Professional Documents
Culture Documents
A. Genel Olarak
Devletleri Yönetimi: İşgalin Hukuku – Yönetimin Analizi – Telafi İçin Teklifler‖1 adlı
SavaĢı sırasında Almanya‘nın Avrupa‘daki iĢgal politikası ile ilgili olan 670 sayfalık
Nitelikte Tehlike Yaratan Fiiller‖ baĢlıklı bir rapor sunan LEMKIN‘in bu raporu,
―İşgal Altındaki Avrupa‘da Mihver Devletleri Yönetimi‖ adlı esere bir altyapı
1
Raphael LEMKIN: Axis Rule in Occupied Europe: Laws of Occupation - Analysis of Government
- Proposals for Redress, Washington, D.C.: Carnegie Endowment for International Peace, 1944.
670 sayfalık kitap üç bölümden oluĢmaktadır. Almanya‘nın ĠĢgal Tekniklerinin Ġncelendiği 1.
Bölüm: 1-Ġdare 2-Polis 3-Hukuk 4-Yargı Sistemi 5-Mülkiyet 6-Ekonomi 7-ÇalıĢma Hayatı 8-
Yahudilere YaklaĢım ve 9-Soykırım alt baĢlıklarından oluĢurken, 2. Bölümde ĠĢgal Altındaki
Devletler incelenmektedir. Kitabın en geniĢ kısmını oluĢturan 3. Bölümde ise ĠĢgal Altındaki
Devletlerde Uygulanan Hukuk baĢlığı altında iĢgal altındaki 17 devlette geçerli olan 334 kanun,
kararname ve emirname incelenmektedir.
2
LEMKIN hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. William KOREY: "Raphael LEMKIN: 'The Unofficial
Man'," Midstream, June–July 1989, p. 45–48.
Ayrıca bkz. Daniel Marc SEGESSER and Myriam GESSLER: ―Raphael LEMKIN and the
International Debate on the Punishment of War Crimes (1919-1948), Journal of Genocide Research,
2005, v. 7(4), p. 453-468.
1
oluĢturmuĢtur. Bu nedenle LEMKIN‘in soykırım tanımını ve tasnifini bu iki çalıĢma
gereksizliğinden hareketle, bunun yerine uluslarüstü genel tehlike yaratan baĢka bir
Bu suç tiplerinden konumuzla ilgili olan ilk ikisini ayrıntılı olarak inceleyip
a) Barbarlık Suçu: Köle ticareti, kadın ve çocuk ticareti gibi ciddi fiillerin
3
Raporun basılı hali bulunamadığından aĢağıda belirtilen web sayfasından çevrilmiĢtir ve web
sayfasında da sayfa numarası bulunmamaktadır. Raporun Ġngilizce metni için bkz.
http://www.preventgenocide.org/lemkin/madrid1933-english.htm [20.03.2008]
2
cezalandırılmasının insani ilkelere dayandığı görülür. Bu durumlarda, anılan ilkeler
her Ģeyden önce kiĢinin özgürlüğünü ve bütünlüğünü korumakta ve insanlara bir mal
savaĢı propagandası gibi bazı diğer suçlar ise, topluluklar arasındaki barıĢçıl
Bununla birlikte kiĢilerle topluluk arasındaki iliĢkileri veya iki ya da daha fazla
haklarına yapılmıĢ ve tüm uluslararası toplumu ilgilendiren öneme sahip bazı suçlar
bir topluluğun üyesi olmasından dolayı yapılan saldırılar örnek olarak verilebilir.
Burada saldıranın amacı sadece kiĢiye zarar vermek değil bunun yanında üye olduğu
topluluğu da tahrip etmektir. Bu tipteki suçlar sadece insan hakkını değil, ayrıca ve
Bu suçlar ilk ve öncelikle etnik, dinsel veya sosyal topluluklara yönelik; faili
harekete geçiren sebep ne olursa olsun (siyasi, dinsel vs) imha fiilleri
biçimindedirler. Örneğin katliamlar, belli bir gruba yönelik saldırılar, bir topluluğun
üyelerinin ekonomik varlığını tahrip edecek eylemler vs. Kurbanın üyesi olduğu
Bir bütün olarak ele alındığında, bu tipteki tüm fiiller uluslararası hukuka karĢı
3
birlikte düĢünülmeli, topluluğun varlığını ve tüm sosyal düzeni tehlikeye atmaları
Ģeklindeki ortak görünümleri sebebiyle uluslararası hukuka karĢı suçlar olarak kabul
çabuk yayılan etkisi hesaba katıldığında genel (uluslarüstü) bir tehlike oluĢtururlar ve
zarar verir. Gerçekten barbarlık teĢkil eden fiiller organize ve sistematik bir görünüm
sergiler ve çoğu kez göçü veya nüfusun bir bölümünün baĢka bir ülkeye organize
olmayan bir Ģekilde gitmesini sonuçlar ki, bu da göçen kiĢilerin bulundukları ülkede
sürdürecek vasıtalardan yoksun kalmalarına sebep olur. Dahası bulunulan ortam her
1932 yılında Dr.Paul Gourgoulov isimli bir Rus göçmenin suikast düzenlemesi gibi.
hedef alan saldırı, topluluğun bilim, sanat ve edebiyat alanında dehasını ve baĢarısını
bürünebilir. Bir topluluğun bir bütün olarak dünya kültürüne katkısı, biricik
nedenle bir ulusun sanat eserlerinin tahribi dünya kültürüne karĢı iĢlenmiĢ vandalizm
suçu olarak kabul edilmelidir. Burada fail, sadece eseri tahrip ederek, eser ve bununla
4
ilgili olan topluluk üzerinde telafi edilmez bir zarar vermekle kalmaz; bunun yanında
fiiller insanlığın vicdanını sarsarken, geleceğe iliĢkin korkunç bir endiĢeye vücut
hukuka karĢı iĢlenen suçlar arasına alınmasını teklif etmiĢtir. Bunların sadece
Raporun son kısmında ise LEMKIN, yukarıda belirtilen suç tiplerine iliĢkin bir
Ģekildedir:
Madde 1: Her kim, nefretle; bir ırksal, dinsel veya sosyal bir topluluğa veya
bunların imhası kastıyla; hayata, vücut bütünlüğüne, özgürlüğe, Ģerefe veya anılan
topluluğa üye bir kiĢinin ekonomik varlığına karĢı cezalandırılabilen bir fiil iĢlerse
4
LEMKIN‘in iletiĢim araçlarına karĢı giriĢilen fiillerin uluslararası hukuka karĢı iĢlenen suçlar olarak
kabul edilmesini istemesinin sebebi, bu ulaĢım veya iletiĢim vasıtalarında meydana gelecek
aksaklıkların veya engellerin uluslararası toplumun zararına olabileceğidir.
5
Aynı Ģekilde burada da LEMKIN, genel tehlike noktasından hareket ederek insanlara, hayvanlara
veya bitkilere kasten hastalık bulaĢtırılması halinde bunun kolaylıkla diğer ülkelere yayılmasının
mümkün olduğunu belirtmektedir.
5
Barbarlık suçundan sorumlu olacak ve (…) ile cezalandırılacaktır6. Bu tür bir
toplulukla dayanıĢma içinde olduğunu beyan eden veya topluluk üyelerinin tarafını
tutan kiĢiye karĢı da aynı fiil iĢlendiğinde fail aynı ceza ile sorumlu olacaktır.
Madde 2: Her kim, nefretle; bir ırksal, dinsel veya sosyal bir topluluğa veya
bunların imhası kastıyla; kültürel veya sanatsal mirasa yönelik tahrip fiilleri iĢlerse
Vandalizm suçundan sorumlu olacak ve (…) cezalandırılacaktır.
Madde 3: Her kim, kasten, yer üstü, deniz veya hava uluslararası
haberleĢmesini düzenli olarak sağlayan sistemleri, tahrip eder veya yerini değiĢtirirse
(…) hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde 5: Her kim, insanlara, hayvanlara veya bitkilere salgın hastalık yayarsa
(…) ile cezalandırılır.
6
LEMKIN burada bir ceza teklif etmemiĢtir. Muhtemelen yapılacak bir anlaĢmada ortaya
konulacağını düĢünmüĢtür. Eğer suçun iĢlendiği yer kanununda konu hakkında düzenleme söz
konusu ise ve bu düzenlemedeki ceza, anlaĢmadakinden az ise anlaĢma hükmü uygulanacaktır.
7
―LEMKIN‘in Holocaust resmi; iĢgal rejimi ve özellikle de yasal düzenlemeleri konusundaki
ayrıntılı bilgilerinin bir ürünüdür.. LEMKIN, büyük ölçüde Reichsgesetzblatt gibi Üçüncü Reich‘ın
resmî yayınları ile iĢgal altındaki bölgelerdeki örneğin Romanya‘da Monitorul Oficial veya Vichy
Fransası‘ndaki Journal Officiel de la République Française isimli resmî yayınlara dayanmıĢtır‖. Dan
STONE: ―Raphael LEMKIN on the Holocaust‖, Journal of Genocide Research, v.7(4) December, p.
545.
6
LEMKIN, soykırım gibi daha önce telaffuz edilmemiĢ bir kavramı ortaya
etmiĢtir. Soykırım gibi yeni bir kavramı Ġkinci Dünya SavaĢı‘nda meydana gelen
bir ulusun ya da etnik grubun imhası olduğunu ifade etmektedir. Antik Yunanca bir
uygulanmasının neticesi olan değiĢik fiillerle, bir ulusal grubun temel yaĢamsal
olabilir. Soykırım fiili, ulusal grubun varlığına karĢı iĢlenir ve burada kiĢilere yönelen
saldırılar onların kiĢiliklerine değil, tümüyle bir ulusal gruba mensup oldukları için
iĢlenmektedir.
anlamını taĢır. Ancak, eğer müsadere bu kiĢilerin sadece Polonyalı, Yahudi veya Çek
8
LEMKIN, burada ethnocide kelimesinin de kullanılabileceğini ifade etmektedir. Bkz LEMKIN: p.
80, ftn. 1. Ayrıca LEMKIN‘e göre, soykırım ille de bir ulusal grubun doğrudan tamamen imhası
anlamına gelmez. Bu konulara daha sonra aĢağıda ayrıntılı olarak değinilecektir.
7
olmaları sebebiyle uygulanmıĢ ise, aynı müsadere kiĢilerin mensup olduğu ulusal
baskı yapanlarla aynı tabiyette olanlarla birlikte iskan edilmesi Ģeklinde de olabilir11.
bu nedenle yetersizdir.
Öte yandan LEMKIN, birçok yazarın, genel bir kavram kullanmak yerine,
9
LEMKIN: p. 81.
10
LEMKIN: p. 81.
11
LEMKIN: p. 80.
8
unsurlarını ifade etmemekte; soykırımın kültürel, ekonomik ve sosyal yönlerini
ortaya koyarken fiziksel olarak azalma ya da nüfusun imhası gibi biyolojik yönünü
eksik bırakmaktadır12.
B. LEMKIN’in Tasnifi
1. Siyasi Soykırım 13
izler silinmiĢtir. Ticari iĢaretler, binalardaki yazıtlar, cadde, sokak, topluluk ve yöre
onun yerine yeni bir Alman ismi almaları emredilmiĢtir. Eğer Alman kökenlilerse ve
12
―Örneğin, Polonyalıların ‗AlmanlaĢtırılması‘ tabiri kullanıldığında, burada Polonyalıların, insan
olarak varlıklarını sürdürmelerine rağmen, sadece Almanların ulusal varlıkları-değerlerinin
kendilerine dayatıldığı anlatılmaktadır. Anılan tabir, nüfusun fiziksel olarak saldırıya uğraması,
yerinin değiĢtirilmesi veya baskıcı ulusların nüfusunun nakli gibi durumları içermeyecek kadar
dardır‖. LEMKIN: p. 81.
13
LEMKIN: p. 82-83.
14
Luxemburg sivil idaresi baĢkanı Gustav Simon‘un 6 Ağustos 1940 tarihli ―Luxemburg‘da Alman
Dilinin Kullanılmasına Dair Emirname‖si. LEMKIN: p. 440.
15
31 Ocak 1941 tarihli ―Ġsim ve Soyisimlerin DeğiĢtirilmesine Dair Emirname‖. LEMKIN: p. 441.
9
ĠĢgal edilen bölgelerde Alman Listesi (Volksliste) hazırlanmıĢ ve bu listeye
kayıtlı olanlara; karne, iĢ bulma, iĢletme kurma ve yerleĢme gibi konularda çeĢitli
Hollanda‘da ise Mussert Partisi gibi Nazi Partisi organizasyonları kurulmuĢ ve yerel
kazanmıĢlardır.
2. Sosyal Soykırım 18
direniĢi organize eden ve ulusal liderliği elinde tutan aydınlar olmuĢtur. Bu durum
16
―29 Ekim 1941 tarihli Polonya‘daki Alman Kökenliler Ġçin Belge Takdimine Dair Emirname‖.
LEMKIN: p. 552.
17
―25 Eylül 1940 tarihli Norveç‘deki Siyasi Partilerin Yasaklanmasına Dair Emirname‖. LEMKIN:
p. 499.
18
LEMKIN: p. 83.
19
Ayrıntılı bilgi için bkz. LEMKIN: p. 26-31.
10
özellikle Polonya ve Slovenya için doğrudur çünkü buralardan bir çok aydın ve
iĢgal altındaki diğer batı ülkelerinde, yerel endüstrinin Alman ekonomisine uyum
3. Kültürel Soykırım 20
bir izin belgesi alma zorunluluğu getirilmiĢtir. Tüm bu aktiviteler Reich Kültür
Odasınca denetlenmiĢtir.
yakılmıĢtır21.
20
LEMKIN: p. 84-85.
21
Bu olay 28 Mart 1941 tarihli Frankfurter Zeitung‘da Ģu Ģekilde haber olmuĢtur: ―Polonya‘da
bilinen en büyük Talmut Akademisi‘nin yakılması bizler için özel bir gururdur. Talmut
11
4. Ekonomik Soykırım 22
Akademisi‘ndeki kitapları bir dükkâna taşıyıp dükkânı ateşe verdik; yangın yaklaşık 24 saat sürdü.
Lublin‘li Yahudiler çevrede toplanıp ağladılar. Yakarışları bizleri bile susturdu. Sonra askerî
bandoyu çağırdık ve askerlerin neşeli çığlıkları Yahudilerin yakarışlarını bastırdı‖.
22
LEMKIN: p. 85-86.
12
ödeme yapılmıĢtır. Bu da Almanları Polonyalılardan ekonomik olarak daha güçlü bir
hale getirmiĢtir.
gerçekleĢmiĢtir. Kan bağı kabul edildiği için Lüksemburglulara bir fırsat verilerek
5. Biyolojik Soykırım23
kan bağı olmayan ulusal grupların doğum oranlarını düĢürmek aynı zamanda bu
almaları gerekmekteydi24.
yandan beslenme çağında olan çocukların geliĢimi de sağlıksız bir Ģekilde ortaya
çıkıyordu.
23
LEMKIN: p. 86-87.
24
Bu uygulama, George Orwell‘ın 1984 isimli eserindeki ―her kapitalistin fabrikasında çalışan
kadınlarla yatabileceği‖ ifadesini; ―Figaro‘nun Düğünü‖ isimli operada Kont‘un Figaro‘nun sevgilisi
Suzanne‘yi, Figaro‘nun elinden almak için düĢündüğü çözümü ve Ġskoç bağımsızlık mücadelesini
anlatan ―Braveheart‖ isimli filmde bahsedilen ve tarihi Babil Talmudu ile GılgameĢ Destanına kadar
giden ―İus primae noctis‖i (Ġlk Gece Hakkı) akla getirmektedir. Ġskoç tarihinde bu uygulamanın
nüfusu kontrol altında tutma gibi bir misyonu olduğu da söylenmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz.
Alain BOUREAU: The Lord's First Night: The Myth of the Droit de Cuissage, translated by Lydia
G. Cochrane, University of Chicago Press, 1998.
13
Yukarıda belirtildiği gibi, iĢgalciler Almanların doğum oranlarını artırma
yanında kan bağı olduğu kabul edilen Hollandalı ve Norveçli kadınlardan gayrımeĢru
düzenlemeler yapılmıĢtır.
6. Fiziksel Soykırım 25
gerekse de hayat varlığına karĢı doğrudan değil dolaylı bir müdahale söz konusudur.
Oysa ki fiziksel soykırım doğrudan kiĢiyi hedef alan, Nazi Almanya‘sında, Ġkinci
olanıdır.
Almanya‘da etle beslenme oranı yüzde 100 iken, bu oran, Fransızlar için yüzde 51,
25
LEMKIN: p. 87-88.
14
Sırplar için yüzde 36, Polonyalılar için yüzde 36, Slovenler için yüzde 29, Yahudiler
Bunun yanında gettolarda sağlığa zararlı zor Ģartlar altında beraber yaĢayan
15
7. Dinsel Soykırım 26
Nüfusun büyük oranda Katolik olduğu ve dinin ulusal hayatta özellikle eğitim
yayın yasağı getirilerek 15,000 Reich Mark‘a varan cezalar öngörülmüĢtür. Aynı
Ģekilde Polonya‘da kilise malları sistematik bir Ģekilde yağmalanmıĢ ve zarar verilip,
8. Ahlaki Soykırım 28
ahlaki çöküntüye yol açacak hareketlere giriĢmiĢlerdir. Bu plana göre, grubun akli
almasıydı.
için çaba harcadılar. Besin fiyatları sürekli yükselirken, alkolün fiyatı düĢük
tutularak, kullanımı teĢvik edilmiĢ, tarımsal ürünlerini teslim eden köylüler, ödeme
26
LEMKIN: p. 89.
27
―9 Aralık 1940 tarihli Dinsel Ġnançları terk etmeye Dair Emirname‖. LEMKIN: p. 438.
28
LEMKIN: p. 89-90.
16
Polonyalılar için, eğer Almanlar tarafından izin verilen bir kumarhaneye giriĢ bileti
varsa hafifletiliyordu.
Bunun yanında LEMKIN, baĢlangıç olarak azınlıkları ulusal, dinsel veya ırksal
önüne alındığında, bu suça iliĢkin olarak evrensel yargılama ilkesi kabul edilmesi
gerektiğini ifade etmektedir. Bu ilkeye göre; failin sadece suçu iĢlediği yerde değil
açılacaktır. Böylelikle soykırım suçu da, uyuĢturucu kaçakçılığı, beyaz köle ticareti,
29
LEMKIN: p. 93-94.
17
çocuk ticareti, korsanlık suçlarında olduğu gibi delicta juris gentium olarak kabul
edilecektir.
edilme çabasıdır. Ġkincisi ise devletin veya aygıtlarının, tanımlama içinde, fail veya
Israel CHARNY‘e göre soykırım30, düĢman kabul edilen bir grubun askeri
LEMKIN‘inki gibi belli bir döneme dair olmaktan çok daha bütünseldir. CHARNY‘e
-Kasti soykırım
-Kültürel soykırım
30
Israel CHARNY: ―Toward a Generic Definition of Genocide‖, Genocide and Historical
Dimensions, ed. by. G.J. ANDREOPOULOS, University of Pennsylvania Press, p. 75-77.
18
Ward CHURCHILL31 ise soykırım tanımını ve tasnifini Soykırım
ekonomik, cinsel veya diğer insan gruplarının veya faillerin böyle isimlendirdikleri
-Dördüncü Derece Soykırım: Failin kastına dair herhangi bir delil bulunmasa da
(politicide) devlet veya ajanları vasıtasıyla grubun önemli bir kısmının imhasını
GURR‘a göre soykırım ile politikkırım arasındaki fark grubun özelliklerinin devlet
31
Ward CHURCHILL: A Little Matter of Genocide: Holocaust and Denial in Americas, 1492 to
the Present, City Light Books, 1998, p. 432-435.
19
gibi komünal özelliklerine göre tanımlanırken politikkırımda grup temel olarak
Buna göre, soykırım masum insanların yapısal ve sistematik bir Ģekilde devletin
soykırımı; kısmen veya tamamen ırksal, cinsel, dinsel, kavimsel, etnik veya siyasi
1. Bir hükümet veya devletin yönetimini elinde bulunduran bir rejimin komünal
bir grubu veya grupları siyasi amaçlarla lojistik ve kaynak kapasitesini kullanıp
32
Ayrıntılı bilgi için bkz. Barbara HARFF-Ted GURR: ―Toward Empirical Theory of Genocides
and Politicides: Identification and Measurement of Cases Since 1945‖, International Studies
Quarterly, 1988, vol. 37(3), p. 359-371.
33
Irving Louis HOROWITZ: Taking Lives: Genocide and State Power, Transaction Publishers,
2002, p. 23.
34
Jack PORTER: ―Introduction‖, Genocide and Human Rights: A Global Anthology, ed. by. Jack
PORTER, University Press of America, 1982, p. 12.
35
Mark LEVENE: Genocide in the Age of the Nation-State, Volume 1 : The Meaning of Genocide,
I. B. Tauris & Company, Limited, 2005. p 76-77.
20
3. Bütün bunlar olurken hükümetin kendisine veya devlete yönelik aĢırı bir
için halen ve gelecekte, birbirine bağlı ve tutarlı bir grup olup olmadığına
―Kitle kıyımı yeni bir icat değildir. Tarih, hep iki tarafa da zarar veren ve
mahvedici olabilen, sık sık açık şiddetle patlak veren, bazen kitlesel kıyıma götüren ve
bazı vakalarda da tüm bir halkın ve kültürün yok edilmesiyle sonuçlanan kitlesel ve
göre, modernist düĢ, akılcı eylemin modern araçlarını tekeline alabilen mutlak bir
36
Zygmunt BAUMAN: Modernite ve Holocaust, çev. Süha SERTABĠBOĞLU, Ġstanbul 1997, s.
121.
21
kurtulduğunda soykırım gelecektir. Ġdeolojik yönden saplantılı, güçlü bir seçkinler
arasındaki kısa devre nispeten seyrek gerçekleĢir. Ama bir kez gerçekleĢtiğinde
―19. Yüzyılın ortalarında silahlı çatıĢma hukukunun geliĢmesiyle, insancıl hukukun ağır ihlali olan
suçlara iliĢkin uluslararası takibat kavramı ortaya çıkmaya baĢladı. 1860‘larda Cenevre‘de geliĢen
Kızıl Haç Hareketi‘nin kurucularından biri olan Gustav MONNIER, 1864 Cenevre
Konvansiyonu‘nun ve diğer insancıl normların ihlallerini takip edecek uluslararası ceza mahkemesi
kurulması için bir taslak hazırlanması konusunda uyarılarda bulunmuĢtu. Ancak Monnier‘in bu
yenilikçi teklifi, zamanı için çok radikaldi‖. William SCHABAS: An Introduction to the
International Criminal Court, Cambridge University Press, 2nd ed., 2004, p. 2.
―Birinci Dünya SavaĢının hemen arkasından 1919 yılında imzalanan Versailles Anlaşması,
uluslararası ceza mahkemelerinin kuruluĢunda milat olacak bir öneme sahip olmuĢtur. 1919
Versailles BarıĢ AnlaĢması‘ndan bu yana beĢ uluslararası araĢtırma komisyonu, dört ad hoc
uluslararası mahkeme kurulmuĢtur.
Ġlk uluslararası araĢtırma komisyonu Birinci Dünya SavaĢı sonunda 1919 yılında savaĢın galip
devletleriyle mağlupları arasında Paris‘te yapılan ―Barış Konferansına Hazırlık Konferansı‖nda
kurulmuĢtur. Konferansta galip devletler Almanlar‘ın yargılanmak üzere teslimleri ve barıĢ
konferansı hakkında müzakereler yapmıĢlardır. Bu müzakerelerde öne çıkan noktalar Alman
Ġmparatoru II. Wilhelm‘in ve Alman savaĢ suçlularıyla insanlığın hukukuna karĢı suç iĢleyen resmi
yetkililerinin yargılanması olmuĢtur. Nihayetinde galip devletlerin Versailles‘de 28 Haziran 1919
tarihinde yaptıkları barıĢ anlaĢmasının 227. maddesi uyarınca Ġmparator II. Wilhelm‘in savaĢı
baĢlattığı için yargılanmasını sağlamak amacıyla ad hoc nitelikte bir uluslararası ceza mahkemesi
kurulması kararlaĢtırılmıĢtır‖. Cherif BASSIOUNI: ―From Versailles to Rwanda in Seventy-Five
Years: The Need to Establish a Permanent International Criminal Court‖, Harvard Human Rights
Journal 1997, vol.10, p.14.
22
insanlığa karĢı iĢlenen suçlar kavramlarına rastlıyoruz. Tüm bu sürecin soykırımın
ulusal ve uluslararası hukuk anlamında suç olarak kabulünde bir hazırlık dönemi
A. Moskova Konferansı
Ekim 1943‘te Müttefik Devletlerin liderleri, yayınladıkları ortak bir bildiri ile
soğukkanlı bir Ģekilde infazlar gerçekleĢtirdikleri ifade edilirken; bu tür iğrenç fiilleri
iĢleyen veya rıza gösteren Alman resmi görevlilerinin, Nazi Partisi üyelerinin veya
iĢledikleri fiillerle ilgili olarak coğrafi alanla sınırlı bir biçimde39 yargılanacaklarıdır.
Bildirinin son kısmında ise, iĢledikleri suçlar belirli bir coğrafi alanla sınırlı
38
David L. NERSESSIAN: ―The Contours of Genocidal Intent: Troubling Jurisprudence from the
International Criminal Tribunals‖, Texas International Law Journal, v.37, p. 248. Bildirinin metni
için bkz. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/wwii/moscow.htm [20.03.2008]
39
RATNER-ABRAMS, bu durumu ―ufak savaĢ suçlularının –minor war criminals- yargılanması
olarak nitelendirmektedir. Steven R. RATNER-Jason S. ABRAMS: Accountability For Human
Rights Atrocities in International Law, Beyond The Nuremberg Legacy, Oxford University Press
2001, p. 187.
40
―13 Ocak 1943‘te, dokuz Avrupalı güç St. James Sarayı Bildirgesini yayınladılar. Bu bildirgede
Almanya‘nın saldırgan politikasının bir sonucu olarak iĢgal ettiği yerlerdeki sivil halka karĢı giriĢtiği
23
Moskova Bildirisinin ardından hemen BirleĢik Krallık‘tan Cecil Hurst
Savaş Suçlarını Araştırma Komisyonu41 kuruldu. Komisyon ilk olarak, 1919 Paris
aldı. Bu liste uluslararası soruĢturmalar için kabul edilmiĢ; bunun yanında Ġtalya ve
reddedilmemiĢti42.
Her ne kadar 1919 listesi sivillerin öldürülmesi veya sivillere kötü muamele
yapılması suçları yanında denasyonalizasyon suçuna yer verse de, Komisyon ilk
eylemlerin savaĢ hukuku ve siyasi suç gibi kavramlarla bağdaĢmadığı bu sebeple adi birer suçlu
olarak yargılanacakları ilk kez beyan edilmiĢtir‖. Robert K. WOETZEL: The Nuremberg Trials in
International Law with a Postclude On The Eichmann Case, London 1962, p. 3-4. Ancak Moskova
Bildirisi kanaatimizce açıkça ayırım yaparak bir uluslararası mahkeme fikrini ilk kez ortaya
koymuĢtur.
41
Bkz. Arieh J. KOCHAVI: Prelude to Nuremberg, Allied War Crimes Policy and the Question of
Punishment, University of North Carolina Press 1998, p. 112.
―Komisyon, çoğu sürgündeki hükümet temsilcileri olmak üzere 17 kiĢiden oluĢmaktaydı. Sürgündeki
hükümetlerin geleceklerinin belirsiz olması, Komisyon‘un siyasi etkisini ve desteğini azaltıyordu.
Müttefik Devletlerin himayesi altında araĢtırma yapıp delil toplamaktaydı. Bu himayeye rağmen
Müttefikler Komisyon‘a araĢtırma yapacak veya destek olacak personel veya yeterli bir fon
sağlamamıĢtır. Bir süre sonra Komisyon neredeyse iĢini yapamaz bir hale gelmiĢtir‖. Telford
TAYLOR: The Anatomy of the Nuremberg Trials: A Personel Memoir, Knof 1992, p. 26-27.
42
―Transmission of Particulars of War Crimes to the Secretariat of the United Nations War Crimes
Commission, 13 December 1943‖, NAC RG-25, vol. 3033, 4060-40C, Part Two.
43
―Draft Convention for the Establishment of a United Nations War Crimes Court‖, UN War Crimes
Commission, Doc. C. 50(1), 30 September 1944, NAC RG-25, vol.3033, 4060-40C, Part Four, art.
1(1)
―Bununla birlikte Komisyonun erken dönem çalıĢmalarında, soruĢturma alanını sadece iĢgal atındaki
bölgelerdeki etnik gruplara karĢı giriĢilen sivil saldırılarla değil, Almanya içersindeki saldırılara kadar
geniĢletme yönünde çabalar olmuĢtur. Komisyonun Hukuk Komitesi‘ndeki ABD delegesi Herbert C.
Pell, ―vatansız kiĢilere veya ırkı ya da dini sebebiyle kiĢilere yapılan saldırı‖ suçunu tanımlamak için
insanlığa karşı işlenen suçlar ifadesini kullanmıĢtır‖. Bkz. KOCHAVI: p. 175.
24
1944 Mayıs ayında Hukuk Komitesi, Komisyon‘a bir teklif tasarısı
teklifinde bulundu. Bu teklif Komisyon tarafından hayati ve önemli bir soru olarak
Bu konuda büyük çaba gösteren ve Komisyonu ikna eden Sir Cecile Hurst
B. Londra Konferansı
eğitmek ve gelecek için caydırıcı olması amacıyla istiyordu47. Britanya ise adil bir
44
KOCHAVI: p. 176.
45
―Reports on Special Classes of Axis War Crimes, Note by the Secretary General on the History of
the Question‖, UNWCC Doc. C. 72, 29 January 1945, NAC RG-25, vol. 3033, 4060-40C, Part Four.
46
Antonio CASSESE: International Criminal Law, Oxford University Press 2003, p. 330.
47
CASSESE: p. 330.
25
haline getireceğinden korkuyordu48. Ancak sonunda BaĢkan Truman ve Yüksek
22 Ocak 1945‘te ABD DıĢiĢleri Bakanı, SavaĢ Bakanı ve Adalet Bakanı ―SavaĢ
1 ġubat 1945 tarihinde ABD, Nazi liderlerinin, nerede iĢlenmiĢ olursa olsun
savaĢ suçlarından ve Yahudiler veya diğer gruplar ya da kiĢiler gibi etnik unsurlara
için bir uygulama belgesi tasarısını elden ele dolaĢtırıyorlardı. Bu tavsiye belgesinde
48
M. Cherif BASSIOUNI: Introduction to International Criminal Law, Transnational Publishers
2003, p. 406.
49
ABD‘nin ısrarı konusunda bkz CASSESE: p. 330. ―Teslim olmuĢ bir düĢman adil bir Ģekilde
yargılanmadan nasıl kınanacaktı? Onları yargılamadan idam etmek demokrasinin dayanak
noktalarından biri olan ―hiç kimse işlediği suç adil bir yargılama ile ispatlanmadıkça suçlu
sayılamaz‖ ilkesinin göz ardı edilmesi olacaktır. Böyle bir ilkeden vazgeçmek Müttefikleri, adaletin
ve medeniyetin ilkelerini yok sayan, göstermelik yargılamalar yapıp kiĢileri yargısal yollardan
yararlandırmayıp mahkûm eden Nazilerle aynı kefeye koymak olacaktır‖.
50
BASSIOUNI: ―Introduction …‖, p. 406.
51
―Bu saldırıların bir çoğu, Naziler tarafından barıĢ zamanında baĢlatıldı ve savaĢ zamanında
yüzlerce misli arttı. Bu savaĢ öncesi saldırılar teknik anlamda ne savaĢ suçudur ne de uluslararası
hukuka karĢı iĢlenmiĢ suçlardır ve Naziler tarafından değiĢtirilen Alman hukukunun da ihlali olduğu
Ģüphelidir. Bununla beraber, BirleĢmiĢ Milletlerin bu suçlar konusunda ortaya koyduğu siyaseti;
bunların savaĢ sonrası güvenlik, Alman halkının rehabilitasyonu ve adaletin gereklerini yerine
getirmek için cezalandırılması yönündedir‖. Breadley SMITH: ―Memorandum for the President,
Subject: Trial and Punishment of Nazi War Criminals‖, The American Road to Nuremberg, The
Documentary Record, 1944-1945, Hoover Institution Press, 1982, p. 119.
52
KOCHAVI: p. 161.
26
yapının zayıflatılması veya yok edilmesi amacıyla azınlıklara karĢı giriĢilen imha
kendileri arasında bir bağ kurulması yönünde ısrarlı olduklarıdır. ABD delegesi
―Hükümetimizin dış politika konusunda ezelden beri gelen genel ilkesi, diğer
başka bir devletin kendi ahalisine karşı davranışı bizim işimiz değildir. Yahudilerin
bir ilgi uyandırmasının sebebi yasadışı bir savaşı başlatmak için bir planın parçası
içinde, savaş hazırlığının ya da savaşı başlatmanın bir parçası olduğu ölçüde bizim
53
William A. SCHABAS: Genocide in International Law, Cambridge University Press 2000, p. 34.
54
SCHABAS: p. 34.
55
SCHABAS: p. 35.
―Mezalim, siyasi, ırksal ve dinsel sebeplerle sınırdıĢı etme suçu konusunda konuĢurken
JACKSON, hükümetinin ilgisini ise ağzından kaçırmıĢtır: Genelde biz, bir hükümetin kendi
vatandaşlarına karşı giriştiği eylemlere karışmayız. Bizim, kendi tarihimizde bazı azınlıklara adil
olmayan üzücü davranışlarımız olmuştur. Ancak, sözkonusu olan; içinde bulunduğumuz adil
olmayan veya yasadışı bir savaşı hazırlama girişimi veya bir plana dayanan toplama kampları ya da
sürgünler ise haklı olarak karışırız veya kişileri ya da devletleri cezalandırırız. Bunlar, Alman
27
Fransa ise görüĢmelerde JACKSON‘un dar yaklaĢımı ile ilgili olarak endiĢesini
dile getiren tek delegasyondu. Profesör GROS, gerçekleĢen zulüm ile silahlı çatıĢma
tamamen bir iç mesele olduğu ve bunun savaĢla ilgisi olmadığı yönünde savunma
söylemiĢtir56.
rağmen, mahkemenin Ģartı ve usul hükümlerine iliĢkin olarak bir anlaĢma konusunda
hukukuna göre veya Alman hukukunun ihlali olarak, hükümet yetkililerince Almanya‘da gerçekleşen
mezalime karışma konusunda haklı olduğumuzu düşündüğümüz noktalardır‖. SCHABAS: p. 35.
56
SCHABAS: p. 36.
28
içtihadi hukuk sistemi ile uyumsuz iken, Sovyetlerin sosyalist sistemi her ne kadar
Kıta Avrupası sistemine yakın olsa da sui generis bir özellik arzediyordu57. Sonunda
uzlaĢtırdılar58.
suçları idi. ġart‘ın 6(b) maddesindeki savaĢ suçlarının dayanağı; örf adet hukuku,
1907 tarihli Lahey AnlaĢması ve anlaĢmalar hukuku bakımından ise 1929 tarihli
Diğer zor konu ise ġartın 6 ( c) maddesinde düzenlenen ―insanlığa karĢı iĢlenen
suçlar‖ın uluslararası hukukta, yani anlaĢmalarda, örf adette veya hukukun genel
57
John F. MURPHY: ―Norms of Criminal Procedure at the International Military Tribunal‖, The
Nuremberg Trial and International Law (George GINSBURGS and V.N. KUDRIAVTSEV, eds.),
Martinus Nijhoff Publishers 1990, p. 67.
―Fransa ile Sovyetler Birliği arasında yaĢanan tartıĢma ise, adli soruĢturmanın Fransız sistemine göre
hakim tarafından yürütülmesine rağmen Sovyet sisteminde tarafların değil mahkemenin etkin
durumda olması konusundaydı. Ayrıca Sovyet hukukçular, Anglo-Amerikan çekiĢmeli yargılama
yaklaĢımını da reddediyorlardı. Zira onlara göre mahkeme, hükümet gücünün bir organı ve hakim
sınıfın elinde çıkarlarını koruyan bir silahtı‖. M. Cherif BASSIOUNI: Crimes Against Humanity in
International Law, Kluwer Law International, 2nd Revised Edition , p. 20. Ayrıca bkz. BASSIOUNI:
― Introduction …‖, p. 408, MURPHY: p. 69-73; BASSIOUNI: ―Introduction …‖, p. 407-410.
Süreçte yaĢanan sorunlar konusunda ayrıntı için bkz. Robert E. CONOT: Justice at Nuremberg,
Weidenfeld and Nicolson 1983, p. 15-26.
58
BASSIOUNI: ―Introduction …‖ , p. 407.
59
BASSIOUNI: ―Introduction …‖, p. 408.
60
Bkz BASSIOUNI: ―Crimes Against Humanity …‖, p. 18-32.
29
mahkemede karĢılarına çıkabilecek olan, sonradan yapılan düzenlemeye (ex post
facto) göre yargılanma savını bertaraf etmek için kanunilik ilkesini sert bir biçimde
korumak için de uygulanmasıydı. Zira insanlığa karĢı suçlar da bir saldırı savaĢına
veya savaĢ suçuna bağlantılı olarak iĢlendiğinde aynı yasağı aynı grup insan için
Öte yandan, barıĢa karĢı iĢlenen suçun tanımlanmasında da içsel bir problem
vardı. ġöyle ki, eğer saldırı 1939 tarihine kadar yasadıĢı farz edilecek ise bu kiĢisel
cezai sorumluluktan daha çok devletin sorumluluğuna giren bir fiil olacaktır. Ayrıca
yapılacak müzakareler sonucunda iĢledikleri fiiller belirli bir coğrafi alanla sınırlı
61
BASSIOUNĠ: ― Introduction …‖, p. 409.
62
Ilias BANTEKAS & Susan NASH: International Criminal Law, Cavendish Publishing 2003, 2nd
edition, p.328.
―Saldırıyı uluslararası bir suç haline getirmeye ‗1923 Karşılıklı Yardımlaşma Anlaşması Tasarısı ve
1924 Uluslararası Anlaşmazlıkların Çözülmesi Pasifik Protokolü‘ ile teĢebbüs edilmiĢ ancak bu
Protokol yürürlüğe girememiĢtir. Bunun yanında, 1928 SavaĢın Ulusal Politika Vasıtası Olmasından
Feragat Genel AnlaĢması da (Kellog-Briand Treaty veya Paris Paktı olarak da bilinir) savaĢa
baĢvurulmasını tamamen yasadıĢı ilan etmiĢtir. Ancak belirli bir Ģekilde saldırıyı
cezalandırmamıĢtır‖. BANTEKAS & NASH: p. 328 – 329.
63
AnlaĢma metni için bkz. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/imtchart.htm [20.03.2008]
30
olmayan savaĢ suçlularının kiĢisel olarak veya mensup oldukları organizasyona göre
1. Genel Olarak
64
Londra AnlaĢması md. 1.
65
Londra AnlaĢması md. 2.
66
M. Cherif BASSIOUNI: ―Crimes Against Humanity …‖, p. 525.
Breisach Davası konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Georg SCHWARZENBERGER: ―The
Breisach Trial of 1474‖, International Law as Applied by International Courts and Tribunals, vol. II,
London 1968, p. 462-466.
67
Tarihî yargılamanın nerede yapılacağı da Müttefik Devletler arasında sorun olmuĢtur. ―İngilizler
davanın Nazi hareketinin kökeni olan Münih‘te; olmazsa Berlin veya Leipzig‘de görülebileceğini
teklif etmişlerdir. JACKSON, davanın Münih‘te görülmesine bir itirazının olmadığını belirtmiştir
zira Münih ABD bölgesinde yer alan bir şehirdi. Ancak ABD davanın diğer iki şehirden birinde
görülmesini istemiyordu çünkü Berlin ve Leipzig Sovyet işgali altındaydı. 29 Haziran‘da yapılan
JACKSON-Nikitchenko görüşmesinden bir hafta sonra, JACKSON, Müttefik Güçler Yüksek
Karargâhı davanın görülebileceği olası şehirleri tetkik etmiş ve bunun sonucunda davanın
görülebilmesini sağlayacak derecede en az tahrip olmuş şehrin Nüremberg olduğu anlaşılınca burası
seçilmiştir. Nikitchenko buna çok şaşırmıştı zira yargılamanın Berlin‘de yapılmasını istiyordu. Bunun
yanında örneğin Hermann Göring‘in de Londra‘da yargılanmasını teklif etmişti. 7 Haziran‘da
Londra‘da yapılan toplantıdan sonra heyet uçakla Nüremberg‘e gitmiştir; Nikitchenko hariç. Ertesi
gün Londra‘ya dönen heyetten çıkan karar davanın Nüremberg‘te görüleceği, Mahkeme merkezinin
ise Berlin olacağı yönündeydi‖. CONOT: p. 17, 19, 21. Bu kararın yansıması ġart‘ın 22. maddesinde
de görülebilir. Buna göre, Mahkemenin geçici oturumu, üyelerinin ve savcılarının ilk toplantısı
Berlin‘de yapılacak, ilk duruĢma ise Nüremberg‘de olacaktır.
31
olarak Avrupa Mihver Devletlerinin amacına hizmet eden büyük savaĢ suçlularını
2. Mahkemenin ġartı
Bireysel cezai sorumluluğu esas alan ġart bunun yanında, bir grubun veya
halinde, Mahkeme‘nin o grup veya örgütü suç örgütü olarak ilan edebileceğini
düzenlemiĢtir72. Ayrıca böyle bir durumda herhangi bir imzacı yetkili ulusal merciin;
68
ġart Md. 3.
69
ġart Md. 2.
70
ġart Md. 7.
71
ġart Md. 8.
72
ġart Md. 9.
32
yanında herhangi bir davada, bu grup veya organizasyonların suça dair yapısı
dahi yapılmayacaktır73.
da yapabilir74.
Adil yargılamadan bahseden ġart‘ın 16. maddesi ise sanıkların adil bir
Ġddianamenin bir örneği ve tüm belgeler sanığın anlayacağı dile tercüme edilip
73
ġart Md. 10.
Ayrıca ġart‘ın 11. maddesine göre; Mahkeme tarafından suçlu bulunan kiĢi, 10. maddede belirtilen
örgüt veya organizasyona üye olmaktan dolayı ulusal, askeri veya iĢgal mahkemeleri tarafından
Mahkeme‘nin vereceği cezadan bağımsız olarak grup veya organizasyonun suça iliĢkin
eylemlerinden dolayı da cezalandırılabilir.
74
ġart Md. 12. Bu hüküm Gustav Krupp von Bohlen ve Martin Borman için uygulanmıĢtır. Krupp,
çok hasta olduğu için Borman da bulunamadığı için in absentia yargılanmıĢtır.
33
Mahkemenin yargı yetkisine giren suçlar ise üç baĢlık altında düzenlenmiĢtir ve
anılan suçlara iliĢkin olarak ortak bir planın veya anlaĢmanın hazırlanmasına veya
iĢlenmesine liderlik edenler, organize edenler, tahrik edenler veya iĢtirak edenler
Md 6(a) Barışa Karşı İşlenen Suçlar: Bir saldırı savaşını veya uluslararası
sayılanlarla sınırlı olmamak kaydıyla, öldürme, kötü muamele, sivil nüfusun işgal
edilmiş bölge içinde veya bölgeye köle işçi olarak veya diğer herhangi bir amaçla
6(c) İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar: Savaş öncesinde veya savaş sırasında
sivil nüfusu öldürme, imha, köleleştirme, sürgün veya diğer insanlık dışı fiiller veya
Mahkemenin yargı yetkisine giren bir suçu veya bağlantılı bir suçu işlemek amacıyla
suçun işlendiği ülkede suç olarak kabul edilmese bile siyasi, ırksal veya dinsel
sebeplerle zulmetmek.
75
―… Nüremberg ġartı, bugün, savaĢ suçlarından dolayı bireysel sorumluluk açısından en geçerli
kaynak olarak kabul edilmektedir. Ancak Nüremberg ġartı, uluslararası hukuk bağlamında doğru bir
emsal teĢkil etmemektedir. Zira anılan Mahkeme uluslararası karakterde görünse de, ulusal hukuk
yerine uluslararası hukuku uygulasa da, hakimlerinden hiçbiri yenilen devletlerden veya tarafsız bir
devletten değildir. Eğer Mahkemenin oluĢumu ve yargılama prosedürü daha az taraflı olsaydı ve
tarafsız ülkelerin hakimleri tarafından yargılama yapılsa idi, Ģu anda Nüremberg yargılaması kiĢilerin
bireysel sorumluluğu bağlamında uluslararası hukukta daha büyük bir etkiye sahip olurdu‖. Lyal S.
SUNGA: Individual Responsibility in International Law for Serious Human Rights Violations,
Martinus Nijhoff Publishers 1992, p. 32.
34
19 Ekim 1945 tarihinde hazırlanan iddianame sanıklara verildi. Bu iddianame
iki bölümde incelenebilir. Ġlk bölümde büyük savaĢ suçluları olarak isimlendirilen
Nazi idaresi görevlileri ve ordu mensupları, ikinci bölümde ise bazı grup ve
1) BarıĢa KarĢı Suç, SavaĢ Suçu ve Ġnsanlığa KarĢı Suç ĠĢlemek için AnlaĢma
3) SavaĢ Suçu
Keitel, Alfred Rosenberg, Wilhelm Frick, Walter Funk, Fritz Sauckel, Alfred Jodl,
76
Sanıkların itham edildikleri suçlar numaralar ile gösterilmiĢtir.
77
Goering (1896-1946): Reich Mareşal ve Hava Kuvvetleri Komutanı Reichtag Başkanı.
Hess (1894-1987): Hitler‘in yardımcısı, Reich Savunma Konseyi Üyesi
Ribbentrop (1893-1946): Dışişleri Bakanı
Keitel (1882-1946):Yüksek Komuta Konseyi ve Silahlı Kuvvetler Komutanı
Rosenberg (1893-1946): İşgal Altındaki Doğu Toprakları Reich Bakanı, Nazi Teorisyeni
Frick (1877-1946): İçişleri Bakanı
Funk (1890-1960): Ekonomi Bakanı
Sauckel (1894-1946): İşçilerin Yer Değiştirmesinden sorumlu Şef
Jodl (1890-1947): Alman Yüksek Komutanlığı Operasyonlar Şefi
Seyss-Inquart (1892-1946): Hollanda Reich Komiseri
Albert Speer (1905-1981): Silah ve Mühimmat Reich Bakanı
Constantin von Neurath (1873-1956): Eski Dışişleri Bakanı, Moravya ve Bohemya Sorumlusu
Karl Doenitz (1891-1980): Alman Deniz Kuvvetleri Komutanı
Erich Raeder (1876-1960) Eski Deniz Kuvvetleri Kumandanı
Ernst Kaltenbrunner (1903-1946) Reich Temel Güvenlik Birimi Başkanı
Hans Frank (1900-1946) İşgal Altındaki Polonya Genel Valisi
Martin Bormann (1900-1945) Hess‘ten sonraki Nazi Partisi Kançılaryası
Hans Fritzche (1900-1953) Goebbels‘in Propanda Bakanlığına Bağlı Radyo Bölümünün Başkanı
Julius Streicher (1885-1946) ―Der Stummer‖ isimli anti-semitik derginin editörü
35
Ġddianamede ayrıca Reich Bakanlar Kurulu, Nazi Partisi Ġdare Kurulu Heyeti,
Nazi Partisi Koruma Bölüğü (S.S.), Güvenlik Servisi (S.D.), Gizli Devlet Polisi
Adalet Sarayı‘nda dava baĢladı ve iddianame sanıkların yüzüne okudundu. Ertesi gün
Mahkeme heyeti kararını vermek üzere toplandı. 1 Ekim 1946‘da Mahkeme heyeti
Ġddia makamının belirli gruplara veya nüfusa karĢı iĢlenen ve soykırımın varlığını
gösteren ithamlarını tanımlamak için, Mahkeme; zulüm, kitlesel öldürme veya yok
Ayrıntı için bkz. Ann TUSA and John TUSA: The Nuremberg Trial, Macmillan Publishers 1984,
p. 494-503.
78
Guenael METTRAUX: International Crimes and ad hoc Tribunals, Oxford University Press 2005,
p. 195.
79
METTRAUX: p. 196.
36
Soykırım tabirinin kullanılmamasının sebebi aslında ġart‘ın hazırlandığı sürece
mağdurlar ayrılsa idi bu ayırım esasta etnik veya dinsel kökenlerine göre değil
tedirginliktir80.
kanunilik ilkesi ile açıklanabilir. Aksi halde Müttefiklerin soykırım gibi yeni bir suç
tipinin varlığını ortaya koyma zorunluluğu bulunmaktaydı. Aslında böyle bir suç
yoktu. Bunun yanında Savcılık zaten ġart‘ta ve iddianamede yer alan uluslararası
biliyordu. Bu anlamda hakkında hiçbir içtihat veya uygulama bulunmayan bir suçun
Böyle bir kabul, varolan hukukun tarafsız bir Ģekilde uygulanmasından çok bunun bir
80
METTRAUX: p. 196; Ayrıca bu sorunla ilgili olarak bkz. Donald BLOXHAM: Genocide on
Trial: War Crimes Trials and the Formation of Holocaust History and Memory, New York: Oxford
University Press. 2001, p. 67.
81
METTRAUX: p. 197. Ayrıca yazara göre; Nüremberg yargılamalarından sonra hemen harekete
geçilip soykırım suçuna dair anlaĢmanın hazırlıklarının yapılmasının altında yatan sebep bu
kaygıların tekrar ortaya çıkmamasıdır. METTRAUX: p. 198. LEMKIN de, yargılamalar sonrasında
Nuremberg davasından çıkan delillerin soykırım kavramını destekler nitelikte olduğunu ifade
etmiĢtir. Bkz. Raphael LEMKIN: ―Genocide as a Crime Under International Law‖, American
Journal of International Law 1947, v. 41, p. 147.
37
Ġddianamede, sanıkların ırksal82 ve ulusal gruplara; iĢgal altındaki sivil nüfustan
Ayrıca anılan fiillerin; öldürerek ve kötü muamele ederek, idam ederek, gazla
sistematik olarak yapılması güç iĢler yükleyerek, yetersiz cerrahi veya tıbbi Ģartlarda
ölçerek; yani iĢkencenin her Ģekli kullanılarak türlü vasıtalar ile gerçekleĢtirildiğine
de yer verilmektedir84.
ve planlı bir Ģekilde siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik olarak asimile etmek ve
82
Wieviorka‘ya göre; ırkçılık, hem bir dizi ideolojik ve sahte bilimsel doktrini, hem de bir dizi Ģiddet,
aĢağılama ve ayırımcılık gösterisi olarak Rönesans‘tan sonra Avrupa‘nın merkez olduğu muazzam
değiĢimler bağlamında hız kazanmıĢtır. Yazara göre; Yahudilerden siyasal güç, para, medya ve
kozmopolit bir enternasyonalizm ile sözüm ona özdeĢleĢmeleri yüzünden nefret edilir; ama aynı
zamanda farklılıkları, görünürlükleri, milliyetçilikleri ve Ġsrail Devletine ait olmaları ya da onu
desteklemeleri yüzünden ya da onun kültürel gelenekleri veya dinleri ile böbürlendikleri için de
onlara kin duyulur. Bkz. Michel WIEVIORKA: Avrupa‘da Irkçılık: Birlik ve Farklılık, Irkçılık,
Modernite ve Kimlik, Yayına Hazırlayanlar: Ali RATTANSI-Sallie WESTWOOD, çev. Sevda
Akyüz, Ġstanbul 1997, s. 214; 216.
83
Fransa ve Sovyetler Birliğinin iddianamesi ile bu yargılamalarda ilk kez soykırım ifadesi
kullanılmıĢtır.
84
France v. Goering at al. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/11-20-45.htm , p. 45. Aynı
ifadeler için bkz. U.S.S.R. v. Goering at al. p. 59. [20.03.2008]
85
France v. Goering at al. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/11-20-45.htm , p. 57.
[20.03.2008]
38
29 Temmuz 1946 tarihinde Fransa adına son konuĢmayı yapan De Ribes,
engel olan bazı ulusal ve dinsel grupların bilimsel ve sistematik olarak imhası. Bu,
Hitlerizmin doğumuna kadarki dönemde akla hayale gelmeyen öyle canavarca bir
ve temel bir rol oynamıştır. Goering, milyonlarca sözde rejim düşmanının öldükleri,
kurucusudur‖87.
inanıyoruz. Bunun yanında bu adamlar aynı siyasi amaç etrafında toplanıp, aynı
yolda tüm suçların en ağırı olan soykırımı, sözde Alman ırkının yaşam alanını
fethetmek için lüzumlu buldukları yerlerdeki ırkları veya insanları imha etmek
27 Temmuz 1946 tarihinde Ġngiltere adına sözü alan Sir Hartley Shawcross da
86
France v. Goering at al. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/07-29-46.htm , p. 530.
[20.03.2008]
87
France v. Goering at al. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/07-29-46.htm, p. 549.
[20.03.2008]
88
France v. Goering at al. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/07-29-46.htm , p. 560-561.
[20.03.2008]
39
Yöntemler benzer görünümlerdeydi. İlk önce öldürmeye, tamamen imhaya yönelik
iddianamede yazılı olan fiillerin iĢlenmesine sebep olan Hitler‘in liderliğindeki Nazi
diğer ırklara karşı Aryan üstünlüğü ve bu üstünlüğe dayalı olarak Almanların diğer
89
United Kingdom v. Goebbel at al. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/07-27-46.htm , p.
497-498. [20.03.2008]
40
ithaf etmiştir. Nazilerin 1933 yılında iktidara geliĢleriyle, Yahudi zulmü, resmî bir
Mahkeme, kararının baĢka bir yerinde ise bu siyasetin ulaĢtığı bir baĢka noktayı
Ģu Ģekilde açıklamıĢtır:
saldırılar organize edildi. Yahudilere 1 milyar marka yakın para cezası kesildi,
seyahatleri belli yer ve saatlerle sınırlandırıldı. Gettolar geniş bir alana yayıldı ve
zorlandı‖91.
Mahkeme, 1941 yaz aylarının ise Yahudi sorununun çözümü bakımından milat
solution) için planlar yapıldı. Bu nihai çözüm, daha önce 1939 yılında Hitler‘in
90
Mahkeme, kararında bu siyasete örnek olarak; Nazi Reich Kabinesi‘nce onaylanan 1 Nisan 1933
tarihli Yahudi boykotunu, daha sonraki yıllarda çıkan yasalarla Yahudilerin kamu hizmetlerinde,
askerlikte, basın-yayın alanında yer almalarının sınırlanmasını ve 1935 tarihli Nuremberg Yasaları ile
de vatandaĢlık haklarının ellerinden alınmasını göstermiĢtir. Bkz.
http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/judnazi.htm (The Consolidation of Power )
[20.03.2008]
91
Bkz. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/09-30-46.htm (Persecution of the Jews, p. 492)
[20.03.2008]
92
Bkz. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/09-30-46.htm (Persecution of the Jews, p. 493)
[20.03.2008]
41
―Yahudilerin fiziksel durumları ölümle yaşam arasında bir sınav gibiydi.
Mayıs 1940 ile 1 Aralık 1943 tarihleri arasında Kamp komutanı Hoess‘in
imha edildiğini ayrıca 500 bin kişinin de hastalık ve açlıktan ölmüş olabileceğini
Dachau kampında kalanlar üzerinde Ağustos 1942‘de soğuk suya batırıp vücut
Aynı şekilde basınç odalarında yüksek basınç deneyleri, donmuş suda insan bedeni
Bir tanık ifadesine göre; kadın kurbanların saçları öldürülmeden önce kesilip
93
Bkz. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/09-30-46.htm (Persecution of the Jews, p.
494-495) [20.03.2008]
― Ġklimsel koĢullara göre ölüm odalarında insanların ölmesi 3 ila 15 dakika alıyordu. Ġnsanların
öldüklerini çığlıklarının kesilmesinden anlıyorduk. Kapıları açıp cesetleri çıkarmadan önce genelde
yarım saat bekliyorduk. Cesetler çıkarıldıktan sonra özel komandolarımız yüzükleri alıp altın diĢleri
söküyordu‖. p. 495.
42
Avrupa‘nın çeşitli yerlerine gönderilen özel birlikler, Yahudileri nihai çözüme
kadarıyla 1944 yılı sonuna kadar 400 bin Macar Yahudisi Auschwitz‘de
öldürülmüştür. Ayrıca Romanya‘dan 110 bin Yahudinin tasfiyesi ile ilgili deliller de
Ģekilde ortaya koyduktan sonra anılan süreç içerisinde iĢlenen fiilleri insanlığa karşı
zalimlik içinde tutulduğu konusunda kuĢku yoktur. Terör siyaseti geniĢ bir ölçekte
Yahudilerin de zulme uğradığı her türlü tereddütten uzaktır. Ġnsanlığa karĢı suçun
94
Bkz. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/09-30-46.htm (Persecution of the Jews, p.
495-496) [20.03.2008]
95
Tiksindirici ve korkunç ifadeleri Nüremberg Mahkeme tutanaklarının aslında yer almaktadır.
43
yargı yetkisine giren suçlardan biriyle bağlantılı ya da bu suçlardan birini iĢleme
Mahkeme, 1939 öncesi fiillerin insanlığa karĢı iĢlenen suçlar olarak kabulü yönünde
yılında savaĢın baĢlamasından itibaren, insanlığa karĢı suç niteliği de taĢıyan savaĢ
sonra iĢlenen insanlık dıĢı fiiller savaĢ suçu teĢkil etmemiĢ, bir saldırı savaĢının
gerçekleĢmesi veya bu savaĢla bağlantılı olma kaydıyla insanlığa karĢı suç olarak
kabul edilmiĢtir‖96.
Kararı
sorununun gündeme alınmasını teklif etti. Konu ayrıntılı bir Ģekilde tartıĢıldıktan
sonra, aynı üç ülkenin soykırım üzerine karar taslağı hazırladığı 6. Komiteye havale
edildi.
suçların cezasız kalacağı endiĢesiyle, soykırımın bir uluslararası suç olarak ilan
―The Tribunal is of the opinion that revolting and horrible as many of these crimes were, it has not
been satisfactorily proved that they-were done in execution of, or in connection with, any such crime.
Bkz. http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/09-30-46.htm (Persecution of the Jews, p. 498)
[20.03.2008]
96
http://www.yale.edu/lawweb/avalon/imt/proc/09-30-46.htm (The Law Relating to War Crimes and
Crimes against Humanity) p. 498. [20.03.2008]
44
edilmesini ve bunun da zaten tasarının amacı olduğunu ifade etti. Anılan üç devletin
tasarısı Ģu Ģekildeydi:
Çok ciddi bir suç olan soykırım, barış zamanında işlendiğinde her devletin
daha az öneme sahip olan korsanlık, kadın, çocuk, uyuşturucu madde ticareti, zararlı
yayınlar gibi suçlar uluslararası suçlar olarak kabul edilmiş ve uluslararası ilgiye
mazhar olmuşlardır.
soykırımın uluslararası bir suç olarak ilan edilmesi ihtimalleri ve önlenmesi ile
suçların; diğer uluslararası suçlardan olan korsanlık, kadın, çocuk ve köle ticareti
97
Alt komitede, bir AnlaĢma tasarısı hazırlanması üzerinde çalıĢma önerisi, görünüĢte bir muhalefetle
karĢılaĢmadı. Soykırımda cezai sorumluluk çevresinde bir anlaĢmazlık söz konusuydu. BirleĢik
45
Alt Komite tarafından hazırlanan ve 6. Komite tarafından değiĢtirilmeden
onaylanan karar tasarısı 11 Aralık 1946 tarihinde Genel Kurul tarafından oybirliğiyle
katkıları anlamında insanlık adına büyük kayıplara sebep olmuştur ve ayrıca ahlak
Irksal, dinsel, siyasal ve diğer grupların tamamen veya kısmen imhası şeklinde
eder ve bu amaçla,
Krallık‘tan Shawcross, orijinal taslaktaki 3. paragrafın yerine ― soykırımın failinin veya şerikin, bunun
yanında devletin bireysel olarak sorumlu olacağı bir uluslararası suç olduğunu beyan eder‖ ifadesini
önermiĢtir. Fransa bunu kabul etmedi çünkü yasalarında devletlerin cezai sorumluluğu ile ilgili bir
düzenleme yoktu. Bu sebeple BirleĢik Krallık önerisine karĢı ―Soykırımın failinin veya şerikinin ya da
sorumlu devlet adamlarının veya özel kişilerin cezalandırılacağı uluslararası bir suç olduğunu beyan
eder‖ Ģeklinde bir değiĢiklik önerdi. SCHABAS: p. 44.
46
Ekonomik ve Sosyal Konsey‘den soykırım suçu ile ilgili olarak bir tasarı
Özetle 96(I) sayılı karar, soykırımın failinin özel kiĢi veya kamu görevlisi
iĢlemek için veya onlarla bağlantılı olma kriterini kabul etmemiĢtir. Ayrıca üye
nasıl bir yargı yetkisi kullanılacağını gündeme getirmektedir. Örneğin 96(I) sayılı
cezalandırılmıyor ise ve fail baĢka bir ülkeye kaçmıĢsa, kaçak bulunduğu ülke
kararın evrensel yargılama ilkesi ile uyumlu olduğu görüĢünü bildirmiĢlerdir. Fakat
Bize göre de 96 (I) sayılı kararda soykırım suçu için evrensel yargılama
yetkisinin kabul edildiğine dair açık bir ifade yoktur. Aksine karar, devletleri iç
98
Karar metni için bkz.
http://daccessdds.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/033/47/IMG/NR003347.pdf?OpenElement
99
SCHABAS: p. 46.
47
evrensel yargılama yetkisinin çıkması mümkün görünmemektedir. AnlaĢılması
iĢbirliği suçun iĢlenmesini önlemek ve/veya iĢlendikten sonra faillere yönelik olarak
bazı uygulamalar yönünden olabilir. Örneğin soykırım suçunu iĢleyip bir baĢka
Bunun yanında 96(I) sayılı karar, soykırım suçunun daha sonra AnlaĢmaya
tasarının ilk metninde ―ulusal, ırksal, etnik ve dinsel‖ gruplar korunurken, Genel
Kurul‘dan çıkan kararda ―ırksal, dinsel, siyasi ve diğer gruplar‖ ifadesi yer
insanlığa karĢı iĢlenen suçlardan olan ―… siyasi, ırksal veya dinsel sebeplerle
bir etki doğurmaktadır. Tasarının ilk halinde yer alan ve daha sonra Soykırım
gruplar arasında yer almazken, diğer gruplar ifadesi ile kapsam ulusal grupları da
ĠLĠġKĠN SÖZLEġME100
ile, Ekonomik ve Sosyal Konseye, soykırım suçuna iliĢkin bir uluslararası anlaĢma
100
Bundan sonra Soykırım SözleĢmesi olarak anılacaktır.
48
tasarısı hazırlaması konusunda görev verilmiĢti. Daha sonra B.M. Genel Sekreteri,
Konseyin bu görevi Ġnsan Hakları Komisyonu‘na veya Konseyin özel bir komitesine
Bunun üzerine Sekreterlik, kendisine bağlı Ġnsan Hakları Bölümü‘nden kısa bir
korunan grupları ortaya koymaktadır. Fakat 96 (I) sayılı kararla farklılık söz
Tasarıda ulusal ve dilsel gruplara da yer verilmiĢ diğer gruplar ifadesi ise
çıkarılmıĢtır.
101
SCHABAS: p. 51.
102
SCHABAS: p. 52.
103
Sekreterliğin tasarısı için bkz. http://www.preventgenocide.org/law/convention/drafts/ (UN Doc.
E/447) [20.03.2008]
49
1. maddenin 2. fıkrasında ise soykırım; ―belirtilen insan gruplarından birine
karşı tamamen veya kısmen yok etme veya kendini korumasını ve geliştirmesini
engellemek amacıyla suç teşkil eden bir fiilin işlenmesi‖ olarak tanımlanmıĢtır. Bu
verme:
(b) Uygun barınma, giyecek, yiyecek, hijyen ve tıbbi bakımdan yoksun yaĢam
(c) Sakatlamalar veya iyileĢtirme amacı dıĢında biyolojik deneylere tabi tutma
ve aynı bölgede bulunan diğer yerleĢimciler için geçerli olan olanaklardan mahrum
bırakma
2) Doğumları sınırlamak:
50
(b) Grubun kültürünü simgeleyen bireylerin zorla ve sistematik bir Ģekilde
sürgün edilmesi,
(d) Ulusal dilde basılmıĢ kitapların veya dinsel çalıĢmaların sistematik olarak
(e) Tarihsel veya dinsel anıtların sistematik imhası veya farklı kullanım
bulunmak,
(c) Soykırım suçu iĢlemek için yönerge veya emir hazırlamak veya görev
dağılımı yapmak
(a) Nasıl tanımlanırsa tanımlansın soykırım teĢkil eden fiile kasten iĢtirak
etmek
iĢlemeye tahrik
51
Ayrıca 3. maddede, sistematik ve nefret içeren karakteri sebebiyle soykırımı
teĢvik etmeye sebep olacak her türlü kamusal propaganda veya soykırımı bir
gereklilik, yasal bir durum ve zaruri bir ĢeymiĢ gibi gösterme fiillerinin de
öngöreceklerdir (Md. 6). 7. madde ise yine taraf devletlerin, bu AnlaĢmaya göre,
kendi yargı yetkisi içinde bulunan bir sanığın vatandaĢlığına veya suçun nerede
soykırım suçunun faillerinin devletin bir aracı gibi hareket etmeleri veya devletin
daha sonra, taslağı, üye devletlerden görüĢ alınamadığı gerekçesiyle Sekreterliğe iade
etmiĢtir104.
104
Aslında taslak üzerinde anılan Komite‘de meydana gelen tartıĢmalar üzerine, böyle bir cevap
kaleme alınmıĢtır. Zira tartıĢmalara hazırlık evresinde, Fransa ―soykırım ve insanlığa karĢı suç
konusunda‖ yayınladığı bir memorandum ile, soykırım tabirinin kullanılmasının gereksiz ve tehlikeli
(neologism) olduğunu ifade etmiĢtir. BirleĢik Krallık ise Sekreterliğe cevap verilmemesini talep
etmiĢtir. Polonya, en azından genel ilkeler konusunda bir cevap verilmesi taraftarıydı. SCHABAS: p.
54-55.
52
Sekreterlik tasarısı, Temmuz-Ağustos 1947 tarihlerinde Ekonomik ve Sosyal
üye devletlerin görüĢlerini almasını105 ve bunları tasarı ile beraber Genel Kurul‘a
Kasım 1947 tarih ve 180 (II) sayılı ― Soykırıma ĠliĢkin AnlaĢma Tasarısı‖ isimli
Kararda 96 (II) sayılı Genel Kurul kararına atıf yapılarak, soykırımın kiĢiler ve
gidip gelmelere çözüm bulmak amacıyla ortaya çıkan 180 (III) sayılı karar,
105
Sekreterliğe sadece yedi Devlet cevap vermiĢ; bunlardan Hindistan ve Filipinler usule iliĢkin
görüĢ bildirmiĢtir. Danimarka, cezalandırılabilme koĢullarıyla ilgili daha özet bir metin tercih
ettiğini görüĢ olarak sunmuĢtur. Venezuella, 96 (I) sayılı kararın ötesine gidildiğini ve devletlerin
egemenliği sorununun çıkacağını ileri sürerken, tasarıda bulunan uluslararası bir ceza mahkemesinin
kurulması fikrinin BirleĢmiĢ Milletler ġartı‘nın 2 (7). maddesi ile açıkça uyumsuz olduğunu ifade
etmiĢtir. Ayrıca Venezuella, üye devletlerin soykırımı ulusal mevzuatlarda suç haline getirme ve
etkili cezalar koyma yükümü getiren bir anlaĢmayı tercih ettiklerini söylemiĢtir. Diğer yandan
Fransa, tasarıda ulusal yargılamanın çok fazla yer iĢgal ettiğini belirtmiĢ ve anılan hükümlerin
faydasının, soykırımın sadece hükümetin iĢtirakiyle iĢlenebilecek bir fiil olması hasebiyle göreceli
olacağını ileri sürmüĢtür. Fransa‘ya göre, tasarı, Nüremberg Mahkemesi ilkeleri ile olan iliĢkisini
ortaya koymalı ve soykırımın insanlığa karĢı iĢlenen suçların sadece bir görünümü olduğunu
açıklamalıdır. Soykırım, uluslararası alanda doğrudan Devlet‘in hareketleriyle ve cezalandırmasıyla
bağlantılandırılmalı ve kendi ülkelerinde bağıĢıklıktan yararlanan yönetenlerle sınırlandırılmalıdır.
Ayrıca Fransa, kültürel soykırımın cezalandırılan bir fiil olmaması gerektiğini de ileri sürmüĢtür.
ABD, tasarıdaki hazırlık hareketlerinden ―araĢtırma, inceleme veya nefret tahriki‖ yapılmasının
soykırım suçundan ayrı olduğu gerekçesiyle çıkartılmasını istemiĢtir. Bunun yanında, ulusal ve
uluslararası mahkemelerin yargı yetkisinin dikkatlice sınırlanması konusunda uyarıda bulunurken,
siyasi gruplara yönelik soykırımın ise fiziksel imha ile sınırlı tutulması gerektiğini belirtmiĢtir. Ayrıca
yine ABD‘ye göre tasarının suçun manevi unsuru konusunda ısrarlı olması gerekir. Ayrıca Fransa
gibi ABD de kültürel soykırımın tasarıdan çıkartılmasını istemiĢtir. SCHABAS: p. 56-57.
106
Karar için bkz.
http://daccess-ods.un.org/access.nsf/Get?OpenAgent&DS=A/RES/180(II)&Lang=E&Area=RESOLUTION
[20.03.2008]
53
Ekonomik ve Sosyal Konseyin Sekreterliğin tasarısı da dahil olmak üzere,
yatmaktadır.
Zira 180 (II) sayılı Genel Kurul Kararı, kavramlar konusunda, Ekonomik ve Sosyal
107
SCHABAS: p. 61.
108
Komitenin hazırlık çalıĢmalarında Sekreterlik karĢılaĢılabilecek sorunlarla ilgili bir memorandum
yayınlamıĢtır. Bunlardan birincisi anlaĢmayla hangi grupların korunacağına ve tüm ırksal, ulusal,
dilsel, dinsel, siyasi veya diğer grupların korunup korunmayacağına iliĢkindir. Ġkincisi ise hangi tür
fiillerin soykırım olarak kabul edileceğiydi; özellikle kültürel soykırım anlaĢmada yer alacak mıydı?
Üçüncüsü, anlaĢma, sadece yöneticilere mi, yoksa ayrım yapılmaksızın yöneticilere, kamu
görevlilerine ve kiĢilere mi uygulanacaktı? Dördüncüsü, soykırımı cezalandırmak için bir uluslararası
ceza mahkemesine gerek var mıdır yoksa yargılama ulusal mahkemelere mi bırakılmalıdır? Bunun
yanında Sekreterlik ayrıca, kanunun hükmünün yerine getirilmesi, üstün emrinin yerine getirilmesi,
devlet baĢkanının bağıĢıklığı, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi ve soykırım ile insanlığa karĢı
iĢlenen suçlar arasındaki iliĢki gibi diğer sorunların da dikkate alınmasını istemiĢtir. Ayrıca anlaĢma
ve ilgili konular konusunda Sekreterlik, Komitenin Uluslararası Hukuk Komisyonu‘nun Nüremberg
ilkelerinin formulasyonu ve insanlığın güvenliğine ve barıĢa karĢı iĢlenen suçlar anlaĢma tasarısını
dikkate almasını istemiĢtir. SCHABAS: p. 62.
54
Komiteye, Uluslararası Hukuk Komisyonunun görüĢlerinin dikkate alınması
talimatını vermiĢti. Burada temel sorun, soykırım ile insanlığa karĢı suçlar arasındaki
iliĢkinin tanımlanmasıydı.
Fransa, diğer ülkelerin aksine, soykırım ile insanlığa karĢı suçlar bağlantısında
en çok ısrar eden ülke olmuĢtur. Polonya temsilcisi, soykırımın insanlığa karĢı bir
suç olduğunu kabul etmekle birlikte bunun anlaĢmada yer almasının gerekmediğini
ifade etmiĢtir. Komisyon, nihai raporunda üyelerinin insanlığa karĢı suç ibaresini
―grubun üyelerinin ulusal veya ırksal kökeni, dinsel inancı veya siyasi görüĢleri
nedeniyle‖ fiili iĢlemesi yani manevi unsura gönderme yapılması konusunda oylama
sürülmüĢtür. Komite ―tamamen veya kısmen‖ ifadesini kabul etmiĢ ancak nihai
Komite suç sayılan fiiller arasına ―grup üyelerinin ölümünü amaçlayan Ģekilde çeĢitli
109
SCHABAS: p. 63-65.
110
―any act directed against the corporal integrity of members of the group‖.
55
önlemler almak veya yaĢam koĢullarına zarar vermek‖ fiilini de eklemiĢtir. Komite
oylamıĢtır.
konusunda sorunlar çıkmıĢtır. Sonuçta hazırlık hareketlerini göz ardı etmeyi teklif
eden öneri kabul edilmiĢtir. Komite soykırımın önlenmesi konusunda akıntıya daha
hallerin bir savunma (hukuka uygunluk nedeni) olarak kullanılamayacağına dair açık
düzenlemeyi tavsiye etmiĢti. ABD, bu iki nedenin uluslararası hukuk kuralı olarak
üstün emrinin yerine getirilmesinin bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabulüne
111
SCHABAS: p. 66.
56
Komitede ayrıca anlaĢmanın getireceği yükümlülüklerin içeriği ve uygulanma
yargılama konusundaki bir umudun boĢa çıkması söz konusu olacaktır. Diğerleri ise
edilmiĢtir.
tasarısı üstün körü bir incelemeye tabi tutulmuĢtur. Daha sonra Komisyon anlaĢma
edilmiĢ ve Ad Hoc Komite raporu 28 Eylül - 2 Aralık 1948 tarihleri arasında madde
112
SCHABAS: p. 68.
113
Komite Ģu ülkelerden oluĢmaktadır: Avustralya, Belçika, Brezilya, Çin, Çekoslovakya, Mısır,
Fransa, Ġran, Polonya, S.S.C.B., BirleĢik Krallık, ABD ve Uruguay.
57
gönderilmiĢtir. Tanzim komitesinin metni ve ek raporu daha sonra 6. Komiteye kabul
yapılmıĢtır.
biri olmuĢtur. TartıĢılan konulardan biri, soykırımın bağımsız bir suç mu yoksa
karĢı taslağın 1. maddesinde ―soykırım olarak bilinen insanlığa karşı suç, bir insan
grubuna veya bu gruba mensup olanların yaşamına ulusal, ırksal, dinsel sebepler ya
karĢı iĢlenen suçların, Nüremberg içtihatlarının bir sonucu olarak, bir silahlı çatıĢma
soykırımın uluslararası bir suç olarak kabulü taraftarı iken diğerleri bunu gereksiz
buluyordu114.
Hollanda‘nın değiĢiklik teklifi ile ortaya çıkmıĢtır :‖The High Contracting Parties
reaffirm that genocide is a crime under international law115, which they undertake to
114
SCHABAS: p. 71-72.
115
S.S.C.B. ―uluslararası hukuka göre‖ ifadesinin kaldırılmasını talep etmiĢtir. SCHABAS: p. 72.
58
düzenlemeye ―under international law‖ dan sonra gelmek üzere ―whether committed
sayılı Genel Kurul Kararı‘nın tekrarından baĢka bir Ģey olmadığını, SözleĢmenin
daha da önemli olan bir konu; soykırımın önlenmesi ile ilgili açık bir düzenlemeyle
itibaren tasarıya iliĢkin çalıĢmalarda manevi unsur, siyasi grupların soykırım kurbanı
tartıĢılmıĢtır.
116
1. maddenin SözleĢmedeki nihai metni: ―The Contracting Parties confirm that genocide, whether
committed in time of peace or in time of war, is a crime under international law which they undertake
to prevent and to punish‖.
117
Benzer görüĢ için bkz. SCHABAS: p. 72.
118
2. madde SözleĢmede Ģu Ģekilde yer almaktadır:
―In the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to
destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious group, as such:
(a) Killing members of the group;
(b) Causing serious bodily or mental harm to members of the group;
(c) Deliberately inflicting on the group conditions of life calculated to bring about its physical
destruction in whole or in part;
59
sınırlamaktadır. 6. Komite, Ad Hoc Komitenin tasarısında dört tane değiĢiklik
soykırımın grup üyelerinin ulusal veya ırksal köken, dinsel inanç veya siyasi
sayıda değil geniĢ anlaĢılması gerektiği sonucuna ulaĢtı. Ayrıca suç teĢkil eden
burada 2. maddeye atıf yapılmaktadır. Ancak diğer dört paragraf; suç iĢlemek için
anlaĢma (conspiracy), iĢtirak ve teĢebbüs gibi kavramlar konusunda ortak bir noktaya
60
en tartıĢmalı olanıdır. Bazı delegasyonlar bu hükmün ifade hürriyetine zarar
alanını daha da geniĢleterek; basın, radyo, sinema vb. vasıtalarla ırksal, ulusal veya
dinsel husumeti veya nefreti kıĢkırtacak veya soykırım fiillerini iĢlemeyi tahrik
edecek her türlü aleni propagandanın suç haline getirilmesini talep etmiĢtir.
farklı görüĢler sebebiyle ortaya çıkmıĢtır. Tasarı komisyonunda da, bu madde üzerine
mevzuatlarda suç haline getirme, yetkili yargı merciinde izlenecek usule iliĢkin
Devletlerin yapacağı yasal düzenlemeler soykırımı suç haline getirip etkin cezalar
120
SözleĢmenin 4. maddesi:
Persons committing genocide or any of the other acts enumerated in article III shall be punished,
whether they are constitutionally responsible rulers, public officials or private individuals.
121
BirleĢik Krallığa göre 4. madde bir uluslararası ceza mahkemesinin kurulmasını esas almaktadır.
Aynı Ģekilde bu durum Soykırım AnlaĢmasının temel amacını oluĢturmaktadır. SCHABAS: p. 74.
122
SözleĢmenin 5. maddesi:
The Contracting Parties undertake to enact, in accordance with their respective Constitutions, the
necessary legislation to give effect to the provisions of the present Convention, and, in particular, to
provide effective penalties for persons guilty of genocide or any of the other acts enumerated in
article III.
61
6. madde123, ulusal ve uluslararası mahkemeleri hareket noktası alarak soykırım
temel nokta anlaĢmalarla belirlenmiĢ diğer uluslararası suçlar için öngörülen evrensel
anılan kiĢilerin geri verme anlaĢmalarında ve örf adet hukukunda kabul edilmiĢ
tartıĢmalar ortaya çıkarmıĢtır ki, vatandaĢın geri verilmesinin yasal olarak mümkün
123
SözleĢmenin 6. maddesi.
Persons charged with genocide or any of the other acts enumerated in article III shall be tried by a
competent tribunal of the State in the territory of which the act was committed, or by such
international penal tribunal as may have jurisdiction with respect to those Contracting Parties which
shall have accepted its jurisdiction.
124
SCHABAS: p. 75.
125
SözleĢmenin 7. maddesi: ―Genocide and the other acts enumerated in article III shall not be
considered as political crimes for the purpose of extradition. The Contracting Parties pledge
themselves in such cases to grant extradition in accordance with their laws and treaties in force‖.
126
SCHABAS: p. 75.
127
SözleĢmenin 8. maddesi:
―Any Contracting Party may call upon the competent organs of the United Nations to take such
action under the Charter of the United Nations as they consider appropriate for the prevention and
suppression of acts of genocide or any of the other acts enumerated in article III‖.
62
harekete geçmeye çağırma hakkını düzenlemektedir. S.S.C.B., talepte bulunulacak
karĢı çıkılmıĢtır.
bırakılan ―giriĢ bölümü‖ sorununa geri dönmüĢtür. Nihai metindeki giriĢ kısmı üç
kısa cümleden oluĢmaktadır. Bunlardan ilki 96 (I) sayılı BirleĢmiĢ Milletler Genel
aykırı olan ve uygar dünya tarafından kınanan uluslararası hukuka göre bir suç
olduğudur. Ġkinci cümle tarih boyunca soykırımın insanlık adına büyük kayıplara yol
açtığıdır. Son paragraf ise, insanlığı bu iğrenç beladan kurtarmak için uluslararası
Bazı ülkeler bir giriĢ bölümü olmasına karĢı çıkmıĢlardır. 6. Komite ise Ad Hoc
temeli olan ve, faĢizmin ve Nazizmin yükseliĢinden çok daha önceleri var olan
128
SözleĢmenin 9. maddesi:
―Disputes between the Contracting Parties relating to the interpretation, application or fulfilment of
the present Convention, including those relating to the responsibility of a State for genocide or for
any of the other acts enumerated in article III, shall be submitted to the International Court of Justice
at the request of any of the parties to the dispute‖.
129
Uluslararası Adalet Divanı‘nın Soykırım SözleĢmesi‘nin uygulanması ile ilgili verdiği ilk karar
olan Bosna Hersek – Sırbistan uyuĢmazlığı daha sonra incelenecektir.
63
soykırımın, Nüremberg Mahkemesi‘ne atıf yapmaktan kaçınarak olabildiğince kısa
açıklamıĢtır130.
Soykırım suçunun tarihi temelleri ve 96 (I) sayılı Karardan çok önceleri de var
rejimlere bağlı olduğunun tarihsel olarak doğru olmadığını, zira geçmiĢ yıllarda
korkmaktaydılar. Zira Nüremberg‘de insanlığa karĢı iĢlenen suçlar konusunda dar bir
yorum yapılmıĢ ve bu suçların uluslararası bir çatıĢma ile bağlantılı olması gerekliliği
vurgulanmıĢtır. ABD‘ye göre; soykırım 96 (I) sayılı kararla ortaya çıkmıĢ yeni bir
bahsedilmiyordu. Ayrıca ileri sürülen baĢka bir görüĢ de, Nüremberg Ġlkelerinin
130
SCHABAS: p. 77.
