıda bulunabileceği tek ülke Birleşik Devletlerdir.
Beyaz Saray’a yakınlığıyla bilinen ve Pat Robertson olarak tanınan bir
saygıdeğer şahsiyetin durumu böyleydi: Benim suikasta kurban gitmem için
çağrıda bulundu ve şimdi serbest bir kişi. Bu, uluslar arası terörizmdir.496

Arjantin’de 4-6 Kasım tarihlerinde yapılan ve 34 Amerika ülkesi liderinin


katıldığı zirvede, bir Amerikan Kıtası Serbest Ticaret Bölgesi (FTAA)
kurulması fikri, Venezuela’nın başı çektiği, Brezilya, Arjantin, Uruguay ve
Paraguay’dan oluşan blok tarafından ABD’nin ısrarlarına karşın
reddedilmiştir. Yine bunun ötesinde, parasal gücünün sağladığı rahatlıkla
kaynaklanan maddi, manevi desteklerle ve belki de Chavez rüzgarının da
etkisiyle, ideolojik dostları olan, Bolivaya’da Evo Morales, Meksika’da
Demokratik Devrim Partisi lideri Andres Manuel Lopez Obrador,
Nikarugua’da Sandnista lideri esik Bakan Daniel Ortega’nın ülkelerindeki
seçimlerde ABD’nin arzularına ters düşecek bir şekilde başa geçmeleri de

495 KÜLEBİ, Ali , “Hugo Chavez”, Cavid VELİEV, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 73,s. 8-9.
496 KÜLEBİ, Ali “a.g.e. s. 8-9.
söz konusu.497 Görece sosyalist bir sistemle yönetilmekte olan Çin de yeni
ikötidar sahiplerine takdir edilmelidir ki ABD’den daha yakın olacaktır.

Çin’in bakış açısından, kendisi Asya’yı hakimiyeti altına alırken Brezilya,


Arjantin ve Meksika’nın birer büyük güç haline gelerek Birleşik Devletler’i tüm
dikkatini kendi bölgesine yoğunlaşmaya zorlamaları ideal bir durumdur.
Bugün Birleşik Devletler’in sahip olduğu en büyük avantaj ise, halen Batı
Yarıküre’de varlığını yada güvenlik çıkarlarını tehdit edebilecek hiçbir
devletin bulunmamasıdır. Bu yüzden Birleşik Devletler istediği gibi dünyayı
dolaşıp diğerlerinin arka bahçelerinde sorun çıkarabiliyor. Asya’da
hegemonyasını kurmaya çalışan bir ülke ortaya çıkarken hiçbir iyi niyet
başlayacak olan yoğun güvenlik rekabetini dindiremez.498

Bütün bunlar, Orta ve Güney Amerika’yı Monroe Doktrini’nin ilkelerine


uygun olarak ABD’nin arka bahçesi olarak gören küresel gücü, ABD’yi her
halde epey rahatsız edecek ve kızdıracak gelişmeler.499 Bu bağlamda Çin’de
ABD’yi ciddi ölçüde petrole doyuran bir coğrafyada yaptığı atak ile
Amerika’nın arka bahçesinde kendisine yeni bir nüfuz alanı yaratıyor. Özetle
Çin’in enerji ihtiyacı ve buna bağlı olarak kurduğu ilişki biçimleri dünyada
Çin’i süper güç olmaya götürüyor demek yanlış olmayacaktır.

3.6. Çin – AB İlişkileri

1972-1989 arası Avrupa ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkiler, özellikle ticaret
alanında, hızla gelişmiş; bu durum iki tarafı, siyasi alanda da son derece
yakınlaştırmıştır. Ancak 1989’da Çin’de yaşanan Tiananmen Meydanı
katliamı, Çin’in bütün Batı dünyasıyla olan ilişkilerini gerginleştirmiş, bu
kapsamda Avrupa ülkeleri de, Çin’le ilişkilerini bir süreliğine dondurmuştur.
497 KÜLEBİ, Ali “a.g.e.s.8-9
498 MEARSHEİMER, John J. , “Birleşik Devletler’e Kapıyı Göstermek”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,s.34.
499 KÜLEBİ, Ali , “Hugo Chavez”, Cavid VELİEV, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 73,s. 8-9.
1989’da Çin’in Tian Anmen meydanında çok sayıda demokrasi yanlısı
öğrenciyi öldürmesinden beri, ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri (AB), Çin’e silah
ambargosu uygulamaktadır.500 Çin’deki insan hakları ihlallerini gerekçe
olarak gösteren ABD ve AB (AT), Çin’e karşı silah ambargosu uygulamaya
başlamıştır. Fakat aradaki güçlü ticari bağlar sebebiyle Çin’in, Avrupa
ülkeleriyle olan ekonomik ve diplomatik ilişkileri, kısa sürede normale
dönmüştür. Hatta 1990’ların ortalarında Avrupa ülkelerinin, Tayvan’a silah
satışını durdurmasıyla daha da ileri bir seviyeye çıkmıştır. Bu dönemden
itibaren de, iki taraf arasında devlet ve hükümet başkanları seviyesindeki
ziyaret trafiği, ilişki seviyesinin önemli bir göstergesi olmuştur.501

Çin ile AB arasında hızla gelişen ilişkiler her alanda kendini


göstermektedir. 2003 yılında yapılan “Altıncı AB-Çin Zirvesi”nde taraflar,
AB’nin çerçeve anlaşmalarından en önemlisi kabul edilen “Stratejik Ortaklık
Anlaşması”nı imzalamışlardır. İki taraf arasında yoğunlaşan ilişkilerin önemli
bir göstergesi de ticaret alanındaki gelişmelerdir. 2003 yılında 125 milyar
Dolar olan karşılıklı ticaret hacmi, 2004 yılında 180 milyar Dolar seviyesine
ulaşmıştır. Böylece AB, Japonya’yı geride bırakarak, Çin’in en büyük ticaret
ortağı haline gelmiştir. Çin ise, AB’nin, ABD’den sonraki en büyük ticaret
ortağıdır.502 AB’nin en büyük ticaret ortağı olan Çin ile ticaret hacmi geçen yıl
170 milyar doları aşmıştır. (2003’e kıyasla yüzde 30’dan fazla artış) AB
yabancı yatırım bakımından Çin’de dördüncü sıradadır. Toplam yabancı
yatırımlar içinde payı 30 milyar dolar civarındadır. AB bu sayede, ABD (96.3
milyar dolar) ve Japonya’yı (86.5 milyar dolar) geride bırakmıştır.503 Çin-
Fransa ticaret hacmi 2003’te ilk defa 13,39 milyar dolar gibi yüksek bir rakam
olmuş önceki yıla göre yüzde 60,9 artış göstermiştir. Fransa bugün Almanya,
İngiltere ve Hollanda’dan sonra AB içinde Çin’in dördüncü ticaret ortağı
haline gelmiştir. Çin-Almanya 2003 ticaret hacmi 41,88 milyar dolara, Ocak-
Ekim 2004 rakamlarına göre ise ikili ticaret hacmi 43,64 milyar dolara

500 EKREM, Dr. Nuraniye Hidayet, “Çin’e Yönelik Silah Ambargosunun Kaldırılması ve Uluslar arası Dengeler”, Stratejik Analiz, Mart 2005,sayı:59,s.83.
501 “AB-Çin Yakınlaşması, ABD’yi Kızdırıyor”, Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi – Makale, 2 Nisan 2005.
502 Bkz. Tablo 3.
503 KÜLEBİ, Ali, “Çin – AB Politikası”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:78, s.12.
yükselmiştir. 2005 yılında bu rakamın 50 milyar doları bulacağı
504
öngörülmüştür.

