Professional Documents
Culture Documents
AYŞE ALĐCAN
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Songül SALLAN GÜL
ISPARTA – 2007
i
ÖNSÖZ
i
etmiştir. Kadın emeğinin ikincilleşmesi, yedek işgücü olarak görülmesi, bilgi
birikimi yeterli olduğu halde terfi ve atamalarda toplumsal cinsiyet kimliğinden
dolayı yükselememeleri kadınların temel sorun alanları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayşe Alican
Isparta/2007
ii
ÖZET
Ayşe Alican
iii
ABSTRACT
iv
ĐÇĐNDEKĐLER
ÖNSÖZ ........................................................................................................................ Đ
ÖZET ........................................................................................................................ ĐĐĐ
ABSTRACT ............................................................................................................. ĐV
ĐÇĐNDEKĐLER.......................................................................................................... V
TABLOLAR LĐSTESĐ ............................................................................................ ĐX
KISALTMALAR....................................................................................................... X
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
1. GĐRĐŞ.......................................................................................................................1
1.1. Çalışmanın Konusu: .......................................................................................5
1.2. Çalışmanın Amacı: .........................................................................................9
1.3. Çalışmanın Temel Hipotezleri:....................................................................10
1.4. Çalışmanın Evreni ve Örneklemi ................................................................11
1.5. Çalışmanın Yöntem ve Tekniği ...................................................................12
1.6. Çalışmanın Sınırlılıkları...............................................................................17
ĐKĐNĐCĐ BÖLÜM
ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL VE KURAMSAL TEMELLERĐ
v
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÜNYADA VE TÜRKĐYE’DE SENDĐKAL HAREKETĐN
GELĐŞĐMĐ VE BUGÜNÜ
vi
3.4.2.1.4. Enformel Sektörde Kadın Đstihdamı ........................................86
3.4.3. Ekonomik Sektörlerde ve Ücretli Đstihdamda Yeni Süreçler..................87
3.4.4. Kadınların Memur Olma Süreç ve Dinamikleri......................................88
3.5. Türkiye’de Đşçi Ve Memur Sendikalarında Kadın....................................94
3.5.1. Sendikal Sürece Kadın Katılımı..............................................................94
3.5.2. Đşçi Sendikalarına Kadın Katılımı...........................................................95
3.5.3. Yönetici Konumda Kadın Gerçeği..........................................................97
3.5.4. Sendikalarda Yönetici Kadın ................................................................100
3.5.5. Memur Sendikalarında Kadınların Yönetsel Konumları ......................101
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMA BULGULARI
4.1.Sosyo-Demografik Veriler...........................................................................104
4.1.1.Görüşülenlerin Yaşları ...........................................................................104
4.1.2. Doğum Yeri ve En Uzun Yaşanılan Yer...............................................105
4.1.3. Kadınların Eğitim Düzeyi .....................................................................106
4.1.4.Anne-Baba Eğitim Düzeyi ve Đş Durumu ..............................................107
4.1.5. Görüşülenlerin Medeni Durumu ...........................................................109
3.1.6. Evli Kadınların Eşlerinin Eğitim Düzeyi ve Mesleği ...........................110
4.1.7. Görüşülenlerin Çocuk Sayısı ve Eğitimi...............................................111
4.1.8. Hanede Yaşayan Kişi Sayısı .................................................................112
4.2.Yaşam Koşulları ve Ev Đş Uyuşumu...........................................................113
4.2.1. Çalışma ve Ev Arasındaki Denge Sorunu.............................................113
4.2.2. Erkek Eşin Ev Sorumlulukları ..............................................................114
4.2.3. Çocuk Sorumlulukları ...........................................................................115
4.2.4. Ev Đçi Sorumlulukların Đşe ve Yöneticiliğe Yansımaları ......................117
4.2.5. Ev-Đş Yaşamının Uyumlulaştırılması Durumu .....................................117
4.2.6. Kadın Yöneticilerin Toplumsal Đlişki Ağları ........................................118
4.2.7. Boş Zaman Geçirme Biçimleri .............................................................119
4.3. Sendikalı Olma Süreci ve Yönetsel Konumlara Gelme Düzeyi..............119
4.3.1. Çalışma ve Sendikada Çalışma Süresi ..................................................119
4.3.2. Sendikalı Olma Süreci ..........................................................................120
4.3.3. Sendikalı Olma Nedeni .........................................................................121
vii
4.3.4. Yöneticilik Deneyimi............................................................................123
4.3.5. Yönetici Konuma Gelme Biçimi ve Ölçütleri ......................................123
4.4. Toplumsal Cinsiyet Çeperi ve Sendikal Katılım......................................125
4.4.1. Ayrımcılık ve Nedenleri .......................................................................125
4.4.2. Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığın Nedenleri.........................................126
4.4.3. Kadınların Kendilerini Tanımlama Biçimleri .......................................126
4.4.4. Sendika Đçerisinde Kadının Tanımlanması ...........................................127
4.5. Sendikada Yönetici Olmanın Avantajı .....................................................127
4.6. Yönetici Kadın Sayısının Azlığının Nedeni ..............................................128
4.7. Kadınların Sendikal Sürece Katılımlarını Arttırıcı Faaliyetler.............129
4.8. Sendikalarda Kadınların Yönetici Olmalarına Yönelik Beklentiler .....129
4.8.1. Yakın Çevre ve Ailenin Etkisi ..............................................................129
4.8.2. Đş Yerinde Kadına Yönelik Beklenti ve Tutumlar ................................131
4.9.Görüşmelerin Nitel Değerlendirilmeleri....................................................132
4.9.1.Görüşmelerdeki Metaforik ve Metanomik Đfadeler ...............................133
4.9.2. Metefor ve Metanomik Đfadelerin Değerlendirmesi: ...........................142
BEŞĐNCĐ BÖLÜM
5.1.SONUÇ VE DEĞERLENDĐRME..............................................................147
5.2.ÖNERĐLER ..................................................................................................151
KAYNAKÇA ..........................................................................................................154
EKLER ....................................................................................................................165
EK 1. GÖRÜŞME FORMU ..................................................................................165
EK 2. SENDĐKA YÖNETMELĐĞĐ .....................................................................170
ÖZGEÇMĐŞ ............................................................................................................205
viii
TABLOLAR LĐSTESĐ
Tablo 5 Eğitim Durumuna Göre Đşgücüne Katılma Oranı (15 yaş üzeri) ..................78
ix
KISALTMALAR
x
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
1. GĐRĐŞ
1980 askeri darbesi ile 1983’lerden itibaren Türkiye dünya sisteminin yeni
ideolojik rüzgârına kapılmış ve yeni liberal ekonomik politikalar uygulanmaya
başlanmıştır. Piyasa Ekonomisi, apolitikleşme süreci sendikaların varlık alanlarını
daraltmıştır. 1980’den sonra birçok ülkede sendikalaşma oranlarında bir gerileme ve
sendikasızlaştırma dönemi başlamıştır. Almanya’da 1980’de sendikalaşma oranı
%35, Đngiltere’de %38, Türkiye’de Çalışma Bakanlığı Đstatistiklerine göre 1995’de
%68 iken, 2000 yılında sendikalaşma oranı Almanya’da %30, Đngiltere’de %29,
Türkiye’de ise %54’e düşmüştür. Sendikalı oranlarındaki bu düşüş uygulanan neo-
liberal ekonomik politikalardan kaynaklanmıştır. Sendikasızlaştırmada önemli bir
diğer unsur da, kamu görevlilerini kapsayan ve 1984 yılında çıkarılan 233 Sayılı
1
“Sözleşmeli Personel” uygulamasıdır. Böylece özelleştirmenin önündeki engeller
kaldırılmış, memurların sosyal güvenceden ve işçilerin grev ve toplu sözleşme
haklarından yoksun bir kitle yaratılmıştır.2
1
Gülmez, M., Dünyada Memurlar ve Sendikal Haklar, TODAĐE, Ankara, 1996, s.18
2
Sallan Gül, S., Sosyal Devlet Bitti, Yaşasın Piyasa!, Etik Yayınları, Đstanbul, 2004, s.289
3
Gülmez, 1998; Koç, 2003; Koray, 1994; Yaraşır, 2004; Işıklı, 2005; Kalkandelen, 1968; Yokuş,
2001 Dünyada ve Türkiye’de sendikacılığın tarihsel gelişimi ve bugünü için temel alınan
kaynaklardır.
4
Toksöz, G. ve S. Erdoğdu, Sendikacı Kadın Kimliği, Đmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 1998, s.18
2
çalışma alanlarında yoğunlaşmalarıdır. Kadınların işgücüne katılım oranlarıyla
sendikaya katılımları arasında doğru bir orantı vardır. Kadınların 1995 yılında
işgücüne katılımları %52,7 iken 2006 yılında katılım oranı %21,5’dir. Kamuda ise bu
oran %34’dür (TÜĐK 2006). Bu doğrultuda kamuda sendikalı üye sayısına orantılı
olarak işçi sendikalarına göre daha fazla kadın yöneticiye rastlamak da mümkün
olabilmektedir. Özellikle konfederasyon düzeyinde bu sayı daha da
somutlaşmaktadır. Ülkemizde sendikalarda ve çeşitli iş kollarında çalışan yönetici
kadınların çoğunluğunu, eğitimli ve sınıfsal olarak sosyo-ekonomik üst kesimlerden
gelen ailelerin kadınları oluşturmaktadır.6 Öncü’nün de belirttiği gibi sınıfsal temel
ve nesnel kazanımlar kadınların yönetsel pozisyonlara gelmesinde belirleyici rol
oynamaktadır.7
5
Ecevit, Y., “Türkiye’de Ücretli Kadın Emeğinin Toplumsal Cinsiyet Temelinde Analizi”, 75.Yılda
Kadınlar ve Erkekler, s.267
6
Kabasakal, H., “Türkiye’de Üst Düzey Kadın Yöneticilerin Profili”, 75. Yılda Kadınlar ve
Erkekler, Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları, Đstanbul, 1998, s.304
7
Öncü, A., “Uzman Mesleklerde Türk Kadını”, Türk Toplumunda Kadın, Sosyal Bilimler
Araştırmaları Dizisi 1, Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları, Nermin Abadan Unat (der.), Đstanbul, 1982,
s.255
3
Kadınların istihdamının küçük ve orta ölçekli işletmelerin yaygın olduğu,
sendikalaşmanın zor olduğu, hizmet sektöründe yoğunlaşması da sendikacılık ve
kadın katılımını olumsuz etkilemektedir. Her türlü sosyal güvenceden yoksun kişisel
hizmetler bunun içinde önemli bir yer tutmaktadır. Hizmet sektöründe diğer önemli
alan, kamu ağırlıklı toplum hizmetleri olup, kadının ücret veya maaş karşılığı
çalıştığı alan olarak belirmektedir. Kadınlar ofis, satış işleri ve hizmetlerdeki
işgücünün büyük kısmını teşkil etmekte, ancak imalat, ulaştırma ve yönetsel işlerden
büyük ölçüde dışlanmaktadırlar.
4
toplum olabilmenin koşullarından biri olarak desteklenmeli ve bu süreçteki engel ve
cam tavanlar incelenmelidir.
8
Cam Tavan: Üst yönetim kademeleri, kadınların örgütün en güçlü statülerinin doruk noktasını
görebildikleri ancak erişemedikleri, girilemeyen sınırları olan cam tavan olarak düşünülürler. Bu cam
tavan kadının daha üst düzeydeki işleri yönetme yeteneğinin eksikliğinden çok, cinsiyet özellikleri
nedeniyle orta yönetim kademesinden daha ileriye gitmesini engeller. “Glass ceiling” şeffaf tavan
kavramı ilk olarak 1986’da Wall Street Journal’da “corporate women” köşesinde iki yazar tarafından
kadınların ilerlemelerini engelleyen, görünmeyen engelleri tanımlamak için kullanılmıştır. Şeffaf
tavanlar kavramı ile kadınlar ile üst yönetim düzeyleri arasında yer alan ve onların başarılarına ve
liyakatlarına bakmaksızın ilerlemelerini engelleyen, görünmeyen, şeffaf ve aynı zamanda da
geçilemeyen engeller tanımlanmaya çalışılmaktadır. Kadınların bireysel olarak ilerlemelerinin daha
5
oluşmuştur. Kadın emeğinin ikincilleşmesi, yedek işgücü olarak görülmesi, bilgi
birikimi yeterli olduğu halde terfi ve atamalarda toplumsal cinsiyet kimliğinden
dolayı yükselememeleri kadınların karşılaştıkları temel sorun alanları olmuştur.
Yapılan çalışmalarda ve uygulanan politikalarda cinsiyet bir ideoloji olarak
algılanmıştır. Bu durum geliştirilen ve uygulanan istihdam politikalarında toplumsal
cinsiyet bakış açısının yer almamasına neden olmuştur.
üst düzeyde bir işi başaramayacakları kuşkuyla değil, sadece kadın oldukları için engellendiği öne
sürülmüştür.
6
katılımlarını olumlu etkilemiştir. Bunlardan ilki 1980’lerin apolitik örgütlenme
sürecinde sendikaların kapatıldığı yıllarda gelişen ikinci kuşak kadın hareketidir.
Đkicisi de, ilkiyle bağlantılı olarak gelişen uluslararası sendikal üst örgütlerin
kurulmasıyla kadın katılımının teşvik edilmesidir. 1980’li yıllarda Türkiye’de gelişen
kadın hareketi etkilerini sendikalarda da göstermeye başlamıştır. Kadının kamusal
alana katılımını ve örgütlü mücadeledeki rolüne vurgu yapan hareket, sendikal
süreçlerin hız kazanmasıyla sendikalara kadın katılımı olumlu yönde gelişmiştir.
7
hareketi kadınların sendikada kendi çıkarlarını korumak üzere örgütlenmesi ve sesini
duyurması yönünde etki yaratan bir gelişme çizgisine olanak tanımıştı.
Kadın sendika ilişkisi çoğu kez tarihsel süreçte dışlanma esasına göre
oluşturulmuştur. Sendikaların ilk ortaya çıktığı dönemlerden günümüze dışlanmışlık
kadınların kamusal alanı dönüştüreceği ya da fırsat eşitliği süreciyle yaşanmıştır.
Đşverenler çoğu kez, kadınları grev kırıcı olarak kullanmış ve sendikaların
cinsiyetsizleşeceği söylemleriyle birlikte kadınlar sendikal süreçlerin dışında
tutulmaya çalışılmıştır.9 Bugün ise kadınların çoğunlukla enformal sektörde, yani
örgütlenme imkânı olmayan istihdam alanında çalışmaktadırlar. 1990–2004 yılları
arasında ülkemizde toplam istihdamın yaklaşık yarısı kayıt dışı çalışmaktadır. 2005
yılının Mayıs ayı Hane Halkı Đşgücü Anketleri sonuçlarına göre toplam istihdamda
kayıt dışılık oranı %51,5’dir. Türkiye genelinde toplam 10 milyon 241 bin ücretli
çalışan kişinin %22,8’i kayıt dışı çalışmaktadır. Kayıt dışı çalışmanın en yaygın
olduğu kesim, ücretsiz aile işçileridir. Tarım dışı sektörde çalışanların %34,1’i kayıt
dışıdır.
8
istememeleriyle açıklamak ve sendika içi demokrasi sorununu göz ardı etmek
konuyu basite indirgemektir. Nedenlerin araştırma bulgularıyla tartışılması konuya
açıklık getirecektir.
9
Scott, J. W., “Kadın Đşçi”, Kadınların Tarihi, Çev. Ahmet Fethi, Cilt IV, Türkiye Đş Bankası Kültür
Yayınları, Đstanbul, 2005, s. 396
10
Cinsiyet Çeperi: Toplumsal cinsiyet rolleri kavramına karşılık olarak kullanılmıştır.
9
sorunları belirlemek, sendikal politikaların oluşum ve gelişiminde kadınların;
kendilerini değiştirme ajanı olma durumu ve sendikal süreçlerdeki “cinsiyet
körlüğünün”, yani kadın erkek ayrımının olmadığı iddiasının etkilerini araştırmaktır.
Bu ana başlıklar altında kadınları sendikalı olmaya iten nedenler, sendika içerisinde
eşitlik politikalarına ilişkin görüşleri, sendika içerisinde kadın olmaktan dolayı
karşılaşılan sorunları ve bu sorunların kadınların iş ve aile yaşamını nasıl etkilediği
ve sendikada başarılı bir rol modeli olup olmadıklarıdır. Yönetimde bulunuyor
olmalarının karar mekanizmalarında ne kadar etkili olduğu ve kadın yönetici
olmalarının erkek yöneticilerle eşit fırsat olanağına sahip olmalarını nasıl etkilediğini
belirlemektir. Bu çalışmada yönetici konumda bulunan kadınların sosyo-ekonomik
durumları ve yaşam koşulları kamu memur sendikalarında ve konfederasyonlara
bağlı tüm illerdeki üst düzey konumlarda yer alan yönetici kadınlarla yapılan
görüşmeler doğrultusunda karşılaştırmalı ve nitel analizle değerlendirilmektedir.
Alt Hipotez 4: Sendikada yönetici olan kadınlar sosyo-ekonomik temelde orta sınıf
ailelerden gelmektedirler.
11
Cinsiyet Körlüğü: Kadın ve erkek olarak değil, insan olarak bakmak.
10
Alt Hipotez 5: Sendikada yönetici olan kadınların çoğunluğu daha önceden
memuriyette yöneticilik deneyimi olan kadınlardır.
12
Kurumsal örneklem için bkz. Kümbetoğlu, Belkıs, Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel
Yöntem ve Araştırma, Bağlam Yayınları, Đstanbul, 2005, s.63
11
Çalışmada sendika seçiminde şu ölçütler temel alınmıştır: kadınların istihdam
oranlarının kamuda yoğun olması; işçi sendikalarına oranla kamuda sendikalı kadın
oranlarının yüksek olması; statü esasına dayalı çalışma ilişkileri sisteminde eğitimin
belirleyici olması; 657’ye tabi Devlet Memurları Kanunu’na göre çalışanlar arasında
ayrım yapılamayacağı ilkesine göre korunaklı bir alanda kadınların istihdam ediliyor
olması. Đller ve sendikalar ise Ankara Genel Merkezdeki üç büyük konfederasyondan
alınan yönetici listeleri temel gösterge olarak ele alınmıştır. Türkiye’de üst düzey
sendika yöneticisi kadınların bulundukları iller ve sendikalar belirlenerek isim ve
adres tespitinden sonra görüşmelerin %85’i yüz yüze yapılmıştır. Uzak olan ve
randevu alınmasında güçlük yaşanan görüşmelerin ise %15’i internet ortamında ve
telefonda yürütülmüştür.
12
konumda bulundukları belirlenmiştir. Nitel teknikler aracılığıyla ile sendikalı
olmanın anlamı ve bu anlamı nasıl ürettikleri, toplumsal cinsiyet ve sendikal
katılımla ilgili sorun ve beklentiler bağlamında ele alınmıştır. Çünkü kadın
çalışmalarında kullanılan nitel araştırmalar, sayılardan çok sözlerin, deney ve
ölçümden çok, gözlem ve yorumun, davranış ve tutumların kendilerinden çok
anlamlarının önemli olduğunu göstermektedir. Bu sayede kadın çalışmalarında
sadece belirli değişkenler arasındaki ilişkinin ortaya konması ya da çalışmada sayısal
olarak elde edilen verinin nasıl ve hangi örneklemden çıkarılacağı gibi sorunların
ötesinde, araştırma aktörünü kendi alanında gözlemlemek, karşılıklı etkileşim içinde
olmak, görüşülen kişinin tanığı olduğu veya yaşadığı olay, duygu, davranışları
açıklayabilmek amaç edinmektedir. Kadın sorunlarının kadınların kendi seslerinden
görünür hale getirilmesi niteliksel yöntemle daha olanaklı olabilmektedir.13
13
a.g.e., s. 62-63
13
Tablo 1 Görüşülen Kadın Yöneticiler
14
uyuşmazlığı çatışması. Metafor ve metanonik14 karşılaştırmalar nitel araştırma
tekniği aracılığıyla yapılmıştır. Bu teknik yönetici kadınlar ile yapılan derinlemesine
görüşmelerden elde edilen yaşam hikâyelerinin cinsiyet çeperi15 bağlamında
sorgulanmasıyla oluşturulmuştur. Sendika ve yöneticilik deneyimleri ise yaşam
hikâyelerinden elde edilen verilerin nasıl kurgulandıkları ve kodlandıklarının
analiziyle yapılmıştır.
14
Metafor: Sosyal olguları karşılaştırma yoluyla aydınlatmak, betimlemek amacıyla kullanılan
araçlardır. Metafor soyut bir kavramı ifade etmeye yarayan somut bir sözcüktür. Gündelik yaşamda
kullanılan dilin içeriği, toplumsal bilinçaltımızın yol haritaları üzerinden anlamlanmaktadır. Bkz.
Bilgin, Nuri, Sosyal Psikoloji Sözlüğü, Bağlam Yayınları, Đstanbul, 2003.
15
Cinsiyet Çeperi: Literatürde toplumsal cinsiyet rolleri olarak geçen kavramın yerine kullanılmıştır.
16
Uygulama için bkz Cevdet Yılmaz, Risk Kavramının Farklı Sosyolojik Yapılarda Araştırılması-
Đzmir Örneği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đzmir,
2004.
15
MODEL
BAĞLAM
Her bir görüşmenin bağımsız bir metin olarak kabul edilerek alt metinlerin
oluşturulması
17
Yılmaz, a.g.e., s.56
16
1.6. Çalışmanın Sınırlılıkları
17
aylarında yürütülememiştir. Alan araştırmalarında sınırlamayı belirleyen diğer bir
etken toplu görüşmeler dönemi olmuştur. Sendikaların toplu görüşmeler döneminde
yoğun çalışması ve yönetici kadınların il dışında bulunması nedeniyle bu dönemlerde
de görüşmeler yapılamamış. Benzer olarak araştırmacının iş koşulları ve
görüşmecinin sendikaların yer aldığı illerin ulaşılabilirliği sorunu da sınırlılıklar
arasında yer almış ve bu sınırlılıklar telefon ve e-mail görüşmeleriyle
çözümlenebilmiştir.
18
ĐKĐNĐCĐ BÖLÜM
19
Ekonomik yaklaşımlarda birçok açıklama biçimi varsa da “Đnsan Sermayesi
Kuramı” ve “Đkili Đşgücü Piyasası Kuramı” kadınların bireysel özellikleri ile
istihdamı arasındaki ilişkiyi temel alarak yönetsel temsil oranlarını toplumsal
bağlamını da kapsayan kuramlardır.
18
Ecevit, Y., “Türkiye’de Ücretli Kadın Emeğinin Toplumsal Cinsiyet Temelinde Analizi”, 75. Yılda
Kadınlar ve Erkekler, Türkiye Đş Bankası Yayınları, Đstanbul, 1998, s.269
19
Marshall, G., Sosyoloji Sözlüğü, (çev. Osman Akınbay, Derya Kömürcü), Bilim ve Sanat
Yayınları, Ankara 1999, s.189
20
Uyanık, Y., “Dualist (ikili) Đşgücü Piyasası Teorisi”, G.Ü.Đ.Đ.B.F Dergisi, cilt 3/99, s.1
21
Lagrave, R. M.,”Denetimli Bir Özgürleşme”, Kadınların Tarihi, Çev. Ahmet Fethi, Cilt V,
Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları, Đstanbul, 2005, s.439
20
bir yapı bulunmaktadır. Bu piyasada sendikalaşma oranının düşük olduğu, işgücü
değerlendirmelerinde cinsiyetin ön plana çıktığı, eğitim ve yetişme gibi faktörlerin
ağırlıklı olarak etkisinin bulunmadığı görülmektedir.