131
ABD de Venezuella ile aynı düĢünceyi savunmuĢ ve farklı faĢizm-nazizm gibi ifadelerin giriĢe
konmasının diğer saiklerle iĢlenen suçların cezasız kalmasına sebebiyet vereceğini ifade ederken;
Mısır, tarihe bakıldığında ırksal üstünlüğe dayanmayan soykırımların da olduğunu örnek vermiĢtir.
SCHABAS: p. 88.
132
Fakat tartıĢmalar, Nüremberg yargılamaları konusundaki memnuniyetsizliğin özellikle Latin
Amerika ülkeleri arasında ortaya çıktığını göstermiĢtir. Peru‘ya göre, bu yargılamalar savaĢtan doğan
64
Nüremberg‘e atıf yapılması hiçbir zaman oylama konusu olmamıĢ ve Komite
tamamlamıĢtır. Karar ve SözleĢme tasarısı otuza karĢı sıfır oyla kabul edilmiĢ, 8 üye
çekinser kalmıĢtır133.
6. Komitenin tasarısı 9 Aralık 1948 tarihinde metne ilave edilen bir karar ve iki
karar tasarısı134 ile Genel Kurula gönderilmiĢtir. Genel Kurul‘da isim okuma
edilmiĢtir135.
istisnai durumların gerektirdiği, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin göz ardı edildiği alelacele
yapılmıĢ bir yargılamaydı. SCHABAS: p.79.
133
Çekinser kalan bazı devletlerin gerekçeleri ise Ģu Ģekildedir: BirleĢik Krallık, Genel Kurulun 96
(I) sayılı kararından uzaklaĢılması sebebiyle Ad Hoc Komite çalıĢmalarında yer almamıĢtı. BirleĢik
Krallığa göre AnlaĢma, soykırıma, aslında devletlerin konu olması gerekirken, bireysel sorumluluk
gibi yanlıĢ bir açıdan yaklaĢmıĢtır. Polonya, nefret propagandasının ve bir ulusun sanat veya
kültürüne karĢı önlemler alınmasının yasaklanmasının metinde yer almaması sebebiyle çekinser
kalmıĢtır. Yugoslavya da benzer bir açıklama yapmıĢtır. Çekoslovakya, AnlaĢmanın soykırımı
önleyemeyeceği gerekçesini kullanmıĢtır. Nihayet Fransa, bazı düzenlemelerle ilgili ihtirazi
kayıtlarını ifade ederken, uluslararası ceza mahkemesinin dönüĢü olmaz bir Ģekilde yazılı hukukun bir
parçası olması sebebiyle, AnlaĢmayı imzaladığını ifade etmiĢtir. SCHABAS: p. 79-80.
134
Bu karar tasarılarından ilkinde (GA Res. 260 B (III)), AnlaĢmanın tartıĢılması esnasında,
soykırımla suçlanan kiĢilerin yetkili bir uluslararası mahkeme tarafından yargılanmaları isteği ve
ihtimalinin sorgulandığı dile getirilirken, uluslararası hukuktaki ciddi suçlara iliĢkin olarak
uluslararası bir yargı makamının oluĢturulması ihtiyacından hareketle Uluslararası Hukuk Komisyonu
anılan konularda çalıĢmalar yapmaya davet edilmektedir. Ġkinci karar tasarısı (GA Res. 260 C (III))
ise taraf Devletlerin, idareleri altındaki diğer memleketlerde de AnlaĢmayı uygulanması yönünde
etkin ve hızlı hareket edilmesi ile ilgilidir.
135
Uluslararası Ceza Mahkemesi‘ne iliĢkin karar 3 çekinser, 6 ya karĢı 43 oyla kabul edilmiĢtir.
Soykırım AnlaĢması‘nın yönetim altındaki diğer memleketlerde uygulanmasına dair diğer karar ise 1
çekinser oya karĢılık 50 oyla kabul edilmiĢtir.
65
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
I. GENEL OLARAK
(UYCM) ve Uluslararası Ruanda Ceza Mahkemesi (URCM) Statüleri ile son iki
66
düzenlemelerin Mahkemelerin önüne gelen davalarda nasıl anlamlandırıldığı ortaya
konacaktır.
Her suçun bir hukuki konusu vardır ve bu, bizatihi suçun doğrudan ihlal ettiği
hukuki varlık veya menfaattir136. Somut bir varlığı olmayan bu değerler doğrudan
göstermesidir137.
136
Nevzat TOROSLU: Cürümlerin Tasnifi Bakımından Suçun Hukuki Konusu, Ankara 1970, s. 72.
Ayrıca bkz. Faruk EREM- Nevzat TOROSLU: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2003,
s. 31.
Kavram üzerindeki tartıĢmalar için bkz. Yener ÜNVER: Ceza Hukukuyla Korunması
Amaçlanan Hukuksal Değer, Seçkin Yayınevi, Ankara 2003.
137
Ġzzet ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2007, 2. Bası, s.
165.
138
ÜNVER: s. 1043.
Yazara göre, ölüm cezasının kaldırılması, çok eĢliliğin suç sayılması, soykırım eylemlerinin en
ağır suçlar halinde düzenlenmesi gibi maddi ceza hukuku örnekleri, çoğu insan hakları içinde yer alan
önemli hukuksal değerlerin uluslararası alanda korunmasına yönelik pozitif normlar, bunun
örneklerini oluĢturmaktadır. ÜNVER: s. 1044.
139
Bkz. ICJ, Advisory Opinion of 28 May 1951 ( Reservation to the Convention on the Prevention
and Punishment of Genocide), ICJ Rep. 1951, p. 23; Prosecutor v. Akayesu, ICTR (Trial Chamber),
judgment of September 1998, para. 469; Prosecutor v. Jelisic, ICTY (Trial Chamber), judgment of 14
December 1999, paras. 69 et seq.; Prosecutor v. Krstic, ICTY (Trial Chamber), judgment of 2 August
2001, paras. 551 et seq.; Pieter N. DROST: The Crime of State, Book II, A.W. Sythoff- Leyden
1959, p. 80, para. 85; Gerhard WERLE: Principles of International Criminal Law, T.M.C Asser
Pres, The Hague 2005, p. 192.
67
Soykırım SözleĢmesi‘nin tarihçesinden de anlaĢılmaktadır. Zira 1946 tarihli 96 sayılı
inkârıdır, tıpkı insan öldürmenin insanoğlunun yaşam hakkının inkârı olduğu gibi
edilmesi veya dağıtılması, aidiyet duygularının sistematik olarak tahrip edilmesi veya
çok dardır. Buna yapılan itiraz ise, özellikle grubun sosyal varlığının normun koruma
alanı içinde değerlendirilmesinin kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine aykırılık teĢkil
adet hukuku soykırımın tanımını; grubun, kısmen veya tamamen, fiziksel veya
140
Bkz. Emanuela FRONZA: Genocide in the Rome Statute, Essays on the Rome Statute of the
International Criminal Court, ed. by Flavia Lattanzi and William A.SCHABAS, vol. 1 (1999), p. 105.
141
WERLE: p. 192.
142
WERLE: p. 193.
143
Prosecutor v. Krstic, ICTY (Trial Chamber), judgment of 2 August 2001, paras. 574; 580. Aynı
Ģekilde Prosecutor v. Kristic, ICTY (Appeals Chamber), judgment of 19 April 2004, para. 25.
68
biyolojik imhasına yönelik fiillerle sınırlamaktadır. Bu yüzden, bir insan grubuna
almamaktadır. Buna rağmen Dava Dairesi, fiziksel veya biyolojik imhanın söz
konusu olduğu hallerde çoğu zaman hedef alınan grubun kültürel ve dinsel
Grubun kısmen veya tamamen imhası özel kastını öngören bir suç tipi olan
değerin grubun fiziksel varlığı olduğu görülmektedir. Kasten öldürme ile yaĢam
hakkı; bedensel veya ruhsal olarak ciddi Ģekilde zarar verme, grubun imhasını
korunmaktadır. Öte yandan çocukların baĢka bir gruba zorla nakli ile korunan değer
A. GENEL OLARAK
Ġlke olarak sivil veya askeri kiĢiler ve yüksek mevkideki devlet görevlileri
savaĢ suçu145, insanlığa karĢı iĢlenen suç146 veya soykırım suçunu147 iĢleyebilirler148.
144
―Soykırım SözleĢmesi kiĢileri değil kiĢilerin mensup olduğu grupların varlıklarını korumaktadır‖.
Prosecutor v. Stakic, ICTY (Appeals Chamber), judgment of 22 March 2006, para. 24.
145
―Bu madde hükümlerine göre sivillere karĢı iĢlenen savaĢ suçlarından sorumlu olacak kiĢilerin
kategorileri sınırlı değildir‖. Prosecutor v. Kamuhanda, ICTR (Trial Chamber), judgment of 22
January 2004, para. 725.
146
― Ġnsanlığa karĢı iĢlenen suçlar normalde askeri komutanlar veya askerler gibi resmi sıfatı haiz
olan devlet organları tarafından iĢlenebilirken bazı hallerde resmi sıfatı bulunmayan veya yönetim
69
Bu anlamda soykırım suçu özgü bir suç149 değildir. Suçun faili bir kamu görevlisi
olabileceği gibi sivil bir kiĢi de olabilir. Failin milliyeti, soykırım suçu iĢlenen
grubun mensubu olup olmaması150 veya çatıĢmanın tarafı olup olmaması da önem
arzetmez. Fail baĢka bir ülkenin vatandaĢı olabileceği gibi paralı asker, NATO
alınmıĢtır. Yine 27. maddede, Statü‘nün tüm gerçek kiĢilere, resmi görevli olup
adına hareket etmeyen kiĢilerce de iĢlenebilir‖ Prosecutor v. Kupreskic, ICTY (Trial Chamber),
judgment of 14 January 2000, para. 555.
147
―Soykırım suçu belirli kategorilerdeki kiĢilerin iĢleyebileceği bir suç değildir. Tarih, soykırımın en
alt mevkideki failler ve yüksek mevkideki planlayıcılar veya tahrikçiler tarafından iĢlendiğinin
delilini oluĢturmaktadır‖ Prosecutor v. Clement Kayishema and Obed Ruzindana, ICTR (Appeals
Chamber), judgment of 1 June 2001, para.170.
148
METTRAUX: p. 272.
149
―Kanunda öngörülen suçların büyük bir çoğunluğu herhangi bir insan tarafından iĢlenebilirken,
bazı suçlar ancak belirli kiĢiler tarafından iĢlenebilmektedir. Kanun bazı hallerde suçun varlığı için
failin belirli bir hukuki veya fiili durumda bulunmasını Ģart koĢmaktadır. ĠĢte bu Ģekilde herkes
tarafından iĢlenemeyen suçlara ―özgü suç‖ (mahsus suç) adı verilir. Bkz. Nevzat TOROSLU: Ceza
Hukuku Genel Kısım, Ankara, Kasım 2006, s. 91-92.
150
Ġsrail‘de 1951-1964 tarihleri arasında 1950 tarihli Nazi ve Nazi ĠĢbirlikçileri Yasası‘na dayanılarak
Kapo Davaları olarak bilinen 40‘a yakın yargılama yapılmıĢtır. Kapo, 2. Dünya SavaĢı döneminde
Nazi kamplarında tutsak olan bazı Yahudi mahkumların yine bu kamplarda alt düzeyde idari
pozisyonlarda çalıĢmalarını temsil eden bir terimdir. Ayrıntı için bkz. Orna Ben-NAFTALI and
Yogev TUVAL: Punishing International Crimes Committed by the Persecuted-The Kapo Trials in
Israel (1950s-1960s), Journal of International Criminal Justice, 2006, v. 4, p. 128-178.
151
METRAUX: p. 275.
70
kaynaklanan bağıĢıklık veya özel soruĢturma usulleri dikkate alınmaksızın eĢit
uygulanacağı belirtilmiĢtir.
URCM Statüsü‘nün 6(2). maddesi ile UYCM Statüsü‘nün 7(2). maddesinde sanığın,
devlet veya hükümet baĢkanı veya sorumlu hükümet görevlisi olmasının, cezai
152
Nüremberg ġartı‘nın 9. maddesinde; Mahkemenin o grup veya örgütü suç örgütü olarak ilan
edebileceği düzenlenmiĢtir. Böyle bir durumda herhangi imzacı bir yetkili ulusal merciin bu grup ya
da organizasyonlara üye olanları ulusal, askeri ya da iĢgal mahkemelerinde yargılama için getirme
hakkının olduğu ifade edilmiĢtir.
153
METTRAUX: p. 273-274.
154
SCHABAS: p. 418.
71
alınmıĢtır. Gerçi Ad Hoc Komite taslak metninin 5. maddesinde bu konu yer almıĢ,
Tarihsel olaylar, soykırımın, temelde devlet organlarının bir icra veya ihmali
suça iĢtirak etmeleri sebebiyle uluslararası bir konu haline gelmektedir. Eğer kitlesel
almaktır156.
ihlallerinden sorumlu olan kiĢilerin, uluslararası hukukun genel kabul görmüĢ savaĢ
gelmektedir158.
155
DROST: p. 66.
156
DROST: p. 66.
157
Nina H. B. JORGENSEN: The Responsibility of States for International Crimes, Oxford
University Press 2000, p. 154.
158
Robert JENNINGS – Arthur WATTS: Oppenheim‘s International Law, vol 1 (Peace), Harlow:
Longman 1992, p. 536.
72
Ancak devlet suçluluğu kavramıyla ilgili uluslararası içtihatlar epeyce azdır.
bulunmaktadır:
zaman rıza temeline dayanır ve olası bir uluslararası suçun iĢlenmesi durumunda,
devletler sorunu üçüncü bir tarafın önüne götürmekte gönülsüz davranırlar. Dahası,
devlet bir fiilden zarar gördüğünde, kendisini uluslararası hukuka göre bir müeyyide
baĢvurmaz159.
Krallık, 2. ve 4. maddede ifadesini bulan ve soykırım teĢkil eden fiillerin sadece özel
onlar adına iĢlenen fiillerin SözleĢmenin ihlali anlamına geleceğinin hüküm altına
159
JORGENSEN: p. 264.
160
JORGENSEN: p. 28-54.
73
alınmasını teklif etmiĢtir. Bu değiĢiklik teklifi 22 oya karĢılık 24 oyla reddedilmiĢtir.
Teklifin lehinde olanlar modern devletin karmaĢık yapısı sebebiyle suç teĢkil eden
fiillerin çoğu zaman kiĢilere değil tüm sisteme atfedilmesi gerektiğini ileri
sürmüĢlerdir. Teklife karĢı olanlar ise devlete uygulanabilecek yegâne cezanın maddi
tasarı hükümler hazırlamıĢtır162. 1976 yılında UHK‘nin 28. toplantısında 1‘e karĢı 19
aykırı fiil olarak kabul edilmiĢtir. 19(2). maddede ise, ihlali uluslararası toplumca suç
herhangi bir devletin, bir veya birden fazla devlet tarafından uluslararası bir suçun
götürebileceği düzenlenmiĢtir163.
161
JORGENSEN: p. 36.
162
Hazırlanan tasarı hükümlerinin 1976 yılına kadar geliĢimi için bkz. State Responsibility,(Chapter
III), Report of the International Law Commission on its twenty-eighth session, Yearbook of the
International Law Commission 1976, vol. 2, Part 2, p. 69-73.
163
Tasarı hükümleri için bkz. JORGENSEN: p. 289-291.
74
1996 tarihli UHK‘nin Barışa ve İnsanlığın Güvenliğine Karşı İşlenen Suçlar
baĢvuru önemlidir167. Zira bu baĢvuru ile UAD, suç teĢkil eden fiiller nedeniyle
Uzun bir yargılama süreci sonucunda UAD 26 ġubat 2007 tarihli kararında
164
Bkz. Report of the International Law Commission on its forty-eighth session Yearbook of the
International Law Commission 1996, vol. 2, Part. 2.
165
Murat ÖNOK: Tarihi Perspektifiyle Uluslararası Ceza Divanı, Ankara 2003, s. 244.
166
ÖNOK, 19. madde hükmünün baĢta ABD, Ġngiltere, Japonya ve Fransa‘nın tepkisi ile metinden
çıkartıldığı düĢüncesindedir. Bkz. ÖNOK: Tarihi …, s. 245.
167
http://www.icj-cij.org/icjwww/idocket/ibhy/ibhyframe.htm [20.03.2008]
168
UAD‘nin Ön Ġtiraz Yargılamasına dair kararına muhalif kalan Hakim Kreca, devletin cezai
sorumluluğunu sonuçlayacak bu tür bir yargılamanın Mahkemeyi yasama yetkisi benzeri bir alana
sokacağını ve korkusunun pozitif uluslararası hukukta yer almayan devletin cezai sorumluluğu
kavramının kabul edilmesi olduğunu ifade etmiĢtir. Bkz. Dissenting Opinion of Justice ad hoc Kreca,
http://www.icj-cij.org/icjwww/idocket/ibhy/ibhyjudgment/ibhy_ijudgment_20070226_frame.htm
[20.03.2008]
75
Bosna-Hersek; davanın devletin sorumluluğuyla ilgili olduğunu ve devletin,
savunmada bulunmuĢtur171.
169
International Court of Justice, 20 March 1993, Application of the Convention on the Prevention
and Punishment of the Crime of Genocide, Bosnia and Herzegovina v. Yugoslavia (Serbia and
Montenegro), para. 106; Case Conserning the Application of the Convention on the Prevention and
Punishment of the Crime of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26
February 2007, para. 155.
170
International Court of Justice, 26 February 2007, Case Conserning the Application of the
Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v.
Serbia and Montenegro, para. 156.
171
Case Conserning the Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the
Crime of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26 February 2007, para.
158.
76
bağlamında ve ayrıca SözleĢmenin hedef ve amaçları kapsamında değerlendirilmesi
olduğuna değinmiĢtir172.
ifadenin günlük anlamına değinmiĢtir. Buna göre birçok sözleĢmede taraf devletlerin
yükümlülüklerini ortaya koyan bir ifade olarak taahhüt; resmi bir söz vermek,
sonraki maddelerde yer alan soykırımı suç haline getirme, soruĢturma ve geri verme
konularına giriĢ mahiyetinde ele almanın mümkün olmadığını ifade etmiĢtir. UAD,
77
SözleĢmenin lafzından bu sonucun açıkça çıkmadığı baĢlangıçta kabul edilse bile,
olarak kabul etmesi gerçeğinden hareketle, taraf devletlerin, mantıken, sayılan fiilleri
konusunda taahhüt altına girdiklerini hatırlatan UAD, soykırım teĢkil eden fiillerin
yasaklanmadığı gibi paradoksal bir durum ortaya çıkacağına vurgu yapmıĢtır. Özetle,
174
Bosna-Hersek‘in 9. maddeye dayanarak devletin soykırım suçundan sorumluluk iddiasını UAD
kabul etmemiĢ; bu sorumluluğun diğer maddelerde aranması gerektiğine iĢaret etmiĢtir. Case
Conserning the Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of
Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26 February 2007, para. 166.
175
Ancak UAD kararında UYM‘nin de soykırım olarak kabul ettiği Srebrenica‘daki olaylarda
VRS‘nin (Bosnalı Sırpların Ordusu) Yugoslav Federal Cumhuriyeti‘nin tamamen kontrolü altında
olmadığı gerekçesiyle bu devlete atfedilebilecek bir sorumluluk olmadığına karar vermiĢtir. Bkz.
Case Conserning the Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime
of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26 February 2007, para. 385-412.
78
yapılmasını da zorunlu olarak yasakladığını ifade etmiĢtir176. Yani soykırımı önleme
alacaktır. Birincisi, genel bir ilkenin sonucu olarak, uluslararası hukuk devletin
devletlerin cezai sorumluluğunu kabul etmediğini kabul etmekte, söz konusu sorunla
diğer sayılı fiiller konusundaki sorumluluğunu kapsam dışı bırakmasıdır. Buna göre,
Sözleşme, temel olarak devletlerin sorumluluğu ile ilgili değildir ve kişilerin cezai
176
Case Conserning the Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the
Crime of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26 February 2007, para.
166.
79
ilgili vurgusu, devletlerin, 3. maddeden kaynaklanan yükümlülüklerinin olası ihlalini
hukuka karşı işlenen suçlar insanlar tarafından işlenebilir, soyut varlıklar tarafından
177
Case Conserning the Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the
Crime of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26 February 2007, para.
171.
178
Case Conserning the Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the
Crime of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26 February 2007, para.
172.
179
― Uluslararası hukuka karĢı suçlar devlet görevlileri tarafından iĢlendiğinde, çoğu kez devletin
kendisinin, söz konusu fiillerden önlememe ve cezalandırmama konusunda sorumluluğu gündeme
gelmektedir. Bazı durumlarda örneğin iĢgalde devlet açıkça yer almaktadır. Yine de kiĢisel
sorumluluk problemi ilkesel olarak devletin sorumluluğundan farklıdır. Devletin, resmi görevliler
tarafından gerçekleĢtirilen uluslararası haksız fiillerden dolayı sorumlu olmaması gibi bir durum
yoktur‖. ILC Commentary on the Draft Articles on Responsibility of States for Internationally
Wrongful Acts, ILC Report A/56/10, 2001, Commentary on Article 58, para.3.
80
yapan UAD, dualist sorumluluğun uluslararası hukukun değiĢmez özelliklerinden
Şikayet edilenin üçüncü ve son itirazı, taraf devletlerin Sözleşme ile soykırım
Birincisi devletin cezai sorumluluğu ile ilgili teklifler yapılmış ancak bu teklifler
kabul edilmemiştir. İkincisi, devletin sorumluluğu ile ilgili yargı yetkisinin kullanımı
soykırım veya 3. maddede sayılan diğer fiilleri işlememe konusunda bir yükümlülük
UAD‘nin kararı eleĢtirilere maruz kalmıĢtır. CASSESE‘ye göre karar iki ciddi
180
Case Conserning the Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the
Crime of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26 February 2007, para.
173.
181
Case Conserning the Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the
Crime of Genocide, (Bosnia and Herzegovina v. Serbia and Montenegro, 26 February 2007, para.
175-179.
182
Antonio CASSESE: ―On the Use of Criminal Law Notions in Determining State Responsibility for
Genocide‖, Journal of International Criminal Justice 2007, vol. 5, p. 878.
81
SözleĢmenin 3. maddesinde yer alan soykırım için anlaĢma veya iĢtirak gibi ceza
önce sözleĢmeci tarafın organının gerekli manevi unsura sahip olduğunu tespit
ettikten sonra, bu tespit üzerine devletin uluslararası hukuka aykırı fiilden sorumlu
olduğuna mı karar vereceğini yoksa anılan ceza hukuku kavramlarına ulusal veya
ulaĢacağını sormaktadır183.
ve hatta bu kuralın var olmakla kalmadığını dahası jus cogens olduğunu ifade
konularda uluslararası bir sözleĢme olmasıdır186. Dahası SözleĢme, faile, devlet adına
183
CASSESE: On the Use of …,p. 879.
184
Paola GAETA: ―On What Conditions Can a State Be Held Responsible for Genocide?‖ The
European Journal of International Law 2007, vol. 18, no. 4, p. 632.
185
GAETA: p. 633.
186
GAETA: p. 634; CASSESE: On the Use of …, p. 876.
187
GAETA: p. 635.
JORGENSEN, kiĢilerin suçluluklarını devletin arkasına gizleyemeyeceği gibi, devletlerin de
suçluluklarını bireylerin cezalandırılmasının arkasına gizleyemeyeceği düĢüncesindedir. Bkz.
JORGENSEN: p. 155.
82
sonucu olarak, devlete getirilmiĢ olan soykırımı önleme yükümlülüğü, sözleĢmesel
Metni de dikkate alınarak soykırım suçunun faili anlamında devletin resmi görevlileri
ve resmi görevli olmamasına rağmen böyle kabul edilenler (de facto agents)
bağlamında, bu organın yasama, yürütme, yargı veya diğer erklerden birini ifa
kiĢilerdir191.
188
GAETA: p. 637.
189
―Devletin birliği ilkesi gereğince, devletin organlarının gerek icrai gerekse de ihmali fiilleri,
uluslararası sorumluluk bağlamında devletin fiili olarak kabul edilmektedir. Dahası bu tür ihlalleri
özellikle gerçekleĢtirebilecek bir devletin organı kategorisi de bulunmamakta; gerçekte devlet bu tür
fiillerin faili pozisyonunda olabilmektedir‖ ILC Commentary on the Draft Articles on
Responsibility of States for Internationally Wrongful Acts, ILC Report A/56/10, 2001,
Commentary on Article 4, para.5.
190
ILC Commentary on the Draft Articles on Responsibility of States for Internationally
Wrongful Acts, ILC Report A/56/10, 2001, Commentary on Article 4, para. 11.
191
―Gerçek veya tüzel kiĢiler ifadeleri özellikle kiĢisel makam sahibi, kamusal otoriteye sahip bölüm,
komisyon veya diğer birimler gibi organları kapsayacak Ģekilde geniĢ tanımlanmıĢtır‖. ILC
Commentary on the Draft Articles on Responsibility of States for Internationally Wrongful
Acts, ILC Report A/56/10, 2001, Commentary on Article 4, para. 12.
83
belirlenebilir. Bu anlamda sadece iç hukuka yollama yapılması yanıltıcı olabilir.
bağlıyken, bazılarında polisin yürütmeden bağımsız özel bir statüsü vardır. Bu statü
gelmeyecektir.
Her ne kadar bu maddede ortaya konan ilke açık ve Ģüpheye yer vermeyecek
bağlantısız olarak hareket edebilir veya kamusal gücü kötüye kullanabilir. GörünüĢte
kamusal sıfatla veya güç ile hareket eden kiĢinin eylemlerinin devlete atfedilebilirliği
bu noktada bir problemdir. Ancak bir devlet organının yetkisi dıĢındaki eylemleri ile
Buna göre devlet organının eylemi kamusal görevle ilgili değil; salt kiĢisel özel bir
gerçekleĢtirdiği ihlal teĢkil eden fiil ise devletin sorumluluğuna yol açacaktır192.
gösterilebilir193. Olaydan iki gün sonra Fransız gizli servisi mensubu iki ajan Yeni
Bölge Mahkemesi‘nce ajanlar, 10‘ar yıl hapis cezasına çarptırılır. Aynı gün Fransa
192
ILC Commentary on the Draft Articles on Responsibility of States for Internationally
Wrongful Acts, ILC Report A/56/10, 2001, Commentary on Article 4, para. 13.
193
Jodi VEXLER: The Rainbow Warrior Affair: State and Agent Responsibility for Authorized
Violations of International Law, Boston University Internationa Law Journal, 1987, v. 5, p. 389.
84
baĢbakanı Laurent Faibus, ajanlarının gerçekleĢtirdiği eylemi ve tüm sorumluluğunu
kabul ederek ortaya çıkan zararın ödeneceğini ve Yeni Zelanda hükümeti ile
egemenlik haklarını ihlal ettiğine; bunun için resmen özür dilenmesine ve 7 milyon
dolar tazminata hükmeder. Mahkûmlar için de ara bir yol bulan Genel Sekreter, iki
Gökkuşağı Savaşçısı olayında Fransa devleti‘nin resmi görevlileri olan iki gizli
kararı verildiği gün, bu görevlilerin eylemlerini kabul ettiği için, resmi görevli ve
Yukarıda yaptığımız resmi görevli ve resmi görevli olmayan (de facto agent)
ayırımının ikinci kısmı yani devlete atfedilebilecek suçu iĢleyen kiĢilerin devletin iç
hukukuna göre resmi görevli olmaması; ancak belli Ģartlar dâhilinde resmi görevli
olarak kabul edilmesi daha tartıĢmalıdır. Buradaki sorun, konunun, uluslararası yargı
194
Fransa, Yeni Zelanda‘nın ülkenin itibarının zedelendiği gerekçesiyle ve diğer maddi zararlar için
istediği 9 milyon dolar tazminatı çok bulur. Fransız devletinin resmi özrünün manevi zararı
karĢılayabileceğini iddia eder. Bunun yanında ajanlarının Fransa‘ya gönderilmesini ister zira
Fransa‘ya göre ajanlar askeri emirler altında hareket etmektedirler. VOXLER: p. 405.
195
VOXLER: p. 407-411.
85
kararlarının örf adet hukuku seviyesine ulaĢmaması gibi sebeplerle uluslararası
a. Rehineler Davası
Personeli Davası‘dır.
4 Kasım 1979‘da birkaç yüz Ġranlı öğrenci ve gösterici, devrik ġah‘ın ABD‘de
görevlilerinin hiçbir müdahalesi ile karĢılaĢmayarak basıp elçiliği ele geçirir ve çoğu
diplomatik temsilci olan 50 kiĢiyi rehin alırlar197. Bunun üzerine ABD 29 Kasım
196
Gregory TOWNSEND: State Responsibility for Acts of De Facto Agents, Arizona Journal of
International and Comparative Law, 1997, v. 14, n. 3, p. 635.
197
TOWNSEND: p. 644.
86
yargılamasına ve sözleĢmelerden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesine
karar verir198.
24 Mayıs 1980 tarihinde nihai kararını veren UAD, devletin resmi görevlisi
aĢamalı bir görüĢ geliĢtirir. Bunlardan ilki, öğrencilerin ve göstericilerin iĢgali diğeri
ise iĢgal sonrasında Ġran devletinin tutumudur. Buna göre UAD, Elçiliğin resmi
kabul edilemezler. Ancak söz konusu militanlar, Ġran devleti namına, yetkili bir
sorumluluğuna gidilebilecektir199.
somut adımlar atmamasını ikinci aĢama olarak değerlendirip farklı bir sonuca
devletin fiili haline getirmiĢtir. Yine bu resmi onaylamalar, özel kiĢilerin devletin
resmi görevlileri olmasını sağlamıĢtır. Diğer bir deyiĢle, Ġran, Elçiliğin iĢgali
198
Karar için bkz. http://www.icj-cij.org/icjwww/icases/iusir/iusir_iorders/iusir_iorder_19791215.pdf
[20.03.2008]
199
International Court of Justice, 24 May 1980, Case Concerning United States Diplomatic and
Consular Staff in Tehran (United States of America v. Iran), p. 30, para. 58.
200
International Court of Justice, 24 May 1980, Case Concerning United States Diplomatic and
Consular Staff in Tehran (United States of America v. Iran), p. 33-34, para. 69 - 71.
87
evresinde sorumlu değilken, iĢgal sonrasında göstericilerin devletin siyasetini takip
b. Nikaragua Davası
Sandinist rejim iktidara gelmiĢtir. Takip eden yıllarda Nikaragua, contra adı verilen
isyancı güçlerin silahlı saldırısıyla karĢı karĢıya kalmıĢtır. ABD askeri kuvvetleri de
bu contra hareketinde bizzat yer almıĢ ve destek vermiĢtir. Bunun sonucu olan
konusunda verdiği kararında203, olayla ilgili olarak contra isyancı güçlerinin BirleĢik
Devletler Hükümeti‘nin bir organı veya Hükümet namına hareket eden bir grup olup
bağımlı veya onun kontrolü altında olup olmadığına bakılmıĢtır204. Mahkeme her ne
kadar kararında, bir dönem contra isyancı güçlerinin BirleĢik Devletlere fazlaca
201
International Court of Justice, 24 May 1980, Case Concerning United States Diplomatic and
Consular Staff in Tehran (United States of America v. Iran), p. 35, para. 74.
202
TOWNSEND: p. 643.
203
International Court of Justice, 27 June 1986, Case Concerning Military and Paramilitary
Activities in and Against Nicaragua, (Nicaragua v. United States of America), General List No: 70.
204
International Court of Justice, 27 June 1986, Case Concerning Military and Paramilitary
Activities in and Against Nicaragua, (Nicaragua v. United States of America), p. 62-63, para. 109-
110.
88
ifade etmiĢtir205. Devamında Mahkeme, BirleĢik Devletler‘in contra isyancı
güçlerinin eylemlerinden sorumlu tutulabilmesi için anılan grup üzerinde etkin bir
hükmedilmiĢtir207.
c. Tadic Davası
insanlığa karĢı suçlardan dolayı 7 Mayıs 1997 tarihinde mahkûm eder ve Tadic 14
Nikaragua Davası‘na atıf yaparak daha sonra Sırbistan ile Bosna arasındaki
uyuĢmazlığa iliĢkin olarak UAD‘nin ġubat 2007 tarihli kararına da yol gösterici
olmuĢtur.
Federal Cumhuriyeti‘nden farklı tüzel kiĢilikler olduğunu tespit etmiĢtir. Ancak örf
205
International Court of Justice, 27 June 1986, Case Concerning Military and Paramilitary
Activities in and Against Nicaragua, (Nicaragua v. United States of America), p. 63, para. 111.
206
International Court of Justice, 27 June 1986, Case Concerning Military and Paramilitary
Activities in and Against Nicaragua, (Nicaragua v. United States of America), p. 64, para. 115.
207
International Court of Justice, 27 June 1986, Case Concerning Military and Paramilitary
Activities in and Against Nicaragua, (Nicaragua v. United States of America), p. 64, para. 116.
208
(Prosecutor v. Dusko Tadic), Sentencing Judgement in the Trial Chamber, 14 July 1997
http://www.un.org/icty/tadic/trialc2/judgement/tad-tsj970714e.htm [20.03.2008]
89
ajanlık kurumu vasıtasıyla devlete atfedilebileceğini belirten Mahkeme, bu davada
Mahkeme, eldeki delillerden edinilen kanaate göre 19 Mayıs 1992 tarihinden sonra
hükmetmiĢtir210.
A. Genel Olarak
Suçun maddi konusu, üzerinde suçun iĢlendiği Ģahıs veya Ģeydir. Ancak bu,
failin fiziki faaliyetinin somut olarak gerçekleĢtiği her Ģahıs veya Ģey değil, sadece
suç yaratan normda yer alan tanımda söz konusu olan Ģahıs veya Ģeydir. ġu halde
suçun maddi konusu, tipik fiilin üzerinde gerçekleĢtirilmesi zorunlu olan Ģahıs veya
209
(Prosecutor v. Dusko Tadic), Opinion and Judgement of 7 May 1997 in Trial Chamber, para.
584. http://www.un.org/icty/tadic/trialc2/judgement/index.htm [20.03.2008]
210
(Prosecutor v. Dusko Tadic), Opinion and Judgement of 7 May 1997 in Trial Chamber, para.
607.
Çoğunluk görüĢüne katılmayan Hakim Mc Donald karĢı oy yazısında, eldeki delillerin
VRS‘nin kuruluĢunun bir hileyi Ģeriye olduğunu gösterdiğini, 15 Mayıs 1992 tarihli Güvenlik
Konseyi kararından sonra meydana gelen değiĢikliklerin sadece askerlerin transferi ve VRS‘nin
Komuta Konseyi‘nin kurulması ile askeri organizasyonların ve birimlerinin isimlerinin değiĢtirilmesi
olduğunu ileri sürmüĢtür. Bunun yanında kullanılan silahların, teçhizatın, görevlilerin, komutanların,
tedarikçilerin, finansal kaynakların, taktiklerin ve güdülen amacın aynı olduğunu belirtir. Bkz.
Seperate and Dissenting Opinion of Judge McDonald Regarding the Applicability of Article 2 of the
Statute, para. 7.
211
TOROSLU: Genel Hükümler, …, s. 93.
212
ÖZGENÇ: s. 203. ÜNVER‘e göre, suçun maddi konusu suçun objektif unsuru olup, onun
aracılığıyla korunan hukuksal değer ihlal edilir. BaĢka bir ifadeyle, suça vücut veren hareket suçun
maddi konusu olan obje veya Ģahıs üzerinde icra edilir. Bkz. ÜNVER: s. 142.
90
Soykırım suçunda; gerek Soykırım SözleĢmesi‘nde gerekse de uluslararası ve
ulusal mevzuatta sayılmıĢ olan fiiller grup mensuplarına karĢı iĢlendiğine göre
Öte yandan suçun maddi konusu ile ceza normu tarafından korunan ve suç
tarafından ihlal edilen, yani suçun hukuki konusunu oluĢturan hukuki varlık veya
kesiĢebilmektedir214. Bu suç tipinde grup üyeleri hem suçun maddi konusunu hem de
Soykırım suçu genel anlamda ―bir grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi
yerde tanımlanmıĢtır216.
213
TOROSLU: Genel Hükümler, …, s. 95.
214
Pasif süje ve maddi konu kavramları birbirinden farklı kavramlar olmakla birlikte, pasif süje ve
maddi konu sıfatları bazen aynı Ģahıs üzerinde toplanabilir. Bu olasılık, suçun ihlal ettiği hukuksal
değerin sahibi ile suç teĢkil eden eylem kendisine karĢı iĢlenen kiĢinin aynı olması halinde ortaya
çıkar. Bkz. ÜNVER: s. 143; TOROSLU: Cürümlerin …, s. 189.
215
Soykırım SözleĢmesi 2. madde, Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü 6. madde, Uluslararası
Yugoslavya Ceza Mahkemesi Statüsü 4. madde, Uluslararası Ruanda Ceza Mahkemesi Statüsü 2.
madde.
216
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 555.
91
Bu dört grup kısmen iç içe geçebilmesine rağmen her birinin farklı esasları
ulusal, etnik, ırksal ve dinsel grubu kimlerin oluĢturacağına dair sınır sosyolojik ve
sebeple soykırım suçu SözleĢmede sayılan gruplara mensup olan kiĢilere karĢı
iĢlenebilecektir. Eğer grup içindeki suçun mağduru, korunan gruba mensup değilse
failin kastı her ne kadar korunan grubu yok etmek olsa da bu mağdur açısından
ağır zarar görmesi, soykırım suçu teĢkil etmeyecektir221. Ancak Ģartları varsa baĢka
217
METTRAUX: p. 227.
218
WERLE: p. 193.
219
DROST: p. 80 ; SCHABAS: p. 102.
220
David L. NERSESSIAN: The Razor‘s Edge: Defining and Protecting Human Groups Under the
Genocide Convention, Cornell International Law Journal, 2003-2004, vol. 35, p. 299.
221
(Prosecutor v. Akayesu), Trial Chamber, 2 September 1998, para. 720-721: ― Daire, 21. paragrafta
isnat edilen fiillerin ispatlandığını kabul etmektedir. 20 Nisan 1994 akĢamında, Akayesu ve olay
anında silahlı olan iki Interahamwe milis askeri, bir toplum polisi, bir Mugenzi 69 yaĢındaki mağdur
Hutu kadını Y‘nin evine girmiĢler ve Profesör Ntreye‘nin eĢi Alexia‘nın nerede olduğu konusunda
Y‘yi sorgulamaya baĢlamıĢlardır. Akayesu‘nun huzurunda gerçekleĢtirilen sorgu esnasında, mağdur
92
Sadece bu dört grubun Soykırım SözleĢmesince koruma altına alınmasının
dönmek gerekir.
―ırksal, ulusal, dilsel, dinsel veya siyasi grupların imhasını önlemek‖ olduğundan
ifadesini kullanan 96 (1) sayılı Genel Kurul Kararı anlamında en geniĢ olası
taraftarıydı223.
yararsız olduğu, soykırımın ırksal, ulusal veya dinsel saikler dıĢında dilsel saiklerle
defalarca dövülmüĢtür. Zorla dıĢarı çıkarılıp yere yatırıldıktan sonra, Akayesu tarafından mağdurun
sırtına sopa ile vurulmuĢtur. Sonrasında bir aracın önüne yatırılmıĢ ve eğer istenen bilgileri vermez
ise araçla üzerinden geçileceğine dair tehdit edilmiĢtir. Her ne kadar yukarıda sayılan fiiller,
mağdurun bedenen ve zihnen ciddi zarar görmesine sebep olmuĢsa da, bir Hutu kadınına yönelmiĢtir.
Sonuç olarak Tutsi grubuna yönelik soykırım teĢkil eden bir fiil olarak kabul edilmemiĢtir‖.
222
DROST: p. 9.
223
SCHABAS: p. 105.
224
DROST: p. 22-23.
93
6. Komite‘de ise ırksal gruplar dıĢında diğer gruplar hakkında fikir ayrılıkları
dahil olmak veya gruptan ayrılmak konusunda bireylerin düĢüncelerinin bir öneminin
eden suçların birçok gruba karĢı iĢlendiğine vurgu yapılırken bu gruplar arasında
halinde, siyasi görüĢ bahanesinin ırksal, dinsel veya ulusal gruplara zulmetmek için
Ģiddetli siyasi mücadeleler vardı. Ayrıca 1946 yılında Genel Kurulun kararında siyasi
225
SCHABAS: p. 106.
226
DROST: p. 1, para. 1.
227
DROST: p. 9, para. 11.
94
gruplara yönelik soykırımın cezalandırılması öngörülürken, iki yıl sonra bundan
konusunda Ģüphe yaratmıĢtı229 ancak buna da karĢı çıkılmıĢtır. Örnek olarak da 1933
SavaĢı‘ndan sonra Müttefik Kontrol Konseyi‘nin Nazi Partisini kanun dıĢı ilan
kendi ceza yasalarında bu suçu tanımlaması arasında büyük bir fark olduğu
söylenmiĢtir. SözleĢmenin herhangi bir hoĢgörüsüzlük veya nefrete dayanan her türlü
korunmaya mazhar olan kiĢilerin kendine rağmen grup mensubu olması gerektiği
gerektiği vurgulanmıĢtır.
Genel Kurul‘un 96 (1) sayılı kararına dayanılarak yapılmıĢtır. Bu teze göre; Kararda
cezalandırılmalıdır‖ denmiĢtir.
228
DROST: p. 61, para. 75.
229
DROST: p. 9, para. 11.
230
DROST: p. 61, para. 75.
95
Komite uzun tartıĢmalardan sonra siyasi grupları SözleĢmeden çıkartmıĢtır.
Dahası, ulusal kelimesinin ―siyasi‖ kavramı ile bağlantılı olmadığı ve ona atıf
yapmadığının daha iyi anlaĢılması için, ulusal ve ırksal gruplara etnik grup ifadesi
eklenmiĢtir231.
kastıyla hedef seçilen özel grupların sınırlı ve bu sebeple ayırımcı olmasıdır. Sosyal,
sebeplerinden biri soykırımın sözde çok spesifik ve ayrı bir suç tipi olmasıdır.
Eğer, örnek olarak, siyasi gruplar suç tanımının içine alınmıĢ olsaydı, bu bazı
eden fiiller ırksal bir grup gibi SözleĢmece korunan bir gruba yönelmiĢ olduğunda,
devletler bu belirli grubun ırksal sebeplerle değil, örneğin devlet düĢmanı oldukları
231
DROST: p. 61, para. 75.
232
Claire de THAN – Edwin SHORTS: International Criminal Law and Human Rights, Sweet &
Maxwell, 2003, p. 67-68.
96
eksikliğini doğurmaktadır. Bu durumda gerçekten Ġkinci Dünya SavaĢı boyunca
ilki sayılan grupların tanımlanmasının nasıl yapılacağı ikincisi ise buna bağlı olarak
mağduru olan kiĢilerin SözleĢme ile korunan gruplardan birine mensup olup
233
De THAN – SHORTS: p. 69.
234
METTRAUX: p. 223.
97
olmadığı konusunda karar vermesi, yargı yetkisi dahilindedir. Fakat mahkeme bunu
Bu ölçüte göre, ne mağdurun ne de failin bakıĢ açısı dikkate alınacak; bu sadece delil
ulusal, etnik, ırksal ve dinsel grup kavramlarının geniĢ bir Ģekilde incelendiğine ve
― Buna göre, kişisel veya siyasi bağlılıklar sebebiyle, katılımı mümkün olan
siyasi veya ekonomik nitelikteki bazı gruplar, değişken olarak kabul edilerek korunan
Komisyonu, Ruanda özelinde bir ırkın veya etnik grubun varlığının nesnel bir
235
NERSESSIAN: p. 307.
236
(Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 56; Ayrıca bkz. (Prosecutor v. Musema)
ICTR Trial Chamber, 27 January 2000, para. 161. ― (Prosecutor v. Krstic), ICTY Trial Chamber,
para. 557.
237
(Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 57.
238
Final Report on the Commission of Experts Established Pursuant to Security Council Resolution
935, U.N. Doc. S/1994/1405, para. 159.
98
Bununla beraber, URCM‘nin, Akayesu Kararı geniĢ bir Ģekilde, grup üyeliğinin
kurulmuĢtur239. Mahkemece kanıt olarak kabul edilen ulusal kimlik kartları, kart
Kolonicilerce verilen kimlikler sayesinde Hutular‘dan farklı bir sabit ve daimi etnik
239
NERSESSIAN: p. 308.
240
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 702, 122.
241
(Prosecutor v. Kayishema) ICTR Trial Chamber, para. 523.
242
(Prosecutor v. Kayishema) ICTR Trial Chamber, para. 524.
243
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 69.
244
(Prosecutor v. Semanza), ICTR Trial Chamber, para. 317.
245
(Prosecutor v. Kamuhanda), ICTR Trial Chamber, para. 630.
99
yukarıda bahsettiği fail veya faillerin algılarının yani öznel bakıĢ açısının da dikkate
UYCM Dava Dairesi de Krstic Kararı‘nda; bir grubun kültürel, dinsel, etnik
veya dinsel farklılıklardan hareketle bunları bir grup olarak kabul etmesidir247.
Jelisic, Rutaganda ve Musema kararlarında yer verilen öznel ölçüt, soykırım suçu
sonra, Nazi Almanyası‘nda nesnel ölçüt kullanılarak kimin Yahudi olup olmadığına
dair kurallar konulduğunu ve örneğin soyu karıĢık bir Yahudi‘nin kendisini Yahudi
246
(Prosecutor v. Krstic), ICTY Trial Chamber, para. 557.
247
METTRAUX: p. 224. Ayrıca bkz. (Prosecutor v. Bagilishema), ICTR Trial Chamber, para. 29-30.
248
SCHABAS: p. 109.
100
―Her ne kadar dinsel bir grubun nesnel bir şekilde tayini hala mümkünse de,
ulusal, etnik veya dinsel grupların, günümüzde, nesnel ve bilimsel olarak hatasız
kriterler kullanılarak tayini, ister istemez, sonucu bu sınıflandırma ile ilgili kişinin
toplumun geri kalanından farklı gören kişilerin bakış açısına göre belirlemek
― Bir grubun, farklı bir ulusal, etnik veya ırksal birim olarak, toplum tarafından,
damgalama mağdur grubun örneğin renginin kara olması, Sinagoga gitmesi, kültürel
Negatif damgalama ise temelde benden olmayan anlamındadır. Burada failler, kendi
taĢımayanları reddeder. Bu reddedilen kiĢiler, faillerin kendi algılarında ayrı bir grup
oluĢturur251.
249
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 70.
250
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 70.
251
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 71. Daire burada, Uzmanlar Komisyonu‘nun
Nihai Raporuna atıf yapmıĢtır. Raporun ilgili kısmı ― Eğer çeĢitli veya birden fazla mağdur grup
varsa ve her grup koruma altında ise, Soykırım SözleĢmesi‘nin ruhu ve amacı bakımından bütün
mağdur gruplar büyük bir bütünlük oluĢturabilir. Örneğin, A grubu, B, C ve D gruplarını veya A
grubuna dahil olmayan herkesi kısmen veya tamamen yok etmek istiyor. Bir bakıma, grup A burada,
ulusal, etnik, ırksal veya dinsel ölçütler kullanarak çoğulcu bir ―A grubundan olmayanlar grubu‖
tanımlamaktadır‖ Ģeklindedir. Final Report of the Commission of Experts, para. 96, p. 25.
101
Yukarıda da yer verilen Rutaganda Kararı‘nda Daire, Soykırım SözleĢmesi
üyeliğinin, temelde, nesnel bir kavramdan ziyade öznel bir kavram olduğunu
düşünmektedir. Mağdur, soykırım suçunun faili tarafından imha edilmesi gereken bir
anılan gruba mensup olarak algılayabilir252‖ diyerek her iki ölçütün de birlikte ele
alınabileceğine hükmetmiĢtir. Bunun için Daire, her kavramın özel siyasi, sosyal
veya kültürel bağlamda takdir edilmesi gerektiğine de iĢaret ederek öznel ölçüte
ağırlık vermiĢtir253.
―Eğer bir mağdurun, fail tarafından korunan gruplardan birine mensup olduğu
Nesnel ve öznel ölçütlerin her ikisi de her olayda ayrı ayrı mağdur grubun
252
(Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 56.
253
(Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 55; (Prosecutor v. Gacumbitsi) ICTR Trail
Chamber, para. 254; (Prosecutor v. Kajelijeli) ICTR Trial Chamber, para. 813.
254
(Prosecutor v. Bagilishema), ICTR Trial Chamber, para. 65.
―Bir gruba mensubiyet nesnel olmaktan çok özneldir‖. (Prosecutor v. Gacumbitsi) ICTR Trail
Chamber, para. 254-255.
102
nasıl tanımladığı noktasındadır. Öznel ölçütte faillerin grubun sınırlarını tanımlaması
aranırken nesnel ölçüte göre ise, bu durum sadece soykırım suçunda çeĢitli etmenler
olarak değerlendirilmektedir.
bilimsel olarak hatasız bir ölçüt kullanarak tehlikeli bir tanımlama çabası, ister
riskli bir uygulama olabilecektir. Belli bir Ģekilde antropologlara veya tarihçilere
danıĢılıp hedef alınan grubun bilimsel açıdan belirli bir grup olarak
deliller, çatıĢan uzman tanıklıkları ve farklı akademik görüĢlere maruz kalarak öznel
olacaktır255.
Bunlardan ilki Ruanda‘da yapılan yerel yargılamalarda Tutsileri hedef alan bir örgüt
255
NERSESSIAN: p. 310.
256
Siobhan K. FISHER: Occupation of the Womb: Forced Impregnation as Genocide, Duke Law
Journal, 1996, vol. 46, p. 91.
103
Karamira‘dır. Tutsilerin öldürülmesi konusunda radyo yayınları yapan Karamira‘nın
24 Nisan 1998 tarihinde soykırım suçundan dolayı verilen ölüm cezası infaz edilir257.
kılan, etnik geçmiĢidir. Zira Karamira, Tutsi olarak doğmuĢtur. Tarihsel olarak
olmuĢtur. Fakat Karamira bunun tersini yaparak Hutu olmuĢ ve Ruandalı Tutsilerce
hain olarak nitelendirilmiĢtir. Hutu olmasından sonra siyaseten güçlü bir hale gelmiĢ
almıĢtır258.
Karamira gibi bir gruptan diğerine geçiĢin gerçekleĢtiği hallerde fail, elbette
belirli bir kiĢiyi aslında mensubu olmadığı bir grubun mensubu olarak
görebilecektir259.
Ġkinci örnek ise Ġsrail‘de kimin Yahudi sayılacağı konusunda hukuki ihtilaflar
çıkmasına sebep olan Yahudi kimliğidir. Dinsel temelli Ġsrail hukukuna göre, Yahudi
bir anneden doğan kiĢi Yahudidir. Bir davada, Yahudi anneden doğup din
değiĢtirerek Katolik olan bir kiĢi hala Yahudi olduğunu iddia etmiĢtir. Ġsrail Yüksek
Mahkemesi ise Yahudi olmadığına karar vermiĢtir. Mahkemeye göre, dindar olmak
Yahudi olmak için gerekli değildir. Bu yüzden Yahudi bir anneden doğan ateist bir
kiĢi Yahudidir ancak Yahudilikten baĢka bir dine mensup kiĢi Yahudi değildir.
Konunun yasal düzenleme ile çözülmesi gerektiğini düĢünen Ġsrail Meclisi Yüksek
Mahkemenin görüĢünü destekler Ģekilde çıkardığı bir yasa ile ―Yahudi bir anneden
doğan veya Yahudi dinine geçen ve baĢka bir dine mensup olmayan‖ kiĢileri Yahudi
257
John QUIGLEY: The Genocide Convention, An International Law Analysis, Ashgate Publishing
Limited, 2006, p. 35.
258
http://www.preventgenocide.org/punish/domestic/index.htm#rwanda [20.03.2008]
259
QUIGLEY: p. 158.
104
olarak kabul etmiĢtir260. Anasoylu Yahudi kimliğinden farklı olarak Yahudi
Ģeriatında (halakha) örneğin Ġbn-i Meymun‘a (Maimonides) göre bir kiĢi eğer Yahudi
olduğu için öldürülürse, Yahudi geleneklerine göre bir cenaze töreni yapılabilir ve bu
anlamda grubun mensubu haline gelir. Burada da ölümden sonra ve ölüme bağlı
KiĢi kendini her ne kadar öznel olarak soykırım suçunun mağduru olan gruba
soykırıma maruz kaldığını iddia eden bir Yahudi, yasal düzenlemelere göre Yahudi
görülmektedir262.
260
QUIGLEY: p. 159. ―Ancak bu tanımlama Meclis tarafından, Ġsrail‘e göç konusunda dar bir tanım
olarak kabul edilmiĢ ve dönüĢ hakkının, dinini değiĢtirmediği sürece bir Yahudinin çocuğuna veya
torununa, eĢine, çocuğunun eĢine, torununun eĢine ait olduğunu belirten yasal düzenleme
yapılmıĢtır‖.
261
Guglielmo VERDIRAME: The Genocide Definiton in the Jurisprudence of the Ad Hoc
Tribunals, International & Comparative Law Quarterly, 2000, vol. 49, p. 588.
262
De THAN – SHORTS: p. 70.
263
QUIGLEY: p. 159.
105
Fakat burada faillerin veya mağdurların öznel algılarına göre grubun tayin
çekicidir. Buna göre grubun tanımlanması suçun maddi unsuruna dâhildir ve keyfi
ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grup olarak tayininde yegâne dikkate alınacak
WERLE‘nin ―grubun‖ suçun maddi unsuru olması sebebiyle nesnel bir Ģekilde
kullanarak karĢı çıkmaktadır. Buna göre, soykırım olarak cezalandırılan suç, öldürme
veya saldırı gibi fiilleri temel almak yerine sayılan fiilleri gerçekleĢtirmeye yönelik
özel kastı yani faildeki grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya yönelik saiki
örnektir266. Zira SözleĢmenin dar ve pozitivist bir Ģekilde okunması halinde sayılan
264
WERLE: p. 196.
265
NERSESSIAN: p. 311- 312.
266
NERSESSIAN: p. 313.
106
Ancak URCM, Ruandalı Tutsilerin SözleĢme bağlamında korunan grup olup
ölçütlerin iĢlevi konusunda bir karmaĢa yaĢanmaktadır. Zira bir grubun nesnel olarak
var olması fikri, suçun mağduru olan kiĢinin gruba mensubiyeti sorunundan farklıdır.
Gruba mensubiyetle bağlantılı olarak failin, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel sebeplere
dayanarak kiĢiyi farklı tutmasına iliĢkin öznel algısı burada, gerekli özel kastla
unsuruna iliĢkindir ve bunun tayini nesnel ölçütlere göre yapılmalıdır. Halbuki failin
diğer insan topluluğunu bir grup olarak görmesi, mağdurun da kendisini farklı bir
değerlendirmelerine bırakmaktadır.
varsa hukuki düzenlemelere göre SözleĢmede sayılan gruplardan biri olup olmadığı
suçunda hakaret edilen kiĢinin kendisini bir kamu görevlisi olarak görmesi suç tipi
açısından bir Ģey ifade etmemektedir. Esas olan bu kiĢinin TCK 6. madde
267
Amy E. RAY: The Shame of It: Gender Based Terrorism in the Former Yugoslavia and the
Failure of International Human Rights Law to Comprehend the Injuries, American University Law
Review, 1997, vol. 46, p. 793.
268
METTRAUX: p. 224. Benzer görüĢ için bkz SCHABAS: Genocide …, p. 110.
107
görevlisinin ne olduğu kanunda tanımlanmıĢtır. Grupların da aynen bu Ģekilde
Meselenin asıl çıkıĢ noktası SözleĢmede koruma altına alınan gruplara dahil
olmayan siyasi, kültürel veya cinsel topluluklar gibi grupların da korunması isteğidir.
failin veya mağdurun grup ve gruba mensubiyet konusundaki algısına değer verilerek
nitelendirilmiĢtir269.
3. Ulusal Grup
B.M. Genel Kurulu‘nun 96(1) sayılı kararının taslağında yer alan ―ulusal
nedeniyle sorgulanması gerektiğini ifade etmiĢtir. Mısır delegesi ise buna cevaben
269
William SCHABAS: Groups Protected by the Genocide Convention: Conflicting Interpretations
From the International Criminal Tribunal for Rwanda, ILSA Journal of International Law &
Comparative Law, 1999-2000, vol. 6, p. 375; Ayrıca bkz. DROST: p. 122-123.
108
―Polonya‘daki Alman azınlıkların ya da Almanya‘daki Polonyalı azınlıkların ve
gerekmektedir.
tabiyete dayanan hukuki bir bağı paylaşan insan topluluğu‖ olarak tanımlamıĢtır271.
Frederic Nottebohm 30 yıldan fazla bir süre Guetamala‘da yaĢamıĢ bir Alman
yer almıĢtır. Üç yıl ülkede yaĢama Ģartının bulunmadığı özel bir yasaya dayanarak,
270
SCHABAS: Genocide …, p. 114-115.
271
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 512.
109
UAD, kararında, Liechtenstein‘in yerel uygulamasının göz ardı
gerçek bir varlık, menfaat, ilgi ve duygu dayanışması yaratan hukuki bir bağdır‖.
belirli bir ülkenin halkıyla daha yakın bağlar içinde bulunduğu gerçeğinin hukuki bir
kazanılması ile bir kiĢiyi vatandaĢı olduğu ülkeye bağlayan gerçek bağları
devletin uyruğunda olup da söz konusu ülkede aynı kültürü veya diğer bağları
272
Burada bir kiĢi veya Ģeyi devlete bağlayan bağı ifade eden tabiyet kavramı ile, bir kiĢiyi devlete
bağlayan vatandaĢlık kavramlarını birbirinden ayrı kabul edip, söz konusu dava gerçek bir kiĢiyi
ilgilendirdiği için, vatandaĢlık kavramını kullanmayı uygun görmekteyiz.
273
SCHABAS: p. 115.
110
paylaĢan ulusal azınlıkların veya vatansızların durumu konusuna değinen bir karar da
değildir274.
Otosoykırım olarak isimlendirilen, bir grubun üyelerinin yine aynı gruptan olan
faillerce kitlesel olarak öldürülmesi, ulusal grupların soykırımının bir alt baĢlığı
274
Malcolm M. SHAW: ―Genocide in International Law‖, International Law at a Time of
Perplexity, ed. By Yoram Dinstein, Dordrecht, Martinus Nijhoff, 1989, p. 807.
275
John R.W.D. JONES – Steven POWLES: International Criminal Practice, Oxford Univetsity
Press, 3rd Edition, 2003, p. 170.
276
JONES – POWLES: p. 171.
111
saldırılarıyla277 ilgili olarak BirleĢmiĢ Milletler raportörünün raporunda geçen bir
Kamboçya Uzmanlar Kurulu‘nun raporunda ise önce soykırım mağduru olan azınlık
grupları tanımlanmıĢtır:
Soykırım suçuna ilişkin olarak aranan kasıt; Kızıl Khmer‘lerin beyanları, görgü
bunların toplam nüfusa oranları gibi doğrudan veya dolaylı delillere dayanmaktadır.
etnik ve dinsel, Vietnamlılar etnik veya belki de ırksal ve Budist rahipler de dinsel bir
gruptur‖279.
277
―1975-1979 yılları arasında Demokratik Kamboçya‘da (Kambuchea) Kızıl Khmer rejimi olarak
isimlendirilen dönemde, yapılan araĢtırmalara göre toplam ülke nüfusunun üçte birine denk gelen
yaklaĢık 2 -2.2 milyon kiĢi öldürülmüĢtür‖. Bkz. Craig ETCHESON: The Politics of Genocide
Justice in Cambodia, Internationalized Criminal Courts: Sierra Leone, East Timor, Kosovo, and
Cambodia (International Courts & Tribunals), ed. by Cesare P. R. ROMANO, Andre
NOLLKAEMPER, Jann K. KLEFFNER, Oxford University Press, 2004, p. 181. Ayrıntılı bilgi için
bkz. p. 183-190.
278
SCHABAS: p. 119.
279
―Report of the Group of Experts for Cambodia Established Pursuant to General Assembly
Resolution 52-135‖, A. 53-850 S. 1999-231, p. 20, para. 63.
112
Raporda sayılan azınlık gruplarının ulusal grup olarak korunmasına dair bir
Uzmanlar Grubu, bu konu üzerinde açıkça bir tarafta yer almak yerine konuyu ileride
Khmerler‘in Khmer ulusal grubuna karşı kısmen de olsa imha kastıyla soykırım
bağlamında bir ulusal gruptur. Ancak, Kızıl Khmerler‘in, Khmer ulusal grubunun bir
bir grubun mağdurlarına ilişkin kastı hakkında karmaşık bir yorum sorunu
çıkartmaktadır‖280.
gruptan olanların giriĢtiği soykırım teĢkil eden fiillerden dolayı topu ileride
Buna göre:
azınlıkların korunması ile ilgili çalıĢmaları, korunan gruplar ile ulusal azınlıkların
belgelerde etnik, dinsel veya dilsel azınlıklar olarak ifade edilirken, Avrupa kaynaklı
280
―Report of the Group of Experts for Cambodia Established Pursuant to General Assembly
Resolution 52-135‖, A. 53-850 S. 1999-231, p. 20, para. 65.
113
Ayırımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu‘nun yürüttüğü bir
ırkçı ayırımcılığı; ırk, renk, soy veya ulusal ya da etnik kökene bağlı olarak herhangi
bir ayırım, mahrum bırakma, sınırlama veya tecrit etme olarak tanımlamaktadır.
konulmuĢtur282‖.
listenin birkaç farklı insan grubu örneğine atıfta bulunarak daha çok Ġkinci Dünya
― Aslında dinsel nitelikte bir grup olan Bosnalı Müslümanlar, 1963 tarihli
Yugoslav Anayasası‘na göre ulus olarak kabul edilmiĢtir. Yargılamada ortaya konan
281
― Ġsveç 6. Komitede ulusal ifadesinin siyasi ifadesiyle karıĢabileceği gerekçesiyle etnik
kelimesinin eklenmesini istemiĢtir‖ SCHABAS: Genocide …, p. 115.
282
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 555.
283
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 556.
114
saldırısında yaĢayan Bosnalı Müslümanları, diğer Bosnalı Müslümanlardan ayırt
edecek ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir özellik farkı bulunmamaktadır. Burada
düzenlenmemiĢtir.
kendilerini ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grup olarak diğer Bosnalı
maddesine göre söz konusu olayda korunan grubu Bosnalı Müslümanlar olarak
tanımlamaktadır285‖.
Krstic kararının SCHABAS‘ın eserinde ifade ettiği teoriyi esas aldığı iddia
edilmiĢ ve bu eleĢtirilmiĢtir286.
284
Savunma, son lahiyasında, Srebrenica‘daki Bosnalı Müslümanların belirli bir ulusal, etnik, ırksal
veya dinsel grup teĢkil etmediğini tartıĢmıĢ ve coğrafi bir alanla sınırlı sun‘i bir grubun
yaratılamayacağını ileri sürmüĢtür. Final Submissions of the Accused, para. 104.
285
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 559-560.
286
Larissa Jasmijn van den HERIK: The Contribution of the Rwanda Tribunal to the Development
of International Law, Proefschrift Vrije Universiteit Amsterdam, 2005, p. 133.
115
bir anlamının olduğunu ve bunun da Birinci Dünya SavaĢı‘ndan sonra ihdas edilen
atfın ikna edici olmadığını ve sadece Ġsveç‘in dilsel grupların yerine ulusal gruplar
söylemektedir288.
birbirinden bağımsız ve farklı grupları değil tek bir grubu niteleyen sıfatlar olarak
iliĢkin tespitinde SözleĢmeyi hazırlayanların dört gruptan ziyade tek bir grubu
tanımlamamaktadır. Dört sıfatın tek bir grubu tanımlamak için kullanıldığını kabul
etmek dört kategoriyi ayrı ayrı düzenleyen ve soykırıma dair kastın bu gruplara
4. Etnik Grup
a. Genel Olarak
287
SCHABAS: Genocide …, p. 113; p. 107-108.
288
HERIK: p. 133.
289
Aynı görüĢ için bkz. Diane Marie AMANN: Group Mentality, Expressivism and Genocide,
International Criminal Law Review, 2002, vol. 2, p. 111; QUIGLEY: p. 149.
290
AMANN: p. 112.
116
Yukarıda ―etnik grup‖ ifadesinin Soykırım SözleĢmesi‘ne, diğer grupların daha
bunun, ―siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel veya kamusal yaşamının herhangi bir
bu sonuçları doğuran ırk, renk, soy, ulusal ve etnik kökene dayanarak her hangi bir
almaktadır292.
ethnikos‘tan gelmektedir. Anlam olarak ise; gentile, pagan, medeni olmayan, dinsiz
olan veya Ġncil‘deki Tanrı inancını bilmeyen kiĢi veya ulusları anlatmak için
kullanılmıĢtır293.
291
http://www.unmikonline.org/regulations/unmikgazette/06turkish/TConEliminationRacialDiscrimin
ation.pdf [20.03.2008]
292
http://www.unhchr.ch/html/menu3/b/a_ccpr.htm [20.03.2008]
293
Sinisa MALESEVĠC: Sociology of Ethnicity, Sage Publications, 2004, p. 1.
117
―Etnik grup‖ ise Britannica Ansiklopedisi‘nde, ―büyük bir toplumda, ayrı ve
birbirine ırk, dil, milliyet veya kültür gibi ortak bağlarla bağlı olan nüfusun bir
―Tanımlar‖ baĢlıklı 1093 sayılı alt baĢlığında ise, etnik grup; ―kimlikleri, ortak
tanımlamıĢtır:
― Etnik grup kavramı, genelde, aynı dili konuşan ve/veya aynı kültüre sahip
öznel ölçütü benimseyerek etnik grup kavramını daha geniĢ yorumlamıĢtır. Buna
göre:
tanımlanan gruplardır‖297.
294
http://www.britannica.com/eb/article-9033136/ethnic-group [20.03.2008]
295
http://uscode.house.gov/download/pls/18C50A.txt [20.03.2008]
296
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 122, note. 56.
118
Grup ve gruba mensubiyet konusunda öznel ölçütü kullanan URCM,
bir sorunla karĢılaĢmamıĢtır. Zira hem faillerin hem de mağdurların algısına göre
Tutsiler bir etnik grup teĢkil etmekteydi. Ancak nesnel ölçütü kabul eden Akayesu
kültürü paylaĢtıkları için bunların etnik gruplar olduğunu söylemek güçtür. Ancak,
söz konusu dönem bağlamında, bunlar, koloniciler tarafından yapılan ayırıma uygun
dört taneyle sınırlı olduğunu ve bu dört grubun dışında olan sabit ve daimi grupların
korunmayacağını göz önünde tutmaktadır. Diğer bir ifadeyle, burada ortaya çıkan
297
(Prosecutor v. Kayishema/Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 98.
298
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 122, note. 56.
299
AKSAR, Akayesu kararındaki bu tespit ile, Soykırım SözleĢmesi‘yle korunan gruplar dıĢında
kalan sabit ve değiĢmez grupların da URCM tarafından korunan gruplar arasına alındığını ve bunun
da uluslararası insancıl hukuk bağlamında gerekli olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Yusuf AKSAR:
The ―Victimized Group‖ Concept in the Genocide Convention and the Development of International
Humanitarian Law Through the Practice of ad hoc Tribunals, Journal of Genocide Search, vol. 5 (2)
2003, p. 220.
119
dört grubun dışında kalan sabit gruplara karşı girişilen fiziksel imhanın
sınıflandırmada etnik bir grup olduğuna; sabit ve daimi bir grup tesis edildiğine ve bu
Bunun yanında karar her ne kadar nesnel ölçütü benimsemiĢ olsa da Tutsilerin
bir etnik grup gibi algılandıklarını da ifade etmiĢtir. Kararın bir baĢka yerinde Ģu
grubunu bilmektedirler. Dahası, Tutsiler onları hedef alanlarca bir etnik grup olarak
kabul edilmiĢlerdir.
Bir etnik grup için temel ölçüt o etnik gruba mensubiyet duygusudur. Bu
zamanla değiĢebilecek bir duygudur. BaĢka bir anlatımla, grupla dayanıĢma duygusu
zamanla değiĢebilir. Ancak belirli bir zaman tespit ettiğinizde ve bir ahali nasıl
ayrı etnik grupla tanımlar. Bunun yanında, var olan Ģartlarla insanların bu Ģartlara
300
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 516.
301
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 702.
120
karmaĢık bir sınıflandırma yerleĢtiren ve tam olarak da manzaraya uymayan kolonici
c. Değerlendirme
Akayesu kararında geniĢ bir Ģekilde anlatılan tarihi geliĢimin özeti aĢağıdadır:
302
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 171-172.
303
(Prosecutor v. Kayishema) ICTR Trial Chamber, para. 524.
121
Ruanda, hısımlık ilişkisine bağlı olan 18 klandan oluşmaktaydı. Hutu ve Tutsi
Gerçekten aralarındaki sınır keskin değildi ve kişi bir statüden diğerine zengin ya da
Tutsi olarak isimlendiren insanlardan oluşan elit bir kesime dayanmak yönündeki
Tutsiler boyları ve renkleri bakımından daha bir kendileri gibiydi ve bu yüzden daha
gruba böldüler. Hutular %84, Tutsiler %15 ve Twalar %1. Bu bölünme ile, her
Ruandalı kendi etnik kökenini belirten bir kimlik kartı taşımaya mecbur kılındı304‖.
mezhebine geçmiĢlerdir305.
304
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 80-83.
305
―Avrupalı kolonicilerin ardından ülkeye gelen Katolik Kilisesi, monarkın önde gelenlerine ve
Tutsilere eğitim ve öğretim konusunda ayrıcalıklar tanıyıp Katolizme çevirmeye çalıĢtı. Din
değiĢtirmeye karĢı bazı direniĢler olunca, misyonerler Tutsiler yerine Hutulara yöneldiler.
Belçikalılar‘ın devlet hizmetinde çalıĢmak için Hristiyan olma Ģartı getirmesi üzerine o ana kadar din
değiĢtirmeye karĢı çıkan Tutsiler Hristiyan olmak yönünde daha bir gönüllü oldular‖. (Prosecution v.
Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 84.
122
Aynı kararda, Tutsilerin kendilerine ait bir dilleri veya ahalinin geri kalanından
yukarıda verilen tanımlarda da ortaya konulduğu gibi bir grubu ayırt etmek için
kullanılan iki tipik unsurdur. Bu anlamda Tutsileri Ruandalılar‘dan ayıran dilsel veya
etnik tanımın dar uygulanması, Tutsilerin aslında korunan bir grup olmadığı ve
SözleĢmedeki dört grupla sınırlı olarak kabul eden diğer daireler arasında bir fikir
ayrılığı meydana geldiği ve bunun tutarsız bir koruma potansiyeli yarattığı da ifade
edilmiĢtir310.
306
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 170.
307
QUIGLEY: p. 140.
308
AMANN: p. 104.
309
Paul MAGNARELLA: ―Some Milestones and Achievements at the International Criminal
Tribunal for Rwanda: The 1998 Kambanda and Akayesu Cases‖, Florida Journal of International
Law, vol. 11, p. 517; 531.
310
―Developments in the Law – International Criminal Law: IV. Defining Protected Groups under
the Genocide Convention‖, Harvard Law Review, vol. 114, 2001, p. 2007.
123
5. Irksal Grup
a. Genel Olarak
Yarım yüzyıl sonra büyük bir sorun yaratmasına rağmen, Soykırım SözleĢmesi
çalıĢmalarında kavram ile ilgili olarak önemli bir tartıĢma meydana gelmemiĢtir. Bu
etmekteydi311.
sınıflandırılmanın nelere göre yapıldığını genel bir Ģekilde incelemekte fayda vardır.
Webster Sözlüğü‘nün 1913 baskısında ırk; ―ortak bir ceddin alt soyu, aile,
kabile, halk veya ulus ya da aynı silsileye bağlı farz edilen‖ olarak
tanımlanmaktadır312.
HOOTON‘un 1926 yılında yaptığı tanıma göre ırk, ―ortak soydan ve belirsiz
bir fiziksel geçmiĢten getirilmiĢ ve belirli ortak dıĢ özelliklerin birleĢmesi ile
karakterize edilmiĢ bir grup olarak isimlendirilen insanlığın büyük bir bölümü‖dür.
Ernst MAYR‘a göre ise , ―türlerin coğrafi bir alt bölümde yapısal olarak benzer
biyolojik kökenleriyle ilgili olarak kimliği farklı olan insan topluluğu‖ olarak
tanımlanmıĢtır314.
311
SCHABAS: Genocide …, p. 120.
312
Webster Dictionary, 1913 Edition, p. 1182.
313
Tanımlar için bkz. LONG and KITTLES: Human Genetic Variation and the Nonexistence of
Human Races, Human Biology, vol. 75, 2003, no. 4, pp. 449-471.
314
http://uscode.house.gov/download/pls/18C50A.txt [20.03.2008]
124
Ġnsan baz alınarak ırk kavramının modern anlamda kullanımı 18. Yüzyılda
olmuĢtur. Bu tanımlarda ortak olan, insanları esas olarak fiziksel farklılıklara göre
felsefesinde göstermiĢtir. GeniĢ kabul gören bir fikre göre; Avrupalı güçlerin baĢarısı
Sonrasında örneğin Ġngiltere‘de Ġkinci Dünya SavaĢını takip eden yıllarda, ırk
Amerika BirleĢik Devletleri‘nde, örneğin ırk kavramı; genel olarak deri rengi,
saç yapısı, yüz özellikleri veya göz Ģekli gibi ortak görünür fiziksel özelliklere sahip
insan grubunu tanımlamak için kullanılır318. Bu tür ayırt edici özellikleri barındıran,
315
Michael BOLTON: The Idiom of Race, A Critique of Presentism, Theories of Race and Racism:
Reader, Routledge, 1999, p. 51.
― 18. Yüzyıla kadar, gruplar veya insanlar arasındaki farkların açıklanması konusundaki hakim
paradigma, Eski Ahit kaynaklıdır‖. BOLTON: p. 52.
316
Levi-STRAUSS‘a göre; ırkın ne olup ne olmadığı konusunda iki yüzyıldır tartıĢan fiziksel
antropoloji uzmanları bile asla hemfikir olmadıkları gibi, bu soruya bugün verilebilecek bir cevap
üzerinde anlaĢmaya daha yakın olduklarını belirten bir iĢaret de yoktur. Bkz. Claude LEVI-
STRAUSS: Irk, Tarih ve Kültür, Ġstanbul 1994, s. 65.
317
BOLTON: p. 58.
318
ABD‘de 1997 yılında Irk ve Etnik Köken Konusunda Federal Bilgilerin Sınıflandırılması ile ilgili
olarak yapılan bir değiĢiklikle ırklar 5 kategoriye ayrılmıĢ: Amerikan Yerlisi veya Alaska Yerlisi,
125
geniĢ ve coğrafi olarak ayrı topluluklar veya kıtasal kümelenmeler de örneğin Afrika
ırkı, Avrupa ırkı veya Asya ırkı gibi ırklar olarak isimlendirilmektedir.
Irk kavramı ayrıca dilsel gruplar (Arap ırkı, Latin ırkı), dinsel gruplar (Yahudi
farklı olmayan etnik gruplar (Ġrlanda ırkı, Slav ırkı, Çin ırkı) için de kullanılır. Ayrıca
bazen siyasi birlikler veya uluslar da ırk olarak isimlendirilir (Fransız ırkı, Ġspanyol
tanımı yapılmıĢtır. Buna göre ―ırksal grubun SözleĢmesel anlamı dilsel, kültürel,
ulusal veya dinsel etkenler dikkate alınmaksızın, çoğu kez coğrafi bölgelere göre
koyarak bir sorgulama yapmaktadır. Buna göre o dönemde geçerli ırk tanımı ―ortak
bir soy veya kökene dayanan, ortak bir özelliği veya özellikleri olan bir grup insan,
Asyalı, Siyah ya da Afrikalı Amerikalı, Hawai Yerlisi veya Diğer Pasifik Adalarından olanlar ve
Beyazlar. Etnik köken konusunda da Hispanik veya Latin olanlar ve olmayanlar Ģeklinde ikili bir
ayırım vardır. Hispanikler ayrı bir ırk olarak kabul edilmezler. Bu ölçütler ilk kez 2000 yılında
yapılan genel nüfus sayımında uygulanmıĢtır. Bkz.
http://www.whitehouse.gov/omb/fedreg/1997standards.html [20.03.2008]
319
http://www.britannica.com/eb/article-234655/race [20.03.2008]
320
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 513; (Prosecutor v. Kayishema/Ruzindana)
ICTR Trial Chamber, para. 98.
126
okullarıyla ilgili danıĢma görüĢünde geçen, ―ulusal azınlıkların ırksal özelliklerinin
Yahudi ırkına kötü muamele edilmesi ile ilgili kararı ve Ġkinci Dünya SavaĢı
6. Dinsel Grup
a. Genel Olarak
inanç içermesi sebebiyle zor olduğunu ifade etmekle birlikte, kavramın çeĢitli bakıĢ
hareketle listedeki gruplar arasında yer almasını sorgulamıĢtır. Sovyetler de, dinsel
321
SCHABAS: p. 121.
322
Robert G. CRAWFORD: What is Religion?: Introducing the Study of Religion, Routledge,
2002, p. 194.
323
http://uscode.house.gov/download/pls/18C50A.txt [20.03.2008]
127
uyarıda bulunmuĢtur. Fakat, dinsel grupların Birinci Dünya SavaĢı‘ndan sonraki
dönemde azınlıklarla ilgili yapılan anlaĢmaların kapsamında yer alması çok önemli
bir tarihi kanıt olarak ileri sürülmüĢtür. SözleĢmeyi hazırlayanlar, dinsel grubu teorik
olarak, isteyerek katılınan ve ayrılınan bir grup olmasına rağmen, tarihi koĢulların bir
sonucu olarak etnik ve ulusal gruplara paralel bir Ģekilde düzenlemiĢ ve bir bakıma
onlar gibi sabit bir grup kabul etmiĢtir. KarĢıt görüĢlere cevaben Mısır delegesi, 16.
Yüzyılda Fransız Protestanlar‘ın katledildiği Aziz Bartholomew günü örneği ile son
söylemiĢtir324.
olduğu iddia edilmiĢtir. Burada belirtilen özelliklerin yerine getirilmesi ile birlikte
ayrı bir grup oluĢacaktır. Çoğu durumda bu doğrudur. Ġki veya daha fazla grup
örnekleri vermiĢtir: Aynı mezhebin birbirine yakın iki tarikatı arasındaki fark. Aynı
324
SCHABAS: p. 127.
325
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 514.
326
(Prosecutor v. Kayishema/Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 98.
128
dinde farklı bağlılık seviyeleri örneğin dinsel ibadetlerini yerine getirmeyen
Müslümanlar ile köktendinci Müslümanlar arasındaki fark. Resmen din olarak kabul
Gong327.
―hedef alınan grup‖ ifadesine yer verilerek; yine Bosnalı Müslümanların hangi grup
― Dava Dairesi, ilk önce soykırım suçunun tanımı anlamında hedef alınan ilgili
grup veya grupları belirleyecektir. Dava Dairesi, Statü‘nün 4 (2) (a),(b) ve (c)
327
METTRAUX: p. 228, fn. 100.
328
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 560.
329
METTRAUX: p. 228.
330
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 559.
129
Bosnalı Müslümanların ısrarla hangi grup olduğunu belirtmeyen UYCM‘nin
insanlığa karĢı iĢlenen suçlarla ilgili Krnojelac331 kararı ise ilgi çekicidir.
Dava Dairesine göre, ilgili iddianamede belirtilen süre zarfında, Sırp olmayanların
KP Dom‘da hukuka aykırı olarak tutuldukları ve bunun esas olarak veya sadece
onların dinsel veya siyasi bağları nedeniyle ayrıma tabi tutulması kastıyla
anlaşılmaktadır‖332.
çıkmaktadır. Eğer Sırp askeri kuvvetleri ve yerel kuvvetler tarafından, siyasi saiki bir
kenara bırakılırsa, KP Dom‘da dinsel saiklerle tutulan kiĢiler hangi grup olarak
diğerlerinden açıkça ayırt eden ve hapsedilip zulme uğratılmalarına yol açanın dinsel
331
―… 7 Nisan 1992 tarihinde Sırp Askeri Kuvvetleri, Foca Kasabasını iĢgale baĢlamıĢlardır. ĠĢgal
16 veya 17 Nisan 1992‘de tamamlanmıĢtır. Foca Kasabasını ele geçirmeyi baĢaran Sırp kuvvetleri,
askeri polis ile yerel ve yerel olmayan askerlerin desteğiyle, Müslümanları ve diğer Sırp olmayan
kasabalıları tutuklamaya baĢlamıĢlardır. Kadınlar ve erkekler biribirinden ayrılmıĢtır. 14 Nisan 1992
civarlarında, Foca Kazneno-Popravni Dom (KP Dom) Hapishanesi, Müslümanlar ve diğer Sırp
olmayan erkekler ve askerlik yapmayı reddeden birkaç Sırp için öndegelen bir tutukevi haline
gelmiĢtir. Savcılığa göre KP Dom birkaç ay içinde devam eden tutuklamalar nedeniyle çok kalabalık
bir yer haline gelmiĢ; siviller bir suç isnadı yapılmadan burada tutulmuĢtur‖. (Prosecutor v.
Krnojelac) ICTY Trial Chamber, para. 2.
332
(Prosecutor v. Krnojelac) ICTY Trial Chamber, para. 438.
130
V. SUÇUN UNSURLARI
A. Maddi Unsur
1. Genel Olarak
ahlaki gruplar yerine, grup yaĢamına yönelik çeĢitli soykırım fiillerine değinmiĢtir.
anlamına gelmekteydi. LEMKIN‘e göre; fiziksel soykırım ise büyük ölçüde ırksal
siyasi, sosyal veya ekonomik yapının planlı bir Ģekilde çözülmesi, sistematik ahlaki
düzenlenmiĢtir335.
333
LEMKIN: p. 82.
334
LEMKIN: p. 87-89.
335
SCHABAS: p. 152.
131
Kararın baĢlangıç bölümünde, soykırım insan gruplarının varlık hakkının inkârıyken,
öldürmenin kiĢinin yaĢam hakkının inkârı olduğu ifade edilmiĢtir. Soykırımla kasten
kayıplara sebep olduğu ifade edilmiĢtir. Ancak burada kültüre yapılan vurgu,
açıklanmaktaydı.
yasaklanması ilkesini 6 oya karĢı 1 oyla kabul etmiĢtir. Ancak ABD, bu karara
―Soykırımı bir uluslararası suç haline getirmek son derece ciddi bir iştir ve kişilere
çıkmıĢtır. ABD heyetinin baĢkanı John MAKTOS, Genel Kurul‘un kararının Ġkinci
söylemiĢtir337.
