You are on page 1of 153

T.C.

KARA HARP OKULU

SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

GÜVENLİK BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

GÜNÜMÜZDE DEVLETLER TARAFINDAN UYGULANAN


PSİKOLOJİK OPERASYONLAR TEORİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

J. Ütğm. Erdoğan ÇİÇEK

Tez Danışmanı

Dr. Mehmet ATAY

ANKARA - 2006
TEZ TANITIM FORMU

TEZİN TARİHİ: 14.03.2006

TEZİN TİPİ: Yüksek Lisans Tezi

TEZİN BAŞLIĞI: Günümüzde Devletler Tarafından Uygulanan Psikolojik


Operasyonlar Teorisi

TEZİN YAPILDIĞI BİRİM: Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü


Güvenlik Bilimleri Ana Bilim Dalı

SPONSOR KURULUŞ: --

DAĞITIM LİSTESİ: Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Tez


Hazırlama, Onay, Dağıtım ve Muhafaza Esasları Kılavuzunda belirtilen
yerlere.

TEZİN ÖZETİ: Uluslararası ilişkilerde devletlerin çıkarları ön plandadır.


Tarih boyunca bu çıkarlar uğrunda çatışmalar yaşanmıştır ve de yaşanmaya
devam edecektir. Geçmişte maliyeti çok olmayan savaşlar, teknolojik
gelişmeler neticesinde artık ulusların kaldıramayacağı bir olgu haline
dönüştü. Geçmişe oranla dolaylı yöntemlerin daha ağır bastığı günümüzde,
mücadele tekniklerinden birisi de “Psikolojik Operasyonlardır”. Ülkelerin,
belirli yollarla etki altına alınarak, istismar edilmesi ve çıkarlar doğrultusunda
yöneltilmesi mümkündür. Psikolojik Operasyonlar bu imkânı vermektedir. Bu
çalışma, ulusların güvenlik yaklaşımlarını tehdit eden “Psikolojik
Operasyonların” tanımlanması ve uygulanış tarzını ortaya koymak amacı ile
yapılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: Psikolojik Operasyon

SAYFA SAYISI: 134

GİZLİLİK DERECESİ: Tasnif Dışı


T.C.

KARA HARP OKULU

SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

GÜVENLİK BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

GÜNÜMÜZDE DEVLETLER TARAFINDAN UYGULANAN PSİKOLOJİK


OPERASYONLAR TEORİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

J. Ütğm. Erdoğan ÇİÇEK

Tez Danışmanı

Dr. Mehmet ATAY

ANKARA - 2006
KARA HARP OKULU

SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Erdoğan ÇİÇEK’İN “Günümüzde Devletler Tarafından Uygulanan


Psikolojik Operasyonlar Teorisi” konulu tez çalışması, jürimiz
tarafından Güvenlik Bilimi Ana Bilim Dalında YÜKSEK LİSANS tezi
olarak kabul edilmiştir.

Başkan ---------------------------------

Prof. Dr. Cihat ÖZÖNDER

Üye ---------------------------------

Dr. Mehmet ATAY


(Danışman)

Üye ---------------------------------

Dr. J.Alb. Hidayet VAHAPOĞLU

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

... / ... / 200....

Taner ALTINOK
Prof. Dr. Y. Müh. Alb.
Enstitü Müdürü
TEŞEKKÜR

Yüksek lisans öğrenimi bitirme tezi olan bu çalışmada öncelikli olarak


bize lisansüstü eğitim fırsatını veren Türk Silahlı Kuvvetlerine şükranlarımı
bildirmeyi bir borç olarak görüyorum. Bu maksatla eğitimimiz boyunca bize
her türlü desteği veren Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsünün tüm
personeline saygılarımı sunarım.

Yüksek lisans konusu tespit etmenin zorluğunu ilk başta yoğun bir
şekilde yaşadım. Bu dönemde tez konusu bulmamda yardımcı olan ve
sonrasında da danışmanlık yaparak beni yönlendiren Dr. Mehmet ATAY’a
teşekkür ederim.

i
ÖZET

Tarihin derinliklerinden günümüze kadar, akıllı liderlerin üstünlük elde


etmek için başvurduğu psikolojik operasyonlar, kimi zaman her hamlesi
düşünülmüş, kimi zamanda plansız ve programsız kullanılmış, etkili ve
yerinde kullanıldığında ise beklentiler ötesi sonuçlar kazandırmıştır.

Sun Tzu, “harp sanatında uzman olanlar, düşman ordusuna


savaşmadan boyun eğdirirler. Onlar taarruz etmeksizin şehirleri ele geçirirler
ve uzun bir harekât yapmaksızın bir devleti devirirler” sözü ile psikolojik
operasyonların savaşmanın da ötesinde bir strateji olduğunu ifade eder.
Günümüzde psikolojik operasyonların üç yöntemi olan propaganda, psikolojik
savaş ve dezinformasyon çok etkin olarak kullanılmaktadır.

Propaganda, 20. yüzyılın büyük olaylarını, komünist devrimini, faşizmi,


kapitalizmin yayılmasını, topyekûn gerçekleşen savaşları açıklamakta temel
subjedir. Propaganda, bireylere her türlü konuyu anlatmada, onların
kanaatlerini etkilemede ve yönlendirmede çağın her türlü tekniği kullanılarak
yapılır. İnançlar, tavırlar ve davranışlar, propaganda açısından etkilenmesi
istenen kavramlardır. Propagandada en büyük etki, bireylerden oluşan
gruplar aracılığıyla kitlelere ulaşarak, yeni fikir ve haberleri bu kitle içinde yay-
makla elde edilir. Propaganda, ümitlerini ve hayallerini kaybetmiş kişileri daha
çok etkiler. Propagandada, algıları şekillendirme, kavrayışları yönlendirme ve
propagandacının arzuladığı amaca ulaşmasına yardım edecek bir cevabın
alınmasını sağlayacak davranışları tavsiye etme söz konusudur.

Tarihsel süreç içerisinde uygulanan farklı propaganda yöntemlerinin


en önemli nedeni de teknoloji ve kullanılan araçların gelişimidir. Propaganda,
bir taraftan kitleleri inandırırken, diğer taraftan da onları yönetmek için, bilimin
sağladığı bütün yollardan yararlanan, bütüncül, tutarlı, belki bir dereceye
kadar da dizgeleştirilmiş olan bir tekniktir. Daha geniş kitlelere ulaşabilmeyi
olanaklı kılan propagandanın, toplumun demokratikleşmesine hizmet ettiği
savunulabilirse de, bireyleri adaylar arasında özgürce seçim yapabilme
imkanından mahrum bırakması ile bir çeşit paradoks halini alır.

ii
Bilinen dünyada, en kanlı savaşların yaşandığı 20. yüzyılda ise, ulusal
ve Uluslararası politik hedeflere ve ekonomik çıkarlara ulaşmada tek ve en
geçerli yol olarak bilinen sıcak savaş, yerini insanların bilinçaltı ve duygularını
hedef alan psikolojik savaşa bırakmıştır. Psikolojik savaş, kimi zaman askeri
faaliyetlere ek işlemsel bir araç, kimi zaman politikanın bir kategorisi, kimi
zaman da topyekûn savaşın son uçtaki bir bilimi olarak ortaya çıkmaktadır.
Psikolojik savaş, hiçbir teorisyenin, bilginin veya düşünürün kafasından
çıkmış değildir. Psikolojik savaş, ne kadar eskiye gidilirse gidilsin bir savaştır,
ancak insanların canına veya malına yapılan bir kasttan öte zihinlere
yöneltilmiştir.

Günümüzde, uluslararası politikanın son basamağında yer alan savaş


tekniklerinin yarattığı risklere karşı duyarsız kalmak ve mücadele etmemek
son derece tehlikeli, ihmal derecesinde ise büyük hatalara neden olur.
Psikolojik savaşın hedefi, düşmanın iradesidir. Düşmanın iradesinin
zayıflatılması ise dolaylı yollardan yaklaşmakla mümkün olur. Bir yöntem
olarak psikolojik savaşın görevi kimi zaman düşman maneviyatının gerisinde
şaşırtmacalar yapmak, kimi zamanda düşman tarafın ordu-ulus ilişkisinin
hassas noktalarına yönelik bir baltalama faaliyetinde bulunmaktır. Psikolojik
savaş faaliyetleri, tahminler üzerine kurulamaz. Sağlıklı bilgi olmaksızın
yapılacak faaliyetler başarısızlıkla sonuçlanır. Bu yüzden hassasiyetinden
yararlanılacak olan psikolojik zafiyetler öncesinde gün yüzüne çıkarılır.

Dezinformasyon ise, kamuoyunun kandırmak gayesinden hareketle


gerçekmiş gibi gösterilip, yalana dayanan kışkırtıcı bir haberdir.
Dezinformasyon, düşmanı, planlayıcıların çıkarılmasını görmek istediği
neticeler bulmasına yarayacak yalan haberlerle beslemek suretiyle
yanıltmaya yönelik özel operasyonlardır.

Dezinformasyon birçok senelere yayılmış ve uzamış bir faaliyettir.


Dezinformasyon operasyonları içeriğine göre siyasi, askeri veya ilmi olabilir.
Dezinformasyonun esası gerçek gibi doğrulanmak istenen bir yalandan
ibarettir. Dezinformasyon diğer psikolojik operasyonlardan farklı olarak her
ülkede veya her kitleye karşı uygulanamaz.

iii
Uluslararası platformda tüm gelişmiş ülkeler, amaçladıkları hedeflere
ulaşmak için dünya siyasetini yönetmeyi isterler. Devletlerin kendi ulusal
çıkarları doğrultusunda tespit ettiği dış politika hedef ve stratejilerinin
gerçekleşmesi için, ülke içinde halkın desteği, ülke dışında ise zihinlerin
kazanılması gerekmektedir. Bu da etkin bir psikolojik operasyon stratejisini
gerektirir.

Psikolojik operasyonların önemi, gelecekte çok daha fazla artacaktır.


Psikolojik operasyonlar, sistemli bir politikayı, teknolojiyi kullanabilen bir
teşkilatı, uzağı görebilen liderleri gerektirir.

iv
ABSTRACT

Wise leaders to attain supremacy for many years have used the
psychological operations. These operations were planned and implemented
very carefully or used without detailed plans; however their effects have
mainly been positive if used at the right place and time.

Sun Tzu said, “Well-prepared armies defeat the enemy without war.
They take the control of cities without attacking and gain authority of other
governments without a major operation” which shows the importance of
psychological operations in the battlefield. Today, three methods of
psychological operations; propaganda, psychological warfare and
disinformation are widely used by governments.

Propaganda is the main factors to consider while explaining the


major events of the 20th century like the rise of communism, fascism and
capitalism. Using various techniques in order to direct and change people’s
points of view make propaganda. An effective propaganda requires people
who are good at socializing with others. Propaganda’s effects are best seen
among the people who have lost their joy and comfort due to the bad
conditions they dive.

Propaganda aims to change emotions and ideas of other people by


well-thought words and behaviors used by propaganda experts.
Technological developments also affected the methods of propaganda
thought history. Propaganda makes use of technology and science and
therefore new devices offered by new technologies change the way of
propaganda.

20th century has been the bloodiest era of mankind with two
devastating wars. The end of 20th century has however introduced a new way
of fighting, psychological warfare that aims emotions and ideas of people.
Psychological warfare is either used as complementary tool by the
governments or as a main element without the use of other means. A famous
strategists or a commander did not invent psychological warfare. It is a war

v
that is directed against minds rather than bodies. Ignoring the importance of
psychological warfare and its effects can lead to defeats. The target is the
perseverance of enemy and using indirect ways and methods can only
weaken this.

Psychological warfare uses deception in order to affect the enemy


troops and also aims to weaken the ties between the public and the military.
Psychological warfare actions cannot be based on rough estimates. Steps
taken without proper information is destined to defeat. Therefore the weak
points to be exploited should be determined before any serious action.

Disinformation is the dissemination of wrong information in order to


stir the feelings of public. Disinformation is the use of special steps that aim
to deceive the enemy and make the enemy react the way we desire.
Disinformation operations can include political and scientific means. Different
than other psychological operations, disinformation cannot be used in every
country and again every group.

In the international arena, all developed countries want to control the


world politics and desire to reach their goals on the way of being a
prosperous country. In order for the governments to realize foreign policy
goals and strategies, they require public support inside the country and a
considerable success at directing ideas of people outside the country. This
requires an effective psychological operation strategy.

The importance of psychological operations will increase in the future.


Psychological operations require a systematic policy, leaders who can
foresee the feature and a structural organization, which can effectively use
technology.

vi
İÇİNDEKİLER

Teşekkür ..........................................................................................................i
Özet ................................................................................................................ ii
Abstract...........................................................................................................v
İçindekiler...................................................................................................... vii
Şekiller Listesi .............................................................................................. xiii
Kısaltmalar Listesi........................................................................................ xiv
Ön Söz.......................................................................................................... xv
Giriş .............................................................................................................. 1

BİRİNCİ BÖLÜM

PROPAGANDA

1. PROPAGANDANIN TANIMLANMASI........................................................ 5

2. PROPAGANDANIN UNSURLARI.............................................................. 8

a. Propagandacı ....................................................................................... 8

b. Kaynak.................................................................................................. 9

c. Zaman................................................................................................. 11

ç. Kitle..................................................................................................... 12

(1) Kitlelerde Güven Yaratmak............................................................. 13

(2) Kitleleri İnandırmak......................................................................... 13

(3) Kitleleri Muhalefete Sürükleyen Eylemlerden Kaçınmak ................ 14

(4) Kitleleri Kazanmak ve Muhafaza Etmek ......................................... 14

d. Hedef .................................................................................................. 14

3. PROPAGANDANIN AMAÇLARI .............................................................. 15

4. PROPAGANDANIN GELİŞİMİ ................................................................. 17

vii
5. PROPAGANDA TÜRLERİ ....................................................................... 25

a. Beyaz (Açık) Propaganda................................................................... 25

b. Siyah (Gizli) Propaganda.................................................................... 26

c. Gri (Bulanık) Propaganda ................................................................... 27

6. PROPAGANDA YÖNTEMLERİ ............................................................... 28

a. Politik Propaganda ............................................................................. 28

b. Karşı Propaganda............................................................................... 30

(1) Düşmanın Kullandığı Temaları Bulmak .......................................... 31

(2) Zayıf Noktalara Saldırmak .............................................................. 32

(3) Güçlü Düşman Propagandasına Karşıdan Saldırmamak ............... 32

(4) Küçük Düşürmek ............................................................................ 32

(5) Düşman Propagandasını Etkisizleştirmek ...................................... 32

(6) Düşmanı Gülünç Hale Düşürmek ................................................... 33

(7) Düşmana Karşı Üstünlük Sağlamak ............................................... 33

c. Bölücü (Kışkırtıcı) Propaganda ........................................................... 33

ç. Bütünleştirici Propaganda ................................................................... 34

7. PROPAGANDA ARAÇLARI..................................................................... 34

a. Haber.................................................................................................. 34

b. Yazılı Yayın (Kitap, Makale, Bildiri)..................................................... 36

c. Süreli Yayın (Gazete, Dergi) ............................................................... 38

ç. Görsel Yayın ( Sinema, Tv, Reklam) .................................................. 40

d. Gösteri ................................................................................................ 42

e. İşitsel Yayın (Radyo) .......................................................................... 42

f. İnternet ................................................................................................ 44

g. Söylenti............................................................................................... 45

viii
8. PROPAGANDANIN KURALLARI............................................................. 47

a. Yalınlık ve Tek Düşman Kuralı ........................................................... 47

b. Büyütme ve Bozma Kuralı .................................................................. 48

c. Düzenleme Kuralı ............................................................................... 48

ç. Aşılama Kuralı .................................................................................... 49

d. Birlik ve Bulaşma Kuralı...................................................................... 50

9. PROPAGANDA TEKNİKLERİ.................................................................. 50

a. Ad Takma ........................................................................................... 51

b. Gösterişli Genelleme .......................................................................... 51

c. Transfer .............................................................................................. 51

ç. Tanıklık ............................................................................................... 52

d. Halktan Biri ......................................................................................... 52

e. Yararlı Olguları Kullanma.................................................................... 52

f. Lokomotif Etkisi ................................................................................... 52

10. PROPAGANDANIN YÖNETİMİ VE KONTROLÜ................................... 53

İKİNCİ BÖLÜM

PSİKOLOJİK SAVAŞ

1. PSİKOLOJİK SAVAŞIN TANIMI VE GELİŞİM SÜRECİ........................... 55

2. ÖRTÜLÜ FAALİYETLERDE PSİKOLOJİK SAVAŞ.................................. 63

3. PSİKOLOJİK SAVAŞ TEKNİKLERİ ......................................................... 65

a. Kontrollü Gerilim Stratejisi .................................................................. 68

b. Deformasyon ...................................................................................... 69

(1) Uyuşturma ...................................................................................... 69

(2) Cahilleştirme................................................................................... 70

ix
(3) Fakirleştirme ................................................................................... 71

c. Ajitasyon ............................................................................................. 72

ç. Provokasyon ....................................................................................... 74

d. Likidasyon (Siyasal Cinayet)............................................................... 77

4. PSİKOLOJİK SAVAŞ HEDEFLERİ .......................................................... 79

a. Taktik Psikolojik Savaş ....................................................................... 79

b. Stratejik Psikolojik Savaş.................................................................... 80

5. PSİKOLOJİK SAVAŞIN SINIRLARI ......................................................... 81

6. PSİKOLOJİK HAREKAT VE YÖNTEMLERİ ........................................... 82

7. İDEOLOJİK SAVAŞ ................................................................................. 85

8. PSİKOLOJİK SAVAŞIN ETKİLERİ........................................................... 87

a. Kasıtlı Psikolojik Etkiler....................................................................... 87

b. Kasıtlı Olmayan Psikolojik Etkiler ....................................................... 87

9. PSİKOLOJİK SAVAŞ İSTİHBARATI ........................................................ 88

a. Propaganda ve Düşünce Analizi......................................................... 89

b. Sorgulama .......................................................................................... 90

10. PSİKOLOJİK SAVUNMA ....................................................................... 91

a. Eğitim Düzeyi...................................................................................... 91

b. Yasak Koymak.................................................................................... 91

c. Kültürü Kuvvetli Tutmak ...................................................................... 92

ç. Sezgileri Geliştirmek ........................................................................... 92

d. Yaşam seviyesi................................................................................... 92

e. Halk Desteği ....................................................................................... 92

11. PSİKOLOJİK OPERASYONLAR ........................................................... 93

x
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DEZİNFORMASYON

1. DEZİNFORMASYONUN TANIMLANMASI .............................................. 94

2. DEZİNFORMASYON FAALİYETLERİNİN HEDEFLERİ .......................... 99

3. DEZİNFORMASYON TEKNİKLERİ ....................................................... 100

a. Aldatma ............................................................................................ 100

(1) Taktik Aldatma.............................................................................. 100

(2) Stratejik Aldatma .......................................................................... 101

b. Yalan Haberler.................................................................................. 102

c. Manipülasyon (Yönlendirme) ............................................................ 104

ç. Subversiyon (Bozgunculuk) .............................................................. 105

d. İntoksikasyon (Zehirleme)................................................................. 108

e. Enflüans (Etkileme) .......................................................................... 110

f. Yıpratma Stratejisi ............................................................................. 111

4. ETKİ AJANLARI..................................................................................... 112

5. DEZİNFORMASYONDA BAŞARISIZLIK NEDENLERİ.......................... 114

6. DEZİNFORMASYON OPERASYONLARI ............................................. 115

a. Tarihte Dezinformasyon.................................................................... 115

b. Politik Dezinformasyonlar ................................................................. 117

c. Medya Dezinformasyonları ............................................................... 118

ç. Sansür .............................................................................................. 119

xi
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Sonuç......................................................................................................... 122

Kaynakça ................................................................................................... 129

xii
ŞEKİLLER

Sayfa

Şekil-1: Propagandanın İşleme Süreci Modeli 6

Şekil-2: Saptırıcı Kaynak Modeli 8

Şekil-3: Meşrulaştırıcı Kaynak Modeli 9

xiii
KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

Bz. : Bakınız

CIA : ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı

C. : Cilt

DYÇ : Düşük Yoğunluklu Çatışma

FM : Field Manual

(Sahra Talimnamesi)

JSPD : The Joint Subsidary Plans Division

(Müşterek Alt Planlama Birimi)

KGB : Sovyetler Birliği İstihbarat Teşkilatı (Devlet Güvenlik Komitesi)

NSC : National Security Council

(Ulusal Güvenlik Konseyi)

PSB : Psychological Straregy Board

(Psikolojik Strateji Merkezi)

US : United States

(Amerika Birleşik Devletleri)

xiv
ÖN SÖZ

Psikolojik operasyonlar, ülkelerin, başka ülkelerce kontrol


edilmesinde veya etki edemeyecek hale getirilmesinde kullanılan, özel teknik
ve yöntemler içeren, politik, diplomatik ve askeri bir araçtır. Psikolojik
operasyonların en önemli hedefi, ülkelerin karşı koyma refleksinin
söndürülmesi, mümkünse yok edilmesidir.

Ulusal güvenliğin sağlanması ve sürdürülmesi için devletler, sürekli


gelişme kaydetmek zorundadırlar. Kullanabilen devletler için etkin psikolojik
operasyonlar, ülkelerin mevcut güvenlik stratejisi içinde değerlendirilir.
Yapılan analizler neticesinde algılanabilen her tehdit, ülkelere, karşı tedbir
alma fırsatını verir ve savunma refleksini, zafiyeti giderme doğrultusunda
artırır.

Devletlerin, başka ülkeleri etkilemesinde ve kontrol altına almasında,


maliyeti en düşük ancak riski ve zahmeti en fazla olan aracı psikolojik
operasyonlardır. Psikolojik operasyonların günümüzde kullanılan birçok
tekniği olmasına rağmen, uluslararası arenada en etkili olanları propaganda,
psikolojik savaş ve dezinformasyon faaliyetleridir. Bu tekniklerin hepsi bir
arada kullanılabileceği gibi, tek bir faaliyet alanı olarak da seçilebilir.
Psikolojik operasyonlar, doğrudan bir çatışma yöntemi ile kazanılamayacak
hedeflerin, düşmana hissettirmeden elde edilmesine olanak tanır. Bu
çalışmanın ana gayesi, “psikolojik operasyonlar teorisinin” neleri kapsadığını
ve nasıl uygulandığını ortaya koymaktır.

xv
GİRİŞ

Tarih boyunca uluslar, iç ve dış güçlerin tehdidi altında kalmışlardır.


Temelinde devlet çıkarlarının yattığı ulus-devlet mücadeleleri, hem ulusal,
hem de uluslararası güvenlik ortamını tehlikeye atmaktadır.

Uluslararası arenada, diğer uluslara hükmetme güdüsü taşıyan


devletler, menfaatlerin kesiştiği durumda, diğerlerini etkileme veya etkisiz
hale getirmeyi denerler. Tek süper güç olmayı isteyen bu devletler, bu
arzularını yerine getirirken, diğer ülkelerin ulusal güvenliği için bir tehdit halini
alırlar.

İç ve dış mücadelede, öncelikli olarak bu tehdidin fark edilmesi,


tanınması ve tanımlanması gerekir. Bu özellikle güvenliği sağlamaktan
sorumlu kurum ve kişilerin tehdit değerlendirmelerine de katkı sağlayabilir.

Tehdidin ortaya çıkarılması, niteliğinin belirlenmesi ve etkisinin


giderilmesi konusunda psikolojik operasyonlar, bir istihbarat yöntemi olarak
uygulanabilir ve ülkelerin etki altına alınarak, bağımlı hale getirilmesi bu
faaliyetlerin esasını oluşturur.

Son çeyrek asırda, üçüncü bir dünya felaketi beklenirken, savaşların


küçük ölçekte ve bölgesel bir çatışma seviyesinde olması, nükleer silahların
kullanılamaması, süratle gelişen teknolojinin taraflara kazandırdığı korkunç
tahrip kuvvetinin dengede tutulması, evrensel bir barışın henüz erken olduğu
düşüncesi bir yana, dünya siyasetine yön veren devletlerin gayelerine
ulaşmak için topyekün bir savaşı vasıta olarak kullanmayı düşünme fikrinden
uzaklaştığını göstermektedir.

Ülkelere, dolaylı yollardan etki edilmesi bir devlet politikasıdır.


Psikolojik operasyonlar, bu tür faaliyetleri yürütebilecek karakteristiği sahip bir
yapıdadır. Psikolojik operasyonlar teorisi, en geniş anlamda üç temel
operasyonu içerir. Bunlar, propaganda, psikolojik savaş ve dezinformasyon
faaliyetleridir. Bu üç operasyon yönteminin, uygulanmasındaki amaçlar ve
hedefler farklı olmasına rağmen kullandıkları yollar aynıdır.
İkinci Dünya Savaşı esnasında yürütülen psikolojik operasyonlar,
kimi zaman askeri harekâta eşlik etmiş, kimi zamanda askeri seçeneğin
önüne geçen strateji olmuştur. Savaş öncesi meydana gelen çatışmalardan
farklı olarak, bu dönemde uygulanan psikolojik operasyonlar, ideoloji uğruna
verilen mücadelenin bir yöntemi olarak da kullanılmıştır.

20 nci yüzyılda, klasik savaşların maliyetinin giderek artması ve


şiddetinin yüksek yoğunluklu olması, çatışmaların boyut değiştirmesine
neden oldu. Bu değişimde, fiziksel ve psikolojik etkilerin meydana getirdiği
zararların telafi edilemez oluşu etkili olmuştur. Yeni dünya düzeninde, siyasi
sınırları savaşlarla değiştirmenin zor olduğunun anlaşılması üzerine savaşın
“toprak kazanmak” olan amacı ortadan kalktı. Ülkelerin, diğer ülkelerin iç
politikalarını yönetmek isteği, daha kabul edilebilir gözükmeye başladı.

Hedef ülkenin iç işlerinde ve yönetimlerinde söz sahibi olmak,


belirlenen hedeflere kolayca ulaşma imkânını verir. Günümüzde, psikolojik ve
politik olarak etkileme daha ön plana çıkmıştır. Bu yüzden, silahlı
mücadelenin yanında psikolojik operasyonlar, bir etkileme aracı olarak,
özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yoğun biçimde kullanılmaya
başlanmıştır. Sonuçta, 20 nci yüzyılla birlikte, ülkelerin politik açıdan
etkilenmeleri, psikolojik operasyonlar açısından bakıldığında temel bir amaç
olmuştur.

Yapılan bu araştırma üç genel bölümde incelenmiştir. Bu bölümlerde


psikolojik operasyonların birer alt dalı olan propaganda, psikolojik savaş ve
dezinformasyon faaliyetlerine yer verilmiştir. Birinci bölümde öncelikle
propaganda kavramının tanımı yapılmıştır. Tarihin derinliklerinden itibaren
uygulanan propaganda faaliyeti, özellikle İkinci Dünya Savaşı öncesi
ideolojilerin sözcülüğünü yapmış ve ideolojilerin gerçek felsefesine katkıda
bulunarak, başlatılan savaşın kazanılmasına yardımcı olmuştur.
Propagandanın tarihsel süreç içindeki gelişimi, üç temel propaganda türünü
ortaya çıkarmıştır. Bunlar, beyaz, siyah ve gri propagandadır. Amaçları aynı
fakat işleyiş yolları farklı olan bu üç propagandanın, düşman tarafından
farkına varılması, karşı propagandaya maruz kalması ve tarafların haklılığı,
etkinliği ve gayretleri ölçüsünde başarı göstermesi mümkün olur.

2
Propagandada her tür materyalin bir araç olarak kullanılabilir olması ve
sürekli gelişen teknolojiden yararlanması, propagandacıyı kitlelere ulaşmada
sınır tanımaz bir duruma getirmiştir. Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ile
propaganda, daha acımasız bir hal alarak, kitleleri esir konumuna
düşürmüştür. Propaganda, plansız ve programsız bir faaliyet değildir.
Tamamen sistemli bir çalışma gerektirir. Kurallarına dikkat edilmesi ve
tekniklerinin etkili kullanımı yapılan propagandadan verim alınmasında önem
kazanır.

İkinci bölümde, psikolojik savaş yaklaşımına yer verilmiştir. “Örtülü


faaliyetler konsepti” içerisinde de yer alan psikolojik savaşın özellikle dış
politik hedeflerin etki altına alınmasında katkısı büyüktür. Psikolojik savaş
kavramı üç ilkeyi benimsemektedir. Birincisi, dostluklar kurup sürdürmektir.
Savaşların sone erdirilmesi, yapılan barışın kesintisiz sürdürülmesi günümüz
dünyasının en önemli gereği haline gelmiştir. Ancak, bu yana yöneltilen
gayretlerin yanında, esas amaç, hedef olarak belirlenen ülkelerde, yayılma ve
genişleme yoluyla bir takım sızma şeritleri arayıp bulmaktır. İkincisi, eylemi
gizli ajanlarla güçlendirip hızlandırmaktır. Bu daha çok “beşinci kol
faaliyetleri”nin aktif kullanımını gerektirir. Belirlenen hedefler doğrultusunda,
hasım ülkenin en hassas noktalarını belirleme ve bunlardan zafiyet yaratma
yoluna gidilir. Üçüncüsü, kamuoyunu doğru veya asılsız haberler seline
boğmaktır. Bu haberler vasıtasıyla kamuoyunu sarsma, bölme ve dağıtma
amaçlanır. Psikolojik savaş, tahminler üzerine kurulamaz. Hedef hakkında
sağlıklı bilgi birikimi olmaksızın yapılacak faaliyetler, kimi zaman
başarısızlıkla sonuçlanır. İstihbarat servisleri ve haber kaynakları tarafından
elde edilecek bilgilerin, önceden edinilmiş bilgilerle karşılaştırılması
operasyonların etkinliği açısından önemlidir.

Üçüncü bölümde dezinformasyon kavramına yer verilmiştir. Gizli


servisler tarafından bir devletin siyasi, ekonomik yahut diplomatik hedeflerini
gizlemek veya çarpıtmak için kullanılan bir metot olan dezinformasyon, yedi
temel teknikle anlatılmıştır. Dezinformasyon dar veya geniş anlamda
kullanılabilir. Dar anlamda intoksikasyon ile enflüans arasında yer alır.
Burada intoksikasyon kişileri bazı kesin şeylere inandırmaya uğraşır.

3
Dezinformasyon ise, sistematik ve profesyoneldir, kitle iletişim araçları etkin
olarak kullanılır. Buna paralel olarak, enflüans, görünüşte düzensiz, özü
bakımından nicelikli bir faaliyet olarak yürütüldüğü halde, dezinformasyon
bilinçlerde ve özellikle hedef kitlenin bilinçaltında, uygulayan ülke lehine, bazı
davranışlarla kötü görüntüleri yerleştirmeye yönelik bir program uygular.

Son bölümde ise psikolojik operasyonlar teorisinin genel bir


değerlendirilmesi yapılmaya çalışılmıştır. Özellikle teorinin bilinmesi güvenlik
güçleri ve istihbarat birimleri açısından önem arz etmektedir.

4
BİRİNCİ BÖLÜM

PROPAGANDA

1. PROPAGANDANIN TANIMLANMASI

Günümüzde insanlar, günlük yaşam faaliyetlerini sürdürürken,


sürekli ve farkında olmadan yönlendirilmektedirler. Bu, bir alışveriş esnasında
verilen bir kararda, gördüğü bir olay veya aldığı bir haber karşısında oluşan
duygularda, alternatifler arasında bir seçim yapmak zorunda kalındığında
veya bir partiye oy verilirken görülmektedir. Kısaca bu yönlendirme etkisine
propaganda denebilir.

Propaganda, Latince “propagare” kelimesinden günümüze kadar


gelmiştir. Latince anlamı; “bir filizin toprağa dikilerek yeni bitkiler elde
edilmesi” (Özsoy, 1998: 6) veya “inandırmak, ikna etmek, üretmek ve yaymak
gibi anlamları ifade eden iletişimsel bir olgu” (Mutlu, 2003: 107) şeklinde
açıklanabilir. Propagandanın sözlük anlamı ise “bir fikre veya harekete
taraftar kazandırmak amacı ile düzenlenen programlar bütünüdür” (Brown,
2000: 9).

Propaganda, bireylere her türlü konuyu anlatmada, onların


kanaatlerini etkilemede ve yönlendirmede çağın her türlü tekniği kullanılarak
yapılan bir girişimdir. Propaganda konusunda yapılan çalışmalar, belli
çıkarları olan birey ya da grupların, başkalarının kanaat ve davranışlarını
etkilemek amacıyla, önceden tasarlayarak, ikna ve telkin yöntemlerini
kullanarak yaptıkları eylemin propaganda olarak tanımlanması üzerinde
görüş birliğine varmışlardır (Bektaş, 2002: 19-20).

Propagandanın kapsamlı bir şekilde tanımlanması ile ilgili ilk


çalışmalar, Laswell’in “Birinci Dünya Savaşı’nda Propaganda Tekniği” adlı
eserinde görülmektedir. Laswell, çalışmaları neticesinde propagandanın
insan eylemini etkileme tekniği olduğunu, söz konusu sunumların sözlü,
yazılı, resimsel ya da müziksel biçimde olabileceğinden bahsetmektedir.
(Bektaş, 2002: 20).
Tönnies ise propagandayı “bir fikri, doğruluk veya kesinliği ile
bağlantısız olarak yaymak amacıyla kamuoyunun etkin biçimde uyarılması”
olarak nitelendirmektedir. F.E. Lumley ise, “Propaganda Tehdidi” adlı
çalışmasında, propagandayı, belli bir fikir ve davranışın kökenini, bununla
ilgili çıkarları, kullandığı yöntemleri, yaymak istediği içeriği ve
benimseyenlerin karşılaşacağı sonuçları göz önünde tutarak, bu hususlardan
birini, birkaçını ya da hepsini gözetmek suretiyle yayma ve kabul ettirme
gayreti olarak tanımlayarak propagandanın kendince belirlediği beş
sacayağından da bahsetmektedir (Bektaş, 2002: 21).

HÜKÜMET İDEOLOJİ

KURUM

PROPAGANDACI
EKONOMİ KÜLTÜREL
ÇEVRE
DİĞER TV RADYO BASIN FİLM
R

MEDYA
TOPLUMSAL
İLİŞKİLER AĞI
OY VERME GÖSTERİLER

DEDİKODU KANAAT
ÖNDERLERİ
BAĞIŞ GRUPLARA
YAPMA KATILMA

KÜÇÜK
GRUPLAR KARŞI
PROPAGANDA
TOPLUMUN
OLAYLAR MİTLERİ
KAMU
EĞİLİMLER:BİREYSEL
FARKLILIKLAR

KÜLTÜREL
ÇEVRE

Şekil-1: Propagandanın İşleme Süreci Modeli


(Jowett ve O’Donnell, 1999: 371)

Jowett ve O’Donnell, propagandayı, bir taraftan propagandanın temel


nitelikleri açısından incelerken, diğer taraftan da iletişim alanları çerçevesinde

6
tahlil ederler. Propaganda ile sunulan temanın içinde mesaj verici, amaç,
mesajın kendisi, ulaşım kanalları, hedef kitle ve alınan cevaplarda işlenmiş
olmaktadır. Propaganda, algılamaları şekillendirme, kavrayışları yönlendirme
ve propagandacının arzuladığı amaca ulaşmasına yardım edecek bir cevabın
alınmasını sağlayacak davranışları tavsiye etme niyetiyle yapılan, önceden
tasarlanmış ve sistemli girişimlerdir. Jowett ve O'Donnell'ın Şekil-1’deki
“Modern Toplumlarda Propaganda Süreci” modeli, günümüzde
propagandanın bir iletişim biçimi olarak nasıl işlediğini göstermesi açısından
önemlidir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 6).

Domenach’a göre propaganda, toplumun görüş ve davranışları,


kişilerin belirli bir görüşü, belirli bir davranışı benimsemelerini sağlayacak
biçimde etkileme girişimidir (2003: 17). Kimball Young ise propagandayı
sosyo-kültürel açıdan şöyle değerlendirmektedir (Brown, 2000: 19).

“Fikir, kanaat ve değer hükümlerini değiştirmek ve davranış tarzlarını


istenen yönlerde etkilemek için, telkin ve benzer psikolojik metotlara,
önceden planlanmış olan sembollerin sistematik bir şekilde kullanılmasıdır.
Propagandanın amacı bazen açıkça belirtilebilir, ama bazen kamufle edilir.
Sosyo-kültürel çerçeve dâhilinde mütalaa edilmesi gerekir. Örnek olarak
Sovyet siyasi sözlüğüne göre; Marks, Engel, Lenin ve Stalin eserlerini ve
Bolşevik partisi tarih ve görevlerini açıklığa kavuşturmaktır”

Pratkanis ve Turner’e göre propaganda “bir alıcıyı veya düşünceyi,


önyargı ve duygularla oynayarak güdükleştiren, basit imajlar ve sloganlar
kullanarak evvelce kararlaştırılmış bir noktaya getirme girişimi”dir (Pratkanis
ve Turner, 1996: 190).

Propaganda, bireyler ve gruplar aracılığıyla grupların kanaatlerini,


görüşlerini ve davranışlarını iletişim araçları vasıtasıyla, propagandacının
istekleri doğrultusunda etkileme, değiştirme veya kontrol altında tutmaya
yönelik bilinçli bir davranıştır. Bu açıdan bir eylemin propaganda olması için,
kanaat ve görüşleri denetlemeye yönelik bilinçli bir davranışın olması gerekir
(Özsoy, 1998: 5–6).

Bir memleketin iç ve dış politikasına dair herhangi bir davanın


kazanılmasında rolü ve yardımı olacak şahıslara, zümrelere ve kitlelere tesir

7
edebilecek faaliyetler de propaganda olarak tanımlanabilir (Özsoy, 1998: 6–
7). Kamuoyunu etkilemek için gerçek, yarı gerçek ya da yalan bilgiler
sunarak, simgeler aracılığıyla bireylerin veya grupların inançlarını, tutumlarını
ya da eylemlerini etkileme yönünde yapılan sistemli gayretlerin tümü de
propaganda kapsamındadır (Bektaş, 2002: 31).

2. PROPAGANDANIN UNSURLARI

a. Propagandacı1

Propaganda, özel bir davranış biçimi yaratmak amacıyla faaliyetlerini


kurgular. İnançlar, tavırlar ve davranışlar, propaganda açısından etkilenmesi
istenen kavramlardır. Bu kavramlar, propaganda mesajlarının,
kampanyasının ya da her ikisinin niteliğini belirler. İnanç, tavır ve
davranışların oluşumunu belirlemede çok sayıda faktör vardır. Propagandacı
bu kavramlar üzerinde etkili olmak istiyorsa, öncelikle yapması gereken
hedeflenen kitle üzerinde ayrıntılı bilgi toplamaktır (Bektaş, 2002: 29).

Propagandacı, propagandaya maruz kalan insanların çıkarlarını


önemsiyor gibi gözükse de, gerçekte propagandacının hedefleri bencilcedir.
Savaşta insanların zarar görmemesi üzerine yoğunlaştırılan bir
propagandada arzu edilen gerçek niyet, düşman kuvvetlerinin savaşı terk
etmesi olabilir.

Yazarlar, bilginler, sanatçılar, ünlü sporcular propagandada kılavuz


kişi rolünü üstlenebilirler. Aydınların da bu gruba katılması propagandanın
entelektüel açıdan güç kazanmasını sağlar. Kitleler, hayranlık duydukları
kişilerde, kendilerinden farklı doğal özelliklerden öte, onlardan esinlendikleri
düşlerini, isteklerini söze veya eyleme dökmelerini ararlar (Domenach, 2003:
75).

Propagandacı için kimlik saklama, istenen hedefe ulaşmak için


çoğunlukla gereklidir. Propagandacı, bilgi akışını elde tutmaya, kamuoyunu
elde etmeye ve davranış kalıpları şekillendirmeye çalışır. Bu tür hedefler,

1
Propagandacı: Propaganda yapan kimse, propagandist (İng.), propagandiste (Fra,)

8
propagandacının esas amacı biliniyorsa veya gerçek kaynak ortaya
çıkarılmışsa elde edilmeyebilir (Bektaş, 2002: 54).

Başarılı bir propagandacı, hedef kitlenin temel inançlarını,


ihtiyaçlarını, heyecanlarını ve korkularını sezebilen ve bunlar üzerinde
oynayabilen kişidir.

b. Kaynak

Propagandanın en önemli unsuru kaynaktır. Bu sebeple kaynak


unsurunun üzerinde durulması gerekir. Propaganda, açık kaynaklar
üzerinden dünya gündemine sunulacaksa, propaganda yapan, yayınlanan
bilgilerin yüksek doğruluk derecesinde olmasını sağlamak zorundadır. Eğer
asılsız kaynaklar kullanılacaksa, propaganda yapan devletin veya
kurumlarının gizlilik konusuna önem vermesi ve propagandanın açığa
çıkmaması sağlanır. İki farklı teknik kullanılmaktadır. Açık kaynaklar
vasıtasıyla yapılan propagandada devletin isim ve imkânlarını en iyi şekilde
kullanabilen, uluslararası üne sahip yetkililere veya kamu görevlilerine
gereksinim vardır.

Açık kaynakların etkili kullanılmasında en önemli husus,


propagandacının kullandığı materyallerin doğruluğuna inanmasıdır. Asılsız
kaynaklar kullanılarak yapılan propagandada etkili olabilmek için kuvvetli bir
disipline sahip, akıcı özelliği olan, taklit ve şaşırtma yeteneği yüksek kurgular
kullanılmalıdır (Strangelove,1998). Bu da iki şekilde olur. Propagandacı (P)
“yanlış yönlendirici” bir kaynak yaratmakta (P1) ve bu mesajın (M)
görünüşteki kaynağı haline gelmektedir. Alıcı (A), bilgiyi doğrudan (P1)’den
geliyor gibi algılamakta ve bunu esas propagandacı (P) ile
ilişkilendirmemektedir (Bektaş, 2002: 39). Bu tekniğe uygun Saptırıcı Kaynak
Modeli Şekil-2’de gösterilmiştir.

9
P

P1 A

Şekil-2: Saptırıcı Kaynak Modeli (Jowett ve O’Donnell, 1999: 20)

Propagandacı gizlice orijinal mesajı (M1) ona meşruluk kazandıracak


kaynak (P2) içine yerleştirilir. Bu mesaj, (P2) tarafından yorumlandığı
biçimiyle (M2) haline gelmiştir.Bu mesaj propagandacı (P) tarafından alınır ve
alıcıya (A) (M3) olarak gönderilir. Bu işlem mesajı meşrulaştırarak,
propagandacının (P) mesajın kaynağıyla olan ilişkisini ortadan kaldırır
(Bektaş, 2002: 39). Bu tekniğe uygun Meşrulaştırıcı Kaynak Modeli Şekil-3’te
gösterilmiştir.

M3
M1

M2

P1 A

Şekil-3: Meşrulaştırıcı Kaynak Modeli (Jowett ve O’Donnell, 1999: 21)

10
ABD, İkinci Dünya Savaşı esnasında bu iki çeşit propagandayı
kullanmakta o kadar başarılıydı ki, aşağıda belirtilen üç hususun oluşmasına
sebep oldu. Dikkat edilmesi gereken ilk husus kaynağın karakteridir.
Kaynağın karakteri ile ilgili farklılıklar söz konusu olabilir. Kaynağın aidiyeti ile
ilgili gerçek kaynak (propagandanın gerçek yayınlayıcısı) ve görünen kaynak
(üzerinde imzası olan kişi) olmak üzere iki durum görülür. Bir diğer husus ise
kaynağın gösterimidir. Bununla ilgili olarak da ilk kullanıcı kaynağı (ilk defa
kullanan kişi) ve müteakip kullanıcı kaynağı (sadece alıntı yaptığını iddia
eden) bulunabilir (Strangelove, 1998).