Kadınlar, bu iki piyasa koşulları içinde ağırlıklı olarak ikincil piyasa işlerinde
yer alırlar. Dolayısıyla yükselmeleri, yönetici görevde yer almaları pek de olası
değildir. Aslında yöneticilik de diğer birincil kesim işleri gibi “erkek işi” olarak
tanımlanmıştır. Kadınların yönetici olabilmesi bu koşullarda ve bu ön yargıyla
oldukça zordur. Yine bu yaklaşımda çalışanların motivasyon özellikleri, iş tutumları
da göz önüne alınır. Çalışan kadınların “işe bağlı olmama”, “yüksek iş değiştirme
oranı”, “aile sorumluluklarının getirdiği katılım sınırlılığı” gibi nedenlerden ötürü
birincil pazarda yer alamadığı öne sürülür. Aslında bu yaklaşım kadının tercih ve
niteliklerini göz önüne alarak seçim yaptıkları ve insan kaynakları görüşünde olduğu
gibi, kadının temelde çalışmayı değil, eve odaklandıklarını, bu nedenle ev yaşantısını
zorlamayacak olan ikincil pazarda çalışmayı istediğini belirtir. Bu kuramda, diğer
ekonomik görüşlerde olduğu gibi, işgücü pazarının koşulları, piyasa dışı davranış
beklentileri ve kadınların tercihlerinin birincil pazar yönünde yapmaları durumunda
ne olacağı sorusu göz ardı edilmektedir. Sorunun nedenleri hiç kuşkusuz ekonomik
yeğlemeler ve bireysel tercihler gibi gösterilmeye çalışılsa da, toplumsal ve kültürel
belirlemeler ihmal edilmektedir.22 Kadınların daha çok ikincil pazarlarda yer
almasının anlamı bu pazarlarda sendikalaşmanın sınırlı olması, kadının sendikaya
üyeliğini doğrudan etkilemesidir.23
22
Acuner, S. ve S. Sallan, “Türk Kamu Yönetiminde Yönetici Kadınlar”, Amme Đdaresi Dergisi, Cilt
26, Sayı 3, DĐE Matbaası, Ankara, 1993, s.79
23
Ecevit, a.g.m., s.269
21
işverenin, nitelikli kadın işgücünü birincil piyasalara çekerek, bu yolla piyasalardaki
işgücü arzını yükselterek ücretleri düşürme yoluna neden başvurmadığını
açıklayamamaktadır. Đkili emek piyasası ile ekonomik teori cinsel işbölümünü,
ekonominin doğal bir parçası gibi betimleyerek meşrulaştırmıştır. Đktisatçılar ampirik
bir olguyu açıklamak için bir teori oluştururken, ikililiğin sosyal ve siyasal bir
kurmaca, ayrık yeni pratikleri sürekli keşfeden ve yeniden keşfeden bir sürecin ürünü
olduğunu görmezden gelmişlerdir. Đkili işgücü piyasası teorisi, kadınların “birincil”
ya da eril piyasaya katılımının daha fazla ayrımcılığa nasıl yol açtığını görmemizi ve
yorumlamamızı engeller. Yeni modern kılığıyla cinsiyet ayrımı meşrulaştırılarak
kendi sosyal işlevini de gizler. Kadınlar eril işlerde istihdam edildiğinde yükselme
imkânları daha da zorlaşmaktadır ve ayrımcılık daha belirgindir.24
24
Lagrave, a.g.m., s.439
25
Öztürk, N., “Đktisadi Kalkınmada Eğitimin Rolü”, Sosyo Ekonomi, 2005, s. 28
26
Acuner ve Sallan, a.g.m., s.79
22
Çünkü ailesi eğitimli, maddi durumu yüksek, sosyal çevresi geniş kadının sosyal
hayatında başarılı olabilme, kendini ifade edebilme ve aynı sosyal yapıyı kendi
hayatında da üretebilme imkânları daha fazla olacaktır.
Bu görüş kadını işgücü pazarında, gerek işe girişte gerekse işte yükselmede,
olumsuz bir çerçeve içinde görür. Bunun nedeni kaynaklarının az olmasıdır. Diğer
bir deyişle sorun kadınların nitelikleriyle işgücü piyasaları arasındaki uyumsuzluğun
bir sonucudur. Bir başka ifadeyle kadınların iş deneyimlerinin ve yeteneklerinin
yetersiz olması, eğitim düzeylerinin de düşüklüğü nedenleriyle işgücü piyasasına
katılımları ve yönetsel temsilleri düşüktür. Çünkü yönetici olabilmek için iş
pazarında deneyim ile eğitim düzeyi gibi nitelikler gereklidir. Ayrıca yönetim
görevleri kimi özel nitelikleri, iş öncesi ve işte çalıştığı dönemlerdeki nitelikleri
(toplantı düzenleme, iletişim becerileri vb.)27 gerekli kılar. Ancak, kadınların bu tür
bilgi beceri kaynaklarının yetersiz olması yöneticilik düzeyindeki sayılarını sınırlar.
Kamuda çalışan kadınlar için bu durum diğer sektörlerde çalışan kadınlara göre daha
iyi durumdadır, en azından kaynaklara sahiptirler. Özellikle sendikal sürece katılan
kadın eğitim düzeyi yüksek, politikleşmiş, iş becerisi yüksek kadınlardır. Yasal
olarak pek çok ülkede kadınlar yasalarda “de juro” herhangi bir eşitsizlikle
karşılaşmamalarına karşın, uygulamada “de facto” eşitsizliklerle karşılaşmaktadırlar.
Bir başka ifadeyle, erkek çalışanlarla eşit haklara sahip olmalarına karşın yönetsel
konumlarda sendikaya ve memuriyete katılımları oranında katılamamaktadırlar.28
Kadınlar, seçkin ve korunaklı ortamdan çıkmaması kadınlar için en önemli
çıkmazları olmuştur.29 Kadınların örgütlü bir yapı olan sendikalara girmelerine
karşın, aralarındaki dayanışma bilincinin güçlü olmamasından dolayı katılım oranları
yüksek olmamıştır. Kadınlar kendi aralarında gerçekleştirmesi gereken dayanışmanın
yerine erkek egemen sendikal dayanışmaya destek vermişlerdir. Koray, kadınların
sendikalara üyeliğin artmasına karşın kendi aralarında dayanışmayı
27
Toksöz ve Erdoğdu, a.g.e., s. 32
28
Acuner ve Sallan, a.g.m.,s.78
29
Tekeli, Ş., “Birinci ve Đkinci Dalga Feminist Hareketlerin Karşılaştırılmalı Đncelemesi”, 75. Yılda
Kadınlar ve Erkekler, Türkiye Đş Bankası Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, Đstanbul, 1998, s.222
23
sağlayamadıklarını ve ikincil görevlerden daha ileri gidemediklerini
belirtmektedirler.30
30
Koray, M., "Türkiye'de Kadın Hareketinin Soru ve Sorunları", 75. Yılda Kadınlar ve Erkekler,
Türkiye Đş Bankası Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı,
Đstanbul, 1998., s.366
31
Acuner ve Sallan, a.g.m., s.78
24
2.1.2.1. Đşlevselcilik ve Rol Kuramı
Đşlevsel akımın önde gelen savunucularından Parsons, “aile, sosyalleşme ve
etkileşim süreci” başlıklı çalışmasında bireylerin cinsiyet rol ve beklentileriyle
bunların çalışma yaşantısındaki etkilerini ele alır. Parsons toplumsal sistemle
ilgilenmiştir. Bireyleri toplumsal sistem içerisinde birbirleriyle bağlantılı olarak statü
rol kavramlarıyla tanımlamıştır.32 Parsons’a göre, “cinsel görev ayrışması çekirdek
ailede, yapısal bir ayrışma sürecini içerir. Kadınlar bu görev ayrışması içinde aktarıcı
görevleri, erkekler ise gerçekleştirici rolleri üstlenirler. Bu görevler aynı zamanda
diğer kurumsal yapılar içinde de bütünlüğü ve düzenliliği sağlarlar”.33 Erkeklerin
gerek toplum içinde, gerekse ailede üstlendiği gerçekleştirici roller amaca ulaşmayı
sağlarlar. Dolayısıyla amaca ulaşırken, erkin kullanımında, karar verme süreçlerinde
de etkindirler. Kadınların aktarıcı rolleri ise biyolojik yapılarının gereği olarak çocuk
doğurma, çocukların bakımı, beslenmeleri süreçlerini kapsar. Ayrıca kadınlar ailede
her türlü ev içi etkinliklerden de sorumludurlar. Böylece kadınlar özel alanda ailede,
erkekler kamusal alanda çalışma yaşamında uzmanlaşırlar.
32
Hamilton, P., Talcott Parsons, 1993, s.88
33
Poster, M., Eleştirel Aile Kuramı, Çev. Hüseyin Tapınç, Ayrıntı Yayınları, Đstanbul, 1989, s.113–
114
25
kadına çok sınırlı bir yer verir. Dahası kadının çalışma yaşantısındaki yeri yalnızca,
erkeği destekleyici nitelikte görülür.34
Liberal teorinin merkezinde yer alan kamusal alan özel alan ayrışmasında
olduğu gibi, sosyalleşme sürecinde kadın ve erkeğin yaşam alanları ayrıştırılır.
Kadınlar doğurma ve besleme yetenekleriyle özel alanda varolurlar. Bu süreçte
yetenekler, toplumdaki kadın ve erkek arasındaki farklılıkları belirler. Gündelik
hayatta kadınlar politik alandan uzaktırlar. Cinsiyete dayalı işbölümüne göre kadınlar
yeniden üretimin işlevleriyle sınırlandırıldıklarından kamusal alanın uzağındadırlar.
Bir yandan çocukların bakımı, ev işi kadınları kamusal alanın dışına itmiştir.
Kadınların toplumsal cinsiyet rolleri bu ikincilleştirmenin en önemli desteğidir.
Feminist hareket kamusal alan özel alan ayrımından hareketle ev içi emeğin görünür
hale getirilmesi, ailenin kadınlar açısından anlamının sorgulanması temelinde
mücadele vermiştir.35
34
Acuner ve Sallan, a.g.m., s.80
35
Bora, A., “Kamusal Alan Sahiden “Kamusal” Mı?”, Kamusal Alan, (Editör: Meral Özbek), Hil
Yayını, Đstanbul, 2004, s.530-531
36
Gönen, E. ve Hablemitoğlu, Ş., Akademisyen Kadınlar, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, Đstanbul,
2004, s.17-18
26
alanlar olarak ele alınması; aileyi etkileyen kapsamlı toplumsal değişimlerle
çatışmaktadır. Çünkü işsizlik ve giderek artan sıklıkta yaşanan ekonomik durgunluk
aile yaşamının kalitesine büyük ölçüde zarar vermektedir. Ayrıca bu değişimler
eşlerin çalıştığı ve tek ebeveynli ailelerde yaşanan baskı ve çatışmaları daha da
görünür hale getirmektedir. Böylece ayrı dünyalar yaklaşımında öne sürülen görüşler
zayıflamakta iş ve aile yaşamı arasındaki bağlantıların açıklanmasına duyulan ihtiyaç
artmaktadır.37 Tüm bunlara rağmen ataerkil toplumun geleneksel değerleri toplumda
büyük ölçüde varlığını koruduğundan kadınlar üzerindeki “iyi eş, iyi anne” olmak,
yani “ideal kadın” modeli önem taşımaktadır. Koray’a göre bu kadının sömürüsüdür.
Bu ideal kadının çifte sömürü koşullarını yaratmaktadır. Kadınlar üzerindeki ataerkil
toplum değerleri ve baskı kadının çalışma yaşamındaki rolleriyle çatışmakta bu
çatışma kadının ikincil ve güçsüz konumunu pekiştirmekte ve kadını hem iş hem de
toplum yaşamındaki olumsuz koşullarını değiştirme gücünden yoksun
38
bırakmaktadır. (sendikal sürece yansıması)
37
Gönen ve Hablemitoğlu, a.g.e., s. 20
38
Koray, a.g.m., s.369
39
Jackson, S.E.- Schuler, R.S., “A Meta Analysis and Conceptual Critique of Research on Role
Ambiguity and Role Conflict in Work Settings”, Organizational Behavior and Human Decision
Process, 1985, s. 34
40
Greenhaus, J.H.- Beutell, N.J., “Sources of Conflict Between Work and Family Roles”, Academy
of Management Reviev, 1985, s.77
27
yaratabilir. Coser’ın çatışmacı kuramına göre; çatışma, toplumsal yapının oluşumu,
birleşimi ve korunması açısından araçsal olabilecek bir süreçtir. Çatışma grup içi ve
gruplar arası sınırların belirlenmesini olanaklı kılar. Diğer gruplarla çatışma, grubu
çevreleyen toplumsal dünya ile bütünleşmesini önleyerek, grubun kimliğini yeniden
benimsemesine de katkıda bulunabilir. Dış gruplarla çatışma grup üyelerinin
kimliklerini yeniden benimsemelerini sağlayabilir.41 Coser temel alındığında,
kadının üç sacayağı üzerine oturmuş rolleri ile alt kimlik rollerinin çatışması kadının
kamusal alanda varlığını ve bütünleşmesini engelleyerek, kadının cinsiyetçi kimliğini
yeniden benimsemesini sağladığı öne sürülebilir.
41
Poloma, M. M., Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Çev. Hayriye Erbaş, Gündoğan Yayınları, 1993,
s.99
28
rağmen, toplumsal mekanizmalar ve kültürel belirlemeler değiştirilmediği için kadın
hala ikincil konumunu sürdürmektedir. Yasalarda ne kadar eşitlik uygulamaları
yapılsa ve kadın eğitim sürecine artan oranda katılsa da, kadına atfedilen roller
erkekler tarafından paylaşılmadıkça kadının yönetsel mekanizmalarda ve çalışma
hayatında temsili her zaman düşük düzeylerde kalmaktadır.
2.1.3.Feminist Kuramlar
Hem bir sosyal hareket, hem de bir sosyal teori olarak feminizm, tarihsel
süreçte farklı anlam yüklemeleri kazanmıştır. 19. yüzyılda feminizm hak ve eşitlik
kavramlarıyla ortaya çıkmış, kadınların mülkiyet sahibi olma ve siyasal temsil
taleplerini öncelikli olarak dile getirmiştir. Günümüzde ise feminizm farklı türleriyle
kamusal ve özel alanda kadının ikincilleşme, ezilme süreçlerini toplumsal cinsiyet
temelinde sorgulayan bir özgürleşme hareketine dönüşmüştür. Kadın çalışmaları ve
politikaları her alanda giderek önem kazanmaya başlamıştır. Hatta feminizm kendi
sosyal teori ve yaklaşımı içinde modern bilim ve tarih anlayışına alternatif çözümler
yaratma çabasına girişmiştir. Ancak, her sosyal teoride olduğu gibi, feminizm de
kendi çelişkilerini beraberinde getirmekte ve bunları çözme çabası hareketin
dinamiğini sağlamaktadır.
42
Yüksel, M., Feminist Hukuk Kuramı ve Feminist Düşünce Teorileri, Beta Yayınları, Đstanbul,
2003, s.65
43
Akkent, M., Kadın Hareketinin Kurumsallaşması Fırsatlar ve Rizikolar, Kadın Eserleri
Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı: Yüksel, Murat, a.g.e., s.176
29
yaşamın kamusal alanına kadının girmesini engelleyen, kadın faaliyetini ev içi
faaliyetle sınırlayan ve kadını ev ve aile özel alanına sürgün eden hukukun hukuksal
uygulamaların ortadan kaldırılması üzerine odaklanır. Kadının kamu alanına girmesi
ve özellikle ekonomik hayata katılmasının sağlanması liberal feminizmin temel
amaçlarında öncelikli kabul edilir.44 Bu yaklaşım 20.yüzyılda özellikle hukuksal
alanda kadınların toplumsal konumlarını güçlendirme ve fırsat eşitliği temelinde
ayrımcılıklarla mücadeleyi savunur.
Kadın kamusal alanda kendisini ifade edebilmesi için hangi rolünün öncelikli
olduğunu tespit etmelidir. Ancak toplumsal değer yargılar kadının öncelikli rolünün
tespitine izin vermemektedir. Ona atfedilen öncelikli rol anne-eş rolü olduğu için
kadın kendisiyle ve toplumsal değer yargılarıyla çatışmaktadır.
44
Yüksel, a.g.e., s.68
30
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
45
Gülmez, M., Sendikal Hakların Uluslar arası Kuralları ve Türkiye (UÇÖ/ILO Sözleşme ve
Đlkeleri), TODAĐ, cilt: 1, Ankara, 1988, s.86
46
Gelenek, Sınıf Sendikası-Sınıf Tavrı Dergisi Sendikal Eğitim Notları, Gelenek Dünya
Yayıncılık, 2000, Đstanbul, s.16
47
Koç, Y., Türkiye’de Đşçi Sınıfı ve Sendikacılık Hareketi Tarihi, Kaynak Yayınları, Đstanbul,
2003, s. 20
31
korumak amacıyla kurulmuş örgütlerdir. Bir örgütlenme biçimi olarak sendikalar,
tarihsel süreç içerisinde birlik, dernek, lonca şeklinde adlar almışlardır. Gerçek
anlamda örgütlenme süreci ise, sanayileşme ile yani işçileşme süreciyle başlamıştır.
48
Talas, C., Toplumsal Politika, Đmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 1995, s. 59-60
49
Hobsbawm, E., Devrim Çağı, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara, 2003, s.229-230
50
Talas, a.g.e., s.119-120
32
Đşçi sınıfı bilinci 1815 ile 1848 arasında, daha çok 1830 yıllarında ortaya
çıkmıştır. Đşçi sınıfının ortaya çıkışı, çalışan yoksullara günlük öz savunmanın,
sendikanın, yardımlaşma cemiyetlerinin, dayanışma ve grev gibi toplu mücadele
silahlarını kazandırmıştır. 1829 ile 1834 arasında Đngiltere’de kısmen Chartizm
altında saf sendikacı ya da dayanışmacı modelden, sadece işçilerin örgütlü
kesimlerinin daha yüksek ücret kazanmaları için değil, bütün varolan toplumu
yıkmak ve yeni bir toplum kurmak için yararlanma yönünde bir gayret görülmüştür.
O dönemde sendikaları kooperatif üreticilerinin ulusal sendikalarına dönüştürme
çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır. O zaman kadar yerel ve iş koluna özgü
cemiyetlerden büyük, kuşatıcı genel sendikaların örgütlenme ve önderlik deneyimi
yokluğundan hantal ve zayıf kalmıştır. Genel grevler kendiliğinden yayılan
kargaşalar dışında Chartist dönemde uygulanabilir niteliğe sahip olmamıştır.51
3.1.2.1. Đngiltere
Onsekizinci yüzyılın Büyük Endüstri Devriminden önce, dünyada ilk defa
sendikalist hareketler Đngiltere’de (Trade Union) işçi birlikleri biçiminde
görülmüştür. Bu sendikalar hastalık ve yaşlılığa karşı ortak sigorta sağlamak ve
işverenle ücret ve iş koşulları üzerinde yapılan pazarlıkları kolaylaştırmak için
kurulmuştur.52 Đngiltere’nin sendikacılığın beşiği sayılmasının çeşitli nedenleri
vardır. Bunlar sendikalaşmaya yol açan ekonomik, siyasal ve toplumsal evrimlerin
ilk defa bu ülkede oluşmuş olmasıdır. Sendikalaşmanın temelinde yatan toplumsal
sınıflaşmaya yol açan “Sanayi Devrimi” ilk olarak Đngiltere’de patlak vermiş ve
oluşumunu sürdürmüştür. Sanayi devriminin ortaya çıkarmış olduğu teknik
başkalaşım, üretim ilişkileri bakımından, emek ile üretim araçlarının mülkiyeti
arasında ayrılmaya neden olmuştur. Üretim ilişkilerinde meydana gelen bu değişme,
başka birçok önemli toplumsal gelişmenin yanı sıra sendikalaşmanın da temel
değişkeni olmuştur. Toplumsal yapıdaki bu değişmenin sonucunda Đngiliz işçi sınıfı
meydana gelmiş ve genel nüfus içindeki oranı artmıştır. Nüfusun geniş bir kesimini
oluşturan alt-orta sınıflar sanayi devrimiyle birlikte ortadan kalkmış bunların yerini
51
Hobsbawm, a.g.e., s.229-230
33
bir yanda zengin sermayedarlar diğer yanda da sefil işçiler almıştır. Marx yazılarında
işçinin hayat şartlarının kötüleşmesini işçi sınıfının isyan etmeyişine bağlar. Đşçi
sınıfının sınıf şuuruna varması bir savaş eylemidir. Artık sanayileşme süreciyle
birlikte işçi sınıfı kendi gücünün farkına varmış ve örgütlenme yoluna gitmiştir.53
Kapitalizmin anavatanı olarak tanımlanan ve ileri bir kapitalist gelişmeye sahne
olmuş bulunan Đngiltere’nin, sendikacılık bakımından kendine özgü ortam teşkil
etmesi bu gelişme ile sıkı sıkıya ilintilidir. Kapitalist toplumlar içinde işçi sınıfının en
büyük çoğunluğa sahip olduğu ülke Đngiltere’dir.54
3.1.2.2. Amerika
Birçok yazara göre, (Gülmez, Koç, Işıklı) Amerikan sendikacılığının temel
özelliği, sınıf bilincinin zayıflığıdır. Amerikan sendikalarının da siyasal eylemde
bulundukları söylenir ama bu siyasal eylem sınıf bilinci üzerine oturmuş bir siyasal
eylem değildir. Amerika’da Đngiltere’den farklı olarak göze çarpan belirgin özellik,
sendikaların dolayısıyla işçi sınıfının çoğunluğunun desteğiyle yaşayan birlik
olmayışıdır. Amerikan sendikacılığı, siyasal alanda başarı için bağımsız bir işçi
partisi kurulmasına önayak olarak işçi sınıfının gücünü o parti içinde toplamak
53
Aron, R., Sınıf Mücadelesi, Çev. Erol Güngör, Dergâh Yayınları, Đstanbul, 1992, s.138
54
Işıklı, A., Sendikacılık ve Siyaset, 6. baskı, Đmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 2005, s.127-129
55
a.g.e., s.132
34
yolunu tutmamıştır. Amerikan sendikacılığına, işçi sınıfına yakınlık bakımından
aralarında önemli farklar bulunmayan, varolan siyasal partilerle belirli bir ayrım
yapmadan sınırlı işbirliği kurarak ve onlar üzerinde baskı uygulayarak, sendikalı
kitlenin çıkarlarının sağlanabileceği inancı egemen olmuştur. Amerika’da sendikalar
bağımsız ve işçi sınıfı bilinci üzerine dayanan bir politika izlememişlerdir. Bunun
nedeni Amerika işçi sınıfında sınıf bilincinin yeterince var olmamasıdır.
Amerikan işçileri için sınıf bilinci çok yabancı bir kavramdır. Avrupalı
işçilere oranla Amerikalı işçilerin sendikalaşma oranının düşüklüğü sendikacılığın
örgütsel yapı bakımından gösterdiği dağınıklık, toplu iş sözleşmelerinin genellikle
sanayi ve işkolu temeline göre değil, işyeri temeline göre yapılmakta olması, çeşitli
meslek gruplarına ve etnik gruplara üye işçiler arasında dayanışma duygusunun
yokluğu sınıf bilincinin yetersizliğinin göstergesi olarak kabul edilebilir. 1970’li
yıllarda Amerika’da 17 milyon civarında bulunan sendikalı işçi
56
a.g.e.,s.231-232
35
girmesiyle sağlanmıştır. Bu da ancak işçilerin direnmesiyle söz konusu olabilmiştir.
Ancak 1947 yılında çıkarılan ve halen yürürlükte bulunan “Taft-Hartley” kanununun
çıkartılmasıyla sendikacılık tekrardan gerileme dönemine girmiştir. Bu kanun
sendikal haklar bakımından sınırlama getirmekle birlikte sendikaların siyasal eylemi
konusunda da yasaklar getirmiştir.58
57
Đşverenlerin işçilerin örgütlenme çabalarına karşı koyuşları için bkz. Işıklı,2005.
58
Işıklı, 2005, a.g.e., s.243-244
36
ve uygulanan politikalarla da desteklenmiştir.60 Yeni sağın bu uygulamaları sosyal
güvencesiz, örgütsüz işçi yığınlarını ortaya çıkarmış ve enformel sektörü
desteklemiştir.
59
Koray, M., Değişen Koşullarda Sendikacılık (Gelişmiş Ülkeler ve Türkiye), TÜSES Vakfı,
1994, s.64
60
Sallan Gül, a.g.e., s.251
61
Koray, a.g.e., s.55
37
Bu artış hem üye sayısında hem de sendikalaşma oranında artış olarak çıkmaktadır.
Bu döneme ilişkin sendikalaşmada olumlu bir tablonun ortaya çıkmasında
büyümenin sürdürülmesi, endüstride istihdamın artması, yüksek ücretliler, yüksek
istihdam gibi sosyo-ekonomik koşullar ile hükümetlerin sendikalara güvence
sağlayan ve sendikalaşmayı destekleyen olumlu tutumları gibi siyasal koşullar
birlikte olumlu rol oynamaktadır.62
62
Dünyada sendikal hareketin gelişimi, dünü, bugünü ve ülke deneyimleri için bkz. Volkan Yaraşır,
2004.
