You are on page 1of 224

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ
İLETİŞİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
HALKLA İLİŞKİLER BİLİM DALI

BİLİŞİM ÇAĞINDA NANOTEKNOLOJİ OLGUSU

ve

İLETİŞİM SÜRECİNE YANSIMALARI

Doktora Tezi

Ö.MERT DENİZCİ

İstanbul, 2008

1
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
İLETİŞİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
HALKLA İLİŞKİLER BİLİM DALI

BİLİŞİM ÇAĞINDA NANOTEKNOLOJİ OLGUSU

ve

İLETİŞİM SÜRECİNE YANSIMALARI

Doktora Tezi

Ö.MERT DENİZCİ

Danışman: Prof.Dr. Alaeddin ASNA

İstanbul, 2008

2
1
GENEL BİLGİLER

İsim ve Soyadı : Ö. Mert Denizci


Anabilim Dalı : İletişim Bilimleri
Programı : Halkla İlişkiler
Tez Danışmanı : Prof.Dr. Alaeddin Asna
Tez Türü ve Tarihi : Doktora – Şubat 2008
Anahtar Kelimeler : Bilişim Toplumu, İletişim Teknolojileri,
Halkla İlişkiler, Yeni Ekonomi, Nano Kavramı,Sosyal
Bilimlerde Nanoteknoloji

ÖZET

BİLİŞİM ÇAĞINDA NANOTEKNOLOJİ OLGUSU


ve
İLETİŞİM SÜRECİNE YANSIMALARI

Bilişim bilimi teknolojinin gelişimini sadece teknik donanımın dönüşümüyle


değil toplumun ve bireyin temel dinamiklerinin dönüşümüyle de ölçer. Bu bağlamda
sosyal bilimler alanı da bu dönüşümden büyük pay almaktadır. Bu dönüşüm
çerçevesinde toplumun ve bireyselleşen toplum düzeninin yüzünü ne tarafa çevirdiği de
önem kazanmaktadır. Şu anda toplumun tüm katmanlarına gerçek anlamında tanıtımı
gerçekleşmemiş olsa da, teknolojik anlamda yüzümüzü döndüğümüz taraf nanoteknoloji
dünyasıdır.

I 2
GENERAL KNOWLEDGE

Name and Surname : Ö. Mert Denizci


Field : Communication Sciences
Programme : Public Relations
Supervisor : Professor Dr. Alaeddin Asna
Degree Awaded and Date : Doctorate – February 2008
Keywords : Knowledge Society, Information Technologies,
Public Relations, New Economy
Nano Concept, Nanotechnology in Social Sciences

ABSTRACT

THE CONCEPT OF NANOTECHNOLOGY IN THE INFORMATION AGE


AND
ITS REFLECTIONS ON COMMUNICATION PROCESS

Information science measure the technological development not only by the


technical transformation side also by the basic dynamics of human. In this context,
social sciences take an interest from this transformation. At this point side of the
society and individualization become important. Presently although presentation not to
become true at the all layer of the society, at the technological context right side is the
nanotechnology.

3
II
TABLO LİSTESİ
Tablo 1 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cinsiyet Kriterine Göre Dağılımı ............... 145
Tablo 2 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Yaş Kriterine Göre Dağılımı ...................... 146
Tablo 3 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Üniversitelerin Yasal Statüsü
Kriterine Göre Dağılımı ................................................................................... 147
Tablo 4 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Üniversitelerin Yasal Statüsü
Kriterine Göre Dağılımı- Grafiksel gösterim................................................... 147
Tablo 5 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Bölüm Kriterine Göre Dağılımı ................. 148
Tablo 6 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okudukları Sınıf Kriterine Göre Dağılımı . 149
Tablo 7 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okul Dışı Çalışma Kriterine
Göre Dağılımı .................................................................................................. 150
Tablo 8 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Hane Geliri Kriterine
Göre Dağılımı .................................................................................................. 151
Tablo 9 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Kişisel Gelir Kriterine
Göre Dağılımı .................................................................................................. 152
Tablo 10 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Kişisel Gelirlerinden Teknolojiye
Ayırdıkları Pay ............................................................................................... 153
Tablo 11 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cep Telefonu Sahipliği............................. 154
Tablo 12 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Video Kamera Sahipliği ........................... 155
Tablo 13 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Masaüstü Bilgisayar Sahipliği ................. 156
Tablo 14 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin MP3 Çalar Sahipliği ................................ 157
Tablo 15 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Diz üstü Bilgisayar Sahipliği................... 158
Tablo 16 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dijital Fotoğraf Makinası Sahipliği.......... 159
Tablo 17 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin USB Bellek Sahipliği ............................... 160
Tablo 18 Teknolojik Ürün Kriterleri ............................................................................ 161
Tablo 19 Bilgisayar Alırken En Önemli Kriterler ....................................................... 162
Tablo 20 Cep Telefonu Alırken En Önemli Kriterler .................................................. 163
Tablo 21 MP3 Çalar Alırken En Önemli Kriterler ...................................................... 164
Tablo 22 Internet Kullanım Alanları-Grafiksel Gösterim ............................................ 165
Tablo 23 Nano kavramının öğrenciler açısından algılanışı .......................................... 166
Tablo 24 Nanoteknoloji Hakkında Bilgi Alınan Mecralar ........................................... 168
Tablo 25 Nanoteknoloji İçeren Ürün Kullanımı ........................................................... 169
Tablo 26 Nanoteknolojik Ürün Tercih Sebepleri ......................................................... 170
Tablo 27 Nanoteknolojik Ürünlerin Avantajları ........................................................... 171
Tablo 28 Nanoteknoloji ve Gelecek ............................................................................. 173
Tablo 29 Teknoloji Ürününün Boyutu.......................................................................... 174
Tablo 30 Nanoteknolojik Ürünlerin Güncel Durumu ................................................... 175
Tablo 31 Bir Pazarlama Stratejisi Olarak Nanoteknoloji ............................................. 176
Tablo 32 Adında Nano Geçen Ürünler ve Teknoloji .................................................... 177
Tablo 33 Nanoteknoloji Yatırımlarının Önemi ............................................................ 178
Tablo 34 Nanoteknoloji ve Günlük Hayat .................................................................... 179
Tablo 35 Nanoteknoloji ve Özel Hayatın Mahremiyeti................................................ 180
Tablo 36 Nanoteknoloji ve İletişimsel Bir Devrim ...................................................... 181
Tablo 37 Nanoteknoloji ve Toplumun Kontrolü .......................................................... 182
Tablo 38 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X Cinsiyet............ 183
Tablo 39 Nano kavramı size neyi ifade ediyor X Yaş .................................................. 183

III
4
Tablo 40 Nanoteknoloji içeren ürün kullanıyor musunuz? X
Okuldan arda kalan zamanlarda çalışıyor musunuz? ..................................... 184
Tablo 41 Nano kavramı size ne ifade ediyor? X
Nanoteknoloji kimya sanayinde kullanılır ..................................................... 184
Tablo 42 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X
DYO Nano’yu tanıyorum .............................................................................. 185
Tablo 43 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X
Samsung Silver Nano’yu tanıyorum .............................................................. 185
Tablo 44 Nanoteknoloji geleceğin teknolojisidir X Nanoteknolojinin etkileşim
bağlamında iletişimsel bir devrim yaratacağına inanıyor musunuz? ............. 186
Tablo 45 İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünler özel hayatın gizliliği
açısından soru işaretleri taşımaktadır X Nanoteknolojinin etkileşim
bağlamında iletişimsel bir devrim yaratacağına inanıyor musunuz? ............. 187
Tablo 46 Nanoteknoloji hayatı olumlu yönde etkileyecektir X Nanoteknoloji
toplumun kontrolü ve manipülasyonu için önemli bir etken midir? ............. 188
Tablo 47 Nanoteknoloji içeren ürün kullanıyor musunuz? X
Üniversitelerin yasal statüsü .......................................................................... 188

IV
5
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil 1 Basit Bir İletişim Sistemi .................................................................................... 82
Şekil 2 Doğal ve İnsan Yapımı Nesnelerin Karşılaştırılması ......................................... 95
Şekil 3 Nanoteknoloji Yatırımları................................................................................. 128
Şekil 4 Nanoteknolojiye Devlet Desteği ....................................................................... 129
Şekil 5 Nanoteknolojinin Etki Alanları ........................................................................ 131
Şekil 6 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cinsiyet Kriterine Göre Dağılımı-
Grafiksel Gösterim ............................................................................................ 145
Şekil 7 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Yaş Kriterine Göre Dağılımı-
Grafiksel gösterim............................................................................................. 146
Şekil 9 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Bölüm Kriterine Göre Dağılımı-
Grafiksel gösterim............................................................................................. 148
Şekil 10 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okudukları Sınıf Kriterine Göre
Dağılımı- Grafiksel gösterim .......................................................................... 149
Şekil 11 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okul Dışı Çalışma Kriterine Göre
Dağılımı- Grafiksel gösterim .......................................................................... 150
Şekil 12 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Hane Geliri Kriterine Göre
Dağılımı- Grafiksel gösterim .......................................................................... 151
Şekil 13 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Kişisel Gelir Kriterine Göre
Dağılımı- Grafiksel gösterim .......................................................................... 152
Şekil 14 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Kişisel Gelirlerinden Teknolojiye
Ayırdıkarı Pay- Grafiksel gösterim................................................................ 153
Şekil 15 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cep Telefonu Sahipliği-
Grafiksel gösterim.......................................................................................... 154
Şekil 16 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Video Kamera Sahipliği-
Grafiksel gösterim.......................................................................................... 155
Şekil 17 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Masaüstü Bilgisayar Sahipliği-
Grafiksel gösterim.......................................................................................... 156
Şekil 18 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin MP3 Çalar Sahipliği- Grafiksel gösterim . 157
Şekil 19 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dizüstü Bilgisayar Sahipliği-
Grafiksel gösterim.......................................................................................... 158
Şekil 20 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dijital Fotoğraf Makinası Sahipliği-
Grafiksel gösterim.......................................................................................... 159
Şekil 21 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin USB Bellek Sahipliği-
Grafiksel gösterim.......................................................................................... 160
Şekil 22 Teknoljik Ürün satın alımındaki kriterler- Grafiksel gösterim ..................... 161
Şekil 23 Bilgisayar satın alımındaki kriterler- Grafiksel gösterim ............................. 162
Şekil 24 Cep Telefonu Satın Alımındaki Kriterler- Grafiksel gösterim ..................... 163
Şekil 25 MP3 Çalar Satın Alımındaki Kriterler- Grafiksel gösterim ......................... 164
Şekil 26 Nano Kavramı İfadesi- Grafiksel gösterim ................................................... 166
Şekil 27 Nanoteknolojinin Kullanıldığı Sektörler- Grafiksel gösterim ....................... 167
Şekil 28 Nanoteknoloji Hakkında Alınan Bilgiler- Grafiksel gösterim ...................... 168
Şekil 29 Nanoteknoloji İçeren Ürün kullanımı - Grafiksel gösterim........................... 169
Şekil 30 Nanoteknolojik Ürün Tercih Sebepleri - Grafiksel gösterim ........................ 170
Şekil 31 Nanoteknolojik Ürünlerin Avantajları- Grafiksel gösterim........................... 171
Şekil 32 Nano Ürünlerin Bilinirliği- Grafiksel gösterim ............................................. 172
Şekil 33 Nanoteknoloji ve Gelecek- Grafiksel gösterim ............................................. 173

V 6
Şekil 34 Teknolojik Ürünün Boyutu- Grafiksel gösterim ........................................... 174
Şekil 35 Nanoteknolojik Ürünlerin Durumu- Grafiksel gösterim ............................... 175
Şekil 36 Nanoteknoloji/Pazarlama Stratejisi- Grafiksel gösterim ............................... 176
Şekil 37 Adında Nano geçen Ürünlerin Teknoloji İçermesi - Grafiksel gösterim ...... 177
Şekil 38 Nanoteknoloji ve Gelecek Yatırımı - Grafiksel gösterim .............................. 178
Şekil 39 Nanoteknoloji ve Günlük Hayat - Grafiksel gösterim ................................... 179
Şekil 40 Nanoteknoloji ve Özel Hayatın Mahremiyeti - Grafiksel gösterim .............. 180
Şekil 41 Nanoteknoloji ve İletişim Devrimi - Grafiksel gösterim ............................... 181
Şekil 42 Nanoteknoloji ve Kontrol- Grafiksel gösterim ……………………………. 182

VI 7
İÇİNDEKİLER
1 GİRİŞ ....................................................................................................................... 1
2 BİLİŞİM ÇAĞINDA İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN GELİŞİMİ VE
YENİ DÜNYA DÜZENİ ........................................................................................ 4
2.1 Bilişim Çağı ve Etki Alanları............................................................................ 4
2.1.1 Bilişim Toplumu ....................................................................................... 4
2.1.2 Yeni Ekonomi ......................................................................................... 14
2.1.3 Siberkültür .............................................................................................. 25
2.2 İletişim ve Teknoloji Yöndeşmesi .................................................................. 35
2.2.1 Disiplinler Arası Bir Kavram Olarak İletişim......................................... 38
2.2.2 Sosyo-Ekonomik Boyutlarıyla Teknoloji ............................................... 46
2.2.3 Evrimsel Bağlamda İletişim Teknolojileri .............................................. 53
2.3 Küresel Köyde Değişim ve Dönüşüm ............................................................ 58
2.3.1 Küreselleşme; Gelişim ve Tehditler ....................................................... 59
2.3.2 E-Dönüşüm ............................................................................................. 70
2.3.3 Bilişim Teorisi Yaklaşımında Teknolojide Minyatürleşme.................... 81
2.3.3.1 Bilgi Kavramı ..................................................................................... 82
2.3.3.2 Belirsizlik ............................................................................................ 84
2.3.3.3 Bilgi ve Belirsizlik İlişkisi .................................................................. 85
2.3.3.4 Bilişim Teorisi .................................................................................... 86
3 MİKRO DÜNYADA YENİ ARAYIŞLAR ve NANOTEKNOLOJİ ................ 88
3.1 Disiplinlerarası Bir Bilim Dalı Olarak Nanoteknoloji .................................... 89
3.1.1 Nano Kavramı ......................................................................................... 91
3.1.2 Nanoteknoloji Tarihi ............................................................................... 97
3.2 Kullanım ve Etki Manasında Nano Bilimi ve Nanoteknoloji ....................... 102
3.2.1 Nanoteknolojinin Güncel ve Potansiyel Kullanım Alanları ................. 102
3.2.1.1 Tıp Alanında Nanoteknoloji ............................................................. 106
3.2.1.2 Enerji Alanında Nanoteknoloji ......................................................... 108
3.2.1.3 İletişim ve Bilişim Alanında Nanoteknoloji ..................................... 109
3.2.1.4 Endüstri Alanında Nanoteknoloji ..................................................... 112
3.2.1.5 Savunma ve Havacılık Alanında Nanoteknoloji ............................... 115
3.2.2 Sosyo- Ekonomik Etkiler Açısından Nanoteknoloji ............................. 115
3.2.3 Dünyada Nanoteknoloji ........................................................................ 119
3.2.3.1 ABD .................................................................................................. 119
3.2.3.2 Avrupa Birliği ................................................................................... 120
3.2.3.3 Asya .................................................................................................. 121
3.2.4 Türkiye’de Nanoteknoloji ..................................................................... 121
3.3 Rakamlarla Nanoteknoloji, Yeni Pazarlar .................................................... 125
3.3.1 Nanoteknoloji Yatırımları ..................................................................... 126
3.3.2 Yeni Pazarlar......................................................................................... 129
3.3.2.1 Nano-sağlık ....................................................................................... 132
3.3.2.2 Nano-savunma .................................................................................. 132
3.3.2.3 Nano-enerji ....................................................................................... 133
3.3.2.4 Nano-tekstil ....................................................................................... 134
3.3.2.5 Nano-elektronik ................................................................................ 136
3.3.2.6 Nano-malzemeler .............................................................................. 136
3.3.2.7 Nano-ekonomi .................................................................................. 137

VII
8
4 İLETİŞİM FAKÜLTESİNDE OKUYAN GENÇLERİN NANOTEKNOLOJİ,
NANO İLETİŞİM VE NANO ÜRÜNLER ÜZERİNDEKİ DAVRANIŞLARI
ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA .......................................................................... 140
4.1 Araştırmanın Amacı ...................................................................................... 140
4.2 Araştırmanın Metodolojisi ............................................................................ 142
4.3 Niceliksel Bulgular ....................................................................................... 144
4.3.1 Demografik Özellikler .......................................................................... 144
4.3.1.1 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Demografik Özellikleri ................ 145
4.3.1.1.1 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cinsiyet Kriterine
Göre Dağılımı ............................................................................. 145
4.3.1.1.2 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cinsiyet Kriterine
Göre Dağılımı ............................................................................. 146
4.3.1.1.3 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Üniversitelerin
Yasal Statüsüne Kriterine Göre Dağılımı ................................... 147
4.3.1.1.4 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Bölüm Kriterine
Göre Dağılımı ............................................................................. 148
4.3.1.1.5 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okudukları Sınıf Kriterine
Göre Dağılımı ............................................................................. 149
4.3.1.1.6 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okul Dışı Çalışma Kriterine
Göre Dağılımı ............................................................................. 150
4.3.1.1.7 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Hane Geliri Kriterine
Göre Dağılımı ............................................................................. 151
4.3.1.1.8 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Kişisel Gelir Kriterine
Göre Dağılımı ............................................................................. 152
4.3.1.1.9 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Kişisel Gelirlerinden
Teknolojiye Ayırdıkları Pay ....................................................... 153
4.3.1.1.10 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cep Telefonu Sahipliği ........ 154
4.3.1.1.11 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Video Kamera Sahipliği ...... 155
4.3.1.1.12 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Masaüstü
Bilgisayar Sahipliği................................................................... 156
4.3.1.1.13 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin MP3 Çalar Sahipliği ............ 157
4.3.1.1.14 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dizüstü Bilgisayar Sahipliği 158
4.3.1.1.15 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dijital Fotoğraf
Makinası Sahipliği .................................................................... 159
4.3.1.1.16 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin USB Bellek Sahipliği........... 160
4.3.2 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Teknolojiye Karşı Tutum ve
Davranış Özellikleri .............................................................................. 161
4.3.2.1. Teknolojik Ürün Alırken En Önemli Kriterler .................................... 161
4.3.2.2. Bilgisayar Alırken En Önemli Kriterler............................................... 162
4.3.2.3. Cep Telefonu Alırken En Önemli Kriterler ......................................... 163
4.3.2.4. MP3 Çalar Alırken En Önemli Kriterler.............................................. 164
4.3.2.5. İletişim Fakültesi Öğrencilerinin İnterneti En Çok
Kullandıkları Alanlar ........................................................................... 165
4.3.3 İletişim Fakültesi Öğrencileri ve Nano Kavramına Yaklaşımları ........ 166
4.3.3.1 İletişim Fakültesi Öğrencilerine Nano Kavramının İfade Ettikleri .. 166
4.3.3.2 Nanoteknolojinin Yenilik Getirdiği Alanlar ..................................... 167
4.3.3.3 Nanoteknoloji Hakkında Bilgi Alınan Mecralar ............................... 168

VIII
9
4.3.3.4 Nanoteknoloji İçeren Ürün Kullanımı .............................................. 169
4.3.3.5 Nanoteknolojik Ürün Tercih Sebepleri ............................................. 170
4.3.3.6 Nanoteknolojik Ürünlerin Günlük Hayata En Önemli Getirileri...... 171
4.3.3.7 Adında Nano Bulunduran Ürünlerin Bilinirliği ................................ 172
4.3.3.8 Nanoteknoloji ve Gelecek ................................................................. 173
4.3.3.9 Bir Teknolojik Ürünün Boyutunun Önemi ....................................... 174
4.3.3.10 Nanoteknolojik Ürünlerin Günümüzdeki Durumu ....................... 175
4.3.3.11 Bir Pazarlama Stratejisi Olarak Nanoteknoloji ............................. 176
4.3.3.12 Adında Nano Geçen Ürünlerin Teknolojik Durumu .................... 177
4.3.3.13 Nanoteknoloji Yatırımlarının Önemi ............................................ 178
4.3.3.14 Nanoteknoloji ve Günlük Hayat ................................................... 179
4.3.3.15 İletişim, Nanoteknoloji ve Özel Hayatın Mahremiyeti ................. 180
4.3.3.16 Nanoteknoloji ve İletişimin Değişimi ........................................... 181
4.3.3.17 Nanoteknoloji ve Toplumun Kontrolü .......................................... 182
4.4 Çapraz Tablo Analizleri ................................................................................ 183
4.4.1 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X Cinsiyet ... 183
4.4.2 Nano kavramı size ne ifade ediyor? X Yaş........................................... 183
4.4.3 Nanoteknoloji içeren ürün kullanıyor musunuz? X
Okuldan arda kalan zamanlarda çalışıyor musunuz? ............................ 184
4.4.4 Nano kavramı size ne ifade ediyor? X
Nanoteknoloji kimya sanayinde kullanılır ............................................ 184
4.4.5 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X
DYO Nano’yu tanıyorum ..................................................................... 185
4.4.6 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X
Samsung Silver Nano’yu tanıyorum ..................................................... 185
4.4.7 Nanoteknoloji geleceğin teknolojisidir X
Nanoteknolojinin etkileşim bağlamında iletişimsel bir devrim
yaratacağına inanıyor musunuz? ........................................................... 186
4.4.8 İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünler özel hayatın gizliliği
açısından soru işaretleri taşımaktadır X Nanoteknolojinin
etkileşim bağlamında iletişimsel bir devrim yaratacağına
inanıyor musunuz? ................................................................................ 187
4.4.9 Nanoteknoloji hayatı olumlu yönde etkileyecektir X
Nanoteknoloji toplumun kontrolü ve manipülasyonu için
önemli bir etken midir? ......................................................................... 188
4.4.10 Nanoteknoloji içeren ürün kullanıyor musunuz? X
Üniversitelerin yasal statüsü ................................................................. 188
4.5 Araştırma Sonucu ......................................................................................... 189
5 SONUÇ ................................................................................................................ 193
EKLER ...............................................................................................................199
EK-1 Anket Formu ........................................................................................200
KAYNAKÇA ......................................................................................................203

IX
10
1 GİRİŞ

Nano, nanoteknoloji ve iletişim kavramları birbirleriyle ne kadar da ilişkisiz


gibi görünüyor. Birbirleriyle bağıntılanmaya çalışılsa bile yine de karşımıza bazı
güçlükler çıkıyor. Olaya felsefik açıdan baktığımızda ve güncel iletişim modelleri ve
tekniklerini göz önüne aldığımızda yine çeşitli zorluklarla karşılaşıyoruz. Nano iletişim
dediğimiz zaman aklımıza ağzımızdan çıkan üç harflik bir kelimeyle belki sayfalarca
yazı ile ifade edeceğimiz bir konuyu “minyatürleştirerek” alıcıya çok şey ifade eden bir
hale sokmak gelebiliyor. Bu çalışmada bizim bakış açımız özellikle, iletişim
tekniklerinin ve teknolojilerinin dönüşümü açısından olacaktır.

Çalışmamız boyunca yaptığımız araştırmalar sonucunda, konu üzerinde çalışan


çeşitli uzmanların, bu teknolojinin geçmişini M.Ö. 2000’li yıllara kadar dayandırdığını
gözlemlemekteyiz. Her ne kadar ilk nano ürünler olarak, Mısırlıların papirüs üzerine
yazdıkları yazılardaki mürekkebin içindeki nano partiküllere atıfta bulunulsa da veya
haçlı seferleri sırasında Şam’da imal edilen çelik kılıçların katmanlarının oluşumundan,
keskinliğinin sağlanmasındaki çalışmadan bahsedilse de, bizim anladığımız anlamda,
60’lı yıllardan itibaren bu teknolojinin üstünde AR-GE çalışmaları yapıldığını öne
sürmek mümkündür.

Bilişim Çağı ve Bilişim Toplumu olguları gün geçtikçe yaşantımızda ağırlığını


daha fazla hissettirmektedir. Teknolojinin gelişiminin inanılmaz bir ivme kazandığı ve
enformasyon kirliliğine yol açabilecek kadar fazla verinin ortada dolaştığı günümüz
toplumu, son çeyrek yüzyıl içinde önemli dönüşümlerin yaşandığı bir sahne haline
gelmiştir. Bilişim bilimi, teknolojinin gelişimini sadece teknik donanımın dönüşümüyle
değil toplumun ve bireyin temel dinamiklerinin dönüşümüyle de ölçer. Bu bağlamda
sosyal bilimler alanı da bu dönüşümden büyük pay almaktadır. Bu dönüşüm
çerçevesinde toplumun ve bireyselleşen toplum düzeninin yüzünü ne tarafa çevirdiği de
önem kazanmaktadır. Şu anda toplumun tüm katmanlarına, gerçek anlamında tanıtımı
gerçekleşmemiş olsa da, teknolojik anlamda yüzümüzü döndüğümüz taraf nanoteknoloji
dünyasıdır.

1
Algı bağlamında incelediğimizde, nano kavramı küçüğü ifade etmekte ve bir
teknolojik ürün açısından içinde nano sözcüğünü barındırması ileri teknoloji manasını
çağrıştırmaktadır. Minyatürleşmenin yanı sıra yine ürünlere atfedilen bir başka sıfat da
ürünlerin “akıllı” olmasındadır. Bu anlamda, kendi kendini temizleyen boyalardan,
kirlenmeyen kumaşlara; esnek ama daha dayanıklı betondan, elmas kadar sert
kaplamalara; kanserli hücrelerin vücuda zarar vermeden öldürülmesinden, günlerce
etkisini kaybetmeyen kremlere; tek şarbon mikrobunu bile algılayabilen sensörlerden,
bakterileri öldürdüğünden dolayı kokmayan çoraplara ve mikrop barındırmayan
buzdolaplarına kadar hayatımıza girmeye başlayan nanoteknoloji yeni bir teknoloji
devrimi olarak algılanmaktadır.

Bu doğrultuda tezin planı şu şekilde gerçekleştirilmiştir. Giriş bölümünü


müteakip ikinci bölümde Bilişim Çağının doğuş evresi incelenmiş, bu yeni çağın
felsefik temelleri, kültürel yaşama olan etkileri, ekonomide yarattığı hareketlilik ve
devinim ve tabii ağırlıklı olarak, teknolojik gelişmeler ışığında iletişim alanında
yarattığı yenilikler mercek altına alınmaya çalışılmıştır. Bu anlamda, iletişim alanındaki
gelişmelerden yola çıkılarak nanoteknoloji ve nano-iletişim olgusuna doğru nasıl
gidildiğinin ipuçlarına yine bu bölüm içerisinde yer verilmiştir.

Üçüncü bölümde ise tamamen nano ve nanoteknoloji kavramlarının tanıtılması,


iletişim alanı ve teknikleri açısından bu teknolojinin ne tür dönüşümlere yol açtığı ve
açacağı gibi konular irdelenmeye çalışılmıştır. Günümüzde bu teknoloji başka hangi
alanlarda kullanılmaktadır ve bu yan alanlarla iletişim bilimi nasıl bir diyalog içindedir
sorusu yine bu bölümde cevaplandırılmaya çalışılmıştır.

Dördüncü bölüm ise, bir kuşağın en dinamik kesimi olan gençlere, konu nano-
teknoloji ve iletişim olduğu için de iletişim fakültesi öğrencilerine yönelik bir araştırma
ile detaylandırılmaya çalışılmıştır. Gerçekleştirilen bir anket sonrası yapılan istatistiksel
analizler sonucunda, toplumun bu kesiminin dönüşüm ile ilgili tutumu, nano ürünlere ve
teknolojisine yaklaşımı, bu teknolojinin geleceği konusundaki fikirleri incelenmeye
çalışılmıştır.

2
Sonuç bölümünde ise konu ile ilgili, özellikle ileriye yönelik projeksiyonlara
yer verilmiş ve nanoteknolojinin özellikle iletişim alanındaki rolüne vurgu yapılmaya
çalışılmıştır.

3
2 BİLİŞİM ÇAĞINDA İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN GELİŞİMİ VE
YENİ DÜNYA DÜZENİ

2.1 Bilişim Çağı ve Etki Alanları

Dünyamızda teknoloji büyük bir süratle gelişmektedir. Teknolojinin kullanım


alanları da büyük bir çeşitlilik göstermektedir. Tıptaki gelişmeler, ekonomik anlamda
gelişmeler, kültür alanında gelişmeler derken bu gelişimi hiç yadsıyamayacağımız bir
alan da iletişim alanıdır. Bu gelişim kendini çevreleyen boyutları aşarak küreselleşme
ve etkileşim yoluyla yeni kavramlardan, yeni bir çağdan ve yeni bir toplumdan
bahsedilmesine yol açmıştır. Bu bahsedilen çağ ‘bilişim çağı’, toplum ise ‘bilişim
toplumu’dur. Bilişim toplumu ile ilgili çeşitli değişik tanımlar ve yaklaşımlar vardır.