Gerçekte kimden geldiği bilinen bir kaynak doğru kaynaktır. Doğru


kaynak, gerçek kaynağın kimliğini saklamayan, yani kimden ve nasıl ortaya
çıktığını belirten yayım vasıtalarıyla, ilk çıktığı kişi veya kurumun belli olduğu
propaganda araçları vasıtasıyla ve bize gerçekte kimin ulaştırdığı bilinen
yayım vasıtalarından elde edilebilir (Strangelove, 1998).

Görünen kaynağın ise, gerçekte kimden geldiği kesin olarak


bilinmemekle birlikte, kimden geliyor olduğu gözükebilir. Kim tarafından
yayıldığı bilinen yayın kanalları yoluyla elde edilebilir (Strangelove, 1998).

Bir temanın ilk veya sonraki kullanılış kaynağı olması propagandacı


için önemlidir. İlk ve sonraki kullanılış kaynakları arasındaki bağ, bilinçli yada
bilinçsiz yapılan alıntı ve nadiren de olsa intihal yoluyla oluşur. İlk kez
kullanılan bir kaynaktan alıntı yapılarak elde edilen sonraki kullanılışlarda,
içerikten atılması gerekenler, içerikte değişiklik yapılacaklar, tekzip ve çeviri
hataları ikisi arasındaki farklar olarak gözükmektedir (Strangelove, 1998).

c. Zaman

Propagandanın etkili olması için zamanlamanın iyi ayarlanması


gerekir. Propaganda için hedef kitlenin genişletilmesi, kullanılan yönteminin
değiştirilmesi, farklı araçların kampanya süresince devreye sokularak
kullanılması v.b. gibi belli bir sürece yayılmış propaganda hareketlerinin bir
zaman cetveli doğrultusunda geliştirilmesi gerekir. Propaganda da her eylem
birbirinden bağımsız bile yapılsa, faaliyetlerin birbiri ardına sıralanışı farklılık
kazandırır. Propaganda kampanyalarında işlenen olayların veya aktarımların

11
zamanları, yayın zamanları, pekiştirmede yapılacak tekrarların zamanı dikkat
edilecek önemli hususlardandır (Strangelove, 1998).

ç. Kitle

18 nci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da insanlığın gelişimini iki temel


olay etkiler. Bunlar, gerek yapısal, gerekse anlayış olarak ulusların oluşması
ve insanların toplu yaşam şeklini seçerek şehirler oluşturmaya başlamasıdır.
İnsanlar artık uyruk konumundan, yurttaş konumuna çekilir ve onlardan oy
kullanması, savaşlara katılması istenir. Bu dönemde, eski yapıların yıkılışı,
iletişim araçlarının gelişmesi, nüfusun kentlerde yoğunlaşması, endüstri
koşullarının güvensizliği, bunalım ve savaş tehlikeleri ve değişen yaşamın
gittikçe artan ortak problemleri ile birlikte insanları bir sürü haline getirmiştir.
Bu durum, tek biçim haline sokmaya yönelten etkenler ile kolaylıkla etkilenen,
ortak ve sert tepkiler gösterebilen, bilgilenmeye susamış kitleler yaratmayı
kolaylaştırırır ve yeni kitleleri aynı anda etkileme imkanını verir (Domenach,
2003: 19).

Kitlelere değişik vasıtalarla verilen mesajları herkes kendine göre


yorumlar. Bu yüzden de mesajların etkileri değişik ve birbirinden farklı olur.
Yollanan mesajların etkileri önceden kesinlikle tahmin edilemez. Verilen
mesajla, net ve kesin sonuçların elde edilebilmesi için izleyicilerin oluşturulan
atmosfere girmesi ve izleyici gruplarının birbirlerine paralel bir psikolojiye
sahip olmaları gerekir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 17).

Propaganda da “basitleştirme” önemlidir. Büyük çoğunluğun


anlayabileceği bir anlatım gerektirir. Ayrıntılara ve ince noktalara mümkün
olduğunca az girilerek, konu bir bütün olarak, herkesin anlayabileceği şekilde,
en çarpıcı biçimde işlenir. Hitler, Kavgam2 adlı eserinde buna şöyle işaret
eder (Domenach, 2003: 60):

“Her türlü propaganda, düşünce düzeyini seslendiği kişilerin en kalın


kafalısının anlama yeteneğine göre ayarlanmalıdır. Düşünce düzeyi ne
kadar aşağı olursa, inandıracağı insan kitlesi o kadar geniş olur.”

2
Mein Kampf (Alm.), Hitler’in 1924 yılında hapishane arkadaşı Rudolf Hess’e yazdırdığı otobiyografisi.

12
Kitle iletişiminde izleyiciler, genellikle birbirleriyle ilişkisi olmayan
bireylerdir. Propagandada en büyük etki, bireylerden oluşan gruplar
aracılığıyla kitlelere ulaşarak, yeni fikir ve haberleri bu kitle içinde yaymakla
elde edilir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 14).

Propaganda ile ümitlerini ve hayallerini kaybetmiş kişiler daha çok


etkilenebilir. Ümitlerini yitirenler için propagandacının fikirleri çok çekicidir.
Machiavelli’nin "propagandanın gerçekten etkili olabilmesi için, arkasında
daima keskin bir kılıç bulunmalı" sözü bu konuya değişik bir yorum katar.
Propaganda, şartları değiştiremez. Değiştirebileceği sadece mevcut şartlar
altındaki inançlardır. İnsanların inançlarını da değiştirmeye zorlayamaz.
Ancak ikna ve telkin yolu ile onları istenilen yöne kanalize edebilir (Can,
2005: 40).

Propagandanın kitlelere yönelik amacı, düşmana zarar verecek


şekilde hareket etmeye ve düşündürmeye sevk etmektir. Bunun için kitlelere
yönelik yapılacak faaliyetlerde şunlar gözetilmelidir (FM 33-1, 1990: 2-9):

(1) Kitlelerde Güven Yaratmak

Propaganda kaynaklarının doğruluğu ve inanılırlığı konusunda


güven vermek çok önemlidir. Hedef kitleye verilen haberler, objektif, gerçek
ve doğru olmalıdır. Özellikle düşmana ait, asılsız ve sahte haberlerin gezdiği
bir yerde halkın güveneceği bir kaynak olmak propagandanın gücünü artırır.
Sağlanacak bu güven ortamında, yapılacak en büyük hata hedef kitlede,
düşmana ait yerleşmiş fikirlere zıt temalar kullanmaktır.

(2) Kitleleri İnandırmak

İkna ve telkin metotlarını kullanarak, üzerinde durulan konularda


kitleleri inandırmak, onları kolaylıkla yönlendirmeyi ve sorunsuz bir şekilde
idare etmeyi kazandırır. Güzel konuşmakta, inandırma yöntemlerinden
birisidir. Toplumlar, telkin altında kalmaya oldukça açıktır ve liderlerin kitleler
üzerinde korkunç bir büyüleme etkisi vardır. Propagandanın bütün sanatı bu
büyülü akım vasıtayla ikna ve telkin yollarını açmaktır. Görülmüştür ki,

13
başarılı önderler daima güzel konuşan ve toplumlarını şiddetle etkileyen
kişilerdir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 21).

(3) Kitleleri Muhalefete Sürükleyen Eylemlerden Kaçınmak

Propagandacı, hedef kitleyi tahrik edici faaliyetlerden uzak


tutmalıdır. Düşmanla alay etmek, onunla ilgili utanç verici şeyleri gündeme
getirmek, taraf değiştirmeyi aşağılık bir davranış gibi göstermek, mevcut
durumdaki üstünlükle öğünmek hedef kitle üzerindeki uysallığı mukavemete
dönüştürür.

(4) Kitleleri Kazanmak ve Muhafaza Etmek

Kitleleri kontrol altına almak ve onları kazanmak güçtür.


Propaganda araçları vasıtasıyla ilişki kurmak, her zaman doğru ve objektif
haber vermek, hedef kitlenin lisanını kullanmak, sahip oldukları inanç ve
değerlerin farkında olmak ve saygı göstermek, ihtiyaçlarını gidermek, sağlık
ve eğitim faaliyetlerine destek olmak bazı yaklaşım metotlarıdır.

d. Hedef

İyi bir propaganda, belli bir zamanda, tek bir temel hedefe yönelir. Bu
bir “yoğunlaştırma”dır. Hitler, bu yöntemi çok iyi uygulamıştır. Önce
Marksçılara karşı burjuva partileri ve aşırı sağcı partilerle, sonra burjuva
partilere karşı ulusçu sağla birleştiler, en sonunda da ulusçuları elediler,
böylelikle Naziler karşılarında hep tek düşman bulmuşlardır (Domenach,
2003: 57).

Propagandada karşıtın bireyleştirilmesi çok yarar sağlar. İnsanlar


karanlık güçler yerine, gözle görülür kişilerle karşı karşıya gelmeyi daha çok
ister. Toplumsal veya ulusal kitleler bütününe saldırmak yerine, bireylere ve
küçük topluluklara saldırmak direnci azaltır ve gizli tepkileri önler. Hitler, hiçbir
zaman Marksçı işçi sınıfıyla savaştığını ileri sürmemiş, “ipleri ellerinde tutan
kimi Marksçı-Yahudiler” ile savaştığı ifadelerine yer vermiştir ve kilise ile
savaşmak yerine, “devlet düşmanı bir papazlar kliği” ile mücadeleden söz
etmiştir (Domenach, 2003: 58).

14
Bu sayıca az olan karşıtların tamamı mümkün olduğunca tek bir
kişiye veya sınıfa indirgenmeye çalışılır. Nazi propagandasında,
demokratların, plütokratların, Bolşeviklerin Avrupa’ya karşı olan hareketi,
uluslararası yahudiliğin yönettiği bir takım çabalar olarak sunulmuştur.
“Bulaştırma” da diyeceğimiz bu yöntem, kitlelerde, tüm karşıtların aynı
kategoride yer aldığı kanısı uyandırır. Yani, karşıtlar arasındaki ayrılıkların
aslında halkı aldatmak için başvurulmuş bir düzen olduğu, gerçekte halka
karşı anlaştıkları belirtilmeye çalışılır (Domenach, 2003: 59).

3. PROPAGANDANIN AMAÇLARI

Propagandacının amacı, propaganda kapsamına alınan, birer


propaganda konusu olan hususlarda, kitlelerin tutumunu etkilemektir
(Domenach, 2003: 18). Propagandada, algıları şekillendirme, kavrayışları
yönlendirme ve propagandacının arzuladığı amaca ulaşmasına yardım
edecek bir cevabın alınmasını sağlayacak davranışları tavsiye etme söz
konusudur (Jowett ve O’Donnell, 1999: 6).

İletişim tekniklerinde yaşanan büyük gelişmelerin, bilginin üretilmesi


ve dağıtılmasında açtığı yeni ufuklara karşı propagandanın amacı hep aynı
kalmıştır (Lewis, 2001: 14). Ancak 20 nci yüzyılla birlikte, sömürgecilik ve
topyekün savaş gibi kitleler üzerinde etkili olmayı gerektiren olguların ortaya
atılması propaganda kavramına olumsuz bir değer yüklemesi yapmıştır. Bu
yüzden kavram tahlili yapabilmek için onu iyi veya kötü yargılardan
arındırmak gerekir. Philip M. Taylor bunu şu şekilde dile getiriyor (1998: 9).

“Propagandayı, siyasal, ahlaksal ve ekonomik bağlamdan bağımsız bir ikna


süreci olarak anlayabilmek için araştırmacılar, propagandanın değer yüklü
olmayan kavramlarla ele alınmasının gerekliliği üzerinde birleşmektedirler.
Propaganda, ne iyi ne de kötü bir şeydir, o neyse odur. Pek çok araştırmacı
incelemelerine işte bu anlayışla başlamaktadır”

Propagandanın amaçları, gizli olduğu kadar açık ve toplumun


çıkarları açısından yararlı veya zararlı olabilir. Dr. Hans Speir, propagandanın
amaçlarını, propagandanın hedeflerinden yola çıkarak şu şekilde
sıralamaktadır (Oskay, 1992: 273):

15
• Boyun eğdirme

• Bozgunculuk

• İşbirliği

• Yoksulluk duygusu aşılamak

• Panik

Harold Laswell ise propagandanın amacını, “düşünce ve doktrinlerin


kasıtlı olarak aşılanması girişimi” olarak ifade etmektedir (Mutlu, 2003: 112).
Osman Özsoy “fertlerin, kabule zorunlu olmadıkları bir düşünceyi, istekleriyle
kabule, yapmaya zorlanamayacakları bir hareketi istekleriyle yapmaya
yöneltmektir” olarak tarif etmektedir (1998: 9).

Vladimir Volkoff’a göre propagandanın esası psikolojik temelli bir


plandır. Böyle bir plan şunları kapsamaktadır (1985: 47).

• Etkilenmek istenen kişilerin gruplarının ayırt edilmesi,

• Ayrı ayrı her gruptaki elemanlara yönelik uygulanacak psikolojik


hedeflerin hazırlanması,

• Bu amaçlara yönelik eylemleri gerçekleştirmek için gerekli


organların kurulması,

• Propaganda unsurları tarafından propaganda eylem ve


şekillerinin hazırlanması,

• Eylemlerin zaman ve mekân içinde dağıtılması,

• Eylemlerin koordinasyonu,

• Özellikle eylemlerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi ve etkileri ile


beraber kampanyanın kontrolü,

16
4. PROPAGANDANIN GELİŞİMİ

Propagandanın, haber akışını kontrol etme, kamuoyunu idare etme


ve davranışları etkileme amaçlarıyla kullanımı insanlık tarihi kadar eskiye
dayanır. Tarih boyunca propaganda, üç unsurla ilişkilendirilebilir. Birincisi,
uygarlığın gelişimi ve ulus devletlerin ortaya çıkması ile birlikte mücadeleye
dönüşen halka egemen olma güdüsü, ikincisi, propaganda temalarını işleten
kitle iletişim araçlarının nitelik ve nicelik olarak hızla artması ve son olarak
propagandanın insanlar üzerindeki etkisinin giderek daha fazla
kavranmasıyla, kitleleri davranışsal olarak etkileme olanağının aynı oranda
artmasıdır (Bektaş, 2002: 65).

Eski Yunan’da hitabet sanatı en önemli propaganda aracı olmuş,


daha sonraları tiyatro ve sahne oyunları ise propagandanın etkin vasıtaları
haline gelmiştir. Makedonya Kralı Büyük İskender, Helenistik dönemde, kendi
başarılarını göstermede ve büyüklüğünü ilan etmede propaganda
sembollerini önemli bir araç olarak kullanmıştır. İmparatorluğun sınırları
içinde kendi onuruna heykel ve anıt inşa edilmesine ve portrelerinin hemen
her yerde kullanılmasına izin vermiştir. Kimi zaman Tanrı Zeus’un oğlu yerine
geçmiş, kimi zaman barışın, zenginliğin sembolü olmuş, idare etmedeki
adaleti şehirden şehire dolaşmıştır. Bu da İskender’e kısa bir zaman
içerisinde, herhangibir siyasal antlaşma yapmadan, sadece sembolik bir
propaganda işlevi ile kültürleri uzlaştırma olanağı vermiştir (Bektaş, 2002:
68–72).

Sezar döneminde, Roma’da basılan ve üzerlerindeki sembollerle,


devletin gücünü ve zenginliğini açık bir şekilde yansıtan madeni paralar, o
dönemin kitlesel bir propaganda aracıydı. Sezar, göz kamaştırıcı
gösterilerden de azami ölçüde yararlanıyordu. Bazen ayda birkaç kez yapılan
törenler, Sezar’ın şöhretini artıran ortamlar hazırlıyordu. Halk ile irtibatı çok iyi
yakalayan Sezar, günlük olaylardan aldığı masal türü söylevlerle kendisini
doğa üstü gösteriyor, Roma ahalisinin zihinlerinde cumhuriyetten uzaklaşma,
monarşik yönetim ve emperyalist hedeflerin kabul edilmesi yönünde
psikolojik değişim sürecinin başlamasını sağlıyordu (Bektaş, 2002: 68-72).

17
Özellikle İsa’nın ölümünden sonra, Hıristiyanlığın yayılması, çok
geniş bir propaganda faaliyeti sonucu olmuştur. Havariler, Hıristiyanlığı
anlatmaya yönelik propaganda eyleminde ilkin ümitsiz köleleri ve sefalet
içindeki halkı seçerek birebir temas yolu ile çok geniş kitlelere mesajlarını
duyurabilmişlerdir. Büyük mücadeleler sonucu, Roma’nın da Hıristiyanlığı
kabul etmesiyle, Avrupa’nın diğer bölgelerine misyoner propagandacılar
gönderilmiştir. Çeşitli nedenlerle kitap sayısının az oluşu, okur-yazar oranının
düşük olması söylentilerin çoğalmasına ve rivayetlerin ağızdan ağıza
dolaşmasına neden olmuştur. Halkın bu cehaletinden en çok istifade edenler
ise kilise mensuplarıdır. Sahip olduğu mal ve servetle giderek güçlenen kilise,
halk üzerindeki mukadderatı belirlemede ve çıkarlarını savunmada krallarla
karşı karşıya kalınca, ilk defa doğrudan doğruya siyasi maksatlarla planlı bir
propaganda faaliyetine yönelmiştir (Özsoy, 1998: 28).

Kilise en bilgili ve hatip rahipler tarafından kaleme alınmış risaleleri


halk arasında dağıtarak halkı krallara karşı kışkırtmaya, krallar ise etkin
yazarları ve şairleri propaganda amacıyla kullanarak halkı kendi taraflarında
toplamaya çalışmışlardır (Bektaş, 2002: 74). 15 nci yüzyılda matbaanın icadı
ile yazılan eserlerin geniş halk kitleleri arasında yayılması büyük etki
uyandırdı. Matbaa sayesinde, Martin Luther’in hazırladığı protesto
beyannamesi küçük bir kasabanın sınırları dışına çıkabildi. Martin Luther ile
taraftarlarının bastığı kitapçıklar, halk arasında dağıtılması ve yayılmasıyla
Avrupa’nın en ücra köşelerine kadar ulaşma imkânı buldu. Bu kitapçıklara
bazen tahta üzerinde oyulmuş resimler basılıyor ve seyyar satıcılar dört bir
yana bunları ulaştırıyordu (Özsoy, 1998: 29).

Tarihte propaganda etkinliklerine ilk defa “propaganda” ismi ile


uygulayan devlet olarak Roma İmparatorluğu’nu görüyoruz. İngiltere’nin
hıristiyanlaştırılmasında ilk dönemlerde başarısızlığa uğrayan Roma Kilisesi
sonunda “Doğru İnancın Yayılması için Eğitim Koleji” adıyla bir kolej
kurmuştur. “Propandai” sözcüğünü yayma, yaygınlaştırma anlamında
kullanan tarihin bu ilk propaganda kurumu, İngiltere’nin Hıristiyanlaştırılması
faaliyetlerinde başarılı olmuştur (Domenach, 2003: 9).

18
Kavram olarak propaganda ise, 17 nci yüzyılda Papa 15. Greguar
tarafından kurulan “Congragatio de Propaganda Fide” (İtikatı Yayma
Cemiyeti) ile ortaya çıkmıştır. Bu cemiyet, Katolik kilisesi tarafından artan
Protestan kiliselerine karşı propaganda amacıyla kurulmuştur3 (Bektaş, 2002:
66). Katolik inanışları üstün tutmak, inançları yaymak ve protestanların
aleyhte yaptıkları propagandaya karşı mücadele etme görevini üstlenmiştir
(Özsoy, 1998: 34).

Kilisenin, misyonerlik adı altında sürdürdüğü propaganda


faaliyetlerini, din ve kültür yayma örtüsü altında faaliyette bulunan teşekküller
ve şahıslar devam ettirmiştir. Fransa ve İngiltere gibi büyük devletler,
sömürgelerini ve Kuzey Amerika’yı, gönderdikleri misyonerler ve
konferansçılar vasıtasıyla, buralarda ilmi heyetler, hastaneler, mektepler ve
kiliseler kurarak, hıristiyanlaştırmışlardır (Mutlu, 2003: 108).

1791’den itibaren, savaşların idaresinde ülkü, silahlarla birleşmiş,


propaganda stratejinin yardımcısı olmuştur. Propaganda ile yurtta birlik ve
coşkunluk sağlanmış, düşmanda ise kargaşa ve korku yaratılmıştır. Bu
dönemde topyekûn savaş, propagandaya eylem alanı olarak yalnız orduları
değil, sivil halkı da sunmaya başlamıştır. 18 nci yüzyılın son dönemlerine
doğru, matbaa ve kâğıt üretim teknikleri gelişmiş, ulaşımın hızlanması da
mesajların gitgide daha geniş kitlelere yayılmasına olanak sağlamıştır. Basılı
kitaplar, risaleler, ilanlar, dergiler okuryazarlık oranlarının artışına ivme
kazandırmış ve yazılı propaganda mesajlarının okuyucuya yönelik söylemleri
derinlik kazanmıştır (Bektaş, 2002: 81).

Hedef kitle ile doğrudan iletişim kurabilen siyasal karikatürler ve


benzeri görsel malzemeler, bu dönemin etkin propaganda araçları arasında
yerini almıştır. 17 ve 18 nci yüzyıllar broşür yılları olmuş, bir çok yazar farklı
görüşlerin propagandasını içeren yazılar hazırlamışlardır (Özsoy, 1998: 47).

3
Bu cemiyetin üç şubesi vardı. Birinci şube, dua kitaplarını gözden geçirmekle görevliydi. İkinci şube,
yabancı ülkelerdeki piskoposlardan ve diğer memurlardan gelen raporları tetkik ediyordu. Üçüncü şube
ise bugünkü anlamda propaganda faaliyetlerini planlıyor ve yürütüyordu (Mutlu, 2003: 108).

19
Thomas Paine adlı yazarın hazırladığı “Genel İrade” başlıklı broşür üç ay
içinde 120.000 adet satmıştır (Bektaş, 2002: 82).

Fransız toplumunu, içinde bulunduğu kaostan kurtaran Napolyon,


tarihte propagandayı en etkin biçimde kullanan liderlerdendir. Çağdaş
propagandacılar içinde, halkını, imparatoru ya da ulusu adına sahip oldukları
haklardan vazgeçebilme konusunda ikna etmeyi başarmıştır. Napolyon kısa
süre içerisinde, basının, kitleleri etkilemede çok önemli bir silah olduğunu
öğrenmiştir. Onun döneminde, basın yoluyla propaganda en yaygın şekliyle
kullanılmaya başlanmıştır. Diğer liderlerin yaptığı gibi, bir taraftan basın
üzerinde sansürü devam ettirmiş, diğer taraftanda siyasi ve askeri konularda
propaganda yaptırmaya önem vermiş ve hatta istila ettiği ülkelerde dahi bu
faaliyetine özen göstermiştir (Bektaş, 2002: 90).

Napolyon, propagandanın önemini kavradığından, Mısır seferine


çıkmadan önce Roma'da ele geçirdiği bir Arapça matbaayı da yanında
götürmüştür. İskenderiye'ye ulaştığında, ahaliye Arapça olarak yayınladığı
beyannamede, padişahın dostu olarak geldiğini, İslam dinini beğendiğini ve
amacının sadece Fransa'nın Mısır'daki ticaretine zarar veren, halka zulüm
eden Kölemenleri cezalandırmak olduğunu söylemiştir. Bu ilan besmele ile
başlıyor, Arapça “Allah’tan başka tanrı yoktur" ibaresi ile noktalanıyordu
(Bektaş 2002: 90).

Amerikan Devrimi süresince gazete, propaganda niteliğindeki


bilgilerin yayılması için temel araç olmuştur. Benjamin Franklin’in birbirinden
ayrı kolonileri sembolize eden sekiz parçaya ayrılmış ünlü yılanının altında
“ya katıl, ya öl” parolası yazılıydı. Bu karikatür, bir ay gibi kısa sürede tüm
Amerika Kıtası’ndaki gazetelerde yayınlanarak büyük etki uyandırmıştı.
Benjamin Franklin, Samuel Adams ve George Washington gibi Amerika
Kıtası’nın önde gelen isimleri kolonilere, yalnızca davalarının haklı olduğu
yönünde bir inancı değil, kendi yeteneklerinin, İngiliz Ordusu’nun eğitimli
birliklerini yenmek için gereğinden fazla olduğu fikrini inandırmaya
çalışıyorlardı. Liderler, bilgiyi kendi amaçlarına uygun hale getirerek, hatta
bazen uydurma haberler yaratarak ve duygulara hitap ederek etkili bir siyasi
propaganda faaliyeti uygulamışlardır (Bektaş, 2002: 84).

20
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte propaganda,
uluslararası ilişkilerde önemli bir konu haline geldi. Propaganda bir harp silahı
olarak ilk kez İngilizler tarafından bu savaşta kullanıldı. Savaşta, gerek
askeri, gerekse ekonomik alanda ayakta kalabilmenin, ancak düşmanın
maneviyatını kırmak ve kendi halkının maneviyatını güçlü tutmakla
sağlanabileceği anlaşıldı (Mutlu, 2003: 109). Propagandanın ilk kez Birinci
Dünya Savaşı’nda kullanılmasında Osman Özsoy şu örneği veriyor (Özsoy,
1998: 89)

“1917 yılında Alman topraklarına propaganda kâğıdı atan iki İngiliz pilotu
Almanların eline esir düşünce, bunlar ağır savaş suçu işledikleri gerekçesiyle
mahkemeye sevk edilmişler ve on yıl ağır hizmete mahkûm edilmişlerdir.
1923 yılında La Haye'de, savaşlarda hava propagandalarının yapılabileceği
kabul edilmiş ve bu tarihten sonra propaganda savaşta meşru bir silah
olarak kullanılmaya başlanmıştır. Böylece propaganda meşru bir mücadele
vasıtası olmuştur."

İki dünya savaşı arası dönemde propaganda üç siyasi gelişmenin


paralelinde incelenebilir. Birincisi, Sovyet Devrimi’nin yerleşmesi ve Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin doğuşu, ikincisi, Amerika’nın içine
kapanma politikası ve Birinci Dünya Savaşı’nın etkileri ve son olarak da faşist
devletlerin özellikle Nazi Almanya’sının doğuşu olarak özetlenebilir. Bu üç
önemli tarihi gelişme, 1939 yılında başlayan dünya savaşının çıkmasında
önemli ölçüde etkili olmuştur (Bektaş, 2002: 139).

Lenin ile Troçki, ayaklanma ile propagandayı birlikte kullanarak,


savaş esnasında orduyu ve yönetimi çökertmeyi başarmış ve 1917 yılında
Bolşevik devrimini gerçekleştirmişlerdir. Sovyet yöneticileri bu amaçlarına
ulaşmak için, kitlesel siyasal eğitimi de kapsayan etkin bir propaganda
mekanizması kurmuşlardır. Bu mekanizmada basın, eğitim kurumları, sanat
ve bilim komünist devletin kurulmasında önemli rol oynayan birer propaganda
aracı olmuştur.

İhtilal sonrası, iktidarı tüm yurda benimsetmek amacıyla her çeşit


propaganda tekniğine başvurulmuştur. Hatta genç ve tahsilli gençlerden
oluşturulan küçük gruplar, ülkenin her bölgesine gönderilerek, halkla
kaynaşma sağlanmış, bir çok aktiviteler yapılarak kitlelere devrim mesajları

21
aktarılmıştır. Görüldüğü üzere, merkezden kontrol edilen Sovyet propaganda
sistemi, tecrübeli propagandacılarla eğitilen yerel kulüpler ve diğer toplumsal
örgütlenmeler aracılığıyla, ülkedeki yaşamın her alanına ulaşmıştır. Komünist
rejimle yönetilen ülkelerde propaganda alanını belirlemek olanaksızdır.
Propaganda yazıdan sanata, ilköğretimden sanayi ve tarım üretimine kadar
her alana ulaştığından, toplumun tüm etkinlikleri propaganda konusu
yapılabilmektedir (Bektaş, 2002: 141).

Tüm bu propaganda faaliyetleri, en küçük yerleşim yerlerinde bile


temsilciliği bulunan, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Ajitasyon-
Propaganda şubelerinin sıkı kontrolü altında yapılmıştır. İhtilalden sonra
eğitim devlet kontrolüne alınmış ve ders müfredatları kitlesel propaganda
amacıyla kullanılmıştır. 1922 yılında partilere üye olacak çocuklara yönelik
propaganda amacıyla “öncüler” adlı bir kulüp kurulmuştur. Haber akışı,
sonradan Tass adını alacak olan, Rus Telgraf Ajansının kuruluşu ile kontrol
altına alınmış, parti gazetesi “pravda” aracılığıyla haberler istenen şekilde
kitlelere ulaştırılmıştır. Nazi propagandasında başrolü oynayan Hitler,
Thomson’un dediği gibi ”Julius Caesar ve Napoleon Bonaparte ile birlikte
yalnızca yeni propaganda yöntemlerinin yaygın olarak kullanıldığı için değil,
fakat tüm siyasal kariyerini planlı propagandaya dayandırması nedeniyle özel
bir yere sahiptir” (Jowett ve O’Donnell, 1999: 235). Hitler’in propaganda
bakanı ve Nazi propagandasının yaratıcısı olan Goebbels4, Hitler’in Kavgam
adlı kitabından aldığı temel propaganda ilkelerini şöyle sıralamaktadır (Jowett
ve O’Donnell, 1999: 236):

"Birbirleri üzerine dikkatle bina edilecek saptama ve beyanlar, ister doğru


ister uydurma olsunlar katı biçimde benimsenmiş olan düşüncelerin altını
oymak ve onların yerini alacak yenilerini yaratmak için kullanılırlar. Yeteri
kadar tekrar ederek ve psikolojilerini anlayarak, bir insan topluluğuna, bir
karenin aslında bir daire olduğunu ispat etmek sanıldığı kadar zor değildir.
Her şeyden önce bir daire ve kare nedirler? Bunlar sözcüklerden başka bir

4
13 Mart 1933 tarihinde Hitler, Goebbels'in yönetiminde çalışacak Propaganda ve Halkı Aydınlatma
Bakanlığı'nı kurdu. Goebbels, aynı yıl, Nazilere kitle iletişimini ve tüm kültürel faaliyetleri tek çatı altında
koordine etme olanağı sunan, Reich Kültür Dairesi'nin de başkanlığına getirildi. Goebbels'in bakanlığı
ise olağanüstü yetkilerle donatıldı. İçişleri Bakanlığı radyo yayınları, filmler, basın ve tiyatronun
denetlenmesi, sanat eserleri ve anıtların korunması ve resmi kutlamalarla tatil günlerinin
düzenlenmesine ilişkin yetkilerini Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı'na devretti. Aynı şekilde
Dışişleri Bakanlığı da dış ülkelerdeki propaganda faaliyetini yeni bakanlığın işlevi olarak kabul etti.

22
şey değildirler ve sözcükler olarak üzerlerine anlamlarını değiştirecek
elbiseler giydirilene kadar istenildiği biçimde şekillendirilebilirler."

Jowett ve O’Donnell’in ifade ettikleri üzere iki bölümü propagandaya


ayrılan Kavgam adlı kitabında Hitler başarılı bir propaganda için bir takım
kurallar sıralamıştır. Hitler; “soyut kavramlar kullanmak yerine duygulara hitap
edin. Az sayıda ancak belirli temaları işleyen kalıpları sürekli kullanmaktan
çekinmeyin. Tartışmanın sadece işleyebileceğiniz bir yönünü ortaya koyun.
Karşı tarafı sürekli eleştirin ve özellikle kötülemek için belirgin bir düşman
yaratın” demiştir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 237).

Hitler devlet tarafından tasarlanan ve uygulanan propagandayı üç


kurum aracılığıyla yapıyordu. Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı,
Nazi Partisi Merkez Propaganda Şubesi ve Devlet Kültür Dairesi,
Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı5 Naziler’in iktidarı süresince
temel propaganda faaliyetlerinin yönlendiricisi olmuştur.

Nazi propagandası temel olarak söylevler, basın ve kitapçıklar


aracılığıyla yapılıyordu. Hitler, gazete yoluyla propagandayı benimsemiyordu.
Hitler’in duygu yüklü ifadelerini, gazetecilerin kendi inisiyatiflerine bağlı olarak
aktardıkları düşüncesi, gazeteyi az kullanılan bir propaganda aracı haline
getiriyordu. Naziler, en büyük propaganda aracı olarak radyoyu kullanıyordu.
Hitler’in bir ay gibi kısa bir sürede 50 radyo konuşması yapması bunun en
büyük işaretidir. Hitler de, tıpkı Sezar ve Napolyon gibi, kitle üzerinde
denetim kurma ve onları etkilemenin temel araçlarından birisinin anıtsal
mimari olduğunu düşünmüş, heybetli yapıların inşa edilmesine önem
vermiştir. 1936 yılında Berlin Olimpiyatları, Hitler için çok önemli propaganda
alanı oluşturmuştur. Sporun bile yeri geldiğinde propaganda amaçlı olarak
kullanılacağını tüm dünyaya göstermiştir (Bektaş, 2002: 152-159).

İkinci Dünya Savaşı sırasında propaganda, askeri harekata paralel


icra edilmiş ve kimi zaman stratejinin belirlenmesinde askeri seçenekten öne
çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı, önceki çatışmalardan farklı olarak ideolojik bir
mücadele olarak nitelendirilebilir. Taraflar başarılarını, sistemlerinin (faşizm,

5
1938 yılında bakanlık idare, propaganda, radyo yayınları, basın ve erişkinlerin eğitimi isimli beş
şubeden oluşurken, 1942 yılında şube sayısı 14’e yükselmiştir.

23
sosyalizm, komünizm, demokrasi) üstün olduğunun kanıtı olarak
sunmuşlardır. Savaşın merkezi sayılan Avrupa’da eğitimli kitle oranının
yüksek oluşu yazılı basın, kitap, broşür ve posterler aracılığıyla
gerçekleştirilen propagandanın etkinliğini önemli ölçüde artırmıştır (Bektaş,
2002: 163).

Savaş süresince her ülkenin psikologları, kitlelere ulaşmak için en


etkin yöntemleri geliştirme ve hedef kitlenin özgün kültürel ve toplumsal
özelliklerini saptama üzerine görevlendirilmişlerdi. Bu ise psikolojik savaşın
ne denli ciddi yapıldığının bir kanıtı sayılabilir (Jowett ve O’Donnell, 1999:
250). Gerek Avrupa’da gerekse Pasifik cephesinde propaganda konusunda
eğitim almış uzmanlar, bilimsel yöntemlerden faydalanarak ulusal ve
uluslararası propaganda kampanyaları düzenlemişlerdir.

Kore ve Vietnam’daki kriz ve çatışmalar, bir bakıma İkinci Dünya


Savaşı sonrası kapitalizm ve komünizm arasında yaşanan ideolojik savaşın
yansımalarıdır. Her iki çatışmada, siyasi ittifakların farklılığı ve savaşa
gösterilen tepkileri nedeniyle, değişik propaganda stratejilerinin
uygulanmasına sahne olmuşlardır (Bektaş, 2002: 173). Bu çatışmalar
öncesinde ve esnasında propagandanın etkinliği veya etkisiz kalışı, kitlelerin
sosyo-psikolojik, kültürel ve ekonomik özelliklerini anlamanın gerekliliğini
ortaya koymuştur. Avrupa savaşlarında kullanılan basın, radyo, kitap ve
broşür gibi propaganda araçları bu çatışma bölgelerinde etkisiz kalırken, yeni
dünyanın meyveleri (ekonomik yardım, eğitim ve sağlık desteği) propaganda
kampanyalarındaki yerlerini almıştır.

20 nci yüzyıl, propaganda kullanımının en şiddetli ve en yoğun


olduğu dönemidir. 1950’lerden sonra devletler, orduların gücünün yanında
uluslararası etkileme yöntemleriyle hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadır
(Laçiner, 2002). Savaş yıllarında propagandanın öneminin anlaşılması ve bu
dönemde kullanılan yoğun propagandanın halk üzerinde etkili olması, devam
eden savaşların yanında adeta propaganda savaşının verilmesi, savaş
sonrasında araştırmacıların böylesine önem kazanan toplumsal olgu üzerine
eğitilmesine ve propaganda üzerine yapılan bilimsel araştırmaların artmasına
neden olmuştur (Alemdar, 1990: 66).

24
Tarihsel süreç içerisinde uygulanan farklı propaganda yöntemlerinin
en önemli nedeni de teknoloji ve kullanılan araçların gelişimidir. Uzun yıllar
belli bir bölge içerisinde sınırlı kalan propaganda, sınırları ilk kez radyonun
kullanılmasıyla zorlamış, 20 nci yüzyılın sonlarına doğru uyduların kullanıldığı
televizyon yayıncılığı, internet ve telekomünikasyon araçlarının çeşitliliği ile
küresel alanda sınırları kaldırmıştır.

5. PROPAGANDA TÜRLERİ

Yapılan bir propagandayı, yalın olarak bir tür içine sokmak mümkün
değildir. Propagandayı, propagandacı bir amaç doğrultusunda kurguladığı
için, hedefe giden seçenekte propaganda türlerinin her birisini
kullanabilmektedir.

Kullanılan tür veya türlerin, propagandacının kimliği ile de büyük ilgisi


vardır. Bu ilgi, bir bakıma tanımlama (devlet, özel kurum, istihbarat ajansları,
ordu gibi), seviye (stratejik, operatif, taktik gibi) ve hedef kitlede arzulanan
etkiye bağlı olabilmektedir.

a. Beyaz (Açık) Propaganda

Beyaz propagandada kaynak, resmi ve güvenilirdir. Haberlerin


nereden elde edildiği açıktır. Verilmek istenen mesajlar titizlikle aktarılır.
Doğruluğundan duyulacak endişe, kaynağın açık olması nedeniyle
güvensizliğe sebep olur ve hedef kitleyi yeni bir kaynak arayışına iter. Beyaz
propaganda genellikle meşru bir hakkın müdafaasını yapar. Propaganda
konuları genellikle hükümetin kontrolünden geçtiği için iletilenler yarı resmi
sayılır (Özsoy, 1998: 21). Gelişmiş ülkelerde bu propaganda yöntemi sıklıkla
kullanılmaktadır. “Amerika’nın Sesi” ve “Moskova” radyosu barış
dönemlerinde bu tür bir propaganda yapmışlardır (Bektaş, 2002: 35).

Beyaz propagandanın ana malzemesi haberlerdir. Karşı taraf ile ilgili


elde edilen verilerin, ne zaman, nasıl ve kimlere hangi ölçüde kullanılacağı
muhakkak planlanmalıdır. En güçlü yanı ise, karşı tarafın fikirlerini çürütmesi,
taraftarlarının sayısını azaltmasıdır. Doğru, açık ve şeffaf propaganda
kitlelerde güven uyandırır. Zayıf tarafı ise, yayılma menzili sınırlıdır.

25
Serbestçe dolaşamaz. Karşı taraf, korunmak için karşı propaganda
imkânlarını devreye sokarsa, propaganda bozulabilir ve hedef kitle de
olumsuz etki oluşturabilir (Tarhan, 2005: 37).

Beyaz propaganda, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Sovyetler Birliği


tarafından Doğu Bloğu sayılabilecek ülkeler için etkin bir harp silahı olarak
kullanılmıştır. Özellikle halkın sosyo-psikolojik özellikleri, hedefin daha alıcı
bir kitle durumunda olduğu çıkarımını verebilir. Kapalı rejimlerde etkisi az
olabilir ancak Çekoslovakya’nın dolaylı işgali gibi sonuçları da verebilir.
Beyaz propaganda, hedef ülkenin morali üzerine yöneltilebildiği sürece etkili
bir savaş silahı olabilir (Volkoff, 1985: 4).

b. Siyah (Gizli) Propaganda

Asılsız kaynağa dayanan “Siyah Propaganda”, “Beyaz Propaganda”nın


tamamen aksidir. Yalan, uydurma ve hile yöntemleri ile yaratılan bilgilere
dayanır. Kaynak gizli tutulur, daha çok başka bir kaynaktan aktarılıyormuş
izlenimi verilir. Gerçeği çürütmek, ortalığı karıştırmak, inançları sarsmak
suretiyle faaliyette bulunulur (Özsoy, 1998: 21). Amacı, kitleleri ruhsal
çöküntüye itmektir. Propagandanın kurgulanması sürecinde ahlaki mülahaza
ve vicdani sorumluluk aranmaz. Siyah propaganda için amaca hizmet edecek
her şey bir malzemedir.

Hitler’in İkinci Dünya Savaşı sırasında “Deniz Aslanı” harekâtı adını


verdiği İngiltere’yi istila planı olan ve “Yeni İngiliz Yayın İstasyonu” kimliğiyle
yayın yapan radyo, “Britanya Savaşı” adı verilen hava savaşı süresince
İngilizler’in moralini bozma amacına yönelik asılsız haberler yayınlamıştır
(Bektaş, 2002: 36).

Siyah propagandanın hedefi, yerleşmiş bir inancı yıkmaktır. Halkı


kendi içinden çıkardığı liderlere karşı soğutmak, devlete ve orduya olan
güveni sarsmak, ekonomik ve sosyal dayanışmayı yıkmaktır. İnsanları
endişeli, mutsuz ve zihinsel devinim içinde bırakmaktır. Siyah propaganda,
genellikle psikolojik operasyonlar kapsamında savaşta kullanılır. Kaynağın
karşı tarafça tespit edilmesi, zamana bağlı olmakla birlikte daha kolay olur.
Bu nedenle ülke içinde pek kullanılmaz. Kaynak ortaya çıktığında her türlü

26
sorumluluk, reddedilecek şekilde önceden hazırlıklı olunur. Kaynak gizli
kaldığı sürece, yalan, rivayet, şayia ve dedikodulardan oldukça verimli
sonuçlar elde edilir (Tarhan, 2005: 41).

Siyah propaganda, savaş alanında beyaz propagandaya göre daha


etkili bir silahtır (Volkoff, 1985: 4). Siyah propaganda faaliyetinin sağlayacağı
faydalar, kaynak gizli tutulduğu için karşı tarafın yapacağı propagandanın
üzerimizdeki tesirini azaltır. Savaşta, zaman içerisinde yapılacak istila veya
işgal için cephe gerisinde müteakip birliklere zemin hazırlar. Hedef kitle
üzerinde yaratacağı korku, oluşacak muhtemel bir direnci kırar ve insanlarda
sığınacak bir güç arama ihtiyacı doğurur. İçlerinde hain, casus veya ajan
olabilir şüphesi uyandırarak, karşı tarafta güvensizlik ve moral çöküntüsü
sağlar. Olumsuz yönü ise, bu tür propagandanın açık bir şekilde yürütülmesi
zordur. Hazırlanması ve uygulanması özel dikkat gerektirir. Gizliliğin ve
emniyetin çok önemli olması nedeniyle faaliyet alanı sınırlıdır. Farkına
varıldığında veya kurgulamada yanlış yapıldığında karşı tarafın liderleri ile
hedef kitle arasında kenetleyici etki yapabilir (Tarhan, 2005: 44).

c. Gri (Bulanık) Propaganda

Gri Propaganda, beyaz ile siyah propaganda arasında yer alan bir
türdür. Gerçek ile yalanın iç içe geçirilmesi suretiyle yapılır. Neyin gerçek
neyin yalan olduğu bilinemez. Düşman veya dost, kimin tarafından geldiği
belirlenemez. Kaynak gizli tutulur. Rivayet ve şayialara dayanır (Özsoy, 1998:
21). Olaylar çarptırılarak sunulur. Mübalağa ve yalana çok başvurulur.
Olumlu bir şey gölgelendirilerek yansıtılır. Verilecek mesaj veya bilgilerin ilgi
çekici ve zihinleri karıştırması istenir. Bazen gündem saptırılarak hedef
kitlenin dikkati diğer gelişmelere çekilir (Bektaş, 2002: 37).