63
Koray, a.g.e., s.56-58
38
özelleştirme, sendikasızlaştırma ve işten çıkarmaya dayanmıştır.64 Thatcher iktidarı
yıllarında sendikalı sayısında yüzde 30’luk bir düşüş yaşanmıştır. Bunun temel
nedeni 1980,1982 ve 1984 yıllarında çıkarılan üç “Sanayi Đlişkileri Kanunu”dur. Bu
kanunlarla sendikalaşma koşulunda iş yeri esası getirilmiş, işçilerin greve gitmeden
önce sendika genel kurulundan karar çıkarması, oylamaya sunması koşulları gibi
sendikalaşmayı engelleyici şartlar ileri sürülmüştür.65
64
Yaraşır, V., Uluslararası Đşçi Hareketleri, Akyüz Yayın Grubu, Đstanbul, 2004, s.58-59
65
Sallan Gül, a.g.e., s.219
66
Koray, a.g.e., s.67
39
gerçekleştirilmiştir. Ücretlerin aşağıya çekilmesi, sosyal hakların budanması,
güvencesiz ve ucuz işgücü kullanımı, özelleştirmeler bildik saldırılar olmuştur.
Sonuç olarak 1980’li yıllarla başlayan bu süreç, sendikalarda da ciddi bir üye kaybını
beraberinde getirmiştir.68
67
www.isguc.org
68
Koray, a.g.e., s.69
69
Işıklı, 2005, a.g.e., s.45
70
Koray, a.g.e., s.74-79
40
3.1.4. Memur Sendikacılığının Tarihsel Arka Planı Ve Bugünü
71
Gülmez, a.g.e., s.51
72
Yokuş, F, Memur ve Đşçi Sendikalarına Genel Bakış, Türk Büro Sen, 2001, s.2–3
73
Kabaoğlu, Đ.Ö, Kamu Görevlilerinin Örgütlenmesi, Ankara, 1978, s.223
74
Kalkandelen, H, Sendikalar ve ve Kamu Hizmetlerinde Sendikacılık, Şenyuva Matbaası, Ankara,
1968, s.29
75
Erol, A ve S Gürsoy, Đsveç’te Sendikal Haklar, Ankara, 1988, s.114
41
belediye memurlarına 1940’da tanınmıştır. 1944 yılında da DACO ve TCO
(Tönstemönrens Central Organisation- Maaşlı Memurların Merkezi Örgütü)
kurulmuştur. Böylece bu iki sendika birleşerek Đsveç Memur Sendikaları
Konfederasyonu oluşturulur.76 1956 yılında çıkarılan bir yasa ile devlet memurlarına
örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakları tanınır. Hatta polis ve ordu mensupları
dahi bu hakkın kullanıcıları arasında yer almaktadır. 1977 yılında devlet memurlarını
da kapsamına alan “Yönetime katılma Yasası” kabul edilerek örgütlenme ve
sözleşme hakkı güçlendirilmiştir. Çalışan kesimin en iyi şekilde örgütlendiği ve
memura sendikal hakların en iyi biçimde tanındığı ülke Đsveç’tir.77 Bunun nedeni,
sendikalarla sol partilerin aynı kökenden ve aynı ideolojiyi benimsemeleridir.
Sendikalar ve sol partiler 20. yüzyıl sonrasında reformcu politikaları benimsemiş,
sınıf kavgasından sınıfsal uzlaşmaya geçmiştir. Toplumda emekten yana dönüşümleri
gerçekleştirmek üzere siyasal demokrasiyi kullanmıştır. Sendikalarla sosyal
demokrat partilerin işbirliği içerisinde olması ve toplumsal politika alanında önemli
adımların atılmış olması nedeniyle sendikal haklar en iyi şekilde Đsveç’te
uygulanmaktadır.78
76
Mutlu, L, “Memurların Sendikalaşması ve Ekonomik Sosyal Haklara Etkisi”, Sayıştay Dergisi, sayı
42, s.25
77
www.kamusen.org.tr
78
Talas, a.g.e., s.279: Koray, 1994
79
Kalkandelen, a.g.e., s.43
80
www.kamusen.org.tr
81
Kalkandelen, a.g.e., s.25
42
görevlilerine sendikal örgütlenme hakkı tanınmıştır. Memurlar bu yasa ile yönetime
katılabilecek, kamu hizmetlerinin düzenlenmesi ve personel sorunları devlet-kamu
görevlisi arasında çözülecektir.83 1946 anayasası ile de sendika ve grev hakları ilk
kez anayasal güvence altına alınmıştır. 1963 yılında çıkan bir yasa ile memurlara
sınırlıda olsa grev hakkı tanınmıştır. 1968 de doğan toplu pazarlık uygulaması,
yasanın tek yanlı yönlendirmesine baskın çıkarak gelişmiştir. Toplu pazarlık süreci
özellikle ücretler üzerinde yoğunlaşmıştır. Diğer personel sorunları ise danışma
çerçevesinde ele alınmıştır. Günümüzde, Fransa’da siyasal grev yasaktır. Grev hakkı
yasayla tanınmış olmasına rağmen bazı memurların grev hakkı yoktur. Fransa’da,
önünde ciddi engel bulunmadığı için kamu kesiminde sendikacılık gelişmiştir. En
yüksek sendikalaşma oranı da kamu kesimindedir. 84
82
Leranc, G ve K. Sülker, Dünyada ve Bizde Sendikacılık, Đstanbul, 1966, s.21–29
83
Kabaoğlu, a.g.e., s.221
84
Güran, S., “Avrupa’da ve Türkiye’de Memurların Sendikalaşması ve Yönetime Katılması”, Amme
Đdaresi Dergisi, Cilt 11, Sayı 4, 1978, s.13; Disk-Ar Bülteni, Devlet Memurları Sıra Toplu
Sözleşmede, Đstanbul, 1993, s.18
85
Demirer, G., Demirer, T. ve diğerleri, Neo-Liberal Saldırı Kriz ve Đnsanlık,Ütopya Yayınları,
Ankara, 1999, s.136-157
43
güçlerini temsil eden sendikaların zayıflatılması “sosyal devlet” olarak anılan kamu
hizmetlerinin adım adım budanması, piyasanın işlemesine engel olan kamu
sektörünün dünya çapında tasfiye edilmesi devreye sokulmuştur. Özelleştirme
dalgası dünya burjuvazisinin işçi sınıfına yönelttiği sınıfsal ve ideolojik saldırısının
genel stratejisidir. Özelleştirmenin getirdiği sonuçlardan biri de
sendikasızlaştırmadır. Toplam kalite kontrolü, kalite çemberleri ve yalı üretim gibi
teknikler işçileri küçük gruplara bölmekte ve her grubu, diğer gruptaki çalışma
arkadaşlarına karşı rekabete sokmaktadır. Fordist üretim tarzından esnek üretime
geçiş işçinin ve memurun dayanışmasını ortadan kaldırmakta, böylece işyeri
sendikacılığı gelişerek sendikal hareketi zayıflatmaktadır. Đşgücü piyasasında başta
taşeronlaşma olmak üzere, geçici işçilik, part-time vb. gibi uygulamalarla işçi
sınıfının ve memurların bir bölümü tümüyle güvencesiz bırakılmaktadır.86
86
Demirer, a.g.e., s.273
44
proleterya oluşturmaktadırlar. Çoğunlukla geleneksel rollerine uygun olan iş
kollarında istihdam ediliyor, çalışmış oldukları sektörler ücretlerin en düşük, çalışma
saatlerinin en uzun olduğu işlerdir. Dolayısıyla kadınlar cinsiyetleri nedeniyle aşırı
sömürüye açık bir işgücü potansiyelini oluşturmaktadırlar.88
18. yüzyıl boyunca kadınlar daha çok giyim sektöründe (dikişçi, mantocu,
şapkacı, eldivenci, nakışçı olarak) ya da hizmet sektöründe (bulaşıkçı, sokak satıcısı,
pazarcı) olarak sınırlı sayıda seçenekten birini tercih ederdi ya da en yaygını evde
çalışarak bir aile işletmesine katkıda bulunurdu. Kadınların iş seçenekleri kentsel
kalifiye iş dünyasını düzenleyen loncalar tarafından kısıtlanmaktaydı. Loncalar
kadınların kendi uzmanlık alanlarına girme girişimlerine direnmekteydiler.
Kadınların loncalar tarafından düzenlenen üretime girişine direniş, ustalardan çok
kadınların daha aza çalışacaklarından ve dolayısıyla kalfa ücretlerini
düşüreceklerinden korkan çalışanlardan gelmekteydi. Đş bol emek kıt olduğu
zamanlarda hoşgörüyle karşılanmış fakat işler kötüleşince tutumlar değişmekteydi.
18. yy sonlarına gelindiğinde loncalar Britanya ve Fransa’da kaybolmaktaydı. Yine
de kadınlar giyim sektöründe yer almaktaydılar. 18.yy’da giyim sektöründe işlerin
bollaşması ve iş arayan kadınların sayısının da artması bu işlerin kadın işi olarak
tanımlanmasına ve dolayısıyla ücretlerin düşmesine neden olmuştur.89
87
Sallan Gül, a.g.e., s.59
88
Mahaim, A.,Holt, ve A.,Heinem, J., Çev. D.Işık, Kadınlar ve Đşçi Hareketi, Yazın Yayıncılık,
Đstanbul, 1992, s.18–19
89
Hufton, O., “Kadınlar, Đş ve Aile”, Kadınların Tarihi Rönesans ve Aydınlanma Çağı
Paradoksları, Çev: Ahmet Fethi, Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları, Cilt III, Đstanbul, 2005, s. 34
45
söylenmektedir. Kadınlar evlendikten ya da çocuk sahibi olduktan sonra ücretli işten
ayrıldıkları ve daha sonra eğer kocaları aileyi geçindiremez ise tekrar çalışmaya geri
döndükleri için ancak kısa dönemler için çalışabilirdi. Düşük ücretli, vasıfsız işlerde
toplanmaları bundan kaynaklanmaktaydı. Bu durum annelik ve ev içi
sorumluluklarının çalışma yaşamından önce geldiği düşüncesinin yansımasıdır. O
nedenle kadın işçi sorunu ücretli emeğin ve aile sorumluluklarının tam gün
gerektiren ve mekansal olarak ayrı iş haline geldiği bir dünyada kadının bir anomali
olması durumudur. Sorunun nedeni sınaî kapitalist gelişim sürecidir.90
Emek pazarında erkekler ile kadınlar arasındaki farklılığın tek nedeni olarak
toplumsal cinsiyet gösterilmiştir. Oysa bu farklılıkların emek pazarları, ekonomik
dalgalanmalar ve değişen arz ve talep ilişkilerince de anlaşılması gerekir.91 19.yy
içinde ev hizmetçiliğinden beyaz yakalı işlere kitlesel bir kayış gerçekleşmiştir.
ABD’de 1870’te ücretli çalışan kadınların yüzde 50’si hizmetçi konumunda
çalışmaktaydı. 1920’ye gelindiğinde kadın işçilerin yüzde 40’ına yakını büro
çalışanı, öğretmen ya da tezgâhtar olarak çalışmaktaydı. Fransa’da 1906’da beyaz
yakalı işgücünün yüzde 40’ından fazlası kadındı. Hizmet sektörünün bu yeni
dönüşümü yeni meslekleri de beraberinde getirmiştir. Ev hizmetçiliğinden beyaz
yakalı işe büyük kayışa ek olarak işgücü için yeni bir grup olan orta sınıf kadınlara
mesleki olanaklar açılmıştır. Kadın işine gösterilen ilginin çoğu öğretmen, hemşire,
fabrika denetçisi, sosyal hizmetçidir. Kadınların çalışma sürecine katılması sınaî
sürecin meyvesi değil, emek maliyetleriyle ilgili hesapların sonucudur. Kadınların
devreye sokulması işverenlerin emek maliyetlerinde tasarruf yapmaya karar vermiş
olmaları demektir.92
90
Scott, a.g.m., s.375
91
Scott, a.g.m., s. 376
92
Scott, a.g.m., s:.381
93
Sledziewski, E. G., “Dönüm Noktası Olarak Fransız Devrimi”, Kadınların Tarihi, Çev. Ahmet
Fethi, Cilt IV, Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları, Đstanbul, 2005, s. 39
46
haklara sahip olmaya ve kullanmaya hak kazanmış birer insan haline gelmişlerdir.
Đnsan hakları bildirgesi (1789) her bireyin özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya
direnme hakkına sahip olduğunu kabul etmekteydi. Dolayısıyla her kadının, her
erkek gibi kendi konularını oluşturma ve kendi kararlarını alma, şahsının ve malının
güvenliğine sahip olma hakkı vardı. Böylece dezavantajlı durumda olan kız evlatlar
malların paylaşılmasında artık dezavantajlı olmayacaklardır.94
94
Sledziewski, a.g.m., s.41
95
Ecevit, Y., “Kentsel Üretim Sürecinde Kadın Emeğinin Kullanımı ve Değişen Biçimleri”, Der. Ş.
Tekeli, Kadın Bakış Açısından 1980’ler Türkiye’sinde Kadın, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 1990,
s.265
47
katkıda bulunan etkenler arasında, toplumun kadınların çalışmasına yönelik daha
olumlu tutumundan ve eğitim olanaklarının artmasından söz edilebilir. Diğer etkenler
ise yeni ve sıra dışı istihdam tarzlarının yaygınlaşması, aile boyutunun küçülmesi,
evlenme oranında düşüş sayılabilir.
19. yüzyılda üretim sektörleri özellikle ücretli emek piyasası kadınlara kapalı
olmuştur. Đşçinin kimliği, kamusal, siyasal hayatta olduğu gibi gündelik ve özel
düzlemde de bir erkeklik modeline dayandırılmıştır. Toplum tarafından kadın sadece
“evinin kadını ve anne” olarak görülmesi, zorunluluk durumlarında çalışmaları hoş
96
Ecevit, a.g.m., s.267-268
48
karşılanmıştır.97 Fakat 19. yüzyılın ikinci yarsından itibaren ev hizmetçiliğinden
beyaz yakalı işlere kitlesel bir kayış gerçekleşmiştir. Bunda yaşanan savaşlar etkili
olmuştur. Örneğin 1914’ten itibaren savaş kadınlara eşi görülmemiş bir eşitlik ve
sorumluluk sunmuştur.98 Kadınların sanayileşme sürecine katılmasının temelinde
işverenlerin emek maliyetlerinde tasarruf yapmaya karar vermeleri ve erkek
işgücünün yerini dolduracak işgücüne ihtiyaç duymaları yatmaktadır. Kamusal alana
çıkışlarına izin verilmemesine karşın kadınlar, çalışma hakkını elde etmek amacıyla
mücadele vermişlerdir. Ancak, kadın emeğinin ucuz emek olarak görülmesi ve
kadının ev içi sorumluluklarıyla tanımlanması ve “doğal cinsel işbölümü”99
kadınların işgücüne ve örgütlü mücadeleye katılımının önünde direnç noktaları
olmuştur.
97
Scott, a.g.m.,s.390
98
Thebaut, F., “Büyük Savaş ve Cinsel Bölünmenin Zaferi”, Kadınların Tarihi, Çev. Ahmet Fethi,
Cilt V, Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları, Đstanbul, 2005,s.41
99
Scott, a.g.m., s.390-391
100
Perrot, M., “Dışarıya Adım Atmak”, Kadınların Tarihi, Çev. Ahmet Fethi, Cilt IV, Türkiye Đş
Bankası Kültür Yayınları, Đstanbul, 2005, s.426–427
49
engellediğinde veya yasakladığında bazı ulusal sendikalar kadın örgütlenmesinin
önüne geçmiş ve geniş yelpazede kadın işçileri saflarına katmışlardır. Fakat hangi
biçimde olursa olsun faaliyetleri çoğunlukla kadın faaliyeti olarak tanımlanmış ve
erkek sendikacılardan ayrı olarak değerlendirilerek karma sendikalarda kadınlara
sürekli “tali rol” verilerek101 dekor olsun diye birkaç kadının podyuma çıkmasına
izin verilmiştir.102
101
Scott, a.g.m., s.392
102
Perrot, a.g.m., s.428
50
ilkesini kabul etmeye razı olmuşlardır. Sanayinin birçok dalında, erkeklere rağmen
hangi işlerin geçici olarak kadınlara verilebileceğini saptayan seyreltme antlaşmaları
yapılmıştır. Kadınlar ilk önce sendikaların zayıf ve işin saygın sayıldığı ticari
kuruluşlarda ve bürolarda erkeklerin yerini almışlardır. Đngiltere kadınların
çalıştırılmasına Fransa’dan daha fazla karşı olmasına rağmen, 1914 ile 1918 arasında
çalışan kadınların sayısında %50’lik artış görülmüştür. Savaş sanayilerinde
işgücünün %9’u orta ve üst sınıf kadınlar oluşturmuştur.104 Genel olarak sendikalar,
kadınların savaştan sonra hemen işten atılmalarını sağlama almak için “eşit işe eşit
ücret” ilkesini benimsemiş ve kadın üye kabul etmemişlerdir. Kadın işçilerin
sendikalaşma oranları artmaya başlamıştır. Savaş sonunda kadın işçilerin yaklaşık
dörtte biri National Federation of Women Workers’ın üyesi olmuştur.105
Fransa’da ise, 1900’de 39.000 olan sendikalı kadın sayısı, 1920’de 239.000’e
yükselmiştir. Sendikaların daha fazla üyeye sahip olduğu Đngiltere’de 1921’de 1
milyondan fazla kadın sendikalı olmuştur. Ancak 1930’larda sendikalı kadın üye
sayısı 750.000’e gerilemiştir. Birleşme yani aynı işkolunda daha önce ayrı olan erkek
ve kadın sendikalarının kaynaşması sürecinde erkekler üstünlüğü ele geçirmişlerdir.
Sendikalar Birliği Kongresi’nin yönetim kurulunda sadece iki sandalye kadına
ayrılmıştır. Kadınlar görüşlerini duyurmakta ve sendika liderlerinin sorunlarını
ciddiye almalarını sağlamakta zorluk çekmişlerdir. Kadınlar sendikalarda çoğunlukla
politika oluşturucu görevleri üstlenmekten çok, sendika saymanlığı gibi yönetsel
görevler verilmiştir. Bu dönemde sendika sekreterlerinin sadece %7 ile %18’i
kadınlardan oluşmaktaydı. Kadınların politika oluşturucu görevlerde olmaması
kadınları kendilerine bağlanmaktaydı. Kadınlar toplum içerisinde seslerini
duyurmaya ve kendilerinin farkına varınca, yönetsel konumlara gelmeye
başlamışlardır. Ayrıca aile sorumlulukları kadınların toplantılara katılmalarına engel
103
A.Okley, J.M., Kadın ve Eşitlik, Çev. Fatmagül Berktay, Kaynak Yayınları, Đstanbul, Ekim 1984,
s.102
104
Thebaud, a.g.m., s.41
105
Thebaud, a.g.m., s.54
51
olmuştur. Sendikal süreçte aktif olarak katılan kadın ya bekâr ya da ev işlerini
paylaşmaya istekli erkek sendika üyeleriyle evli kişilerden oluşmuştur.106
106
Sohn, A.M., “Fransa ve Đngiltere’de Đki Savaş Arası Dönem”, Kadınların Tarihi, Çev. Ahmet
Fethi, Cilt V, Türkiye Đş Bankası Kültür Yayınları, Đstanbul, 2005, s.116–117
107
Eğitim Sen, Yasalarda Kadın, Eğitim Sen Yayınları, Ankara, 2006, s.10-11
52
yerde yükselmesine rağmen, üst düzey yetkili konumunda kadınların sayısı
erkeklerin gerisinde kalmıştır. Orta düzey yönetim konumlarında kadın sayısının
azlığı, üst düzeylerde fiilen bulunmamalarının da nedenidir. Çünkü terfi edebilecek
konumda değildirler.109
108
Lagrave, a.g.m., s.431-432
109
Lagrave, a.g.m., s.436
110
Đnsan hakları ile ilgili tüm uluslararası belgeler sendikal haklara yer vermiştir. (Avrupa Đnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa Sosyal Şartı, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi,
ILO ve Avrupa Konseyi Sözleşmeleri gibi)
53
eylem programlarının benimsenmiş olması etkilidir. Bu artış daha çok sosyal
politikaların en iyi şekilde uygulandığı Đskandinav ülkeleri için geçerlidir. Avrupa
ülkelerinde ise, kadınların sendika yoğunluğu erkeklere göre düşüktür. Aşağıdaki
tabloda dünya ülkelerinde sendikalı kadın oranları verilmiştir. Tabloda da görüldüğü
gibi, ülkelerin sosyo-kültürel ve ekonomik politikalarına göre katılımlardaki
değişimler kadınların sendikal konumlarının anlaşılmasında etkilidir.
1920 28 43 54 33 45 9 32
1930 35 45 33 37 26 23 28
1940 54 45 33 40 32 31 30
1950 68 50 33 48 40 18 42
1960 72 48 35 58 40 22 39
1970 68 45 32 56 45 18 35
1980 78 47 35 75 47 11 32
1990 82 45 30 76 38 9 25
1995 91 41 29 80 33 9 26
2000 79 40 30 87 29 9 37
111
Eğitim Sen, a.g.e., s.13
54
fazlasında da kadın veya eşitlik bürosu vardır. Kadın komitesine ve kadın bürosuna
sahip olan konfederasyonlarda, kadınların sendikal yapılarda ve sendika
yönetimlerinde de temsil oranları daha yüksektir. Konfederasyonların yarıdan fazlası
düzenli olarak kadın kongresi toplamaktadır. Hemen tümü genel kurullarında kabul
edilmiş olan bir eşitlik politikasına ve programına sahiptir. Ama bunların pek azı
konfederasyon politikalarına toplumsal cinsiyet boyutunu dahil emişler ve eşitlik
politikalarının uygulanmasını belirli kriterlere bağlamışlardır. Buda kabul edilen
eşitlik politikalarının çoğu zaman kâğıt üzerinde kalmasına neden olmaktadır.
3.2.1. ILO
112
ICFTU 1949 yılında kurulmuş, 127 milyon üye sayısı bulunmaktadır. ICFTU’nun kadın komitesi
1956 yılında kurulmuştur.
113
Toksöz ve Erdoğdu, a.g.e., s.28-35
55
örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı, zorla çalıştırma ve çocuk emeğinin
yasaklanması, çalışma hayatında ayrımcılığın yok edilmesi, çalışma yönetimi, sanayi
ilişkileri, istihdam politikası, çalışma koşulları, sosyal güvenlik, iş güvenliği ve
sağlığı, kadınların istihdamı ile göçmen işçiler ve denizciler gibi bazı özel
kategorilerin istihdamı gibi konular yer almaktadır.114 ILO dört temel stratejik hedefi
benimsemiştir. Çalışma yaşamında standartlar, temel ilke ve haklar belirlemek,
geliştirmek ve gerçekleştirmenin takibi, kadın ve erkeklerin insana yakışır işlere
sahip olabilmeleri için daha fazla fırsat yaratma sorumluluğu gibi bu kapsamda
sosyal koruma programlarının kapsamını ve etkinliğini artırmak, üçlü yapıyı ve
sosyal diyalogu güçlendirirken cinsiyet eşitliğini ayrımcılığa uğramama kapsamında
öngörmüştür.
114
www-ilo-mirror.cornell.edu; www.turkis.org.tr
115
http://www-ilo-mirror.cornell.edu.