2.1.1 Bilişim Toplumu

Bilişim toplumu kavramını tanımlamadan önce, ‘bilişim nedir’ sorusunu


cevaplamak daha doğru olacaktır. Bilişimi; insanoğlunun teknik, ekonomik ve
toplumsal alanlardaki iletişiminde kullandığı ve bilimin dayanağı olan bilginin, özellikle
elektronik makineler aracılığıyla, düzenli ve akılcı biçimde işlenmesi bilimi diye
tanımlayabiliriz.1 Bilişim bilgi olgusunu, bilgi saklama, erişim sistemleri, bilginin
işlenmesi, aktarılması ve kullanılması yöntemlerini, toplum ve insanlık yararı gözeterek
inceleyen uygulamalı bir bilim dalıdır. Disiplinlerarası özellik taşıyan bir öğretim ve
hizmet kesimi olan bilişim, bilgisayar da içerisinde olmak üzere, bilişim ve bilgi erişim
sistemlerinde kullanılan türlü araçların tasarlanması, geliştirilmesi ve üretilmesiyle ilgili
konuları da kapsar. Bundan başka her türlü endüstri üretiminin özdevinimli olarak
düzenlenmesine ilişkin teknikleri kapsayan özdevin alanına giren birçok konu da, geniş
anlamda, bilişimin kapsamı içerisinde yer alır.

‘Bilişim Toplumu’ ise , bütün kamusal ve özel örgütlerin, kuruluşların ve


kurumların, giderek bütün bireylerin, yaşamlarını sürdürürken ve görevlerini yaparken
karşılaştıkları karar aşamalarında, bilişim sistemlerinin hizmetlerinden
yararlanabildikleri, gereksinme duydukları her türlü bilgiye bilişim dizgeleri, bilgi

1
Aydın Köksal, “Bilişim Sözcüğü Üzerine”,
http://www.dergi.tbd.org.tr/yazarlar/11022002/aydin_koksal.htm,11 Şubat 2002.

4
erişim sistemleri ve bilgi tabanlı uzman sistemler aracılığıyla erişebildikleri, bunu,
iletişim ağlarından yararlanarak kendi kişisel ortamlarında olduğu gibi, içinde
yaşadıkları toplumun yakın çevresini oluşturan yerel ortamlarda, ulusal, uluslararası,
bölgesel ortamlarda ve dünyanın tümünü kapsayan küresel ortamda da yapabildikleri,
bu hizmetlerin yanı sıra üretimde her türlü “özdevin” olanaklarını, süreç denetim
tekniklerini yaygın biçimde kullandıkları “endüstri-ötesi toplum” düzenine verilen
addır; insanoğlunun uygarlık geçmişinde gerçekleştirdiği “tarım toplumu” ve “yapım ya
da endüstri toplumu” aşamalarından sonra, 20. yy’ın sonlarında ve 21. yy’ın başlarında
eriştiği yeni bir kültür örüntüsü ya da uygarlık aşamasıdır.2 Bu yüzden, bilgi toplumu
değil, bilişim toplumu dememiz gerekmektedir. Bilgi toplumu, genel anlamda
“knowledge society” deyişinde olabileceği gibi devingen olmayan bilgiyi
çağrıştırmaktadır. Bilişim sistemleriyle, kullanıcıların kararlarını yönlendirmede
gereksinme duydukları bilgiyi (information), onlara bilişim sistemlerinin güncel
devingenliği, birlikteliği içinde ve genel yaşamın olağan koşullarında, etkileşimli
biçimde sağlayabilmemiz söz konusu olmaktadır.

Yönetim bilişim sistemleri, üretim bilişim sistemleri, ofis otomasyonu,


internet, intranet, web siteleri, elektronik yayıncılık, elektronik habercilik/gazetecilik,
bilgisayar destekli eğitim, elektronik posta, ev bankacılığı, elektronik ticaret, vb.
olanakları kullanarak bütünüyle yeni bir teknolojik ortamda (yeni bir ekin ya da kültür
örüntüsü içinde) yaşayacağımız bu yeni toplum biçimine bilişim toplumu dememiz
gerekmektedir.

Bilgi toplumu demek, daha önceki toplum biçimine endüstri toplumu demek
yerine makine toplumu, ondan bir önceki toplum biçimine tarım toplumu demek yerine
saban toplumu demeye benzemektedir.3

Sanayi toplumunun ortaya çıkmasında en önemli etken; buhar makinesi,


elektrik, içten yanmalı motor gibi enerji teknolojilerinin bulunmasıdır. Bilişim
teknolojilerinin ortaya çıkıp hızla gelişmesi de benzer bir etkiyi yeni oluşan toplumda
oluşturmuştur. İletişim ve bilgisayar teknolojileri daha yetenekli işgücüne gereksinim
2
Aydın Köksal, “Yirmibirinci Yüzyıl Başlarken Yaşanan Büyük Değişim: Bilgi Toplumu Değil Bilişim
Toplumu”, Bilişim Dergisi, Sayı:75, Eylül 2000, Ankara, s.10
3
A.g.m., s.11

5
doğurduğundan ve ulusal verimliliği artırma ve rekabetçi üstünlük elde etme yolunda
daha yüksek değerlere sahip ürünler ortaya koyma yeteneğine sahip olduklarından,
iktisadi gelişme açısından en fazla önem verilmesi gereken alan bilişim teknolojileri
olarak görülmektedir. Nitekim, ünlü strateji uzmanı M.Porter günümüzde bir işletmenin
yönetilmesinde en temel faktör olarak bilişim teknolojisine işaret etmektedir. Zaten,
bilgi toplumu kavramı da yeni teknolojilerin neden olduğu iktisadi ve sosyal değişimler
anlamına gelmektedir.4

Sosyolojik açıdan irdelersek "bilişim toplumu" kavramının neredeyse son


yirmibeş yıldır sosyoloji literatüründe yer aldığı görülmektedir. Ancak bu kavramı
tamamen benimseyenlerle karşı çıkanlar arasında da bir çatışma ortaya çıkmıştır.
Önümüzdeki dünyayı açıklamakta bilgi toplumu kavramının geçerli olduğunu
düşünenlerin çok büyük kısmı ile bu kavramın bir göz boyamacılığı işini üstlendiğine
inananların çoğunluğu, kavramın taşıdığı kavrayış imkanlarıyla pek ilgili
görünmemektedir. Taraftarları “bilgi toplumuna giriyoruz, artık eski dünya bitti, eskiyle
hiç ilgisi olmayan bir sosyal düzen kuruldu, kuruluyor; eski çatışmaların esamesi
okunmayacak; pembe bir geleceğin eşiğindeyiz” biçimindeki düz ve çok yüzeysel bir
okumayla yetinirken, karşıtları duydukları tepkide bir adım daha atarak kavramın işaret
ettiği dönüşümleri görmemezlikten gelebilmektedirler5.

II. Dünya Savaşından bu yana kapitalizmin eski çelişkilerini, iç gerilimlerini


aştığını öne süren ve “sanayi sonrası toplumu” tartışmalarıyla başlayan bir dizi açıklama
geliştirilmiştir. Bu açıklamaların ortak geometrisi bir kopuş momenti ile onun öncesi ve
sonrası üzerine bina edilmiş bir periyodizasyon önermesinden ibarettir6. Kopuşun öbür
adı ise “bilgi devrimidir”. Liberal düşünce geleceği içinde yer alan bu açıklamaların
temelinde üç düşüncel varsayım vardır. Bunlar bireycilik, bilim ve ilerleme

4
Mahmut Tekin, “Bilgi Çağında Bilgi Toplumu ve Bilgi Ekonomisi”,
http://www.su.edu.tr/yazilar/tekin_mahmut/bilgitoplumu.htm
5
D. Howcroft, The Hyperbolic Age of Information: An Emprical Study of Internet Usage,
Information, Communication&Society, vol.2, 1999, s.132.
6
K. Kumar, From Post Industrial to Post Modern Society, New Theories of the Contemperary
World, Blackwell Pub., U.K. 1995, s.89.

6
anlayışlarıdır.7 Doğal hukuktan gelen haklara sahip olan bireyin mutlak önceliği ve
değeri liberal siyaset kuramının temel taşıdır. Bu özerk bireye olan inanç, liberal toplum
kuramına da damgasını vurmaktadır: Bu kurama göre toplum, özerk bireylerin özgür
anlaşmaları sonucunda bir araya gelmeyi kabullerinin bir ürünüdür. Bilim ise bu bireyin
aklını kullanarak rasyonalizm ve deney yolundan ayrılmazsa erişeceği bilgilerdir.
Bireye inanç, bireyin aklının ürünü olan bilime de inancı beraberinde getirmektedir.
Nesnel akıl ve bilimsel gözlem, bireysel zihnin evrenin işleyiş kurallarını ortaya
koymasının yolunu açmaktadır8. O halde, liberal düşünceye göre, bilgisizlik en büyük
sorundur. Kurtuluş, bilgi ile eş anlamlıdır. Bilgi, öte yandan, kudret, iktidar demektir.
Liberal düşüncede ilerlemeye inanmak demek, bilgiye inanmak demektir; bilgi
birikiminin araçlara dönüşmek suretiyle insanlığa durmaksızın daha ileri bir mutluluk
düzeyi sağladığının bilincinde olmak demektir. Ne var ki modern toplumda her şeyin
çok iyi olduğu iddia edilemez. Bir uygarlık bunalımı yaşandığına ilişkin belirtiler vardır.
Liberal görüşe göre, bunların temelinde de her zamanki eksiklik yani bilgisizlik
yatmaktadır: İdeolojiler bilgiyi saptırmaktadır; öte yandan, otoritenin baskısı bilginin
özgürce yeşermesine ya da özgürce dolaşımına engel olmaktadır.9

O halde, bilgi üretimi ve iletimi, bunalımdan çıkışta başlıca etken olacaktır.


Değil mi ki her şey bilgisizlikten kaynaklanmaktadır; o halde günümüzde patlama
halindeki iletişim teknolojileri bilgiyi odaklarına aldıklarından, yeni bir devrimin, “Bilgi
Devrimi”nin habercileridir. Yeni iletişim ve enformasyon teknolojileri bireyin gerçek
anlamda değerini bulacağı uyumlu, ademi merkeziyetçi ve demokratik toplumun alt-
yapısını oluşturacaktır. Toplumsal hastalıklar, artan bilgi ve iletişim miktarı ve akışıyla
tedavi edilecektir.

Bir devrimden söz etmek, devrim öncesinde ve sonrasında farklı yapılar ve


ilişkiler içeren toplum biçimlerinden söz etmek anlamına gelir. Nitekim, liberal görüş
taraftarları toplumların tarihsel gelişimine ilişkin bir periyodizasyon önermektedirler.

7
Lawrance Grossberg, “Interpreting the Crisis of Culture in Communication Theory”, G. Cleveland
Wilhoit ve Harold de Bock (der.) Mass Communication Review Yearbook Vol.2 (Beverly Hills, Sage,
1981), ss. 147-159
8
B. Amoroso, On Globalization, Capitalism in the 21st Century, MacMillan Press Inc., N.Y., 1998,
s.59.
9
I.de Sola Pool, Technologies of Freedom, Cambridge, Mass: Harvard University Press, 1984, s.45.

7
Önce tarım toplumu gelmektedir; bunu sanayi toplumu izlemiştir; şimdi ise bilişim
toplumu ya da sanayi sonrası toplumu evresine girilmiştir.10 Bu üçleme radikal bir
dönüşümden söz açan Alain Touraine, Alvin Toffler, Daniel Bell ve Yoneji Masuda
gibi bütün araştırmacıların izlediği bir modeldir. Bu modeli biraz açarsak, “İnsanlık
teknolojilerin kullanımıyla ilkel toplumdan tarım toplumuna geçti. İlkel toplumda
doğanın verdikleriyle yetinen insanlık; tarım toplumunda ekip biçerek daha çok
üretmeyi başardı. Tarımsal üretimin ana girdisi topraktır. İnsanlık elindeki sınırlı
teknolojik imkanlarla toprağı işleyerek varlığını sürdürdü ve refahını artırdı. Sanayi
toplumu döneminde, toprağın yerine sermaye malları, yani makinalar ikame edildi.
Mekanik düşünce ve mekanik teknolojinin ürünü olan makinalar, sanayi toplumunun
temel belirleyeni oldu. Sanayileşmek demek, sermaye malları stokları olarak makine ve
teçhizat donanımının artışı anlamını taşıyordu, refah artışının kaynağı sermaye
mallarıydı. Her iki toplum düzeninde de birer madde olan toprak ve sermaye ile başka
maddeler üretiliyordu. Kısacası, tarım ve sanayi toplumlarında zenginlik ve refah artışı
maddi kaynakların çoğaltılmasına dayanıyordu11. Tarım toplumunda, uzun yıllar içinde
gelenekleşmiş değerler sisteminin belirlediği durağan bir dünya görüşü egemendi.
Sanayi toplumu, rönesans, reform ve aydınlanma çağının birikimleri içinde bir
paradigma değişimi yaşayarak, geleneksel düşünceden mekanik düşünceye geçiş yaptı.
Sanayi Toplumu'nun teknolojileri; mekanik düşünce paradigmalarının, yaşamın her
alanına uygulanmasından kaynaklanıyordu. Mekanik düşünce ve mekanik ilişkiler
toplumsal yaşama yansıyor ve insan ilişkilerinde de “mekanik akıl” rasyonalist, tekdüze
ve hiyerarşik yapılar oluşturuyordu12. Tarım toplumunun geleneksel yapılarının yerini
sanayi toplumunun mekanik yapıları almıştı. Sanayi toplumunda yaşanan bilimsel
gelişme , 20. yy'ın ilk çeyreğinde, yeni bir bilimsel paradigmanın yani kuantum
mekaniğinin doğuşunu müjdeliyordu. Kuantum teknolojisi mikro elektronikte yeni bir
devrim yarattı. Bilgisayardan iletişime, robotlardan, uydulara ve yeni malzemelere
kadar her alanda köklü devrimler yaşandı. Kuantum teknolojilerinin, günlük yaşama
taşıdığı köklü yenilenmeler, daha 20.yy'ın son çeyreğinde sanayi toplumunu sona
erdirip yeni bir toplum yapısının doğmasına neden oldu. Kuantum teknolojileriyle, bilgi

10
Alvin Toffler, Üçüncü Dalga, (Çev. Ali Seden), Altın Kitaplar, İstanbul, 1998 s.32
11
R. Mansell, U. Wehn, Knowledge Societies: Information Technology for Sustainable Development,
Oxford University Press, New York, 1998, s.65.
12
Daniel Bell, The Social Framework of the Information Society, Basil Blackwell, Oxford, 1980, s.73.

8
ile bilginin üretimi başladı. Daha önceki toplum yapılarındaki madde ile maddenin
üretimi yerine; kuantum düşüncesinde bilgi ile bilgi üretiliyordu. Kuantum teknolojileri,
insan beynini ikame eden teknolojiler olarak bilgi ile bilgi üretimindeki sınırları hergün
aşmaya ve yenilemeye başladı. İşte, toprak ve sermaye yerine, bilginin temel üretim
aracı olduğu bu yeni toplum düzenine bilişim toplumu diyoruz.”13

Bilişim toplumunda yaratıcı akıl sayesinde, beynin bir bütün olarak düşünme
sürecine katılması gerçekleşmektedir. Kısaca sanayi toplumundan bilgi toplumuna
geçerken,

• hiyerarşi yerine eşitlik,

• uyum ve uygunluk yerine kişisel nitelik ve yaratıcılık,

• standartizasyon yerine farklılık,

• merkezileşme yerine merkeziyetçilikten uzaklaşma,

• etkinlik yerine etkililik,

• ürünün sayısal içeriği yerine kalitenin önüne çıkması,

• güvenlik yerine kendini kanıtlama ve kendini gerçekleştirme şeklinde,


değerler sisteminde bir kayma ve yeniden yapılanma gerçekleşmektedir.14 Görüldüğü
gibi bilişim toplumu ile her şey yeniden yapılanmaktadır; yeni bir dünya ve yeni bir
toplum, yeni bir insan ve yeni bir dünya görüşü şekillenmektedir.. Bu süreç birçok
ülkede baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir.

Geleceğe ilişkin bu iyimser bakış bütün bilgi toplumu teorisyenlerince


paylaşılmaktadır. Bell, Masuda, Toffler gibi liberal düşünce geleneği içinde yer alan bir
çok yazar, günümüzdeki toplum içi dengesizlikler kadar ülkeler arası eşitsizliklerin

13
Hüsnü Erkan, “21.Yüzyıla Girerken Bilgi Toplumu ve Türkiye”, Yeni Türkiye, 21.Yüzyıl Özel Sayısı,
Ocak-Şubat 1998, Yıl 4, Sayı 19, ss.134-136.
14
Aydın Uğur, “Bilgi Toplumu ve Medya”,
http://www.ibun.edu.tr/communication/articles/augur1.htm

9
çaresini teknolojiden, özellikle de bilişim ve iletişim teknolojilerinden beklemektedir.15
Aslında her yeni teknoloji, özellikle de iletişim teknolojisi ilk çıktığı sıralar gözleri
kamaştırmış, önümüzdeki güzelliklerin müjdecisi olarak algılanmıştır. Örneğin, daha
1907'de AT&T firmasının baş mühendisi olan Corty, bir gün uluslararası telefon
şebekesinin kurulduğunda bunun yeryüzüne barış getireceğine inanabilmiştir. Corty,
“bir gün bütün halkların aynı dili konuşmasını ya da aynı dillerle anlaşmalarını zorunlu
kılacak bir dünya telefon sistemi kuracağız ve bu, yeryüzündeki bütün halkları bir
kardeşlik ortamı içinde biraraya getirecek”16demektedir. Bilgisayarların günümüzde,
Corty'nin telefondan beklediğini gerçekleştireceğini düşünen uzmanların sayısı hiç de az
değildir. 1900'lerin başından günümüze, aradan bir yüzyıl geçtikten sonra iletişim
teknolojilerinden beklenenlerin azalmamış, fakat giderek fazlalaşmış olduğu
söylenebilir.

Bilişim toplumu teorisyenlerinin hemen hepsi, iki savı birbirinin tamamlayıcısı


olarak öne sürmektedir. Savların ilki, sanayi toplumunun geride bırakılıp bilgi
toplumuna geçildiği; ikincisi, bu geçiş sayesinde önceki dönemde yaşanan bütün
toplumsal aksaklıkların kendiliğinden giderileceği yolundadır.

Bilişim çağını önceki dönemlerden ayıran beş temel özellik bulunmaktadır.


Bunlar17:

• Bilgi çağı bilgiye dayalı toplumun yükselişinden meydana gelmektedir.

• Bilgi çağında işletmeler bilgi teknolojilerine dayalı olarak faaliyet


göstermektedirler.

• Bilgi çağında iş süreçleri verimlilik artışına dönüşmektedir.

• Bilgi çağının başarısı, bilgi teknolojilerinin kullanımında etkinlik ile


ölçülmektedir.

15
Frank Webster, Theories of the Information Society, London, Routledge, 1995, s.34
16
Marion May Dilts, The Telephone in a Changing World, New York, Longman's Green, 1941,
s.188'den aktaran Ithiel de Sola Pool (der.), The Social Impact of the Telephone, Cambridge, Mass.,
MIT Press, 1981, ss.128-129
17
James A. Senn, Information Technology in Business, Prentice Hall Int New Jersey, 1995, s.9

10
• Bilgi çağında pek çok ürün ve hizmet, bilgi teknolojileri ile iç içe
geçmiş durumdadır.

Bazı yazar ve düşünürler ile, gelecek bilimciler şu anda girmekte olduğumuz


dönemi farklı şekillerde tanımlamışlardır. Bu yeni toplumsal yapıyı Daniel Bell
“Endüstri Sonrası Toplum”, Peter F.Drucker “Bilgi Toplumu”, Zbigniev Brzezinski
“Teknokratik Çağ”, John Naisbitt ve Patrico Aburdane, “Büyük Yönelimler Çağı” ve
Y.Masuda ise “Enformasyon Toplumu” olarak nitelendirmişlerdir18.

Yeni evrenin içerdiği radikal dönüşümü açıklayanlar arasında en kapsamlı ve


sistematik analizi Manuel Castells önermektedir; “Ağ Toplum”(Network Society).

Manuel Castells'in üç ciltten oluşan Enformasyon Çağı genel başlığını taşıyan


ve daha şimdiden klasikleşmiş olan çalışmasında yapmak istediği, çoğu diğer bilgi
toplumu teorisyeninin yaptığı gibi bir öne doğru kaçış yolu kurmak değildir19 . Castells
önce merkez ülkelerde başlayan ve yerküreyi hızla kuşatan yeni oluşumun ne ölçüde
eski yapı ve süreçler barındırdığını, ne ölçüde radikal dönüşüm özelliğinde olduğunu
yakalamak üzere ekonomiden başlayıp devlete, oradan kimliklere uzanan, Japonya'dan
Rusya'ya, ABD'den Afrika'ya bağlantılar kuran bir analize girişmektedir.

Castells içine girdiğimiz yeni toplumsal evreyi ele almak amacıyla bir dizi yeni
tanım getirmektedir. Toplumları kavramak üzere, bilgi toplumu kavramının kurucu
babaları olan Bell ve Touraine'in kapitalizm ve devletçilik (ya da Bell'in tercih ettiği
adlandırmayla kollektivizm) karşıtlığının oluşturduğu eksenden farklı olarak sanayi-
öncesi, sanayi ve sanayi-sonrası diye giden bir eksen inşa ettiklerine dikkati çeken
Castells, her iki eksenin de kullanılmasının meseleleri kavrayışımıza yardım ettiğini
düşünmektedir. Kapitalizm ve devletçilik kategorilerinin işaret ettiği üretim biçimleri
ile kendisinin önerdiği “gelişme biçimleri” (modes of development) arasında bir ayrım
yapmaktadır. Ona göre, bir önceki gelişme biçimi eğer “endüstriyalizm” ise günümüze
damgasını vuran gelişme biçimi “enformasyonalizm” olarak tanımlanmalıdır. Castells,
hedefini “yeryüzündeki kurumların ve kültürlerin çeşitliliğine bağlı olarak değişik

18
Uğur, s.6.
19
Manuel Castells, The Rise of Network Society, The information Age: Economy, Society and
Culture, Vol. I, Padstow, Blackwell Publishers, Oxford, 1996, s.12

11
biçimlerde tezahür eden yeni toplumsal yapının su yüzüne çıkışını incelemek” olarak
tarif ettiği çalışmasında, “yeni toplumsal yapıyı enformasyonalizm adını vereceği yeni
bir gelişme biçimiyle ilintili olarak ele alacağını; gelişme biçiminin ise 20. yüzyılın
sonlarında kapitalizmin kendisini yeniden yapılandırması süreci tarafından tayin
edildiğini”20 belirtmektedir.

Castells'e bakılırsa, şimdi olduğu gibi önümüzdeki dönemde de, üretimin


bağrında gerçekleştiği toplumsal ilişkilere kapitalizm damgasını vuracaktır. Bir diğer
deyişle, köklü bir dönüşüm saptamasında bulunulsa da bu dönüşümün kapitalist üretim
biçimi çerçevesinde, kapitalizmin parametrelerine bağlı gerçekleştiğini; yani eski
mülkiyet tarzının devam ettiğini akılda tutmak gerekmektedir. Ancak bir başka
noktadan, verimlilik noktasından yaklaşıldığında karşımıza yeni bir durum çıkmaktadır.
Verimlilik düzeyleri emek ile maddenin ilişkisi tarafından belirlenmektedir. Bir başka
anlatımla bilgi ve enerji-üretim araçları yani teknik düzenlemeler bağlamında işe
koşulmakta; bu araçlar da emek ile maddenin ilişkisini şekillendirmekte ve en nihayet
bu ilişki verimlilik düzeyini belirlemektedir. Demek ki verimlilik, üretimin teknik
yakasındaki ilişkilerin oluşturduğu sürece yani gelişme biçimine bağlıdır. O halde,
Castells'e göre, özet olarak; “Gelişme biçimleri, emeğin ürün yaratmak üzere madde
üzerinde çalışmasını mümkün kılan teknolojik düzenlemelerdir. Artığın düzeyini ve
kalitesini nihai olarak tayin eden de bu düzenlemelerdir. Her bir gelişme biçimi üretim
sürecinde, verimliliğin artırılmasında esas olan unsur tarafından tanımlanır. Bu
doğrultuda, tarımsal gelişme biçiminde, artığın hacminin yükselmesi üretim sürecinde
doğal kaynakların özellikle de toprağın ve emeğin niceliğindeki artışın sonucudur.
Endüstriyel gelişme biçiminde verimliliğin temel menbaı yeni enerji kaynaklarının
devreye sokulmasıdır. Yani enformasyonel gelişme biçiminde verimlilik kaynağını,
bilgi yaratma teknolojisi ve bilgi-işlem becerisi ile simge iletişimi oluşturmaktadır21”.
Castells de, elbette, -hangisi olursa olsun, bütün üretim süreçleri bir şekilde bilgiye ve
bilgiyi işleme tabi tutmaya yaslandığından- bu unsurların her zaman çok önemli bir rol
üstlendiğinin farkındadır. Ancak, ona göre, enformasyonel gelişme biçimine özgü olan
şey, bu gelişme biçiminde verimliliğin temel kaynağının bilginin bilgi üzerinde işlemde

20
Castells, s.14.
21
A.g.e., s.6

12
bulunmasıdır.22 Enformasyonun sadece üretimi ve hizmetleri destekleyici bir unsur
olmaktan çıkıp kendisinin en geniş faaliyet ve istihdam alanını oluşturmasıdır.

Castells'in açıklama çerçevesinin üstünlüğü, hem mülkiyet ilişkilerinin hem de


teknolojik dönüşüm dinamiklerinin aynı teorik kumaştan dokunabilmesinden ileri
gelmektedir. Castells'in analizi, teknolojiyi toplumsaldan bağımsız bir değişken gibi
algılamamakta; ama onun dönüp toplumdaki ilişkilere şekil verebildiğini görmeye
olanak tanımaktadır. Ortaya çıkana, Castells, sanayi-sonrası toplum ya da enformasyon
toplumu yerine “ağ toplumu” (network society) demeyi yeğlemektedir.

Bilişim toplumunun ortaya çıkardığı yeni medya anlayışını ele alırsak bu yeni
kavramı mümkün kılan adımları, ilke ve teknikleri şu ana başlıklar altında
toplayabiliriz23:

• Yüzyüze iletişim dışında kalan bütün iletişim süreçleri


elektronikleşmiştir.

• Bu süreç doğrultusunda, eskiden birbirinden farklı diye bellenmiş olan


üç ortam, kitle iletişim araçları, telekomünikasyon ve bilgisayar
sistemleri (veri iletişimi) iç içe geçmişler; “yöneşme” (convergence)
içine girmişlerdir. Örneğin, veri iletişimi ve telefon iletişimi aynı iletim
linklerini ve donanımı kullanabilmektedir, ya da, internetteki
enformasyon hizmetleri ile iletişim hizmetlerinin iç içe geçmesi
örneğindeki gibi hizmet düzeyinde yöneşme gerçekleşmektedir. En
belirgini ise sesin, verinin, metnin ve görüntünün tek bir altyapı
üzerinden iletilmesi, aynı ortamlarda işleme tabi tutulmasıdır. Yöneşme
olgusunu mümkün kılan ilke ise “sayısallaşma” (digitalization)
ilkesidir. Hem telefon ile radyo ve televizyon yayınları, hem de baskı
işlemleri sayısallaşmışlardır.

• Yöneşme ile elele giden bir diğer can alıcı olanak “karşılıklı etkileşim”
yaygınlık kazanmıştır. Gerçekten de genellikle bir kaynaktan alıcıya

22
A.g.e., s.17
23
Uğur , ss.9-10.

13
iletilen mesajlar tarzında işleyen tek yönlü iletişim sistemleri yerini
hızla iki yönlü etkileşime bırakmaktadır.

2.1.2 Yeni Ekonomi

Son birkaç yüzyıl insanlık tarihinde son derece önemli gelişmelere şahitlik
etmektedir. Yeni ekonomi, bu dönemde ortaya çıkan gelişme ve ilerleme sürecinin son
aşamasını meydana getirmektedir. 1785 yılından başlayıp, 68 yıl süren ilk aşama
Fransız Devrimi ile Sanayi Devrimine karşılık gelmektedir. Bu aşamada; su ve buhar
gücü yaygın olarak kullanılmış, demiryollarının yapımı ile ulaşım ve nakliye
maliyetlerinde önemli düşüşler yaşanmış, tekstil ve demir-çelik sektörleri
sanayileşmede başrol üstlenmişlerdir. İkinci aşamada içten yanmalı motor ve elektrik
gücüne dayanan ve çeşitli kimyasalların imalat sürecinde kullanıldığı bir devre söz
konusudur ve 20.yüzyılın başlangıcına dek sürmüştür. Üçüncü aşama, iki büyük savaşta
sürdürülen mücadeleler sonucu içten yanmalı motorların, elektrik ve çeşitli kimyasal
maddelerin günlük yaşama girmesiyle modern iktisadi ve sosyal yaşamın başlangıcını
meydana getirmiştir. 1950’li yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda olgunluk dönemine
erişen “elektronik çağı“ yerini; yeni medya, dijital ağlar ve yeni temel teknolojilerin
ürün ve üretim süreçlerinde esaslı bir role sahip olduğu “yeni ekonomi“ aşamasına
bırakmaktadır. Ekonomik yaşamda devrim yaratan evreler arasındaki süre gittikçe
kısalmakta ve zamanımızda değişim ve ilerlemenin hızı gittikçe artmaktadır.