336
SCHABAS: p. 152.
337
SCHABAS: p. 181.
132
MAKTOS, ayrıca, kültürel soykırımın ayrı bir madde olarak düzenlenmesini
etmiĢtir. Bunun sonucunda Komite, farklı bir hüküm altında kültürel soykırımı
hak kavramının açıkça lehinde tavır sergileyen bir komite yeni bir tasarı
―Bu Sözleşmede, ayrıca aşağıda sayılan eylemlerin ulusal, ırksal veya dinsel
bir grubun; ulusal veya ırksal köken veya dinsel inançları yüzünden dillerinin veya
(1) Grubun gündelik yaşamında veya okullarda kullandığı dilin veya grubun
338
SCHABAS: p. 182.
―Bazı temsilciler, bu sorunun azınlıkların korunmasıyla ilgili bir konu olduğunu ve eğer
kiĢilerle ilgili bir konuysa bir insan hakları bildirisi ile çözülmesi gerektiğini ileri sürmüĢlerdir.
Dahası soykırım bağlamında her zaman altı çizilmesi gereken saikin, ulusal gruba zulmedilmesi
olduğu ifade edilmiĢtir‖. DROST‘a göre bunun neden böyle olduğuna dair bir açıklama
bulunmamaktadır zira tarih bunun tam tersini göstermiĢtir. Örneğin ulusal karakterle herhangi bir
bağlantısı olmayan dinsel gruplar da tarih boyu dünya üzerinde zulme maruz kalmıĢtır. DROST: p.
31.
133
(2) Kütüphanelerin, müzelerin, okulların, tarihi anıtların, ibadet yerlerinin
veya diğer kültürel kurumların veya grubun eşyalarının yok edilmesi veya
kullanılmasının engellenmesi‖339.
BeĢ oya karĢı iki oy ile kabul edilen değiĢiklik 6. Komitenin önüne geldiğinde,
Komite, kültürel soykırımı, cezalandırılabilir bir soykırım Ģekli olarak kabul etmedi.
Ġsveç, Taslak hükümlerinin Birinci Dünya SavaĢı sonrası yapılan azınlıklarla ilgili
koruma için uygun bir vasıta olmadığını ileri sürmüĢtür. Ġran ise, kültürel soykırımla
ilgili baĢka bir sözleĢme yapılmasının daha iyi olacağını belirtmiĢtir. Komisyonda bu
Bununla birlikte, kültürel soykırımın metinde kalmasını isteyen pek çok devlet,
taslağından daha dar bir metin önermiĢtir. Venezuella, 96 (I) sayılı Genel Kurul
ancak, kültürel soykırımın insan vicdanına uygun olmayan ve dinsel mekânların veya
gerektiğini belirtmiĢtir341.
339
―Lübnan, birinci paragraftanın sonuna gibi –such as kelimesinin eklenmesini, böylelikle suç teĢkil
eden fiillerin sayılmasında bir belirliliğin olacağını, geniĢ yorumlanmanın engelleneceğini ileri
sürmüĢtür. Ayrıca bir üçüncü paragraf teklif etmiĢtir: (3) grup üyelerinin dilleriyle, dinleriyle veya
kültürleriyle alakasını kesecek yaĢam koĢullarına tabi tutma‖. SCHABAS: p. 182.
340
SCHABAS: p. 183.
341
SCHABAS: p. 183.
134
Bu tartıĢmanın bazı devletlerde, ülkelerindeki göçmenler ve yerli halk gibi
Milletlerin bile, var olan kavimsel yapının yerlilerin siyasi ve ekonomik geliĢiminin
çıkarılmıĢtır.
a. Genel Olarak
Ģeklinde gerçekleĢmiĢtir343.
olmuĢtur.
―Öldürme‖ terimi ilk olarak Soykırım SözleĢmesi‘ne dair 1946 tarihli Suudi
342
SCHABAS: p. 184.
343
METTRAUX: p. 236.
135
bölüme ayırmıĢtı. Bunlardan birincisi, ―grup üyelerini öldürmek veya sağlıklarına
veya fiziksel bütünlüklerine zarar vermek‖ iken dört alt bölümünü de grubun katli
gözden geçirip fiziksel soykırımla ilgili iki paragraf ve kültürel soykırımla ilgili bir
üçüncü paragraf hazırlamıĢ; fiziksel soykırımı oluĢturan ilk hal de, ―üyelerinin
―öldürme‖nin soykırımın ilk hali olarak kabul edilmesi konusunda aykırı bir ses
b. Kasten Öldürme
için kullanılan gündelik bir terim değildir345, zira kusurluluk gerektirmediği gibi
344
SCHABAS: p. 157; Den HERIK hazırlık çalıĢmaları aĢamasında öldürme teriminin çok fazla
tartıĢılmamasını, soykırıma dair genel bakıĢ açısının kitlesel öldürmeler Ģeklinde olmasına
bağlamaktadır. Bkz. Den HERIK: p. 138.
345
Ġngiliz ceza hukuku sisteminde hukuka aykırı öldürmeler için homicide terimi kullanılmaktadır.
Murder terimi, öldürmenin kasten gerçekleĢtirildiği halleri nitelemek için kullanılır. Manslaughter
terimi ise murder dıĢında kalan öldürmeleri ifade eder. Manslaugter da kendi içinde iradi (voluntary)
ve gayrı iradi (involuntary) olarak ikiye ayrılır. Ayrıntı için bkz. Michael ALLEN: Textbook on
Criminal Law, Oxford University Press 2005, p. 275-279.
346
QUIGLEY: p. 94.
136
Soykırım SözleĢmesi‘nin Çince, Ġngilizce, Fransızca, Rusça ve Ġspanyolca
SözleĢmesi‘nin 10. maddesine göre, beĢ dildeki metnin de aynı derecede geçerli
metinde aynı anlamda kullanıldığı kabul edilirken, farklılık olması durumunda ise,
Aynı Ģekilde Çince metinde de kusurluluğa vurgu yapmayan bir terim kullanılmıĢtır.
Rusça metinde ise, ―ubiistvo‖348 ifadesi kullanılmıĢtır ki, bu ifade, Rus ceza hukuku
için kullanılmaktadır.
Fransızca metinde kullanılan terim olan ―meurtre‖349 ise Fransız ceza hukuku
347
―Artículo II: …(a) Matanza de miembros del grupo‖.
348
―Статья II: … (а) убийство членов такой группы‖.
349
―Article II: … (a) Meurtre de membres du groupe‖.
137
anlamına gelen ―tuer‖ fiili ve öldürme anlamına gelen ―tuerie‖ ismi
olabilir de olmayabilir de. Fiili ifade eden Ġspanyolca, Ġngilizce ve Çince terimler
Komitenin ―killing‖ terimini seçme sebebini, soykırıma iliĢkin özel kastın baĢka bir
URCM, önüne gelen ilk soykırım dosyası olan Akayesu kararında, Ġngilizce
olduğu düĢüncesindedir. Böyle olunca, bu ifade hem kasten öldürmeyi hem de kasten
350
QUIGLEY: p. 94.
351
Den HERIK: p. 138.
138
olarak nitelendirilir. Bu durum Ruanda Ceza Yasası‘nın 311. maddesinde
belirtilmektedir‖352.
hareketle bulmuĢtur.
Ruzindana davasında farklı bir Daire, Akayesu kararında, Ģüphenin sanık lehine
ifadeleri arasındaki sorunun çözümünü Akayesu kararını veren Daireden farklı olarak
soykırım teĢkil eden sayılı fiillerin, bir grubu kısmen ya da tamamen imha etme
ifade ettiği gibi, sayılı fiiller, doğaları gereği iradidir ve kiĢi tarafından, genelde
352
(Prosecutor v. Akayesu), ICTR Trial Chamber, para. 500.
353
(Prosecutor v. Akayesu), ICTR Trial Chamber, para. 501.
354
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Trial Chamber, para. 104.
139
sadece taksir ile iĢlenemezler. Suçun tanımı, yasaklanan fiilin tüm neticelerine dair
bir özel kastı gerektirmektedir. Bu yüzden, ―killing‖ ifadesi kısmen veya tamamen
imha kastıyla ilgili olduğu sürece; iki ifade arasında herhangi bir fark yoktur355‖.
Dairesi‘nin, meurtre ile killing i soykırım suçu bağlamında eĢ tutarak bu farkı gözden
Ancak ―gerçekte‖ ifadesi, iki terim arasında az da olsa bir fark olduğu Ģeklinde
yorumlanırsa, bu yorum her iki terimin de kast gerektiren ancak zorunlu olarak
355
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Trial Chamber, para. 103.
356
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Appeal Chamber, para. 150-151.
140
yerine ―tuer‖ kullanılmıĢtır. Suçların Unsurlarının hem Ġngilizce hem de Fransızca
metninde, ―kill‖ ifadesiyle ilgili olarak açıklayıcı bir dipnot eklenmiĢtir. Buna göre
Akayesu kararında Dava Dairesi, insanlığa karĢı suç olarak öldürmeyi bir
hareketinden kaynaklanması,
3- Öldürme fiili iĢlenirken sanık veya astının öldürme kastı veya mağdurun
ölümüne sebebiyet vereceği öngörülen ağır bir bedensel zarara maruz bırakılması
360
.‖
sayılan eylemlerin bir grubun kısmen veya tamamen imhasına yönelik olması
357
Assembly of States Parties to the Rome Statute of the International Criminal Court, Official
Records, First Session, 3-10 September 2002, p. 113 (English Text), p. 116 (French Text).
358
Krstic kararında yine insanlığa karĢı suç olarak öldürme, teammüden olsun olmasın her türlü iradi
öldürme olarak tanımlanmıĢtır. (Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 484.
359
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 588. Ayrıca Daire, kararında URCM
Statüsü‘nün Ġngilizce metninin 3 (a) maddesinde yer alan ―murder‖ ifadesi ile Fransızca metninde yer
alan ―assasinat‖ ifadelerinin uyumsuzluğuna vurgu yaparak ―assasinat‖ ın çeviri hatası olduğunu
belirtmiĢtir.
360
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 589. Ayrıca bkz. (Prosecutor v Celebici)
ICTY Trial Chamber, para. 439; (Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, paras. 153, 181,217;
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, paras. 35, 63.
141
gerekmektedir. Bu sebeple, sayılı fiiller, doğaları gereği kasıtlıdır ve kiĢi tarafından,
nitelendirilebilmesi için birçok insanın yaygın bir soykırım giriĢimine maruz kalıp
ölmesinden ziyade, sanığın bir veya birden fazla kiĢiyi öldürmesi veya kötü muamele
vermemiĢtir363.
ederken tek bir kiĢinin bu suçun mağduru olmasının da SözleĢme metninde aksi bir
361
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 58. Ayrıca bkz. (Prosecutor v. Kayishema
and Ruzindana), ICTR Trial Chamber, para. 103.
362
METTRAUX: p. 236.
363
QUIGLEY: p. 97.
364
Bosna-Sırbistan Davası‘nda 1997 yılında verilen bir karara muhalif kalan ad hoc Yargıç
Lauterpacht da tek bir cinayetin soykırım olamayacağını, belli bir seri oluĢturan ve gruba yönelik
kastı açıkça ortaya koyan toplu eylemlerin soykırım teĢkil edeceğini ileri sürmüĢtür. Bkz. Application
of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide (Bosnia and
Herzegovina v Yugoslavia), Counter-claims, Order, 1997 ICJ Report, p. 243, p. 282 (seperate
opinion, Lauterpacht)
142
katline dair bir kastın veya çok fazla insan öldürmeye iliĢkin bir amacın, çoğu zaman
fiili gerçekleĢtiren failin zihninde yer almadığını söylerken ırksal, ulusal, etnik veya
faildeki manevi unsurun birden fazla insana yönelik olması gerektiğini ileri
gruba mensup çocuklar‖ ifadelerini örnek gösteren DROST, ister tekil olaylarda
sürmektedir366.
gruba yönelik olarak kısmen veya tamamen imhayı içeren yoğun bir kast gerektiren
bir suç olduğunu belirttikten sonra, grubun kısmen veya tamamen imhasına iliĢkin
hükmetmiĢtir367.
özel kastın ispatlanmasının yanında Savcının, ayrıca, teammüden olmasa bile, failin
gruba mensup bir veya birden fazla kiĢiyi kasten öldürdüğünü ve bu mağdur veya
mağdurların hedef alınan etnik, ırksal, ulusal veya dinsel gruba mensup olduğunu
365
DROST: p. 85.
366
DROST: p. 86. ―1948 yılında Fransa, 6. Komitede, grup karĢıtı kastın bulunması halinde bir
kiĢinin öldürülmesinin bile soykırım olacağını belirtmiĢtir‖. QUĠGLEY: p. 98.
367
(Prosecutor v. Karadzic&Mladic) Review of Indictment Pursuant to Rule 61, 11 July 1996, para.
92.
368
(Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial Chamber, para. 319.
143
Semanza kararındaki yaklaĢımın benzeri Krstic kararında da görülmektedir.
UYCM Dava Dairesi kararında soykırımın da bir veya birkaç öldürme ile
a. Genel Olarak
eden bir baĢka fiil, grup üyelerine bedenen veya ruhen ciddi surette zarar
verilmesidir. Ancak özü, ―korunan bir grubun imhası‖ olan soykırım suçunda, daha
az zarar veren bedensel veya ruhen ciddi surette zarar vermenin soykırım teĢkil
zihnen ciddi surette zarar verme soykırım olarak kabul edilmeyebilir. Bununla
beraber, soykırım suçu bağlamında, bedenen veya zihnen ciddi zarar vererek daha
önemli olan imhaya elveriĢli bir Ģekilde, ciddi bir zararın verilmesidir.
369
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 685.
370
Assembly of States Parties to the Rome Statute of the International Criminal Court, Official
Records, First Session, 3-10 September 2002, p. 113 (English Text), p. 116 (French Text). Ayrıca bu
metinde ―öldürme‖ ifadesi ile ―ölüme sebep olma‖ birbirinin yerine kullanılabilir.
371
De THAN – SHORTS: p. 77.
144
bulunmaktaydı. ġu anki düzenleme ise 6. Komitede ― grup üyelerinin cismani
BirleĢik Krallık, ―grup üyelerine ağır bedensel zarar verilmesi‖ teklifinde bulunmuĢ,
Ancak, ―ruhen zarar vermek‖ ifadesi bazı delegeler için sorunlu olmuĢtur. Çin,
bir değiĢiklik teklifinde bulunarak, ―grup üyelerinin beden veya ruh sağlığını
Çin‘in ruhen zarar verilmeye iliĢkin teklifi reddedilmiĢtir. Çin teklifinin lehinde
verilmesinin bazı yanlıĢ anlamalara yol açacağını ileri sürmüĢtür. Buna rağmen
Hindistan, yeni bir teklifle bedenen ifadesinden sonra gelmek üzere ―veya ruhen‖in
372
SCHABAS: p. 159. ―Çin‘e göre, Japonya, uyuĢturucu kullanarak Çinli nüfusa karĢı soykırım
iĢlemiĢtir. Eğer bu eylemler Hitler‘in gaz odalarındaki ölümler gibi görülmeye değer değilse bile
etkileri daha az yıkıcı değildir‖. SCHABAS: p. 159 – 160.
373
SCHABAS: p. 160.
145
kanaatimizce bunlar arasında en önemlisi aĢağıda detaylı Ģekilde değineceğimiz
URCM Akayesu kararında, bedenen veya ruhen ciddi surette zarar vermenin
bedensel veya ruhsal iĢkence fiilleri, insanlık dıĢı ve alçaltıcı muamele ve zulüm
üzerlerinde baskı kurularak insanlık dıĢı bir Ģekilde zarar görmelerinin sağlanması
zarar verme konusunda daha detaylı bir açıklama yapılmıĢtır. HerĢeyden önce Dava
Dairesi, ciddi surette bedenen veya ruhen zarar vermenin URCM Statüsü‘nde
374
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 504.
375
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 502.
376
(Attorney General of the Government of Israel vs. Adolph Eichmann), District Court of Jerusalem,
12 December 1961, quoted in the "The International Law Reports", vol. 36, 1968, p.340.
146
tanımlanmadığına377 ve hangi tür eylemlerin zarar verme sayılacağının her olayda
zarar vermeyi fiziksel veya ruhsal tümlüğe, insani tümlüğe zarar verecek bir eyleme
giriĢmek olarak tanımlarken, ciddi surette ifadesinin hem insanın bedenine iliĢkin
Ayrica Savcılık, ciddi zararın, insan yapısının bir veya birden fazla parçası
yönelik etkiyi içerebileceğini ileri sürmüĢtür. Bu amaçla, verilen zararın ölüm neticesini
birim veya grubun toplumsal bir varlık olmasını engelleyebilecek nitelikte olması
gerekir. Devamında savcılık, darbe veya yaralamaların çok Ģiddetli yapıldıklarında veya
yoğunlukları sebebiyle insan bedeninin bir veya birden fazla temel mekanizmasını
iĢlevsiz hale getirmesi durumunda ciddi zararın ortaya çıkacağını ifade etmiĢtir.
Savcılık, fiziksel olmayan zarar konusunda da, bu zararın, güçlü bir korku, terör,
Dava Dairesi ise Savcılık iddialarından sonra, verilen zararı bedensel veya ruhsal
377
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 106.
378
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 108; para. 110.
379
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 106.
380
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 107.
381
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 110.
147
Daire, yukarıda ifade edildiği gibi ciddi bedensel zararın her olayın koĢullarına
göre sağduyulu bir yaklaĢımla belirlenmesi gerektiğine iĢaret etmiĢtir. Daire, Akayesu
cinsel Ģiddet, ırza geçme, sakat bırakma, dayak ve/veya ölüm tehdidi gibi eylemlerin
Dava Dairesine göre, ciddi surette bedensel zarar verme, anlamı apaçık ortada
olan bir ifadedir. Bu ifade, sağlığı ciddi Ģekilde bozan, biçimsel bozulmaya veya dıĢ
veya iç organların ya da duyuların ciddi Ģekilde bozulmasına yol açan herhangi bir
Ciddi ruhsal zarar kavramının da her olayda ayrı ayrı değerlendirileceğini ifade
eden Dava Dairesi, fiilin iĢlendiği sırada, sanığın grubu kısmen veya tamamen yok etme
özel kastı altında hareket ederek, ciddi ruhsal zarar vermesinden dolayı sorumlu
tutulacağına hükmetmiĢtir384.
olarak herhangi bir hukuki gerekçe göstermeden ciddi zararın gerçekleĢebilmesi için,
ruhsal veya fiziksel melekelere dair ufak bir sakatlıktan daha fazlasına gerek olduğu
saptamasını yapmıĢtır385.
Bu Ģekilde belirlenen hafif zarar-ciddi zarar eĢiği ile ilgili olarak Ntagerura /
Bagambiki / Imanishimwe kararında örnek bir olay vardır. Olayda mağdur, altı
382
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 108.
383
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 109.
384
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 112.
385
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 59. Bu ölçüt, Uluslararası Ceza
Mahkemesi Suçların Tanımlanmasına dair hazırlık komitesinde kullanılmıĢtır. Kayishema/Ruzindana
kararında da bu ölçüte atıf yapılmaktadır. Bkz. (Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial
Chamber, para. 110.
148
götürülmüĢ ve orada tüfek dipçiği ve odunla dövülmüĢtür. Mağdur daha sonra bir
dayak yemesinin URCS Statüsü bağlamında ağır veya ciddi bir zarar doğuramayacak
METTRAUX‘e göre; ciddi surette bedensel veya ruhsal zarar vererek soykırım
suçuna sebebiyet veren icrai veya ihmali bir hareketin grubun imhasını gerektirecek
nitelikte olup olmayacağı tartıĢmaya açık bir konudur. Örneğin, sürgün veya zorla
çalıĢtırma veya hukuka aykırı bir Ģekilde hürriyetin sınırlanması gibi ciddi surette
bedensel veya ruhsal zararlar veren fiiller, diğer koĢullar gerçekleĢtiğinde soykırım
olarak kabul edilecek midir? Dar bir söylemle, soykırım için imha Ģartı, manevi
Komisyonu‘nun raporuna atıf yapmıĢtır. Buna göre, grup üyeleri üzerindeki bedensel
veya ruhsal zararın o grubu kısmen veya tamamen yok etme tehdidi içerecek nitelikte
386
(Prosecutor v. Ntagerura, Bagambiki and Imanishimwe) ICTR Trial Chamber, para. 346.
387
(Prosecutor v. Ntagerura, Bagambiki and Imanishimwe) ICTR Trial Chamber, para. 692.
388
METTRAUX: p. 238.
389
(Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial Chamber, fn. 541.
390
Report of the International Law Commission on the Work of its Forty-Eighth Session 6 May – 26
July 1996, UN GAOR International Law Commission, 51st Sess., Supp. No. 10, p. 91.
149
Bu kararlar ıĢığında verilen ciddi zararın soykırım olarak nitelendirilebilmesi
bulunmamaktadır. Zira yukarıda da ifade edildiği gibi imha kastı manevi unsura
Imanishimwe kararındaki kötü muameleden kaçıp kurtulma haliyle ilgili benzer bir
Statüsü‘nün 4 (2) (b) maddesine göre grup üyelerine karĢı ciddi surette bedensel veya
ruhsal zarar olarak kabul edilmelidir. General Krstic‘in de içinde bulunduğu suç
fiillerden de sorumludur‖391.
Öte yandan hafif zarar – ciddi zarar eĢiği konusunda her ne kadar insanlığa
karĢı iĢlenen suçlardan iĢkence ile ilgili de olsa, UYCM‘nin Krnojelac kararı ilgi
çekicidir. Bu kararda iĢlenen fiil konusunda Ģüphe yenilemediğinde failin lehine olan
Blagojevic tarafından, yeni gelen bir tutukluya kurallara aykırı olarak bir parça
v. Kajelijeli) ICTR Trial Chamber, para. 814. Ayrıca bkz. (Prosecutor v. Gacumbitsi) ICTR Trial
Chamber, para. 219; (Prosecutor v. Kamuhanda) ICTR Trial Chamber, para. 633.
391
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 635.
150
ekmek verdiği için dövüldüğü sabittir. Bunun sonucunda mağdur ciddi şekilde
yaralanmış ve birkaç dişini yitirmiştir. Dayak sonrası, 3-4 gün hücre hapsinde
rağmen, Dava Dairesi, yukarıda tanımı yapılan işkence suçunun oluştuğu konusunda
mağdurun sağlığı açısından ciddi bir ihlal olsa da, dava dosyası kapsamında işkence
Dahası, bir fiilin işkence olabilecek kadar ciddi olup olmadığı hususunda şüphe var
ise, sanık bu şüpheden yararlanmalıdır ve daha az ciddi bir suçtan örneğin insanlık
sayılanlarla sınırlı olmamak üzere, iĢkence, ırza geçme, cinsel Ģiddet veya insanlık
Zira ne zaman bir savaĢ olsa, ırza geçme de olmaktadır394. Tüm cinsel saldırılarda
392
( Prosecutor v. Krnojelac) ICTY Trial Chamber, para. 219.
393
Burada ―rape‖ ifadesinin karĢılığı olarak Türk Ceza Kanunu‘nda kullanılan ―cinsel saldırı‖ ifadesi
yerine ―ırza geçme‖ ifadesini kullanmayı uygun buluyoruz. Türk Ceza Kanunu‘ndaki cinsel saldırı
ifadesi, hem ırza geçmeyi hem de ırza tasaddiyi barındırmaktadır. ―Sexual assault‖ ifadesi ise cinsel
taciz olarak çevrilmiĢtir.
394
Catharine A. MACKINNON: Rape, Genocide and Women‘s Human Rights, Harvard Women‘s
Law Journal, vol. 17, p. 10. CLEIREN ve TIJSSEN de cinsel saldırının da savaĢ zamanının bir
parçası olduğu belirtmekte ve Yugoslavya‘da gerçekleĢen cinsel saldırılara kadar, bu konuya yeterli
önemin verilmediğini ifade etmektedirler. Bkz. C.P.M. CLEIREN and M.E.M. TIJSSEN: ―Rape
and Other Forms of Sexual Assault in the Armed Conflict in the Former Yugoslavia: Legal,
Procedural and Evidentary Issues‖, The Prosecution of International Crimes, ed. by. Roger S. Clark
and Madeleine Sann, Transaction Publishers, 1996, p. 257. Kelly Dawn ASKIN, ise Ġkinci Dünya
151
olduğu gibi, bu saldırılar da sosyal açıdan ve kendi bağlamında değerlendirilmelidir.
saldırıların çoğu zaman bir emre dayanmasıdır. GerçekleĢen saldırılar kontrol dıĢı
yeğlemesine yöneliktir. Ġnsanların zorla evlerinden sürülmesi ve bir daha asla geri
amacını gütmektedir396.
bulunan taraf, saldırıya maruz kalan taraf üzerinde maça avantajlı baĢlamaktadır.
yanında tecavüze uğrayan kadına bakıĢ açısı da kirlenmiĢ olduğu düĢüncesi ile
152
Ancak bu noktada, göz ardı edilemeyecek bir eleĢtiriye de yer vermek
gerekmektedir. Hukuki bir açıdan bakıldığında ırza geçme ve diğer cinsel saldırı
Ģekillerini özellikle MacKinnon ve Askin gibi, cinsiyete dayalı suçlar olarak kabul
etmek yerine, cinsel Ģiddet fiillerini içeren suçlar olarak kabul etmek daha yerinde
olacaktır. ġiddet burada belirleyici unsur olarak kabul edildiğinde, erkek ve kadın
uluslararası insancıl hukukta bu suç tipi anlamında cinsiyete dayalı bir ayırım kabul
noktası olarak almak gerekir. Ġnsanlığa karĢı iĢlenen suçları düzenleyen bu maddede
açıkça cinsel Ģiddet içeren fiillere yer verilmemiĢtir ancak ―sivillere karĢı iĢlenen
diğer insanlık dıĢı fiiller‖ ifadesi bu tür fiilleri kapsar nitelikte anlaĢılmıĢtır.
397
CLEIREN and TIJSSEN: p. 260 – 261.
153
eden Japon kuvvetleri, Ģehirde geniĢ çaplı bir kitlesel kıyıma ve ırza geçme
Irza geçmenin, açıkça uluslararası hukuk tarafından yasaklanan bir fiil olduğu
insanlığa karĢı iĢlenen bir suç olarak kabul edilmektedir. Bu açık yasaklamaya
Irza geçme ve taciz veya tasaddi gibi diğer cinsel saldırı Ģekilleriyle ilgili
rastlanmaktadır.
398
Ayrıntılı bilgi için bkz. Iris CHANG: The Rape of Nanking: The Forgotten Holocaust of World
War II, Penguin Boks, 1997, p. 89 – 139; Daniel BARENBLATT: The Secret Genocide of Axis
Japan‘s Germ Warfare Operation: A Plague Upon Humanity, Harper Collins Publishers, 2004, p. 114
– 147.
399
CHANG: p. 175.
400
Magdalini KARAGIANNAKIS: ―The Definition of Rape and Its Characterization As an Act of
Genocide – A Review of the Jurisprudence of the International Criminal Tribunals for Rwanda and
the Former Yugoslavia‖, Leiden Journal of International Law, vol. 12, 1999, p. 479.
401
BirleĢmiĢ Milletler Raporuna göre, Ruanda‘daki çatıĢma döneminde en az 250,000 kadın veya
kıza tecavüz edilmiĢtir. Ruanda Ġnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörüne göre, Ruanda‘da ırza
geçme kural, olmaması istisna idi. Tutsi kadınlarına uygulanan cinsel Ģiddetin boyutları açısından Ģu
örnekler verilebilir: Vajinaya kaynar su dökmek, annesini öldürmeden önce doğmamıĢ çocuğun karın
kesilerek çıkartılması, cinsel organlarda kesikler yapma, göğüslerin ve burnun kesilmesi. Bkz.
154
belirlenmesinde Mahkeme‘nin ilk önce uluslararası hukukta ortak kabul görmüĢ bir
çekmiĢtir.
Irza geçme Daire‘ye göre ulusal içtihatlarda rıza dıĢı cinsel iliĢki olarak
tanımlanmıĢtır. Irza geçme çeĢitleri ise nesnelerin sokulması ve/veya doğası gereği
cinsel organına odun parçasının sokulması Mahkemeye göre ırza geçme kabul
edilmiĢtir402.
Mahkemenin görüĢü, ırza geçmenin saldırının bir türü olduğu ve bu suçun asli
sebebiyle tanıkların yaĢadıkları cinsel Ģiddeti anatomik olarak detaylı bir Ģekilde
Fiillere ve Cezalara karşı Sözleşmesi‖nin, devlet destekli Ģiddet üzerinde daha fazla
bir Ģekilde ifade etmediğini belirtmiĢtir. Mahkeme, iĢkence gibi, ırza geçmenin de
Alexandra A. MILLER: ―From the International Criminal Tribunal for Rwanda to the
International Criminal Court: Expanding the Definition of Genocide to Include Rape‖, Pennsilyvania
State Law Review, vol. 108, 2003, p. 356.
402
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 686.
403
Bu konuda Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi‘nin, Türkiye‘yi, Avrupa Ġnsan Hakları
SözleĢmesi‘nin iĢkence yasağını düzenleyen 3. maddesini benzer fiillerle ihlal ettiği gerekçesi ile
tazminata mahkûm ettiği davalar vardır. Bunlardan ilki, Aksoy v. Turkey kararıdır. Olayda Ģikayetçi
resmi görevliler tarafından çırılçıplak soyulmuĢ; kolları sırtından bağlanmıĢ ve kendisinden bilgi
alınmak için Ģiddete baĢvurulmuĢtur. Aydın v. Turkey kararında ise iĢkencenin varlığına iki ayrı
temelde karar verilmiĢtir. Birincisi, Ģikayetçiye gözaltında kaldığı süre içerisinde tecavüz edilmiĢtir.
Ġkinci olarak tecavüzün devamındaki fiiller de iĢkence kabul edilmiĢtir.
155
yıldırma, aĢağılama, utandırma, ayırımcılık, cezalandırma, kiĢinin kontrolü veya
imhası için kullanıldığına vurgu yapmıĢtır. Yine ırza geçmede de kiĢisel bütünlüğün
ihlalinin söz konusu olduğuna ve ırza geçmenin, aslında kamu görevlilerinin veya bu
yetkiyle hareket edenlerin katkısı, tahriki, kabulü veya fail olmaları durumunda
Mahkeme, Akayesu kararında, ırza geçmeyi, kiĢi üzerinde zorla cinsel amaçlı
bir fiziksel saldırı olarak tanımlamaktadır. Ayrıca Mahkeme, ırza geçmenin yanında,
cinsel Ģiddeti de cinsel amaçlı olarak zorla kiĢi üzerinde gerçekleĢtirilen fiiller olarak
kabul etmiĢtir. Cinsel Ģiddet, sadece insan bedenine yönelik fiziki bir saldırıyı değil,
göre:
cebir halleri zorlama kabul edilebilir. Bu zorlama halleri silahlı çatışma şartlarında
veya Tutsi kadınlarının bulunduğu bölgedeki askeri varlık gibi bazı hallerde var
kabul edilebilir. Cinsel şiddet bu bağlamda, Statü‘nün 3 (i) maddesine göre diğer
insanlık dışı eylemlerin, 4 (e) maddesindeki kişisel bütünlüğe yönelik kötü muamele
kapsamındadır‖405.
404
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 687.
405
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 688.
156
Ġlk önce ırza geçmeyi iĢkence bağlamında değerlendiren Daire, daha sonra
Bunun sonucununda da ırza geçme ve diğer cinsel Ģiddet fiillerini Statü bağlamında
hakkında Daire, bu fiillerin, aynı şekilde bu fiillerle beraber işlenen benzer fiillerin
kısmen veya tamamen belirli bir grubu imha özel kastıyla işlendiği için soykırım
olduğu görüşünün altını önemle çizmeyi istemektedir. Gerçekten ırza geçme veya
cinsel şiddet elbette mağdurlar üzerinde Daire‘ye göre en kötü şekilde, ciddi
bedensel veya ruhsal zararlara sebep olmaktadır Daire, önündeki delillerin ışığında
ırza geçme ve cinsel şiddet fiillerinin sadece Tutsi kadınlarına yönelik ve yukarıdaki
Özellikle Tutsi kadınlarını hedef alan cinsel şiddet, aslında Tutsi grubunun tamamen
geçme ve cinsel Ģiddet fiillerini diğer bedensel veya ruhsal olarak ciddi surette zarar
406
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 731.
407
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 732.
157
verme eylemleri gibi, Tutsi kadınlarının ölmeden önce acı çekmeleri ve Tutsi
grubunun imhası kastıyla yapıldığını kabul ederek, ciddi surette bedensel ve ruhsal
Konu ile ilgili olarak Akayesu kararından iki ay sonra UCTY‘nin 2. Dairesinin
cinsel Ģiddet fiillerini Akayesu kararındaki gibi iĢkence suçu ile bağlantılı olarak
inceleyen Daire, Akayesu kararından farklı olarak; ırza geçmeyi, diğer hayasız
görevi dahilinde olduğunu belirttikten sonra Daire, Akayesu kararındaki ırza geçme
geçme halleri hakkında, Celebici kararında vajinal, anal ve oral ırza geçme olarak bir
cinsel organının zorla kadın cinsel organına412 ve anüsüne413 girmesinin açıkça ırza
408
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 733 - 734.
409
Olaylar Çelebici köyünün hapishanesinde geçtiği için karar Çelebici kararı olarak
isimlendirilecektir.
410
Celebici Judgment, para. 476.
411
Celebici Judgment, para. 477 - 478 – 479.
412
Celebici Judgment, para. 940. ―Bu fiiller hapishane-kampın Bosnalı yetkilisi Hazım Delic
tarafından kasten iĢlenmiĢtir‖. Delic‘in gerçekleĢtirdiği ırza geçme fiilleri iĢkence olarak kabul
edilmiĢtir. Bkz Celebici Judgment: para. 1253.
413
Celebici Judgment, para. 944.
158
Celebici kararında oral seks konusu da tartıĢılmıĢtır. Karara konu olan olayda,
indirilmiĢ ve birbirlerine diğer mahkumların önünde 2-3 dakika oral seks yapmaya
zorla oral seks yapmalarını en azından insan onuruyla bağdaĢmayan bir davranıĢ
gerçekleĢtiğine karar vermiĢtir. Kararın devamında Daire, oral seks fiillerinin, kötü
Bir aydan daha kısa bir süre sonra, farklı üyelerden oluĢmuĢ 2. Daire,
sergilemiĢtir.
Dava Dairesi kararında, sanık, asli fail tarafından iĢlenen ırza geçme suçlarına
Buna göre, ırza geçme zorlayıcı bir fiildir. Bu demektir ki, fiil, mağdura veya üçüncü
bir kiĢiye yönelmiĢ cebir veya tehdit içermeli; yapılan veya ima edilen tehdit
mağdurda anlaĢılır bir korku yaratmalı ve kendisi veya üçüncü kiĢi Ģiddete,
414
Celebici Judgment, para. 1062 - 1065.
415
Celebici Judgment, para. 1066. Savcılık iddianamesinde yukarıdaki fiiller ırza geçme olarak yer
almamıĢ; kötü ve zalimane muamele olarak isimlendirilmiĢtir.
Bkz. http://www.un.org/icty/indictment/english/cel-ii960321e.htm (Count 44 and 45) [20.03.2008]
416
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 274 – 275.
159
getirilecek fiil ise vajinaya, anüse veya ağza erkek cinsel organının sokulması veya
Daire ise kararında ilk önce Akayesu ve Celebici kararlarına atıf yaparak, bu
kararlarda yer alan uluslararası hukukta ırza geçme suçunun tanımının yer almadığı
hareketle ırza geçmenin açık bir tanımından hareket edecektir. Bu tanıma ulaĢmak
Buna göre:
417
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 174.
418
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 175 – 176.
419
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 177.
160
özellikler sergilemektedir, ulusal hukuk kavramlarından yararlanırken uluslararası
geçme suçu ile ilgili farklı düzenlemeler, kararlar veya algılar olduğunu
sisteminin ırza geçmenin insan vücuduna zorla cinsel amaçla erkek cinsel organı
ulaĢmıĢtır422.
Celebici kararındaki zorla oral seksin kötü muamele değil de, ırza geçme
olmaktayız. Buna göre, Dava Dairesi, zorla oral seksin cezalandırılması konusunda
420
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 178.
421
―Dava Dairesi baĢlangıçta, bazı devletlerin ulusal hukuk sistemlerinde ırza geçmenin tanımını
geniĢ tutarak daha önce karĢılaĢtırmalı olarak sınıflandırılan ve sarkıntılık fiili gibi daha az ciddi
suçları da kapsama trendine vurgu yapmaktadır. Bu trend, devletlerin ulusal düzeyde cinsel saldırının
ciddi Ģekillerine daha titiz yaklaĢıldığını göstermektedir‖.
― Irza geçme konusundaki ulusal sistemler incelendiğinde, Dava Dairesi, birçok ülkenin ırza geçme
suçunun kadına karĢı iĢlenebileceğini düzenlemesine rağmen, bazılarının her iki cinse karĢı da
iĢlenebileceğini düzenlediğini belirlemiĢtir. Bazı sistemlerde ırza geçmenin maddi unsuru erkek
cinsel organının kadının cinsel organına az da olsa duhulünden ibarettir. Irza geçmenin maddi
unsurunu geniĢ yorumlayan kararlar da bulunmaktadır. Dahası, Daire tarafından incelenen kararlar
ortak olarak zor kullanma, tehdit, cebir veya mağdurun rızasının bulunmaması unsurunu
gerektirmektedir: zor kullanma geniĢ yorumlanmakta ve mağdurun kendini koruyamayacak hale
getirilmesini de içermektedir. Bazı içtihatlarda zor kullanmanın veya yıldırmanın üçüncü bir kiĢiye
yönelmesi de bulunmaktadır. AğırlaĢtırıcı sebepler, ortak olarak ölüme sebebiyet verme, birden fazla
failin bulunması, mağdurun yaĢının küçük olması, mağdurun akıl hastası olması gibi. Irza geçme
farklılık göstermekle beraber genelde en ağır olarak müebbet hapisle cezalandırılmaktadır.
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 179 – 180.
422
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 181.
161
temel farklılıklar bulunduğunu kabul etmekte ve bazı devletlerin bunu cinsel saldırı
olarak kabul ederken bazı devletlerin ırza geçme olarak düzenleme yaptığına
genel ilkelerine veya böyle bir ilke yoksa uluslararası hukukun genel ilkelerine göre
Dava Dairesi, zorla erkek cinsel organının ağza sokulmasını insan onuruna
genel ilke, uluslararası insancıl hukukun ve insan hakları hukukunun ana temelidir.
veya kiĢinin kendine olan saygısına veya ruhsal esenliğine yönelik onurunu
gerçekten ciddi bir cinsel zarar verme olan zorla oral seksin de ırza geçme olarak
Dahası, Dava Dairesi, zorla oral seks fiilinde sanığın aynı fiilden dolayı kendi
hukuku dahil bazı ulusal sistemlere göre sadece cinsel saldırıdan sorumlu olsa bile
sanık tarafından iĢlendiğinde suç sayılmayan bir fiilin suç haline getirilmesi değildir.
Zorla oral seks zaten suçtur ve hatta ciddi bir suçtur. Gerçekten, Uluslararası
423
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 182.
162
Mahkeme önündeki davalarda, silahlı çatıĢma zamanlarında savunmasız sivillere
karĢı iĢlenen zorla oral seks fiillerini, basit cinsel saldırılar olarak değil; nitelikli
cinsel saldırılar olarak kabul edip ya savaĢ suçundan ya da insanlığa karĢı iĢlenen
herhangi bir fark olmamasına rağmen, sanığın tek Ģikayeti cinsel saldırgan olarak
mağdur üzerindeki aĢağılayıcı ve travmatik etkisi vajinal veya anal ırza geçmeler
veya failce kullanılan bir nesnenin sokulması, b)failin cinsel organının mağdurun
Irza geçme veya diğer cinsel Ģiddet içeren eylemlerde zor kullanılması veya
rızanın olmaması, suçun unsuru olarak karĢımıza çıkmaktadır. Dava Dairesi rızanın
mutlaka tehdit veya zor kullanma ile ortadan kaldırılmasının gerekmediğini; bunların
yanında mevcut durumun da rızayı ortadan kaldırabilecek bir hal olduğunu ortaya
gösterir426.
424
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 183 – 184.
425
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 185.
426
―Irza geçmenin, Kararın 185. paragrafında tartıĢılan unsurları, sanık B‘nin, tanık A‘nın ağzına,
vajinasına ve anüsüne penisini sokmasıyla gerçekleĢmiĢtir. Mağdurların rızası olduğu yönünde bir
savunma da ileri sürülmemiĢtir. Tanık A, tutsaktır. Dahası, Dava Dairesinin bu konudaki yaklaĢım
esaretin rızayı ortadan kaldırdığı yönündedir. 96. maddeye göre, tanık A‘nın delilinin
163
Furundzija kararında Dava Dairesi, ırza geçme ve diğer cinsel saldırıların her
ne kadar özel saldırılar da olsa, bu tür fiillerin iĢkencenin unsurlarını taĢıması halinde
ortamının içsel bir unsuru427 olduğu tespitine benzer bir tespitte bulunmuĢtur.
a. Genel Olarak
getirmiĢlerdir428.
karĢı giriĢilen Nazi soykırımı vardı. Yani Yahudilerin zorla çalıĢtırılması, sınırdıĢı
edilirken trenlerde balık istifi bir Ģekilde seyahat etmeleri, toplama ve imha
yaĢamaları429.
Grubun fiziksel olarak kısmen veya tamamen imhası için, grubun yaĢam
koĢullarını kasten zorlaĢtırmak Ģeklindeki soykırım tipinin ilk haline 1946 tarihli
desteklenmesine gerek yoktur. Dava Dairesine göre, tanık D‘nin ileri sürdüğü kanıtlar, tanık A‘nın
delillerini doğrular derecededir‖. (Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 271.
427
(Celebici Judgment) ICTY Trial Chamber, para. 471.
428
Van den HERIK: p. 142.
429
WERLE: p. 201.
164
ulusun temel yaĢam olanaklarının imhası veya sağlığın veya yaĢamın korunması için
gerekli temel ihtiyaçlardan kasten mahrum edilmesi soykırım olarak yer almıĢtır.
Fiziksel soykırım baĢlığı altında Sekreterlik tasarısında ise konuyla ilgili iki
düzenleme yer almıĢtır. Bunlardan birincisi, uygun iskân, giyim, beslenme, hijyen ve
tıbbi bakım eksikliği veya aĢırı çalıĢtırma ya da fiziksel zorlama gibi kiĢilerin güçsüz
kalmasını veya ölmesini sağlayabilecek yaĢam koĢullarına tabi tutmaktır. Ġkincisi ise,
bırakmadır430.
varlığının kısmen veya tamamen imhasına sebep olacak koĢullara tabi tutmanın veya
önlemler almanın da yer alması gerektiğini teklif etmiĢtir. Keza Sovyetler Birliği de
fiziksel imha kavramının sadece anılan sebeplerle belirli bir grubun mensuplarının
etmiĢtir.
Ad hoc Komitede geniĢ bir kabul gören bu teklifler daha sonra Venezuella
430
SCHABAS: p. 165.
431
SCHABAS: p. 166.
165
Dava Dairelerine göre, yaĢam koĢullarının zorlaĢtırılması uzun bir zamana
― Dava Dairesine göre, grubun fiziksel olarak kısmen veya tamamen imhası
bulunmamaktadır434.
yanı sıra, bir grup insanı asgari beslenme düzeyine tabi kılmak, insanların sistematik
yavaĢ yavaĢ ölümü sonuçlama görüĢü kabul edilmekte ve bunun uygun iskân, giyim,
beslenme, hijyen ve tıbbi bakım eksikliği veya aĢırı çalıĢtırma veya fiziksel zorlama
belirtilmektedir436.
432
WERLE: p. 201.
433
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 505.
434
METTRAUX: p. 242.
435
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 506. Aynı Ģekilde, bkz. (Prosecutor v.
Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 52; (Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 157.
436
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Trial Chamber, para. 115.
166
Sekreterlik Tasarısındaki yorumu kabul eden Dava Dairesi, bu yüzden grubun
kısmen veya tamamen imhasına sebep olabilecek, cinsel saldırı dahil, bir grup
yeterli barınma imkânlarının makul bir süre kısıtlanması gibi yaĢam koĢullarının
Van den HERIK‘e göre bu oldukça liberal yorum, 1948 yılında Suriye‘nin,
etmeye yönelik tedbirler‖ alınmasını ayrı bir soykırım hali olarak öngören teklifiyle
uyumlu değildir438.
Ayrıca kararda geçen cinsel saldırı ifadesi, farklı Ģartlar dikkate alındığında
kanaatimizce, yukarıda açıklanan ciddi bedensel veya ruhsal zarar veya aĢağıda
nitelendirilebilir.
Buna göre; Tutsi mültecilerin, kiliseler veya stadyumlar gibi korunaklı yerlerde
imhası amacı taĢıdığını ileri sürmüĢtür. Ancak Dava Dairesi, kanaatimizce isabetli
437
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Trial Chamber, para. 116.
438
Van den HERIK: p. 142.
439
Olayların ayrıntılı geliĢimi için bkz. (Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Trial
Chamber, para. 314 - 404.
167
olarak, hali hazırda gerçekleĢen katliamdan önceki dönemdeki bu temel ihtiyaçlardan
yoksun kılmanın, Tutsilerin yaĢam koĢullarının imhalarına yol açacak Ģekilde kasten
koĢullarını zorlaĢtırmak değil grubun tümden imhası olduğunu belirtmiĢtir. Daire son
olarak temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılma süresinin de grubun imhasına yol açacak
kendi baĢına ele alındığında soykırım olarak kabul edilmeyen442 etnik temizlik olarak
isimlendirilen; belirli bir bölgedeki nüfusun oradan sürülmesi gibi diğer fiillerle
kötü muameleleri bir an için kenara bıraktığımızda, etnik temizliğin ana amacının,
grubun kısmen veya tamamen imhasından ziyade bir grubun belirli bir coğrafi
esnasında failin kastını ortaya koyarken aynı gruba sistematik olarak yönelmiĢ diğer
440
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Trial Chamber, para. 548.
441
METTRAUX: p. 241.
442
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal Chamber, para. 33.
168
kusurlu fiileri göz önüne alarak, kastın grubun imhası yönünde olduğuna karar
verebilir443.
Aynı Ģekilde, yine bu tür fiillerin savaĢta meydana gelen kayıplarla da ayrı
kuĢatılması veya bir ülkenin ablukaya alınması ya da bir Ģehrin sistematik olarak
bombalanması gibi fiiller, Ģüpheye mahal vermeyecek derecede savaĢan tarafın diğer
nitelendirilemeyecektir444.
tıbbi hizmetler gibi yaĢamı sürdürmek için zorunlu kaynaklardan mahrum bırakma
belirtilmektedir.
a. Genel Olarak
olarak yerleĢime teĢvik etme veya erkek ve kadınlara sistematik bir biçimde farklı
443
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Appeal Chamber, para. 47; (Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal
Chamber, para. 33.
444
METTRAUX: p. 241.
169
evlenmenin engellenmesi hükmüne, ırklar arası evlenmeye yasak konulmasının da
445
SCHABAS: p. 172.
446
URCM‘nin diğer kararlarında her hangi bir tartıĢmaya girilmeden Akayesu kararına atıf
yapılmakla yetinilmiĢtir. Bkz. (Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para.
117; (Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 53; (Prosecutor v. Musema) ICTR Trial
Chamber, para. 158.
170
yorumlanmıĢtır447. Kararda doğumları engellemeye yönelik tedbirlerin maddi veya
daha belirli bir Ģekilde kültürel ve sosyal çevrenin yapısından yaralanılması gerektiği
Ģöyle denilmektedir:
geçme suçunda olduğu gibi, bunun sonucunda gruba mensup kadının diğer bir grup
mensubunca kasten hamile bırakılıp, esasen o gruba mensup olmayan bir çocuğun
örnektir‖450.
geçirdiği travma sebebiyle doğum yapmak istememesi hali de diğer Ģartları varsa
Failin bu suç tipinden dolayı sorumlu tutulabilmesi için ırza geçme, cinsel zarar
447
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 507. Van den HERIK‘e göre, Daire, söz
konusu fiilleri tedbir olarak belirlerken hukuki gerekçeler ortaya koymaktan ziyade Sekreterlik
Tasarısına atıf yapmıĢtır. Bkz. Van den HERIK: p. 143.
448
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 508.
449
METTRAUX: p. 242.
450
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 508.
451
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 508.
171
bulunmamaktadır. Fail grup içindeki doğumları engellerken aynı zamanda o grubu
genel olarak bedenen veya zihnen ciddi Ģekilde zarar verme olarak da kabul
edilmesidir452.
a. Genel Olarak
Bir gruba mensup çocukların baĢka bir gruba zorla nakli Soykırım
koymamıĢlardır453.
Ġlk baĢta Sekreterlik tasarısında yer alan bir kültürel soykırım Ģekli olarak
kabul edilen çocukların zorla baĢka bir gruba nakli, tasarıyı hazırlayan üç uzman her
mutabık kaldıkları bir hareket olmuĢtur. Daha sonra ad hoc Komite‘nin uzlaĢma
çocukların baĢka bir gruba zorla naklinin cezalandırılan bir fiil olmasını teklif
452
METTRAUX: p. 243. Mettraux, bunun Savcılığın da iĢine geldiğini zira failin, grup içindeki
doğumları engelleme kastından daha kolay ortaya konabilecek ciddi Ģekilde bedensel veya zihinsel
zarar verme kastına gidildiğini söylemektedir. Aynı görüĢ için bkz. Van den HERIK: p. 144.
453
SCHABAS: p. 175.
172
etmiĢtir. Polonya, bu teklife, Almanların Ġkinci Dünya SavaĢı döneminde yaptıkları
zorla nakillerin her ne kadar kınanabilir olduğunun kabul edilmesine rağmen, ―nakil‖
edilmiĢtir454.
b. Çocuk Kavramı
tanımlanan zorla naklin, yaĢ olarak daha küçük çocuklar için olması daha akla yatkın
olmaktadır. Daha küçük çocukların bir gruptan diğerine nakli halinde bunların
454
SCHABAS: p. 176. ―Yunanistan‘ın teklifinin kabulü ile bir ülkeden diğer ülkeye naklin
gerçekleĢtirilmesi kapsam dıĢı kalmıĢtır‖. Van den HERIK: p. 144.
455
SCHABAS: p. 176.
173
ebeveynlerine bağlı kabul edilirken, bu ilke ebeveynler açısından uygulanamaz
olacaktır456.
büyükleri kapsamadığı, diğer Ģartlar söz konusu ise bunun insanlığa karĢı iĢlenen suç
veya savaĢ suçu sayılacağı ifade edilmiĢtir. Dahası, raporda, bir grubun
zarar verme olarak düĢünülüp soykırım suçu olarak kabul edilebilir denmiĢtir457.
görülen 12 davadan ―RuSHA458 Davası‖ olarak bilinen ―United States vs. Ulrich
Greifelt et al.‖ ve ―Einsatzgruppen459 Davası‖ olarak bilinen ―United States vs. Otto
456
Bolivya Ceza Yasası‘nın 138. maddesi, hem çocukların hem de büyüklerin diğer bir gruba zorla
naklini soykırım olarak düzenlemektedir.
Bkz. http://www.preventgenocide.org/es/derecho/codigos/bolivia.htm [20.03.2008]
457
Report of the International Law Commission on the Work of its Forty-Eighth Session 6 May – 26
July 1996, UN GAOR International Law Commission, 51st Sess., Supp. No. 10, p. 92 - 93.
458
Irk ve Yeniden YerleĢtirme Bürosu olarak faaliyet gösteren Nazi ırk araĢtırma merkezidir (Rasse
und Siedlungshauptamt). Bu büro, Almanya ve Hollanda‘da bulunan ailelerin ırksal istatistikleri de
dahil, genetik tablolar hazırlamıĢtır. RuSHA, AlmanlaĢtırmak için adaylar seçmiĢ, fiziken ve ruhen
Alman ırkına benzeyen çocukları okullara göndermiĢ, ardından Alman ailelerin yanına evlatlık
vermiĢtir. Bkz. Philip ROSEN: Dictionary of the Holocaust: Biography, Geography, & Terminology,
Greenwood Publishing, p. 240.
Nazilerin AlmanlaĢtırma politikası için ayrıca bkz. Aly GOTZ, Susanne HEIM: Architects of
Annihilation, Auschwitz and the Logic of Destruction, Phoneix 2003, ps. 79-93.
459
Özel saldırı birlikleri olarak da isimlendirilen Einsatzgruppen geçmiĢi Mart 1938‘de
Avusturya‘nın iĢgalinden sonra kamu binalarının ve belgelerinin korunması amacıyla Reinhard
Heydrich tarafından kurulan Einsatzkommando‘ya dayanır. Bir SS birimi olan birlikler özel olarak
suikastler için eğitilmiĢ ayrıca iĢgal altındaki doğu ve SSCB topraklarında saldırılar
gerçekleĢtirmiĢtir. Bu birlikler 15 Ağustos 1941 tarihinde Heindrich Himmler‘in verdiği emirle
Yahudi erkek, kadın, çocuk ve yaĢlıları öldürmeye baĢlamıĢtır. Toplam 3000 kiĢi ve 4 gruptan oluĢan
birlikler 1.2 ila 2 milyon arasında Yahudiyi ve onbinlerce Sovyet yurttaĢını öldürmüĢtür. Bkz.
174
RuSHA Davası‘nın iddianamesinde Polonyalı, Çek ve Yugoslav çocukların
çekicidir. Buna göre; Polonya‘da Polonyalı ailelerce evlat edinilmiĢ ve dıĢ görünüĢ
çocuklar aslında etnik olarak Alman kökenli olmalarına rağmen geçmiĢte sistematik
Çocuklardan testler sonucu Almanlığa uygun olanlardan 6-12 yaĢ arasındakiler Alman
ailelerin yanına verilecektir. Düzenlemenin bir baĢka yerinde Almanlığa uygun olan
almaktadır. Bundan sonra Ponzan Ģehrinde bulunan Vali, çocukları Brockau‘daki Gau
altı hafta kalacak çocukların karakter analizleri de yapıldıktan sonra hangi çocukların
ROSEN: p. 77-78. Ayrıntılı bilgi için bkz. Richard RHODES: Masters of Death: The SS-
Einsatzgruppen and the Intervention of the Holocaust, Vintage Books 2002.
460
―Trials of War Criminals Before the Nuernberg Military Tribunals Under Control Council Law no.
10, Case No: 8‖, Washington DC. 1949-1953, vol. 4, p. 995-998. (Green Series olarak
isimlendirilecektir)
461
1900-1945 yılları arasında yaĢayan SS‘lerin lideri olan Heinrich Himmler, Nazi rejiminin Hitler‘den
sonra gelen iki numaraları adamıydı. Ari ırkla Yahudiler arasındaki ırk savaĢına inanan Himmler,
175
çocuk kamplarına gönderilmesi, ırksal olarak iyi bir soydan gelen çocukların ise
yüzden gözaltında tutulmaları; karakter testinden geçenlerin ise Alman ailelerin yanına
yerleĢtirilmesi emredilmiĢtir462.
13 Haziran 1944 tarihli Dr. Brandt‘a yazılmıĢ olan bir mektupta ise 6 yaĢına
kadar olan çocukların Alman ailelerin yanına verilmesinde bir sorun olmadığı ancak
etnik grupları imha maksadıyla sistematik bir soykırım programının parçası olarak
sistemli bir Ģekilde polis devletinin kurumlarını oluĢturmuĢ ve iĢgal altındaki doğu topraklarında
gerçekleĢen pek çok kitlesel ölümün sorumlusu olmuĢtur. Bkz. ROSEN: p. 126.
462
Green Series ,Case No: 8, vol. 4, p. 1028-1029. Aslında Himmler‘in bu emri ĢaĢırtıcı değildir zira
1943 yılında yaptığı bir konuĢmada Ģunları söylemiĢtir: ―Kadınlar ve çocuklar ne olacak? Buna da
mükemmel bir kesin çözüm buldum. Ben erkeklerin öldürülmesinden, onların intikamını alacak olan
çocukların bizim çocuklarımızın ve torunlarımızın arasında büyümesine izin verildiği için yeterince
memnun olmuyorum‖. RHODES: p. 113.
Yine Himmler‘in Eylül 1941 tarihinde Yahudilere yönelik nihai çözüme bakıĢını özetleyen
sözleri dehĢet vericidir:
―Beşikteki çocuklar bile zehirli kurbağalar gibi ezilmelidir. Biz şu anda gerektiğinde demir
süpürgelerle temizlik yapılacak Demir Çağı‘nı yaşıyoruz‖. Bkz. RHODES: p. 117.
463
Green Series, Case No: 8, vol. 4, p. 1030-1031.
464
Bkz. ―Trials of War Criminals Before the Nuernberg Military Tribunals Under Control Council Law
no. 10, Case No: 9‖, Washington DC. 1949-1953, vol. 4, p. 15; Ayrıca bkz. Green Series, Case No: 9,
ps. 198-216, 443-453,496-500.
176
çocukları kavramıdır. Söz konusu organizasyonun saf ırk yaratma konusundaki
merkezlerden altı tanesi Almanya‘da, dokuz tanesi Norveç‘te, diğer ikisi de Fransa ve
Nazi ırk siyasetine uygun olarak Norveç nüfusunun büyük bir bölümünün
sözde Nordik ırka mensup ve saf Ari ırk olduğu kabul edilmiĢtir. Bunun sonucu olarak
Alman askerleri ile Norveçli kadınların evlenmesi bu yöntemlerden biri olarak ortaya
çıkmıĢtır. Savaş meydanındaki zaferden sonra beşikteki zafere sıra gelir sloganıyla
uyumlu olarak Alman askerlerinden hamile kalan Norveçli kadınlara yardım ve destek
bir zorunluluk haline gelmiĢtir466. Doğan çocuklar Alman vatandaĢı olarak kabul
465
ROSEN: p. 172. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kare OLSEN: ―Under the Care of Lebensborn: Norwegian
War Children and their Mothers‖, Children of World War II: The Hidden Enemy Legacy, (ed.by.
Kjersti ERICSSON) Berg Publishers 2005, ps. 15-19.
466
OLSEN: p. 19.
467
OLSEN: p. 22.
177
Bu siyasetin sonucu olarak 1941 kıĢında 730, bir yıl sonra 2200 ve Mayıs 1945
tarihinde Alman baba ve Norveçli annelerden olan 8000 çocuk Lebensborn kayıtlarına
bağımsızlık sonrası akıbetleri henüz savaĢ zamanında gündeme gelmiĢ ve 1944 yılında
Norveç‘te beĢ yıl süren Alman iĢgali, halkın Almanlara ve onlarla bağlantılı
her Ģeye karĢı nefret beslemesine yol açmıĢtır. Bu nefret ve intikam atmosferinden
savaĢ çocukları, anneleri ve savaĢ zamanında Alman erkek arkadaĢı olan tüm kadınlar
payını almıĢtır. Birçoğu fiziksel bir cezalandırmaya maruz kalmasa bile kendilerine ve
Yasal olarak Norveçli kadınların Alman askerleri ile iliĢkiye girmesi suç teĢkil etmese
çıkartılmıĢlardır. Öte yandan ülkenin her yanında binlerce kadın aynı sebeple özel
468
OLSEN: p. 20. Fransa‘da ise Mayıs 1942 tarihinde kadar Fransız kadınlarının babası Alman olan
50000‘e yakın doğum gerçekleĢtiği rapor edilmiĢtir. Bkz. OLSEN: p. 19.
469
OLSEN: p. 25-26.
178
1945 yılında Norveç hükümetinin yaptığı yasal düzenleme ile Almanlarla
ardından birkaç bin tanesi çocukları ile birlikte Almanya‘ya gönderilmiĢtir. Hükümet,
savaĢ çocukları problemine çözüm ararken bir yandan bu çocukların yirmi yıl sonra
görüĢtekiler aslında savaĢın masum kurbanları olan çocuklara Norveç vatandaĢı gibi
döneminde evlatlık verilen çocukların bir kısmı kötü Ģartlar altında yaĢamıĢ ve hatta
bazıları unutulmuĢtur471.
gibi gruba mensup çocukların baĢka gruba zorla naklinde de URCM‘nin verdiği
470
OLSEN: p. 27.
471
1 Ocak 2000 tarihinde Norveç BaĢbakanı Kjell Bondevik yaptığı yeni yıl konuĢmasında, yeni bir
yüzyıla birçok savaĢ çocuğunun yaĢadığı adaletsizlikleri dikkate almadan giremeyeceklerini
belirttikten sonra, Norveç devleti adına, savaĢ sonrası dönemde ayrımcılığa ve çeĢitli adaletsizliklere
maruz kalan savaĢ çocuklarından özür dilemiĢtir.
SavaĢ çocuklarının durumu Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi‘nin önüne de götürülmüĢtür. 152
baĢvurucu Norveç devletinin SözleĢmenin 3 (iĢkence yasağı), 8 (özel hayatın ve aile hayatının
korunması) ve 14. (ayrımcılık yasağı) maddelerini ihlal ettiğini iddia etmiĢlerdir. Mahkeme iç hukuk
yollarının tüketilmemesi ve tazminata iliĢkin olarak Norveç yasalarında öngörülen zamanaĢımı
süresinin dolması sebebiyle baĢvuruyu kabule Ģayan bulmamıĢtır. Bkz. THIERMANN and Others
against Norway, App. No: 18712/03.
179
kararlar Akayesu kararının aynısı olmaktadır472. Akayesu kararının ilgili
doğrudan fiziksel naklin değil ayrıca zorla nakle yönelik herhangi bir tehdit veya
ifadelerine katılmakla beraber, ikinci kısımda yer alan tehdit ya da travma sonucuna
B. Manevi Unsur
1. Genel Olarak
Mevcut uluslararası suçlar da tıpkı ulusal hukuk sistemlerinde olduğu gibi esas
olarak maddi ve manevi unsur Ģeklinde iki unsurdan oluĢur. Günümüzde bu anlamda
bulunmamaktadır473.
dolayı sorumlu tutulabilmeleri için gerekli sübjektif Ģartlar olaya göre ĢekillenmiĢtir.
Bu anlamda söz konusu fiillere iliĢkin olarak gereken sübjektif Ģartların yelpazesi
oldukça geniĢtir. Bazı suç tiplerinde saik veya maddi unsurların bilinmesi gerekli
iken bazılarında taksir yeterli görülmüĢtür. Ancak taksir istisnai durumlarda cezai
sorumluluğa yol açacaktır. Dahası tüm suçlar için gerekli olan genel kast ile özel kast
arasındaki farklılık geniĢ bir kabul görmektedir. WERLE‘ye göre ikincisi yani özel
472
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 509; (Prosecutor v. Kayishema and
Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 118; (Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para.
54; (Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 159.
473
De THAN – SHORTS: p. 3.
180
kast suçun maddi unsurlarına dair ek bir manevi durumun gerekliliğini ortaya
koymaktadır474.
iradi olmasından baĢka, failin özel bir amaçla hareket etmesini gerekli kıldığı
hallerde özel kast söz konusudur. Bu hallerde failin amacı tipik maddi fiile değil,
1946 tarihli Suudi Arabistan SözleĢme Tasarısı‘nda, kast konusuna bazı atıflar
imhası, siyasi, sosyal veya ekonomik yapının planlı bir Ģekilde çözülmesi, sistematik
ahlaki çöküntü yaratma ve grubun siyasi, sosyal, ekonomik veya ahlaki bakımdan
kısım oluĢturmamakta iken, suç tiplerine inildiğinde soykırıma iliĢkin manevi unsur
474
WERLE: p. 101.
475
TOROSLU: Genel Hükümler, …, s. 188-189.
181
münferit Ģiddet eylemleri, ulusal bir unsurun zorla asimile edilmesi siyaseti veya
nüfusun kitlesel yer değiĢtirmelere tabi tutulması gibi bazı eylemlerin ilke olarak
çıkmamıĢ, dahası bununla ilgili fakat ayrı bir konu olan saikle ilgilenilmiĢtir. Ad Hoc
teklifi ile Komite daha sonra ―intent‖ kelimesini metne eklemiĢ ve sonuçta
içerdiğini belirtmiĢtir477.
yapılması gereksiz olacaktır zira zaten madde metninde manevi unsur tanımlanmıĢtır.
Mısır ise, soykırımın sadece kasti değil, ayrıca tasarlama Ģeklinde iĢlenmesinin
nitelikli bir hal olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüĢtür. Haiti ise, gerçekte
tasarlamanın soykırım suçunun içinde olduğunu söyleyerek buna delil olarak imha
476
SCHABAS: p. 215.
477
SCHABAS: p. 216.
182
söylemiĢtir. TartıĢmaların sonunda ―deliberate‖ ifadesi Komite tasarısından
çıkartılmıĢtır478.
Soykırım suçunu diğer suç tiplerinden ayıran en önemli özellik olan özel kast
aĢamasında en çok tartıĢılan konu olmuĢtur. Bu tartıĢmaları özel kastın alt unsurları
kurumların, ekonomik yaĢamın, dilin ve kültürün yok edilmesi olarak geniĢ bir
Ģekilde ele almıĢtır479. Yine LEMKIN‘e göre, fiziksel yok etme soykırımın nihai
dokuya yönelik saldırılar veya etnik temizlik gibi durumlar soykırım kabul
edilmeyecektir.
bir grubun imhası olarak tanımlamıĢtır480. Ancak, grubun tamamen veya kısmen
478
DROST: p. 82.
479
SCHABAS: p. 228.
480
LEMKIN: p. 79.
183
Sekreterliğin, Ad Hoc Komiteye gönderdiği bir yazıda ise kısmen veya
veya tamamen imhası maksadıyla fiziksel olarak yok edilmesini içerir. Soykırım
suçunun mağduru insan grubudur. Belirli bir sebepten dolayı etkilenmiş olan az ya
tarafından, bir veya daha fazla kiĢinin imhasının, tanımın kapsamı içinde kalıp
soykırım teĢkil etmeyeceğini ancak bunun grubun imhası yönündeki eylemlerin ilk
düĢük bir niceliksel eĢik getireceğine dair korkuları tartıĢma yaratmıĢtır. ABD‘nin
arandığı bir suçta suçun iĢlenmiĢ sayılacağınından hareketle, kısmi imhanın gerekli
481
SCHABAS: p. 231.
482
SCHABAS: p. 232.
184
Fransa ise konuya farklı bir açıdan yaklaĢarak, soykırım suçunun, kiĢinin,
soykırım teĢkil eden fiillerden birinin mağduru olması ile tamamlanacağını söylemiĢ
ve eğer suça dair manevi unsur varsa sadece bir mağdur olsa bile suçun
öneri ile bağlantılıdır. Buna göre o dönemde Fransa, soykırımın, insani grubun
yaĢamına veya anılan gruba mensup olduğu için kiĢilere yönelik bir saldırı olarak
bahisle kaygı içindeydi. Aynı kaygıyı taĢıyan diğer ülkeler de bir kiĢinin
Krallık, bir kiĢinin soykırım teĢkil eden fiilden etkilenmesi halinde bunun soykırımın
483
SCHABAS: p. 233.
484
DROST: p. 40.
185
Yukarıda belirtilen duruma vurgu yapan URCM Kambanda kararında,
soykırım suçunun benzersiz olmasını, anılan grupların kısmen veya tamamen imhası
suçunu suçların suçu olarak ortaya koyduğunu ifade etmiĢtir485. Aynı Ģekilde
Kayishema / Ruzindana kararında söz konusu özel kastın soykırımı, basit kasten
URCM‘nin çeĢitli kararlarında soykırım için gereken kast özel kast – special
intent487, belirli bir kast – specific intent488 veya özel soykırım kastı – specific
tanımlanmıĢtır:
― Özel kasta, bazı suç tiplerinde tamamlayıcı bir unsur olarak ihtiyaç
tanımlamaya göre, özel kast, netice ile failin psiĢiği arasındaki psikolojik iliĢkinin
Kararın devamında, özel kasta dair tespitini olaya uygulayan URCM, failin
Statü‘nün 2 (2). maddesinde sayılan ve soykırım teĢkil eden fiillerden dolayı sorumlu
485
(Prosecutor v. Kambanda) ICTR Trial Chamber, para. 16.
486
(Prosecutor v. Kayishema & Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 91.
487
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 498.
488
(Prosecutor v. Kayishema & Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 91.
489
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 55.
490
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 518. Aynı Ģekilde Bkz. (Prosecutor v.
Musema) ICTR Trial Chamber, para. 166; (Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 61.
186
tutulabilmesi için, belirli bir grubu kısmen veya tamamen imha etmeye dair açık bir
Kararlarda bahsi geçen özel kastın failde ne zaman aranacağı da önemli bir
eden fiillerin iĢlenmesinden önce var olması gerektiğine iĢaret etmiĢ ve yukarıda
soykırım suçundan sorumlu tutulabilmek için bir planın gerekip gerekmediği sorusu
sorulmuĢtur. Kararda, her ne kadar bir plan veya organizasyon olmadan soykırımı
unsuru olmadığına karar verilmiĢtir. Ancak söz konusu planın varlığının soykırım
UYCM, Krstic kararında benzer bir sonuca ulaĢmıĢ ve suç teĢkil eden fiillerin
Temyiz Dairesi aynı görüĢü benimsemiĢ ve planın soykırım suçunun yasal içeriğinde
Krstic kararı, özel kastın bulunması gereken zaman konusunda ise baĢlangıç
kastı düĢüncesini ortaya koyan Kayishema / Ruzindana kararından bir adım daha
491
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 520. Aynı Ģekilde Bkz. (Prosecutor v.
Musema) ICTR Trial Chamber, para. 166, (Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 59.
492
(Prosecutor v. Kayishema & Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 91.
493
(Prosecutor v. Kayishema & Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 94; 276.
494
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 572.
495
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Appeal Chamber, para. 48.
187
öteye giderek sonradan ortaya çıkan kast kavramına değinmiĢtir. Buna göre,
operasyonun baĢında her ne kadar kast, grubun imhası olmasa da, operasyonun
yürütülmesi aĢamasında daha sonraki bir noktada bu bir amaç haline gelebilir.
Örneğin, birincil hedefi grubu imha etmek olmayan bir silahlı kuvvet, bir askeri
Suçta kastın varlığını ortaya koymanın zorluğu soykırım gibi önemli bir suçta
suçla ilgili diğer unsurlara dair tartıĢmalardan daha da önemli bir yerdedir. Bu
verilmiĢtir498.
vermiĢtir. Ancak bu yapılırken de sanığın fiilleri ile suçun iĢlendiği bağlam arasında
sorununa çözüm amacıyla bazı ölçütler geliĢtirmiĢtir. Bu ölçütler sanığın iddia edilen
496
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 572.
497
(Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 63. Aynı Ģekilde Bkz. (Prosecutor v.
Musema) ICTR Trial Chamber, para. 167.
498
(Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial Chamber, para. 313.
499
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 63.
188
fiillere dair bir itirafının olmadığı durumlarda iĢlerlik kazanacaktır. Akayesu
kararında ilk dört ölçüt500 Daire‘nin yorumu iken son üç ölçüt UYCM‘den501
―1) Faillerin aynı olup olmadığına bakılmaksızın, sistematik bir Ģekilde aynı
2) Saldırıların çapı,
7) Aynı çerçevede tekrarlanan ancak soykırım teĢkil etmeyen, zarar verici veya
Faildeki özel kastı belirleme amacıyla ortaya konan yukarıdaki ölçütlerin ortak
Ruanda özelinde bir değerlendirme yaptığına Ģahit olunmaktadır. Her Ģeyden önce
Raporuna yaptığı atıfla bunun zorluğunu kabul etmektedir. Raporda gerekli manevi
500
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 523.
501
International Criminal Tribunal for the former Yugoslavia, Decision of Trial Chamber 1, Radovan
Karadzic, Ratko Mladic Case (Cases Nos. IT-95-5-R61 and IT-95-18-R61), Consideration of the
Indictment within the Framework of Rule 61 of the Rules of Procedure and Evidence, paragraph 94.
189
sözlerin ve eylemlerin varlığının da delil olabileceğine hükmetmiĢtir. Akayesu
Soykırım suçunda failin grubu kısmen veya tamamen imhaya iliĢkin özel
kısmen imhada, gruba bağlı önemli miktarda kiĢilerin imhası kastının gerektiğine
Komisyon‘un düĢüncesine göre ―bu sıfatı sebebiyle‖ ifadesi ile grup, sadece belirli
bir gruba üye olan bazı kiĢiler anlamında değil, ayrı ve belirgin bir Ģekilde bir bütün
505
olarak ele alınmalıdır . Uluslararası Hukuk Komisyonu‘na göre, soykırım suçu
doğası gereği en azından belirli bir grubun önemli bir bölümünün imhasına yönelik
kastı gerektirir. Soykırım Alt Komisyonu özel raportörü ―kısmen‖ ifadesinin grubun
502
(Prosecutor v. Kayishema & Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 93.
503
(Prosecutor v. Kayishema & Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 97.
504
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 64.
505
Cecile APTEL: ―The Intent to Commit Genocide In the Case Law of the International Criminal
Tribunal for Rwanda‖, Criminal Law Forum, vol. 13, 2002, p. 280.
190
tümü dikkate alındığında önemli derecede belirli bir sayısı veya grubun, yöneticileri
raporuna atıf yapılarak, grubun ayrı bir bütünlük içinde ele alınması gereğinden
sadece mağdurun mensup olduğu gruba karĢı nefretini ortaya koymadığına, ayrıca
ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun imhasına yönelik geniĢ kapsamlı bir kastın
kararına atıf yapan Daire, gruba mensup bir kiĢinin öldürülmesiyle, bu fiilin de
ötesinde gizli kalmıĢ olan, bir grubun kısmen veya tamamen imhası amacının
― Burada ortaya çıkan soru, grubun imhası için belirlenen oran ve bunun
506
(Prosecutor v. Kayishema & Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 96; Aynı Ģekilde Bkz.
(Prosecutor v. Krstic), ICTY Trial Chamber, para. 590.
507
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 79.
508
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 80.
191
belirli bir kısmının imhası olarak anlaĢılması gerektiği düĢüncesindedir. Bu
bağlamda, sanığın, grubun bir kısmının imhasına dair ortaya koyduğu kastı, ya
grubun büyük bir kısmına veya grubun liderleri gibi temsilcilerini oluĢturan bir
azından grubun önemli bir bölümünü hedef alması geniĢ kabul görmektedir. URCM,
ise daha da ileri giderek sanığın, grup üyelerinden hayli fazla bir sayıda kiĢiyi imha
hedef alınan grubun temsilcilerine karĢı bir zarar verme olmalıdır. Uzmanlar
Komisyonu, bu durumu ― eğer temel olarak grubun lider kadrosu hedef alınmıĢ ise
bu soykırıma yol açabilir. Siyasi veya idari, dinsel, akademik önde gelenlerden,
öldürülen sayısına bakılmadan soykırım teĢkil ettiğine dair kuvvetli bir belirti
olacaktır. Bu, grubun geri kalanının akıbeti açısından da kuvvetli bir kanıt olacaktır.
Lider kadroya yönelik saldırının niteliği, akıbet veya grubun geri kalanına ne olduğu
aynı zamanda veya sonrasında, görece yüksek sayıda grup üyesi öldürülmüĢse veya
509
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 80.
192
zorlanmıĢlarsa, bu Ģiddet eylemleri kendi bütünlükleri içinde SözleĢme‘nin ruhuna
oluĢturacaktır. Ġkincisi, soykırım kastı, imhası istenen daha sınırlı sayıda kiĢinin
çıkacağını göstermektedir511.
Sınırlı coğrafi bir alanda soykırım suçuna dair özel kastın ortaya konulması
bakımından ise Jelisic kararında Daire, soykırımın sınırlı bir coğrafi alanda
Kurulu‘nun hukuki olmaktan çok siyasi bir mülahaza olarak Sabra ve Satilla‘da
510
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 82.
511
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 82. Aynı Ģekilde Bkz. (Prosecutor v. Sikirica)
ICTY Trial Chamber, para. 76 - 77.
512
Eylül 1982‘de Lübnanlı Hristiyan Falanjistler liderleri Bashir Jemayel‘in öldürülmesinin
intikamını almak amacıyla Sabra ve Satilla kamplarına saldırarak 3 gün içinde 800 kiĢiyi
öldürmüĢlerdir. Anılan kamplar Ġsrail devleti tarafından kuĢatılmıĢtı ve birçok kiĢi halen bu Falanjist
güçlerin Ġsrail‘in izniyle kamplara girdiğini düĢünmektedir. Olaydan sonra Ġsrail tarafından 28 Eylül
1982‘de kurulan Kahan Araştırma Komisyonu, Ariel Sharon‘un da içinde bulunduğu bazı askeri
liderleri ve görevlileri dolaylı olarak bu katliamlardan sorumlu bulmuĢtur. Ancak ne Lübnan‘da ne de
Ġsrail‘de bu konu üzerinde bir soruĢturma veya yargılama yapılmıĢ; dahası Lübnan‘da 1991 yılında
çıkarılan bir yasa ile Lübnan iç savaĢı sırasında iĢlenen suçlardan dolayı af ilan edilmiĢtir. Ayrıca bkz.
Jean GENET: Açık DüĢman, çev. Sosi DOLANOĞLU, Ġstanbul 1994, s. 131-158.
193
Sonuç olarak, SözleĢmenin amacı ve daha sonrasında onunla ilgili yorum göz
önüne alındığında Daire, uluslararası örf adetin imhaya yönelik kastın sadece belirli
bir coğrafi alanı kapsaması halinde bile bunun soykırım olarak nitelendirildiğine
hükmetmiĢtir513.
Jelisic kararından yaklaĢık 1,5 yıl sonra verilen Krstic kararı ise soykırımın
kısmen imha kastıyla gerçekleĢtirilmesine farklı bir bakıĢ açısı getirmiĢtir. Krstic
soykırımın sınırlı bir coğrafi bölgede gerçekleĢebileceğine dair kabul edilen görüĢ
tekrarlanmıĢtır.
bir ihtiyat payı bıraktığını açıklamıĢ ve bu tutumun, grubun varlığına yönelik fiili
belirtmiĢtir.
gerekmediğine karar veren Daire, faillerin grubun belirgin bir parçasını bir bütünlük
513
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 83.
514
―Yakınlarda iki Alman mahkemesinin verdiği karar da, soykırımın sınırlı bir coğrafi alanda
iĢlenebileceği yönündedir. Nikola Jorgic davasında, Alman Federal Anayasa Mahkemesi,
Duesseldorf Yüksek Mahkemesi‘nin grubun kısmen imhası kastını, coğrafi alanla sınırlı bir alanda
bulunan grubun imhası kastı olarak yorumlayan kararını onamıĢtır. 23 Mayıs 1997 tarihinde Novislav
Djajic aleyhine verilen kararda Bavyera Temyiz Mahkemesi, benzer Ģekilde Haziran 1992‘de Foca
kasabasında gerçekleĢtiren eylemleri soykırım olarak nitelendirmiĢtir‖. (Prosecutor v. Krstic) ICTY
Trial Chamber, para. 589.
194
―Geniş bir coğrafi alana yayılmış ve ölümlerle sonuçlanmış bir saldırıda,
fazla olmasına rağmen, faillerde hedef alınan grubun varlığına yönelik bir kastı
coğrafi alanda yaşayan bir grubun bir parçasına mensup tüm kişilerin öldürülmesi
daha az sayıda mağdur yaratsa da, grubun bir bölümünün bu küçük coğrafi bölgede
imha büyük bir grubun coğrafi anlamda sınırlı bir parçasını hedef alabilir çünkü
soykırımın failleri söz konusu coğrafi alanda kastedilen grubun belirgin bir bütünlük
olarak görülüp imhasını yeterli görebilir. Bu bağlamda, akılda tutulması gerekli olan
Srebrenica Soykırımı kararı olarak da bilinen Krstic kararı tam anlamıyla insan
38.000 ila 42.000 kiĢilik bir grubun parçası olarak ölümüne sebebiyet verilmesinin
sadece yüksek sayıda mağduru hedef alması sonucu değil fakat ayrıca mağdurların
grubun belirli bir parçası olduğu için grubun önemli bir parçasını oluĢturduğunu ileri
515
(Prosecutor v. Krstic), ICTY Trial Chamber, para. 590.
516
Taraflar, Srebrenica‘da yaĢanan kitlesel öldürmelerin, Bosnalı Müslüman grubun önemli bir
parçasının imhası kastıyla gerçekleĢtiği konusunda farklı görüĢler ileri sürmüĢlerdir. Savcılık değiĢik
zamanlarda, bu grubu, Bosnalı Müslümanlar, Srebrenica‘lı Bosnalı Müslümanlar veya Doğu Bosna
Bosnalı Müslümanları olarak nitelendirmiĢtir. Daire ise Statü‘nün 4. maddesine göre korunan grubu
Bosnalı Müslümanlar olarak isimlendirmiĢtir. (Prosecutor v. Krstic), ICTY Trial Chamber, para. 591.
195
Yine Savcılık, askerlik çağındaki erkeklerin kitlesel olarak öldürülmesinin
bölgede veya hiçbir yerde tekrar bir araya gelmemelerini temin etmiĢlerdir. Savcılık
sürmüĢtür517.
bu eylemlerin soykırım tanımı içerisinde yer almayacağını çünkü bir grubun bir
517
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 592.