İnsanların merak duyguları gri propagandada sıklıkla kullanılır. Gizli


konulardan bahsediliyormuş imajı verilerek, bir çok söylentinin toplum içinde
yayılması sağlanır.

Gri propaganda ürünleri, hedef kitle tarafından olumlu kabul görür.


İnsan üzerinde propaganda hissi doğurmaz. Kaynak belli olmadığı için hedef
kitle için en heyecanlı konular işlenir. Komplo teorileri en etkili materyaldir.

27
Doğru bir olay yanlışlarla birlikte işlenir. Senaryolaştırılmış rivayetler
hazırlanır. Gri propagandanın amacı, kusurlu, noksan bir şeyi, tam ve yeterli
göstermek veya yeterli, açık olan bir şeyi şüpheli göstererek gölgelendirmek,
değerden düşürmek olabilir. Her tür çelişki ustaca kullanılarak zihinlerde soru
işareti uyandırılır (Tarhan, 2005: 40).

Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgal ettiği zaman, işgali meşrulaştırmak


için gri propagandaya başvurmuştur. 25 Aralık 1985’te Sovyet televizyonunda
“Afganistan: Bir Devrim Öldürülemez” adlı bir belgesel yayınlandı. Bu
programa göre, Afganistan’daki çatışmaların dış güçler tarafından
kışkırtıldığı, bir Türk vatandaşı olarak tanıtılan esirin, kendisinin CIA
tarafından gönderildiği söylenmişti (Bektaş, 2002: 38).

6. PROPAGANDA YÖNTEMLERİ

a. Politik Propaganda

Propaganda, 20 nci yüzyılın büyük olaylarını, komünist devrimini,


faşizmi, kapitalizmin yayılmasını, topyekûn gerçekleşen savaşları
açıklamakta temel subjedir. Ülkü ile politikanın kaynaşması olarak da
söylenebilen politik propaganda ise 20 nci yüzyılla birlikte gelişen bir
kavramdır. Aslında bu bir inanca, bir fetih, bir sömürme istenci olarak, eyleme
geçmiş bir politikanın dile getirilişidir. Bu, yakın tarihimize, büyük ve fethe
dayanan politik ülkülerin girmesi ve topyekûn savaşlarla ulusların karşı
karşıya gelmeleri ile ilgili bir durum olarak yansımaktadır (Domenach, 2003:
26).

Avusturya ile Çekoslovakya’nın savaşmadan Almanya’ya katılmaları,


Fransa’nın gerek askerlik, gerekse politika yönünden çöküntüye uğraması
propagandanın etkileri olarak sayılabilir. “Önemli olan bütün toplum
katmanlarında kargaşa çıkarmak, propaganda yapmaktır” diyen Lenin ve
“Propaganda iktidarı elde tutmamızı sağladı, dünyayı fethetme olanağını bize
gene propaganda verecek” diyen Hitler bu yüzyıla adlarını yazdıran liderler
olarak politik propagandanın önemini dile getirmektedirler (Domenach, 2003:
15).

28
20 nci yüzyılda gelişimini sürdüren politik propaganda, bu asırda
çağdaş kitleyi bularak eylem alanını, haber alma ve iletişim tekniklerini
kullanarak eylem yollarını genişletmiştir.

Bolşevik türü propaganda iki temel terimle özetlenebilir. Bunlar,


siyasal açınlama ve paroladır. Siyasal açınlamadan kasıt, egemen sınıfların
bencil çıkarlarını örtmek için kullandıkları aldatmaların gerçek niteliğini,
iktidarlarının gerçek temelini ortaya çıkararak, kitlelere açık bir görüntüsünü
yansıtmaktır. Lenin, belirli dönemlerde, çevrede olup bitenlerin,
fısıldananların, söylentilerin halkta canlı açıklamalarla kabul bulacağını, bu
tür politik açınlamaların kitleleri devrimci bir eylem için yetiştirmenin zorunlu
ve temel koşulu olduğu görüşünü savunur (Domenach, 2003: 33).

Çağdaş biçimiyle propagandayı bolşevizmin, özellikle Lenin ve


Troçki’nin başlattığı söylenebilir. Lenin, propagandacı ve kışkırtmacı
dehasıyla, 1917’de iktidarın ele geçirilmesi evrelerine uyum veren parolaları
ortaya atmıştır. Parola ise kurgulanan evrenin söze geçirilmesidir. Uyarıcı
kavramdır, elden geldiğince açık, kısa ve büyüleyici bir biçimde, içinde
bulunulan zamanın en önemli istemini dile getirir. Bolşevik ihtilalinde bu iç
düşmanın ezilmesi ve kitlelerin birleştirilmesidir. Lenin, Rus ordusunun ve
milyonlarca köylü-askerin temel isteklerini iki sözcükte birleştirmişti: “Toprak
ve Barış”. Bolşeviklerin sayısının çok az olduğu, elerinde bir güç bulunmadığı
bir dönemde Troçki bu durumu, bir sınıfın ve bir çağın en önemli
gereksinmelerinin karşılığı olan parolalarla aştıklarını dile getirir (Domenach,
2003: 33).

Lenin’in propaganda anlayışı ile Hitler’in anlayışı arasında fark vardır.


Lenin’e göre, propaganda taktiğin bir gereğidir, ancak ulaşmak istediği
hedefler ile taktiğin gereği hedefler arasında uyumsuzluk yoktur. Lenin
“Toprak ve Barış” parolasını ortaya attığı zaman amaç ihtilal sonrasında da
toprakları paylaştırmak ve barışı imzalamak olmuştur. Ancak Hitlerci
propagandanın yönlendiricisi olan Goebbels, Hıristiyanlığa karşı ırkçılığı
savunduktan sonra, Alman halkının “Hıristiyan uygarlığını savunmak” için
savaştığını söyler. Hiçbir somut gerçekliği olmayan bu parola, yeni kitleleri
seferber etmekten öteye gitmeyen bir kalıptır (Domenach, 2003: 41).

29
Lenin’in parolaları, sonunda içgüdülere, temel söylevlere bağlansa
bile, halkın gereksinimlerine uygun bir temele dayandırılabilir. Hitler,
kendisine bağnazca bağlanmış bir topluluğun önünde, halkın ihtiyaçlarının
ötesinde, içlerinde zamanla kora dönüşmüş ateş olan “güç” ve “kin” isteklerini
yeniden alevlendirmek istiyordu. Bu yüzden Hitler de propaganda, taktik bir
ilerlemeye bağlı olmaktan çok kendi başına bir taktiktir. Söz amacına
ulaştıktan sonra düşüncenin pek önemi kalmaz (Domenach, 2003: 41).

Hitlerci propaganda, günün eğilimlerine göre, birbiri ardına değişik,


hatta çelişkin programlar kullanmıştır. Hitler, kitlenin yoğunlaştıkça daha
duygulu, daha kadınsı bir yapı kazandığını anlamış, halkın kanı ve
eylemlerine, düşünceden çok, edindikleri izlenimlerin yön verdiğini fark
etmiştir. Hitler ve Goebbels hiçbir şeyi rastlantıya bırakmayarak her türlü
gösteriyi özenle hazırlamışlardı. Goebbels, Nuremberg Kongresi’nde kürsüye
doğru yürüdüğü sırada Hitler’e eşlik eden davul seslerini, kürsünün üzerinde
bulunan ışıklandırmayı dilediği gibi değiştirmesini sağlayan elektrik
düzenlerini bile düşünmüştür (Domenach, 2003: 48).

Hitler, yabancıları etkilemede akşam saatlerinin daha elverişli


olduğunu tespit etmişti. Her türlü ara perdenin ortadan kalkması ve
propagandanın kışkırtmaları karşısında bireyin savunmasız kalması için,
devlete bağlı olmayan bütün topluluklar dağıtılmıştı. Hitlerci propagandanın
etkisiyle bunalım içinde yoğrulan Almanlar’da derinliğine inmiş savaş
içgüdüsü, birbirine karşıt iki biçimde ortaya çıkmıştır. Biri olumsuz, edilgendir,
korku ve tutukluk durumlarıyla kendini belli eder. Diğeri olumludur,
coşkunluğa, bir azgınlık ve saldırganlık durumuna götürür. Naziler, sinirsel
yaşamın iki kutbu, yani dehşet ve coşkunluk üzerine oynamış ve büyük
kitlelerin sinir düzenlerini istedikleri gibi kullanabilecekleri duruma
getirmişlerdir (Domenach, 2003: 48).

b. Karşı Propaganda

Karşı tarafın propagandasının yalan olduğunun kanıtlanmasına yönelik


yapılan propagandadır. Siviller, askerler ve düşman işgali altındaki dost
gruplar hedef kitleyi oluşturur. Kullanılan kelimelerin itinalı seçimi ve ses

30
tonunun yumuşaklığı sonuç almada çok önemlidir. Karşı tarafın nelere
inanacağı, ne tür zafiyet içerisinde olduğu önceden bilinmelidir. Karşı tarafla
alay etmek söz konusu olamaz ancak zaafları sıklıkla dile getirilmelidir
(Tarhan, 2005: 52).

Karşı propaganda, yapılan propagandanın özelliğine göre dört türde


olabilir. Karşı tarafın kullanacağı propaganda konusu sezilirse “erken karşı
propaganda” yapılarak istismar edilmeye çalışılır. “Doğrudan karşı
propaganda” ile karşı tarafın propagandasının fazla önemsendiği
hissettirilerek reddedilir veya “Dolaylı karşı propaganda” ile önemsenmediği
hissettirilerek, ima yoluyla reddedilir. Dikkati başka yöne çekerek, en iyi
bilinen konu üzerinden “hedef şaşırtan karşı propaganda” uygulanır (Tarhan,
2005: 52).

Tarhan'ın verdiği karşı propaganda türlerine “susma” ve “konuyu


kısaltma” da ilave edilebilir. Susmada, karşı tarafın propagandası istismar
edilemiyor veya karşı bir harekete geçmeye gerek kalmayacak bir durum
sözkonusu ise susarak veya önemsemeyerek tanımazlık şeklinde karşılık
verilir. Konuyu kısaltma, karşı propaganda başarısızsa, propagandacı için
uygun olan yönleri üzerinde durularak, zamanla faaliyet terk edilir (FM 33-1,
1990: 3-2).

Karşı propagandada planlama titizlikle yapılır. Hazırlık aşamasında,


ele alınacak konuları çürütmede veya kanıtlamada istihbarat edinimi
önemlidir. Karşı propaganda faaliyeti esnasında şu hususlara dikkat
edilmelidir.

(1) Düşmanın Kullandığı Temaları Bulmak

Düşman propagandasının temel öğelerini öncelikle birbirinden


ayırmak gerekir. Bunların önemine ve etkinliğine göre sınıflandırılması,
sonrasında çürütülmesi için sağlam bir zemin oluşturur. Kullanılan temalar,
kendilerini etkili kılan söz ve simgelerden ayrıldığında zayıf ve birbiriyle çelişir
özlerine iner ve kitlelerde değişiklik yaratacak şekilde teker teker çürütülebilir.
Yahudilere yapılan baskıların, yabancı kamuoyunda yoğun olarak yer aldığı
bir dönemde, Alman basını, Goebbels’in başlattığı bir kampanya ile

31
İngiltere’nin İrlandalı Katoliklere yaptığı zulümleri gündem konusu olarak
işlemekteydi (Domenach, 2003: 80).

(2) Zayıf Noktalara Saldırmak

Düşmanın en zayıf noktasını bularak, ilk önce bu zayıf halkadan


başlamak karşı propagandanın temel kuralıdır. Saldırı en çekingen olana
yöneltilir. Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf devletleri, başlangıçtaki gayretlerini
Avusturya-Macaristan üzerine odaklarken, Almanya, Ruslar’ın cesaretini
kırmaya yöneltmiştir (Domenach, 2003: 80).

(3) Güçlü Düşman Propagandasına Karşıdan Saldırmamak

Doğrudan düşman propagandasına yönelen çalışmalar çoğunlukla


başarısızlığa uğrar. Bu tür çalışmalar, fazla inanmış olan kitlelerin kanılarını
daha da sağlamlaştırmaktan ileri gitmez. Pol Quentin, herhangi bir görüşü
yıkmak için, o görüşün kendisinden yola çıkmak ve ortak bir alan bulmak
gerektiğini dile getirir. Öncelikle karşı tarafa hak tanıyarak, yavaş yavaş kendi
sonuçlarına götüren bir yöntem en etkili olanıdır (Domenach, 2003: 80).

(4) Küçük Düşürmek

Eğer bir düşüncenin savunucusu küçük düşürülebiliyorsa, artık o savı


tartışmanın gereği yoktur. İşi kişiliğe dökme, özel yaşam veya politik
tutumdaki değişiklikler ve tutarsızlıklar, kuşkulu ilişkiler küçük düşürme için
materyal sağlayan alışılmış yöntemlerdir (Domenach, 2003: 80).

(5) Düşman Propagandasını Etkisizleştirmek

Düşmanın tezini gerçek dışı gösteren bir fotoğraf, yazı, tanık veya bir
olay düşmana ait kanıtlamayı gözden düşürür. İleri sürülen iddialar, eğer
düşmanın denetimi altında bulunan haber kaynaklarından elde edilmişse
düşman propagandasının etkisizleştirilmesi daha kolay olur (Domenach,
2003: 81).

32
(6) Düşmanı Gülünç Hale Düşürmek

Kitleleri güldüren kısa öykülerin ve fıkraların yayılmasıyla düşmanın


küçük düşürülmesi, bazen yandaşların bile hoş karşılayabileceği,
küçümsenemeyecek bir yıpratmaya neden olur. Hitler karşıtı propagandada,
gülünç düşürmeye sıklıkla başvurulmuştur. Charlie Chaplin’in Hitler ve
Mussolini’yi alaya alan diktatör tiplemeleri, bu dönemde iki kesim tarafından
da izlenen ve anlatılan öyküler içermiştir (Domenach, 2003: 81).

(7) Düşmana Karşı Üstünlük Sağlamak

Maddi ve psikolojik olarak elde edilen üstünlüğü karşı tarafa


kaptırmamak ve bir birlik izlenimi yaratmak çok önemlidir. Çıkabilecek
engellere karşı ön alıcı çalışmalar yaparak, kitlelerin yöneleceği alanları
önceden belirlemek gerekir. Kitlelerin önemsediği güncel ve dinamik konuları,
ard arda gündeme taşıyarak, sürekli yapılan çalışmalarla ilişkilendirmek ve
karşıtın zayıf olduğu konuları program içinde aktif yönde irdelemek önem
kazanır.

c. Bölücü (Kışkırtıcı) Propaganda

Hedef kitlenin duygularına, içgüdülerine ve bilinç altındaki


doyurulmamış istemlerine etki etme yöntemidir. Kitlelerde, toplum
psikolojisinin oluşturulmasında ve yönlendirilmesinde kullanılan temel
yöntemlerden birisidir.

Bölücü propagandanın en belirgin özellikleri yıkıcı olması, kitleleri


başkaldırıya yöneltmesi ve eleştirel nitelik taşımasıdır. Bölücü propagandada
salt amaç mevcut bir yönetimi devirmek değildir. Bazen karşıt düşünceyi
taşıyan gruplara güven kazandırma amacı da güdebilir. Ortaya çıkabilecek
küçük çaptaki karışıklıkları dindirmeye veya bastırmaya yönelik hareketler,
kitlenin gözünde öne çıkan kişi veya gruba güven kazandıracaktır. Naziler
tarafından kundaklanan Reichstag’ın yakılması olayı, Hitler tarafından
muhaliflerin bastırılması yönünde kullanılması bölücü propagandaya örnek
teşkil eder (Bektaş, 2002: 200).

33
Bölücü propaganda, genellikle ihtilal arzulayan muhalif gruplar
tarafından yıkıcı ve düzene başkaldıran bir nitelik taşır. Tarihte ihtilaller ve
savaşlar, bölücü propagandanın kıvılcımlarıyla başlamıştır. Hükümetler de
iktidara geldikleri zaman köklü değişikliklere gitmek zorunda kaldıklarında
bölücü propagandayı etkin şekilde kullanırlar. Özellikle direnme söz konusu
olan kitlelere karşı etkili bir çözüm yoludur. Lenin, bölücü propagandayı
iktidara gelmeden önce Bolşevik İhtilali sırasında, iktidara geldikten sonrada
direnen halk gruplarına karşı başarılı şekilde uygulayan bir liderdi (Bektaş,
2002: 200).

ç. Bütünleştirici Propaganda

Dağılmış, endişeli veya çelişki dolu duygulara sahip kitleleri toplayarak,


onları belirli bir düşünce altına almak veya güdülemek bütünleştirici
propaganda için söz konusu olur. Pasif, kabullenici ve meydan okumayan bir
kitle yaratmak için kurgulanır. Yıkılan bir rejim sonrasında halkların durumu
veya kaybeden bir partinin üyelerinin tutumu bu tür bir propagandaya zemin
oluşturur (Strangelove,1998).

Özellikle kaos ve karışıklık dönemlerindeki en önemli husus bireyi,


ferdi bir yapıdan çıkararak kitle şuuru içine sokmaktır. Propaganda ile her
fırsatta kalabalıklar meydana getirerek, tesir şiddetini artırmaya gayret edilir.
Bireyciliğin arttığı modern toplumlarda, insanlar aynı fikirleri paylaştıkları
insanlarla beraberlikten, onlarla toplantılara, mitinglere katılmaktan manevi
bir güç alırlar. Kalabalıklar, insanların cesaretlerini arttırır. Buralarda insanlar
kendilerine telkin edilen fikir ve eylemlerin atmosferine girerler. Kalabalık
içinde fert şuurunu kaybeder. Tek vücut halinde hareket eden kalabalıklar, en
onurlu tavrı gösterebilecekleri gibi en hunharca eylemlere de girişebilirler
(Mutlu, 2003: 121).

7. PROPAGANDA ARAÇLARI

a. Haber

Propagandanın ana öğesi haberdir. Temel dayanağı seçilmiş bir haber


olmayan propaganda kurgularından bahsetmek mümkün değildir.

34
Propaganda, güncel bir olayla, siyasal, ekonomik veya bilimsel bir gerçekle
ilişkilendirilmek zorundadır. Propagandanın temelinde genellikle aktüalite
vardır. Ancak, uygulanacak propagandaya malzeme olacak güncel olayın
halk tarafından bilinmesi, daha da önemlisi halkın ilgisini çekmesi gerekir.
Halkın ilgisine çeken güncel bir olaya dayandırılarak yapılacak propagandaya
karşı hedef kitle olumlu bir duyarlılık içinde olacaktır (Mutlu, 2003: 114).

Günümüzde siyasi ve ekonomik argümanlar içeren bir olayın


önemsenmesi için öncelikle geniş kitlelerin ilgisini çekmesi gerekir. Bu olayın
nesnelleştirilmesini yani olayın bilinçlere yerleşmesi, simgesel bir nitelik
alabilmesi için belirli ölçüde görüntüleştirilmesi ve simgeleştirilmesi
gerekmektedir (Tolan, 1983: 456)

Yukarıda bahsedilen nesnelleştirme, seçilen bir olayın etrafında


örgülemekle veya kişileştirme yoluyla sağlanır. Olay seçiminde veya
kişileştirmede seçilecek araçlar, kültürel, siyasal veya mekansal anlamda,
hedef kitlenin yakın çevresinden, çatışma yüklü bir kaos halinden veya başarı
gerektirecek bir durumdan çıkarılabilir. Propagandacı için önemli olan haberi
kendi profesyonel ölçütlerine göre kurgulayarak geniş halk kitlesinin dikkatini
çekmektedir. Dolayısıyla olay ve kişileştirme, propagandacının, gerçekliği
kendi koordinatları içine yerleştirmek için kullandığı can alıcı noktalardır
(Meyer, 2002: 48).

Başkan George W. Bush yönetiminin, 2001 yılı devlet harcamaları


için mali kaynak arayışına girdiği bir dönemde, ilk planda masaya yatırılan
konu, Clinton döneminde ekonomik refah seviyesi yükselen Amerikan
halkının ödediği vergi oranlarının artırılması konusuydu. Planın halka
duyurulması için, onlarında yer aldığı bir oturum düzenlendi. Bush, ne
istediğini basitçe ilan etmek yerine, orta sınıf da dahil, herkesin planından
yararlanacağını göstermek için farklı gelir düzeylerinden Amerikalı aileleri
etrafına topladı. Bu aileler, Bush planından yararlanabilecek demografik ve
maddi özelliklere sahip olanlar arasından özenle seçilmişti. Ailelerin planı
benimser tavrıyla son bulan böylesine bir oturumla, Amerikan halkının direnç
koyacağı bir duyuru, eleştirileri susturmak ve kamuoyunu ayartmak adına

35
medyanın bir araç olarak kullanıldığı propaganda faaliyeti ile duyurulmuş oldu
(Meyer, 2002: 47).

Tarafların her biri haber verirken başarılarını abartır, karşı tarafınkini


ise siler. Amaç moral vermek veya moral bozmaktır. Tabii, böyle olunca da
ortada haberin gerçekleri kalmaz. Enformasyon gider, yerinde
dezinformasyon kalır. Herkes her şeyi kendi amacına göre çarpıtır. Tabii ki
tarafsız gazetecilik peşinde koşanlar her zaman vardır, ama genellikle onların
sesleri diğerlerinin gürültüsü arasında pek duyulmaz (Can, 2005: 87).

Günlük hayatımızın bir parçasını oluşturan haberlerin gereğinden


fazlasının verilmesi, bir takım arzu edilmeyen olumsuz sonuçlara yol açabilir.
Amerikan sosyologları bu durumu, “narkotizasyon”, yani afyonlama,
uyuşturma olarak tarif etmişlerdir. Narkotizasyon sonucu, bireyler, haberlerin
yoğunluğu karşısında bunalmakta ve günlük olayların acı gerçeklerinden
kaçarak, kendi dünyalarına çekilmektedir. Dolayısıyla, propaganda amaçlı
haberlerin verilişi ve yorumu, toplum için büyük önem taşımaktadır. Ancak bu
tür haberlerin işlenmesinde abartılı bir yaklaşım sunmak, kontrol altına
alınmış kitlenin uzaklaşmasına da sebep olabilir (Brown, 2000: 124)

Savaşın kendisi kadar medyaya yansıyışı da tartışılmaktadır.


Aslında, bunun nedeni gerçek ile yansıma arasında belirgin bir ayrım
çizgisinin bulunamayışıdır. Medyadaki yansıma savaşın bir parçası olduğu
gibi medya da savaşın cephelerinden birisi olmuştur. İletişim çağında olayın
nasıl göründüğü, ne olduğundan daha önemli hale gelmiştir (Can, 2005: 87).

b. Yazılı Yayın (Kitap, Makale, Bildiri)

Bütün politik ve toplumsal hareketler, zihinlerde olumlu yada olumsuz


destek görme çarelerini araştırırlar ve istisnasız olarak hepsi de bunu
yapmak için, Yeniçağ’ın başlangıcındaki teknolojik devrim olan matbaanın
icadından yararlanırlar. İlk kutsal kitaptan, 18 nci yüzyılın gazetelerine ve
yergi yazılarına kadar basılı kağıt, en mükemmel psikolojik silahtır. Bugün
radyo ile televizyon her ne kadar onun yerine geçmiş olmasına rağmen,
itibarı hala bilinçaltlarını etkilemektedir (Megret, 1972: 17).

36
18 nci yüzyılın düşünürleri devrimci bir propaganda için yergi yazıları,
kitaplar ve bildiriler hazırladılar. Onların bu çabaları insanlar üzerinde derin
etki oluşturmuştur. Bu dönemde matbaanın, dolayısıyla da baskının pahalı
olması, kitabı yalnızca seçkin bir kitleye özgü hale getirmiştir. Ayrıca,
kitapların uzun bir süreç içinde yazılması içerlediği konuların güncelliğini de
geciktirmiştir. Bu dönemde kitaplar, özgün düşünceleri derinlemesine
işlemeleri nedeniyle, önemli propaganda kaynakları olmuştur. Kitapların
okuyucu kitlesi dışına taşan etkileri olduça fazladır (Bektaş, 2002: 102). 20
nci yüzyılda da kitabın pahalı olması ve okuma sürecinin zaman almasına
rağmen, kitap temel araç olarak gösterilebilir. Komünist bildirisinin, Lenin ve
Stalin’in yapıtlarının komünizm propagandasındaki önemi yadsınamayacağı
gibi, Hitler’in Mein Kamph’ının Almanya’da ki basım adedi de kitabın önemli
bir propaganda aracı olduğunun bir nevi göstergesidir (Domenach, 2003: 21).

Yazılı propaganda içinde beyannameler geniş yer bulur. Özellikle


hazırlanması ve dağıtımının seri olması nedeniyle sıklıkla başvurulan bu
beyannameler, harekat alanlarında topçu mermileri ve hava vasıtaları ile bile
kitlelere ulaştırılabilir. Bu tür basılı propaganda araçlarının uzun süre
saklanabilmesi, içeriğindeki her mesajın dikkatle gözden geçirilmesi ve elden
ele dolaşması itibariyle etkinliği her zaman söz konusudur. Beyannamelerin
içeriğinde özenle hazırlanmış yazılar olabileceği gibi, delil sunan fotoğraflar,
çarpıcı karikatürler de bulunabilir (FM 33-1, 1990: (4-3)).

Stratejik amaç güden beyannameler, uzun vadeli olup, hazırlayan


ülkenin politika ve hedeflerine uyacak şekilde, kitlelerin düşünce, his ve
hareketlerini yönlendirmek için kullanılır. Savaşta, düşmanın mukavemet
isteğini azaltmak, savaş sonrası takip edilecek politikaları bildirmek, dost ve
müttefik unsurların moralini yükseltmek gibi amaçlarla kullanılır. Taktik
seviyede ki beyannameler ise hedefin özelliklerine göre değişir. Bu tür
beyannameler, özellikle bir bölgedeki kitlenin davranışlarında değişiklik
yaratmak amacıyla kullanılır (FM 33-1, 1990: (4-7)).

İkinci Dünya Savaşı sırasında kullanılan beyannamelerde, teslim


olması istenen düşman erlerine izleyecekleri yolu bir program dahilinde
anlatan ve teslim olmak için açık bırakılan güzergahı bile gösteren

37
beyannameler kullanılmıştır. Beyanname çeşitleri ise, bir af kanunu veya
savaşın bittiğini bildiren haber beyannameleri, teslim olmaya davet veya ikna
etme stratejilerinin içeren çağrı beyannameleri, düşmandan kaçış, düşman
gerisindeki faaliyetlerle ilgili emir veren veya dost unsurlara bir bombardımanı
bildiren yönlendirici beyannameleri ve taraftar elde etmek için doğruları
gösteren eğitici beyannameleridir (FM 33-1,1990: (4-3)).

c. Süreli Yayın (Gazete, Dergi)

Güncel olması nedeniyle en uygun propaganda aracı gazetelerdir.


Gazete, bir propaganda aracı olarak kullanılırken, dikkat edilecek en önemli
husus, okuyucu sayısının artması veya korunmasıdır. Bu ancak okuyucu
kitlesine güven vermekle kazanılır.

Fransız devrimiyle birlikte gazeteler, toplum hayatını yönlendirmede


etkin bir rol oynadı. Ancak ilk dönemlerde gazete fiyatlarının yüksek olması
nedeniyle işçi ve köylü olan halk kesiminin alıp okuması zordu. 19 ncu
yüzyılın ortalarına doğru gazete tirajlarının artması, reklamın kullanılmaya
başlaması, ulaşım araçlarının dağıtımı hızlandırması ve haber ajanslarının
bilişimi hızlandırması gazete fiyatlarını düşürmüş ve hızlı baskısıyla yaygın
bir araç ve etkili inandırma gücü olan bir basın ortaya çıkarmıştır.

Gazeteler, eskiden beri halkla ilişkiler alanında en sık başvurulan ve


kamuoyu oluşturmada etkileri büyük olan araçlardır. Farklı kitlelere, her gün
ulaşmada yararlanılabilecek araçların başında gelir (Çeşme, 2005: 281).
Gazete, geçmiş ve günümüzle ilgili haberlerin verilmesinde, kanaat ve
düşüncelerin geniş kitlelere ulaştırılmasında, halkın dikkatini ülkenin gündemi
üzerinde toplamada ve okuyucuların kültürlerini artırmasında önemli rol
üstlenir (Bektaş, 2002: 99).

Günümüz dünyası savaşlarında, savaşın psikolojik cephesi, askeri


cephesinden daha şiddetli çarpışmalara sahne olmaktadır. Taraflar, dünya
kamuoyunu etkilemek için, birbirlerini yalanlayan açıklamalarla gündemi
doldurmakta, yanlış ve güvenilmez haberler ayıklanamamaktadır. (Can,
2005: 90). Demokratik rejimlerde, bazı toplumsal ve baskı grubu temsilcileri,
kendi fikirleri etrafında kamuoyu oluşturmak amacıyla, sahibi oldukları veya

38
etki edebildikleri gazeteleri zaman zaman kullanmışlar ve bu yüzden
gazeteler, bazen gerçeği değil, çıkarlara uygun, değiştirilmiş gerçekleri
yayınlamışlardır (Bektaş, 2002: 101).

Propaganda için en önemli amaç, zihinleri kazanma savaşıdır.


İnsanların zihinlerine hükmettikçe bütün davranışları da kontrol altına
alınabilir. İşte bu savaşın cephelerinden biri olan medya, gerçeği yansıtmanın
ötesine geçerek kendi gerçeğini yaratmaya başlamıştır (Can: 2005: 12).
Medya savaşı, cephedeki savaşı da belirleyebilecek kadar bir adım öne
geçmiş ve ekrandaki sanal gerçekliklerin, cephede varolan gerçeklikleri
buharlaştırmasına olanak sağlamıştır Bunu çok iyi analiz eden Amerikan
yönetimi, Ortadoğu’da savaş için yaptığı hazırlık kadar, medya savaşı için de
hazırlık yapmıştı. Daha savaş başlamadan haftalar öncesi, medyadaki savaş
başlatılmış ve Amerika'nın bu savaştan son derece kısa bir süre içinde galip
çıkacağının propagandası yapılmıştı (Can, 2005: 90).

Gazeteciliğin bir meslek olarak benimsenmesinden sonra, gündeme


gelen konulurdan birisi de, bu meslek mensuplarının para hırsı iddialarına
maruz kalmasıdır. 1892 yılında dünya gündemini meşgul eden Panama
Sorunu neticesinde ortaya çıkan şuydu ki, birçok gazete, ticari yayıncılık
yapmak maksadıyla büyük kuruluşlardan önemli miktarlarda yardım
almışlardır. Basın organları, bazen de şantaj yapmak suretiyle para
koparabiliyorlardı. Nitekim bu konunun mağdur taraflarından Charles de
Esseps, gazetelere rüşvet için değil, fakat şantajlarından kurtulmak için para
vermeye mecbur kaldığını itiraf etti ve hiçbir basın kuruluşu da onun bu
sözlerini yalanlamadı (Özsoy, 1999: 216-217).

Milli Mücadele sırasında da, gazete, Yunanlılara karşı Türk ordusu


tarafından büyük bir ustalıkla kullanılmıştı. Türk uçakları, Yunanistan'daki
mevcut hükümete muhalifliğiyle bilinen bazı gazeteleri havadan Yunan
hatlarının gerisine atarak, Yunan ordusunun morallerini bozmaya çalışmışlar
ve Yunan askerlerini silahlarını atarak, evlerine dönmeleri konusunda önemli
neticeler alınmıştır (Özsoy, 1999: 222-223).

39
ç. Görsel Yayın ( Sinema, Tv, Reklam)

Gelişmekte olan ülkelerde, yeni yöntemlerin, düşüncelerin veya


kültürlerin topluma sızmasında, kitlelerin değişikliğe açık ve iletişim
kanallarının işler olması çok önemlidir. Az gelişmiş toplumların kalkınmasında
ve diğer medeniyetlerle temas kurulmasında kitle iletişiminin büyük bir etkisi
vardır. Kitle iletişim araçlarının, bir topluma yöneltilecek propagandada önemi
kendiliğinden ortaya çıkar. Fakat kitle iletişiminin bu etkisi, bir ulusa hem
olumlu, hem de olumsuz yönden tesir edebilir (Kayabalı ve Arslanoğlu,1983:
17).

Günümüzde gelişen kitle iletişim araçları ile yazılı ve görsel medya


alanındaki ilerlemeler, artık bilginin açık ve çok hızlı iletimine olanak
sağlamıştır. Ülkelerin, kendi vatandaşlarını, dünyanın diğer milletlerince
ulaşılabilen haberlerden ve ortaya çıkan düşüncelerden uzak tutması artık
neredeyse imkânsız hale gelmiştir. 20 nci yüzyılın sonlarına doğru, sıkı bir
komünizm rejimi ile yönetilen doğu bloğu ülkelerin, birbiri ardına değişim
geçirmesinde, olayları anı anına takip edebildikleri canlı televizyon kanallarını
izleyebilmelerinin önemi büyük olmuştur.

Sembol, şartlandırılmış bilinçaltının oluşumunda, önceden varolan bir


refleks veya daha öncesinde oluşturulmuş şartlı bir refleks üzerine eklenerek,
şartlandırılmış bir faktör rolü oynayabilir. Bu sembol, propagandacı tarafından
sırası geldiğinde bireyleri etkileyecek ve istenen tepkiyi doğuracak tahrik edici
bir araç olabilir. Bir sembol, soyut veya somut olabilir. Özellikle politikada
fikirleri özetleyen basit semboller, soyut ve karmaşık bir sistemi veya doktrini
bile ifade edebilir. Bir piramidin tabanının doktrin (Marksist doktrin gibi)
tarafından işgal edildiğini düşündüğümüzde, bunu takip eden basamak,
eylemsel açıdan doktrinin özetidir. Bu da ancak bir programdır (parti
programı). Üçüncü basamak büyük bir yoğunlaşmayı oluşturur. Programın
genel ve temel düşünceleri veya ulaşılacak hedefleri parola ve sloganlar
(Toprak ve Barış, Demokrasi uğruna ölüm gibi) olarak ifade edilir. Piramidin
en tepesinde ise sembol (Sosyalist düşünceyi özetleyen orak ve çekiç gibi)
yer alır (Volkoff, 1985: 39).

40
Sinemanın kitleler üzerindeki etkisi diğer kitle iletişim araçlarına oranla
daha büyüktür. Büyük şehirlerin lüks salonlarından, köylerin açık hava
alanlarına kadar erişebilme gücüne sahiptir. Ucuz olması nedeniyle kolayca
izlenebilmesi ve çoğaltma imkânlarına sahip olunması, sinemanın moral ve
sosyal etkiler yaratması bakımından önemli bir araç olduğunu
göstermektedir. Sinema, insana özgü dünyaları yansıtmada en üstün anlatım
aracı olmuştur. Sinema, bütün sanat dallarının özelliklerini kendi potasında
birleştirmeyi başarabilmiştir. Teknolojik gelişmelerden faydalanabilmesi
itibariyle de sinema, telkin gücü bakımından tiyatrodan daha geniş sahalara
etki etmektedir (Özsoy, 1998: 351–352).

20 nci yüzyılın başlarında, Sovyet sineması, savaş sırasındaki açlık,


ekonomik sorunlar ve iç gerginliğe rağmen Bolşevik rejimin tüm ayrıntılarını,
yansıtmaktaydı. Sovyet sineması bu dönemde oldukça etkili oldu. Filmler,
komünist rejimin ihracı için temel bir araçtı. Sovyetler Birliği’nde ilginç bir
uygulama olan "Ajitasyon Trenleri", ülkenin en ücra köşelerine kadar giderek,
buralara bilgi, ajitasyon ve sinemayı taşıdı. Gerekli tüm donanıma sahip bu
trenler, birer propaganda makinesi olarak Rusya’nın dört bir yanını
dolaşmaktaydılar (Özsoy, 1998: 361).

20 nci yüzyılın ikinci yarısından sonra, popüler bir kültür ürünü haline
gelen sinema, Hollywood'un dünyaya yaydığı tüm Amerikan değerlerinin ve
belli bir ideolojinin, kitlelerin bilinçaltına kaydedilmesine yardımcı olmuştur.
Bu değerler, bireysellik, kapitalizm, ırkçılık gibi bir takım kavramlar olarak
ortaya çıkmıştır. Filmlerde gerek anlatım tarzı, gerek karakterlerin izleyiciyle
bütünleştirilmesi, dramatik vurgulamanın da katkısıyla seyircinin etkilenmesini
sağlamıştır. ABD, bir propaganda aracı olarak gördüğü sinema vasıtasıyla,
Hollywood'un yarım asrı aşkın popüler kültür endüstrisindeki egemenliğini,
ekonomik ve siyasi gücünün yayılmasına yönünde kullanmıştır (Özsoy, 1998:
360).

Tiyatro ve tiyatroda geçen söyleşim-konferanslar, konuşmalı korolar


insanları etkileyen birer araç olarak sık sık kullanılmıştır. Özellikle Hitler ve
Mussolini karakterleri müttefik tiyatro sahnelerde sıklıkla yer almıştır.

41
d. Gösteri

Gösteri, propagandanın temel öğelerinden biridir. Paylaşılmak istenen


ülkünün en yaygın bulaşma yolu miting, kitle gösterisi veya yürüyüştür.
Gösterilerde, her zaman kalabalığı sürükleyen bir partili veya özel bir grup
vardır. Dikkat edildiğinde bir miting veya yürüyüşte, yürütenler ile
yürütülenleri, etkenler ile edilgenleri ayırmak mümkündür. Roma döneminde
Neron bile halkın arasında alkışları başlatmak için görevli özel birlikler
oluşturmuştur. Hitler, hem dinsel, hem de sportif bir görkemlilik taşıyan,
büyük gösterilere önem vermiştir (Domenach, 2003: 76).

Mantıki bir sırayla hazırlanan gösterilerde, kitleler tam bir duygu


selinden geçirilir. Her bölüm, bir dizi duygular uyandırarak, izleyenlerin bir
sonraki bölümün etkisine daha fazla kapılmasını sağlar. 1932 yılında yapılan
Almanya seçimlerinde, Hitler’i karşısında yer alan Tunç Cephe’nin
düzenlediği bir gösteride, birinci bölümde, günün olaylarının fenalığı ile
“acıma” duygusu işlenmiş, ikinci bölümde güçlerin bu fenalığa karşı savaşı ile
düşmana “korku” ve mücadele edenlerde “yüreklilik” körüklenmiş, düşmanın
hafife ve alaya alınması ile üçüncü bölümde kitlelerin “gülme”si istenmiş ve
son bölümde hedef ve ülkülere ulaşma yolunda umutlar verilerek kitleler
“neşe” içinde dağıtılmıştır (Domenach, 2003: 78).

Cenaze törenleri de 20 nci yüzyılda propagandanın bir aracı


olmuştur. Cenaze törenleri, dinsel kaynaşma duygusundan hareketle kitleleri
derinden etkilemekte ve toplumsal gerilimi yükseltmektedir. Bunun farkına
varan Goebbels de, Nazi partisi liderlerinin cenaze törenlerini özenle ve
etkileyici bir biçimde düzenliyordu. Hatta Stalingrad’da savaşmakta olan
Alman 6 ncı ordusu için ortak cenaze törenlerini bile düzenlemişti
(Domenach, 2003: 54).

e. İşitsel Yayın (Radyo)

Dinleyicinin hoşuna gidecek şeyleri söyleyen insan, her zaman en


etkileyici propaganda aracıdır. İstasyonlar vasıtasıyla, dünyanın her
noktasına erişebilen bu ses, radyo merkezlerinin artması, yayınlarının her

42
insana engellenmeden ulaşması ile diğer propaganda araçlarına oranla daha
etkin olmuştur.

19 ncu yüzyıl sonunda icat edilen radyoyla, propaganda amaçlı


mesajlar uzun mesafelere ve sınırlar ötesine gönderilebilmiştir (Bektaş, 2002:
106). Birinci Dünya Savaşı sırasında radyo henüz araştırma safhasındaydı.
Savaştan üç dört yıl sonra, bu konuyla ilgili ilk şirket 1923 yılında İngiltere'de
kuruldu. Kurulan bu şirketle birlikte, radyo dünyadaki tüm hükümetlerin yoğun
ilgisini çekti. Radyonun haber alma ve verme konusunda en hızlı araçlardan
biri oluşu, onu bir anda propagandanın en önemli aracı haline getirdi.
Asya'nın en uzak köylerinden, Afrika'nın balta girmemiş ormanlarına kadar
radyo, dünyanın dört bir yanına sesini duyurabilmekteydi (Özsoy, 1999: 347).

İkinci Dünya Savaşı başladığında bütün ülkelerin radyoları 24 saat


yayına başladılar. Amaç, radyonun ulaştığı kitleler üzerinde etkili olmak,
düşman tarafların, kendi hükümetlerine olan güvenlerini sarsarak, halk
arasında panik oluşturmaktı (Özsoy, 1999: 349). Özellikle kısa dalga
üzerinden yayın yapan istasyonlarla, hem iç, hem de dış propagandada etkili
olan radyonun tesiri "ortak dinleme" ile daha da artırılmaktaydı (Domenach,
2003: 52).

İkinci Dünya Savaşı'nda orduların komuta merkezleri yanına radyo


yayın merkezleri de kurulmuştur. Kurmaylar bu merkezlerde uzman
propagandacıların da yardımıyla sinir harbinin planlarını hazırladılar.
Avrupa’da ülke merkezlerinin birbirine yakın olması, propaganda
faaliyetlerinde radyonun etkisini oldukça artırmıştır (Özsoy, 1999: 351).

Sınıra yakın yerlerde yaşayanlar, diğer ülke radyolarını


kendilerinkinden daha rahat dinlemekteydiler. Fransa'nın doğusundaki
dinleyiciler Alman radyolarını daha rahat dinlerlerken, Hollandalılar ise aynı
anda hem Alman, hem Fransız, hem de İngiliz radyo yayınlarının tesirinde
kalıyorlardı. Bu insanların aklının karışmasına neden oluyordu. İnsanların,
çoğu defa farkına varmadan kendi yayınları diye propaganda amaçlı düşman
yayınlarını dinlediklerini bile oluyordu (Özsoy, 1999: 351).

43
Yapılan araştırmalar neticesinde radyonun, yazılı basına oranla,
kişilerin kanaat ve düşüncelerini etkilemede daha tesirli olduğunu ortaya
çıkmıştır. Bunun yanı sıra yapılan anketler, radyonun daha önemli bir ikna
aracı olduğunu da ispatlamıştır (Oskay, 1992: 185)

Radyonun farklı olan yanı, okuma yazma bilmeyen, gazeteleri takip


edemeyenlerden oluşan geniş kitleleri etki altına alabilmesidir. Sanayileşmiş
ülkelerde boş zamanların değerlendirilmesinde televizyon izleniminin
kazandığı egemenliğe karşın, radyonun, propaganda amaçlı kullanımında
azalma olduğunu gösteren herhangi bir kanıt yoktur. Bu nedenledir ki, değişik
siyasal ideolojilerin yayılması için, radyo yayıncılığı üzerine halen inanılmaz
paralar harcanmaktadır (Bektaş, 2002: 106).