Yukarıda kısaca özetlediğimiz gelişmeler sonucunda “Yeni Ekonomi” (New


Economy) olarak adlandırılan bir süreç ortaya çıkmıştır. İsimlendirmede çok çeşitli
adlar kullanılsa da “Yeni Ekonomi“ teriminin kullanılması daha doğrudur. Yeni
ekonomide ürün ve hizmetlerin en önemli özelliği, bilginin temel üretim faktörü olarak
ön plana çıkmasıdır. Yeni ekonomi sektörlerinde beşeri sermaye, fiziksel sermaye ile
entelektüel sermayeyi güçlü bir şekilde tamamlayan bir rol üstlenmektedir. Gerek
enformasyon teknolojilerinin kullanımı ve gerekse üretimi, nitelikli işgücü talebini
arttırır. Dolayısı ile beşeri sermaye yatırımlarında artış gözlenir.

“Yeni Ekonomi” kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Atkinson ve


Court yeni ekonomiyi, son 15-20 yılda ortaya çıkan ve ekonominin kurallarını, yapısını

14
ve fonksiyonlarını değiştiren nicel ve nitel gelişmelerin tümü şeklinde
tanımlamaktadır.24 Yeni ekonomiyi, devam eden bilgi ve haberleşme teknolojisindeki
gelişmelerin yayılması, benimsenmesi ve yüksek verimlilik nedeniyle ortaya çıkan
yüksek oranlı ve uzun dönemli büyüme olarak da tanımlamak mümkündür.25 Ayrıca
yeni ekonomi kavramı, yüksek teknolojik gelişmeler ve dünya piyasasının
globalleşmesi ile ekonomik ihtiyaçların değişmesi ve bu ortamda düşünme ve faaliyette
bulunma ihtiyacının zorunlu olduğu bir ekonomik yapıyı ifade etmektedir.26

Yapılan tanımlardan, yeni ekonomi kavramının yüksek büyüme, düşük


enflasyon, düşük işsizlik oranı, en önemli üretim faktörünün bilgi olması ve globalleşme
gibi birden çok anlamı içerdiği anlaşılmaktadır.

Yeni ekonomi; enformasyonu depolama, işleme ve iletme maliyetlerini ciddi


şekilde düşürmüş olan yeni temel teknolojilere dayanmaktadır. Devlet düzenlemelerine
son verilmesinin ve globalleşmenin ivme kazandırdığı bu teknolojiler; piyasaların,
şirketlerin ve bireysel çalışmanın işleyiş tarzlarını değiştirmekte, yeni iş stratejilerinin
ve yeni örgütlenme biçimlerinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Yeni ekonominin en
belirgin özelliklerinden birisi ölçekli teknoloji ve yenilik girişimleri için fon
bulabilmesine imkan veren sistematik piyasa mekanizmalarının olmasıdır. Bu
mekanizma sigorta fonları ya da diğer büyük yatırımcıların yüksek risk-yüksek getiri
alanlarında önemli miktarda para aktarması anlamındaki risk sermayesi fonları, yeni
şirketlerin hızla halka arzına imkan veren borsalar, yeni şirketlerde hisse senedi ve iyi
bir gelecek karşılığı çalışmak isteyen yetenekli bir işgücü gibi faktörlerden oluşur.27

Teknolojik gelişmeler tüm dünyada etkisi gittikçe artan bir dönüşüm ile
kendini bir çok şekilde hissettirmektedir. Bazı gelecek bilimciler ve düşünürler içinde
bulunduğumuz ortamı tanıyabilmek için Bilgi Çağı, Sanayi Sonrası Toplum, Kapitalist
Ötesi Toplum, Enformasyon Toplumu vs. gibi ifadelere başvurmakta, yaşanan

24
Atkinson, Robert D, Court, Rondolph H, “The New Economy Index”, Progressive Policy Institute,
www.neweconomyindex.org.
25
Masi, Paula De, Estevao, Marcello, Kodres, Laura, “Who Has a New Economy?”, Finance and
Development, Volume 38, Number 2, 2002, p.24.
26
Nakamura, Leonard I, “Economics and the New Economy: The Invisible Hand Meets Creative
Destruction”, Federal Reserve Bank of Philadelpia, Business Rewiev, 2002, p.15-30.
27
Can C Aktan, İstiklal Y.Vural, “Bilgi Toplumu, Yeni Temel Teknolojiler ve Yeni Ekonomi”
http://www.canaktan.org/yeni-trendler/yeni-ekonomi/kavram.html

15
dönüşümü teknik ve beşeri açılardan inceleyerek geleceğe dönük trendleri belirlemeye
çalışmaktadırlar.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın ikinci yarısında bilgisayar ve iletişim


teknolojilerinin geliştirilip bütünleştirilmesi ile sonuçlarının kestirilmesi çok güç etkiler
doğuran bir dönemin kapısı aralanmıştır. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel hemen
her alanda hüküm süren bu dönüşümden en fazla etkilenen kesim kuşkusuz iş dünyası
olmuştur.28

ABD’nin 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren sergilediği makro ekonomik


performansı açıklayan yeni ekonomi kavramı, pratikte enformasyon ve iletişim
teknolojilerinin gelişimini ifade etmek için kullanılmakta ve dijital ekonomi, elektronik
ekonomi ya da ağırlıksız ekonomi gibi değişik nitelemelerle adlandırılmaktadır.

Genel bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde yeni ekonomi; bilginin elde


edilmesi, işlenmesi ve dönüştürülmesi ile birlikte dağıtımı süreçlerini kapsar. Bu üç
temel süreç; bilginin işlenmesini, elde edilmesini, dağıtımını ve iletişimini sağlayan
bilgisayar sisteminin fiziksel araçları ile birlikte, insan yardımı ile bütün süreci kontrol
eden yazılım sistemi sayesinde işler.

Literatürde yeni ekonomi ile ilgili tanımlarda, bilgisayar ve bilgisayarlarla ilgili


mal ve hizmetlerin üretimi ve ekonomik etkileri ile birlikte, enformasyon ve iletişim
teknolojileri ile ilgili diğer mal ve hizmetlere de vurgu yapılmaktadır.29

Bilgi toplumunun içinde bulunduğu ekonomik koşullar günümüzde bilgi


ekonomisi (yeni ekonomi) adıyla anılmaktadır. Emek yoğun işlerin düşük gelir
grubundaki ülkelere kaydırılmasıyla, sanayileşmiş ülkelerde emek yoğun işlerden
ürünlere bilgi sermayesi ve yaratıcılık temeline dayalı değer ekleyen bilgi yoğun

28
H.Bahadır Akın, “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Genel Bir Değerlendirme ve Bilgi
Ekonomisinin Özellikler “, Verimlilik Dergisi, 1999/1
29
Seyfettin Erdoğan, “Makro Ekonomik Etkileri Açısından Yeni Ekonomi“, II.Ulusal Bilişim Kongresi

16
faaliyetlere geçmişlerdir. Bunun sonucunda oluşan, bilgi ve iletişim tabanlı bilgi
ekonomisi şu karakteristik özelliklere sahiptir:30

• Sürekli hızlanan teknolojik gelişmeler

• Artan bilişim ve bilgi yoğun faaliyetler

• Kısalan pazara girme ve ürün/hizmet hayat dönüşüm süreleri

• Pazarların küreselleşmesi

• Sanayi kolları arasındaki farkların belirsizleşmesi

Buna göre, bilişim teknolojisi arz ve talep spiralinin doğurduğu hızla artan
teknolojik ilerlemeler bilgi ve bilişim yoğun işlerin çoğalmasına, pazara girme sürecinin
kısalmasına, ürün ve hizmet hayat dönüşüm sürelerinin azalmasına neden olacaktır.
İşletmeler bilişim teknolojileri aracılığıyla rakiplerinden farklılaşabilecekleri fırsatlar
yakalama şansına sahip olacaklardır.

Bugün Batı dünyasında bilişim sanayileri, refahın ana kaynağı haline gelmiş
durumdadır. Günden güne, yoğun rekabet ortamında başarılı olmak için bilişim
teknolojilerini adapte eden işletmelerin sayısı hızla artmaktadır. Örgütler bir bütün
olarak başarı için bilişime bel bağlamaktadırlar.31

Bilgi ekonomisinde; işletmeler sürekli devam eden bir verimlilik arttırma,


çevresel talebe tepki verebilme, örgütsel değişimi gerçekleştirme mücadelesi içinde
olacaklardır. Bilgi ekonomisinde kuruluşların en önemli kaynakları klasik üretim
faktörleri değil beyin gücü olacaktır. Bilginin yaratılması ve paylaşılması görünmeyen
faaliyetlerdir. Bu sebeple insanlar zorlanarak ya da onlara talimatlar verilerek bilgi
yönetilemez. Bilgi ekonomisinde başarı, ancak çalışanların istekli katılımlarının
sağlanmasıyla mümkündür. Bu şekilde insanlar güven ve katılım ortamında yaratıcı

30
Djoen S.Tan, A.Uijttenbroek, “A New Role For Is Managers“, Information Infrastructure
Management, Fall 1997, s.34
31
Stuart Carruthers, Simon Smith, “Challenge of the Information Society“, Information Services and
Use, Vol.17, No.4, 1997, s.225

17
güçlerini kullanacak, bilgilerini diğerleriyle paylaşacak ve dinamik bir örgüt ortaya
çıkacaktır.32

Öte yandan; küreselleşen pazarlarda artan rekabet ortamında işletmeler,


giderek büyüyen ölçülerde bilgi sermayesinin bulunduğu yerlerde ürün geliştirme, en
ucuz yerlerden malzeme ve hammadde satın alma, dağıtım ve işgücü maliyetinin düşük
olduğu yerlerde üretim yapma ve ürünleri uluslararası arenada satabilme çabasına
girmektedirler. Yine, küresel işletmeler çok büyük yatırımlara ihtiyaç duydukları için
dev boyutlarda olsalar da, aynı zamanda yerel piyasalara hızla cevap verebilecek ölçüde
küçülmek zorundadırlar.33

“Dijital Ekonomi” veya “Tekonomi”34 olarak da ifade edebileceğimiz yeni


ekonomi kavramını Don Tapscott, 12 madde halinde özetlemektedir:35

• Yeni ekonomi bilgi ekonomisidir (Knowledge).

Yeni ekonomide bilgi her yönüyle daha önceki dönemlerdeki girdilerden daha
önemli bir hale gelmektedir. Bilgi, emek ve sermayenin pabucunu dama atarak adeta
yegane üretim faktörü haline gelmektedir.36 Bilgiyi yaratmak, var olan bilgiyi
yorumlamaktan daha öte bir davranıştır. Bu yüzden günümüzde firma ve endüstrilerin
başarılı olabilmesi yenilik ve icatlarda (innovations) bulunmalarına, yeni ürünler
geliştirmelerine, yeni hizmetler sunmalarına ve ürün ile mallarında bilgi yoğunluğu
artırmalarına bağlıdır.

• Yeni ekonomi dijital bir ekonomidir (Digitization).

Yeni ekonomide her türlü görüntü, ses, bilgi gibi öğeler bilgisayar ağları
tarafından cok hızlı, ucuz ve güvenilir bir şekilde alıcılarına ulaşmaktadır. Dijital
ekonomide, cep telefonları, taşınabilir bilgisayarlar vs. yaygın olarak kullanılmaktadır.

32
W.Chan Kim, Renee Mauborgne, “Fair Process: Managing in the Knowledge Economy“, Harward
Business Review, July-August 1997, s.71
33
Tan, Uijttenbroek, a.g.m., s.34
34
Doug Aldrich ve Patrick McHugh, “Content Crisis“, Information Strategy, September 1997, s.18
35
Don Tapscott, The Digital Economy, McGraw Hill, New York, 1996, s.44
36
Drucker, P.F. Değişim Çağının Yönetimi, (Çev: Z.Dicleli), İstanbul:Henkel Yayınları, 1995, S.15

18
Yeni ekonomide, eskilerinin yerine geçen veya eski yapıları tamamlayan ucuz bağlantı
ve enformasyon (internet) ile yeni elektronik dağıtım kanalları oluşmaktadır. Bilgi
ağları ve bilginin dijitalleşmesi bilginin ticarete konu olması sürecini hızlandırmaktadır.

• Yeni ekonomide sanallaşma önemli rol oynamaktadır


(Vitualization).

Bilginin analogdan dijitale dönüşmesi, fiziki varlıkların sanal hale gelmesine


olanak sağlmaktadır. Söz konusu sanallaşma ekonominin yapısını, kurumların türlerini
ve aralarındaki ilişkileri, dolayısıyla ekonomik faaliyetin bizzat kendisini
37
değiştirmektedir. Bu nedenle, sanal gerçekliğin bir çok alanda yayılmaya devam
edeceği, ancak bunun beraberinde çözüm gerektiren bazı sorunlar bulunduracağı
söylenebilir.

• Yeni ekonomi moleküler bir ekonomidir (Molecularization).

Giderek yaşamın her alanında belli bir parçalanma ve molekülerleşme ortaya


çıkmaktadır. Bu ise kitlesel yaklaşımın yerini almaktadır. Bu da işletmelerde çalışan
insanların birer molekül insan haline dönüşmesine sebep olmaktadır. Bu kimseler sahip
oldukları donanım sayesinde kendi başlarına üretime katkı yapabilmektedirler. Sosyal
ve iktisadi hayatın tüm yönlerinde “kitlesel ” yerini “moleküler ”e bırakmaktadır.

Yeni ekonominin moleküler bir ekonomi olması, fizikten ödünç alınan


“molekülerleşme” kavramının kısaca incelenmesiyle net bir şekilde anlaşılabilir.
Fizikte, molekül bir maddeyi oluşturan en temel elemanlardan biridir. Molekül, bir
cisim parçalandığında, hâlâ aynı kimyasal özellikleri gösterebilen en küçük parçasıdır.
Bir madde içindeki moleküller elektrik gücü sayesinde birbirlerine yapışık halde
kalabilmektedirler. Katı maddelerde molekülleri bir arada tutan itme ve çekme gücü
dengelidir. Moleküllerin madde içinde bir başka yere hareket etme imkanları yoktur.
Sıvılarda ise moleküller, yine aralarında bir çekme gücü olmakla birlikte kolayca
hareket etme kabiliyetine sahiptirler. Likit kristal adı verilen organik bileşenler hem katı
hem de sıvı madde özelliği taşımaktadırlar. Bu maddelerde moleküller gruplar halinde

37
Tom Davenport, “The Virtual and The Physical“, CIO Magazine, November 1995 ( www.cio.com )

19
hareket etmektedirler. Herhangi bir çevre koşulu değiştiğinde moleküllerin tepkisi de
değişmektedir.38

• Yeni ekonomi bir ağ ekonomisidir (Internetworking).

Yeni ekonomide iletişim ağının önemi büyüktür. Web tabanlı şebeke iletişimi
ile kurumsal anlamda yeni iletişim olanakları ortaya çıkmıştır. Bu, hem küçük
işletmelerin de büyük işletmeler kadar etkin çalışmalarına, hem de büyük işletmelerin
molekülleşerek daha hızlı hareket etme yeteneğine sahip olmalarına sebep olmaktadır.
İletişim ağlarının band genişliğinin artması veri, metin, ses, görüntü ve video şeklindeki
multimedya kaynaklarına kolayca ulaşıma imkan vermekte ve buna bağlı olarak yeni
kurumsal yapıların hızla ortaya çıkmasına imkan vermektedir.

Yeni teknoloji; iletişim ağları küçük ölçekli işletmelere, büyük ölçekli


işletmelerin sahip olduğu ölçek ekonomileri ve kaynağa ulaşma gibi ana avantajlara
sahip olma imkanı sunmaktadır. Öte yandan, büyük ölçekli işletmelerin belli
dezavantajları (katı bürokrasi, hiyerarşik yapı, ve değişim güçlüğü) küçük işletmelerde
bulunmamaktadır. Büyük ölçekli işletmeler ancak küçük akışkan gruplar halinde
örgütlenirlerse çeviklik, özerklik ve esneklik kazanabileceklerdir.39

21.Yüzyılın bir gereği olarak bütün ülkeler ulusal bilişim altyapılarını


oluşturmak zorundadırlar. Tüm işletmeler de kendi içinde bir bilişim altyapısı
kurmalıdırlar. Yeni altyapı ekonomik faaliyetler üzerinde elektrik ölçüsünde önemli bir
etkide bulunacaktır. Yeni ekonominin bilişim gücü olmaksızın işlemesi imkansızdır.
Nitekim, ABD’de teknoloji politikaları oluşturulurken ilk olarak desteklenecek teknoloji
alanı bilişim olarak belirlenmiştir. Bu amaçla, federal fonlardan desteklenecek AR-GE
programları; daha güçlü bilgisayarlar, daha hızlı bilgisayar ağları, daha sofistike yazılım
geliştirme ve ulusal bilişim otobanını gerçekleştirmeyi kapsamaktadır. Böylece,
19.Yüzyılda demiryollarının oluşturduğu toplumsal ve ekonomik etkiye eşdeğer bir etki,
ülke çapındaki bilişim otobanıyla sağlanmaya çalışılacaktır.40

38
Tapscott, a.g.m.,s.53
39
Bahadır Akın, “Yeni Ekonomi Nedir”, Verimlilik Dergisi, 1999/1, s.34.
40
Aykut Göker, Bilim, Teknoloji, Sanayi Üçlemesi, Sarmal Yayınları, İstanbul, 1995, s.150-151

20
• Yeni ekonomide aracılar ağlar yardımıyla ortadan kalkacaktır
(Distermediation).

Yeni ekonomi, üretici ile tüketici arasındaki aracı kurumları ortadan kaldırır bir
yapıya bürünmüştür. Yeni iletişim teknolojileri ve ağlar sayesinde artık üreticinin
tüketiciye doğrudan ulaşması mümkün hale gelmiştir. Örnek olarak, herhangi bir kimse
de Honduras’tan muz siparişi verebilir ve bunun eline aracılar olmaksızın daha ucuz
fiyatlarda ulaşmasını garanti edebilir.41 Mesela; oteller, havayolları gibi kurumlar
rezervasyonlar için acentalarla iş yapmak yerine doğrudan müşterilerine ulaşacaklardır.
Dolayısıyla, aracı kurumlar gelecekte yok olmak istemiyorlarsa yaratıcı yenilikler
düşünmek zorundadırlar.42

• Yeni ekonomi sektörel değişime sebep olmuştur.

Sanayi ekonomisinde otomotiv anahtar sektör konumundayken, yeni


ekonomide hakim ekonomik sektör diğer tüm sektörlerin refah yaratmasına giden yolu
teşkil eden bilgisayar, iletişim ve eğlence sanayilerinin bütünleşmesiyle oluşan yeni
medya sektörüdür. Bu bütünleşme tüm sektörlerin temeli haline gelmeye başlamaktadır.
Yeni medya tüm sanat etkinliklerini, bilimsel araştırmaları, eğitimi ve işletmeleri
dönüştürmektedir. İnsanların iş yapma, çalışma, eğlenme, yaşama ve düşünme
yöntemleri değişmekte, en önemlisi bu yeni sektör tüketim ve üretim faaliyetlerine
ilişkin değerler üzerinde büyük bir etki yapmaktadır.43

• Yeni ekonomi yenilik temelli bir ekonomidir (Innovation).

Yeni ekonominin ilkesi “kendi ürününün modasını kendin geçir” olacaktır.


Eğer yeni ve başarılı bir ürün geliştirilmiş ve piyasaya sürülmüşse, hedefin bu ürünün
daha gelişmişinin ortaya çıkarılması ve ilk ürünün modasının geçirilmesi olması gerekir.

41
Kevin Kelly, New Rules for the New Economy: 10 Radical Stratetgies for a Connected World,
London: Penguin Books, 1999, http://www.kk.org/newrules/newrules-7.html
42
Yurdakul Ceyhun, M.Ufuk Çağlayan, Bilgi Teknolojileri Türkiye İçin Nasıl Bir Gelecek
Hazırlamakta, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1997, s.35
43
Lester C.Thurow, Kapitalizmin Geleceği, Çev. Serpil Demirtaş, Nebil İlseven, Sabah Kitapları,
İstanbul, 1997, s.73

21
Çünkü; eğer bu ürünü üretici geliştirmezse, bir başkası, muhtemelen rakipler onu
modası geçmiş hale getireceklerdir.44

• Yeni ekonomide üretici ve tüketici farkı belirsizleşmektedir


(Prosumption).

Üreticiler artık daha çok müşteri odaklı çalışmaktadırlar ve bu bakımdan kitle


üretimi yerini müşteri odaklı üretime bırakmaktadır. Bu da yine bilgi teknolojilerinin
üreticilere sağladığı kolaylıklardan birisidir. Yeni ekonomide tüketiciler fiilen üretim
sürecine katkıda bulunabilmektedirler. Ünlü İtalyan otomobil markası Ferrari, müşteri
taleplerine göre otomobillerini Bertone’ye özel olarak dizayn ettirebilmekte, donanımı
müşterilerine göre değiştirebilmektedir. Yeni bilişim teknolojileri müşterilerin üreticiler
ile daha fazla etkileşim içinde olmalarına imkan sağlamaktadır.

• Yeni ekonomi bir hız ekonomisidir (Immediacy).

Eski ekonomilerde bir yeniliğin (innovation) geliri uzun yıllar sürebiliyordu.


Fakat günümüzde özellikle e-iş alanında bulunan yeniliğin birkaç aydan fazla sürmesi
mümkün değildir. Bu yüzden işletmenin başarılı olabilmesi için hız önemli bir
değişkendir. Günümüzde müşteri siparişleri elektronik yoldan alınmakta ve eş zamanlı
olarak işlenmekte ve ilgili fatura ve belgeler elektronik yollarla yollanmaktadır. Bu
sistem EDI ile gerçekleşmektedir. EDI, bir işletmenin diğer işletmelerle olan her türlü iş
evrakı alışverişini elektronik olarak ve belirli bir veri standardı yardımıyla
gerçekleştirilmesi işlemidir. Bu işlem, temel iş verilerinin bir bilgisayardan diğerine
gönderilmesinde kullanılacak işlem setlerinin veya mesajların standardize edilerek
belirli bir formata oturtulması prensibine dayanmaktadır.45

Bugünün işletmesi çevresel bilişim akımına anında tepki verebilen gerçek


zamanlı bir işletmedir. Müşteri siparişleri elektronik yoldan alınmakta, eş zamanlı
olarak işlenmekte, ilgili fatura ve belgeler elektronik yoldan geri yollanmakta ve veri
tabanları sürekli güncellenmektedir.

44
Akın, a.g.m., s.38.
45
Lester, a.g.e., s.74.

22
• Yeni ekonomi küresel bir ekonomidir (Globalization).

Küreselleşme; ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda bazı ortak


değerlerin yerel ve ulusal sınırları aşarak, dünya çapına yayılmasını ifade etmektedir.
Bilgi ile teknoloji arasında, giderek artan bir hızla birbirlerini her seferinde bir üst
düzeyde üreterek çoğaltan bir ilişki mevcuttur. Belli bir teknolojiyi edinmek, ilk
aşamada bu teknolojiyi uygulayabilme becerisini gerektirir, ikinci aşamada belli bir
alanda öğrenilen teknolojinin ilgili olduğu üretim alanlarına yayılımının sağlanması ve
son aşamada ise, edinilen ve özümsenen teknolojinin bir üst düzeyde yeniden üretilmesi
becerisinin kazanılması gerekmektedir. Bu da, bilgi ve bilim üretmekle
gerçekleşmektedir. Sonuç olarak bilim üretebilmek için, mutlaka teknoloji üretmek
gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Bilim ve teknoloji politikaları, ülkelerin refah düzeyini doğrudan etkileyen


sosyal ve politik gelişmelere yön veren, gelişim ve değişim şartlarını ortaya koyan
politikalar olarak tanımlanmaktadır. Teknolojinin bu etkinliği nedeniyle bütün
toplumlar, teknolojiyi üretmek, elde etmek, kullanmak ve yaymak için her türlü çabayı
göstermektedirler. Teknolojideki değişimin dinamik doğası, yenilik yapma süreci ve bu
yeniliklerin uygulanmasında bulunmaktadır. Teknolojik yenilik, yeni bir teknoloji
oluşturacak biçimde yeni ürünler, süreçler veya hizmetlerin bulunması, geliştirilmesi ve
piyasaya çıkarılmasıdır. Teknolojik yeniliklerin en belirgin olarak ortaya çıktığı alanlar
bilişim, iletişim ve ulaşım sektörleridir. Elektronik alanındaki bilimsel buluşlar ve
bunların hızla sanayiye uygulanması dünya ölçeğinde bir iletişim ve bilişim patlamasına
yola açmıştır. Artık dünyanın hiç bir yeri, başka bir yerine uzak ve yabancı değildir. Son
derece gelişmiş ve önemli ölçekte merkezileşmiş iletişim araçlarının kullanımı sonucu,
dünya giderek küresel bir köye dönüşmektedir.

Toplumların bilgiyi elde etme, bilgiye sahip olma ve kullanma düzeyi,


uluslararası piyasa paylarının hangi düzeyde olduğunu ölçmede kullanılan bir kriter
konumuna ulaşmıştır. Günümüzün uluslararası rekabetinde, ucuz işçilik ve doğal
kaynakların geleneksel yöntemlerle üretimine olan talep giderek azalırken, bunun yerine
bilgiye dayalı yeni endüstriler ikame edilmektedir. Piyasalarda ucuz, kaliteli, standart ve

23
pazar ihtiyaçlarına göre değişebilen esnek üretim, esnek otomasyon ve robot
teknolojileri geleneksel üretimin yerini almaktadır. 46

Bilgi teknolojisinin, üretim faaliyetlerinde kullanılmaya başlandığından


günümüze kadar geçen sürede, ürünlerin ekonomik ömrü dolmadan teknolojik ömürleri
dolmaya başlamıştır. Bu nedenle ar-ge, tasarım ve üretime hazırlama gibi üretim
süreçlerinin çok hızlı bir biçimde tamamlanması gereği ortaya çıkmıştır. İşletmelerin bu
yarışa ayak uydurabilmeleri üretim sürecine yeni düşünce tarzı getiren, bilgisayar
ortamında üretim, bilgisayar destekli mühendislik, tasarım, imalat gibi modern
yöntemleri benimsemelerini ve uygulamalarını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, küçülen
dünya ekonomisinde rekabet gücü, yeni teknolojiler üretmek ve bu teknolojileri hızla
üretime dönüştürebilme yeteneğine dayanmaktadır. Teknoloji yeteneğini, teknoloji
transferi yaparak geliştirmek belli bir noktaya kadar mümkün olabilmektedir. Ancak,
teknoloji açığını kapatma konusunda bütün diğer koşullar aynı olsa bile, teknoloji
transferini yapanlar, teknolojiyi üretenler karşısında daha baştan rekabet yarışını
kaybetmektedirler. Böyle bir durumda; teknoloji üretip ihraç edenler açısından, dünya
pazarlarında mutlak bir rekabet üstünlüğü elde edilmektedir.

Enformasyon ve iletişim teknolojilerinin en önemli etkisi, kendisini diğer


teknolojilerden ayıran niteliğinden kaynaklanmaktadır. Bundan önceki teknolojik
gelişmeler sadece belli bir mamulün veya sektörün üretimini etkilerken, bu teknolojiler
ekonomide oldukça geniş bir uygulama alanı bularak ekonomik etkinliği çok daha
geniş bir alanda sağlamaktadır. Örneğin sanayide kullanılmaya başlanan robotlar ile çok
etkin ve hızlı çalışan kontrol mekanizmalarının devreye girmesi sonucu üretimin
giderek otomatikleşmesi, aynı zaman dilimi içerisindeki üretkenliğin eskiye oranla çok
daha fazla artmasına yol açmıştır. Tüketim toplumu kavramı ile açıklanan, insanların
tüketim taleplerinin alabildiğince kamçılandığı ve en azından bunların bir bölümünün

46
Thomas L. Friedman, Dünya Düzdür Yirmi Birinci Yüzyılın Kısa Tarihi, Boyner Yayınları,
İstanbul, s.55.

24
gerçekleştiği bu yeni toplumsal düzen, teknolojik devrimin önemli bir diğer boyutunu
oluşturmaktadır.47

İki kutuplu dünyanın ayrışmasından sonra, iktisadi duvarların önemli ölçüde


ortadan kalktığı, dinamik, yeni ve değişken küresel bir çevre ortaya çıkmıştır. Bu
durum, yeni ekonominin yükselişiyle ilgilidir. Peter Drucker’ın belirttiği gibi “bilgi sınır
tanımaz”. Artık yerel veya uluslararası bilgi diye bir şey bulunmamaktadır. Bilgi
anahtar role sahip olduğuna göre; bireysel örgütler ister ulusal, ister bölgesel, isterse
yerel alanda faaliyet göstersin sadece bir tek dünya ekonomisi bulunmaktadır.

• Yeni ekonomi sosyal problemleri beraberinde getirmiştir


(Disordance).

Hemen her sektörde teknolojinin hızlı bir dönüşüm başlatması ciddi dirençlerin
gösterilmesine neden olacaktır. Bilgi yaşam standardını belirleyen en büyük etkendir.
Dünya ekonomisinde teknolojik açıdan en ileri düzeyde olan ekonomiler bilgiye dayalı
ekonomilerdir. Gelişen teknolojilerin diktatör rejimler tarafından kötüye kullanılması ve
nükleer teknolojinin teröristlerce elde edilme ihtimali, iletişim ağları ve bilişim
teknolojisinin küçük devletlerce yerel savaşlarda kullanılması ve benzeri birçok sorun
yeni ekonomilerde dikkate alınması gereken konulardır.