Çin pazarını kazanmak için birbirleriyle yarışan Avrupa ülkelerinin


rekabetini çıkarları doğrultusunda kullanmayı iyi bilen Pekin Yönetimi,
ABD’ye karşı denge oluşturabilmek için AB ile olan ilişkilerini geliştirmektedir.
Çin Devlet Başkanı Hu Jintao, 8-15 Kasım 2005 tarihlerinde yaptığı üçüncü
AB ülkeleri ziyaretinde İngiltere, Almanya ve İspanya’ya505 resmi ziyaret
gerçekleştirdi. Medya’ya yansımasa da Çin’in en çok ilgilendiği konu silah
ambargosu506 olurken, Çin ile güç AB ülkesi liderinin gündemini ikili ticaret,
iklim değişimi, uluslararası güvenlik, göç ve yoksulluğun giderilmesi konuları
oluşturdu.507

Çin’in AB politikalarını şu şekilde ifade etmek mümkündür:

• Karşılıklı güveni artırmak, ortak noktalarda yoğunlaşmak ve farklı


noktaları daha sonraki döneme bırakmak, siyasi ilişkiyi geliştirmek ve
dünyanın barış ve istikrarını korumak.

• Karşılıklı çıkarları korumak, eşit koşullarda müzakere yapmak, ekonomi-


ticaret ilişkisini derinleştirmek,

• Karşılıklı tecrübeleri paylaşmak ve refaha kavuşmak, birbirlerinin


eksikliklerini tamamlamak ve kültürel ilişkileri geliştirmek,

• BM’nin fonksiyonunu artırmak, uluslararası terörizme karşı savaşmak,


yoksulluk ile mücadele etmek ve çevreyi korumaktır.508

504 EKREM, Dr. Nuraniye Hidayet, “Çin’e Yönelik Silah Ambargosunun Kaldırılması ve Uluslar arası Dengeler”, Stratejik Analiz, Mart 2005,sayı:59,s.86.
505 14 Kasım 2005’te, Hu Jintao’nun İspanya ziyaretinde iki ülke arasında kapsamlı stratejik ortaklık ilişkileri kuruldu.
506 Hu Jintao’nun en önemli beklentisi AB’nin 1989 yılında Çin’e koyduğu silah ambargosunun kaldırılmasıydı. Ancak başından beri ABD, böyle bir adım
atılırsa Avrupa ile savunma işbirliğini sınırlayacağı tehdidinde bulunarak, AB ülkelerinin silah ambargosunu kaldırmalarını engellemektedir. Aralık 2004
tarihinde, AB dönem başkanı Hollanda’nın başkenti Lahey’de düzenlenen VII. Çin-AB Liderler Toplantısı’nda önemli bir gündem maddesi olarak Çin’e
yönelik silah ambargosu sorunu gündeme gelmişti. Ancak, iki taraf nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve silahsızlanma gibi sorunlar üzerinde ortak
bildiri yayınlayarak ikili işbirliği ile ilgili bir dizi belge imzalamıştır.
507 KÜLEBİ, Ali, “Çin – AB Politikası ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:78, s.12.
508 KÜLEBİ, Ali, a.g.e., s.13.
AB ise, ABD'nin dünyada tek süper güç olmasını istemiyor ve belli bir
güç dengesi olmasını tercih ediyor. Dolayısıyla, Moskova Avrupalıları şu
konuda ikna etmeli: Avrupa Çin'e karşı tutum alırsa, dünya "ABD" ve "Çin"
olmak üzere iki kutba bölünür ve Çin kutbu Batı'yla dost olmaz. Eğer Çin,
Rusya ve Avrupa ile işbirliği yaparak gelişirse, o zaman dünya iki keskin
kutba bölünmez.509 Avrupa bu varsayım üzerinden hareket etmektedir.
ABD’yi dengelemek ve Çin pazarından önemli ölçüde pay elde etmek
istemektedir. Ek olarak Çin’i dünya ekonomisi ile entegre etmek istemektedir
ki, bu ilişkilerin en önemli noktasıdır. Entegrasyonun sağlanması Çin
kaynaklı riskin kontrol edilebilmesi anlamını taşımaktadır. Dünya ile entegre
olmamış bir Çin, AB ve dünya ekonomisini sarsacak ölçüde büyük etki
yapacaktır.

Son dönem AB-Çin ilişkilerini besleyen en önemli konu uluslar arası


toplumun Çin’e uyguladığı silah ambargosunun kaldırılması hususudur. 8-9
Aralık 2004 tarihlerinde Hollanda’nın Lahey şehrinde Yedinci AB-Çin Zirvesi
gerçekleştirilmiştir. AB-Çin Zirvesi’nde görüşülen en önemli gündem
maddesini, uzun bir süredir tartışılan, AB’nin, Çin’e olan silah ambargosunu
kaldırması konusu teşkil etmiştir. Bir süredir özellikle Almanya ve Fransa,
AB’nin 1989’dan beri uygulamakta olduğu silah ambargosunun kaldırılması
için lobi faaliyeti yürütmekteydi. Ekim ayında Fransa Devlet Başkanı
Chirac’ın, Aralık ayı başında ise Almanya Başbakanı Schröder’in yaptığı Çin
ziyaretlerinde de bu konu ön planda olmuştu. Ancak bu teklif AB Dışişleri
Bakanları tarafından 11 Ekim’de, Alman Parlamentosu tarafından 28
Ekim’de ve AB Parlamentosu tarafından 17 Kasım’da, Çin’in insan hakları
durumu göz önünde bulundurularak, reddedilmişti.510

Pekin, Fransa ve Almanya’nın Çin pazarına olan yoğun isteklerini


karşılamak için ince bir denge politikası izlemektedir. Çin her iki ülkeyi kendi
pazarı için yarışan birer rakip haline sokarak Çin’in AB’deki siyasi ve
ekonomik çıkarlarını sağlamaktadır. Çin ve bazı AB ülkeleri karşılıklı çıkar

509 Uluslararası İnsani-Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Viyaçeslav IGRUNOV, “Moskova , Delhi, Pekin Üçgeninde Neler Oluyor”, İzvestia
Gazetesi, 28 Eylül 2005.
510 “AB-Çin Yakınlaşması, ABD’yi Kızdırıyor”, Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi – Makale, 2 Nisan 2005.
elde edebilmek için çabalamaktadır. Bu çıkarları sağlayabilmek için, başta
Fransa ve Almanya olmak üzere bazı AB ülkeleri, temel değerleri olan insan
haklarını dahi geri plana atabilmektedir. Çin-AB ilişkileri Avrasya ve Asya-
Pasifik bölgelerinin dengelerini değiştirebilir ve ABD’nin küresel politikasını
zor duruma sokabilir. Silah ambargosunun kaldırılması konusunda Çin’e en
çok destek veren ülke olan Fransa; ABD ve Rusya’dan sonra dünyanın
üçüncü büyük silah ihracatçısıdır. Ambargo kaldırıldığı taktirde, Fransa ve
Almanya gibi ülkeler Çin’e silah satarak büyük ekonomik çıkarlar
sağlayabileceklerdir. Çin’ de Fransa’dan Mirage savaş uçağı ve
Almanya’dan denizaltı gibi ileri teknoloji silahları elde etmekle kendi askeri
modernizasyonunu hızlandırabilecektir. Bu silahlara sahip olan Çin,
Tayvan’ın havada ve denizde gücünü kırabilir, silah alımında Rusya’ya
bağımlılığını ortadan kaldırabilir ve Japonya, Hindistan ve Tayvan ile silah
yarışını hızlandırabilir.511

Birlik içinde Fransa ve Almanya liderleri, ambargonun kaldırılması


çağrılarına önderlik ediyor. Sosyal Demokrat Başbakan Gerhard Schröder,
Avrupa Birliği'nin bu ülkeye yönelik silah ambargosunu kaldırmaya yönelik
çalışmalarını desteklediğini söyledi. Schröder, bugün parlamentoda yaptığı
konuşmada, ambargonun 'feda edilebileceğini' belirtti. Gerhard Schröder,
ambargonun kaldırılmasının Avrupa'nın Çin üzerindeki etkisini önemli oranda
artıracağını vurguladı.