116
Türkiye’nin onaylamış olduğu sözleşmeler; 2 sayılı Đşsizlik Hakkındaki Sözleşme (1919), 11 sayılı
Tarım Đşçilerinin Dernek Kurma ve Birleştirme Haklarına Đlişkin Sözleşme (1921), 14 sayılı Sınai
Müesseselerde Hafta Tatili Yapılması Hakkındaki Sözleşme (1921), 26 sayılı Askeri Ücrete Đlişkin
Sözleşme (1928), 29 sayılı Cebri ve Mecburi Çalıştırmaya Đlişkin Sözleşme (1930), 34 sayılı Ücretli Đş
Bulma Kurumlarının Kapatılması Hakkındaki Sözleşme (1933), 42 sayılı Mesleki Hastalıkların
Tazmini Hakkındaki Sözleşme (1934), 45 sayılı Maden Ocaklarında ve Yeraltı Đşlerinde Kadınların
Çalıştırılmaması Sözleşmesi (1935), 58 sayılı Deniz Đşlerinde Çalıştırılacak Çocukların Asgari Yaş
56
Bugüne kadar toplumsal cinsiyet açısından en önemlileri 45 sayılı Her Nevi
Maden Ocaklarında Yeraltı Đşlerinde Kadınların Çalıştırılmaması Hakkında
Sözleşme, 1935, 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına
Đlişkin Sözleşme, 1948, 100 sayılı Eşit Değerde Đş Đçin Erkek ve Kadın Đşçiler
Arasında Ücret Eşitliği Hakkında Sözleşme, 1951.117 100 sayılı sözleşmenin kadın ve
erkek arasında cinsiyete dayalı ücret farklılıklarının kaldırılması, çalışma yaşamında
kadın ve erkek eşitliğinin sağlanmasında büyük bir önemi vardır. Özelikle
1970’lerden sonra kadınların yoğun olarak çalıştıkları enformal sektörde ücretlerin
düşük olması ve sosyal güvencesiz olması nedeniyle bu sözleşme kadın çalışanlar
açısından önemli bir kazanımdır. Kadına erkeğe oranla daha düşük ücret ödenmesi
ve kadının daha zor iş bulabilmesi, biyolojik, sosyal, geleneksel, ailevi, tarihi ve
politik nedenlerle eğitim farklılığına dayandırılmaya çalışılmıştır. Eşit işe eşit ücrette
farklı ülkelerde yaşayan insanların çalışma yaşamlarının, düşünce biçimlerinin ve
geleneklerinin birbirinden farklı olması bu kavramlarında farklı yorumlanmasına
sebep olmakta, bütün ülkelerde geçerli genel bir tanım bulunmamaktır.118 111 sayılı
Đş ve Meslek Bakımından Ayrımcılığa Đlişkin Sözleşme 1958 yılında kabul
edilmiştir.119 Bu sözleşme çalışma yaşamında ayrımcılığı ve bu konuda cinsiyet
temeline dayalı bir ayrımcılığı yasaklamaktadır. Bu sözleşmeyi onaylayan devlet,
Haddinin Tespiti Hakkındaki Sözleşme (1936), 59 sayılı Sanayi Đş Yerlerine Alınacak Çocukların
Asgari Yaş Sınırını Belirleyen Sözleşme (1937), 77 sayılı Çocukların ve Gençlerin Sanayide Đşe
Elverişlilikleri Yönünden Sağlık Muayenesine Tabi Tutulmaları Hakkındaki Sözleşme (1946), 80
sayılı Son Maddelerin Değiştirilmesi Sözleşmesi (1946), 81 sayılı Sanayi ve Ticarete Đş Teftişi
Hakkında Sözleşme (1947), 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunması (1948),
88 sayılı Đş ve Đşçi Bulma Kurumunun Kurulması (1948), 94 sayılı sözleşme (1949), 95 sayılı Ücretin
Korunması (1949), 96 sayılı Ücretli Đş Bulma Büroları (1949), 98 sayılı Teşkilatlanma ve Kolektif
Müzakere (1949), 99 sayılı Asgari Ücret Tespiti Usulleri (1951), 100 sayılı Eşit Değerde Đş Đçin Erkek
ve Kadın Đşçiler Arasında Ücret Eşitliği (1951), 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları (1952),
105 sayılı Zorla Çalıştırılmanın Ortadan Kaldırılması (1957), 111 sayılı Đş ve Meslek Bakımından
Ayrımcılığa Đlişkin Sözleşme (1958), 115 sayılı Đşçilerin Radyasyona Karşı Korunması (1960), 116
sayılı Sözleşmelerin Kısmen Değiştirilmesi (1961), 118 ve 119 sayılı sözleşmeler, 122 sayılı Đstihdam
Politikaları (1964), 123 sayılı Yer altı Madenlerinde Đşe Alınmada Asgari Yaş (1965), 127 sayılı
sözleşme (1967), 135 sayılı Đşçi Temsilcilerinin Korunması (1971), 138 sayılı istihdama Kabulde
Asgari Yaş (1973), 142 sayılı Mesleki Eğitim (1975) , 144 sayılı Uluslar arası Çalışma Normlarının
Uygulanması (1976), 151 sayılı Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve Đstihdam
Koşullarının Belirlenmesi (1978), 158 sayılı Hizmet Đlişkisine Đşveren Tarafından Son Verilmesi
(1982), 159 sayılı Sakatların Korunması ve Đstihdamı (1983), 182 sayılı Kötü Şartlardaki Çocuk
Đşçiliğinin Yasaklanması Ortadan Kaldırılması (1999)
117
KSSGM, Avrupa Topluluğunun Çalışma Yaşamında Kadın-Erkek Eşitliğine Dair
Düzenlemeleri ve Türkiye, Ankara, 2002, s.147
118
KESK II. Kadın Kurultayı, Sözümüzü Örgütlüyor Hayatı Değiştiriyoruz, 22-23-24 Ekim 2004.
Ankara:KSSGM, a.g.e., s.152
57
ulusal koşullara ve uygulamaya uygun metotlarla, bu sözleşmede ele alınan anlamda
her türlü ayrımı ortadan kaldırmak maksadıyla, iş ve meslek edinmede ve edinilen iş
veya meslekte tabi olunacak muameleye eşitliği geliştirmeyi amaçlayan ulusal
politika tespit etmeyi ve izlemeyi taahüt eder. 111 sayılı sözleşme, Şubat 2002
itibariyle 154 ülke tarafından onaylanmıştır. Türkiye, sözleşmeyi onaylayan ülkeler
arasındadır.120
119
Akıllıoğlu, Tekin, Çalışma Yaşamını Düzenleyen Uluslar Arası Belgeler, A.Ü.S.B.F. Đnsan
Hakları Merkezi Yayınları No: 16, Ankara, 1995, s.118
120
KSSGM, a.g.e., s.153-154
121
KSSGM, a.g.e., s.147
122
www-ilo-mirror.cornell.edu; www.turkis.org.tr ;KSSGM, 2002
58
entegre bir politika benimsemiştir. Bu politika aşağıdaki başlıklarda
somutlaşmaktadır:
123
http://www-ilo-mirror.cornell.edu/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/kadinerkek.htm
59
kaldırılması çalışmalarını içerir. Kadın erkek eşitliği alanında uluslararası tek yasal
bağlayıcı doküman olan bu sözleşmeye Mart 2001 yılı itibari ile 167 ülke taraf
olmuştur.125
124
http://www.turkis.org.tr
125
http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/1026.pdf
126
Eğitim Sen, a.g.e., s.27
127
Şenol, Đsat, Sayın, Avrupa Birliğine Giriş Sürecini Đzleme Programı Kadınlar ve Erkekler Đçin
Eşit Fırsatlar: Türkiye, Open Socıety Instıtute, Đstanbul, 2004, s.25
128
Eğitim Sen, a.g.e., s.27
129
T.C Başbakanlık KSSGM, T.B.M.M. Kadının Statüsünü Araştırma Komisyonu Raporu,
Ankara, 1998, s.24
60
hükümleri ile çeliştiği için çekince koymuştur. 1995 yılında IV. Dünya Kadın
Konferansı Pekin eylem platformunu imzalayarak bu çekincelerini kaldırmayı
taahhüd etmiştir. Türkiye, medeni kanunda yaptığı yasa değişiklikleri ile 1985
yılında CEDAW’ı imzalarken koyduğu tüm çekinceleri 1999 yılında kaldırılarak
önemli bir adım atmıştır. Türkiye diğer taraf devletler gibi, her dört yılda bir
CEDAW sözleşmesi ile ilgili ilerlemeleri bir raporla BM’e bildirmek zorundadır. Bu
konudan sorumlu olan kurum, uluslar arası sözleşmeleri uygulamak üzere kurulan
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’dür.130 Sözleşmenin ana hedefleri
çerçevesinde bu amaçla Türkiye’de kadının durumu saptaması çalışması için
T.B.M.M kadının statüsünü araştırma komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonun
raporlarına göre çalışma yaşamında kadınların statüsünün geleneksel çizginin dışına
çıkmaya başladığını ancak üst düzey karar mekanizmalarının henüz eşit olarak
paylaşılmadığı belirtilmektedir.131
3.2.3. PEKĐN+5
130
http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/1026.pdf
131
T.C Başbakanlık KSSGM, a.g.e.,s.42
132
Eğitim Sen, a.g.e., s.24
133
T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı KSSGM, Pekin+5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç
Belgesi Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, Ankara, 2003, s.9
61
kadın ve kadının ilerlemesinde kurumsal mekanizmalara yönelik kararlar oldukça
önemlidir.
62
Özellikle kamu kesiminde geliştirilip uygulanacak olan eylem programlarıyla işçi ve
memur sendikalarının kendi bünyelerindeki karar mekanizmalarına kadınların
katılımlarını teşvikleri ile bu sorunda önemli ilerlemeler kaydedilebilir.135 Kadınların
kamusal alanda özellikle çalışma yaşamında ve yönetsel konumlarda eşit temsilleri
yeterince sağlanamamıştır.
134
KSSGM, Avrupa Topluluğunun Çalışma Yaşamında Kadın-Erkek Eşitliğine Dair
Düzenlemeleri ve Türkiye, Ankara, 2002, s.113-114
135
a.g.e., s.218
136
KSSGM, 2002, ag.e., s.189
63
olmaktan öteye gidememiştir.137 Bu dönemde özellikle 1878 sonrasında Batı’da
olduğu gibi işçilere yardım sandıkları, emekli sandıkları, sendikal örgütlenme
eğilimleri ortaya çıkmıştır.138 II. Meşrutiyet öncesi dönemdeki bazı kuruluşların
isimlerinde “amele” sözcüğünü taşımalarına karşın, birer işçi kuruluşu olarak
nitelendirilmeleri zordur. Bunlar dönemin şiddetli baskı koşullarında dernek
biçiminde kurulmuşlardır ve daha çok hayır ve yardımlaşma kuruluşu niteliğini
taşımaktadırlar. Osmanlı Đmparatorluğu’nda kurulan ilk işçi örgütlerinden biri 1894–
1895 yıllarında Tophane fabrikalarında kurulan Osmanlı Amele Cemiyetidir. Ancak
varlığını sadece bir yıl sürdürebilmişlerdir. Cemiyetin yöneticilerinin tutuklanmaları
ve Kanun-u Esasi’nin 113. maddesinde bulunan hükme göre sürgün edilmeleriyle
kuruluş ortadan kalkmıştır.
137
Koç, Y., Sendikal Alanda Güncel Gelişmeler,Ankara, 1997,s.2
138
Tüm iktisatçılar birliği, Türkiye Đşçi Sınıfı ve Mücadeleleri Tarihi, Maya Matbaacılık,
Ankara,1976, s.44
139
Akaya, a.g.m., s.4
140
Makal, A., Osmanlı Đmparatorluğu’nda Çalışma Đlişkileri:1850-1920, Türkiye Çalışma Đlişkileri
Tarihi, Đmge Kitapevi, 1997, s.243-245
141
Işıklı, 2002, a.g.e., s. 155
64
olabilmiştir. 1908 grevleri sonrasında işçi sorunun olduğunu fark eden partiler
programlarında çalışma hayatına ilişkin sorunlara yer vermiş, işçi sınıfı ile bağ
kurmaya çalışmışlardır. “Türkiye Sosyalist Fırkası” işçiler ve sendikalar ile özellikle
savaş döneminde bağ kurmuş ve etkili grevler gerçekleştirmiştir. Dönemin iktidar
partisi Đttihat ve Terakki ise sendikal harekete başlangıçta daha çok kontrol aracı
olarak baksa da daha sonraki eğilimi yasaklama yönünde olmuştur. 1909 yılında
çıkarılan Tatil-i Eşgal Kanunu, Đttihat ve Terakki’nin sendikacılığı yasaklaması,
sendikacılığa bir sosyal kontrol aracı olarak bakma gereğinin kalmadığını bize
göstermektedir. Kuşkusuz bu yasağın temelinde sendikaların sosyalist düşüncelere
kapılma kaygısı yatmaktadır.142
142
Gülmez, 1996, a.g.e, s.25
143
Işıklı, A., Gerçek Örgütlenme Sendikacılık, Đmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 2003, s.49-51
65
kapatılmıştır. Cumhuriyet Halk Fırkası bundan sonraki 20 yıllık dönemde işçi sınıfını
ya kendi denetimi altında örgütlenmiş ya da tümüyle örgütsüz bırakmıştır.144
Türkiye’de sendikacılık, 1938 tarih ve 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu’nda “sınıf
esasına dayalı cemiyet kurulamaz” ifadesinin metinden çıkarıldığı 4919 sayılı 5
Haziran 1946 değişikliği ile yasallık kazanmıştır.145 1946 yılı yılında cemiyet kurma
yasağının kaldırılması hızlı bir sendikalaşma sürecini başlatmıştır.
Sendikal hareketin yasallık kazanması ile sendikalar kurulmuş ise de, ilk
kurulan sendikaların Türkiye Sosyalist Partisi, Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü
Partisi gibi sosyalizmi benimseyen partiler öncülüğünde kurulması dönemin
hükümetini kuşkulandırmış; sendikacılığın başlangıçta “ideolojik boyut” kazanacağı
endişesiyle söz konusu sendikalar 17 Aralık 1946 tarihinde sıkıyönetimle
kapatılmıştır. Çünkü savaş yılları Türkiye’de çalışma koşullarının son derece
zorlaştığı, çalışma sürelerinin uzatıldığı, savaş nedeniyle boşalan işyerlerini kadın
işçilerin doldurduğu, gerçek ücretlerin yüzde 50’yi aşan bir düşme gösterdiği yıllar
olmuştur.146 Đşçilerin hak ve menfaatlerini korumak ve gerektiğinde mücadele etmek
gayesini güden sendikaların çoğalmasına tahammül edilememiş ve 1946’da
147
sendikacılığa sıkıyönetim ile darbe indirilmiştir. Bu dönem içerisinde çok partili
hayata geçilmesine rağmen, tek parti döneminin “otoriter karakteri” özgürlüklerin
gerektiğinde kısıtlanması ya da sınırlı özgürlük devam ettirilmiş, dolayısıyla
dönemin iktidar partileri sendikalar hakkında özgürlükçü bir davranış
sergileyememişlerdir. Sendikal hareket devlet güdümlü ve paternalist etki ve
davranışların altında şekillenmiştir. Grev hakkının anti demokratik bir hareket olarak
görülmesi, sendikalara siyaset yasağının getirilmesi ve çalışanların geçici işçi olarak
sanayide çalışması sınıf bilincinin oluşmasına engel olmuş bu anlamda sendikal
hareket gelişme imkânı bulamamıştır.148
Türkiye’de sendikal haklar 1960 sonrası tanınmış ise de, 1950’de sendikalara
toplulukla iş ihtilafı hakkının verilmesi, 1952’de sendikal üst örgüt olan Türk-Đş’in
144
Işıklı, a.g.e., s.64
145
Mahiroğulları, A., “Türkiye’de Sendikalaşma Evreleri ve Sendikalaşmayı Etkileyen Unsurlar”,
C.Ü. Đktisadi ve Đdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s.162
146
Işıklı, A., Türkiye’de Sendikacılık Hareketi Đçinde Demokrasi Kavramının Gelişimi, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s.136
147
Işıklı, 2002, a.g.e., s.148
148
Mahiroğulları, a.g.m., s.164-167; Makal, 1997; Koç, 2003
66
149
kurulması sonrasında sendikal hareket kısmen etkinlik kazanmıştır. Her ne kadar
sendikalaşma düzeyi ülkelerin siyasal, sosyal yapısıyla ilgili olsa da, sanayileşme
düzeyi, bağımlı çalışanların sayısı, işgücünün yapısı, kayıt dışı istihdam oranı ve
sendika içi demokrasi ve sanayi ilişkilerini düzenleyen yasal çerçeveyle de yakından
ilişkilidir. Her şeyden önce sendikal hareket, yeterli modern fabrika sanayinin,
dolayısıyla yeterli sayıda bağımlı çalışanların varlığı ile anlam kazanır. Oysa,
geleneksel tarım ekonomisine dayalı toplumlarda sanayileşmeye başlı bir işçi tipi
doğmamakta ve sendikalaşma eğilimleri zayıf kalmaktadır. Türkiye’de 1927 yılında
Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmasına, 1934’ten itibaren sanayi planları yapılmasına,
1950 sonrası özel teşebbüs girişimciliği desteklenmesine rağmen, ülkenin temel
ekonomik sektörü tarım olmuştur. Bu durum istihdamın sektörel dağılımına da
yansımıştır. 1950 yılında iktisaden faal nüfusun %85,7’si tarımda, %7,4’ü sanayide,
%6,8’u hizmetler sektöründe çalışmaktaydı. 1960 verilerinde de istihdam biçiminde
çok fazla değişiklik olmamıştır. Tarımda %74,9, sanayide %9,6, hizmetlerde
%10,3’dür. o dönemde hizmet kesiminde istihdam edilenlerin büyük çoğunluğunun
memur olduğu düşünülürse sendikalaşabilecek kesimin oranı %10’ları geçmemiştir.
149
Osmanlıda işgücü yapısı ve tarımsal ekonomi için bkz, Çağlar Keyder, Türkiye’de Devlet ve
Sınıflar, 1999; Ahmet Makal, Osmanlı Đmparatorluğu’nda Çalışma Đlişkileri
150
Işıklı, A., Toplu Đş Sözleşmeleri ve Türkiye Ekonomisi Đçindeki Yeri, Ankara Üniversitesi
Yayını, Ankara, 1967, s.98
67
olumlu kabul edilen bu dönem uzun sürmemiştir. 1970 sonrası ülkede baş gösteren
siyasi çalkantılar, giderek artan öğrenci ve işçi eylemleri toplumun tüm kesimlerini
etkilemiş; 1971 Askeri Muhtırası ile bir ara dönem yaşanmıştır. Sendikalaşmaya
elverişli siyasi ortam birden tersine dönmüş ve 12 Eylül Askeri Darbesi ile
sendikasızlaştırma dönemi başlamıştır. 151
151
Mahiroğulları, a.g.m., s.168-171; Işıklı, 2003; Koç 2003,
152
Ünsal, E., Sendika Yazıları Hedefini Vurmayan Ok Türk Sendikacılığı, Boyut Yayın Grubu,
Đstanbul, 1997, s.13-14
68
Tablo 3 Sendikalı Đşçi Sayıları ve Sendikalaşma Oranları (1950-2006
153
Akkaya, Y., “Küreselleşme Versus Sendikasızlaştırma ve Yoksullaştırma”, Çalışma ve Toplum,
2004, Sallan Gül 2004; Munck 2003.
69
3.3.3. Memur Sendikacılığının Dünü ve Bugünü
154
Gülmez, 1996, a.g.e., s.1
155
Gülmez, 1996, a.g.e., s.5-9
156
Ünsal, a.g.e., s.121
70
örgütlendiği Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) günümüze kadar varlığını
sürdürmüştür. 12 Mart 1971 darbesi sonucu kamu emekçilerinin sendikal
örgütlenmesi yasaklanmış ve mevcut sendikalar kapatılmıştır. Daha sonra kamu
emekçileri çeşitli dernekler bünyesinde örgütlenmelerini devam ettirmişlerdir. 12
Eylül askeri darbesi öncesi dernek çatıları altında çalışmalarını yürüten kamu
emekçileri, o dönemlerde de demokrasi mücadelesinde etkin olarak yer almışlar ve
demokratik toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni olmuşlardır.
Ünsal’a göre, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile toplumun diğer emekçi ve
sistemin muhalif kesimleri gibi kamu emekçileri de ekonomik, sosyal ve siyasal hak
kayıplarına uğratılmış, zora, şiddete ve sindirmeye dayalı baskı altında tutularak
örgütsüzleştirme politikalarına maruz kalmışlardır. 1985 yılında bilim insanlarının
kamu emekçilerinin sendikal örgütlenmelerinin ve sendika kurmalarının önünde
Anayasal bir engel olmadığı, Uluslararası Sözleşmelerin ve 1982 Anayasası’nın 90.
maddesinin kamu emekçilerine sendikal örgütlenme hakkı tanıdığı yönünde yapılan
yorumlar memur sendikacılığında açılımlar yaratmıştır. Sendikal örgütlenme
çalışmalarının yönlendirilmesine katkı sağlamıştır. 1980 sonlarında kamu emekçileri
bir taraftan yaratmış olduğu derneklerle sendikal örgütlenme faaliyetlerini
yürütürken, diğer taraftan da eylem ve güç birlikleri oluşturarak kendi ekonomik ve
157
Koç, 2003, a.g.e., s.103
158
Ünsal, a.g.e., s.122
71
sosyal haklarına sahip çıkma temelinde eylemli bir sürece girmişlerdir. Kamu
emekçileri 1987 yılından itibaren mesleki örgütlenmelerde sendikalaşmayı
tartışmaya başlamışlar ve bunun için Sendika Yürütme Komisyonları (SYK)
oluşturmuşlardır. Ülkemizde sınırlı bir sayıda da olsa memurlar, sendika kurma
hakkını elde etmişlerdir. 12 Eylül Anayasası’nın boşluklarından yararlanarak kurulan
memur sendikaları ancak 25.06.2001 tarihli ve 4688 sayılı Kanunla yasal dayanağa
kavuşmuştur. Ancak bu kanunla memur sendikalarına tanınan başlıca hak bir tür
karma danışma kurulu niteliği taşıyan “toplu görüşme” hakkından ibaret kalmıştır.
Memur sendikalarının gücünü ve hareket alanını kısıtlayan asıl önemli öğe ise,
yasadan değil, yasayı da belirleyen neoliberal yeniden yapılanma olgusundan
kaynaklanmaktadır.159 Neoliberal politikalarla hedeflenen devleti küçültmek ve tam
istihdamdan vazgeçmektir. Devlet küçüldükçe işveren konumunda olan kamu
çalışanlarının sayısı azalmakta ve sendikaların varlık kazandıkları zemin de
daralmaktadır. Devleti küçültmeyi ana hedef haline getirmiş siyasal iktidarlar
karşısında memur sendikalarının da hareket alanı kısıtlanmaktadır. Neoliberalizmin
tırmanışı her yerde sendikal hak ve özgürlüklerin derin tahribata uğramasına neden
olmaktadır. Liberalizm 19. yüzyılda emeğinden başka satacak şeyi olmayan
proleteryayı doğurmuş, Neoliberalizm ise 2000’li yılların başında ise emeğini dahi
satamayan yığınlar üretmiştir. Emeğin piyasadaki gücü zayıflarken, sendikaların
görünürlüğü azalmaktadır. Bu durumda kronikleşen işsizlik, sendikaları baskı altında
tutmakta yararlanılan en etkili unsur haline gelmektedir. Çalışanlar, işsizlik veya
sefalet ücreti arasındaki bir ikileme mahkûm edilerek sendikasızlaştırılmaktadırlar.160
159
Işıklı, 2003, a.g.e., s.13
160
Işıklı, 2003, a.g.e, s.45
72
3.4. Türkiye’de Çalışma Hayatı Ve Kadın
161
Makal, a.g.e., s.25
162
Eğitim Sen I. Kadın Kurultayı, “Sorgulamak ve Değiştirmek Đçin”, Eğitim Sen Yayınları,
Ankara, Mart 2005, s.51
163
Makal, a.g.e.,s.192
73
Tarım dışı işlerde kadın istihdamındaki artış ilk olarak bu dönemde kentli orta
sınıf kadınlarının erkek görevlilerin silâhaltına alınması ile devlet memuriyetlerinde,
postahanelerde, hastahanelerde ve orduda, daha alt sınıfta olanların da dokuma ve
tekstil fabrikalarında çalışmaları ile başlamıştır. Bu dönemde önemli olan sayılardan
çok, kadınların daha önce kabul edilmedikleri bu kurumlarda çalışmaya
başlamalarıdır. Kadınların ücretli ve formal işlere yoğun bir şekilde girmeleri
“kadınların çalışma hayatına başlamaları” gibi algılanmış ve toplumun ilerici
kesimleri ve iktidar tarafından da desteklenmiştir. Ancak savaşın sona ermesiyle
çoğu kadının işine son verilmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da benzer nedenlerle
kadın istihdamında önemli artışlar ve daha sonra azalmalar gözlenmiştir. Yüzyılın
başındaki formal sektörde kadın istihdamındaki artış kısa dönemlidir. Kadınların
formal sektörde çalışmaları, bu alandaki cinsiyetçi değerleri bir ölçüde değiştirdiği
düşünülebilir. Ancak kadınların işgücü piyasasında çalışmaya başlamalarının ve
hükümet tarafından da desteklenmesinin altında yatan asıl sebep “demografik
sorunlar” yani, erkek işgücü eksikliği ekonomik sorunlara yol açtığı için iktidar
kadınların istihdamına ve eğitimine olanak veren yasal düzenlemeleri yapmasında
önemli bir gerekçe oluşturmaktadır.
164
Özbay,F., a.g.e., s.151-152
165
Eraydın, A. “Ekonomik Başarının Yükünü Üstlenenler: Dış Pazarlarda Rekabet Gücünü Kazanan
Konfeksiyon Sanayinde Kadın Emeği,” Kadın Emeği ve Đstihdamdaki Değişmeler, 1998,s.5
166
a.g.m.., s.5
74
yapılanmanın hedef aldığı yeni emek rejimi, işgücünden beklenenleri bir önceki
döneme göre esastan farklılaştırmaktadır. Üretimin ve emeğin esnekleştirilmesine
dayalı bu rejim, işgücünün örgütsüzleştirilmesini ve esnekleştirilmesini de
gerektirmiştir. Sermaye yine ucuz emek aramakta ancak artık emeğin ucuz olması
yetmemekte ve işgücünden istenenler farklılaşmaktadır.168
167
Atipik istihdam biçimi ile anlatılmak istenen nedir? Bkz Jale Yalınpa, Küreselleşmenin Emek
Piyasası ve Đstihdam Üzerine Etkileri; Hacer Ansal 1995
168
Küreselleşme ile birlikte işgücü yapısının değişmesi işgücünden beklenenleri farklılaştırmaktadır.