2.1.3 Siberkültür

İnternetin gelişmesi ile sayısal ortamda gerçekleştirilen iletişim, genel olarak


sanal iletişim olarak tanımlanmaktadır. Bilgisayarların iletişimde kullanılmasının dört
prensibi bulunmaktadır:

Etkileşimli yaratım süreci,

İletişimde kolaylık ve serbestlikle birlikte kısa sürede yanıt alma,

Küçük yerel ağların birleşimiyle evrensel iletişimin doğması ve bu iletişimde


yazı-ses-görüntü öğelerinin birlikte sunum imkanı,
47
Haluk Geray, “Birikim Düzenleri, Yeniden Yapılanma ve Küreselleşme”, İletişim Ağlarının
Ekonomisi, Telekominikasyon, Kitle İletişimi, Yazılım ve İnternet, Der: Funda Başaran, Haluk Geray,
Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005, ss.35-39.

25
Evrensel iletişim ile toplumlar ve bireyler arasında yakınlaşma ve ortak
ilgilerin oluşması.48

İnternet ile etkileşimli bir iletişim süreci doğmuştur. Geleneksel medyadaki


yansıma gecikmeleri ve okurdan tepki alamama sorunlarına karşın, internet ortamında
okurdan anlık tepkiler alabilme olanağı bulunmaktadır. Çünkü internet kullanıcısı,
bilgisayar ekranında okuduğu yazının tepkisini, herhangi bir materyale (kağıt, kalem,
zarf, telefon vb.) ihtiyaç duymadan, web sayfasındaki ilgili yere tıklayarak anında
iletebilmektedir. Bu kolay ve çok basit bir şekilde kitleden yanıt alabilme; internet
kullanıcısının görüşlerini, deneyimlerini, gördüklerini aktarabilme olanağını doğurmuş
ve etkileşimli bir iletişim süreci oluşturmuştur.

İnternetteki evrensel iletişimde yazı/ses ve görüntü aynı ortamda kullanılmakta;


bu da iletişimi diğer geleneksel medyaya göre daha etkin kılmaktadır. Böylece internet,
gazete, radyo ve televizyonun üstünlüklerini aynı ortamda biraraya getirerek güçlü bir
enformasyon sunumu gerçekleştirmektedir. İnternetin oluşturduğu sanal iletişim
çerçevesinde bireyler ve toplumlar arasında yakınlaşma ve ortak ilgiler oluşturma ile
sanal kültür ortamı da doğmuştur. Sanal iletişimle oluşan sanal kültürde internet
kullanıcıları (netdaşlar), farklı yaşam koşullarında ve kültürlerde yaşayanlarla
yakınlaşmakta ve kültürel değişim gerçekleştirmektedir.49

Geleneksel medya; “birden birçoka” modelindedir (one-to-many). Bu modelde,


iletişim aracının sahibi, gazete, matbaa, radyo, televizyon altyapısı olarak bir yatırım
yapar ve kuruluşun bünyesinde belirli bir süzgeçten geçirildikten sonra üretilen
enformasyon çok sayıda kişiye ulaştırılır. Burada, üretilen enformasyona yönelik bir
tepki çoğunlukla alınamaz ya da gecikmeli olarak ve çok az sayıda alınır. Oysa ki,
internetle oluşan iletişim süreci; "birçoktan birçoka " (many to many) modelini
uygulamaktadır. Burada, iletişim aracının (internetin) bir sahibi bulunmamaktadır ve
üretilen enformasyon, geleneksel medyadaki gibi bir süzgeçten geçmeden doğrudan
diğer insanların yararına sunulmaktadır. Bu modelin temel avantajı ise iletişim sürecine,
geleneksel medyadakinin aksine, herkesin katılımcı olarak katılabilmesidir. Burada her
48
Mattelard, Armand, Mattelart Michele, İletişim Kuramları Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003,
s.57.
49
A.g.e., s.58.

26
internet kullanıcısı bir yayımcıdır, dolayısıyla bir kaynaktır; ayrıca enformasyon
tüketicisidir yani hedef kitlenin bir üyesidir. Bu bağlamda internet, geleneksel
medyanın iletişim sürecine göre oldukça farklı bir yapı göstermektedir.50

Enformasyon ve iletişim teknolojileri toplumsal yaşamı ve toplumu


dönüştürmüştür. İnternet endüstriyel toplumdan enformasyon toplumuna geçişte en
önemli sermaye haline gelen bilginin en etkin ve en hızlı yayılma aracıdır.

Endüstri toplumunda endüstriyel yapının temelinde buhar makinesi ve onu


izleyen üretim teknolojileri yer alırken, enformasyon toplumunda, endüstriyel yapının
temelinde bilgisayar, bilgi ve iletişim teknolojileri yer almaktadır. Bilgiye, sahip olma
kriteri hem ülkelerin uluslararası platformdaki hem de bireylerin toplumdaki
konumlarını belirlemektedir. Bilgi finansal sermaye ya da toprak sermayesinden
oldukça farklıdır. Enformasyon teknolojisinin sağladığı olanaklar, bilgiyi saklama ve bu
gücü elinde tutabilmeyi her geçen gün daha da güçleştirmektedir.51

Toprak sermayesini korumak için etrafına çit çeker tapularsınız, parasal


sermayeyi korumak ve büyütmek için ekonomik yatırımlar yaparsınız, ancak bilgi
korunması ve geliştirilmesi daha zor ve maliyeti yüksek olan bir sermayedir. Büyük
masraflarla üretilip satışa sunulan bir yazılımın illegal kopyaları ve telif (copyright)
sorunu burada örnek olarak verilebilir. Yazılımı üretenler elde edilecek kârı, üretime
herhangi bir katkısı olmayanlarla paylaşmak zorunda kalmaktadır. Bilgi bir güç ve meta
haline geldiğinde bu güce sahip olan ülkelerin ve kuruluşların onu korumak için en az
onu geliştirmek için olduğu kadar, zaman ve para ayırmaları gerekmektedir.
“Hacker”lık ya da “Cracker”lık olguları işte bu bilgiyi tekelinde bulundurabilme
çabalarına karşı gelişmiş bir reaksiyon olarak nitelendirilebilmektedir.52

Netin mikro açıdan ise pek çok sosyal boyutundan söz etmek mümkündür.
Elektronik ortamda yapılan reklâmlar ve elektronik ticaret ekonomik boyutuna, siber
suçlar, data hırsızlığı, online sahtekârlıklar, ‘hacker’lık ve virüs yazma gibi şekillerde

50
A.g.e., s.58.
51
A.g.e., s.59.
52
Clough, Bryan, Mungo, Paul, Sıfıra Doğru; Veri Suçları ve Bilgisayar Yeraltı Dünyası, İletişim
Yayınları, İstanbul, 1999, s.32.

27
ortaya çıkan siber suçlar ve bunlara verilecek cezalarla ilgilenen siber hukuk hukuksal
boyutuna, bilgisayar ve internet bağımlılığı, reel dünyadan soyutlanma vb. patolojik
vakalar, internetin olumlu, olumsuz psikolojik etkileri psikolojik boyutuna, üretilen
bilimsel bilgilerin kolaylıkla paylaşılabilmesine olanak vermesi ve en son bilimsel
gelişmelerden haberdar etmesi akademik boyutuna, internet üzerinden yapılan eğitim,
eğitim boyutuna işaret eder.53

Gerek elektronik posta (e-mail) gerekse eş zamanlı sohbet (chat) yoluyla


insanlar arası etkileşim için yeni bir ortam sağlaması, grup oluşumu, evlilik, arkadaşlık
vb. sosyal bağların gelişmesi ve buraya kadar sözü geçen ekonomik, hukuksal,
psikolojik ve eğitim boyutları olan ve Hukuk ve Suç Sosyolojisi, İktisat Sosyolojisi,
Eğitim Sosyolojisi gibi sosyolojinin alt dallarının ilgi alanına giren sosyal etkileşimlerin
gerçekleşmesi ise sosyolojik boyutunu oluşturur.

İnternet daha önce tarihte hiç tanık olunmamış tarzda “yeni tür ilişkileri” ve bu
ilişkiler sonucu ortaya çıkan sanal cemaatleri (virtual communities) gündeme
getirmiştir.54 Anderson, ulusu hayal edilmiş bir siyasal topluluk olarak tanımlamaktadır.
Ulus, kendine aynı zamanda hem egemenlik hem de sınırlılık içkin olacak şekilde hayal
edilmiş bir cemaattir. Hayal edilmiştir çünkü en küçük ulusun üyeleri bile diğer üyeleri
tanımayacak, onlarla tanışmayacak, çoğu hakkında hiçbir şey işitmeyecektir. Ama yine
de her birinin zihninde toplamlarının hayali yaşamaya devam edecektir. Aslında yüz
yüze temasın geçerli olduğu ilkel köyler dışındaki bütün cemaatler hayal edilmiştir.

Kapitalist üretimin başlangıcından günümüze kadar varolan üretim biçiminin


yarattığı toplumsal ilişkiler, fiziksel mekanda sınırları siyasal olarak tanımlanmış
toplulukları ortaya çıkarmıştır. Enformasyon ekonomisinin örgütlenme biçimi ise
enformasyon teknolojileri çerçevesinde gelişen bir esnek üretim biçimidir. Bu anlamda
yeni toplumsal oluşumun yeni kolektiviteler yaratacağı da diyalektiğe içkin olarak kabul
edilmelidir. Endüstriyel kapitalizmin cemaat duygusunu yaratmadaki inşa süreçleri, bu

53
A.g.e., s.33.
54
Nihal, Gürhani, “On-Line (Çevrimiçi)Toplumun Doğuşu,” http://sinemafanatik.com (05/12/2007)

28
kez farklı bir biçimde enformasyonel kapitalizmin gereksinim duyduğu topluluğu
yaratmadaki inşa süreçleriyle yer değiştirecektir.55

İnternet, bütün konuşmaların yazıldığı sessiz bir dünyadır. Bu dünyada varlık,


beden ve mekandan arınmış ve yalnızca kelimelere dönüşmüş bir biçimde vücut
bulmaktadır. Bu anlamda internet, hayal edilmiş ve hayali bir mekan olarak
tanımlanabilir. İnternetteki sanal cemaat kavramı insan ve teknolojinin şaşırtıcı bir
biçimde bir araya gelmesinden doğmuştur. Aynı anda her yerde bulunan bilgisayar
ağlarının, fiziksel mekandan bağımsız, milyonlarca insanın siber uzayda bir araya
gelmesiyle oluşmuştur. Sanal cemaatler, kişisel ilişkiler ağının yaratılması için yeterli
sayıda insan bir araya geldiğinde internet vasıtası ile yaratılan sosyal gruplardır.56

Sanal cemaatlerde geleneksel cemaatlerde olduğu gibi coğrafi/fiziki bir


mekandan söz etmek mümkündür. Sanal cemaatlerin mekanı siber uzaydır. Rheingold,
sanal cemaatleri, insanların hissettiklerini, düşündüklerini ve ilişkilerini, web ortamında
tartışmalarının, paylaşımlarının sonucunda ortaya çıkan bir bütün olarak görmektedir.
İnternet ortamındaki etkileşim bir sosyal anlam taşır ve sonuç itibarı ile bir sosyal
durum oluşturur. Bilgisayar toplumlarında oluşturulan sosyal anlam, haber grupları,
IRC, mesaj listeleri araştırmalarının odağını oluşturmaktadır. Bu araştırmalar
göstermiştir ki, grup üyeleri ifadeci iletişimin yeni formlarıyla oynamak için yaratıcı bir
şekilde sistem özelliklerinden faydalanmışlardır. Gelişmekte olan bu özellikler gruba ait
anlam yetisini geliştirir ise o zaman bu grup bir toplum olarak görülme potansiyeline
sahiptir (Gürhani, 2004, s. 2).57

Bir toplumu oluşturmanın aşamaları olan ifade formları, kimlik, ilişki gibi
öğeler internete de uyarlanabilir. Bilgisayar toplumları genellikle anonimdir. Fakat bir
süre sonra insanlar on-line kimlikler yaratırlar. Kullanıcıların cinsiyetleri, görünüşleri,
cinsel kimlikleri ve umum ile ilgili diğer özellikleri nasıl değiştirdikleri,
dönüştürdükleri, aynı zamanda niye birçok kimlik aldıklarına yönelik birçok araştırma
yapılmıştır…Sanal toplumları en çekici kılan unsurlardan birisi, uygarlıkla gelen tüm
maskeleri bir tarafa bırakmayı kolaylaştırmasıdır. İnsanlar bir nick-name (takma ad)
55
Nilüfer, Timisi, Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Dost Yayınevi, Ankara, 2003, s.79.
56
Gürhani, http://sinemafanatik.com, 05.12.2007
57
Gürhani, http://sinemafanatik.com, 05.12.2007

29
arkasına saklanabilirler. Sosyal kontrolün olmadığı bir ortamda “üstben”den gelen
toplumsal baskıları atarak, olabildiğince “ben”lerini özgür bırakmanın keyfini
çıkartabilirler. İnternet teknolojisi ve kapılarının açtığı sanal dünya, fiziksel dünyanın
bedensel, mekansal ve zamansal sınırlarından bağımsız bir alan kurgusu üzerine inşa
edilmiştir. Özellikle internetteki sohbet ortamlarındaki anonimlik, cinsiyet değiştirmeye
olanak sağlamakta ve bedenden bağımsızlaşmanın insanları daha özgür ve eşit kıldığı
yönündeki düşünceleri güçlendirmektedir.58

Sanal cemaatler insanlara yeni aidiyet alanları yaratmaktadır. Geleneksel


cemaatlerden büyük ölçüde farklı olan sanal cemaatler içinde insanlar, yalnızlıklarını
paylaşacakları, içlerini dökebilecekleri ya da işleri ile ilgili sorunun çözülmesi
konusunda yardım alabilecekleri yeni dostlar bulmaktadırlar. Böylelikle sanal cemaatler
insanlardaki yalnızlık duygusunu hafifletmektedir. Sanal toplum sanal gerçeklik
dünyasında üretilmektedir. Bazen ütopyacı bir proje olarak da sunulan sanal toplum
kavramı çoğunlukla da günümüz toplumsal gerçekliğinin zor ve tehlikeli şartlarına
alternatif bir “hiçbir yer-herhangi bir yer” olarak düşünülmektedir. Böylelikle kendimizi
teknolojik hayal dünyasına gömdüğümüz sürece bu dünyada hakkımız olduğu halde
yoksun bırakıldığımız bütün ödüllere sahip çıkabiliriz. Nihayet yeni bir fantazya ve
tahayyül dünyasına katıldığımız takdirde artık kendimizi nasıl istiyorsak o şekilde
sunmayı başarmak elimizdedir59.

Bu özelliğiyle sanal alem, çekiciliğini arttırmakta ve kendisini topluma


alternatif bir alan olarak göstermektedir. Çünkü onda cisimleşmiş varlık ve
karşılaşmalar yoktur. Burası sanki “öteki”lerle bedenleri yokmuş gibi ilişki kurmaya
imkan veren yeni bir sosyal hareket alanıdır… Sanal alanın uzak, dokunulmaz ve
kurgusal bir yer olması onu bütün ilgilerin odağına yerleştirmektedir. O, arzu ve
düşüncelerimizin içinde daha rahat gezip, sörf yapabileceği farklı bir dünya olarak
görülmektedir. Sınırlılıkları ve kusurlarıyla şu anda ve burada olan gerçekliğin yerini
alma potansiyelinden söz edilebilmektedir.60

58
A. Alemdaroğlu, N.Demirtaş, “Mynet’te Erkeklik Halleri” Toplum ve Bilim, sayı 101, s. 206-225.
59
K. Robins, İmaj: Görmenin Kültür ve Politikası. Çev. Nurçay Türkoğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul,
s.148.
60
A.g.e., s.63.

30
Birey, kimliğini arzu ettiği şekilde konumlandırmak için giyinme tarzlarından,
dil kullanım biçimlerine, boş zaman etkinliklerine, müzik tüketimine ve medya
kullanma örüntülerine değin farklı materyal ve kültürel öğelere başvurur. Bu açıdan
internet de yeni bir ifade ve sosyal ilişkiler mekanı olmasından dolayı yeni kimliklerin
inşa edildiği bir mecra yaratmaktadır. Cameron Bailey, ‘online’ dünyada kimliklerin
seçilip oynandığını, değiştirildiğini veya verili olarak ele alındığını belirtirken, bu
dünyanın katılımcı bireyinin kendisini ancak dil aracılığıyla ifade etmesinden ötürü
kimlik kurgulamasının çok yönlü eylemesinden yararlanabileceğini öne sürer. Birey
seçici bir kurgu yapabilir ya da yalan söyleyebilir. Bailey’e göre bedene “sanal bir deri”
giydirilebilir.

Kullanıcılar sürekli olarak kendilerine uygun bir kimlik biçme ya da biçilmiş


kimlikleri kendilerine mal etme durumundadırlar. Diğer taraftan, ortamın anomik yapısı
çok sayıda farklı kimliğin bir anda üretilmesine, hızlı bir şekilde tüketilmesine ve yerine
yenilerinin inşa edilmesine olanak vermektedir. Ayrıca siber ortamdaki genel ahlaki
değerlerden uzaklık, insanların yüzlerine takabilecekleri sayısız maskeler ve “yeni
kimlikler” kullanıcılara cazip gelmektedir.61

Kimliği bir sembolik etkileşim süreci ve zaman içinde değişen ve yeniden


biçimlenen bir anlatı olarak ele aldığımızda, elektronik iletişim araçlarının -özellikle
internetin- gelişiminin kimlik oluşum sürecinde etkili olduğu görülmektedir. Bu araçlar
öncesinde sembolik materyaller yüz yüze ilişkiler sonucunda kazanılmaktaydı.
İnsanların çoğu için kimlik formasyonu, yaşadıkları mekanla ve yerellikle sınırlıydı.
Bilgileri yerel bilgilerdi ve bunların aktarım biçimi sözlü iletişime dayalı ve hayatın
gerçeklerine göre adapte olmuş biçimdeydiler. Yine de yerel içinde kamuoyu önderleri,
gezginler ve otoriter kişiler kimliğin biçimlenmesinde etkili modeler olarak
belirmekteydiler.62

Ancak günümüzde bu koşullar iletişim araçlarının gelişmesiyle aşılmıştır.


Kimlik biçimlenme süreci, artan bir biçimde kitle iletişim mesajlarına bağımlı hale
gelmiştir. Gündelik yaşamın mekansallığı içindeki birey, internet aracılığıyla uzak

61
Gürhani, http://sinemafanatik.com, 05.12.2007
62
Timisi, a.g.e., s.170.

31
deneyimlerin tanığı haline gelmiştir. Bu süreç birey ve grup kimliğinin oluşumunu
tamamlamada oldukça etkili hale gelmiştir.

İletişim teknolojileri tarihinde ilk kez internet aracılığıyla bireyler, iletişimde


bulunduğu ötekinin biyolojik ve toplumsal varlığını, sesini, görüntüsünü, cinsiyetini,
kısaca bireysel tarihini dikkate almaksızın iletişimde bulunabilmektedirler…Bireyler
kimlikle oynamanın yeni olanaklarına erişebilir, cinsiyete ilişkin bilgiler görünür
olmadığı için kullanıcı, cinsiyetini başkasına tanımlamada özgür olabilmektedir. Hiç
tanımadığı birine karşı kendi kimliğini gizleyerek, ismini, cinsiyetini, toplumsal rolünü
ve statüsünü değiştirerek iletişimde bulunmak mümkündür. Anonimlik bütünüyle
geçerlidir. İletişim kurgulanmış kimlikler aracılığıyla yapılır hale gelmiştir.63

İkinci dünya savaşını izleyen dönemde elektronik bilgisayarın üretilmesi ile


birlikte, hem bilimsel ve teknik bilgi hem de sosyal bilgi olarak sibernetik ortaya
çıkmıştır. Bu dönemde yaşanan gelişmeler o dönemin popüler basını tarafından
“elektronik beyin”, “düşünen makineler” ve “yönlendirme” nosyonları ile
ilişkilendirilmiştir. Belirli kişi ve kurumlar bu konuda doğru iddialarda bulunabilme
olanağına sahip olmuşlar ve bu teknolojilerin üretiminde anahtar figürler olarak yer
almışlardır. Hamilton’a göre bu dönem, Amerikan kültürel imgeleminde siberin yani
güdümün bilgisinin şekil almaya başladığı dönemdir.64

Yaşanan elektronik devrim ve internetin yaygın kullanımı ile birlikte, kültürel


alanda da büyük değişimler beraberinde gelmiştir. Siber antropologların ortaya attığı bir
kavram olan “siberkültür” bu yeni dönemin bilgisayara dayalı kültürel dünyasını temsil
etmektedir. Siberkültür çalışmaları yeni teknolojilere dayalı, yeni teknolojilerin
biçimlendirdiği kültürel yapılanmalar ve yeniden yapılanmalar ile ilgilenir.65

Escobar’a göre siberkültür çalışmaları herhangi bir teknolojinin kültürel bir


yenilik yaratacağı ve bunun yeni bir dünya getireceği, yenilerinin oluşmasına yardım
edecek özel koşullar ortaya çıkaracağı inancından yola çıkmaktadır. Siberkültür iki

63
A.g.e., s.172.
64
Hamilton, N. Sheryl, “Incomplete Determinism: A Discourse Analysis of Cybernetics; Futurology in
Early Cyberculture”, Journal of Communication Inquiry, Vol: 22 N: 2 p: 177 April 1998, s.32.
65
Arthur Escobar, , “What is Cyberculture, From Welcome to Cyberia”, Todays Antropology, Volume
35, Sayı: 3, Haziran, 1998, s.213.

32
alandaki teknolojiyle ilgilidir; “Yapay Zekâ” (özellikle bilgisayar ve iletişim, bilgi
teknolojileri) ve “Bio-Teknoloji”.66 Siberkültürü ortaya çıkaran elektronik devrim farklı
biçimlerde değerlendirilmektedir. İyimserlere göre yaşanan elektronik devrim işe gidip
gelme, gereksiz seyahatler gibi yüklerden kurtulduğumuz, boş zaman değerlendirme ve
ticaretin bireysel seçeneğe göre ve mükemmel bir şekilde gerçekleştiği, coğrafi
duvarların devletler arasındaki duvarların eridiği, samimiyetin ve dostluğun egemen
olduğu yeni dünya düzenine yol açmaktadır.

Oysa kötümserlere göre aynı devrim bireylerin soyutlanmasına, kişisel


olmayan iş ilişkilerine, vergi tabanının yok olduğu, yüz yüze etkileşimin ve güvenin
kaybolduğu bir dünyaya yol açmaktadır. Bu konuda yapılan bir çalışma, daha fazla
bağlantı-içi (online) zaman geçirenlerin sosyal yaşamlarını ve ruh sağlıklarını incelemiş,
sonuçlar kötümserlerin fikrini kanıtlar nitelikte ortaya çıkmıştır. Daha çok bağlantı-içi
(online) zaman geçirenler, daha izole ve depresif hale gelmektedir. Ancak araştırmanın
detaylarına bakıldığında bunun nedeninin daha çok bağlantı-içi zaman geçirmek
olmayabileceği görülmüştür. Çünkü kontrol grubu bilinmeyen bir nedenle daha mutlu
hale gelmiştir.67

Siberkültür, zaman ve mekân kavramlarını altüst etmekte, coğrafi sınırların


ortadan kalkmasına ve uzaklığın anlamını yitirmesine neden olmaktadır. Dünyanın dört
bir yanından belki de elektronik ortamlar ve teknolojik olanaklar olmaksızın arkadaş
olmak, karşılıklı görüş ve duygu alışverişine girmek bir yana, karşılaşma olasılıkları
çok düşük olan çok sayıda insan birbirleriyle etkileşime girme olanağına sahip
olmuştur. İnsanların iletişimine olanak veren bu yeni ortamlar, mevcut yer ve mekân
terimlerinin tanımları yetersiz kaldığından yeni bir terminolojiyi de gerektirmiştir.68

Günlük yaşamda gerçekleştirdiğimiz pek çok faaliyetin, bilgisayar ve iletişim


teknolojileri aracılığı ile gerçekleşir hale geldiği, içinde yaşadığımız çağın “siberkültür”
olarak adlandırılan yeni bir kültürel oluşumu içersinde barındırdığı ileri sürülmektedir.
Eğitim, ticaret, alışveriş, bankacılık, vb. pek çok gereksinime cevap veren bilgisayar

66
A.g.e., s.214.
67
David Halpern, “Love Your Cyber Neighbour as Yourself”, New Statesman, Vol:128, Issue:4460
p:16, 11.01.1999, s.76.
68
A.g.e., s.77.

33
temelli iletişimin ne gibi farklılıkları beraberinde getirdiğini açıklayıcı birkaç örneğe yer
verdikten sonar, siberkültür ve internetin bu kültür içersindeki yeri ve önemi üzerinde
durmak yerinde olacaktır. Ofis, alış veriş merkezi, banka gibi reel bir sosyal ortam
bireye diğer insanlarla reel sosyal ilişkiler kurabilme olanağı sağlar.

Bilgisayar ortamına aktarılan ilişkilerde ise iki tür ilişkinin varlığı dikkat
çekmektedir: “bilgisayar aracılığıyla insan-insan ilişkisi” ve “bilgisayar-insan ilişkisi”.
Birinci tür ilişkide bilgisayar sadece bir araçtır, hattın iki ucunda da somut insan vardır
ve etkileşime girmektedir. Bilgisayar bu etkileşimin gerçekleştiği ortamdır. Bilgisayar-
insan ilişkisinde ise bilgisayar bir kasiyerin, bir tezgâhtarın, bir banka memurunun, bir
sekreterin, bir öğretmenin yerini almaktadır. Bugün ofislerin artık bilgisayarın içine
girdiğini, bilgisayar ortamında iş toplantıları gerçekleşebildiğini, bilgisayarın bir
büronun ve sekreterin sağlayabileceği pek çok şeyi sağlayabildiğini görmekteyiz.69

Eğitim konusunda ise internet üzerinden eğitim ya da etkileşimli görsel eğitim


CD’leri okulların yerini alma yolundadır. İnternet klasik karatahta, tebeşir ve sıralara
alternatif olarak düşünülmektedir. Cinsiyet, yaş, sosyal sınıf farklılığının ortadan
kalkması, öğrencilerin kendilerini daha rahat ve özgür hissetmesi, dersi kaydedebilme
şansı olması, devam zorunluluğunun olmaması, “çoklu ortam nesneleriyle
zenginleştirilmiş ders materyalinin kullanılabilmesi, coğrafi sınırlamaların kalkması ve
her şeyden ziyade ucuz olması -yol, giyim, yiyecek vb. masrafların olmaması-” gibi
olumlu yanları olduğu ve gelecekte klasik okul eğitiminin yerini alacağı öne
sürülmektedir.70

Eğitim CD’leri ise web tabanlı eğitimden oldukça farklıdır ve bilgisayar-insan


ilişkisine dayalı bir eğitimdir. Esas itibariyle söz konusu yazılımı ve içeriğini
hazırlayanlarla tek yönlü bir ilişkiye girmek anlamına gelmektedir. Bu anlamda bir
hocanın kitabını okumak gibi algılanabilir. Ancak ne eğitim CD’leri ne de internet
üzerinden eğitim reel sosyal teması olanaklı kılan okulun sahip olduğu; teneffüste
kurulan arkadaşlıklar, arkadaşıyla beraber öğlen yemeğini paylaşma, spor yapma, oyun

69
Stevenson, N., Understanding Media Cultures Social Theory and Mass Communication, Sage
Publications, London, 2002, s.104.
70
Aslan, İnan, İnternet El Kitabı, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2003, s.46.

34
oynama, okul çıkışı bir yerlere gitme gibi okul arkadaşlığının sıcak ilişkilerini harekete
geçirici olanaklara sahip değildir.71

İnternete bağlı milyonlarca insanın genel olarak yüksek eğitimli ve yüksek


gelirli oldukları görülmektedir. Bu demografik veriler iş dünyasının dikkatinden
kaçmamıştır. İnternetin elektronik ticaret potansiyelinin fark edilmesi sanal
mağazaların, internet reklâmcılığının ortaya çıkmasına yol açmıştır ve paranın yeni bir
formunu ifade eden ‘siber para’ (cybercash) kavramı kullanıma girmiştir.

Küçük bakkallardan başlayarak bugünün hipermarketlerine doğru gelişen süreç


içersinde geçmişin enformel ilişkilere, duyguya ve samimiyete dayalı ilişkilerinin yerini
hızlı, yüzeysel ve duygusallık içermeyen, günlük, rutin ilişkilere bırakması, bugün daha
da derin bir şekilde ve daha da dramatik olarak reel sosyal temasa dayalı neredeyse her
şeyi dışlarcasına ilişkileri bilgisayar ortamına, başka deyişle siber-uzaya taşımaktadır.
Bütün bu gelişmeler ,bir yandan sunduğu sınırsız olanaklar, diğer yandan insan
yaşamına getirdiği etkilerin olumlu olumsuz yönleri ile internetin ele alınması gereğini
ortaya koymaktadır

2.2 İletişim ve Teknoloji Yöndeşmesi

Bilginin toplanmasında, işlenmesinde, depolanmasında, ağlar aracılığıyla bir


yerden bir yere iletilmesinde ve kullanıcıların hizmetine sunulmasında yararlanılan,
iletişim ve bilgisayar teknolojilerini de kapsayan bütün teknolojiler ‘bilgi ve iletişim
teknolojileri’ olarak adlandırılmakta olup, iletişim teknolojisi alanındaki gelişmeler
bilginin etkin bir şekilde her geçen gün daha hızlı olarak iletilmesine imkan
tanımaktadır.

İletişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmelerin bir nedeni, transistörle


başlayan ve ‘chip’lerle devam eden mikro elektronik devrimi ise, öteki de hemen hemen
bütün iletişim araçlarına bilgisayarın yardımıyla dijital iletişim ve işleme yöntemlerinin
girmesi olmuştur. Bugün pek çok iletişim teknolojisinde bilgisayar teknolojisi

71
A.g.e., s.47.

35
kullanılmaktadır. Bilginin işlenmesi, depolanması ve aktarılması konularında da
bilgisayar teknolojisinden yaygın şekilde yararlanılmaktadır.72

Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren bilgisayar, basın yayın kuruluşlarında


kullanılmaya başlanmış, haberler bu dönemden itibaren daktilolarda değil, bilgisayar
klavyelerinde yazılmaya başlanmış, bilgisayar belleklerinde depolanır olmuş ve
haberlerin gazete sayfalarında alacağı yerler bilgisayar teknolojisi kullanılarak belirlenir
olmuştur. Gazete sayfaları milimetrik mizanpaj kağıtlarında değil, bilgisayar
ekranlarında meydana getirilmiştir bu dönemden itibaren.

Günümüzde; masaüstü yayıncılık programlarıyla yazım kılavuzlarına göre


otomatik düzeltme, heceleme, puntolarda değişiklik, istenilen yazı karakterini belirleme,
dipnotların otomatik yerleştirilmesi, marj ayarları, sayfa düzeni, resim, grafik veya
nesne ekleme, bunların boyutlarını değiştirebilme, sütun ayarlama gibi temel mizanpaj
işlemleri son derece çabuk ve bir o kadar da zahmetsiz şekilde yapılabilmektedir.

Dizgi ve mizanpaj işlemleri artık tamamıyla bilgisayar teknolojisi ile yapılır


duruma gelmiştir. Dizgi ve mizanpajın yanı sıra, renk ayrımı ve baskı gibi işlemler de
yine bu yeni teknolojiden yararlanılarak gerçekleştirilmektedir. Yine gazetecilerin haber
toplama safhasında başvurduğu fotoğraflama işlemi sırasında da artık dijital
kameralardan faydalanılmaktadır. Haber toplama ve araştırmada gazetecinin kullandığı
çok önemli bir kaynak deposu olan internete ulaşmada da yine bilgisayar
teknolojisinden faydalanılmaktadır.

Gelişmiş bir iletişim ağı, bilgisayarların birbirleriyle iletişim kurmalarını


sağlayan bir ağ yapı olarak tanımlanabilecek internet üzerinde yüz binlerce bilgisayar
yazılımı ve her türlü bilginin bulunabileceği kaynaklar yer almaktadır. Bireyler kişisel
bilgisayarlarıyla bu bilgilere ulaşabilmekte, gerektiğinde bilgisayarlarına aktarıp
kaydedebilmektedirler

İnternet, insanlara sahip oldukları ya da ulaşabildikleri kısıtlı sayıda basılı


dokümandan edinebilecekleri bilgiye bir noktadan, çok kısa zamanda ve zahmetsizce

72
Ümit Atabek, İletişim ve Teknoloji, Seçkin Yayınları, Ankara, 2001, s. 14.

36
erişebilme olanağı vermiştir. Yine internet sayesinde bilginin etkin bir şekilde ve hızla
iletilmesine olanak sağlanmıştır. İlk çağlarda ateş, duman veya davul sesleriyle iletilen
mesajlar günümüzde bu yeni teknoloji sayesinde dünyanın öteki ucuna kadar
ulaşabilmekte üstelik bu işlem anlık zaman dilimlerinde gerçekleşebilmektedir.

İletişim teknolojisi, mesajların bir yerden bir yere daha önce bilinen
tekniklerden milyon kat daha hızlı iletilmesine olanak sağlamış, bilgisayar teknolojisi
ise bilgi işleme yeteneklerimizi milyonlarca kere artırmıştır.

Bu yeni iletişim sistemi sayesinde yazı, ses, görüntü üçlüsü bir araya gelmekte
yani hem yazılı hem görsel-işitsel basının yerini doldurmaya aday bir iletişim
teknolojisi karşımıza çıkmaktadır. Bu teknoloji sayesinde bir metni, bir sesi ya bir
görüntüyü bir ortamdan başka bir ortama taşımak için artık farklı teknolojik sistemlere
başvurulması gerekmemektedir. Tek bir taşıyıcı sistem bu farklı üç göstergeyi bir
ortamdan bir başka ortama ışık hızıyla taşıyabilmektedir.

Günümüzde bilgisayar ve internet teknolojilerinin kullanılmadığı bir sektör


düşünmek neredeyse imkansızdır ki, basın yayın ve basım da buna dahildir. Bu şartlar
dahilinde gazetecilik ve kitle iletişimin diğer dallarında eğitim alan kişilerin de
eğitimlerinin içerik olarak, bu yeni teknolojiye uyum sağlayabileceği şekilde
belirlenmesi gerekmektedir.

Baş döndürücü bir hızla gelişen iletişim teknolojilerine yetişmek, bunları


edinip, hatta üretimini gerçekleştirip, kullanımını öğrenmek ve öğretmek hem öğrenen
hem de öğreten için zor olmaktadır. Bunun yanı sıra bu teknolojilerin edinilmesi ve çok
çabuk eskidiğinden devamlı yenilenmesinin gerekliliği de ayrı bir sorundur. Buna
karşın, bu bir zorunluluktur. Günümüz bilgi ve teknoloji çağıdır. Kurulmaya çalışılan
küresel yeni bilgi iletişim düzeni içerisinde çağı yakalamak, ekonomik, sosyal, kültürel,
stratejik ve siyasi anlamda yarışta diğerlerinden geri kalmamak için tüm bu zorlukların
üstesinden bir şekilde gelinmelidir.73

73
Haluk Geray, İletişim ve Teknoloji: Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya Politikaları,
Ütopya Yayınları, Ankara, 2003, s.46.

37
2.2.1 Disiplinler Arası Bir Kavram Olarak İletişim

Günümüzde iletişim alanında pek çok kuram ve yaklaşım bulunmaktadır.


İletişimin öneminin giderek arttığı bu dünyada, iletişim araştırma ve kuramlarını
öğrenmek, iletişim konusunu ve sorununu anlamanın ön koşuludur. İletişim; toplumu
oluşturan temel bir öğe olduğu , insan davranışlarının tümü iletişim süreci içinde olduğu
için toplumbilimsel bir çalışma alanı olarak düşünülebilir. Bu nedenle de iletişim
araştırmaları ve yaklaşımları toplumbilimsel araştırma ve yaklaşımlardan ayrı
düşünülemez. İletişim bilimi sadece bir çağın ya da belli bir uygarlığın tartışma konusu
değildir. Ancak iletişim araştırmalarının önem kazanması ve yaygınlaşması, basın,
radyo ve sinemanın, bir başka deyişle, kitle iletişim araçlarının ortaya çıktığı ve
toplumu etkilemeye başladığı tarihtir. Daha sonra teknolojik gelişimlerle daha da
ivmelenen bu süreç iletişim biliminin önemini de arttırmıştır. Öz bir deyişle, iletişim
araştırmalarının kökeni toplumbilimsel araştırmalarda aransa da, ayrı bir bilim dalı
oluşu, kitleleri etkileme potansiyelinin olduğu görülen kitle iletişim araçlarının ortaya
çıktığı zamana rastlamaktadır.74 Lawrence Grossberg bir makalesinde kültürel
çalışmalar ve iletişim bilimleri arasındaki ilişkileri tartışırken kültürel çalışmaların
varlığının disipliner ilişkileri rahatsız edeceğini söyler. Grossberg’e göre kültürel
çalışmaların varlığı bize, bir disiplin sınırları içinde tüm sorularımıza yanıt
bulamayacağımızı hatırlatmaktadır.75

Akademik bir araştırma alanının hangi şartlar altında disiplin sayılması


gerektiği konusu uzun bir süredir tartışılmaktadır. Modernite ile beraber ortaya çıkan
disiplinlerin oluşumu kendi içinde uzmanlaşmaya yöneliktir. Bunların kullandığı iç
gözlem yöntemi ise sınır çizici bir süreci de beraberinde getirmiştir. Bugün sosyal
bilimlerin birer disiplin olarak kabul edilip edilemeyeceği tartışması geride kalmış, post
yapısalcı, post modernist yaklaşımlar çerçevesinde disiplin kavramının reddi gündeme
gelmiştir. Akademi dünyasında bugün tartışılan disiplinlerarasılık bu sürecin bir parçası
olarak görülebilir. Disiplinlerarasılık ya tartışmasız bir kabul görmekte ya da tutucu

74
Şermin Tekinalp, Ruhdan Uzun, İletişim Araştırma ve Kuramları, Beta Yayınları, İstanbul, 2006, s.2
75
L.Grossberg, “Can Cultural Studies Find True Happiness in Communication”, Journal of
Communication, 43(4), Autumn, 89-97, 1993, ss. 96-97

38
çevrelerce reddedilmektedir.76 Disiplinlerarasılık bir yöntem olarak beraberinde bir
etkileşim ortamı ve eleştirellik imkanı sağlamaktadır. Eşitsizlikler ve toplumsal
sorunlarla ilgilenmenin sonuçlarından biri de disiplinlerarası bir yöntemle çalışmak
olmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Bir olguyu anlamak
için değişik toplum bilimlerinin bulgularını yan yana getirirken disiplinlerarasılık adına
iç tutarsızlıklara yol açmamaya dikkat etmek gerekmektedir.

Kelimenin etimolojik kökenine baktığımızda disiplin Latince “disciplina” dan


gelmektedir. “Disciple” yani talebe ya da müritlerin öğretisi anlamına gelen
“Disciplina” bir doktrin içinde terbiye edilmek, eğitilmek anlamına gelir. Belirli inanç
ve kurumlar sisteminin oluşturduğu yol olarak tarif edilebilecek olan doktrin
“disciple”lere yol göstermektedir. Bu nedenle Oxford English Dictionary
“undisciplined”i doktrine bağlı olmadan terbiye edilmiş olarak tarif etmiştir.

Disiplinlerin varlığı modernitenin kurumlara olan inancı ve ontolojik yapı ile


açıklanmaktadır.77 Bu bakış açısına göre akademik disiplinler varlığın üzerinde
çalıştıkları parçalarıyla değil varlığa bakış açılarıyla birbirinden ayrılırlar. Antropoloji,
sanat, biyoloji, kimya, ekonomi, tarih, felsefe ve diğer disiplinler araştırdıkları nesneye
farklı açılardan bakarlar. “Kurumsallaşmış her toplumbilimin temelinde, kendi amaçları
doğrultusunda formüle edilmiş bir insan modeli bulunmaktadır” diyen İlhan Tekeli de
disiplinlerin varlığa yönelik yorumlarına ve doktriner yönlerine vurgu yapmaktadır.
Tekeli’ye göre özgün gelişmeler ortaya koymak için bir disiplin içinde olmak
gerekmektedir.78

Akademik disiplinlerin ontolojik ve kurumsal bakış açısıyla ele alınmaları


akademik disiplini belirli olay ve pratiklerin bilgisi etrafında kurulan alanlar olarak
görmeyi getirmektedir. Disiplinler içinde çalışma özgün gelişmelerin ortaya çıkmasına
yol açmaktadır. Ancak daha genel bir bakış açısıyla toplumdaki güç ilişkilerini
anlayabilmek, çeşitli disiplinler içerisinde “yapılan çalışmaların kimin için yapıldığı”,

76
M.Yeğenoğlu, “Çokkültürlülük Disiplinlerarasılık mıdır?”, K. Şahin, S. Sökmen, T. Bora, (edt.),
Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek, Metis, İstanbul, 2001, s.287.
77
G. J. Shepherd, , “Building a Discipline of Communication”, Journal of Communication, 43(3),
Summer, 83-91, 1993, ss.83-84.
78
İ.Tekeli, “Toplum Bilimlerinin Önünü Açmaya İnsan Modellerini Tartışarak Başlamak”, K. Şahin, S.
Sökmen, T. Bora, (ed.), Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek, Metis, İstanbul, 2001, s.14.

39
“kimin ne işine yaradığı” sorularına yanıt vermek disiplinlerarası bir bakışı zorunlu
kılmaktadır. Toplum içindeki güç ilişkilerini ortaya çıkarmak için disiplinlerarasılık çok
önemlidir. İletişim bilimleri ve dünyada 1960’lı yıllardan itibaren oldukça canlı
tartışmalara yol açan kültürel çalışmalar, disiplinlerarası nitelikleriyle çoğu kez benzer
teori ve yaklaşımları kullanarak benzer sorunları tartışmaya, anlamaya çalışmaktadır.
Bu iki alanın birbirini kesen yanlarına bakarken girdikleri etkileşimin üzerinde
durulmaya çalışılacaktır.

• İletişim Bilimleri

Beybin Kejanlıoğlu, kitle iletişim alanının çeşitli biçimlerde tanımlanması


sürecini, akademik bir araştırma alanı olarak kurumsallaşması ve yaygınlaşmasının
kaçınılmaz bir sonucu olarak görmektedir.79 Bu alanda yapılan çalışmaların
sınıflandırılması ve tarihsel analizlerinin yapılmaya çalışılmasıyla yürüyen bu süreç,
üzerinde uzlaşmaya varılmış bir tanımı ortaya çıkarmamıştır. İletişim bilimlerinin bir
disiplin olarak kabul edilmesi sorunu disiplin-içi bir sorun olarak görülmektedir.
Kejanlıoğlu’nun da dikkat çektiği gibi, iletişim bilimlerinin tarihi ile ilgili çalışmalarda
alanın “sorunlu” yönü her defasında vurgulanmaktadır. Disiplinin kendine yeter bir
disiplin olup olmaması, bir meta-teoriye duyulan ihtiyaç gibi sorunlar dile
getirilmektedir.80 Journal of Communication’ın Yaz ve Güz 1993 sayıları “Alanın
Geleceği: Parçalanma ve Birleşme” başlığı ile çıkarılmıştır. Yaz sayısında derginin yazı
kurulu bu sorunları açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bir alan tanımlama çabası
olarak görülebilecek bu özel sayılarda yazı kurulu yeni problemleri ve yeni yönelimleri
tanımlamak amacıyla çeşitli yazarlardan, gönderdikleri çerçeveye uygun yazılar talep
etmişlerdir. Bu çerçeveyi söyle özetlemek mümkündür:

• İletişim bilimlerindeki geçmiş tartışmalar büyük ölçüde çözülmüştür ve


yeni teorik tartışmalar ortaya çıkmıştır. Teorik çoğulculuğun kabulü
evrensel bir paradigma bulma “arzu”sunun yerini almıştır.

79
D.B Kejanlıoğlu, “Kitle İletişim Araştırmalarının Tarih Yazımları Üzerine: Bir Alanın Tanımlanması”,
Medya ve Kültür, 1. Ulusal İletişim Sempozyumu Bildirileri, 2000, s.29
80
A.g.m., s.29

40
• İletişim bilimleri gazetecilik ve iletişim uygulamalarını ya da iletişim
politikasını etkilemek konularında hem isteksiz hem de yetersizdir ve bu
yüzden gelecekte toplumsal konularla ilişkili araştırmalara
odaklanacaktır.

• İletişim bilimleri temel (öz) bir bilgiye sahip olmadığından disiplin


statüsünden yoksundur ve kurumsal ve akademik meşruiyet alanın
kabusu olarak durmaktadır.

• Politik soğuk savaş bitmiştir ancak ideolojik ve metodolojik savaşlar,


(psikolojik, kültürel, ekonomik, metinsel ve teknolojik belirleyiciler gibi)
alanı parçalamaya devam etmektedir.

• Medya etkileri sorunu iletişim araştırmalarının sürekli kara kutusu


olmaya devam etmektedir ve halen yanıtsız sorular yöneltmektedir.81

Bu sorulardan da anlaşılacağı üzere, alanın belirsizliği derginin yazı kurulunca


da kabul edilmektedir. Alanı disiplin olarak görmeyen kurul bunu, temel bir “öz”
bilgiye sahip olmamakla açıklamaktadır. Gerçi sorulara verilen yanıt yazılardan biri bu
konu üzerinde durmuş ve disiplin olmanın epistemolojik değil ontolojik bir sorun
olduğunu ifade etmiştir. Yine “1970’lerde iletişim araştırmacıları çok fazla üretimde
bulunmasalar da teorinin ne olduğu konusunda çok emindiler” diyen Robert T. Craig
son dönemde iletişim araştırmacılarının daha iyi ve orjinal teoriler üretmelerine rağmen
alana ilişkin tartışmaların, karışıklıkların ve belirsizliklerin arttığını söylemektedir82.
Craig’e göre iletişim teorisinin neye benzediği, sınırlarının nereden geçtiği, hangi esasa
göre bölümlere ayrıldığı, iletişim araştırmasının nasıl yapılacağı hala yanıt arayan
sorulardır. İletişim bilimleri için disipliner kimlik hep problemli olmuştur. II. Dünya
Savaşı’nın ardından diğer pek çok alanla beraber, iletişim bilimlerinin de bölüm haline
gelmesi yapılan çalışmaları hızlandırmıştır. Önceleri kendisini beşeri bilimler içinde
sayan iletişim bilimleri, sonraları sosyal bilimler içine kaymıştır. İletişim alanının bir

81
M. R. Levy, ve M. Gurevitch, , “Editor’s Note”, Journal of Communication, 43(3), Summer, 4-5,
1993, s.4
82
R.T. Craig, “Why are There So Many Communication Theories?”, Journal of Communication, 43(3)
Summer, 26-33, 1993, s.27

41
disiplin olarak kabul edilip edilmeyeceğine ilişkin olarak Evereth M. Rogers,
Berelson’un 1959 yılındaki “Alan Ölüyor” yazısına dayanarak iletişimin bir akademik
disiplin olduğunu söylemekte ve Berelson’un hatalı olduğunu, iletişimin çokdisiplinli
bir alan olduğunu belirtmektedir. Buna karşılık Steven H. Chaffe ise, iletişim bilimi
alanında çalışan akademisyenlerin tek bir disiplin çatısı altında toplanamayacak kadar
farklı alanlara yayıldıklarını söyler. Chaffe ayrıca, bugün ne öğretileceği ve nasıl
öğretileceği ile ilgili ciddi farklar olduğunu da ekler.83 Chaffe alanın
Balkanlaşmasından, bir çeşit akademik Yugoslavya olmasından bahseder ve yayınlar
arasındaki farklılıkları, Uluslararası İletişim Derneği (ICA) içindeki farklılıkları,
bölümler ya da akademisyen birlikleri arasındaki farklılıkları örnek olarak gösterir.84
Burada Chaffe’nin bakışı homojen bir disiplin tarifi etrafında şekillenmektedir. Oysa
Rogers’ın de belirttiği gibi iletişim bilimleri boyutundaki her disiplinde uzmanlaşma,
farklılaşma ile karakterize olmaktadır. Alanın tarifi ile ilgili sorunların yanı sıra
günümüz teorileri de iletişim bilimlerini etkilemektedir. İletişim alanının modernizmle
güçlü bağlara sahip olduğu söylenmekte ve ilk iletişim teorilerinin modernist ön
kabuller üzerinde şekillendiği belirtilmektedir. 1940’lar boyunca sayısal iletişim
araştırmalarının modern sosyal kurumları tanımlamak, açıklamak ve geliştirmek üzere
yapıldığı ve 19. yüzyıl kurumlarıyla 21. yüzyılın anlaşılamayacağı söylenmektedir.85 Bu
bakış açısı günümüz postmodern/postyapısalcı teorilerin alana uygulanmasını isteyen
bir yaklaşımdır. Buna karşılık Aydınlanmanın reddinin; evrenselliğin, iletişim
bilimlerinin tarafsızlığının ve akılcılığın reddi anlamına geldigini ifade ederek bu tür
eğilimleri eleştiren bakış açıları da mevcuttur.

Alandaki eğilimleri sınıflandıran John Durham Peters: “Katz ile Lazarsfeld


liberal politik felsefeyi temsil ediyorlar ve onun sosyal bilimlerdeki pratiğini yapıyorlar.
Dewey ve Carey sosyal demokrat başlığına tam olarak uymasa da ikisi de toplumsal
yeniden inşa sürecinin ahlaki temellerini oluşturmak için sosyal felsefe yöntemini
kullanıyorlar. Hall ve onun batılı Marksist devamcıları Marksist politika ile eleştirel
ideolojiye bağlılar. Birinci kesim etki üzerine çalışırken, ikinci kesim katılımı teorize
83
E. M. Rogers, ve S. H. Chaffe, “The Past and the Future of Communication Study: Convergence or
Divergence, Journal of Communication, 43(4), Autumn, 1993, s.125
84
A.g.m., s.128
85
Davis, D. K, (), “Beyond the Culture Wars: An Agenda for Research on Communication and Culture”,
Journal of Communication, 43(3), Summer, 1993, s.141

42
etmekte ve üçüncü kesim de egemenlik ilişkilerinin açığa çıkarılması ile
ilgilenmektedir. Bunların ayrı ayrı hedefleri medya ve zihinsel süreç, demokrasi ve
kültür, ideoloji ve güç arasındaki ilişkilerin ortaya konmasıdır” demektedir.86 Bu üç
akımı 19. yüzyılın paradigmaları olarak gören Peters, alanın geleceğinin geçmişin
kavramlarına bağlı olduğunu söylemekte ve iletişim bilimcilerinin kendilerini özel bir
“alan” içine sıkıştırmamaları gerektiğini eklemektedir.

• Kültürel Çalışmalar

Ortaya çıktığı dönemde akademik alana politik bir müdahaleyi temsil eden
kültürel çalışmalar, daha işin başında disiplin kavramını reddetmişti. E. Baldwin’e göre
kültürel çalışmalar tek tek disiplinlerin ya da yaklaşımların kendi başına
çözemeyecekleri problemler ve temel konularla ilgilenmektedir.87 Bugün gerek eleştirel
teori yanlılarından gerekse ana akım araştırmacılar tarafından sorgulanan kültürel
çalışmalar sosyolojiden tarihe, felsefeden ekonomiye değin pek çok sosyal bilim alanını
etkilemiştir. Kültürel çalışmalar ve iletişim bilimleri arasında ise daha iç içe geçmiş bir
sürecin yaşandığı gözlenmektedir. Ana akım araştırmacıların eleştirisi hakim liberal
paradigma çerçevesinde, pozitivist bir yaklaşımla yapılmaktadır.

Kültürel çalışmalara yönelik olarak eleştirel teori yanlılarının tavrı ise bu


yaklaşımın başlangıçtaki niteliğini yitirdiği ve kendi dogmalarını oluşturduğu
yönündedir. Tuncay Birkan kültürel çalışmaları, sol politikayı “Hollywood filmlerini,
pop şarkılarını, televizyon dizilerini, reklamları vs. kim daha zekice analiz edip
bunlarda ne gibi ‘subversive’ içerikler bulacak” gibi, siyaseten hiçbir etkisi olmayan
akademi-içi bir yarışmaya çevirmekle eleştirmekte ve eleştirel enerjiyi, popüler kültür
ürünlerinin hem ideolojik hem de ütopik yanlarını sergilemeyen derin analizler içinde
tüketmekle eleştirmektedir.88 Birkan ayrıca popüler kültür vurgusu ile yüksek kültürle
ilgilenmeyi bir tercih sorunu gibi göstermenin halkın büyük çoğunluğunun bunlarla
ilgilenebilmesinin önündeki maddi engellerin göz ardı edilmesi anlamına geldiğini ifade
etmektedir. Toplumsal ilişkiler ve anlamlar arasındaki bağlantılar ve özellikle de

86
D. Peters, “Genealogical Notes on “The Field”, Journal of Communication, 43(4), Autumn, 1993,
ss.132-139
87
E. Baldwin, Introducing Cultural Studies, London, Prentice Hall, 1999, s.7
88
T. Birkan, “Solun Son Sözü ‘Kültürel Çalışmalar’ mı?”, Toplum ve Bilim, (94), Güz, 2002, ss. 6-16

43
toplumsal ayrımlar üzerinde duran kültürel çalışmalar, İngiltere ve ABD’de gündelik
yaşama ilişkin konuların büyük bir disiplin yerine pek çok disiplinden ve eleştirel
yaklaşımlardan yararlanarak incelenmesiyle başlamıştır. Kültürel çalışmaların
gelişimine baktığımızda İngiltere’de 1960’lı yıllarda edebiyat incelemelerinden yola
çıkıldığını ve 1980’lerde Amerikan Kültürel Çalışmalarla beden ve mikro sembolik
kültür dışa vurumlarıyla ilgilenildiğini görüyoruz. Bu süreç ise beraberinde, önceleri
küçümsenen medya kültürüne özel bir önem atfetmeyi getirmiştir.89

Grossberg’e göre kültür ve toplumdaki güç ilişkileri arasındaki bağlantıları


anlamak ve müdahale etmek isteyen bir bakış açısı İngiliz Kültürel Çalışmalarının ortak
bir dil yaratmasını sağlamıştır. İngiliz Kültürel Çalışmaları teori ve bağlam arasındaki
ilişkileri ortaya koyar. Kültürel çalışmalar bilinen teorinin peşinen uygulanmasını
reddederken teorisiz amprisizmi de kabul etmez. “Teorinin dolambaçlı yolları”nın
önemini vurgularken teorik aidiyetleri reddeder, onun yerine kendi tarih ve politika
varsayımlarını kullanır. Bu pratiğin sonuçlarını şöyle özetlemek mümkündür: Birinci
olarak gerçekliğin insan eylemiyle oluşturulduğunu kabul eder. Bu anlamda tarihin
garantisi yoktur. İkinci olarak “popüler” olanı sosyolojik bir kategori olarak değil,
insanların çağdaş dünyada devam eden politik mücadeleleri ve yaşamlarınının
oluşturduğu bir alan olarak ele alır. Son olarak da, kültürel incelemeler radikal
bağlamsallığa bağlıdır.90

Kültürel çalışmalar iletişim bilimlerinden farklı olarak tanımlanmış bir


entellektüel veya disipliner alan arayışı içinde değildir.91 Türkoğlu’na göre kültürel
çalışmalar, diğer sosyal bilim dallarıyla ilişki içinde, toplumsal duyum ve bilinç üretimi
olarak kültürün ekonomik ve politik olarak nasıl belirlendiğini anlama çabası içindedir.
1960’larda İngiltere’de başladığı dönemde daha çok isçi sınıfı kültürü gibi alanlarda
araştırma yapan ve marksist bir çerçeve içinde yer alan kültürel çalışmalar, bugün daha
çok “alt kültürler”i, feminist teoriyi, popüler kültür öğelerini incelemektedir.
Başlangıçta yapısalcı paradigma içinde yer alan çalışmaların ise bugün postmodernist/
post-yapısalcı paradigma çerçevesindeki çalışmalara kaydığı görülmektedir.

89
Türkoğlu, A.g.e., ss.178-180
90
Grossberg, A.g.m., s.90
91
Türkoğlu, A.g.e., s.181

44
Kültürel çalışmalar diğer akademik disiplinlerin genellikle üstünde durmadığı
bir alanla ilgilenmektedir. Bu çalışmalarla açığa çıkartılmak istenen, bilginin gücü
elinde tutanların ya da bu gücü elde etmek isteyenlerin çıkarına uygun bir biçimde nasıl
üretildiği olgusudur.92 Kültürel çalışmalar bu yönüyle sosyal bilimlerin pek çok
disiplinini ilgilendirmektedir. Ancak kültürel çalışmalar alanında mikro düzeydeki
çalışmaların artmasının bir depolitizasyona yol açtığı da gözlemlenmektedir.

• Kültürel Çalışmalar ve İletişim Bilimleri: Birlikte Yaşam

ABD’deki iletişim bilimleri çalışmalarının kültürel çalışmaların etkisi altında


olduğunu söyleyen Hanno Hardt bunun iletişim bilimlerine önemli katkı sağladığını
düşünmektedir. Hardt İngiliz Kültürel Çalışmalar okulunun etkisinin ABD’de de bir
kültürel çalışmalar kökeni arayışına neden olduğunu söylemektedir. Grossberg ise
özellikle ABD’indeki kültürel çalışmaların gelişiminde iletişim disiplinin önemini
vurgulamakta ve iletişim disiplininin halen kültürel çalışmalara bir yer sağladığını
söylemektedir. Kültürel çalışmaların ABD’deki gelişimini ele alan Grossberg’e göre
iletişim bilimleri her şeyden önce kültürel çalışmalara bir meşruiyet alanı sağlamıştır.
Günümüzde pozitivist anlayışın ötesine geçilmesi bu anlamda bir tolerans ortamı
sağlamıştır. Çeşitli bireyler ve paradigmalar arasında düşmanlıklar hala vardır. Fakat bu
disiplinler tarihine baktığımızda göreli olarak kayda değer değildir. Kültürel çalışmalar
ve kitle İletişimi araştırmaları arasındaki ilişkinin kurulmasında çok sık olarak kültür ve
iletişim birbirine indirgenmiştir. ABD’deki gelişim sürecinde kültürel çalışmaların
iletişim teorisinin bir parçası olarak ele alınması söz konusu olmuştur. Grossberg bu
indirgemeciliğe Raymond Williams’ın ve James Carey’nin iletişimi kültürle açıklayan
çalışmalarının yanlış uyarlamalarının neden olduğunu belirtir. Grossberg’e göre bu
durum kültürel çalışmalar projesini bir iletişim modeli haline getirmekle ve onu önemli
bir dönüşüm projesi olarak değerlendirmek yerine alternatif bir model olarak ele
almakla sonuçlanmıştır.