Günümüzde, kısa dalga yayınlar ile dini ve ticari yayın yapmak


yaygın hale gelmiştir. Bu yolla dinleyici kitlesine bir ürünün pazarlanması, dini
bir görüşün yayılması veya etnik bir grubun açıklama yapması mümkün
olmaktadır (Bektaş, 2002: 111).

Hoparlör ise genellikle toplantılarda kullanılmaktadır. Ancak istenildiği


zaman istenilen yere kadar ulaştırılabilmektedir. Vietnam Savaşı’nda
Fransızlar, hoparlörlü kamyonları kullanmışlardır. Bu yöntemin üstünlüğü,
toplantılara katılmayan kişilere bulundukları yerde seslenebilme olanağı
sağlamasıdır.

f. İnternet

20 nci yüzyılın sonlarına doğru, İnternet’in keşfedilmesi, bu yeni


teknolojinin hem bilinçli ve hem de bilinçsiz bir propaganda aracı olduğuna
dair yoğun eleştirileri de beraberinde getirmiştir. İnternet vasıtasıyla dünyanın
her yerine ulaşma kolaylığı, onu yanlış yönlendirme potansiyeline sahip en
önemli araç konumuna sokmuştur (Bektaş, 2002: 121).

Tom Dowe, İnternet’in etki alanı ile ilgili şu açıklamada bulunur


(Jowett ve O’Donnell, 1999: 157):

"İnternet ağı, kolektif bilincimizde, eskimiş habercilikle kulaktan kulağa


haberleşme, dedikodu ve sözel bilgilendirme olarak adlandırılan iletişim

44
yöntemleri arasında yeni bir alan açmıştır. Bunu, habere benzeyen veya
haber olabilen bilgi özelliği taşıması nedeniyle, ikinci derece haber,
dikkatsizce biçimlendirilmiş yarı-gerçek ya da fazla çalışan bir zihnin ürünü
olarak adlandırmak mümkündür. İnternet iletişiminin bunlardan hangisi
olduğu kişinin tercihine kalmıştır. Web kanalları, elektronik posta zincirleri ve
haber grupları, Zeitgeist’da meydana gelecek en ufak bir titreşimi ne denli
etkisiz olursa olsun kaydetmek isteyen hassas bir sismograf gibi çalışmakta
ve daha sonra tespitlerini nerede bulunursa bulunsun bilgisayar sahibi
herkese ulaştırmaktadırlar."

İnternet’le, insanların çok az bir bölümüne ulaşılmasına rağmen, tüm


propagandacılara, bilgi yayma konusunda eşsiz bir olanak vermektedir.
İnternet vasıtasıyla ulaştırılan bilginin doğruluğu veya olası zararı gibi
konularda endişe etmeyede gerek yoktur. İnternet, insanların algılama
sürecini yönlendirmesi, biçimlendirmesi ve propagandacının istediği türden
cevapları alabilmesi yönünde gerçekleştirdiği bilinçli ve sistemli girişimler için
en ideal araçtır (Bektaş, 2002: 122).

İnternet’in bugün ulaştığı nokta itibariyle, seçim süreçleri için önemli


bir rolü yoktur. Ancak, politikacılar, tanıtım uzmanları ve imaj yaratıcıları bu
tekniğin kullanımında gitgide uzmanlaştıklarından, yakın bir gelecekte
İnternet’in modern propaganda kampanyalarının vazgeçilmez bir parçasını
oluşturacağı muhakkaktır. Kaynakları gizlenebildiği ve bilinçli yanlış
yönlendirmenin yapılmasına yasal bir müeyyidenin konulmaması
düşünüldüğünde İnternet, ulaşılabilirliği ve kullanımı arttıkça daha çok kontrol
altına alınmak istenecektir (Bektaş, 2002: 122).

g. Söylenti

Söylenti üzerine ilk bilimsel çalışmalar Amerika’da yapıldı. İkinci Dünya


Savaşı sırasındaki söylentilerin sayısı ve kitlelerin morali üzerindeki olumsuz
etkileri, bilim adamlarını bu konuda araştırmaya yöneltmiştir.

Allport ve Postman'a göre söylenti, "kesinliği kanıtlamaya elverişli


somut veriler olmaksızın, genellikle kulaktan kulağa, kişiden kişiye yayılan,
inanılması istenen, günün olaylarına bağlı bir önermedir." Knapp'a göre,
"inanılması istenen, güncelliğe bağlı olan ve resmi bir doğrulama olmaksızın

45
yaygınlaşan bir deklarasyondur." Peterson ve Gist ise, "kişiden kişiye
dolaşan ve kitlenin ilgisini çeken, bir nesne, bir olay veya bir soruna dayanan
doğrulanmamış bir açıklama ya da bir özet" olarak tanımlamaktadırlar
(Kapferer, 1992: 12–13).

Görüldüğü üzere bu üç tanım birbirine oldukça yakındır. Bunlara göre


söylenti öncelikle bir haberdir. Güncel bir olay veya kişi üzerine yeni öğeler
ileri sürer. Bu yönüyle, geçmiş efsanelerden ayrılır. İkinci olarak, söylentiye
inanılması istenir. Söylenti, sadece eğlendirme veya düş kurdurma kaygısıyla
anlatılmaz. Bu nedenle eğlenceli hikâyelerden veya masallardan ayrılır.
Söylenti inandırmaya çalışır (Kapferer, 1992: 13).

Knapp, söylentilerin ortadan kalkması için şu noktalara temas eder. İlk


olarak, halkın, dışardan bilgilenme yoluna gitmeyecek şekilde kitle iletişim
araçlarına tam bir güven duyması gerekir. İkinci olarak, kitlenin yöneticilerine
tam olarak inanması, krizin ve savaşın neden olduğu sorunları çözülmesinde
yönetime güven duyması gerekir. Söylentilerin sebebi olan güvensizlik ve
şüpheden kaçınmak için her şey yapılmalıdır (Kapferer, 1992: 16-17).

Bir olay gündeme geldiğinde, olabildiğince çabuk bilgi verilmesi ve


şüpheli yönlerin açıklığa kavuşturulması önemlidir. Söylentiler, halkın kendi
kendine sorduğu ve cevap veremediği sorulardan doğar. Eğer olay yeteri
kadar açık değilse, kendiliğinden sorulan soruların cevapları olayı anlama
ihtiyacını giderirler.

Açıklamada bulunmak, her zaman için bunların anlaşıldığı güvencesini


vermez. Öyleyse, bunların herkes tarafından en iyi şekilde algılanmasını
sağlamak ve bütün bilinmeyenlerin cevabını vermek gerekir. Halkı, değişik
faaliyetlerle meşgul etmek veya boş zamanların örgütlenmesi yoluyla bu tür
şeyleri düşünmekten uzak tutmak önemlidir.

Amerikan sosyolog T. Shibutani'ye göre “söylentiler, kolektif bir


tartışma sürecinden kaynaklanan doğaçlama haberler”dir. Shibutani'de
söylentinin kaynağında önemli ve belirsiz bir olay vardır. Söylenti, "olayın
doyurucu bir açıklamasına ulaşmak için grubun entelektüel kaynaklarını
ortaklaştırma" olacaktır (Kapferer, 1992: 19).

46
Tüm bu tanımları ışığında, resmi kaynaklar tarafından kitle karşısında
henüz doğrulanmamış olan ya da bunlar tarafından yalanlanan haberlerin
toplumsal bünye içinde ortaya çıkışına ve dolaşımına söylenti denir
(Kapferer, 1992: 27).

Söylentiler, iki yoldan ortaya çıkabilir. Birinci yol, onu hemen bütün
halka yaymaya dayanır. Bunun mümkünü ise medya yoluyla olur. Eğer
söylentinin asılsız olma ihtimali yüksekse, bu rizikoya girmek demektir. İkinci
yol, toplumsal mekanizmaların doğal çalışmasına izin vermeye dayanır.
Söylenti, kamuoyu liderlerinden ilk benimseyenlere, sonra onlardan ikinci
benimseyenlere olmak üzere aşama aşama yayılacaktır. Her kademe, bir
sonrakini inandırma görevini üstlenir. Bu, çok dar bir çevrede dağılan gizli
belgelere verilen roldür (Kapferer, 1992: 82).

Goebbels, sözlü propaganda kaynaklarını, farklı kanallar vasıtasıyla


kullanmayla ilgili bakanlığı döneminde çeşitli denemelerde bulunmuştur. Bir
şehirde çıkarılan bir söylenti, ertesi gün diğer şehrin kentlerine ulaşmış, beş
gün sonra değişmiş olarak tekrar söylentinin çıkarıldığı şehre dönmüştür. Bu
Goebbels için resmen açıklanmayacak bir bilginin, dolaylı yollardan yayılması
için kullanılan bir yöntemdir. Açıkça bildirilemeyecek bazı isteklerin, sözlü
propaganda yolu ile gerçek nedenlerini de katarak kitlelere ulaştırılması bu
yöntemle mümkün görünüyordu. Halkta başlayan sarsıntıları gidermek için
ülkede verimin arttığı ile ilgili verilecek bir mesaj öncesinde, besinlerin
kısılacağı haberi el altından yayınlanıyor, asılsız çıkınca da, verilecek mesaj
daha etkili ve kalıcı şekilde kitlelerde etki yaratıyordu(Domenach, 2003: 65).

8. PROPAGANDANIN KURALLARI

a. Yalınlık ve Tek Düşman Kuralı

Propaganda, bütün alanlarda öncelikle yalınlığı sağlamaya çalışır.


Öğretisini kanıtlamasını elden geldiğince açık bir biçimde belirlenecek birkaç
noktaya ayırmak ister. Genellikle, olumlu, bir takım önermeler halinde, kısa
ve açık bir metinde dile getirilir. Dünyayı sarsan üç büyük propagandanın
kaynağında üç metinin olması da bu açıdan dikkat çekicidir. Bu metinler,
Katolik inancını temel alan Credo veya Nicena Simgesi, Fransız Devriminin

47
ilkelerini ortaya koyan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ve Marksizmin,
Marx ve Engels’in öğretileri ile çarpıcı kalıplar haline getirildiği Komünist
Bildirgesi’dir. Propaganda gittikçe daha bir yalınlaştırılır. Kısa ve oturmuş
yargıları ile parola ve slogan, propagandanın özünde ortaya çıkar. Parola
erişilmek istenen hedefi özetler, slogan ise, direkt politik tutkulara,
coşkunluğa ve kine seslenir. En uç noktada, bir öğreti veya bir yönetim biçimi
bir simgeyle özdeşleştirilir. S.P.Q.R., R.F. gibi yazısal bir simge, bayrak,
gamalı haç, orak-çekiç gibi görüntüsel simge, faşist selamı veya kalkmış
yumruk gibi plastik bir simge veya marş, şarkı gibi müziksel bir simge
şeklinde ortaya çıkabilir (Domenach, 2003: 56).

b. Büyütme ve Bozma Kuralı

Propaganda kapsamına alınan haberlerin büyütülmesi, işe yarayan


tüm haberlere aşırı önem verilmesi ve bütünden alınan parçaların ustalıkla
istenen etkiyi yaratacak şekilde kullanılması da sık sık başvurulan bir yoldur.
Bildirim aşamasıyla başlayan, genellikle başlık ve yorumlarla geliştirilen
haber, düzenli bir biçimde düşüncelere yön verme aracı olarak da kullanılır.
Önemli bildirimler, henüz belirme aşamasında değerlendirilir ve propaganda
gücü ile olduğundan farklı anlamlar yüklenebilir. Alman basınında,
Roosevelt’in sunduğu hakemlik önerisini Amerikan halkının geri çevirmesi
olayını, “grevciler, Roosevelt’in budalaca toplum politikasına, hakemliği geri
çevirerek karşılık veriyorlar” olarak yansıtılması buna örnek olarak
gösterebilir (Domenach, 2003: 60).

c. Düzenleme Kuralı

Propagandada kitlelere sunulan düşünceler sınırlı sayıda olur. Ancak,


bu düşünceler, hiç durmaksızın defalarca yinelenir. Sunulanlar basit
düşünceler bile olsa, insanlar ancak yüzlerce kez tekrarlandığı zaman bunları
kanıksar. Kullanılan parolalar, değişik biçimlerde sunulur, ancak temel tema
her zaman yoğunlaştırılmış olarak verilir. İşlenen program, değişik kitlelere
göre ayrı ayrı düzenlenir. Goebbels’e göre farklı gruplar için, her zaman bir
ayrım olması gerekir. Naziler’in Fransızlar üzerinde en çok etkili oldukları
propaganda alanı da kültür üzerine olmuştur (Domenach, 2003: 64).

48
Koşullar ne olursa olsun iyi bir propagandayı düzenlemenin en
önemli şartı, propagandanın yoğunluğunu ve inandırmayı değişik kitlelere
uygun bir biçimde hazırlamaktır. Propaganda amaçlı başlatılan bir program
veya kampanya çok hızlı bir şekilde geliştirilir. Durmaksızın yapılan yeni
açıklamalar ve ileri sürülen kanıtlarla, karşı tarafın cevap vermesine müsaade
edilmez ve kitlenin dikkati hızla yeni bir konuya çekilir.

Başlatılan bir kampanya tüm araçlarla aynı anda desteklenir. Belirli


bir süre içerisinde kitlelere yoğun bir yükleme yapılır. Anti-semitist
kampanyayı6 başlatan Naziler, hem bilgi veren ve tartışma açan gazeteleri,
hem ırk kavramı üzerine makaleler yayımlanan dergileri, hem de Yahudi
Süss gibi filmleri aynı dönem içerisinde etkin olarak kullanmışlardır. İşleme
teknikleri en üst düzeye ulaştığı dönemlerde, Goebbels bir başyazı
yayınlıyor, bu yazı, değişik ulusların düşünce biçimlerine göre
harmanlandıktan sonra Alman radyo ve gazetelerince, sınır gazetelerince,
işgal edilmiş bütün ülkelerin basın-yayın organlarınca, değişik dillere ve
tekniklere göre aktarılıyordu (Domenach, 2003: 62).

Belirli bir süre sonra başlatılan kampanya etkisini giderek kaybeder.


Önemli bir olaya bağlı olarak başlatılan kampanya, mümkün olduğunca
değişik araç ve teknikler kullanılarak geliştirilir ve büyük bir kutlama veya
geniş katılımlı bir gösteri ile son bulur.

ç. Aşılama Kuralı

Propaganda daha önce varolan bir temel üzerine bina edilir. Bu


geçmişten gelen bir olay, düşünce, akım veya ülkü olabilir. Öncesi olmayan
bir konuda propagandayı geliştirmek çok zordur. İzlenen program veya
kampanya giderek kısırdöngü halini alır ve etkisi sınırlı olur.

Halkların ruhunda bilinçli veya bilinçsiz bir takım duygular vardır. Lider
veya propagandacı için bunların farkına varılması çok önemlidir.
Propagandacı, öncelikle halkta önem kazanan bu duyguyu bilir ve bunu
öncelikle işler, kabul ettireceği temayı hep bunun etrafında örgüler, sonra da
isteğini duygusal çağrışımlar yoluyla halkta var olan temel tutuma iliştirir.
6
Naziler tarafından 1938 yılında başlatılan Yahudi karşıtlığı kampanyası.

49
Fransızlar’ın Alman sevmezliğinin sağcı ve komünist partilerce sürekli
işlenmesi, Hırvatların, Sırplara karşı kışkırtılması tarihsel köklere bağlı milliyet
duygusunun körüklenmesi ile elde edilmiştir.

d. Birlik ve Bulaşma Kuralı

Topluluğun, bireyler üzerindeki etkisi çok fazladır. İnsanlarda genel


kanı, içinde bulunduğu toplulukla ortak sesi dile getirmektir. Çok nadir olarak
bireyler farklı bir görüş sunarak genel eğilimden uzak bir tablo çizerler.
Kişilerde var olan farklı düşünce ise, genellikle bağlı bulunduğu değişik
toplulukların baskıları sonucu ortaya çıkar. Propagandada kitle ve grup
dinamiği çok sıklıkla kullanılır. Burada güdülen amaç, toplumda oluşmuş
genel davranış eğilimlerinin gösterilen amaçlar doğrultusunda olduğunu
bireylere göstermektir. Politik bir inancın yayılması söz konusu olduğunda,
mevcut bir örneğin bulaşması, ilişki ve kişisel sürükleme yolu daha etkili olur.
Genellikle kadrolaşma aşamasında bu etkiyi sağlayacak grup dinamiği göze
çarpar. Grubun içine katılan birey, onların davranış özelliklerini benimser ve
kullanılır (Shackley, 1981: 28-29).

20 nci yüzyılda bazı politik dinler, tarikatlar veya manastırlar


tarafından, bir takım seçkinler toplulukları, yönetici okulları, gençlik kampları
gibi grupsal kimlikler oluşturarak dostluk, sağlık ve sevinç imgeleri yansıtılır.
Kardeşlik havası içinde, aynı ilkeleri paylaşan bir insan topluluğundan dışarı
yansıtılan daha iyi bir propaganda etkeni bulmak mümkün olmaz (Domenach,
2003: 72).

9. PROPAGANDA TEKNİKLERİ

Propaganda, bir taraftan kitleleri inandırırken, diğer taraftan da onları


yönetmek için, bilimin sağladığı bütün yollardan yararlanan, bütüncül, tutarlı,
belki bir dereceye kadar da dizgeleştirilmiş olan bir tekniktir (Domenach,
2003: 17).

50
“The Fine Art of Propaganda7 (Propagandanın Güzel Sanatı)” isimli
eser propaganda yöntem ve teknikleri üzerine yeni yaklaşımlar sunmaktadır.
Bu eser, aşağıda bahsedilen yedi propaganda tekniğinin anlaşılması ve
farkına varılmasının, propagandacının propagandayı keşfedip kabul etmesine
veya reddetmesine neden olacağını vurgulamaktadır (Bektaş, 2002: 148).

a. Ad Takma

Genel olarak hoşlanılmayan bir etiketin kullanımı söz konusudur. Ad


takma, siyasette ve kamusal söylem alanlarında sıklıkla kullanılır. Bu
propagandacının sık sık başvurduğu bir usuldür. Bazı grupların asıl isimlerini
kullanmak yerine, amaca uygun intiba uyaracak deyimlerden yararlanılır.
Komünist veya Rusya için “kızıl”, sendika başkanları için “sendika patronu”,
Almanlar için “Hun” veya “boches”, Yahudilere “Yid” gibi isimler takılması bu
etkiyi uyarmak için yapılır (Brown, 2000: 24).

b. Gösterişli Genelleme

Genelde halk arasında iyi olarak kabul edilen bir deyimle


özdeşleştirerek kullanım söz konusudur. Çok yaygın kullanılması nedeniyle
bu tür genellemelerin farkına varılması zordur. Çıkarılması düşünülen bir
yasayı, kanun haline getirmenin yollarından biride gösterişli bir genelleme
yaparak “çalışma hakkı yasası” gibi nitelemelerde bulunmak olabilir.

c. Transfer

Saygı duyulan sembollerin kullanılması ile yapılan etkileme tekniğidir.


Çağrışım yoluyla hayranlık duyurma amaçlanır. Önemli bir insanın yanında
görünmekle veya çektirilen bir resim, film aracılığı ile büyük kitlelere ulaşma
amaçlanır. Özellikle önceden hazırlanan bir mizansen eşliğinde, istenen
etkiyi yaratabilecek bir olay, hikaye, resim veya bir enstantanenin ortaya
çıkarılması, kitlelerde “bağdaştırma etkisi”yle önceden varolan olumsuz tavır
ve davranışları tersi yöne çevirir.

7
1937 yılında, Columbia Üniversitesi profesörlerinden Clyde R. Miller tarafından kurulan Propaganda
Analiz Enstitüsü’nün Alfred McClung Lee ve Elizabeth Briant Lee tarafından derlenen bir yayını.

51
ç. Tanıklık

Saygın kişilerin desteğinden faydalanarak etkileme tekniğidir. Özellikle


politik kampanyalarda, ünlü veya kitleler tarafından saygı duyulan kişilerin
desteği propagandanın etkinliğini artırır. Popülaritesi yüksek olan bir sanatçı,
halkı coşkunluk seline kapılmasına neden olmuş bir sporcu, icraatları ve
insanlara yardımları ile halka mal olmuş bir işadamı propaganda sürecinde
önemli oranda etkili olur.

d. Halktan Biri

Hedef kitlenin çoğunluğunun sahip olduğu sosyal statüdenmiş gibi


görünme amaçlanır. Seçim dönemlerinde, özellikle politik arenalarda “halktan
gelen biri” vurgusu yapılarak, halk ile bir çok şeyin paylaşıldığı izlenimi verilir.
Alışveriş için halkın kullandığı yerleri seçmek, kırmızı ışıkta durmak, köy
kahvesinde ahaliyle çay içmek halktan biri imajını çizmede yardımcı olur.

e. Yararlı Olguları Kullanma

Tamamen inandırıcı bir tezi ortaya çıkarmaya fayda sağlayacak olgu


ve fikirleri seçme tekniğidir. Bir düşünce, program, kişi veya bir ürünün en
iyisi veya en kötüsü olduğunu ortaya koymak amacıyla gerçeklerin ya da
yalanların, mantıklı veya mantıksız ifadelerin seçimi ve kullanımını kapsar.
1978 yılında İsrail’in Lübnan’daki Filistin kamplarını bombaladığında, Yaser
Arafat’ın kardeşi Dr. Fethi Arafat’ın, saldırı sırasında öldürülen iki çocuk
cesetini medyanın önüne çıkarması, en “kötü”nün gösterilmesi açısından
bakıldığında kendine yarar sağlayacak olguları kullanmaya örnek
gösterilebilir.

f. Lokomotif Etkisi

“Herkes tarafından destekleniyor” mesajının kullanılması ile uygulanan


bir propaganda tekniğidir. Propagandacı, herkes tarafından kabul gören bir
düşünceyi hedef kitleye aktarır ve onlarında kabul etmesi üzerine vurgularda
bulunur. Vietnam savaşı sırasında Amerikan yönetimi, gençlerin orduya
katılması yönünde yaptığı propaganda faaliyetinde, her Amerikan gencinin bu
görevi severek yerine getirdiğini sık sık dile getirilmiştir.

52
10. PROPAGANDANIN YÖNETİMİ VE KONTROLÜ

Propagandada aşırı gitme, kitle iletişiminin güvensizliği söz konusu


olduğunda, söylentiler çıkmasına neden olur. Böylece resmi propaganda
kadar bozulmuş ve en az onun kadar yalan haberler sağlayan gizli bir iletişim
ortaya çıkar. Resmi olmayan kaynaklardan veya dış basından yansıyanlar
daha kabul görür hale gelir. Nazi döneminde Almanlar, gün geçtikçe
söylentilerden kurtulmak için yabancı radyoları daha dinler hale gelmişlerdir.
Bu sebeple Goebbels, söylenti olarak yayılan haberleri anında toplattırıyor,
basın, radyo ve sinema yoluyla, genellikle de tanınmış gazetecilerle bunları
etkisiz bırakacak karşı propaganda düzenliyordu. 1943 yılında, yönetimin
birçok ileri gelenlerinin idam edildiklerine ilişkin söylenti ortaya çıkmıştı. Buna
karşı Goebbels, uzmanlaşmış şubelerine, Himmler’in tutuklanıp yargılandığı
söylentisini yaymalarını söyledi. Halk arasında heyecan uyandıran bu
söylenti, Himmler’in değişik yerlerde rahatça dolaştığının görülmesi üzerine
son bulmuş, böylece hem Himmler , hem de yönetimin ileri gelenlerinin idam
edildiği söylentisi rafa kalkmıştı. Gerçek bir propaganda sağlam temelden,
başka bir sağlam temele geçerek ilerliyorsa ancak etkili olabilir. Önceki
hedeflerine ulaşmadan, bir sonraki hedefe el uzatan propaganda, temeli
çürük bina gibidir. Yalan, en sonunda propagandaya zarar verir (Domenach,
2003: 101).

Propaganda çalışmalarının önde gelen isimlerinden Ellul’un belirttiği


gibi, günümüzde propaganda ”yalan” ve “inanılması güç palavralar”dan
oluşmamakta ve “gerçek”in propaganda olamayacağı varsayımı da anlamsız
kalmaktadır (Bektaş, 2002: 14).

Daha geniş kitlelere ulaşabilmeyi olanaklı kılan propagandanın,


toplumun demokratikleşmesine hizmet ettiği savunulabilirse de, bireyleri
adaylar arasında özgürce seçim yapabilme imkânından mahrum bırakması
ile bir çeşit paradoks halini alır (Bektaş, 2002: 15).

Yeni kitle iletişim teknikleri aracılığıyla dünyada bilgiye ulaşma


kolaylaşırken, bilgi akışını kontrol etmekte her geçen gün imkansıza doğru
gitmektedir. 1989 yılında Çinli öğrenciler, Tiananmen Meydanı’nda gösteri

53
yaptıklarında, Çin Hükümeti protestolarla ilgili haberlerin köylere ve kırsal
bölgelere ulaşmasını engellemek için bir nevi abluka uygulamıştı. Bütün
dünya, gösterilerin varlığını, Mikhail Gorbachev’in Pekin’e yaptığı ziyaret
esnasında öğrenmişti. Çin Hükümeti, sert uygulamaları, gösterileri durdurmak
isteyen Çin Halk Cumhuriyeti askerlerini öldüren bir grup eşkıya veya karşı
devrimcileri etkisiz hale getirmek için kullandığını iddia ederek gerçekleri
saptırmış, dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışmıştı. Bu olaylar neticesinde,
Çin Hükümeti, protesto gösterilerini dünya kamuoyundan saklayamamış ama
halkının büyük kısmının yaşadığı kırsal alandakilere yönelik bilgi akışını
başarıyla kontrol etmiştir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 42).

54
İKİNCİ BÖLÜM

PSİKOLOJİK SAVAŞ

1. PSİKOLOJİK SAVAŞIN TANIMI VE GELİŞİM SÜRECİ

Tarihin derinliklerinden günümüze kadar akıllı liderler tarafından


üstünlük elde etmek için başvurulan psikolojik savaş faaliyetleri, kimi zaman
her hamlesi düşünülerek uygulanmış, kimi zamanda plansız ve programsız
kullanılmış, etkili ve yerinde kullanıldığında ise beklentiler ötesi sonuçlar
kazandırmıştır.

Bilinen tarihte en kanlı savaşların yaşandığı 20 nci yüzyılda ise,


ulusal ve uluslararası politik hedeflere ve ekonomik çıkarlara ulaşmada tek
geçerli yol olarak bilinen sıcak savaş ise yerini insanların bilinçaltı ve
duygularını hedef alan psikolojik savaşa bırakmıştır.

Sun Tzu, “harp sanatı” adlı eserinde dolaylı savaş kavramına


değinerek, “yüksek harp sanatı, düşmana muharebe etmeksizin boyun
eğdirmektir” der. Sun Tzu’ya göre silah kullanmak en son ve en az arzu
edilen çaredir. Sun Tzu’ya göre “harp esnasındaki en iyi politika, devleti
harap olmamış olarak almaktır, yok etmek ancak işin en kötüsüdür.” Sun
Tzu’nun elinde ne deneysel psikoloji, ne kitle iletişim araçları, ne de birer
nükleer çatışmanın felç edici korkusu gibi günümüzdeki araçlar yoktu. Sun
Tzu, savaş sanatında en mükemmel ve en üstün sonucun düşmanın
mukavemetini onunla vuruşmadan kırmak olduğunu, harp sanatının hile
üzerine kurulu olduğunu, bütün ihtilaflarda doğrudan doğruya vuruşmaya
girilebileceğini; ancak, zaferi kazanmanın yolunun dolaylı saldırı olduğunu
vurgular (Özdağ, 2003: 13).

Psikolojik savaş, kimi zaman askeri faaliyetlere ek işlemsel bir araç,


kimi zaman politikanın bir kategorisi, kimi zaman da topyekün savaşın son
uçtaki bir bilimi olarak ortaya çıkmaktadır. Psikolojik savaş, hiçbir teorisyenin,
bilginin veya düşünürün kafasından çıkmış değildir. İnsanların birbirleriyle
olan anlaşmazlıkların tarihi kadar eskidir. Psikolojik savaş, ne kadar eskiye
gidilirse gidilsin bir savaştır, ancak insanların canına veya malına yapılan bir
kasttan öte zihinlere yöneltilmiştir. Psikolojik savaşın ortaya çıkardığı
sorunlar, asıl savaşın ortaya çıkardıklarından farklı değildir. 18 nci yüzyılda
Machiavelli ve Hobbes gibi düşünürler tarafından hayal edilen topyekün
savaş olgusunun bir benzeri gibi, 20 nci yüzyılın psikolojik usullerle yönetilen
bir buluşu denebilir (Megret, 1972: 6-7).

Savaşta amaç ve esas olan husus, düşmanın iradesini güç olmaktan,


etkili bir engel oluşturmaktan çıkarmak, kendine bağımlı hale getirilebilmek
veya mümkünse yok etmektir. Bu amaca görünür şekilde kuvvet kullanmadan
veya düşmanın kuvvetiyle bir meydanda karşı karşıya gelmeden erişmek, bu
karşılaşmayı gerçek bir savaş olmaktan çıkarmaz. Böyle bir yöntem, kuvveti
çarpışmanın verebileceği hasar ve kayıptan koruyacağı için amaca erişmenin
en az riskli ve en kazançlı yoludur. Böyle bir başarıyı sağlamanın en emin
yolu ise, kuvvetleri düşmanla mümkün mertebe doğrudan bir fizikî çatışmaya
sokmadan düşmanı yenmeyi veya ona husumeti terk etmeye mecbur
bırakmayı amaçlayan dolaylı saldırı yöntemidir (Özdağ, 2003: 10).

Psikolojik savaş, hem savaşta hem barışta, insanların duygu,


düşünce ve davranışlarını değiştirmek maksadıyla bilginin kullanılmasıdır
(Tarhan, 2005: 21). Başka bir açıdan bakacak olursak, düşmanın moralini
bozarak sıcak veya soğuk savaşta mücadele azmini yok etmek için yürütülen
faaliyetlerin bütünüdür (Baştürk, 2005: 105).

Psikolojik savaş, benzer yoğunlukta kullanılabilen başka bir aracın


şiddete dayalı olmayan yollarla aynı amaca ulaşmayı hedefleyen titizlikle
hazırlanmış propaganda akışıdır. Aynı zamanda, bir ulusun diğer ulusların
davranışlarını etkilemek için ekonomik, siyasal ve askeri araçlar dışındaki
tüm vasıtalarla gerçekleştirdiği çabalara atıfta bulunmak için kullanılmaktadır
(Bektaş, 2002: 123).

56
Psikolojik savaşa, farklı bir yaklaşımla bakılacak olursa, belirli
davranışları değiştirmek için gerçekleştirilen şiddet ve terör kullanımını ya da
savaş karşıtı hareketleri sindirme girişimleri anlamı verilebilir (Bektaş, 2002:
123).

Linebarger, psikolojik savaş kavramını, düşmana karşı yapılan


propagandanın, gerektiğinde ise bunu tamamlayacak diğer askeri, ekonomik
ve siyasal nitelikli araçlarla desteklenerek yapılması olarak tanımlamaktadır
(Bektaş, 2002: 123).

Propaganda uzmanı olarak bilinen Harold D. Lasswell ise psikolojik


savaş kavramını, savaşın nasıl başarıya ulaştırılabileceği üzerine eski bir
düşünceye verilen çağdaş isim olarak tanımlamaktadır.Savaşta en büyük
başarının, düşmanın direnme gücünün, eldeki savaşma kapasitesinin
mümkün olan en sınırlı kullanımıyla kırılarak kazanılacağını da dile
getirmektedir (Bektaş, 2002: 124).

Jowett ve O’Donnell’in bir bakıma siyasal savaş olarak adlandırdıkları


psikolojik savaş kavramının propaganda etkisi ile düşünülmesi şöyledir
(Jowett ve O’Donnell, 1999: 205):

“Psikolojik savaştan bahsettiğimizde aslında siyasaları benimsettirmek için


semboller kullanımından söz ederiz ki, bu siyasettir. Propaganda ise, her
şeyin ötesinde, sembolik bir çevrenin yönlendirilmesidir. Bunun fiziksel
çevreden bağımsız olarak yapılması olanaklıysa da belirli koşullar altında
propaganda bu çevre tarafından şekillendirilebilir. Dolayısıyla yeni iletişim
teknolojilerinin değişimi propagandanın iletilme biçimini değiştirmiştir. Ancak,
eski yöntemlerin tümünün, yenileri uygulamak amacıyla doğrudan çöpe
atılacağını varsaymak da yanlış olur. Topyekün propaganda kampanyaları,
hâlâ etkili ve yaygın olan sözel iletişimden en sofistike modern elektronik
sistemlere varıncaya kadar, tüm iletişim biçimlerini içerir.”

Psikolojik savaşın, bir seçenek olarak kullanıldığını ispat eden üç


belirgin özelliği vardır. Birincisi, barış ile savaş arasındaki ayırımın çok
incelmesi; ikincisi, mücadelenin bozguncu kışkırtma yerine, beşinci kol

57
faaliyetleri ile yürütülmesi; üçüncüsü ise yenilen veya zayıf kalan tarafın
eğitilmesi olarak gösterebilir (Megret, 1972: 10).

Hans Speier, “Psikolojik Savaşın Geleceği” başlıklı kitabında şöyle


diyor:

“Tarih tecrübesi gösteriyor ki, propagandanın özgül tarihsel biçimi silâhlanma


durumuyla ilgili değildir de, bir bakıma, savaşın tümüyle ele alınışının özgül
biçimidir ve içinden çıktığı uygarlığın bir belirtisidir. Özellikle savaş
propagandasının niteliği, yığınların savaşa katılışındaki oranın yüksekliğine,
savaşan uluslar arasındaki gerilime ve bunların politik sistemine, halklarının
inançlarına, her birinin kendi ideolojisine bağlıdır.”

Soğuk savaş sonrası ABD ile başlayan Yumuşama Dönemi’nde


Kruschev’in Novobirsk’te verdiği bir söylevde “Barış içinde birlikte yaşamanın
iyi anlaşılması gerekir. Bu, iki toplumsal sistem arasındaki savaşın devamıdır
ama bu savaş, barışçı araçlarla yürütülmektedir” der. Kruschev’in bu
perspektifi, Lenin’in iktidarı ele geçirme gayretleri esnasında, çeşitli
aşamalarda ileri sürdüğü ana tezlerin bir yansımasıdır. Bu savaşın
başlangıcında kullanılan iki psikolojik silah vardır. İdeolojik çatıyı kurmada
kullanılan “propaganda” ve kitleleri politik savaşın eşiğinde eğitildiği
“kışkırtma”dır (Megret, 1972: 35).

Psikolojik savaş, “bir devlet veya devletler topluluğunun, diğer bir


devlet veya devletler topluluğuna karşı, halkın ve silahlı kuvvetlerin siyasal,
psikolojik ve manevi gücünü tümüyle yok etmek, kuşku yaratarak ve halkla
hükümet arasında ve halkın çeşitli gruplarında düşmanlığı güçlendirerek
düşmana içerden etki yapmak amacıyla aldığı önlemler dizisidir" (Çizmeci:
1984).

Paul Valeery, yazdığı “Bugünkü Dünyaya Bakış” adlı kitabında şöyle


diyor (Megret, 1972: 50):

58
“Bir mıknatıs alanına yerleştirilen, ya da yeri çabucak değiştirilen bir
kronometrenin işleyişi nasıl değişir de, kronometrenin kendisinden başka
şeyi görmeyen bir gözlemci bunun farkına varamazsa, tıpkı onun gibi,
uzaktan yapılan, fakat meydana çıkarılamayan müdahalelerle en bilinçli bir
bilinçte dahi bir takım bozukluklar, değişiklikler yaratılabilir.”

Bruce Lockhart8 verdiği bir konferansta şöyle diyordu (Megret 1972:


100):

“Psikolojik savaş, propagandanın, topyekün savaşın ihtiyaçlarına uygulanışı


diye tanımlanabilir. Savaşın amaçları şunlardır: Özel olarak elde edilen
haberler sayesinde düşmanın tasavvurlarını önlemek ve ondan önce
davranmak; düşmanı, kendi halkının ilgilendiği, fakat zaptetmeğe kendi
gücünün yetmeyeceği askeri hedeflere yöneltmek; gizli istasyonlardan
yapılan radyo yayınlarıyla düşman halkın maneviyatını bozmak; bu yayınlara
düşman toprakları içindeki hoşnutsuz düşman uyruklarınca yapılıyormuş
süsünü vermek ve genel olarak da, rolünü çeşitli maneviyat kırma sistemleri
içinde oynamaktadır. Sözün kısası, psikolojik savaşın başlıca amacı, silahlı
kuvvetlerin görevini kolaylaştırmak için onun yolu üzerindeki pürüzleri,
engelleri gidermektir.”

Laswell'e göre ise "fikirlerin fikirlerle savaşıdır" ve bu kadar önemli


hale gelmesinin nedeni ise, bir savaşın kaybedilmesi ya da kazanılması
noktasında sivillerin desteğinin önemli olmasıdır. 19 ncu yüzyıldan bu yana
savaşın ayırıcı ve derin değişimini getiren özellik, ne teknolojidir ne de çok
belirleyici olmalarına karşın kitle imha silahlarıdır. Bu yüzyılın savaşlarındaki
asıl değişim, savaşların orduların arasında değil, uluslararası olmasıdır
(Finch, 2002: 85).

Richard Crossman9 verdiği bir konferansta (Megret, 1972: 103):

“Psikolojik savaş, diplomatik ve askerî faaliyetlerle sıkı sıkıya koordinasyon


hâlinde olmazsa yarardan çok zarar verir. Onun için «psikolojik savaşçı»
kendisini askerî örgütün bir üyesi saymalı ve girişeceği her iş, savaşın genel

8
İkinci Dünya Savaşı sırasında Dışişleri Bakanlığına bağlı politik savaş faaliyetlerini yürüten komitenin
eski başkanı.
9
ABD’nin Avrupa Kurmay karargahına bağlı Psikolojik Savaş Şubesi Eski Şefi.

59
stratejisinin çerçevesi içinde özenle, titizlikle incelenmelidir... Psikolojik
savaşçının yapacağı en büyük yanlış, askeri harekâtın yerini tutacak gizli bir
araca, askerî güçlükleri giderecek bir çareye sahip olduğunu telkin etmektir.
Eğer psikolojik savaşçı bu yolu tutarsa, görevini yapmamış olur. Psikolojik
savaş bağımsız bir silâh değildir, kendi başına mucizeler yaratamaz. Açıkça
belirlenmiş, bir politikanın öncüsü olarak iş görürse ve faaliyetleri gerek
dışişleri bakanlığınca, gerek kurmay başkanlarınca düzenlenen harekâta
bağlı iseler bu savaş olumlu etkiler yaratabilir. Bunun için de dışişleri
bakanlığının politikasına ve askerî stratejiye sıkı sıkıya bağımlı kalması
gereklidir.”

Psikolojik savaş, hedef toplumun veya düşmanın azmini kırmak için


huzursuzluk, endişe, ümitsizlik, öfke ve isyan gibi duyguları uyandırmak
üzere yapılan faaliyetler bütünüdür. Yıkıcı fikirler, zararlı duygular ve kötü
alışkanlıklar ise, bu kavramsal açıklamayı destekleyen, psikolojik savaşın üç
tür silahı olarak görülebilir (Baştürk, 2005: 106).

Psikolojik hedef, psikolojik konu belirlendikten sonra savaşta veya


olağanüstü durumlarda düşman ve dost toplulukların duygularını
düşüncelerini, inançlarını, hayat görüşlerini, savaşın başarısını desteklemek
üzere etkili propaganda ve önlemlerin planlanarak kullanılmasıdır (Tarhan,
2005: 17).

Propaganda ile psikolojik savaşın birbirine karıştırılan birçok tanımı


vardır. Bu tanımlardan bir kısmı propagandayı, psikolojik savaştan daha
kapsamlı ve önemli kabul eder. Psikolojik savaş, propagandanın bir bölümü
olarak tanımlanır. Amerikalı araştırmacı Landberger, "Psikolojik savaş;
propagandanın düşmana karşı savaşın tamamlanmasını zorunlu kılan
harekât yönünde kullanılmasıdır" demektedir (Çizmeci: 1984).

Dr. B. Hansi’ye göre, "Psikolojik savaş, propaganda değildir.


Aralarında birbirine yakın anlamlar vardır. Psikolojik savaş, belirli ideolojik
konularda, savunma stratejisi kapsamında, çarpışma veya bunalım
durumlarında ve soğuk savaşta düşmanın maneviyatına, tutumuna ve
azmine yönelik bütün alanlara girebilen bir faaliyettir". Bundan dolayı,

60
propagandanın psikolojik savaşın içine sokulması kadar, ideolojik çatışmanın
da içine sokulması önemlidir (Çizmeci: 1984).

Psikolojik savaşın etkisi, Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’na katıldığı


yıllarda keşfedilmiştir. General Eisenhover, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra,
“askeri bilimlerde yaşadığımız en büyük değişim, psikolojik savaşın belirli ve
tesirli bir silah olarak gelişmesidir” demiştir (Tarhan, 2005: 11). O döneme
kadar olan ülke geleneğine bakıldığında psikolojik savaş, Amerikan
toplumunun özüne ve politik kurumlarının yapısına uygun olmayan bir savaş
türüydü. Ancak, Amerikan dış politikası Avrupa’dan ayrı durmanın ağır
bastığı bir dönemden çıkarken, bütün ağırlığını ve gücünü savaşın en metotlu
ve en verimli tarzda olanına verdi. Bu yıllarda Amerikan üniversitelerinde en
yaygın alan olan sosyal bilimler dalından yetişmiş ne kadar uzman varsa üç
gayeye seferber edildi. Silahlı kuvvetlerin maneviyatının artırılması, müttefik
devletler kamuoyuna haberlerin ulaştırılması ve düşmanın maneviyatını
kırmak için her yerde saldırmaktır. Bu üçüncü gaye, psikolojik savaşın
kapsamını belirtmektedir (Megret, 1972: 53).

Klasik konsept, gerginlik süresince, sıcak bir savaş yerine, psikolojik


savaşın yeni bir savaş hali olarak ortaya çıktığını kabullenmektedir. Psikolojik
savaş, geçmişten farklı olarak günümüzde, savaş ile barış arasındaki klasik
ayrımın bilinen manadan farklı olduğunu göstermiştir. Bu, klasik olmayan,
uluslararası hukuk kuralları ve savaş yasaları ile ilgisi bulunmayan ve yargı
organlarını şaşırtan, hatta onların himayesinde hedefine yürüyen topyekün
bir savaştır (Volkoff,1985: 124).