Đşgücünden beklenenler için bakınız: Eğitim Sen 1. Kadın Kurultayı “Sorgulamak ve Değiştirmek
Đçin”, Kapitalist Küreselleşme ve Kadın Emeği, 2-3-4 Temmuz 2004, Ankara, Eğitim Sen Yayınları,
Mart 2005
169
http://www.dicle.edu.tr/~khuka/10.htm son erişim 03.04.2006
170
Ansal, Hacer., “Ekonomik Yeniden Yapılanma Sürecinde Kadın Emeği”, s.165
171
a.g.m., s.166
75
gerilemiştir. Sağlık, eğitim ve refah açısından kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik
daha da artmıştır. Cinsiyetlere Đlişkin Đnsani Gelişme Endeksi sıralamasında toplam
144 ülke arasında ilk sırada Norveç, Đzlanda, Đsveç, Avustralya, ABD, Kanada,
Hollanda, Belçika, Danimarka, Finlandiya gelmektedir. Göreceli olarak diğer
ülkelere oranla bu ülkelerde kadın ve erkek arasında insani gelişme yönünden
eşitsizlik çok daha az durumdadır. Söz konusu eşitsizliğin en yüksek olduğu ülkeler
ise sırasıyla şunlardır; Niger, Burkina Faso, Mali, Burundi, Mozambik,
Ethopya. Türkiye’de istihdamdaki cinsiyet eşitsizliği uluslar arası karşılaştırmalar
açısından da dikkat çekici bir özelliğe sahiptir. Türkiye OECD (Ekonomik Đşbirliği
ve Kalkınma Teşkilatı) ülkeleri arasında en düşük kadın işgücü katılım oranına sahip
ülkedir; genel olarak kentli kadın istihdamının en yoğun olduğu imalat sanayiinde
dahi, çalışan kadın oranı, benzer sanayileşme ve ekonomik kalkınma seviyesinde
olan Güney Kore, Malezya, Venezüella gibi ülkelerle, hatta daha az sanayileşmiş
Tunus veya Fas gibi ülkelerle karşılaştırıldığında düşük kalmaktadır. Đktisadi, siyasi
ve mesleki katılım yapısının cinsiyetçi niteliğini ölçmek üzere Birleşmiş Milletler
tarafından geliştirilmiş olan “cinsiyete dayalı katılım ölçütü” bazında, 1992-94
verileri göz önüne alınarak 116 ülke arasında yapılan sıralamada, Türkiye 98.sırada
yer almaktadır.172 Ülkemizde kadınların çalışma hayatına katılımı çağdaş anlamda
ücretli çalışma yaygınlaşamamıştır. Kırsal kesim ve kayıt dışı sektör, kadınlar için
temel istihdam alanı olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Aşağıdaki tabloda da
görüldüğü gibi kadınların işgücüne katılma oranlarında yıllar itibariyle düşüşler
gerçekleşmiştir.
172
Özbey, F. R., Kadın Hakları ve Ekonomiye Yansımaları, www.econturk.org (22.07.2006)
76
Tablo 4 Đşgücüne Katılma ve Yıllar Đtibariyle Đşsizlik Oranları
1995 yılında kadınların işgücüne katılma oranı %52.7 iken, 2000 yılında
39.1’e düşmüştür. Bunda uygulanan neo-liberal politikalar ve 1990’lardan sonraki
küreselleşme hareketlerinin etkileri büyüktür. Küreselleşme ve emeğin uluslar
arasılaşması süreci kadın emeğini ikincilleştirmiş ve kadınların işgücü piyasasındaki
yani formal sektördeki oranlarında düşüşler yaşanmasına neden olmuştur.173 2000
yılı sonrası kadınların işgücü piyasalarına katılımlarında ciddi düşüşler
gerçekleşmiştir. Bunda en önemli faktör, 2001 krizi ve ardıl krizlerdir. 2006 yılına
gelindiğinde Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı % 23,7’lere düşmüştür.
173
Eraydın, a.g.m., s.6
77
2006 yılında kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 23,7 olup, bu oran erkeklerde
yüzde 48,0’dir.
Tablo 5 Eğitim Durumuna Göre Đşgücüne Katılma Oranı (15 yaş üzeri)
174
Toksöz, G.,Özkazanç, A. ve Poyraz,B.,”Kadınlar Kalkınma ve Sosyal Adalet”, Ankara Üniversitesi
KSSGM, Ankara 2001, s.18
175
OECD Ülkelerinde Kadın Đstihdamı ve Đstihdam Sorunları, s.5
78
düşmüştür. Geçen 6 yıl süresinde ĐKO’nı okur-yazar olmayanlarda %11,9’luk Lise
altı eğitimlilerde %4,2’lik, lise ve dengi mesleklerde %1,4’lük düşüş gerçekleşmiştir.
Yüksekokul -fakültelerde ise %1,4’lük artış söz konusu olmuştur. Verilerden de
anlaşılacağı gibi eğitim kadın istihdamı açısından önemli bir faktör olma özelliği
taşımaktadır. Türkiye’de eğitimli kadın sayısındaki artışla birlikte kadınların
geleneksel olmayan mesleklere doğru da yöneldikleri görülmektedir.(örneğin kadın
pilot, kadın oto tamircisi vb gibi). Đşgücü piyasalarının değişmesi, çalışma yaşamında
kadınla ilgili politikaların geliştirilmesi ve teknolojideki hızlı değişim çalışma
yaşamına katılımda uygulanan cinsiyetçi politikaların yerine insan kaynakları
yönetimini benimsemesi işgücüne katılımda cinsiyetçi ayrımcılığı ortadan
kaldırmaya başlamış ve işgücüne katılımda insan kaynağı ön plana çıkmıştır.
Kadının işgücüne katılma kararını yönlendiren önemli etken eğitimdir. Kadınların
eğitim düzeyleri yükseldikçe, çalışma yaşamlarına katılmaları da artmaktadır.176 Tüm
bunlara karşın kadınların eğitim düzeylerinin yükselmesi işgücüne katılımlarını
arttırmakla birlikte, halen eğitimin her kademesinde kadınlar aleyhine eşitsizlik söz
konusu olmaktadır. Aynı eğitim düzeyinde olsalar da iş piyasasında iş ve mesleklerin
“kadın işleri” “erkek işleri” olarak farklı toplumsal kabul görmesinden dolayı
kadınlar daha çok geleneksel kadın mesleklerinde yoğunlaşmaktadır. Yasalarda
meslek seçiminde ve mesleğe alınmada cinsiyete dayalı ayrım olmamasına rağmen
uygulamada kadınların bazı mesleklere alınmadığı, karar mekanizmalarına
getirilmelerinin çoğu zaman engellendiği görülmektedir. Böylece kadınlar daha
düşük statülü, düşük ücretli, süreksiz ve geçici işlerde çalışmaya razı olmaktadırlar.
Diğer yandan, kadın nüfusun eğitim düzeyinin yüksekliği, ücretli çalışanların
istihdam içindeki payında görülen göreli artışlar, toplumun gelişmişlik düzeyi
göstergeleri arasında yer almaktadır. Kadının eğitim düzeyi yükseldikçe, ekonomik
bağımsızlığı arttıkça, yetiştirdiği çocukların, sağlık, beslenme, yaşam ve eğitim
olanakları artmakta ve kadın ekonomik kalkınmaya daha aktif ve daha etkin olarak
katılmaktadır.177 OECD araştırması, öğrenim düzeyinin yükselmesiyle birlikte
yüksek düzeylerde görevli kadın sayısının da arttığını göstermektedir. 1965 yılından
176
Eyüpoğlu, A., Özar, Ş. ve Tanrıöver, H., “Kentli Kadınların Çalışma Koşulları Ve Çalışma
Yaşamını Terk Nedenleri”, 20yy Sonunda Kadınlar ve Gelecek, TODAĐE, s.211
177
Bircan, Đ., “Türkiye’de Đşgücü Piyasasında Kadın ve Kadın Girişimciliği”, 20yy Sonunda
Kadınlar ve Gelecek, TODAĐE, s.274
79
beri görülen düşük doğum oranları emek piyasalarına yansımakta ve bunun sonucu
olarak yönetim ve işletme konumlarındaki kadınların sayısı hızla artmıştır.178
1990 yılında her üç kadından biri istihdam edilirken, 2004 yılında her 4
kadından 1’i istihdam edilmiştir. 1990–2004 yılları arasında toplam istihdamın
178
OECD, a.g.e., s. 9
80
yaklaşık yarısı kayıt dışıdır. 2005 yılının Mayıs ayı Hane halkı Đşgücü Anketlerine
göre toplam istihdamda kayıt dışılık oranı %51.5 tir. Türkiye genelinde toplam 10
milyon 241 ücretli çalışan kişinin %22,8’i kayıt dışı çalışmaktadır. Kayıt dışı çalışma
şeklinin en yaygın olduğu kesim, ücretsiz aile işçileridir ve bu kesimin %95,4’ünün
herhangi bir sosyal güvencesi yoktur. Tarım dışı sektörde çalışanların %34,1’i kayıt
dışıdır. Çalışan nüfusun cinsiyete göre dağılımına baktığımızda, işgücü piyasasındaki
erkeklerin lehine durum daha iyi anlaşılmaktadır.
3.4.2.1.1. Tarım
Kadın işgücünün halen en yoğun olduğu sektör ise tarım sektörüdür. 1985 yılı
verilerine bakıldığında, kadınların %78’i tarım sektöründe olup, bunların %2’si
sigortalı olarak çalışmaktadır.181 1990 yılında tarımda istihdam edilen kadın oranı
%77 iken 1999 yılı verilerine göre kadınların %66,3’ü tarım kesiminde, ücretsiz aile
işçisi konumunda, sosyal güvenceden yoksun olarak çalışmaktadır.182 Tarımda kadın
istihdamının yoğun olması nedeniyle ücretsiz aile işçisi olarak istihdam edilenlerin
oranı çok yüksektir. 2005 yılında bu oran %51,6’ ya düşmüştür. Ancak gelişmiş
179
Sallan, S.., “8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve Kamu Hayatında Türk Kadının Konumu”, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Fakülte Dergisi, Sayı 369’dan ayrı basım, Ankara,
1993, s.162
180
Toksöz ve Erdoğdu, a.g.e., s.63
181
Göktürk, M., “Toplumumuzda Çalışan Kadınlara Yönelik Đstatistik Araştırma”, Ankara, Đş ve Đşçi
Bulma Kurumu Yay. No:225. 1992, s.5
182
Eğitim Sen, a.g.e., s.63
81
ülkelerle karşılaştırıldığında bu oran hala çok yüksektir. Tarımın istihdamdaki payı
ABD’de %2,6, AB ortalaması ise %4 civarındadır.183
3.4.2.1.2. Hizmetler
Kadınların istihdam olanağı buldukları bir diğer sektör, hizmetler sektörüdür.
Çitçi’nin de belirttiği gibi185, kadınların çalışma yaşamını düzenleyen yasa ve
kuralların yetersizliğine karşın Cumhuriyet döneminde kamu yönetiminde çalışan
kadınların oranlarında düzenli bir artış gözlenmiştir. 1938 yılında kamuda sadece
12716 kadın memur bulunmasına karşın, 2001 yılında kamuda görev yapan 2 milyon
197 bin memurun %33’ü kadındır. 1938–1978 yılları arasında kadın kamu
görevlilerinin toplam sayısı 22 misli artarken, erkek kamu görevlilerinin artışı 6
mislidir. Kamu yönetiminde kadın görevliler en yüksek oranda genel bütçeli
kurumlarda, en düşük oranda ise yerel yönetim birimlerinde çalışmaktadırlar. Yerel
yönetim birimlerinde kadın görevlilerin azlığı yerel yönetimlerin çoğunluğunu
oluşturan belediyelerin genellikle kadın çalışmasına karşı geleneksel olumsuz
tutumun varlığını sürdürdüğü kırsal kesimde bulunmasıyla açıklanmaktadır.
183
Çalışma Bakanlığı Đstatistikleri 2006
184
OECD, a.g.e., s. 15
82
yöneticilerin %72,5’i erkeklerden oluşmaktadır. 42 bin 837 yöneticiden 12 bin 532’si
kadındır. Yönetim derecesi arttıkça kadınların sayısı da azalmaktadır.
Kadının kamu kesiminde giderek artan bir biçimde çalışmasına yol açan
çeşitli faktörler söz konusudur. Bunlar kamu kuruluşlarının sayısal artışı ve bunların
işlev ve görevlerinin çoğalmasının yarattığı personel gereksinmesi, ekonomik
zorunluluklar, kadınların eğitim düzeylerindeki göreli yükselme, aile ve doğum
yapısında oluşan değişikliklerdir. Yıldız Ecevit’e göre eğitim görmüş olmak kadının
çalışma yaşamına katılımında önemli bir faktördür. Eğitim düzeyindeki her yükseliş
kadınların katılımını arttırmaktadır.187 1938–1978 döneminde Türk kamu
yönetiminde kadın görevlilerin sayı ve oranları sürekli bir artış göstermiştir. 2005
yılına gelindiğinde Kamu sektöründe istihdam edilen erkek sayısı 2 milyon 336 bin
kişi kadın sayısından 694 bin kişi daha fazladır.188
185
Çitçi, a.g.m., s.222
186
Unat Abadan, N., Çitçi, Oya “Türk Kamu Yönetiminde Kadın” Türk Toplumunda Kadın,
Araştırma Eğitim Ekin Yayınları ve Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, Ankara, 1979, s. 225-
230
187
Ecevit, Y., a.g.m., s.55
188
Çalışma Bakanlığı Đstatistikleri, 2005
83
Birçok ülkede kadın istihdamı arttıkça eğitimde fırsat eşitliği, istihdamda eşitlik
yasaları, kadının aile içindeki sorumluluklarını azaltma veya paylaşma yönündeki
politikalar gündeme gelmektedir.189
189
Koray M., Kadın Hareketinin Đdeolojisi ve Toplumun Demokratik Açıdan Sorgulanması, 75. Yılda
Kadınlar ve Erkekler, Türkiye Đş Bankası Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, Đstanbul, 1998, s.460
190
Günindi Ersöz, A., “Kamu Yönetiminde Yönetici Olarak Çalışan Kadınlar”, s.258
191
D.P.B. “Kamu Personeli Anket Sonuçları”, Devlet Personel Başkanlığı, (1988) Ankara, 1990.
84
sayısal artışlarının yanı sıra, kadınsı iş alanları olarak bilinen sağlık ve eğitim
hizmetlerinde yoğunlaştıkları da görülmektedir.192 2003 verilerine göre %47,9 ile
kadınların en çok istihdam edildikleri ikinci sektördür ve bu sektörde kadın lehine
önemli artışlar kaydedilmektedir. Bu artış, hem bu sektör kapsamına giren iş
alanlarının genişlemesiyle, hem de bu sektördeki bazı işlerin “kadınsı işler” ya da
“kadına uygun iş alanları” olarak değerlendirilmesiyle açıklanabilir.193 Ancak 2001
krizi sonrasında bu sektörde yaşanan sıkıntılar ve izlenen ekonomik politikalar
kadınları olumsuz etkilemiştir. 2005 yılında kadınların hizmetler sektöründeki
istihdamı %33,3’ e gerilemiştir. Kamunun küçültülmesi ve özelleştirmeler kadınların
istihdam olanaklarını daraltmaktadır. Kamuda yeniden yapılanma sürecinde ilk işten
çıkartılanlar kadınlar olmaktadır. Bu durum kadınların halen işgücü içerisinde yedek
işgücü olarak görülmesinden kaynaklandığını göstermektedir.
3.4.2.1.3 Sanayi:
Kadınların istihdam edildiği bir diğer alan sanayi sektörüdür. Sanayi
sektöründe çalışan kadın oranı her geçen gün düşmektedir. Bunun nedeni kadınların
erkeklere göre düşük ücretle, uzun çalışma saatleriyle çalıştırılmaları ve büyüyen
hizmetler sektörünün kadınlara daha fazla istihdam olanağı yaratması olarak
gösterilmektedir.194 2003 yılında sanayide çalışan kadınların oranı %18,2 iken, 2005
yılında bu oran %14,6’ya düşmüştür. Sanayi sektörünün bir kısmında koruyucu
yasalardan dolayı kadın işgücü istihdamı engellenirken, bir kısım işler ise sosyal
nedenlerden dolayı kadınlara kapalı kalmaktadır.195 Türkiye’de kadınların büyük
çoğunluğu çalışma yaşamına giremeyen ve çalışabilir yaşta olanların önemli bir
kısmı ise iş bulamayıp, işsiz olanlardır. Đş bulanlar ise belli sektörlerde, belli
mesleklerde ve çoğunlukla vasıfsız işgücü olarak, sosyal güvenlik kapsamının
dışında, her türlü yasal korumadan uzak çalışarak cinsiyete dayalı ayrımcılığa maruz
kalmaktalar.
192
Çitçi, a.g.m.,221
193
Eğitim Sen, a.g.e., s.64
194
TÜSĐAD, Kadın-Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim Çalışma Yaşamı ve Siyaset, Đstanbul,
Aralık 2000, s.138
195
Eğitim Sen, a.g.e., s.16-17
85
3.4.2.1.4. Enformel Sektörde Kadın Đstihdamı
Piyasa küreselleşen ticaretteki rekabet avantajını elde etmek amacı ile;
üretimi kayıt dışı olan, enformel sektöre kaydırmıştır.196 1970’lerden bu yana dünya
ekonomik krizi ile birlikte, üretim süreçlerinde “esnek uzmanlaşma” olarak
nitelendirilen, genellikle küçük işletmelerde fason üretime dayanan yeni bir üretim
biçimi uygulanmaya başlanmıştır. Bu üretim şekli kriz dönemlerinde firmalar
açısından başarılı sonuçlar yaratmıştır. Özellikle ihracata yönelik üretim yapan
emek-yoğun, dolayısıyla uluslar arası rekabetin ucuz emeğe dayandırıldığı hazır
giyim sektörlerinde enformel sektörün yaygınlaştığı görülmektedir.
196
Kadın Sorunları Çözüm Arayışları Kurultayı, Kadın ve Ekonomi Çalışma Grubu, Đstanbul, 14–15
Haziran 2003.
197
http//www.iscikonseyi.org. Đşçi Konseyi, “Örgütsüz Emek, Enformel Sektör ve Esnekleşme”,
2004.
86
aşamaması yatmaktadır.198 Enformel işgücü, özel imalat sanayinin %53'ünü
oluşturmaktadır. Đş güvencesiz, sosyal haklardan yoksun ve düşük ücretli olduğu için,
erkekler tarafından tercih edilmemekte bu nedenle, sektörde çoğunlukla kadınlar
çalışmaktadır. DĐE 2002 verileri, 18,5 milyon çalışan nüfusun, 9,5 milyonunun aktif
sigortalı olmadığını, kısaca kayıt dışı olduğunu, kentte çalışan kadınların %56'sının,
erkeklerin ise %29'unun bu sektörde çalıştığını göstermektedir.199
198
Eğitim Sen, a.g.e., s.15–16
199
Kadın Sorunları Çözüm Arayışları Kurultayı, a.g.e., s.57
200
Yüksel, Đ., “Çalışma Yaşamı Kalitesinin Tipik ve Atipik Đstihdam Açısından Đncelenmesi”, Doğuş
Üniversitesi Dergisi, Sayı 5, 2004, s.49
201
Belek, Đ., Post Kapitalist Paradigmalar, Sorun Yayınları, Đstanbul, 1999, s.99
87
Son yıllarda da kısmi çalışma, geçici işçilik, çağrı üzerine çalışma, kendi
hesabına çalışma, evde çalışma, evde çalışma, hafta sonu çalışma, işin paylaşılması,
işin bölünmesi, esnek çalışma saatleri gibi atipik istihdam biçimleri, işgücü
maliyetlerinin düşürülmesini gerektiren küresel rekabet ortamında hızla
yaygınlaşmıştır. Bu atipik istihdam biçimleri, nitelikleri gereği sendikalaşmanın zor,
hatta bazı hallerde imkânsız olduğu alanlardır. Bu istihdam biçimleri ise kadın
ağırlıklı olarak belirmektedir. Günümüzde evde iş yapma hızla artmaktadır.
“esnekleşen” firma, çekirdek işçi kadrosunun etrafında periferi işçisi olarak evde iş
yapan işçileri kullanmaktadır. Ev işçileri sanayide giysi, tekstil, halı, deri gibi emek
yoğun iş kollarında az ekipmanla ve parça başına çalışmaktadırlar.
202
Toksöz ve Erdoğdu, a.g.e., s.44-47
88
Tablo 6 Yıllar Đtibariyle Memur Sayıları ve Sendikalaşma Oranları % (2004-2006)
Kadının kamu alanına girmesi yoğun olarak Birinci Dünya Savaşı ile birlikte
olmuştur. Bu döneme kadar kaç-göç yöntemi gereğince yaşamını sürdürmüş olan
kadın kamu alanına girmeye başlamıştır. Savaş nedeniyle Devlet dairelerinin boşalan
kadrolarına kadınlar istihdam edilmeye başlanmış, Kadınlar daha çok kadınsı meslek
alanları olarak belirlenen bankalar, PTT, merkezi ve yerel kamu yönetimi,
hastanelerde çalışmaya başlamışlardır.204
203
Unat Abadan, a.g.m.,s. 221
204
Abadan Unlat, N., “Toplumsal Değişme ve Türk Kadını”, Türk Toplumunda Kadın, Araştırma,
Eğitim, Ekin Yayınları ve Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayını, Ankara, 1979, s.11
205
Acuner ve Sallan, a.g.m., s.81
89
çalışması yasal dayanağa kavuşmaktadır. Ancak, kadın kocası izin verirse, yönetimin
uygun gördüğü alanlarda çalışabilecektir. 1965 yılında çıkartılan 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda cinsiyet ayrımına ilişkin kural yoktur. Đlke olarak, kadın ve
erkek görevliler yasa önünde eşittir. Bu yasada kadın görevlilere ilişkin üç madde
vardır. 104/a maddesi doğum izni ile ilgili, 188/a maddesi analık halinde sosyal
sigorta yardımı, 207. maddesi çocuğu olanlara doğum yardım ödeneğinin verilmesi
maddesidir.206
206
Çitçi, a.g.m., s.222-223
207
Unat, 1979, a.g.e., s.225-230
208
Ecevit, a.g.m., s.55
90
yılına gelindiğinde Kamu sektöründe istihdam edilen erkek sayısı 2 milyon 336 bin
kişi kadın sayısından 694 bin kişi daha fazladır.209
209
Çalışma Bakanlığı Đstatistikleri 2006
210
Aklar, N., “Kamu Sektöründe Kadın”, Türkiye’de Çalışma Hayatında Kadınlara Yönelik
Ayrımcılık, Friedrich-Nauman Vakfı ve Liberal Düşünce Topluluğu Yayını, Ankara, 1996.