Lawrence Grossberg’in hayata ilişkin sorularımızın yanıtlarının bir disiplinin


sınırları içinde bulunamayacağı yönündeki yaklaşımı oldukça anlamlıdır. Kültürel
çalışmalar disiplinlerarası yaklaşımı ile sosyal bilimlerin pek çok dalı için ufuk açıcı
92
A.g.e., ss.185-188

45
olmuştur. Toplumdaki güç ilişkilerini ve kültürel pratiklerin maddi dünyayla
bağlantısını açığa çıkarma çabası diğer disiplinler içinde de bir sorgulama sürecini
başlatmıştır. Ancak günümüzde artan bir şekilde mikro çalışmalara yer veren kültürel
çalışmaların başlangıçtaki anlayışından uzaklaştığı görülmektedir. Kültürel çalışmalar
eleştirel yaklaşımını sürdürdüğü oranda disipliner ilişkileri rahatsız edecektir. İletişim
bilimleri ile kültürel çalışmaların ele aldıkları konulardaki ortaklık ve disiplinlerarası
yaklaşımları bu iki alanı birbirine yakınlaştırmaktadır. İletişim bilimlerinin kurumlaşma
ve yaygınlaşma süreci bir tanımlama ve sınırlarını belirleme sorununu da getirmiştir. Bu
süreçte iletişim bilimleri ve kültürel çalışmalar arasında yaşanan etkileşim iki alan
arasındaki ilişkinin de sorgulanmasını gerekli kılmıştır. Başlangıçtan itibaren bir
disiplin olarak tanınma isteğinde olan iletişim bilimlerinden farklı olarak, kültürel
çalışmalar disipliner ilişkileri reddetmiştir. Grossberg bir disiplin içinde yer almanın
önemini vurgulamakta ancak bunun kültürel çalışmaların iletişim bilimleri ya da
kendine ait bir disiplin içine sıkıştırılması anlamına gelmediğini ifade etmektedir.
Kültürel çalışmalar sahip olduğu çok yönlü bakış açısıyla eleştirel yaklaşımını
sürdürdüğü oranda daha yaratıcı, eleştirel ve sorularımıza mümkün olabildiği kadar çok
yanıt bulabileceğimiz bir alan yaratacaktır.

2.2.2 Sosyo-Ekonomik Boyutlarıyla Teknoloji

Teknoloji bir mal veya hizmeti üretmenin toplumsallaşmış bilgisidir. Sözcük,


Antik Yunanca'dan gelen ‘tekhne’ kelimesine, bilgi anlamına gelen ‘logos’ sonekinin
eklenmesiyle oluşmuştur. Antik Yunanca'da zanaat, beceri gibi anlamlarda kullanılan
tekhne kelimesi, daha sonra Hint-Avrupa dillerinde, örneğin Sanskritçe'deki taksan
kelimesinin marangoz, inşaatçı anlamında kullanılması gibi, yapmak, elde etmek,
üretmek becerisi anlamını kazanmıştır. Bu nedenle teknik, bir şeyi yapmanın, üretmenin
ya da elde etmenin bilgisi, becerisi anlamına gelmektedir. Teknik kelimesi ile teknoloji
kelimesi çoğu zaman eşanlamlıymış gibi kullanılmaktadır. Teknik ile teknoloji
arasındaki fark, söz konusu yapma, üretme bilgisinin toplumsallaşması noktasındadır.
Teknolojiden bahsederken, herhangi bir şeyi elde etmenin üretmenin bilgisinin
toplumsal bir bağlamda oluştuğu ve kullanıldığı vurgulanmaktadır. Bu nedenle söz
konusu bilginin, dolayısıyla da teknolojinin üretimi, transferi, mülkiyeti gibi toplumsal

46
düzeyde varlık bulan bir takım olgular söz konusudur. Ancak genellikle teknik ile
teknoloji arasındaki bu önemli fark göz ardı edilmektedir. Temel bilimlerle elde edilen
ve toplumsal süreçler içinde biriken bilgilerin uygulamalı bilimler yoluyla toplumsal
üretime uygulanması sürecini içeren teknoloji, üretim başta olmak üzere tüm toplumsal
süreçlerle yakından ilgilidir. Dolayısıyla teknoloji toplumsal bir olgu olarak ele
alınmalıdır. Biz burada, teknolojinin bu toplumsal yönünü özellikle vurgulayacağız ve
genelde bütün teknolojilerin, özelde de iletişim teknolojilerinin toplumsal bir
perspektifle ele alınarak değerlendirilmesi ve bu değerlendirmenin de şüpheci ve
eleştirel olması gereğini ön plana çıkaracağız.

Teknolojiler toplumsal üretim süreçleriyle yakından ilişkilidirler. Bu ilişki,


hem teknolojilerin mal ve hizmet üretimindeki en üst düzeydeki rolü, hem de
teknolojinin kendisinin üretiminin karmaşık yapısı nedenleriyle, dikkat çekicidir. Bu
bağlamda, teknolojileri üretimde kullananlar ve teknolojiyi üretenler açısından
teknolojinin mülkiyeti önem kazanmaktadır. Bu nedenle, patent, fikri-mülkiyet gibi
konular giderek ön plana çıkmakta ve modern toplumlar bu alanda, bir çok yasal
düzenlemeye gitmektedirler. Teknolojik gelişmelerin giderek hız kazanması karşısında
da yapılan düzenlemeler sürekli yenilenmek durumunda kalmaktadır. Öte yandan
teknolojinin mülkiyeti uluslararası platformda da bir sorun haline gelebilmekte,
devletler ulusal teknolojik çıkarlarını koruyucu bir takım tedbirler almaya
yönelmektedirler. Ayrıca ekonomik eşitsizliklerin bir görünümü olarak teknolojik
eşitsizliklerin sürekli olarak uluslararası kuruluşların gündeminde tutulduğu, Birleşmiş
Milletler'in UNCTAD ve UNIDO gibi uluslararası kuruluşlar çerçevesinde bu konuya
özel bir önem verdiği görülmektedir. Benzer şekilde yine Birleşmiş Milletler
bünyesinde çoğunluğunu "Üçüncü Dünya" ülkelerinin oluşturduğu bir grup ülke, 1960'lı
yıllardan itibaren Yeni Dünya Enformasyon ve İletişim Düzeni'nin (New World
Information and Communication Order: NWICO) yaşama geçmesini savunmuşlar ve
iletişim teknolojilerinin ortaya çıkardığı eşitsiz enformasyon ve iletişim kullanımı ve
dağılımına dikkat çekmişlerdir. 93

93
Anamaria Fadul ve Joseph Straubhaar, "Communications, Culture, and Informatics in Brazil: The
Current Challenges", Transnational Communications: Wiring The Third World, (Gerald Sussman
ve John A. Lent, eds.), Sage Publications, Newbury Park, 1991, ss. 215 ve 227.

47
Teknolojiler bir yandan ulusal sınırlar içerisinde ve ulusal çıkarlar
doğrultusunda korunup geliştirilirken diğer yandan da uluslar- üstü (supra-national) ya
da uluslar-ötesi (trans-national) bir niteliğe de bürünmektedir. Hem çokuluslu şirketlerin
mülkiyetinde geliştirilen teknolojiler, hem de kendi doğası nedeniyle ulusal sınırlar
içinde korunamayacak nitelikteki bir takım teknolojiler, ulusal teknoloji politikalarının
anlamlılığını bir bakıma tartışılır hale getirebilmektedirler. Bu durum özellikle iletişim
teknolojileri için daha belirgindir. Örneğin ulusal bir enformasyon politikası (Politica
Nacional de Informatica = PNI) oluşturma çabaları bakımından Brezilya'nın yaşadığı
deneyimler ilginçtir. 1960'larda modern bir telekomünikasyon sistemi kuran ve bu alt
yapıyı kullanan kültür endüstrisini 1970'lerde geliştiren Brezilya, 1970 ve 1980'lerde ise
ulusal bir enformasyon sanayii oluşturabilmiştir. Ancak, 1980'lerin sonuna gelindiğinde
yerli telekomünikasyon cihazlarının fiyatları dünya fiyatlarının yaklaşık iki katı fiyata
satılırken teknolojik seviyeleri de hayli geride kalmıştır. Bunun sonucu olarak Brezilya
dış piyasalardan kaçak cihaz girişi ile karşı karşıya gelmiştir. Genel olarak firmaların
büyüklüğü ile teknolojiye hakim olmaları arasında bir ilişki olduğu söylenebilir.
Özellikle 1970'lerde sonra dünya üzerindeki üretim ve ticaretin önemli bir bölümü az
sayıda büyük firmanın elinde toplanınca, geçerli yani ekonomide cari olarak kullanılan
teknolojilerin de büyük bölümü bu firmaların elinde toplanmıştır. Bu sürecin diğer yönü
ise, teknolojik hakimiyeti ele geçiren şirketlerin dünya üretim ve ticaretindeki paylarını
daha da artırmalarıdır94. Özellikle, iletişim teknolojileri açısından uluslar ötesi (trans-
national) şirketlerin oluşturduğu global bir oligopol piyasanın varlığı söz konusudur.
"Ulusal" hükümetler, "ulusal politikalar" adı alünda, "kendi" uluslar ötesi şirketlerini,
AR-GE destekleri, vergi indirimleri, gümrük politikaları vb. yollarla
desteklemektedirler".95

Teknolojinin ekonomik anlamı neoklasik yaklaşım içinde, daha çok üretim


tekniği ile ilişkilendirilerek açıklanmış ve teknoloji, belirli bir miktar üretim için gerekli
emek sermaye kombinasyonu dizisi olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu görüş, firmalar
arası teknolojik farklılıkları göz ardı etmiş, buna tepki olarak geliştirilen evrimci
ekonomi yaklaşımı ise teknolojinin kurumsal ve toplumsal boyutlarına dikkat çekerek

94
Ergun Türkcan, Teknolojinin Ekonomi Politiği, AİTİA yayını no: 161, Ankara, 1981, s. 209.
95
Alkan Soyak, Teknolojik Gelişme ve Özelleştirme, Kavram, İstanbul, 1996, s. 20-27.

48
firmalar arası -teknolojik farklılıkların ve rekabetin nedenlerini tartışarak- teknolojiyi
ekonomiye endojen bir faktör olarak değerlendirmiştir96. Bu yaklaşım içerisinde
teknoloji, kamusal ya da özel mülkiyete konu önemli bir ekonomik değerdir. Bu değerin
realize edildiği ve dönüştüğü işlem de teknoloji transferidir. Teknoloji transferi, yeni bir
teknolojinin üretim için kullanılmak üzere bir bedel ödeyerek alınmasını içerir.
Genellikle daha ucuz ve kaliteli bir üretim için yapılan bu transfer, transfer edene bir
takım yasal ve mali sorumluluklar getirmesinin yanı sıra, üretim artık transfer edilen
teknoloji çerçevesinde gerçekleştirileceği için, söz konusu teknolojiyi üreten ile
kullanan arasında bir başka düzeyde de bağımlılık ilişkisine neden olur. Bu bağımlılık
ilişkisinin teknoloji transfer eden açısından en kötü yönü, teknolojiyi üretenin bir süre
sonra, daha yeni bir teknolojiyi de üretebilmesi nedeniyle, transfer edenin yeni
teknolojik gelişmelere ulaşabilirliğini kontrol edebilmesidir. Uluslararası boyutta,
azgelişmiş ülkelerin sürekli gelişmiş ülkelerin eski teknolojilerine "mahkum" olmaları
gibi şikayetleriyle sıkça karşılaşılmaktadır. Ancak teknolojiyi üretmeyip transfer eden
ülkeler açısından bir ilginç nokta da, teknoloji üretip kendi ürettikleri teknolojileri
kullanan ülkelerin yeni bir teknolojiye geçmelerinin bazı üretim türleri için çok zor ve
pahalı olabilmesi nedeniyle transfer eden ülkelerin daha şanslı olabilmesidir. Teknoloji
üretiminin de, üretilen bu teknolojinin kullanılır hale getirilmesinin de maliyetleri
vardır. Özellikle çok hızlı gelişen teknoloji alanlarında bu maliyet daha da önem kazanır
ve teknoloji üreten bir ülke, teknolojinin ekonomik ömrü dolmadığı için yeni
teknolojiye geçme kolaylığına, teknoloji üretmeyip transfer eden bir ülkeninki kadar
sahip olmayabilir. Teknolojik ilerlemenin büyük ölçüde kamusal yatırımlara bağlı
olması nedeniyle, teknoloji politikalarını kamusal düzeyde belirleyenlerin, teknoloji
transfer edenin teknoloji üreten karşısındaki bu göreceli ancak geçici avantajını da
değerlendirmeleri zorunluluğu bulunmaktadır. Ancak yine de bu tür durumlar, teknoloji
üretenin son tahlilde, transfer edene karşı üstünlük kurması genel eğilimini değiştirir
nitelikte değildir.97

Makro ekonomik düzeyde, ülkelerin ekonomik gelişmişlik seviyeleri ile


teknolojik seviyeleri arasında dolaysız ve doğrusal bir ilişki olduğu genellikle kabul

96 A.g.e. , ss.27-36.
97
A.g.e., s. 27-36.

49
edilir.Bu kabulün İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra giderek bir kalkınma ideolojisine
dönüştüğü ve gelişmiş ülkeler tarafından az gelişmiş ülkeler için bir model önerisi
olarak sunulduğu görülmüştür. Özellikle iletişim teknolojilerinin ekonomik kalkınma ile
dolaysız ve doğrusal bir ilişki içinde olduğu görüşü akademik çevrelerde yaygınlık
kazanmıştır. Enformasyon sistemlerindeki gelişmenin kalkınma sürecini hızlandırarak
"modernleşmeyi" sağlayacağı görüşü, özellikle Lerner ve Schramm gibi
akademisyenlerin etkisiyle Amerikan akademik çevrelerinde 1960'lı yılların sonuna
kadar etkinliğini korumuştur.

Teknolojik determinizm diye de adlandırılabilecek bu görüş daha sonraları bir


çok açıdan eleştirilmiştir. Mısır'da İskenderiye Kütüphanesi’nde buhar motorunun
kusursuz bir modelinin bulunması örneğinde olduğu gibi, bazı teknolojik yeniliklerin
ortaya çıktıkları toplumsal yapılarda göz ardı edilerek kullanılmaması, ya da Batıda
ekonomik bir dönüşüme, kapitalizme yol açtığı söylenen teknolojik yeniliklerin Çin'de
daha Orta Çağda bilinmesi, teknolojilerin ekonomik bağlamda anlam kazandığını ve
ancak "ekonomik anlamda tutabileceği kanıtlanan" teknolojik yeniliklerin
kullanılabileceğini göstermektedir. Buna bağlı olarak, ekonomik açıdan uygun olmayan
teknolojilerin ekonomik sistemin dışına atıldığını, hatta uygun bir ekonomik çerçevenin
olmaması nedeniyle bir çok teknolojik yeniliğin engellendiğini söyleyebiliriz. Bu
bakımdan, ekonomik kalkınmanın ekonomik sistemden özerk bir teknoloji ile
sağlanabileceği şeklindeki teknolojik determinist anlayışın, az gelişmiş ülkelerin
"derdine deva" olamayacağı gibi, ne ekonomik-toplumsal dönüşümleri ne de teknolojik
değişimlerin kendisini açıklamakta yeterli olmadığını söylemeliyiz.

Teknolojilerin ekonomik bağlamı ve mülkiyeti ile ilgili bir başka önemli nokta
da, teknoloji kullanımının ortaya çıkardığı sosyo-psikolojik olgulardır. Kendileri
teknoloji üretmeyip transfer eden toplumlardaki yabancılaşma, gerek üretim süreçleri
gerekse de üretilen mal ya da hizmetin kullanımı bakımlarından, teknolojiyi üreten
toplumlardakinden farklı bir görünümde ortaya çıkabilmektedir. Kara taşıt araçlarındaki
olağan üstü süslemelerin Hindistan'daki yaygınlığı, ya da Türkiye'de GSM cep telefonu
antenlerindeki nazar boncuğu çarpıcı örneklerdir. Teknoloji kullanımı ve teknolojinin
sunduğu ürünler karşısında yabancılaşmış insanın, genellikle teknoloji düşmanlığı ya da

50
hayranlığı şeklindeki zıt konumlardan birinde yer alması sıkça karşılaşılan bir
durumdur. Ezanın amplifikatörlerden (hoparlörlerden) yükseltilerek okunmasını içeren
"modern" önerilere 1960'larda uzun süre direnenlerin daha sonra 1990'larda ampli-
fikatörün sesinin "kısılması" önerilerine de aynı sertlikte karşı çıkmaları, bu insani
konumlara ilişkin tipik bir örnektir. Öte yandan, teknoloji üreten gelişmiş ülkelerin
içinde bulundukları teknoloji yarışı kolaylıkla "ulusal gurur" bağlamına çekilebil-
mektedir. Medya desteğiyle kitlelerin hararetle alkışladığı bu yarışın bazı evrelerinde,
ABD'nin Yıldız Savaşları projesinde olduğu gibi, kaynakları bir yönüyle savurganca
kullanan, sonra da gündemden düşü(rülü)p popülerliğini yitiren "mega" projeler ortaya
çıkabilmektedir.

Bazı temel ulusal amaçlarının gerçekleşmesinde teknolojik gelişmeye bel


bağlayarak önemli görevler yükleyen bir çok ülke bulunmaktadır; örneğin coğrafi
olarak çok geniş bir alana yayılmış olan Brezilya, ulusal güvenlik ve ulusal kimlik
oluşturma amaçlarının başarısında telekomünikasyon teknolojilerini birincil önemde
görmüş ve yukarıda değindiğimiz ulusal enformasyon politikalarını oluşturmuştur. Aynı
şekilde Hindistan, ekonomik kalkınmasının ön koşulu olarak gördüğü ulusal eğitim
politikalarının gerçekleştirilme şansını, hep iletişim teknolojilerindeki yeniliklere
bağlamıştır. 1965'de Indira Gandhi'nin Enformasyon ve Yayın Bakanı olmasından
itibaren "çiftçilerin eğitimi", "aile planlaması", "ulusun tümüne seslenerek eğitmek" gibi
ulusal amaçları gerçekleştirmeye yönelik olarak Hindistan, radyo, televizyon, uydu gibi
alanlardaki telekomünikasyon teknolojilerine öncelik vermiştir98.

Öte yandan teknolojik gelişmelerin insanların hayal gücünden kaynaklandığını,


oyunlarla yaşayan insanın (homo ludens) kurduğu teknolojik düşlerin ilerlemeye ciddi
katkılar yaptığı da göz ardı edilmemelidir. Mucitlerin hayalleri genellikle o kadar
ileridedir ki, alınan patentlerin ancak % 10'dan biraz fazlası ticari değer kazanarak
gündelik yaşamımıza girmekte, kalanı patent kurumlarının raflarında dosyalanıp
kalmaktadır. Ama yine de, bilimkurgu dünyasında gündeme gelen hayallerin büyük
ölçüde gerçekleştiğini belirtmeliyiz. Bilim-kurgu metinlerinde sunulan toplumsal

98
Manjunath Pendakur, "A Political Economy of Television: State, Class, and Corporate Confluence in
India, in Transnational Communications”, Wiring The Third World, (Gerald Sussman ve John A.
Lent, eds.), Sage Publications, Newbury Park, 1991, ss. 237-241

51
düzene ilişkin hayaller genellikle mevcut toplumsal düzenlerin yeniden üretimine dönük
tekrarlar olmasına karşın, bu metinlerde hayali sunulan teknolojik ürünler giderek daha
kısa sürede gündelik hayatlarımızın "iyi" ya da "kötü" gerçekleri olarak karşımıza
çıkabilmektedir.

Sosyo-psikolojik açıdan teknoloji konusunda değinilmesi gereken bir nokta da


teknolojiler üzerine yapılan mistifîkasyonlardır. İyi-kötü, doğru-yanlış, eski-yeni vb.
sıfatlar kullanarak bir teknolojiyi betimlemede yapılan mistifikasyonlar bir yana,
teknolojinin toplumsal üretim ilişkilerinden tamamıyla bağımsız olduğu, teknolojinin
hemen her şeyi belirlediği gibi önermeleri içeren ve “teknolojizm” diye
isimlendirebileceğimiz mistifikasyonlar dikkat çekicidir. Teknolojik mistifikasyonların
en çok iletişim teknolojileri alanında ortaya çıktığını özellikle belirtmek gerekmektedir.
İletişim teknolojilerinde özellikle son yirmi yılda gerçekleşen önemli dönüşümler
sonucu ortaya çıkan olağanüstü maharetli araçlar, söz konusu mistifikasyon eğiliminin
başlıca nedenini oluşturmaktadır. Bu tür mistifikasyonların, söz konusu teknolojilerin
var olan; güçlerini ve sınırlarını görmemizde ve kavramamızda önemli bir engel teşkil
etmesi, bu mistifikasyonların ve bunlarla ilintili illüzyonların ciddi ve kapsamlı bir
şekilde eleştirilmesini zorunlu kılmaktadır.99

İlgi çeken bir diğer konu da teknolojik bir yeniliğin, kendisinden beklenen ve
açıkça ilan edilmiş faydasının her zaman gerçekleşmeyebileceğidir. Örneğin
bilgisayarlar ve kelime işlem (word processing) programlarının ortaya çıkmasıyla kağıt
tüketiminde önemli bir azalma olacağı beklenilmiştir. Ancak kağıtsız ofis retoriğiyle de
ileri sürülenin aksine henüz bu beklentiyi doğrulayacak bir sonuç ortaya çıkmamıştır.
Örneğin Türkiye'de yapılan bir araştırmada ofislerdeki bilgisayar kullanıcılarının,
elektronik ortamdaki bilgilerin kaybolma riskini daha yüksek olarak algılamalarından
dolayı daha sıkça kağıda çıktı aldıkları, dolayısıyla da daha çok kağıt kullandıkları
sonucu ortaya konmuştur100. Teknolojik yenilikler kendilerinden beklenen faydalarını
her zaman göstermeyebilecekleri gibi, öngörülmemiş bazı istenmeyen sonuçlar da
ortaya çıkarabilmektedirler. Bu istenmeyen sonuçların başında sağlık sorunları
gelmektedir. Bir çok elektronik ürünün ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı, elektronik

99
Göker, Bilim, Teknoloji, Sanayi Üçlemesi, s.150.
100
Şengül Özerkan, "İletişim Teknolojisi ve İnsan", Marmara iletişim Dergisi, Ocak 1995, ss. 155-158.

52
ürünlerde kullanılan 200 çeşit maddenin astıma neden olduğu ve hızlı teknolojik
değişim yaşanan ofislerde bilgisayar, internet gibi "yüksek" teknolojilerin, çalışanların
stres başta olmak üzere bir çok yeni sağlık sorunuyla karşılaşmaları sonucunu
doğurduğu bilinmektedir. İletişim teknolojilerinin en önemli unsuru olan
elektromanyetik dalgaların insan sağlığı açısından potansiyel bir tehlike oluşturduğu, bu
tehlikenin sadece GSM cep telefonları için değil telsiz, radyo ve televizyon vericileri,
yüksek gerilim hatları vb. tüm elektromanyetik dalga üreten cihazlar için geçerli olduğu,
enformasyon sektörünün isteksizliğine karşın, artık tartışılmaya başlanmıştır.
Enformasyon sektörü tarafından ima edildiğinin aksine, bu tartışmaların bir teknoloji
düşmanlığına ya da Luddizm’e yol açmak yerine, teknolojik mistifikasyonlara karşı bir
toplumsal bilincin oluşturulmasına katkıda bulunduğunu söylemek olanaklıdır.101

Teknolojik yeniliklerin daha kolay ve çabuk uygulamaya konularak gündelik


yaşam içinde yaygınlaşabilmesi yeteneği, üreticilerin önemle üzerinde durdukları
noktalardan birisidir. Bu bağlamda geliştirilen "kullanıcı dostu" (user-friendly) gibi kav-
ramlar, ürün tasarımcılarının yeni teknolojinin getirebileceği karmaşıklığı ve zorluğu en
aza indirme yönelimlerinin temelini oluşturmaktadır. Bu kavramlarla çevrelenen
tasarımların, pazarlama kaygılarını daima önde tuttuklarını vurgulamalıyız. Ancak bu
tasarımların, teknoloji-gündelik yaşam ilişkisinde toplumsal birikimler de yaratabilecek
nitelikte olabileceği görülmektedir. Bu noktada yeni teknolojilerin kullanımının,
kuşaklar arası ilişkileri de etkilediğini belirtmeliyiz. Özellikle iletişim teknolojilerindeki
hızlı gelişmeleri olağan karşılayan genç kuşakların, bu gelişmeler karşısında "başı
dönen" eski kuşaklara göre yeni teknolojik ürünleri kullanmada daha becerikli olduğunu
görmekteyiz. Bu nedenle yeni kuşakların, yepyeni olanakları başka kapsam ve
boyutlarıyla kullanabileceklerini görerek, bizim eski şartlanma ve alışkanlıklarımızla bu
yeni dünyayı tam olarak kestirebilme şansımızın düşük olduğunu kabul etmek
gerekmektedir.

2.2.3 Evrimsel Bağlamda İletişim Teknolojileri

Her doğal şey gibi iletişim olgusu ve buna bağlı olarak medya, yeni ortamda
tarih boyunca çeşitli evreler geçirerek dönüşmüştür. İlk insanların kurallı bir dili,

101
Atabek, a.g.e., s.14.

53
alfabesi, fotoğraf makineleri, video kaydedicileri yoktu. Buna rağmen iletişim bir
şekilde sağlanıyordu. Bilinen ilk insan ırkları konuşmayı bilmiyorlardı. Antropologlar,
Australopithecus, Homo Habilis ve Homo Erectusların, fiziksel nedenlerden ötürü
konuşamadıklarını söylemektedirler. Neanderthal insanının ise vücut dili, çıkarsama
kullanma ve kısıtlı sayıda ses çıkararak iletişim kurabildiği bilinmektedir. Yaklaşık 40
bin sene önce ortaya çıktığı sanılan Cro–Magnon, en bilindik ismiyle Homo Sapiens–
Sapiens insanının bugünkü dil, dudak ve gırtlak yapımıza benzer bir nitelik taşıdığını ve
konuşarak anlaşabildiği saptanmış durumdadır. Bu durumda ilk ortamın vücudumuz
olduğu düşünülürse, bu alandaki dönüşümün yaşanarak sözlü iletişimi sağlıklı kılmaya
başladığı görülmektedir.102

• Yazılı İletişim ve Yazın Ortamı

İletişimin dönüşümündeki bir sonraki nokta, yazının bulunması ve


geliştirilmesi olmuştur. Fikirlerin çizimlere dönüştürülmesi ve söze nazaran, aslına daha
uygun bir biçimde yaşamaya başlaması bilinen en eski mağara resimleri olan Lascaux –
Fransa ve Altamira – İspanya resimlerine dayanmaktadır. Bu resimlerin 30 bin yaşında
olduğu tahmin edilmektedir. Bu keşif aynı zamanda ortam tanımını da şekillendirmeye
başlamıştır. Bu duvar resimleri, bilginin zaman içerisinde aktarılmasını mümkün kılar
hale getirmeye başlamıştır. M.Ö. 5000 – 4000 yıllarında resimlerin artık birer
piktograma, yani şekilsel sembollere dönüştüğünü görüyoruz. Mısırlıların, Çinlilerin ve
Mayaların bu konudaki tarihsel süreçleri günümüzde hala belirgin bir şekilde
görülebilmektedir. Bilinen ilk sistematik alfabenin de yine bu dönemlerde Sümerliler
tarafından geliştirildiği de bir gerçektir. Dilin ve yazının bu dönüşümünün yanısıra
ortamın da dönüştüğünü görmekteyiz. Duvarlar ve taşlardan sonra kil tabletlerin ortaya
çıkışı bu dönüşümün habercisiyken, Mısırlıların papirüsü geliştirmesi bu durumu bariz
kılmaktadır. Bu gelişmeyle birlikte ortamın tarifi de değişmiştir ve bugünkü halini
almıştır. Buna göre ortam (medya); bilişimi, zaman ve mekanda taşıma kabiliyetine
sahip nesnedir. Yazının standartlara kavuşması ve piktogramlardan, ideogramlara
dönüşmesini Yunanlılar sağlamışlardır. Fenikeliler M.Ö. 500’lü yıllarda alfabeyi
geliştirerek bunu gerçekleştirmişlerdir. Yunanlıların yazı üzerindeki bu etkisi sadece

102
Atabek, a.g.e., s.15.

54
kavramsal boyutta kalmamıştır. Papirüsün, Mısırlıların tekeli altında olması,
parşömenin bulunmasına ön ayak olmuştur. Böylece ortam, papirüs gibi aşınmaya çok
müsait bir nesneden, parşömen gibi daha sağlam bir nesneye dönüşmeye başlamıştır.
Yunanlıları hakimiyet altına alan Romalılar, buradan edindikleri bilgiler doğrultusunda
bugün kullanılan fonetik Latin alfabesini geliştirerek, iletişimde bir dönüşüm
sağlamışlardır. Romalıların yüzyıllar süren dünya egemenliği ve medeniyeti bir
tesadüfün eseri değildir. Bilgi ile doldurulan rulolar, imparatorluğun her yerine ve
zamanına bunu taşımışlardır. Dönüşümün doğal ve vazgeçilmez bir süreç olduğunu
gösteren bir dönüşüm de bunu izleyen zamanlar içerisinde gerçekleşmiştir. Yönetimin
güçleştiği bu imparatorlukta el yazmalarının ve kitapların geliştirilmesi uzun
sürmemiştir. Ayrı ayrı rulolar, parşömenler bir araya getirilerek kitaplar oluşturulmaya
başlanmıştır. Kitapların eğitim amaçlı olarak kullanılmaya başlamasıyla, okur yazarlık
oranının da artmasıyla, bu konuda bir ihtiyaç doğmaya başlamıştır. Doğal olarak el
yazması olan bu kitapların çoğaltılması ciddi bir zaman ve maliyet gerektirmekteydi. Bu
da matbaaların doğuşunu getirmiştir. Bilinen ilk kağıt örnekleri 175’li yıllarda Çin’de
geliştirilmiştir. 764 yılında Japonya’da bir kitap tahta harflerle basılmış, 868 yılında
Çinliler hareketli harflerle ilk kitaplarını basarken, Koreliler 1403 yılında bronz
harflerle basım yapmayı başarmışlardır. Ancak en başarılı baskıyı Alman Johannes
Gutenberg 1455 yılında gerçekleştirmiştir. Bu buluş ile bireysel iletişimden kitle
iletişimine bir dönüşüm yaşanmıştır. Kitapların basımının hızlanması ve maliyetlerinin
düşmesi peşisıra, toplumun genelini ilgilendiren haberleri yaymada da matbaa etkili
olmaya başlamıştır. 103

1665 senesinde gerçek anlamdaki ilk gazete, London Gazette çıkarılmıştır.