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder bugün Federal Meclis’te yaptığı


konuşmada, Çin Halk Cumhuriyeti’ne 1989 yılından beri uygulanan silah
ambargosunun kaldırılması gerektiğini savunarak “Ambargonun kaldırılması,
Çin’e silah satışını artırmayı amaçlamıyor. Bunu tekrar vurgulamak isterim.
Bu, Çin siyasetimizin bir parçasıdır ve tavrımızı korumakta ısrarlıyız“ diye
konuştu. Almanya Başbakanı Schröder, Almanya’nın Çin’e silah satabilecek
konumda olmadığını da kaydederek şunları söyledi:512 “Sorun, Almanya ve
Avrupa Birliği olarak Çin ile orta ve uzun vadede nasıl bir ilişki kurmak
istediğimiz noktasında düğümleniyor. Çin gibi önemli ve büyük bir ülkenin

511 EKREM, Dr. Nuraniye Hidayet, “Çin’e Yönelik Silah Ambargosunun Kaldırılması ve Uluslar arası Dengeler”, Stratejik Analiz, Mart 2005,sayı:59,s.87.
512 Deutsche Welle – Haber, “Çin AB Ülkelerini İkiye Böldü“ 15 Nisan 2005.
barışçı ve demokratik bir ortama sahip olmasını biz de desteklemeliyiz. Hızla
gelişen Çin’in uluslararası anlamda işbirlikçi bir yapıya kavuşabilmesi için
gayret gösterilmelidir. Silah ambargosu konusuna da biz bu bakış açısıyla
yaklaşıyoruz.“

Fakat Almanya Dışişleri Bakanı ve Yeşiller Partisi lideri Joschka Fischer,


Çin'in insan hakları sicili hakkında kaygıları olduğunu söyledi. Joschka
Fischer Çin yönetiminin, ambargonun kalkması konusunda Avrupa Birliği'nin
desteğini kazanması için, insan haklarına yönelik uluslararası anlaşmaları
onaylaması gerektiğini belirtti.513 Fisher’in bu yaklaşımına rağmen Çin ile AB
arasında ambargo tartışmalarında AB’nin aldığı tutumdan ötürü bir
yakınlaşmadan söz etmek mümkündür.

AB ile Çin arasındaki bu yakınlaşma, Uzak Doğu’daki uzun vadeli


çıkarları açısından Çin’i kendisine en büyük tehdit olarak gören ABD’yi son
derecede rahatsız etmiştir. 2004 yılı sonlarından itibaren çeşitli düzeylerde
ABD’li yetkililer, “Çin’e silah ambargosunun kaldırılmasının büyük bir hata
olacağı, Çin’in insan hakları sicili açısından böyle bir gelişmenin mümkün
olamayacağı, bu türden bir adımın Asya-Pasifik’teki askeri dengeleri alt üst
edeceği, Tayvan sorununu daha riskli bir hale getireceği ve ambargonun
kaldırılması halinde ABD-AB ilişkilerinin gerginleşeceği” şeklinde
açıklamalarda bulunmuşlar ve AB’ye örtülü tehditler yöneltmişlerdir.514

AB, silah ambargosunun kaldırılmasının, AB-Çin siyasi ilişkileri açısından


yalnızca sembolik bir değer taşıdığını da ifade etse, Çin’in, çok ihtiyaç
duyduğu fiber optik, kızılötesi, sonar, radar tarayıcısı gibi üst düzey askeri
elektronik araçlarını Avrupa ülkelerinden temin edebilmesinin yolu da bu
şekilde açılmış olacaktır. Ayrıca Çin, AB’nin Galileo programına da ortak
olarak, uydudan konum tespiti teknolojisi alanında da ciddi atılımlar
sağlayabilecektir. Böylece ABD’nin Pasifik’teki askeri gücü büyük bir tehdit
altına girebilecektir.515

513 Reuters – Haber, “Alman Hükümetinin Çin Çıkmazı”, 21 Nisan 2005.


514 “AB-Çin Yakınlaşması, ABD’yi Kızdırıyor”, Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi – Makale, 2 Nisan 2005.
515 “AB-Çin Yakınlaşması, a.g.e.
Bu çalışma yapılırken henüz silah ambargosu kaldırılmamıştı. Ancak
hemen söylemek gerekir ki, AB Çin silah pazarını kaybetmek
istememektedir. Enerji tüketiminde dışa bağımlı ve uluslar arası alanda
ekonomisi ile varolan AB, Çin ile ilişkilerini geliştirmek istemektedir ve bunu
ABD’ye rağmen yapmayı sürdürecektir. ABD-Çin şeklinde oluşacak bir
kutuplaşmada AB ya şimdiye kadar olduğu gibi ABD’nin yanında yer alacak
ya da bu dengenin sağduyusu rolünü üstlenecektir. Gelişmelerin nasıl
olacağını sezebilmek için öncelikle Almanya ve Fransa’nın çıkarlarının
ilerleyen dönemde ne yönde olacağını görmek yeterli olacaktır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

21.yüzyılın en büyük ekonomik kalkınmasını sağlayan ve küresel bir güç


olduğunu ispatlayan Çin kendi bölgesinde ŞİÖ ile ekonomik ve güvenlik
anlamında lider konuma gelmiştir.

ABD, NATO’nun genişleme sürecini bitirmiş Doğu Avrupa ve


Karadeniz’de hava alanları, üsler ve limanlar elde etmiştir. Orta Doğu ve
Orta Asya’da ki stratejik manevraları Çin’in bölgedeki etkinliğini azaltmaya
yöneliktir. Rusya ile İran arasında Gürcistan ve Azerbaycan’a , Çin-İran
arasına Irak’a, Çin-İran arasına da Afganistan’a yerleşecek bölgede
muhtemel bir Rusya-İran-Çin birleşmesi bloğunu engellemeye çalışmaktadır.

Çin’in en büyük problemi enerjidir. Çin ABD’nin kontrol ettiği ve etmediği


her yerden petrol almak için büyük bir mücadele vermektedir. ABD’nin
dünyanın genelindeki irili ufaklı 8000’in üzerinde üslerinin en temel görevi
artık enerji kaynaklarının kontrolüdür. Enerjiyi kontrol ettiği müddetçe de Çin’i
kontrol edeceklerdir.

Çin-Rusya ikilisi bir taraftan Orta Asya’ya ABD’yi sokmamakta direnirken,


Rusya’da yanı başında Çin’in süper güç olmasını istememektedir. Ancak
şimdilik Rusya, Çin’le beraber hareket edecektir. Çünkü Rusya’nın Orta
Asya, Orta Doğu ve Kafkaslardaki ABD varlığını ancak Çin’le
dengeleyeceklerdir.