91
yöneticilik görevinin kadınlara uygun görülmemesi ve kadınların da bu görevleri çok
fazla talep etmemesi yatmaktadır. Yöneticilik görevini, hem toplumun hem de
kadınların kendilerine uygun görmemesinin temelinde ise, kadınların geleneksel
rollerini aksatması korkusu yatmaktadır. Çoğu zaman kadın tercih yapmak zorunda
bırakılmakta, tercih yapan kadınlar ise geleneksel rollerini öne çıkarmaktadırlar.212
211
Koray, a.g.m., s.460
212
Günindi, a.g.m.,s.258
92
kadın için “çifte sömürü” veya “çifte egemenlik” koşulları yaratılmaktadır. Kadın
üzerinde baba ve koca iktidarının yanı sıra, tüm ataerkil toplum değerleri bir
egemenlik ve baskı kurmakta, bu baskı onun çalışma yaşamındaki rolüyle
çatışmakta, çalışma yaşamında daha zayıf ve geride kalmasına yol açan bu rol
çatışması da kadını çalışma yaşamında da daha incinebilir ve daha sömürülebilir bir
konumda bırakmaktadır. Feminist hareketin ve kadın çalışmalarının ortaya koyduğu
gibi, cinsiyete bağlı ayrımcılık, kadının yalnızca aile içindeki konumunu ve
ilişkilerini değil, eğitimden çalışma olanaklarına, meslek seçiminden yükselme
olanaklarına kadar uzanan tüm çalışma ilişkilerini etkilemektedir. 214
214
Koray, a.g.e.,s. 460
215
Eğitim Sen, a.g.e., s.108-109
216
Ecevit, Y., 1998, a.g.m., s.267
93
Tablo 7 Kamu Kesiminde Kadın Oranı
Meslekler Oran
Parlamenterler %4
Akademisyenler %36
Hukukçular %19.7
Doktorlar %33.8
Okul Müdürleri %4
94
3.5.2. Đşçi Sendikalarına Kadın Katılımı
217
Makal, a.g.e., s.194-197
95
Tablo 8 Kadın ve Erkaklerin Sektörel Dağılımları % (1955-1975)
Cinsiyet E% K% E% K% E% K% E% K% E% K%
Tarım 63.5 95.6 62.2 95.0 58.4 94.1 52.6 89.0 50.1 88.2
Sanayi 12.6 2.3 14.5 2.7 16.0 1.5 17.0 5.4 15.7 3.9
Hizmetler 13.8 1.6 16.0 1.9 16.4 2.6 27.6 4.7 30.1 7.7
Cinsiyet E% K% E% K% E% K% E% K% E% K%
Tarım 63.5 95.6 62.2 95.0 58.4 94.1 52.6 89.0 50.1 88.2
Sanayi 12.6 2.3 14.5 2.7 16.0 1.5 17.0 5.4 15.7 3.9
Hizmetler 13.8 1.6 16.0 1.9 16.4 2.6 27.6 4.7 30.1 7.7
Kaynak: TÜĐK,2006
96
olarak çalışmak ve eve iş verme sistemi içinde çalışmak, kentlere göç eden kadınlar
için önemli bir istihdam alanı sunmakta, ancak bu işlerde çalışanlar her türlü yasal
güvenceden ve dolayısıyla örgütlenme imkânından da yoksun bırakılmaktadır. Kadın
işçilerin sendikalara üyeliğindeki bu düşük oranın gerisinde kadının işgücüne katılım
oranının düşüklüğü, ücretli ve maaşlı olarak bir işte çalışanlar arasında kadın
sayısının azlığı gibi temel nedenler olmakla birlikte, kadınlara sendikal örgütlenmede
özel politikalar uygulanmamasının da etkisi vardır.219
218
Işıklı, 2002, a.g.e., s.311-312
219
Toksöz ve Erdoğdu, a.g.e., s.69-70
220
Đlkercan, a.g.m., s.175
221
Acuner ve Sallan, a.g.m, s.80
97
öne çıkan bireylerin cinsiyetleri değil sahip oldukları bilgi, beceri, yetenek, görüş ve
düşünceleri olduğu anlayışı yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu çerçevede varolan
geleneksel anlayış ve toplumsal önyargılar, kapitalist iş ilişkileri ve sermayenin
küresel yayılması ise, yavaş yavaş gerilemeye etnik, ideolojik ve cinsiyete dayalı
ayrımcılıklar ise yerlerini insan222 olmaktan kaynaklanan düşünsel ve zihinsel
farklılıklara bırakmaktadır.223
19. ve 20. yüzyılda tüm dünyada kadınlar yasal, ekonomik, siyasal hak ve
özgürlüklerini elde emiş olsalar da, özellikle son yıllarda hukuksal anlamda kadın-
erkek eşitliğinin sağlanması ve kadının toplum içindeki statüsünün yükseltilmesi
yönünde sınırlı çabalar görülse de toplumda egemen olan ataerkil zihniyetin, bugün
hala kadınların önünde büyük bir engel olarak durduğunu söyleyebiliriz. Bugün
222
Bayrak, S. ve Yeliz Mohan,, “Erkek Yöneticilerin Çalışma Yaşamı ve Liderlik Davranışları
Açısından Kadın Yöneticileri Algılama Tarzları”, Amme Đdare Dergisi, sayı 34/2, 2001, s.90-91
223
Bayrak, ve Mohan, a.g.e., s.91
98
yönetim kademelerinde on yıl öncesine göre kadın sayısının artmış olmasına rağmen
üst yönetim kademelerinde, hatta birçok örgütte orta yönetim kademelerinde bile
yönetici kadın sayısı yeterli değildir. Üst yönetim kademeleri, kadınların örgütün en
güçlü statülerin doruk noktasını görebildikleri ancak erişemedikleri, girilemeyen
sınırları olan cam tavan olarak düşünülürler. Bu cam tavan225 kadının daha üst
düzeydeki işleri yönetme yeteneğinin eksikliğinden çok, cinsiyet özellikleri
nedeniyle orta yönetim kademesinden daha ileriye gitmesini engeller.226
224
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı KSSGM, a.g.e., s.22
225
“Glass ceiling” şeffaf tavan kavramı ilk olarak 1986 wall Street Journal’da “corporate women”
köşesinde iki yazar tarafından kadınların ilerlemelerini engelleyen görünmeyen engelleri tanımlamak
için kullanılmıştır. Şeffaf tavanlar kavramı ile kadınlar ile üst yönetim düzeyleri arasında yer alan ve
onların başarılarına ve liyakatlarına bakmaksızın ilerlemelerini engelleyen, görünmeyen, şeffaf ve
aynı zamanda da geçilemeyen engeller tanımlanmaya çalışılmaktadır. Kadınların bireysel olarak
ilerlemelerinin daha üst düzeyde bir işi başaramayacakları kuşkuyla değil sadece kadın oldukları için
engellendiği öne sürülmüştür.
226
Ömür N. Timurcanday, Ö., “Yönetici Özellikleri Ve Kadınlar”, Đzmir Yerel Gündem 21
Siyasette Kadınlar ve Gençler, Đzmir “Yerel Gündem 21” Yürütme Kurulu Yayını, Đzmir, 1999,
s.255
227
Eğitim Sen, 1. Kadın Kurultayı “Sorgulamak ve Değiştirmek Đçin”, Elif Akgül Merkez Kadın
Seketeri, Ankara, Temmuz 2004, s. 11
99
3.5.4. Sendikalarda Yönetici Kadın
228
Demirbilek, T., “Liderlik Tipleri Açısından Đşçi Sendikası Yöneticileri Üzerine Bir Araştırma”,
Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:5, Sayı:2, 2003, s.24
229
Özmen, Ö. N. T., “Yönetici Özellikleri ve Kadınlar”, Đzmir Yerel Gündem 21 Siyasette Kadınlar
ve Gençler, Đzmir Yerel Gündem 21 Yürütme Kurulu Yayını, 1999, s.257
230
Bayrak ve Mohan, a.g.m., s.91
231
Çitçi, a.g.m., s.232
232
Öncü, A., “Uzman Mesleklerde Türk Kadını”, Türk Toplumunda Kadın, Sosyal Bilimler
Araştırmaları Dizisi 1, Araştırma, Eğitim, Ekin Yayınları, Nermin Abadan-Unat (der.) Đstanbul, 1982,
s.271
100
sendikalı kadın oranı oldukça düşüktür. KESK'e bağlı sendikalarda örgütlü 386 bin
kamu emekçisinden 131 bini kadındır. Kadınların en yoğun çalıştığı işkollarındaki
kadın üye ve sendika yöneticisi oranları ise şöyledir: Eğitim-Sen'de üyelerin %41'i
kadın iken sendika yöneticilerinin %19'u; Büro Emekçileri Sendikası üyelerinin
%42,5’i, yöneticilerin %21'i, Sağlık Emekçileri Sendikası üyelerinin %54'ü
yöneticilerin ise %33'ü, Tüm-Bel Sen'in üye sayısının %22'si yöneticilerin %9,5'i
kadındır.233 Verilerden de anlaşıldığı üzere tüm sendikalarda kadın üye sayısının
oranı, yönetici oranının çok üstündedir. Daha çok sekreterlik konumlarında yer
alabilmekte bu da yeterli düzeyde değildir. Üst düzey yönetici oranı ise %1’lerdedir.
Yani sendikal yöneticilik “kadın alanı” değildir. Sendikada yönetim, başka alanlarda
olduğu gibi erkekler tarafından gerçekleştirilmekte, tanımlanmakta, erkek yaşantı ve
değerlerinden oluşan pratiklerle örülmektedir.
Kamuya yoğun bir şekilde kadınların yönelmesi, eğitimli ve uzun yıllardır yer
almasına karşın, yönetsel konumlarda özellikle üst düzey yöneticiliklerde 2003
verilerine göre %0,4 oranındadır. Kadınların yönetim kademelerine gelmemesinin
temelinde yöneticilik görevinin kadınlara uygun görülmemesi ve kadınların da bu
görevleri çok fazla talep etmemesi yatmaktadır. Pek çok araştırmaya göre (Çitçi,
233
www.kesk.gov.tr , 18.03.2005
234
Toksöz ve Erdoğdu , a.g.e., s.35
101
Öncü 1982, Toksöz Erdoğdu 1998) Yöneticilik görevini, hem toplumun hem de
kadınların kendilerine uygun görmemesinin temelinde, kadınların geleneksel rollerini
aksatması korkusu ya da rollerinin yükü gelmektedir. Çoğu zaman kadın iş ve ev
sorumlulukları arasında tercih yapmak zorunda bırakılmakta, Parsonscı bir çözüme
gitmekte, gerilim yaratmamak için evi öncelikli görmektedir. Yönetim seviyeleri
bakımından bakıldığında durum kadın yöneticiler açısından hiçte iç açıcı değildir.
Kadınlar daha çok orta kademelere kadar yükselebilmekte, üst kademelerde oldukça
sınırlı sayıda yer alabilmektedirler. Bu durum kadınların yükselmesini engelleyen bir
“cam tavan” (glass ceiling) olduğu iddası ile açıklanmaktadır. “Cam tavanın” oluşum
nedenleri olarak, kadınların çalışma yaşamında kısa sayılacak bir süredir yönetici
durumda bulunmaları, işgücüne aralıklı olarak katılmaları, geleneksel olarak
kadınların çalıştıkları belli alanların bulunması ve üst yönetim ve terfilerde cinsiyet
ayrımcılığı yapılması cam tavanın oluşmasına neden olduğudur.235
235
Zel, U., Đş Arenasında Yöneticilerin Algılanması ve “Kraliçe Arı Sendromu”, TODAĐ, Sayı 35,
2002, s.40
236
Toksöz, ve Erdoğdu, a.g.e., s.44
237
Ecevit, 1998, a.g.m., s.268
238
Toksö ve Erdoğdu, a.g.e., s.44
102
nedeniyle sendikalara zaman ayıramadıkları belirtilmektedir. Memur kadın hem işte,
hem de evde çalıştığı için gerek bedensel ve zihinsel güç olarak gerekse zaman
olarak sendikal eyleme yönelecek olanağa sahip olmamaktadır. Ancak sendikal
etkinlikler için zaman yaratmaya yönelik çaba da gösterilmemesi de bir başka bir
gerçekliktir. Toplumsal yaşamın her alanındaki ayrımcılığın bu tabloya eklenmesi
ile de, sendikal eyleme aktif olarak katılmak memur kadının önünde adeta aşılmaz
engeller çıkarılmaktadır. Bir diğer engel grubu da sendikaların erkek egemen yapıları
ve imajıdır. Sendikalar çoğunlukla erkek egemen yapılar oldukları için kadın
sendikal ortamda kendini rahatsız hisseder. Sendikaların erkekler kulübü imajı daha
güçlüdür. Toplusal görüş kadının yeri evidir şeklinde olduğundan kadının sendikal
faaliyete katılımı son derece güçtür. Özellikle yönetsel konumlara geldiğinde kadın
birincil rollerini yeterince yerine getiremeyeceğinden kadın yönetsel konumlarda
desteklenmemektedir.239
239
Işıklı, 2002, a.g.e., s.328; Toksöz ve Erdoğdu, a.g.e., s.50
240
Işıklı, 2002, a.g.e., s.328
103
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMA BULGULARI
4.1.Sosyo-Demografik Veriler
4.1.1.Görüşülenlerin Yaşları
Toplam 47 100,0
104
sırasıyla 31–35 (%12,8), 25–30 (%8,5) ve 45 ve üzeri (%2,1) gelmektedir. 41–45
yaşları arasında yoğunlaşmaktadırlar. Gerek Memur-Sen ve Kamu-Sen’de gerekse
KESK’te bu yaş grubunda ortalama yaş 41-45’dir. Görüşülen kişilerden KESK’e
bağlı sendikalarda 12 kişi, Memur-Sen’e bağlı sendikalarda 5 kişi ve Kamu-Sen’e
bağlı sendikalarda 3 kişi 41–45 yaşları arasındadır. Bu sayılar göz önünde
bulundurulduğunda daha çok orta ve üstü yaş grubu kadınlardan oluşmuştur. Toksöz
ve Erdoğdu, Öncü’nün yapmış oldukları araştırmalarda da, kadınların üst yönetime
gelmelerinde geleneksel rollerinin, ev ve çocuk bakımının daha genç yaşlarda
yönetici olma/olabilme olasılıklarını da düşürdüğü belirtilmektedir.241 Kadınların
çocuk bakımı ve ev işlerini üstlenmeleri gibi toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi,
yoğun çalışma saatleri, yurt içi ve yurt dışı geziler gibi sendikaların kendi
içyapılarından ve sendika politikalarından kaynaklanan etkenlerden dolayı genç
yaşlarda ve çocuklarının bakıma ihtiyacı olduğu dönemlerde kadınlar sendikalarda
yok denecek sayılarda yönetsel konumlara gelebilmektedirler. Đşgücü piyasasında
olduğu gibi sendikada da, kadınlar için toplumsal cinsiyet rolleri iş yaşamının
beklentilerinin önüne geçebilmekte ve belirleyici olabilmektedir. Bunun yanında
kadınların yaş dağılımlarının erken emekliliğin kadınlar açısından yaygın olduğu
ülkemizde, çalışma yaşamındaki yaş dağılımıyla büyük ölçüde uyumlu olduğu da
söylenebilir. 25–30 yaşlarında toplam 4, 31–35 yaşlarında toplam 6, 36–40
yaşlarında 16 kadın yöneticidir. Ancak orta yaş grubunda kadınların yöneticilik
yapması ve bu kadınların daha çok kadınsı iş alanlarında yoğunlaşmaları toplumsal
cinsiyetin yönetsel temsildeki belirleyiciliğine örnek teşkil eden niteliklerdir.
Sendikalar demokratik örgütler olmasına rağmen, kadınlar yönetsel temsilde
toplumsal cinsiyetlerinden dolayı iş türü olarak ayrışmakta ve yeterince temsil
edilmemektedirler.
241
Gülay Toksöz, Seyhan Erdoğdu ve Đpek Đlkercan’ın çalışmalarında da kadının geleneksel rolleri
kamusal alanın sorumluluklarını yerine getirmede birincil derecede engeldir.
105
Gaziantep, 12 kişi Đstanbul, 1 kişi Đzmir, 1 kişi Kırklareli, 2 kişi Muğla, 1 kişi Ordu, 1
kişi Sivas, 1 kişi Tunceli, 1 kişi Uşak doğumludur. Diğer görüşmeciler ise, Đzmir,
Antalya, Adana ve Kars doğumlulardan oluşmuştur. Ayrıca görüşme yapılan kadın
yöneticilerin nerede doğdunuz sorusuna (kent, kır, kasaba, köy) bazında verdikleri
yanıtlarda %40’ı kentte, %35’i ilçede ve %25’i de kasabada doğduklarını
belirtmişlerdir.
Toplam 47 100,0
106
yükseldikçe ve ekonomik bağımsızlığı arttıkça yetiştirdiği çocukların, sağlık,
beslenme, yaşam ve eğitim olanakları artmakta ve ekonomik kalkınmaya daha aktif
ve daha etkin olarak katılabilmektedir.242
Toplam 47 100,0
Toplam 47 100,0
242
Bircan, a.g.m., s.274
107
okur-yazar değil iken babalarda okur-yazar olmayan yoktur. Buradan toplumsal
değer yargılarının kadının eğitim sürecine katılımda belirleyici olduğu sonucunu
çıkartabiliriz. Erkeklerin eğitimine kadınların eğitimine göre öncelik verilmektedir.
Eğitim sürecine katılamayan anneler kız çocuklarının eğitim sürecine katılmasına
destek vermişlerdir. Bu durum kadın görüşmeciler tarafından sıklıkla dile
getirilmiştir. Eğitim durumlarına bakıldığında yönetici kadınların aileleriyle
aralarında önemli bir eğitim farklılığı olduğu görülmektedir.
Toplam 47 100,0
Toplam 47 100,0
108
Babaların ise %53,2’si işçi, %12,8’i memur, %19,1’i de serbest meslekle
uğraşmakta ve son olarak %14,9’u da emeklidir. Kadınların aileleri orta sosyo-
ekonomik tabakadan gelen memur ve işçi aileleridir. Görüşmeler sonucunda
kadınların eğitim sürecine katılmalarında ve iş yaşamına girmelerinde ailelerinin çok
büyük desteği olduğu saptanmıştır. Toplumsal köken olarak sınıfsal konumları
sorulduğunda %50’si orta sınıf ailelerden geldiklerini belirten kadınlar, iş yaşamında
yükselmede toplumsal kökenin belirleyici olduğu bu araştırma varsayımında
doğrulanmaktadır. (Hipotez 4)
Toplam 47 100,0
243
Toksöz ve Erdoğdu, a.g.e., s.95
109
3.1.6. Evli Kadınların Eşlerinin Eğitim Düzeyi ve Mesleği
Toplam 47 100,0
110
çıkmasına karşı gelebilmektedirler. Ev ve işin uyumlulaştırılamaması süreci kadının
kamusal alandaki sorumluluklarını kısıtlamakta ve kadının yaşam alanını özel alanla
sınırlamaktadır. Đş gücü piyasasında fırsat eşitliği ilkesini kabul eden erkek eş, özel
alanın sorumlulukları noktasında kadınlarla çatışmalar yaşamakta ve bu da kadının
işe olan bağımlılığını olumsuz etkilemektedir. Burada öne çıkan sorun yasalardan
veya uygulanan politikalardan kaynaklı direnç değil, ailelerde erkek eş tarafından
konulan dirençlerdir.
1 21 44,7 55,3
2 19 40,4 95,7
Toplam 47 100,0
Boşanmış olan kadınlarda dikkat çeken bir diğer önemli öğe de, kendi aile
büyükleriyle değil, çocuklarıyla yaşamlarını sürdürmeleridir. Çocuklarının eğitim
süreci devam etmekte ve temel sorumluluklarını kadınlar üstlenmektedirler.
Görüşülen kadınların çocuklarının yaş (8–22) ve eğitim düzeyleri (ilkokul-üniversite)
değişkenlik göstermektedir. Dolayısıyla bakıma muhtaç çocukları veya çok küçük
yaşta çocukları yoktur. Ancak görüşmelerde çocuklarını büyüttükleri dönemlerde
yönetsel pozisyonları tercih etmediklerini ve sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir.
Erkek eşin sorumlulukların paylaşımında eşitlikçi davranmaması ve çocukların
bakımını üstlenecek toplumsal mekanizmaların oluşturulmamış olması (kreş vb)
kadınların bu süreçte statü ve sorumluluk gerektiren işlerden feragat etmelerine
neden olabilmektedir. Kadınlar açısından bu dönemde en büyük sıkıntı erkek eşin
111
desteğinin olmaması ve sorumlulukların paylaşılmasındaki isteksizliktir. Kadınların
yönetsel pozisyonları ile çocuklarının yaşları karşılaştırıldığında hipotez 3
doğrulanmaktadır.
Toplam 47 100,0
112
“Kadın olarak zorlanıyorsunuz tabi, yani ülkemizde belli bir saatten sonra
kadının sokağa çıkması gerçekten zor, bazen toplantılar nedeniyle gece yarılarına
kadar sendikadayım. Eve giderken tedirginlik hissediyorum. Çünkü insanların size
bakışı çok değişik, “acaba nereden geliyor” derler mi? diye kendi kendime kaygılar
yaşıyorum. Bunu anlatamıyorsunuz. O yüzden tedirginim “acaba ne düşünürler”
diye. Hele bir de boşanmış iseniz, böyle toplumsal bir yerde yerinizi alıyorsanız
kadının da erkeğin de size olan değerlendirmesi farklı olabilir kaygılarını mutlaka
taşıyorsunuz.”
“Çok koşturuyorum, erkeğin yükünün üç katı, dört katı, belki daha fazla
yükümlülüğüm var. Zaman zaman pes ettiğim anlarda oluyor. Ben eşimden
ayrıldıktan sonra eşimin hiçbir desteğini almadım. Đki çocuk büyüttüm. Onların
ihtiyaçları, eğitimi beni hem maddi, hem de manevi anlamda çok zorladı. Annemin
desteği olmasaydı nasıl yapardım bilmiyorum. (Çocukların, evin, sendikanın
sorumluluğu bu beş on kat daha iş yükünün sırtınıza binmesine neden oluyor. Zaman
zaman ister istemez yoruluyorsunuz, insansınız sonuçta.”
113
Evli olan kadınlar, eşlerinin de çalışıyor olması nedeniyle gelirlerinin ücretli
kadın emeği kullanımına olanak tanıması ve erkek eşin kısmi desteğiyle iş ve aile
sorumluluklarını paylaşabilmektedir. Ancak kadın yöneticiler evle iş arasındaki
dengeyi kurmakta çoğu kez zorlandıklarını da ifade etmektedirler. Đki kişinin
paylaşacağı yükü, üstlendiklerini ve toplumsal önyargılarla da mücadele etmek
zorunda kaldıklarına vurgu yapmaktadırlar.
Ataerkil ideolojinin kadını özel alanla, erkeği ise kamusal alanla tanımlama
süreç ve ilişkilerin sendikalı kadınların aile ilişkilerinde de devam ettirildiği
görülmektedir. Kadınlardan üst düzey yönetici de olsa, ev içi sorumlulukları yerine
getirmesi beklenmektedir. Her ne kadar erkek eş, eğitimli olsa da cinsiyetçi ideolojiyi
aşması oldukça zor görünmektedir.
114
4.2.3. Çocuk Sorumlulukları
Çalışan kadınlar için aile içi sorumluluklarda temel sorun alanı ev işleri
olmaktan çok, çocuk bakımıdır. Görüşülen kadınların çocukların küçüklüklerinde
bakımlarını nasıl sağladıklarına ve yaşamış oldukları sorunlara baktığımızda çocuklu
olan kadınların ailelerinden yardım aldıkları, geleneksel aile ilişkilerinin devam
ettirdikleri görülmüştür. Bu durumu 44 yaşındaki kadın görüşmeci şu şekilde ifade
etmiştir:
“Çocuk 1.5 yaşına gelene kadar evdeydim, o dönem işe girmemiştim. 1.5
yaşından sonra Ankara dışında işe girdim. O dönem gündüzleri annem baktı,
geceleri eşim ilgilendi. Hafta sonları ben geldim, asaletim onaylanınca Ankara’ya
dönüş yaptım. En büyük sıkıntımız kreşin olmayışı ve özel kreşlerin çok pahalı
olmasıydı. Annem ilkokula kadar yanımda kaldı. Đlkokula başlamadan önce okul
öncesi eğitime gönderdim, okulu benim iş yerime yakındı ve öğleden sonra yanıma
geliyordu. Sıkıntımız biraz kreşten kaynaklanıyordu, biz olmadığımız zaman çocuğun
fiziksel bakımını üstlenebilecek bir kurum bulamamıştık”
244
4857 Sayılı Yeni Đş Yasası MADDE 88.’de - Gebe veya çocuk emziren kadınların hangi
dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların çalışmalarında sakınca
olmayan işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne suretle emzirme odaları veya çocuk bakım
yurdu (kreş) kurulması gerektiği Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.
2821 sendikalar kanunun da işin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle,
dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya mesleki eğitim
yerleri ve avlu gibi sair eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
657 devlet memurları kanunu Madde 191 – (Yeniden düzenleme: 29/11/1984 - KHK 243/29 md.)
Devlet Memurları için lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde çocuk bakımevi ve sosyal tesisler kurulabilir.
115
yerinde çalışan kadın işçi sayısına göre düzenlenmektedir.245 Bu düzenleme yeni
yasaya da yansımakta aynı koşullar cinsiyetçi bir bakışla ele alarak işyerinde kadın
işçi sayısına göre düzenleme yapılması öngörülürken, yasada aile sorumlulukları
çalışan olsa da kadına yüklenmektedir. Kadın çalışanlar için her ne kadar yasal
gereklilikler bulunmakta ise de, uygulamada bu koşullar yerine getirilmemektedir.
Ayrıca kadın görüşmeciler tarafından vurgulanan bir diğer nokta, kreş olan
işyerlerinde çocuklarını kreşe yerleştirmede sorun yaşamalarıdır. Kreşe ancak üst
düzey yöneticiler veya politik geçmişi olan çalışanlar çocuklarını yerleşebilmektedir.