Bunu izleyen senelerde gazeteler artmaya başlamış, özellikle 1775’te buhar makinesinin
icadı, 1789 yılında kağıt üretme makinelerinin geliştirilmesi ve 1811’de buhar makinesi
destekli matbaaların kuruluşu ile kitap, dergi, gazete gibi bilişim ortamları müthiş bir
ivme kazanmıştır.

103
Geray, a.g.e., s.37.

55
• Görsel İletişim ve Görsel Ortam

Sözün ve düşüncülerin yazı yoluyla aktarılması mümkündü. Ancak görüntünün


aktarımı ne yazık ki kitlesel olarak mümkün değildi. 1827 yılında Niepce isimli Fransız
kimyacı, ilk fotoğrafı çeken isim olmuştur. İlk fotoğrafın şekil bulduğu ortam ise kurşun
ve kalay alaşımlı bir tepsidir. Niepce 1839 yılında Daguerrotype ismini verdiği ile
fotoğraf makinesini geliştirmiştir. 1888 yılında ise ilk selüloit film geliştirilerek,
fotoğrafların birden çok kopyalarının çıkarılması mümkün kılınmıştır. Hareketli
görüntünün kaydedilmesi ise 1878 yılında Edward Muybridge’in 20 kamerayı ardarda
çalıştırarak bir atın hareketini tespit etmeye çalışmasıyla mümkün olmuştur. Ayrı ayrı
yapılan kayıt yan yana koyulduğunda hareket belli oluyordu. Thomas Edison, bu
filmleri arka arkaya oynatmayı becerebilen Kinetoscope isimli cihazı 1981 yılında
geliştirmiştir. Böylece ard arda çekilmiş kareler, bir delik vasıtasıyla bir kişi tarafından
seyredilebilmiştir. Lumiere kardeşler bu teknolojileri birleştirerek hem kaydeden hem
de oynatabilen bir cihaz geliştirmişlerdir. Bunun üzerine bir de projektör takarak cihaza
Cinematograph adını vermişlerdir104. 1895 yılında Paris’te ilk toplu sinema gösterimini
gerçekleştirdiler. Böylece sinema filmlerinin yolu açılmıştır. Yazılı ve basılı ortam
araçları çoğalmaktaydı. Ancak iletişimin yegane dönüşümü bu ortamlar üzerinde
olmamıştır. Elektriğin kullanımı iletişim dönüşümünde ciddi bir kilometre taşıdır.

• Elektronik İletişim ve Elektronik Ortam

1838 yılında Samuel Morse, ABD’de ilk telegraf iletişimini sağlamıştır. Yazı
dilini, kendi oluşturduğu bir alfabeye dönüştüren Morse, bu alfabeyi elektrik sinyalleri
ile iki mekan arasında başarıyla taşımıştır. 1876 yılında Graham Bell ve Thomas
Watson, elektrik sinyallerini ciddi bir biçimde kontrol altına almayı başararak telefonu
icat etmişlerdir. Bu iki ciddi icadın en önemli ortak özelliği iletişim kanalı olarak kablo
kullanmalarıydı. 1880 yılında Alman bilim adamı Hertz elektromanyetik sinyaller
üzerindeki çalışmalarını, radyo sinyalini geliştirerek sonuçlandırmıştır. 1895 yılında
genç İtalyan girişimci Marconi, Hertz’in bu buluşunu kullanarak ilk kablosuz telgraf
iletişimini gerçekleştirmiştir. 1906 yılında ise Reginald Fessenden bilinen anlamdaki
radyoyu geliştirmiştir. Radyonun geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasıyla çok ciddi bir
104
Asa Briggs, Peter Burke, Medyanın Toplumsal Tarihi, İzdüşüm Yayınları, İstanbul, 2004

56
kitle iletişim aracının dönüşü tamamlanmıştır. Savaş, kurtarma, propaganda, haber
alışverişi gibi hemen hemen her alanda radyo çok ciddi bir iletişim ortamı olmuştur.
Görüntü gibi, sesin de kaydedilmesi iletişim dönüşümünde önemli bir rol oynamıştır.
Edison 1877 yılında Fonograf ile ilk sesi kaydetmeyi başarmıştır.105 1887 yılında Emile
Berliner bu buluşu daha işlevsel bir hale getirerek Gramofon’u geliştirmiştir. 1925’te ise
Bell Laboratuvarları hem kayıt yapabilen hem de kaydı çalan bir cihaz geliştirmişlerdir.
Sesin ve görüntünün kaydedilebiliyor olması ve hali hazırda radyo yayının da
gerçekleşiyor olması yine bir dönüşümü tetiklemiş; televizyon yayını. 1900’lü yılların
başındaki çalışmaların ardından ilk televizyon patenti 1922 senesinde alınmıştır. Hemen
yayın çalışmalarına başlanmış ve 1932 senesinde New York’da ilk ciddi yayın
yapılmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle çalışmalar durdurulmuş, 1945’ten
sonra yine ivme kazanan çalışmalar, 1960’ların sonunda ABD’deki vatandaşların büyük
bir çoğunluğun bir TV sahibi olmasına ön ayak olmuştur. Aynı zamanlarda siyah –
beyaz yayından renkli yayına geçilmişir. 1990’lı yıllara gelindiğinde hemen hemen her
evde bir TV bulunmaktaydı. TV yayınlarının ilk seneleri salt canlı yayınla geçmiştir.
1951 senesinde video kaset kaydedicisinin geliştirilmesi ile banttan yayın da
gerçekleşmeye başlanmıştır. Japonların bu gelişmeleri takip edip öne geçmesiyle video
kaset kaydediciler evlere de girmeye başlamıştır. Kablosuz TV yayınına alternatif olan
kablolu TV yayını 1960’larda geliştirilmiştir. Daha kaliteli bir yayın hizmeti veren
kablolu TV, kablosuzun aksine ücretsiz değildi. Buna rağmen kitleler tarafından rağbet
görerek, bilgiye ve eğlenceye olan önem kanıtlanmıştır. 1957’de Sputnik’in uzaya
fırlatılmasıyla başlanan uydu iletişimi ilk başlarda sadece askeri amaçla kullanılıyor
olsa da bu dönemlerde televizyonlara uyarlanarak kitleler büyütülmüş ve uluslararası bir
hale getirilmiştir.106 Televizyon ve radyo yayınları sürerken, başka bir ortamın
çalışmaları sürmekteydi: bilgisayar. 1833 yılında Charles Babagge, ’analitik motor’
adını verdiği bir cihaz ile basit veri işlemesi yapmayı başarmıştır. 1940’larda İngilizler
bu cihazı geliştirerek daha karmaşık işlemler çözmeye başlamışlardır. 1945’te Eckert ve
Muachly ENIAC (Electronic Numerical Integrator and Computer)’ı geliştirmişlerdir. II.
Dünya Savaşı’nın sonuna doğru hidrojen bombalarının matematiksel işlemlerinde
kullanılan bu cihaz daha sonra 1955’lerde rüzgar tünellerinin yapımı, hava tahminleri

105
Castells, a.g.e., s.13.
106
A.g.e, s.14.

57
gibi işlere adapte edilmiştir. Bunu takip eden yıllarda bilgisayarlar, veri işleme ve
depolama gibi konularda gelişmişlerdir. 1984 yılında Apple’ın Macintoshları kişisel
bilgisayar kavramının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bilgisayarlar iletişim
konusunda bir dönüşüme 1960’lı senelerde ortak olmuşlardır. Bugünkü Internet’in
temelini ortaya koyan ARPA (Advanced Research Projects Agency)’nın ortaya çıkışıyla
müthiş bir dönüşüm süreci başlamıştır. ARPA’yı ARPAnet dönüşümü izlemiş, FTP ve
TCP / IP gibi protokoller de zaman içerisinde geliştirilmiştir. 1990’da CERN
araştırmacıları arasında iletişimi sağlaması için HTML dili ve HTTP protokolü
geliştirilmiştir. Günümüz internet altyapısının ilk örneği yine bu laboratuvarlarda
geliştirilmiştir. 1990’da sadece bir web sunucusu varken 1992 sonunda bu rakam 50’ye
çıkmıştır. Çok kısa bir süre içerisinde bu rakam katlanarak çoğalmıştır. 1999’da bilinen
720 bin adet kamuya açık sunucu bulunurken, 2001 senesinde sunucu sayısı 24 milyonu
aşmış duruma gelmiştir. Günümüze baktığımızda dönüşüm kelimesi belki etraflıca
anlaşılmayabilir. Ancak bir olgunun tarihsel gelişimine bakıldığında dönüşüm daha
esaslı bir biçimde algılanabilir. Yukarıda bahsettiğimiz tarihsel süreç içerisinde iletişim,
bireyselden kitlesele doğru bir dönüşüm yaşamıştır. Bu dönüşümü yalnız iletişim değil
ortam da yaşamıştır. Temelde amaç bir iletinin kaynaktan alıcıya ulaştırılması şeklinde
ele alınırsa, özün değişmediği gayet açıktır. Ancak binlerce yıllık bu süreçte biçimin
değiştiği de büyük bir gerçektir. Sürecin bu kadar doğal işlediği dünyamızda, bir
dönüşümün tamamlanması bir başkasını tetiklemektedir. Dinamizmini koruyan bu olgu
ile bugün de, insanlık var oldukça da hep ilgilenilecektir.

2.3 Küresel Köyde Değişim ve Dönüşüm

Yerkürenin üzerinde yaşayan insanlar her ne kadar altlarında bir küre olduğunu
ve onun güneş etrafında döndüğünü ilk duyduklarında buna karşı çıkmış olsalar da,
daha sonra bilimsel veriler doğrultusunda bu fikri kabullenmiş ve de dünyanın bu
mantıkla bir sonu olduğu varsayımıyla bu gezegeni keşfe çıkmışlardır. Bu süreç
bilimsel/akılcı gelişme ile olgunlaşmış, toplumların tanışmasına, daha sonra bazen
alışverişine bazen de sömürülerine, ama en nihayetinde devletler hukuku açısından
olmasa bile, ekonomik açıdan sınırların kaldırılmasına kadar varmıştır.107

107
Friedman, a.g.e., s.59.

58
Günümüz toplumunun sahip olduğu en değerli varlık olan “bilgi” ve bunun
“paylaşımı”, teknolojik gelişmeler ile beraber küreselleşmenin en önemli öğelerinden
biri olmuştur. Bu teknolojik gelişmeler özellikle bilginin dolaşımı sürecinde bir
lokomotif etkisi yaratmış ve bilgiye ulaşan herşey ve herkesi olumlu ya da olumsuz
yönleriyle birlikte bir dönüşüm eğilimine sokmuştur. Bu dönüşüm devletler seviyesinde
olduğu kadar, bireyler seviyesine de indirgenmiş durumdadır. Günümüzde temelde
gördüğümüz eğilim küreselleşmenin bireyselleşme yönünde bir ivme getirdiğidir. Bu
cümleden anlamamız gereken küreselleşmenin her bireye ulaşma, her bireyi kapsama
gerekliliğidir. Bu gerekliliği yerine getirmek için kullanılan araç ise teknolojik
gelişmelerdir. Devletler elektronik dönüşüm çerçevesinde e-devlet uygulamalarına
yönelmiş, yeni ekonomik tanımlar ve eğilimler ortaya çıkmıştır. Bireyselliğin ve bireyin
en önemli öğe olduğu bu toplumda bütün kavramların başına gelen “yeni” sıfatı,
özünde bireyin haklarını ve refahını sağlamayı hedefleyen bu düzeni tanımlamaktadır.
Örneğin, Türkiye olarak girmek için çalışmalar yaptığımız Avrupa Birliği’nin tüm
düzenlemeleri, bireyleri odak noktasına almaktadır.

Bütün bu yeni düzen çerçevesinde bazı olumsuz koşullar da ortaya çıkmıştır.


Küreselleşme, özel hayatın mahremiyeti, dijital bölünme, güvenlik gibi konularda
önümüze çeşitli problemler çıkarmaktadır. Sosyal düzen içerisinde bu kavramlar
üstünde önemle durulması ve gerektiğinde ödün verilmemesi gereken unsurlardır.
Dolayısıyla, neo-klasik bir yaklaşımla salt teknolojik determinizmi savunmak, eleştirel
bakış açısından uzaklaşmaya ve de yanlış tanımlamalar yapmaya yol açacaktır. Bu
dönüşüm sürecinde, tüm bireyleri kapsamaya çalışırken bazı bireyleri sistem dışında
bırakma riskinden uzak durmak gerekmektedir.

2.3.1 Küreselleşme; Gelişim ve Tehditler

Son yıllarda dünya konjonktüründe teknolojide yaşanan hızlı gelişme ve


çarpıcı değişimler devlet, toplum ve insan hayatının her alanına nüfuz etmiştir. Söz
konusu gelişim ve değişimler teknolojik, sosyo-politik, sosyo-psikolojik, sosyo-
ekonomik, sosyo-kültürel ve moral değerleri dinamikleri arasında, çok ince bir çizgi

59
oluşturmuştur. Bu noktada değişmeyen tek şeyin değişim olduğu yeni dünya düzeninde,
artık değişim olgusunu kabullenmek kaçınılmaz hale gelmiştir. 108

Gelişim ve değişimle küreselleşme arasında zarif bir denge söz konusudur. Bu


denge hem geleneksellik hem de modernlik olarak değerlendirilebilmektedir.
Dolayısıyla sıra dışı olan ve dünya konjonktüründeki ekonomik hayata yön veren bu
güçlü değişimin başında Sovyetler Birliği’nin dağılarak iki uçlu olan dünyanın
çözülmesidir. Bu olgudan hareketle hız kazandığı kabul edilen küreselleşmenin
teorisyenler tarafından yapılan tanımları şu şekildedir. İngilizce karşılığı globalisation
(küreselleşme-globalleşme) olup, kökünde globe sözcüğü üç boyutlu yuvarlak ve bir
fiziksel şekli, ikinci anlamıyla da dünyayı ya da diğer bir ifadeyle yerküreyi ifade
etmektedir. Meydan Larousse’un tarifine göre global, tümüyle ele alınmış olan
manasındadır.

Küreselleşme ideolojik açıdan değerlendirildiğinde; ülkelerin sahip oldukları


milli ve manevi değerlerin dünya ölçeğinde yayılması, farklılıkların bir bütünlük ve
uyum içinde ortadan kalkması ve dünyanın ‘’küresel bir köy’’ haline gelmesidir. Diğer
bir tanıma göre küreselleşme, uluslar üstüleşmeyi ve delokalizasyonu zorunlu bırakan
bir süreç ve hedef olarak küresel işletmeler aracılığıyla zenginliklerin ortaya çıkarıldığı,
yeniden değerlendirildiği, üretildiği, tüketildiği ve dağıtıldığı serbest rekabetçi bir
sistemdir. Başka bir ifadeyle küreselleşme, dünyadaki değişik sosyo-ekonomik yapıların
basit bir karşılıklı bağımlılık esasından öteye, birbirlerinin içine girdiği adeta füzyona
uğradığı yapı veya mafsallaşma sürecidir.

Ayrıca küreselleşme, kapitalizmin dünyayı homojenleştirdiği, heterojen


farklılıkları yok ederek bir bütünsellik sağladığı, artık herkesin kaderinin ortak bir
"küresel dünyanın" oluşumuna bağlandığı tezi üzerine kuruludur.109

Diğer taraftan küreselleşme sosyolojik, ekonomik, kültürel ve siyasal anlamda


dünyaya açılma ve dünya ile bütünleşme olarak da tanımlanabilmektedir.
Küreselleşmenin bir başka tanımı ise şu şekildedir: Batının ekonomik düzeni olan

108
Bahadır, Akın, http://www.stratejiyonetim.com/kuresellesme.htm. 12/07/2006
109
Ronald Robertson, Globalization: Social Theory and Global Culture, Kingston Publishing, London,
1992, s. 104.

60
kapitalizmin ulusal kabına sığmadığı ve dünyaya yayılmak istediği durumdur. Son
zamanlarda, küreselleşme, globalleşme, yeni dünya düzeni, post-modernizm,
yerelleşme, neo-liberalizm gibi kavramlar da bazen birbirlerinin yerine
kullanılmaktadır.110

Soğuk savaş 1989 yılında sona erdikten sonra içinde bulunulan dünya çok hızlı
bir değişim sürecine girmiş bulunmaktadır. Bu süreçte üç temel nokta önem
taşımaktadır. Birincisi; 1453 yılında Osmanlılar tarafından İstanbul’un fethiyle sona
eren Ortaçağ karanlığından kurtulmaya çalışan Batının, deniz aşırı yeni keşiflere yelken
açmasıyla ortaya çıkan zenginleşmelere dayalı gelişmelerdir. Bu süreç, Avrupa’da
1800’lü yılların sonlarında başlayan endüstri devrimine kadar devam etmiştir. İkinci
temel dönüşüm noktası ise 1890’da başlayan endüstri devrimi olmuştur. Endüstri
devrimini yaşamaya başlayan Kıta Avrupa’sında ortaya çıkan gelişmeler çeşitli
şekillerde dünyanın diğer bölümlerine de ulaşarak insanlığı büyük ölçüde etkisi altına
almıştır. Bu dönemin ardından yaşanan sömürgecilik ise o dönemdeki küreselleşmenin
nihai sonuçlarını oluşturmuştur. Zaman içinde şekil değiştirerek, küreselleşme ya da
küreselleştirme çabaları soğuk savaşın bittiği 1990’lı yıllara kadar gelmiştir.
Küreselleşme üçüncü temel çıkış noktasını 1990’lı yıllarda yakalamıştır. 1970’li
yıllardan itibaren dünya ekonomisinde söz sahibi olmaya başlayan çokuluslu şirketler,
1990 yılından sonra yeni dünya düzeni kavramı etrafında tek kutuplu dünyada batıyı,
tek ekonomik ve siyasi güç haline getirme planını ortaya koymuştur. 1990’lı yıllarda ön
plana çıkan küreselleşme çabalarının ardında, yüzyıla yakın bir zaman diliminde ortaya
çıkan gelişmeler açısından yukarıda sayılan ilk iki çıkış noktasından farklı olarak,
piyasalara ulaşmada artık zaman ve mesafe kavramının anlamını yitirdiği
görülmüştür.111

• Teknolojik Gelişmeler

Küreselleşme insanlık tarihi yönünden oldukça yeni bir fenomendir. 16. yüzyıl
öncesine kadar ülkeler ve kıtalar arasındaki emeğin, ürünün ve fikirlerin hareketi bir
hayli sınırlı durumdaydı. Dünya ekonomisinin gelişim trendi incelendiğinde,

110
Robertson, a.g.e., s.104.
111
Robertson, a.g.e., s.105.

61
günümüzde ekonomiler arası ilişkilerinin ve bağlantılarının geçen iki yüz yıla göre hızla
arttığı görülmektedir. Nitekim teknolojide meydana gelen yenilikler iletişim
teknolojilerinde büyük ilerlemelere neden olmuştur. Fiziki uzaklıkların sebep olduğu
engeller ve yüksek maliyetler, ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler teknoloji ve bilgi
alışverişini önemli ölçüde engellemektedir. Teknolojik gelişmeler hem yeni imkânlar
sağlayarak, hem de mevcut olan araçların kullanım maliyetini düşürerek,
küreselleşmeye önemli katkıda bulunmaktadır. Nitekim okyanus ötesi nakliye bedelleri
%50, hava taşımacılığı maliyetleri % 80 ve transatlantik telefon maliyetleri %99
oranında düşmüştür. Günümüzde bilgi ve iletişim teknolojileri sayesinde uluslararası
finansal piyasalar küresel bir nitelik kazanmıştır. Teknolojik gelişmeler ticaretin
bileşenlerini de değiştirmektedir. Elektronik ticaretin sağladığı imkanlarla evden
çıkmadan bir başka kıtadan mal sipariş edilebilmekte ve ödemeler kredi kartıyla
yapılabilmektedir.112

• Politik Gelişmeler

II. Dünya savaşından sonra başlayan ve 1990’lara kadar devam eden soğuk
savaş dünyanın politik olduğu kadar ekonomik olarak da ikiye bölünmesine neden
olmuştur. Son elli yıllık tarihi dönemde üçlü bir yapı söz konusuydu ve bu yapının bir
tarafında pazar ekonomisine dayanan çoğulcu ekonomiler, diğer tarafında planlı
ekonomiye endeksli sosyalist ülkeler bulunmaktaydı. Üçüncü yapı ise çoğu batının eski
sömürgesi gelişmekte olan ülkelerden oluşmaktaydı. Bu ülkeler kendi aralarında sosyo-
ekonomik, politik, kültürel farklılıklar göstermekteydiler. Ancak 1990’lı yılların
başlarında Sovyetler Birliğinin dağılması, iki kutuplu dünyanın tek kutuplu dünyaya
yani pazar ekonomisi ve demokrasi odaklı bir dünyaya geçmesine yardımcı olmuştur.
Bütün bu politik ve düşünsel gelişmeler küreselleşmenin daha sık hafıza yaratmasına ve
ayrıca bir süreç olarak daha çok hızlandırılmasına katkıda bulunmuştur.113

112
Thomas L. Friedman, Küreselleşmenin Geleceği, çev.: Elif Özsayar, Bahri Yayınları, İstanbul, 2000,
s. 20.
113
Friedman, a.g.e., s. 21.

62
• Ekonomik Gelişmeler

Dış ticarette, daha çok mal piyasalarındaki serbestlik 1850’lilerden I.Dünya


savaşına kadar devam etmiştir. Bu dönemde sanayileşmiş ülkelerin ticaretini
destekleyen en önemli gelişme, ulaşım teknolojisinde meydana gelen gelişmelerdir. Bu
noktada, demiryolu teknolojisinde yaşanan gelişmeler hem Avrupa içi hem de Avrupa
dışı ticareti kolaylaştırmıştır. İki dünya savaşı arasındaki dönemde ekonomik koruma ve
yüksek devalüasyonlar, devletlerin dış ekonomi politikalarının merkez üssünü
oluşturmuştur. Yüksek gümrük duvarlarıyla sağlanan korumalar ve fiyat rekabeti
sağlamak amacıyla yapılan karşılıklı devalüasyonlar, dünya ekonomisini ve barışı
olumsuz yönde etkilemiştir. İkinci dünya savaşı sona ermeden, 1944 yılında Bretton
Woods’ da dünya ekonomik sisteminin kriterleri belirlenmiştir.

Devalüasyonlara son veren, Amerikan Dolarına endeksli para sistemi


uygulamaya konulmuştur. Aynı yıllarda korumayı sona erdiren GATT süreci de
başlamıştır. IMF ve Dünya Ticaret Örgütünün de (WTO) katkısıyla mal piyasalarında
küreselleşme bütün yönleriyle ortaya çıkmıştır. Ekonomik küreselleşmenin en önemli
adımı finansal piyasalarda yaşanan gelişmelerdir. Bretton Woods para sisteminin
yıkılmasıyla sermaye hareketleri tempo kazanmıştır. 1970’li yılların ikinci yarısında
petrol fiyatlarındaki yükselişler, Arap ülkelerini petrol zengini yapmıştır. Arap ülkeleri
sermaye piyasasına girerek Avrupa ve Amerika’ya büyük finansal kaynak
aktarmışlardır. 1970’lerin sonunda döviz piyasaları küresel boyut kazanan ilk piyasalar
olmuştur. Yaşanılan bu gelişmelerle ülkeler yabancı tasarruflardan daha fazla
yararlanmak amacıyla finansal piyasalardaki kontrolleri kaldırmıştır. Dolayısıyla
finansal piyasalara liberalizasyon kazandırılmıştır.114

Küreselleşme taraftarları, küreselleşme karşıtlarını ‘küreselleşmenin zararlarını


büyütenler’ ve ‘sadece küreselleşmenin getirdiği değişimlerden korkanlar’ olarak
tanımlamaktadırlar.

114
Ken, Cottrill, “Strategies for World Domination”, Journal of Business Strategy, V.19, N.3, (May-June)
1998, ss. 36-40.

63
Diğer taraftan, kalkınarak refah devleti olmak isteyen ülkelerinin küresel
ekonomiye daha fazla entegre olmasını savunmaktadırlar. Onlara göre küresel ekonomi;
bilginin, teknolojinin, malların ve hizmetlerin, sermaye ve fikirlerin akışının hızlanması
demektir. Eleştirdikleri husus, ülkelerinin piyasalara ulaşmada her zaman yeterince
imkâna sahip olmamasıdır.115

Diğer taraftan geçiş ekonomilerinin (sosyalizmden piyasa ekonomisine geçiş


yapan ekonomiler) küreselleşme sürecine daha yakından katılması konusundaki
beklentileri üç noktada toplanmaktadır. Sistem reformlarının kalitesi ve yapısal
politikalar, yapısal dönüşüm reformları, yabancı sermayenin yatırım ortamının
kabiliyeti ve dış âlemle karşılıklı ekonomik faaliyetlere açık ve liberal bir yaklaşımdır.
Dolayısıyla başarılı ve etkin bir ekonomik dönüşümün en önemli gereksinimleri,
toplumun sabretme gücünün patlama noktasına varmasını beklemeden, hükümetlerin
makroekonomik istikrarı başarabilme kabiliyetini gösterebilmesi ve zaman içinde
kapsamlı politikaların maksimum tutarlılıkla hazırlanarak uygulanmasıdır.116

Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin performanslarının bu kadar farklı oluşu,


tamamıyla küreselleşme sürecinin bir sonucundan ziyade, her ülkenin geçiş öncesindeki
ekonomik durumunun ve liderlerinin sağlam ekonomik politikaları istikrarlı bir şekilde
uygulama kabiliyetlerinin farklı oluşuna bağlıdır.

Uluslararası piyasalarla açık ve liberal karşılıklı etkileşme olmaksızın, küresel


eğilimleri başarılı gayretlerle yakalayabilmek mümkün değildir. Örneğin, Rusya ve
Yeni Bağımsız Devletler’in WTO gibi çok taraflı ticaret sistemlerine katılmaları,
onların pazar uyumlu reform süreçlerinin daha tutarlı olmasına yol açabilir. Bu husus,
geçiş öncesinde bazıları GATT ve WTO üyesi olan Orta ve Doğu Avrupa’daki
ekonomilerin, onları geçişe yönlendiren yaşanmış tecrübeleriyle de desteklenmektedir.

Küreselleşmenin, ekonomik büyüme, teknolojik birikim ve teknolojik gelişme,


rekabet, istihdamın arttırılması, ülkeler ve bölgeler arasındaki mesafeyi kısaltması,
yerleşmiş oligopolleri parçalama gibi faydalarının olduğu savunulmaktadır. Hatta

115
Rodrik, D., Küreselleşme Sınırı Aştımı?, (Çev: İzzet Akyol-Fatma Ünsal), Kızılelma Yayıncılık,
İstanbul, 1997, s.32.
116
Rodrik, a.g.e., s.32.

64
küreselleşmenin çoğulcu demokratik sistemleri yaygınlaştırma gibi siyasal faydaları da
söz konusudur. Bu noktada küreselleşmenin diğer yararları şu şekilde
incelenebilmektedir. Bunlar ekonomik büyüme, rekabet, ölçek ekonomileri ve uluslar-
arası finans alanlarındaki başarılarıdır.

Küreselleşme taraftarlarının karşısında yer alan bu görüşler literatürde


kuşkucular olarak yer almaktadır. Bu küreselleşme karşıtı görüşlerin başında
küreselleşmenin kapitalizmden beslenen bir olgu olduğu ve kapitalizmin genel teorisi
içinde ele alınmasıdır. Bu bağlamda, sonuçları açısından değerlendirildiğinde bu süreci
savunanlar kadar karşı çıkanların varlığı da bir hakikattir. Amerika’nın keşfi, Asya’nın
yeni deniz yollarının bulunuşu, modern endüstriye yeni pazar yollarını açmıştır.