Çin-Rus ekseni artık yeni bir güç merkezi olarak dünya politikasında
kendisini hissettirmeye başlamıştır. Kimilerine göre, bu eksen Çinlilerin yeni
bir Çin Seddi olarak yorumlamaktadır. Bu yeni “Doğu Bloku’nun” ilk gövde
gösterisi, uluslararası sistemin tek kutuplu yapısının varlığını sürdürmekte
giderek zorlanacağını göstermektedir.516

ŞİÖ, 10 üye ile daha dinamik olarak etkinliğini artırmıştır. Bu 10 üyeden


Çin, Rusya, Pakistan, Hindistan ve İran nükleer silahlara sahiptir. ŞİÖ,
37,306 milyon kilometre karelik bir yüzölçümü, 2,583 milyara varan bir
nüfusu ile, yani dünya nüfusunun üçte biri kontrolü altındadır. Tüm ŞİÖ
üyelerinin toplam asker sayısı ise, 6.100 milyon kişidir. Aynı zamanda,
örgütün iki üyesi Rusya ve Çin, BM Güvenlik Konseyi Daimi üyesidir. Bu
verilerden görüleceği üzere, yeni üyelerle birlikte ŞİÖ, inanılmaz bir
caydırıcılık gücüne ulaşmıştır. Şu an için, nükleer güç bakımından en güçlü
blok haline gelmiştir. Bu, belki de, ABD’nin Soğuk Savaş döneminde bile
karşılaşmadığı bir nükleer blok haline gelmiştir. ABD için diğer bir husus da,
GOP’un ŞİÖ’ye rağmen Avrasya coğrafyasında tesis edilemeyeceğidir.517
Beyaz Rusya’nın da yakında ŞİÖ’de gözlemci üye statüsünü alması
bekleniyor. Batı tarafından izole edilen Beyaz Rusya’nın ŞİÖ’ye üyeliği ülke
için hayati önem taşıyor.518

516 KÜLEBİ, Ali, “ŞİÖ ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:62, s.15.


517 KÜLEBİ, Ali, “Rakamlarla ŞİÖ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:55, s.17.
518 KAMALOV, İlyas “Şangay Ekseni, NATO’yu Dengelyebilir mi?”, Stratejik Analiz, Ocak 2006,sayı:69,s.13.
Rusya ve Çin, Şanghay İşbirliği Örgütü’nde, Hindistan, Pakistan, İran ve
Moğolistan’a gözlemci statüsü tanıdı. Böylece nükleer güç sahibi ülkelerden
dördü ve dünya nüfusunun yaklaşık yarısı bu örgüt içinde bir araya gelmiş
oldu. Bazı gözlemciler bu durumun Amerika’yı kaygılandırması gerektiğini
belirtiyor. Amerikan Dış Politika Konseyi’nden Ilan Berman, Çin ile Rusya
arasındaki ilişkilerde sık sık gerginlik yaşandığını ve bu gerginliklerin yeniden
su yüzüne çıkmasının kaçınılmaz olduğunu savunuyor:519 Berman’ın bu
konuşması tespitten çok temenni niteliği taşıyor.

Ancak Berman’ın şu sözleri Çin’in gerçekten önemsemesi gereken


ifadeleri içeriyor:’’Bir kere Çin hızlı bir ekonomik büyüme içinde ve bu
büyümeyi desteklemek için yabancı enerji kaynaklarına ihtiyacı var. Bu
kaynakların çoğu da Pekin’in kuzeyinde yatıyor. Çin’in Orta Asya ve
Kafkaslara daha çok ilgi duymasının sebebi bu... Rusya gibi Çin de bu
bölgelerde saygınlık kazanmak, siyasi nüfuz sahibi olmak ve buralardaki yeni
enerji kaynaklarından yararlanmak istiyor. Rusya’yla arasındaki ilişki uzun
dönemde işbirliğinden çıkıp çekişmeye dönüşecektir. Bence bu kaçınılmaz
bir durum... Bazı gözlemciler, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün temelinde bir
olumsuz stratejik hedefin yattığını, bunun da Amerikan ve Batı nüfuzuna
karşı koymak olduğunu’’ söylüyor. Dış Politika Konseyi’nden Ilan Berman,
Şanghay Örgütü içinde bir araya gelen ülkelerin çok farklı çıkarlar peşinde
olduklarını ve işbirliği için tehdit oluşturabilecek kadar güçlü ve uzun ömürlü
bir ittifak oluşturmalarının beklenemeyeceğini savunuyor.520

21. yüzyılda dünyadaki önemli aktörler Batı, İslam ve Çin olacak diye bir
tahmin var. Rusya'nın imparatorluk onuruna bakılmadan oyunun dışında
tutulması ilginçtir. ABD'nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nın (CIA) "2020
Programı"adı altında hazırlanan uzun vadeli stratejik tahminlere dayalı
raporunda, kuzey komşumuzun 2020 yıllarına doğru ekonomisi gelişmekte

519 Voice of America – Makale, “Rusya-Çin Yakınlaşması Kaygı Veriyor”, 13 Şubat 2006.
520 Voice of America – a.g.e.
olan ülkeler arasında yer alacağı, kendilerinin ileri sürdükleri gibi "ekonomik
süper güç" olamayacağı belirtilmektedir.521
Raporda, o dönemde Rusya için en önemli tehdidin, halihazırda olduğu
gibi organize suç ve terör olacağı belirtilmekte, bununla beraber sosyal ve
demografik meselelerin çözümlenemeyeceği ifade edilmektedir. CIA'nin
Rusya ile ilgili bundan önceki tahminlerini düşmanlarımız için dahi
istemezdik. O tahminlerde, eğer Rusya iç problemlerini çözemezse, sekiz
devlete bölünebilir denilmişti. CIA tahminlerinden şüphelenmek yersiz.
Teşkilat, savaş yıllarında Sovyet İmparatorluğu'nun (SSCB) hızla
silahlanmayı sürdüremeyerek çökeceğini 10 yıl önce tahmin etmişti. Bu
konuda önemli bir hususu belirtecek olursak; Rusya'nın ilk Devlet Başkanı
Boris Yeltsin'in, "imparatorluk olmak Rusya için sevinç değil, tarihi
kederdir..." sözlerini Kremlin'in düşünmemesi Rus demokratları üzüyor.522
Rus halkı tarihe II. Aleksandr’ın Alaska’yı ABD’ye satmasını, Lenin’in
Finlandiya’dan vazgeçmesini, Kruşçev’in Kırım’ı Ukrayna’ya vermesini
affetmemektedir. Bugün de Rusya’dan toprak talebinde bulunan ülkelerin
listesi kabarıktır. Finlandiya, Baltık Ülkeleri, Çin ve Japonya bunların
başlıcalarıdır. 2005 yılının başlarında Finlandiya’daki milliyetçi sivil toplum
örgütleri tarafından ülke çapında yapılan ankette Finlandiya halkı, “Bir
zamanlar Finlandiya’nın sınırları içinde yer alan Petersburg ilindeki Karelskiy
berzahının Rusya’dan geri istenmesine nasıl bakıyorsunuz?” sorusuna
olumlu yanıt vermiştir. Rusya’dan açıkça toprak talebinde bulunmayı göze
alamayan Finlandiya, böyle girişimlerde bulunan Letonya ve Estonya’yı
desteklemekten de kaçınmamaktadır.523

Problem gibi görünen noktalar bununla sınırlı değildir. Şunu da eklemek


gerekir ki; 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD ve Rusya arasında meydana
gelen yakınlaşma ŞİÖ’yü zayıflatan nedenlerden biridir. Rusya, ABD’ye
yaklaşarak Çin’i dengelemeye çalışmaktadır.524

521 ÖSTEMİRULI, Şadiyar , “Yarınlardan Neler Bekliyoruz., CIA Hakkımızda Ne Diyor.,Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü'ne Üye Olur Mu?” Jas Alaş
Gazetesi, 18 Ocak 2005.
522 ÖSTEMİRULI, Şadiyar a.g.e.
523 KAMALOV, İlyas “Rusya Federasyonu’nun Sınır Sorunları”, Stratejik Analiz, Ocak 2006,sayı:69,s.86.
524 YAZAR, Şengül , “Şanghay İş Birliği Örgütü ve Bölgeye Etkisi”, MGA 58’inci Dönem Müdavimi, İnceleme, TSK Intranet Portalı.
Bu arada Berman gibi düşünenlerin göz ardı etmemesi gereken bir şey
bulunmaktadır. “Amerika için tehdit oluşturabilecek kadar güçlü ve uzun
ömürlü” olan ŞİÖ değil –ki Örgüt çoktan ABD’yi rahatsız edecek kadar
ilerlemiştir. ABD’ye karşı kamuoyu oluşturmuş olmasını ve ABD’yi Asya
oyununda 11 Eylül’ün hemen sonrasına göre gözle görülür derece
etkisizleştirmesini göz önünde bulundurmakta yarar var- Çin’in ta kendisidir.
Çin ABD’nin karşısına durabilecek bir süper güç olma sürecini
tamamladığında ŞİÖ’ ye bugünkü kadar ihtiyacı kalmayacak ya da ŞİÖ’yü
farklı maksatlarla yaşatmaya devam edecektir.