Sosyal adalet ilkesiyle bağdaşmayan bu durum, kadınların alternatif ilişki ağları
geliştirmelerine neden olmaktadır. Ancak kendileri üst düzey yönetici konuma gelen
kadınlar, bu konuda sendikaların da bir bilinç oluşturma ve yasal değişikliğe
gidilmesine yönelik bir duyarlılık yaratmaktadırlar.
245
Yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 kadın işçi çalıştıran iş yerlerinde, bir yaşından
küçük çocukların bırakılması ve bakılması ve emzikli kadınların çocuklarını emzirmeleri için emzirme
odasının; yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150’den çok kadın işçi çalıştıran işyerlerinde, 0-6
yaşındaki çocukların bırakılması ve bakılması, emzikli
116
yüzden 8 ay kadar çalışıp işten ayrıldım. Çünkü aldığım maaşla çocukları özelde
baktırma söz konusu olunca maaşımı geçti. Ev kirası, çocuk bakımı, o dönem farz
edin ki 80 lira alıyorsam masraflarım 1.000 lirayı geçti. Bunun hesabını yapınca her
nedense eşim değil de ben işten feragat etmek zorunda kaldım. Uzun bir süre
çalışmadım, çocuklarımı büyütmekten kaynaklı, 10 yıl ara verdikten sonra, işe geri
döndüm.”
117
düzeltilmesi gerekliliğine inanmaktadırlar. Onlara göre kadınların çalışma yaşamını
kolaylaştıracak önlemlerin neler olduğunun sendikalar dâhil mevcut kurumlar
tarafından sağlanmaması, kadınların işe uyumunu zorlaştırmaktadır. Kreşlerin
yaygınlık kazanmaması, her iş yerinde kreş bulundurulma zorunluluğunun olmaması,
cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldıracak düzenlemelerin teoride olmasına rağmen
pratikte bunun uygulanmaması gibi etkenler kadının çalışma yaşamında kalıcı olması
engellenmekte ve yönetsel konumlara gelmesine engel oluşturmaktadır. Kadın
görüşmecilerin sıklıkla dile getirdikleri çözüm önerileri, ev içinde süren işlerin
dışarıda halledilmesi, ev içi üretimin toplumsal hale getirilmesi ve geleneksel rollerin
toplumsallaşmasıdır. Bu durumu 40 yaşındaki kadın görüşmeci şu şekilde ifade
etmiştir:
118
Yönetsel pozisyonlarda çalışan sendikalı kadınların temel aile biçimi çekirdek
aile olsa da geleneksel aile ilişkilerini sürdürme eğilimleri oldukça güçlüdür. Anne
ve baba ile ilişkilerin daha yoğun olduğu, fakat yakın akraba çevreleriyle
görüşmelerin çok sık olmasa da, özel günlerde (düğün, nişan, cenaze gibi.)
sürdürdüklerini dile getirilmişlerdir. Bu durumu 38 yaşındaki kadın görüşmeci şu
sözleriyle ifade etmektedir:
119
4.3.2. Sendikalı Olma Süreci
Memur sendikalarına üye olmada temel ölçüt, 4688 sayılı Kamu Memurları
Sendikalar Kanunun 6. maddesine göre tüzüğün 4. maddesinde belirlenen hizmet
kolunda çalışan olmaktır. Üye olmak isteyenler; 4 nüsha olarak doldurup imzaladığı
üye kayıt föyü ile sendikaya başvurmaktadır. Sendika şubesi kendisine yapılan
başvuruları 10 gün içinde sendika Genel Merkezi'ne göndermekte Sendika Yönetim
Kurulunun kabul kararıyla üyelik hakkı kazanılmaktadır. Sendika üyeliği kesinleşen
kamu görevlisinin başvuru belgesinin bir örneği üyenin kendisine verilmekte ve bir
örneği de sendikada kalmaktadır. Ayrıca üyelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'na gönderilmektedir.246
“Bir arkadaşım vardı, bir gün onunla tartışırken şey dedi ya uzaktan böyle
bir şeyleri eleştirmek değil, eğer çok yüreğin yiyorsa elini taşın altına koy! Demişti.
Sonra düşündüm evet yürek yiyorsa içine girmem lazım dedim. Eğer bir şeylerin
değişmesini istiyorsak özellikle mücadelemizin farklı platformlara taşınmasını
istemiyorsak içinde olmamız gerektiğine inanıyorum”
246
4688 Sayılı Kamu Memurları Sendikaları Kanunu
120
4.3.3. Sendikalı Olma Nedeni
121
rollerinin etkisinden kurtulmak istese de toplum tarafından bunun değişmediği,
toplumsal cinsiyet kodlarının sürekli verildiğini vurgulamışlardır.
122
4.3.4. Yöneticilik Deneyimi
“Şube başkanı bana teklif getirdi, bende ilk başta sıcak bakmamıştım, ama
daha sonra kabul ettim. Bunda biraz da amirim etkili oldu. Amirim benim yönetici
olmamı hiç istemiyordu, hatta aday olduğumu duyduğunda istifa etmemi istedi.
Benimle konuşmadı. (çünkü amirim kendisi sendika yönetiminde bulunmak istiyordu)
123
Ama ben inatla bunu yapacağımı söyledim ve yaptım da. Bir inatlaşma söz konusu
oldu. Buna bir de benim mücadeleci yapım eklenince amirim pes etmek zorunda
kaldı.”
124
4.4. Toplumsal Cinsiyet Çeperi ve Sendikal Katılım
“Kayseri gibi bir yerde kadın yöneticilerin olması olağan üstü koşulları
gerektirir. Ama ben o sıkıntıyı yaşamadım, belki o benim kişisel özelliğim insan
ilişkilerimin yani sosyal ilişkilerimin çok iyi olmasından kaynaklı olduğu
düşünülebilir. Ama ben kadınların da kendi eksikliklerini fark etmesini ve kesinlikle
kendilerini doğru olarak ortaya koymalarını istiyorum. Kadın kendini fark ederse ki,
biz erkek ayrımcılığı ya da kadın ayrımcılığı demek istemiyoruz. Biz insan
haklarından kaynaklı sorunlar üzerinde cinsiyetin ortaklaşması gerektiği inancı
taşımamıza rağmen, ülkemizde erkek egemenliğinin hâkim olduğu gerçeğini bir
tarafa bırakma şansımız olmuyor maalesef. Ama kendimizi ispat edeceğimiz zaman
farklı tanımlamalara sebep oluyor. Mesela bana sen erkek gibi kadınsın, sen
yaparsın deniliyor, ben bundan son derece rahatsız oluyorum, diyorum ki ben
cinsime son derece saygı gösteriyorum, cinsimden dolayı hiçbir şikâyetim yok, ben
kadın olarak bunu yapabiliyorum yani erkek gibi olma ihtiyacı hissetmiyorum.“
125
yükselmedeki cinsiyet ayrımcılığa ilişkin örnekleri anlatırken kendi kişisel
özelliklerinin yeterliliğine vurgu yaparak, sorunun sadece erkek egemen yapıda
değil, kadınlardan da kaynaklandığını sıkılıkla dile getirmişlerdir.
“Şuan mevzuat olarak bir sorun yok. Ancak şöyle bir şey var geçmişten gelen
kadınların eğitim de zaten en baştan eksik olarak başlıyor, ikincisi hizmet içi
eğitimler, sınava girmede, yükselmede size ekstra puan getiriyor. Oysa kadınlar daha
evcil oldukları için hizmet içi eğitim dendiği zaman bu ikinci bir yüktür onlar için.
Ailesine, çocuklarına ayıracağı zamandan bir yüktür. Kadınlar mecbur olmadıkça,
cezayi bir durum söz konusu olmadıkça, bunu kabul etmek istemezler. Dolayısıyla
unvan da yükseleceklerin puanını aşağıya çekmiş oluyorlar. Bu tür fiili
uygulamalardan kaynaklı problem var”
126
dolayı herhangi bir tepkiyle karşılaşmadıklarını ısrarla yinelemelerinden
anlaşılmaktadır. Yükselmede cinsiyet ayrımcılığının olmadığı söylemi ise, kendi
kişisel özelliklerini “güçlü, mücadeleci” gibi kavramlara vurgu yaparak “erkeklerle
eşitlenme” ile olanaklı olduğu vurgulanmaktadır. Bazı kadın görüşmeciler de
mevzuatta bir sorun olmadığını, ama uygulamada ayrımcılığın görünür olduğunu
ifade etmişlerdir. Kadınların işte yükselme ve terfilerde toplumsal iş yükünü
arttıracağı endişeleri nedeniyle isteksiz olduklarına da vurgu yapmışlardır.
127
“Đstediğiniz bir işi yapıyorsunuz, severek yapıyorsunuz, bir de sosyal haz
kısmı var. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin bir örgütünüz var, o örgütün
yöneticisisiniz. Güzel bir duygu, her iş yerine gidebiliyorsunuz, hemen hemen her
yerle iletişim kurabiliyorsunuz. Uluslar arası ilişkileriniz var, oralarda bilginizi
görgünüzü arttırıyorsunuz. Yurt içi gezilerinizde diğer üyelerle bunları
paylaşıyorsunuz. Bunlar güzel, ekonomik bir kazancı yok...”
“Evle beraber zor oluyor. Çünkü bir ay on gün evden uzak olduğunuz
zamanlar oluyor. Bu özellikle çocuğu olan kadınlar için ya da eğer eşiyle bu konuyla
ilgili fikir birliği yoksa çok zor, bu durumda eşiyle durumlarını gözden geçirmek
zorunda kalıyor, bunu da göze alan kadınlar çok az. Erkekler biraz daha rahat çekip
gidiyorlar, kadınlar için bu söz konusu değil! Kamu emekçilerinde eğitimli
kadınların fazla olmasına rağmen sayının az olması bunun eğitimle çözülmediğini
gösteriyor.”
128
4.7. Kadınların Sendikal Sürece Katılımlarını Arttırıcı Faaliyetler
“Kimseden böyle bir tepki almadım, almam için belki onlara yük olmam
gerekiyordu. Şanslı bir dönemdeyim çocuklarım büyüdü, eşim de bu konuda bana
çok yardımcı oluyor zaten. Sendikada yönetici konuma gelmeden önce eşimle
konuştuk ve beraber karar verdik, o yüzden tepkiyle karşılaşmadım.”
129
artmakta ve tercihin kamusal rollerden yana değil, özel alanın belirleyiciliği ile
sonuçlanması beklenmektedir.
130
almamayı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Özellikle boşanmış kadın görüşmeciler
için eşin evde sorumluluk almamasının dengenin sağlanmasındaki sorunların kaynağı
olduğu varsayımıyla karşılaşılmıştır.
131
sendikacılığı işçi sendikalarında olduğu gibi, bir sendika ağalığı olarak gördükleri
için kadınların yönetimde olmalarını çok da istememektedirler. Çünkü başkanlığı bir
otorite, prestij olarak görmekte ve kadının yönetimde olmasını çok da kabul
etmemektedirler.
132
4.9.1.Görüşmelerdeki Metaforik ve Metanomik Đfadeler
Baba Model
Sendikacılık
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
133
Rica Sendikacılığı
134
Erkeksileşmiş
Sendikacılık
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
135
Đnsan Paydasında
Birleşmek
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
Nötrleştirilmiş
Sendika
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
136
Etiketleme Korkusu
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
137
Düşman
Kardeşler
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
11 IMF Politikaları bir şeylerin altını boşaltma mücadelesi Uygulanan ekonomik politikaların ve
veriyor, bunu da bizi temsil eden insanlar paylaşıyor. özelleştirmenin kamunun
Kamunun küçültülmesi, kadrolu eleman alınmaması, küçültülmesine neden olduğuna vurgu
taşeronlaştırma, özelleştirme, böyle bir durumda insanların yapılmakta ve bu durumdan öncelikli
nasıl sendikalı olmasını beklersiniz. Sendikayı küçültmenin olarak iş yaşamında dezavantajlı
bütün koşullarını devlet büyüklerimiz hazırlıyor konumda bulunan kadınlarını
etkilendiği belirtilmektedir.
22 Grev ve toplu sözleşmenin bir hak olarak memur Memur sendikalarında grev hakkının
sendikalarında olmaması. olmaması demokratik bir eksiklik
olarak görülmektedir.
3 Sendikalar siyasetten bağımsız olamazlar ancak genel Devletten bağımsız bir sendika
siyasette buluşmak zorundalar anlayışı olamayacağı gibi siyasi bir
kimliğe sahip sendikanın da olması
düşünülmemektedir.
5 IMF, dünya bankası tarafından ya da dünya tekelleri Küresel siyasalın sendikal mücadele
tarafından belirlenmesi ve siyasi alanda da buna cevap için devleti müdahil olarak dejenere
verecek gücümüzün olmaması her birimiz desek de bir etmesi
politik ideolojik görüşümüz var desek de bu henüz
hegomanya oluşturamadı kitleler üzerinde kitleler örgütlü
değil.
138
Statü Kazanma
Anahtarı
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
Sendikal Vaha
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
139
Değiştirme Ajanı
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
5 Kadın sorunlarından kaynaklı özellikle Gücü elde tutma isteği olan kadın
mahallelerde, gecekondu kesimlerinde yöneticiler, kadınların sendikal
çalışmayan kadınlar arasında sendikalı sürece katılımını arttırmaya
kadınlar olarak onlarla nasıl yönelik çalışmalardan ziyade
destekleşebiliriz, onların sorunlarına yoksul, işgücü piyasası içerisinde
nasıl çözüm bulabiliriz diye yer almayan kitleyi referans
çalışmalarımız oldu. almaktadırlar. Yönetici
kadınlarda amaç sapması söz
konusudur.
140
Hemcinsleri Tarafından
Okeylenmek
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
Fedakârlık Algısı
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
141
Kanguru
Metaforu
Cümle/Cümleler Yorum/Açıklama
142
öne çıkan olgu sınıfsal temel ve eğitimdir. Sendikal süreçte yönetsel konumlara
gelmede ise belirleyici etken kadınların kamuda statüsel bir işte çalışıyor olmaları,
kadın ağırlıklı iş kollarında çalışmaları (görüşmecilerin çoğunluğu sağlık ve eğitim
sektöründe çalışmakta) ve memuriyetteki konumlarını sendikaya aktarabilecekleri
temel yargısı sendikal sürece katılımlarında etkilidir. Görüşmelerde, kadın
yöneticiler erkek sendikacıların kadınsı iş alanlarındaki sendikalarda özellikle
kadınların sendika yöneticisi olmalarını istemekte ve aday göstermektedirler. Bunun
nedeni kadınsı iş kollarında sendikanın üye sayısını arttırmaktır.
247
Friedman, M., Kapitalizm ve Özgürlük, çev. D.Erberk ve N. Himmetoğlu, Đstanbul, 1988.
248
Moreno, L., “Süper Kadınlar ve Akdeniz Refahı”, Sosyal Politika Yazıları, Ayşe Buğra ve Çağlar
Keyder (der.), Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2006.
143
özellik taşıdığı, sendikal alana giren kadının da kadın olmasından dolayı değil,
kadının erkeksi özellikler taşımasından dolayı burada var olduğudur. Burada
karşımıza çıkan sonuç kadınlar her ne kadar “insan paydası”na vurgu yapsalar da,
sendika içerisinde erkekler tarafından tanımlanmaları erkek direncinin sendikada
farklı boyutlarda devam ettirildiğidir.
144
sendikalarda sadece KESK bünyesinde kadın komisyonu bulunmakta ve çalışmalar
sınırlı kalmaktadır. Kadın kollarının daha çok yoksul ve çalışmayan kadınlara
yönelik çalışmaları referans alınan kitlenin farklılaşmasına ve sendikal sürece kadın
katılımını arttırıcı politikaların ikincilleşmesine neden olmaktadır.
145
şanslılığı olarak görmektedirler. Karar verme mekanizmalarına, yönetime gelme
açısından erkekler doğuştan sertifikalı olarak görülmektedir.249 Kadınlar ise
toplumsal değer yargılarını, aile içi sorumluluklarını, erkek dirençlerini, yani “cam
tavanları” kırarak ya da kırılmasına izin verildiği noktada yönetim kademesine
gelebilmektedirler. Bu süreçten geçen, bu süreci gerçekleştirmek gayretinde olan, bir
anlamda bu gayret içine girmek zorunda olan kadınlar “tırnaklarıyla kazma pahasına
geldik”lerini, yerlerini hak ettiklerini düşünüyorlar. Bu durum erkek egemen
düşüncenin kadınlar tarafından da içselleştirildiği ya da öğrenilmiş çaresizlik olarak
düşünüldüğünü bize göstermektedir. Erkeklerin iki katı emek vererek yöneticilik
rollerini yerine getirdiklerini düşünen kadınlar, hemcinslerinden kendileri gibi
mücadele etmelerini, kendilerini kanıtlama sürecine girmelerini de talep
etmektedirler. Oysa onlara göre, erkeklerin kendilerinden daha az emek harcayarak
üst yönetimlere gelmeleri sakıncalı bir durum olarak algılanmamakta, erkeklerden
böyle bir şey beklenmemektedir.
249
Çakır, S., “Olumlu Eylem ve Güçlenme Politikaları: Süreç ve Uygulamalar”, Eğitim Sen I. Kadın
Kurultayı “Sorgulamak ve Değiştirmek Đçin” 2-3-4 Temmuz 2004, Eğitim Sen Yayınları, Ankara,
2005.
146
BEŞĐNCĐ BÖLÜM
5.1.SONUÇ VE DEĞERLENDĐRME
147
Kadınların çocuk bakımı ve ev işlerini üstlenmeleri gibi toplumsal cinsiyet rollerinin
etkisi ve izin niteliği, yani sendikaların yoğun çalışma saatleri, yurt içi ve yurt dışı
gezilerin olmasından dolayı genç yaşlarda ve çocuklarının bakıma muhtaç olduğu
dönemlerde kadınlar sendikacılığı ve yöneticiliği tercih etmemektedirler. Bu tercih
etmeme durumu çoğu kez bilinçli olarak bir tercih etmeme değil; kadının kendisine
toplum tarafından atfedilen “anne, eş” eksenli rollerini yerine getirme
sorumluluğunun bir sonucu olmaktadır. Đşgücü piyasasında olduğu gibi sendikada da,
kadınlar için, toplumsal cinsiyet rolleri belirleyici olmaktadır. Bu anlamda kadınların
yaş kategorilerine bakıldığında üçüncü varsayımımız desteklenmektedir.
250
Çitçi, a.g.m., s.225; Đlkercan, ag.m. 176
148
kadınların çalışma ve yönetsel pozisyonlara gelmelerinde destekleyici mekanizmaları
güçlendirmemektedir.
251
Toksöz ve Erdoğdu, a.g.e., s.88
149
oranda yönetsel konuma gelebilmektedir. Görüşmelerde yöneticilerin büyük
çoğunluğunun evli olması sendikada yönetici kadınların medeni bakımdan bekârdır
hipotezini desteklememektedir. Ama kadınların rol yüklerinin hafiflediği dönemlerde
yönetsel konumlara gelme şansı da göz ardı edilmemelidir. Kadınların sendikayı
tanımlayış biçimlerinde “baba model sendikacılık”, “statü kazanma anahtarı”,
“sendikal vaha”, “düşman kardeşler” gibi tanımlamalar kadınların sendikaların eril
kimliklerini benimsediklerinin bir göstergesidir. Özellikle kadınların sendikacı
olmalarında ailesel destek mekanizmalarının etkili olduğu görülmektedir.
150
kadının iş yükünü arttırmaktadır. Bu yüzden ev ve iş yaşamının uyumlu hale
getirilmesi talebi kadın yöneticiler tarafından en çok vurgulanan sorun olmaktadır.
PEKĐN+5’de de vurgulandığı gibi, kadının yaşamın bütün alanlarında yer alması
sadece iş yaşamının cam tavanları değil, toplumun ve ailenin cam tavanlarının da
kırılmasına bağlıdır. Özellikle sendikal örgütlenmenin zayıfladığı günümüzde
emeğin görünürlüğünü arttırmada, kadın sendikacıların gücünden yararlanılmalıdır.
Demokratik katılım ve eşit temsili sağlama sadece kadınların değil, erkeklerin ve tüm
toplumun sorumluluğu olarak görülmelidir.
5.2.ÖNERĐLER
151
kadınların toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin geliştirmiş oldukları dirençlerdir.
Kadınlar oluşturulan cam tavanları ancak mücadele edebildiklerinde kırmakta ya da
kırılmasına izin verildiğinde yönetsel konuma gelebilmektedirler. Bunun için
yapılması gereken ilk adım sendika içinde kadın yapılarının sürekliliğe ve yasallığa
kavuşmasını sağlayacak tüzük değişikliklerin giderilmesidir. Kadın sorunları,
sendikalar için tali bir sorun olarak değil, sendikaların demokratikleşmesinde bir yol
olarak görülmeli kadınlar ve sendikalar kadınları yönetimlere, temsilciliğe,
delegeliğe aday olmak için teşvik etmeli, kendilerini yalnızlıktan kurtaracak, seslerini
güçlendirecek yeni kadınların seçilmesini önlerine hedef koymalıdırlar. Daha fazla
kadın, daha güçlü bir ses şimdiye kadar erkek sendikacıların kendi alanları olarak
gördükleri erkeksi sendikacılık anlayışında dönüşüme olanak sağlayabilir. Kadın
yöneticiler sayıca en çok oldukları, yoğunlaştıkları alt yönetsel pozisyon olarak
sekretaryalar sendikaların kadın vitrinleri olmaktan çıkarılmalıdır. Sekretaryalar
kadın çalışanların sorun çözücü ve kadın sorunlarına karşı duyarlılık yaratan sendikal
mekanizmalar olmalıdır. Yönetsel statülerdeki kadınlarda cinsiyet duyarlılığı,
eğitimleri verilmeli ve bu süreçte kadın çalışanların iş ve aile yaşam
uyumlulaştırılarak politikaların aktif hale getirilmesinde kurumsal mekanizme ve
süreçler işletilmelidir.
152
Bunun yanında kadınların talepleri sendikaların öncelikli talebi haline
getirilmeli, sendikal mekânlar kadınların katılabileceği ortamlara dönüştürülmeli,
kadın dayanışması güçlendirilmelidir. Erkek egemen anlayışla şekillenen sendikal
eylem, etkinlik ve işleyiş süreçleri açısından demokratikleştirilmeli, kadınların
sendikal liderlik ve karar verme süreçlerine tam katılımını engelleyen etmenler
ortadan kaldırılmalıdır. Özellikle istihdamda, işe girmede, terfi ve yükselmelerde
cinsiyetçi anlayışlara dayanan tutum ve algılamalardan doğan ayrımcılığa karşı
eylem programı hazırlanmalıdır. Yeni küresel düzende çalışanların kazanılmış
hakları yoğun emekle, üretilen değerleri sendikaların kendi içsel problemleriyle
karşılaştırılamayacak kadar önemlidir. Bunun için sendikal süreçte cinsiyetçi ve “de
facto” tartışmaların ötesinde daha yapısal sorunlara dikkat çekilmeli ve çalışma
hayatı insan odaklı bir hale getirilmelidir.
153
KAYNAKÇA
KĐTAPLAR:
Çağlı, Elif., Büyüyen Đşçi Sınıfı, Tarih Bilinci Yayınları, Đstanbul, 2002.
154
____________, Memurlar ve Sendikal Haklar, Đmge Kitapevi, 1990.
155
____________, Sendikal Alanda Güncel Gelişmeler, Ankara, 1997.
156
Polama, Margaret M., Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Çev. Hayriye Erbaş,
Gündoğan Yayınları, Ankara, 1993.
Sallan Gül, Songül, Sosyal Devlet Bitti ,Yaşasın Piyasa!, Etik Yayınları,
Đstanbul, 2004.
Şenol, Nevin, Ceren Đsat ve Aysun Sayın, Avrupa Birliğine Giriş Sürecini
Đzleme Programı Kadınlar ve Erkekler Đçin Eşit Fırsatlar: Türkiye, Open
Socıety Instıtute, 2004.
157
Tüm Đktisatçılar Birliği, Türkiye’de Đşçi Sınıfı ve Mücadeleler Tarihi,
Ankara, 1976.
158
MAKALELER
159
Çitçi, Oya, “Kamu Yönetiminde Kadın Görevliler”, Türk Toplumunda
Kadın, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dizisi 1, Araştırma Eğitim, Ekin
Yayınları, Nermin Abadan Unat (der.), Đstanbul, 1982.
160
Đlkkaracan, Đpek, “Kentli Kadınlar ve Çalışma Yaşamı”, 75. Yılda Kadınlar
ve Erkekler, Türkiye Đş Bankası Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Đstanbul, 1998.
161
Öncü, Ayşe, “Uzman Mesleklerde Türk Kadını”, Türk Toplumunda
Kadın, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dizisi 1, Araştırma, Eğitim, Ekin
Yayınları, Nermin Abadan-Unat (der.) Đstanbul, 1982.