196
bütünlük olarak imhası kastıyla bu fiillerin iĢlendiğinin kanıtlanamadığını ileri
sürmüĢtür
Bosnalı Müslüman nüfusla kıyaslandığında esaslı bir sayı teĢkil etmeyeceği ileri
Bosnalı Müslüman toplumu imhaya yönelik bir kastı olsaydı, askerlik çağındaki
erkekleri arama gibi vakit ve iĢgücü kaybına yol açacak iĢlere girmeden, doğrudan
197
Ayrıca, VRS‘nin Bosnalı Müslümanları bir grup olarak öldürme kastı bulunsaydı,
ölümlerin Bosnalı Müslümanları bir grup olarak imhaya yönelik kapsayıcı bir plan
öldürülmesi yönünde bir propaganda ile yürütülür ve söz konusu olayda böyle bir
durum da yoktur. Bir grup tarafından diğerine yönelik olarak yapılan ve ölüm çağrısı
kastına delil olarak kabul edilemez. Savunma ayrıca, Savcılığın ulaĢtığı hiçbir
kayıtlarında Bosnalı Müslümanların bir grup olarak imhası kastına iliĢkin bir
Daha özelde, bu gruptan 3.000 kiĢi çatıĢan taraflar arasındaki genel ateĢkes
tarafından kısa bir süre içerisinde, BiH ordu birliklerinin, General Mladic‘in talebine
198
veya tamamen imhasına yönelik kastın Ģüpheye mahal vermeyecek derecede ortada
Bosnalı Müslüman toplumu yok etmek istediği sonucuna ulaĢmıĢtır. 7 günden fazla
olmayan bir süre içerisinde, askerlik çağındaki 7.000 – 8.000 erkeğin askeri ya da
Bosnalı Sırp kuvvetlerin tüm erkekleri öldürmeye karar verdiğinde, grubun seçimlik
imhasının tüm grup bağlamında uzun süreli bir etkisi olacağını bilmemelerinin
hükmetmiĢtir. Dahası, Daire, Bosnalı Sırp kuvvetlerin, iki veya üç nesil erkeğin yok
olmasının, geleneksel ataerkil bir topluluk üzerinde yıkıcı etki yapacağının farkında
hükmetmiĢtir520.
518
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 593.
519
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 594.
520
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 595.
199
Kısmen veya tamamen imha kastına iliĢkin ispat sorununda yukarıda
ortaya çıkan cesetlerin ve yakın bölgelerde ortaya çıkartılan toplu mezarların, grubun
imhası kastına iliĢkin olarak kuvvetli bir kanıt olduğuna değinilmiĢtir. Devamında
geride kalan yas tutan insanları eleme sevkettiği ve erkeklerinin öldüklerinin tasdik
soykırım teĢkil ettiği kanaatine ulaĢan Daire522; iki Sırp bölgesi arasında yer alan
topluluğu fiilen imha ettiği ve bu bölgede tekrar bir araya gelmeleri olasılığının
A. Genel Olarak
521
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 596.
522
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 598.
523
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 597.
200
a) Soykırım
d) Soykırıma teĢebbüs
e) Soykırıma iĢtirak
ileri sürülmüĢtür. Muhtemelen diğer fiiller soykırıma nazaran daha az ciddi suçlar
soykırıma iĢtirakin, soykırıma göre daha az ciddi bir suç olduğunu söylemek güçtür.
Zira, soykırımın iĢlenmesi için, emrindeki asta yani asli faile emir vererek bu fiile
iĢtirak eden azmettirenin, bu örnekte suçluluğu, asli faile göre gerçekten daha ön
plandadır.
Birçok hukuk sistemi sadece hırsızlık, kasten öldürme gibi tamamlanmıĢ suçları
tipleri, suç iĢlemek için anlaĢma, teĢebbüs ve kıĢkırtmadır. Inchoate kelimesi, ―henüz
cezalandırılabilir olmasıdır525.
524
Bundan sonra diğer fiiller olarak isimlendirilecektir.
525
Andrew ASHWORTH: Principles of Criminal Law, Fourth Edition, Oxford University Press,
2003, p. 445. Ayrıca bkz. Michael ALLEN: Textbook on Criminal Law, 8th Edition, Oxford
University Press, 2005, p. 236.
201
Bu tip suçların cezalandırılmasının arkasında yatan sebep açıktır. Burada hukuk
çabasındadır. Böylece, bu muhtemel ihlallerde daha erken bir safhada yani suç
engellemektedir526.
sisteminde, tamamlanmamıĢ suç olarak kabul edilen üç suç tipi vardır. Bunlar: suç
suçların genel bir sınıfını oluĢturmakta iken suç için anlaĢma ve tahrik, sadece
yapılması için alenen kıĢkırtma, hiç kimse soykırım yapmasa ve teĢebbüs etmese bile
cezalandırılacaktır528.
526
CASSESE: p. 190.
―Gerçekten, kural, hazırlık hareketlerinin cezalandırılmaması ise de, bazen hareketin tipik
özelliği; failin tehlikelilik halini ortaya koyması, bazı hazırlık hareketlerinde failin kastının tespit
edilebilmesinde herhangi bir zorlukla karĢılaĢılmaması; korunan hukuki konunun zarara uğramadan,
enerjik hareket edilmek suretiyle henüz icraya baĢlamadan saldırının ortadan kaldırılması düĢüncesi;
bazı suçlarda kullanılan aracın göstermiĢ olduğu tehlike ve toplum üzerinde yarattığı huzursuzluk,
kanunkoyucuyu hazırlık hareketlerini müstakil suç olarak kabul ve tespite zorlamıĢtır‖.
Bkz. Ayhan ÖNDER: Ceza Hukuku Dersleri, Ġstanbul 1992, s. 390.
527
CASSESE: p. 191.
528
SCHABAS: p. 257.
202
ile Kıta Avrupası hukuk sistemlerinin bu fiillere yaklaĢımı birbirinden farklı
Anglo-Sakson hukukunda suç için anlaĢma529, iki veya daha fazla kiĢinin
hukuka aykırı bir fiili veya hukuka uygun bir fiili hukuka aykırı vasıtalarla iĢlemek
için anlaĢmasıdır530. GeniĢ anlamda önleyici bir etkisi olan bu suç tipinde, amaç suç
iĢlenmeden, bir suç iĢlemek için anlaĢanlar cezalandırılmaktadır. Suç iĢlemek için
daha fazlasına ihtiyaç varken, suç iĢlemek için anlaĢmada, baĢkaları ile bir suç
iĢlemek için sadece anlaĢmak, sorumluluk için yeterli kanıt olarak kabul
edilmektedir531.
- Amaç suça iliĢkin kastın suç için anlaĢanların her birinde533 bulunması.
suç iĢlemek için anlaĢmaya, Kıta Avrupası hukuk sistemi farklı bir Ģekilde
529
ÖNOK, ―anlaĢma‖ olarak isimlendirdiğimiz kurumu komplo / fesat tertibi olarak
isimlendirmektedir. Bkz. ÖNOK: Tarihi …, s. 297-298. Fakat biz kurumun gerçekleĢebilmesi için
kiĢilerin iradelerinin uyuĢup suç iĢlemek için anlaĢmaları gereğinden hareketle ―anlaĢma‖ olarak
isimlendirmeyi uygun görüyoruz.
530
ALLEN: p. 242.
531
ASHWORTH: p. 455-456.
532
ASHWORTH: p. 460-464.
533
CASSESE: p. 196.
203
değerlendirilmekte ve ancak kararlaĢtırılan fiil iĢlenirse veya fiile teĢebbüs edilirse
fail cezalandırılabilmektedir534.
soykırım suçu söz konusu olduğunda cezalandırıldığını belirtmiĢtik. Zira suç için
anlaĢma konusunda Kara Avrupası hukuk sistemine dahil olan devletlerin desteğinin
Londra AnlaĢması‘nın 6. maddesi; barıĢa karĢı suç iĢlemek için ortak bir planın
veya bu suç için anlaĢmanın parçası olanlar ile barıĢa karĢı suç, savaĢ suçu veya
insanlığa karĢı suç iĢlemek için ortak bir planın hazırlanmasını veya bu suçlar için
iĢlemek için anlaĢmayı‖ cezalandırması sebebiyle, artık bitmiĢ olan bir savaĢı
baĢlatmak için anlaĢanları cezalandırmıĢtır. Bunun yanında diğer suç tiplerine atıf
yaptığı ölçüde yine iĢlenmiĢ olan suç tipleri konusunda anlaĢmayı ya da planı
cezalandırmıĢtır.
Bunun sebebi kovuĢturulacak suç tipleri bağlamında suç için anlaĢma kurumu kendi
sistemlerinde bulunmasa bile, o ortamda büyük savaĢ suçlularını mahkûm etmek için
534
SCHABAS: p. 259-260.
204
uygundu. Ancak tasarıyı hazırlayanların bu düĢüncesi Nüremberg Mahkemesi
ġartı‘nın 6. maddesinde yer alan ―suç için anlaĢma‖ tek baĢına bağımsız bir suç tipi
barıĢa karĢı iĢlenen suçta uygulama alanı bulabilecektir. Bununla beraber, Mahkeme,
bir organizasyona mensup olmanın tek baĢına suç için anlaĢmadan sorumlu olmayı
cezalandırılacak bir fiil olarak yer almaktaydı536. Tasarıya ek Ģerhte de, soykırım
teĢkil eden fiilleri iĢlemek için anlaĢmanın, herhangi bir hazırlık hareketi yapılmamıĢ
sistemine ait bir suç olduğu açıkça ortaya konarken, konu hakkındaki tartıĢmalar bu
temsilcisi böyle bir suç tipinin Fransız hukukunda bulunmadığını söylerken, ABD
temsilcisi, tertibin, iki veya daha fazla kiĢinin hukuka aykırı bir amacı
devlete karĢı bir komplo anlamına geldiğini ve bunun yerine Ġspanyolcadan gelen,
205
temsilcisi ise Anglo-Sakson hukukunda iĢtirakin sadece yardım ve teĢvik etmek
halleri ile sınırlı olduğundan bahisle, tertibin iĢtirak içinde yer almadığını ileri
kavramını iki veya daha fazla kiĢinin hukuka aykırı bir fiil iĢlemek için anlaĢması
olarak tanımlarken, Mısır temsilcisi kendi hukuk sistemlerinde birkaç kiĢinin bir suçu
iĢlemek için, fiil iĢlensin veya iĢlenmesin, suç ortağı olmalarının cezalandırıldığını
Daire, Anglo-Sakson sisteminde ―anlaĢma‖nın suça iĢtirakin özel bir hali olarak
537
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 187.
538
SCHABAS: p. 260-261.
Ayrıca hükmün Fransızca versiyonu da sorun yaratmıĢtır. Çünkü ―anlaĢma‖, Fransız hukukuna
yabancı bir kavramdı. Belçika, hükümde geçen entente ifadesi yerine Ġngilizce conspiracy
kavramından daha dar olan complot kelimesinin konmasını talep etmiĢtir. Bu konuda 6. Komite karar
veremeyince Fransa, Belçika ve Hollanda oylamada çekinser kalmayı tercih etmiĢlerdir.
206
Kara Avrupası hukukunda suç için anlaĢmanın ancak devletin güvenliğine karĢı
etmiĢtir540.
unsurlarının her iki sistemde de benzer olduğu sonucuna ulaĢıp, soykırım suçu
iĢlemek için anlaĢmayı, soykırım suçu iĢlemek için iki veya daha fazla kiĢinin
Ġki veya daha fazla kiĢinin soykırım suçu iĢlemek için anlaĢmaları durumunda
kast sorununun nasıl çözüleceği de önemlidir. Diğer bir ifadeyle anlaĢan kiĢilerde de
soykırım suçunu diğer suçlardan ayırt etmeye yarayan özel kast aranacak mıdır?
Musema kararında Daire bu soruya olumlu cevap vererek soykırım suçu iĢlemek için
anlaĢan kiĢilerde, kısmen veya tamamen, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel grubun
539
Türk Ceza Kanunu‘nun ―Suç Ġçin AnlaĢma‖ baĢlıklı 316. maddesi, Millete ve Devlete KarĢı
Suçlar‘ı düzenleyen 4. kısmın ―Devlet Güvenliğine KarĢı ĠĢlenen Suçlar‖ ile ―Anayasal Düzene ve
Bu Düzenin ĠĢleyiĢine KarĢı ĠĢlenen Suçlar‖ dan herhangi birinin elveriĢli vasıtalarla iĢlemek üzere
iki veya daha fazla kiĢi, maddî olgularla belirlenen bir biçimde anlaĢırlarsa, suçların ağırlık
derecesine göre üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağını düzenlemektedir. Bu
hükme bakıldığında Türk Hukuku bakımından soykırım suçu iĢlemek için anlaĢan veya tertipte
bulunanların cezalandırılamayacağı gibi bir anlam çıkmaktadır.
540
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 186.
541
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 191. Ayrıca bkz. (Prosecutor v.
Ntakirutimana) ICTR Trial Chamber, para. 798
542
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 192; (Prosecutor v. Nahimana) ICTR Trial
Chamber, para. 1042.
― Soykırım suçu iĢlemek için anlaĢma nedeniyle cezalandırıabilmek için, olayda iki Ģartın
gerçekleĢmesi gerekmektedir:
1. Elizaphan Ntakirutimana ve Gerard Ntakirutimana kendi aralarında ve Charles Sikubwabo ile etnik
veya ırksal bir grubu öldürmek veya bedensel ya da ruhsal olarak ciddi surette zarar verme Ģeklinde
soykırım suçu iĢlemek konusunda anlaĢmıĢlardır.
2. Bu öldürme veya bedensel veya ruhsal surette ciddi surette zarar verme ırksal veya etnik grubu
kısmen veya tamamen imha etmek kastıyla yapılmalıdır‖. (Prosecutor v. Ntakirutimana) ICTR Trial
Chamber, para. 799.
207
Soykırım suçu iĢlemeye yönelik böyle bir anlaĢmanın varlığının nasıl tespit
vermektedir.
gibi, anlaĢmanın ispatlanabilmesi için açık veya resmi bir anlaĢmanın bulunması
gerekmemektedir. Böyle bir anlaĢmanın varlığı, grubu oluĢturan kiĢilerin ortak veya
koordineli hareketlerinden çıkartılabilir. Suç iĢlemeye dair amaca, örtülü olarak rıza
yapılacak saldırılarda kullanılacak silahları temin edeceğine dair söz vermesi, Tutsi
O‘nun anlaştığı diğer kişilerle, Tutsi etnik grubunu kısmen veya tamamen imhaya
Yukarıda da belirtildiği gibi suç iĢlemek için anlaĢma sırf hareket suçudur.
Diğer Ģartların gerçekleĢmesi durumunda ilke olarak sadece anlaĢmanın varlığı bile
543
(Prosecutor v. Nahimana) ICTR Trial Chamber, para. 1045.
544
(Prosecutor v. Niyitegeka) ICTR Trial Chamber, para. 427.
545
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 193; (Prosecutor v. Kajelijeli) ICTR Trial
Chamber, para. 788.
208
iĢleniĢ Ģekillerinden örneğin ortak suç giriĢiminden (joint criminal enterprise) farklı
bir noktaya koymaktadır. Zira, soykırım suçu iĢlemek için anlaĢmada katılanların
sözkonusu suçu iĢlemek için anlaĢmaları yeterli olmakta iken ortak suç giriĢiminde,
hukuka aykırı fiili iĢlemeseler bile cezai sorumlulukları olacağına değinilmiĢti. Bunu
soykırım suçu bağlamında ele aldığımızda durum ne olacaktır? Yani soykırım suçu
iĢlemek için anlaĢan kiĢiler, bu anlaĢmayı yerine getirip soykırım suçu iĢlerlerse
çekmektedir.
Musema kararında ise Daire, suç için anlaĢmanın, bir netice doğurmadığında
yoğunlaĢtıran Daire, sanık Musema‘nın suç için anlaĢmaya iliĢkin iki büyük hukuk
sistemi arasındaki farklılıktan lehine olan durum hangisi ise ondan yararlanmasının
546
(Prosecutor v. Ojdanic) ICTY Trial Chamber, para. 23.
547
(Prosecutor v. Kambanda) ICTR Trial Chamber, para. 40 (1), (2). Aynı Ģekilde (Prosecutor v.
Nahimena) ICTY Trial Chamber, para. 1043.
548
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 194.
549
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 196-197.
209
gerektiği Ģeklinde karar vermiĢtir. Buna göre, Daire, Musema‘nın aynı fiilden
Temyiz Dairesi ise, Celebici551 kararına atıf yaparak aynı fiilin ihlal ettiği farklı
hükümlerin varlığı söz konusu olduğunda eğer bu hükümler farklı maddi unsurları
soykırım teĢkil eden fiillerden, ―anlaĢma‖ gibi farklı bir maddi unsura sahip olması
olacaklardır.
Soykırım suçu iĢlemek için anlaĢmada cezalandırılan fail veya faillerin suça
550
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 198. Musema kararında Daire, Savcılığın,
sanık hakkındaki soykırım için anlaĢmaya iliĢkin iddiasında ifade ettiği fiillerin soykırım suçu ve
soykırım suçuna iĢtirak iddialarında belirtilenlerle aynı olduğu ve iddiasını gerekçelendiremediği
gerekçesiyle ―anlaĢma‖dan sorumlu tutmamıĢtır. Bkz. (Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber,
para. 938-941.
551
(Celebici Judgment) ICTY Appeal Chamber, para. 412-413.
552
(Prosecutor v. Musema) ICTR Appeal Chamber, para. 361-364. Temyiz Dairesi kararında,
Musema‘nın hem soykırımdan hem de imha suretiyle insanlığa karĢı iĢlenen suçtan dolayı mahkum
olmasına dair Daire kararını onamıĢtır.
210
zorunlu bir durumdur. Bu durumda ―anlaĢma‖, fiili iĢlemek için geçilen bir aĢama
olmaktadır.
ve Alenen Tahrik
konu ile ilgili bölümünde ise doğrudan alenen tahrik Ģu Ģekilde tanımlanmıĢtı:
gelmemektedir. Daha ziyade, halkın konuşmalar, radyo veya basın yoluyla soykırım
yapması için doğrudan tahrikine yönelik fiillerdir. Bu fiiller bir planın parçası
kendileri tarafından bir görev olarak kabul edilebilir. Burada hakimler, şartları iyi
553
SCHABAS: p. 267.
211
ile itiraz etmiĢ ve alternatif olarak doğrudan ve alenen tahrikin ancak tahrikin
tahriki diğer tamamlanmamıĢ suçlar olan soykırım için anlaĢma ve teĢebbüsle aynı
alenen veya özel olarak ifadesinin eklenmesi durumunda basın ve radyo vasıtasıyla
hareketle, bunun esas fiilden oldukça uzakta olduğunu, bu bağlamda örneğin siyasi
bir gruba yönelik eleĢtirel bir makalede bu gruba genel refahın sağlanması için bazı
tartıĢmaların dıĢında, Ad Hoc Komite‘nin metninde yer alan veya özel olarak ifadesi
554
SCHABAS: p. 268.
212
özel olarak soykırıma tahrikin soykırım suçunun iĢlenmesi anlamında bir etkisi
olarak Venezuella, tahrikin alenen olabilmesi yanında, mektup veya telefon yoluyla
reddedilmesine rağmen daha sonra yapılan ayrı oylamada Belçika‘nın teklifleri kabul
edilerek ―veya özel olarak‖ ile ―tahrikin başarılı olup olmadığına bakılmaksızın‖
213
URCM‘nin Akayesu kararında Daire ilk önce doğrudan ve alenen tahrik suçunu
maddede ―konuşarak, bağırarak veya tehdit yoluyla alenen veya herkese açık bir
toplantıda veya kamuya açık alanlarda, toplantılarda yazılı veya basılı yayınları
fail veya failleri suç işlemeye tahrik eden kişi veya kişiler bu tahrikleri sonuç
düzenlenmiĢtir.
Daire, Ruanda Ceza Kanunu‘ndaki düzenlemeden sonra bağımsız bir suç tipi
Kararda tahrik kavramının Anglo-Sakson sistemine göre, bir baĢkasını bir suç
iĢlemek için cesaretlendirme veya ikna etme olarak tanımlandığı, bunun yanında
tahrikin bir çeĢidi olduğuna yer verilmiĢtir. Kara Avrupası‘nda ise, URCM
Statüsü‘ndeki unsurlarla aynı olarak, kasten, bir baĢkasının bir suç veya kabahat
tanımlanmıĢtır556.
yer ve katılımın sınırlı olup olmaması gibi iki etmenin ıĢığında incelenmesi
555
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 553.
556
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 555.
214
düĢüncesinde olan Daire, Kara Avrupası sisteminde aleniyetin yüksek sesle
Komisyonuna göre ise alenen tahrikin, kamuya açık bir alanda belirli sayıdaki
kiĢilere veya daha büyük ölçekte radyo veya televizyon gibi kitle iletiĢim araçları ile
― Tahrikin doğrudan olması unsuru, muğlak veya dolaylı bir imadan ziyade,
tahrikin doğrudan bir şekilde ve özellikle başkasını suç teşkil eden bir fiilde yer
yöneliktir‖.
yer verilmiĢtir. Savcılığın, tahrik veya kıĢkırtma olarak nitelendirilen fiil ile belirli bir
suç arasında kesin bir bağı ispatlamak zorunda olduğuna değinilirken, tahrikin
bir konuĢmanın bir ülkede doğrudan sayılmasına rağmen diğerinde dinleyene göre
Bununla birlikte Daire, tahrikin doğrudan olmasına rağmen bununla birlikte ima
557
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 556.
558
― Daire, Ruanda‘nın kültürü ve bahis konusu olayın özellikleri bağlamında, tahrikin doğrudan
veya dolaylı olması hususunu kiĢilerin verilmek istenen mesajdaki imayı hemen anlayıp anlamadığı
konusu üzerinde odaklanarak, durum bazında inceleyecektir‖. (Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial
Chamber, para. 558.
559
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 557. Daire bu görüĢüne dayanak olarak
Soykırım SözleĢmesi‘nin yapım aĢamasında Polonya delegesinin sözlerine atıf yapmaktadır. Buna
göre; belli grupları, ekonominin kötüye gitmesi veya diğer kötülüklerin sebebi olarak gösterip zan
215
yoluyla Tutsilere yönelik etnik nefret içeren yayınların yapılması ile ilgili Nahimana
kararında yer alan ve Tutsileri hamamböceği olarak nitelendiren bir makale, Ruanda
gösterilmiĢtir. Bunun da tahrik edenin, edilenlerin ruh halini etkileyip onları suça
yöneltmek Ģeklinde olması gerekecektir. Yani, soykırım suçu iĢlenmesini tahrik eden
kiĢide kısmen veya tamamen ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubun imhası
Özel kast konusu bu Ģekilde ortaya konulduktan sonra, yasal siyasi propaganda
ile soykırım suçuna doğrudan ve aleni tahrik arasındaki fark da ortaya çıkacaktır.
Ruanda örneğinde etnik nefreti körüklemekte basın yayın araçları etkin bir
sahibi olmuĢtur. Nahimanda kararında da, Daire, medyanın öldürme veya diğer
Ģekillerdeki soykırım suçlarında doğrudan olmasa bile etkili olduğunu ifade etmiĢ ve
altında bırakarak kalabalıkların psikolojisi üzerinde ustaca oynamak suretiyle suçun iĢlenmesine
müsait bir hava yaratılması da mümkündür.
560
Aynı görüĢ için bkz. METTRAUX: p. 256. Anılan makalede, genetik bilimcilerin yaptıkları
araĢtırmalar sonucunda Tutsilerin demografik olarak güçsüz olmalarının sebebinin aile içi evlilikler
olduğu belirtilmektedir. Yazının bir baĢka yerinde bir hamamböceğinden kelebek değil hamamböceği
doğacağı söylenmektedir. Devamında makalenin yazarı Tutsi denen varlıkların Ruanda dilince
hamamböceği anlamına geldiğini çünkü amaçlarına ulaĢmak için gecenin karanlığından
yararlandıklarını iddia ederken yılan kadar zehirli olduklarını eklemiĢtir. Bkz. (Prosecutor v.
Nahimana) ICTR Trial Chamber, para. 179.
561
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 560. Aynı Ģekilde (Prosecutor v. Kajelijeli)
ICTR Trial Chamber, para. 854.
562
METTRAUX: p. 255.
216
medyanın yayınlarının bu dolaylı etkisinin gerçekleĢen fiillerle arasındaki
yönünde propaganda yapılması yeni bir Ģey değildir. Bu yapılarak ülkede, saldırıya
maruz kalacak grubun dıĢında kalanların veya hâkim grupların, olaylara sessiz
kalması, belki de katılması veya en azından hedef grubun saldırıları hak ettiği algısı
emici ve zorba bir ulus olarak nitelendirmesi sorulunca cevaben, bunun tarihsel
563
(Prosecutor v. Nahimana) ICTR Trial Chamber, Judgment and Sentence (Summary), para. 65.
564
―Diğer etnik gruba karĢı kin ve nefreti tahrik edecek Ģekilde etnik bir genelleme içeren beyanların
soykırım ortamı üzerinde önemli bir etkisi bulunmaktadır. Böyle bir beyanın bu ortamda Ģiddeti
doğurması olasıdır. Aynı Ģekilde beyanın yapıldığı ortam da failin kastının Ģiddete tahrik yönünde
olduğuna iliĢkin bir gösterge olabilecektir‖. (Prosecutor v. Nahimana) ICTR Trial Chamber,
Judgment and Sentence (Summary), para. 94.
565
Ayrıntı için bkz. Whitney R. HARRIS: Tyranny on Trial, Southern Methodist University Press
1999, p. 283-290.
217
Akayesu ve Nahimana kararlarında yapılan tespitlere katılmakla birlikte
propagandası yaparak, soykırıma müsait bir ortamın yaratılması veya kiĢilerde hedef
Strecher‘in yarım asır önce ―durum tespiti yaptığı‖na dair savunma da geçersiz
kalacaktır.
1. Genel Olarak
Statülerinde yer alsa da teĢebbüs ile ilgili olarak bir içtihat ortaya çıkmadığı
218
yasaklayan düzenlemeler her iki Komitede yapılan oylamalarla kabul
edilmemiĢtir567.
hazırlık hareketleri ile icra hareketlerini ayıran eĢiği belirlemiĢtir568. Buna göre:
567
SCHABAS: p. 280-281.
568
ÖNOK‘a göre, UCM Statüsü‘nde teĢebbüsle ilgili bir düzenlemeye yer verilmemiĢ olması halinde
de, suçun tamamlanmayıp teĢebbüs düzeyinde kalmıĢ olması, cezayı tayin ederken elbette ki yine de
dikkate alınacaktır. Yazara göre, tali nitelikte olan teĢebbüs hükümleri, tamamlanmıĢ suç tipine iliĢkin
hükmü geniĢletip teĢebbüs haline de uygulanmasını mümkün kılar ve böylece kanunilik unsurunun
gereğini yerine getirir. ÖNOK, uluslararası suçları ve hükmedilecek cezaları genel olarak tespit eden
bir AnlaĢma‘da açıklık bulunmaması halinde, teĢebbüs durumunun dikkate alınamayacağı sonucuna
varılması gerekmeyeceği düĢüncesindedir. Bunun dayanağı ise yine yazara göre, hüküm verecek olan
uluslararası ceza hakiminin, evrensel veya medeni ülkelerin çok büyük çoğunluğunca kabul görmüĢ
hukuk ilkelerini dikkate almaya yetkili olmasıdır ve dayanak da UCM Statüsü‘nün 21. maddesidir.
Öte yandan UCM Statüsü‘nün ―uygulanacak hukuku‖ düzenleyen 21. maddesi Mahkemece
uygulanacak hukuk konusunda Ģu sıralamayı takip etmektedir: Ġlk sırada Statü, Suçun Unsurları
Metni, Usul ve Delil Kuralları Metni, ikinci sırada uygun olduğu ölçüde uluslararası anlaĢmalar
bulunmaktadır. Bunlarda hüküm bulunamaması durumunda ÖNOK‘un bahsettiği, ulusal hukuk
sistemlerinden alınan genel ilkelere gidilecektir. Ancak bu ilkelerin ya da kuralların da Statüyle,
uluslararası hukukla ve uluslararası kabul görmüĢ norm ve standartlarla uyumlu olması gerekecektir
(UCM Statüsü 21(1)(c).
TeĢebbüsle ilgili bir düzenlemenin bulunmaması halinde bu sıralama takip edilse bile kanunilik
ilkesi ile karĢılaĢıldığında sorun ortaya çıkacaktır. Zira teĢebbüs hükümlerinin bulunmaması halinde
failin cezalandırılamaması kanunilik ilkesinin bir sonucudur. Bunun yanında böyle bir kabul UCM
Statüsünün 22. ve 23. maddelerinde düzenlenen kanunilik ilkesine yani Statü‘nün kendisine aykırı
olacaktır.
219
― Bir suçun icrasına önemli hareketlerle başlayıp da, suç kendi iradesi
Öncelikle anılan hüküm, kullandığı such a crime ifadesi ile Statüde belirtilen
ve eĢit anlamda ciddi olan suç tiplerine teĢebbüsten söz etmektedir. Böylelikle
Statüde yer alan bazı suç tiplerine teĢebbüs mümkünken bazılarına mümkün olmama
gibi tanımı ve Ģartları ortaya konmamıĢ bir teĢebbüs halinde bunu anlamlandırmak için ulusal
hukuklara gidilmesi farklıdır; varolmayan bir düzenlemeyi ulusal hukuktan almak farklıdır.
569
Kai AMBOS: ―Article 25: Individual Criminal Responsibility‖, Commentary on the Rome Statute
of the International Criminal Court. Observers' Notes, Article by Article, by Otto TRIFFTERER,
1999, p. 488.
570
AMBOS: p. 488; SCHABAS: p. 283.
571
SCHABAS: p. 283.
572
AMBOS: p. 489.
ÖNOK‘a göre, ―önemli bir hareket‖ten anlaĢılması gereken objektif teoridir. Bu teoriye göre,
hareket suç tipiyle Ģekli değil, maddi bağlantısını, yani yapılan hareketin nitelik itibariyle
değerlendirmesini yapmak suretiyle icra baĢlangıcı değerlendirilmelidir. Bkz. ÖNOK: Tarihi
Perspektifiyle …, s. 291.
220
Dahası, bu tamamlanamama kiĢinin anılan fiili iĢlemek istemesine rağmen
iradesinden bağımsız veya dıĢında bir Ģekilde gerçekleĢmelidir. Diğer bir ifadeyle
failde manevi unsur – tamamlanmıĢ suçtaki gibi- tam iken, teĢebbüste eksik olan
i) Fail fiile iliĢkin olarak ilk hareketleri yapar ancak baĢkaları tarafından
durdurulur,
doğurmaz. Diğer bir deyiĢle, fail gerekli tüm icra hareketlerini yapar ama takip
Birinci durumda örneğin bir asker, bir savaĢ esirini öldürme kastıyla dövmeye
baĢlar. Bu arada bir baĢkası kendisini, mağdurdan uzaklaĢtırır. Ġkinci durumda ise
örneğin, bir asker, yine bir savaĢ esirini infaz etmek amacıyla ateĢ eder ancak mağdur
―Fakat, kişi suçu işleme gayretinden tamamen veya gönüllü olarak vazgeçerse
teklifi, Almanya, Arjantin ve aynı fikirdeki diğer devletlerin çabaları ile yer almıĢtır.
Bu kurumun Statü‘de yer alması isabetli olmuĢtur zira gönüllü vazgeçme, tüm
573
AMBOS: p. 489.
574
CASSESE: p. 195.
221
modern hukuk sistemlerinde bulunmasının yanı sıra, uluslararası hukukun genel bir
ilkesi olarak da kabul edilmektedir. Bu aynı zamanda suçu iĢlemekten vazgeçen faili
savaĢ esirini, birden öldürmekten gönüllü vazgeçip hücresine götürürse baĢka bir
suçtan sorumlu olacaktır ama soykırıma teĢebbüsten yani iĢlemeyi kastettiği suçtan
sorumlu olmayacaktır. Benzer Ģekilde, bir resmi görevli bir grup masum sivilin
canlarını bağıĢlarsa öldürmeye teĢebbüsten değil, sahte bir infaz sahnesi yaratma
amacıyla yapmıĢsa Ģartları varsa insanlık dıĢı muamele ve hatta iĢkenceden sorumlu
olabilecektir576.
UCM‘ye bırakılmıĢtır577.
Bu görüĢ yerinde değildir çünkü failin vazgeçeceği aĢama Statü‘de açıkça ifade
edilmiĢtir. Buna göre fail, yukarıda verdiğimiz örneklerdeki gibi ya icra hareketlerini
575
AMBOS: p. 490.
576
CASSESE: p. 196.
577
AMBOS: p. 490.
222
vazgeçmeye iliĢkin genel ilkelere atıf yapılarak Mahkeme tarafından bir içtihat
yaratılabilecektir.
suçunun esaslı unsuru olup olmadığı yönünde olmuĢtur. Komite Tasarısı‘nın nihai
kullanılarak, suç için anlaĢma, tahrik ve teĢebbüs gibi soykırım teĢkil eden diğer
teklifti. Lüksemburg, suç iĢlemek için anlaĢmaya iĢtirak gibi bir konunun
ileri sürmüĢtür. Venezüella, fiilden sonra iĢtirak edenlerin, örneğin asli failin
578
SCHABAS: p. 288.
223
BirleĢik Krallık ise iĢtirak kelimesinin önüne kasten ifadesinin konmasını teklif
ederken gerekçe olarak, iĢtirakin kasten olmasının önemli olduğunu zira bazı
soykırım suçunun kasten iĢlenmesi gereken bir suç olduğunu ve bu konuda herhangi
geri çekmiĢtir579. TartıĢmalar sonunda herhangi bir soykırım fiiline iştirak ifadesi
kabul edilmiĢtir. Bunun sonucunda ise sadece ana suç olarak soykırım teĢkil eden
fiillere iĢtirak kabul edilirken, diğer fiiller olarak isimlendirilen fiillere iĢtirak kabul
fiiller olarak isimlendirilen fiiller aslında amaç suç bağlamında hazırlık hareketleri
bireysel cezai sorumluluk baĢlığı altında, iĢtirak konusunda tüm suç tipleri
579
SCHABAS: p. 289.
580
DROST: p. 90. URCM‘nin Akayesu kararında da SözleĢme‘nin hazırlık çalıĢmalarına atıf
yapılarak iĢtirakin sadece amaç suç yani soykırım suçu için geçerli olabileceğine, diğer fiillere
iĢtirakin SözleĢme kapsamı dıĢında olacağına karar verilmiĢtir. (Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial
Chamber, para. 526.
581
UYCM Statüsü madde 4(3)e.
582
URCM Statüsü madde 2(3)e.
583
UYCM Statüsü madde 7(1), URCM Statüsü madde 6(1).
224
hazırlanmasında veya icra aĢamasında; bu suçları planlayan, kıĢkırtan, iĢlenmesini
emreden, iĢleyen veya sair surette yardım ve teĢvik eden kiĢilerin cezai sorumluluğu
olacaktır.
―(…) Bir kiĢi 17. maddede belirtilen suç tipinden (soykırım) aĢağıdaki hallerde
sorumlu olacaktır,
bastırmayan,
225
i) Grubun suç teĢkil eden eylemlerine veya amaçlarına katkıda bulunmak
amacıyla ki bu eylem ve amaç Mahkemenin yargı yetkisine giren bir suçun
iĢlenmesine iliĢkin olmalıdır, veya
URCM ve UYCM Statülerinde yer alan iĢtirak ifadesinin anlamı halen tartıĢma
almaması Mahkemeyi Ruanda hukukuna atıf yaparak bir tanımlama yapma çabasına
― (a) Vasıta tedariki suretiyle iĢtirak: Soykırım yapmak için kullanılacak silah,
sağlanması.
584
METTRAUX: p. 257.
585
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal Judgment, para. 139.
226
(b) Soykırım suçu failine suçun planlanmasında veya fiillerin
(c) TeĢvik suretiyle iĢtirak: soykırım suçunda doğrudan yer almayan ancak
tahrik etmek.
Her ne kadar yukarıdaki maddelerde ifade edilen iĢtirak ile yardım ve teĢvik
586
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 533-537.
587
Stakic Rule 98bis Decision, par. 62; Milosevic Rule 98bis Decision, par. 296-297; (Prosecutor v.
Ntakirutimana) ICTR Trial Chamber, para. 787.
588
Stakic Rule 98bis Decision, par. 62; (Prosecutor v. Furundzija ) ICTY Trial Chamber, para. 249;
(Prosecutor v. Rutaganda ) ICTR Trial Chamber, para. 391. (Prosecutor v. Musema ) ICTR Trial
Chamber, para. 917.
227
öldürülecekleri yere nakletmek, düĢman grubu belirleme ve onlara doğru yöneltme,
arasındaki farklılıklardan en önemlisi ise Ģerikte soykırım suçu iĢlemeye dair özel
kabul edilmiĢ ancak, soykırıma iĢtirakin, her ne kadar temel unsurlar anlamında
yardım ve teĢvike yakın olsa da Statü‘de bağımsız bir suç tipi olarak
karar vermiĢtir590.
Kararın baĢka bir yerinde Daire, soykırımla ilgili olarak, Ģerikin soykırım suçu
iĢleyen bir veya birden fazla kiĢiye bilerek yardım veya teĢvikte bulunması
gerektiğini söyleyerek soykırıma iĢtirak eden kiĢinin soykırım suçuna iliĢkin özel
Ģerikin, fiili gerçekleĢtirdiği anda asıl suça iliĢkin olarak yardım ettiğini bilmesi
589
(Prosecutor v. Ntakirutimana) ICTR Trial Chamber, para. 789, 791, 829; (Prosecutor v.
Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 86.
590
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 485.
591
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 540. Aynı Ģekilde (Prosecutor v. Akayesu)
ICTR Trial Chamber, para. 547.
228
hükmedilmiĢtir. Burada Ģerikin kastı soykırım suçu iĢleyen kiĢi veya kiĢilere bilerek
yardım veya teĢvikte bulunmasıdır. Bu yüzden Daire‘ye göre, Ģerikin kısmen veya
tamamen ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubun kısmen veya tamamen imhasına
öldürme suçuna yardım veya teĢvikte bulunduğunu bilip de, asli failin bu kasten
öldürmeyi mağdurun mensup olduğu grubu kısmen veya tamamen imha kastıyla
yaptığını bilmiyor ise soykırıma iĢtirakten değil kasten öldürmeye iĢtirakten sorumlu
olacaktır. Ancak eğer Ģerik, failin soykırım kastı ile hareket ettiğini biliyor veya
bilmesi için sebepler var ise bilerek iĢtirak ettiği bu fiilden dolayı katilin grubu imha
Sonuç olarak Daire, kiĢinin bir grubu kısmen veya tamamen imha kastı
taĢımasa bile bilerek ve gönüllü bir Ģekilde soykırım suçu iĢlediğini bildiği bir veya
birden fazla kiĢiye yardım veya teĢvikte bulunmasını soykırıma iĢtirak için yeterli
bulmaktadır.
failin kastını bilen ve ona yardım ve teĢvikte bulunan kiĢinin zorunlu olarak soykırım
kastını taĢımasıdır. Akayesu kararında atıf yapılan Ġngiliz yerel mahkemesi kararında
―bir kiĢinin bir baĢkasına, sadece maddi mefaat elde etme amacı güderek üçüncü bir
592
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 180-181.
593
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 182.
594
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 536.
229
grubu kısmen veya tamamen imhadan ziyade silah satarak para kazanmaktır denmesi
olaylarda maddi fiillerle destek Ģeklinde bir iĢtirak halinden ziyade teĢvik,
cesaretlendirme gibi manevi bir iĢtirak olduğu göze çarpmaktadır. Genellikle kabul
edilen görüĢ, teĢvik veya cesaretlendirmenin asıl suçun manevi unsuruna, yardımın
ise maddi unsura bağlı olduğudur. Yardım eden, maddi nitelikte yardımda bulunur ve
bu bağlamda manevi unsur çoğu zaman belirsizdir. Çünkü yardım teĢkil eden fiil
görünürde masumdur. Diğer yandan teĢvik eden, suçu, sözleri veya davranıĢları ile
provoke eder. Eğer teĢvik edenin fiilleri tatminkâr bir Ģekilde ispatlanabilirse, doğal
Stakic kararında UYCM Dairesi, soykırım teĢkil eden bir fiile iĢtirak
nitelendirmiĢtir.
tutulabilmesi için asli failin kastını bilmesinin yeterli olduğuna karar vermiĢtir597.
595
SCHABAS: p. 302.
596
SCHABAS: p. 303.
597
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 141.
230
Kararda genel iĢtirak hali olarak düzenlenen 7. maddeden bu sonucu çıkaran
Daire, 4(3)e maddede yer alan soykırım suçuna iĢtirak suçu bağlamında da Ģerikin
iĢtirak ettiği suçun kastını mutlaka taĢıması gerekmediğini ve sadece failin kastının
göstermiĢtir598.
kiĢilerin bu uluslararası suçtan dolayı sorumlu olabilmeleri için genel bir unsur
olduğunu düĢünmektedir. Buna göre eğer Ģerikte böyle bir kast bulunmuyor ise zaten
asıl fiile yani soykırıma iĢtiraki Mahkemelerin yargı alanına girmeyecektir. Yine
yazara göre burada Temyiz Dairesi soykırım suçuna ait genel bir unsuru, iĢtirake
sebebi olarak Ģeriklerin fiillerinin belirsiz olabilmesinde aramaktadır. Mesele asli fail
olduğunda, manevi unsur iĢlenen fiilin kendisinden mantıki bir çıkarım olarak ortaya
konur. Ancak bu çıkarsama, maddi fiilleri tarafsız veya tamamen masum olabilecek
Ģerik için o kadar da kolay değildir. Bu yüzden suçun maddi unsurundan Ģerikteki
manevi unsura dair bir çıkarımda bulunmak neredeyse imkânsızdır. Ancak yine
yazara göre, bu durum, Ģerikin kastının asli failden daha az yoğun olduğu anlamını
598
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 142. Ancak Temyiz Dairesi önündeki davada
konunun bu olmadığı gerekçesi ile herhangi bir görüĢ ortaya koymayacağını açıklamıĢtır. Bkz
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, fn. 247.
599
METTRAUX: p. 259.
231
taĢımamaktadır. Örneğin soykırım suçunun iĢleneceğini bilerek faillerine pala, bıçak
gibi nesneler sağlayan kiĢinin soykırıma iĢtirak etme kastı tam anlamıyla ortadadır600.
derecede ispatlanmıĢ olması gerektiğine hükmetmiĢtir. Bunun yanında, asıl fiilin faili
yargılanmamıĢ veya kim olduğu bilinmiyor da olabilir. Hatta bazı sebeplerle asli fail
Yasası‘nın asli failin, kesin hüküm, ölüm, akıl hastalığı veya kim olduğunun
yapmaktadır601.
Yalnız burada failin kim olduğunun bilinmemesi bazen soykırım kastına iliĢkin
kararlarda soykırım suçuna iĢtirak eden kiĢinin asli failin soykırıma iliĢkin kastını
600
SCHABAS: p. 301.
601
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 173-174. Aynı Ģekilde bkz. (Prosecutor v.
Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 529-530; (Prosecutor v. Kristic) ICTY Trial Chamber, para.
134, 137; (Prosecutor v. Stakic) ICTY Trial Chamber, para. 533.
232
getirilmemiĢ kim olduğu da bilinmeyen asli failin soykırıma iliĢkin kastının
Diğer bir anlatımla kim olduğu bilinmeyen bir failin Ģüpheye yer bırakmayacak
derecede soykırım kastı ile suçu iĢlediği nasıl anlaĢılacaktır? Bunun devamı olarak
kastı sabit olup olmadığı meçhul olan asli failin kastını bilmesi gereken Ģerik bu
soykırıma iĢtirak suçundan sorumlu olması için asli failin kastını bilmesinin yeterli
a. Planlama
URCM ve UYCM Statülerinin 6(1) ve 7(1) maddelerinde yer alan genel iĢtirak
URCM‘nin Semanza kararında planlama; bir veya daha fazla kiĢi tarafından
belirli bir suçu iĢlemek için proje, eylem planı hazırlanması, yöntem belirlenmesi
neredeyse yeknesak olarak kabul edilen daha kapsayıcı baĢka bir tanım daha vardır.
602
CASSESE: p. 192. ―Örneğin sivillere yönelik bir hava saldırısının veya yasaklanmıĢ olan
kimyasal, biyolojik silahların kullanılmasının ya da yaygın ve sistematik olarak sivillerin rastgele
öldürülmesinin planlanması‖.
603
(Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial Chamber, para. 380.
233
Buna göre bir suçun planlanması; bir ya da birden fazla kiĢinin hem hazırlık hem de
tip suçların, yüksek askeri veya sivil makamlarca planlandığı görülmektedir. Ancak,
uluslararası bir suçun planlanmasında yer alan kiĢi kim olursa olsun, hiyerarĢideki
sürecin çeĢitli derecelerinin yer aldığı belirtildikten sonra, aynı maddede belirtilen
olabilmesi için planlanan veya maddede düzenlenen diğer iĢtirak halleri sonucunda,
derecesi konusunda bir yanlıĢ anlamaya dayanmaktadır. Zira planlama, birçok hukuk
604
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 480; (Prosecutor v. Musema) ICTR Trial
Chamber, para. 119; (Prosecutor v. Kajelijeli) ICTR Trial Chamber, para. 761; (Prosecutor v.
Kamuhanda) ICTR Trial Chamber, para. 592; (Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 601;
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 386. (Prosecutor v. Blaskic) ICTY
Trial Chamber, para. 292.
605
CASSESE: p. 192.
606
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 473.
607
METTRAUX: p. 280.
234
CASSESE‘ye göre ise, kiĢinin yaptığı planın yürürlüğe konmaması
mümkündür. Ancak bu durumda suç için anlaĢma tanımında yer alan iki veya daha
UYCM‘nin Kordic / Cerkez kararında Daire farklı bir görüĢ ileri sürmüĢtür.
Buna göre bir sanık sadece tek baĢına planlamadan sorumlu olabilir çünkü planlama
Statü‘nün 7(1) maddesindeki sorumluluğun farklı bir Ģeklidir. Dahası bir sanık
sadece doğrudan veya dolaylı olarak iĢlenmesini kastettiği suçu planlamaktan, teĢvik
sadece suçlu bulunan kiĢileri cezalandırması değil, bunun yanında bu tür ciddi suç
insanlığa karĢı iĢlenen suçlar ve soykırım gibi ciddi veya geniĢ çaplı uluslararası
durumda bizatihi bunların planlanması fiil iĢlenmese bile suç olacaktır. Öte yandan
daha hafif nitelikteki suçlar konusunda da suç iĢlenmediğinde bu durum failin lehine
608
CASSESE: p. 192.
609
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 386.
610
CASSESE: p. 193.
235
Suçun iĢlenmesini planlayan kiĢi aynı zamanda suçun iĢlenmesinde de yer
hareketlerine geçilmemiĢse ve diğer Ģartlar da var ise CASSESE‘nin ifade ettiği gibi
b. TeĢvik Etmek
Suç iĢlemeye teĢvik; bir suçun iĢlenmesi için tahrikin, cesaretlendirmenin veya
iknanın bir türüdür. TeĢvik burada mutlaka hiyerarĢik bir ast üst iliĢkisini
gerektirmez. Daha basit bir anlatımla, herhangi bir kiĢiyi psikolojik veya fiziksel
URCM‘nin Akayesu kararında ikinci iĢtirak türü olan teĢvikle ilgili olarak önce
türü olarak kullanılan ifade incitation, Ġngilizce versiyonunda kullanılan ifade ise
suçunu iĢlemek için doğrudan ve alenen tahrik suç tipinde tahrik anlamında
çıkarımını yapmakta ancak Kara Avrupası sisteminde özellikle bu iki kavramın farklı
anlamlara geldiğine değinmektedir. Bir iĢtirak türü olarak 6(1) maddesinde yer alan
611
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 386.
612
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 30.
613
METTRAUX, sanığın hem planlayan hem de fail olması durumunda bunun yargılama sonucunda
ceza tayin edilirken cezayı arttırabilecek bir sebep olabileceğini iddia etmektedir. Bkz. METTRAUX:
p. 280.
614
CASSESE: p. 189.
236
instigation Daire‘ye göre, baĢkalarını suç iĢlemek için harekete geçirmek anlamında
olmakla birlikte incitement ‗tan farklıdır. Zira burada teĢvikin sonucunda suçun
aranmamasıdır616.
gerekmektedir617. Ayrıca Ģerikin kiĢiyi örneğin soykırım suçu iĢlemeye teĢvik etmesi
karar vermiĢtir619.
Suç iĢlemeye teĢvik eden kiĢinin kastına gelindiğinde ise Daire kararlarında,
teĢvik suretiyle iĢtirak edenin doğrudan veya dolaylı olarak sözkonusu suçun
615
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 481-482.
616
(Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial Chamber, para. 381; (Prosecutor v. Kajelijeli) ICTR Trial
Chamber, para. 762.
617
(Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial Chamber, para. 381.
618
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 30. Ayrıca bkz. (Prosecutor v. Blaskic)
ICTY Trial Chamber, para. 280.
619
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 280.
620
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 31; (Prosecutor v. Kordic and Cerkez)
ICTY Trial Chamber, para. 386.
237
Cerkez kararında ise daha farklı bir yaklaĢımla sanığın, doğrudan suçun iĢlenmesini
Daire kararlarına atıf yaptıktan sonra teĢvik edenin, kendi fiillerinin muhtemel
öngördüğü neticeye dair olarak kayıtsız kalması ve bunu engelleyebilecek bir Ģey
getirecektir.
c. Emretmek
gerektirir623. Acaba bu emir verme pozisyonundaki kiĢinin resmi anlamda bir üst
olarak mı nitelendirilmesi gerekmektedir? Yoksa fiili durum olarak üst olması yeterli
midir?
Bunlardan birincisine göre bir iĢtirak türü olarak emretmede emri verenle o emri
yerine getiren kiĢinin arasında üst-ast iliĢkisi bulunmalıdır624. Diğer görüĢe göre ise,
emri verenle yerine getiren arasında resmi bir iliĢkinin bulunması gerekmemektedir.
Emri alan, otorite pozisyonundaki emredenin verdiği emrin etkisi altında kaldığı
621
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 387.
622
(Prosecutor v. Naletilic and Martinovic) ICTY Trial Chamber, para. 60.
623
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 483; (Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial
Chamber, para. 601; (Prosecutor v. Kamuhanda) ICTR Trial Chamber, para. 594.
624
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 483; (Prosecutor v. Blaskic) ICTR Trial
Chamber, para. 281; (Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 39.
238
sürece bu iliĢki vardır625. Ancak baskın görüĢ suç konusu emri verenle emri yerine
getiren arasında mutlaka de jure bir üst-ast iliĢkisinin gerekmediğidir. De facto bir
Daire‘nin hükmettiği gibi, verilen emrin yazılı veya herhangi belirli bir Ģekilde
verilmesine gerek bulunmamaktadır; emir açık veya örtülü de olabilir ve böyle bir
emrin varlığı da Ģartlara göre ispatlanabilir627. Öte yandan emrin üst tarafından suçu
iĢleyecek olan asta doğrudan verilmesi de gerekmez. Dahası burada önemli olan,
emri yerine getirenin değil, emri veren üstün kusurlu olup olmadığıdır628. Bu
anlamda emir verilenin düĢüncesine göre emrin hukuka aykırı olup olmadığının bir
önemi bulunmamaktadır629.
UYCM‘nin Kupreskic kararına konu olan olayda ise emri alan kiĢi, kendisine
de emretme olarak kabul edilecektir ve emri veren kendisi de emir almıĢ olsa dahi
625
(Prosecutor v. Kajelijeli) ICTY Trial Chamber, para. 763; (Prosecutor v. Kordic and Cerkez)
ICTY Trial Chamber, para. 388.
626
CASSESE: p. 193. Daire‘nin kararında üst-ast arasında resmi bir iliĢkinin aranmamasını
destekleyecek bir yasal sebep gösterilmemiĢtir. Yazar, bunu, uluslararası ceza hukukunun formel bir
hukuk dalı olmamasına ve ne Ģekillerde iĢlenirse iĢlensin faillerin belirlenip cezalandırılmasını temel
amaç edinmesine bağlamıĢtır.
627
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 281; (Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY
Trial Chamber, para. 388.
628
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 282; (Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY
Trial Chamber, para. 388.
629
Aksi durum için bkz. (U.S.A. v. Wilhelm von Leeb et al.), in Trials of War Criminals Before the
Nuremberg Military Tribunals Under Control Council Law No. 10, Vol. XI, p. 511.
630
(Prosecutor v. Kupreskic) ICTY Trial Chamber, para. 862.
239
Emri veren kiĢinin soykırım suçuna iliĢkin olarak imha kastına sahip bulunması
gerekecektir631. Bunun yanında emri veren, bu emrin ifası sonucunda bir suçun
olduğuna dair bir emareye rastlanmamıştır. Düşük de olsa herhangi bir riskin
Dava Dairesi‘nin ölçütlerine göre herhangi bir askeri komutan verdiği bir emir
nedeniyle, ihlallerin her zaman ortaya çıkması ihtimaline göre sorumlu olabilecektir.
Bu bağlamda, Temyiz Dairesi‘ne göre, yasal ölçütün içinde, yüksek bir risk
Son olarak verilen hukuka aykırı emrin yerine getirilmemesi durumunda, emri
uygulama ise, bazı Ģartlarda, görünüĢte hukuka aykırı olan bir emre uyulmaması veya
631
(Prosecutor v. Stakic) ICTY Trial Chamber, para. 445; (Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial
Chamber, para. 31.
632
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Appeal Chamber, para. 42.
633
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Appeal Chamber, para. 41.
240
yerine getirilmemesi durumunda emri verenin cezai sorumluluktan kurtulamayacağı
yönündedir634.
Bir kiĢi, asli failin suça iliĢkin kastını paylaĢmadan suçun iĢlenmesinde onun
hukukuna ait bir iĢtirak formülasyonudur636. Destek (abetting) suçun iĢlenmesi için
değinilmektedir. Buna göre; yardım etmek, suç iĢleyen birine maddi anlamda katkıda
vermek, sözlü katkıda bulunmak veya teĢvik etmek gibi638 bir katkıyı639 da içerebilir.
634
METTRAUX: p. 283. Ayrıca bkz. Guenael METTRAUX: ―US Courts-Martial and the Armed
Conflict in the Philippines (1899-1902): Their Contribution to the National Case Law on War
Crimes‖ Journal of International Criminal Justice, April 2003, p. 135 et seq.
635
CASSESE: p. 188.
636
SCHABAS: p. 293.
637
ASHWORTH: p. 416. Yazara göre, aslında, destek kavramının yardım kavramından bağımsız bir
anlamı bulunmamaktadır.
638
(Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial Chamber, para. 384.
241
Bu bağlamda kiĢinin yardım ve destekten dolayı sorumlu tutulabilmesi için,
asli faile elveriĢli bir destekte, cesaretlendirmede veya moral olarak katkıda
bulunması gerekecektir640.
Öte yandan, aiding and abetting ifadelerinde and (ve) kelimesinin algılanıĢı da
önem kazanmaktadır. Burada hem yardım hem destek bir arada aynı zamanda mı
veya desteğin birinin tek baĢına cezai sorumluluk için yeterli olacağı belirtilmekte ve
aiding and abetting ifadesindeki and kelimesi veya olarak kabul edilmektedir641.
Zaten, bu iki iĢtirak hali arasındaki dilsel farklılık çok da büyük bir önem
Sanık tarafından asli faile yapılacak katkının, iĢlenen suç bağlamında esaslı
önemlidir. Yani yapılan yardımla gerçekleĢen suç arasında bir nedensellik bağı
aranacak mıdır?
639
Kararlarda sympathetic ifadesi kullanılmaktadır. Sözlük anlamı ―karĢısındakinin duygularına
katılan, sempatik‖ olan bu ifadeyi, psikolojik katkı olarak nitelendirme Mahkemelerin içtihatlarına da
uygundur.
640
(Prosecutor v. Furundzija) ICTR Trial Chamber, para. 249; (Prosecutor v. Blaskic) ICTY Appeal
Chamber, para. 46; (Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Trial Chamber, para. 70; (Prosecutor v.
Kamuhanda) ICTR Trial Chamber, para. 597.
641
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 484; (Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial
Chamber, para. 384-385; (Prosecutor v. Ntakirutimana) ICTR Trial Chamber, para. 787; (Prosecutor
v. Kvocka) ICTY Trial Chamber, para. 254.
642
METTRAUX: p. 284.
242
UYCM‘nin Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası yapılan yerel yargılamalara atıfta
hükmedilmiĢtir644.
Bu karardan çıkan sonuca göre; asli faile edilen yardımın iĢlenmiĢ suçun
unsurlarından biri olmasının veya yapılan yardımın asli failin fiiline sebep
vermesinin gerekmediğidir. Mühim olan Ģerikin, asli failin fiiline iĢtirak iradesinin
sonuç yapılan katkının düĢük ya da etkisiz kalması durumunda Statülere göre iĢlenen
icrası aĢamasında iĢtirak edebilir. Birçok hukuk sisteminde suç iĢlendikten sonra da
da ileri giderek suçun iĢlenmesinden sonra yardımı da iĢtirak hali olarak kabul
etmiĢlerdir646.
643
Uluslararası Hukuk Komisyonuna göre suça yardım ve destek Ģeklinde gerçekleĢecek katkıdan
dolayı sorumlu olabilmek için söz konusu katkının ―doğrudan ve esaslı‖ olması gerekmektedir. Bkz.
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 229.
644
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 223. Ayrıca bkz. (Prosecutor v. Kordic and
Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 399; (Prosecutor v. Aleksovski) ICTY Trial Chamber, para. 61;
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 285; (Prosecutor v. Blaskic) ICTY Appeal
Chamber, para. 48; (Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 601; (Prosecutor v.
Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 33.
645
SCHABAS: p. 300.
646
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 285; . (Prosecutor v. Aleksovski) ICTY Trial
Chamber, para. 47; . (Prosecutor v. Kunarac) ICTY Trial Chamber, para. 391.
243
ġerikin katkısı bu noktada icrai olabileceği gibi ihmali647 de olabilecektir.
Hatta, bir çok yargı kararına yansıdığı gibi, sırf suç mahallinde bulunmak, asli fail
üzerinde belirli bir cesaretlendirici etki gösteriyorsa veya fail bu sebeple iĢlediği fiili
meĢru kabul ediyorsa yardım etme var sayılabilecektir648. Ancak bu durumda kiĢinin
gerekecektir649.
― Sırf suç mahallinde bulunma, bazı hallerde, bunun suçun iĢlenmesini teĢvik
Dava Dairesi, Tadic kararında651, bir grup tarafından suç iĢlenirken orada bulunan
sanık, önceden aynı grup tarafından iĢlenen benzer fiillerde aktif rol almıĢsa ve
647
Ġhmalden sorumlu olmak için iki Ģart bulunmaktadır: Bunlardan birincisi ihmalin iĢlenen suça
önemli bir etkisi olması diğeri ise failde o suçun iĢlenmesine dair manevi unsurun bulunması. Bkz.
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Appeal Chamber, para. 47; (Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial
Chamber, para. 284.
648
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 232; (Prosecutor v. Tadic) ICTY Trial
Chamber, para. 689; (Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Trial Chamber, para. 70.
649
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 201; (Prosecutor v.
Kamuhanda) ICTR Trial Chamber, para. 600.
650
(Prosecutor v. Aleksovski) ICTY Trial Chamber, para. 64-65.
651
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Trial Chamber, para. 690.
652
(Prosecutor v. Akayesu) ICTY Trial Chamber, para. 693.
244
Ģiddet uygulanırken, o mahalde bulunmasını destek veren bir fiil olarak kabul
etmiĢtir. Dava Dairesi burada, kararını, sanığın benzer fiillere iliĢkin önceden
cinsel Ģiddet eylemlerine sessiz kalmasının failler tarafından resmi bir tolerans olarak
olması, bizatihi suç mahallinde varlığının, suçun iĢlenmesi üzerinde belirli bir
hukuka aykırı fiiller iĢleyen failler üzerinde tartıĢılmaz bir otoriteye sahip kiĢinin, suç
gelebilecektir. Yine bu kararlar, dahası sanığın önceki veya eĢlik eden davranıĢlarını
kullanmıĢlardır. Ayrıca, otorite sahibi bir kiĢinin varlığının, suç teĢkil eden fiili
bulunması sebebiyle kasten iĢtiraki düzenleyen hükmün ihlali anlamında önemli bir
653
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 274.
245
iĢaret olacaktır. Bununla birlikte, bu tür olaylarda sorumluluk otomatikman
olayların geçmiĢinin dikkate alınması sabit kabul edilip Aleksovski kararından bir
adım daha öteye gidilerek Ģerikin bizatihi suç mahallinde veya hemen yanıbaĢında
Ancak, burada gerçekleĢen ağır insancıl hukuk ihlallerine seyirci kalan kiĢinin
Bu görüĢe kısmen katılmaktayız. Eğer seyirci kalan, vali, komutan gibi kamu
görevlisi olup da bu tür fiilleri önleme yükümlülüğü olan kiĢiler ise sorun yoktur.
Bu otorite sahibinin kamu otoritesini haiz olup olmayacağı konusunda bir açıklık
suretiyle iĢtirak için yeterli ise önleme yükümü konusunda da yeterlidir. Ancak
654
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 386. Aynı Ģekilde bkz. (Prosecutor v.
Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 484; (Prosecutor v. Tadic) ICTY Trial Chamber, para. 691;
(Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 43.
655
SCHABAS: p. 297.
246
kanaatimizce sonuncu görüĢ yerinde değildir ve ihmal gösterip iĢlenen suçlara seyirci
Bunun yanında Ģerikin, asli failin iĢlemeyi kastettiği fiilin tam olarak ne
iĢleyeceği suça iliĢkin temel özellikleri bilmesi veya yardım etmesi durumunda
gerekir658.
656
. (Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 229; (Prosecutor v. Aleksovski) ICTY
Appeal Chamber, para. 162.
657
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 229; (Prosecutor v. Aleksovski) ICTY Appeal
Chamber, para. 162-165.
658
(Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 246. Ayrıca bkz. (Prosecutor v. Kovacka)
ICTY Trial Chamber, para. 255.
659
(Prosecutor v. Kunarac) ICTY Trial Chamber, para. 392; (Prosecutor v. Aleksovski) ICTY Appeal
Chamber, para. 274; (Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, para. 245.
247
bulunmasa bile asli failin bu kastını bilmesi durumunda sorumlu olabileceğine karar
vermiĢtir660.
kapsamlı bir hazırlık ve genelde uyum içinde gerçekleĢen kolektif bir çabayı
terörizm gibi uluslararası suçlar ortak bir özellik taĢırlar. Bu özellik, anılan suçların,
görevlileri tarafından uyum içinde veya bir plan dâhilinde gerçekleĢen kolektif
660
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal Chamber, para. 140-143.
Yukarıda değindiğimiz UYCM Statüsü‘nün soykırıma iĢtirak suçunu düzenleyen 4(3) maddesi
ile tüm suç tipleri açısından genel iĢtirak halini düzenleyen 7(1) maddesinin karĢılaĢtırılmasında
Daire, 4(3) maddesinin lex specialis olduğunun ve bu suç tipindeki iĢtirak halinin 7(1) maddedeki
genel iĢtirak haline göre daha geniĢ olduğunun iddia edilmesine rağmen bu görüĢte olmadığını, 4(3) e
maddesinin daha geniĢ bir iĢtirak suç tipi oluĢturduğuna karar vermiĢtir. Karara konu olayda Krstic,
Temyiz Dairesi tarafından Srebrenica‘da iĢlenen soykırımda, suçun asli faili olarak kabul edilmemiĢ
ve Dava Dairesinin verdiği, ceza soykırım suçuna yardım ve destek verdiği gerekçesiyle 11 yıl
indirilmiĢtir.
661
Harmen van der WILT: ―Joint Criminal Enterprise‖, Journal of International Criminal Justice,
2007, vol. 5, p. 91.
662
Antonio CASSESE: ―The Proper Limits of Individual Responsibility under the Doctrine of Joint
Criminal Enterprise‖, Journal of International Criminal Justice, 2007, vol. 5, p. 110. Ayrıca bkz.
THAN – SHORTS: p. 7.
248
bulunmaktadır. Birincisi, Ģahsen saldırı teĢkil eden fiilleri iĢlemese bile sahnenin
eden kiĢilerin belirli katkısını tespit etmek de gerçekten zordur. Örneğin, kiĢiler aynı
teĢvikinde, icrasında veya diğer tür katkılarda hepsi değiĢik roller üstlenmiĢ
korumaya yönelik ceza hukukunun genel amacına da aykırı bir durum teĢkil
kaygılar, kalabalık bir grup tarafından gerçekleĢtirilen öldürme veya saldırı gibi
suçlarda fiile katılanlar hakkında delil toplanmasında kendisini daha çok gösterir.
Aynı kaygı, toplama veya imha kampları gibi organize veya hiyerarĢik birimler
663
WILT: p. 91-92.
664
CASSESE: ―Joint …‖, p. 110.
665
WILT: p. 92.
249
Kolektif suç giriĢiminin özü özellikle ortak bir suç planı içerisinde bulunan
kiĢilerin cezai sorumluluklarını içeren bir sorumluluk Ģekli olmasıdır666. Daha detaylı
olarak tanımlanırsa, kolektif suç giriĢimi, ortak bir amaçla müĢterek olarak iĢlenmiĢ
gerek aynı suçla gerekse farklı suçlarla, fail ve Ģerikler arasında bağ kuran bir
sorumluluk Ģeklidir667.
GiriĢimi
bazı suçların kolektif, yaygın ve sistematik bağlamını hesaba katarak, kiĢilerin bu suç
tiplerine iĢtiraklerinin ispatındaki zorlukları aĢmak için, Statü‘de yer almayan bir,
bir ürünü olduğu tespitini yaptıktan sonra bu suç tiplerinin çoğu zaman gruplar veya
aynı suçu iĢleme amacıyla hareket eden kiĢiler tarafından iĢlendiğini ifade etmiĢtir670.
Kararda kolektif suç giriĢimi ile ilgili olarak Temyiz Dairesi en baĢta önündeki
666
CASSESE: ―Joint …‖, p. 111.
667
WILT: p. 92.
668
Kolektif suç giriĢimi ile ilgili kararlar genelde UYCM‘den çıkmaktadır ancak son zamanlarda
URCM‘nin de konu ile ilgili kararlarına rastlanmaktadır. METTRAUX, bu doktrinin kabul edilmiĢ
olmasının müĢtereken iĢlenen suçların tanımlanması ve ortaya konulması bağlamında olumlu
katkıları olduğunu düĢünmektedir. Bkz. METTRAUX: p. 292.
669
Kai AMBOS: ―Joint Criminal Enterprise and Command Responsibility‖, Journal of International
Criminal Justice, 2007, vol. 5, p. 159.
670
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 191.
250
―… Ortaya çıkan sorun, temyiz başvurusunda bulunan sanığın, Jaskicili beş
―i) ortak suç planının icrasında yer alan bir kişinin fiilinin diğerlerinin cezai
ve hiç kimsenin iĢlemediği veya iĢtirakçi olarak katılmadığı bir suç sebebiyle
sorunu, yani Statü‘de yer almayan bir sorumluluk Ģekli geliĢtirmeyi perdelemek
amacıyla, her ne kadar sadece UYCM Statüsü‘nün 7(1) maddesinde sayılan hallerde
bireysel cezai sorumluluğun olacağı kabul edilse de, ortak bir suç iĢleme amacıyla
edilmesinin adil olmayacağı gösterilerek, kim olursa olsun kiĢilerin, grup tarafından
veya gruba mensup bazı kiĢilerin ortak bir amaç etrafında iĢledikleri suçlardan dolayı
Gerçekten kolektif suç giriĢimi Ģeklinde bir bireysel cezai sorumluluk tipinin
251
yukarıda değinildiği gibi bu sorumluluk türünün Statüler‘den çıkarılabileceği görüĢü
ağır basmaktadır.
sanık bu tür bir sorumluluk Ģeklinin olmadığı itirazında bulunmuĢtur. Daire ise,
ibaret olduğunu ifade ettikten sonra, bir sanığın belirli bir sorumluluk tipinden dolayı
olması yönünde yapılan itirazın kabul edilemeyeceğini zira bir kere Mahkeme‘nin
uluslararası örf adet hukukunda bir sorumluluk tipi bulması durumunda diğer Ģartlar
Tadic ve onu takip eden kolektif suç giriĢimi doktrinine iliĢkin kararlarda üç
Ġlk kategori kolektif suç giriĢiminin basit Ģeklidir678. Burada ortak bir amaç
iĢlemektedirler. Örneğin, kolektif suç giriĢimi içinde farklı rollerde olsalar bile her
675
(Prosecutor v. Karemera) ICTR Appeal Chamber, Decision on Jurisdictional Appeals: Joint
Criminal Enterprise, paras. 15-16.
676
Bkz. (Prosecutor v. Milutinovic) ICTY Appeal Chamber, Decision on Dragoljub Ojdanic‘s
Motion Challenging Jurisdiction—Joint Criminal Enterprise, paras 10-11.
677
Ayrıca bkz. (Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision on Interlocutory
Appeal Challenging Jurisdiction in Relation to Command Responsibility, para. 12.
678
(Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Appeal Chamber, para. 97.
252
birinin öldürme kastının sabit olan Ģerikler tarafından hazırlanmıĢ bir plan ve bunun
Ġlk kategoride manevi unsur bakımından Savcılığın, sanığın diğer tüm suç
ortakları ile belirli bir suçu iĢleme kastının bulunduğunu ispatlaması gerekecektir680.
çıkmaktadır681. Örneğin bir plan dâhilinde toplama veya imha kamplarında askeri
veya idari birimler tarafından ortak bir amaçla iĢlenen suçlar. Ġkinci Dünya SavaĢı
Kampı Davası ile Ġngiliz askeri mahkemesinde görülen Belsen Davası‘nda sanıklar,
kötü davranma veya öldürme ve savaĢ suçu iĢlemek Ģeklinde ortak bir amaçla
Ġkinci kategori kolektif suç giriĢiminde manevi unsur olarak, sanığın, bir kötü
679
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 196.
―Bu kategoriye, Almelo Davası olarak da bilinen, Georg Otto Sandrock et al. Davası örnek
gösterilebilir. Burada bir Ġngiliz Mahkemesi, Ġngiliz savaĢ esirlerini öldüren üç Almanı, kollektif
giriĢim doktrini uyarınca mahkûm etmiĢtir. Mahkûmların her biri suçta farklı bir rol oynasa da,
hepsinin Ġngiliz savaĢ esirlerini öldürme konusunda kastlarının açık olması, onları bu yüzden öldürme
suçunun müĢterek failleri haline getirmiĢtir‖. (Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 197.
680
(Prosecutor v. Krnojelac) ICTY Appeal Chamber, para. 32; (Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY
Appeal Chamber, para. 101.
681
(Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Appeal Chamber, para. 98.
682
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 202.
683
(Prosecutor v. Krnojelac) ICTY Appeal Chamber, para. 32. Krnojelac kararına göre failin böyle
bir kötü muamele sistemi olduğunu bilip bilmediği ya açık ifadesinden ya da bulunduğu otorite
pozisyonundan anlaĢılacaktır. Aynı Ģekilde bkz. (Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Appeal Chamber,
para. 101. Vasiljevic kararındaki tek fark, sanığın sahip olduğu otoriteden veya yetkiden böyle bir
sistemi bildiğini anlamak için akla uygun bir çıkarım yapmak gereğidir.
253
Üçüncü kategori, kolektif suç giriĢiminin geniĢletilmiĢ halidir. Suç iĢlemek
amacını içeren gruba mensup faillerden birinin ortak amaç dıĢında iĢlediği suçlarla
ilgilidir. Burada asli fail dıĢındaki diğer kiĢilerin ortak amacı gerçekleĢtirmek
doğal ve öngörülebilir olması gerekir684. Örneğin, bir etnik gruba mensup olan
kiĢilerin kendi kasaba, köy veya bölgelerinden zorla sürülmesi ortak amacıyla
giriĢilen bir eylemde, sürgün yapılırken, bir veya birden fazla mağdur vurularak
Bununla beraber, sivillerin silah tehdidi altında sürgün edilmesi esnasında bir veya
birden fazla mağdurun ölebileceği öngörülebilir bir neticedir. Burada, ortak giriĢime
sorumlu olabilmek için, bu giriĢimde yer alanların sahip olması gereken kusurluluk,
grubun suç teĢkil eden eylemlerine veya suç iĢleme amacına katılma ve bunları
devam ettirme kastı ve kolektif suç giriĢimine veya grup tarafından iĢlenen suçlara
katkıda bulunma kastıdır. Buna ek olarak, ortak plan içinde yer alan suçtan686 baĢka
bir suç iĢlendiğinde ise sorumluluk ancak, böyle bir suçun grup üyelerinden biri veya
684
(Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Appeal Chamber, para. 99.
685
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 204.
Bu konuda bir baĢka örnek de, belirli bir etnik gruba mensup kiĢilerin zorla tahliyesi amacıyla
evlerinin yakılmasıdır. Eğer plana dahil Ģeriklerden biri, bunu gerçekleĢtirirken sivilleri öldürürse
diğerleri bu ölümlerin öngörülebilir olması durumunda sorumlu olacaklardır.
686
Bu suçun da Mahkemenin yargı yetkisine giren bir suç tipi olması gerekmektedir. Bkz. (Prosecutor
v. Krajisnik) ICTY Trial Chamber, para. 883.
254
diğer üyelerce iĢlenebileceği öngörülmüĢse ve sanık bu riski isteyerek göze almıĢsa
sorumluluk yarattığı kaygısıyla itiraz edilmiĢtir. Özellikle giriĢimin geniĢ bir coğrafi
alan üzerinde etki göstermesi durumunda meydana gelecek farklı suçlardan dolayı
bazı durumlarda geniĢ bir alana yayılmıĢ suç giriĢimine mensup katılanların
i) Birden fazla kiĢi bulunmalıdır. Bunların askeri, siyasi veya idari anlamda
ii) UlaĢılmak istenen veya Statü‘de yer alan bir suçun iĢlenmesini içeren ortak
bir amacın veya planın varlığı gerekmektedir. Bu amaç veya planın önceden formüle
687
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 228; (Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Appeal
Chamber, para. 101.
688
(Prosecutor v. Karemera) ICTR Appeal Chamber, Decision on Jurisdictional Appeals: Joint
Criminal Enterprise, para. 17.
689
Essen Lynching ve Kurt Goebell Davalarında bu durum açıkça belirtilmiĢtir. (Prosecutor v. Tadic)
ICTY Appeal Chamber, para. 227.
255
edilmesi veya düzenlenmesi ya da açık bir anlaĢmanın varlığı690 gerekmemektedir.
iii) Sanığın Statü‘de belirtilen suçlardan birinin iĢlenmesini içeren ortak bir
iĢkence, cinsel saldırı gibi fiillerden birinin iĢlenmesine katılması gerekmez; ortak
konulmasını gerektirmiĢtir. Bunlardan ilki bir iĢtirak hali olan yardım ve destek ile
i) Yardımda ve destekte bulunan her zaman baĢkasının yani asli failin iĢlediği
ii) Yardım ve destekte ortak bir uyumlu planın varlığı veya anlaĢmanın varlığı
iii) Yardım ve destekte bulunan özellikle belirli bir suçun iĢlenmesi için katkıda
esaslı bir etkisi bulunmaktadır. Oysa ortak bir amaca iliĢkin olarak hareket etmede,
690
(Prosecutor v. Krajisnik) ICTY Trial Chamber, para. 883.
691
(Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Appeal Chamber, para. 100. Tadic kararında sonradan vücut
bulan bir amaç veya planın insan topluluğunun kollektif suç giriĢimini birlikte yürürlüğe
koymasından anlaĢılabileceği ifade edilmektedir. (Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para.
227.
692
Planlanan veya amaç olarak belirlenen suç iĢlendiğinde, kollektif suç giriĢimine katılmıĢ olanlar
iĢlenen suçtaki rollerine bakılmaksızın sorumlu olacaklardır. Bkz (Prosecutor v. Krnojelac) ICTY
Trial Chamber, para. 82.
693
(Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Appeal Chamber, para. 100; (Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal
Chamber, para. 227.
256
iv) Yardım ve destekte bulunmakta gerekli olan manevi unsur, asli fail
tarafından iĢlenen belirli bir fiile yardımcı veya destek veren olarak katılındığının
Suç iĢlemek için anlaĢma suçu ile kolektif suç giriĢimi de birbirine benzeyen
kurumlardır. Ancak suç iĢlemek için anlaĢmada kiĢiler belli bir suçu veya suç
amacına katkıda bulunmak maksadıyla, suç teĢkil eden bir fiilin iĢlenmesidir695.
suç olarak düzenlenen suç örgütüne üye olmaktan farklıdır. BirleĢmiĢ Milletler SavaĢ
gerçekte suç iĢleyen bir organizasyona bilerek ve gönüllü üye olunmasıdır. Oysa
kolektif suç giriĢiminde cezalandırılan, bu giriĢime üye olmak değil, bunun bir
f. Üstün Sorumluluğu
kumandanın veya üstün, emrinde veya ast pozisyonunda bulunan kiĢilerin iĢledikleri
694
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 229.
695
(Prosecutor v. Milutinovic) ICTY Appeal Chamber, Decision on Dragoljub Ojdanic‘s Motion
Challenging Jurisdiction—Joint Criminal Enterprise, para. 23.
696
(Prosecutor v. Milutinovic) ICTY Appeal Chamber, Decision on Dragoljub Ojdanic‘s Motion
Challenging Jurisdiction—Joint Criminal Enterprise, para. 25.
697
WERLE: p. 128.
257
için sorumlu tutulmasıdır698. Bu sorumluluk tipinde üstler, kendilerine verilmiĢ olan
Birinci Dünya SavaĢı sonrasında, 1919 yılında, üzerinde üstün körü çalıĢmalar
yapılsa da, bu tip sorumluluğun çıkıĢ noktası Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası ABD‘nin
iĢlenen suçlarda bireysel olarak sorumluluğu olanları bir kez daha cezalandırmakla
beraber, ilk kez bir savaĢ suçları mahkemesi, bir komutanı, hakkında doğrudan bir
mahkûmiyetin savaĢ hukukuna uygun olduğuna karar vermiĢtir. Buna gerekçe olarak
da bir generalin görevinin, emrindeki kuvvetleri kontrol etmek701 ve sivil nüfus ile
698
METTRAUX: p. 296; SCHABAS: p. 304; CASSESE: p. 206.
699
WERLE: p. 128.
700
Ne Nüremberg Mahkemesi Statüsü‘nde ne de Tokyo Mahkemesi Statüsü‘nde askeri ya da sivil
üstlerin bu tip bir sorumluluğuna dair düzenleme bulunmaktadır. Bkz. WERLE: p. 129.
701
Mahkeme, askerler üzerinde olayın Ģartlarından kaynaklanan etkili bir kontrol uygulanmasının
ihmal edildiğini gerekçe göstermiĢtir. Bkz. SCHABAS: p. 305.
702
Arthur Thomas O’REILLY: ―Command Responsibility: A Call to Realign Doctrine with
Principles‖, American University International Law Review, 2004-2005, vol. 20, p. 74-75. Ayrıca
bkz. Bruce D. LANDRUM: ―The Yamashita War Crimes Trial: Command Responsibility Then and
Now‖, Military Law Review, 1995, vol. 149, p. 296.
258
üstlerin sorumluluğunun askeri üstlerin sorumluluğu ile kıyaslanması sonucunu
yatmaktadır. Bu ortam, ilk baĢta, doğrudan suçla ilgili olma konusunun ispatında
iĢlenen suça mesafesi ile çoğu kez ters orantılı olarak artar. Üstün sorumluluğu ilkesi,
noktada güvenli bir alan oluĢturmaktadır. Ġkincisi, suça doğrudan katılmanın eĢiğini
oluĢturan astın fiili, bu noktada, özellikle diğer yöne bakma veya görüp de hareket
barındırmaktadır704.
düĢünmektedir. Yazara göre; burada, bir fiilin iĢlenmesinden dolayı değil705 de bir
edilmemekte, sorumluluk ancak icrai bir hareket yapma konusunda açık yasal bir
703
William J. FENRICK: ―Article 28: Responsibility of Commanders and other superiors‖,
Commentary on the Rome Statute of the International Criminal Court. Observers' Notes, Article by
Article, by Otto TRIFFTERER, 1999, p. 517.
704
WERLE: p. 129.
705
Benzer görüĢ ve eleĢtirisi için Bkz. Christopher GREENWOOD: ―Command Responsibility and
the Hadzihasanovic Decision‖, Journal of International Criminal Justice, 2004, vol. 2, p. 599.
259
büyük olması ihtimali nedeniyle bu tür bir objektif önleme yükümlülüğünün varlığı
için yeterli olduğu durumlarda, özellikle daha yüksek derecede kusurluluk gerektiren
Üstün, astın iĢlediği suçlar sebebiyle sorumluluğu konusunda ilk önce detaylı
bir düzenleme olan UCM Statüsü‘nün 28. maddesi daha sonra da UYCM ve URCM
UCM Statüsü, Ceza Hukukunun Genel İlkeleri isimli üçüncü bölümün 28.
Maddenin ilk bendinde askeri komutan veya askeri komutan gibi hareket eden
706
BANTEKAS: p. 95.
707
GREENWOOD: p. 599.
708
Bu baĢlık altında sadece 28. madde metni verilecektir. Metinde geçen unsurlarla ilgili açıklamalar
diğer Mahkemelerin içtihatları baĢlığı altında yer alacaktır.
260
a) Bir askeri komutan709 veya fiilen askeri bir komutan gibi hareket eden710 bir
kişi, kendi etkili komutası ve kontrolü veya etkili otoritesi veya kontrolü altındaki
i) Askeri komutan veya kişi, kuvvetlerin suç işlediğini veya işlemek üzere
ii) Bu askeri komutan veya kişi, bu suçları, yetkisinde bulunan tüm gerekli ve
b) –a- bendinde düzenlenmeyen üst ast ilişkisi konusunda, bir üst, Mahkemenin
yargı yetkisi dâhilindeki suçları kendi etkili otoritesi veya kontrolü altındaki astların,
üstün bu kontrolü tam olarak bu astlar üzerinde tesis etmede ihmal göstermesi
i) Üst, astların anılan suçları işlediğini veya işlemek üzere olduklarını biliyorsa
veya açıkça ortaya konmuş olan bilgileri bile bile görmezden geliyorsa
ii) Suçla ilgili olaylar üstün etkili sorumluluğunda veya kontrolünde ise ve,
709
―Askeri komutan, genelde çatıĢmanın tarafı olan silahlı kuvvetlerin bir veya daha fazla askeri
birimini yönetme yetkisi verilmiĢ veya bu yetkiyi ele geçirmiĢ kiĢiye verilen isimdir‖. FENRICK: p.
517.
710
―Fiilen askeri bir komutan gibi hareket etmek askeri komutan kategorisinden daha geniĢtir ve
silahlı polis birimlerini yöneten polis Ģeflerini, silahlı kuvvetler bünyesinde yer almayan paramiliter
birimlerden sorumlu olan kiĢileri veya de facto biçimde bu kontrolü ele geçirmiĢ kiĢileri de kapsar‖.
FENRICK: p. 518.