Sonuç olarak Merkez-Çevre denklemi açısından, nüfus dinamiği


açısından ve ekonomik değerlere bakıldığında Rusya, Çin’in gerisinde
kalacak ve Çin ikinci kutup oluncaya kadar yedeğinde kalacaktır.

Dünya petrolünün şimdilik yüzde 7’sini kullanan Çin, bu miktarın hemen


tamamını ithalat yoluyla karşılamaktadır. Fert başına düşen milli gelirinin
yaklaşık 1.000 Amerikan Doları olduğu ve satın alma paritesine göre bu
miktarın 5.000 dolar civarına vardığı bilinen Çin halkının refah düzeyindeki
artışın zaman içinde otomotiv kullanımı tetiklemesi düşünülebilir. Gelecekte
artan petrol gereksinimi nedeniyle Çin’in de ABD gibi enerji kaynaklarına
ulaşma niyetiyle çevresine saldırması olasıdır. Bu durumda Çin’in stratejik
yayılma hedefinin bugün ABD’nin gözünü diktiği Orta Asya Türk
525
Cumhuriyetleri olacağı rahatlıkla söylenebilir.

Sosyalizmle iktisadî büyümeyi yakalayan ÇHC, üçüncü dünya ülkelerine


lider olma konumuna gelmiştir. Kuşkusuz, ÇHC, bu ülkeleri yeni tarz Sinik
alan içine almak istemektedir. Ne var ki, bunu doğrudan kendisinin
yapmasını değil, Şanghay yapılanması üzerinden gerçekleştirmeyi
düşünmektedir. Bu bağlamda ÇHC, orta vadede örgüt yapısında büyük
değişikliklere giderek, RF’ yi devre dışı bırakabilir ve onun yerine uzak çevre
kavramı bağlamında Lâtin Amerika, Afrika ve Orta Doğu ülkelerini üye

525 KÜLEBİ, Ali , “Çin ve ABD’nin Güç Denemeleri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 61, s.8.
edebilir. Bu tutuma sebep olarak RF’nin son dönemde ABD ve NATO yanlısı
bir siyaset izlemiş olması gösterilebilir.526

Gerçekleşebilecek bir Üçüncü Dünya Savaşı, ABD, Çin ve Rusya’nın


veya bunların ikisinin arasında oluşacak sürtüşmelerden çıkacaktır.
Rusya’nın Batlık ülkeleri ve Avrupa’nın kuzeyinden vazgeçmeyeceği, Çin’in
giderek artan nüfusu nedeniyle doğal kaynak eksikliğini Sibirya’dan
karşılamak isteyebileceği ve ABD’nin Tayvan sebebiyle Çin’le karşı karşıya
gelme ihtimali Türkiye’yi, bu söz konusu ülkeler böyle sorunlarla meşgulken
çevresinin, bölgesinin güvenliğini sağlamaya ve çıkarlarını korumaya
zorlayacaktır.527

ÇHC, ŞİÖ’ nün güvenlik kimliğini gelecekte daha da somutlaştırarak acil


müdahale gücü kurmak istemektedir. Bununla Şanghay yapılanmasının
giderek askerî bir kanadı da bünyesine katma niyetini taşıdığı ortaya
çıkmaktadır. ÇHC, bu güç ile bölgesel krizlere müdahale adı altında bölgesel
hegemonyasını tesis etmek istemekte; ancak RF bu plâna soğuk
bakmaktadır. Çünkü RF, güney kuşağındaki bu nükleer tehditten
çekinmektedir. RF, bu sebeple batıya yakınlaşmıştır. Örgütün geleceği de
aslında bu noktada düğümlenmektedir. 528

ŞİÖ çerçevesinde ekonomik gelişmenin koordinasyonu, Asya'nın tüm


ekonomisinin hızla büyümesine yardımcı olabilir. ŞİÖ ülkeleri arasında siyasi
tutumların uyumlu hale getirilmesi, dünyada, AB'nin uyumlu tutumu gibi
olumlu bir etki yapabilir.529
“Yeniden” iki kutuplu dünya çıkar mı? Sorusunun yanıtına evet diyenlerin
sayısı giderek artıyor. Sonrasıysa, iki ayrı sistemin değil, piyasanın bilinçli
yönetimi ile görece serbest yönetiminin yarışıp yarışmayacağı ve bu yarışı
kimin kazanacağı önem kazanacaktır.

526 ADIBELLİ, Barış , “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez– Çevre Denkleminde Tehdit Algılaması ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Sayı: 3, S.240.
527 KÜLEBİ ,Ali, “Beklenen Gelişmeler ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:62, s.23.
528 ADIBELLİ, Barış, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez– Çevre Denkleminde Tehdit Algılaması ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Sayı: 3, S.239.
529 Uluslararası İnsani-Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Viyaçeslav IGRUNOV, “Moskova , Delhi, Pekin Üçgeninde Neler Oluyor”, İzvestia
Gazetesi.
Tarihin ilk dönemlerinin ürünü olan Çin, geleceğin dünyasının öncüsü
durumuna gelebilmek için son derece akıllı bir yol izlemektedir. Avrupa ve
Amerika gibi bölgeleri yakından izleyerek günümüzde devam eden Batı
üstünlüğünün nereye kadar süreceğini ve hangi aşamada sona ereceğini iyi
hesap edip, bu doğrultuda davranmaktadır. Çin’in, dünyanın kıyısında
olmanın verdiği rahatlıkla ve jeopolitik konumundan gelen üstünlüğünü iyi
kullanarak 21. yüzyılı bir yükseliş dönemi olarak değerlendirdiği açıkça
görülmektedir. 19. yüzyılda afyon ile uyutulan Çin, 20. yüzyılda sosyalist
yapılanma ile uğraşarak kendi yolunu bulmaya çalıştı. Günümüzde ise artık
büyük bir üretici ve dev bir ekonomik güç olarak dünya pazarlarını
zorlamaktadır. Ekonomik güç ile siyasal gücün birleşmesiyle Çin önümüzdeki
dönemin önde gelen süper gücü olarak dünya tarihinde belirleyici bir konuma
gelecektir.530

Türkiye, gelecek 15-20 yıl içerisinde Orta Asya’da çok büyük gelişmelere
tanık olacaktır. Küresel bir güç olarak varlığını kabul ettirdiği bir çıkarlar
savaşında, Çin’in Orta Asya, Orta Doğu ve Karadeniz’in kesişim
noktasındaki Türkiye ile ilişkileri, bu bölgelerdeki çıkarları ile doğru orantılı
olacaktır. Çin, Türkiye için alternatifler doğurabileceği gibi çıkmazlar da
yaratabilir.

Türkiye halihazırda, İslam dünyası ve Avrupa için de yabancıdır. İki


medeniyet arasında boşluktadır. AB'ye üye olmak için, asırlardan beri
oturmuş yönetim şekli ve kültüründeki geleneksel farklılıklardan yüz çevirip,
Avrupa'nın koşullarını tamamen yerine getiriyorsa da yaşlı kıta, Türkiye'yi
Avrupa'nın tam bir üyesi olarak kabul etmeye niyetli görünmüyor. Bunun ilk
nedeni, dünyayı telaşlandıran New York ve Madrid'de meydana gelen büyük
terör eylemlerinden sonra, Avrupa'da İslam karşıtı görüşlerin artması ve
sayısı gün geçtikçe çoğalan Müslüman göçmenlerin Hıristiyan değerlere

530 ÇEÇEN, Anıl “Yirmi Birinci Yüzyılda Çin” Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15, s.14.
göre oluşmuş serbest ortama ayak uyduramayıp, Avrupa toplumunda tezat
oluşturmasıdır.531

Türkiye’nin hem dış güvenliğini, hem iç güvenliğini sağlamak açısından,


ABD ve AB’yi dengeleyebilecek Avrasya güçleriyle işbirliğine ihtiyacı
bulunmaktadır. ABD’ye karşı Avrasya ittifak arayışlarının yeni başladığı bu
dönemde, Avrasya seçeneği yeni bir kutba bağlanma anlamına değil, dış
politikada Batıya olan bağımlılıktan kurtulma, denge politikası izleme
anlamına gelmektedir.