Psikolojik Savaş kavramı üç ilkeyi benimsemektedir. Birincisi,


dostluklar kurup sürdürmektir. Savaşların artık sona erdiği, yapılan barışın
istisnasız sürdürülmesinin en önemli gerek olduğu dile getirilir. Ancak, bu
yönde verilen gayretlerin yanında, esas amaç, hedef olarak belirlenen
ülkelerde, yayılma ve genişleme yoluyla bir takım giriş yolları arayıp
bulmaktır. İkincisi, eylemi gizli ajanlarla güçlendirip, hızlandırmaktır. Bu daha
çok beşinci kol faaliyetlerinin aktif kullanımını gerektirir. Belirlenen hedefler

61
doğrultusunda, hasım ülkenin en hassas noktalarını belirleme ve bunlardan
zafiyet yaratma yoluna gidilir. Üçüncüsü, kamuoyunu doğru-yanlış haberler
seline boğmaktır. Bu haberler vasıtasıyla kamuoyunu sarsma, bölme ve
dağıtma amaçlanır (Megret, 1972: 13-15).

Soğuk savaşın bir diğer adı olarak da kullanılan psikolojik savaş, gü-
nümüzde ülkelerarası mücadelelerde en çok başvurulan yöntem olmuştur.
Psikolojik savaşın kansız oluşu, taraflara sinsi bir uygulama olanağı
vermektedir (İlhan, 2002: 45). Maliyeti çok düşük, fakat etkisi çok büyük olan
bir yöntemdir. Psikolojik savaş, kendi başına bir savaş olmaktan çok,
topyekün savaşın en yakın bir yardımcısı ve destek unsurudur. Bunun ihmali
çok fena neticeler doğurabilmektedir (Çeşme, 2005: 100).

Uluslararası politikanın son basamağında yer alan savaş tekniklerinin


yarattığı risklere karşı duyarsız kalmak ve mücadele etmemek son derece
tehlikeli, ihmal derecesinde ise büyük hatalara neden olur. Gerçekten de
soğuk savaş döneminde, bu alanda kabule zorlanacak bir yenilgi, süper
güçlerden birinin dünyanın büyük bir kısmını denetimi altına almasına,
çaresizlik içindeki diğerinin de nükleer silahlarına başvurmasına yol
açacağından nükleer bir savaşla sonuçlanması kaçınılmaz olurdu (Shackley,
1981: 15).

Psikolojik savaş faaliyetlerinde işlenecek konular, kitlelerin ilgi


duyacağı bir içeriğe sahip olmalıdır. Tespit edilecek konular, takip edilen
politikaya, alınan istihbarat raporlarına ve hedefin ayrıntılı analizine göre
belirlenir. Amaçların gerçekleşmesini hedefleyen ve inanılabilirliği yüksek
içerikteki konuların, doğru yer ve zamanda kullanılması psikolojik savaş
faaliyetlerine derinlik kazandırır. İçeriği kuvvetli olan konular tek başlarına bir
faaliyet için yeterli olabilirken, daha zayıf konular birbiri üzerine bina edilerek
müştereken kullanılırlar. Yeri ve zamanı uygun olmayanlar bazılarının ise
gelecekteki kazanımın daha fazla olacağı düşünülerek kullanımı ertelenebilir
(FM 3-05.30, 2000: (2-6)).

62
Psikolojik savaşın bir devletin ulusal stratejisini desteklemesindeki
rolü, icra eden kişilerin inisiyatifiyle sınırlıdır. Psikolojik savaş faaliyetleri, bir
takım psikolojik operasyonlar vasıtasıyla kademe kademe nihai sonuçlara
ulaşır. Bu esnada atılacak yanlış bir adım tüm mücadeleyi tesirsiz bırakır. Bu
nedenle en üst düzey sorumludan, alt birimdeki bir ajana kadar tüm
kademelerde koordinasyon ve bütünlük sağlanmalıdır. Bu nedenle psikolojik
savaş faaliyetlerinde, ülkenin politika ve hedeflerine uygun planlama
yapılmalı, iç ve dış faaliyetlerde koordinasyon sağlanmalıdır (FM 3-05.30,
2000: (2-8)).

2. ÖRTÜLÜ FAALİYETLERDE PSİKOLOJİK SAVAŞ

Ülkeler dış politika hedeflerine ulaşmak için hedef ülkelerin


hükümetlerini, politikalarını, askeri güçlerini, ekonomik ve sosyal olaylarını
etkilemek isterler (Shulksy, 1993: 83). Bu da ancak, gizli yöntemlerle
yapıldığında en etkili sonuca ulaşır. Shackley örtülü faaliyetleri, siyasal,
ekonomik veya askerî faktörlerin kullanılması yoluyla, halkı etkilemek ve
olaylara şekil vermek için başvurulan, ancak faaliyet sahibinin açık bir şekilde
kimliğinin belirlenemeyeceği ikna yollarıdır” şeklinde tanımlamıştır (Shackley,
1981: 10).

Bir ülkeyi yükselten, yaşatan, güçlendiren, harekete geçiren,


geliştiren tüm unsurları çürütmek ve yıkmak gibi faaliyetler, örtülü faaliyetler
kapsamındadır (Tarhan, 2005: 59). Örtülü faaliyet en yalın haliyle; ülkelerin
faaliyetlerindeki rolleri açığa çıkmadan, hedef ülkelerdeki olayları ve
gelişmeleri etkileme şeklinde tanımlanabilir (Knott, 1996: 3). Etkilemede
hedef olarak, toplum veya hükümet seçilebilir. Etkileme araçları ise; etki
ajanları vasıtasıyla veya dezinformasyon ve propaganda faaliyetleri ile olabilir
(Shulksy, 1993: 88).

Stratejik örtülü faaliyetlerde, ülkenin geçmişinde varolan manevi


dinamikleri gözden düşürerek, başka bir toplumun kültürel değerlerine hayran
bırakmak amaçlanır. Toplumsal aşağılık duygusu uyandırılır. Bunun için

63
medya vasıtasıyla toplumun kusurları ön plana çıkarılır. Ahlâk, inanç,
yurtseverlik, kahramanlık gibi değerler önemsenmez hale getirilir. Cinsel
özgürlük, ilericilik gibi sloganlar sık kullanılarak, yeni bir eğlence kültürü
oluşturmaya çalışılır. Kendine güvenini kaybeden topluluklar, yansıtılan hayat
tarzını benimsemeye başlar ve onlar gibi olmak isterler (Tarhan, 2005: 59).

Örtülü faaliyetler, toplumun önce ruhunu çürütme, sonra bedenini


yıkma faaliyetidir. Bu süreç 30-60 yıllık bir sosyolojik faz gerektirir. 30-60-90
yıllık sosyolojik fazla toplumun kültürel kimliği değiştirilebileceği için stratejik
psikolojik faaliyet amacına ulaşmış olur. Çözüm, toplumun kendi kültürel
kimliğini koruyarak çağdaşlaşmasını sağlamak stratejisini gütmekle elde edilir
(Tarhan, 2005: 59).

Bazı ülkelere destek ve yardımda bulunan devletler, hedef ülkeleri


kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek isterler. Hedef ülkelerdeki politik
dengelerin etkilenmesi bu açıdan önemlidir (Isenberg, 2004). Örtülü
faaliyetler; hedef ülkelerde bölücü unsurlara yardım etme, hükümet darbeleri
hazırlama, propaganda amaçlı olmak üzere bazı medya unsurlarına gizli
parasal destek sağlama gibi faaliyetler de içerir (Shulksy, 1993: 83-84).

Uluslararası sermayenin toplumlarda ahlâkî değerlerin gözden


düşmesi, dejenere olmuş bir kültürün oluşması için yaptığı gizli destek,
toplumları ruhen çürütme ve sonrasında sömürme amacı taşımaktadır. Bu
faaliyetler için hedef toplumda kullanılabilecek bazı tipler şunlardır (Tarhan,
2005: 60):

• Kendi isteğiyle ve menfaat için bozguncu faaliyete katılanlar,

• İradesi dışında, safiyetle bozguncu faaliyete hizmet edenler,

• Özel faaliyetlerle elde edilip, şantajla ve zorla kullanılanlar.

Örtülü faaliyet, kara ve gri propaganda yöntemlerini çok kullanır. İç


düşman, gizli yollardan hareket ederek, yaptığı eylemleri maskeler. Hile ve

64
aldatma yolu ile kargaşa ve bozguncu eylemler çıkartır. Bu iç düşmanla
mücadelede karşı psikolojik faaliyetler kullanılır. Dış düşmanla mücadelede
hedef belirlidir, netleşmiş saflarla sonuca gidilir (Tarhan, 2005: 60).

3. PSİKOLOJİK SAVAŞ TEKNİKLERİ

Psikolojik savaşın hedefi, düşmanın iradesidir. Düşmanın iradesinin


zayıflatılması ise dolaylı yollardan yaklaşmakla mümkün olur. Hedef
belirlenen ülkeye uygulanacak psikolojik savaş faaliyetleri, anlaşılmasına izin
vermeden, gizlilik içerisinde yürütülmelidir. Öncelikle hiçbir düşmanlık emeli
güdülmediği her fırsatta tekrar edilir. Dostluk ilişkileri artırılarak, samimi
davranışlar gösterilir. Böylece hedef ülkenin savunma sistemi uyuşturulmaya
ve bozulmaya çalışılır. Propaganda teknikleri ile de kendi güçlerinin karşı
konulmaz nitelikle olduğu vurgulanarak düşmanın karşı koyma iradesi
yıpratılma denenir. Düşmana, kendi sisteminin mükemmelliği ve üstünlüğü
iddia edilerek kendi yönetimine karşı şuursuz bir hayranlık yaratmaya gayret
edilir. Hedef ülkenin bağlı olduğu değerler ve yönetim tarzı sistemli olarak
kötülenir. Psikolojik savaşla alınmak istenen ilk netice, hedef ülke halkının,
aydınlarının, yöneticilerinin muhakeme yeteneğini bozmak, mümkün olan en
büyük boyutlar içinde insanları karamsar, ümitsiz, kendi değer ve
sistemlerine karşı inançsız, saygısız ve güvensiz hâle getirmektir (Özdağ,
2003: 11).

Lenin Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında yaptığı bir görüşmede10 şunları


söyler (Volkoff, 1985: 28):

“Kapitalist ülkelerle, içişlerine karışma dışında derhal diplomatik ilişki kurma


yolundaki isteğimizi açıklamalıyız. Bu teklifimize, sağır ve dilsiz olan bu
ülkeler inanacaklardır. Hatta memnun olacaklar ve bizde, bütün kapılarını
ardına kadar açacağız; Komintern’in özel görevlileri ve partimizin araştırma
organları, diplomatik, kültürel ve ticari temsilciler kılıfı altında, bu kapılardan
süratle gireceklerdir. Bize, ülkelerinde bulunan komünist partileri
desteklemekte kullanacağımız imkanlar sağlayacaklardır. Bizi, henüz sahip

10
Lenin’in 1921 yılında, Dışişleri Bakanı Çiçerin’le, sürgündeki yılları esnasında yaptığı gözlem
sonuçları ile ilgili görüşmesi

65
olmadığımız malzeme ve teknoloji ile besleyecekler ve bizi destekleyenlere
karşı müteakiben yapacağımız başarılı taarruzlarımız için ihtiyacımız olan
askeri sanayiimizi yeniden kuracaklardır. Başka bir söyleyişle, farkında
olmadan kendi intiharlarını hazırlamak için çalışacaklardır.”

Psikolojik savaşla akla değil, duygulara hitap edilir. Duygular tahrik


edilir. Kurulu her türlü düzen yıpratılmaya, değerlerden uzaklaştırılmaya
çalışılır. Bu kırgın ve şaşkın insanlar, kendi milletlerine, devletlerine,
kültürlerine yabancılaştıkları, küstükleri, düşmanlaştıkları ölçüde karşıt
emellerin ve menfaatlerin ülke içindeki sözcüsü haline gelirler (Özdağ, 2003:
11).

Bu safhada, saldırının hedefi olan ülkenin yönetici kadroları, kendi


halkı, kendi toplumu, kendi teşkilâtı üzerinde etkili bir rehberlik ve
deneticilikten yoksundur. Millet, ortak hedef ve ideallerini yitirmiş olur. Hedef
ve ideallerin kaybı, ülke içinde birlik olmanın çözülmesine, iradenin
ayrışmasına ve bölünmesine yol açar. Böyle bir toplumun düşmanın
iradesine direnebilmesi ise beklenemez (Özdağ, 2003: 11).

Bir yöntem olarak psikolojik savaşın görevi, kimi zaman düşman


maneviyatının gerisinde şaşırtmacalar yapmak (taktik eylem), kimi zamanda
düşman tarafın ordu-ulus ilişkisinin hassas noktalarına yönelik bir baltalama
faaliyetinde bulunmaktır(stratejik eylem). İkinci eylemle yaratılan ya da
artırılan gerilimler kopma noktasına geldiğinde, manevi bakımdan çöküşe
başlamış olan bozgunu muharebe meydanında tamamlamak daha kolay olur
(Megret, 1972: 26).

Psikolojik savaş, savaşın sürekli olduğu bir durumu gerektirir. İkinci


Dünya Savaşı ile ortaya çıkan durum Birinci Dünya Savaşı’ndan farklıdır.
Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, silahlar ile birlikte propaganda araçları
da susmuştur. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nda öyle olmamıştır. İkinci Dünya
Savaşı’nın hemen sonrasında, Sovyet liderinin “Savaşın devam ettiği” ifadesi
henüz daha görüşmeler aşamasında olan barışın üzerine gölge düşürmüştür.
Savaş sonrasında, Sovyetler Birliği, resmi yenenler ile yenilenler arasında bir
ayırım gözetmeden ve kendisinin değersiz saydığı antlaşmalara önem
vermeksizin, kapitalist çemberlemeye karşı sürekli bir başkaldırı haline

66
geçmiştir. Bu da Sovyetler Birliği dağılana kadar geçen süre içinde karşılıklı
psikolojik operasyonların yapıldığı, ileri-geri adımlar şeklinde geçen bir soğuk
savaş sürecini getirmiştir (Megret, 1972: 37).

İki dünya savaşı arasındaki dönemde, özellikle bilinçaltına yönelik


yapılan çalışmaların, psikolojik savaş yöntemlerinin geliştirilmesinde önemli
derecede etkisi olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında, psikolojik savaşın
sadece propaganda boyutunda etkinliğini gözlemlenirken, İkinci Dünya
Savaşı’na psikolojik deneyleme tekniklerinin getirdiği yeni buluşlar her
yönüyle kullanılmıştır. Klinik psikolojisinin her buluşu, kişisel deneylemelerin
gizliliği içinde ilerleyerek, insanı kendi türüne bağlayan güçleri biraz daha
ortaya çıkarmış, psikanalizciye hasta-doktor ilişkisinde büyük fırsatlar
yaratırken, propagandacıda bu fırsatlardan eşit olarak yararlanmıştır.
Savaşın sürekli hale sokuluşu ile bilinçdışı alanda yapılan araştırmalar aynı
döneme rastlar ve bunların paralel etkileri kitle iletişiminin maddi tekniklerine
doğru bir atılım aşılamıştır. İnsanlarla iletişimin daha teknik boyutlarda
yakalanması, onları daha değişik ufuklara götürmeyi hedeflerken, onu
psikolojik savaşın eşiğinde tutarak, düşünmeyen, düşündürülen bir kalıba
sokmuştur (Megret, 1972: 40).

Almanlar, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde psikolojinin


kullanım alanlarını daha öncesinde hiç olmadığı kadar geliştirdiler. Alman
Hükümeti, on yılın sonunda başta Alman ordusu, demir yolları, posta
hizmetleri olmak üzere birçok kurumda araştırma üzerine deney
laboratuarları kurdular. 1930’larda kitlesel psikolojik testler, en azından onüç
Alman üniversitesi ve dokuz teknoloji enstitüsünde uygulanmaktaydı.
Yapılmakta olan her bir test, kitleler üzerinde, reklamcılık veya revizyonist
tarih araçları yoluyla yapılan maniplasyon ya da yeni üretilen hikayeler gibi
propaganda mesajlarına karşı verilen duygusal ve davranışsal tepkileri ortaya
çıkarmaktaydı (Finch, 2002: 83-89).

Psikolojik tekniklerin gelişmesi, aynı zamanda psikolojik savaşı da


sistemleştirmiştir. Çok yakın bir döneme kadar psikolojik savaşa, ancak
hitabet ya da kendi düşüncelerini yayma çabası gibi klasik yöntemler katkıda

67
bulunurken, bugün bilinçaltına girme olanağı veren tekniklerle
zenginleşmiştir.

a. Kontrollü Gerilim Stratejisi

"Kitlesel iç düşman" kavramı, ilk defa yahudileri çağrıştıracak şekilde


Hitler tarafından literatüre katılmıştır. Faşizmde bu bir yöntem olarak
kullanılır. Nitekim, Naziler de bunu İkinci Dünya Savaşı sıralarında
kullanmıştır. Bu stratejide, toplumun bir kesimi ve sınıfı, şüpheli ve sakıncalı
olarak etiketlenerek, potansiyel tehlike olarak algılanır ve hedef gösterilmeye
başlanır (Tarhan, 2005: 61).

Nitekim, son çeyrek asırda değişen tehdit algılamaları, terörizmin,


büyük çıkarları olan ülkelerce bir örtülü faaliyet olarak kullanılmasını, bir
bakıma küresel bir iç düşman yaratılarak, dünyada oluşacak bu gerilimden
istifade ile büyük pay kazandırılmasını sağlamıştır (Alkan, 2000: 138).

Bu tür gerilimi tırmandırma stratejisi uygulayan hükümetler, güvenlik


güçleri marifetiyle, yasalara saygılıda olsa, muhalif düşünen herkesi tespit
ederek, takibe alır. Daha sonra bu kişilere karşı, sindirme, söndürme, terk
ettirme, artık hedeflenen amaç neyse o yönde planlamalar yapılır. Başta
provokasyon olmak üzere, uygun psikolojik savaş yöntemleri uygulanarak
hedef suç işletilmeye zorlanır. Temel hak ve hürriyetlerden olan eğitim hakkı,
ticaret hakkı, anadilini konuşma hakkı gibi evrensel kabul gören haklar
elinden alınır. Bu kişiler haklarını geri almak için tepki verdiklerinde, sözde
kamu düzenini bozmak gerekçesi propaganda ile işlenir. Psikolojide bu
durum, aynen bir babanın çocuğunun elinden yiyeceği alıp, sonra çocuğunun
tepkisini isyan olarak algılaması örneği gibidir (Tarhan, 2005: 61).

Kontrollü gerilim, güçlü tarafın egemenliği elinde tutmak için geliştirdiği


bir yöntemdir. Kısa vadede sonuç verse de, uzun vadede mağdur tarafın
güçlenmesi mümkündür. Kontrollü gerilim, istenirse artırılır veya azaltılır. Bu
inisiyatifi elde tutmak için çok etkili propaganda araçlarına ihtiyaç vardır
(Tarhan, 2005: 61).

68
Kontrollü gerilim stratejisinin etkisini bozacak karşı psikolojik savaş
yöntemi, "kendi savaşını kendi belirlemektir." Karşı taraf kendi kurallarına
göre oynamak ister. Fikrine güvenmeyen ve elinde silahı olan tarafa karşı
yapılacak en doğru psikolojik savaş, fikrine güvenen insanların kendi fikirlerini
ısrarla ve sabırla ancak demokratik yöntemlerle anlatmalarıdır (Tarhan, 2005:
61).

b. Deformasyon

(1) Uyuşturma

Uyuşturma, insanlardaki düşünce kabiliyetinin öldürülmesi


suretiyle, onların etkisiz ve tehlikesiz hale getirilmesidir. Uyuşturma
faaliyetlerinde çoğunlukla gençlik hedef alınır. Potansiyel bir güç olan gençlik,
kontrolden çıkması halinde, ciddî tehlike oluşturabilir (Varol, 1990: 153).

Uyuşturma faaliyetlerinde kullanılan çeşitli unsurlar vardır. Bunların en


tehlikelisi uyuşturucudur. İnsanlar bunları kullanıp, mantıklı düşünme
yeteneklerini kaybettiklerinde, her türlü suçu işlemeye müsait hale gelirler.
Bundan sonra, alkol ve sigara gelir ki, bunlar da, insanların düşünce
kabiliyetini öldüren diğer tehlikeli maddelerdir (Varol, 1990: 154).

Uyuşturma politikasında kullanılan diğer unsurlar arasında da spor,


müzik, dans, toplu eğlenceler vs. gelir. Bunlar oldukça masum, gençliğin
zamanını değerlendirmesi için mutlaka yararlanılması gereken unsurlardır.
Ancak bu unsurların insanlarca değişik şekillerde istismar edilerek,
amacından uzaklaştırılması tehlike arz eder. Mesela, spor denilince beden
terbiyesi anlaşılırsa, buna hiç kimse karşı çıkmaz. Ancak, spor diye, on
binlerce insanın sokaklara dökülerek gürültü çıkarması, birbirlerini öldürmesi,
bahis oyunları ile zamanlarını tüketmeleri tuzağa düşüldüğünün habercisi olur
(Varol, 1990: 154).

Gençliği faydasız ve gereksiz şeylerle uğraştırarak, ciddî meselelerden


uzak tutmak, tehlikesiz ve zararsız hale getirmek için kullanılan araçlardandır
(Varol, 1990: 155).

69
Uyuşturma, kapitalizmin özünü oluşturan tüketimi teşvik politikasında
da önemli bir metottur. Özellikle uyuşturma politikasında kullanılan
maddelerin ticaretinin genellikle emperyalist devletlerin elinde olduğunu
düşünürsek, bu husus daha da açıklık kazanmaktadır (Varol, 1990: 157).

(2) Cahilleştirme

Câhilleştirme politikasının asıl amacı, insanların zihinlerini değersiz


bilgilerle doldurmaya müsait hale getirmektir. Zihinler bir bakıma boş kaplar
haline getirilerek, empoze edilen değersiz bilgileri almaya elverişli olur.
Saçma sapan fikirlerin, insanlar arasında yayılmasıyla başlayan cahilleştirme,
insanları doğru bilgilerden uzak tutma gayretiyle, akla ve mantığa uygun
düşmeyen fikirlerin yayılmasıyla devam eder. Bir iki nesil boyunca böyle
devam etmesiyle zeminin hazır hale gelmesi sağlanır (Varol, 1990: 109).

Bir kitleyi kontrol etmenin önemli bir yöntemi insanların doğru bilgiye
ulaşmalarını her zaman engellemektir. Bilgiye sahip bir kitle ne yapacağını
bilen kolektif bir yapı oluşturur. İnsanları câhil bırakmada başvurulan çeşitli
yollar vardır. Bunlar içinde en katı olanı öğrenmenin yasak edilmesi
metodudur. Bilim öğrenilen kurumların kapatılması, çocukları ve gençleri
faydasız şeyleri öğrenmeye zorlayarak, zihinlerini bu gibi konularla meşgul
etmek suretiyle asıl öğrenilmesi gereken konulardan uzak tutmak, eğitim ve
öğretimin kompleks, anlaşılmaz ve zor hale getirilmesi, eğitim ve öğretimin
kalitesizleştirilmesi, bilimsel eğitim dışına yöneltilmesi, tehlikeli gibi gösterilen
bazı bilim alanların küçümsenmesi, fakirleştirme politikası ile ailelerin maddî
yönden zayıf düşürülmesi ve bu yüzden küçük yaşta çocukların çalışmak
zorunda bırakılması, eğitim-öğretim giderlerine sunî birtakım engeller
çıkarılması cahilleştirme faaliyetleri olarak sıralanabilir (Varol, 1990: 108).

Bu sayılanların dışında da birtakım metotlara başvurulduğu


olmaktadır. Meselâ, yıllık toplam öğretim gününün azaltılması, bazı
dönemlerde okulların tatil edilmesi, ders saatlerinin boşa harcanması,
öğretmen ihtiyacını karşılamayarak çoğu ders saatinin boşa geçmesine
sebep olunması, öğretmenlerin geçim sıkıntısı içine itilmesi bunlar arasında
sayılabilir (Varol, 1990: 107).

70
(3) Fakirleştirme

Fakirleştirme, en temel ihtiyaçlarını bile karşılamayan insanların


başkalarına muhtaç duruma düşürülmesidir. Fakirleştirme faaliyetleri özellikle
ücret-emek dengesi üzerine kuruludur. Bu dengenin korunması içinde çeşitli
politikalar üretilir ve faaliyetler düzenlenir(Varol, 1990: 109).

Enflasyonu artırıcı ekonomik politikaların teşvik edilmesi,


fakirleştirmenin bir boyutudur. Enflasyonda, nakit halde olan tasarruflar
sürekli değer kaybeder. Ayrıca, çalışan kesimin geliri enflasyona denk oranda
değişmez. Enflasyon oranı, çalışan kesimin gelirindeki artış oranından her
zaman fazladır. Durum böyle olunca insanlar, ekmek parası kazanabilmek
için daha çok çalışma ihtiyacı duyarlar. Fazla mesaî yaparak yahut ikinci bir
işte çalışarak enflasyonun getirdiği yükü üzerlerinden atmaya çalışırlar. Çoğu
zaman aileden bir veya iki kişinin çalışmasıyla evin geçimi sağlanamaz. Bu
durumda, evin beyi ile birlikte hanımın ve belli bir yaşa gelmiş çocukların da
çalışmasına ihtiyaç duyulur. Durum böyle olunca, aile içinde çeşitli problemler
ortaya çıkar(Varol, 1990: 110).

İnsanlar zamanlarının çoğunu, para kazanmak için harcayınca,


öğrenmeye ve ciddî meselelerle ilgilenmeye zaman bulamazlar. Üstelik,
insanlar çoğu kere ikinci işte çalışma ihtiyacı duyduğundan, memlekette
işsizlik problemi ortaya çıkar. İş sahipleri, sigortasız ve az ücretle
çalışacaklarından dolayı, ikinci iş yapanlara bazen daha fazla rağbet ederler.
Bu durumda, pek çok insan işsiz kalmaktadır, işsizlik problemi ise,
çalışanlarda işini kaybetme endişesi oluşturmaktadır. Bu endişe de,
insanların teslimiyetçi olmalarına yol açar. Geçim derdi ve işini kaybetme
korkusu insanların, siyasetten uzak kalmalarını ve sisteme boyun eğmelerini
sağlayıcı unsurların en önemlilerindendir. Ayrıca insanlar köklü bir mücadele
anlayışından mahrum bırakılınca, zulme ve haksızlığa başkaldırmayı
akıllarından geçirmeye bile cesaret edemezler(Varol, 1990: 110).

Fakirleştirme politikasında kullanılan metotlardan biri de, vergi


oranlarını artırmaktır. Geri kalmış ülkelerde halktan yüksek oranlarda vergi
alınmasının tek amacının, bütçe girdisini yükseltmek olduğunu düşünmemek

71
gerekir, ikinci bir amaç da, insanların elinde, onları geçim derdinden
kurtaracak maddî birikimlerin oluşmasını önlemektir. Özellikle orta sınıfın
vergi yükümlülükleri üzerinde hassasiyetle durulması da bunu gösterir. Çok
zengin tabakaya vergi mükellefiyetleri pek dokunmayacağından, bu
tabakanın rejim karşısında etkisiz hale getirilmesi için başka yollara
başvurulur(Varol, 1990: 111).

c. Ajitasyon

Ajitasyon, mevcut hoşnutsuzlukları gündeme çıkararak yaymak, üst


düzeye çıkarmanın yanında, yeni hoşnutsuzluk konuları oluşturarak, halkı
huzursuz kılmak için girişilen her türlü faaliyetlerdir. Bir fikrin kitlelerce
kolayca anlaşılabilmesi, iyi bildikleri bir gerçeğin anlatılması veya topluluklar
arasında hoşnutsuzluk ve öfkenin ortaya çıkarılması söz konusudur.
Ajitasyon, propagandacı için kitlelerin heyecanlandırılması, onları belli bir
amaca yönlendirmeye yarar (Aykol, 1996: 8).

Ortaya atılan fikirlerin insanlar tarafından bütünüyle anlaşılamayacağı,


ancak birkaç fikir veya olayın kavranabileceği ilkesinden hareketle, ajitasyon,
propagandanın tersine birden fazla düşüncenin değil, genelde tek bir
düşüncenin kavranabileceği tarzda kitlelere aktarılması faaliyetidir (Aykol,
1996).

Ajitasyon, kendisine has kurallara göre sürdürülür. Bu faaliyetler


sürdürülürken, kitlelerin sosyo-psikolojik durumuna, kitlelerin siyasi
yaşamına, ülkülerine, mevcut dönemin şartlarına uygun hareket etme söz
konusudur. Bu kurallar çerçevesinde hareket edilmediği taktirde hedeflenen
etkiye ulaşmak zordur. Hedef kitleye yönelik düzenlenen psikolojik
operasyonlarda, derin bir huzursuzluk ve güvensizlik ortamının oluşturulması,
devlete ve hükümete yönelik tepkilerin çoğalması ve halkın kendi içinde
değişik fikir kamplarına ayrılması, ulaşılmak istenen amaç için esası
oluşturur. Böyle bir ortamın oluşmasını beklemek çok uzun zaman
alacağından, bu şartların yapay olarak oluşturulması ve hızlandırılması
gerekmektedir. Ajitasyon faaliyetlerinin hedefi; bu tür bir ortamın psikolojik

72
operasyonlar vasıtasıyla hazırlanmasıdır. Hastanın çırpınma durumu olarak
geçen ajitasyon faaliyetlerinde, koşulları oluşturmak için her yol denenir
(Aykol, 1996: 8).

Ajitasyon faaliyetlerinde, belirli bir ideolojinin veya fikrin izine rastlamak


her zaman mümkün olmayabilir. Bu açıdan bakıldığında propagandadan
farklı olduğu görülür. Ancak, ajitasyon türü bir faaliyet, yapılan
propagandanın hedefleri ile örtüşür. Ajitasyonda propagandadan farklı olarak,
işlenen olay ve konu, herkesi doğrudan ilgilendiren olay ve konulardır (Aykol,
1996).

Lenin'e göre bir ajitatörün görevi, kitleler arasında oluşabilecek


hoşnutsuzlukları körüklemek, ihmaller sonucu ortaya çıkan haksızlık ve
aksaklıklara karşı kızgınlıkları arttırmaktır. Propagandacının buradaki görevi
ise bu kışkırtma işini tamamlamaktır. Lenin bu konuda şöyle devam eder: “Bir
propagandacı durmaksızın fikir eder ki, bu fikirleri çok az kişi anlayabilsin,
ajitatör ise, tüm gücünü halkın hislerine tesir edecek bir fikir üzerine
yoğunlaştırmalı ve her platformda bu fikri aşılamalı, açıklamalarına
karışmadan, propagandacıya bırakmalıdır” (Aykol, 1996).

Ajitasyon faaliyetlerinin temel görevi; hedef alınan kitlenin, varılması


istenen amaçlar doğrultusunda hazırlanmasıdır. Ajitatör, insanlar için makul,
haklı, gerçek gibi görünen fikirler, olaylar üzerinde durur. Ajitasyon,
haksızlığa uğrayan veya ezilen kesimin sıkıntılarını bir ideolojik görüş altında
yansıtmadan, devamlı surette işler. Ajitatör, işleme esnasında net bir taraflılık
gösterir. Ajitasyonda, ortaya atılan iddianın doğru veya yalan olması
önemsizdir. Önemli olan insanların kafasında mantıklı bir yer bulmasıdır
(Aykol, 1996).

Ajite edilen konular, gündemde yer alan güncel ve somut olaylardan


seçilir. Kitlelerin karşısına çıkıldığında onların kolaylıkla anlayabileceği dilde
cümleler ve akışkan ifadeler kullanılmalıdır.

73
Ajitasyonun hedefi, hoşnutsuzluk ve karamsarlık meydana getirmektir.
Ajitatör bu karamsarlığı, ümitsizliğe ve nihayet kine dönüştürmek için
uğraşacaktır. Sosyal durumu veya kişiliği ne olursa olsun; insanların elde
edemedikleri istekleri, doyurulmamış duyguları, açıklayamadıkları sevgileri,
kinleri, nefretleri, unutamadıkları acıları ve nefretleri, kaçınılmaz zaafları
vardır. İşte bu malzeme, bilincin kontrolünde olmak şartıyla bilinçaltı
dünyasında muhafaza edilmektedir. İşte ajitasyon faaliyetleri de insanlarda
her zaman kullanılmaya müsait, bu tür zaafların toplandığı bilinçaltlarını
hedef alır (Aykol, 1996).

Ajitasyon, bir fikri, bir ideolojiyi benimsetme faaliyeti de değildir. Esas


hedefi; kitlelerin hoşnutsuz kılınarak eyleme itilmesi, memnun olmayan halk
kitlelerinin çoğaltılması, gruplar arasında yada hükümetle halk arasında
ihtilaflar, güvensizlikler oluşturulması ve sonuçta karamsarlığın artırılarak,
ümitsizlik ortamının yaygınlaştırılmasıdır. Böyle bir ortamda kurtuluş çareleri
arayan kitlelerin karşısına ideolojik propaganda, kurtuluş yolu olarak kendi
ideoloji ve önerilerini çıkaracaktır (Aykol, 1996).

Ajitasyon bir eleştiri olmadığı gibi, her eleştiride ajitasyon değildir.


Çünkü eleştiri, yapıcı ve uyarıcıdır. Ajitasyon ise menfi yönleri tahrik ederek,
kitleleri eyleme sevk etmek ister. Ajitasyonun başarıya ulaşması, bilinçaltının,
duyguların ve hislerin, akıl ve mantığı bastırmasıyla mümkündür (Aykol,
1996).

ç. Provokasyon

Provokasyon grup, kitle ve eylemlerin saptırılması anlamında


kullanılan bir psikolojik terimidir. Provokasyon bir çeşit kışkırtmadır. Ancak
provokasyonda, hedef kitle, içine yerleştirilen ajan provokatörler vasıtasıyla
harekete geçirilir. Provoke edilen gruptan biriymiş gibi görünen bu ajanlar, bir
taraftan olay çıkarmaya, bir taraftan da topluluğun dışında yer alan birtakım
çevrelerle ilişkili hareket ederek olaylara anında müdahale edilmesini ve
istenen amacın gerçekleşmesini sağlarlar.

74
Provokasyonda birinci amaç, hedeflenen kitlenin enerjisini boşa
harcamasını sağlamaktır. Önceden planlanmış ve hedeflenen kitleye yarar
yerine, zarar getirecek türden olaylar, ajan provokatörler vasıtasıyla
çıkarılmak istenir. Olaylar, ajan provokatörlerle işbirliği içinde olanlar
tarafından analiz edildiği için, olayların belli bir noktada durdurulması ve
iştirak edenlerin tespiti edilmesi sağlanır. Provokatörlerin yönlendirmesi ile
çıkarılan olaylarda, kitlelerin mücadele gücü boşa harcanmakta bu da karşı
tarafın işine yaramaktadır (Varol, 1990: 68).

Provokasyonlar, aynı zamanda kontrollü bir boşalmaya imkân


sağlamalıdır. Toplum, baskı ve haksızlıktan iyice zarar görmeye başlayınca,
bunun son bulmasını sağlamak için mutlaka bir şeyler yapmaya ihtiyaç duyar.
Baskıcı düzeni ortadan kaldıramasa da, karşı tepkisini dile getirebilmek ve
uygulamalardan memnun kalmadığını göstermek için protestoda bulunarak
yöneticileri uyarma işine girişir. Bu tür baskı ve zulüm uygulamaları sonucu,
toplumda bir boşalma isteği oluşur. Yöneticiler, bunun farkındadırlar. Ancak
toplumun böyle bir boşalmayı kontrolsüz yapması, devletin geleceği
açısından tehlikeli olur. Böyle bir tehlikeyi ön almak için, olaylar kontrollü
şekilde başlatılır ve toplumdaki boşalma hissini giderecek gerekli ortam
hazırlanmış olur (Varol, 1990: 69).

Baskı ve haksızlıkları artırmak için de provokasyonlar kullanılır.


Özellikle toplumda tehlike arz eden dinamik unsurları ortadan kaldırmak,
teşkilatları dağıtmak, halkı kendi düşünceleri etrafında bilinçlendirme
gayretlerine son vermek için provokasyon etkili bir araçtır. Provokasyon
sonucu ortaya çıkan olaylarla ilgileri bulunmayanların tutuklanması, kitleleri
sindirmede etkili bir girişimidir. Provokatörler, kendilerini sıradan insanlar gibi
göstererek, asıl görevlerini gizlerler. Provokasyon esnasında, hedef
topluluğun göremeyeceği yakın bir yerde, olayın çıkarılmasından sonra
katılacak gruplarda hazırlanır. Ajan provokatörler, gazete, radyo, televizyon
muhabirleri gibi medya mensuplarının da olay yerinde bulunmalarını ve
önceden hazırlanmış bilgileri haber niteliğinde yayınlamalarını sağlarlar
(Varol, 1990: 69).

75
Provokasyonlar bazen, mevcut otoriteye karşı çıkan grupların zayıf
düşürülmesi veya dağıtılması amacıyla, kışkırtmak için de gerçekleştirilir.
Provokasyon neticesinde çıkan olayların uzun sürmeyeceği gibi, alınan
tedbirler nedeniyle de rejim herhangi zarar görmez (Varol, 1990: 70).

Yapılan tehdit değerlendirmesi neticesinde zayıflatılmak istenen


grupları birbirine düşürmek amacıyla provokasyona başvurulur. Rejim karşıtı
olmaları bakımından ortak bir gayeye sahip olduklarından, bu ortak gaye
etrafında birleşebilirler. Böyle bir birleşmeyi önlemek için, gruplar kendi
ajanları vasıtasıyla birbirlerine düşürülür (Varol, 1990: 72).

Ajitasyon ve provokasyon birbirinden farklı olmakla birlikte, gerek ülke


içinde meydana gelen olaylarda, gerekse zayıf devletlerin birbirine
düşürülmesinde, bu iki yöntem birlikte kullanılabilir. Bazen hedef kitlenin
dışında bulunan birtakım unsurlar, bu kitleye karşı ajitasyon uygulamakta,
diğer taraftan ajan provokatörler vasıtasıyla hedef ülke adına tahriklere karşı
sert şekilde cevap verilmektedir. Üstelik bu durumda ajan provokatörlerin,
görevlerini yapmaları için haklı bir sebebin bulunmasıyla da işleri
kolaylaşmaktadır (Varol, 1990: 73).

Provokasyon metodunun iyi işlemesi için basın yayın organları


vasıtasıyla yapılan tahriklerden de istifade edilir. Basın yayın organları,
provokatörlerin işlerini kolaylaştırmak için önceden problem çıkarmaya
çalışırlar. Bu da bir çeşit tahriktir. Mesela, mevcut düzene karşı oldukları
bilinen bir kısım grupların harekete geçirilmesi ve bunların kontrollü şekilde
olayların içine sokulması isteniyorsa, öncesinde medya tarafından, bu
kimselerin bazı hazırlıklar içinde olduklarına dair haberlere sıkça yer verilir.
Bu tür haberlerin çoğu asılsız olur. Provokasyonlar başlatılmadan önce, bazı
basın yayın organları tarafından, sanki aralarında anlaşma varmış gibi,
hedeflenen gruba karşı bir kampanya başlatılır. Eğer ki, farklı düşüncelere
sahip insanların birbirlerine düşürülmesi isteniyorsa, basın yayın organlarınca
birbirlerine karşı kışkırtılır. Basın yayın organları, kışkırtıcı yayınlarda
kullanabilecekleri bir malzeme ele geçirirlerse. bunu abartarak kullanırlar.

76
Böyle bir elverişli havada ajan provokatörlerin işi daha da kolaylaşır (Varol,
1990: 73).

d. Likidasyon (Siyasal Cinayet)

Likidasyon, psikolojik savaş teorisinde siyasal cinayet anlamına


gelmektedir. İnsanlığın varolmasından bu yana bir yönüyle iktidar savaşları
diyebileceğimiz siyaset, en acımasız yöntemlere sahip olmuştur. En İlkel
kabilelerde sürdürülen liderlik mücadelelerinden, monarşik yapılara hatta
günümüz dünyasının demokratik ülkelerine varıncaya kadar siyaseti
yönlendirmeye çalışan güçler, başka yöntemlerle alaşağı edemedikleri
rakiplerini yok etmek için likidasyona başvurmuşlardır. Amaç, kişilerle
simgelenen kesimlerin arkasında olan sınıf ve politikaları tasfiye edebilmek
veya etkisizleştirebilmektir (Akar, 2004: 11).

Böyle bir açıdan yaklaşıldığında sonu ölümle biten bir eylem olarak
likidasyon siyasi mücadelenin en sert araçlarından biridir. Tarihin çok eski
dönemlerinden günümüze kadar tarafların birbirine oynadığı en acımasız
oyun olan likidasyon faaliyetlerine ait bugün eski Mısır'daki mezar
kalıntılarında, saltanat içi entrika, cinayet ve suikastlere dair deliller
bulunmaktadır. Batı dillerine bile katil11 anlamıyla giren, Hasan Sabbah'ın
Alamut Kalesi'ndeki ünlü "Haşhaşın Fedaileri" tarihte suikast örgütü olma
özelliğini halen korur. Varlığını, en gözü pek suikastçileri yetiştirmesine borçlu
olan örgüt, cana kastetmenin ilk bilimsel çalışmalarını yapmıştır (Akar, 2004:
11).

Tarihte çoğu önemli lider, suikast teşebbüsüne uğramıştır. Suikast


girişimlerin bir kısmı başarılı olurken, bir kısmı teşebbüs aşamasında kalmış
ya da hedef yaralı olarak kurtulmuştur. Değişik gerekçelerle kamuoyundan
gizlenmiş olanların yanında, zehirleme gibi sessiz yöntemler seçilerek
düzenlenenler de olayın gizli kalması sağlanmıştır. Tarihten bu yana
yüzyıllardır kullanılagelen, bir siyasi mücadele yöntemi olan suikasta karşı

11
Katil : Suikastçı Assassin (ing): Haşhaşin

77
liderler, kendilerini hiçbir zaman güvende hissetmemişlerdir. Özel korumalar,
yemeklerini tadan kişiler istihdam ederek, her zaman tetikte olma ihtiyacı
doğmuştur. Yine de suikastçıların her yolu deneyerek seçtikleri hedeflere
ulaşabilmesiyle likidasyon, derinliklerde varolan, halkın doğrudan içinde
olmadığı bir çatışmanın dışa vurum şeklidir (Akar, 2004: 12).

Tarihsel bir derinlik içerisinde her, hedefteki kişilerin siyasi aktörler


olması, kişisel nedenlerden çok siyasi nedenlere odaklanılması suikastın
siyasi amaçlar gözetilerek yapıldığını vurgular. Bu açıdan bakılacak olursa
likidasyon, yönetici elitlerin veya düşman cephelerin bazen açık bazen de
gizli olarak yürüttükleri savaşın bir parçasıdır (Akar, 2004: 13).

Likidasyon eylemi için siyasi analiz yapılmazsa, ortaya deli, çılgın,


şahsi husumet gibi basit açıklamalar çıkabilir. Analiz edilmeyen ve bu
yüzdende tedbir geliştirilmeyen her bir eylem bir sonrakinin habercisidir
(Akar, 2004: 14).