Sallan Gül, Songül, Aysun Sayın, Devrim Vural, “The Importance of the
Employment Policies in Poverty Reduction and its Reflections on Women’s
Employment in Turkey”, Transformation of Social Policy In Europe:
Patterns, Issues and Challenges for the EU-25 And Candidate
Countries,13th-15thApril 2006, Ankara/Turkey,13thApril Thursday, METU,
2006.
162
Sallan, Songül, "8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve Kamu Hayatında Türk
Kadının Konumu" Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Fakülte Dergisi, Sayı 369, 1993.
Scott, Joan W., “Kadın Đşçi”, Kadınların Tarihi, Çev. Ahmet Fethi, Türkiye
Đş Bankası Kültür Yayınları, Cilt IV, Đstanbul, 2005.
163
Toksöz, Gülay. ve A. Özkazanç, “Kadınlar, Kalkınma ve Sosyal Adalet”,
KASAUM, Ankara,2004.
164
EKLER
EK 1. GÖRÜŞME FORMU
Sosyo-Demografik Özellikler
1. Yaşınız?
2. Doğum yeriniz?
4. Eğitim durumunuz?
7. Kaç kardeşsiniz?
9. Medeni durumunuz?
13. Evli ise; Kaç çocuğunuz var? Yaşları ve eğitim düzeyleri hakkında bilgi
verir misiniz?
17. Daha önce başka statülü bir işte çalıştınız mı? (işçi, özel sektör-sigortasız,
enformel, geçici işler vb.)
165
18. Kaç yıldır sendikalısınız? Sendikalı olma sürecinizi anlatır mısınız?
(çalıştığınız iş kolları nelerdi, işe ara veriniz mi)?
22. Sizi sendikalı olmaya, sendikada aktif rol almaya iten nedenler nelerdir?
24. Çalıştığınız iş yeri ve sendika erkek ağırlıklı bir iş ortamı mı? Bu ortamda
çalışmak sizi rahatsız ediyor mu?
25. Yönetici bir kadın olarak kadının örgütlü bir yapı olan sendikaya daha
fazla katılımı için ne tür çalışmalar yapılıyor? Siz neler yapıyorsunuz? Neler
yapılmalı?
27. Sendikanızda kadın komitesi var mı? Var ise kaç yıldır faaliyet
gösteriyor? Kadın komitesinin faaliyetleri nelerdir?
28. Kadın komitesinin faaliyete geçmesinde etkili olan faktörler nelerdir? Siz
bu komitenin çalışmalarına katılıyor musunuz?
166
Sendikaya Kadın Gözüyle Bakış
42. Sendika içerisinde bir kadın olarak mı, çalışan bir birey olarak mı
görülüyorsunuz?
167
43. Sendikada yönetici bir kadın olarak size erkek ve kadın çalışanların
yaklaşımları nasıl?
Ev ve Đş Uyuşumu-çatışması
168
55. Ev işleri için herhangi birinden yardım alıyor musunuz? Evde sizin
dışınızda ev işlerine kimler yapıyor, nasıl yardım ediyorlar, ne tür işler
yapıyorlar? (erkek eş, çocuklar; kız-erkek, yakın akraba, yardımcı kadın )
56. Hafta içi ve hafta sonu günlük ev işlerine ne kadar zaman harcıyorsunuz?
169
EK 2. SENDĐKA YÖNETMELĐĞĐ
e- Yaşlı, hasta, özürlü, mesleğe yeni giren üyelerin işyerlerinde işverence de özel
olarak korunup, desteklenmelerini,
h- Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve meslek farkı
gözetmeksizin bütün üyeleri arasında amaçları doğrultusunda birlik ve dayanışmayı,
üyelerin kültürlerini geliştirmeyi, ana dillerini kullanmayı,
170
ı- Örgüt içi demokrasiyi gerçekleştirerek, tüm üyelerin söz, yetki ve karar sahibi
olmasını,
i- Çalışanların iş ve sosyal güvenliklerinin, temel insan haklarından olan sosyal
güvenlik hakkından, toplumun tüm bireylerinin eşitlik içinde ve özgürce
yararlanabilmesini, kamusal hizmet olarak yerleşmesini, çalışanların iş güvencesinin
sağlanmasını,
k- Tüm emekçi sınıfın birliğini sağlamaya yönelik her türlü örgütsel ve kültürel
çabanın gösterilmesini,
171
p- Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olan 1 Mayıs'ı Đşçi ve Emekçi Bayramı
olarak kabul eder. 1 Mayıs'ın tüm çalışanlara resmi tatil ilan edilmesini savunur.
s-Ekolojik denge ile tarihi ve kültürel çevreyi korumayı ve üretim süreçleri içerisinde
zarar görmemesini sağlayacak sendikal inisiyatifleri geliştirmeyi amaçlar.
172
kullanarak Anayasa ve Yasaların, emekçilerin yararına değişmesi için demokratik,
fiili ve meşru yollardan mücadele eder. Üyelerin ekonomik, demokratik, sosyal,
kültürel, hukuksal, özlük hak ve çıkarlarını korumaya ve geliştirmeye çalışır. Bu
doğrultuda;
ç) Dil, din, ırk, kültür ve cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkar. Üyelerinin düşünce ve
inanç özgürlüğüne saygı gösterir. Onların siyasetle uğraşma haklarını da savunarak
insan hakları, temel özgürlükler ve demokrasinin geliştirilip, yerleştirilmesi için
mücadele eder.
e) Toplu görüşmelerden doğan uyuşmazlıklar ile üyelerin idare ile ilgili doğacak
ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım
gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyeleri veya mirasçılarını, her düzeyde ve
derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil eder veya ettirir, dava açar ve
bu nedenle açılan davalarda taraf olur.
173
i) Amaç ve görevlerinin gerektirdiği taşınır ve taşınmaz malları satın alır,
gerektiğinde satar. Sendikanın feshi halinde taşınır ve taşınmaz malların ne olacağına
karar verir.
ö) Yangın, su baskını, deprem gibi tabii afetlerin vukuunda, gerektiğinde üyelik şartı
aranmaksızın nakit mevcudunun %10'unu aşmamak kaydı ile afete uğrayan
bölgelerde, konut sağlık ve eğitim tesisleri kurabilir.
174
ĐKĐNCĐ BÖLÜMSENDĐKAYA ÜYE OLMA ÜYELĐKTEN AYRILMA
d) Üyeler, sendika tüzüğü ile buna bağlı yönetmeliklerde gösterilen hususlara , genel
kurul kararlarına uygun harekette bulunmayı kabul ederler.
Sendika üyelerin ödeyeceği aidat miktarı, üyenin aldığı maaşın damga vergisi
matrahına esas olan miktarının binde üçüdür. Aidatların toplanma, saklanma ve
kullanma biçimi yönetmelikle düzenlenir.
175
başvuru tarihinden itibaren 1 ay sonra geçerlidir. Üyelikten ayrılma önceden varolan
aidat borçlarını ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz.
c) Üye, istifa işleminin geçerli olduğu tarihe kadar sendikaya karşı olan
yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır.
Merkez Genel Kurulunca verilen çıkarma kararı, üyeye ve işverene yazı ile bildirilir.
Çıkarma kararına karşı üye, bildirim tarihinden itibaren 15 gün içinde görevli
mahkemeye itiraz edebilir. Mahkeme 2 ay içinde kesin karar verir. Üyelikten
çıkarılma kararı kesinleşinceye kadar askıda kalır.
b) Üyenin ölmesi,
c) Emekli olan üyenin üyeliği düşer, bu üye sendika organlarında görevli ise görevi
dönem sonuna kadar devam eder.
176
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SENDĐKANIN ORGANLARI
1-Başkanlar Kurulu
C-ĐŞYERĐ ORGANI
177
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Her şube genel kurulunda genel merkez genel kurulu delegeleri gizli oyla
seçilir. Bu seçimde delege adayları aldıkları oy sayısına göre en çok oy alandan
başlamak üzere sıralanırlar ve şubenin seçeceği sayıda aday, delege sıfatını kazanır.
Delegeler asıl ve yedek olarak ayrı ayrı guruplar halinde gösterilemez. Seçilen
delegelerin listesi genel merkeze yollanır.
178
günü, saati, ilk toplantıda çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci toplantının yeri,
günü ve saati, ile gündem, Merkez Yönetim Kurulunca saptanacak delege listeleri ile
birlikte 15 gün önceden bölgenin en büyük mülki amirine ve seçim Kurulu
Başkanlığına verilir. Onaylanan liste ile toplantıya ilişkin diğer hususlar Genel
Kurulun Toplantı tarihinden 7 gün önce sendika binasında asılma sureti ile ilan edilir.
Đlan süresi 3 gündür. Đlan süresi içinde listeye yapılacak itirazlar hakim tarafından
incelenir ve en geç 2 gün içinde kesin olarak karara bağlanır bu suretle kesinleşen
listeler ile toplantıya ilişkin diğer hususlar hakim tarafından onaylanarak, sendikaya
gönderilir. Đki Genel Kurul toplantısı arasındaki döneme ait faaliyet raporu,
denetleme kurulu raporu ve gelecek dönemin tahmini bütçesi de toplantı tarihinden
15 gün öncesinden delegelere bildirilir.
Toplantı yeter sayısı tüzükte ayrıca öngörülen hususlar dışında toplam delege
sayısının salt çoğunluğudur. Đlk toplantıda çoğunluk sağlanamaz ise durum tutanakla
tespit edildikten sonra ikinci toplantı ilan edilen ve bildirilen tarihte yapılır. Đkinci
toplantıda çoğunluk aranmaz. Ancak bu sayı toplam delege sayısının 1/3'ünden az
olamaz. Toplantı yoklamayla başlar, çoğunluk mevcut ise Yönetim Kurulunun
görevli üyesi, durumu bildirdikten sonra Başkanlık Divanı için Başkan, iki Başkan
Yardımcısı ve üç yazman üye, açık oylama ile seçilir.
179
MADDE 17- OY ŞEKLĐ
a) Sendika zorunlu organlarının seçimleri gizli oy, açık tasnif usulüyle yapılır.
b) Diğer bütün kararlar açık oylamayla alınır.
g) Yurt içindeki veya yurt dışındaki üst kuruluşlara üye olmaya veya üyelikten
çekilmeye karar vermek.
180
h) Aynı hizmet kolunda olan bir sendika ile birleşmeye veya ona katılmaya karar
vermek.
ı) Gerekli taşınmaz malların alınmasında, satılmasında veya devredilmesinde Merkez
l) Sendika şubesi açma veya bu konuda Yönetim Kuruluna yetki verme, şubeleri
birleştirme yada kapatma.
BEŞĐNCĐ BÖLÜM
181
ALTINCI BÖLÜM
Merkez Yönetim Kurulu, iki Merkez Genel Kurulu arasında, Merkez Genel
Kurulunun ve Merkez Temsilciler Kurulunun alacağı kararlar ve belirleyeceği
sendikal politikalar çerçevesinde karar ve yürütme organıdır. Merkez Yönetim
Kurulu tüzüğün kendisine verdiği yetki ve görevler çerçevesinde sendikayı yönetir.
182
a) Genel Kurul kararlarını uygulamak,
l) Sendika adına, şubelerde yapılan her türlü gider ve harcamaları usul, tüzük ve
yönetmelikler uyarınca incelemek,
183
o) Sendika bürolarının işleyişini ve verimli çalışmasını sağlamak.
Ö)Şube olmak için gerekli üye sayısına ulaşamayan illerde ve şube olmayan illerde il
temsilciliğini atamaya yetkilidir.
1-GENELBAŞKAN:
a) Sendika tüzel kişiliğini, yurtiçinde ve yurtdışında temsil eder. Merkez Yönetim
Kurulu, Sendika bünyesinde genel hükümler içinde kurulacak tüm komisyonlara
başkanlık eder, gerektiğinde bu komisyonların başkanlığını Merkez Yönetim Kurulu
üyelerinden birine devreder,
b) Diğer Merkez Yönetim Kurulu üyelerince yürütülmekte olan işleri yakından izler,
bilgi alır, gerekli uyarıda bulunur,
d) Genel Sekreter ile birlikte genel yazışmaları, Genel Mali Sekreterle birlikte mali
konularla ilgili yazışma ve işlemleri ve ilgili sekreterlerle konularına ilişkin yazıları
imza eder.
e) Genel Başkan acil ve gerekli hallerde önceden alınmış bir Yönetim Kurulu kararı
olmaksızın bütçedeki ödeneğe uygun ve belgelere dayalı olarak brüt asgari ücret
kadar harcama yapmaya yetkilidir. Harcama ve belgeleri Merkez Yönetim
Kurulunun ilk toplantısına bilgi ve onay için sunar.
2-GENEL SEKRETER:
184
c) Yazışma ve işlemlerin düzgün işleyişini sağlar,
185
yayınlanmasında Genel Basın, Halkla Đlişkiler, Sosyal ve Dış Đlişkiler Sekreteri ile
eşgüdüm sağlar,
b) Sendikanın dönem içi ve dönem sonu geçici ve kesin bilanço, gelir-gider tablosu
ve mizanları ile mali raporlarını Genel Merkez Yönetim Kurulu'nca belirlenen
sürelerde Genel Merkez Yönetim Kurulunun bilgi, onay ve kararına sunar
ı) Genel Başkan veya Yönetim Kurulu üyelerinden biri ile birlikte çift imza ile
bankalardan para çekilmesini sağlar,
i) Sendika gelirlerini elde edildikleri tarihten itibaren 7 (yedi) gün içinde Merkez
Yönetim Kurulu tarafından belirlenecek olan bankalara yatırılmasını sağlar,
l) Mali sekreter her üç ayda bir mali bilançoyu şubelere göndermekle yükümlüdür.
186
6- GENEL HUKUK VE TOPLU GÖRÜŞME SEKRETERĐ :
a) Toplu görüşme ile ilgili olarak işyeri temsilcilerinden görüş ve önerileri toplayıp,
bu görüş ve öneriler doğrultusunda toplu görüşme taslağını hazırlayarak tekrar
birimlere ve işyeri örgütlenmelerine sunar,
b) Toplu görüşmede gereksinim duyulan her türlü bilgi, yayın, istatistik ve belgelerin
toplanıp derlenmesini sağlar,
187
e) Sendika tüzüğü ve programı doğrultusunda sosyal faaliyetlerin planlanıp,
uygulanmasını sağlar,
188
YEDĐNCĐ BÖLÜM
Merkez Denetleme Kurulu Merkez Genel Kurulu'nca gizli oy ve açık sayımla seçilen
3 asil üyeden oluşur. Asıl üye kadar da yedek üye seçilir.
189
SEKĐZĐNCĐ BÖLÜM
Genel Kurulca gizli oy, açık sayımla seçilen 5 asil üyeden oluşur. Asil üye
kadar yedek üye de seçilir. Seçim sonuçlarının kesinleşmesinden sonra 7 gün içinde
bir Başkan, bir Yazman seçerek görev dağılımını Merkez Yönetim Kurulu'na bildirir.
Disiplin Kurulu, Kurul Başkanının çağrısı üzerine salt çoğunlukla toplanır. Karar
yeter sayısı mevcut üyelerin salt çoğunluğudur. Oyların eşitliği halinde sonuç
alınıncaya kadar oylama yenilenir. Disiplin Kurulu'ndaki boşalmalar en fazla oy alan
yedek üyelerden sırasına göre doldurulur.
a)Uyarma
b) Kınama
190
DOKUZUNCU BÖLÜM
Đki genel kurul arasında 6 ayda bir toplanan, en geniş katılımlı organdır.
OLUŞUMU
a-Merkez Yönetim Kurulu üyeleri, Merkez Denetleme Kurulu üyeleri ve Şube
Yönetimlerinden seçilecek birer kişi Merkez Temsilciler Kurulunun üyeleridir.
b-Üye sayısı 1000'e kadar olan şubelerden Şube Temsilciler Kurulunca seçilecek bir
işyeri temsilcisi,
c-Üye sayısı 1000'den fazla olan şubelerde Şube Temsilciler Kurulunca her 1000 üye
için seçilecek bir işyeri temsilcisinden oluşur.
GÖREVLERĐ
a-Sendikanın izleyeceği genel politikaları ve yönelimleri belirler.
191
b) Temsilciler, önceden belirlenmiş gündemler konusunda kendi şube temsilciler
kurullarında alınan kararlar doğrultusunda oy kullanır, ilgili kararlar yazılı olarak
sunulur.
192
ONUNCU BÖLÜM
SENDĐKA ŞUBELERĐ
C-ĐŞYERĐ ORGANI
193
ONĐKĐNCĐ BÖLÜM
a-Şube Genel Kurulları ilk 1000 üye için 250 delege ile toplanır. 1000-3000 arası her
10 üyeye bir delege, 3000 'den sonraki her 15 üyeye 1 delege artırımı ile yapılır.
b-Şube Yönetim ve Denetleme Kurlu asıl üyeleri Şube delegesidir.
c- Anahtar sayının altında kalan her işyerine artık sayıdan 1 delege verilir.
d-Kalan delegeler Sendika Genel Kurul Delegelerinin seçim yöntemine göre tespit
edilir. Delege seçiminde izlenecek usul ve esaslar Merkez Yönetim Kurulunca
hazırlanan bir yönetmelikle düzenlenir.
Genel Kurula çağrı Şube Yönetim Kurulunca yapılır. Toplantının yeri, günü,
saati, gündemi, ilk toplantıda çoğunluk sağlanamadığı taktirde ikinci toplantının
yapılacağı saat ile gündemi Şube Yönetimince saptanacak delege listesi ile birlikte en
az 15 gün önceden o yerin mülki amirine ve seçim kurulu başkanlığına verilir.
Đki Genel Kurul toplantısı arasındaki döneme ait faaliyet raporu, denetleme kurulu
raporu ve gelecek dönemin tahmini bütçesi de toplantı tarihinden 15 gün önceden
delegelere bildirilir. Toplantı esas ve usulleri hakkında Sendika Merkez Genel
Kurulu için uygulanan esas ve usuller uygulanır.
Delegelerin salt çoğunluğu ile toplanır, ilk toplantıda salt çoğunluk sağlanamaz ise
ikinci toplantı katılanlar ile yapılır. Ancak bu oran delege tam sayısının 1/3'ınden az
olamaz. Olağanüstü toplantılarda da aynı oranlar uygulanır. Kararlar katılanların salt
çoğunluğu ile alınır. Ancak bu oran üye veya delege tam sayısının 1/4'ünden az
olamaz. Oylama şeklinde Merkez Genel Kurulu'ndaki yöntem uygulanır.
194
MADDE 34- ŞUBE OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULU
Şube Yönetim Kurulu veya Şube Denetleme Kurulunun 39. maddedeki görev
ve yetkileri çerçevesinde veya Şube Temsilciler Kurulunun gerekli gördüğü hallerde
ya da Şube Genel Kurul delegelerinin veya şube üyelerinin 1/5'inin yazılı isteği
üzerine olağanüstü toplanır. Çağrıda Genel Merkezdeki yöntem uygulanır.
d) Şube ile ilgili sorunları, Merkez Genel Kurulu'na iletilmek üzere dilek ve
temennide bulunur.
195
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Şube adına Sendikanın Ana tüzük ve yönetmeliklerine göre görev yapar. Şube
Genel Kurulu'nca seçilen 7 asil üyeden oluşur. Asil üyeler kadar yedek üye de seçilir.
Yönetim Kurulu ilk toplantısında kendi arasında Başkan, Şube Sekreteri, Örgütlenme
Sekreteri, Eğitim ve Kültür Sekreteri, Hukuk ve Toplu Görüşme Sekreteri, Mali
Sekreter, Basın Yayın ve Halkla Đlişkiler Sekreteri, belirler. Asil üyelerde boşalma
olursa yedek üyelerden en çok oy alan üye sırasına göre, boş üyelik tamamlanır.
Başkan ve Sekreterlerden birinde boşalma olursa ilk toplantıda yenisi seçilir.
Üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır. Kararlar katılanların salt
çoğunluğu ile alınır. Ancak, Şube Genel Kurulunun olağanüstü toplantıya çağrı
kararı en az 5 üyenin oluru ile alınabilir. Başkanın yokluğunda, Şube Sekreteri, onun
yokluğunda Örgütlenme Sekreteri başkanlık eder.
196
g) Şube Temsilciler Kurulu'nu gerektiğinde toplantıya çağırır. Şube ile ilgili konuları
görüşür, varılan sonuçları Merkez Yönetim Kurulu'na bildirir.
ı) Şube Yönetim Kurulu faaliyet alanı sınırları dahilinde, gerekli gördüğü hallerde
1. ŞUBE BAŞKANI
b) Diğer Yönetim Kurulu üyelerince yürütülmekte olan işleri yakından izler, inceler,
bilgi alır, uyarır,
2. ŞUBE SEKRETERĐ:
197
b) Şube Yönetim Kurulunun toplantılarına ilişkin gündemi hazırlar, alınan kararları
deftere yazdırır,
b) Şube üye kayıtları ve üyelikten ayrılmalara ilişkin işlemleri gözetir, şube üye
arşivini düzenler, üye envanterini çıkarır, üyeliğe kabul ya da üyelikten ayrılma
başvurularını, tayin ve emeklilik işlemlerinin 10 (on) gün içerisinde Sendika Merkez
Yönetim Kuruluna gönderilmesini sağlar,
d) Şube Genel Kurulunun zamanında ve gereği gibi yapılması için Genel Örgütlenme
Sekreteri ile koordineli çalışır,
198
c) Merkez Yönetim Kurulunca planlanan ve yürütülen eğitim çalışmaları ile ilgili
olarak Şube Yönetim Kuruluna rapor hazırlar,
199
e)Çalışmalarından dolayı Merkez ve Şube Yönetim Kurullarına karşı sorumlu olan
Şube Mali Sekreteri; Tüzük, Yönetmelikler ve anılan Yönetim Kurullarının verdiği
diğer görev ve yetkileri yerine getirmekle yükümlüdür.
200
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
d) Şubenin idari ve mali hesaplarını her zaman inceler, karar ve işlemlerini kontrol
eder. Đncelenen evraklarda en az iki üyenin imzası olur, evraklar şube dışına
çıkartılamaz.
e) Şube Denetleme Kurulu 3 aylık olağan şube Denetleme Kurulu raporu sonuçlarını
Merkez Denetleme Kurulu'na bildirir.
201
ONBEŞĐNCĐ BÖLÜM
Şube Genel Kurulu'nda gizli oyla seçilen beş üyeden oluşur. Asil üye kadar
yedek üye seçilir. Çalışmalarında Merkez Disiplin Kurulunun hükümleri aynen
uygulanır. Sendikanın tüzüğüne, amaç ve ilkelerine aykırı hareket ettiği öne sürülen
sendika üyeleri hakkında gerekli soruşturmayı yapar ve bu konuda hazırlayacağı
raporu Sendika Merkez Yönetim Kurulu'na gönderilmek üzere Şube Başkanına verir.
202
ONALTINCI BÖLÜM
d-15'den az üyesi olan işyerleri şube temsilciler kurulunda 1 temsilci ile temsil
edilirler.
e-Kurul ayda bir olağan olarak toplanır.
f-Gündemi şube yönetim kurulu belirler. Ek gündemle ilgili hususlar genel kuruldaki
gibidir.
g-Şube temsilciler kurulunda alınan kararları yönetim kurulu öncelikle ve ivedilikle
görüşüp gereğini yapar.
h-Şube yönetim kurulu veya şube temsilciler kurulunun 1/5'nin talebi üzerine
belirtilen gündemle olağanüstü toplanır.
B- ĐL VE ĐLÇE TEMSĐLCĐLĐKLERĐ
C-ĐŞYERĐ ORGANI
203
Đşyerlerindeki kamu görevlisi sayısı 101-500 arasında ise, 2,
204
ÖZGEÇMĐŞ
Kişisel Bilgiler
e-posta: aysealican@hotmail.com
Eğitim Durumu:
(1998- 2002)
Aşaması)
Yabancı Dil:
Bilgisayar:
SPSS 9.0-10.0
205
Alican, Ayşe “ Türkiye’de Sendikalarda Çalışan Kadınlar Cam Tavanı
Aşabilirler Mi? (TĐSK Örneği), V.Ulusal Sosyoloji Kongresi, Türkiye’de Güncel
Toplumsal Sorunlar, Sosyoloji Derneği, Đnönü Üniversitesi, Malatya, 19-23 Eylül
2006.
Sallan Gül Songül, Cevdet Yılmaz, Cem Ergun, Ayşe Alican, “Bir Đkon
Olarak Gül: Kentsel Kimliğin Üretilmesinin Sembolik Anlamları”, Gül Kitabı Gül
Kültürü Üzerine Đncelemeler, I.Ulusal G,l Sempozyumu, Isparta Belediyesi, 2-3
Haziran 2005. Isparta, s:219-230
Katıldığı Çalışmalar
206