Uzun vadede Rusya ve Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki çıkarları


çakıştığı halde, Avrasya üzerindeki ABD hegemonyası tehdidi, çıkar
uyuşmasını beraberinde getirmiştir. Bugünkü dönemde Türkiye ve Rusya,
başta Ortadoğu ve Orta Asya olmak üzere ABD’nin Avrasya coğrafyasında
yarattığı istikrarsızlıktan memnun değildir.

Türkiye’nin ŞİÖ gözlemci statüsünden bile kaçınması düşündürücüdür.


Halbuki söz konusu güçlerle birlikte Türkiye’nin de ŞİÖ’ de gözlemci olarak
yer alması, dış politikada denge arayışları içerisinde olan Türkiye için önemli
bir adımı olabilirdi.

Bir devletin çıkarlarını etkileyecek güce sahip olmak, bu devletle dengeli


ilişkilerin kurulmasına ön koşuludur. Bunun yanı sıra, dış politikada
vazgeçilmez ilkelerin belirlenmesi ve bunların tutarlı bir şekilde gözetilmesi
de önemlidir. “Kırmızı çizgilerden” vazgeçmek, bir ülkenin uluslar arası
gücünü azaltır ve sahip olduğu bu gücün sorgulanmasına yol açar. Bize
göre, Türkiye’nin bölgedeki çıkarları Azerbaycan ve Gürcistan’ın
bağımsızlıklarının pekiştirilmesi ve Kafkasya’nın istikrarı, Hazar Havzasının
alternatif enerji kaynaklarına engelsiz ulaşabilmesi ve dolayısıyla Orta Asya
devletlerinin bağımsızlıklarının pekiştirilmesi şeklinde özetlenebilir.

531 ÖSTEMİRULI, Şadiyar “Yarınlardan Neler Bekliyoruz., CIA Hakkımızda Ne Diyor.,Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü'ne Üye Olur Mu?” Jas Alaş
Gazetesi, 18 Ocak 2005.
Tabii ki, ortada duran Türkiye'yi, Rusya kendi tarafına çekmek istiyor.
Eğer planları gerçekleşebilirse, dünyadaki jeopolitik dengeler terazisinin
kefeleri Moskova'dan yana ağır basacak ve bu durum yeni güç
kazandıracaktır. Fakat, Türkiye bir NATO üyesidir. Ne pahasına olursa olsun
AB'ye üye olmak için girişimler yapıyor. Bununla beraber, Türkler kendilerini
Atatürk döneminden bu yana "Asyalı" veya "Avrasyalı" değil, tam "Avrupalı"
olarak görüyorlar. Bunu dikkate alırsak, Putin'in iyimser yaklaşımla
Türkiye'ye Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üyelik teklifini Ankara’nın kabul etmesi
şüphelidir.532

Türkiye, küresel anlamda kedini Batı’ya endekslemeyi sürdürerek


ABD’nin her zaman hükmedebileceğini düşündüğü bir devlet olarak
algılamaktadır. Türkiye’nin bu noktada çıkarlarını tam anlamıyla
koruyamadığı söylenebilir. Ülkelerin dış politikalarındaki esas temel, ulusal
çıkarladır. Bu çıkarlar dönemsel olarak değişkendir. ABD’nin Türkiye’ye ne
derece ihtiyaç duyduğu yada Türkiye’nin ABD için öneminin ne olduğu da
değişkenlik göstermektedir. Ancak, bunun Türk tarafınca anlaşılmadığı
acıktır. Halen iki ülke arsında “stratejik ortaklık” olduğunu iddia eden kesimler
vardır. Saflığa varan bu iyi niyetliği değerlendirme artık güncellenmeli ve
Türkiye’nin kendi çıkarlarını gözetmeye öncelik verilmelidir.533

Öncelikle Türkiye’nin tek bir kutba endeksli politikalardan geçmesi şarttır.


Dünyanın şu an tek kutuplu bir sitem içinde olması, devletlerin bu kutba sıkı
sıkıya bağlı kalması zorunluluğunu doğurmaz. Dış politikada başarı şartları ve
fırsatları iyi görmek kendi ulusal çıkarlarına hizmet edecek ortamlar
yaratmaktadır. İncirlik üssü, BTC boru hattı yada boğazlar ve Karadeniz gibi
konularda Türkiye inisiyatifini kullanmalıdır. Asıl olan konu ABD ile ilişkilerde
rest çekmek değil, onu kefenin bir yanına oturtabilmektir. Aynı konu Avrupa
Birliği ile olan ilişkiler içinde geçerlidir. Örneğin BTC’ ye bir alternatif
yaratılarak Rusya ile “Mavi Akım“ benzeri bir petrol boru hattının yada İran ve
Türkmenistan doğal gazını Türkiye üzerinden taşıyacak yeni bir boru hattının

532 ÖSTEMİRULI, Şadiyar , “Yarınlardan Neler Bekliyoruz., CIA Hakkımızda Ne Diyor.,Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü'ne Üye Olur Mu?” Jas Alaş
Gazetesi, 18 Ocak 2005.
533 KIRAÇ, Gürol, “Türkiye, Orta Asya’yı Örnek Almalı”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 72, s. 22-23.
hayata geçirilmesi önemli bir açılım olabilir. İncirlik üssünün kamu oyunda
sorgulanmaya başlaması ve Irak‘ta ki durumla paralel olarak Türkiye’nin
çıkarlarını zedeleyici gelişmeler olduğunda bu üsle ilgili yaptırımlar
uygulanması ABD’yi PKK yada Türkmenler konusunda yeniden düşünmeye
sevk edebilir. K.K.T.C. konusunda Rusya, Çin gibi devletlerle yeni açılım
fırsatları aranabilir. Moskova ile ticari komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesinin,
Türkiye’nin lehine olabileceği düşünülmektedir.Rusya ve Çin gibi ülkelerde
Türkiye’nin ABD gündeminde olduğu izlenimi derhal değiştirilmelidir. Bu
devletlerin Türkiye’ye güvenmelerini ve iş birliğine açık olmaları sağlanmalıdır.
Aksi takdirde ABD’nin Büyük Orta Doğu projesi benzeri projelerde Türkiye için
iyi şeyler düşünmesi ve önümüzdeki süreçte de ihtiyaç duyması için dua
etmekten başka çare kalmayacaktır.534

Büyük güçlerin Orta Asya’daki bu stratejik mücadelesi o kadar çok


yönlüdür ki; coğrafyası açısından önemli bir konumda bulunan Türkiye için
geleceğe yönelik stratejilerin belirlenmesi önemlidir. Etrafında çok çeşitli kriz
bölgeleri olan Türkiye’nin kendi sorunları da eklenirse Türkiye üzerinden
çıkarları olan büyük güçler için Türkiye de bir stratejik mücadele bölgesidir.
Orta Asya enerji havzalarının ve güzergahlarını geçiş koridorlarında olan
Türkiye Avrupa-Karadeniz-Ortadoğu ve Orta Asya’nın kesişim noktasıdır.
ABD’nin şer ekseni kabul ettiği ülkelere sınır komşusu olup Karadeniz
bölgesinin en önemli ülkesidir. Boğazların ve Doğu Akdeniz’in kontrolünü
elinde tutan ABD’nin müttefiki AB’ye aday ülke konumundadır. Alternatif enerji
kaynakları ve madenler açısından çok zengin olan Türkiye bir mücadele
bölgesidir. Çin’in küresel bir güç olarak özellikle Orta Asya da ABD
çıkarlarıyla çatışması mutlaka Türkiye’yi de etkileyecektir. Sonuç olarak
Napolyon’un ‘’ Ülkelerin kaderlerini coğrafyaları belirler.’’ sözüne uygun olarak
Orta Asya’daki büyük güçlerin bu strateji mücadelesini çok iyi analiz eden bir
Türkiye bu ‘dengeler savaşında’ kendisi için en iyi ‘dengeyi’ bulması
gerekecektir ya da kendisi ‘denge unsuru’ olacaktır.