Uluslararası politikada her devlet, yasal yapısı yanında yasal


olmayanlarını da barındırır. Yasadışı yapılar, bünyelerinde, likidasyon eylemi
için özel suikast timleri, bu amaçla yetiştirilmiş elemanlar ve profesyonel
katiller bulundururlar. Devletlerin uluslararası arenadaki yapısına veya
hedeflerinin özelliklerine göre değişen birçok paravan kişi de kullanılır. Gizli
olan bu yapılar, her zaman için temasta oldukları mafya yapılarından bu
konuda yardım alırlar. Bazı suikastların tetikçileri buradan hazırlanır. Her
zaman devlet katından şu veya bu ölçüde destek görürler. Her gün karşımıza
"önemli" ve "iyi insan" maskesiyle çıkarlar (Akar, 2004: 15).

Sonuç olarak likidasyonlar, siyasi mücadelenin kirli yüzüdür.


Özgürlüklerin sıkça konuşulması gerektiği platformlarda, insanlık dışı bir
yöntem olması toplumu ve yöneticileri terörize etmektedir (Akar, 2004: 17).

78
4. PSİKOLOJİK SAVAŞ HEDEFLERİ

Psikolojik savaşta ilk önce hedefin ve ilgi alanlarının belirlenmesi


gerekir. Hedefler, etkinlik kriterlerine, düşmanın karşı koyma gücü ve
iradesine göre değerlendirilir. Psikolojik savaşın hedef üzerindeki ilgi alanları
istihbari açıdan desteklenerek tespit edilir. İlgi alanları bu safhada detaylı bir
incelemeye tabi tutulur. Toplanan istihbari bilgiler ışığında yapılan hedef
analizi ile psikolojik savaş faaliyetlerinin yoğunlaştırılacağı sahalarda
kullanılabilecek psikolojik savaş yöntemleri ve etki dereceleri, her hedef veya
saha için ayrı ayrı değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda elde edilecek
bir matrisle etkinlik-verimlilik analizi yapılır. Bu analiz neticesinde çıkarların
gözetileceği uygun sahalar daha kolay seçilir. Faaliyetler bu özel seçilmiş
sahalara yönlendirilir (Turgud, 1955: 26-28). Edinilen istihbarat bilgileri
psikolojik savaş kapsamında yürütülecek faaliyetlerin, hangi hedeflere ve ne
şekilde yöneltileceğini belirler. İlgi sahalarının ve hedeflerin belirlenmesi için
etkin psikolojik savaş istihbaratına ihtiyaç vardır. Aynı şekilde seçilen
sahaların tespit edilmesi, psikolojik faaliyetin hedefleneceği ülkenin
belirlenmesiyle de doğrudan ilgilidir. Ülke seçildikten sonra psikolojik savaş
araçları kullanılmaya başlanır (Turgud, 1954: 3).

Topyekün bir savaşta, psikolojik savaşın hedefi, ulusal politikaların


yerine getirilmesini desteklemektir. Düşmanın ekonomik, sosyal ve moral
değerlerini tahrip ederek savaşma azmini yok etmek, düşman halkını
etkilemek ve kontrol altına alınan yerlerde yaşamın yeniden tesis edilmesini
sağlamak birer destek olarak görülebilir. Teknik ve kullanılma seviyeleri
bakımından psikolojik savaş iki seviyede değerlendirilir.

a. Taktik Psikolojik Savaş

Muharebe sahasındaki düşman, sivil ve askeri şahıslara yöneltilen


psikolojik savaştır. Yürütülen askeri harekata doğrudan etki etmesi nedeniyle
muharebenin kazanılmasında önemli bir rol oynar. Genel taktik planın,
bütünü ile koordine edilmiş bir parçasıdır. Sivil halkın harekatı
zorlaştırabilecek hareketlerine engel olmak amacıyla uygulanır. Hedef ülke

79
birliklerinin, moralini ve muharebe etkinliğini zayıflatmak, önemli silahların
psikolojik etkisini ortaya koyarak düşmanın moralini bozmak ve muharebe
etkinliğini azaltmak, maiyetinde bulunduğu birliğinden kopmuş olan düşman
askerlerinin teslim olmalarını sağlamaktır (Aytekin, 2001).

Muharebeden doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen sivil/asker


kişilerin düşüncelerini ailelerine ve barış içinde yaşanan mutlu günlere
götürerek, savaşmanın ve neticesinde ölmenin yersizliği aktarılır (Özsoy,
1999: 145). Düşmanın büyük kayıplar vermesi, muharebeyi kaybetmesi,
liderlerinin tecrübesiz olmaları, zorla muharebeye sokulan azınlık veya
toplulukların bulunması, sıhhi koşulların giderek kötüleşmesi gibi
hassasiyetlerden yararlanılabilir (Aytekin, 2001).

Askeri harekatı kolaylaştırmak ve işbirliğini sağlamak maksadıyla,


bölge halkına, ülke sınırları dışında yaşayan barış gücüne müzahir halka ve
bölgede görev yapan diğer unsurlara yönelik, Barışı Destek Harekatı
kapsamında planlanıp, icra edilir (Aytekin, 2001). Kurtarılan veya işgal edilen
bölgede, savaş sırasında karmaşık hale gelen ekonomik, siyasal ve sosyal
yaşamın düzene sokulması için halkın ihtiyaçlarının tespit edilerek, gerekli
tedbirlerin alınmasına çalışılır (Özsoy, 1999: 149).

b. Stratejik Psikolojik Savaş

Savaşın maksadı, düşmanın, savaşma azmini kaybetmesi ve koşulsuz


teslim olmasıdır. Savaşın maksadını yerine getirecek hedefleri ise, ulusal
strateji belirler. Bir toplumu, savaştan caydırmak ve yıldırmak amacı güden
psikolojik savaş, bu stratejinin tamamlayıcı bir unsurudur. (Özsoy, 1999:
143). Savaş ve barışta ulusal hedefleri desteklemek amacıyla devlet bazında
planlanır, sevk ve idare edilir. Bu harekat, düşman, dost ve tarafsız kitleleri
hedef alan, hedef ülke halkının geniş bir kesimine yöneltilir. Ekonomik,
sosyal, askeri, psikolojik ve politik yapıların zayıf noktalarından faydalanmayı
öngörerek, uzun vadeli planlamaları içerir. Hedef ülke lider adlarının
yolsuzluk ve rüşvet olaylarına karışması, askere almada yapılan haksızlıklar,
toplumun bazı kesimlerine yapılan ayrıcalıklı uygulamalar, azınlıklara veya

80
azınlık statüsünde kabul etmediği gruplara, farklı tutum ve davranış
sergileyerek, diğerlerine tanınan tüm hakların verilmemesi gibi konular
stratejik seviyede psikolojik savaşa örnek olarak verilebilir (Aytekin, 2001).

Saldırı şeklinde uygulanan bir psikolojik savaş yönteminde, uzun


vadeli bir planlama yoktur, görevler genellikle ani olarak ortaya çıkar. Miting,
gösteri ve cenaze törenlerinde topluluğun içerisine sızarak, inandırıcı ve
tahrik edici sözlerle orada bulunanların hassasiyetlerini istismar edilir. Bunu
yaparken kullanılan silah, yalan veya mesnetsiz bilgilerdir. Bu tür
provokasyonel hareketlerde hedef kitle, mutsuz, eğitimsiz, yüksek
beklentilerine cevap bulamayan işsiz ve yoksul gruplar ile eğitimsiz
gençlerdir. Provokasyon, genellikle yerleşik devletlerde, devlet hiyerarşisinin
dışındaki odaklarca, emir-komuta zincirine rağmen kullanılma eğilimindedir
(Tarhan, 2005: 30).

5. PSİKOLOJİK SAVAŞIN SINIRLARI

Psikolojik savaş faaliyetleri için uzun bir zamana ihtiyaç


duyulduğundan, neticelerinin alınması ve değerlendirilmesi güçtür. Etkisinin
sürmesine rağmen, sonuçlarını gözlemek her zaman için kolay olmayabilir.
Başlangıçta, çok olumlu yürüyen bir faaliyetin neticesinde bir bozgun tehlikesi
de her zaman hesaba katılmalıdır (FM 3-05.30, 2000: (3-6)).

Hedefle ilgili alınan istihbaratın zayıflığı, planlanan bir psikolojik


harekatın hedef üzerinde sonuçsuz kalmasına neden olur. Hatta harekatın
etkisi, hedef üzerinde oluşmadan hedefin koşulları değişebilir. Açık ve
olgunlaşmış bir istihbaratın elde edilememesi, hedef üzerine kanalize olmayı
engeller ve etkili bir propaganda veya diğer faaliyetlerin yürütülmesine olanak
vermez (FM 3-05.30, 2000: (3-6)).

Psikolojik harekatın etkisi, karşı tarafın alacağı tedbirlere bağlıdır.


Psikolojik savaş faaliyetlerinde bütün birimler arasında tam bir koordinasyon

81
gerekir. Bu konuda oluşacak bir zafiyet fark edilirse, karşı tarafın
faaliyetlerine (karşı propaganda) maruz kalınır (FM 3-05.30, 2000: (3-7)).

6. PSİKOLOJİK HAREKAT VE YÖNTEMLERİ

Sun Tzu, “Harp Sanatı” adlı eserinde “harp sanatında uzman olanlar,
düşman ordusuna savaşmadan boyun eğdirirler. Onlar taarruz etmeksizin
şehirleri ele geçirirler ve uzun bir harekat yapmaksızın bir devleti devirirler”
demektedir (Tzu, 1992: 24).

Düşmana karşı girişilen bir mücadelenin başarılı olabilmesi için;


mücadele unsuru olabilecek elemanların temin edilmesi, yapılan
mücadelenin haklı olduğuna inandırılması ve bu elemanların eyleme
geçirilmesi gerekmektedir. Bir fert veya topluluğun bu mücadeleyi,
gerektiğinde ölümü göze alarak sürdürmesi sadece karşıtın durumu ile ilgili
değildir. Bu, psikolojik açıdan analizi yapılmış kişi veya topluluğun, analiz
sonrası alınan neticeler doğrultusunda, uygun ve ikna edici propaganda
faaliyetlerinin yürütülmesi ile gerçekleştirilebilir (Çeşme, 2005: 95).

Cengiz Han, düzenlediği uzun seferlerde, ordusunu sayıca kalabalık


tutması mümkün değildi. Ancak, kendisi askeri bir dahiydi. Sıkıntılı olduğu
dönemlerde bile başarılı olmasının altında yatan sebep, psikolojik harekat
yöntemlerini etkin şekilde kullanmasıdır. İstila etmeyi planladığı yerlere
önceden keşişler göndererek, halkın duygu, düşünce ve tutumlarına ilişkin
bilgileri tespit eder, zafiyetlerini ortaya çıkararak, kilit haberciler vasıtasıyla,
Moğollar’ın gücünü, vahşiliğini, acımasızlığını, direnenlerin kılıçtan
geçirileceğini yayar ve halkın savaşma azim ve iradesini zayıflatırdı (Aytekin,
2001).

Modern psikolojik harekat, örgütlü, amacı sadece gerçek kişiler olan,


mal ve cana yönelik şiddetten öte, onun yarattığı korku psikozuyla
propaganda ve ajitasyon yöntemlerini kullanarak zihinlerde, duygularda ve

82
davranışlarda etki yapmaya yönelik metodik (bilimsel), sistematik (teknik)
faaliyetlerdir (Alkan, 2000: 6).

Psikolojik harekat, savaş ve barış döneminde dost, tarafsız veya


düşman hedef toplumların tutum ve davranışlarını etkileyerek politik ve askeri
hedeflerin elde edilmesini desteklemek için, milli güç unsurlarından biriyle
planlanarak uygulanan tüm faaliyetlerdir (Alkan, 2000: 7).

Psikolojik harekat, barışta ve savaşta, düşman, dost ve tarafsız


kitlenin tutum ve davranışlarını, milli hedeflerin gerçekleşmesi yönünde
etkiler. Bu yönü ile askeri ve politik gücün önemli bir parçası ve milli güç
unsuru olan psikolojik harekat, çeşitli tekniklerin kullanılmasıyla, askeri
harekatın amacını desteklemektedir (Aytekin, 2001).

Psikolojik harekatın genel olarak amacı, hedef alınan toplumlarda


taraftar toplamak için propaganda yapmak ve hasma ait karşıt görüşleri
çürütmek için de karşı propaganda faaliyetleri uygulamaktır (Çeşme, 2005:
97).

Ağustos 1965’te, Vietnam'daki Amerikan birlikleri komutanı Orgeneral


Westmoreland, "Her kademedeki ast komutanların, halkın desteğini
kazanmak dahil askeri faaliyetlerin psikolojik yönlerinden de sorumlu
olduğunu" bildirdi. General Westmoreland'a göre "Bir askeri harekat, halk
arasında olumsuz bir psikolojik tutum yaratacak şekilde yapılmışsa, o harekat
başarılı değildir." Böylece, Amerikalı komutanlar, kendi kaynaklarını yalnız
taktik bakımından verimli kullanmalarına göre değil, psikolojik bakımdan da
uygun kullanmalarına göre değerlendirilmiştir (Beykaldı, 1985).

Temelde aynı anlamda kullanılan psikolojik harekat ile psikolojik


savaş kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Ancak, psikolojik savaş,
uygulama alanı olarak psikolojik harekatı da içine almaktadır. Psikolojik
harekat, milli hedefleri gerçekleştirmek amacıyla, milli güç unsurlarından
herhangi birisiyle yürütülen faaliyetlerdir. Psikolojik savaş ise bir devletin veya

83
devletler grubunun, diğer devlet veya devletler grubu üzerinde milli
menfaatlerini gerçekleştirmek üzere ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, askeri,
teknolojik güç gibi bütün milli güç unsurların katılmasıyla yürüttüğü
faaliyetlerdir. Güvenlik güçlerince terör örgütlerine karşı yürütülen faaliyetlere
psikolojik harekat derken, devleti temsil eden tüm kurumlarla birlikte
yürütülen faaliyetler ise psikolojik savaş olarak adlandırılır (Alkan, 2000: 7).

Psikolojik Harekat, büyük bir askeri harekatın başlatıcısı olabileceği


gibi aynı anda yapılan yardımcı bir harekat da olabilir. Düşmanın sosyal,
siyasal, ekonomik ve moral durumundan istifadeyle, ondaki muharebe etme
isteği ve gücünü söndürmek için uygulanabilecek bazı yöntemler şu şekilde
sıralanabilir(FM 3-05.30, 2000: (4-4)).

• Düşman birlikleri arasında önceden tespit edilen zafiyetlerden


faydalanılarak hoşnutsuzluk çıkarılır. Dikkati dağılan düşman bu suni durumla
uğraşırken, işgal etmiş olduğu bölgedeki halkla işbirliğine giderek mukavemet
harekatı başlatılır.

• Bir dizi dezinformasyon faaliyeti düzenlenerek, halkın hükümetine


olan güveni sarsılır, hükümetin politika ve düşünceleri aleyhinde mukavemet
yaratılır.

• Tarafsızlarla olan ilişkiler geliştirilerek, yardım ve destek


faaliyetlerinde bulunulur. Halkın içinden saygın ve önder nitelikte kişiler tespit
edilerek, sosyal, kültürel ve ticari ilişkilerin doğması sağlanır.

• Sivil ve askeri şahıslar arasında hoşnutsuzluk ve kargaşa


çıkarmak suretiyle, askeri şahıslara karşı şüpheyle baktırarak,
muharebelerde başarısız olacağı vurgulanır.

Psikolojik Harekât planları, durumun özelliklerine göre değişen bir


kısım psikolojik harekât programlarını ihtiva etmektedir. Siyasi, ekonomik,

84
sosyal ve askeri faaliyetlerle koordineli olarak yürütülen bu programlardan
bazıları şöyledir (Beykaldı, 1985):

• Üçüncü Kişi İkna Programı: Programın hedefi, düşmanı


destekleyen yakınlarını ikna ederek, düşmanın silah bırakmasını veya destek
vermeyi kesmesini sağlar.

• Gönüllü Bilgi Sağlama Programı: Bu program, düşmanla ilgili


önemli bilgi getirenlere ve ihbar verenlere mükâfatta bulunarak, istihbarat
elde edilmesini sağlar.

• Müşterek Faaliyet Programı: Halkın ve askeri birliklerinin


müşterek çalışmaları halinde büyük başarılar sağladıkları yolunda
propaganda yapar.

• Aile Ağacı Programı: Tarafların açıkladığı kayıplar arasındaki


çelişkileri konu alan basılı malzemeler ve ses bantları hazırlayarak dağıtır.

• Genel Af Programı: Bu programın maksadı, çok sayıda


düşmanın teslim olmasını sağlamak ve düşmanın moral ve muhabere
gücünü düşürmektir.

7. İDEOLOJİK SAVAŞ

Son çeyrek asır içinde, üçüncü bir dünya felaketinden ziyade


savaşların küçük ölçekte bölgesel çatışma ve muharebeler seviyesinde
olması, nükleer silahların kullanılmamış olması, süratle gelişen teknolojinin
taraflara kazandırdığı korkunç tahrip kuvvetinin dengede kalması, henüz
evrensel bir barıştan uzak olduğu söylenebilirse de, dünya siyasetine yön
veren devletleri gayelerine ulaşmak için genel bir harbi vasıta olarak
düşünmek fikrinden uzaklaştırmakta olduğu görülmektedir (Erden, 1985).

85
Büyük devletlerce masraflı ve tehlikeli görülen kuvvet kullanma yerine
“ideolojik cereyanlarla” içten parçalama günümüzde normal siyasi manevralar
haline gelmiştir. Siyasi stratejide geniş çapta uygulanmaya başlanan bu
yöntemin iki hedefi vardır. Hedefi açıkça ortaya koymak ve bu hedeflere
ulaşmak için gerekli vasıtaların en asgari ve gizlisini kullanmaktır. İşte asgari
ölçüde ve en gizleyici nitelikte vasıtaların kullanıldığı yöntem ideolojik savaş
uygulanmasıdır (Erden, 1985).

ABD Silahlı Kuvvetleri’nin sayı, eğilim ve ezici teknik güç üstünlüğüne


rağmen Vietnam'da uzun yıllar sürdürdüğü askeri harekâtının başarıya
ulaşamamış olması, nizami olmayan kuvvetlerle yapılan ve klasik harbin
dışında kalan bu savaşın önemini daha da artmıştır. Askeri uzmanlarla,
dünya kamuoyunun dikkatleri bu savaş şekli üzerinde toplanmıştır. İdeolojik
savaşın bir ideolojiyi zorla yerleştirmek için bilimsel bir araştırma olarak ele
alınıp, prensiplerinin ortaya konulması Çin'in Eski Lideri Mao Çe Tung
dönemine rastlamaktadır. Askeri literatürde evvelce kullanılmış olan Gerilla
harbi, Sivil harp, Partizan harbi, Yıkıcı harp, 5. kol harekâtı gibi terimler
ideolojik savaşın bilinen zamanlarda kullanılan dar anlamdaki yöntemlerini
ifade etmektedir (Erden, 1985).

İdeolojik savaşın hedefi, bir memlekette hakim devlet otoritesini


yıkarak iktidarı ele geçirmek, bir ideolojiyi zorla yerleştirmek veya mevcut
iktidardan muhtariyet ve özel haklar temin etmek gayesini gütmektedir. İhtilâl
tipi bir tekniği öngörmekte ve askeri stratejinin bir parçası olarak
kullanılmaktadır. Bu usul, süper devletlerin bugün için hedef ülkelere
uyguladığı ideolojik savaş yöntemini ihtiva eder (Erden, 1985).

İdeolojik savaşın sağladığı avantajlar, az riskli olması, daha az göze


batması ve kendine has teknik özelliklerde daha çok tecrübeli olmalarıdır.
İdeolojik Savaş, konvansiyonel muharebe gücünün normal bir yardımcısı
olarak mütalâa edilmekte ve her durumda tatbiki mümkün mukavemet,
tedhiş, sabotaj, suikast ve silahlı propaganda gibi harekât tekniklerini geniş
çapta kullanmaktadırlar (Erden, 1985).

86
İdeolojik çatışmada, taraflar birbiri toplumlarını (sivil-asker), psikolojik,
manevi, siyasal ve fikri yönden etkilemeye çalışırlar. Savaşan devletlerdeki
toplumun, siyasi ve manevi durumuna bağlı olarak, savaşın gidişatı yönünde
ideolojik çatışmanın boyutları da değişir. İdeolojik çatışma ve faaliyetler,
savaşan devletlerin sosyo–ekonomik ve siyasal düzenlerine ve savaşın
siyasal ve sosyal hedeflerine bağlı olarak sınırlandırılır. Gelişen silahlı
çatışma ortamında, sosyal tabaka ve etnik gruplar arasındaki çelişkiler büyür
ve ölüm olayları artabilir. Uluslararası ilişkilerde köklü değişiklikler yaşayan
modern çağda, savaş öncesi ve esnasındaki sosyal ve siyasal hareketlerin
hepsinde etkin halk tabakaları görülür (Çizmeci: 1984).

8. PSİKOLOJİK SAVAŞIN ETKİLERİ

Bir harekât sonucu oluşan psikolojik etkiler, kasıtlı ve kasıtsız olmak


üzere ikiye ayrılır (Beykaldı, 1985):

a. Kasıtlı Psikolojik Etkiler

Psikolojik faaliyetler, özellikle ve öncelikle psikolojik etki yaratmak için


planlanır ve uygulamaya konulur. Asilerin, gayri nizami harpte ve ayaklanma
harekatında, gerçekleştirmeye çalıştığı da bu etkidir. Bu psikolojik etki,
devletin halkını artık koruyamadığı noktasında yoğunlaşır. Böylece asiler,
kendi amaçlarına uygun propaganda malzemesini de sağlamış olurlar.

b. Kasıtlı Olmayan Psikolojik Etkiler

Her harekâtın psikolojik bir etkisi vardır. Önemli olan husus, daha
planlama safhasındayken harekâtın yaratacağı psikolojik etkinin dikkate
alınmasıdır. Bu etki dikkate alınmadığı takdirde, meydana gelecek zarar
sanıldığından çok farklı olabilir.

Tarihte bu konunun örneklerinden biri, İzmir'in Yunan işgalinden


kurtulmasıdır. İzmir'in 9 Eylül 1922'de Türk ordusu tarafından kurtarılması
Batı basınında geniş ölçüde yer almıştır. Türkler, İzmir'e girdikten sonra
büyük çapta katliam bekleyen Batılılar, böyle bir olay meydana gelmeyince
hayrete düşmüşlerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yere serilmiş olan Yunan

87
bayrağını kaldırtmasıyla daha da heyecanlanan Batı basını, Türkler
hakkında, o güne kadar görülmemiş övgü dolu yazı ve haberler vermek
zorunda kalmıştır. Bu da Türkiye ve Türkler lehinde dünya çapında bir
propaganda yapılmasını sağlamıştır (Beykaldı, 1985).

9. PSİKOLOJİK SAVAŞ İSTİHBARATI

Psikolojik savaş faaliyetleri, tahminler üzerine kurulamaz. Karşı taraf


ve hedef kitle hakkında sağlıklı bilgi olmaksızın yapılacak faaliyetler kimi
zaman başarısızlıkla sonuçlanır. İstihbarat servisleri ve haber kaynakları
tarafından elde edilecek bilgiler, hedefle ilgili önceden edinilmiş bilgilerle
karşılaştırılarak üzerine eklenir. Özellikle propagandacı için önemli olan
kitlenin içinde bulunduğu koşulların özellikleri, dış etkenlere karşı tepkisi,
kendisine yöneltilen propagandaya karşı yaklaşım tarzını belirlemektir.
Sürekli olarak istismar edilecek ve hassasiyetinden yararlanılacak olan
psikolojik zafiyetleri gün yüzüne çıkarılır (FM 3-05.30, 2000: (3-23)).

Bu zafiyetleri bulup çıkarmak çok kolay olmaz. Bunun için hedef kitle
arasında bir süre yaşamak, yaşadıkları bölgelere geziler düzenleyerek,
bireylerle yakın ilişki kurmak gerekir. Bölgenin coğrafi, ekonomik, politik,
durumunu, sosyo-kültürel ve etnik yapısını, dilini ve dinini araştırarak temel
bir veri tabanı oluşturmak başlangıç için çok önemlidir. Veri tabanlarına
araştırma enstitülerin verileri, kamu kurumlarındaki bölgesel incelemeler
büyük katkıda bulunur. Müteakip faaliyetlerle elde edilecek bilgiler, bu veri
tabanına işlenerek, mevcut bilgiler teyit edilir. Dış istihbarat büroları, bir
taraftan eksik kalan hususlar üzerine çalışırken, diğer taraftan da psikolojik
operasyonların düzenleneceği zafiyetlerle ilgili bilgilerin zenginleştirilmesine
ayrı bir gayret gösterirler (FM 3-05.30, 2000: (3-25).

Toplanan bilgilerin sosyoloji, psikoloji, askeri ve istihbarat uzmanları


tarafından analiz edilerek, anlamlı bir takım bulgulara ulaşılması gerekir. Bu
nedenle yapılacak iki tür analiz söz konusudur.

88
a. Propaganda ve Düşünce Analizi

Propaganda analizi, karşıtın, taraflı veya tarafsız kitlenin ve yapılan


propagandanın incelenmesi ve araştırılmasıdır. Önemli ve tamamlayıcı
bilgilerin elde edilmesi için karşıt propaganda incelenir. Propagandanın etkili
bir şekilde karşılanabilmesi için bilimsel yöntem ve metotlarla analiz edilmesi
ve elde edilen sonuçlara göre karşı propagandanın hazırlanması gerekir. Bu
incelemeden, karşıta ait zafiyetler ortaya çıkarılabileceği gibi, dost
propagandayı destekleyecek unsurlarda elde edilebilir. Bir propagandanın
analizi her zaman için zorunludur. Bir propaganda analizinden elde edilen
sonucun, kabul edilmeden önce diğer istihbarat teknikleri ile kontrol edilmesi
gerekir (FM 33-1,1999: (3-14)).

Aynı şekilde dost propagandanın da, karşıt ve hedef kitle üzerinde


nasıl etkili olduğunu görmek için incelenmesi gerekir. Bu daha çok anket
yöntemi ile sağlanırken, kitle iletişim araçlarının takip ve dinlenmesi, posta
vasıtalarının kontrolü ve kısmen savaş zamanlarında ele geçirilen esirler
vasıtasıyla mümkün olur. Propaganda etkisinin, kısa ve uzun dönemli olmak
üzere tesiri söz konusudur. Propagandanın yapıldığı anda belki de şoka
dönüştürecek ümitsizlik, yorgunluk, karamsarlık gibi anlık tesirler birkaç gün
sürerken, bireylerin yayılan haberleri düşünmeleri, küçük gruplar oluşturarak
tartışmaya başlamaları, giderek bir kitle halini alması birkaç ay veya yıl
gerektirebilir (FM 33-1, 1999: (3-14)).

Düşünce analizleri ise, yapılan bir propaganda kampanyası veya


programı neticesinde kitlelerde meydana değişikliklerin ve gelişmelerin neler
olduğunu gözlemlemeye yarar. Düşünce analizleri, düşüncelerin yoklanması
ve ölçülmesi amacıyla yapılır. Genellikle anket yöntemi kullanılır. Sorular,
enformasyon elde etmeye ve fikir ile kanıların açığa çıkarılarak onaylatmaya
yönelik seçilir (FM 33-1, 1999: (3-16)).

89
b. Sorgulama

Sorgulama, özellikle propagandanın hedefleri için kullanılacak bilgi ve


haberlerin elde edilmesinde önemli bir kaynaktır. Sorgulama işleminde dikkat
edilecek husus sorgu personelinin nitelikleridir. Psikoloji ve sorgulama eğitimi
almış, dil bilen, sorgulanan şahsın grupsal özelliklerini ve bölgesel
farklılıklarını tanıyan kişiler seçilmelidir. Sorgulama süreci uzun zaman
alacağından, yeterli sayıda sorgu ekibi oluşturulmalı ve tekrarı yapılan
sorgularda bu gruplar için çaprazlama usulü kullanılmalıdır.

Bu sorgulama esnasında önemle üzerinde durulacak iki husus vardır.


İlkinde, hedef kitleye uygulanan propaganda veya psikolojik harekat
faaliyetlerinin neticeleri ve kitle üzerindeki tesirleri ortaya çıkarılmaya çalışılır.
İkincisi, kitlenin hassas tarafları ve psikolojik açıdan zafiyetlerinin
görülebilmesidir. Bunlar, kitle üzerinde, mücadele azim ve isteğini yok
edecek, psikolojik operasyonlarla istismar edilmeye müsait olan zayıflıklardır.
Bu zafiyetlerin belirlenmesinden sonra yapılacak analizler neticesinde üç
kademeye ayrılır (FM 33-1,1999: (4-17)).

İstismar edilmeyi bekleyen zafiyetler, daha öncesinde ortaya


çıkmamış, gelecekte psikolojik operasyon düzenlemeye uygun zafiyetlerdir.
İstismar etmek için en uygun zaman beklenir. Ayrıntılı planlama gerekir.
Hedef ülkede, dini ve etnik unsurlar arasında ortaya çıkan huzursuzluklar bu
gruba giren zayıflıklardan sayılabilir.

İstismar edilmekte olan zafiyetler, henüz ortaya çıkmış ve zamanla


etkisi kaybolan zafiyetlerdir. İstismar etmek için beklenmez. Süratle planlama
yapılarak, azami şekilde faydalanılır. Liderlerle ilgili küçük düşürücü bilgiler,
gelecek harekata ait uygun koşulların oluşturulacağı yerler, dini ve halk
günleri birer zayıflık olarak bu gruba girebilir.

İstismara müsait olmayan zafiyetler ise, öncesinde düzenlenmiş


faaliyetlerle başarı elde edilememiş ve üzerinde duruldukça karşı tarafa

90
yarar sağlamış zafiyetlerdir. Eğer sahip olunan imkanlar yeterli değilse,
faaliyet düzenlenmekten derhal vazgeçilmelidir. Çünkü, yetersiz çalışmalar
sonucu gelişmiş olan refleks, gittikçe daha katı hale gelerek mukavemet
doğurur. Dini inançların kuvvetli olduğu yerlerde yapılan komünizm
propagandası, refah seviyesi yüksek bölgelerde sosyalizm akımları
kullanılamayacak zayıflıklardandır.

10. PSİKOLOJİK SAVUNMA

Psikolojik savaşta, düşmana karşı nasıl taarruz edilirse, düşmanda


aynı şekilde taarruz edecektir. Bu yüzden, her savaşın saldırı programı
olduğu gibi savunma programı da vardır. Muhtemel bir taarruza karşı
alınacak önlemlerde bu savaşın bir parçasıdır (Tarhan, 2005: 53).

Psikolojik savunma veya diğer bir ifadesiyle psikolojik karşı koyma


harekatı, düşmanın bizim aleyhimize uyguladığı psikolojik savaşa/harekata
karşı, dost ve tarafsız gruplar üzerinde tesirini azaltmak veya yok etmek için
başvurulan psikolojik faaliyet veya tedbirlerdir.

Tarhan, “Psikolojik Savaş” adlı eserinde, psikolojik savunma


konusunda, karşı tarafın istismar edebileceği zayıflıkları şu şekilde sıralar
(Tarhan, 2005: 53):

a. Eğitim Düzeyi

Düşmanın zafiyetlerinden yararlanmak için planlanan faaliyetlerde,


hedef kitlenin eğitimsiz ve cahil olması, istenen neticeye ulaşmada hız
kazandırır. Aynı şekilde eğitimli ve bilgili gruplar, düşmanın psikolojik savaş
müdahalelerinin sonuçsuz kalmasında en büyük etkendir.

b. Yasak Koymak

Radyo dinletmeme, gazete okutmama türü müdahaleler, toplumda


şüphelerin uyanmasına neden olur. İnsanların sürekli tek yönlü bilgiye maruz
bırakılması merak duygusunu artırır. Merak duygusu endişeye dönüşürse,

91
bireyde yanlışa inanma eğilimini başlar. Bir propagandanın kimden geldiği,
ne içerdiği bilinirse, insanda etkisi az olur. Bunun için psikolojik savaş
faaliyetleri konusunda insanlar bilgilendirilmesi, düşmanın tesir gücünü
azaltacaktır.

c. Kültürü Kuvvetli Tutmak

Tarih boyu kendilerine ve başlarındaki liderlere güvenmiş, ahlaken


güçlü ve ulusal değerlerine düşkün uluslar tarih sahnesinde hep ayakta
kalmış, psikolojik savaşlara karşı güçlü kültürleriyle direnmişlerdir. Savaşarak
ölüm riskini göze alan insan, muhakkak ki yüksek ideallere sahiptir. Niçin
savaşacağı konusunda inancı zayıf kişi, savaş ideolojisine sahip değildir. Bu
tür kişiler, psikolojik savaşta kolayca mağlup düşerler. Bir ordunun savaşma
gücünü en çok zayıflatan şey, psikolojik savaş zayiatıdır.

ç. Sezgileri Geliştirmek

Psikolojik savunmanın amacı; bireylerin iyi, kötü, doğru ve yanlış


bilgileri ayırt etmeleri konusunda uyanık olmalarını sağlamaktır. Eğitimsiz,
saf, kültürel alt yapısı yeterli olmayan insanlar, kolayca yanıltılabilirler. Ancak
her insan psikolojik savaş ve savunma konusunda bilinçlendirilirse, bu
konularda dirençli olur ve hiçbir karıştırıcı etken, faaliyetlerinden sonuç
alamaz.

d. Yaşam seviyesi

Psikolojik harekâtta hedef kitle, eğitimsiz ve yoksul gruplardır.


Psikolojik savunma için eğitim, kültür ve yaşama standardı başarı doğurur.

e. Halk Desteği

Savaşan bir ordu, halkının güvenini kazanmışsa, işbirliği gelişir. Halkın


önemli gördüğü değerleri küçümseyen ve görmezlikten gelen bir komutan,
asla halkın güvenini kazanamaz.

Zaten, psikolojik savaşın hedeflerinden bir tanesi de, halkla ordunun


arasını açmaktır. Bir ülkede casusluk, propaganda veya bozgunculuk

92
faaliyetleri ile halk ile ordu arasında bağ zayıflatılmışsa, uygulanan psikolojik
savaş faaliyetleri hedefine ulaşmıştır. Halk ile ordu arasındaki sorunu,
düşman muhakkak değerlendirecektir. Toplumun kendi içindeki ihtilaflarda,
ordunun taraf tuttuğu hissini uyandırmak, bozguncu unsurların istediği bir
durumdur.

11. PSİKOLOJİK OPERASYONLAR

Psikolojik operasyonlar, bir liderin, kurumun ya da toplumun


düşüncelerini değiştirme amaçlı operasyonlardır. Psikolojik operasyonlar,
belli bir kurumdan istenilen, belli bir reaksiyonu uyandırmak amacıyla
yönetime olan desteği artıma ya da yıkma amacı taşır. Psikolojik
operasyonlar, devlet yapısının temelinde mevcuttur. Sorunlara basit ve temiz
bir çözüm bulur. Yöneten kişi dışında kimsenin yaptırım gücü
bulunmadığından, yöneticiyi sorunlu ve sıkıntılı uzlaşmalardan ve zor
sorulardan korur. Kara sürecinde ki problemi tanımlama aşaması kolaydır.
Operasyon neticesine, can ve mal kaybı açısından bakıldığında masrafsızdır.
Psikolojik operasyonların kontrolsüz yapılması demokrasiye zarar verir ve
kanunların değil, kişilerin yönettiği bir devlet oluşumuna neden olur (Nutter,
2005: 125).

93
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DEZİNFORMASYON

1. DEZİNFORMASYONUN TANIMLANMASI

Dezinformasyon kavramı, Sovyet lugatlarında diğer lugatlardan önce


görülmektedir ve kapitalist güçler tarafından halk demokrasilerine karşı
kullanılan bir teknik gibi tarif edilmektedir. Des ön eki, “uzaklaşma, ayrılma,
yoksunluk” anlamını vermektedir. “desinform” kelimesi bir haberden yoksun
bırakmak değil, kısmen yalan içeren bir haberle beslemek demektir.
İngilizce’de disinformation olarak kullanılan kavram, Rusça’da dezinformatsia
olarak geçmektedir (Volkoff, 1985: 9).

Dezinformasyon, Dictionnaire De La Langue Russe12’ye göre “yalan


haber vasıtasıyla yanılgıya düşürme faaliyeti” , Dictionnaire Encyclopedique’
ye göre “açıkça yalan haber yaymak, kamuoyunu hataya düşürmek, barış ve
demokrasi yanlılarını suçlamak, emperyalizmin saldırgan politikasını
gerçekleştirmek gayesiyle basın, radyo ve çeşitli propaganda araçlarından
geniş çaplı faydalanılan yöntem” olarak tanımlanmaktadır.

Volkoff’a göre dezinformasyon ise, “kamuoyunun kandırmak


gayesinden hareketle gerçekmiş gibi gösterilip, yalana dayanan kışkırtıcı bir
haberdir”. Teknik dezinformasyon ise, “gizli servisler tarafından bir devletin
gerçek siyasi, ekonomik yahut diplomatik hedeflerini gizlemek veya
çarpıtmak için kullanılan metot”tur (Volkoff, 1985: 15). Gizli servislerin en
önemli harp çalışmalarından birisi de dezinformasyon taktiğidir (Gündoğdu ve
Çelebi, 2005: 32).

Dezinformasyon, düşmanı, planlayıcıların çıkarılmasını görmek


istediği neticeler bulmasına yarayacak yalan haberlerle beslemek suretiyle

12
Rusça Lügat
yanıltmaya yönelik özel operasyonlardır. Dezinformasyon operasyonları
içeriğine göre siyasi, askeri veya ilmi olabilir (Volkoff, 1985: 106)

Dezinformasyon, kitle iletişim organları vasıtasıyla, toplumu,


amaçlanan doğrultuda, niyetlere bağlı olarak yönlendirme ve gündem
oluşturma faaliyetidir. Dezinformasyon, toplumu ve düşmanı yanlış ve sahte
bilgilerle manipüle ederek aldatma, gerçekleri saptırma, sulandırma,
gerçeklerin inandırıcılığını bozma, yanlış bilgilerle inancı kuvvetlendirme ya
da zayıflatmaya dayanmaktadır (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 32).

Haberlerin alışverişleri insanlara mahsustur. Ancak görüş açılarının


farklılığı, algılamadaki yanılgılar, olayların kişilere göre değişen farklı
değerlendirmeleri, bütün haberlere bir içerik katar. Eğer bu içerik zayıfsa
dezinformasyon olur. Enformasyon, edinilen bilgiler, toplanılan belgeler ve
bilgi alışverişinde bulunmaktır. Enformasyon, yapısı gereği yanlış bilgileri de
kapsar. Ancak olduğunca tarafsız olması gerekir (Volkoff, 1985: 1).

Enformasyonda içerik düzenli değildir. Dezinformasyonda içerik


baştan beri düzenli olduğundan başlangıç haberinin gözle görünür biçimde
değiştirilmesi için birkaç aracı gerekecektir. Petit Larousse’ye göre
dezinformasyon, bir haberin önemini azaltarak veya anlamını
kuvvetlendirerek gerçek manasını ortadan kaldırma eylemidir (Volkoff, 1985:
1).

Dezinformasyon dar veya geniş anlamda kullanılabilir. Dar anlamda


intoksikasyon ile enflüans arasında yer alır. Burada intoksikasyon kişileri bazı
kesin şeylere inandırmaya uğraşır, dezinformasyon ise, sistematik ve
profesyoneldir, daima kitle iletişim araçlarına başvurur. Hedef ülkenin genel
kurmayına değil, dünya kamuoyuna yönelir. Buna paralel olarak, enflüans
görünüşte düzensiz, eyyamcı, özü bakımından nicelikli bir faaliyet yürüttüğü
yerde dezinformasyon bilinçlerde ve özellikle hedef kitlenin bilinç altında,
dezinformasyon yapan ülkenin lehine bazı diğer davranışlar için kötü
görüntüleri yerleştirmeye yönelik bir program uygular (Volkoff, 1985: 5).

95
Dezinformasyonda hedef, suç ortağı olarak tasarlanır. Kamuoyuna
çok küçük fakat katalizör yerleştirmek yeterlidir. Ve esas olan tepki tamamen
doğal görüntüleri ile birlikte ortaya çıkar. Dezinformasyon, olmayan bir şeye
inandırmak değildir, fakat inançlara rağmen tepkileri değiştirmektir.

Andrew Patterson’un “Dezenformasyon Çağı” adlı eserine göre


dezinformasyonu gerçekleştirme yöntemleri üç temel biçimde yer almaktadır.
Bunlardan ilki, halkın sürekli olarak kafasını karıştırarak hükümet işlerine
katılmalarını veya müdahale etmelerini önlemektir. İkincisi, gereğinden fazla
şey bilen insanlara yanlış bilgiler vererek, dezinformasyon için seçilen
konunun sıklıkla işlenmesini sağlamaktır. Eğer bu yanlış bilgiler söz konusu
kişiler tarafından kullanılırsa, bu kişilerin güvenilirlikleri zarar görecektir.
Dezinformasyonun üçüncü biçimi ise, çok fazla şey bilen insanları korku
yoluyla etkisiz hâle getirmektir (Patterson, 2005: 29).

Dezinformasyonun başarısı, bir ülkenin amacına ulaşması için hasım


ülkede mevcut fikirlerden kendi amacına en uygun olanın o ülkede
filizlemesine tabii bir meyil olmasına ve o ülkenin doğal yapısını çok iyi
tanımaya bağlıdır.

Dezinformasyonun esası, gerçek gibi doğrulanmak istenen bir


yalandan ibarettir. Stratejik seviyede bir dezinformasyon ise düşmanın
kendisi tarafından hasmının yanlış tanınmasını sağlamaktır. Doğrudan alan
söylemek her zaman gereksiz olacağı gibi, düşmanın kendi kendini yanıltma
meylide oldukça yüksektir.

Dezinformasyonu bir harp silahı olarak kabul eden ülkeler bu işi


genellikle özel servisler vasıtasıyla yürütürler. Dezinformasyon, öncelikle
yapılmış bir dokümantasyonu müteakip hedefi uzaktan yönetebilir. Bunu
uzman örgütlere karşı şüpheli, gizli bir faaliyet şeklinde icra etmez. Zamanı
geldiğinde, sokaktaki adamdan başlayarak en üstteki otorite ve uzmanlara
kadar uzanarak, otorite ve uzmanları sokaktaki adama, kamuoyuna esir eder
(Volkoff, 1985: 9).

96
Bir dezinformasyon uzmanı, genellikle bir hükümet veya gizli servis
tarafından, hedef olarak belirlediği organizasyonlara sızması için gönderilir.
Sızma girişimi ile başlayan harekatta, küçük çaplı taktik faaliyetlerle
operasyon derinleştirilerek, etken grup içerisinde bir yer elde edilir. Elde
edilen konumun nüfuz alanı kullanılarak tutarlı bilgiler sürekli olarak enjekte
edilir. Bu enjekte edilenlerle, sadece söz konusu grubun kafasını
karıştırmakla yetinilmez, aynı zamanda grup üyelerinin paranoyaya
kapılmasını sağlayacak şekilde onlar arasında korku da yaratılır (Patterson,
2005: 15). Psikolojik yapının niteliği, bunun mümkünlüğünü gösterir. Yalan ve
korku, daima bir arada ve aynı kapıdan girer. Dikkatle düzenlenmiş bir
yalanlar sistemi, bu tür bir materyalist psikoloji yer bulur (Kayabalı ve
Arslanoğlu, 1983: 14).