711
―Kuvvetler, çatıĢmanın tarafını oluĢturur ve silahlı kuvvetleri de içerir. Cenevre SözleĢmesi‘nin ek
Birinci Protokolünün 43. maddesine göre, çatıĢmanın tarafı olan tarafın silahlı kuvvetleri, astlarının
iĢlediği fiillerden dolayı bir komutanın sorumluluğu altında bulunan tüm organize silahlı
kuvvetlerden, gruplardan ve birimlerden oluĢur‖. FENRICK: p. 518.
261
iii) Üst, bu suçları, yetkisinde bulunan tüm gerekli ve mantıklı tedbirleri alıp bu
Buna göre:
Celebici kararını sıra dıĢı yapan birkaç özellik vardır. Bunlardan birincisi ilk
kararlarında cinsel saldırıdan mahkûmiyet kararı verilmiĢ ve bu bir savaĢ suçu kabul
edilmiĢtir. Son olarak konumuzla bağlantılı olarak, Celebici kararı, Ġkinci Dünya
SavaĢı dönemi sonrasında astların iĢlediği suçlardan dolayı üstü sorumlu tutan ilk
karardır713.
712
UYCM Statüsü 7(3). madde; URCM Statüsü 6(3). madde.
713
Ann B. CHING: ―Evolution of the Command Responsibility Doctrine in Light of the Celebici
Decision of theInternational Criminal Tribunal for the Former Yugoslavia‖, N. C. Journal of
International Law & Communication Reg, 1999-2000, vol. 25, p. 25.
262
i) Üst veya komutan ile asli fail arasında bir üst-ast iliĢkisinin varlığı,
ii) Üstün, astın Statüdeki suçları iĢlemek üzere olduğunu veya iĢlediğini
Celebici ve onu takip eden kararlarda standart olarak kabul edilen üç Ģartı alt
Üstün, astın iĢlediği fiillerden dolayı sorumlu olabilmesinin ilk Ģartı, fiili
iĢleyen ast ile üst arasında bir iliĢkinin gerekmesidir. Bu iliĢki doğrudan veya dolaylı
714
(Celebici Judgment) ICTY Appeal Chamber, paras. 189-198, 225-226, 238-239, 256, 263, 346.
715
(Celebici Judgment ) ICTY Appeal Chamber, para. 251.
716
Temyiz Dairesi, her ne kadar Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası yapılan yargılamalarda üst ifadesinden
siyasi liderlerin ve üst konumundaki sivil otoritelerin anlaĢıldığını belirtse de, Cenevre Ek 1
Protokolü‘nün 86 ve 87. maddelerinde yer alan üst (superior) ifadesinin de facto kontrol gücünün
varlığına iĢaret edecek kadar geniĢ anlaĢılması gerektiği düĢüncesindedir. (Celebici Judgment) ICTY
Appeal Chamber, para. 195.
717
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 402.
718
(Celebici Judgment) ICTY Appeal Chamber, para. 193.
719
(Prosecutor v. Krnojelac) ICTY Trial Chamber, para. 93.
720
(Celebici Judgment) ICTY Appeal Chamber, para. 197.
263
UYCM‘nin Kunarac kararında belirtildiği gibi, üst durumundaki kiĢi bir tugayı
yöneten albay, bir takım yöneten onbaĢı olabileceği gibi bir grup insanı yöneten
rütbesiz bir kiĢi de olabilir721. Örneğin ABD devlet baĢkanı gibi siyasi bir kiĢilik de
Ģartından kısmen bir sapma göstermiĢtir. Buna göre üst ile ast arasında bir
bağlamda kiĢi üst niteliğinde olmayıp da kiĢiler üzerinde etkili kontrolü veya etkisi
sorumlu olabilmesinin Ģartlarından bir diğeri de üstün ast üzerinde etkili bir
kontrolünün bulunmasıdır.
Bu etkili kontrolün de facto veya de jure üst tarafından aynı Ģekilde yerine
721
(Prosecutor v. Kunarac) ICTY Trial Chamber, para. 398.
722
FENRICK: p. 517.
723
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 301.
724
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Appeal Chamber, para. 55.
725
(Celebici Judgment ) ICTY Trial Chamber, para. 378; (Celebici Judgment ) ICTY Appeal
Chamber, para. 256; (Prosecutor v. Semanza) ICTR Trial Chamber, para. 402; (Prosecutor v.
Krnojelac) ICTY Trial Chamber, para. 93.
264
Gerekli etkili kontrol ulusal hükümet üyelerinde, valilerde ve polis Ģeflerinde
bulunduğu komuta kademesinde daimi, geçici veya sadece o durum için atanmıĢ
olmasının bir önemi olmadığına karar verilmiĢtir727. Bu bağlamda, geçici bir süre
veya sadece belli bir durumla ilgili olarak üst konumunda bulunan kiĢinin astların
iĢledikleri suçlardan dolayı sorumlu olabilmesi için, astların suçun iĢlendiği zaman
Delalic kararında astların suçun iĢlendiği zaman üstün etkili kontrolü altında
sorun çıkartmamaktadır zira üstün etkili kontrolü altındaki astların suç iĢlemeleri
Fakat, suç baĢka bir üst (komutan) zamanında iĢlenmiĢse ve onun yerine gelen
726
(Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, paras. 868-898. (Musema çay fabrikası
yöneticisidir); (Prosecutor v. Nahimana) ICTR Trial Chamber, paras. 970-977. (Nahimana ve
Barayagwiza RTLM Radyo istasyonun yönetiminde)
727
(Prosecutor v. Kunarac) ICTY Trial Chamber, para. 399.
728
(Prosecutor v. Delalic) ICTY Trial Chamber, para. 197-198.
729
(Prosecutor v. Hadzihasanovic, Mehmet Alagic and Amir Kubura), ICTY Appeal Chamber,
Decision On Interlocutory Appeal Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility.
265
Özetle Temyiz Dairesi 3‘e karĢı 2 oyla verdiği kararda; bir komutanın, kendisi
göreve gelmeden önce astlarının iĢlediği suçlardan dolayı, üstün sorumluluğu ilkesi
tutulamayacağına hükmetmiĢtir.
uluslararasılaĢmamıĢ bir silahlı çatıĢmada geçerli olup olmayacağı, diğeri ise göreve
uluslararası örf adet hukukunun bir parçası olmasından hareketle, çatıĢmanın niteliği
Kararda asıl tartıĢılan ve karĢı oy yazılarına konu olan sorun yukarıda da ifade
Kararı temyiz eden sanıklar, üstün, göreve gelmeden önce astlarının iĢlediği
kaynaklanan bir temel ilke bulunduğunu; UYCM Statüsü‘nün 7(3) maddesinin, üstün
730
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, paras. 11-13.
731
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, para. 38, 40.
266
düzenlediğini iddia etmiĢlerdir. Devamında, böyle bir kabulün zaten geniĢ olan üstün
Temyiz Dairesi ise, üstün göreve gelmesinden önce iĢlediği suçlardan dolayı
gerçekleĢtiği zaman örf adet hukukuna göre açıkça öngörülmüĢ suçlardan dolayı
özetle Ģöyledir:
Bir kere karara katılan çoğunluk, örf adet hukukunun olaya uygulanması
olan örf adet hukukunda yeni bir kural yaratmak değil varolan kuralın doğru bir
732
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, paras. 41-42.
733
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, para. 45.
734
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, para. 51.
267
ancak aksi yönde de bir karar bulunmamaktadır735. Bunun yanında, savaĢ zamanında,
doğuracaktır736.
Diğer muhalif üye HUNT ise, çoğunluğun, örf adet hukukunda bir ilkenin
eleĢtirerek, bu görüĢ kabul edilirse, hiçbir örf adet hukuku kuralının, olayın yeni ya
sorumluluğu için suçun iĢlendiği tarihte üst konumda bulunması gerektiğini kabul
eden muhalif üyeler, cezalandırma yükümlülüğünün ise ancak suç iĢlendikten sonra
735
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, Partial Dissenting Opinion of
Judge Shahabuddeen, paras. 9-11.
736
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, Partial Dissenting Opinion of
Judge Shahabuddeen, para. 24.
737
Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, Separate and Partially Dissenting
Opinion of Judge David Hunt Command Responsibility Appeal, para. 40.
738
Partial Dissenting Opinion of Judge Shahabuddeen, paras. 32, 36; Separate and Partially
Dissenting Opinion of Judge David Hunt Command Responsibility Appeal, paras. 23-24, 27-28.
268
Kararda çoğunluğu oluĢturan üyeler ise muhalif üyelerin eleĢtirilerine cevap
vermiĢlerdir. Buna göre çoğunluk, muhalif üyelerin örf adet hukukunun geliĢen bir
hukuk dalı olduğuna dair görüĢüne katılmakla beraber, üstün, göreve gelmeden önce
astların iĢlediği suçlardan sorumluluğunun zor bir hukuki sorun olduğunu kabul
ederek, cezai sorumluluğu düzenleyen varolan bir örf adet hukuku ilkesinin, bunun
konusunda sadece Statü hükümlerinin lafzına değil örf adet hukukundaki temellere
Üçüncüsü, ceza hukukuna ait bir metnin bu kadar geniĢ yorumlanması uluslararası
hukukta kesin bir norm olan kanunilik ilkesine ve sanığın sahip olduğu insan
haklarına aykırıdır740.
739
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, para. 52.
740
(Prosecutor v. Hadzihasanovic) ICTY Appeal Chamber, Decision On Interlocutory Appeal
Challenging Jurisdiction In Relation to Command Responsibility, para. 55.
269
Üstün, astlarının Mahkemelerin Statülerinde suç olarak düzenlenen fiillerinden
dolayı sorumlu olabilmesi için gerekli Ģartlardan bir diğeri de üstün, astın iĢlediği
suçu bilmesi veya en azından bilmesinin gerekmesidir. Bu Ģart hem askeri hem de
Celebici kararında hem ilk derece Dairesi hem de Temyiz Dairesi, üstün
sorumlu olması için gereken Ģartları sıralamıĢtır. Buna göre üstün, astlarının iĢlediği
veya iĢlemek üzere olduğu suçlara iliĢkin olarak doğrudan veya olayın Ģartlarından
kaynaklanan emarelere göre fiili bilgisinin olması veya elindeki bilgilerin en azından
bu suçların iĢlendiği veya iĢlenmek üzere olduğu riskini taĢıması sebebiyle, bunlarla
Srebrenica‘da iĢlenen suçlardan ancak birkaç ay sonra haberi olduğunu iddia etmiĢtir.
Savcılık da karĢılık olarak tüm haberlerde bu olayın yer aldığını hatta Çin‘de bile
Üstün, astların iĢlemek üzere oldukları veya iĢleme riskleri oldukları suçları
Bilmesi gerekmek unsuru, fiili bir bilgiyi gerektirmemektedir; ayrıntılı veya açık
270
olmasını sağlayabilecek genel bilgiler yeterli olmaktadır744. Bu genel bilgiler yazılı
veya sözlü olabilir ve eylemler hakkında ayrıntı içermeyebilir. Örneğin askeri bir
olduklarına veya göreve gönderilmeden önce içki içtiklerine dair bir genel bilgiye
rağmen ihmal göstermesine dayanmaktadır. Bu tür bir bilgi elde etmeye iliĢkin
ihmal, Statü hükümlerine göre ayrı bir suç olarak düzenlenmemektedir ve üst bu
iliĢkin bilgi edinmesine dair yükümlülüğünün ihmali değildir. Ancak elinde yeterli
Üstün, astlarının eylemleri konusunda bilgi sahibi olduğu veya olması gerektiği
AĢağıda bilme unsuru konusunda belirti sayılabilecek haller sıralanmıĢtır. Buna göre
aĢağıdaki hallerde üstün astlarının suç teĢkil eden eylemlerini bildiği veya bilmesi
gerektiği varsayılabilecektir747:
çeĢidi ve kapsamı
744
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Appeal Chamber, para. 28.
745
(Celebici Judgment) ICTY Appeal Chamber, para. 238.
746
(Celebici Judgment) ICTY Appeal Chamber, para. 226.
747
Bkz. Final Report of the Commission of Experts for the Former Yugoslavia, par. 58; (Celebici
Judgment) ICTY Appeal Chamber, para. 238; (Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial
Chamber, paras. 427-428, 437; (Prosecutor v. Aleksovski) ICTY Trial Chamber, para. 80;
(Prosecutor v. Stakic) ICTY Trial Chamber, para. 460; (Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber,
paras. 307-308.
271
- Eylemlere katılan askerlerin sayısı ve çeĢidi
uzaklık
Yukarıda bahsedildiği gibi bir üst, astlarının iĢlediği suçlardan dolayı bilgisi
olmasına rağmen veya bilmesi gerekmesine rağmen ihmal göstererek iĢlenen veya
iĢlenmek üzere olan suçlara iliĢkin olarak önleyici veya cezalandırıcı tedbirler almaz
272
Alınacak tedbirlerin makul ve gerekli olmasından ne kastedildiği de içtihatlara Ģu
Ģekilde yansımıĢtır:
Gerçekten, üstün etkili kontrol derecesi, astların iĢlediği suçlarda önleme veya
arzetmektedir. Üstün bu tedbirleri alma kabiliyeti her olayda tüm Ģartlar göz önüne
alınarak incelenecektir750.
seçenekler yaratmaz. Örneğin üst, astlarının iĢlediği suçlarla ilgili olarak, bilmesine
Ġçtihatlara göre üstün önleme yükümlülüğü, astın suçu iĢlemesinden önceki herhangi
bir aĢamada örneğin bir suçun hazırlandığı veya planlandığına dair bilgi edindiğinde
ya da astların suç iĢleyeceklerine dair makul bir Ģüphe taĢıdığında ortaya çıkacaktır.
748
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 333; (Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial
Chamber, para. 47.
749
(Celebici Judgment) ICTY Trial Chamber, para. 395.
750
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 48.
751
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 336; (Prosecutor v. Aleksovski) ICTY Appeal
Chamber, paras. 72, 76.
273
Bu bağlamda, üst bu suçu önlemek için, anlamlı bazı adımlar atmak zorunda
kalacaktır752.
gerçeğin ortaya çıkması ve eğer üstün kendisinin cezalandırma yetkisi yoksa yetkili
ise sanık, saldırılardan sonra sözde önleyici emirler vermiĢtir ama bu da önlemenin
kalacağına dair bir inanç yaratmıĢlardır. Bu tür bir cesaretlendirme bile üstün
752
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, paras. 444-445.
753
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 446.
754
(Celebici Judgment) ICTY Trial Chamber, para. 772.
755
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, paras. 487; 494-495.
756
(Prosecutor v. Bagilishema) ICTR Trial Chamber, para. 50.
274
ve kaynak yokluğu veya daha üst bir görevli tarafından bunların engellenmesi
gidilmemesi gerekecektir757.
Üstün, astlarının iĢlemek üzere oldukları suçları bilmesi veya bilmesi gerektiği
hallerde ihmal göstermesi ile meydana çıkan netice arasında nedensellik bağının
Bu konuya yer veren kararlardan Celebici kararında ilk derece Dairesi geniĢ bir
inceleme yapmıĢtır. Yargılama esnasında Savunma nedensellik bağını ayrı bir unsur
olarak ileri sürmüĢtür. Buna göre, fiile iliĢkin olarak üstün ihmali suçun oluĢmasına
iliĢkin gibi görülse de, Savunma daha da ileri giderek bu bağın cezalandırmama
sürmüĢtür758.
açacağını savunmuĢtur759.
bir unsur olduğunu kabul etmekle birlikte, astların iĢlediği suçlardan dolayı üstlerin
757
METTRAUX: p. 308.
758
(Celebici Judgment) ICTY Trial Chamber, para. 396.
759
(Celebici Judgment) ICTY Trial Chamber, para. 397.
275
önleme veya cezalandırma yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda sorumlu
olması bağlamında geleneksel olarak olmazsa olmaz bir Ģart olarak görülmediğini
taĢımaması gerektiğini belirtirken gerçekte böyle bir bağın kabulünün astların, üstün
gerekli tedbirleri almayı ihmal etmesi sonucu iĢledikleri suçun içinde zaten
yükümlülüğünü yerine getirseydi astlar suçu iĢlemeyeceği için, üst iĢlenen suça
arasında zaten var kabul edilmesi kanaatimizce objektif bir sorumluluk hali
yaratmaktadır.
eklemektedir. Buna göre; astın iĢlediği suç, üstün kontrol yetkisini kullanmada ihmal
760
(Celebici Judgment) ICTY Trial Chamber, para. 398.
761
(Celebici Judgment) ICTY Trial Chamber, para. 399.
762
WERLE: p. 136-137.
276
üstlerin cezalandırılmasını öngörürken, sorumluluğun Ģartları aynı Ģekilde
Buna göre, 28. madde tüm üstlerin, kendi etkili yönetim veya kontrolü altında
göstermesini baĢlangıç noktası olarak ele almaktadır. Böyle bir yükümlülüğün yerine
ifadelere göre, bir üst, hukuk kurallarının uygulanması bağlamında astlarını yeterince
neticede suç iĢlenirse sorumlu olacaktır. Yazara göre, bu noktada sanki bir objektif
sorumluluk hali varmıĢ gibi gözükse de diğer Ģartlar765 incelendiğinde bunun böyle
Yazara göre burada tam olarak kontrolde ihmal gösterme ile astların UCM‘nin
yargı yetkisine giren suçları iĢlemesi yani netice arasında bir bağın aranması
763
Otto TRIFFTERER: ―Causality, a Separate Element of the Doctrine of Superior Responsibility
asExpressed in Article 28 Rome Statute?‖ Leiden Journal of International Law, 2002, vol. 15, p. 189.
764
TRIFFTERER: ―Causality …‖, p. 191.
765
UYCM ve URCM kararlarındaki Ģartlarla ortak olduğu için diğer Ģartlar incelenmeyecektir.
766
TRIFFTERER: ―Causality …‖, p. 192.
277
gerekecektir. Yani burada cezalandırılan, üstün ihmal göstermesi değil bu ihmalin
ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Birçok savaĢ suçundan farklı olarak, soykırım
sorumluluğu ihmale dayanmakta ve özel kastla iĢlenen bir suçun nasıl ihmal suretiyle
üstün sadece bilmesinin yeterli olmadığını, bunun yanında soykırıma dair özel kastı
da taĢıması gerektiği görüĢündedir. Yazara göre, üst eğer soykırım kastı taĢımıyor ise
278
VII. SOYKIRIM SUÇUNDA CEZAĠ SORUMLULUĞU ENGELLEYEN
SEBEPLER
A. Genel Olarak
gerçekleĢmesine rağmen failin, bir veya daha fazla sebep yüzünden iĢlediği fiilden
hukukunda ne açıkça bellidir ne de bağımsız bir tanımı vardır. Bunun yerine, hukuki
sistemlerinden almaktadır772.
770
Uluslararası Ceza Hukukunda cezai sorumluluğu kaldıran sebepler kurumunu karĢılayan ibare
olarak savunma veya defi anlamına gelen defence kelimesi kullanılmaktadır. Ancak biz çalıĢmamızda
bu kelimenin Türkçe karĢılığını kullanmayı tercih etmiyoruz.
771
Albin ESER: ―Defences in War Crime Trials‖, War Crimes in International Law, ed. by Yoram
Dinstein and Mala Tabory, 1996, p. 251.
772
Ilias BANTEKAS: ―Defences in International Criminal Law‖, The Permanent International
Criminal Court: Legal and Policy Issues (Studies in International Law) by Dominic McGoldrick,
Peter J. Rowe and Eric Donnelly, 2004, p. 263. Aynı görüĢ için bkz. CASSESE: p. 221.
279
Suçlar Tasarısı‘nda da aynı yol izlenmiĢ ancak bu sefer de cezai sorumluluğu
sebepleri ve kusurluluğu kaldıran sebepler olarak iki ana bölüme ayırarak incelemek
Kara Avrupası hukuk sistemine bağlı birçok ülkede geniĢ kabul görmektedir.
Buna göre, eğer bir hukuk sistemi bir fiilin tipik olmasına rağmen, hukuka
uygun kabul ediyor ise ortada suç olarak cezalandırılacak bir fiil bulunmamaktadır.
kusurluluğu kaldıran sebeplerde kiĢinin fiili hukuka aykırı kabul edilir fakat
cezalandırılmaz. Diğer bir ifade ile toplum ve hukuk iĢlenen fiili tasvip etmeyip
hukuka aykırı kabul ederken öte yandan fail veya fiilden kaynaklanan özel durumları
da dikkate almak durumundadır. Örneğin, iĢgal altında bulunan bir bölgede, bir
yüzbaĢıya, üstlerince, bir grup sivilin gerçekte öyle olmamasına rağmen, savaç suçu
infazı için emir vermesi söyleniyor. Bu infazı emreden veya yerine getiren
yüzbaĢının fiili hata içerisinde olduğu ortadadır. YüzbaĢı burada savaç suçlusunun
773
SCHABAS: p. 315-316.
774
CASSESE: p. 219-220.
280
Hukuk sistemlerinde var olan bu ayırımın uluslararası ceza hukukuna veya örf
sorumluluktan istisna tutulacak haller baĢlığı altında, akıl hastalığı, sarhoĢluk, meĢru
savunma ve cebir düzenlenirken; 32. maddede hukuki ve fiili hata, 33. maddede de
B. Akıl Hastalığı
1. Genel Olarak
son derece tartıĢmalıdır. Klasik okula mensup cezacılara göre isnat edilebilirliğin
esasını irade özgürlüğü oluĢturur. Pozitivist okula mensup cezacılar ise irade
ilkesini benimserler. Bunun sonucu olarak, söz konusu doktrin isnat edilebilir
775
Aynı görüĢ için bkz. Massimo SCALIOTTI: Defences before the international criminal court:
Substantive grounds for excluding criminal responsibility – Part 1, International Criminal Law
Review, 2001, vol. 1, p. 118.
776
TOROSLU: Genel Hükümler, …, s. 347-348.
281
cezalandırılırlar. Aynı Ģekilde, bu tercih yetisi ortadan kalkmıĢ veya bu yetiyi kontrol
bağlamında cezai sorumluluğu engelleyen bir hal olarak üzerinde ortak bir görüĢe
varılan konulardan biri olmamıĢtır. Hatta bazı heyetler bunun Statüde yer almasının
Komitesi tarafından 1996 sonunda Genel Kurul‘a, akıl hastalığı ile ilgili iki farklı
Azalması baĢlığını taĢıyan ilk teklifin birinci paragrafı fiili iĢlediği sırada akıl hastası
düzenlerken ikinci paragrafta fiili iĢlediği sırada akıl hastalığına ulaĢmamıĢ derecede
yer almaktaydı.
Diğer teklif de akıl hastalıkları baĢlığı taĢımakta ve birinci teklif ile aynı
777
Massimo SCALIOTTI: Defences before the international criminal court: Substantive grounds
for excluding criminal responsibility – Part 2, International Criminal Law Review, 2002, vol. 2, p.
16.
778
SCALIOTTI: ―Part-2 …‖, p. 23.
282
Roma Konferansı‘nda ilk baĢlarda 31 (1) a maddesi olarak önerilen akıl
Ģu Ģekilde düzenlenmiĢtir:
―… Fiili iĢlediği sırada, akıl hastalığı veya rahatsızlığı sebebiyle iĢlediği fiilin
sorumluluğu bulunmamaktadır‖.
sorumluluğunun ne olacağı belli değildir. Son problemle ilgili olarak belki bir çıkıĢ
suçu iĢlerken davranıĢlarını yönlendirme yeteneği azalmıĢ olan kiĢi hakkında ceza
indirimi yapılabilecektir. Fakat bu, akıl hastalığı gibi cezai sorumluluğu engelleyen
283
Uluslararası ceza yargılamalarında akıl hastalığı savunması çeĢitli zamanlarda
ileri sürülmüĢtür. Ġkinci Dünya SavaĢı‘nı takip eden yargılamalarda, Erhard Milch,
alınmazken Yargıç Phillips sanığın bu açıklamaları çok uzun zaman birçok yerde ve
durumda olduğunu gösteren herhangi bir Ģeyin olmadığı gerekçesi ile reddetmiĢtir782.
davranıĢlar sergileyen sanık Esad Landzo hakkında, akıl hastalığı ile ilgili verdiği
kararı incelemiĢtir783.
Hem ilk derece Daire kararında hem de Temyiz Dairesi kararında akıl hastalığı
782
SCALIOTTI: ―Part-2 …‖, p. 21.
783
Ian FRECKELTON – Magda KARAGIANNAKIS: ―Mental State Defences Before the
International Criminal Tribunal fort he Former Yugoslavia, Prosecutor v. Esad Landzo‖, Psychiatry,
Psychology and Law, 2005, vol. 12 (1), p. 250.
284
Ġlk derece Dairesi‘nin yargılaması esnasında Landzo, Mahkemenin Usul ve
olduğunu ifade etmiĢtir. Akıl hastalığı durumunda sanık, suçu iĢlediği anda ne
yaptığının farkında değildir veya yaptığı eylemin doğru veya yanlıĢ olduğu
savını da özel bir cezai sorumluluğu engelleyen hal olarak görmeyerek 15 yıl hapis
geliĢmemiĢ ve kırılgan bir kiĢiliğinin olması, normal bir askeri eğitim almaması gibi
azalmasının cezai sorumluluğu engelleyen bir hal olarak Mahkemenin Usul ve Delil
784
―Savunma, davranıĢlarını yönlendirme yeteneğinin azalması veya akli melekelerinin eksikliği gibi
özel def‘ileri … ileri sürebilir‖.
785
― Savunma Landzo‘nun suçları iĢlediği tarihte 19 yaĢında olduğunu, çocukluğunun ve aile
yaĢantısının zorluklarla geçtiğini, yaptıklarından çok piĢman olduğunu, Savcılıkla iĢbirliği yaptığını
ve gönüllü olarak teslim olduğunu ileri sürmüĢtür‖. FRECKELTON – KARAGIANNAKIS: p. 251.
786
(Prosecutor v. Celebici) ICTY Trial Chamber, paras. 1156.
787
(Prosecutor v. Celebici) ICTY Trial Chamber, paras. 1283-1284.
285
Ġlk olarak, yargılama usulüne dair bir kurallar manzumesinde, yeni bir cezai
Dairesi, böyle bir engel sebebin örf adet veya anlaĢmalar hukukunda ya da tüm
uluslarca kabul edilmiĢ, hukukun genel ilkeleri içinde bulunması halinde söz konusu
C. SarhoĢluk
1. Genel Olarak
yapmak gerekmektedir. Birincisi, suç iĢlemek için bilerek sarhoĢ olma durumu
788
(Celebici Judgment) ICTY Appeal Chamber, paras. 583.
789
(Celebici Judgment) ICTY Appeal Chamber, paras. 590.
790
SCALIOTTI: ―Part-2 …‖, p. 28.
286
ikincisi ise irade dıĢı sarhoĢluk halidir. Ġlkinde kiĢi suç iĢlemek için kendisini sarhoĢ
etmekte ve bu etki ile suçu iĢlemektedir. Ġngiliz hukukunda, içkiden gelen cesaret
kuralı (dutch courage rule)791 ismiyle de bilinen Attorney General for Northern
―Eğer bir adam ayık ve aklı baĢındayken birini öldürmeye karar verir ve bunun
için hazırlık yapar; ancak yapacağının yanlıĢ olduğunu bilip de cesaretlenmek için
Ġkinci durumda, yani failin kusurunun bulunmadığı irade dıĢı sarhoĢlukta ise
herhangi bir problem yoktur. Örneğin bir doktor ya da hemĢire tarafından bir askere
güçlü yatıĢtırıcı veya ağrı kesici veriliyor. Bu ilaçlar akli durumunu ciddi surette
etkiliyor ve bunun sonucu olarak da savaĢ esirlerini veya düĢman sivilleri dövüyor ya
da öldürüyor. Bu durumda irade dıĢı sarhoĢ olduğu için iĢlediği suçlardan dolayı
cezalandırılamayacaktır793.
ortaya çıkmıĢtır. Bunlar, sarhoĢluğun cezai sorumluluğu engelleyen özel bir hal olup
olmadığı; manevi unsurun olmadığını gösteren bir unsur olması sebebiyle eğer cezai
sorumluluğu engelleyen özel bir hal ise Statüde mi yoksa baĢka bir yolla mı ifade
edileceğiydi.
791
―KiĢi bir suçu iĢlemeye karar verdikten sonra, bu suçun icrasına henüz baĢlamadan kusur yeteneği
ortadan kalkmıĢ olabilir. Bu gibi durumlarda, sebebinde serbest hareket (actiones liberae in causa)
söz konusudur. (…) Belli bir suçu iĢlemeye karar vermiĢ olan Ģahıs, bu suçu iĢlemek hususunda
cesaret kazanmak, suç iĢlemekten kendini alıkoyan iç dürtülerin etkisinden kurtulmak gibi bir amaçla
alkol veya uyuĢturucu madde alabilir. Bu durumda, iĢlediği suça iliĢkin olarak kiĢinin kusur yeteneği
var kabul edilecektir. Bkz. ÖZGENÇ: s. 367-368.
792
SCALIOTTI: ―Part-2 …‖, p. 29.
793
CASSESE: p. 228.
287
ÇalıĢmalar esnasında ortaya çıkan temel problem, iradi sarhoĢluk konusu
çıkartmaktaydı. Bu maddeye eklenen bir dipnot ile iradi Ģekilde sarhoĢ olup da özel
kastla iĢlenen bir suçta bu kastı ortaya koyamayan kiĢinin cezasının indirilmesine yer
verilmiĢtir. Öte yandan iradi sarhoĢluk cezai sorumluluğu engelleyen bir hal olarak
kabul edilip, bu duruma iki alternatif istisna getirilmiĢtir. Birincisi eğer kiĢi suç
iĢlemek için daha önce var olan kastıyla hareket ederek sarhoĢ olmuĢsa cezai
sorumluluğa sahip olacaktır. Ġkincisi ise eğer kiĢi iradi bir Ģekilde sarhoĢ olurken bu
olacaktır.
ülkelerinin görüĢlerine katılan Ġsveç, insanların irade dıĢı sarhoĢ olamayacağını ileri
sürmüĢtür. Diğer yandan Meksika ve Arjantin sarhoĢluk ile iĢlenen suç arasında daha
göre, sarhoĢluk kural olarak cezai sorumluluğu engelleyen bir durum olarak kabul
edilecek ancak bunun istisnası kiĢinin suç iĢleyeceğini bilerek veya bu riski
suçların ciddiliği karĢısında cezai sorumluluğu engelleyen bir hal olmasına karĢı
insanlığa karĢı iĢlenen suçlarda kabul edilemeyeceğini; sadece savaĢ suçları için
288
geçerli olacağını ileri sürmüĢ hatta bunun bir dipnotla metne eklenmesini teklif
Kanada bu tartıĢmalara bir son verilmesini metnin iradi sarhoĢluğu içeren bu haliyle
sarhoĢ olduğu için kaybeden kiĢi, kendi iradesiyle sarhoĢ olması sebebiyle
cezai sorumluluğu engelleyen bir durum olarak kabul edilecektir. Ancak istisnai
olarak iradi sarhoĢluk durumunda o da sarhoĢ olurken bir suç iĢleyebileceğini bilen
Ancak Ġngiliz hukuk sistemi bu konuda farklı bir yaklaĢım içindedir. Bu sistemde
özel kast ile iĢlenen suçlar ile genel kast ile iĢlenen suçlar arasındaki fark sarhoĢluk
konusunda da kendini göstermektedir. Buna göre fail iradi bir Ģekilde sarhoĢ
olduktan sonra özel kast gerektiren bir suç iĢlediğinde bu suça iliĢkin manevi
794
SCALIOTTI: ―Part-2 …‖, p. 31-35.
795
Bkz. BANTEKAS: ―Defences …‖, p. 280.
289
SCHABAS‘ a göre de sarhoĢluk, soykırım suçu bağlamında yapılacak
edinilen bilgilere göre, iĢlenen suçların birçoğu uyuĢturucu etkisi altındaki kiĢilerce
veya sarhoĢ genç militanlarca iĢlenmiĢtir. Ancak soykırım teĢkil eden eylemlerin süre
Yazara göre; iradi sarhoĢluğu tam bir cezai sorumluluğu engelleyen hal olarak kabul
eden Ruanda Ceza Yasası‘nın 70. maddesi gibi, ulusal hukuk sistemlerinin metinleri
Ġngiliz sistemi uygulaması dikkate alınıp, bu savunma kabul görürse sanığın beraat
konusunda da karar sayısı çok azdır. Bunlardan biri Kuala Lumpur‘da Ġngiliz Askeri
olan sanık, ordunun dükkânından pirinç çalan sivilleri öldürerek savaĢ suçu
796
CASSESE: p. 228.
290
ileri sürmüĢlerdir797. Daire, sanık hakkında sonuç cezayı belirlerken bu savunmaya
― Savunma, uyuşturucu veya alkol etkisi altında suç işlenmesinin cezayı azaltan
bir sebep olması gerektiğini çünkü sanığın akli melekelerinin zayıfladığını ileri
sürmüştür. Bu bağlamda Dava Dairesi, birçok ülkede akli zayıflığın cezayı indiren
bir sebep olduğunu kabul etmekle birlikte, akli melekeler alkol veya uyuşturucu
bilinçli ve gönüllü olarak böyle bir hale sokup sokmadığıdır. Sarhoşluk ancak kişi
zorla veya tehditle sarhoş edildiğinde hafifletici bir sebep olacaktır. Bu anlamda
Zigic‘in iradi sarhoşluğunun hafifletici sebep olarak iddia edilmesi kabul edilemez.
Dahası özellikle şiddetin kural olduğu ve silahların taşındığı bir ortamda iradi
olarak alkol veya uyuşturucu alma, hafifletici sebepten ziyade ağırlatıcı sebep
olmalıdır‖798.
yaralanma geçirdiği için aĢırı derecede alkol almaya baĢladığını ileri sürmüĢtür.
Temyiz Dairesi, sanığın irade dıĢı alkol aldığını yargılama esnasında ileri
sürmediğini, hangi olaylarda alkollü olduğunu veya bunların irade dıĢı olduğunu
291
veya suç iĢlemeye cesaret kazandırmak için alkol ya da uyuĢturucu alınmasında
bizim hukuk sistemimizde bulunmayan bir sonuca ulaĢarak bunu cezayı ağırlaĢtıcı
sorun çözülmelidir. Eğer kiĢi alkol ya da uyuĢturucuyu zorla veya hile ile almıĢsa
D. MeĢru Savunma
1. Genel Olarak
Esas olarak, Anglo-Sakson veya Kara Avrupası hukuk sistemleri dahil bütün
olmasına rağmen, meĢru savunma, uluslararası örf adet hukuku tarafından uzunca bir
ilgiliyken; konusu devletler olan uluslararası hukukta ise bir devletin diğerine
güç kullanılmaması yönünde bir yapılageliĢ kuralı yaratmıĢtır. Aynı sürece paralel
800
KNOOPS: p. 73.
801
MeĢru savunmanın çeĢitli hukuk düzenlerindeki görünümü için bkz. Muharrem ÖZEN: Türk
Ceza Hukukunda MeĢru Müdafaa, Ankara 1995.
802
WERLE: p. 140.
292
olarak bu kuralın istisnası olarak da meĢru savunma803 ortaya çıkmıĢ ve her iki kural
yazılı bir hal alarak uluslararası hukukun bir parçası haline gelmiĢtir. BirleĢmiĢ
yasaklarken 51. madde açıkça BirleĢmiĢ Milletlere üye devletlerden birine karĢı
düzenlemektedir.
veya bir baĢkasına yönelik olarak gerçekleĢen veya gerçekleĢtiği düĢünülen hukuka
aykırı güç kullanımına karĢı, bu güç kullanımını veya tehdidi bertaraf etmek için
803
―MeĢru savunma, tarihsel olarak, hukuki bakımdan savaĢın sıradan eylemleri olan Ģeyleri, politik
bakımdan haklı çıkarmak için kullanılmıĢtır. Rızaya dayalı erken 19. Yüzyıl uluslararası hukuku,
doğal hukukun yaptığı, adil savaĢlarla adil olmayan savaĢlar ayırımına karĢı çıkmıĢtır‖. Bkz. Michael
BYRES: Soykırımdan Son Kırıma SavaĢ Hukuku, çev. Hasret Dikici BĠLGĠN, Ġstanbul 2007, s. 74.
Ġngilizlerin 1837 yılında Amerikalılara ait Caroline isimli gemiyi yakmaları sonucunda ortaya
çıkan politik krizde, ABD DıĢiĢleri Bakanı Daniel Webster, meĢru savunma sırasında makul olmayan
ya da aĢırı hiçbir Ģeyin yapılamayacağını ileri sürmüĢtür. Diğer hükümetler daha sonra bu ―gereklilik
ve ölçülülük‖ kıstaslarını uluslararası örf adet kuralı haline gelen meĢru savunma hakkının
parametreleri olarak kabul edilmiĢtir. BYRES: s. 74.
804
SCALIOTTI: p. 158-159.
805
KNOOPS: p. 75.
293
Yani bir kiĢi, uluslararası bir suçu, kendisine veya bir baĢkasına yönelik bir
suçu önlemek veya sona erdirmek için iĢlediğinde bunu meĢru savunma altında
yaptığını iddia edebilir. Örneğin hapishanedeki gardiyanı öldürmek üzere olan savaĢ
esirinin öldürülmesi, kendisine iĢgalci devletin askeri tarafından cinsel saldırı veya
iĢkence yapılmak üzere olan bir kadının askeri yaralaması gibi. Ancak bunun için
ii) Saldırıyı önleyecek veya durduracak baĢka bir yolun olmaması gerekir.
1996 yılındaki Genel Kurul‘a meĢru savunma ile ilgili iki farklı teklifte
Örneğin nesnel olarak bir saldırının varlığı gerekli miydi yoksa kiĢinin hatası sonucu
böyle bir saldırıyı varsayıp savunması yeterli olacak mıydı? Öte yandan hukuka
durumunda savunmada bulunanın durumu konusunda ise ilk teklif sınır aĢımının
806
CASSESE: p. 222-223.
294
Daha kısa olan ikinci teklif ise sadece kiĢinin kendisine ve diğer kiĢilere
temel ihtiyaçları için kullandığı Ģeyler olması gerektiği teklif edilmiĢ nihai metinde
ise savaĢ suçları bağlamında askeri bir görevin baĢarılmasında kullanılacak eĢyaya
Ģekilde düzenlenmiĢtir:
yönelik hukuka aykırı bir güç kullanımına, kiĢinin kendisine veya bir diğerine ya da
malvarlığına yönelik tehlikenin ağırlığı ile orantılı Ģekilde savunursa cezai olarak
807
SCALIOTTI: ―Part-1 …‖, p. 163-168.
295
sorumlu olmayacaktır. KiĢinin silahlı kuvvetler tarafından düzenlenen bir savunma
operasyonunda yer alması bu alt paragrafta cezai sorumluluğu engelleyen bir hal
Bakanlar Davası olarak da bilinen The United States of America vs. Ernst von
olmadığı sürece direnmeye hakkı olduğunu vurgularken, bir devletin ancak hukuka
aykırı bir saldırı savaĢı ile karĢı karĢıya kalması durumunda meĢru savunmadan
yararlanabileceğine hükmetmiĢtir.
ettirmiĢtir808.
düzenlemesine atıf yapan ilk karar olması nedeniyle önemli bir karardır.
808
SCALIOTTI: ―Part-1 …‖, p. 163.
296
bulunmuĢtur. Buna delil olarak da Orta Bosna‘da ABiH‘in809 saldırıları ve iĢledikleri
yapmıĢtır. Buna göre; meĢru savunma geniĢ bir tanımla, kiĢinin kendisini veya
UCM 31(1)(c) maddesine atıf yapan Daire özellikle son cümlenin, önündeki olayla
inceleneceği açıktır. Dava Dairesi, bu Ģartları iĢlendiği iddia edilen suçlarda meĢru
savunma olup olmadığı tartıĢmasında dikkate alacaktır. Ancak Dava Dairesi, meĢru
özellikle vurgular‖812.
kiĢilerin veya grupların kendilerini savunma amacıyla saldırgan grubu veya kiĢileri
kısmen veya tamamen imha kastıyla imha etmeleri veya buna teĢebbüs etmeleri,
297
saldırıların ve buna bağlı olarak ölümlerin meydana gelmesi normaldir. Ancak
saldırıya karĢılık saldırgan grubun örneğin tamamen imhası meĢru savunmanın oran
kabul edilse bile savunma operasyonunun daha da ileri giderek herhangi saldırgan bir
1. Genel Olarak
―üstün emrinin yerine getirilmesi‖ ile birlikte ―cebir‖dir. Her ne kadar uluslararası
karĢılaĢılmaktadır.
meĢru savunmayı kabul ederken; kiĢinin kendisini kurtarmak için masum bir kiĢinin
kasten öldürülmesini bir mazeret olarak kabul etmezler. Bunun istisnası ise suç
olarak düzenlenmiĢ fiili, derhal gerçekleĢebilecek bir ölüm veya ciddi bedensel
yaralanma Ģartları altında zorunlu olarak iĢlemenin yani cebrin kusurluluğu kaldıran
813
Düzenlemeler için bkz. SCALIOTTI: ―Part-1 …‖, p. 143-145.
814
SCALIOTTI‘ye göre; tehdidi, çok ciddi suçlar bakımından cezai sorumluluğu engelleyen bir hal
olarak kabul etmeyen Anglo-Sakson sisteminin, uluslararası hukuk üzerinde ciddi bir etkisi
bulunmaktadır. SCALIOTTI: p. 145.
815
ASHWORTH: p. 151.
816
KNOOPS: p. 55; Aynı Ģekilde bkz. SCHABAS: p. 333.
298
Yukarıda belirttiğimiz gibi Ġngiliz ceza hukuku sistemi etkisi altındaki bazı
davalarda, tehdit üzerine bir kiĢinin öldürülmesi cezai sorumluluğu engelleyen bir hal
yaĢamının kutsal bir değer olduğu ve buna son verilmesinin, son veren bakımından
yaĢamına karĢı ciddi bir tehdit olmadığı sürece mümkün olmamasına dayanır817.
kiĢinin kendisinin veya bir baĢkasının yaĢamına veya beden bütünlüğüne yönelik
ciddi ve karĢı konulmaz bir tehdit karĢısında uluslararası bir suç iĢlemesidir. Bu
tehditle karĢı karĢıya kalan kiĢi uluslararası kuralları ihlal edip de uluslararası bir suç
iĢlerse cezalandırılmaz.
suçlarla ilgili davalarda zorunluluk hali olarak isimlendirilir veya bir arada anılır.
bütünlüğüne karĢı korkuda ortaya çıkar. Örneğin aç kalan bir kiĢinin bir baĢkasını
öldürüp yemesi819. Cebirde tehdit veya baskı bir kiĢiden gelirken zorunluluk halinde
817
CASSESE: p. 247.
Zorunluluk hali dendiğinde akla gelen klasik örnek Dudley v. Stephens ya da diğer adıyla
Mignonette Davasıdır. Olayda açık denizde batan bir gemiden kurtulan üç tayfa ile bir miço sandalda
mahzur kalırlar. 18 gün sonra susuz ve yiyeceksiz kalan gruptan Dudley ve Stephens, miçoyu öldürüp
yemeye karar verir. Üçüncü tayfa bunu kabul etmez. Nihayetinde miço öldürülür ve üç tayfa miçoyu
yer. Bir kanal açıklarında kurtarılan denizciler kıyıya çıkarılır ve iĢledikleri suçtan dolayı yargılanıp
ölüm cezasına çarptırılırlar. Daha sonra hükümdar tarafından cezaları altı ay hapis cezasına
dönüĢtürülür. Karar metni için bkz. http://www.justis.com/titles/iclr_bqb14040.html [20.03.2008]
818
CASSESE: p. 242. Örneğin Ġngiliz hukukunda ―Duress and Necessity‖ Bkz. ASHWORTH: p.
221. TOROSLU‘ya göre, maddi cebir halinde ne Ģahsa yönelmiĢ ağır bir tehlike ihtimali, ne de
tehlike ile fiil arasında nispet farkı aranır. Manevi cebire gelince, burada hareket Ģekli faile dikte
edilmiĢtir. Halbuki zorunluluk halinde fail iradesine sahip olmasına rağmen, manevi cebirde failin
iradesi aĢırı derecede zorlanmıĢtır. Ayrıntı için bkz. Nevzat TOROSLU: Ceza Hukuku‘nda Zaruret
Hali, Ankara 1968, s. 91-92.
819
CASSESE: p. 242.
299
ii) Zorunluluk halinde fail, suç tipinde aranan manevi unsura sahiptir ve
bertaraf etmek için bunu yapmaktadır. Buna karĢılık, cebirde, kiĢi örneğin bir savaĢ
esirinin ölmesini istememesine rağmen üçüncü bir kiĢinin baskısı altında bu suçu
değiĢtirmektedir. Bu sebeple faili tehdit eden üçüncü kiĢi iĢlenen suçtan sorumlu
olacaktır821.
teklifine göre, zorunluluk hali kiĢinin bu duruma sebebiyet vermemesi Ģartıyla, tam
bir cezai sorumluluğu engelleyen hal olarak kabul edilmiĢti. Zorunluluk hali etkisi
altında hareket eden kiĢi de, kendisinin veya bir baĢkasının yaĢam veya vücut
inanıp buna göre hareket eden kiĢi olarak tanımlanmaktaydı. Bu öznel ölçütün
yanında bir de makul bir şekilde tehdidi bertaraf etmek objektif ölçütü getirilmiĢti.
1996 yılının sonunda Genel Kurul‘a sunulan raporda zorunluluk hali ile ilgili
820
SCHABAS: p. 337.
821
CASSESE: p. 242.
822
SCALIOTTI: ―Part-1 …‖ p. 150.
300
Zorunluluk hali ile ilgili (O) maddesine dair ilk teklif, söz konusu durumun bir
tartıĢmasını açık bırakmıĢtır. Bu teklif, zorunluluk halini, kiĢinin kendisine veya bir
baĢkasına yönelik ölüm veya bedensel olarak ciddi bir zarar verilmesi tehdidi altında
bulunup da suç iĢlemesi ile seçimlik olarak kiĢinin iradesi dıĢında gerek kiĢisel
gerekse de kamusal zarar doğurması olası koĢullar olarak tanımlamıĢtı. Böyle bir
düzenlemeye, ağır ve muhakkak zararı bertaraf etmek veya kiĢinin fiiliyle ihlal
edilen hakkını aĢması durumunda, karĢı tarafın hakkının korunması Ģeklinde oran
yönelik var olan bir tehlike olarak tanımlanmıĢtır. Bunun yanında bu tehlikeden
baĢka türlü kurtulma olanağının bulunmaması ile kiĢinin fiiliyle ihlal edilen hakkını
Cebrin cezai sorumluluğu engelleyen hal olmasına iliĢkin olarak (P) maddesi
olarak sunulan teklifte ise cebir; fiili iĢleyen kiĢiye veya bir baĢkasına yönelik Ģiddet
kullanma tehdidi veya Ģiddet kullanımı veya kiĢinin kendisine veya bir baĢkasına
yönelik ölüm ya da bedensel olarak ağır zarar verme tehdidi karĢısında giriĢilen
823
SCALIOTTI: ―Part-1 …‖ p. 151.
301
1997 Hazırlık Komitesi‘nde de aynı tartıĢmalar yapılmıĢ ancak kayda değer
geliĢme bu iki durumun ayrı ayrı maddeler yerine tek bir madde olarak düzenlenmesi
aynı madde içinde aynı alt paragrafta düzenlenmesine dair giriĢimler olmuĢtur.
aĢağıdaki metin kabul edilmiĢtir. Buna göre UCM Statüsü‘nün 31(1)(d) maddesi:
― … KiĢi, kendisine veya bir baĢkasına yönelmiĢ muhakkak bir ölüm veya
devam eden ya da muhakkak ciddi bedensel zarar verme tehdidi altında, bu tehditi
gerekli ve makul bir Ģekilde, daha büyük bir zarar verme kastı bulunmamak
Zorunluluk Hali
a. Zorunluluk Hali
üzerlerine atılı suçları cebir altında ve zorunluluk hali içerisinde iĢlediklerini iddia
etmiĢlerdir. Konu üzerinde verilen kararlar akıl hastalığı ve sarhoĢluktan sayı olarak
824
SCALIOTTI: ―Part-1 …‖ p. 152.
302
tehdit altında masum sivillerin öldürülmesinin cezai sorumluluğa engel olup
Zorunluluk hali konusu The United States of America vs. Carl Krauch, et al.
tedbirlere uyabilmek için mecburen üretim tesislerinde köle iĢçi kullandıklarını ileri
bir resmi yetkilinin veya hükümet emrinin uygulanmasında, emrin yöneldiği kiĢiye
Aynı Mahkeme, The United States of America vs. Alfried Krupp, et al.
825
Açılımı ―Interessen-Gemeinschaft Farbenindustrie AG‖ olan I. G. Farben, 1925 yılında kurulmuĢ
kimya sektöründe önde gelen bir Alman holdingidir. Özellikle Nazi rejiminin soykırımda yoğunluklu
olarak kullandığı Zyklon B gazının tedarikçilerindendir.
826
CASSESE: p. 243.
827
1950 yılında Hamburg‘da sinema yönetmeni Veit Harlan, 1940 yılında Nazi rejiminin Propaganda
Bakanı Goebbels‘in emri ile çektiği ve 16 milyon seyircinin izlediği Jud Süss isimli antisemitik film
sebebiyle insanlığa karĢı suç iĢlemekten yargılanmıĢ ancak bu filmi çekmemesi durumunda Goebbels
tarafından öldürülmesinin veya yaralanmasının ya da ülkenin koĢulları dikkate alındığında
cezalandırılmasının muhakkak olduğu gerekçesi ile zorunluluk halinden yararlanmıĢtır. Bkz.
CASSESE: 244-245.
303
iii) ĠĢlenen suç ile tehdide konu olan kötülük orantısız olmamalıdır,
iv) Tehdidi veya zorunluluk halini yaratan duruma fail bizzat iradi olarak
Ġlginç bir karar da Birinci Dünya SavaĢı sonrasında Avusturya‘da yapılan bir
Rus polisine haber veren Stanislaus Bednarek isimli Rus, daha sonra Avusturya
edilmiĢtir. Temyiz üzerine davaya bakan Avusturya Yüksek Askeri Mahkemesi 1916
tarihinde sanığın suçsuz olduğuna karar vermiĢtir. Sanığın Rus hukukuna tabi
bulunması ve Rus Ceza Yasası‘nın 164. paragrafına göre üç Alman askeri ihbar
etmek zorunda olduğundan bahisle karĢı konulmaz bir baskının altında bulunması
b. Cebir
Ġçtihatlarda, cebir genelde üstün emrinin ifası ile birlikte anılmaktadır. Ancak
bu ikisi arasında zorunlu bir bağ bulunmayabilir. Zira üstün verdiği emrin mutlaka
Ģartlarda eğer bir üst, uluslararası bir suçun iĢlenmesi için emir verirse, astın bu emre
içeren bir Ģekilde yinelenirse bu durumda cezai sorumluluğu engelleyen cebir ortaya
çıkabilir830.
828
KNOOPS: p. 67; ayrıca bkz. SCALIOTTI: p. 148, ft. 235.
829
CASSESE: p. 243.
830
CASSESE: p. 246.
304
Einsatzgruppen davası olarak da bilinen The United States of America vs. Otto
sistemlerin ancak sınırlı koĢullarda cebri cezai sorumluluğu engelleyen hal olarak
durumunda yaşamını kaybedeceği veya ciddi bir şekilde zarar göreceği emri yerine
getirip suç işleyen masum bir kişi cezalandırılsın. Ancak bu tehdit, yakın, gerçek ve
karşı konulamaz olmalıdır. Hiçbir mahkeme kafasına dayanmış bir silahın zorlaması
vermiĢtir.
Kararı)
831
Yargılamayı yapan ABD‘nin hukuk sistemi, sanığın vatandaĢı olduğu Alman hukuku ve iddia
edilen suçların iĢlendiği yer olan S.S.C.B. hukuk sistemi. CASSESE: p. 248.
832
CASSESE: p. 249.
833
Drazen Erdemovic hakkındaki iddianameye göre, B.M. kontrolü altındaki Srebrenica‘nın VRS
tarafından 1995 yılında ele geçirilmesinden sonra, Srebrenica‘da yaĢayan ve yaĢları 17 ila 60 arasında
olan Bosnalı sivil Müslümanlar otobüslere doldurulup farklı yerlere nakledilmiĢtir. Bunlardan biri de
Zvornik Ġlçesi yakınlarındaki Pilica çiftliğidir. Çiftliğe vardıklarında Müslüman erkekler otobüslerden
indirilip 10‘lu gruplar halinde, VRS‘nin 10. Sabotaj Müfrezesi askerleri tarafından çiftlik binasına
yakın bir yere götürülüp seri bir Ģekilde infaz edilmiĢlerdir. Bu Müfreze‘nin bir askeri olan
Erdemovic, 16 Temmuz 1995 ve takip eden günlerde yüzlerce silahsız Müslümanı öldürmekten ve
öldürülmelerine iĢtirak etmekten, öldürme Ģeklinde insanlığa karĢı iĢlenen suçlardan ve yine öldürme
305
zorunluluk halinin masum insanların öldürülmesi suretiyle insanlığa karĢı iĢlenen
suçlarda ve/veya savaĢ suçlarında cezai sorumluluğu engelleyen bir hal olmadığı üçe
karĢı iki oyla kabul edilmiĢtir834. Özellikle karara muhalif kalan üyelerden
kendisine operasyon komutanı Brano Gojkovic tarafından ―eğer onlar için üzgünsen
Sırpları kurtardığını iddia eden yaĢlı bir adamı gruptan ayırmaya çalıĢırken de
arkadaĢı ile itaat etmediğini ancak çiftlik dıĢındaki infazda kendisini öldürecekleri
Dava Dairesi, Erdemovic‘in iddia edilen suçları tehdit altında iĢlediğine dair
suretiyle savaĢ suçundan itham edilmiĢtir. Sanığın anlatımına göre çiftliğe her birinde 60 kiĢi bulunan
20 otobüs gelmiĢti ve kendisi bu kiĢilerden tahminen 70‘ini öldürmüĢtü.
Bkz. http://www.un.org/icty/cases-e/index-e.htm , Erdemovic ―IT-96-22‖, ―Pilica Farm‖
[20.03.2008]
834
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, IV. Disposition (4).
834
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, paras. 4, 7.
836
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Trial Chamber, paras. 14-20.
306
Sanığın temyiz talebi üzerine Temyiz Dairesi de cebir veya zorunluluk hali
değiĢik ülkelerin hukuk uygulamalarına atıf yapılarak tehdit altında suç iĢlenmesi
altında masum kiĢilerin öldürülmesinin cezai sorumluluğu engelleyen genel bir hal
olarak kabul edildiğine iĢaret etmiĢtir. Devamında Ġtalyan, Ġsveç, Norveç, Nikaragua,
Japon ve Yugoslav Ceza Yasalarına yapılan atıfta, anılan kanunların sanığın üzerinde
oluĢan tehdit veya zorunluluk hali ile ihlal ettiği değer arasında bir oranı aradığı
837
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, Joint Separate Opinion of Judge McDonald
and Judge Vohrah, paras. 59-61.
838
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, Joint Separate Opinion of Judge McDonald
and Judge Vohrah, para. 68.
839
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, Joint Separate Opinion of Judge McDonald
and Judge Vohrah, para. 72.
307
insanlığa yönelmiĢ olan çok ciddi suçları yargıladığına değinen çoğunluk, söz konusu
etmiĢlerdir. Çoğunluk, insanlığa karĢı iĢlenen suçlar gibi vahĢi suçları engellemek ve
veya kurbanlarının fazla olması insancıl hukukun düzenlediği suç tiplerini diğer adi
sıkı Ģartlardan, nihai bir sonuca ulaĢmak yerine suçun özüne iliĢkin bir değerlendirme
yine yukarıda değinilen UCM Statüsü‘nün ilgili maddesi uyarınca bir anlamı
kalmamıĢ görünmektedir.
Ortada masum sivillerin cebir-zorunluluk hali altında öldürülmesi ile ilgili özel
840
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, Joint Separate Opinion of Judge McDonald
and Judge Vohrah, para. 75-76.
841
Aynı görüĢ için bkz. BANTEKAS: ―Defences …‖, p. 275.
308
düzenlemeye gidilmesi842 gerektiğini ileri süren CASSESE, Mahkemenin pratik
siyasi gerekçelerle, Kara Avrupası hukuk sistemini göz ardı ederek, Ġngiliz hukukuna
prensiplerinden biri olan kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi ile bağdaĢmadığını ileri
sürmüĢtür843.
edildiğini ileri sürmüĢtür. Çoğunluğun görüĢü gibi, bunun tersinin kabulü durumunda
Kasten öldürmenin veya genel ifade ile yaĢama son vermenin görüldüğü
insanlığa karĢı iĢlenen suçlar ve savaĢ suçlarına gelince, konuyla ilgili olarak
durumlarda sıkı ve kesin koĢullara bağlı cebre-zorunluluk haline iliĢkin genel kuralın
842
BANTEKAS‘a göre, genel kuralın uygulanması düĢüncesi uluslararası kabul görmüĢ bir düĢünce
olmaktan ziyade Uluslararası Ceza Mahkemesi ile ilgili geliĢmelerden etkilenmiĢ bir düĢüncedir. Bkz.
BANTEKAS: ―Defences …‖, p. 275.
843
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, Seperate and Dissenting Opinion of Judge
CASSESE, para.11.
309
kurtarmak için baĢkasını öldürmesi değil, kiĢinin kendi yaĢamını, diğer kiĢi her
beden bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit, bu tehditten kurtulmak için elveriĢli
bir yaĢamı diğerine de diğer yaĢamı koyacak olan hakim veya mahkeme muazzam
belki de aĢılmaz felsefi, ahlaki ve hukuki sorunlar varken nasıl olup da bir kiĢinin
kurtaramayacak ise, cebir-zorunluluk hali ceza verilmesini engelleyen bir hal olarak
zorunluluk hali etkisine girmeden önce kurbanları kurtarmak için gereken her Ģeyi
verebilir846.
844
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, Seperate and Dissenting Opinion of Judge
CASSESE, para.12.
845
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, Seperate and Dissenting Opinion of Judge
CASSESE, para.41.
846
(Prosecutor v. Erdemovic) ICTY Appeal Chamber, Seperate and Dissenting Opinion of Judge
CASSESE, para.42.
310
F. Fiili ve Hukuki Hata
1. Genel Olarak
konu hakkında bir düzenlemeye rastlanmaktadır. UCM Statüsü‘nün 32. maddesi hata
çıkmaktadır847.
AĢağıda önce fiili hata ve hukuki hata ayırımı yapılıp daha sonra da UCM
Statüsü‘nün 32. maddesi incelenecek ardından da hata ile ilgili Ģartlar henüz yazılı
2. Fiili Hata
Fiili hata, kiĢinin suçun unsurlarına iliĢkin hatası sonucunda, meydana gelen
netice ile failin tasavvuru arasındaki uyumsuzluktur. Genel bir kural olarak; suç
gerekecektir848.
Hatanın esaslı olmasından kastedilen, unsura iliĢkin olarak ortaya çıkan faildeki
hatalı inancın mazur görülebilir ve makul olmasıdır. Yani faildeki hata makul
sebeplere dayanmalıdır; görünürde veya zorlanmıĢ bir hata olmamalıdır. Daha açık
bir ifadeyle hata failin taksirine dayanmamalıdır. Bu sav, insani değerleri koruyan ve
uluslararası ceza hukukunun genel ruhundan ve genel yasaklamaya istisna teĢkil eden
847
WERLE: p. 149.
848
SCALIOTTI: ―Part-2 …‖, p. 1.
311
normların dar uygulanması konusundaki genel yorum ilkesinden
kaynaklanmaktadır849.
düzenlemektedir. Yani suçun maddi unsuruna iliĢkin hatalı algı, manevi unsura etki
ettiği derecede failin cezai sorumluluğunu engelleyen bir hal olarak karĢımıza
çıkacaktır.
Fiili hatanın cezai sorumluluğu engelleyen bir hal olabilmesi için her Ģeyden
önce hatalı algının suçun maddi unsuruna iliĢkin olması gerekmektedir. UCM
yapılan saldırılar savaĢ suçu teĢkil etmektedir. Örneğin fail görüĢ açısının kötü
olması sebebiyle düĢman tankı zannedip Kızılhaç‘a ait bir aracı vurursa hatadan söz
edilebilecektir850. Aynı Ģekilde askeri bir mekân gibi görünen ancak anaokuluna
çevrilmiĢ bir binanın vurulmasında da failde UCM 8(2)(b)(ii) maddesi uyarınca sivil
Ancak, her hata manevi unsurun kalkması sonucunu doğurmaz. Örneğin, fail
önünde duran düĢmanı A‘yı öldürmek ister. Fakat önünde duran kiĢi A değil B‘dir.
Burada Ģahısta hata vardır ve bu hata esaslı değildir çünkü insan öldürme suçunun
maddi unsuru bu olayda gerçekleĢmiĢtir. Sonuç olarak örneğin bir asker barıĢ gücü
312
Öte yandan örneğin bir asker kendisine yönelik bir saldırı olduğunu düĢünerek
karanlıkta üzerine doğru yürüyen sivillere ateĢ açıyor ve siviller ölüyor. Daha sonra
aslında bir saldırı olmadığı ve askerin hukuka uygunluk sebeplerinde hataya düĢtüğü
veya esaslı bir hata içerisinde ise cezai sorumluluğu olmayacaktır. Fakat hataya
düĢmede taksiri varsa o suçun taksirli Ģeklinden sorumlu olacaktır. Ancak UCM‘de
değinmiĢtik. Ancak bu düzenleme yapılana kadar geçen süreçte pek çok yargılamada
olayda, sanık, arkadaĢları ile 19 Ocak 1970 tarihinde Güney Vietnam‘da bulunan Son
Thang kasabasına düĢman Viet Cong‘ları öldürmek için gider. Sivillerin bulunduğu
üç barakadan ilkine giren sanık, dıĢarıdan gelen ―öldürün hepsini, öldürün‖ sesleri
üzerine dıĢarı fırlar ve silahsız sivillerin üzerine ateĢ etmeye baĢlar ve dört kadını
öldürür. Toplamda ise ölen sivil sayısı onaltıdır. Davada sanık, dıĢarıdaki seslerden
açtığını fiili hata içerisinde olduğunu iddia eder. Askeri mahkeme hakimi karardan
313
Sanığın bu inanca sahip olup olmadığına karar verirken diğer tüm delillerle birlikte
Fiili hata savunması bazen hukuka aykırı bir emrin yerine getirilmiĢ olması
ileri sürülebilecektir.
Polis TeĢkilatı‘na veren 1944 tarihli gizli emirnameye dayanan, üstlerinden aldığı
Yüksek Mahkeme ise kararı bozarken, ―kasten öldürmeden dolayı hüküm kurulurken
sanığın eylemlerini hukuka aykırı hale getiren Ģartları bilmesi gerekirdi‖ Ģeklindeki
gerekçenin yeterli olmadığı dahası ilk kararda sanığın aldığı emirlere göre yerine
4. Hukuki Hata
852
CASSESE: p. 251-252. Mahkeme bu davada sanığın dört kadını öldürmesi suçlamasından
beraatine karar verirken, diğer oniki kiĢinin ölümünden de iĢtirak halinde sorumlu olduğuna karar
vermiĢtir.
853
CASSESE: p. 253-254.
314
Hukuku bilmemenin mazeret sayılmamasının altında yatan neden açıktır: bir
devlette yaĢayan herkes o devletin hukukunu bilmek zorundadır. ĠĢlediği fiilin suç
olmadığı iddiasında bulunma hakkı kiĢilere bir kez verildiğinde, artık hukuka riayet
etmeme yönünde bir yol açarak toplumun temellerini zayıflatacaktır. Dahası, hukuku
bilme derecelerine göre kiĢiden kiĢiye değiĢecektir. Ayrıca haliyle insanları yasal
edecektir854.
ESER‘e göre de; aynı Ģekilde en azından failin manevi unsuru bakımından
854
CASSESE: p. 256.
855
SCALIOTTI: ―Part-2 ..‖, p. 5.
856
Peleus Kararı‘nda, Hakim, verilen emrin hukuka aykırılığı konusuna değinirken ilginç bir
söylemde bulunmuĢtur. Hakim, ―hiçbir denizcinin ve askerin yanında uluslararası hukuk kitaplığı
taĢımadığı aĢikardır; ya da verilen emrin hukuka uygun olup olmadığı konusunda hemen
baĢvurabilecekleri bir profesör de bulunmamaktadır‖ demiĢtir. CASSESE: p. 258, ft: 40.
857
SUNGA: p. 59-60. CASSESE‘ye göre de hukuki belirlilik ve açıklık yaygın Ģekilde uluslararası
ceza hukukunda görülmemektedir. Bu hukuk dalı aĢamalı ve bazen geliĢigüzel bir Ģekilde ilerlemekte
ve büyük oranda yazılı olmayan kurallardan oluĢmaktadır. Örf adet hukukundan kaynaklanan bu
kurallar bazen muğlak ve dağınık olabilmektedir. Yazılı olan anlaĢmalar hukukunda bile pek sık
olmasa da açık ve belirleyici kavramlar kullanılmamaktadır. CASSESE: p. 257.
315
gidilebilir ancak yine yazara göre savaĢ kurallarının hiçe sayıldığı günümüzde bu
Fiili hatanın aksine hukuki hata UCM Statüsü‘nde daha dar bir uygulama alanı
bulmaktadır.
UCM Statüsü‘nün hukuki hatayı düzenleyen 32(2) maddesine göre; belirli bir
tip fiilin Mahkemenin yargı yetkisine iliĢkin suçlardan olup olmadığına dair hukuki
hata, cezai sorumluluğa engel bir hal değildir. Hukuki hata ancak suçun öngördüğü
manevi unsuru kaldırdığında veya 33. maddede belirtilen durumda cezai sorumluluğa
engel olabilecektir.
Görüldüğü üzere düzenlemede kural olarak hukuki hata ve failin iĢlediği fiilin
maddesine yaptığı atıfla, cezai sorumluluğu engelleyen hukuki hatada ikinci bir
imkân tanımıĢtır. Buna göre savaĢ suçlarında hükümetin, sivil ya da askeri üstlerin
suçun uluslararası alanda yasaklanmasının değil fiilin UCM‘nin yargı yetkisine giren
858
ESER: Defences …, p. 267.
859
WERLE: p. 151.
316
bir suç olduğunun bilinmemesi gerekecektir. Bu da yetmeyecek ayrıca bilmemenin
aracı örneğini hukuki hata konusuna uyarlarsak: Fail aracın Kızılhaç‘a ait bir araç
Ayrıca düzenlemede hukuki hata faildeki manevi unsuru kaldırsa bile bunun
mistake of law may). Ġlk bakıĢta UCM Statüsü‘nün Mahkemeye hata halini kabul
may ifadesi ile belki de ―tüm hukuki hata halleri kastı kaldırmaz‖ denmek istenmiĢ
olabilir862.
Hukuk siyaseti açısından bakıldığında daha makul olan ulusal hukuk sistemleri
bağlamda maddenin son cümlesinde yer alan engel olabilecektir – may ifadesinden
860
ESER: Mental …, p. 940-941.
861
WERLE: p. 150.
862
ESER: Mental …, p. 941.
863
ESER: Mental …, p. 942.
317
UYCM ve URCM Kararlarında hata konusunda bir karar örneğine rastlamak
güçtür. Ancak son zamanlarda çıkmıĢ bir URCM kararı konuyu derinlemesine
duruĢma tutanaklarına ve Daire kararına yansımıĢtır ancak bununla ilgili bir hukuki
yorum yapılmamıĢtır.
Murekatete ve sivil bir Hutu kadını bayan BJ‘ye tecavüz edip Tutsi kadınları
Hutu kadını BJ‘nin ismi burada değil866 özellikle Tutsi sivillerin saldırılara hedef
864
(Prosecutor v. Muhimana) ICTR Trial Chamber, paras. 284-286.
865
(Prosecutor v. Muhimana) ICTR Trial Chamber, para. 290.
866
(Prosecutor v. Muhimana) ICTR Trial Chamber, para. 513.
318
olduğunun anlatıldığı yani sanığın soykırım kastının ortaya konmaya çalıĢıldığı
Daire, aralarında Hutu kadını BJ‘nin de yer aldığı öldürme ve cinsel saldırı
saldırıları da insanlığa karĢı iĢlenen suç869 olarak nitelemiĢ ayrıca BJ‘nin 15 yaĢında
değerlendirmek gerekmektedir.
Öncelikle Hutu kadını BJ‘ye yönelik cinsel saldırının da dahil olduğu eylemler
kararıyla çeliĢmektedir. Akayesu kararında her ne kadar 69 yaĢında bir kadının feci
olmuĢsa da, mağdurun Hutu olması sebebiyle Tutsi grubuna yönelik soykırım teĢkil
eden bir fiil olarak kabul edilemeyeceğine hükmedilmiĢtir871. YaĢlı Hutu kadınının
kiĢilerin bir gruba mensup oldukları için soykırıma maruz kaldıkları düĢünüldüğünde
867
(Prosecutor v. Muhimana) ICTR Trial Chamber, para. 517.
868
(Prosecutor v. Muhimana) ICTR Trial Chamber, para. 519.
869
(Prosecutor v. Muhimana) ICTR Trial Chamber, para. 563.
870
(Prosecutor v. Muhimana) ICTR Trial Chamber, para. 607.
871
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, paras. 720-721. Jelisic kararında da soykırım suçu
mağdurunun imha edilmek istenen gruba mensup olması gerektiğine hükmedilmiĢtir. (Prosecutor v.
Jelisic) ICTY Trial Chamber, para. 66.
872
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, paras. 683.
319
Akayesu kararı anlaĢılabilir olmaktadır. Zaten karara konu olan olayda yaĢlı kadının
Hutu olduğu bilinmektedir, bu yüzden BJ‘ye yönelik cinsel saldırı ile farklı
durumdadır.
yönelik ayırımcı, yaygın ve sistematik bir parçası olduğunu kabul etmektedir. Daire,
yoktur. Daire, sanığın gerçekleĢtirdiği cinsel saldırı eylemlerinin sivil Tutsi nüfusuna
saldırıların ayırımcı niteliği önemli bir yer tutar. Buna göre, sivil nüfusa yönelik
saldırıların ayırımcı bir temelde yani ulusal, siyasi, etnik, ırksal veya dinsel temelli
olarak gerçekleĢtirilmesi gerekir. Mağdurun, ulusal, siyasi, etnik, ırksal veya dinsel
gruba mensup olması, failin sayılan ayırımcı temellerden birine dayanarak sivil
yanında, önemli olan failin yukarıda sayılan ayırımcı temelden hareket ederek suç
Muhimana kararında Daire, Hutu kadını BJ‘ye yönelik cinsel saldırıyı diğer
873
(Prosecutor v. Muhimana) ICTR Trial Chamber, para. 529.
320
hata söz konusudur. Mağdur korunan gruplardan birine dahil olmadığı için de
sorumluluğuna gidilmelidir.
1. Genel Olarak
Askeri doktrinin dayandığı esas, disiplin olunca, üstün verdiği emirleri yerine
getirmek son derece önemli olmaktadır. Fakat, emri alan ast, verilen emrin uymakla
yükümlü olduğu ceza hukuku veya askeri hukukla arasında çatıĢma olduğunu fark
Buradaki ikilem basittir; hukuka aykırı emre dayanarak bir suç iĢlemek veya emre
Uluslararası hukukta suçlar çoğu kez bir askeri veya sivil üstün emirleri
doğrultusunda iĢlenir. Failler ise sıklıkla ordu veya polis kuvvetleri gibi hiyerarĢik
Üstün emrinin yerine getirilmesi temel olarak emri alan kiĢinin bu emre
uyması konusunda basit bir yükümlülüğü gerektirmektedir. Astlar verilen emrin veya
874
BANTEKAS: Defences …, p. 269.
875
WERLE: p. 153.
321
2. UCM Statüsü’nde Üstün Emrinin Yerine Getirilmesi
UCM Statüsü‘nün 33. maddesine göre, ―Mahkemenin yargı yetkisine giren bir
suçun Hükümetin veya askeri ya da sivil bir üstün emrine dayanılarak iĢlenmesi
Fakat soykırım suçu ve insanlığa karĢı suç iĢlenmesi yönündeki emirler açıkça
hukuka aykırıdır‖.
yerine getirilmesinin cezai sorumluluğa engel bir hal teĢkil etmeyeceği tek bir istisnai
hal dıĢında kabul edilmiĢtir. Cezai sorumluluk konusunda Mahkemenin yargı yetkisi
ise Statü‘de belirtilmiĢ olan suç tipleri ile sınırlı olacaktır. Bu hemen, Statü dıĢında
yer alan genel anlamda uluslararası suçlar konusunda emrin yerine getirilmesinin
3. kısmı uluslararası ceza hukukunun genel ilkelerini kabul ettiği için diğer suç
tiplerine de uygulanabilecektir877.
33. maddede belirtilen emir yazılı, sözlü veya diğer Ģekillerde belirli bir kiĢi
veya grup mensubu kiĢilere yönelik olabilir veya örneğin yerel askeri komutanlara,
olabilir. Örneğin herkesin uyması gereken ve koruma yükümü içeren belirli bir
876
TartıĢmalar için bkz. Yılmaz GÜNAL: Yetkili Merciin Emrini Ġfa, Ankara 1967, s. 171-180.
877
TRIFFTERER: Superior …, p. 581.
322
davranıĢın yasaklanması veya kiĢi veya eĢyalara yönelik saldırı gerçekleĢtirilmesi
Hükümet tarafından verilen emir asker sivil fark etmeden herkese hitap
gerekmektedir ve Ģekil olarak da hukuka uygun olmalıdır. Zira ancak gücü elinde
giren bir suçu iĢlemesi veya iĢlemeye teĢebbüs etmesi gerekecektir. Eğer ast, verilen
Üstün emrini yerine getiren astın bundan sorumlu olmasının yegâne istisnası
Ģartın bir arada gerçekleĢmesi gerekecektir. Bu Ģartlardan ilk ikisi bulunması gereken
yani pozitif sonuncusu ise bulunmamaması gereken yani negatif Ģart olarak
isimlendirilir881.
konusunda aldığı emri yerine getirme anında varolmalıdır. Ġkinci Ģart ise verilen
emrin hukuka aykırı olduğunun bilinmemesidir. 33. maddede var olan düzenleme bu
878
TRIFFTERER: Superior …, p. 582.
879
TRIFFTERER: Superior …, p. 583.
880
TRIFFTERER: Superior …, p. 584.
881
TRIFFTERER: Superior …, p. 585.
323
tür emirlerin zımnen hukuka aykırı olduğunu kabul etmektedir. Burada bilmekten
anlaĢılması gereken emri alan astın bu emrin hukuka aykırı olduğunu bilmesidir.
ġüphe durumunda astın bu emrin hukuka aykırı olduğunu bilmediği kabul edilebilir.
verilen emrin açıkça hukuka aykırı olmaması gerekmektedir. Burada yine yukarıda
olacak bir ölçüt getirmiĢ ve insanlığa karĢı suç ve soykırım suçu iĢleme konusundaki
Örneğin bir üst, astına, bir müzeye ateĢ açması için hukuka aykırı bir emir
veriyor. Saha topçusu olan asker de hedefin müze olduğunu biliyor ve aldığı emre
dayanarak müzenin hukuka uygun bir hedef olduğuna inanıyor. Bu durumda konu ile
ilgili karar verilecek iken ilk yapılacak Ģey verilen emrin açıkça hukuka aykırı olup
hastanelere veya savaĢ esirlerine ateĢ açılmasının yasaklanmasına dair kurallar kadar
açık olmadığı için burada muhtemelen verilen emrin açıkça hukuka aykırı olmadığı
manevi unsura iliĢkin bir eksiklik yaratmaktadır. Örneğin fail aldığı emre göre bir
müzeye ateĢ açılmasının savaĢ suçu olduğunu bilmiyor883 ve emri yerine getiriyor.
Yerine Getirilmesi
882
TRIFFTERER: Superior …, p. 586.
883
James B. INSCO: Defense of Superior Orders Before Military Commissions, Duke Journal of
Comparative & International Law, 2003, vol. 13, p. 395.
324
Ulusal makamların savaĢ hukukunun ihlalleri durumunda yaptığı
konu üzerinde iki görüĢ ortaya çıkmıĢtır: Adalet kavramından hareket eden birinci
görüĢ üstün emrinin yerine getirilmesini cezai sorumluluğu engelleyen bir hal olarak
görürken, ikinci görüĢ, emre uymak konusundaki savunmayı kabul etmeyip mutlak
seçim ilkesi uygulanmıĢtır. Ġradi seçim ilkesine göre, bir ast, bir emrin yerine
getirilmesinde ileri gitmiĢse veya iĢlediği fiilin bir suç veya suç iĢlemek amacıyla
bunun, verilen emrin sanık dahil, herkes tarafından evrensel olarak bilinen Ģüpheye
mahal vermeyecek derecede hukuka aykırı olması hallerini kapsamadığını kesin bir
884
BANTEKAS: Defences …, p. 270.
885
Darly A. MUNDIS: Crimes of the Commander: Superior Responsibility under Article 7(3) of the
ICTY Statute, International Criminal Law Developments in the Case Law of the ICTY, ed. by. BOAS
& SCHABAS, p. 242.
325
Böylece, iradi seçim ilkesi, makul düzeydeki bir kiĢiye göre hukuka aykırılığı
bariz bir Ģekilde ortada olmayan bir emrin, iyi niyetle yerine getirilmesi durumunun
cezai sorumluluğu engelleyici bir hal yaratmasını içeren nesnel bir çözümleme
getirmiĢtir. Bu ilke daha sonra UCM Statüsü‘nde de görüldüğü gibi açıkça hukuka
aykırı olarak isimlendirilmiĢtir. Emrin açıkça meĢru olmamasına rağmen, ast emrin
hukuka aykırılığının farkında ise, bu farkındalık yani öznel bilgi sanığın sorumlu
tutulabilmesi için yeterli olacaktır. Bu durumda verilen emrin meĢru olmamasına dair
düzenlendiği ilk uluslararası metindir. Buna göre Hükümetin veya üstün emrini
SözleĢmeleri‘nde konu ile ilgili özel bir düzenleme yer almıĢtır. Soykırım
886
BANTEKAS: p. 270.
887
Otto TRIFFTERER: ―Article 33: Superior Orders and Prescription of Law‖, Commentary on
the Rome Statute of the International Criminal Court. Observers' Notes, Article by Article, by Otto
TRIFFTERER, 1999, p. 574.
326
4. URCM ve UYCM Kararlarında Üstün Emrinin Yerine Getirilmesi
UYCM Statüsü‘nün 7(4). maddesi ile URCM Statüsü‘nün 6(4). maddesi üstün
göre sanığın, Hükümetin veya üstünün emrine dayanarak hareket etmesi onun cezai
temel bir noktada ayrılınmaktadır. 33. madde üstün emrinin yerine getirilmesinin
URCM ve UYCM Statülerinde yine aynı kural benimsenmesine rağmen, emre itaat
1. Genel Olarak
Uluslararası hukukta; resmi görev nedeniyle iĢlenen bazı fiillerin ve bazı resmi
baĢka bir devletin yargı makamları önünde rızası olmadan yargılanmasının devletin
tesis etmeleri ve bir devletin resmi iĢlerinin diğer devlet yargı makamları önünde
888
WERLE: p. 172. Ayrıca bkz. Paola GAETA: Article 24.3: Official Capacity and Immunities‖,
Commentary on the Rome Statute of the International Criminal Court. Observers' Notes, Article by
Article, by Otto TRIFFTERER, 1999, p. 975.
327
yargılanmasının yolunun açılması ayrıca egemen devletlerin eĢitliği ilkesine de aykırı
olacaktır889.
dolayı diğer devletlere karĢı sorumlu olmaması; sorumluluğun sadece kendi devletine
atfedilmesi temelinden hareket eder891. Diğer kategori ise devlet veya hükümet
amacı ise yabancı devletlerin, devletin egemen ayrıcalıklarını ihlal etmesini veya
yabancı devlet ajanının özellikle resmi nitelikte olmayan eylemlerinden dolayı resmi
engellenmek istenmesidir892.
fiili iĢleyen resmi görevli değil, devlet sorumlu olurken; kiĢisel bağıĢıklık cezai
sorumluluğu ortadan kaldırmaz ancak soruĢturma önünde bir engel oluĢturur. Öte
889
Richard GARNETT: State Immunity in Employment Matters, International Comparative Law
Quarterly, 1997, vol. 46, p. 82. Ayrıca bkz SCHABAS: p. 317.
890
Antonio CASSESE: ―When May Senior State Officials Be Tried for International Crimes? Some
Comments on the Congo v. Belgium Case‖, European Journal of International Law, 2002, vol. 13,
no:4, p. 862.
CASSESE‘ye göre, iĢlevsel bağıĢıklık, dıĢiĢleri bakanı gibi herhangi diğer resmi görevlilerin
resmi eylemleri ile ilgili bağıĢıklık iken, kiĢisel bağıĢıklık diplomatik ajanlar veya diplomatik
bağıĢıklıklar gibi bazı resmi görevli kategorilerinin görev süreleri boyunca iĢledikleri fiillerine iliĢkin
bağıĢıklıktır.
891
―Act of State‖ olarak isimlendirilen hükümet tasarrufunda, hükümetin izni veya emri ile
gerçekleĢen eylemden dolayı faillerin değil devletin uluslararası alanda sorumluluğu sözkonusudur.
Bkz. Howard Thayer KINGSBURY: ―Act of State Doctrine‖, American Journal of International
Law, 1910, vol. 4, p. 359-360; Ayrıca Bkz. Christine G. COOPER: ―Act of State and Sovereign
Immunity: A Further Inquiry‖, Loyola University of Chicago Law Journal, 1979-1980, vol. 11, p.
194.
892
CASSESE: When …, p. 862-863.
328
yandan kiĢisel bağıĢıklık görev süresi ile sınırlı iken iĢlevsel bağıĢıklık süresizdir893.
durumları konusunda bir düzenleme vardır. Buna göre, soykırım suçu veya 3.
maddede yer alan diğer fiilleri iĢleyen kiĢiler, anayasal olarak sorumlu yönetici veya
olmayacağı açık bir Ģekilde ortaya konmuĢtur. BM Genel Kurulunun 96(1) sayılı
Fransa‘ya göre, devletin talimatlarını yerine getiren özel kiĢiler ise kasten öldürme
kendi ülkesi ulusal mahkemeleri gerekse de yabancı ülke ulusal mahkemeleri önünde
893
WERLE: p. 174. Ayrıca bkz. GAETA: p. 976-977.