534 KIRAÇ, Gürol, “Türkiye, Orta Asya’yı Örnek Almalı”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 72, s. 22-23.
KAYNAKÇA

Agence France Press, “Rusya-Çin, 'Terörizmle Mücadele' Ortak Askeri


Tatbikatları”, 18 Ağustos 2005

ADIBELLİ, Barış, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez– Çevre Denkleminde


Tehdit Algılaması ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik Araştırmalar Dergisi,
Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Sayı: 3,

ADIBELLİ Barış “Çin –Japon Gerginliği”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:


44,

ADIBELLİ Barış Çin – Japon ilişkileri” Cumhuriyet Strateji Dergisi Sayı:


28,

ADIBELLİ Barış, “Ateş Topu Diplomasisi”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,


Sayı: 2,

ADIBELLİ Barış, “Bush’un Asya Stratejisi” Cumhuriyet Strateji Dergisi,


Sayı:75

ADIBELLİ Barış, “Nepal Sorunu”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 73

ADIBELLİ Barış “Çin –Japon Gerginliği”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:


44

‘’AB-Çin Yakınlaşması, ABD’yi Kızdırıyor”, Ulusal Güvenlik Stratejileri


Araştırma Merkezi – Makale, 2 Nisan 2005

AKBAŞ, Tutkun, “Üçüncü Dünya Savaşı ABD – Çin Arasında”, Tempo


Dergisi, 8 Nisan 2005.

ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yay., İstanbul

ARMAOĞLU Fahir, “20, yüzyıl Siyasi Tarihi” 1. cilt.

ASHLEY J. Tellis, “Büyük Satranç Tahtası”, Foreign Policy, Mart-Nisan


2005,

AYDOĞAN, M, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye, Kum saati


Yayınları, İstanbul 2002,

BEKİN, M.Rıza, Doğu Türkistan Üzerine Rapor, İstanbul, 2003,

BRZEZINSKI,Zbigniew, “Savaşmayın, Para Kazanın”, Foreign Policy, Mart-


Nisan 2005,
BRZEZİSKİ, Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Yayınları, İstanbul,
1998

GÜNAY, Bekir, Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri, IQ Kültür


Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul

CAMPBELL Kurt M. and Derek F. Mitchell, “Crisis In The Taiwan Strait?”,


Foreign Affairs, July/August 2001, Vol 80, No 4

ÇIPLAK M., Çin’de İnsan Hakları ve Ayrılıkçı Hareketler (derleyen)


ARIBOĞAN D., Çin’in Gölgesinde Uzakdoğu Asya, Bağlam, 2001

ÇEÇEN,Anıl, “Yİrmi Birinci Yüzyılda Çin” Cumhuriyet Strateji Dergisi,


Sayı:15,

ÇOLAKOĞLU,Selçuk, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”,


Uluslar arası İlişkiler Dergisi, C:1, Sayı 1, Bahar 2004,

DENKER Mehmet S., 2000’li yıllarda Asya-Pasifik Bölgesinin Güvenliği,


ASAM Yay, Ankara, 2000

DEĞİRMEN, Burcu, “Orta Asya’da Güç Mücadelesi: ABD’ye Karşı Şanghay


İşbirliği Örgütü”, ASAM – Makale, 9 Temmuz 2005

EKREM,Erkin, “Çin’in Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketine Yönelik


Politikası”, Stratejik Analiz Dergisi, Aralık 2001, Sayı: 20

EKREM, Erkin “ABD’deki Terör Saldırısı Sonrası Çin’in Tutumu”, Stratejik


Analiz Dergisi, Ekim 2001

EKREM, Erkin. “Doğu Türkistan ayrılıkçılarının Bağımsız Hareketine Yönelik


Politikası: Çin’in Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketine Yönelik Politikası:
11 Eylül Öncesi ve Sonrası”, Stratejik Analiz Dergisi, sayı:20

EKREM,Nuraniye Hidayet, “Washington Pekin’den Endişeli’’ Cumhuriyet


Strateji Dergisi, Sayı:71

EKREM,Nuraniye Hidayet, “Şanghay Güç Kazanıyor”, Cumhuriyet Strateji


Dergisi, Sayı: 72,

EKREM, Nuraniye Hidayet, Çin Halk Cumhuriyeti Dış Politikası (1950-


2000), Ankara, ASAM, 2003,

ELLİSON Herbert J., , Russia, Korea, and Northeast Asia, s. 181.

ESLEN,Nejat, “Avrasya’da Dengeler Değişirken”, Cumhuriyet Strateji


Dergisi, Sayı: 61,
ERSUN Ömer, “Nükleer Siyasette Rus Ruleti”, Stratejik Analiz, Eylül
2005,sayı:65,s.73

GEORGE, Susan, The Debt Boomerang, Pluto Pres, Londra, 1990,s.XVII.

GEORGE P., “Islamic Unrest in Xijiang Uıghur Autonomous Region”,


Commentary No. 73, CSIS USAK – Makale, “Kırgızistan’ın Büyük Oyunda
Rusya Tercihi”, 13 Eylül 2005

USAK – Makale, “Kırgızistan’ın Büyük Oyunda Rusya Tercihi”, 13 Eylül


2005

GÖKÇORA, Aslı “ABD İLE Çin Arasındaki Stratejik Sorun: Tayvan”


Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:15

GÖMEÇ, S., ”Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü”, Akçağ Yayınları

GLADNEY, Dru C., “Rumblings from the Uyghur”, Current History, Eylül
1997, s. 289.

GRIGORYEVA, Yekaterina “Şanghay İşbirliği Örgütü Bölgede Başka


Ülkelerin Askeri Üslerinin Bulunmasına Karşı”, Izvestia Gazetesi, 6 Temmuz
2005.

GÜNAY, Bekir, “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, IQ Kültür Sanat


Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul

HARADA, C. Russia and North-East Asia, Adelpi Paper, Cilt 310, 1997,

HARRİSON, Selig, S. “Taiwan After Chiang Ching Kuo”, Foreign Affairs,


Spring 1988, Vol 66, No 4, s. 791-792.

IGRUNOV, Viyaçeslav, “Moskova , Delhi, Pekin Üçgeninde Neler Oluyor”,


İzvestia Gazetesi, 28 Eylül 2005.

IŞIKLI, Alpaslan “Neoliberal Küreselleşme, Sosyal Devlet ve Kemalizm”,


Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi, 2004

JANTIYEV, Dmitriy “Boru Hattı Diplomasisi”, Rossiyskiye Vesti Dergisi,


Aralık 2005 Sayısı

JOO, Seung-Ho “Moskova ve Pyongyang Arasında Yeni Ortaklık Arayışı”,


Comparative Strategy, Cilt 20, s. 479.