Durumu ve kabiliyetleri nedeniyle vatandaşları üzerinde


dezinformasyon faaliyetini yürütecek olan hedef ülkenin bir yurttaşı, karşı
ülkenin bir adam elde etme subayı tarafından elde edilir. Elde etmenin
şekilleri, gizli anlaşmalardan geçerek, politik görüşten şantaja kadar
benzerliklere varabilir. Adam elde eden subay, bu ajanı, ilişkilerine ve
kabiliyetine bağlı olarak yürütmek zorunda olduğu faaliyetler konusunda
yetiştirilmesi maksadıyla süratle sorumlu subaya devreder. Bir gazete veya
bir televizyon yönetimine, üniversite veya kilise kürsüsüne sızan ajan, hiç
kimsenin dezinformasyon yapan ülke ile bağlantı kuramayacağı şekilde
istihbarata, onun yorumlanmasına, tartışmalarına, değerlendirmelerine vakıf
olur. Buradaki farklılık istihbaratı göndermesi yerine getirmesi, yani onu hedef
ülkenin ideolojisi ile ekonomisini yansıtmakla yetinmemesi onları
değiştirmesidir. Bir defa katalizör eleman kamuoyunun çarkına sızdı mı,
enflüans ajanının daha yapacağı bir şey kalmaz. Yeterli zamanın
ayarlanması ve ilişki kurularak “kitleleştirilmiş” yeterli sayıda kişinin olması
şartıyla, harekat “yankı kutuları” adı verilen ast elemanların aracılığı
sayesinde kendi kendine yürür (Volkoff, 1985: 23).

Çoğu kez seçilen bu kişiler bilinçsizdir. Dezinformasyonu totaliter


ülkelerin yararına yaydıkları halde, bilgi toplamayı bağımsızlık uğruna

97
yaptıklarını sanırlar. Bu faaliyet esnasında, küçük hediyeler kabul edilebilir,
küçük şantajlara boyun eğilebilir, ancak ne sansasyonel bir haberin ağına
düşülür, ne de bilinçli olarak düşmanla ilişkiye girilir.

Hedef ülkede orta derecede önemli görevler işgal eden yerli


vatandaşlardan oluşmuş “ideolojik” bir işbirlikçi ağı kurulur. Dezinformasyon
faaliyetini yönetenler, bunlara, kitap ve makale yayını, televizyon programı
hazırlanması gibi çalışmalar için güvenirler. Bu çalışmaların asıl gayesinden
habersizdirler ve bunlara sadece başarısına yetecek kadar lüzumlu doğru
bilgi iletilir. Dezinformasyon malzemesi anonim biçimde teslim edilir. Eyleme
katılan kişi veya kuruluş, çok dikkatli bir incelemede dahi tespit edilmemelidir.
Malzeme genellikle sıradan ulaştırma kanalları ile gönderilir (posta, kargo,
internet vb. gibi). Kanalların sayısı sınırsız olmadığından bazıları daha sık
kullanılır. Mükerrer davranışlar düşmanın dikkatini çekebileceğinden dikkatli
olunmalıdır (Volkoff,1985: 104).

Dezinformasyon faaliyetlerinin planlanma aşaması toplantılarla başlar.


Toplantılarda yer verilen düşünceler tartışmaya alınır. Temel hedef, karşı
tarafın zayıf noktalarının listesi çıkararak, derinliğine incelemek ve bunlardan
faydalanmak için başarısızlıklarını ve hatalarını analiz etmektir. Özellikle
yabancı ülkelerin istihbarat servisleri vasıtasıyla elde edilen gizli istihbarat,
düşmana karşı hangi şartlarda kullanılabileceğini tespit etmek maksadıyla
dikkatli incelemeye tabi tutulur. Özellikle bu istihbarat servislerinin raporları
dezinformasyon çalışmalarının kaynağını teşkil eder. Büyükelçilik ve
konsolosluk raporları, basın muhabirleri, turizm ajansları tarafından elde
edilmiş istihbarat önemli katkılar sağlar. Yasal yollardan elde edilen kitap,
gazete ve mecmua gibi yayınları takip etmek dezinformasyon faaliyetlerini
örtme açısından önem kazanır (Volkoff, 1985: 103).

98
2. DEZİNFORMASYON FAALİYETLERİNİN HEDEFLERİ

Çekoslovakya Devlet Güvenlik Teşkilatı’nın Eski Başkan Yardımcısı,


Ladislav Bittman, dezinformasyon faaliyetlerinin 5 ana hedef üzerine
olduğunu ifade eder. Bu hedefler (Kayabalı ve Arslanoğlu,1983: 174);

• Siyasî, Askerî, Ekonomik ve moral güçlerini zayıflatarak, düşmanı


hassas bir duruma getirmek.

• Düşman kampı içinde mevcut anlaşmazlıkları körüklemek ve


yenilerini meydana getirmek.

• Düşmanın siyasetini ve temsilcilerini gerek kendi halkının, gerekse


dış ülkelerin nazarında küçük düşürmek,

• Düşmanın siyasetini gerek formülasyon, gerek muhteva bakımından


istenilen şekilde yönlendirebilmek.

• Gelişmekte olan ülkelerde, "anti-emperyalist" mücadeleyi her şekilde


desteklemek.

Dezinformasyon uygulamalarında beklenen etkinin oluşması için


dikkat edilmesi gereken bazı hususlar söz konusudur. Dezinformasyon ve
enflüans ancak belirli miktarda etkiye maruz bırakılan ve bir kısım eleştirisini
takiben uygulanabilir. Herhangi bir kişiye veya bir meslek grubuna
intoksikasyon faaliyetleri uygulanabilir ancak dezinformasyon yapılamaz, zira
bunlar sağduyu nedeniyle, gerçeğin tadıyla yalana karşı mücadele eden bir
nevi antikor salgılarlar. Buna karşılık belirli bir sayıdan sonra kişiler kitle
haline dönüşür. Kafaca emekçileştirilmiş bu kişiler, korunma reflekslerini
kaybederler ve kendi arzuları ile sürüklenmiş oldukları kitleler, iplerini
koparmış gibi sağa sola koşuşurlar. Artık güven verici uzmanların kullanma
tekniklerine katılmaya hazır hale gelirler (Volkoff, 1985: 44).

Dezinformasyon ve enflüans birbirlerinin tersine kullanılmazlar. Kitle


psikoloji ile ilgili bilimsel keşiflerin halihazır durumu karşısında Amerikalıları

99
bağımsızlıktan vazgeçirmek ve İngiltere Kraliçesi’ni meşru hükümdarları
olarak kabul etmek zorunda olduklarına inandıramazsın (Volkoff, 1985: 25).

Enflüans ve dezinformasyon, bir yetkili tarafından işlenmiş bir hataya


bağlı değildir. Fakat bütün halka bazı imajların derece derece aşılanmasına
dayanmaktadır. Bunun içinde uzun bir sürece ihtiyaç vardır. Sovyetler Birliği,
Vietnam savaşı sırasında, Amerikan halkını suçluluk kompleksi içine sokmak
için çok uğraştı ve uzun süren savaşta bunu başardı da ancak yeteri kadar
uzun olmaması nedeniyle bu kompleks çabuk ortadan kalktı ve birkaç yıl
sonra elde edilen yenilgi geçmişteki masumiyetlerini geri getirdi (Volkoff,
1985: 57).

3. DEZİNFORMASYON TEKNİKLERİ

a. Aldatma

(1) Taktik Aldatma

Aldatma, sınırlı imkanlarla, arzulanan hedeflere gizlice


diğerlerinden önce ulaşma avantajıdır. Ekonomik hayatta, politikada veya
sosyal yaşamın her seviyesinde aldatma sayesinde kazanılacak bir avantaj
varsa, kişiler veya gruplar her zaman aldatmaya meyledecektir. Kandırma,
aldatma veya sahtekarlık sivil ilişkilerde yasal veya saygınlığın, itibarın
kaybedilmesi gibi gayri resmi yaptırımlarla cezalandırılabilse de, savaş veya
dar anlamında uluslararası politikada söz konusu değildir. Uluslararası
politikada ve sıkça da savaşlardaki aldatma büyük başarı ve kazançla
ödüllendirilir (Handel, 2002).

Savaş alanlarında faydalı olmasına rağmen, aldatma sıkça başarısız


olmuş, amaçladığı hedeflere ulaşamamış ve bazen de aldatmanın ters teptiği
durumlar görülmüştür. Ancak, bir çok olumsuz görüşe rağmen, aldatma her
tür savaşın rasyonel yürütülmesinde ayrılmaz bir bütünün parçası olmuştur.
Sun Tzu bunu “bütün savaş aldatma üzerine kuruludur” sözüyle ifade eder
(Handel, 2002).

100
Savaşta aldatma rasyonel ve zorunlu bir etkinlik olarak
düşünülmelidir. Çünkü, bir kuvvet çarpanı olarak etki eder. Savaşta aldatmayı
küçümseyen, kendi kuvvetini köreltir. Kuvvet dengesinin kabaca eşit olduğu
durumda, aldatma düşük maliyet ve daha az zayiatla başarıyı daha fazla
artıracak, kuvvetlerin daha ekonomik kullanılmasını sağlayacaktır.
Kuvvetlerin denk olmadığı durumda ise aldatma zayıf tarafın sayısal ve diğer
eşitsizliklerini telafi etmesine yardımcı olabilir. Bu yüzden, dezavantajlı olan
taraf genellikle aldatma strateji ve taktiğini tercih etmeye daha meyillidir
(Handel, 2002).

Sonuç olarak aldatma gelecekte olgunlaşmış bir endüstri olarak


görünüyor. Yeni dünya düzeninde, sadece askeri alanlarda değil, politikada
ve diplomaside taktik aldatmaların önemli hale gelme olasılığı artmaktadır.
Dünya barışına karşı olan küçük tehditlerle uğraşırken politik ve diplomatik
kandırma önemli araçlar olabilir, tehditler tamamen ortadan kaldırılabilir veya
başarılı bir sonuca çekilebilir (Rothstein, 2002: 371).

Gelecekte de en az eski devirlerdeki kadar akıllı politik ve askeri


liderlere ihtiyaç duyulacağı muhakkaktır. Daha aldatıcı bir siluete dönüşecek
olan dünyada karşılıklı aldatma ve hileleri yapmak bir bakıma zorunlu
olacaktır. Aldatma, hile ve kandırma, zayıf veya güçlü; saldırırken veya geri
çekilirken; kazanırken veya kaybederken; savaşta ve barışta yani her zaman
olacaktır. Yapılmasa da olacaktır. Çin özdeyişine göre “asla yeterli bir
aldatma olmaz” (Rothstein, 2002: 372).

(2) Stratejik Aldatma

Günümüzde yüksek duyarlılıkta elektronik aygıtlar, uydular,


yüzlerce gemi ve uçak, sualtı dinleme aygıtları, radarları ile sayısız ajan ve iki
taraflı ajandan oluşan bir takım araçlarla karmaşık bir oyun oynanmaktadır.
Karşılıklı iki oyuncunun sürekli biçimde birbirlerini gözetim altında
tutmalarının başlıca nedeni her birinin, diğerinin kurallara uyup uymadığını,
blöf yapıp yapmadığını bilmek gereksiniminde oluşudur (Bittman, 1988: 187).

101
CIA Başkan yardımcısı Dr. Herbert Scoville MX projesi13ne ilişkin sunduğu
görüşlerinde “Ruslarla oynanan bu oyunda, onları aldatmayı başarıp
başaramadığımızdan hiçbir zaman emin olamayacağımız” sözleri bu endişeyi
açıkça gösterir (Bittman, 1998: 191).

Her başarılı askeri harekatın içinde bir yanılma ve sürpriz unsur


olduğu gibi, stratejik yanıltmaya karşı etkili bir savunma içinde güvenilir
istihbarat ve uyarı sistemi gerekir. Böyle bir sistemin önemini Robert
Pfaltzgraff şöyle anlatır (Bittman, 1998: 187):

“Stratejik sürprize karşı alınabilecek tek önlem, genellikle beraberinde stratejik


yanıltmayı da getiren stratejik ikazdır. Şöyle ki, çoğunlukla stratejik yanıltma ile
birlikte uygulanan stratejik sürprizin hedefi, karşı tarafı stratejik ikazdan yoksun
bırakmaktır. Yanıltma gayretinin başarı oranını artıran unsur ise, hedefin
sadece birkaç enformasyon kanalına bağlı kılınması veya gerçeğin, yalanların
içinde ustalıkla saklanmış bulunmasındadır.”

Çarlık dönemi istihbarat mensuplarından "Albay Rezanov", Sovyet


aldatma tekniği ile ilgili olarak şunları dile getirir. Zehirli gazın, harekat
alanındaki önemi ordular için neyse, aldatma tekniğinin de sınıflar ve siyasî
teşkilatlar arasındaki mücadeleler için önemi odur. Aldatma, siyasi ve sosyal
organizmayı zehirler, direnme gücünü zayıflatır ve nihayet ortadan tamamen
kaldırır. Bu sahada en güçlü silahlar ise: kitap, mecmua, gazete, radyo ve
televizyondur (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 31).

b. Yalan Haberler

Yalan haber, değiştirilmiş gerçek bir olaydan ya da tamamıyla


uydurulmuş bir olaydan yola çıkılarak, savunulan davayı destekleyecek tezler
yaratmak için kullanılır. Almanya’da, Nazi propagandası, utku yürüyüşünün
Rusya’nın derinliklerine kadar devam edeceğinden söz ederken, Hitler,
Stalingrad’ı istediği zaman alabileceğini bildirmişti. Ancak Alman orduları

13
Sovyetler Birliği radarlarını yanıltmaya yönelik ABD Hava Kuvvetleri’nin gezici kıtalararası balistik
füze sistemi.

102
kuşatılınca, Hitler Stalingrad’ın sonuna kadar savunulacağı yazgısının
Almanya’nın yazgısına bağlı olduğunu söyledi. Verdiği asılsız haberlerin
Almanya için bir moral etkisi oluşturmasını beklerken, Sibirya içlerinde de bir
kırılma yaratmasını bekliyordu. Sonrasında Alman orduları yenilince,
Stalingrad’ın ne fethinden, ne de kahramanca savunulmasından bahsedildi
(Domenach, 2003: 95).

Modern çağda, dezinformasyonu yaratanlar, yasadışı kabul edilen


örgütler veya muhalif gruplar değil, bizzat hükümetlerin, gizli toplulukların ya
da ekonomide uluslararası bankerlerin (bir bakıma spekülatörlerin) kendisidir.
İstihbarat servisleri, silahlı kuvvetlere ait karargahlar ve ülkelerin dışişleri
bakanlıkları dezinformasyona sık sık başvurmuşlar ve etki uyandırmasını
bekledikleri asılsız haberleri psikolojik operasyonlarda kullanmışlardır.
Ülkelerin haber medyaları özellikle bu tür birimlerden gelen haberlere çok
sıcak bakarlar ve bir haber olarak gördükleri bu dezinformasyonlarında
farkına varamazlar (Patterson, 2005: 29).

Eski Sovyetler Birliği’nde de provokasyonel yayıncılığın temel


felsefesi Lenin manifestosuna dayanmaktaydı. Lenin’e göre yalan ve doğru
arasındaki fark şudur: “gerçeği söylemek burjuvalara has bir önyargıdır.
Yalan ise çoğunlukla kişiyi hedefe ulaştıran başlıca araçtır” (Gündoğdu ve
Çelebi, 2005: 30).

İnsanların çoğu, haberleri öğrenmek için gazete okumazlar. Haberleri


daha ziyade televizyon ya da radyodan takip ederler. Zaten doğru haber
konusunda lekeli olan haber medyasına ilaveten, bir de araştırmacı
gazeteciler, profesyonel haber üreticileri ve kendilerini kontra-terörizm ya da
din gibi alanlarda uzman ya da fütürist (gelecekçi) olarak tanımlayan,
unvanlarını kendilerinden alan uzmanlar vardır. Konularında uzman
olduklarını iddia eden bu kişilerin muazzam dezinformasyon yığınına
yaptıkları katkı, kitleler tarafından çok çabuk kabul görür ve söz sahibi
oldukları popülist konular işlendiği sürece, yaptıkları dezinformasyonda
gündemi doldurmaya devam eder (Patterson, 2005: 9).

103
c. Manipülasyon (Yönlendirme)

Maniplasyon; yönlendirme, kendi tarafına çekme, taraftar kazanma


anlamına gelmektedir. Daha basit bir ifade ile bütünden parça koparmak
şeklinde de ifade edilebilir. Karşıt düşünceye sahip kitleleri, kendi düşünce
eksenine çekebilmek isteyen biri için manipülasyon hareketi, çoğunluğu,
durumu kendisinin kazanacağı bir hale getirecek yeni bir alternatifle
bölmektir. Bu pusula ibresini, aksi yönü göstermeye zorlayan bir manyetizma
etkisi gibidir. Başarılı sayılması için, önerilen alternatifi daha çekici bulan eski
çoğunluğun bir bölümüyle, eski azınlığın birleşmesinden oluşacak yeni bir
çoğunluk koalisyonu gerekir. Burada, doğru alternatifi üretmek yaratıcılık
ister. Manipülasyon etkisi, çok daha kısa ömürlüdür, ancak etkileri açısından
çok daha hızlıdır (Riker, 1997: 13).

İnsanların çoğu toplumsal kararların, insanların tercihlerinin (seçmen


oyları gibi) birleştirilmesiyle alındığını düşünürler. Manipülasyon için
kullanılan yöntemlerin çoğu tercihlerin birleştirilmesinin bu kadar basit
olmadığını gösterir. Gerçekten de, farklı tercihlerin birleştirilmesi basit bir
süreç değildir. Bunun ne kadar karışık bir süreç olduğu, siyasi karar
organlarında (bir yasa tasarısının kabulü gibi) görülmektedir (Riker, 1997:
25).

Sonuçla birlikte ortaya çıkan tercih, hedef kitlenin tercihlerinden daha


çok, tercihlerin hangi yöntemle birleştirildiğine bağlı kalacaktır. Bu yüzden
tercihlerin sırası belirlenerek, sonucu manipüle etmek her zaman mümkündür
(Riker, 1997: 26).

Avantajlı durumda olmayan için temel sorun, beklenen bir yenilgiyi


zafere çevirebilmek için destek kazanmaktır. Bunun bilinen iki çözüm yolu
vardır. Bunların birincisi “ittifak kurma” yoludur. Basit, fakat aynı zamanda
diğerlerinin kabul edebileceği önerileri getirmesi gerektiğinden bir o kadar da
zor bir çözüm yoludur. İkincisi ise, sempatik olmayan rakiplerin eski
sakıncalarını yeniden üretmeyi amaçlayan “yeniden tanımlama” yöntemidir.

104
Yeniden tanımlama, ittifak kurmaktan daha zordur. İttifak kurmak gibi yeniden
tanımlamada, yeni bir bakış açısının oluşturulmasına dayanır. Bunun dışında
farklı insanları, ortaya sürülen yeniliğe propaganda ile ikna etmeyi de
gerektirir. Özetle ittifak kurmak da, yeniden tanımlama da zor yöntemlerdir
(Riker, 1997: 55). Bunlar manipüle edicinin kullandığı bir kısım manevralardır.
Manipüle edicinin nitelikleri çok önemlidir. Manipüle eden, dar kafalı bir
planlamacı veya ideologdan öte, bir oportünist ve savaş alanı stratejistidir
(Riker, 1997: 56).

Manipülasyon manevralarından biri de, ağır basmaya başlayan karşıt


tarafı, yeni bir bakış açısı ortaya atarak birbirine karşı iki ayrı kampa
bölmektir. Örneğin, Lincoln, tarımsal ve ticari genişleme arasında kopan
tartışmayı kazanmak için kölelik sorununu öne sürmüştü. Bu siyasi
manipülasyon aracı, "konuyu yayma" olarak nitelendirilebilir. Tabii, bir de
"konuyu sabitleme" denilen karşı manevra söz konusudur. Kazanmak üzere
olan taraf, karşıtın kendilerini bölmek için ortaya yeni bir tartışma konusu
çıkaracağını beklediğinde, çoğunluğun tarafında yer alan manipüle edicilerin
konuyu soğutarak bu girişimi engellemeleri mümkün olur (Riker, 1997: 91).

ç. Subversiyon (Bozgunculuk)

İkinci Dünya Savaşı’na kadar klasik savaşın bir yardımcısı olan


subversiyon, bu savaş sonrasında yeni bir şekil alarak esas silah haline
gelmiştir. Bu yeni savaşta birlikleri, işgal edilen ülkenin sınırında tutmak
yerine, devletin içine nüfuz eden, eğitilmiş subversif (yıkıcı bölücü) ajanlar ile
ülke içinde otoritenin bozulması sürecine girişilir. Sanki halkın içinden çıkmış
küçük partizan gruplara, bulundukları yerlerde devrimci kurtuluş harbi
başlamış gibi göstermek ve gerçekte hedef ülkenin kötüleşme sürecini
hızlandırmak, sonrada iktidarı ele geçirmek düşüncesiyle yeni tip bir
mücadeleye girişmek bu savaşın en önemli özelliğidir (Volkoff, 1985: 123).

Subversiyonun üç amacı vardır.

105
Hedef ülkeyi manevi bakımdan çökertmek ve onu oluşturan grupları
parçalamak, Von Der Goltz’un “bir savaşta düşmanın muhariplerini yok
etmekten ziyade cesaretini kırmak yeğdir” sözündeki niyete işaret eder.
Manevi bakımdan çökertme, cesaretin yok olması ve ulusal grupların
değerlerine bağlılığını sağlayan ve geleceğe güven veren zihni gücün
azaltılmasıdır. Düşmanın manevi faktörlerinin analizi, manevi bakımdan
çökertmenin hedeflerini ortaya çıkarır. Subversiyon, düşmanı değişik
tekniklerle manevi bakımdan çökertmeyi hedef alırken, onu bölmeye ve
parçalamaya çalışır. Düşmana şüphenin aşılanması, özel değerlerinin
yıkılarak kendi aidiyetinden şüphe duymasının sağlanması, kendini ve
grubunu suçlama, yalnızlık ve kınanacağının hissettirilmesi, mantıksızlık
içinde oluşunun düşündürülmesi, taarruz ve savunma gücüne olan güvenin
sarsılması, savaş halinin uzun süreceği izleniminin verilmesi, çetin ve zafere
yakın düşman karşısında olduğunun inandırılması ve mücadele etmenin
gereksiz olduğunun düşündürülmesi maneviyatı kırmada çok etkili
faktörlerdir. Ellul bu konuda şunları ifade eder (Volkoff, 1985: 127):

“Düşmanın kendi davasının haklılığına, vatanına, ordusuna ve milletine olan


güvenini kaybetmesine erişmek lazımdır, bu da yıkıcı faaliyetlerde
uygulanmaktadır. Kendisini suçlu hisseden kişi aynı zamanda etkinliğini ve
savaşın anlamını da kaybeder. Kişiyi, kendisine rağmen en azından yanında
bulunanların ahlaksızca ve adaletsizce işler yaptıklarına inandırmak gerekir.
Bu, onun ait olduğu grubun parçalanmasına yol açar.”

Bir diğer amacı, otorite ile beraber savunucularını, görevlerini ve ileri


gelen kişileri küçük düşürmektir. Bu otorite kaybı, sırası geldiğinde
yöneticilerin yetersizliğinin bir delili ve yurttaşların itaatsizliğine bir teşvik
unsuru olarak kullanılır. Zorunlu ve sıkı bir saygısızlık ve güvensizlik sızıntısı,
aynı zamanda merkezi iktidarı ve kamuoyunu felç eder.

Son olarak da, küçük bir azınlık tarafından iktidarın şiddet


kullanmadan ele geçirilmesi için, tespit edilen zamanda, kurulu düzen lehine
her türlü müdahaleye engel olmak amacıyla kitleleri nötralize etmektir. Sessiz
çoğunluk, subversiyonun doğurucusudur. Bu kitlelerde şaşkınlık ve tutukluk

106
etkisi yaratmaktır. Subversiyon operasyonlarında ne genel bir ayaklanmaya,
ne de halkın aktif bir şekilde katılımına ihtiyaç vardır. İktidarın ele geçirilmesi
tam olarak ne istediğini ve ne yaptığını bilen küçük bir grup tarafından
gerçekleştirilir. Önemli olan iktidarın ele geçirilmesi esnasında karşıt hiçbir
müdahalenin olmamasıdır. Subversif eylem, çoğunluğun kışkırtıcılığını
kınayan sessizliğin değil, aksine uyuşukluğu ifade eden sessizliği ister
(Volkoff, 1985: 128).

Bu amaçlara, kitle iletişim araçlarından yararlanılarak ulaşılabilir.


Toplanmış bir topluluk olmadan, kamuoyu oluşturmaya ve kolektif bir psikoz
yaratmaya yalnız kitle iletişim araçları sahiptir. Kitle iletişim araçları, kolektif
bir karışıklık yaratarak ve soyutlayarak ayrı ayrı her kişiye hitap eden güvenli
bir yoldur. Basınsız, radyosuz ve televizyonsuz subversiyon oldukça
güçsüzdür (Volkoff, 1985: 125).

Kitle iletişim araçları da dört sınıfa ayrılır.

• Eylem grupları tarafından doğrudan yayınlananlar,

• Doğrudan doğruya ya da bilerek subversif eylemlere katılan ve


geniş kitlelere ulaşanlar,

• Büyük kitlelere ulaşan tarafsız yayın vasıtaları,

• Devrimci girişimlere karşı olan büyük çaptaki yayınlar,

Şiddet eylemleri yapan küçük gruplar kitle iletişim araçlarından


yararlanarak eylemlerini sansasyonel bir biçimde kamuoyuna duyurmakta ve
kamuoyunu kendi istedikleri gibi yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Bu küçük
grupların, büyük grupları etkilemek için uyguladıkları eylem teknikleri
şunlardır;

• Halkoyuna başvurulmasının etkisiz hale getirilmesi amacıyla


seçimlerin bir aldatmaca olduğu düşüncesine kamuoyunu inandırmak ve
seçimleri boykot etmek,

107
• Birbirine bağlayıcı gruplara üyelik, propagandaya karşı bir
koruma aracıdır. Bu nedenle bu grupları bölmek gerekir. Lideri gözden
düşürerek bütün grubu moral yönünden çöküntüye uğratma, grubun bazı
değerlerinden yararlanmak veya grupların ahlaki ve moral değerlerini
bozmak.

Kilit gruplar, subversiyon operasyonları için özel taktik ve stratejik


önem arz eden sosyal gruplardır. Söz konusu olan onları parçalamak ve
bölmek değil, aksine organize ederek dinamik hale getirmek ve büyük
operasyonlar için elebaşı gruplardan başlatma grupları olarak yararlanmaktır.
Bu amaçla subversiyon operasyonunu yöneten uzmanlar, sızmak ve yer altı
eylemlerini yoğunlaştırmak için ekonominin, idarenin ve dağıtım düzeninin
hayati merkezlerini düzenli olarak tespit ederler. Subversif hareketlerin kilit
grupları hedef alan faaliyetleri dört çeşittir:

• Kolektif duyguların, yasal taleplerin ve seçilen grubun


ihtiyaçlarının veya ideolojisinin yoğunlaştırılması ve sömürülmesi,

• Hedef grubun içinden çıkan ve grubun menfaatlerinin şiddetli


savunucusu gibi gösterilen bir alt grubun doğrudan şiddet eylemi,

• Kendisine veya müttefik bir gruba karşı yöneltilmiş direkt bir


saldırı durumunda grubun süratle harekete geçirilmesi,

• Kışkırtma ve bunun sonucunda gelecek baskıyı kolektif bir tehdit


göstererek bütün grubun bu baskılara karşı harekete geçirilmesi,

d. İntoksikasyon (Zehirleme)

Dezinformasyon bir doktrin, intoksikasyon ise bir tekniktir. Zararlı,


başka bir anlamda zehirli fikirleri aşılamaktır. İntoksikasyon bir amaca
yöneliktir. Bazı kesin şeyleri inandırmaya uğraşır.

Taktik intoksikasyon, yabancı istihbarat servislerine yanlış bilgiler


vererek, kendi sırlarını daha iyi muhafaza edebilen karşı istihbaratın gözde

108
silahlarından biri olmuştur. Stratejik intoksikasyon ise, disiplin sağlamak
maksadıyla istihbarata karşı koymanın tekniklerinden biri olmayı bir kenara
bırakır. Pierre Nord “düşmana siyasi yahut askeri bakımdan kaybetmesi için
lazım geleni yutturmaktan ibaret” olarak açıklar. Hitler, Stalin’i SSCB’nde
komünizmi devirmek için Sovyet Genel Kurmayı’nın Almanya ile işbirliği
içinde olduğuna inandırdı. Neticede Sovyet subay topluluğunun yarısı imha
edildi (Volkoff, 1985: 3).

İntoksikasyon faaliyetleri için önemli olan bazı temel kaideler vardır.


Öncelikle yetkili amir tarafından kesin amaç tespit edilmelidir. İkinci olarak
planlanan faaliyetler merkezi bir örgüt tarafından metodik bir şekilde icra
edilmelidir. Hükümetlerin çeşitli organlarının çıkardığı ve kitle iletişim
araçlarıyla yayılan bazı asılsız, gerçek dışı veya en azından çarpıtılmış
haberler toplumun çoğunu, hatta yetkililerin bile eksik ve yanlış bilgi
almalarına, zararlı bir takım fikirlerin gelişmesine yol açar (Kayabalı ve
Arslanoğlu, 1983: 17).

İntoksikasyon ajanının ilk yapacağı, fırsatını bulduğunda, düşmanın


gerçek ve faydalı istihbaratının arkasından onu yanılgıya düşürmektir
(Volkoff, 1985: 78). Bir bakıma dostlarını ve menfaatlerini bir kenara
bırakarak az zarara karşı çok yarar sağlamayı düşünür.

İntoksikasyon ajanı, istihbarat ajanları için sayılabilecek niteliklere


sahip olmasının yanında, entelektüellik bakımından bir takım şeylere vakıf
olması gerekir. Üstlendiği misyonu, çetin olmasının yanında hassastır. Belki
de bir defa yalan söylemesi için uzun yıllar sürecek bir beslemeye tabi
tutulacaktır. Yapacağı düşmanla ilgili çok önemli bir iş olacağından,
düşmanda gerçeği bilecek ve yakasını bırakmayacaktır. İntoksikasyon
ajanları diğer ajanlara oranla yüzde 1 veya 2 oranındadır.

109
e. Enflüans (Etkileme)

Enflüans, diğer adıyla nüfuz operasyonları düşmanı etkilemek için


planlanırlar. Sızma ajanları tarafından değişik sistemlerle kişi veya kitleleri
etkilemektir. Roger Musshiella “tertemiz bir devlet için bir çeşit kışkırtıcı”
olarak tanımlar.

Enflüans ajanları, yalnız olayların seyrini belli bir istikamette


değiştirmek amacıyla değil, geniş bir anlamda, hasım toplumun istikrarını
bozmak için de kışkırtıcılık yaparlar. Bu nedenle, enflüans ajanları için
faaliyetlerinin ilk etkilerinin kendi ülkesinin yararına olup olmadığını bilmek de
önemli değildir. Yeter ki sonuçlar hedef ülke için zararlı olsun. Enflüans,
arıtılmış bir teknik olup hiçbir zaman beyaz propagandanın üstün körlüğü ile
karşılaştırılmamalıdır (Volkoff, 1985: 4).

Nüfuz operasyonları ile yüksek seviyedeki ajanlar tarafından iç ve dış


politika faaliyetlere kaynak olmuş bir sektörde düşmanı etkileme
girişimlerinde bulunulur. Bir kısım parti veya örgütlerin faaliyetleri desteklenir.
Ancak bu operasyonlar her zaman siyasi ve operasyonel risklere maruz
kalabilir (Volkoff, 1985: 111).

Enflüans bazı durumlarda, hasmın kendi içindeki gizli uyuşmazlıkları


canlandırmak için kural dışı eğilimleri cesaretlendirebilir. Gençlerde moda ve
özenme gibi şeylerin sömürülmesi örnek verilebilir (Volkoff, 1985: 5).

Düşman topraklarında bu tip operasyonları icra eden ajana enflüans


ajanı denir. Enflüans ajanları, istihbarat servislerinin nüfuz operasyonlarının
yanında istihbarat faaliyetlerine de etkin olarak katılırlar (Volkoff, 1985: 111).

Enflüans ajanları, daima düşman bir ülkenin sosyal hiyerarşisindeki


önemli mevkilerle meşgul olurlar ve bununla beraber, kendi ülkelerinin kamu
ve siyasi yaşamını da arzu edilen istikamette etkilerler. Bunlar; gazeteci,
devlet memuru, parti teşkilat üyeleri, diplomatlar, milletvekilleri, bakanlar,

110
politikacılar veya gizli servis mensupları olabilir (Volkoff, 1985: 111). Enflüans
ajanı, hedef ülkelere yalan bilgiler götürmekle görevlendirilmiş, kayıtları ve
ücretleri yabancı bir güç tarafından sağlanmış, yargılama organlarının
halihazır yetkisiyle dokunulmazlıkları olan ajanlardır (Volkoff, 1985: 15).

f. Yıpratma Stratejisi

Bir kişiyi, bir kurumu veya bir topluluk ya da devleti, sahip olduğu
saygı ve imtiyazı kaybettirerek, diğerlerinin gözünden düşürme ve etkisiz hale
getirme faaliyetidir. Yıpratma stratejisinde iki hamle söz konusudur. Birincisi,
hedefin küçük düşürücü bir eylemle suçlanmasıdır. Eylemin asılsız veya
doğru olması önemli olmayıp, olmuş gibi gösterilmesi ve süslenmesi
yeterlidir. İkincisi ise, diğer insanların (eş, çocuk, aile, kurum, seçmen veya
uluslararası ortam) bu eylemin doğruluğuna inandırılmasıdır.

İstihbarat operasyonları ile psikolojik savaş faaliyetleri çoğu zaman


birlikte yürütülür. İstihbarat servislerinin bir birimi ülkelerin devlet başkanları
ve ünlü politikacılarını lekeleyip, küçük duruma düşürebilmek ve böylece
siyasi yaşamına son verebilmek gibi değişik faaliyetler düzenlerler.

Endonezya Devlet Başkanı Sukrano'yu ülkesinden kaçırabilmek veya


en azından halkının gözünden düşürebilmek maksadıyla, Sukrano'ya çok
benzeyen bir aktörü, "mutlu günler" adlı sözde dökümantör bir film çevirtilmiş
ve seks sahnelerinden ibaret bu film, başkent Jakarta’ya sokulmak
istenmiştir. Ne var ki, sonradan Endonezya halkının sosyo-kültürel yapısının
bu tür faaliyetlere duyarsız olduğu ortaya çıkınca, plan ortadan kaldırılmıştır
(Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 56).

Bu tür istihbarat birimleri, hedef aldığı ülkeyi, en kısa zamanda dize


getirebilmek için, ülkenin bilhassa eğitimci, gazeteci, karikatürist vb. gibi
kimseleri, topluma hitap ve hizmet açısından önde gözüken bazı aydınları ele
geçirmek, en büyük hedefleridir. Bu tür birimlerin izledikleri yöntemler şöyle
sıralanabilir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 57).

111
Bazı istihbarat servisi birimleri, hedef seçilen devlet başkanı veya diğer
önemli siyasileri, küçük düşürmek için şuh ve hayasız kadınları kullanırlar.
Hedeflenen kişinin kendisi veya bir benzeri, bu tür kadınlar vasıtasıyla ilişkiye
sokulur, yatak sahnelerine geniş çapta yer veren gizli görüntüler alınır, tehdit
ve şantaj marifetiyle istediklerini yaptırmaya çalışırlar. Eğer istedikleri yerine
getirilmezse, mevzubahis görüntü veya kareler, yüksek tirajlı medya gazete
ve mecmualarına dağıtılıp, saygınlık ve güven kaybetmesine, mesleki ve aile
yaşamının son bulmasına sebep olunabilir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983:
58).

Bir diğer yöntem ise, rüşvet yemeye müsait kimseler devletin önemli
kademelerine getirilir ve zamanı gelince verilen görevlerin yerine getirilmesi
istenir. Eğer ki, bu görevler yerine getirilmez ise, basın kanalı ile önceden
kurgulanmış rüşvet senaryolarını halka sunularak teşhir edilir hatta istenirse
kendisi ile birlikte mensubu bulunduğu kurum veya hükümetin de
zayıflatılması yoluna gidilir. Bu faaliyetler düzenlenirken, istihbarat birimlerine
yardımcı olacak kalemi güçlü ancak etik açıdan zayıf basın mensupları da
satın alınır (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 59).

Son olarak, halkın güven duyduğu bazı idealist yazarların etki


alanları genişledikçe, menfaatlerine dokunan ülkelerin bu tür birimlerince bir
dizi etkisizleştirme faaliyeti düzenlenir. Düşüncelerini ifade etiği medya
vasıtaları baskı altına alınarak, hakkında olumsuz haberlerin yapılması,
gerekirse işsiz bırakılması sağlanır. Böylelikle, gündemden düşerek, okuyucu
kitlesinden uzaklaşmış olur. Bu taktikte işe yaramazsa, biyolojik yöntemler
veya suikast düzenlenerek ortadan kaldırmak son çaredir (Kayabalı ve
Arslanoğlu, 1983: 59).

4. ETKİ AJANLARI

Etki ajanı, hedef ülkenin basın, bilim, siyasi, ekonomi veya toplumsal
yapısı içinde önemli bir yeri olan ve kamuoyunu veya devletin karar alma
mekanizmasını herhangi bir biçimde etkileme olanağına sahip bir insandır.

112
Ancak, bu özelliklere sahip olan herkesin etki ajanı olması söz konusu
değildir. Etki ajanı olması düşünülen kişi hakkında, açık veya gizli yollarla
toplanan bilgiler bunda önemli rol oynar. Araştırılan kişiyi angajman altına
almada kullanılacak yöntem bu bilgiler ışığında belirlenir. Politik ve ideolojik
yönden sempati duymaları nedeniyle işbirliği yapılan etki ajanları daha özenli
ve duyarlı biçimde yönetilir. Bu kişilere, kattıkları yarar ölçüsünde maddi ücret
yerine, onursal kimliklerini yükseltecek devlet nişanı, yüksek unvan veya
sıfatlar verilir. Ayrıca bu rolü üstlenen kişinin, angaje edenlerin politik
görüşlerine katılıp katılmaması çok önemli değildir (Bittman, 1988: 88).

Hablemitoğlu, kullanılan etki ajanlarını profesyoneller, satınalınabilir


aydınlar ve sempatizanlar olarak üç ana grupta toplamaktadır.
Profesyoneller, yurtiçinden ya da yurtdışında yaşayanlar arasından seçilir ve
özel olarak kendi ülkelerinde eğitime tabi tutulurlar. Satınalınabilir aydınlar,
özellikle ulus-devlete geçiş aşamasında bulunan toplumlarda, özellikle de
gelişmekte olan ülkelerde sık görülür. Medyada, bürokraside ve siyaset
sahnesinde etkilidirler. Yönlendirici ajan statüsünde olan bir gazeteci ya da
medya patronu, yüz binlerce okuyucuyu veya siyasal iktidarı doğrudan
etkileyecek güce sahiptir. Sempatizanlar ise, hedef ülkelere yönlendirilen
kültürel emperyalizmin bir nevi kesintisiz silahı olan kitle iletişim, eğlence ve
eğitim araçlarından (sinema, müzik, moda, internet, televizyon vb.) olumsuz
biçimde etkilenen tüketicilerdir. Etki ajanları, her üç kategoride de özellikle
kendi ülkesine ve toplumuna aidiyet duygusu zayıf, parasal ve siyasal güç
için her türlü ilişkiye girme eğilimli, ulusal bilinci gelişmemiş, tercihen de etnik-
dinsel açıdan azınlıklar arasından seçilirler (Hablemitoğlu, 1997)

Özellikle kamuoyunu yönlendirmede kullanılan etki ajanları, büyük


meblağlar harcayarak halk arasında tartışmalara yol açan bir takım
kampanyalar düzenlemekte, para karşılığında basın organlarında güç sahibi
olmakta, kongre üyeleri, senatörler, hükümet yetkilileri ve gazetecilerin davet
edildiği yemekler, balolar düzenlemekte ve tüm bunları mevcut yasalar
içerisinde yapmaktadırlar. Etki ajanları kimi zaman da özel bir amaç için bir
araya gelerek, hükümetler üzerinde büyük etkisi olan ve lobi çalışmaları

113
olarak adlandırılan faaliyetlerle, devlet organlarının, kamu ve özel kurum
kararlarının yönlendirilmesinde etkili olurlar (Bittman, 1988: 89).

5. DEZİNFORMASYONDA BAŞARISIZLIK NEDENLERİ

Dezinformasyon diğer psikolojik operasyonlardan farklı olarak her


ülkede veya her kitleye karşı uygulanamaz.

Hasmına karşı açtığı klasik savaştan farklı olarak dezinformasyon


faaliyetlerini uygulamak isteyen güç, kesin bir hedefe odaklanmış olsa bile,
bulaşma yolu ile tüm dünyayı etkisine alması durumunu engelleyemez. Bu
durumda kendi ülkesini bu dezinformasyon faaliyetlerinin etkisinden korumak
ya da başkası için zararlı olabilecek bir faaliyetin kendisi için tehlikesiz
olduğuna emin olmak için dünyayı biz ve diğerleri diye ayırmak zorundadır.
Bu ayırma işlemi için gerçek bir kriter gerekir. Demokrasi ile yönetilen
ülkelerde insanlar birbirinden bağımsız düşündüğü için böyle bir kriter bulmak
zordur. Ancak totaliter rejimler doktrin gereği, kendilerinin gösterdiği imaj ve
fikirlerin kabul edilmesine veya ortaya atılmasına izin verir. Böylece halkın
“biz” bölümünde kalabileceği bir kriter bulmak mümkün olur.

Dezinformasyonun başarısı için hedef ile kısmi bir işbirliği içinde


olunacak ve kitle iletişim vasıtaları özgürce kullanılabilecektir. Totaliter
ülkelerde devlet, haberleşme tekelini elinde bulundurur. Ve böylece halk
müdahalelere karşı korunmuş olur. CIA, Sovyet kamuoyuna ulaşabilmek için
sadece uzun dalga yayın yapan radyo kanallarını kullanabilmiştir. Demokrasi
ile yönetilen ülkelerde, kitle haberleşme araçlarının kullanımı bağımsız
olduğundan ve mevcut kanunlarda da hasmın bunları ele geçirmesini
engelleyen hiçbir hüküm bulunmadığından, savunmalarının sağlanması da
güçtür.

Dezinformasyon bir çok senelere yayılmış ve uzamış bir faaliyettir.


Dezinformasyon faaliyetlerinin birkaç hafta veya ay içinde başarıya
ulaşacağını düşünmek başarısızlık doğurur. Demokrasilerde genellikle politik

114
düşünceler farklı olduğundan aynı amaçlar üzerinde anlaşma sağlanamaz.
Bu nedenle demokrasilerde uygulanan dezinformasyon faaliyetleri kısa
sürede kabul göremez.

Genellikle bu tür faaliyetlerde iki tür tehlikenin olabileceğinden söz


edilebilir. Tehlike ya operasyonel, ya da siyasidir. Operasyonel tehlikeler, bir
istihbarat servisinin ajanı, metotları veya hedefleri ile ilgilidir. Siyasi tehlike
ise, operasyonun açığa çıkması, icracıların ilgili ülke kamuoyu ile karşı
karşıya kalması ve siyasi misilleme tedbirlerine maruz kalınmasıdır. Ancak,
dezinformasyon faaliyetlerinde delil çok az olacağı için ortaya çıkarılıp
faillerinin suçlanması çok zor olur.