894
WERLE: p. 176.
895
SCHABAS: p. 317.
329
Ad Hoc Komite, Sekreterliğin, resmi görevliler ibaresinin devlet baĢkanlarını
meseleye bütünsel bir çözüm getirmek için anayasal monarkların sorumlu tutulması
yönünde anlaĢmıĢlardır896.
üyelerini ve elbette devlet baĢkanlarını kapsadığını ancak Ġngilizce metinde yer alan
heads of State ifadesinin daha dar olduğunu ileri sürmüĢtür. Ancak Ad Hoc
olduğu zira yöneticiler ifadesinin devlet baĢkanı ifadesi ile uyumlu olmadığı 6.
896
SCHABAS: p. 318.
330
Komite tarafından not edilmiĢtir. Daha sonra Hollanda ve Siam‘ın teklifleriyle
göre:
―1- Bu Statü, resmi yetki bağlamında bir ayırım yapılmadan herkese eşit
üyesinin, seçilmiş bir temsilcinin veya hükümet görevlisinin resmi yetkisi bu Statü
bağışıklıklar veya özel usul kuralları anılan kişi üzerinde Mahkemenin yargı yetkisi
897
Suriye, de facto devlet baĢkanlarını da içeren bir düzenleme teklif etmiĢtir. Buna gerekçe olarak
da de jure devlet baĢkanı ile gücü zorla ele alan de facto devlet baĢkanının birbirinden farklı oluĢunu
göstermiĢtir. Bu görüĢe katılan Lübnan, de facto devlet baĢkanlarının anayasal anlamda sorumlu
olmayacaklarını ve düzenleme kapsamı dıĢında kalacaklarını ifade etmiĢtir. Yunanistan, değiĢiklik
teklifinin anlamsız olduğunu zira de facto devlet baĢkanlarının sorumluluğunun özel kiĢilerin
sorumluluğu olarak ele alındığında de jure devlet baĢkanları ile aynı olacağını ileri sürmüĢtür.
Suriye‘nin bu teklifi reddedilmiĢtir ancak yıllar sonra Soykırım SözleĢmesi‘ne iliĢkin olarak
hazırlanan Whitaker raporunda 4. maddenin de facto yöneticileri de kapsaması gerektiği ve bu
bağlamda SözleĢme hükmünün değiĢtirilmesi gerektiğine değinilmiĢtir. SCHABAS: p. 320.
898
WERLE: p. 175.
331
Maddenin ilk paragrafında, ilke olarak ratione materiae bağıĢıklıktan
―Mahkemenin yargı yetkisine giren suç tiplerini iĢleyen herkesin sorumlu olacağına‖
dair düzenleme tekrar edilmiĢtir. Eşit şekilde ifadesi ile de sadece resmi yetkiden
teĢkil etmeyecek bir hal olarak kabulünü zorunlu kılmaktadır899. Ancak bu görüĢe
karıĢtırılmaktadır.
statüler iki ayrı alternatif pozisyona iĢaret etmektedir. Zira bu görevler örneğin
899
Otto TRIFFTERER: ―Article 27: ―Irrelevance of Official Capacity‖, Commentary on the Rome
Statute of the International Criminal Court. Observers' Notes, Article by Article, by Otto
TRIFFTERER, 1999, p. 508-509.
332
Büyük Britanya‘da, Almanya‘da, Avusturya‘da farklı kiĢiler tarafından yürütülürken,
ABD ve Fransa gibi ülkelerde ise aynı kiĢi tarafından yürütülmektedir. KiĢinin devlet
veya hükümet baĢkanlığına nasıl geldiğinin de bir önemi yoktur. Devletin yasalarına
uygun bir Ģekilde bu göreve gelmesinin yanında bu Ģekilde gelmese bile en azından
yeterlidir900.
Hükümet veya parlamento üyesi ifadeleri ise federal, federe veya yerel olarak
seçilmiĢ veya atanmıĢ olmasına bakılmaksızın bu iki kurumdan birinde yeri olan
kiĢileri içerir.
düzeydeki görevliler değildir; hiyerarĢinin daha alt sınıflarıdır. Her iki ifade de 1.
geniĢtir. SeçilmiĢ ifadesi ile kastedilen sadece vatandaĢ tarafından seçilmiĢ olan
kiĢileri değil, hükümet kurumları veya organları tarafından örneğin barıĢı sağlamak
kaynaklanmaktadır901.
Son olarak resmi yetkiye dayanarak veya buna inanarak hareket eden failin
kullanması sonuç cezanın tayininde nitelikli hal olarak kabul edilmektedir. Bunun
yanında UCM Statüsü‘nün 78. maddesi diğer sanıklara olduğu gibi 27. maddedeki
900
TRIFFTERER: Article 27…, p. 510.
333
sanıklara da uygulanabilecek ve yine Statü‘nün 31 ve 32. maddeleri söz konusu
yapmıĢtır. Buna göre, sanığın devlet veya hükümet baĢkanı veya sorumlu hükümet
konusuna farklı bir tartıĢma nedeniyle değinilmiĢtir. Olayda Savcılığın talebi üzerine
Blaskic ile ilgili olarak ellerindeki tüm bilgileri Mahkemeye sunmaları anlamına
Hırvatistan, UYCM‘nin egemen bir devlete böyle bir emir vermesine karĢı çıkmıĢ
ayrıca ismi belirtilen resmi görevliye yönelik böyle bir emir verilemeyeceğini,
talebin devlete karĢı yapılması gerektiği yönünde itiraz etmiĢ ve 14 ġubat 1997‘deki
olarak, davanın hazırlanması veya yürütülmesi için eldeki belgelerin teminiyle ilgili
902
TRIFFTERER: Article 27…, p. 511.
903
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, Decision on the Objection of Crotia to the Issuance
of Subpoenae Duces Tecum, paras. 2-4.
334
sağlanmasıyla devletin ulusal çıkarlarının tehlikeye düĢeceği savının, otomatik olarak
göre, iĢlevsel bağıĢıklık temelleri 18. Yüzyıla kadar giden ve resmi görevlilerin
Temyiz Dairesi, bu kuralın birkaç istisnası olduğunu ifade etmiĢtir. Buna göre:
904
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, Decision on the Objection of Crotia to the Issuance
of Subpoenae Duces Tecum, para. 150.
905
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Appeal Chamber, Judgement on the Request of the Republic of
Crotia for Review of the Decision of Trial Chamber II of 18 July 1997, para. 38.
906
―Her devletin egemen olmasının doğal sonucu egemen devletlerin eĢitliğini gerektirmektedir. Bu
olgu, uluslararası hukuk açısından ilke olarak bütün devletlerin aynı hukuksal statüye sahip
olduklarını belirtmektedir. BaĢka bir deyiĢle, devletlerin kendi iradeleri ile kabul edecekleri
kuraldıĢılıklar sayılmazsa, bütün devletler uluslararası hukukta aynı haklardan yararlanma ve aynı
genel yükümlülükler altında bulunmaktadır‖. Bkz. Hüseyin PAZARCI: Uluslararası Hukuk Dersleri,
II. Kitap, Ankara 1999, s. 25-26.
335
anılan suç tiplerinden sorumlu olanlar, resmi görevleri sebebiyle bu suçları iĢleseler
sanık olan Jean Kambanda, 8 Nisan 1994 tarihinde kurulan Ruanda Cumhuriyeti
Dava Dairesi‘nin kararında Ruanda BaĢbakanı veya yüksek bir yönetimsel mevkide
Bosna ve Kosova‘da iĢlenen savaĢ suçları, insanlığa karĢı iĢlenen suçlar ve soykırım
907
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Appeal Chamber, Judgement on the Request of the Republic of
Crotia for Review of the Decision of Trial Chamber II of 18 July 1997, para. 38.
UYCM‘nin Furundzija kararında da Blaskic kararında belirtilen suç tiplerine iĢkence suçu
eklenmiĢ ve bu suç tipinin uluslararası insancıl hukukta yasaklanan bir fiil olduğu ve failin kim
olduğuna veya hangi bağıĢıklıktan yararlandığına bakılmaksızın yargılanacağına hükmedilmiĢtir.
Bkz. (Prosecutor v. Furundzija) ICTY Trial Chamber, paras. 140-142.
908
(Prosecutor v. Kambanda) Indictment, para. (3.5).
909
(Prosecutor v. Kambanda) ICTR Trial Chamber, paras. 61-62.
910
Milosevic, 8 Mayıs 1989 tarihinde Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti BaĢkanı seçilmiĢtir. 28 Eylül
1990 tarihinde yeni Anayasanın kabulü ile devletin adı Sırbistan Cumhuriyeti olmuĢ ve Milosevic
1990 ve 1992 seçimlerinde yeniden seçilmiĢtir. Sırbistan Cumhuriyeti CumhurbaĢkanı olarak iki
dönem daha görev yapan Milosevic, 15 Temmuz 1997 tarihinde Yugoslav Federal Cumhuriyeti
CumhurbaĢkanı seçilmiĢ ve Eylül 2000 seçimlerine kadar bu görevi yürütmüĢtür. Bkz (Prosecutor v.
Milosevic) Indictment, paras. 3-4.
336
suçları nedeniyle yargılanmıĢtır. Ancak karar duruĢmasına günler kala 11 Mart 2006
düzenleyen 7(2) maddesine göre durumu Dava Dairesi‘nde ele alınmıĢtır. 9-30
kısıtlanması, devlet baĢkanı olması ve Mahkemeye hukuka aykırı bir Ģekilde teslim
Dava Dairesi, her ne kadar sanık tarafından açıkça ileri sürülmemiĢ olsa da
Daire912, birçok düzenlemede bu kurala yer verilmesinin913 örf adet hukukunun bir
911
(Prosecutor v. Milosevic) ICTY Trial Chamber, Decision on Preliminary Motions, para. 26.
337
O tarihte henüz yürürlüğe girmemiĢ olan ve bağıĢıklığı kabul etmeyen Roma
Statüsü‘ne atıf yapan Daire, Statü‘nün büyük bir destek gördüğüne ve bu bağlamda
çok önemli bir belge olduğuna vurgu yapmıĢtır. Öte yandan Daire, Uluslararası
kalmamıĢtır
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
A. Genel Olarak
SavaĢ suçları ve soykırım sadece 20. Yüzyıla özgü yeni gerçekler değillerdir.
914
(Prosecutor v. Milosevic) ICTY Trial Chamber, Decision on Preliminary Motions, para. 31.
338
alanında yenilmiĢ olan düĢmana aman verilmemesi, sivil nüfusun yaĢadığı
savunmasız kasabaların kuĢatılması veya genç yaĢlı demeksizin insan gruplarının ırk,
renk, din veya etnisite sebebiyle kasten öldürülmeleri gibi; gelenekleri, savaĢ
SavaĢlar hemen her zaman akıl almaz suçların iĢlendiği ve güçlünün istediğini
yaparken güçsüzün de her Ģeye katlanması gereken ortamları yaratmıĢtır. ĠĢte savaĢ
kullanılan torba bir terimdir. SavaĢ hukuku tarihsel olarak iki ayrı kategoride
savaĢın amacının yasallığı ile ilgilenen jus ad bellum, diğeri de savaĢın yasal olup
Biz burada ilk önce jus in bello - savaĢ suçu ve savaĢ suçu teĢkil eden fiilleri
B. SavaĢ Suçları
insanlığa karĢı iĢlenen suçlar ve soykırım suçuna nazaran bazen farklı, doğası
915
Howard BALL: Prosecuting War Crimes and Genocide, The Twentieth-Century Exprerience,
University Press of Kansas, p. 11.
916
METTRAUX: p. 23.
917
Audrey I. BENISON: ―War Crimes: A Human Rights Approach to a Humanitarian LawProblem
at International Criminal Court‖, The Georgetown Law Journal, 1999, vol. 88, no:1, p. 3.
918
De THAN-SHORTS: p. 117.
339
itibariyle daha az ciddi, çoğu kez planlanmamıĢ suçlardır. Birçok açıdan, savaĢ
suçları herhangi bir silahlı çatıĢmanın kaçınılmaz sonucu olarak kabul edilirler.
Ancak savaĢ suçları, bu popüler algıdan hem teknik olarak hem de hukuki olarak
yapısını ortaya koyar. Öte yandan hukuki kesinlik ilkesinin alanına giren bir konu
olarak ceza hukukunun kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi anlamında bu suç
genel yapısı gereği ve bu birincil davranıĢ kurallarının her ihlalinin savaĢ suçu olarak
hukukun kurallarının ihlalidir. Yani bir uluslararası anlaĢmanın veya uluslararası örf
Uluslararası anlaĢmalar veya örf adet hukukunun hangi ihlallerinin savaĢ suçu
bakıldığında görülmektedir.
919
METTRAUX: p. 24.
920
Michael BOTHE: War Crimes, The Rome Statute of the International Criminal Court, ed. by.
CASSESE-GAETA-JONES, 2002, vol.1, p. 381.
921
WERLE: p. 280.
340
C. Uluslararası Ceza Mahkemeleri Statülerinde SavaĢ Suçları
a) Kasten öldürme,
d) Askeri gereklilik dıĢında hukuka aykırı ve gereksiz yere kapsamlı bir Ģekilde
f) SavaĢ esirini veya bir sivili, usulüne uygun bir Ģekilde adil yargılanma
hapsedilmesi,
kullanılması,
341
b) ġehirlerin, kasabaların veya köylerin nedensiz yere yok edilmesi veya askeri
yöntemle gerçekleĢtirilmesi,
URCM Statüsü savaĢ suçları konusunda UYCM Statüsü‘nden farklı bir yol
iĢleyen veya emredenler hakkında yargı yetkisine sahip olacaktır. Statü‘ye göre bu
özellikle öldürme, iĢkence gibi zalimane muamele, sakat bırakma veya bedensel
b) Kollektif cezalandırma,
c) Rehin alma,
d) Terör eylemleri,
f) Yağma,
342
g) Tüm medeni toplumlar tarafından vazgeçilmez kabul edilmiĢ yargısal haklar
göz ardı edilerek usulüne uygun kurulmuĢ bir mahkeme tarafından karar verilmeden
maddesine göre savaĢ suçları, bu suçların ancak bir planın veya siyasetin ya da bu tür
suçların geniĢ kapsamlı iĢlenmesinin bir parçası olması halinde Mahkemenin yargı
yetkisinde olacaktır.
Diğeri ise savaĢ suçlarını tasnifte yapılan üçlü ayırımdır. Statü‘nün 8(2)(a)
düzenlemeyi getirmektedir.
kasten saldırma,
c) BirleĢmiĢ Milletler ġartına uygun bir Ģekilde, uluslar arası silahlı çatıĢmalar
343
oldukları sürece, insancıl yardım veya barıĢın korunması görevinde yer alan
sivillerin mallarının hasar görmesini veya doğal çevrenin yaygın, uzun süreli ve ciddi
yerleri ve binaların hangi vasıta ile olursa olsun saldırılması veya bombalanması,
f) Kayıtsız ve Ģartsız teslim olan veya kendini savunma imkânı kalmayan bir
gerçekleĢmesi,
olarak kendi sivil nüfusunun bir kısmının nakli veya iĢgal altındaki topraklardaki
nüfusun tümünün bu topraklar içinde veya toprakların dıĢına sürülmesi veya nakli,
i) Askeri hedef olmamak kaydıyla dini, eğitim, sanat, bilim veya yardım amaçlı
344
n) DüĢman uyruklu kiĢilerin mahkemelerde haklarını arama hak ve
u) Irza geçme, cinsel kölelik, zorla fuhuĢ, zorla hamilelik, zorla kısırlaĢtırma,
SavaĢ suçları ile soykırım suçu arasında farklılıklar bulunmasına rağmen ortak
hukukun ağır ihlalleri olarak kabul edilmektedir. Soykırım suçunda olduğu gibi savaĢ
922
URCM Temyiz Dairesi, Akayesu kararında Dava Dairesi‘nin suçun faili ile çatıĢan taraf arasında
özel bir bağ aranmasına dair kararını bozarak savaĢ suçlarını iĢleyenlerin ille de çatıĢan veya savaĢan
statüsünde olması gerekmediğine ve sivillerin de bu suçları iĢleyebileceğine hükmetmiĢtir.
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Appeal Chamber, paras. 443-445.
345
Ancak soykırım suçu savaĢ suçları ile karĢılaĢtırıldığında yeni bir suç tipi
olarak ortaya çıkmaktadır. Soykırım suçu yukarıda değinildiği gibi Ġkinci Dünya
SavaĢı esnasında yaĢanan olaylar temel alınarak yaratılmıĢ bir suç tipi iken, savaĢ
SavaĢ suçları ile soykırım suçu arasındaki temel farklar; korunan değerler ve
araçlara saldırılmaması gibi daha geniĢ bir değerler manzumesini koruma altına
almaktadır.
Sonuç olarak soykırım suçu teĢkil eden birçok fiil aynı zamanda savaĢ suçu
teĢkil edebilecekken bunun tersi her zaman doğru olmamaktadır. Dahası savaĢ
hukuku kuralları grupları korumazken onları oluĢturan kiĢileri, savaĢanları veya belli
nesneleri korumaktadır924.
göre soykırım suçu ister barıĢ zamanında ister savaĢ zamanında iĢlensin, bir
uluslararası suçtur.
SavaĢ suçları ise büyük veya küçük organize olmuĢ silahlı kuvvetler arasında
çatıĢmaları925 gerektiren suçlardır. Bu Ģart bir fiilin savaĢ suçu olması için gerekli ilk
923
WERLE: p. 325.
924
WERLE: p. 326; Aynı Ģekilde bkz METTRAUX: p. 327-328.
925
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 120.
346
Statüsü‘nde belirtildiği gibi, çatıĢma uluslararası nitelikte de olabilir uluslararası
Öte yandan bir fiilin savaĢ suçu sayılması için silahlı çatıĢmanın olması tek
baĢına yeterli değildir. UYCM Temyiz Dairesi‘nin Celebici kararında belirttiği gibi,
suç teĢkil eden fiil ile silahlı çatıĢma arasında açık bir bağlantı olması gerekecektir.
Söz konusu suç açıkça, çatıĢma veya bir kasabanın ele geçirilmesi sürecindeki silahlı
çatıĢma esnasında iĢlenirse ve bu suç bölgeyi kontrol eden çatıĢmanın tarafı olan
güçler arasındaki çatıĢmalarla çok yakın ilgili ise bu, iĢlenen suçu uluslararası
ĠĢlenen suçların çatıĢmanın bir tarafınca resmen uygun bulunan veya tolerans
gösterilen bir siyasetin veya uygulamanın sonucu da olması gerekmez 928. Sonuç
olarak bir suça savaĢ suçu vasfı veren ve onu adi suçtan ayıran iĢlendiği silahlı
SavaĢ suçları ile soykırım arasındaki bir baĢka fark da suçun manevi unsuruna
iliĢkindir. Soykırım suçunda, failde özel kastın yani sayılı grupların kısmen veya
böyle bir özel kast gerekmemektedir. Failin, örneğin, çatıĢmanın tarafı olmayan
926
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Trial Chamber, Decision on the Defence Motion on Jurisdiction, para.
74.
927
(Prosecutor v. Delalic) ICTY Appeal Chamber, para. 193; (Prosecutor v. Kunarac) ICTY Trial
Chamber, para. 402; (Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 69; (Prosecutor v.
Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, paras. 185-188.
928
(Prosecutor v. Delalic) ICTY Appeal Chamber, para. 195.
929
(Prosecutor v. Kunarac) ICTY Appeal Chamber, para. 58; (Prosecutor v. Rutaganda) ICTR
Appeal Chamber, paras. 569-570.
347
yarattığı durumun en azından görünürde etkisi altında gerçekleĢtirdiğini bilmesi
Kunarac kararında, çatıĢan taraflardan Sırpların yanında çatıĢma boyunca aktif askeri
Bir baĢka fark ise, soykırım suçunun koruduğu en temel değer olan yaĢam
çıkmaktadır. Bu değerlere yönelik olan ve soykırım suçu teĢkil eden her saldırı
bizatihi ciddi kabul edilecektir. Ancak savaĢ suçlarında korunan değerlere verilen
tarafında görece daha az ciddi olan örneğin kamu mallarının yağmalanması varken
diğer tarafında öldürme veya zehirleyici silah kullanılması gibi çok ciddi suçlar da
vardır932.
karakterdeki silahlı çatıĢma zamanında sivil nüfusa karĢı iĢlenen aĢağıdaki fiiller
a) Kasten Öldürme,
b) Ġmha,
930
METTRAUX: p. 327.
931
(Prosecutor v. Kunarac) ICTY Trial Chamber, para. 569.
932
METTRAUX: p. 327.
348
c) KöleleĢtirme,
d) SınırdıĢı etme,
e) Hapsetme,
f) ĠĢkence,
g) Irza geçme,
daha yakındır. Buna göre Mahkeme, herhangi bir sivil nüfusa ulusal, siyasi, etnik,
ırksal veya dinsel sebeplerle yaygın veya sistematik Ģekilde iĢlenen aĢağıdaki suçları
a) Kasten Öldürme,
b) Ġmha,
c) KöleleĢtirme,
d) SınırdıĢı etme,
e) Hapsetme,
f) ĠĢkence,
g) Irza geçme,
349
UCM Statüsü‘nün 7(1). maddesi, Statünün amaçları bağlamında maddede
sayılan fiillerin herhangi bir sivil nüfusa karĢı yaygın veya sistematik biçimde
gerçekleĢen saldırıların933 bir parçası olmasını, insanlığa karĢı iĢlenen suç olarak
veya açıklanmaktadır. Buna göre aĢağıdaki fiiller diğer Ģartları taĢıdığında insanlığa
a) Kasten Öldürme,
b) Ġmha934,
c) KöleleĢtirme935,
f) ĠĢkence937,
bırakma938, zorla kısırlaĢtırma veya birbirine yakın ağırlıkta cinsel Ģiddetin herhangi
bir Ģekli,
933
7(2)(a): Herhangi bir sivil nüfusa karĢı yönelmiĢ saldırı, sivil nüfusa karĢı Devletin talimatının
veya devamının ya da bu tür saldırıların gerçekleĢmesine dair kurumsallaĢmıĢ siyasetin ürünü olan
insanlığa karĢı suç olarak belirtilen fiillerin çok iĢlenmesine dair tutumdur.
934
7(2)(b): Ġmha, nüfusun bir kısmının imhasını sonuçlayacak Ģekilde besin veya ilaca ulaĢma
imkânlarından mahrum edilmesinin yanında, yaĢam koĢullarına kasten zarar vermeyi de içerir.
935
7(2)(c): KöleleĢtirme, herhangi bir veya tüm yetkinin kiĢi üzerinde mülkiyet hakkı tesis etmek
Ģeklinde kullanılmasıdır ve bu tür bir yetki özellikle kadın ve çocuklar olmak üzere insan trafiğini de
içerir.
936
7(2)(d): SınırdıĢı etme veya nüfusun zorla nakli, kiĢilerin, kovularak veya diğer zorlayıcı
eylemlerle hukuken bulundukları yerden, uluslararası hukukun izin verdiği haller dıĢında, zorla
yerlerinin değiĢtirilmesidir.
937
7(2)(e): ĠĢkence, fiziksel veya ruhsal olarak tutukluya veya sanığın kontrolü altındaki kiĢiye kasten
ağır acı veya eza vermektir. Hukuka uygun olarak verilmiĢ cezalar bunun dıĢındadır.
938
7(2)(f): Zorla hamile bırakma, zorla hamile bırakılmıĢ kadının, herhangi bir nüfusun etnik yapısını
etkilemek veya uluslararası hukukun diğer ağır ihlallerini gerçekleĢtirme kastıyla hukuka aykırı
350
h) Tanımlanabilir herhangi bir gruba veya topluluğa siyasi, ırksal, kültürel,
j) Ayırımcılık suçu942,
k) Kasten büyük acı veya bedene, ruhsal veya fiziksel sağlığa ciddi zarar
Yukarıda sayılan ve insanlığa karĢı iĢlenen suç teĢkil eden suç tipleri aĢağı
unsurları biraz farklıdır. Bu unsurlar insanlığa karĢı iĢlenen suçların, dıĢa iliĢkin
sınırını ve bir fiilin insanlığa karĢı iĢlenen suç olarak nitelendirilebilmesi için gereken
Ģartları ortaya koyar. Ancak, uygulamada insanlığa karĢı iĢlenen suçları tarihsel veya
Ģekilde doğum yapmasıdır. Bu tanım hiçbir Ģekilde ulusal hukukta hamilelikle ilgili hükümleri
etkileyecek Ģekilde yorumlanmayacaktır.
939
7(3): SözleĢmenin amaçları bağlamında, cinsiyet ifadesinden sadece kadın ve erkek anlaĢılacaktır.
940
7(2)(g): Zulüm grubun veya topluluğun kimliği sebebiyle uluslararası hukukça tanınan temel
haklarının kasten ve ağır bir biçimde mahrum edilmesidir.
941
7(2)(i): KiĢilerin ortadan kaybettirilmesi, hukukun korumasından uzun süre uzak tutulması
kastıyla, Devletin veya siyasi bir organizasyonun emriyle, desteğiyle veya göz yummasıyla
tutuklanması, alıkonması veya kaçırılması, devamında bu özgürlüğün kısıtlanmasının veya bu
kiĢilerin akıbetlerine ya da nerede bulunduklarına dair bilgi verilmesinin reddedilmesidir.
942
7(2)(h): Ayırımcılık suçu, insanlığa karĢı iĢlenen suç olarak sayılan fiillerle benzer yapıda olan
örgütlenmiĢ bir sistematik baskı rejimi ortamında iĢlenen ve bir ırksal grubun, herhangi diğer bir
ırksal grup veya gruplar üzerinde bu rejimi sürdürmek kastıyla iĢlenen insanlık dıĢı eylemlerdir.
351
kavramsal bağlamda kendisine benzeyen suç tiplerinden ayırmak çeĢitli zorlukları da
beraberinde getirmektedir943.
Soykırım genelde insanlığa karĢı iĢlenen suçların aĢırı hali olarak kabul edilir.
Soykırımı, insanlığa karĢı iĢlenen suçların bir türü olarak görmek hukuki bakıĢ
iki suç tipinin özellikleri konusunda bir bilgi vermez, öte yandan suç tanımlarına
niteliği itibariyle soykırıma benzeyen bazı suç tipleri ile soykırım karĢılaĢtırılacaktır.
Ġlk olarak, insanlığa karĢı iĢlenen suçlar ile soykırım suçunun manevi unsurları
birbirinden farklıdır. Soykırım suçunda failin korunan gruba dair kısmen veya
tamamen imha kastının bulunması gerekirken insanlığa karĢı iĢlenen suçlarda failin
Ġkincisi, soykırım olarak nitelendirilen suç tipleri kapsam olarak insanlığa karĢı
iĢlenen suçlardan daha dardır. Soykırım teĢkil eden suç tiplerinin kısmen veya
tamamen grubun imhasına yönelik olması gerekir. Ġnsanlığa karĢı iĢlenen suçlarda ise
gruptan ziyade kiĢinin hedef alınması durumu söz konusudur. Yani mağdurun
Öte yandan soykırım suçları ile insanlığa karĢı iĢlenen suçlar her ne kadar
uluslararası insancıl hukukun ağır ihlalleri olsalar da, hapsetme veya sivil nüfusun
943
Guenael METTRAUX: Crimes Against Humanity in the Jurisprudence of the International
Criminal Tribunals fort he Former Yugoslavia and Rwanda, Harvard International Law Journal,
2002, vol. 43, no. 1, p. 302.
944
METTRAUX: Crimes …, p. 302-305.
945
METTRAUX: p. 330.
352
zorla nakli gibi eylemler soykırım teĢkil eden eylemlerle karĢılaĢtırıldığında nispeten
hafif kalmaktadır.
hukukunda yer almayan ancak UYCM Statüsü‘nde yer alan unsura göre, insanlığa
karĢı iĢlenen suçların bir silahlı çatıĢma ortamında gerçekleĢmesi gerekir. Halbuki
soykırım suçu yukarıda da bahsedildiği gibi hem barıĢ zamanında hem de savaĢ
zamanında iĢlenebilir947.
Soykırım suçunda önemli olan mağdurun sınırlı sayıda belirtilmiĢ ve belli nitelikleri
ön planda olan gruplardan birine mensup olması iken, insanlığa karĢı iĢlenen
suçlarda grubun dinsel veya ırksal gibi belli bir niteliğinin olması gerekmez. Bu
Ġki suç tipi arasındaki bir baĢka fark da soykırım suçunda, insanlığa karĢı
sistematik olmasının soykırım suçunun içinde yer alan bir unsur olduğuna karar
946
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Trial Chamber, Jurisdiction Decision, para. 141; Aynı Ģekilde
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 682.
947
METTRAUX: p. 331.
948
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 682.
353
gerçekleĢtiği bir ortamda meydana gelecektir ya da bu eylemler grubun kısmen veya
davasından hareket etmiĢtir. Buna göre, soykırıma iliĢkin kasıt, failin, UYCM
metninde soykırıma iliĢkin olarak iĢlenen suçların benzer nitelikteki fiillerin iĢlendiği
katılmamıĢtır. Bu unsurun insanlığa karĢı iĢlenen suçlara ait olduğunu ifade eden
Temyiz Dairesi, failin sivillere yönelik organize veya yaygın bir saldırıya katıldığını
Kurulu‘nca hazırlanan suçun unsurları metninde yer alan ifadeye atıf yapılmasını da
iki yönden doğru bulmamıĢtır. Buna göre ilk olarak Krstic‘in suçları iĢlediği
dönemde böyle bir kural bulunmamaktaydı ikincisi ise gerekçe gösterilen suçun
949
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 682.
950
(Prosecutor v. Karadzic and Mladic) ICTY Trial Chamber, Consideration of the Indictment Within
the Framework of Rule 61, para. 94.
951
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal Chamber, para. 223; Benzer Ģekilde bkz. (Prosecutor v.
Jelisic) ICTY Appeal Chamber, paras. 45-46.
354
unsurları bağlayıcı kural olmaktan ziyade metni yoruma yardımcı olan
düzenlemelerdir952.
Ġnsanlığa karĢı suçlarda yukarıda belirttiğimiz gibi suç teĢkil eden fiilin yaygın
ve sistematik saldırıların olduğu bir ortamda onların bir parçası olarak iĢlenmesi ve
failin de bunu bilmesi gerekmektedir. Soykırım suçunda ise failin, kısmen veya
suç tipinin Nüremberg ġartı‘ndan beri kabul edilmesine rağmen, uluslararası ceza
çalıĢmıĢtır. Buna göre, zulmetme suçunun unsurları zulmedici nitelikte bir fiilin veya
ihmalin varlığı ve bu fiilin veya ihmalin özellikle ırksal, dinsel veya siyasi olarak
belirtilmiĢ sebeplerden birine dayanmasıdır. Suça dair manevi unsur da, kiĢinin basit
hakları veya mülteci hukukunda bulunan bir tanıma dayanarak, kiĢinin mahkûm
edilmesinin kanunilik ilkesine aykırı olacağı ileri sürülerek956 daha detaylı bir
952
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal Chamber, para. 223, fn. 366.
953
METTRAUX: p. 332.
954
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Trial Chamber, para. 694; (Prosecutor v. Kupreskic) ICTY Trial
Chamber, para. 567; (Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 219.
Ayrıca bkz. Ken ROBERTS: ―The Law of Persecution Before the International Criminal Tribunal
for the Former Yugoslavia‖, Leiden Journal of International Law, 2002, vol. 15, p. 623.
955
(Prosecutor v. Tadic) ICTY Trial Chamber, para. 715.
956
(Prosecutor v. Kupreskic) ICTY Trial Chamber, para. 589.
355
Buna göre zulmetme suçu; ayırımcı sebeplerle uluslararası örf adet veya
anlaĢmalar hukukunda var olan temel bir hakkın, UYCM Statüsü‘nün 5. maddesinde
yer alan diğer insanlığa karĢı suçlarla aynı ağırlık derecesine ulaĢacak Ģekilde tümden
bir gruba mensup olduğu için hedef tutulmaktadır958. Ve yine her iki suç tipinde de
gerçekte grubun üyelerine karĢı bir saldırı sözkonusudur. Ancak soykırım suçunda
nihai mağdur aslında kiĢilerin mensup olduğu ve imhası kastedilen grup olmaktadır.
Hem soykırım suçunda hem de zulmetme suçunda her iki suç tipi için de bazıları
ortak olan ayırımcı unsurlar vardır. Zulmetme suçunda fail gruba mensup kiĢilere
karĢı siyasi, ırksal veya dinsel sebeplerle suç iĢlemektedir959. Zulmetme suçu grubu
korumaktan ziyade gruba mensup olan kiĢilerin sahip olduğu siyasi, ırksal veya
farktır. Örneğin bir Sırp, kasten birini Müslüman olduğu için öldürürse, zulmetme
Zulmetme suçunda cezalandırılan fiil, fiziksel veya ruhsal zarar verebilir, kiĢinin
957
(Prosecutor v. Kupreskic) ICTY Trial Chamber, para. 621.
958
(Prosecutor v. Kupreskic) ICTY Trial Chamber, para. 636.
959
(Prosecutor v. Sikirica) ICTY Trial Chamber, Judgement on Defence Motions to Acquit, para. 89.
960
(Prosecutor v. Krnojelac) ICTY Trial Chamber, para. 432
961
(Prosecutor v. Blaskic) ICTY Trial Chamber, para. 220.
356
özgürlüğünden mahrum olmasını962 sonuçlayabilir veya malvarlığının tahribine963 ya
Yukarıdaki farkla bağlantılı olan bir baĢka fark da suçun manevi unsuruna
iliĢkindir. Belirttiğimiz gibi her iki suç tipinde de ayırımcılık içeren bir özel kast söz
konusudur. Zulmetme suçunda, ayırımcı özel kast, öldürmek gibi muhtelif insanlık
dıĢı görünümler sergilerken; soykırım suçunda kasıt, grubun kısmen veya tamamen
insanlık dıĢı ve uç Ģeklidir. Bunun sonucu olarak zulmetme suçunda manevi unsurun
yoğunluğu normal insanlığa karĢı iĢlenen suçlardan biraz yüksek, soykırım suçundan
962
(Prosecutor v. Kupreskic) ICTY Trial Chamber, para. 615.
963
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 198.
964
(Prosecutor v. Kupreskic) ICTY Trial Chamber, para. 615.
965
URCM‘nin Nahimana kararında Dava Dairesi, etnik veya diğer ayrımcı sebeplerle hedef alınan bir
gruba yönelik olarak yapılan nefret konuĢmalarını da zulmetmek Ģeklinde insanlığa karĢı iĢlenen suç
olarak nitelendirmiĢtir. Buna göre, ―nefret konuĢmaları saldırı altındaki grubun haysiyetini tahrip
eden ayrımcı bir saldırı türüdür. Bu konuĢmalar sadece grup üyelerinin gözünde kendi itibarlarını
düĢürmekle kalmaz onlara insan muamelesi yapmayanların da gözlerinden düĢmelerini sağlar‖. Bkz
(Prosecutor v. Nahimana) ICTR Trial Chamber, para. 1072.
966
(Prosecutor v. Kupreskic) ICTY Trial Chamber, para. 636.
―Zulmetmek suçu UYCM Statüsü‘nde yer alan suçlar arasında ayrımcı sebeplerle iĢlenmesi gereken
tek suçtur‖. (Prosecutor v. Krnojelac) ICTY Trial Chamber, para. 432; (Prosecutor v. Tadic) ICTY
Appeal Chamber, para. 305.
967
UYCM‘nin Krstic kararında imha olarak tercüme ettiğimiz extermination kelimesinin etimolojik
incelemesi yapılmıĢ ve kelimenin Latince ex (dışarı) terminus (sınır) olduğu ifade edilmiĢtir. Oxford
Ġngilizce Sözlüğü‘nde de kelimenin asıl anlamı olarak kişilerin veya grupların bir devletin, bölgenin
veya topluluğun dışına atılması gösterilmiĢtir. Ancak günlük kullanımda extermination kelimesi
kitlesel olarak insanların yok edilmesi gibi daha yıkıcı bir anlam taĢımaktadır. (Prosecutor v. Krstic)
ICTY Trial Chamber, para. 496.
357
Avrupalı Yahudilere karĢı giriĢilen eylemler imha suretiyle insanlığa karĢı iĢlenen
suç olarak kabul edilmiĢtir. Soykırım suçuna karĢılık imha suçunda belirli bir gruba
yönelik değil de sadece sivil nüfusa yönelik bir saldırı arandığından; siyasi
yönelik yok edici saldırılar, soykırım sayılamayacağı için imha suretiyle insanlığa
anlamında yakınlık bulunması Ģartı ile imha suçu kapsamına sokan kararları
dolaylı da olabilecektir. Bu, nüfusun bir kısmının imhasına yönelik olarak yaĢam
temel ihtiyaçlarından mahrum bırakılarak hapsedilmesi veya gruba ölümcül bir virüs
968
WERLE: p. 234.
969
UYCM‘nin Krstic kararında bu imhanın nüfusun sayıca önemli bir kısmına iliĢkin olması
gerektiğine hükmedilmiĢtir. (Prosecutor v. Krstic) ICTY Trial Chamber, para. 503.
Vasiljevic kararında ise Dava Dairesi, imha suçundan sorumlu olabilmek için faillerin
doğrudan veya dolaylı olarak çok sayıda insanın ölümüne sebebiyet vermesi gerektiğine, sorumluluk
için bir veya sınırlı sayıda öldürmenin yetmeyeceğine karar vermiĢtir. Öte yandan imha suçunun
bireylere yönelik tek tük fiiller olmaktan ziyade doğası gereği kolektif olması gerektiğini belirtmiĢtir.
(Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Trial Chamber, para. 227.
970
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 147.
971
(Prosecutor v. Ntakirutimana) ICTR Trial Chamber, para. 814; (Prosecutor v. Kamuhanda) ICTR
Trial Chamber, para. 691.
972
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, paras. 144-146.
358
Zulmetme suçunun manevi unsuru ise içtihatlarda Ģu Ģekilde geliĢmiĢtir: Failin
iĢlediği fiilin çok sayıda insanın ölümüne sebebiyet vereceğini veya ciddi suretle
öldürmelere iliĢkin büyük tertibi bilecek ve bunun bir parçası olmayı isteyecektir.
Burada failin, ayırımcı sebeplerle hareket etmesine gerek yoktur. Ayrıca faildeki asıl
amacın veya saikin siyasi ya da ideolojik olması manevi unsur açısından bir özellik
Soykırım suçu ile insanlığa karĢı iĢlenen suçlar kategorisinde yer alan benzer
suç tipleri arasındaki farkları belirleme konusunda belki de en çok zorlanılan suç tipi
imha suçudur. Yukarıda içtihatlarda da belirtildiği gibi iki suç tipi de kitlesel
iliĢkin bir planın veya siyasetin varlığı suçun unsuru olarak gerekmektedir. Bir planın
veya siyasetin varlığı sadece faillerde soykırım veya imha suçu kastını göstermek
Ġki suç tipi arasındaki temel farklardan ilki yine suçun manevi unsuruna iliĢkin
olmaktadır. Ġmha suçunda yasaklanan fiilin sivil nüfusa yönelik geniĢ veya sistematik
bir saldırının parçası olması ve ayrıca failin de bu bağlantıyı bilmesi gerekir. Bu iki
973
(Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Trial Chamber, paras. 228-229.
974
(Prosecution v. Jelisic) ICTY Appeal Chamber, para. 48.
975
(Prosecution v. Kunarac) ICTY Appeal Chamber, para. 98.
976
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal Chamber, para. 225.
977
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal Chamber, para. 223.
359
Ġkinci fark, suçun mağdurları açısındandır. Soykırım suçu hem sivillere hem de
askerlere ya da çatıĢanlara karĢı iĢlenebilirken imha suçu sadece sivil nüfusa karĢı
iĢlenebilir978.
imha suçunda çok sayıda insanın öldürülmesi gerekir. Bu da imha suçu iĢlemek
gündeme getirir. Bu durumda eğer Ģartları varsa fail, öldürme Ģeklinde insanlığa karĢı
A. Genel Olarak
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun
ayrılmıĢtır. Türk Ceza hukukunun yeni tanıĢtığı bir kavram olan söz konusu baĢlık
altında; soykırım suçu (m. 76), insanlığa karĢı suçlar (md. 77), göçmen kaçakçılığı
(md. 79) ve insan ticareti yer almaktadır. Ayrıca 78. maddede soykırım ve insanlığa
karĢı suç iĢlemek için örgüt kurma veya buna üye olma suçuna da yer verilmiĢtir.
Bu suç tiplerinden göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti 765 sayılı TCK‘ye 2002
yılında eklenmiĢ; soykırım ve insanlığa karĢı suçlar 765 sayılı TCK‘de yer almamıĢ
978
(Prosecutor v. Krstic) ICTY Appeal Chamber, para. 226.
979
(Prosecutor v. Vasiljevic) ICTY Trial Chamber, para.227.
980
METTRAUX: p. 338.
360
Bunun yanında diğer iki uluslararası suç olan saldırı suçuna ve savaĢ suçlarına
suçunun tanımı üzerinde uluslararası hukukta henüz bir uzlaĢma sağlanamadığı için
TCK‘de bu suç tipine yer verilmemesi isabetli olmuĢtur. Ancak aynı Ģeyi savaĢ
Suçlar‖ kullanıldıktan sonra burada uluslararası bir suç olan savaĢ suçlarının
kanunilik ilkesi çerçevesinde Türk mevzuatı bağlamında hangi fiillerin savaĢ suçu
Mahkemesi‘nin tamamlayıcı yargı yetkisi olması ilkesi, adı geçen suçlara yönelik
981
Faruk TURHAN: ―Yeni Türk Ceza Kanunu‘na Göre Uluslararası Suçların Cezalandırılması‖,
Hukuki Perspektifler Dergisi, Nisan 2005, sy. 3, s. 9.
982
Benzer görüĢ için bkz Murat ÖNOK: ―5237 Sayılı Yeni TCK‘ya Göre Uluslararası Suçlar‖,
Hukuk ve Adalet, Nisan 2005, sy. 5, s. 179-180. Yazara göre; Türkiye‘nin taraf olduğu 1949 Cenevre
SözleĢmeleri devletlere yönelik bazı yükümlülükler getirmektedir. Bu nedenle kiĢisel cezai
sorumluluğa temel teĢkil edebilecek Ģekilde, kanunilik ilkesinin gerektirdiği belirliliğe sahip değildir.
Buna bağlı olarak, Türkiye‘nin yargı yetkisi dahilinde bir savaĢ suçu iĢlenmesi durumunda, bunun
Cenevre SözleĢmeleri anlamında bir savaĢ suçu kapsamında nitelendirilip yargılanması mümkün
olmayacak; Askeri Ceza Kanunundaki sınırlı hükümlere veyahut YTCK‘daki adi suç tiplerine göre
yargılama yapılacaktır.
983
Yusuf AKSAR: Evrensel Yargı KuruluĢları, Ankara 2007, s. 211.
361
Yukarıda belirtildiği üzere Soykırım SözleĢmesi‘nin 5. maddesi, SözleĢmeye
taraf olan devletlerin soykırım suçu ile mücadele konusunda Anayasaları ile uyumlu
Türkiye, Soykırım SözleĢmesi‘ni 23.03.1950 tarih ve 5630 sayılı Kanun ile çekince
TCK‘nin 76. maddesindeki düzenleme önemli bir fark dıĢında aynıdır. Bu farklılık
sonra ―… veya bunlar dışında bir özellikle belirlenen bir grubun‖ ifadesi konularak
açılmıĢtı.
TCK‘nin 76. maddesinde yer alan soykırım suçunda, temel olarak Soykırım
SözleĢmesi ve diğer insancıl hukuk metinlerinde yer alan soykırım suçu tanımı kabul
edilmekle birlikte, aĢağıda ayrıntılı bir Ģekilde değinileceği üzere içtihatlarda yer
―(1) Bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen
veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden
birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.
c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda
yaşamaya zorlanması.
984
Ayrıntılar için bkz. Timuçin KÖPRÜLÜ: ―Soykırım Suçu Üzerine Tartışmalar‖ Hukuki
Perspektifler Dergisi, Nisan 2006, s. 98.
362
d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.
e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak,
soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından,
belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine
hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez‖.
78. maddede de insanlığa karĢı suçlarla ortak bir hüküm olarak soykırım suçu
B. Fail
TCK‘nin 76. maddesinde düzenlenen soykırım suçunun faili herhangi bir kimse
olabilir. Bu anlamda soykırım suçu özgü bir suç985 değildir. Yani siviller bu suçun
faili olabileceği gibi asker, polis gibi kamu görevlileri, paramiliter birlik, terör örgütü
mensupları986 da fail olabilecektir. Failin kamu görevlisi olması iĢlenen suçta nitelikli
bir hal değildir. Zaten bunun pratik olarak da bir anlamı yoktur zira soykırım
985
―Kanunu tarifinde faille ilgili olarak, herhangi bir insanın olmanın ötesinde, belli özel ve objektif
vasıflardan söz edilen suçlara özgü (mahsus) suç denmektedir‖. Ayrıntı için bkz ÖZGENÇ: Türk Ceza
Hukuku, s. 188-189.
986
TURHAN: s. 13.
363
suçunun cezası TCK‘nin 46 ve 47. maddelerine göre verilebilecek en yüksek ceza
Soykırım suçu failinin 76. madde ile korunan gruplardan birine mensup
olmasının önünde Türk ceza hukuku sistemi çerçevesinde herhangi bir engel
yoktur987. Bunun sonucu olarak, örneğin etnik bir grubun imhası sürecine katılan
Öte yandan Türk ceza hukuku sisteminde tüzel kiĢilerin cezai sorumluluğu
987
Aynı görüĢ için bkz. Veli Özer ÖZBEK: Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, c. 2, Ankara 2008, s.
79; Olgun DEĞĠRMENCĠ: ―Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Kararları Işığında Mukayeseli
Hukukta ve Türk Hukukunda Soykırım Suçu (TCK 76), Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Mayıs-Haziran
2007, sy. 70, s. 79.
988
Bkz. Ġzzet ÖZGENÇ: Türk Ceza Kanunu Gazi ġerhi (Genel Hükümler), Ankara 2005, s. 281 vd.
― Tüzel kiĢilerin cezai sorumluluğu konusunda Kara Avrupası hukuku ikiye bölünmüĢtür.
BaĢta Fransız hukuku olmak üzere bazı ülkeler ceza kanunu, tüzel kiĢilerin suç faili olabileceklerini,
dolayısıyla ceza hukuku yönünden fail olmalarının mümkün olduğunu kabul ederken, Alman ve Ġtalyan
hukukları tüzel kiĢilerin, sorumluluğun temel Ģartı olan subjektif iradeye sahip olmadıklarını, bu
nedenle ceza hukuku yönünden sorumlu olamayacaklarını kabul etmiĢlerdir‖. Doğan SOYASLAN:
Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005, s. 504.
989
―Tüzel kiĢilik farazi nitelikteki bir topluluk olup, bu yapıyı temsil eden gerçek kiĢiler onun adına
hareket etmektedirler. Yani ortaya çıkan irade gerçek kiĢilere ait iradedir. ġayet bu iradeyi tüzel kiĢilik
adına bünyesinde bulunan herkesi kapsayacak bir Ģekilde kabul edersek, cezaların bireyselliği ilkesiyle
açık bir çeliĢkiye düĢülür. Öyle ki, tüzel kiĢi adına kararı alan, uygulayan kusurlu iradenin yanı sıra,
karara katılmayan diğer üyeler de bu kapsamda cezalandırılabilecektir. Doğaldır ki, ceza hukukunun
genel esasları bu sonuçlara izin vermez‖. Kayıhan ĠÇEL- Ġzzet ÖZGENÇ- Adem SÖZÜER- Fatih S.
MAHMUTOĞLU- Yener ÜNVER: Suç Teorisi, , II. Kitap, Ġstanbul 1999, s. 68.
990
ÖZBEK‘e göre, suç adı verilen fiilin ceza ve güvenlik tedbiri Ģeklinde iki yaptırımı vardır. Eğer tüzel
kiĢilere güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabiliyorsa suç iĢleyebilecekleri de kabul edilmiĢ olmaktadır.
Bkz. Veli Özer ÖZBEK: Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, TCK Ġzmir ġerhi, c. 1, Ankara 2005, s.
242. CENTEL / ZAFER / ÇAKMUT‘a göre de fail olamayacakları kabul edilen tüzel kiĢilere, failin
tehlikeliliği esas alınan güvenlik tedbirlerinin uygulanması bir çeliĢkidir. Bkz. Nur CENTEL –
Hamide ZAFER – Özlem ÇAKMUT: Türk Ceza Hukukuna GiriĢ, Ġstanbul 2006, s. 246.
364
Tüzel kiĢi, insan topluluklarında ortaya çıkan bir ihtiyacın ürünüdür.
Dolayısıyla, tüzel kiĢi, insan yararı için ―kiĢi‖ sayılmıĢtır. Tüzel kiĢinin fiil
kusur ehliyetine sahip olabilmek için, önce fiil ehliyetine sahip olmak gerekecektir.
Ancak, tüzel kiĢinin fiil ve dolayısıyla, kusur ehliyetinin mevcut olmaması; bunlara
Bu durumda Ģöyle bir soru akla gelmektedir: Örneğin bir siyasi parti, dernek
veya özel hukuk tüzel kiĢiliği mensuplarının tüzel kiĢi adına iĢledikleri soykırım
tedbirleri arasında, ―bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyet gösteren
özel hukuk tüzel kişiliğinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği
yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan
mahkûmiyet halinde iznin iptali‖ yer almaktadır. Dolayısıyla soykırım suçu bir özel
hukuk tüzel kiĢiliğinin yararına olarak iĢleniyorsa iznin iptaline karar verilebilecektir.
TCK‘nin 60(2). maddesine göre müsadere hükümleri, yararına iĢlenen suçlarda, özel
1991/30, AMKD, s. 28, c. 1, Ankara 1993. Kararların eleĢtirisi için bkz. ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku,
s. 194-201.
991
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku, s. 189-190.
992
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri
Madde 60- (1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel
kiĢisinin organ veya temsilcilerinin iĢtirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle
tüzel kiĢi yararına iĢlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet halinde, iznin iptaline karar verilir.
(2) Müsadere hükümleri, yararına iĢlenen suçlarda özel hukuk tüzel kiĢileri hakkında da uygulanır.
(3) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının iĢlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya
çıkarabileceği durumlarda, hakim bu tedbirlere hükmetmeyebilir.
(4) Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır.
365
TCK‘nin 60. maddesinde bahsedilen müsadere hükümleri TCK‘nin 54.
görüntüsü kazandırılmak için bir döviz bürosu vasıta olarak kullanılırsa, döviz
bürosunu iĢleten özel hukuk tüzel kiĢisinin döviz bürosu iĢletmek için aldığı izin
Öte yandan örnekteki soykırım suçunu iĢlemek için kurulmuĢ bir örgütün
Soykırımı teĢvik eden veya üyeleri soykırım suçu iĢleyen bir siyasi partinin
durumu ise 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu‘nun 101. maddesi ile 1982
993
―EĢya müsaderesinin konusunu, kasıtlı bir suçun iĢlenmesinde kullanılan veya suçun iĢlenmesine
tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eĢya oluĢturmaktadır‖. ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku, s. 661.
994
Kazanç müsaderesi
Madde 55- (1) Suçun iĢlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluĢturan ya da suçun
iĢlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüĢtürülmesi sonucu
ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir.
995
Aynı Ģekilde ilaç üretmek için izin alan bir özel hukuk tüzel kiĢiliğinin laboratuarında soykırım
suçunda bedensel veya ruhsal ağır zarar vermek için ilaç üretilmesi durumunda, bu özel hukuk tüzel
kiĢiliğinin ilaç üretme izninin de iptali gerekecektir.
996
Aynı görüĢ için bkz. ÖZBEK: s. 546; ÖZGENÇ: s. 665-666.
997
ÖZGENÇ‘e göre, tahsiste bir devamlılık özelliği bulunmaktadır. Suç iĢlenmesine tahsis edilmiĢ olan
eĢyanın müsadere edilebilmesi için, suçun iĢlenmesinde kullanılması gerekmemektedir. Diğer yandan
suçun iĢlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanmıĢ olan eĢya, suçun icra hareketlerine henüz
baĢlanmamıĢ ise, sadece bu nedenle müsadere edilemeyecektir. Ancak, bu eĢyanın niteliği itibariyle
kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda, müsaderesine
hükmedilebilecektir. Bkz. ÖZGENÇ: s. 662-663.
ÖZBEK ise, eĢyanın suçun iĢlenmesine tahsis edilmesinin, suçun iĢlenmesinde kullanılmasıyla
kolay ayırt edilemeyecek bir kavram olduğu düĢüncesindedir. Yazarın önerdiği ölçüte göre; eĢyanın suç
iĢlenmesinde kullanılması eĢyanın tipte yazılı hareketi gerçekleĢtirmek için kullanmasıdır. EĢyanın suç
iĢlemeye tahsis edilmesi ise tipte yazılı hareketin yapılmasından sonra veya önce kullanılması halinde
düĢünülebilir. Buna göre olay yerinden kaçmak için kullanılan araç suç iĢlemeye tahsis edilmiĢ
sayılacaktır. Bkz. ÖZBEK: s. 643.
366
Anayasası‘nın 68. maddesi çerçevesinde incelenecektir. Burada ikili bir ayrım
bir siyasi partinin tüzük ve programı soykırım suçu iĢlenmesini teĢvik ediyorsa bu
iĢlenmesi gerekmeyecektir.
Ġkinci durumda ise 2820 sayılı Kanunun 101(b) maddesine göre, bir siyasi
ilkelerine aykırı eylemlerin veya sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir
998
Anayasadaki yasalara aykırılık halinde partilerin kapatılması
Madde:101 – (DeğiĢik: 12/8/1999 - 4445/16 md.)
Anayasa Mahkemesince bir siyasi parti hakkında kapatma kararı;
a) Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne, insan haklarına, eĢitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve
laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür
diktatörlüğü savunmayı ve yerleĢtirmeyi amaçlaması, suç iĢlenmesini teĢvik etmesi (…) hallerinde
verilir.
999
Siyasi partilerin Anayasaya aykırı eylemleri nedeniyle kapatılması konusunda ayrıntılı bilgi için
bkz. Merih ÖDEN: Türk Anayasa Hukukunda Siyasî Partilerin Anayasaya Aykırı Eylemleri
Nedeniyle Kapatılmaları, Ankara 2003. Ayrıca bkz. Sevtap YOKUġ: Türk Anayasa Mahkemesi‘nin
Ve Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi‘nin Siyasi Partilere YaklaĢımı, AÜHFD, 2001, c. 50, sy. 4, s.
107-128; Yüksel METĠN: Siyasi Parti Kapatma Davalarında Ortaya Çıkan Ön Sorunlar, SDÜ. ĠĠBF.
Dergisi, 1998, sy. 3, s. 223-235; Faruk BĠLĠR: ―Siyasi Partilerin Kapatılması ve Devlet
Yardımından Yoksun Bırakılma Nedenleri‖, Hukuki Perspektifler Dergisi, Aralık 2005, sy. 5, s. 226-
235.
367
büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca
zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti
Sonuç olarak soykırım teĢkil eden fiiller bir siyasi partinin üyelerince yoğun
kapatılacaktır. Ancak soykırım suçunda madde yönünden yetkili mahkeme olan Ağır
bulunmadığından siyasi parti mensuplarının katıldığı soykırım suçu ile ilgili durum
devletin izin verdiği anda tüzel kiĢilik kazanmaz1001. Örneğin Medeni Kanunun 102.
maddesine göre belli bir amaca özgülenmiĢ mal topluluğundan oluĢan vakıflar,
mahkeme siciline tescil edilmekle bağımsız bir hak süjesi niteliği, yani tüzel kiĢilik
kazanırlar. Öte yandan Medeni Kanunun 59. maddesine göre, dernekler kuruluĢ
1000
Ayrıntılı bilgi için bkz. Refah Partisi‘nin Kapatılma Davası, Anayasa Mahkemesi, E. 1997/1, K.
1998/1. AYMKD, c. 34/1, s. 762 vd., Ankara 1998.
1001
Jale G. AKĠPEK-Turgut AKINTÜRK: Türk Medeni Hukuku, Yeni Medeni Kanuna
UyarlanmıĢ BaĢlangıç Hükümleri KiĢiler Hukuku, c. 1, s. 547.
368
anda tüzel kiĢilik kazanırlar. Serbest kuruluĢ biçimini benimseyen Türk hukukunda
dernekler Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teĢkil
göre ise derneğin amacı, kanuna veya ahlaka aykırı hale gelirse; Cumhuriyet
savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkeme, derneğin feshine karar verir. Bu
verilecektir.
1. Genel Olarak
SözleĢmesi‘nde yer alan gruplar aynen yer almaktadır. Sınırlı sayıda belirtilen bu
Ģartları varsa insanlığa karĢı suç teĢkil edecek veya TCK‘de yer alan diğer suç
tiplerine bakılacaktır.
Yukarıda 2001 Dönmezer Tasarısı‘nda grup kavramının çok geniĢ bir Ģekilde
ele alındığına değinmiĢtik. Bir görüĢe göre, taraf olduğumuz uluslararası sözleĢmeler
Meclis‘te son anda metinden çıkarılması olumlu olmuĢtur. Böyle bir ifadenin
1002
Bkz. AKĠPEK-AKINTÜRK: s. 551.
369
gruplara yönelik sürdürülen mücadeleye zarar vermek için kullanılma riskini
tutulması ve özellikle katılımın iradi olduğu siyasi grupların sabit olmayan gruplar
olarak kabul edilip bunun dıĢında bırakılmasıdır. Bunun sonucu da yine yukarıda
Öte yandan terörist gruplara yönelik olarak ulusal güvenlik ve kamu düzenini
metinleri çerçevesinde gerçekleĢtiği sürece ortada suç teĢkil edecek bir durum zaten
olmayacaktır. Terörist gruplar her ne kadar siyasi bir saik ile hareket etse de
Diğer yandan yazarların görüĢünü bir an için kabul edersek o zaman TCK‘nin
76. maddesinde hiçbir gruba yer vermemek gerekecektir. Zira Türkiye sadece etnik
kökenli terörle değil aynı zamanda örneğin dinsel nitelikteki terörle de mücadele
sürdürülen mücadeleye zarar verme mantığı kabul edilirse TCK 76. maddedeki
dinsel gruplar ifadesi, dinsel referansları haiz bir terör örgütüne yönelik mücadeleye
de zarar verebilecektir.
1003
DurmuĢ TEZCAN- Mustafa R. ERDEM- Murat ÖNOK: Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku,
Ankara 2007, s. 66. Aynı görüĢ için bkz. Neslihan Verda AKÜN: ―Uluslararası Hukukta ve Türk
Hukuku‘nda Soykırım (Jenosid) Suçu‖, Milletlerarası Hukuk Bülteni, 2004, s. 67.
370
2. Korunan Gruplar
a. Genel Olarak
5930 sayılı Kanunun 29.03.1950 tarihli Resmi Gazete‘de yer alan metninde ilginç bir
SözleĢmenin ismi Resmi Gazete‘de ―Milli, Irki, Dini Kütlelerin Kısmen veya
çalıĢılmıĢ ancak korunan gruplar arasında yer alan etnik grup uygun bulma
birincisi, ―devletin bir unsuru olup muayyen bir araziye yerleşmiş ve aynı hükümetin
Ġkinci anlamı ise, Fransız ihtilalinden çıkan klasik nazariyeye göre ―Devleti teşkil
eden fertlerin mecmuundan meydana gelen, fakat bu fertlerden ayrı olan ve sübjektif
Black‘s Law Dictionary‘e göre de milletin veya ulusun iki tanımı vardır.
siyasi bir hükmi kiĢilik oluĢturan geniĢ insan grubu; ikincisi ise, belirli bir
1004
Türk Hukuk Lügatı, 1991, 3. Baskı, s. 234.
371
memlekette oturan ve bağımsız bir hükümetin yönetiminde organize olmuĢ insan
topluluğudur1005.
olduğu, önceliğinin bulunduğu veya hangi unsurların bir arada olması halinde ulusun
teĢekkül etmiĢ olacağı konusu üzerinde tartıĢmalar devam etmektedir. Her toplumun
uluslaĢma süreci farklı olmuĢ, bir toplumda dil temel belirleyici olmuĢken, diğer bir
Gerçekten de bazen soy, dil ve din gibi objektif faktörler, bazen de kültür,
gelenek, mazi, amaç, istikbal gibi sübjektif faktörler millet veya ulus tanımında etkili
izlenmektedir. Burada ilk yol ulus veya milleti oluĢturan insanların ortak özellikleri
veya paylaĢtıkları duyguların bir olmasının temel alınması; ikinci yol ise, bir devlete
almaktadır:
1005
Black‘s Law Dictionary, Eighth Edition, p. 1050.
1006
Çağatay OKUTAN: Tek Parti Döneminde Azınlık Politikaları, Ġstanbul 2004, s. 16.
1007
Ayrıntılar için bkz. Türkan Yalçın SANCAR: Türklüğü, Cumhuriyeti, Meclisi, Hükümeti,
Adliyeyi, Bakanlıkları, Devletin Askeri ve Emniyet Muhafaza Kuvvetlerini Alenen Tahkir ve Tezyif
Suçları (Eski TCK m. 159/1-Yeni TCK m. 301/1-2), Ankara 2006, s. 76.
1008
Ziya Gökalp‘in ulus tasnifi için bkz. Ziya GÖKALP: Türkçülüğün Esasları, Ġstanbul 2004, s. 41-
49. GÖKALP, Türk milleti veya ulusunu tanımlarken daha ziyade duygusal ve kökensel birliktelikten
hareket etmektedir. Nihal ATSIZ ise, Türk milletini, Türk kökünden gelenlerle Türk kökünden gelmiĢ
olanlar kadar TürkleĢmiĢ kimselerden meydana gelen topluluk olarak tanımlar. Bkz. Nihal ATSIZ:
Türk Halkı Değil Türk Milletiyiz, Ötüken, Ocak 1969, sy. 61.
372
―Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve
hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin
saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve ―Yurtta sulh, cihanda sulh‖
arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu …‖.
bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğuna iliĢkin düzenlemesiyle, Türk milletini
Böylece Anayasada ulusun veya milletin parçası olmanın tek ölçütü hukuki bağ
olarak ortaya çıkmaktadır. Anayasa, din veya ırk esaslarına dayanan ulus
anlayıĢından uzak kalmakta, devletin temelinin din birliğine dayalı bir ümmet ya da
Bu hükümler karĢısında TCK 76. maddede ifadesini bulan milli veya ulusal
faili ile mağdurunun aynı gruptan olmayacağına dair karar Türk hukuk sistemi
bağlamında uygulanabilecek midir? Diğer bir deyiĢle failin örneğin yabancı değil de
Anayasa‘nın 66. maddesine göre Türk devletine vatandaĢlık bağıyla bağlı olan
herkes Türk kabul edilip; Türk milli veya ulusal grubuna dahil olacağından, her
halükarda Türk milli veya ulusal grubuna yönelik soykırımı gerçekleĢtiren Türk
c. Etnik Grup
1009
Yavuz SABUNCU: Anayasaya GiriĢ, Ders Notları, Ankara 1993, s. 11.
1010
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 65.
373
Etnisite kavramı sosyolojide sıcak patates olarak görülen bir kavramdır1011.
Hatta Max WEBER‘e göre etnik grup kavramı öylesine karmaĢık ve muğlaktır ki
tamamen ortadan kaldırılması gerekir. Buna rağmen Weber bir etnik grup
tanımlaması yapar:
sübjektif bir inancın gelişimleri açısından önem taşıyan ve dahası nesnel olarak bir
denmektedir‖1012.
Etnisite kavramı kültürel farklılığın özel bir Ģekli olarak görülebilirken ayırt
geleneği etnisiteyi ulus devletteki geniĢ toplum içindeki azınlık gruplarının yerine
kullanırken, Avrupa geleneği etnisiteyi daha çok tarihsel olarak geçmiĢ veya
Etnisite ve buna bağlı olarak etnik grup kavramı diğer bazı kavramlarla
birbirinin yerine örneğin ırk, milliyet, dinsel grup veya belirli bir bölgeden özellikle
yaftası coğrafi olarak Hindistan kökenli etnik bir topluluğu ifade etmek için
kullanılır. Bu aynı zamanda koyu derili, kahverengi gözlü, parlak siyah saçlı bir
1011
MALESEVIC: p. 1.
1012
Max WEBER :Economy and Society, eds. Guenther Roth and Claus Wittich, trans. Ephraim
Fischof, vol. 2 University of California Press, p. 389.
1013
Çin Halk Cumhuriyeti‘nde Devlet konuĢulan dil, sahip olunan dinsel inanç, ortak kültür, ırksal
köken, göç vb ölçütler temel alınarak resmi olarak 56 adet etnik grubun varlığını kabul etmektedir.
Bkz. http://www.paulnoll.com/China/Minorities/China-Nationalities.html [20.03.2008]
1014
MALESEVIC: p. 1.
374
BangladeĢlileri belirtmek için de kullanılır. Bu anlamda da bir ulusal tanımlama söz
konusudur. Bunun yanında bu ifade ayrıca yoğunluklu olarak Ġslam gibi belirli bir
sınırların net bir Ģekilde belirlenmediği görülür. Milletle, etnik grup arasında tarihsel
ve kavramsal bir çakıĢmanın bulunduğu söylenir. Oysa etnik topluluk; bir ortak soy
dayanıĢma duygusuna sahip sosyal bir gruptur. Millet ise ortak bir kültür ve tarihi,
milletle etnisite arasında paylaĢılan ortak kültür ve tarih anlayıĢı unsurları açısından
yukarıda etnik grubu tanımlamak üzere kullanılan ayırt edici ölçütler ıĢığında
d. Irksal Grup
1015
MALESEVIC: p. 4-5.
1016
Nezahat ALTUNTAġ: Türkiye‘de Etnik Kimlik FarklılaĢmasında Din-Mezhep Etkisi ve
Siyasete Yansıması (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi), Ankara 2002, s. 51.
1017
Irk kavramının ortaya çıkıĢıyla ilgili olarak bkz. Robert BERNASCONI: Irk Kavramını Kim
Ġcat Etti? Felsefi DüĢüncede Irk ve Irkçılık, Metis Yayınları 2000, s. 33-64.
1018
Ahmet GÖKÇEN: Halkı Kin ve DüĢmanlığa Açıkça Tahrik Cürmü (TCK 312/2), Ġstanbul 2001,
s. 94.
375
Genetik bakımdan ĢartlandırılmıĢ, oldukça sabit olarak kuĢaktan kuĢağa geçen
beden karakterlerinin toplamına sahip fertler zümresinden oluĢan ırkta; deri, saç,
burun, kafatası ve boy durumuna göre insan türünün belli baĢlı ve sürekli
Kararda ―…Halkı sınıf, bölge, ırk, din ve mezhep farklılığı gözeterek kin ve
olarak ele alınıp değerlendirildiğinde bölücü ve silahlı terör örgütü PKK‘ya karşı
yapılan mücadelenin kirli bir savaş, örgütün ülke bütünlüğüne karşı suç işleyen
kendi kimliği ile yaşamak isteyen Kürtlere karşı zulüm yapıldığı, bu kişilere karşı
sistematik olarak işkence uygulandığı, Kürt sorununun aynı zamanda Türkiye işçi
Bu kararda Kürtler ayrı bir ırk olarak kabul edilmektedir. Yine Türkler ve
Kürtleri ayrı ırk olarak kabul ederek ve bunların birbirine karĢı kin ve düĢmanlığa
1019
Ayhan ÖNDER: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ġstanbul 1991, s. 276. Ġnsan ırkları ve
ayırıma sebep olan kalıtsal özellikler için bkz. ARTUK-GÖKÇEN-YENĠDÜNYA: 5237 sayılı
Kanuna Göre HazırlanmıĢ Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2006, s. 461
1020
Vural SAVAġ-Sadık MOLLAMAHMUTOĞLU: Türk Ceza Kanununun Yorumu, c. 2, 1999,
s. 3000.
376
Necmettin Erbakan‘ın bir konuĢması ile ilgili kararında ― … Türküm, doğruyum,
çalışkanım. E sen bunu söyleyince öbür taraftan da Kürt kökenli bir Müslüman
evladı, ya öyle mi, ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım deme hakkı
kazandı diyerek sonuçta sözleriyle de halkı ırk farklılığı gözeterek açıkça kin ve
görüĢüne katılmıyoruz. Bir kavram ile ilgili tanımın yapılması kolay olmakla birlikte
bu tanımın konu, kiĢi veya gruplar üzerinde uygulanmasında bu tanımda ifade edilen
Ģekilde tanımlandıktan sonra, siyah ve sarı ırk farkına sıra geldiğinde siyah ırkın deri
renginden ve saç Ģekilleri; sarı ırkın da boy, göz ve saç Ģekilleri arasındaki farklar
Türklerden ayıran, kuĢaktan kuĢağa geçen ve kalıtıma dayanan nasıl bir bedensel
gereken büyük ırklar olarak isimlendirilen siyah, sarı, beyaz ve ilkel ırklardır1022.
e. Dinsel Grup
Görünmez, zeki bir güce inanmak, her yerde ve her çağda, insan soyu içinde
1021
Karar için bkz. ARTUK-GÖKÇEN-YENĠDÜNYA: s. 463, dpn. 99. Benzer yönde Yargıtay
8.CD‘nin 26.12.2003 tarih 13117-7907 sayılı kararı için bkz. Haydar EROL: Gerekçeli, Açıklamalı
ve Ġçtihatlı Yeni Türk Ceza Kanunu, Ankara 2005, s. 1063-1064
1022
ETCK 312/1. maddedeki ırk ifadesiyle ilgili olarak aynı görüĢ için bkz. GÖKÇEN: s. 104.
377
gibi, bu inancın öne sürdüğü fikirler de en küçük bir tekbiçimlilik
göstermemektedir1023.
Din, insanlığın varoluĢundan beri mevcut olan çok eski bir kurum olduğundan
her dönemde farklı bilim dallarına göre değiĢik tarifler yapılmıĢ ancak yapılan
tanımlar üzerinde bir birlik sağlanamamıĢtır. Bunun sebebi bir taraftan din olgusunun
karmaĢıklığı, öte yandan tanımı yapan kimselerin sübjektif olarak duyuĢ ve sahip
oldukları dünya görüĢleri ile yaĢadıkları ortamın etkisidir. Dinin, bütün dinleri içine
alacak bir tarifi ancak din teriminin sınırları belirlendikten sonra yapılabilir. Din
hususlar; 3) Ġbadet, dini ayin ve törenler; 4) Ġlahi bir kaynağa dayandırılan kutsal
kutsal varlıklarla ilgili dini duygular; 6) Ġnsanüstü ile irtibat; 7) Bir alem ve insan
görüĢü, hayat ve ölüm ötesi inancı; 8) Hayat nizamı; 9) Cemaat; 10) Orijinal bir
muhteva taĢıması, taklit olmaması; 11) Siyasi gayelerle veya çıkar hesaplarıyla
toplulukları dinsel grup olarak kabul edilecektir. Dinsel grupların inandığı dinler
olabileceği gibi bu dinlere ait mezhepler veya alt inanç sistemleri de olabilir. Bunun
tarikatı veya Satanizm gibi inanç sistemleri de kanaatimizce din olarak kabul
1023
David HUME: Din Üstüne, çev. Mete Tunçay, Ankara 1995, s. 33.
1024
GÖKÇEN: s. 107.
378
veya inanç sisteminin sosyolojik bakımdan din olarak nitelendirilmesidir1025. Dinin
tapınmayı sistemleĢtiren kurum‖ olduğu için mutlaka Tanrı‘ya inanan bir grup
olması Ģart değildir. Dini grubun kesin bir tarzı olma zorunluluğu yoktur ancak diğer
Nusayrilik, Alevilik, Yezidilik gibi dinsel inançlara sahip gruplar da soykırım suçu
gruptan farklı bir dinsel inanç sistemine tabi olması gerekmemektedir. Aynı dine
mensup farklı mezhep veya tarikatların birbirine karĢı soykırım suçu iĢlediklerinde
TCK‘nin 76. maddesinde sayılı fiiller bir planın icrası kapsamında iĢlendikleri
takdirde soykırım suçu teĢkil edecektir. Böylelikle soykırım teĢkil edecek fiillerin
gerekmektedir1027.
imhasına iliĢkin olarak özel kastın ispatı bakımından bir delil olarak uluslararası ceza
1025
Aynı görüĢ için bkz. TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 65.
1026
ÖZBEK: Yeni Türk Ceza …, c. 2, s. 80.
1027
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 67.
379
mahkemeleri içtihatlarında değer verildiğine değinilmiĢti. Ancak 76. madde bunu
suçun bir unsuru haline getirmiĢtir. Böylelikle soykırım suçunun alanı, maddede
sayılı fiiller iĢlenmeden önce, bunlara dair bir planın varlığının aranması ile
grubunun imha niyeti‘ ile belirlemekte ve böylece sübjektif bir ölçüt kullanmaktadır.
Tasarı metninde ise meydana getirilmiş ‗bir planın icrası suretiyle‘ denilerek objektif
Madde gerekçesi iki açıdan eleĢtirilebilir. Birincisi, 76. maddeye konulan plan
onu diğer suçlardan ayırt eden, sayılı grupları kısmen veya tamamen imha etme
1028
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 67, dpn: 56.
1029
―Soykırım suçunda imhaya iliĢkin bir planın veya siyasetin varlığı suçun unsuru değildir‖. Bkz.
(Prosecutor v. Jelisic) ICTY Appeal Chamber, para. 48.
380
maksadıdır. Gerekçe metninde sanki soykırım suçuyla ilgili olarak sadece objektif bir
hükümler uygulanacaktır.
ortada olacaktır.
Bu sübjektif nitelik suç tipinin özü iken madde metnine plan Ģartının
iddiası desteksiz kalmaktadır. Zira soykırım suçunda, soykırım teĢkil eden fiillerin
biridir. Madde gerekçesinde eleĢtirilecek ikinci durum ise neden Uluslararası Ceza
Mahkemesi Statüsü‘ne veya asıl suç tipini düzenleyen Soykırım SözleĢmesi‘ne atıf
1030
TCK‘nin 76. maddesinde getirilen plan Ģartı kanaatimizce Soykırım SözleĢmesi‘nin, devletlere
getirdiği, SözleĢmenin etkin uygulanmasını sağlamaya yönelik ulusal düzenlemeler yapılması
yükümlülüğüne iliĢkin 5. maddesiyle uyarlılık göstermemektedir.
1031
Soykırıma yönelik bir planın bulunmaması durumunda imha maksadıyla iĢlenen fiiller TCK‘nin 77.
maddesinde düzenlenen insanlığa karşı suç olarak da kabul edilemeyecektir. Zira bu maddede sayılı
eylemlerin de bir plan doğrultusunda yapılması gerekecektir.
381
Soykırım suçu uluslararası ceza mahkemeleri içtihatlarında ani kastla da
bir askeri operasyon esnasında verilen emir üzerine soykırım yapılması, uluslararası
ceza hukuku bağlamında soykırım suçu olacaktır. Fakat plan Ģartı arayan 76. madde
bakımından aynı sonuca ulaĢmak mümkün değildir ve örnekte belirtilen fiil soykırım
nitelikli hali olarak yer almakta ancak sanığın iç dünyasını ilgilendiren fiile iliĢkin bir
bulunmamaktadır1033.
unsur vardır. Bir kere suç iĢleme kararı ile harekete baĢlama arasında bir zamanın
geçmiĢ bulunması; ikinci olarak da failin soğukkanlılık ile hareket etmiĢ olması
1032
Tasarlama kavramının değerlendirilmesi için bkz. Mehmet Cemil OZANSÜ: Ceza Hukukunda
Kasttan Doğan Sübjektif Sorumluluk, Ankara 2007, s. 146-151.
1033
Ahmet S. ERDOĞAN- Ramazan ÖZKEPĠR: Kasten Adam Öldürme Suçları, Ankara 1996, s.
203.
1034
Tasarlama konusundaki teoriler için bkz. Hakan HAKERĠ: Kasten Öldürme Suçları, TCK 81-
82- 83, Ankara 2007, s. 213-214.
382
gerekir. ĠĢte bu soğukkanlılıktır ki, tasarlama dolayısıyla cezanın arttırılmasını
açıklar1035.
Plan kurma teorisi olarak isimlendirdiğimiz diğer bir görüĢ ise, suç iĢleme
kararı ile harekete geçme arasında geçen süre içinde fikirlerini toplayarak, suç iĢleme
araçlarını seçen ve icra hakkında bir plan meydana getirerek eylemi gerçekleĢtiren
1035
Yargıtay‘ın soğukkanlılık ölçütünü kabul ettiği kararlarından bazıları Ģöyledir:
―… aradan geçen süre sanığın soğukkanlılıkla düĢünüp karak vermesi için yeterli bir müddet
değildir. Kaldı ki sanğın hangi saatte ve öldürme fiilinden ne kadar zaman önce suçu iĢlemek için
karar verdiği de açıklığa kavuĢmamıĢtır. Maktül N. tarafından mağdurenin 25.7.1981 günü muayene
için kaza merkezine getirilmesinden sonradan kararın verilmesi muhtemeldir. Kararla icra arasında
taammüdün oluĢması için gereken makul bir sürenin geçtiği sübuta ermediğinden sanığın fiilini
mevsuf adam öldürme ve öldürmeğe teĢebbüs olarak kabul etmek mümkün değildir. YCGK, E.
1985/358; K. 1985/567. (http://www.kazanci.com.tr) [20.03.2008]
― … a)Suçun tasarlayarak iĢlendiğinin kabulü için sanıkta suç iĢleme kastının oluĢması ile
tasarladığı eylemi gerçekleĢtirmesi arasında makul bir sürenin geçmesi, iradenin sebatkar ve ısrarlı
bulunması ve kararından vazgeçmeksizin soğukkanlılıkla sonuca kadar bu Ģekilde davranması
zorunludur. Sanığın ise olay gecesi yakınanı kahvede görünce 2 yıl önce anne ve babasına sövdüğü
aklına gelerek, kısa bir süre sonra eylemini gerçekleĢtirdiğinin anlaĢılmasına karĢın, karar ile icra
arasında tasarlamayı kabule elveriĢli bir süre geçip geçmediği tartıĢılmadan yetersiz gerekçe ile
TCY.nın 457/2.madde ve fıkrası ile cezanın artırılması, …‖ Yargıtay 4. CD., E. 2003/6836; K.
2004/6350. (http://www.kazanci.com.tr) [20.03.2008]
1036
Sulhi DÖNMEZER: KiĢilere ve Mala KarĢı Cürümler, Ġstanbul 1998, s. 47.
― … Olaydan önce sanığın akrabası tarafından Almanyadan getirilen tabanca ile atıĢ talimleri
yaparak hazırlanıp fiili iĢlediği, mağduru arkadan vurduğu, iki ayrı yerden ateĢ ettiği saptandığından
…‖ . Yargıtay 1. CD, E. 1975/888; K. 1975/1476. (YKD, Ocak 1976, sy. 1, s. 95).
― … Sanığın geceleyin mağdurun evine gelerek kendisini dıĢarı çağırıp babasının hasta
olduğunu söyleyerek babasının yanına davet ettiği, mağdur içerden kayınpederine durumu anlatarak
arabanın anahtarını alıp arabaya bineceği sırada arkasından yaklaĢarak hamil bulunduğu bıçağı ile iki
defa arkasından vurup, o civarda bulunan arabasına binerek kaçtığı anlaĢılmıĢ olmasına göre …‖.
Yargıtay 2. CD, E. 1976/1962; K. 1976/3252. (YKD, Eylül 1978, c. 4, s. 1554).
― … Maktülün oğlununi sanığın üvey amcasını öldürmesi nedeniyle hakkında kamu davası
açıldığı; sanığın önceden sağladığı tabancasını yanına alıp maktülün peĢine düĢerek Adliye binası
karĢısındaki kahvehaneye gelmesini izlediği ve arkası dıĢarı dönük olduğu halde oturduğunu görünce
tabancasını çekip birçok kez ateĢ ederek öldürdüğü anlaĢılmasına göre, eylemi tasarlayarak ve kan
383
Yargıtay gerek CGK, gerek Daire kararları ile tasarlama konusunda ölçütleri
anlaĢılmalıdır. Buna göre fail soykırım iĢlemeye yönelik bir plan yapmalıdır.
Burada kastedilen grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi amacına yönelik
genel bir planın varlığıdır. Yoksa soykırım oluĢturan her hareketin planlanmıĢ
olmasına gerek yoktur1038. Gerçekten de, bir kimseyi sırf belirli bir gruba aidiyeti
gerekmez. Bu amaca yönelik belirli bir planın var olması koĢuluyla, bu planı
uygulamak için söz konusu gruba ait herhangi bir kimseye yönelik ve ani kastla
iĢlenen fiiller de soykırım suçu teĢkil edebilir. Diğer bir deyiĢle, belirli bir grubun
yok edilmesine dair bir planın tasarlanmıĢ olması gerekli ve yeterlidir; yoksa, bu plan
gerekmez1039.
gütme saikiyle adam öldürmektir‖. Yargıtay 1. CD, E. 1973/2254; K. 1974/1111. (YKD, Haziran
1975, sy. 6, s. 111).
1037
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 141; DÖNMEZER: s. 47.
―Hukuki niteliği öğretide tartıĢmalı ise de, Yargıtayımızın duraksamasız uygulamalarına göre,
failin bir kimseye karĢı belli bir suçu iĢlemeye sebatla ve koĢulsuz olarak karar vermesi, iĢlemeyi
niyet ettiği suçu iĢlemeden önce, soğukkanlı ve sükunetle düĢündükten sonra ulaĢtığı ruhi sükunete
rağmen bu kararından vazgeçmeyip, ısrarla ve bu akıĢ içerisinde fiilini icraya baĢlaması halinde
tasarlamadan (taammüt) sözedilebilir. Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili iĢlememekte,
suç iĢleme kararı ile fiilin icrası arasında bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu iĢleyip
iĢlememe konusunda düĢünmekte ve suçu iĢlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu iĢlemekten
vazgeçmesi fakat bir baĢka nedenle ve ani bir kararla fiili iĢlemesinde tasarlamadan sözedilemez. Suç
iĢleme kararının ne zaman alındığı ve eylemin ne zaman iĢlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç
kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükunete ulaĢılıp ulaĢılamayacağı
araĢtırılmalıdır‖. YCGK, E. 2002/1-247; K. 2002/414. (http://www.kazanci.com.tr) [20.03.2008]
1038
ÖZBEK: Yeni Türk Ceza Kanununun …, c. 2, s. 82; TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 72.