KAMALOV,İlyas, “Şangay Ekseni, NATO’yu Dengelyebilir mi?”, Stratejik


Analiz, Ocak 2006,sayı:69,

KARACA Kutay, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Yeni Güvenlik Kavramı, Şangay İş


Birliği Örgütü Ve Türkiye’nin Bölgedeki Örgütlenmeye Bakışı” Stratejik
Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Sayı 3,
KARACA Kutay, “Petrol Ve Petrolün Jeopolitik Önemi”, Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, Şubat 2003, Sayı: 1

KIRAÇ,Gürol, “Çin’in Gölgesi Büyüyor”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,


Sayı:15,

KEPENEK, Yakup,”Çin Uyanıyor“ Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 27

KILIÇBEYLİ, Elif Hatun “Hazar Enerji Kaynakları Üzerinde Yeni ‘Oyun’lar”,


Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı: 58
İNAT K., “Dünya Çatışma Bölgeleri”, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara,
Nisan 2004

KIRAÇ,Gürol, “Şanghay İşbirliği Örgütü”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,


Sayı: 38,

KIRAÇ, Gürol “Türkiye, Orta Asya’yı Örnek Almalı”, Cumhuriyet Strateji


Dergisi, Sayı: 72,

KONA, Gamze Güngörmüş, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”,


Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi, 2004, sayı:11,s.105

KÜLEBİ Ali, “Çin ve ABD’nin Güç Denemeleri”, Cumhuriyet Strateji


Dergisi, Sayı: 61

KÜLEBİ Ali, “Balistik Füze ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:70,

KÜLEBİ ,Ali, “Akdeniz Diyalogu”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:55,

KÜLEBİ ,Ali, “ŞİÖ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:74,

KÜLEBİ, Ali, “BOP ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:64,


KÜLEBİ ,Ali, “Rusya – Ukrayna ”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Sayı:50,

MAGRİN, Artem V., 25.10.2002, Shanghai Co-operation and Security in


Central Asia”,), (20.11.2003), s. 31-32

MEARSHEİMER, John J,. “Bambi Olmaktansa Godzilla Olmak Yeğdir”,

MEARSHEİMER, John J. “Birleşik Devletler’e Kapıyı Göstermek”, Foreign


Policy, Mart-Nisan 2005,

OKSENBERG, Michael, “China:A Turtous Path Onto The World’s Stage”,


Century’s Journey, Der.: R.A. Pastor, Basic Boks, A Member of the
Perseus Boks Gruops, 1999, s. 309

ÖNEL Metin, “Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri”, Derleyen:Bekir


GÜNAY IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Mayıs 2005, İstanbul, s.89
ÖSTEMİRULI, Şadiyar, “Yarınlardan Neler Bekliyoruz... Cıa Hakkımızda Ne
Diyor, Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü'ne Üye Olur Mu?”, Jas Alaş
Gazetesi 18 Ocak 2005

ÖZTÜRK, Ümit, ‘’Tayvan: Yükselen Gücün Bütünleşme Arayışı’’, Dünya


Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin DURAN,Muhittin
ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, Nisan 2004, s.569

PAMİR, Necdet, “Enerji Politikaları ve Küresel Gelişmeler”, Stratejik Analiz,


Aralık 2005, sayı:68

PAMİR, Necdet, “Avrupa Birliğinin Enerji Sorunsalı ve Türkiye”, Stratejik


Analiz, Kasım 2005, sayı:67

PEL,Minxin “Tehlikeli İnkarlar”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2005,

RACZKA, Witt, “Xinjian and its Central Asian Borderlands”, Central Asian
Survey, Cilt 17, Sayı 3, 1998, s. 394-5.

RAHR, Aleksander, “Çin ile Rusya Arasında Yakınlaşma”, Deutsche Welle


Haber, 30 Haziran 2005.

RAMONET, Ignaciot “Firmes geantes Etats nains”, Le Monde


diplomatique, juin 1998

RAVENAL, Earl, C, “Approaching China, Defending Taiwan,” Foreign


Affairs, October 1971, Vol 50, Issue 1., s. 47

RUTLAND, Peter, “Distant Neigbors”, Russia and Eurasia Review, 21


Ocak 2003, s. 9-11

SANDIKLI, Atilla - İlhan GÜLLÜ, “Çin’in Dünya İle Mücadelesi: Çin’in Atağı,
Batı’nın Şaşkınlığı”, TASAM, 20 Mayıs 2005

S.YOM, “Uygur Muslims in Xijiang” Self-Determination Conflict Profile”,

SERTEL, Yıldız, “İmparatorluk Çöküyor mu”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,


Sayı: 38,

SPENCE, Jonathan, D. “Geçmişin ve Geleceğin Çin’i”, Foreign Policy,


Mart-Nisan 2005

SOLLİCH, Rainer “ABD, Çin İle Asya'da İşbirliği Yapmali“, Deutsche Welle,
22 Mart 2005

ŞAHİNER Evrim, “Çin’in Yükselişi ve Karşı Önlemler”, Cumhuriyet Strateji


Dergisi, Sayı:15

ŞÜKRAN, Onur, ’’Doğu Türkistan: Uygurların Bağımsızlık


Mücadelesi’’.,Dünya Çatışma Bölgeleri, Editörler: Kemal İNAT;Burhanettin
DURAN,Muhittin ATAMAN, Nobel Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, Nisan 2004,.
s.328
.
TARAKÇI Nejat, “Amerikan Deniz Gücü”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,
Sayı: 32,

TELLIS,Ashley J. “Büyük Satranç Tahtası”, Foreign Policy, Mart-Nisan


2005

VELİEV,Cavid, “ABD-Hindistan Nükleer İşbirliği”, Cumhuriyet Strateji


Dergisi, Sayı: 61,

VELİEV, Cavid “İkinci Kutup için İşbirliği”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,


Sayı: 44,

VON HEIN, Matthias Deutsche Welle –Makale, “G-8'lerin Çinli Davetlisi”, 8


TEMMUZ 2005.

YAŞİN, Gözde Kılıç, “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji Dergisi,


Sayı:75

YILDIZOĞLU, Ergin “Enerji Piyasasındaki Gelişmeler”, Cumhuriyet


Gazetesi, 29 Aralık 2004).

XİNJİANG, Yom, Sean L., Uighur Muslims İn

Z. SHAQOİN, “Xinjiang Oilfields Increase Production”, China Daily, 28


February 1998

İNTERNET ADRESLERİ

Agence France Press, “Rusya Ve Çin Orta Asya'da İstikrarsızlığı Önlemek


İstiyorlar”, 2 HAZİRAN 2005

Associated Press – Haber, “Çin'in Askeri Gelişimi ABD’nin Asyalı


Müttefikleriyle İlişkilerini Tehdit Ediyor”, 28 Temmuz 2005

BBC Turkish – Haber, “Dünya Çin ve Hindistan’a Dar”, 16 Ocak 2006.

BBC Turkish - Haber, “Asya Devleri Söz Dalaşinda”, 15 Nisan 2005.

BBC Turkish, “Japonya ve Çin’in Söz Düellosu”, 23 Aralık 2005.

Reuters Haber Ajansı, “Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi Başladı”, 05.07.2005


Reuters – Haber, “Alman Hükümetinin Çin Çıkmazı”, 21 Nisan 2005.

Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, 19.06.2001, “President Jiang


Zemin Meets Russian President Vladimir Pitin”,
http://www.fmprc.gov.cn/eng/topics/3755/3756/3759/t19273.htm,

http://www.taiwandc.org/history-9596

http://www.avsam.org/gunlukbulten/arsiv/2002/07102002.htm

http://www.geocities.com.tigin/hasan/doguturkistan.htm.

http://www.selfdetermine.org/ptf/overview/OVuighur.ptf

http://www.web.amnesty.org/aidoc/aidoc_ptf.nsf/index/

http://www.pasiad.org/modules.phbname

http://www.chinembassy-fi.org/eng/5857.html

http://www.taiwandc.org/history.htm

http://www.rosalux.de/Ausland/rb/pdf_symp_beij/Malgin.pdf)

http://www.selfdetermine.org/ptf/overview/OVuighur.ptf

http://www.asianinfo.org/asianinfo/prohistory.htm

http://www.rosalux.de/Ausland/rb/pdf_symp_beij/Malgin.pdf

You might also like