6. DEZİNFORMASYON OPERASYONLARI

a. Tarihte Dezinformasyon

Dezinformasyon, tarih boyunca yapılmış psikolojik operasyonlarda en


önemli silahlardan biridir. 20 nci yüzyılda, kitle iletişim araçlarının gelişmesi,
insanların habere, kontrol edilebilir vasıtalarla ulaşması, dezinformasyonu
daha da güçlendirmiştir.

Günümüzde dezinformasyonu en çok kullananlar bilgiyi ve kitle


iletişim araçlarını ellerinde bulunduran batılı ülkelerdir. Batılı ülkelerin,
psikolojik operasyonlar esnasında kullandıkları dezinformasyon faaliyetlerinin
safhaları vardır. Birinci safha kriz aşamasıdır. İkinci safhada hedef veya lider,
kamuoyuna bazen vahşiliğe varacak şekilde kötü lanse edilir. Üçüncü safha
hedefin, bireyler düzeyinde kötülenmesi; dördüncü safha ise zulüm ve
gaddarlık hikâyelerinin üretilmesidir (Can, 2005: 119).

Otoriter yöneticilerin, iktidarlarını güçlendirmek adına kamuoyunu


asılsız ve gerçek dışı haberlerle yönlendirmesi çok eski zamanlara
dayanmaktadır. Geçmişin her döneminde, o çağın şartlarına ve teknoloji
düzeyine uygun kitle iletişim araçlarını kontrol altında bulunduran liderler,

115
ürettikleri haberler vasıtasıyla tarihin akışını değiştirecek dezinformasyon
başarılarına imza atmışlardır. Bunlar arasında, modern arkeolojinin
saptayabildiği en eski örneği, Mısırlılar ile Hititler arasında vuku bulan Kadeş
Savaşı’na ilişkin yazıtlardır (Can, 2005: 120).

Milattan önce 13 ncü yüzyılda, Asi Nehri kıyısında bulunan Kadeş


kentini Hititlerden geri almaya çalışan Mısır Kralı II. Ramses, emrindeki
kuvvetlerle Suriye'yi işgal eder. Buna karşılık Hitit ordusunu Kadeş tepelerinin
ardına saklayan Hitit Kralı Mutavalli, Ramses'in ajanlarının dolaştığı kente
dezinformasyon yaymak üzere kendi ajanlarını gönderir. Ordunun kuzeyde,
Halep yakınlarında bulunduğu yönünde yayılan asılsız bilgiler Mısırlı ajanlar
tarafından Ramses'e ulaştırılır.

Bunun üzerine Asi Vadisi boyunca, Mısır ordusunu, dar bir yürüyüş
kolu şeklinde ilerletmeye başlar. Gün batarken Kadeş kentinin dış sınırlarına
ulaşan birinci tümen, büyük saldırıyı ertesi güne erteleyerek nehir kıyısında
kamp kurar. Gecenin ilerleyen saatlerinde, dalga dalga ırmağı geçen Hitit
Ordusu, Mısır ordusunu bozguna uğratır.

Bu baskın üzerine Ramses, yardımcı kuvvetlerin eşliğinde, kendisini


savaş meydanından kurtarmayı başarır ve sağ kalan az sayıdaki adamıyla
ülkesine geri döner. Utanç içindeki savaşçılarını tehdit ederek, suskunluk
yemini ettirir.

Mısır'da büyük bir karmaşayla karşılanan Ramses, durumu örtmek


için halkın arasına "büyük zafer"i ballandırarak anlatacak yalan ustalarını
salar. Bununla da yetinmez, başta Karnak Tapınağı olmak üzere, bir dizi
önemli yapının duvarlarına Kadeş Savaşı'nı aşama aşama anlatan
hiyeroglifler nakşettirir. O günden bugüne, dünyanın en dayanıklı baskı
sistemi olan bu kayıtlar, Ramses’in Kadeş Destanı'nı tarihe anlatmıştır.

Ancak, 19 ncu yüzyıla gelindiğinde, Anadolu Boğazköy’de (Hattuşaş)


yapılan kazılarda ortaya çıkan kil dokümanlar üzerindeki hiyeroglifleri çözen

116
Fransız araştırmacı Champollion, Kadeş Savaşı'nı ilk olarak Mısırlıların
perspektifinden okuyan ve bu bakış açısını doğru kabul eden arkeologlar gibi
şaşırmıştır. Hititler bu hiyerogliflere göre, Kadeş'te Mısır yazıtlarının aksine
yenilmeyip, çok kısa bir süre sonra Şam'a inmiş, bütün Güney Suriye'yi ele
geçirerek, Ramses'in bölgeye uzun süre girmesine engel olmuşlardır.

b. Politik Dezinformasyonlar

10 Ekim 1990'da, Irak yönetiminin insan hakları ihlalleriyle ilgili görgü


tanıklarının dinlendiği bir toplantıda, 15 yaşındaki Kuveytli bir kız kamuoyunu
derinden etkileyecek ve Irak’a müdahaleye yeşil ışık yaktıracak bir açıklama
yapar. Kuveytli bu kız, gözleriyle tanıklık ettiğini söylediği olayı şöyle anlatır:
"Kuveyt el Addan Hastanesi'nde gönüllü hemşireydim. Bir gün Iraklı
askerlerin ellerinde silahlarla hastaneye girdiklerini gördüm. Kuvözdeki
bebeklerin bulunduğu odaya girdiler. Bebekleri kuvözlerden dışarıya
çıkardılar ve onları koridorda ölüme terk ettiler." Üç ay boyunca, savaş
başlayana kadar, bu haber gazetelerde, televizyon haberlerinde, radyo prog-
ramlarında defalarca tekrarlanır. John MacArthur şöyle der: "ABD kamuoyu
için hiçbir şey bir Kuveyt hastanesinde 312 bebeğin Iraklı askerler tarafından
ölüme terk edilmesinden daha etkili olamazdı.” Sonrasında, kamuoyu bu
kızın aslında gönüllü bir hemşire değil, Kuveyt kraliyet ailesinin bir ferdi
olduğunu ve ifade verdiği sırada kendisine H&N şirketinden bir yetkilinin eşlik
etmekte olduğu öğrenilir. Aralarında Uluslararası Af Örgütü'nün de bulunduğu
insan hakları ihlalleri üzerine çalışan çok sayıda kuruluş, bu kızın ifadelerinin
gerçekliği üzerinde yaptığı araştırmalarda doğruluğuna dair bir kanıt
bulamazlar (Can, 2005: 122).

Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra akıllarda kalan görüntülerin en


etkileyicisi başı petrole bulanmış karabatak kuşuydu. Ancak, daha sonra bu
görüntünün Fransa kıyılarında karaya oturan petrol tankerinin çevre
felaketinden dolayı ortaya çıktığı anlaşılmıştı (Can, 2005: 127).

117
Dünya kamuoyunu yönlendirme adına, Irak'a yönelik operasyonun
hemen öncesinde, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, BM'de Irak'ın kitle
imha silahlarıyla ilgili açıklamalar yaptı. Grafik ve animasyonlarla desteklenen
görsel gösterimde Saddam'ın tüm dünyayı tehdit ettiği ve kitle imha silahlarını
mobilize olarak kullandığı vurgulandı. Amerikan istihbarat kaynaklarına göre
kitle imha silahları, kamyonlar ve tren vagonlarında saklanıyordu. ABD
Dışişleri Bakanı Colin Powell, bu bilgileri tüm dünyaya aktardı. Powell, NBC
haber ajansına konuşmasında, "Irak'ın kamyonlar, trenlerle kitle imha silahı
taşıma yeteneklerine sahip olduğu CIA tarafından kaydedilmişti. Ne yazık ki,
bu çok yönlü kullanım imkânları üzerine bu bilginin zamanla doğru olmadığı
ortaya çıktı" dedi. Irak'a müdahalenin ana sebeplerinden biri gösterilen kitle
imha silahlarıyla ilgili olarak, BM'de yaptığı konuşma kadar, net olan
konuşmasının devamında, "Irak'ın kitle imha silahları raporunu BM'ye
sunduğumda, istihbarat kaynaklarının ortak yargısını içeriyordu. Bu istihbarat
kaynağı hatalıydı. Yanlış yönlendirici bilgi tasarlanarak aktarılmıştı" (Can,
2005: 127).

c. Medya Dezinformasyonları

Günümüz çatışmalarında, savaş muhabirliğinin ötesinde, her askeri


birliğe bir gazetecinin düşmesi ve gazetecinin haber çıkarabilme endişesi
kaçınılmaz olarak dezinformasyonun doğmasına neden olmaktadır. Bu
dezinformasyon bazen bilinçli, bazen de algılama kaynaklı nedenlerden
olmaktadır. Birliklerde erleri bile haber kaynağı olarak gören bazı medya
mensupları, aldıkları bilgileri reyting endişesiyle olgunlaşmadan haber
yapmaları, kamuoyunun yanlış bilgilenmesine sebebiyet vermektedir. Bilinçli
yapılan dezinformasyonda ise yalanlar politik ve sosyal hedefler hesaba
katılarak söylenmektedir. 21 nci yüzyılda günümüz kamuoyunun şahitlik ettiği
Körfez Savaşı'nın ilk günlerinde karşımıza çıkan yalanlardan bazıları şöyledir
(Can, 2005: 128):

Basra'daki Şiilerin Saddam'a karşı beklenen ayaklanması, GMTV


muhabirinin “Basra'da halk ayaklanması çıktı” şeklindeki asılsız haberiyle
medyaya yansımıştı.

118
Savaşın başında Umm Kasr'ın alındığını ilan eden muhabirler, bu
haberlerden çok sonraları kentte kontrolün sağlanması ile aynı haberi tekrar
geçmek zorunda kalmışlardır.

Politikacıların ve medyanın merakla beklediği “kimyasal silah tesisi


bulundu” haberini, 3 ncü Piyade Tümeni'yle hareket eden Jerusalem Post
muhabiri Necef'ten bildirdi. Ancak askeri yetkililer bu haberi ertesi gün
yalanlamıştı.

El Cezire'nin yayınladığı, ölü İki İngiliz askerinin görüntülerinden yola


çıkan İngiliz gazeteleri, askerlerin vurularak idam edildiğini yazmıştı.
Başbakan Blair’in de açıklamasından bir gün sonra, aileler, yetkililerin
oğullarının çatışmada öldüğünü söyledikleri belirtmişlerdi.

İngiliz basınının “Tarık Aziz kaçtı” şeklinde yaptığı haber, aynı gün
içinde Irak televizyonunda çıkmasıyla son bulmuştu. Savaşın başlamasından
üç gün sonra İngiltere Genelkurmay Başkanı, Basra'yı savunan 51 nci
Tümen'in teslim olduğunu, İngiltere Savunma Bakanı da, 51 nci Tümen'den 8
bin askerin ya teslim olduğunu ya da kaçtığını söylemişti. Ancak bu
açıklamalar yapılırken 51 nci Tümen Basra’da bulunuyordu.

ç. Sansür

Vietnam Savaşı’nın başladığı yıllar, Amerika’da televizyon oldukça


yaygınlaşmıştı. Şubat 1968'de Kuzey Vietnam ve Vietkong birliklerinin
gerçekleştirdiği, Tet Saldırısı'ndan önceki dönemde, televizyon kuruluşları da
yazılı basın gibi kamuoyundaki dengeleri gözlemleyerek, Vietnam Savaşı'nı
destekleyen yayınlar yapmaktaydı. Ancak, Vietnam Savaşı’nın büyük bölümü
kameraların görüntü alamadığı gece vaktinde cereyan etmiştir. Askeri
operasyonlar, gece yapıldığından, gündüz kameraların görüntü alabileceği
düşmanla doğrudan temas çok nadir gerçekleşiyordu. 1960'lı yıllarda,
kameraların büyük ve hantal oluşu nedeniyle, taşıması kolay olmuyordu.
Bundan başka, o yıllarda uydu iletişimi yeterince gelişmediğinden, çekilen

119
görüntülerin New York'a uçakla ulaşması 2-3 günü alıyordu. Bu dönemde
televizyon haberlerinde, savaşın gerçek görüntüleri, yani vurulan, ölen
insanlar, kan ve gözyaşı yoktu. Ulaştırılan görüntüler daha çok helikopterlerin
iniş ve kalkışları, helikopterlerin kalkışı sırasında rüzgarın etkisiyle otların
uçuşması, Amerikan askerlerinin intikal görüntüleri ve uzakta yanmakta olan
Vietkong cephaneliklerinden gelen dumanlardan ibaretti. Bu da Amerikan
kamuoyuna her şeyin yolunda gittiği ve zaferle sonuçlanacak bir barışa doğru
gidildiği tablosunu çiziyor ve halkın savaşa olan desteğini artırıyordu. Aslında
savaşın gerçek boyutları bu değildi, bu gizlenen boyutuydu. Zaten medyanın
Tet saldırısının haberlerini vermesiyle birlikte, kamuoyu savaş karşıtı bir hale
bürünmüş ve yönetime olan desteğini çekmiştir (Mutlu, 2003, 210-226)

d. Dezinformasyon Oyunları

CIA, bilhassa 1965 yılından sonra dış ülkelerde itibarını bir hayli
yitirmişti. Uzak mesafelerde yaptığı gizli operasyonların söylentisine, bir de
Sovyetler Birliği’nin başlattığı dezinformasyon faaliyetleri eklenince, ABD,
batı ülkeleri açısından tam manada boy hedefi haline geldi. Sovyetler Birliği
istihbarat ajansı KGB, bu durumdan faydalanarak, batı ülkelerinde yıpratma
operasyonları düzenlemeye başladı. Eski ajan ve satın alınmış servis
personeli vasıtasıyla CIA aleyhinde eylemde bulunarak, provokasyonel
haberler yaymaya başladı. Haberlerin yanı sıra, kitap, makale ve gazete gibi
yayın araçlarını provokasyonel amaçla kullanarak, ABD ve diğer batı ülkeleri
hakkında dünyayı yanıltmaya ve istihbarat servislerini de yıpratmaya
çalışıyordu (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 52).

Bu sırada iki CIA ajanının yazdığı tesirli bir kitap dünya kamuoyunu
sarstı. Bu kitap, devlet sırrı sayılacak bilgilerle CIA’nin faaliyetlerini deşifre
ediyordu. Ancak, ABD politikaları ve CIA’nin aktiviteleri düşünüldüğünde bu
kadar pasif kalınmasının nedenine bakılınca anlaşılmıştır ki, meselenin aslı
“Sovyetler'in Batı Dünyası'nda CIA aleyhindeki faaliyetlerini temelden
çürütmek ve bilhassa artık bir sır teşkil etmeyen birtakım operasyonları temel
alan bir kitap meydana getirerek dünya kamuoyunu bir yerde tatmin etmenin

120
yanı sıra, Sovyet provokasyonlarını da geçersiz kılmaktı.” (Gündoğdu ve
Çelebi, 2005: 53). Yani kangren olmuş kolu keserek, yeni bir hayata
başlamak gibi.

121
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SONUÇ

Psikolojik operasyonlar, düşünceleri değiştirme veya yöneltme


amaçlı düzenlenen faaliyetlerdir. Müdahale etme veya savunma amaçlı
refleks yaratılmasında, devletin savunma mekanizması içinde yer alır.
Yönetimler üzerinde, olumlu veya olumsuz bir etki uyarmak için devletin bazı
özel kurumları vasıtasıyla yapılır. Dış etkenlerden uzak olduğu için karar
süreci hızlıdır ve sorunlara basit ve temiz bir çözüm bulma inisiyatifi fazladır.
Düzenlenen operasyonlar, bir çatışma kadar can ve mal kaybına neden
olmadığı için maliyeti düşüktür. Ancak, psikolojik operasyonların kontrolsüz
yapılması demokrasiyi zafiyete uğratır ve kişilerin yönettiği bir devlet haline
dönüşür.

Psikolojik operasyonların en yumuşak olanı propagandadır.


Propagandanın, haber akışının kontrolü, kamuoyunun idare edilmesi ve
davranışların etkilenmesi amaçlarıyla kullanılması, insanlık tarihi kadar
eskiye dayanır. Geçmişten günümüze propaganda, uygarlığın gelişimi ve
ulus devletlerin ortaya çıkması ile birlikte mücadeleye dönüşen halka egemen
olma güdüsü, propaganda temalarını işleten kitle iletişim araçlarının nitelik ve
nicelik olarak hızla artması ve propagandanın insanlar üzerindeki etkisinin
bilimsel tekniklerle artırılması çalışmaları önemli derecede etkilemiştir.

Propaganda, bireylerin kanaatlerini etkilemede ve yönlendirmede


çağın her türlü tekniğinin kullanılmasıyla yapılan bir girişimdir. Başarılı bir
propagandacı ise, hedef kitlenin temel inançlarını, gereksinimleri,
heyecanlarını ve korkularını sezebilen ve bunlar üzerinde oynayabilen kişidir.

Propagandada iki tür kaynak vardır. Açık kaynakların kullanılmasında


en önemli husus, propagandacının, kullandığı materyallerinin doğruluğuna
inanmasıdır. Asılsız kaynaklar kullanılarak etkili olabilmek içinse kuvvetli bir
disipline sahip, yaratıcılık özelliği olan, taklit ve şaşırtma yeteneği yüksek
insanlar kullanılmalıdır.
Propagandada net ve kesin bir sonucun alınması için verilen
mesajın, kitlelerin içinde bulunduğu atmosfere uyması ve birey veya grupların
birbirlerine paralel bir psikolojiye sahip olmaları önemlidir. Propagandanın
kitlelere yönelik amacı, kitleleri düşmana veya karşı tarafa zarar verecek
şekilde düşündürmeye ve hareket etmeye sevk etmektir.

Propagandanın doğruluğu ve inanılabilirliği konusunda güven


kazanmak çok önemlidir. Bu da sağlam temelli kaynaklar vasıtasıyla olur.
Hedef kitleye verilen haberler, objektif ve gerçek olmalıdır. Düşmana ait
doğru olmayan haberlerin gezdiği bir yerde, halkın güveneceği bir kaynak
olmak propagandanın gücünü artırır.

Kitlelerin kontrol altına alınması ve kazanılması güçtür. Bunu elde


edebilmek için kitlelerin hassas yönlerini bilmek ve bunlar üzerine yönelmek
gerekir. Propaganda araçları vasıtasıyla onlarla temas kurmak, haberleri
doğru ve objektif olarak aktarmak, hedef kitlenin lisanını kullanmak,
inançlarına ve değerlerine saygı göstermek ve onlardan kitlelere zarar
vermeyecek şekilde faydalanmak, muhtaç olanların ihtiyaçlarını gidermek,
sağlık ve eğitim faaliyetlerine destek olmak propagandacının kitlelerle ilişki
kurabileceği bazı yaklaşım metotlarıdır.

Propagandanın esası psikolojik temelli bir plandır. Hedeflenen kişi


veya grupların ayırt edilmesi, gruptaki elemanlara yönelik seçilecek psikolojik
hedeflerin hazırlanması, belirlenen amaçlara yönelik eylemleri
gerçekleştirmek için gerekli teşkilatların kurulması, propaganda unsurları
tarafından propaganda eylem ve aktivitelerinin hazırlanması, eylemlerin
zaman ve mekân içinde azami verim alacak derecede yayılması, eylemlerin
birbiri ile koordinasyonu, özellikle eylemlerin gerçekleştirilmesi esnasında
oluşacak etkilerinin kontrolü bir program dâhilinde planlanmalıdır.

Bir propaganda kampanyasını, yalın olarak bir propaganda türü içine


sokmak mümkün değildir. Propaganda faaliyeti, propagandacı tarafından
belirlenen amaca ulaşana kadar alternatifleri hesaba katılarak planlanır.
Hedefe giden seçenekte propaganda türlerinin birisi veya hepsi olabilir.

123
Beyaz propaganda için kaynak, resmi ve güvenilirdir. Haberlerin
nereden elde edildiğinin açık olarak verilmesi gerekir. Mesajlar titizlikle seçilir
ve aktarılır. Güvenilirliğinden duyulacak endişe kaynağın açık olması
nedeniyle başarısızlığa sebep olur ve hedef kitleyi gerçekleri anlatan yeni bir
kaynak arayışına iter. Siyah propaganda, beyaz propaganda’nın tam tersidir.
Asılsız kaynaklara ve gerçekle ilgisi olmayan haberlere dayanır. Kaynak her
zaman için gizlidir. Özellikle başka bir kaynaktan aktarılıyormuş izlenimi
verilir. Bu tür propaganda, gerçeği çürütmek, ortalığı karıştırmak, inançları
sarsmak suretiyle yapılır. Gri propaganda, gerçek ile yalanın iç içe geçirilmesi
suretiyle yapılır. Neyin gerçek, neyin yalan olduğu bilinemez. Düşman veya
dost kimin tarafından geldiği belirlenemez. Kaynak gizli tutulur.

Propaganda için seçilen tür veya türlerin, propaganda yapanın niteliği


ile de ilgisi vardır. Bu ilgi, devlet, özel kurum, istihbarat ajansları, ordu gibi bir
kimlik tanımlaması, stratejik seviye, taktik seviye gibi bir düzey tanımlaması
ve hedef kitlede oluşturulmak istenen etkinin sınırlarına bağlı olabilmektedir.

Propaganda, kitlenin dikkatini belli bir yöne kanalize etmek için bütün
alanlarda öncelikle sadeliği sağlamaya çalışır. Öğretisini kanıtlamasını
mümkün olduğunca açık bir biçimde belirlenecek, birkaç noktaya ayırmak
ister.

Propagandada kitleleri etkilemek için hazırlanan düşünceler sınırlı


sayıda tutulur. Ancak, bu düşüncelerin tekrar edilmesi sürekli olmalıdır. Bu
düşünceler çok basit bile olsa kitlelerin kanıksaması ve bilinçaltlarına
yerleşmesi uzun sürer.

Propaganda geçmişte var olan bir olay, düşünce, akım veya ülkü
üzerine bina edilir. Öncesi olmayan bir konuda propagandayı geliştirmek çok
zordur. Ayrıca, günümüzde propaganda, yalan ve inanılması güç
palavralardan oluşmamakta ve gerçeklerin propaganda olamayacağı
varsayımı da anlamsız kalmaktadır.

Propaganda, topluluğun, bireyler üzerindeki etkisinden yararlanır.


İnsanlardaki genel eğilim, ait olduğu topluluğun düşüncelerini taşımaktır.

124
Bireyler çok nadir karşıt bir görüşü benimseyerek, grup dışı farklı bir tablo
çizerler.

Propagandanın, modern görüşleri kitlelere duyurarak, toplumun


demokratikleşmesine hizmet ettiği söylenebilinirse de, bireyleri özgürce
seçim yapabilme ve kanaat oluşturabilme imkânından mahrum bırakması ile
bir çeşit paradoks halini alır.

Uluslararası politikada mücadelenin son basamağı olan savaş


olgusunun yarattığı risklere karşı duyarsız kalmak tehlikeyi, ihmal
derecesinde ise kötü neticeleri doğurur. Soğuk savaş döneminde, başlayacak
bir savaşın sonunda, kabule zorlanacak bir yenilgi, bir süper gücün dünyanın
büyük bir kısmını denetimi altına almasına olanak verirken, çaresizlik içindeki
diğerinin nükleer silahlarına başvurması ihtimali kaçınılmaz olurdu.

Üçüncü bir seçenek olan psikolojik savaş ise, kimi zaman askeri
faaliyetlere destekleyen bir araç, kimi zaman politikanın bir çeşidi, kimi
zaman da topyekûn savaşın son uçtaki bir bilimi olarak ortaya çıkmaktadır.

Psikolojik savaşın bir seçenek olarak kullanıldığını ispat eden üç


belirgin özelliği vardır. Birincisi, barış ile savaş arasındaki uçurumun
azalması; ikincisi, mücadelenin bozgunculuk veya kışkırtma yerine, beşinci
kol faaliyetleri ile yürütülmesi; üçüncüsü ise yenilen veya zayıf kalan tarafın
eğitilmesi olarak gösterebilir.

Savaşta esas olan husus, düşmanın iradesini karşıt güç olmaktan,


etkili bir engel oluşturmaktan çıkarmak, kendine bağımlı hale getirilebilmek
veya mümkünse yok etmektir.

Propaganda ile psikolojik savaşın birbirine karıştırılan diğer birçok


tanımı vardır. Psikolojik savaş, propaganda değildir. Ancak birbirine yakın
anlamları vardır. Psikolojik savaş, belirli ideolojik konularda, savunma
stratejisi kapsamında, çatışma veya bunalım durumlarında ve özellikle de
soğuk savaşta düşmanın maneviyatına, tutumuna ve azmine yönelik bütün
alanlara girebilen bir faaliyettir.

125
Psikolojik savaşın hedefi, düşmanın iradesidir. Düşman iradesinin
zayıflatılması ancak dolaylı yollardan yaklaşmakla mümkün olur. Hedef
belirlenen ülkeye uygulanacak psikolojik operasyonlar, fark edilmeden gizlilik
içerisinde yürütülmelidir. Öncelikle hiçbir düşmanlık emeli güdülmediği her
fırsatta tekrar edilir. Dostluk ilişkileri ile samimiyet artırılır. Böylece hedef
ülkenin savunma sistemi uyuşturulmaya ve bozulmaya çalışılır. Propaganda
vasıtası ile de kendi güçlerinin karşı konulmaz nitelikte olduğu vurgulanarak
düşmanın karşı koyma iradesi yıpratılmaya çalışılır. Düşmana, sistemin
mükemmelliği ve üstünlüğü gösterilerek, kendi yönetimine karşı şuursuz bir
hayranlık yaratmaya gayret edilir. Hedef ülkeye ait değerler ve yönetim tarzı
sistemli olarak kötülenir. Psikolojik savaşla alınmak istenen ilk netice hedef
ülke halkının, aydınlarının, yöneticilerinin muhakeme yeteneğini bozmak,
mümkün olan en büyük boyutlar içinde insanları karamsar, ümitsiz, kendi
değer ve sistemlerine karşı inançsız, saygısız ve güvensiz hâle getirmektir

Psikolojik savaş akla değil, duygulara hitap eder. Duygular, tahrik


yoluyla istismar edilerek, kurulu düzen yıpratılmaya, değerlerden
uzaklaştırılmaya çalışılır. Bu kırgın ve şaşkın insanlar, kendi milletlerine,
devletlerine, kültürlerine yabancılaştıkları, küstükleri ve düşmanlaştıkları
ölçüde uzaklaşırlar, düşman emelleri ve menfaatlerinin ülke içindeki sözcüsü
haline gelirler.

Topyekûn bir savaşta, psikolojik savaş, ulusal çıkarların elde


edilmesini destekler. Düşmanın ekonomik, sosyal ve moral değerlerini tahrip
ederek savaşma azmini yok etmek, düşman halkının psikolojisini alt üst
etmek ve kontrol altına alınan yerlerde yaşamın yeniden tesis edilmesini
sağlayarak güven telkin etmek birer destek olarak görülebilir.

Psikolojik savaş, asla tahminler üzerine yapılamaz. Düşman ve


kitleler hakkında sağlıklı bilgi olmaksızın yapılacak faaliyetler çoğu zaman
başarısızlıkla sonuçlanır.

Psikolojik operasyonların üçüncü yöntemi ise dezinformasyondur.


Dezinformasyon, kamuoyunu kandırmak amacıyla gerçek gibi gözüken,
asılsız ve kışkırtıcı haber veya olaydır. Dezinformasyon, düşmanı, görmesini

126
istediği neticeleri yalan haberlerle beslemek suretiyle, yanıltmaya yönelik özel
operasyonlardır. Dezinformasyon operasyonları içeriğine göre siyasi, askeri
veya ilmi olabilir.

Dezinformasyon faaliyetleri üç temel biçimde gerçekleştirilir.


Bunlardan birincisi, halkın kafasını sürekli meşgul ederek, hükümet işlerine
katılmalarını veya müdahale etmelerini önlemektir. İkincisi, gereğinden fazla
bilgi sahibi insanlara yanlış bilgiler vererek, dezinformasyon için seçilen
konunun sıklıkla işlenmesini sağlamaktır. Eğer bu yanlış bilgiler söz konusu
kişiler tarafından kullanılırsa, bu kişilerin güvenilirlikleri zarar görecektir.
Dezinformasyon faaliyetlerinin son şekli ise, yine çok fazla şey bilen insanları
korku yoluyla etkisiz hâle getirmektir.

Dezinformasyon, diğer psikolojik operasyonlardan farklı olarak her


ülkede veya her kitleye karşı uygulanamaz. Düşmanla giriştiği klasik bir
savaştan farklı olarak dezinformasyon faaliyetlerini uygulamak isteyen güç,
kesin bir hedefe odaklanmış olsa bile, bulaşma yolu ile tüm dünyanın etkisi
altına girmesini engelleyemeyebilir. Bu durumda kendi ülkesini, bu
dezinformasyon faaliyetinin etkilerinden korumak ya da başkası için zararlı
olabilecek bir faaliyetin kendisi için tehlikesiz olduğuna emin olmak için
dikkatli davranmalı ve dünyayı iki farklı gruba sokmalıdır.

Dezinformasyonun faaliyetlerinin başarılı olması için, seçilen hedef


ile kısmi bir işbirliği içinde olmalı ve kitle iletişim vasıtaları özgürce
kullanılmalıdır. Dezinformasyon faaliyetleri uzun bir süreç gerektirir. Birkaç ay
veya yıl içinde başarıya ulaşılamayabilir.

Psikolojik operasyonlarda iki tür tehlikenin varlığı söz konusu olabilir.


Tehlike ya operasyonel, ya da siyasidir. Operasyonel tehlikeler, bir istihbarat
servisi ajanı, metotları veya hedefleri ile ilgilidir. Siyasi tehlike ise,
operasyonun açığa çıkması, operasyonu icra edenlerin ilgili ülke kamuoyu ile
karşı karşıya kalması ve siyasi misilleme tedbirlerine maruz kalınmasıdır.
Ancak, dezinformasyon faaliyetlerinde delil çok az olacağı için ortaya çıkarılıp
faillerinin suçlanması çok zor olur.

127
Psikolojik operasyonlar, maliyeti düşük, etkisi fazla, planlaması zor,
icrası kolay olan faaliyetlerdir. Her devlet psikolojik operasyonlara
başvurmaktadır. Ancak, başarı elde edenler bunu bir teori kapsamına alarak
devlet mekanizması içine yerleştirenler olmuştur.

Türkiye’de stratejik anlamda psikolojik harekat faaliyetleri Milli


Güvenlik Kurulu bünyesinde planlanmakta ve icra edilmekteydi. 2003 yılında
yapılan değişiklikle bu sona erdi. Şu an itibariyle Türkiye’de stratejik seviyede
psikolojik harekat faaliyetlerinin planlandığı ve icra edildiği bir organ
bulunmamaktadır.

128
KAYNAKÇA

AKAR, Atilla. Komploların Yüzyılı Yüzyılın Komploları, İstanbul,Timaş


Yayınları, 2003.

AKYOL, Hüseyin. Modern Ajitasyon ve Propaganda, İstanbul, Pelikan


Yayınevi, 1996.

ALKAN, Necati. Psikolojik Harekât Terörizm ve Polis, Ankara, TEMÜH


Dairesi Başkanlığı Yayınları No: 5, 2000.

ATAY, Mehmet. “Bölücü-Yıkıcı Terör Eylemleri ve Gerilla Savaşı ile


Ayaklanmaları Bastırmada Uygulanan Özel Operasyon Teknikleri (Örtülü
Faaliyetler Konsepti)” Strateji Dergisi, Ankara, Sayı 4, 1995, 25-33.

ATAY, Mehmet. “Millî İstihbarat’ta Gizli Operasyon Teorisi - Amerikan


Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA)’nın Gizli Operasyon Politikalarının Gelişimi”,
Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi, İstanbul, Yıl 2, Sayı 8, Güz 2003,
82-87.

ATAY, Mehmet. “Rusya Gizli Servisi KGB’nin İstihbarat ve Casusluk


Faaliyetlerinin Felsefi Prensipleri”, Jeopolitik Stratejik Araştırmalar
Dergisi, İstanbul, Yıl 3, Sayı 10, Bahar 2004c, 44-49.

AYDIN, A. Kürtler, PKK ve Öcalan, Ankara, Kitap Yayın Dağıtım, 1992.

AYTEKİN, Mehmet. Psikolojik Harekat ve İstihbarat Desteği, Strateji


İstihbarat Bülteni, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 2001.

BARGHOORN, Frederich C. Soviet Foreign Propaganda, New Jersey,


Princeton University Press, 1964.

BARRON, John. KGB (Çev. Celal Bayrak), İstanbul, Nebioğlu Yayınevi,


1974.

BAŞTÜRK, Rabi. Psikolojik Harp ve Kültür Savaşları, İstanbul, IQ


Yayınları, 2005.

BEKTAŞ, Arsev. Siyasal Propaganda, İstanbul, Bağlam Yayınları, 2002.

BITTMAN, Ladislav. The New Image-Makers Soviet Propaganda &


Disinformation, Washington, Pergamon-Brassey’s International Defense
Publishers, 1988.

BROWN, J.A.C. Beyin Yıkama, (Çev. Behzat TANÇ), İstanbul, Boğaziçi


Yayınları, 2000.

129
BOGART, Leo. Cool Words, Cold War : A New Look at USIA's Premises
for Propaganda, Washington D.C., American University Press, 1995.

BOGLE, Lori Lyn. The Cold War, New York, Routledge, 2001.

CAN, Faruk. Bilgi Cağının Güdümlü Silahı Medya, İstanbul, Alfa Yayınları,
2005.

CHOMSKY, Noam. Medyanın Kamuoyu İmalatı, İstanbul, Chivi Yayınları,


2004.

COLE, Robert. International Encyclopedia of Propaganda, Chicago and


London, Fitzroy Decrborn Publihers, 1998.

CLEWS, John C. Nasıl Aldatıyorlar? (Çev. Necip Durusoy), Ankara, Kardeş


Matbaası, 1972.

ÇEŞME, Ahmet. Psikolojik Harekat ve PKK, İstanbul, IQ Yayınları, 2005.

DOMENACH, Jean-Marie. Politika ve Propaganda (Çev. Tahsin YÜCEL),


İstanbul, Varlık Yayınları, 2003.

DUBNIC De and Vladimir REISKY. Communist Propaganda Methods: A


Case Study on Czechoslovakia, Frederick A. Praeger, 1960.

EKER, Kemal. “Psikolojik Savaş ve Genel İlkeleri”, Silahlı Kuvvetler


Dergisi, Ankara, Sayı: 275, Eylül 1980, 58-64.

EKER, Kemal, “Propaganda ve Genel İlkeleri”, Silahlı Kuvvetler Dergisi,


Ankara, Sayı: 279, Eylül 1981, 91-100.

ERENDİL, Muzaffer. “Psikolojik Harp ve Millî Güvenlik”, Silahlı Kuvvetler


Dergisi, Ankara, Aralık 1980, 10-16.

FINCH, Lynette. “Psychological Propaganda: The War of Ideas on Ideas


During the First Half of the Twentieth Century”, Armed Forces And Society,
New Brunswick, Volume: 26, Spring 2000: 367-387.

FM 33-1 Psychological Operations (1990).

FM 3-05.30 Psychological Operations (2000).

FM 31-20-3 Foreign Internel Defense, Headquarters Departmant of the


Army, Wahington DC, 1994.

130
FM 34-3 Intelligence Analysis, Department of the Army, 1990.

FM 90-8 Counterguerilla Operations, Department of the Army, 1986.

FM 100-20 Military Operations in Low Intensity Conflict, Washington,


1990.

GÜLLAPOĞLU, Fatih. Tanksız Topsuz Harekât, İstanbul, Tekin Yayınevi,


1991.

GÜNDOĞDU, A. Hadi ve A. Cemil ÇELEBİ. Gizli Harp Misyonu ve


Dezenformasyon, İstanbul, IQ Yayınları, 2005.

HART, B. Liddel. Strateji Dolaylı Tutum (Çev. C. ENGİNSOY), Ankara,


Gnkur Basımevi, 1973.

HOFFMAN, Michael. Secret Societies and Pshchological Warfare,


Independent History and Research, 2001.

Hy Rothstein, Psychological Operations and Deception I-II-III, California,


Naval Post Graduate, 2002.

“Influance”, Oxford Advanced Learner’s Dictionary of Current English,


Oxford, 1988: 437.

İNAT, K., B. DURAN ve M. ATAMAN, Dünya Çatışma Bölgeleri, Ankara,


Nobel Yayın Dağıtım, 2004.

JACKALL, Robert. Propaganda, London, Macmillan, 1995.

JOHNSTONE, Diana. Ahmakların Seferi Yugoslavya, NATO ve Batının


Aldatmacaları (Çev. Emre ERGÜVEN, Ergin BULUT), İstanbul, Bağlam
Yayıncılık, 2004.

JOWETT, Garth and S. Victoria O'DONNELL. Propaganda and


Persuasion, Thousand Oaks, Sage Publications, 1999.

KAPFERER , Jean Noel. Dedikodu ve Söylenti, İstanbul, İletişim Yayınları,


1992.

KALAYCIOĞLU, Ferit. “Yıkıcı Psikolojik Tesirlere Karşı Psikolojik Harekât


İlkeleri”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Ankara, Sayı: 279, Eylül 1981, 101-108.

KARALI, Hamit. Medya İmparatorluğu, İstanbul, Truva Yayınları, 2005.

131
KAYABALI, İsmail ve Cemender ARSLANOĞLU. Propagandanın Sosyo-
Psikolojik Temelleri, Ankara, Ongun Kardeşler Matbaacılık, 1983.

KEITH, Jim. CIA`den Medya`ya Kitlelerin Kontrolü, İstanbul, Nokta Kitap,


2005.

KNOTT, F. Stephen. Secret and Sanction, Covert Operations and the


American Presidency, New York, Oxford, Oxford University Press, 1996.

KOPPES, Clayton R. Hollywood Goes to War: Patriotism, Movies and


The Second World War, London, Tauris Parke, 2000.

LABIN, Suzanne. Komünist Propaganda Taktikleri, Ankara, Altınoluk


Matbaası, 1972.

LORD, Carnes and Frank R. BARNETT. Political Warfare and


Psycholoical Operations, Washington, NDU Press, 1989.

MEGRET, Maurice. Psikolojik Savaş (Çev. Semih TİRYAKİOĞLU),


İstanbul, Varlık Yayınevi, 1972.

MEYER, Thomas. Medya Demokrasisi, İstanbul, Kültür Yayınları, 2004.

MUTLU, Mustafa, Savaşlarda Kamuoyu Oluşumu, İstanbul, Okumuş


Adam, 2003.

NUTTER, John Jacob. CIA`nın Karanlık Operasyonları, İstanbul, Güncel


Yayıncılık, 2005.

ORLOV, Alexander. İstihbarat ve Gerilla Harbi El Kitabı, Ankara, Gnkur.


Basımevi, 1964.

ÖZDAĞ, Muzaffer. Örtülü İstila ve Psikolojik Savaş (Der. Çetin Güney),


Ankara, Avrasya-Bir Vakfı Yayınları, 2003.

Okyanus Ansiklopedik Sözlük, İstanbul, Pars Yayınları, 1972.

ÖZSOY, Osman. Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, İstanbul, Alfa


Yayınları, 1998.

ÖZSOY, Osman. Politik Propaganda Teknikleri, İstanbul, Alfa Yayınları,


1999.

ÖZKAYA, Ömer. CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları, Ankara, IQ


Yayınları, 2004.

132
PARLAR, Suat. Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, İstanbul, Bibliotek
Yayınları, 1997.

PATTERSON, Andrew. Dez-Enformasyon Çağı, İstanbul, Nüans Yayıncılık,


2005.

“Politika”, Merriam-Webster 10.06.2004 <http: //www.m-w.com/cgi-bin/dictio


nary>

Psychological Operations During Desert Shield/Storm a Post-


Operational Analysis, Macdill Air Force Base, Florida.

RADFORD, Benjamin. Medya Nasıl Aldatıyor?, İstanbul, Güncel Yayıncılık,


2004.

RADVANYİ, Janos. Psychological Operations and Political Warfare in


Long-term Strategic Planning, Praeger Publishers, 1990.

RAMPTON, Sheldon. Weapons of Mass Deception: The Uses of


Propaganda in Bush's War on Iraq, New York, Jeremy P. Tarcher/Putnam,
2003.

RIKER, William H. Siyasi Manipülasyon Sanatı, İstanbul, Nehir Yayınları,


1997.

ROBB, David L. Hollywood Operasyonları (Çev. Sinan Okan), İstanbul,


Güncel Yayıncılık, 2005.

ROOSEVELT, Kermit. Karşı Darbe (Çev. Bedirhan Muhib), İstanbul, Nehir


Yayınları.

SALMINEN, Esko. The Silenced Media: The Propaganda War Between


Russia and The West in Northern Europe, New York, St. Martin's Press,
1999.

SAN, Cevdet. Komünist Darbeleri ve Karşı Tedbirler, Ankara, Türkiye


Ticaret Odaları Birliği Matbaası, 1965.

SARISAMAN, Sadık. Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Cephelerinde


Beyannamelerle Psikolojik Harp, Ankara, Genelkurmay Askerî Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 1999.

SCHILLER, Herbert. Zihin Yönlendirenler, İstanbul, Pınar Yayınları, 2005.

SERGE, Victor, Militana Notlar, İstanbul, Ant Yayınları,1971.

133
SHANAHAN, James. Propaganda Without Propagandists?: Six Case
Studies in U.S. Propaganda, Cresskill, Hampton Press, 2001.

SHACKLEY, Theodore. The Third Option: An American View of


Counterinsurgency Operations, New York, Reader’s Digest Press, 1981.

SHULKSY, N. Abram. Silent Warfare, Washington, Brassey, 1993.

SNYDER, Alvin A. Warriors of Disinformation: American Propaganda,


Soviet Lies, and The Winning of the Cold War: An Insider's Account,
New York, Arcade Pub, 1995.

ST 31-201 Special Forces Operations, US Army Institute for Military


Assistance, North Carolina, 1979.

STRANGELOVE, Dr. Propaganda 101, A Public Domain Work, 1998.

TARHAN, Nevzat. Psikolojik Savaş, İstanbul, Timaş Yayınları, 2003.

TREVERTON, F. Gregory. Covert Action The CIA and The Limits of


American in The Postwar World, London, I. B. Tauris, 1988.

TREVERTON, F. Gregory. “Covert Action and Open Society”, Foreign


Affairs, 65, 5, Summer 1987.

TURGUD, Hüseyin. Gizli Düşman Faaliyeti, Ankara, E.U. Basımevi, 1954.

TURGUD, Hüseyin. Psikolojik Harp ve Psikolojik Savunma, Ankara, E.U.


Basımevi, 1955.

VAROL, Ahmet. Emperyalizmin Oyunları, İstanbul, Seha Yayıncılık, 1990.

VICTORIAN, Armen. Beyin Kontrolü, İstanbul, Timas Yayınları, 2003.

VOLKOFF, Vladimir. Set-Up: A Novel of Disinformation, New York, Arbor


House, 1985.

WOODWARD, Bob. Veil: The Secret Wars of the CIA 1981-1987, New
York, Simon and Shuster, 1987.

ZEPEZAUER, Mark. CIA’nın Büyük Operasyonları, (Çev. Hasan Bögün),


İstanbul, Kaynak Yayınları, 1996.

134

You might also like