1039
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 72.
384
yandan, plan, örneğin kısmen imhası düĢünülen bir dini grubun bulunduğu kasabanın
kuĢatılıp yapılacak saldırıya iliĢkin olarak gün veya saat belirlenmesi ve hangi
Ya da bir gruba mensup çocukların baĢka bir gruba nakli için bir kararnamenin kabul
tarafından iĢlendiği gerçeği göz önüne alındığında soykırıma dair tespit edilmiĢ genel
bir devlet siyasetinin veya planının bulunması gerekse de, bu ―olmazsa olmaz‖ Ģart
değildir. TCK‘deki hüküm uyarınca en azından polis, asker ve de facto ajan gibi
2. Kasten Öldürme
kasten öldürmedir. Kasten öldürme, bir kimsenin hayatının baĢka bir kimse
sağlık durumu, ırkı, sosyal konumu, dini, cinsiyeti ve uyruğu ne olursa olsun, failin
kendisi dıĢında her insan1041 bu suçun mağduru olabilir1042. Ancak soykırım suçu
bağlamında suçtan zarar görenin ulusal, ırksal, dinsel veya etnik grubun bir mensubu
1040
DÖNMEZER: s. 9.
1041
HAKERĠ: s. 20-22.
1042
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 119.
1043
Aynı görüĢ için bkz. DEGĠRMENCĠ: s. 89; TURHAN: s. 14.
385
soykırım kabul edilebilecektir1044. Her ne kadar bir kiĢinin öldürülmüĢ olması
soykırım suçunun oluĢumu için teorik olarak mümkün gözükse de sadece bir kiĢiye
karĢı gerçekleĢtirilmiĢ bir eylemin grubun bir kısmına veya tamamına yönelik saikin
oluĢturabilir. Dolayısıyla bu suç tipi serbest hareketli bir suçtur. Kasten öldürme
suretiyle soykırım suçu icrai bir hareketle iĢlenebileceği gibi ihmali hareketle de
iĢlenebilir. Etnik bir grubun bulunduğu köye saldırılıp köyün ateĢe verilmesi ile
kiĢilerin ölmesi suçun icrai hareketle iĢlenmesine; iĢgal altında bulunan bir bölgedeki
belli bir grubun imhası kastıyla grup mensuplarına yiyecek vermeyerek veya tıbbi
örnektir.
olsun.
386
TCK‘nin 76. maddesinde soykırım oluĢturan fiillerden bir diğeri de gruba
mensup kiĢilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verilmesidir. Bu ağır
zararın bir plan dâhilinde ve grubun kısmen veya tamamen imhası maksadıyla
imhası da gerekmez.
zira yaralama; TCK‘nin 86. maddesinde; kasten baĢkasının vücuduna acı vermek veya
yönelik her türlü harekettir. Bununla birlikte hareketin mağdurda acı meydana getirmiĢ
olması aranmaktadır1046.
ortaya çıkarmak veya böyle bir patolojik durum önceden varsa bunu arttırmaktır.
Bunun tıbbi anlamda bir hastalık ortaya çıkarması veya mağdurda acı meydana
1046
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 183.
1047
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 183-184.
1048
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 185-186.
387
Ancak ―bedensel veya ruhsal olarak verilecek ağır zararın‖ gerçekleĢebilmesi
için, ruhsal veya fiziksel melekelere dair ufak bir sakatlıktan daha fazlasının olması
gerekir1049. Bu bağlamda basit yaralamalar soykırım suçu teĢkil etmezler. Buna göre,
grup üyeleri üzerindeki bedensel veya ruhsal zararın o grubu kısmen veya tamamen
yok etme tehdidi içerecek nitelikte ciddi olması gerekir. Meydana gelen ağır1050
zararın geçici veya kalıcı olması suç tipi için önem arzetmez önemli olan soykırım
kastı ile bedensel veya ruhsal yönden ağır zarar verilmesidir. Ağır zararın daha sonra
Burada her olayın kendi Ģartlarına göre bir değerlendirme yapılarak meydana gelen
1049
―Bedensel veya ruhsal ağır zarar sağlığı ciddi Ģekilde bozan, biçimsel bozulmaya veya dıĢ veya iç
organların ya da duyuların ciddi Ģekilde bozulmasına yol açan herhangi bir davranıĢ olarak
yorumlanabilir‖. (Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 109.
―Vücuda yönelik etkinin belirli bir ağırlığa ulaĢması gerekir. Bunun belirlenmesinde mağdurun
sübjektif duyarlılığı değil, objektif bir gözlemcinin değerlendirmesi esas alınır‖. TEZCAN-ERDEM-
ÖNOK: s. 183.
DÖNMEZER‘e göre de duyarlığı az olan bir kimsenin eza verici bir hareketten fiilen acı
duymamıĢ olması yahut fiilin derin uykuda bir kimseye yöneltilmiĢ bulunması halinde de suç oluĢmuĢ
sayılmalıdır. Bkz. DÖNMEZER: s. 120.
1050
ÖZBEK, ne kadar ağır olursa olsun gruba ait ibadet yerleri, tarihi eserler gibi malvarlığı değerlerine
verilen zararların soykırım teĢkil etmeyeceği düĢüncesindedir. Bkz. ÖZBEK: Yeni Türk Ceza
Kanununun …, c. 2, s. 81.
Ancak malvarlığı değerlerine ÖZBEK‘in örnek olarak verdiği ibadet yerleri ve tarihi eserler,
daha ziyade kültürel değerlerdir ve Soykırım SözleĢmesi, LEMKIN‘in soykırım tasnifinde yer alan
kültürel soykırımı barındırmamaktadır. Öte yandan gruba mensup kiĢilere ait evlerin, tarlaların
yakılması, hayvanlarının öldürülmesi gibi eylemlerin kiĢiler üzerinde ruhsal zarar meydana
getirmeyeceğini söylemek zordur. Geçimi ve beslenmeyi sağlayacak bu tür malvarlığı değerlerinin
imha edilmesi veya el konulması grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi sonucunu doğuracak
koĢullarda yaĢamaya zorlanması olarak da kabul edilebilir.
1051
Aynı görüĢ için bkz. TURHAN: s. 14.
388
sürekli zayıflamaya (87(1)(a))1052, konuşmada sürekli zorluğa (87(1)(b)1053, yüzde
sabit ize (87(1)(c)1054, yaşamı tehlikeye sokan bir duruma (87(1)(d)1055, iyileşmesi
1052
―Duyu veya organın zayıflaması, bunların iĢlevini yerine getirmede güçlüğü ve azalmayı ifade
etmektedir. KiĢideki görme, iĢitme, koklama, tatma ve dokunma duyuları ile organlar ve
ekstremitelerde oluĢan anatomik kayıp ve/veya fonksiyonel bozukluk, her bir duyu, organ veya
ekstremitenin kendi anatomik yapı ve fonksiyonuna göre değerlendirilmelidir. (…) Söz konusu
zayıflığın sürekli olması da gerekir. Zayıflığın sürekliliğinin tıbbi açıdan kesin bir biçimde ortaya
konulmuĢ olmasına gerek yoktur; tedavinin güç veya uzun zaman alması durumunda da zayıflık sürekli
sayılmalıdır‖. TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 198-199; EREM-TOROSLU: s. 408 vd.
1053
―Konuşmada zorluk konuĢma yeteneğinin olumsuz yönde değiĢikliğe uğramasıdır. Mağdurun, diğer
kiĢilerle sözel iletiĢimi daha önce yapabildiği gibi kuramamasıdır. Bu zorluğun sürekli de olması
gerekecektir‖. TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 200; EREM-TOROSLU: s. 410.
1054
―Sabit iz yüzün doğal görünüĢünü etkileyen her türlü değiĢikliktir. Yüzde bırakılan iz, uzaktan bile
görülebiliyor ve belli bri dikkat sarf etmeksizin fark ediliyorsa yüzün doğal görünüĢü etkilenmiĢ sayılır.
Yüzde meydana gelen izin gizlenebilmesi veya estetik ameliyatla giderilebilmesi nitelikli halin
uygulanmasına engel değildir‖. TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 201; EREM-TOROSLU: s. 411.
1055
―Yaşamı tehlikeye sokan durum, kısa süreli de olsa, kayda değer bir ölümcül sonuca yol açma
ihtimalini doğuran durumdur. Tıp biliminden kaynaklanan bilimsel kıstaslara göre, temel organik
iĢlevlerden en az birinin derin Ģekilde bozulmasına bağlı olarak, organizmanın son derece ağır bir
hastalık durumuna girmesine yol açan, ve böylece mağdurun ölümünün çok olası ve an meselesi
sayılmasını gerektirecek kadar hayati dengesini istikrarsız hale getiren durumdur‖. TEZCAN-ERDEM-
ÖNOK: s. 202.
1056
―İyileşme olanağı bulunmayan hastalıktan anlaĢılması gereken, tıp biliminin verilerine göre,
mağdurda geri dönülemez bir statü yaratan ve bu sebeple, yaĢam boyu sürecek olan hastalıktır. (…)
Bitkisel hayattaki insanda, beynin korteks denilen kısmı ölmüĢtür. Buna karĢılık, beyin sapı dediğimiz
ve hayati organların kendi kendine çalıĢmalarını, birtakım hayati refleks fonksiyonlarını yürüten kısım
çalıĢma devam etmektedir‖. Ayrıntı için bkz. TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 203-204.
1057
―Duyunun işlevini yitirmesi, görme, iĢitme, duyma, dokunma, tat alma gibi dıĢ dünyadaki etkileri
algılama yeteneğinin tamamen yok olmasıdır. (…) Organın işlevinin yitirmesi, organın vücuttan
ayrılmıĢ olması veya ayrılmamakla birlikte iĢlevini hiç veya ileri derecede yerine getiremez duruma
gelmesidir‖. TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 204.
1058
―Yüzün sürekli değişikliği ile anlatılmak istenen, mağdurun yüzünün denge ve uyumunu bozan ve
çevrenin, yüzün aldığı bu yeni biçimi yadırgamaları sonucuna yol açan her türlü durumdur‖. TEZCAN-
ERDEM-ÖNOK: s. 207. DÖNMEZER, Yargıtay 1.CD kararına yaptığı atıfla,‖ … yüzde sürekli
değişiklik vardır denilebilmek için, kiĢiyi evvelce tanıyanların, hiç olmazsa onu ilk bakıĢta tanımakta
zorluğa uğrayacakları bir değiĢikliğin meydana gelmiĢ bulunması gerekir‖ demektedir.
389
Bunun yanında uluslararası ceza mahkemeleri içtihatları1059 çerçevesinde
TCK‘nin 94 ve 95. maddelerinde yer alan iĢkence suçu ve 96. maddede yer alan eziyet
içeren eylemler de soykırım kastı ile yapıldığında soykırım kabul edilecektir. Bunun
TCK‘nin 102. ve 103. maddesinde yer alan cinsel saldırı ve çocuklara karĢı cinsel
soykırım olarak kabul edilebilecektir. Örneğin TCK 109. maddeye göre, bir kimseyi
hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun
maddede ayrımcılık suçudur. Bu bağlamda bir grubun kısmen veya tamamen imhası
(122(1)(b)) (b)) soykırım olacaktır. Aynı Ģekilde grup üyelerinin TCK 117. madde
1059
( Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 504; ( Prosecutor v. Krnojelac) ICTY Trial
Chamber, para. 219.
1060
(Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Trial Chamber, para. 108.
390
maddesinde ifadesini bulan tehdit suçu kapsamında bir baĢkasının, kendisinin veya
diğeri, ―grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda
yaşamaya zorlamak‖tır. Bu fiil de ―bedensel veya ruhsal olarak ağır zarar verme‖ fiili
yaĢamaya zorlama, her olayın kendi özelliğine göre mahkemece tespit edilecektir.
grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya
zorlanmasıdır‖1061.
Bu suç tipini kasten öldürme suretiyle soykırım suçundan ayıracak ölçüt ise,
gerçekleĢtirilmesidir. Yani nihai amaç yine grubun kısmen veya tamamen imhasıdır
bir sürece yayılmaktadır baĢka bir deyiĢle hukuka aykırı durumun devam etmesi
1061
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 505.
1062
URCM‘nin Kayishema/Ruzindana kararının yaĢam koĢullarının kasten zorlaĢtırılmasıyla ilgili
bölümünde Tutsilere karĢı kullanılan yöntemler de ayrıntılı Ģekilde anlatılmıĢtır. Buna göre, Tutsi
mültecilerin, kiliseler veya stadyumlar gibi korunaklı yerlerde toplanmaları bir yöntem olarak
391
Yukarıda bedensel veya ruhsal ağır zarar verme konusunda değindiğimiz bazı
suç tiplerinin iĢlenmesi, yine Ģartları uygun olduğu takdirde yok edilmeye yönelik
aylarında evlerinden zorla çıkartılmaları veya çöl gibi yok olmalarını sonuçlayacak
uzaklıkta veya iklim Ģartlarında bulunan mekânlara sürülmeleri, beslenme veya ilaç
hapishanelerde tutulmaları1063gibi.
rağmen gerçekleĢecek neticeyi kabul ederlerse diğer bir deyiĢle olursa olsun
Savcılık, bu korunaklı yerlerdeki yaĢam koĢullarının Tutsilerin fiziksel olarak imhası amacı
taĢıdığını ileri sürmüĢtür. Ancak Dava Dairesi, kanaatimizce isabetli olarak, hali hazırda gerçekleĢen
katliamdan önceki dönemdeki bu temel ihtiyaçlardan yoksun kılmanın, Tutsilerin yaĢam koĢullarının
imhalarına yol açacak Ģekilde kasten zorlaĢtırılması olarak kabul etmemiĢ söz konusu yoksunlukları
ve koĢulları, Tutsilerin kısa bir süre sonra öldürülmeleri için yapıldığına hükmetmiĢtir. Devamında,
Tutsilerin bu mekânlarda, açlık, susuzluk sebebiyle ölmediğini kastın da yaĢam koĢullarını
zorlaĢtırmak değil grubun tümden imhası olduğunu belirtmiĢtir. Daire son olarak temel ihtiyaçlardan
yoksun bırakılma süresinin de grubun imhasına yol açacak uzunlukta olmadığına karar vermiĢtir
Ayrıntı için bkz. (Prosecutor v. Kayishema and Ruzindana), ICTR Trial Chamber, para. 548.
1063
Uluslararası ceza mahkemelerinin içtihatları için bkz. (Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial
Chamber, para. 506; (Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial Chamber, para. 52; (Prosecutor v.
Musema) ICTR Trial Chamber, para. 157.
392
sonuçlamadığına göre olası kastlarından sorumlu olabilmeleri gerekmektedir.
Örneğin sürgüne gönderilen kiĢilerin geniĢ bir çölü veya vahĢi hayvanlarla dolu bir
dahi bahsedilebilecektir. Ancak TCK‘nin 76. maddesinde öngörülmüĢ olan bir planın
etmeyecektir.
soykırım olan suç tipinde, grubun çoğalması engellenerek nihayetinde yok olması
mahkeme hangi fiillerin tedbir olarak kabul edileceği konusunda; fiilin iĢlendiği
yerin, koĢulların, uygulanan yöntemin ve daha belirli bir Ģekilde kültürel ve sosyal
TCK‘de yer alan bazı suç tipleri bu tedbirler konusunda ipucu vermektedir.
Örneğin TCK‘nin 99. maddesine göre, rızası olmaksızın bir kadının çocuğunun
düĢürtülmesi ile TCK 101. maddeye göre bir kadın veya erkeğin rızası dıĢında
kısırlaĢtırılması grup içindeki doğumlara engel olmaya yönelik tedbirler olarak kabul
393
Akayesu kararında ifadesini bulan, cinsel saldırının grup içindeki doğumları
kontrol altına almaya iliĢkin tedbir olarak görülmesi Ģeklindeki kararın Türk Ceza
ataerkil bir yapının olduğu aĢikârdır ve töre / namus saikiyle kadınların öldürülmesi
halen bazı kesimlerde meĢru görülebilmektedir. Örneğin farklı bir dinsel veya etnik
grubun mensubunun tecavüzüne maruz kalıp hamile kalan bir kadının kendi grup
kullanmaktadır. Öte yandan kadın öldürülmese bile düĢman grubun bir erkeği
Bu tedbirlerin yasal bir merci tarafından alınması Ģart mıdır? Örneğin grup içi
evlenmeleri, çocuk yapmayı yasaklayan veya zorunlu kürtajı veya doğum kontrolünü
öngören bir yasal düzenlemenin varlığı gerekli midir? Böyle bir düzenlemenin
varlığı suç tipine uymakla birlikte, Ģart değildir. Her ne kadar tedbirlerin alınması
tedbirlere iliĢkin bir hazırlık evresi ve devam eden bir süreç görüntüsü uyandırsa da
örneğin bir bölgede meydana gelen iç çatıĢmada çatıĢan gruplardan biri bu yönteme
gerek yoktur.
gelmez1064.
1064
Aynı görüĢ için bkz. TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 69.
394
TCK‘nin 76. maddesinde düzenlenen ve soykırım sayılan son eylem biçimi
Türk doktrininde aksi görüĢler bulunmasına rağmen gruba ait çocukların bir
değil ―kültürel‖ bir soykırım çeĢidi olarak kabul edilmektedir1066. Zira burada gruba
mensup çocuklara fiziksel veya ruhsal bir müdahaleden ziyade geldikleri kökenden
plandadır1067.
TCK‘nin 6(1)(b) maddesine göre 18 yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiye çocuk adı
mensubu çocuğu, o grubun kısmen veya tamamen imhası kastıyla, baĢka bir gruba
zorla nakletmesi gerekecektir. Gruba mensup çocukların bir baĢka gruba değil de
baĢka bir bölgeye sürülmesi ise Ģartları varsa bedensel veya ruhsal olarak ağır zarar
verme veya grubun kısmen yok olmasını sağlayacak yaĢam Ģartlarına tabi kılma
olarak nitelendirilebilir.
Bir görüĢe göre nakil süreklilik arzetmelidir. Kanaatimizce böyle bir Ģartın
varlığı suçun mahiyeti bakımından gereksizdir. Zira gruba mensup çocukların bir
yerden baĢka bir yere nakli zorunlu olarak bu naklin belli bir süre sürmesini
gerektirmektedir.
Akayesu kararında çocukların baĢka bir gruba zorla naklinde sadece doğrudan
1065
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 69; DEĞĠRMENCĠ: s. 91.; ÖZBEK: Yeni Türk Ceza Kanununun,
c. 2, s. 82. TURHAN, burada grubun çoğalmasının önlendiği için grubun biyolojik olarak devam
etmesinin tehlikeye düĢürüldüğünü savunmaktadır. Bkz TURHAN: s. 14.
1066
SCHABAS: p. 175.
1067
Aynı görüĢ için bkz. TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 69.
395
fiziksel naklin değil ayrıca zorla nakle yönelik herhangi bir tehdit veya travmanın da
Örneğin gruba mensup kiĢilerin bulunduğu köyün basılarak çocukların toplanıp diğer
kaynaklanan bir çocuk göçü kanaatimizce suçun gerçekleĢebilme Ģekli ile ilgili bir
sorun yaratmaktadır. Zira asimilasyon politikası güden bir grup veya devlet
travma sonucu baĢka bir gruba kendi baĢlarına gitmeleri akla yatkın gelmemekte ve
zorunlu olarak bir organizasyonu veya bir hazırlığı gerektirmektedir. Nakil tehdidi
veya bunun yarattığı travma diğer Ģartları varsa bedensel veya ruhsal olarak ciddi
TCK‘nin 21. maddesine göre suçun oluĢması esas olarak kastın varlığına
gerçekleĢtirilmesidir.
1068
(Prosecutor v. Akayesu) ICTR Trial Chamber, para. 509. Aynı Ģekilde bkz. (Prosecutor v.
Kayishema and Ruzindana) ICTR Trial Chamber, para. 118; (Prosecutor v. Rutaganda) ICTR Trial
Chamber, para. 54; (Prosecutor v. Musema) ICTR Trial Chamber, para. 159.
1069
ÖZBEK: Yeni Türk Ceza Kanununun …, c. 2, s. 82.
396
Diğer bir Ģekilde açıklamak gerekirse, failin neticeyi düĢünmesi ve
gerçekleĢtirmeye karar vererek hareket etmiĢ olması kasttır1070. Kast, kiĢi ile iĢlediği
fiil ve neticesi arasında manevi bir bağ kurmaktadır1071. Bu anlamda kast kusurlu
Kastın biri bilmek, diğeri de istemek Ģeklinde ifade edilebilecek iki unsuru
vardır. Failin kasten hareket etmiĢ sayılabilmesi için, kastın bilme unsurunun
tipiklikte öngörülen tüm unsurları kapsaması gerekir. Ancak kastın bulunması için
suç tipinde yer alan objektif nitelikteki tüm unsurların fail tarafından bilinmesi
Kanunun sadece maddi fiilin bilinçli ve iradi olmasını kabul ettiği, suçun
varlığı için faili harekete geçiren amacın önem taĢımadığı hallerde genel kast; buna
karĢılık kanunun maddi fiilin bilinçli ve iradi olmasından baĢka, failin özel bir
amaçla hareket etmesini gerekli kıldığı hallerde özel kast söz konusudur. Bu hallerde
failin amacı tipik maddi fiile değil, manevi unsura dahil olduğundan, suçun
kast olarak da isimlendirilir. Suçun oluĢması için failin bilerek ve isteyerek neticeyi
―genel kast‖ aranıyor demektir. Buna karĢılık, suçun oluĢması için failin belli bir
1070
ÖNDER: s. 294.
1071
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 226.
1072
TOROSLU: Ceza Hukuku …, s. 180.
1073
―Her bilinen istenmiĢ değildir; ancak, her istenen aynı zamanda bilinendir. Fail neyi biliyorsa onu
istemiĢ olmalıdır; ancak, neyi istemiĢse onu aynı zamanda biliyor demektir‖. Bkz. Bahri ÖZTÜRK –
Mustafa Ruhan ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Ankara 2006,
s. 197; TOROSLU: Ceza Hukuku …, s. 186.
1074
TOROSLU: Ceza Hukuku …, s. 188-189;
397
saikle hareket etmesinin arandığı, yani hareketin ve neticenin fail tarafından bilinip
istenmesinin suçun oluĢması için yeterli görülmediği hallerde ise özel kast sözkonusu
olur.
Diğer bir ifadeyle saikler ilke olarak, hukukun dıĢında kalmalarına rağmen
suçta özel kastın arandığı hallerde göz önünde tutulurlar. Saik, kasttan önce gelen ve
kastı hazırlayan bir duygu ve düĢüncedir1075. KiĢiyi harekete geçiren bir etken olup
psikolojik olgunun irade aĢamasını ilgilendirir. KiĢi yaptığı hareketleri mutlaka belli
bir saikle yapar. Ancak, hukuk düzeni bu saiklerin tümünü önemsemez. Fakat saikin
suçun unsuru kabul edildiği hallerde, o suç açısından özel kast aranıyor demektir1076.
Soykırım suçunun özel kastla iĢlenen bir suç1077 olduğuna ve bu suç tipini diğer
suç tiplerinden ayıran en önemli unsurun bu olduğuna daha önce değinilmiĢti. Aynı
durum TCK açısından da geçerlidir. TCK‘nin 76. maddesine göre soykırım suçu,
fail, her Ģeyden önce karĢısında Kanunda sınırlı sayıda sayılmıĢ olan gruplardan
birinin bulunduğunu bilmeli ve yine Kanunda sayılmıĢ olan fiilleri, bu grubu kısmen
tamamına yönelmiĢ bir imha kastının bulunması gerekmediği gibi; grubun kısmen
TCK‘nin 76. maddesinde ifade edilen ve soykırım suçu teĢkil eden fiillere
1075
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 269.
1076
CENTEL-ZAFER-ÇAKMUT: s. 394.
ÖZGENÇ‘e göre, Yeni TCK‘nın sisteminde, amaç veya saik, kastla özdeĢ veya kastın bir türü
değildir. Bu bakımdan, artık genel kast-özel kast ayrımı terkedilmiĢtir. Bkz ÖZGENÇ: Türk Ceza
Hukuku …, s. 269.
1077
Aynı görüĢ için bkz. ÖZBEK: Yeni Türk Ceza Kanununun …, c. 2, s. 83; TEZCAN-ERDEM-
ÖNOK: s. 70; ÖNOK: Tarihi …, s. 74.
398
görülmektedir. Bu anlamda, failin özel kastı, sözkonusu grubun maddi varlığını1078
yok etmeye yönelik olmalıdır. Yani grubun dinsel veya sanatsal yapıları, örf ve
adetleri gibi kültürel yapısını yok etmeye matuf fiiller soykırım olarak
değerlendirilemeyecektir1079.
Failde soykırıma iliĢkin özel kastın ne zaman bulunacağı konusuna ise ikili bir
kastı), hukuka uygun Ģekilde yapılmaya baĢlanan harekete sonradan suç kastının
bir plan doğrultusunda ulusal bir grubun imhasına iliĢkin öldürmelere baĢlanması
baĢlangıç kastını; hukuka uygun bir Ģekilde yürütülen askeri bir operasyonun devamı
esnasında bu gruba mensup çocukların baĢka bir gruba nakline karar verilmesi de
olası kast, (bilinçsiz) taksirden ayrılmaktadır. Buna karĢılık, doğrudan kasttan farklı
olarak, olası kast halinde; somut olayda suçun maddi unsurlarının gerçekleĢmesi, fail
1078
Aynı görüĢ için bkz. DEĞĠRMENCĠ: s. 100.
1079
Aynı görüĢ için bkz. DEĞĠRMENCĠ: s. 94.
1080
(Prosecutor v. Blagojevic & Jokic) ICTY Trial Chamber, para. 656.
399
tarafından muhakkak değil, muhtemel addedilmektedir. Bu noktada olası kast
suretiyle işlenmesi gereği ve kısmen veya tamamen imhaya dair özel kastın aranması
Öte yandan, özel kastı suçu iĢleme amacından da ayırmak gerekmektedir. Failin
soykırım suçunu iĢleme amacı, örneğin ekonomik fayda veya siyasi avantaj sağlama
olabilir. Böyle bir amacın olması failin imhaya iliĢkin özel kastının olmadığı
yöndedir1084.
1. TeĢebbüs
Ceza kanunlarının özel kısımlarında düzenlenmiĢ olan suçlar, her suç tipinde
tamamlanırlar. Ancak, failin iĢlemek istediği suçun, kanuni tarifte belirtilen neticesi
çeĢitli nedenlerden dolayı ortaya çıkmayabilir. Diğer yandan, saldırıya maruz kalan
hukuki yararlar, yalnızca tipe uygun neticenin gerçekleĢmesi durumunda değil, aynı
1081
Olası kastı, koĢullu kast olarak isimlendiren ÖZTÜRK-ERDEM‘e göre, fail tipikliği
gerçekleĢtirecek somut bir tehlikenin mevcudiyetinin bilincinde olduğu gibi, bu tehlike fail tarafından
ciddiye de alınmaktadır. Bkz. ÖZTÜRK-ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku …, s. 198.
1082
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 234-235.
1083
―Öte yandan manevi unsurun gerçekleĢmiĢ sayılabilmesi için ayrıca özel kast da aranan suçlarda,
suçun olası (koĢullu) kastla iĢlenmesi mümkün değildir‖. Bkz. ÖZTÜRK-ERDEM: Uygulamalı Ceza
Hukuku …, s. 202.
1084
Bkz. (Prosecutor v. Tadic) ICTY Appeal Chamber, para. 269; (Prosecutor v. Jelisic) ICTY
Appeal Chamber, para. 49.
400
zamanda suçun tamamlanmasına yönelik hareketlerin tipik neticeyi meydana
bir suç tipi olarak düzenlenmemiĢtir. Bunun sonucu olarak diğer suç tipleri gibi
TCK‘nin 35. maddesine göre suça teĢebbüs; kiĢinin, iĢlemeyi kastettiği bir suçu
bundan ortaya çıkan ilk sonuç, kastın bilme ve isteme unsurlarının, teĢebbüs
1085
Adem SÖZÜER: Suça TeĢebbüs, Kazancı Hukuk Yayınları, Ġstanbul 1994, s. 45-46.
―Failin bu sebeple cezalandırılabilmesi için, suçun kanuni tarifinin yanı sıra, fiilin icrasının
tamamlanamaması veya kanuni tarifteki neticenin gerçekleĢmemesi halinde de cezalandırmaya imkan
tanıyan bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bu nedenledir ki; ceza kanunlarında suçun teĢebbüs
derecesinde kalması halinde de failin cezalandırılmasına imkan sağlayan hükümlere yer verilmiĢtir.
Bu itibarla, suçun teĢebbüs derecesinde kalması halinde de cezalandırılmasına imkan sağlayan bu
hükümler cezalandırılabilirliği geniĢleten hükümler niteliğindedir‖. Bkz. ÖZGENÇ: Ceza Hukuku
Genel …, s. 417.
1086
―Kural olarak tamamlanmıĢ suç iĢle teĢebbüs derecesinde kalmıĢ suç arasındaki fark, failin niyet
ve iradesinden değil de fiilden kaynaklanmaktadır. Gerçekten her ikisinde de fail bir suçu iĢlemek
istemektedir. TamamlanmıĢ suçta hem objektif hem de sübjektif olarak istediğini gerçekleĢtirmiĢ ve
ayrıca manen tatmin de olmuĢken, teĢebbüs derecesinde kalmıĢ suçta fail sübjektif olarak suçu
iĢlemek, bitirmek istemiĢ, fakat elinde olmayan, iradesinden bağımsız nedenlerle fiili
tamamlayamamıĢ veya fiil tamamlanmıĢ fakat neticeyi gerçekleĢtirememiĢtir‖. Bkz. Doğan
SOYASLAN: TeĢebbüs Suçu, Kazancı Yayınları, Ankara 1994, s. 21.
401
tamamlanmıĢ suçta olduğu gibi, suç tipinde öngörülen bütün objektif unsurları,
istemelidir1087.
Suçun tamamlanma anı bakımından, soykırım suçunun maddi unsurunu teĢkil eden
hareketlerden bir veya birkaçının iĢlenmiĢ olması yeterlidir; grubun kısmen veya
Kasten öldürme, kiĢilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme
ve gruba ait çocukların bir baĢka gruba zorla nakledilmesi zarar suçları olarak
Öte yandan kesintisiz bir suç olarak kabul ettiğimiz ―grubun, tamamen veya
kadar, suça teĢebbüse iliĢkin hükümler uygulanabilir. Buna karĢılık suç tamamlanmıĢ
olmakla birlikte, icrasına devam ederken failin elinde olmayan nedenlerle icrasının
1087
SÖZÜER: s. 160-161.
1088
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 72.
1089
ÖZGENÇ: Ceza Hukuku Genel …, s. 434.
402
yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanmasına yönelik eylemler
Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması ise sırf
bunlarda icra hareketlerinin bitip de neticenin meydana gelmemesi gibi bir durum söz
konusu değildir. Örneğin yasama organı veya bölgesel yönetim tarafından bir gruba
dinsel grubun öldürmek suretiyle imhasına yönelik bir planın yapılması veya silah
tedarik edilmesi; çocukların baĢka bir gruba nakline iliĢkin olarak gönderilecekleri
cezalandırılmayacaktır.
gerekmesidir. Yani TCK sistemine göre, suçun teĢebbüs derecesinde kaldığından söz
edilebilmesi için failin yaptığı hareketin veya kullandığı vasıtanın kastedilen suçu
403
gerçekleĢtirmeye objektif olarak elveriĢli ya da uygun olması gerekmektedir1091.
ElveriĢliliğin saptanması soyut veya somut olaya göre yapılacaktır. Soyut olarak
yapılan araĢtırmada failin kullandığı aracın veya yaptığı hareketin elveriĢliliği diğer
olayın oluĢ biçimi, olay anı, suçun niteliği gibi hususlar da dikkate alınır1092.
Bunun sonucu olarak Kanunda sayılan ve soykırım suçu teĢkil eden fiilleri
her somut olayda ayrı ayrı incelenecek; bunun yanında bizatihi hareketin veya
35(2). maddeye göre suça teĢebbüs hâlinde failin cezasında, meydana gelen za-
rar veya tehlikenin ağırlığına göre indirim yapılacaktır. 5237 sayılı TCK‘de 765 sayılı
TCK‘deki gibi eksik-tam teĢebbüs ayırımı yapılmadığı için mahkeme burada meydana
gelen zarara veya tehlikeye bakacaktır. Her ne kadar açıkça eksik-tam teĢebbüs ayırımı
lafzen 5237 sayılı TCK‘de bulunmasa da kanaatimizce mahkeme yine 765 sayılı
36. maddeye göre, faile teĢebbüsten dolayı ceza verilmeyecek fakat vazgeçtiği ana
kadar tamam olan kısım esasen bir suç oluĢturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza
verilecektir.
1091
ÖNDER: s. 388.
1092
Uğur ALACAKAPTAN: ĠĢlenemez Suç, s. 68 vd.
404
Örneğin baskın düzenledikleri köydeki bir ırksal grubu öldürmek suretiyle
imhaya iliĢkin hareketlere baĢlayan fail veya failler gönüllü bir Ģekilde vazgeçip ölüm
neticesini önlerler ise bu durumda vazgeçtikleri ana kadar iĢledikleri suçtan sorumlu
gönderilmeleri halinde, fail veya failler sadece özgürlüğü kısıtlama suçundan sorumlu
olacaklardır.
2. ĠĢtirak
a. Genel Olarak
Kanuni tipte bir fiilin bir kiĢi tarafından1093 müstakilen gerçekleĢtirilmesi esas
alınmaktaysa da, çoğu zaman bu fiiller birden fazla kiĢinin ortak katılımı sonucu
kiĢinin suç teĢkil eden bir fiilin icrasına iĢtirak etmeleri halinde suç ortaklarının
ĠĢte tipikliğe göre tek bir fail tarafından iĢlenebilen bir suçun birden fazla
1093
―Somut olarak olmasa bile, soyut olarak yalnız bir tek kiĢi tarafından gerçekleĢtirilmeleri mümkün
olan suçlara ―tek failli suçlar‖ veya ―bireysel suçlar‖ denir. Fakat bir tek kiĢinin gerekli ve yeterli
olması, somut olayda faile baĢkalarının da katılmalarına engel oluĢturmaz‖. Türkan Yalçın SANCAR:
Çok Failli Suçlar, Ankara 1998, s. 26-27.
1094
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …,, s. 443-444.
1095
Mustafa Ruhan ERDEM: ―Yeni TCK‘da Faillik ve Suç Ortaklığı‖, Hukuki Perspektifler Dergisi,
Aralık 2005, sy. 5, s. 205; SOYASLAN: Ceza Hukuku …, s. 471.
1096
ÖNDER: Ceza Hukuku …, s. 414.
405
TCK‘nin 76. maddesinde soykırım suçunun bir planın icrası suretiyle iĢlenmesi
gerektiğinin düzenlenmesi ister istemez bu suçun niteliği itibariyle birden çok kiĢinin
failli1097 bir suç tipi olduğuna ya da mutlaka iĢtirak halinde iĢlenmesi gerektiğine dair
bir emare görülmemektedir. Bu bağlamda 76. maddedeki soykırım suçu bir tek kiĢi
tarafından da iĢlenebilecektir.
çoğu zaman ister sivil ister askeri olsun bir emir komuta zinciri çerçevesinde veya
gerekmektedir.
b. Faillik
ĠĢtirak Ģekilleri genel bir biçimde faillik ve şeriklik olarak ikiye ayrılmaktadır.
nedensel etkide bulunan herkes değil, ancak kanunda tarif edilen belirli haksızlığı
anlamda fail kavramından hareket eden biçimde, fail davranıĢı ile tipikliğin tüm
1097
― Suçta, Ģahısların çokluğunun, kanuni tip tarafından ―kurucu unsur‖ olarak öngörülmesi halinde, bu
suçlar birden çok kiĢinin faaliyetlerinin birleĢmesi olmadan meydana gelemezler. (…) Böylece
olayların büyük çoğunluğunda kanuni tipte belirtilen hareketin sadece bir tek kiĢi tarafından yapılması
yeterliyken, bazı durumlarda kanuni tip, farklı veya aynı nitelikte olan hareketlerin iki veya daha fazla
sayıda kiĢi tarafından gerçekleĢtirilmesi gereğini ortaya koyar ve bu kiĢilerden birinin yokluğu halinde
suç iĢlenemez‖. Bkz. SANCAR: Çok Failli Suçlar, s. 27-28.
―Çok failli suçlar da kendi aralarında birleĢme ve karĢılaĢma suçları biçiminde ikiye
ayrılmaktadır. BirleĢme suçlarında birden fazla failin hareketi bir araya gelerek suçla korunan hukuksal
yarara yönelir. Buna karĢılık karĢılaĢma suçlarında birden fazla failin hareketi birbirine yöneliktir‖.
ERDEM: s. 204. Ayrıca bkz. SOYASLAN: Ceza Hukuku …, s. 496-497; ÖNDER: Ceza Hukuku …, s.
433-434.
1098
ÖZGENÇ: Ceza Hukuku Genel Hükümler …, s. 444.
406
objektif ve sübjektif unsurlarını bizzat gerçekleĢtiren kiĢidir. Ortak suç iĢleme
kararına dayanarak hareket etmekle birlikte, birden fazla kiĢiden her biri tipikliğin
sorumlu tutulacaktır.
Belirli bir plan çerçevesinde hareket etmek kaydıyla, her bir fail soykırım
kapsamında iĢlenen fiillerden sadece birine katılmıĢ olabilir. Diğer bir deyiĢle, suçun
faili sayılmak için soykırım nitelikli davranıĢların hepsine ya da çoğuna katılmak Ģart
değildir; soykırım kapsamında gerçekleĢtirilen tek bir öldürme fiilini icra etmek de
yeterlidir1100.
c. MüĢterek Faillik
ĠĢtiraki düzenleyen TCK‘nin 37. maddesine göre, suçun kanunî tanımında yer
alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olacaktır.
Birlikte suç iĢleme kararına bağlı olarak, suçun icrai hareketlerinin birlikte
hâkimiyet kurulması halinde söz konusu olan iĢtirak Ģekline müşterek faillik
iliĢkin iĢbölümü esasına dayalı ortak katılım sonucunda bunun icrası üzerinde
kurulan müĢterek hâkimiyeti gerekli kılmaktadır. Her müĢterek fail, suçun icrasına
iliĢkin etkili, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır. Öyle ki; bu katkı, suç planının
1099
ERDEM: s. 206.
1100
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 74.
407
baĢarıya ulaĢması açısından önem arz etmektedir ve bu itibarla da, fiil üzerinde
müĢterek hâkimiyetin esasını teĢkil etmektedir1101. Diğer bir anlatımla ortak bir
karara dayanarak bir araya gelen birden fazla kiĢinin suç tipinin gerçekleĢmesi
sonucuna yol açan değiĢik katkılarda bulunması söz konusudur1102. Bir baĢka deyiĢle,
Bahsi geçen ortak karardan anlaĢılması gereken, müĢterek failler arasında fiili
müĢtereken iĢlemekte olduklarına dair, müĢterek hareket ettiklerine dair bir bilginin,
vardıkları suçun unsurları arasında kastın haricinde mesela amaç (özel kast)1104 gibi
ziyade bir manevi unsura yer verilmiĢ ise, bütün müĢterek faillerin bu amaçla hareket
etmesi gerekir. Aksi takdirde manevi unsur olarak kastın haricinde amacın
Bu durumda örneğin kasten öldürme veya bedensel veya ruhsal olarak zarar
verme Ģeklindeki soykırım teĢkil eden eylemlere ortak bir iradeye dayalı olarak
katılan ve suçun kanuni tanımında yer alan fiilleri birlikte iĢleyenler müĢterek fail
niteliğini veren özel kastı veya kısmen veya tamamen imha amacını içermesi
gerekecektir.
1101
ÖZGENÇ: Ceza Hukuku Genel Hükümler …, s. 446-447.
1102
ERDEM: s. 206.
1103
ÖNDER: Ceza Hukuku …, s. 436.
1104
―Ortak irade, tipikliğin tüm sübjektif unsurlarını, yani kastı ve aranıyorsa özel kastı içermelidir‖.
ERDEM: s. 206.
1105
ÖZGENÇ: Ceza Hukuku Genel Hükümler …, s. 458.
408
d. Dolaylı Faillik
Ġrade egemenliği sayesinde bir baĢka kiĢiden araç olarak yararlanan dolaylı fail,
genel plan çerçevesinde tipikliğin gerçekleĢmesi için zorunlu olan davranıĢı bir
baĢkasına yaptırdığı için sorumlu tutulmaktadır1106. Olay bir bütün olarak arka
plandaki kiĢinin eseri olarak nitelendirilmeli; bunun için de dolaylı fail araç olarak
Bunun sonucu olarak örneğin bir kasabadaki dinsel grubun yok edilmesi için su
kaynaklarına zehir konulması planı yapan kiĢinin, su idaresinde çalıĢan kiĢiye zehri
soykırım suçundan dolaylı fail olarak sorumlu olacaktır. Ya da aslında imha kastıyla
konusu olacaktır.
e. Azmettirme
baĢkasını suç iĢlemeye azmettiren kiĢi, iĢlenen suçun cezası ile cezalandırılacaktır.
1106
Dolaylı faillik ile azmettirmenin farkları için bkz. ÖZBEK: Yeni Türk Ceza Kanununun …, s. 427;
ÖNDER: Ceza Hukuku …, s. 438.
1107
ERDEM: s. 208.
1108
―Arka plandaki Ģahsın suçun icrai hareketlerini gerçekleĢtiren Ģahıs ve hareketi üzerinde
hâkimiyet kurmasını sağlayan hususlardan bir tanesi olan Ģahsın yanılgı halinde olmasıdır. Söz konusu
hata suçun gerçekleĢmesi açısından zorunlu olan kastı bertaraf edebileceği gibi, kanuni tarife uygun
haksızlığın gerçekleĢmesi açısından etkili olan hususlarda da meydana gelebilir. Ancak, kanuni tarife
uygun haksızlığın gerçekleĢmesine etkili olmayan hususlardaki bir yanılgı, arka plandaki Ģahsın fiil
üzerinde hâkimiyet kurabilmesi için yeterli değildir‖. Bkz. ÖZGENÇ: Ceza Hukuku Genel Hükümler
…, s. 470.
409
Azmettirme, belli bir suç iĢleme hususunda henüz bir fikri olmayan ve
dolayısıyla karar vermemiĢ olan bir kiĢinin, bir baĢkası tarafından bu suçu iĢlemeye
nedensel olmalıdır1110.
Azmettirenin kastı, hem suç iĢleme düĢüncesi uyandırmaya hem de asıl, hukuka
aykırı fiilin tamamlanmasına yönelik olmalıdır1111. Yani kastın, failde belli bir suçu
kastının somut olması gerekir, kiĢi belli bir fiili iĢlemeye azmettirilmelidir ve bu
fiilin belli bir Ģahsa yönelik olması gerekir. Ancak, fiilin iĢleneceği zaman ve yerin
tayinine gerek yoktur. Azmettirme, bir fiilin esaslı unsurlarıyla veya ana hatlarıyla
TCK‘nin 76. maddesinde yer alan soykırım suçuna iliĢkin azmettirme çeĢitli
1109
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 472; ÖNDER: Ceza Hukuku …, s. 436.
1110
ERDEM: s. 210.
―Tek baĢına suç iĢleme kararının uyandırılması azmettirmede yetmediği gibi, mevcut kararı
pekiĢtirmek de azmettiren sayılmak için yetmez. Kriter Ģu olabilir: Azmettirme olmasaydı suç
işlenmeyecekti. Aksi halde irtikap kararını takviye ya da suç iĢlemeye teĢvik söz konusudur‖. Bkz.
ÖZBEK: Yeni Türk Ceza Kanununun …, s. 431.
1111
ERDEM: s. 211.
1112
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 472-473. Aynı görüĢ için bkz. ÖNDER: Ceza Hukuku …, s.
438.
1113
ÖZGENÇ‘e göre de suçun icrasına iliĢkin esaslı, ayrıntılı bir plan hazırlamak, müĢterek fail olarak
sorumluluk için esas alınamaz. Zira, suç planını hazırlayarak bir baĢkasını suç iĢlemeye azmettirme
halinde, kiĢinin müĢterek fail olarak değil; azmettiren olarak sorumluluğuna gidilmelidir. Bkz.
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 450.
410
Azmettirmenin, azmettirilen suçun tüm kanuni unsurlarını kapsaması
gerekeceğinden, örneğin bir etnik grubun imhası için belirli kiĢilerin saldırıya
etmeyeceğinden burada somut olayda hangi suç iĢlenmiĢse o suça azmettirme var
sayılacaktır.
suçunu iĢlemeye tahrik farklı kurumlardır. Soykırım suçunu iĢlemeye tahrikte bu fiile
TCK 40. maddeye göre suça iĢtirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun
soykırım suçu iĢlenmesi konusunda bir veya daha fazla kiĢiyi azmettiren kiĢi, bu fiile
dair icra hareketleri baĢlamamıĢ ise veya azmettirme sonuçsuz kalmıĢsa, azmettiren
Buna göre, soykırım suçunun iĢlenmesi için alenen tahrikte bulunan kiĢi, tahrik
ettiği suç gerçekleĢmese bile TCK 214. maddeye1115 göre cezalandırılacaktır. Diğer
yandan bu tahrik fiili, failce halkın bir kısmını diğer bir kısmına karĢı silahlandırarak
1114
―Tahrik, kıĢkırtan Ģahıs yönünden, gerçekleĢtirilmek istenen suçun baĢkalarınca yerine getirilmesi
için bu Ģahıs tarafından yapılan hareketlerin tümü Ģeklinde ifade edilmektedir. Tahrik, yöneldiği Ģahıs
bakımından ise, kiĢide, suçun mutlaka gerçekleĢtirileceğine dair bir düĢünce ve inanıĢ yaratma, kiĢide
suç iĢlemeye yönelik bir düĢünce meydana getirme ve birey üzerinde ağır, yoğun bir manevi baskı
kurma Ģeklinde tanımlanmaktadır. GerçekleĢtirilen suç ile olan illiyet bağı yönünden de, tahrik, tahrik
edenin düĢüncesini üçüncü Ģahsın fiiline birleĢtiren, bağlayan iliĢki olarak nitelenmektedir‖. Bkz.
Köksal BAYRAKTAR: Suç ĠĢlemeye Tahrik Cürmü, Ġstanbul 1977, s. 3-4.
1115
―Suç iĢlemeye tahrik
Madde 214.– (1) Suç iĢlemek için alenen tahrikte bulunan kiĢi, altı aydan beĢ yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karĢı silâhlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kiĢi,
onbeĢ yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Tahrik konusu suçların iĢlenmesi hâlinde, tahrik eden kiĢi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla
cezalandırılır‖.
411
birbirini öldürme Ģeklinde gerçekleĢirse TCK‘nin 214(2). maddesine göre nitelikli
hal sayılacaktır.
Diğer yandan birden fazla kiĢinin soykırım suçuna azmettirmesi söz konusu
olabileceği gibi birden fazla kiĢinin azmettirilmesi de mümkündür; ancak bunun için
yukarıda ifade edilen TCK‘nin 214. maddesine göre suç iĢlemeye tahrik suçundan
Azmettirmede bir baĢka ihtimal suçun fail veya faillerine yardım etmeye
f. Yardım Etme
Yardım etme, bir baĢkasının kasten iĢlemekte olduğu bir suçun icrasının kasten
derecede önemli olan, aslında bu hareketler olmasa da failin bir Ģekilde fiili
gerçekleĢtirebileceği hareketlerdir. Ayrıca yardım eden fail tam olarak bir suç iĢleme
etmektedir1118.
göre, kiĢinin zihninde henüz karar aĢamasına gelmemiĢ soykırım suçu iĢleme
düĢüncesini teĢvik etmek, soykırım suçu iĢlemeye karar vermiĢ ancak tereddütler
1116
ERDEM: s. 213.
1117
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku…, s. 477.
1118
SOYASLAN: Ceza Hukuku …, s. 478.
412
TCK 39(2)(b)ve (c) maddesinde ise ikincil maddi iĢtirak halleri düzenlenmiĢtir.
kullanılmaz veya suç iĢlemeye elveriĢli olmaz ise bunları sağlayana ceza
verilmez1119. Diğer yandan soykırım suçu iĢleyecek kiĢileri suç mahalline götüren ya
haber vermek için gözcülük yapan kiĢinin durumu yardım etme olarak
nitelendirilecektir.
edilmesi gerekir. Suçun iĢlenmesi sırasında suçun maydana gelmesi için zorunlu
yapılsa yardım etme sayılır. Buna karĢılık suçun iĢlenmesini kolaylaĢtırma boyutunu
aĢarak suçun iĢlenmesi kavramının kapsamına giren hareketler ise müĢterek faillik
üzerinde hakimiyet kurma veya onlar kadar etkin olma Ģeklinde gerçekleĢirse kiĢi
1119
CENTEL: s. 519.
ERDEM‘e göre, yardım edenin asıl fiile olan katkısının suçun tamamlanması bakımından
nedensellik değerine sahip olmasının aranıp aranmayacağı tartıĢmalıdır. ―TCK‘nin 39(1). maddesinde
suçun işlenmesine yardım eden kişiden söz edilmiĢ, ayrıca bu yardımın asıl fiil bakımından nedensel
olması gibi bir açıklığa yer verilmemiĢse de, öğretide çoğunluk görüĢü, kolaylaĢtırma ve mümkün
kılma anlamında yardımın asıl fiilin gerçekleĢmesi bakımından nedensel olması aranmaktadır.
Gerçekten yardım edenin, asıl fiile olan katkısının nedensel olması aranmaz ise, bu, yardımın, asıl
fiilden bağımsız olarak bir tehlike suçu gibi cezalandırılması sonucuna yol açar‖. ERDEM: s. 213;
Aynı görüĢ için bkz. ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 478; SOYASLAN: Ceza Hukuku …, s.
481. ÖNDER ise, fail ile yardım edenin bulundukları veya birbirlerini tanıdıkları ve iĢtirak
iradelerinin birleĢmiĢ olduğu durumlarda, katılanın maddi nitelikteki hareketlerinin iĢlenmesi
kastedilen suçta nedensel değeri bulunmamıĢ olsa daki, iĢtirak kurallarının uygulanabileceği
düĢüncesindedir. Bkz. ÖNDER: Ceza Hukuku …, s. 420. Konu ile ilgili tartıĢmalar için bkz.
TOROSLU: Ceza Hukuku …, s. 284-290.
1120
CENTEL: s. 521.
413
Ancak TCK‘nin 39(2)(b) maddesinde yer alan suçun nasıl işleneceği
hususunda yol göstermek Ģeklindeki yardım etme hali soykırım suçunun bir planın
yardım etme halinde kastedilen soykırıma iliĢkin planı yapan kiĢi olmak değildir.
Zira bu planı hazırlayan kiĢi, planı icra eden diğer kiĢilerle birlikte suçun kanuni
Buradaki yardım etme hali soykırıma iliĢkin yapılan planın icrasına bir katkıdan
ibarettir. Örneğin ırksal bir grubun imhasına iliĢkin genel bir plan yapıldıktan sonra
suçun nasıl iĢleneceği konusunda yol gösteren kiĢi yardım eden olarak sorumlu
olacaktır.
ĠĢtirak edenin asli fail tarafından tanınmasına veya fiiline iĢtirak edildiğini
bilmesine gerek yoktur. Burada iĢtirak edenin gerçekleĢtirilmek istenen fiilde maddi
katkısının nedensel bir değer taĢıması yeterlidir1121. Örneğin imhasına karar verilen
grubun saklandığı yeri arayan faillere; grup mensuplarının bulmaları için çeĢitli izler
Yukarıda soykırım suçuna iĢtirak edenin failde bulunan özel kasta sahip olup
ĠĢtirakte suça iĢtirak eden, nedensel değer taĢıyan hareketi kasten, yani bilerek ve
isteyerek yapmıĢ olmalıdır. Öncelikle yardım eden, faile yardım niteliği taĢıyan bir
hareketi yapmayı isteyecektir; bundan baĢka, iĢtirak eden bu hareketi ile failin fiilinin
gerçekleĢmesi iradesine sahip bulunacaktır. Diğer ifade ile suça katılan hem katkı
teĢkil eden hareketi hem de failin iĢlemeyi kastettiği suça olan katkısını bilecek ve
1121
ÖNDER: s. 420.
414
bulunmasına gerek yoktur. Fail neyi nasıl gerçekleĢtireceğini bildiğine ve yardım
edenin faili tanıması, onunla anlaĢmıĢ bulunması da Ģart olmadığına göre, suça
katılanın iĢlenecek suç hakkındaki tasavvurlarının faile oranla daha yüzeysel olacağı
açıktır. Bu sebeple iĢtirak iradesinden söz edilebilmesi için, katılanın neye katılmakta
olduğunu bilmesi yeterlidir; ayrıca asli failin gerçekleĢtireceği fiilin tüm ayrıntılarını
bilmesi gerekli değildir1122. Bunun sonucu olarak soykırım suçuna iĢtirak eden
kiĢinin, faildeki, gruba yönelik kısmen veya tamamen imha kastına sahip olması
3. Ġçtima
Soykırım suçunu oluĢturan fiiller aynı zamanda insanlığa karĢı iĢlenen suçların
TCK‘nin 77. maddesinde sayılan ve insanlığa karĢı suç sayılan fiillerden kasten
öldürme, iĢkence, eziyet, kiĢi hürriyetinden yoksun kılma, cinsel saldırıda bulunma
siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karĢı bir plân
soykırım suçunda ise bir planın icrası ve korunan gruba iliĢkin olarak bir imha
kastının bulunması aranmaktadır. Her iki suç tipinde de planın varlığı gerekmektedir
Öte yandan TCK‘nin 77. maddesinde belirtilen saikler imha kastının içinde de
bir imha kastını gerektireceğinden, iĢlenen fiilin hem soykırım hem insanlığa karĢı
1122
ÖNDER: s. 421.
1123
TURHAN: s. 15.
415
iĢlenen suç olması durumunda soykırım suçundan mahkûmiyetin verilmesi
gerekecektir.
TCK‘nin 76(2). maddesine son anda Mecliste eklenen bir düzenleme vardır:
Buna göre, soykırım kapsamında iĢlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları
bir bölgeye düzenlenen saldırıda örneğin elli kiĢi öldürülürse veya elli kiĢi
yaralanırsa bu durumda fail elli tane soykırım suçundan sorumlu olacaktır ve elli
konuma geçmelerinin önlenmesi olabilir. Buna göre anılan hüküm kasten öldürmeler
açısından kabul edilebilir iken soykırım kastıyla kasten yaralama açısından kabul
edilmesi mümkün olmayan ağır cezai yaptırım söz konusu olmaktadır. Örneğin, failin
soykırım amacıyla iki kişiyi yaralaması halinde fail iki defa ağırlaştırılmış müebbet
hapse mahkûm edilecektir. Soykırım suçunda failin saiki ne kadar menfur olursa
olsun, bu kadar ağır bir cezayı, cezanın failin kusuru ile orantılı olması ilkesiyle
gereken nokta zaten bu fiilin cezasının ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası olmasıdır.
Yani fail, grubu kısmen veya tamamen imha kastıyla bir kiĢiye bile bedensel veya
ruhsal olarak ağır zarar verse, alacağı ceza yaralama suçlarına iliĢkin verilen ceza ile
1124
TURHAN: s. 15.
416
Sözkonusu içtima düzenlemesi verilen cezanın infazı ve koĢullu salıverilmesi
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına mahkum olan kiĢi iyi halli olarak otuz yılı
olanların iyi halli olarak geçirmesi gereken sürenin otuzaltı yıl olması gerekmektedir.
iĢlenen fiillerin kasten öldürme veya yaralama olması durumunda gerçek içtimanın
Zira TCK‘nin 43. maddesi soykırım suçuna uyarlandığında, soykırım suçu iĢleme
tamamen veya kısmen yok olmasını sağlayacak yaĢam koĢullarında yaĢamaya zorlama
mümkün olabilecektir. Hedef alınan gruba önce besin veya ilaç konusunda kısıtlamalar
getirildikten bir süre sonra iklim Ģartlarının yok olmayı sağlayacak kadar kötü olduğu
Aynı durum bazı hallerde grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik
417
yapmasının yasaklanması, bir süre sonra da grup içinde evlenmelerin yasaklanması
TCK‘nin 78. maddesine göre soykırım suçunu iĢlemek maksadıyla örgüt kuran
Suç iĢlemek için örgüt kurmak esasında iĢlenmesi amaç edinilen suçlara
TCK‘de örgüt tanımı yapılmamıĢ ancak TCK‘nin 6. maddesinde ―bir suç ör-
gütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek
1125
SANCAR: Çok Failli Suçlar, s. 148.
1126
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
Madde 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri iĢlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler,
örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları iĢlemeye
elveriĢli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı
için üye sayısının en az üç kiĢi olması gerekir.
(2) Suç iĢlemek amacıyla kurulmuĢ olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden
yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç iĢlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya
hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail
olarak cezalandırılır.
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iĢleyen kiĢi, ayrıca örgüte üye olmak
suçundan dolayı cezalandırılır.
(7) Örgüt içindeki hiyerarĢik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek
yardım eden kiĢi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.
(8) Örgütün veya amacının propagandasını yapan kiĢi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile iĢlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır.
418
birlikte örgütün varlığı için en az üç kiĢinin bulunmasının gerektiği hükme
bağlanmıĢtır.
örgüt kurma, 220. maddede düzenlenen suç iĢlemek için örgüt kurma suç tipine
nazaran daha özel bir düzenlemedir ve soykırım suçu için örgüt kurulması
maddede yer almayan bazı düzenlemeler vardır. Buna göre, TCK‘nin 78. maddesi
bağlamında soykırım suçu iĢlemek için bir araya gelmiĢ kiĢilerin örgüt olarak
oluĢma Ģartı örgüt olarak nitelendirme için her zaman yetmeyecektir. Çünkü 220(1).
madde uyarınca örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereçleri
aranacaktır. Bunun sonucu olarak 78. maddede yer almayan durumlarda TCK‘nin
1127
Etkin pişmanlık
Madde 221- (1) Suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruĢturmaya baĢlanmadan ve
örgütün amacı doğrultusunda suç iĢlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını
sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.
(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak etmeksizin,
gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun iĢleniĢine iĢtirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin,
piĢmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elveriĢli bilgi vermesi
halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(4) Suç iĢlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt
adına suç iĢleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kiĢinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı
ve faaliyeti çerçevesinde iĢlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya
örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. KiĢinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi
halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır. (1)
(5) Etkin piĢmanlıktan yararlanan kiĢiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine
hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.
(6) KiĢi hakkında, bu maddedeki etkin piĢmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz.
1128
765 sayılı TCK‘nin 313. maddesinin 6. fıkrasına göre cürüm iĢlemek için teĢekkül meydana
getirilmesi iki veya daha fazla kimsenin birlikte cürüm iĢlemek amacı etrafında birleĢmesiyle
olacaktır.
419
Örgüt kurma suçunun oluĢabilmesi için, iĢlenmesi amaçlanan suçların iĢlenip
iĢlenmemesinin hiçbir önemi yoktur. Örgütün meydana getirilmesi ile soyut tehlike
suçu tamamlanacaktır1129. Buna göre örgütün soykırım suçu iĢlemek için kurulması
mensubunun kanaatimizce soykırım teĢkil eden fiile iĢtirak eden sıfatıyla katılmıĢ
olması gerekecektir1130. Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına soykırım suçu
iĢleyen kiĢi de hem soykırım suçundan hem de örgüte üye olma suçundan
TCK‘nin 220(7). maddesine göre; suç iĢlemek için kurulan örgüte, örgüt
içindeki hiyerarĢik yapıya dahil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım eden
kiĢi örgüt üyesi gibi cezalandırılacaktır. Bunun sonucu olarak 78. madde anlamında
soykırım suçu iĢlemek için kurulan bir örgütün hiyerarĢik yapısı içinde bulunmayıp
Soykırım suçu iĢlemek için kurulan örgütün yöneticileri, 220(5). maddeye göre
örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak
veren ve bunun için bir araya gelen bir örgütün mensupları diğer soykırım Ģekillerini
1129
SANCAR: Çok Failli Suçlar, s. 151.
1130
―Örgütün amacı içerisinde yer alan suçların iĢlenmesi halinde, sadece maddi veya manevi olarak
suçun icrasına katkısı olan kiĢiler, iĢtirak hükümleri çerçevesinde sorumlu tutulabilirler‖. Bkz.
SANCAR: Çok Failli Suçlar, s. 157.
420
Örgüt yöneticilerinin örgütün faaliyeti çerçevesinde iĢlenen bütün suçlardan
gibi ister askeri ister sivil olsun bir gruba veya örgüte mensup astların iĢledikleri
Buna göre konumuzla ilgili olarak üst ile ast arasında bir hiyerarĢik iliĢkinin
bahsetmektedir. Öte yandan üst (örgütü kuran) astların (örgüt mensubu) planladıkları
soykırım suçu dıĢında bir soykırım suçu veya insanlığa karĢı suç iĢleyeceklerini
bilmeli veya bilmesi gerekmeli ve buna rağmen iĢlenmesine ihmal göstererek engel
olmamalıdır.
soykırım suçu dıĢında baĢka bir soykırım suçu, insanlığa karĢı suç veya TCK‘ye göre
herhangi baĢka bir suç iĢlemesi durumunda örgütü kuran bunlardan da doğrudan, fail
alan ―suç için anlaĢma suçu‖na yukarıda değinilmiĢti. Anglo-Sakson kökenli bir
kurum olan suç için anlaĢma, iki veya daha fazla kiĢinin hukuka aykırı bir fiili veya
hukuka uygun bir fiili hukuka aykırı vasıtalarla iĢlemek için anlaĢmasıdır1131.
Karşı İşlenen Suçlar‖ ile ―Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı İşlenen
Suçlar‖ dan herhangi birinin elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla
1131
ALLEN: p. 242.
421
kişinin, maddî olgularla belirlenen bir biçimde anlaşmaları halinde, suçların ağırlık
TCK‘nin 76. maddesi, 316. maddede sayılan kısımlar içinde yer almadığından
iki veya daha fazla kiĢinin hazırlık hareketi olarak kabul edebileceğimiz soykırım
hukukuna iliĢkin olmayan diğer yazılı hukuk kuralları da, bu hukuka aykırılığı
hükmünün yerine getirilmesi gerçekleĢmesi zor bir olasılıktır. Zira örneğin bir
grubun kasten öldürülmesi veya bir gruba mensup çocukların baĢka bir gruba
olacaktır.
çatıĢma veya savaĢ ortamı olacaktır. Böyle bir dönemde yapılacak düzenleme
1132
CENTEL-ZAFER-ÇAKMUT: s. 294.
422
Öte yandan Türkiye, Soykırım SözleĢmesi‘nin ve bunun yanında birçok
TCK‘nin 24(2) maddesi ―yetkili bir merciden verilip de, yerine getirilmesi
düzenlemiĢtir. Kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olan, hukuka aykırı ve fakat
bağlayıcı emrin yerine getirilmesi hali olan düzenlemede hukuka aykırı olan emir, ifa
getirilmemektedir1133.
benzer; ancak bir kanun hükmünün icrası kiĢi tarafından doğrudan doğruya
gerçekleĢtirildiği halde, emrin yerine getirilmesi, amir durumunda olan kiĢi veya
heyetin verdiği emrin ast durumunda bulunan kiĢi tarafından yerine getirilmesidir1134.
amir (üst), ast iliĢkisinin kamu hukuku kaynaklı olması, bir emrin varlığı, emri
verenin emri vermeye yetkili olması, emri yerine getirenin bunu yerine getirmek
1133
ÖZGENÇ: s. 378-379. Amirin emrinin yerine getirilmesinin hukuki mahiyetini açıklayan teoriler
için bkz. GÜNAL: s. 39-58.
1134
ÖNDER: s. 233.
1135
ÖNDER: s. 234.
423
TCK‘nin 76. maddesindeki soykırım suçu bakımından, soykırımın bir emre
konu olması durumunda verilen emrin hukuka uygunluğu tartıĢma konusu olacaktır.
TCK‘nin 24(3). ve Anayasa‘nın 137. maddesi uyarınca konusu suç teşkil eden emir
hiçbir surette yerine getirilemeyeceğinden bu Ģekilde bir emri veren de emri yerine
getiren de iĢlenen fiilden sorumlu olacaklardır. Zira konusu suç teĢkil eden bir emri
yerine getiren kiĢinin soyut hiyerarĢik yapı dolayısıyla bu emrin yerine getirilmesine
korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır‖ demek suretiyle verilen emri
aykırı olan emir yazılı olarak tekrarlanırsa, emredilen kiĢi, bu emri yerine getirmeye
ile, konusu suç teşkil etmemekle beraber, içerik olarak hukuka aykırı olan bir emrin
1136
ÖZGENÇ: s. 380.
1137
ÖZGENÇ: s. 380-381.
424
Acaba TCK‘nin 24(4) ve Anayasanın 137. maddelerinde var olan bu
kaldırmakta mıdır?
211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Ġç Hizmet Kanunu‘nun 14. maddesine göre:
―Ast, amir1138 ve üstüne1139 umumi adap ve askerî usullere uygun tam bir
emri verenin amir mi yoksa herhangi bir üst mü olduğunu inceleme yetkisinin
bulunduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü emri veren amir ise kesin itaat kuralı1140
her yönden geçerlidir. Buna karĢılık, emri veren üst ise Kanun‘a göre, böyle bir emri
olduğuna inanılırsa, emir yine mutlaka yerine getirilecektir. Aksi durumda, emir
yerine getirilmeyecektir. Görüldüğü gibi, emri verenin buna yetkili olup olmadığını
1138
TSKĠHK 9. madde: ―Amir, makam ve memuriyet itibariyle emretmek salâhiyetini haiz kimsedir.
Bunun emri altındakilere maiyet denir‖.
1139
TSKĠHK 10. madde: ―Üst tâbiri, rütbe veya kıdem büyüklüğünü gösterir‖.
1140
―Askerler yönünden, amir veya üstün vermiĢ olduğu emre itaat etmek zorunluluğu çok daha
fazladır ve bu emre muhalefet mümkün değildir. Askerler amir veya üstlerine derhal mutlak ve
hürmetkâr bir şekilde itaat etmek mecburiyetindedirler‖. Bkz. GÜNAL: s. 154.
425
inceleme hak ve görevi, ancak emrin bir üst tarafından verilmesi halinde vardır1141.
Amir tarafından verilen emirlerde, astın böyle bir hakkı ve yetkisi yoktur1142.
ve hizmetin gereği olarak vaki olan emirlere mutlak itaat yükümlülüğü vardır. Yani,
maiyet veya ast, amir veya üstün emrinin hizmetle ilgili olup olmadığını, hizmetin
hususlarda verilen bir emir suç teşkil ederse, bu suçun işlenmesinden emir veren
mesuldür‖. Buna göre, konusu suç teĢkil etse bile, astın emre itaat etme mecburiyeti
vardır. Bizatihi emrin konusu suç teĢkil ettiğine göre, bu emrin icrası ast açısından
bir hukuka uygunluk değil, bir mazeret sebebi teĢkil edebilir. Demek ki; ―hizmete
müteallik hususlarda verilen emrin‖ konusu suç teĢkil etmesine rağmen, icrası ast
açısından bir kanuni mecburiyet arzetmektedir. Bu nedenle, böyle bir emri icra eden
hizmete müteallik suç teşkil eden emirden bahsetmektedir. Yani verilen emrin
hizmete iliĢkin olmasının yanında ayrıca suç teĢkil etmesi de gerekecektir 1145. Burada
1141
Aynı görüĢ için bkz. GÜNAL: s. 155.
1142
CENTEL: s. 300. Aynı Ģekilde bkz. Sahir ERMAN: Askeri Ceza Hukuku, Umumi Kısım ve
Usul, Ġstanbul 1983, s. 178.
1143
ÖZGENÇ: s. 381.
1144
ÖZGENÇ: s. 382.
1145
ÖZGENÇ‘in söz konusu düzenlemenin bir hukuk devletinde kabulünün mümkün olmadığı ve
ayrıca hükmün Anayasa‘nın ―konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez‖ hükmüne
aykırı olduğu düĢüncesine katılıyoruz. Bkz. ÖZGENÇ: s. 382.
426
hizmet kavramının açıklanması gerekmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri Ġç Hizmet
yapılmaması yazılmış olan hususlarla, amir tarafından yazı veya sözle emredilen
hizmete iliĢkin sayılacağı konusunda tatminkâr bir ölçünün ileri sürülebilmesinin zor
olduğunu ifade etmektedir. Yazara göre, özel niteliği olmayan ve bu özel niteliği ilk
Bununla beraber, Askeri Ceza Kanunu, iki halde emri yerine getiren astın
sınırını aĢmıĢ olması; ikincisi ise ACK 41(3)/B bendine göre, amirin emrinin, adli ve
askeri bir suç maksadı ihtiva eden bir fiile iliĢkin olduğunun kendisince
bilinmesidir1147.
Demek oluyor ki, ast kendisine verilen emrin bir suç iĢlemek maksadıyla
verildiğini biliyorsa ve buna rağmen emri yerine getirmiĢse kendisi de amirle birlikte
kapılması1149 cezalandırılması için yeterli değildir, zira her asker amiri tarafından
1146
ERMAN: s. 181.
1147
22.05.1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasası‘nın 4. maddesine göre, ―hizmete iliĢkin
konularda verilen bir emir suç teĢkil ederse, bu suçun iĢlenmesinden emri veren sorumlu olacaktır.
Ast sorumluğu, emrin sınırını aĢmıĢsa veya emrin suç maksadını içeren bir fiile iliĢkin olduğunu
biliyorsa söz konusu olacaktır‖.
1148
ÖZGENÇ: s. 383.
1149
ÖZGENÇ, buradaki bilmenin doğrudan bilmeyi ifade ettiği düĢüncesindedir. Buna göre mevcut
kanuni düzenleme karĢısında; bu maksadın muhtemel görülmesi veya öngörülebilir, tahmin edilebilir
olması, bilmek olarak mütalâa edilemez. Bkz. ÖZGENÇ: s. 383.
1150
ERMAN, ayrıca burada ast lehine bir karinenin kabul edildiği düĢüncesindedir. Bkz. ERMAN: s.
182.
427
Bu itibarla verilen bir emir açıkça bir suç teĢkil etse bile; ast bu emrin hizmet
gereği olarak değil de, suç işlemek maksadıyla verildiğini bilmiyorsa sorumlu
tutulmayacaktır1151.
Emrin hizmet gereği olarak verilmediği ve ayrıca bir suç teĢkil ettiği açık seçik
anlaĢılmasına rağmen; astın bu emrin bir suç iĢlemek maksadıyla verilmiĢ olduğunu
bilmemesi ihtimali de vardır. Bir emrin suç teĢkil ettiği açık seçik anlaĢılabilir;
ancak, bu emri veren amir veya üst bir suç iĢlemek maksadı gütmeyebilir veya bu
Bu bakımdan hemen hemen bütün batı ülkelerinin askeri ceza kanunları ile
hukuka aykırılık denen sübjektif bir ölçütü, yani amirce bir suç iĢlemek maksadının
güdüldüğünün ast tarafından bilinmesi esasını kabul etmiĢtir. Birçok yabancı ülke
Bu açıklamalar ıĢığında, bir askeri amir, astına soykırım suçu iĢleme konusunda
bir emir verirse mevcut düzenlemeler karĢısında, ast, emrin adli ve askeri bir suç
maksadı ihtiva eden bir fiile iliĢkin olduğunu biliyorsa sorumlu olacaktır. Örneğin
askeri ast, bir gruba mensup çocukların baĢka bir gruba zorla naklini emrederse bu
emri yerine getirenler emri veren amirin suç iĢlemek maksadıyla emri verdiğini
1151
ERMAN: s. 183; ÖZGENÇ: s. 382.
1152
ÖZGENÇ: s. 383.
1153
ERMAN: s. 183.
GUNAL ise konuya farklı yaklaĢmaktadır. Yazar: ―Her ne kadar askeri mevzuatımızda, emrin
muhtevasını kontrol hakkı asta tanınmamıĢ ve emrin ancak Ģeklen kanuna uygunluğunu araĢtırma hak
ve yetkisi tanınmıĢsa da, bizde de, verilen emir açıkça cürüm teĢkil eder mahiyette ise, astın buna riayet
etmemesi lazımdır. Çünkü, emrin bir suç işlemek maksadiyle verildiğini bilmesi lazım gerektiği göz
önünde tutulunca, emir, açıkça cürüm teĢkil ettiği takdirde bunun bir suç iĢlemek maksadiyle verildiğini
bilmediğini astın iddia etmesi pek kolay olmayacaktır. Gerçi, askerler, gayrı meĢru emirlere de itaat
mecburiyetindedirler; emrin muhtevasını kontrol hakları sınırlıdır. Fakat, astın, bu itaat mecburiyetini
suçluluğu aşikar emirlere kadar götüremeyiz‖ demektedir. Bkz GUNAL: s. 156-157.
428
bilinmesi gereken sadece amirin, emri suç iĢleme maksadıyla vermesi midir yoksa
eden astın sorumluluğu kendi kastına göre belirlenmelidir. ġayet, amirin saikini
olan ve bunu önlemeyen amir veya üst de, kendisinin de soykırım kastı
ölçütünün, amirin emrinin yerine getirilmesi konusunda verilen emrin açıkça hukuka
aykırı olduğu durumlarla ilgili uluslararası ceza hukuku ilkeleri ile uyumlu olmadığı
ortadadır. Soykırım SözleĢmesi‘ne göre, soykırım barıĢ veya savaĢ zamanında iĢlenip
maddesinde soykırım ve insanlığa karşı suç işleme yönünde verilen emirler açıkça
hukuka aykırı kabul edildiğine dair bir düzenlemenin1155 Askeri Ceza Kanunu‘na
1154
TEZCAN-ERDEM-ÖNOK: s. 74.
1155
ÖZGENÇ de kanun değiĢikliğine gidilerek; hizmete iliĢkin olmayan emrin suç teĢkil ettiğinin açık
seçik anlaĢılması durumunda; astın bu emre itaate mecbur edilmemesi gerektiğinden hareketle objektif
ölçütü önermektedir.
429
3. MeĢru Savunma ve Zorunluluk Hali
orantılı olması gerekmektedir. Zira meĢru savunmada, savunma fiilini meĢru kılan
birlikte, daha değersiz bir hakka zarar verilerek saldırıdan kurtulmak mümkün iken,
böyle yapılmayıp da daha üstün bir hakka zarar verilirse, artık meĢru savunmadan
söz edilemez1156.
tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında oran bulunması koĢuluyla bir
baĢkasına veya bir baĢka Ģeye zarar verilmektedir. Bu noktada kiĢi veya kiĢiler ağır
değer Ģayet feda edilen değere nazaran daha üstün bir değer ise veya en azından eĢit
Ancak hem meĢru savunmada hem de zorunluluk halinde aranan oran koşulu,
bir hukuka uygunluk nedeni veya kusurluluğu kaldıran sebep olarak kabulünü
arayan ve insancıl hukukun en ağır ihlali kabul edilen bu suç tipinde, verilen veya
verilmesi düĢünülen zararın daha üstün bir hakka veya değere yönelik olduğu
1156
ÖZEN: s. 121.
1157
ÖZGENÇ: s. 377.
430
ortadadır. Örneğin su kaynaklarına sahip bir kasabada yaĢayan grubun; bu
vurgulamıĢtır1158.
ve Ģiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç iĢleyen
Buna göre, kusurluluğu ortadan kaldıran sebeplerden cebir veya tehdit etkisinde
kalınarak suç oluĢturan bir fiilin iĢlenmesi halinde, bu fiili iĢleyen kiĢiye ceza
verilmeyeceği; buna karĢılık, cebir kullanan veya tehdit eden kiĢinin, bu cebir veya
1158
(Prosecutor v. Kordic and Cerkez) ICTY Trial Chamber, para. 452.
1159
Cebir ile Ģiddet kelimelerinin eĢ anlamlı olması; korkutmanın da tehditin olağan sonucu olması
nedeniyle sadece cebir ve tehdit ifadeleri kullanılacaktır. Aynı görüĢ için bkz. ÖZGENÇ: s. 372;
Recep GÜLġEN: Ceza Hukukunda Sorumluluğu Kaldıran Nedenlerden Kaza, Mücbir Sebep, Cebir
ve Tehdit, Ankara 2007, s. 132. TOROSLU ise şiddet (maddi zorlama) ve tehdit (manevi zorlama)
ayrımı yapmaktadır. Bkz. TOROSLU: Ceza Hukuku Genel .., s. 214-215.
Bir baĢka görüĢ ise bu ayrımı tanımlamaktadır. Buna göre: ―KarĢı koyamayacağı veya
kurtulamayacağı maddi bir zorlama sonucu bir suç iĢlemek mecburiyetinde bırakılan kimsenin içinde
bulunduğu duruma cebir denirken, kendisi tarafından bilerek sebebiyet verilmemiĢ olan ve baĢka
türlü karĢı koyamayacağı veya kurtulamayacağı halen var olan ağır ve muhakkak bir zarardan
kendisini veya baĢkasını korumak maksadıyla kendisine iĢlettirilmek istenen suçu iĢleyen kimsenin
durumuna korkutma; ilerde meydana gelebilecek ağır ve muhakkak bir zarardan korunmak için suç
iĢleyen kimsenin bulunduğu duruma da tehdit adı verilmektedir‖. Bkz. Veli Özer ÖZBEK-Pınar
BACAKSIZ-Koray DOĞAN: Ceza Hukuku Bilgisi Genel Hükümler, Ankara 2006, s. 222.
431
tehdit etkisinde bir baĢkasının iĢlediği suç nedeniyle dolayısıyla fail olarak sorumlu
bulunularak bir suç fiili iĢletilmektedir. Cebir, bir kimsenin, maddeten yani fiziki güç
maddi bir zorlama sonucu bir suç iĢlemek mecburiyetinde bırakılan kimsenin içinde
bulunduğu durumu ifade etmektedir. Bu itibarla, cebir, bir kimsenin karĢı konulamaz
bir fiziki gücün etkisiyle iradesinin oluĢmasının veya kendi isteği doğrultusunda
veya doğrudan doğruya vücudu üzerinde etkide bulunulmak suretiyle bir hareketi
TCK‘nin 28. maddesinde öngörülen tehdit ise, bir kiĢinin ruhunda korku
uyandırarak bir kötülük tehdidi ile baĢka Ģekilde kurtulmayacağı Ģekilde onun bir
tehdide maruz kalan kimse de, henüz gerçekleĢmemiĢ, fakat ileride1163 meydana
1160
ÖZGENÇ: s. 371.
1161
GÜLġEN: s. 132-133.
1162
ÖZGENÇ: s. 372.
1163
ÖZGENÇ: s. 372.
1164
GÜLġEN: s. 155.
432
Ancak TCK‘nin 28. maddesinde cebir veya tehdidin yöneldiği hukuki değer
konusunda herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu bakımdan suç genel teorisine
göre, dolaylı failliğin kabulü için, cebrin veya tehdidin yöneldiği hukuki değerin,
yine bunların etkisiyle iĢlenen suçla ihlal edilen hukuki değere nazaran daha ağır ve
önemli olması veya en azından buna eĢdeğer olması gerekir. Pek hafif bir zarardan
kurtulmak amacıyla ağır bir suç iĢlemeyi kabul eden kiĢi, cebir veya tehdit altında
Ģiddet, korkutma ve tehdit altında ciddi neticeler doğuran ve uluslar arası insancıl
hukukun ağır bir ihlali kabul edilen soykırım suçunu iĢleyen kiĢinin zorlama
altındaki değeri ile ihlal ettiği değer arasında oranın aranması gerekecektir. Ancak
iĢlenen suçun niteliği göz önüne alındığında cebir ya da tehdit altında soykırım suçu
iĢleyen kiĢinin tehlikede olan hukuki değeri ile ihlal ettiği hukuki değer arasındaki
tehdit veya cebir etkisi altında uluslararası insancıl hukukun ağır ihlallerinin cezai
5. YaĢ Küçüklüğü
Çocuklar soykırım ve insanlığa karĢı suç teĢkil eden fiillerden gerek fiziksel
Çocukların bu suç tiplerinin mağdurları olmalarının yanı sıra gündeme pek fazla
gelmeyen konu bunların anılan suç tiplerinin failleri olma ihtimalleridir. Bu konuda
1165
GÜLġEN: s. 145; 163; CENTEL: s. 423; ÖZBEK-BACAKSIZ-DOĞAN: s. 222; ÖZGENÇ: s.
373.
433
TCK‘deki duruma değinmeden önce, çocukların uluslararası insancıl hukukun ağır
ihlallerini teĢkil eden suçlarda yer almaları konusundaki en güncel örnek olan Sierra
Liberya Devlet BaĢkanı Charles Taylor‘un ülkede devrim yapılması için Libya ve
etnik nefretten ziyade güç ve paraya dayanan bu çatıĢmalar BDC‘nin ülkenin elmas
madenlerinin büyük bir kısmını kontrol edip Hükümeti zor durumda bırakmasına
rütbe bile almıĢtır. Örneğin alınan bilgilere göre 11 yaĢında bir çocuk, 200 kiĢiyi
1166
Mark IACONO: The Child Soldiers of Sierra Leone: Are They Accountable for Their Actions in
War?, Suffolk Transnational Law Review, 2002-2003, v. 26, p. 447.
1167
IACONO: p. 448-449.
434
çocuklara iĢlenen suçlardan dolayı yargı bağıĢıklığı getirilmesi birçok aktivist grupça
tepkiyle karĢılanmıĢtır. 2002 yılı Ocak ayında bir kez daha ateĢkes ilan edilmiĢ ve
sorumlu olanların adalet önüne çıkartılması için bir mahkeme kurulmasını istemiĢtir.
BirleĢmiĢ Milletler‘in 14 Ağustos 2000 tarih ve 1315 sayılı kararı ile Sierra Leone‘de
iĢlenen savaĢ suçları, insanlığa karĢı iĢlenen suçlar ve uluslararası insancıl hukukun
diğer ağır ihlalleri ile ilgili olarak özel bir mahkeme kurulmuĢtur1169.
karĢı iĢlenen suçlar, savaĢ suçları ve uluslararası insancıl hukukun diğer ağır ihlalleri
suç olarak düzenlenirken, 5. maddede Sierra Leone hukukuna göre kızlara yönelik
1168
IACONO: p. 450-452.
1169
IACONO: p. 453-454.
1170
SLÖM Statüsü için bkz. http://www.sc-sl.org/scsl-statute.html [20.03.2008]
1171
UCM Statüsü‘nün 26. maddesine göre ise, Mahkeme‘nin 18 yaĢını doldurmamıĢ kiĢiler üzerinde
yargı yetkisi yoktur.
435
göreceklerdir. Bunun yanında genç suçlular hakkında dava açıldığında, Mahkeme,
31. maddesine göre fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmamıĢ olan çocukların
TCK‘nin 31(2). maddesine göre ise fiili iĢlediği sırada oniki yaĢını doldurmuĢ
olup da onbeĢ yaĢını doldurmamıĢ olanların iĢlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
olması hâlinde cezai sorumluluğu yoktur. Ancak bu kiĢiler hakkında çocuklara özgü
gerektirdiği için oniki yıldan onbeĢ yıla kadar hapis cezası verilecektir.
31(3). maddeye göre, fiili iĢlediği sırada onbeĢ yaĢını doldurmuĢ olup da
onsekiz yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiler hakkında da onsekiz yıldan yirmidört yıla
6. Akıl Hastalığı
1172
Bu durumda çocuklara uygulanacak güvenlik tedbirleri 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu‘nda
belirtilmiĢtir.
1173
―Akıl hastalığı, ruh sağlığını bozan herhangi bir sebeple psikiyatrik hastalık geçirmedir‖. Bkz.
YaĢar BĠLGE: Adli Bilimler Sözlüğü, Ankara 2002.
436
davranıĢlarını hukukun icaplarına göre yönlendirme yeteneğinden yoksun
olabilmektedir. Bu nedenledir ki, maruz kaldığı akıl hastalığının etkisi altında kalarak
suç teĢkil eden bir fiili iĢleyen kiĢinin kusur yeteneği olmadığı kabul edilmektedir1174.
TCK‘nin 32(1). maddesine göre akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî
yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez denmek
suretiyle akıl hastası olan kiĢinin bu hastalığının algılama ve irade etme yeteneği
üzerindeki etkisi göz önüne alınarak cezai sorumluluğunun olmadığı ifade edilmiĢtir.
Buna göre, suç teĢkil eden bir fiil iĢleyen kiĢinin akıl hastası olup olmadığının,
olabileceğinin, bu hastalığın somut olayda kiĢinin iĢlediği fiile iliĢkin algılama veya
araĢtırma CMK 74. maddede ―gözlem altına‖ alma baĢlığıyla düzenlenmiĢtir. Buna
göre, ― Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl
hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun,
Öte yandan 32(2). maddeye göre maruz kaldığı akıl hastalığı kiĢinin iĢlediği
1174
ÖZGENÇ: s. 361. Ayrıca akıl hastalıkları çeĢitleri için bkz. CENTEL-ZAFER-ÇAKMUT: .s 378-
379; ÖZGENÇ: s. 361-363.
1175
ÖZGENÇ: s. 363.
437
kiĢi hakkında cezaya hükmetmekle birlikte, cezasında indirim yapma hususunda bir
yetki ile donatılmaktadır. Soykırım suçunun failinin, iĢlediği fiille ilgili olarak
hazırlayan kiĢilerden olamazlar. Nihayetinde böyle özellik arzeden bir suç tipinde
yapılacak plan bir bilgi birikimini ve ayrıntılı bir muhakeme yapısını gerektirecektir.
Diğer yandan akıl hastasının, kusurlu sayılmayacağını bir kenara bırakırsak, soykırım
suçunda seçimlik hareketleri gerçekleĢtiren fail veya yardım eden olmasında bir engel
bulunmamaktadır.
iĢlenmesinde bir baĢkasını araç olarak kullanan kiĢi de fail olarak sorumlu tutulacaktır
ve kusur yeteneği olmayanları suçun iĢlenmesinde araç olarak kullanan kiĢinin cezası
da, üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Bu durumda örneğin bir grubu kısmen
veya tamamen imha etmek için bir akıl hastasına grubun yaĢadığı kasabanın
meydanına bırakması için bomba verildiğinde, bu akıl hastası soykırım suçunda araç
TCK‘nin 34. maddesine göre, geçici bir nedenle ya da irade dıĢı alınan alkol
438
Ancak geçici nedenin yaratılmasında failin herhangi bir kusurunun
olarak alınan alkol veya uyuĢturucu madde etkisi altında iĢlenen eylemlere bu kural
ortadan kaldıran geçici bir neden sayılmamıĢtır. KiĢi önceden kararlaĢtırdığı suçu
iĢlemeye baĢlamadan önce isteyerek alkol veya uyuĢturucu madde alabilir. Veya, fail
herhangi bir suç iĢlemeyi düĢünmeden isteyerek alkol ya da uyuĢturucu madde almıĢ
bedensel veya ruhsal olarak ağır zarar verme tiplerinde failin alkol veya uyuĢturucu
madde alarak bu vahĢi suçları iĢlemek için cesaret kazanmak istemesi mümkündür. Bu
duruma tasarlanmıĢ sarhoĢluk ismi verilmektedir1177. Bilindiği gibi kusur yeteneği icra
hareketlerinin yapıldığı anda mevcut olmalıdır. Bu kuralın istisnası iradi olarak alınan
sebebinde serbest hareket kuramı (actiones libera in causa) gereği failin aslında
uyuĢturucu ya da alkol etkisinde olduğu için iradi olarak hareket etmemesine rağmen
uyuĢturucu veya alkolü alırken iradi hareket etmiĢ olduğu varsayılır. Buna göre fail
fiili iĢlemeden önce bir suç iĢlemek kastıyla iradesini kendi isteği ile serbestçe yok
1176
CENTEL-ZAFER-ÇAKMUT: s. 380. Ayrıca bkz. ÖZGENÇ: s. 367-370.
1177
ÖNDER: s. 290.
1178
ÖZBEK-BACAKSIZ-KORAY: s. 195.
―KiĢi bir suçu iĢlemeye karar verdikten sonra, bu suçun icrasına henüz baĢlamadan kusur
yeteneği ortadan kalkmıĢ olabilir. Bu gibi durumlarda, sebebinde serbest hareket (actiones liberae in
causa) söz konusudur. (…) Belli bir suçu iĢlemeye karar vermiĢ olan Ģahıs, bu suçu iĢlemek
hususunda cesaret kazanmak, suç iĢlemekten kendini alıkoyan iç dürtülerin etkisinden kurtulmak gibi
439
suçunda cesaret kazanmak için alkol alan fail veya failler gerçekleĢen neticeden
kazandırsın diye alkol veya uyuĢturucu alınmasında ayrıca failin fiili iĢlerken kasten
H. Hata
1. Genel Olarak
Genel anlamda hata, dıĢ dünyaya ait bir Ģeyin gerçekte olduğu gibi değil, yanlıĢ
bir biçimde tanınmasına, bilinmesine neden olan zihinsel durumdur1179. Bir baĢka
Hata, kural olarak, iradenin oluĢum sürecini etki eder ve bu durumda irade,
gerçeğin yanlıĢ biçimde tasavvuru veya bilinmesi ile bozulmuĢ olarak doğar. Öte
yandan hata, sapma hallerinde olduğu gibi, iradenin gerçekleĢtirilmesi, yani suçun
Netice ile irade arasında çıkabilecek muhtemel farklardan olan hatada gerçeğin
bilinmemesi veya yeter derecede bilinmemesi dolayısıyla yanlıĢ bir hüküm verilmesi
bir amaçla alkol veya uyuĢturucu madde alabilir. Bu durumda, iĢlediği suça iliĢkin olarak kiĢinin
kusur yeteneği var kabul edilecektir. Bkz. ÖZGENÇ: s. 367-368.
1179
TOROSLU: Ceza Hukuku …, s. 216.
1180
ÖZTÜRK – ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku …, s. 211.
1181
TOROSLU: Ceza Hukuku …, s. 217.
440
nitelik taĢıdığı halde, hatada olumlu bir yön vardır; zira yanlıĢ da olsa, hata belirli bir
Bilmemeyi de ihtiva eden hata, Ceza hukuku alanında, iki Ģekilde ortaya
çıkabilir. Ya fail iĢlediği fiili cezalandıran bir kuralın bulunduğunu bilmez veya bu
kurala yanlıĢ anlam vermek suretiyle bu hususta yanılır; yahut kural bakımından
herhangi bir bilgisizliği veya yanılması olmadığı halde, iĢlediği suçun unsurlarına
iliĢkin bir hususta yanılır. Ġlk durumda hukuki bilgisizlikten, ikinci halde ise fiili veya
Buna göre, hata, kastı kaldıran hata ve kusurluluğu etkileyen hata olarak iki
Ģekilde ortaya çıkar. Kastı kaldıran hata, suçun unsurlarında hata, suçun nitelikli
kusurluluğu etkileyen hata ise, kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan bir nedenin
maddi Ģartlarında hata ve iĢlenen fiilin esasında bir haksızlık oluĢturduğu hususunda
a. Fiili Hata
maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla
1182
Sulhi DÖNMEZER-Sahir ERMAN: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım, Ġstanbul
1997, c. 2, s. 314.
―Yanılma, tipiklikte yanılma ve haksızlık yanılması olarak ikiye ayrılır. Tipiklikte yanılma,
tipikliğin objektif nitelikteki unsurlarına yöneliktir ve kastı ortadan kaldırır. Buna karĢılık haksızlık
yanılması fiilin haksızlığı ile ilgilidir ve kusur çerçevesinde haksızlık bilincini ortadan kaldırır‖. Bkz.
ÖZTÜRK – ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku …, s. 211.
1183
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 401.
441
Fiili hata, 30(1). maddede öngörüldüğü biçimiyle suçun kanuni tanımındaki
olgular yanında düĢünce dünyasındaki olgulardır. Bu anlamda hata, tipte yer alan
sözgelimi suçun maddi konusu, hareket, netice, mağdur, nedensellik bağı gibi herhangi
bir unsura iliĢkin olabilir1184. Buradaki hata, suça iliĢkin kastı ortadan kaldırır. Bu hata
halinde kasten iĢlenmiĢ bir haksızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Failin bilgisi
veya tasavvuru gerçeğe uysaydı, iĢlediği fiilin bir haksızlık teĢkil etmeyeceği
muhakkaktır1185. Gerçekten fail, ceza normunda yasaklanandan farklı bir maddi fiili
istediğinde suç oluĢturan herhangi bir fiili veya o normda öngörülen suçu oluĢturan
nedenle suç kastı yoktur ve dolayısıyla fail, kasıtlı suçtan dolayı değil, en fazla taksirli
Kasıtlı suçlarda hata ya o fiili tamamiyle suç olmaktan çıkarır veya gerçekte
meydana gelenden baĢka bir suçun ortaya çıkmasına sebebiyet verir. Ġkinci halde yani
hata dolayısıyla gerçekte meydana gelenden baĢka bir suçun meydana gelmesi halinde
hata esaslı değildir ve kusurluluk kalmaktadır. Fakat irade ile gerçek arasındaki
ayrılık, irade lehine çözümleneceği için, fail gerçekte iĢlemiĢ olduğu suçtan dolayı
Örneğin kısmen veya tamamen imha maksadıyla bir kasabada yaĢayan dinsel
1184
ÖZTÜRK – ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku …, s. 211.
1185
ÖZGENÇ: Türk Ceza Hukuku …, s. 403; ĠÇEL-ÖZGENÇ-SÖZÜER-MAHMUTOĞLU-
ÜNVER: s. 283.
1186
TOROSLU: Ceza Hukuku …, s. 220.
1187
DÖNMEZER-ERMAN: s. 317.
442
Veya etnik bir gruba göç halinde iken saldırı düzenlemek isteyen bir grup,
etnik grup zannettikleri karma veya baĢka bir gruba saldırı düzenliyorlar. Suçun
olmasını ifade eder. Her iki konu da aynı değerde ise failin suçun konusunda yanılması
yanılma yalnızca bir saik yanılması olup, meydana gelen durum, failin tasavvuruna
Fiil üzerinde hata nedeniyle baĢka bir suçtan sorumlu olunması, kanunda bir
fiili ortaklaĢa düzenleyen ve birbiriyle genel-özel hüküm iliĢkisi içinde olan iki norm
bulunduğunda söz konusu olabilir. Bir hükmü diğerine göre özel hüküm haline
getiren, özel hükmün fiilin genel hüküm tarafından düzenlenen unsurlarına ek olarak
en az bir tane baĢka unsura daha sahip olmasıdır. Buna göre, normlardan biri diğerinin
bütün unsurlarını kapsamakla birlikte, normu özel hale getiren baĢka unsurlara da
sahip olduğu takdirde, bu unsurları bilmeyen fail, genel hüküm tarafından düzenlenen
öldürme, yaralama, kiĢi özgürlüğünü kısıtlama veya çocuk düĢürme, kısırlaĢtırma gibi
suç tiplerinden ayıran; suçun özel kastla iĢlenmesi, pasif süjenin kimliği gibi önemli
etnik bir gruba saldırılması ya da etnik bir gruba saldırıldığı düĢünülerek siyasi bir
1188
ÖZTÜRK – ERDEM: s. 212-213.
1189
Devrim GÜNGÖR: Ceza Hukukunda Fiil Üzerinde Hata, Ankara 2007, s. 80.
443
bilmedikleri için soykırım suçundan değil; kasten öldürme suçundan sorumlu
olacaklardır.
b. Hukuki Hata
etmeyeceği hükme bağlanmıĢtır. Bu bağlamda failin; ceza normu üzerindeki bir hata
inanmasına rağmen, gerçekte ceza normu tarafından yasaklanan fiilin aynısı olan
üzerinde bir hata söz konusu olur1191. Diğer bir deyiĢle hukuki hata, özellikle failin
yasak normu bilmediği, onun geçerlilik alanını yanlıĢ yorumladığı için haksızlık
Buna göre, eğer fiilin iĢlenmesi sırasında failde haksızlık yaptığı bilinci yoksa
ve bu hata kaçınılabilir değilse, fail kusurlu hareket etmiĢ olmaz. Bu anlamda haksızlık
fiilin bir haksızlık teĢkil ettiğini gerçekten, reel olarak, aktüel olarak bilmesi gerekmez.
1190
ÖNDER: s. 337.
1191
TOROSLU: Genel Hükümler …, s. 219.
1192
ÖZTÜRK-ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku …, s. 216.
1193
ÖZTÜRK-ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku …, s. 216.
444
KiĢi, her ne kadar iĢlediği fiilin haksızlık teĢkil ettiğini hakikaten bilmiyorsa da, sahip
olduğu akletme yeteneği, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre
kiĢi iĢlediği fiilin haksızlık teĢkil ettiğini bilmiyor ise; o zaman bu yanılgının
dayanarak veya hukuk dıĢı nedenlerle hukuk normunun yanlıĢ olduğunu veya
görmeyecektir. Nihayetinde burada failin, iĢlediği fiilin haksızlık teĢkil ettiğini veya
Ġ. ZamanaĢımı
Belirli bir sürenin geçmesi, Devletin ceza veya infaz iliĢkilerini devam
ettirmesinde sosyal yararı yok edebilir; zamanın hatıraları silici ve yumuĢatıcı etkisi
bu iliĢkiyi de etkiler. Bunun içindir ki, hukukun diğer alanlarında dava hakkını
iliĢkisinin düĢmesini, hem de ceza iliĢkisi kesin hükümle sonuçlanıp infaz iliĢkisi
1194
Ġzzet ÖZGENÇ-Cumhur ġAHĠN: Uygulamalı Ceza Hukuku, Ankara 2001, s. 236-237;
ÖZTÜRK-ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku ..., s. 216-217.
1195
ÖZTÜRK-ERDEM: Uygulamalı Ceza Hukuku …, s. 217.
445
kurulduğu takdirde, bu iliĢkinin de ortadan kalkmasını gerektirir. Böylece sadece
belirli bir zamanın geçmesi gibi doğal bir olay, ceza veya infaz iliĢkisini ortadan
kaldırmak suretiyle, hukuki bir nitelik almıĢ olur. Bu anlamda ceza iliĢkisini düĢüren
müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında
işlenmesi halinde dava zamanaşımının, yine aynı suçlara ilişkin aynı cezalar
koyucu yaptığı tercihle ―Millete ve Devlete KarĢı ĠĢlenen Suçlar‖dan yurt dıĢında
düzenlemiĢtir.
suç tipi öngörülmüĢtür. Bunlar 76. maddedeki soykırım suçu, 77. maddedeki
insanlığa karĢı iĢlenen suçlar ve 78. maddedeki bu suçları iĢlemek için örgüt
kurmaktır.
76. maddedeki soykırım suçu ve 78. maddedeki soykırım suçu iĢlemek için
1196
Sulhi DÖNMEZER-Sahir ERMAN: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım, Ġstanbul
1997, c. 3, s. 243.
446
Zamanaşımı Hükümlerinin Uygulanmayacağına Dair Sözleşme‖1197dir. BirleĢmiĢ
Milletler Genel Kurulu‘nun 26 Kasım 1968 tarih ve 2391 sayılı kararı ile imzaya
suçlardan olduğu tespiti yapılmıĢtır. Bunun sonucu olarak insan haklarının ve temel
barıĢın veya güvenliğin korunması için bu suçlarla etkili bir Ģekilde mücadele etmek
gerekmektedir.
cezalandırılmasını engellemektedir.
1197
SözleĢme metni için bkz. http://www.icrc.org/ihl.nsf/FULL/435?OpenDocument [20.03.2008].
SözleĢmenin hazırlık çalıĢmaları ve yaĢanan tartıĢmalar konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Natan
LERNER: ―The Convention on the Non-Applicability of Statutory Limitations to War Crimes‖,
Israel Law Review, vol. 4, 1969, p. 512-533.
447
SözleĢme 4. maddesi ile de taraf devletlere, anayasal usullerine uygun olarak
zamanaĢımı gibi sınırlamaların kaldırılması yönünde tüm yasal veya diğer tedbirleri
uygulanır. Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye‘de işlenmesi veya neticenin Tür-
Diğer yandan ülke dıĢında iĢlenen suçların, suçun iĢlendiği yere, failin ve
1198
Faruk TURHAN: ―Türk Ceza Kanunu‘nun Yer Bakımından Uygulanmasında Evrensellik İlkesi
ve Yeni TCK (madde 13)‖, Hukuki Perspektifler Dergisi, sy. 4, Agustos 2005, s. 202.
448
Ancak tarafı olduğumuz Soykırım SözleĢmesi soykırım suçu bağlamında
yargılanmalarını düzenlemektedir.
uygulanmasını haklı çıkaran görüĢler bulunmaktadır. Bir görüĢe göre, bir devletin,
vatandaĢları tarafından iĢlenen suçlar hakkında faile göre Ģahsilik ilkesi uyarınca
öncelikli yargı yetkisine sahip olduğu ve bu durumda evrensellik ilkesine dayanan bir
ihlal edeceği ileri sürülebilir. Ancak uluslararası suçların en önemli özelliği, suçun
devlete bırakılması uygun bir çözüm olamaz. Diğer taraftan failin vatandaĢı olduğu
devlet de bir uluslararası suç ithamı ile karĢılaĢan vatandaĢını korumak ihtiyacıyla
1199
TURHAN‘a göre, evrensellik ilkesinin kapsamına giren suçların iki özelliği bulunmaktadır.
Bunlardan ilki, anılan suçların insanlığın barıĢ ve güvenliği açısından zarar ya da tehdit oluĢturması
ikincisi ise suçların cezalandırılmasıyla evrensel alanda korunması kabul edilen hukuki menfaatlerin
korunması söz konusu olduğu için, suçların uluslararası bir sözleĢmede veya uluslararası teamül
hukukuna göre kovuĢturulmasının kabul edilmiĢ olmasıdır. Ancak yine TURHAN‘a göre, söz konusu
sözleĢmede o suçun kovuĢturulmasında evrensellik ilkesinin açıkça kabul edilmiĢ olması da zorunlu
değildir; fiilin cezasız kalmaması gerektiği sözleĢmenin içeriğinden çıkarılabilir. Bkz TURHAN:
―Türk Ceza Kanunu‘nun …‖, s. 202; Aynı Ģekilde s. 204.
449
davranabileceği için ceza kovuĢturmasının bu devlete bırakılması da evrensel hukuki
suçu nerede iĢlenmiĢ ve fail ile mağdurun vatandaĢlığı ne olursa olsun Türkiye‘de
dıĢında iĢlendikleri halde, yabancı yasa lehe de olsa, göz önüne alınmayacaktır1201.
verilecek olan ceza, suçun işlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından
1200
TURHAN: ―Türk Ceza Kanunu‘nun …‖, s. 205.
1201
―Yasakoyucunun ―Türk kanunları uygulanır‖ Ģeklinde ayrıca bu hususu vurgulaması yabancı
yasanın göz önüne alınmasını engellemek içindir‖. CENTEL-ZAFER-ÇAKMUT: s. 141.
450
öngörülmüĢtür. Yani yukarıda sayılanlara karĢı iĢlenen suçlarda yabancı kanun göz
önünde bulundurulmayacaktır.
Bir görüĢe göre, eğer suç Türkiye‘ye veya bir Türk‘e karĢı iĢlenmiĢse fiilin
iĢlendiği yerde de suç teĢkil edip etmediği TCK‘nin 13. maddesi açısından önemli
değildir. Buna karĢın suç, bir yabancıya veya bir uluslararası hukuki menfaate
yargılamayı yapan mahkeme, gözetecek bir üst sınır olmadığı için Türk kanunlarına
göre yargılamayı yapıp cezayı verecektir. Ġkincisi ise tamamen farklı bir çözüm
iĢlenen fiilin yabancı ülkede de suç olması gerektiğidir. Bu durumda iĢlenen fiil
kalmamasının sağlanması olduğu için iĢlendiği yerde –istisnaen- fiilin suç teĢkil
etmemesi halinde, Türk hakimi tarafından yabancı kanun değil Türk kanunu dikkate
alınmalıdır1204.
1202
Bkz. TURHAN: ―Türk Ceza Kanunu‘nun …‖, s. 204.
1203
Aynı çözüm için bkz. TURHAN: ―Türk Ceza Kanunu‘nun …‖, s. 204.
1204
TURHAN: ―Türk Ceza Kanunu‘nun …‖, s. 204.
451
Ancak burada Ģöyle bir sorun ortaya çıkabilir. Örneğin soykırımın suç olarak
düzenlenmediği bir ülkede, dinsel gruba mensup kiĢilere yönelik imha maksadıyla
dikkate alınıp yargılama sonunda o ülkede yaralama suçu için öngörülmüĢ cezadan
tanımlanan fiil, baĢka bir devletin yasasında örneğin insanlığa karĢı suç olarak da
Unsurlar aynı ise, salt suç tipinin isminin farklı olması doğrudan Türk kanunlarının
uygulanmasını gerektirmeyecektir.
29.06.2005 tarih ve 5377 sayılı Kanun ile ilgili Adalet Komisyonu raporunda,
452
savunulmuĢtur. Ancak bu görüĢün Kanunun hangi hükmüne dayandığı
açıklanmamıĢtır1205.
Yabancı ülkede iĢlenen bazı suçlardan dolayı, vatandaĢ veya yabancı olan
bir muhakeme Ģartıdır. Nitekim TCK‘nin 11 ve 12. maddelerine göre, yurt dıĢında
iĢlenen bazı suçların faili, ―Türkiye‘de bulunduğu takdirde‖ Türk kanunlarına göre
Yukarıda belirtildiği gibi TCK‘nin 13. maddesinde böyle bir ifade bulunmamaktadır.
veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez
kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
maddesine göre ise, Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği
1205
TURHAN: ―Türk Ceza Kanunu‘nun …‖, s. 210.
―Öncelikle belirtilmek gerekir ki, Türk Ceza Kanununun 13 üncü maddesinde sayılan
suçlardan dolayı Türkiye'de soruĢturma ve kovuĢturma yapılabilmesi için failin Türkiye'de bulunması
gerekir‖. TBMM Adalet Komisyonunun 24.06.2005 tarihli ve Esas 1/1042, Karar 91 sayılı
raporu, http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss958m.htm [20.03.2008]
1206
Cumhur ġAHĠN: Ceza Muhakemesi Hukuku I, Ankara 2007, s. 61.
453
etmez1207. Bunun sonucu olarak savcı elinde yeterli delil varsa yurdıĢında suç iĢleyen
Hazır bulunma, sanık için hem hak hem de yükümlülüktür1208. Bunun sonucu olarak
CMK 193. maddeye göre sanık hazır olmadığında, kural olarak, yapılamayan
yargılamadır1209.
sınırlı sayıda belirtilmiĢtir. Bunlar gaiplik (CMK 244-246), sanığın yokluğu (CMK
ile hakkında, soruĢturmayı müteakip kamu davası açılan kiĢiyle ilgili olarak
CMK‘de yer alan gaiplik kurumu uygulama alanı bulabilecektir. Buna göre,
veya yurt dıĢında bulunup da yetkili mahkeme önüne getirilemeyen veya getirilmesi
yoluna da gidilebilecektir1211.
1207
Bahri ÖZTÜRK-Mustafa Ruhan ERDEM: Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Yeni
CMK‘ya Göre YenilenmiĢ, Ankara 2006, s. 94; Nevzat TOROSLU-Metin FEYZĠOĞLU: Ceza
Muhakemesi Hukuku, Ankara 2006, s. 53; Veli Özer ÖZBEK: Yeni Ceza Muhakemesi Kanununun
Anlamı, Ankara 2005, s. 791.
1208
ġAHĠN: s. 64.
1209
ÖZTÜRK-ERDEM: s. 94; ġAHĠN: s. 64; ÖZBEK: Yeni Ceza Muhakemesi …, s. 919.
1210
―Gaiplik ve gerek kaçaklıkta kendisine ulaĢılamayan bir sanık söz konusudur. Ancak gaiplikte bu
durum bilinçli bir Ģekilde yaratılmıĢ değil iken kaçaklık durumunda sanık bunu her zaman bilerek ve
isteyerek gerçekleĢtirmektedir. Gaipliği kaçaklıktan ayıran en önemli ölçüt budur‖. Bkz. ġAHĠN: s.
64-65.
454
TCK‘nin 13. maddesinin 5377 sayılı Kanun‘un 3. maddesi ile değiĢik 2.
durumda yurt dıĢında iĢlenen bir soykırım suçundan dolayı Türkiye‘de yargılama
Zira Ģikayet süreye tabi iken dava zamanaĢımı dolmamak kaydıyla her zaman talepte
bulunulabilir. ġikayet üzerine savcı dava açmak zorunda değil iken, talep üzerine
dava açmak zorundadır1215. Öte yandan Ģikayet geri alınabilirken talep geri
alınamaz1216.
5377 sayılı Kanun ile 13. maddede değiĢiklik yapılmadan önce madde
1211
Aynı görüĢ için bkz. TURHAN: ―Türk Ceza Kanununun …‖, s. 211, dpn. 87.
1212
(Ek: 29.06.2005 – 5377/3 md.) Ġkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Be-
Ģinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı
Türkiye‘de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır.
1213
ÖZTÜRK-ERDEM: s. 85.
1214
ġAHĠN: s. 58.
1215
TOROSLU-FEYZĠOĞLU: s. 51; ġAHĠN: s. 58.
ġAHĠN, talep üzerine dava açılmasının zorunlu oluĢunun, savcının delillerin iddianame
düzenlemek için yeterli olup olmadığı hususundaki takdir yetkisini ortadan kaldırmakla birlikte,
böyle bir zorunluluğun, aynı Ģekilde, iddianameyi kabul edilebilirlik yönünden değerlendirecek olan
mahkemeyi de bağlayacağı ve iadeyi gerektiren baĢka sebep bulunmadığı takdirde, mahkemenin,
delilin dava açmak için yeterli olmadığı gerekçesiyle iddianameyi iade edemeyeceği düĢüncesindedir.
Bkz. ġAHĠN: s. 58.
Talep üzerine savcının dava açmak zorunda olmadığı görüĢü için bkz. Nur CENTEL-
Hamide ZAFER: Ceza Muhakemesi Hukuku, Ġstanbul 2006, s. 91.
1216
ġAHĠN: s. 58.
455
gerekmesi Ģeklinde bir düzenleme bulunmamaktaydı. Kanaatimizce yapılan
soykırıma maruz kaldığını söyleyen herkes bir kere Türkiye‘de savcılığa vereceği bir
dilekçe ile dava açılmasını isteyecektir. Savcılık da elinde yeterli delil olduğunda
kamu davasını açmak zorunda kalacaktır. Bunun sonucunda Türk yargı mercileri
sebebiyet verebilecektir.
Örneğin değiĢiklikten önce ABD BaĢkanı George Bush veya o zamanki Ġngiltere
dava açılması zorunlu olacaktır. Bu durumda bir ülkenin yargı bağıklığını haiz devlet
nerede ve hatta, kime karşı işlenmiş olursa olsun, Türkiye'de Türk kanunlarına göre
bir sorun ortaya çıkarabilecek bir mahiyet taşımaktadır. Bu nedenle, madde metnine
456
ikinci fıkra olarak eklenen bu hükümle, maddede yer alan ve birinci fıkranın (b)
―1- İncelenen Yasa'nın 3. maddesiyle, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası‘nın 13.
maddesine eklenen 2. fıkrada, "(2) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü,
Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra
kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılması, Adalet
Bakanının talebine bağlıdır." denilmiş; buna bağlı olarak maddenin (2). fıkrası da
(3). fıkra olmuştur.
Gerek 765 sayılı önceki Türk Ceza Yasası'nın 4., gerek 5237 sayılı Türk Ceza
Yasası‘nın 13. maddelerinde, Devlet'in yabancı bir ülkede suç işleyen "yurttaşını"
cezalandırması, "suç failine göre kişisellik" ilkesi gözönünde tutularak
düzenlenmiştir.
1217
Kilis Milletvekili Hasan Kara ile 2 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda DeğiĢiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/452), Dönem: 22, Yasama Yılı: 3,
Sıra Sayısı: 901.
457
Bu düzenlemelerin amacı, yabancı ülkede suç işleyen, ancak kendi ülkesine
döndüğü için ve "yurttaşların verilmemesi ilkesi" nedeniyle suçu işlediği ülkede
cezalandırılamayan kişinin, kimi koşullarla ülkesinde cezalandırılmasını
sağlamaktır. Böylece, nerede işlenirse işlensin hiçbir suç cezasız kalmayacaktır.
Gerçi, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası‘nın 13. maddesinin 2. fıkrasında, yabancı
bir ülkede işlediği suç nedeniyle o ülkede yargılanan kişilerin Adalet Bakanı'nın
istemiyle Türkiye'de yeniden yargılanabilmelerini olanaklı kılan bir kural vardır.
Ancak, bu kural, bir kişinin aynı suçtan ikinci kez yargılanmaması ilkesine karşın,
fıkrada sayılan suçların önemi nedeniyle, Devlet'in egemenlik hakkı gözetilerek
getirilmiştir.
Başka bir anlatımla, 5237 sayılı Yasa‘nın 13. maddesinin 2. fıkrasında tanınan
istemde bulunma yetkisinin kullanılmaması durumunda, kişi ikinci kez
yargılanmamış olacak; buna karşılık, incelenen Yasa ile getirilen 2. fıkradaki
istemde bulunma yetkisinin kullanılmaması durumunda ise, kişi hiç yargılanmamış
olacaktır. Bu nedenle her iki fıkrada Adalet Bakanı'na tanınan yetkiler arasında
önemli fark bulunmaktadır.
458
İncelenen Yasa'yla getirilen, failin yargılanmasını ve cezalandırılmasını Adalet
Bakanı'nın, siyasal ve öznel olarak kullanılabilecek biçimde takdirine bırakan
düzenlemenin ayrıcalık niteliğinde olduğu ortadadır.
Hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri, hangi nedenle olursa olsun hiç kimsenin
hukukun üstünde tutulmamasını, ceza yönünden sorumsuzluk durumlarının belli bir
amacın gerçekleşmesini sağlamaya yönelik olarak, suç failleri arasında farklılık
yaratmayacak ve sınırlı biçimde getirilmesini gerektirmektedir.
Yabancı ülkede işlenmiş olsa da, kimi suçlardan dolayı kişiler için, Adalet
Bakanı'nın takdirine dayalı olarak getirilen sorumsuzluk durumunun, hukuka aykırı
ayrıcalık olduğu, eşitsizlik yarattığı ve hukuk devletinde bu tür ayrıcalıklara ve
eşitsizliklere yer verilemeyeceği açıktır. Bu nedenle, incelenen Yasa'nın 3.
maddesiyle yapılan düzenleme hukuk devleti ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmamakta,
toplumun adalet duygularını incitecek nitelikte bulunmaktadır‖1218.
1218
http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss958m.htm [20.03.2008]
459
TBMM BaĢkanlığına iade edilen bu Kanun TBMM Adalet Komisyonunda
460
oluşturduğu dünya milletler topluluğunun varlığı ve geleceği açısından yararlı
olması gerekir.
Türk kamu düzeninin korunmasının ötesinde, uluslararası hukukun yanı sıra,
diplomatik ve siyasi bir değerlendirmeyi gerektiren bir yönünün olması dolayısıyla,
istisna kapsamında belirtilen suçlardan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma
yapılmasının Adalet Bakanının talebine bağlı kılınmasının, eşitsizlik ortaya
çıkaracak bir yönü bulunmamaktadır. Kaldı ki Adalet Bakanının bu hususta
kullanacağı takdir yetkisi, objektif ölçütlere dayalı olarak kullanılması gereken bir
yetkidir. Yurt dışında işlenen suçun, Türk kamu düzenini bozucu bir etkisinin olup
olmadığı ve bu suçtan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılması
hususunda uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüğümüzün bulunup
bulunmadığı hususları Cumhuriyet savcıları tarafından hukuki bir değerlendirmeyle
tespit edilebilecekken; yapılacak olan soruşturma ve kovuşturmanın Türkiye'nin
barış esasına dayalı diplomatik ilişkilerini olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceği
hususu, diplomatik ve siyasi bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinin
değiştirilmesine ilişkin 27.5.2005 tarihli ve 5357 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde
bir değişiklik yapılmasına gerek görülmeyerek, madde aynen kabul edilmiştir‖1219.
yine raporda belirtildiği gibi objektif ölçütlere göre nasıl yapılacağı tereddüt
uyandırmaktadır.
tüm dünyaca kınanan bir soykırımın veya insanlığa karĢı iĢlenen suçların özellikle
1219
http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss958m.htm [20.03.2008]
461
bulunulmaması buna karĢılık görece daha alt düzeydeki yetkililerin veya sivillerin
soykırım üzerinde evrensellik ilkesi uyarınca yargı yetkisi tesis eden 13. maddenin
Diğer yandan, çevrenin kasten kirletilmesi, uyuĢturucu veya uyarıcı madde imal
belirsizdir1220.
dünya tarafından lanetlenen, uluslararası hukuka göre bir suç olarak beyan
suç tipinin uygar dünya tarafından lanetlenen bir uluslararası suç olduğu kabul
anlamsız olmaktadır. Nihayetinde uygar dünya tarafından lanetlenen bir suç tipinin
olduğu gibi korunan hukuki menfaatin doğrudan devlete ait olması halinde bu suçlar
1220
TURHAN‘a göre bu suçlar açısından evrensellik ilkesine göre Türkiye‘de ceza kovuĢturması yetkisi
veren uluslar arası sözleĢme hükümlerinin varlığı Ģüphelidir. Bkz. TURHAN: s. 211.
462
açısından da Adalet Bakanının talebinin aranması ve gerçeklik ilkesi kapsamındaki
olabilecektir1221.
Evrensellik ilkesi ile ilgili olarak TCK‘nin 13. maddesinde varolan sorunların
5377 sayılı Kanun ile Adalet Bakanının talebini arayan kanun koyucunun seçmiĢ
olduğu yolun isabetsiz olduğunu ileri süren bir görüĢe göre, evrensellik ilkesine göre
ülkede iĢlenen suçlar bakımından savcıya kamu davası açılması konusunda takdir
TCK‘nin 13(3). maddesinde ―Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar
dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiş olsa bile,
infaz edilmiĢse infaz edilen bu ceza miktarının TCK‘nin 16. maddesine göre
1221
TURHAN: s. 211.
1222
TURHAN: s. 211.
1223
ÖZBEK: Yeni Türk Ceza …, s. 218.
1224
ÖZBEK: Yeni Türk Ceza …, s. 218. ÖZBEK‘e göre, karar beraat veya mahkumiyet olmayıp düĢme
kararı olsa nasıl hareket edileceği belirsizdir. ―Örneğin, suç o ülkede zamanaĢımına uğramıĢ ve bu
463
SONUÇ
kısmen veya tamamen imhasına yönelik fiziki ve kültürel imha yöntemleri olarak
olabilir. Hukukun tek baĢına bu ağır suçun iĢlenmesini engelleme konusunda baĢarılı
olup olmadığı bir kenara bırakıldığında elbette etkili bir vasıta olduğu ortadadır.
Ģekilde yukarıda sayılan kaynaklardan hareket edilmiĢ ve soykırım suçu ile ilgili pek
SözleĢmenin eskimiĢ olduğu ve pek çok soruna cevap veremediği ortadadır. Örneğin
suç tipinde yer almamasının sebebi siyasi grupların hareketli gruplar olduğu yani
kiĢilerin iradeleri ile girip çıktığı değiĢken gruplar olması iddiasıdır. Bu her ne kadar
nedenle zamanaĢımı sebebiyle düĢme kararı verilmiĢ olabilir. Bu durumda suç, Türk kanunlarına göre
zamanaĢımına uğramamıĢ olsa Türkiye‘de yargılama yapılabilip yapılamayacağı sorunu ortaya
çıkacaktır. Bu nedenle mahkumiyet veya beraat yerine 765 sayılı TCK‘de olduğu gibi hüküm teriminin
kullanılması daha uygun olurdu‖. Bkz. ÖZBEK: Yeni Türk Ceza …, s. 218.
464
doğru ise de, soykırım suçu ile korunan değerin bir grubun fiziksel ve kültürel
baĢka bir din veya mezhebe katılmasının önünde bir engel bulunmamaktadır. Eğer
korunan gruplarda kriter doğuĢtan gelen özelliklere bağlılık ise bu durumda yine
dinsel gruplar ayrıksı bir yerdedir. Nihayetinde dinsel gruba mensubiyet etnik veya
ırksal köken gibi doğuĢtan gelen bir özellik olmamaktadır. Bu anlamda Soykırım
tayin edileceği de bir sorundur. Burada iki yöntem izlenebilecektir. Bunlardan ilki
nesnel ve bilimsel olarak grubun tayini; diğeri ise hedef alınan gruba mensubiyetin
fail ve/veya mağdur tarafından tayinidir. Yani ilkinde, antropoloji, tarih, din
tartıĢmada kanaatimizce esas alınması gereken görüĢ nesnel ölçüttür. Zira grup
465
aranmalıdır. Diğer yandan fail ve/veya mağdurun algısının da failin imha maksadına
insanın ölmesinin suçun tamamlanması için gerekli olduğu yönünde bir düĢünce
tartışmaya mahal vermeyecek derecede açıktır. Buna göre, bir fiilin soykırım olarak
nitelendirilebilmesi için birçok insanın yaygın bir soykırım giriĢimine maruz kalıp
ölmesinden ziyade, sanığın bir veya birden fazla kiĢiyi öldürmesi veya kötü
Grup üyelerine bedenen veya ruhen ciddi surette zarar verilmesinde ise
bu düzenlemede önemli olan imhaya elveriĢli ciddi bir zararın verilmesidir. Öte
yandan grup üyeleri üzerinde meydana gelen ciddi zararların tedavisi mümkün
olmayan bir zarar da olması gerekmemektedir. Burada ortaya konan ölçüt zararın
ciddi olmasıdır. Bu ifade sağlığı ciddi Ģekilde bozan, biçimsel bozulmaya veya dıĢ
veya iç organların ya da duyuların ciddi Ģekilde bozulmasına yol açan herhangi bir
davranıĢ olarak anlaĢılabilir. Burada meydana gelen zararın ciddi olup olmadığı
bedensel veya ruhsal zararın o grubu kısmen veya tamamen imha tehdidi içerecek
466
Cinsel saldırının da diğer Ģartlar gerçekleĢmesi durumunda bedenen veya ruhen
ciddi surette zarar verme suretiyle soykırım olarak kabul edilebileceği uluslararası
cinsel saldırı suçlarında zor kullanılmasının veya rızanın olmamasının suçun unsuru
olması noktasından hareketle ortaya çıkmıĢtır. Buna göre, rızanın illaki tehdit veya
Grubun fiziksel olarak kısmen veya tamamen imhası için yaşam koşullarının
bir zamana yayılmıĢ yavaĢ bir ölümün gerçekleĢmesi amacına hizmet etmesi gerekir.
Yine imha neticesinin aranmadığı bu suç tipinde beslenme, tıbbi hizmetler gibi
Ģekilde kiĢilerin evlerinden çıkartılıp baĢka bir yere zorla nakli gibi fiiller soykırım
sayılabilecektir.
Henüz uluslararası ceza mahkemelerinde bir karara konu olmayan grup içinde
467
Soykırım SözleĢmesi‘nin hazırlık çalıĢmalarında kabul edilmeyen kültürel
soykırımın görünümü olan gruba mensup çocukların başka bir gruba zorla
benimsemiĢ olan bir çocuğun baĢka bir gruba zorla nakli ile asimile edilmesi pek de
mümkün görünmemektedir.
Soykırım suçunu, benzer suç tiplerinden ayırt eden unsur, bu suçun, Soykırım
Buna göre tasarlama soykırım suçunun bir unsuru değildir, dahası tasarlamanın
bulunması fail veya faillerdeki imha kastına delil olabilecektir. Soykırım suçunda
imha kastının ortaya konulabilmesi için her olayın ayrı ayrı değerlendirilmesi
468
zarar verilirken diğer grup veya gruplara dokunulmamasında, yıkıcı ve ayırımcı
soykırımın yanında soykırım yapmak için anlaĢma, soykırım yapmak için doğrudan
teĢebbüs ve kıĢkırtma gibi suç tiplerinde temel özellik, amaç suç tamamlanmasa da
Anglo-Sakson hukukunda suç için anlaĢma, iki veya daha fazla kiĢinin hukuka
aykırı bir fiili veya hukuka uygun bir fiili hukuka aykırı vasıtalarla iĢlemek için
anlaĢmasıdır. GeniĢ anlamda önleyici bir etkisi olan suç tipinde, amaç suç
iĢlenmeden bir suç iĢlemek için anlaĢanlar cezalandırılmaktadır. Suç için anlaĢmayı
farklı olarak hazırlık hareketinden daha fazlasına ihtiyaç duyulmakta; failin icra
Anglo-Sakson sisteminde suça iĢtirakin özel bir hali olarak görülüp cezalandırılırken
Kara Avrupası hukukunda kiĢi sadece suç kastı veya hazırlık hareketlerinden dolayı
cezalandırılmaz; dahası hazırlık hareketi olarak kabul edilen suç için anlaşma bu
sistemde devletin güvenliğine karĢı iĢlenen suçlar gibi ciddi suçlarda mümkündür.
Uluslararası ceza mahkemeleri içtihatlarında açık veya resmi bir anlaĢmanın varlığı
469
Ruanda özelinde gerçekleĢen soykırımda, Tutsilere karĢı medya organları
SözleĢmesi‘nde de yer alan bu fiilde kamuya açık bir alanda belirli sayıdaki kiĢilere
veya daha büyük ölçüde radyo veya televizyon gibi kitle iletiĢim araçları ile kısmen
veya tamamen ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubun imhası yönünde çağrının
baĢkasını suç teĢkil eden bir fiilde yer almaya kıĢkırtması da aranmaktadır. Öte
yandan uluslararası ceza mahkemeleri kararlarında söz konusu tahrikin ima Ģeklinde
baĢlayıp da, suçun fail veya faillerin iradesi dıĢındaki sebeplerle tamamlanamaması
söz konusudur. Örneğin dinsel bir grubun imhası maksadıyla yaĢadıkları yerin su
maddesine göre failin, suçu iĢlemekten gönüllü olarak vazgeçmesi veya suçun
iĢlenen bir suç tipi özelliği göstermektedir. Bu noktada soykırım suçuna iştirak
470
düzenlemektedirler (2(3)e / 4(3)e). Bunun yanında bireysel cezai sorumluluk baĢlığı
altında, iĢtirak konusunda tüm suç tipleri bakımından uygulanabilecek bir genel
suçlarla ilgili olarak, bilfiil işlenen veya teşebbüs aşamasında kalan bir suçun,
işlenmesini emretmek, ikna veya teşvik etmek, bir suçun işlenmesini kolaylaştırmak
etmek, teşvik etmek veya herhangi bir şekilde desteklemek ya da işlenmesi için
gerekli vasıtaları tedarik etmek, suçun işlenmesine veya teşebbüs aşamasında kalmış
haline aynı amaçla hareket eden bir grup insanla diğer herhangi bir yolla katkıda
UYCM ve URCM Statülerinde var olan soykırıma özgü iĢtirak hali ile
Mahkemelerin yargı yetkisine giren tüm suçlara dair genel iĢtirak düzenlemeleri
kaçmıĢ bir husus gibi görülebilir. Ancak bazı Mahkeme içtihatları, bu düĢüncede
yapıldıktan sonra Ģerikin kısmen veya tamamen ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir
471
ġerikin, soykırım suçunda katkısı icrai olabileceği gibi ihmali de olabilir.
Hatta, sırf uç mahallinde bulunmak, asli fail üzerinde belirli bir cesaretlendirici etki
gösteriyorsa veya fail bu sebeple iĢlediği fiili meĢru kabul ediyorsa yardım etme var
sayılabilecektir. Ancak örneğin emir veren veya üst konumundaki bir kiĢinin bizatihi
suç mahallinde varlığı, suçun iĢlenmesi üzerinde belirli bir cesaretlendirici etki
yapması sonucu doğurmaz. Bu durumda kiĢinin varlığının moral destek veya cesaret
verenle emri yerine getiren arasında bir üst ast iliĢkisinin aranıp aranmayacağıdır. Ġlk
görüĢe göre, emri verenle emri yerine getiren arasında bir üst-ast iliĢkisinin
bulunması gerekirken diğer görüĢe göre, emri verenle emri yerine getiren arasında
emredenin verdiği emrin etkisi altında kaldığı sürece bu iliĢkinin varlığı kabul
edilmektedir. Yani emri verenle emri alan arasında de jure bir üst-ast iliĢkisi
Soykırım suçuna yardım ve destekte ise, Ģerikin yapacağı katkının iĢlenen suç
bağlamında esaslı olması gerekecektir. ġerikin, failin fiiline katılması iradesi dıĢında
uluslararası içtihatlara göre, anılan katkının düĢük veya etkisiz kalması durumunda
ve genelde uyum içinde gerçekleĢen kolektif bir çabayı gerektirdiğinden ortak bir
sorumluluk-iĢtirak hali ortaya çıkmıĢtır. Bunun sonucu olarak bazı suçların kolektif,
472
yaygın ve sistematik görünümünü hesaba katan mahkemeler, kiĢilerin bu suç
ortak bir amaçla müĢterek olarak iĢlenmiĢ, gerek aynı suçla gerekse de farklı
suçlarla, fail ve Ģerikler arasında bağ kuran bir uluslararası suçlara iĢtirak teorisi
geliĢtirmeye çalıĢmıĢtır.
Üç kategoriye ayrılan kolektif suç girişiminin basit kolektif suç girişimi olarak
isimlendirilen ilk Ģekli ortak bir amaç doğrultusunda aynı kasta sahip kiĢilerin bu
benzemekle birlikte örneğin toplama veya imha kamplarında askeri veya idari
birimler tarafından iĢlenen ortak suçlar gibi organize Ģekilde kötü muamelenin
girişiminin geniĢletilmiĢ hali olan üçüncü kategoride ise asli fail dıĢındaki diğer
ise birden fazla kiĢinin bulunması, ulaĢılmak istenen veya Statülerde yer alan bir
suçun iĢlenmesini içeren ortak bir amacın veya planlamanın varlığı ve kiĢinin
katılmasıdır.
hukukunun bir baĢka orijinal ürünü de üstün sorumluluğudur. Ġkinci Dünya SavaĢı
dayanan kurum esas olarak bazı durumlarda kumandanın veya üstün, emrinde veya
473
gereken suçları önlemediği ve cezalandırmadığı için sorumlu olmasına dayanır.
Üstün, astın iĢlediği fiillerden sorumlu tutulabilmesi için, üst veya komutan ile asli
fail arasında bir üst-ast iliĢkisi olması gerekir. Bu iliĢkinin de facto, sivil ya da resmi
yanında üstün, astın, Statülerdeki suçları iĢlemek üzere olduğunu veya iĢlediğini
suçlara dair doğrudan veya olayın Ģartlarından kaynaklanan emarelere göre fiili
iĢlenmek üzere olduğu riskini taĢımasıdır. Son olarak üst, astın iĢlediği fiilleri
gerekecektir.
Failin, bir veya birden fazla sebep yüzünden suçun tüm unsurlarının
kurumun bağımsız bir tanımı bulunmamakla birlikte yoğunluklu bir Ģekilde yerel
kaldıran sebepler Ģeklindeki ayırımın ise uluslar arası ceza hukukuna veya örf adet
474
baĢlıkları da bu görüĢü destekler niteliktedir. Buna göre 31. madde cezai
meĢru savunmayı ve cebri; 32. madde fiili ve hukuki hatayı; 33. madde de üstün
UCMS‘nin 31. maddesine göre, fiili iĢlediği sırada, akıl hastalığı veya akıl
rahatsızlığı sebebiyle iĢlediği fiilin hukuka aykırılığını veya anlamını algılama veya
Statülerinde ise konu ile ilgili düzenleme yapılmamıĢtır. Fakat UYCM‘nin Celebici
sanık, suçu iĢlediği anda ne yaptığının farkında değildir veya eyleminin doğru veya
neticeleri öngörme yeteneğini kaldıran veya azaltan bir baĢka hal de sarhoşluktur.
UCMS‘nin 31(1)(b) maddesine göre, iĢlediği fiilin hukuka aykırılığını veya anlamını
475
kontrol etme yeteneğini sarhoĢ olduğu için kaybeden kiĢi, kendi iradesiyle sarhoĢ
olması sebebiyle, sarhoĢluğun neticesinde Mahkemenin yargı yetkisine giren bir suç
sahip olacaktır.
UYCM‘nin Kvocka Kararında ancak kiĢi zorla veya tehditle sarhoĢ edilmiĢse
hafifletici bir sebep olacağı kabul edilmiĢ ve dahası özellikle Ģiddetin kural olduğu
ve silahların taĢındığı bir ortamda iradi olarak alkol veya uyuĢturucu almanın
Tüm hukuk sistemlerinde bir hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilen
meĢru savunma uluslararası örf adet hukukunca da kabul edilmektedir. Ulusal hukuk
güç kullanımına karĢı, bu güç kullanımını veya tehdidi bertaraf etmek için orantılı
UCMS‘ye göre ise kiĢinin kendisine veya bir baĢkasına veya savaĢ suçlarında
tamamlamak için gerekli malvarlığına yönelik hukuka aykırı bir güç kullanımına
karĢı, kendisini veya bir diğerini ya da malvarlığına iliĢkin tehlikenin ağırlığı ile
orantılı Ģekilde savunması durumunda meĢru savunma söz konusu olacaktır. KiĢinin
silahlı kuvvetler tarafından düzenlenen bir savunma operasyonunda yer alması bu alt
476
Soykırım suçu çerçevesinde meĢru savunmaya bakıldığında konu ile ilgili
en önemlilerinden biri cebirdir. Kusurluluğu kaldıran bir sebep olarak cebir, kiĢinin
kendisinin veya bir baĢkasının yaĢamına veya beden bütünlüğüne yönelik ciddi ve
karĢı konulmaz bir tehdit karĢısında uluslararası bir suç iĢlemesidir. Bu tehditle karĢı
karĢıya kalan kiĢi uluslararası kuralları ihlal edip de uluslararası bir suç iĢlerse
cezalandırılmaz.
suçlarla ilgili davalarda zorunluluk hali olarak isimlendirilir veya bir arada anılır.
bütünlüğüne karĢı korkuda ortaya çıkar. Örneğin aç kalan bir kiĢinin bir baĢkasını
öldürüp yemesi gibi. Cebirde tehdit veya baskı bir kiĢiden gelirken zorunluluk
ii) Zorunluluk halinde fail, suç tipinde aranan manevi unsura sahiptir ve
bertaraf etmek için bunu yapmaktadır. Buna karĢılık, cebirde, kiĢi örneğin bir savaĢ
esirinin ölmesini istememesine rağmen üçüncü bir kiĢinin baskısı altında bu suçu
değiĢtirmektedir. Bu sebeple faili tehdit eden üçüncü kiĢi iĢlenen suçtan sorumlu
olacaktır.
477
UCM Statüsü‘nün 31(1)(d) maddesine göre cebir ve zorunluluk halinde
kiĢinin, kendisine veya bir baĢkasına yönelmiĢ muhakkak bir ölüm veya devam eden
makul bir Ģekilde, daha büyük bir zarar verme kastı bulunmamak koĢuluyla bertaraf
etmeye çalıĢmasına rağmen Mahkemenin yetkisine girdiği iddia edilen bir suçu
savaĢ suçlarında cezai sorumluluğu engelleyen bir hal olmadığı üçe karĢı iki oyla
bir hal olduğu ifade edilmiĢtir. Ġki büyük hukuk sistemi arasındaki çatıĢma
hukukun ağır ihlallerini soruĢturma amacına yöneltmiĢtir. Buna göre, insanlığa karĢı
478
Karara muhalif kalanlar ise, Mahkemenin pratik gerekçelerle Kara Avrupası
hukuk sistemini göz ardı ederek Anglo-Sakson sistemine atıf yaptığını ileri sürerken,
cezai sorumluluğu engelleyebilecektir. Anılan görüĢe destek için getirilen ölçüt ise
kiĢinin kendi yaĢamını kurtarmak için baĢkasını öldürmesi değil, kendi yaĢamını,
diğer kiĢi her halükarda ölecekse, kurtarmasıdır. Muhalif üyeler bu noktada cebir-
bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit, bu tehditten kurtulmak için elveriĢli vasıtaya-
çarelere sahip olmamak, tehditi bertaraf etmek için kullanılan vasıtanın orantılılığı,
Fakat kanaatimizce soykırım gibi hem barıĢ hem de savaĢ zamanında kesinlikle
yasaklanan bir eylemde korunan gruplardan birinin kısmen veya tamamen imhasının
getirilmesidir. Askeri hukukta astın, üstün verdiği emri yerine getirme zorunluluğu,
verilen emir ile ulusal ve/veya uluslararası ceza hukuku normları arasında çatıĢmaya
sebep olabilir. Zira uluslararası hukukta suçlar çoğu kez bir askeri veya sivil üstün
emirleri doğrultusunda iĢlenir. Failler ise sıklıkla ordu veya polis kuvvetleri gibi
hiyerarĢik kolektif bir yapının içinde yer almaktadırlar. Burada sorun uluslararası
479
ceza hukuku çerçevesinde üstün emrinin yerine getirilmesinin emri yerine getiren
düzenlendiği ilk uluslararası hukuk metnidir. Buna göre, Hükümetin veya üstün
1949 Cenevre SözleĢmesi‘nde üstün emrinin yerine getirilmesi ile ilgili bir
UCMS‘nin 33. maddesine göre kural olarak Mahkemenin yargı yetkisine giren
bir suçun Hükümetin veya askeri ya da sivil bir üstün emrine dayanılarak iĢlenmesi
yerine getirmek konusunda yasal bir yükümlülüğü varsa ayrıca kiĢi emrin hukuka
aykırı olduğunu bilmiyorsa ve emir de açıkça hukuka aykırı değilse emri yerine
getiren sorumlu olmayacaktır. Buraya kadar olan düzenleme sanki soykırım suçu
paragrafı bunu engellemektedir. Buna göre soykırım suçu ve insanlığa karĢı suç
düzenleme yer almaktadır. Buna göre sanığın, Hükümetin veya üstünün emrine
konuya değinilmiĢtir.
480
Uluslararası hukukta resmi görevlilerin devletin egemenliği ve eĢitliği ilkesi
hareket eder. Diğer kategori ise devlet veya hükümet baĢkanının, diplomatik ajanın
devletin egemen ayrıcalıklarını ihlal etmesini veya yabancı devlet ajanının özellikle
Ancak bunun tek istisnası yukarıda bahsi geçen ve uluslararası hukuka göre
bağıĢıklıklardan faydalanamayacağıdır.
Buna göre özellikle devlet veya hükümet baĢkanının, hükümet veya parlamento
üyesinin, seçilmiĢ bir temsilcinin veya hükümet görevlisinin resmi yetkisinin cezai
almaktadır. Buna göre, ulusal veya uluslararası hukukta kiĢiye resmi yetkisi
sebebiyle tanınmıĢ bağıĢıklıklar veya özel usul kuralları anılan kiĢi üzerinde
aynısına yer vermektedir. UYCM‘nin baĢka bir konuyla ilgili olarak verdiği Blaskic
481
Kararı‘nda konuya değinilmiĢ ve uluslararası ceza hukukundan kaynaklanan
sorumlu olanların, resmi görevleri sebebiyle bu suçları iĢleseler bile ulusal veya
edilmiĢtir. Benzer bir tespit yine UYCM‘nin Milosevic ile ilgili bir kararında
sayılması ise 2001 tarihli Dönmezer Tasarısı bir kenara bırakıldığında imzadan 55
yıl sonra 5237 sayılı TCK ile ―Uluslararası Suçlar‖ baĢlığı altında gerçekleĢmiĢtir.
hukuktaki metinlerle aynı olduğu görülmekle beraber yegane farkın suçun bir plan
TCK‘deki soykırım suçu özgü bir suç değildir yani faili sivil, asker, polis,
paramiliter birlikler veya terör örgütü mensupları gibi herhangi bir kimse olabilir.
TCK 20. maddede ifadesini bulan cezai sorumluluğun Ģahsiliği ıĢığında tüzel kiĢiler
Lehine soykırım suçu iĢlenen veya soykırım suçu iĢlenmesinde araç olarak
kullanılan tüzel kiĢilik hakkında TCK‘de yer alan iznin iptali, kazanç müsaderesi
veya üyeleri soykırım suçu iĢleyen bir siyasi partinin durumu ise 2820 sayılı Siyasi
482
Partiler Kanunu‘nun 101. maddesi ile 1982 Anayasası‘nın 68. maddesi çerçevesinde
bulunmadığından siyasi parti mensuplarının katıldığı soykırım suçu ile ilgili durum
Millet veya ulusun tanımlanmasında iki ayrı yol izlenmektedir. Burada ilk yol
bir olmasının temel alınması; ikinci yol ise, bir devlete vatandaĢlık bağıyla bağlı
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olarak kabul edilmesi ulusun veya
hükümler karĢısında TCK 76. maddede ifadesini bulan milli gruptan anlaĢılması
Etnik grup veya topluluk kavramı ise çoğu zaman millet kavramı ile birlikte ele
alınır. Ancak etnik topluluk; bir ortak soy miti, paylaĢılan hatıralar ve kültür ile
dayanıĢma duygusuna sahip sosyal bir gruptur. Millet ise ortak bir kültür ve tarihi,
ekonomiyi ve yasal hak ve görevleri paylaĢan teritoryal bir birimdir. Bu ayırt edici
ölçütler sonucu olarak TCK 76. madde kapsamında Türkler, Kürtler, Araplar,
483
Irk kavramı Yargıtay kararlarına göre, genetik açıdan koĢullandırılmıĢ,
tanımlanmaktadır. Bunun sonucu olarak TCK 76. madde anlamında ırksal grup da
hayat ve ölüm ötesi inancı gibi ölçütler olabilecektir. Bu anlamda TCK‘nin 76.
Budizm, Hinduizm gibi büyük dinlerin yanında bu dinlere ait mezhepler veya alt
inanç sistemleri ile karma nitelik gösteren inanıĢlar da dahil olabilecektir. Öte
yandan sonradan kurgulanmıĢ olan dinlere mensup olan kiĢileri de dinsel grup
özel kastın ispatı bakımından bir delil olan plan, 76. madde anlamında suçun unsuru
tipinin sistematik ve planlı yapısına vurgu yapan objektif bir ölçüt olduğu ifade
484
korunan gruplardan birinin kısmen veya tamamen imhası soykırım suçu olarak
nitelendirilemeyecektir.
bulunmaktadır. Ġlk teoriye göre, tasarlamada iki unsur vardır. Bir kere suç iĢleme
kararı ile harekete baĢlama arasında bir zamanın geçmiĢ bulunması; ikinci olarak da
failin soğukkanlılık ile hareket etmiĢ olması gerekir. Ġkinci teori ise, suç iĢleme
kararı ile harekete geçme arasında geçen süre içinde fikirlerini toplayarak, suç
iĢleme araçlarını seçen ve icra hakkında bir plan meydana getirerek eylemi
savunmaktadır.
amacına yönelik genel bir planın varlığıdır. Yoksa soykırım oluĢturan her hareketin
kasten öldürmedir. 76. maddedeki kasten öldürme suretiyle soykırım suçunda, grup
oluĢturabilir. Dolayısıyla bu suç tipi serbest hareketli bir suçtur. Kasten öldürme
suretiyle soykırım suçu icrai bir hareketle iĢlenebileceği gibi ihmali hareketle de
iĢlenebilir. Etnik bir grubun bulunduğu köye saldırılıp köyün ateĢe verilmesi ile
kiĢilerin ölmesi suçun icrai hareketle iĢlenmesine; iĢgal altında bulunan bir bölgedeki
belli bir grubun imhası kastıyla grup mensuplarına yiyecek vermeyerek veya tıbbi
485
yardımda bulunmayarak ölümlere sebebiyet vermek de ihmali hareketle iĢlenmesine
örnektir.
mensup kiĢilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verilmesidir. Bu ağır
zararın bir plan dâhilinde ve grubun kısmen veya tamamen imhası maksadıyla
imhası da gerekmez.
için, ruhsal veya fiziksel melekelere dair ufak bir sakatlıktan daha fazlasının olması
gerekir. Buna göre, grup üyeleri üzerindeki bedensel veya ruhsal zararın o grubu
kısmen veya tamamen yok etme tehdidi içerecek nitelikte ciddi olması gerekir.
Meydana gelen ağır zararın geçici veya kalıcı olması suç tipi için önem arzetmez
önemli olan soykırım kastı ile bedensel veya ruhsal yönden ağır zarar verilmesidir.
Ağır zararın daha sonra tedavi ile ortadan kalkması fiilin soykırım olması gerçeğini
ortadan kaldırmayacaktır.
madden veya manen zorlama, her olayın kendi özelliğine göre mahkemece tespit
grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi sonucunu doğuracak koĢullarda yaĢamaya
486
Bu suç tipini kasten öldürme suretiyle soykırım suçundan ayıracak ölçüt ise,
gerçekleĢtirilmesidir. Yani nihai amaç yine grubun kısmen veya tamamen imhasıdır
bir sürece yayılmaktadır baĢka bir deyiĢle hukuka aykırı durumun devam etmesi
Biyolojik bir soykırım olan ―grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik
mahkeme hangi fiillerin tedbir olarak kabul edileceği konusunda; fiilin iĢlendiği
yerin, koĢulların, uygulanan yöntemin ve daha belirli bir Ģekilde kültürel ve sosyal
TCK‘de yer alan bazı suç tiplerine bakıldığında TCK‘nin 99. maddesine göre,
rızası olmaksızın bir kadının çocuğunun düĢürtülmesi ile TCK 101. maddeye göre bir
kadın veya erkeğin rızası dıĢında kısırlaĢtırılması grup içindeki doğumlara engel
olmaya yönelik tedbirler olarak kabul edilecektir. Bunun yanında zorla doğum
Alınan tedbirlere rağmen grup içinde evlenme veya çocuk yapılmasının devam
kültürel bir soykırım Ģekli olan ―gruba ait çocukların bir baĢka gruba zorla
487
nakledilmesi‖dir. Burada, gruba mensup çocuklara fiziksel veya ruhsal bir
TCK‘nin 6(1)(b) maddesine göre 18 yaĢını doldurmamıĢ olan kiĢiye çocuk adı
mensubu çocuğu, o grubun kısmen veya tamamen imhası kastıyla, baĢka bir gruba
zorla nakletmesi gerekecektir. Gruba mensup çocukların bir baĢka gruba değil de
baĢka bir bölgeye sürülmesi ise Ģartları varsa bedensel veya ruhsal olarak ağır zarar
verme veya grubun kısmen yok olmasını sağlayacak yaĢam Ģartlarına tabi kılma
Ancak TCK‘de soykırıma teĢebbüs, Soykırım SözleĢmesi‘ndeki gibi bağımsız bir suç
maddi unsurunu teĢkil eden hareketlerden bir veya birkaçının iĢlenmiĢ olması
yeterlidir; grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi gerekmez. Failin iĢlemeyi
kastettiği suça teĢebbüsten sorumlu olması için icra hareketlerinin TCK‘nin 35.
grubun öldürmek suretiyle imhasına yönelik bir planın yapılması veya silah tedarik
edilmesi; çocukların baĢka bir gruba nakline iliĢkin olarak gönderilecekleri yerde
cezalandırılmayacaktır.
488
Failin, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçmesi veya kendi çabalarıyla
36. maddeye göre, faile teĢebbüsten dolayı ceza verilmeyecek fakat vazgeçtiği ana
kadar tamam olan kısım esasen bir suç oluĢturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza
verilecektir.
zaman ister sivil ister askeri olsun bir emir komuta zinciri çerçevesinde veya halk
düzenlenmesi ister istemez bu suçun niteliği itibariyle birden çok kiĢinin katılımıyla
iĢlenebileceği düĢüncesini akla getirmektedir. Ancak suç tipi çok failli bir suç değildir.
Yani soykırım suçunun faili tek bir kiĢi bile olabilecektir. TCK‘deki iĢtirak Ģekilleri
bizzat gerçekleĢtiren kiĢi soykırım suçundan doğrudan fail olarak sorumlu tutulacaktır.
TCK‘nin 37. maddesinde suçun kanunî tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren
kişilerden her birinin, fail olarak sorumlu olacağını öngören müĢterek faillik
açısından bakıldığında ise soykırım suçunun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte
Bu noktada, müĢterek faillerin suça özelliğini veren kısmen veya tamamen imha
TCK‘nin 37(2). maddesinde, suçun iĢlenmesinde bir baĢkasını araç olarak kullanan
kiĢinin de fail olarak sorumlu tutulacağı hüküm altına almıĢtır. Buna göre, örneğin
bir kasabadaki dinsel grubun yok edilmesi için su kaynaklarına zehir konulması planı
489
yapan kiĢinin, su idaresinde çalıĢan kiĢiye zehiri verip de bunun klor olduğunu
Belli bir suç iĢleme hususunda henüz bir fikri olmayan ve dolayısıyla karar
vermemiĢ olan bir kiĢinin, bir baĢkası tarafından bu suçu iĢlemeye karar verdirilmesi
bir iĢtirak halidir. Örneğin soykırıma iliĢkin suç planını hazırlayıp uygulanmasını
gerekeceğinden, örneğin bir etnik grubun imhası için belirli kiĢilerin saldırıya
etmeyeceğinden burada somut olayda hangi suç iĢlenmiĢse o suça azmettirme var
sayılacaktır.
farklı kurumlardır. Soykırım suçunu iĢlemeye tahrikte bu fiile teĢebbüs edilmese bile
göre suça iĢtirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teĢebbüs
aĢamasına varmıĢ olması gerekecektir. Bunun sonucu olarak soykırım suçu iĢlenmesi
konusunda bir veya daha fazla kiĢiyi azmettiren kiĢi, bu fiile dair icra hareketleri
Buna göre, soykırım suçunun iĢlenmesi için alenen tahrikte bulunan kiĢi, tahrik
490
Diğer yandan bu tahrik fiili, failce halkın bir kısmını diğer bir kısmına karĢı
TCK‘nin 78. maddesine göre soykırım suçunu iĢlemek maksadıyla örgüt kuran
Suç iĢlemek için örgüt kurmak esasında iĢlenmesi amaç edinilen suçlara
maddesi, TCK‘nin 220. maddesine göre özel bir düzenlemedir ve soykırım suçu
iĢlemek için örgüt kurulmasında 78. maddeye göre hüküm kurulacaktır. TCK‘nin
220. maddesinde, TCK‘nin 78. maddesinde yer almayan örgüt sayılabilme için üç
kiĢi Ģartı ve örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereçleri
bakımından amaç suçları yani soykırım suçunu iĢlemeye elveriĢli olması gibi
düzenlemeler ile TCK‘nin 221. maddesindeki etkin piĢmanlık halleri soykırım suçu
fail veya failler savunma olarak cezai sorumluluğu azaltan veya ortadan kaldıran
491
TCK‘nin 24. maddesinde ―kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza
veya yasal düzenlemelerin yapılması Türk hukuku bakımından, var olan Anayasaya
TCK‘nin 24(2) maddesi ―yetkili bir merciden verilip de, yerine getirilmesi
düzenlemiĢtir. Kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olan, hukuka aykırı ve fakat
bağlayıcı emrin yerine getirilmesi hali olan düzenlemede hukuka aykırı olan emir,
getirilmemektedir.
konu olması durumunda verilen emrin hukuka uygunluğu tartıĢma konusu olacaktır.
TCK‘nin 24(3). ve Anayasa‘nın 137. maddesi uyarınca konusu suç teşkil eden emir
hiçbir surette yerine getirilemeyeceğinden bu Ģekilde bir emri veren de emri yerine
getiren de iĢlenen fiilden sorumlu olacaklardır. Zira konusu suç teĢkil eden bir emri
yerine getiren kiĢinin soyut hiyerarĢik yapı dolayısıyla bu emrin yerine getirilmesine
492
Ancak Anayasa‘nın Kanunsuz Emir baĢlığını taĢıyan 137. maddesi ―askerî
korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır‖ demek suretiyle verilen emri
hususlarda verilen bir emir suç teşkil ederse, bu suçun işlenmesinden emir veren
mesuldür‖. Buna göre, konusu suç teĢkil etse bile, astın emre itaat etme mecburiyeti
vardır. Bizatihi emrin konusu suç teĢkil ettiğine göre, bu emrin icrası ast açısından
bir hukuka uygunluk değil, bir mazeret sebebi teĢkil edebilir. Demek ki; ―hizmete
müteallik hususlarda verilen emrin‖ konusu suç teĢkil etmesine rağmen, icrası ast
açısından bir kanuni mecburiyet arzetmektedir. Bu nedenle, böyle bir emri icra eden
iki halde emri yerine getiren astın cezalandırılmasını kabul etmiĢtir: Bunlardan
birincisi astın kendisine verilen emrin sınırını aĢmıĢ olması; ikincisi ise ACK
41(3)/B bendine göre, amirin emrinin, adli ve askeri bir suç maksadı ihtiva eden bir
fiile iliĢkin olduğunun kendisince bilinmesidir. Demek oluyor ki, ast kendisine
verilen emrin bir suç iĢlemek maksadıyla verildiğini biliyorsa ve buna rağmen emri
kaldıran bir sebep olarak soykırım suçu faillerince ileri sürülebilecektir. Ancak var
493
engelleyen bir hal olarak kabul edilmeyeceğini özellikle vurgulamıĢtır. Bunun
önemli unsuru olarak karĢımıza çıkan orantılılık, uluslararası insancıl hukukun hem
ve Ģiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç iĢleyen
Cebir, karĢı koyamayacağı veya kurtulamayacağı maddi bir zorlama sonucu bir
etmektedir. Tehdit ise, bir kiĢinin ruhunda korku uyandırarak bir kötülük tehdidi ile
baĢka Ģekilde kurtulmayacağı Ģekilde onun bir suçu iĢlemeye sevk edilmesidir.
Ancak TCK‘nin 28. maddesinde cebir veya tehdidin yöneldiği hukuki değer
konusunda herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu bakımdan suç genel teorisine
göre, dolaylı failliğin kabulü için, cebrin veya tehdidin yöneldiği hukuki değerin,
yine bunların etkisiyle iĢlenen suçla ihlal edilen hukuki değere nazaran daha ağır ve
önemli olması veya en azından buna eĢdeğer olması gerekir. Pek hafif bir zarardan
kurtulmak amacıyla ağır bir suç iĢlemeyi kabul eden kiĢi, cebir veya tehdit altında
hukukun ağır bir ihlali kabul edilen soykırım suçunu iĢleyen kiĢinin zorlama
altındaki değeri ile ihlal ettiği değer arasında oranın aranması gerekecektir. Ancak
494
iĢlenen suçun niteliği göz önüne alındığında cebir ya da tehdit altında soykırım suçu
iĢleyen kiĢinin tehlikede olan hukuki değeri ile ihlal ettiği hukuki değer arasındaki
yönde oluĢmuĢtur.
TCK‘nin 34. maddesine göre, geçici bir nedenle ya da irade dıĢı alınan alkol
derecede azalmıĢ olan kiĢiye ceza verilmez. Ancak geçici nedenin yaratılmasında
failin herhangi bir kusurunun bulunmaması gerekir. Aksi takdirde fail, bu kuraldan
yararlanamaz. Nitekim iradi olarak alınan alkol veya uyuĢturucu madde etkisi altında
bedensel veya ruhsal olarak ağır zarar verme tiplerinde failin alkol veya uyuĢturucu
madde alarak bu vahĢi suçları iĢlemek için cesaret kazanmak istemesi mümkündür. Bu
duruma tasarlanmıĢ sarhoĢluk ismi verilmektedir. Bilindiği gibi kusur yeteneği icra
hareketlerinin yapıldığı anda mevcut olmalıdır. Bu kuralın istisnası iradi olarak alınan
sebebinde serbest hareket kuramı (actiones libera in causa) gereği failin aslında
uyuĢturucu ya da alkol etkisinde olduğu için iradi olarak hareket etmemesine rağmen
uyuĢturucu veya alkolü alırken iradi hareket etmiĢ olduğu varsayılır. Buna göre fail
fiili iĢlemeden önce bir suç iĢlemek kastıyla iradesini kendi isteği ile serbestçe yok
cesaret kazanmak için alkol alan fail veya failler gerçekleĢen neticeden sorumlu
olacaklardır. Bunun için soykırım suçunu iĢlemek bağlamında cesaret kazandırsın diye
495
alkol veya uyuĢturucu alınmasında ayrıca failin fiili iĢlerken kasten hareket edip
etmediğine bakılacaktır.
SözleĢmesinde öngörülmese bile evrensel yargı yetkisi kabul edilmiĢtir. Buna göre,
soykırım suçu dünyanın neresinde kim tarafından kime karĢı iĢlenirse iĢlensin
496
KAYNAKÇA
KĠTAPLAR:
AKĠPEK, Jale G. –
AKINTÜRK, Turgut: Türk Medeni Hukuku, Yeni Medeni Kanuna
UyarlanmıĢ BaĢlangıç Hükümleri KiĢiler
Hukuku, c. 1.
497
ASHWORTH, Andrew: Principles of Criminal Law, Fourth Edition,
Oxford University Press, 2003.
498
BAYRAKTAR, Köksal: Suç ĠĢlemeye Tahrik Cürmü, Ġstanbul 1977.
BOUREAU, Alain: The Lord's First Night: The Myth of the Droit de
Cuissage, translated by Lydia G. Cochrane,
University of Chicago Press, 1998.
CENTEL, Nur –
ZAFER, Hamide –
ÇAKMUT, Özlem: Türk Ceza Hukukuna GiriĢ, Ġstanbul 2006.
499
CENTEL, Nur –
ZAFER, Hamide: Ceza Muhakemesi Hukuku, Ġstanbul 2006.
DÖNMEZER, Sulhi –
ERMAN, Sahir: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım,
Ġstanbul 1997, c. 2.
DÖNMEZER, Sulhi –
ERMAN, Sahir: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım,
Ġstanbul 1997, c. 3.
DROST, Pieter N.: The Crime of State, Book II, A.W. Sythoff-
Leyden, 1959.
500
ERDOĞAN, Ahmet -
ÖZKEPĠR, Ramazan: Kasten Adam Öldürme Suçları, Ankara 1996.
EREM, Faruk –
TOROSLU, Nevzat: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2003.
501
FRONZA, Emanuela: Genocide in the Rome Statute, Essays on the
Rome Statute of the International Criminal Court,
ed. by Flavia Lattanzi and William A.Schabas,
vol. 1 (1999).
502
HARRIS, Whitney R.: Tyranny on Trial, Southern Methodist University
Press 1999.
HERIK, Larissa J. van den: The Contribution of the Rwanda Tribunal to the
Development of International Law, Proefschrift
Vrije Universiteit Amsterdam, 2005.
JENNINGS, Robert –
WATTS, Arthur: Oppenheim‘s International Law, vol 1 (Peace),
Harlow: Longman 1992.
503
KOCHAVI, Arieh J.: Prelude to Nuremberg, Allied War Crimes Policy
and the Question of Punishment, University of
North Carolina Press 1998.
504
OLSEN, Kare: ―Under the Care of Lebensborn: Norwegian War
Children and their Mothers‖, Children of World
War II: The Hidden Enemy Legacy, (ed.by.
Kjersti ERICSSON) Berg Publishers 2005.
505
ÖZBEK, Veli Özer: Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, TCK Ġzmir
ġerhi, c. 1, Ankara 2005.
ÖZGENÇ, Ġzzet –
ġAHĠN, Cumhur: Uygulamalı Ceza Hukuku, Ankara 2001.
ÖZTÜRK, Bahri –
ERDEM, Mustafa R.: Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Yeni
CMK‘ya Göre YenilenmiĢ, Ankara 2006.
ÖZTÜRK, Bahri –
ERDEM Mustafa R.: Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri
Hukuku, Ankara 2006.
506
RHODES, Richard: Masters of Death: The SS-Einsatzgruppen and the
Intervention of the Holocaust, Vintage Books
2002.
RATNER, Steven R. –
ABRAMS, Jason S.: Accountability For Human Rights Atrocities in
International Law, Beyond The Nuremberg
Legacy, Oxford University Press 2001.
SAVAġ, Vural –
507
MOLLAMAHMUTOĞLU, Sadık: Türk Ceza Kanununun Yorumu, c. 2.
508
TAYLOR, Telford: The Anatomy of the Nuremberg Trials: A
Personel Memoir, Knof 1992.
TEZCAN, DurmuĢ –
ERDEM, Mustafa R. –
ÖNOK, Murat: Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara
2007.
THAN, Claire de –
TIJSSEN, M.E.M.: ―Rape and Other Forms of Sexual Assault in the
Armed Conflict in the Former Yugoslavia: Legal,
Procedural and Evidentary Issues‖, The
Prosecution of International Crimes, ed. by.
Roger S. Clark and Madeleine Sann, Transaction
Publishers, 1996.
TOROSLU, Nevzat –
FEYZĠOĞLU, Metin: Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2006.
509
International Criminal Court. Observers' Notes,
Article by Article, by Otto TRIFFTERER, 1999.
MAKALELER:
510
Practice of ad hoc Tribunals, Journal of
Genocide Search, vol. 5 (2) 2003.
511
BĠLĠR, Faruk: ―Siyasi Partilerin Kapatılması ve Devlet
Yardımından Yoksun Bırakılma Nedenleri‖,
Hukuki Perspektifler Dergisi, Aralık 2005, sy. 5
512
DEĞĠRMENCĠ, Olgun: ―Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Kararları
Işığında Mukayeseli Hukukta ve Türk Hukukunda
Soykırım Suçu (TCK 76), Türkiye Barolar Birliği
Dergisi, Mayıs-Haziran 2007.
FRECKELTON, Ian –
INSCO, James B.: ―Defense of Superior Orders Before Military
Commissions‖, Duke Journal of Comparative &
International Law, 2003, vol. 13.
513
GURR, Ted: ―Toward Empirical Theory of Genocides and
Politicides: Identification and Measurement of
Cases Since 1945‖, International Studies
Quarterly, 1988, vol. 37(3).
514
LANDRUM, Bruce D.: ―The Yamashita War Crimes Trial: Command
Responsibility Then and Now‖, Military Law
Review, 1995, vol. 149.
515
METTRAUX, Guenael: ―US Courts-Martial and the Armed Conflict in
the Philippines (1899-1902): Their Contribution
to the National Case Law on War Crimes‖
Journal of International Criminal Justice, April
2003.
516
RAY, Amy E.: ―The Shame of It: Gender Based Terrorism in the
Former Yugoslavia and the Failure of
International Human Rights Law to Comprehend
the Injuries‖, American University Law Review,
1997, vol. 46.
517
SMITH, Breadley: ―Memorandum for the President, Subject: Trial
and Punishment of Nazi War Criminals‖, The
American Road to Nuremberg, The Documentary
Record, 1944-1945, Hoover Institution Press,
1982.
518
International Law‖, Boston University
Internationa Law Journal, 1987, v. 5.
MAHKEME KARARLARI:
519
- Application of the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of
Genocide (Bosnia and Herzegovina v Yugoslavia), Counter-claims, Order, 1997 ICJ
Report (seperate opinion, Lauterpacht)
URCM Kararları:
520
(Prosecutor v. Kambanda) ICTR Trial Chamber
UYCM Kararları:
521
(Prosecutor v Celebici) ICTY Trial Chamber
522
(Prosecutor v. Ojdanic) ICTY Trial Chamber
523
(Prosecutor v. Milutinovic) ICTY Appeal Chamber, Decision on Dragoljub
Ojdanic‘s Motion Challenging Jurisdiction—Joint Criminal Enterprise
BELGELER:
-Draft Convention for the Establishment of a United Nations War Crimes Court‖,
UN War Crimes Commission, Doc. C. 50(1), 30 September 1944, NAC RG-25,
vol.3033, 4060-40C, Part Four, art. 1(1)
524
-Reports on Special Classes of Axis War Crimes, Note by the Secretary General on
the History of the Question‖, UNWCC Doc. C. 72, 29 January 1945, NAC RG-25,
vol. 3033, 4060-40C, Part Four.
-Assembly of States Parties to the Rome Statute of the International Criminal Court,
Official Records, First Session, 3-10 September 2002
-(U.S.A. v. Wilhelm von Leeb et al.), in Trials of War Criminals Before the
Nuremberg Military Tribunals Under Control Council Law No. 10, Vol. XI.
525
Trials of War Criminals Before the Nuernberg Military Tribunals Under Control
Council Law no. 10, Case No: 8‖, Washington
DC. 1949-1953, vol. 4
526