18. yüzyılda buhar gücünün kullanımı, telefon telgraf gibi iletişim araçlarının
icadı burjuvanın aradığı fırsatları ayağına getirmiştir. Bu şekilde çoğalan yeni ürünler,
yeni tercihler, yeni istekler ve yeni alışkanlıklar doğurmuştur. Kendi kendine
yeterliliğin yerini karmaşık ilişkiler almış ve yeni evrensel bağlar gelişmiştir. Bu
konjonktür sadece maddi ürünler ile sınırlı değildir. Kültürel ürünler, fikir ve bilgi alış
verişi de aynı oranda ülkeler çapında yaygınlaşmıştır. Küreselleşme karşıtı görüş açısına
göre ise burjuva kar elde etmek zorundadır. Bunun için üretim yapmalı, ürettiklerinin
tamamını piyasaya sürmeli ve satabilmelidir. Bu nedenle burjuva kendisine uygun her
yere gidebilmeli mal satışını gerçekleştirebilmelidir. Yani yerel pazarlamanın yerini
küresel pazarlama almaktadır. Böylece başarılı ve tanınmış ‘maker’lar oluşmaktadır.
Tabi bu pazarlarda lobi düzeni de meydana gelmektedir. Bu pazarlara giriş edebiyat ve
sinemayla yapılmaktadır. Dünyanın dört bir yanına ulaşma gücü arttıkça kar etme
ihtimali de aynı doğrultuda artmaktadır. Burjuva bu imkâna, ulaşım teknolojisinde
yaşanan gelişmelerle kavuşmaktadır.

Küreselleşme olarak bilinen ekonomik liberalizasyon ve teknolojik


gelişmelerin bir sonucu olarak ülkelerin ve insanların gittikçe birbirlerine
yakınlaşmasına rağmen gelir farklılıkları dünyanın en göze çarpan gerçeklerinden
birisidir. Bazı çevrelere göre küreselleşme eşitsizliğe neden olmaktadır. Modern

65
teknoloji ve ekonomik liberalizasyon, yoksulu daha da yoksul yapmamıştır. Fakat
zenginlerin daha da zengin olmasına yardımcı olmuştur.117

Ayrıca ekonomide, siyasette ve bilimde küreselleşme taraftarları gelecek için


pembe tablolar çizmiş olsalar da, bugünki haliyle yaşanan dünya düzeni fakirle zengin
arasındaki uçurumu giderek büyütmekte hatta kavuşamayacak kadar açmaktadır. Bu
noktada piyasaya daha fazla nüfuz edebilmek için rekabetin sürekli artan boyutta olması
ve haşinleşmesi nedeniyle bazı firmalar piyasa uyum problemi yaşamaktadır.
Dolayısıyla altta kalanın canı çıksın mantığını oluşturan bu rekabet türü söz konusu
firmaların piyasadan silinerek yok olmasına neden olmaktadır.118 Küreselleşme bu
doğrultuda toplumların hümanist değerlerini de yok etmektedir. Ayrıca silah sanayi
açısından çok ileriye giden küresel güçlerin insanlığa büyük tahribatlar verebileceği de
ihtimaller dahilindedir. Örneğin, ABD’nin uzayda patlamaya yönelik yaptığı bir
bombanın dünyadaki tüm iletişim sistemlerini çökertebileceği teorisyenler tarafından
belirtilmektedir. Bu bombanın yapılış amacı dünyayı yüz yıl geriye götürmektir.
Fransızların AB’nin anayasasını kabul etmemeleri de küreselleşmeye karşı gösterdikleri
tepki olarak değerlendirilebilmektedir. Yine Fransa’da, 26 yaşından küçüklerin gerekçe
gösterilmeden işveren tarafından işten çıkarılmasına yönelik olan istihdam yasası,
anarşijan protesto gösterilerine sebep olmaktadır. Oluşan bu tepkilerin asıl sebebi
küreselleşme olgusunun amacını aşarak vahşi kapitalizme doğru yol almasıdır.

Küreselleşmeye her şeyiyle karşı çıkanların kendilerini haklılaştırmak için ileri


sürdükleri görüşlerden bir diğeri ise şöyledir; Afrika’da 20-30 sene önce kişi başına
kullanılan su, örneğin, Almanya’da kullanılandan daha fazlaydı. Yine Afrika’da,
küreselleşme öncesinde hiç açlık, kıtlık yaşanmamıştır. İnsanlar İsviçrelilerden daha iyi
beslenmiştir. Keza, küreselleşme öncesinde Afrika’da ne ülkeler arasında savaşlara ne
de iç savaşlara şahit olunmuştur. Bütün bu felaketler küreselleşmenin etkisiyle ortaya
çıkmıştır.

117
Oran, B., Küreselleşme ve Azınlıklar, İmaj Yayınevi, Ankara, 2000, s.86.
118
Oran, a.g.e., s.88.

66
Diğer bir görüş ise şu şekildedir; küreselleşmenin maksadı, azgelişmiş ve
gelişme sürecindeki dünya ülkelerinin her türlü kaynağının küresel güçler tarafından
sömürülmesi ve bu ülkelerin her alanda teslim alınmasıdır.

Küreselleşmenin başlangıcında gelişmiş ülkeler himayeci politikalara


başvurduklarından, kalkınmakta olan ülkelerin ürünlerinin piyasalara girmesini
engellemişlerdir. Diğer taraftan geçiş ekonomilerinin (sosyalizmden piyasa
ekonomisine geçiş yapan ekonomiler) küreselleşme sürecine daha yakından katılması
konusundaki beklentileri üç noktada toplanmaktadır. Sistem reformlarının kalitesi ve
yapısal politikalar, yapısal dönüşüm reformları, yabancı sermayenin yatırım kabiliyeti
ve dış alemle karşılıklı ekonomik faaliyetlere açık ve liberal bir yaklaşımdır.
Dolayısıyla başarılı ve etkin bir ekonomik dönüşümün en önemli gereksinimleri,
toplumun sabretme gücünün patlama noktasına varmasını beklemeden, hükümetlerin
makro-ekonomik istikrarı başarabilme kabiliyetini gösterebilmesi ve zaman içinde
kapsamlı politikaların maksimum tutarlılıkla hazırlanarak uygulanmasıdır. Orta ve
Doğu Avrupa ülkelerinin performanslarının bu kadar farklı oluşu, tamamiyle
küreselleşme sürecinin bir sonucundan ziyade, her ülkenin geçiş öncesindeki ekonomik
durumunun ve liderlerinin sağlam ekonomik politikaları istikrarlı bir şekilde uygulama
kabiliyetlerinin farklı oluşuna bağlıdır. Uluslararası piyasalarla açık ve liberal karşılıklı
etkileşme olmaksızın, küresel eğilimleri başarılı gayretlerle yakalayabilmek mümkün
değildir. Örneğin, Rusya ve Yeni Bağımsız Devletler’in WTO gibi çok taraflı ticaret
sistemlerine katılmaları, onların pazar uyumlu reform süreçlerinin daha tutarlı olmasına
yol açabilir. Bu husus, geçiş öncesinde bazıları GATT ve WTO üyesi olan Orta ve
Doğu Avrupa’daki ekonomilerin, onları geçişe yönlendiren yaşanmış tecrübeleriyle de
desteklenmektedir.119

Öte yandan, üzerinde henüz bir uzlaşma sağlanmamış olmakla birlikte


küreselleşmenin ülkelerin kendi içinde de gelir dağılımında adaletsizliğe yol açtığı iddia
edilmektedir. Gelir dağılımını olumsuz yönde etkileyen çok sayıda faktör olmasına
karşın, küreselleşme bağlamında özellikle ticaret ve teknolojik değişim ön plana
çıkmaktadır. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerle artan ticareti ve bu

119
Walther, T., Dünya Ekonomisi (Çev: Ünsal Çağlar, The World Economy), Alfa/Aktüel Kitabevi,
Bursa, 2002, ss.102-103.

67
ülkelerdeki teknolojik gelişme sonucu endüstri toplumunun yerini bilgi toplumuna
bırakması, gelişmiş ülkelerin imalat sektöründe istihdam edilen işgücünün hem
istihdamını, hem de yaşam standartlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca
küreselleşme, mobil haldeki üretim faktörleri -nitelikli işgücü ve sermaye- ile mobil
olmayan üretim faktörleri -niteliksiz işgücü ve toprak- arasında ayrıcalıklı vergi
uygulamasına neden olmaktadır. Şöyle ki, mobil haldeki üretim faktörleri, vergi
oranlarının daha düşük olduğu coğrafi alanlara kayarak vergi yükünden kısmen
kurtulabilmektedir. Buna karşın mobil olmayan üretim faktörleri, bu vergileri ödemek
zorunda kalmaktadır. Bu durum, nitelikli işgücünün yaşam standardını yükseltmekte;
buna karşın, niteliksiz işgücünün standardını düşürmektedir.120

Küreselleşmenin ortaya çıkardığı önemli tehditlerden birisi de nitelik ve


niceliksel olarak çevre sorunlarının arttırmasıdır. Dünyada, bir taraftan rekabetin her
geçen gün inanılmaz bir şekilde kızışması, diğer taraftan da dünya nüfusunun hızla
artması ile beraber küresel boyuttaki çevre sorunları giderek artmaktadır.

Küreselleşmenin çevreyle ilgili olarak ortaya çıkardığı üç farklı tehlike söz


konusudur. Bunlar;

• Sanayileşmenin çevreye verdiği zarar,

• Fakirliğin çevreye verdiği zarar,

• Kitle imha silahlarının hızla artmasıdır.

Sanayileşmenin çevreye verdiği zarar, genel olarak üretim ve tüketim


faaliyetlerinin ortaya çıkardığı negatif dışsallıklardan kaynaklanmaktadır. Küreselleşme
ile birlikte ortaya çıkan endüstriyel ürünler ve bunun hızla diğer ülkelere hızla yayılması
ekolojik dengeyi bozmaktadır.121

Trans-nasyonal firmalar, dışsal maliyetlerin getirdiği ek yükten kurtulmak için


faaliyetlerini gelişmiş ülkeler yerine çevre mevzuatının daha gevşek olduğu gelişmekte

120
John, Caron H., Scott T. Young, Janis L. Miller “Coordinating Manufacturing and Marketing in
International Firms” Journal of World Business, (Summer)1999, 34/2, s.111.
121
Caron, Scott, Young, Miller, a.g.m., ss.112-113.

68
olan ülkelere doğru kaydırmaktadırlar. Böylece söz konusu firmalar, kirleten öder
prensibine pek maruz kalmamakta ve dolayısıyla da ek bir maliyet avantajı
sağlamaktadırlar. Buna karşın gelişmiş ülkelerde faaliyet gösteren firmaların, çevre
standartlarının yüksekliği dolayısıyla rekabet gücü zayıflamaktadır. Böyle bir durum
gelişmiş ülkeleri çevre standartlarını düşürmeye zorlamakta ve sonuçta küresel çevre
standartları düşmektedir.

Öte yandan küreselleşmenin sürükleyicisi trans-nasyonal firmaların,


gelişmekte olan ülkelerdeki faaliyetleri genel olarak kömür, ağaç işleme ve kâğıt sanayi,
motor parçaları, kimyevi maddeler, petrol ürünleri gibi çevrenin duyarlı olduğu
alanlarda yoğunlaşmaktadır. Bu firmaların faaliyetleri, çevreye yerel endüstrilerden
daha fazla zarar vermekte, çevre ve insan sağlığı için potansiyel bir tehdit
oluşturmaktadır. Örneğin, trans-nasyonal firmaların bu ülkelerdeki faaliyetleri sonucu
Orta Amerika’nın tropikal yağmur ormanlarının %25’i yok olmuştur. Ormanların yok
olması ise, hem iklim değişikliklerine hem de olumsuz çevresel değişikliklere yol
açmaktadır. Ozon tabakasının gittikçe incelmesi bunun bir işaretidir. Ozon tabakasının
incelmesi ise insan sağlığını doğrudan tehdit etmektedir. Ozon tabakasının incelmesi
sebebiyle iyice süzülemeyen ultraviyole ışınları başta deri kanseri olmak üzere, güneş
ışınlarıyla bağlantılı pek çok hastalığın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.122

Sanayileşmenin çevreye verdiği zarar, ozon tabakasının incelmesi ya da


delinmesiyle sınırlı kalmamakta; iklim değişikliklerine ve zararlı atıklar yoluyla çevre
kirliliğine neden olmaktadır. Bir taraftan ormanların yok olması diğer taraftan da hava
kirliliğinin artması, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunu yıldan yıla arttırmaktadır.
Endüstri devriminden bu yana atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu yaklaşık %25
oranında artmıştır. Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun yükselmesi, sera etkisi
(greenhouse effect) ile küresel ısınma sorununu gündeme getirmektedir. Yapılan
tahminler, 2050 yılına kadar küresel ısınmanın 1,5 ile 4,5 Co arasında artacağını
göstermektedir.

Çevreye zarar veren bir başka faktör de fakirliktir. Fakirlik, insanların çevreye
bağımlılığını arttırmakta ve zorunlu olarak insanları aşırı ölçüde doğal kaynak

122
Caron, Scott, Young, Miller, a.g.m., s.114.

69
kullanımına yönelmektedir. Fakirliğin hızlı nüfus artışı ile birleşmesi halinde, pek çok
gelişmekte ya da az gelişmiş ülkede olduğu gibi çevreye verilen zarar daha da
artmaktadır. Ancak fakirliğin çevreye verdiği zararın sanayileşmenin çevreye verdiği
zarar ile karşılaştırıldığında, daha dar bir alanı etkilediğini en azından kısa dönemde
söylemek mümkündür. Sanayileşmenin çevreye verdiği zarar, çok daha geniş boyutlu
olup etkisi bütün dünyaya yayılmaktadır. Öte yandan, kitle imha silahlarının (kimyasal,
biyolojik ve nükleer) dünyada hızlı bir şekilde yayılması bütün insanlık adına potansiyel
bir tehdit oluşturmaktadır.123

2.3.2 E-Dönüşüm

Yukarıda daha önce bahsettiğimiz gibi küreselleşme konusunun en önemli yapı


taşlarından biri de bilgiye ulaşma ve daha sonra bu bilginin paylaşılması ve yayılması
sürecidir. Bu evreye geçişte dijitalleşme de kilit bir rol oynamıştır. Günümüzde “dijital”
sözü birçok enformasyon bilimci tarafından yanına “devrim” sözcüğü eklenerek
kullanılmakta; üstelik kimileri bu dijital devrimin toplumsal, ekonomik, siyasi etkileri
açısından İngiliz Sanayi Devrimi'yle eş tutulan yeni bir toplumsal dönüşüm çağı
olduğunu belirtmekte, sanayi toplumu “bilişim toplumu”na evrilmektedir124. Bu yeni
toplumsal dönüşümde uygun zemini yaratan, enformasyondaki devrimdir. “Bilişim
Toplumu”nu anlayabilmek için, ona uygun zemini yaratan, “enformasyondaki devrim”i
anlamaya çalışmakta yarar vardır. “Enformasyon” dediğimiz zaman, her şeyden önce,
bir süreçten; “bildirme süreci”nden ,“bildirme fiili”nden söz edilmektedir. Buradaki ana
soru, sözü edilen “enformasyondaki devrim” süreçte mi yoksa bu süreç sonucu ortaya
çıkan üründe mi oldu, sorusudur. Cevap ise sürecin bu dönüşümü geçirdiğidir. Bu
sürecin ana görevi de enformasyonu denetlemektir. Denetim sözcüğü, en genel
anlamıyla, önceden belirlenmiş bir hedefe doğru amaçlı etkilemeyi belirtir. Etkilemenin
olabilmesi için, etkilemek istediğimiz sisteme etkinin iletilmesi (communication), bu
ileti sonucunda sistemin durumunda meydana gelen değişikliğe ilişkin enformasyonun

123
A.g.m., s.114..
124
Aykut Göker, “Enformasyon Toplumu Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım Denemesi”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=287, 28.01.2006

70
denetleyen sisteme geri beslenmesi (feedback); bu yeni enformasyonun denetleyen
sistemce işlenerek (data processing) hedef verileriyle karşılaştırılması gerekir125.

Enformasyon süreci, denetlemenin gerektirdiği bütün bu aşamalarını içerir.


Enformasyon sürecindeki devrim, bu sürecin “teknolojisinde” olmuştur. Manuel
Castells’in “The Rise of the Network Society-Ağ Toplumunun Yükselişi” adlı eserinde
bahsettiği bu ağlarla bağlı yeni toplumun en önemli özelliği hızıdır. Hayatın hızlılığı
karşımıza çıkan zorlukların da üstümüze daha hızlı bir şekilde gelmesi gerçeğini
getirmiştir. Bu toplumda, muhakkak bir işte çalışılmalı ve orada kalıcı olunmalıdır,
ödemeler günü gününe yapılmalı, çocuklar en iyi koşullarda yetiştirilmelidir, ancak
bunun nasıl yapılacağı konusunda köklü çözümler hakkında düşünmek için bile vakit
dardır. Bunun yanında, hızlı çekim hayatımızın bizde yol açtığı sıkıntılarla da, yine bu
dijital dünyadaki eğlence ve iletişim endüstrisinin bize sunduğu bazı olanaklarla başa
çıkmaya çalışabiliriz. İşten veya okuldan eve gelen birey, bir DVD seyredebilir,
playstationda oyun oynamayı tercih edebilir, internete bağlanarak yemek ısmarlayabilir,
Amazon.com’dan kendine yeni bir kitap satın alabilir veya istediği bir bilgiye ulaşmak
için kişisel bilgisayarından yararlanabilir. Bütün bunlar aslında “ağ”ın bir şekilde
hayatımızın her anında olduğuna bir örnek teşkil etmektedir. Ağ toplumunun evriminin
dünya tarihinin önemli bir evresi olduğunu söylemek fazla abartılı bir söylem
olmayacaktır126. Bu evrimin de ekonomik, kültürel, siyasi ve toplumsal etkileri
olacaktır. Bu etkilerde de özellikle bireyler ön plana çıkacaktır.

Louis Rossetto, 1998 yılında Wired dergisindeki yazısında dijital devrimin


öznelerinin bizzat bireyler olduğunu şu kelimelerle ifade etmektedir: “Düşlediğimiz
derin küresel dönüşümdür. Bu süreçte şirketlerin hikayelerinden, yaratıcı fikirlerden ve
özellikle Dijital Devrimi gerçekleştirenlerin hikayelerinden bahsetmek istiyoruz. Bizim
kahramanlarımız ne politikacılar, ne generaller, ne rahipler ne de bilginlerdir, aksine iş
ve özel hayatlarında teknolojiyi ve ağları kullanan ve yaratanlardır.... kısaca ve açıkca
sizlersiniz.”. Bu yeni, rekabetçi, neoliberal ekonomik küreselleşme toplumunda göze
batan bir diğer özellik de erişimdir; bir diğer deyişle, eldeki veriyi en hızlı işleme
sürecine sahip araç en gerekli araçtır.

125
Göker, A.g.m.
126
Robert Hassan, Media, Politics and the Network Society, Open University Press, Berkshire, 2004, s.2.

71
Zamanın para, paranın da zaman olduğu bu dönemde bilgiye çabuk erişmek ve
onu işlemek, ardından da yayma sürecini en aza indirmek rekabetin en önemli
unsurlarından biri olmuştur. Bilişim toplumunun önemli yapı taşlarından birini de
aradaki ağın adı olan “internet“ oluşturmaktadır. Castells, 2001 yılında yazdığı “The
Internet Galaxy” adlı kitapta internet için şu cümleleri kullanır: “Internet yaşamımızın
önemli bir parçasıdır. Internet, bugün, elektrik şebekelerinin ve elektrik motorlarının
sanayi toplumu için gerçekleştirdiği aktiviteleri bilişim toplumu için yapmaktadır,
çünkü internetin görevi bilginin gücünü tüm insanlık evreninde yaymaktır.127”
Günümüzde, internet sayesinde çizili sınırları olmayan, içinde bilgisayar olan her
ortama girebilen ve yerkürenin her bölümünden katılımla oluşan yeni bir sanal toplum
ortaya çıkmıştır. Dijital küreselleşmenin en önemli aktörlerinden olan internet ve
bilgisayarla iletişim şebekeleri, özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerde şiddetle devam
eden çıkar ve ideolojik mücadele alanlarından biri haline gelmiştir. Diğer bir deyimle,
bilgisayar şebekeleri sadece kapitalistler arasında ekonomik çıkar arttırma girişimlerinin
yoğun olduğu bir yer değil, aynı zamanda, geniş ölçüde, ideolojik mücadelenin verildiği
güçlü bir alan haline gelmiştir128. Şebekeler, bugün büyük ölçüde küreselleşmiş ve hızla
devam eden özel teşebbüs sisteminin artan kullanımı yanında, bu düzene karşı mücadele
verenlerin de kullanımına girmiştir.

Kapitalist pazar ekonomisinin bir sonucu olarak yeni modern telefon sistemleri
kuruldukça, bilgisayar fiyatları ve telefon ücretleri düştükçe, internet kullanımı
kolaylaştıkça, sadece kapitalizmin yayılması değil aynı zamanda karşı mücadelenin
yaygınlığı da artmaktadır129. Egemen ideolojinin “internetin halkı güçlendirdiği”
iddiası, ancak interneti bilgi toplama ve dayanışma amacıyla kullanan belli küçük bir
azınlık için geçerlidir. Geniş kitleler kullanamamakta veya kullanmamaktadır.
Kullananların büyük çoğunluğu için internet, televizyonun kaçışcı ve boş zaman
geçirme rolünü üstlenmiştir. İrfan Erdoğan’a göre interneti, hayali uydurular ve
olasılıklarla demokratikleşme ve özgür kamusal tartışma alanı olarak sunma ve
enformasyon toplumundan bahsetme yerine, önce internete kimlerin ulaştığını,
internette sunulanı içerik, emtialaşma, özelleşme, reklam, propaganda ve bilinç

127
Manuel Castells, The Internet Galaxy, New York, NY:Oxford University Press, 2001, s.14.
128
İrfan Erdoğan, İletişimi Anlamak, Erk Yayınları, Ankara, 2005, s.422
129
A.g.e., s.422

72
yönetimi açılarından incelemek gerekmektedir. Eğer internet artan bir şekilde
uluslararası firmaların ve onların ortakları yerel dev firmaların önemli bir reklam aracı
oluyorsa, H. Schiller’in belirttiği gibi, kültürel ve ekonomik emperyalizmin internet
yoluyla yeni bir yayılma ortamı elde ettiği gerçeği ortaya çıkar130.

• Bireyselleşen Dünya Düzeni

Küreselleşmenin lokomotif gücü olan bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimi,


giderek artan kullanımı ve internetin gelişimi, bireylerin, devletlerin ve her alanda
büyük ve küçük işletmelerin kullanımına son derece güçlü araçlar sunmuştur. Bu
durum; devletlerin ve işletmelerin iç yapılanmalarıyla, talep edilen iş becerilerinde ve iş
örgütlenmeleriyle, işletmeler, ticari ortaklıklar, bireyler ve devletler arasındaki
ilişkilerde çok ciddi değişikliklere yol açmıştır. Bu teknolojiler, kullanım ve
uygulamalarını düzenleyen ve destekleyen ekonominin ve politikaların tamamı üzerinde
büyük bir etkiye sahip olmanın yanında, bu ekonomilerin modernizasyonunda etkili
olup, istihdam için yeni olanakların yaratılmasında ve yeni küresel ekonomiye dahil
olunmasında katkıda bulunmaktadırlar. Dünya bir yandan küreselleşmenin olumlu ve
olumsuz yanlarını alternatifsiz bir şekilde yaşamak zorunda kalırken, bir yandan da
toplumsal alanda kökleri rönesansa kadar dayanan “bireyselleşme” gerçeğiyle de karşı
karşıya kalmıştır. Yaratılan rekabet ortamında, yaşamın her alanında bireysellik
karşımıza çıkmaya başlamıştır. Bilgi toplumunda internet, mobil telefon gibi araçlarla
iletişimin ekonomik ve sosyal ilişkilerdeki kritik rolü ve küresel düzlemde serbestleşme
eğilimleri, “birey”in önemini giderek arttırmıştır.

Sanayi toplumundaki kitlesel üretim ve kitlesel beğenilerin aksine, bilişim


toplumuna geçilmesiyle birlikte, bireye yönelik üretim ve “taste culture” denilen
bireysel beğeni ve zevkler ön plana çıkmıştır. Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler ve
bu teknolojilere ucuz ve kolay yollardan ulaşma imkanları, bilişim teknolojilerinin
bireysel kullanımını artırmıştır. Ayrıca dijital teknoloji olanaklarından faydalanılmaya
başlanması da bunların kullanımında bireyselliği ön plana çıkarmıştır. Teknolojinin
yaygın kullanılması doğal olarak bilgiye ucuz ve hızlı erişim imkanı sağlamıştır. Bu
yolla bilgi sahibi olan tüketicilere artık kitlesel üretim yoluyla ulaşmak çok da akılcı bir
130
A.g.e., s.424

73
yol olarak görünmemektedir. Bilinçlenen tüketiciye hitap edecek, çeşitli beğenileri
tatmin edecek, rekabet şartları yaratacak ucuz tüketim mallarını üretmek kar amacı
güden örgütler için önem kazanmıştır.

Sanayi mallarındaki bireysellik iletişim ortamlarına da yansımıştır. Kitle


iletişiminin yerini bireysel beğenilere hitap edecek yeni iletişim ortamları almış, böylece
farklı fikir ve beğenilere sahip bireylerin bile iletişim süreci içinde kendilerini tatmin
edecek mesajlara ulaşması sağlanmıştır. Böylece her zevke uygun bilgi verme ya da
eğlendirme işlevi olan yayınların ulaşılabilirlikleri artmıştır.

Ekonomi ve iletişim alanlarında ortaya çıkan bu dönüşüm sanatsal ve kültürel


anlamda da yaşanmaktadır. Bireyselliğin ve bireyin yalnızlığının ön plana çıkarıldığı
sanat eserleri günümüzde post-modern sanat akımını ortaya çıkarmıştır. 19. yy.
Avrupalı romantiklerin kitlesel beğeniye hitap eden eserlerinin yerini “anlaşılması zor”,
sanatçının bireysel duygularını ve içsel çatışmalarını fazlasıyla yansıtan sanat eserleri
almıştır. Büyük sanat müzelerinde elitlerin beğenisine sunulan sanat eserleri post-
modern akımla birlikte sokağa inmiştir.

Kapitalizmin doğuş çağı ve aydınlanma dönemi ile birlikte, ilk defa olarak
birey olma bilinci, birey ve insan hakları kavramları, tarih ve insanlık sahnesine
çıkmıştır. Bu çıkış adeta bir yeniden doğuştur. Rönesans dönemi bu doğuşun yüksek
sesle ilanıdır. “İnsanlar eşit ve özgür olarak doğarlar ama her yerde zincirlere
vurulmuşlardır” diyen, J. J. Rousseau ve aydınlanma filozofları birey özgürlüğünü ve
aklın egemenliğini savunurlar. İkibin yıllık feodal sistemin baskı ve ezici çarklarına
karşı bir tepki olarak gelişen bu durum, giderek bir sapmaya, bireycilik biçiminde bir
yozlaşma ve yüzbinlerce yıllık toplumsallaşmanın yarattığı kazanım ve değerleri yok
etmeye yönelen bir canavarlaşmaya dönüşür. Günümüz kapitalizminin bireyciliğinde de
kaçınılması gereken en önemli unsur budur. Bunu aşmanın yolu, doğru bireyselleşme,
birey olma bilincine ulaşmadır. Özgür birey özgür toplumu yaratır ve onu bütün
çıkarlarıyla kendisinde içselleştirir, demek ki, ne yoz ve güdük bir bireycilik, ne de
bireyi etkisizleştirip, iradesizleştiren, karar veremez kılan, uydulaştıran ve
toplumsallaşmaya kurban eden bir sosyalite ve örgütlenme formu doğru değildir. Her
ikisi de birinin adına diğerini yok etmektedir. Oysa insanlığa gereken, her ikisinden de

74
gerektiği kadardır. Yani, özgür ve bilinçli tarzda bir bireyselleşme, aynı şekilde tüm
bireylerin özgürlük, eşitlik, hak ve hukukunlarına riayet etmeye, saygı göstermeye
dayanan bir toplumsallık. Bu da eşittir doğru bireyselleşme, doğru toplumsallaşmadır.

Günümüzde de, dünyada yaşanan ezici rekabet ortamında insanların geleneksel


dayanışma ve yardımlaşma duygularının giderek azaldığını, bireyselleşmenin ve bu
çerçevede, “yabancılaşma” adını vereceğimiz bir sosyo-kültürel değişimin de ön plana
çıktığı görülmektedir131. Amerika’da yapılan ve teknolojinin insanların hayatında nasıl
değişikliklere yol açtığını sorgulayan bir ankette, insanların sosyal ilişkilerini
internetten yürütecekleri, gençlerin, okul veya kafeler yerine sanal alemde arkadaşlıklar
kuracakları, ‘massenger’ benzeri programlar veya çöpçatan sitelerinde gözle görülür bir
artış yaşanacağı gibi sonuçlara ulaşılmıştır. Bu gelişmenin sosyal hayatta yeni bir
bireyselleşme dalgasına yol açacağını düşünmek kanımızca çok da yanlış olmayacaktır.
Örneğin, sokakta yürüyen insanlara bakıldığında herkesin kulağında bir Ipod ile müzik
dinlediğini veya cep telefonuyla mesaj yazdığını görmek hiç şaşırtıcı olmayacaktır,
kimse kimseye “merhaba” bile demeyecek, insanlar birbirinin yüzüne dahi
bakmayacaklardır. Bir önceki bölümde eleştirel bir açıdan baktığımız internet de, yine
bu ankette, kitapların yerini alan bir bilgi kaynağı olarak yorumlanmıştır. Internet
kullanıcılarının birikimlerini yazarak oluşturduğu sanal ansiklopediler ve giderek
popülerleşen ‘bloglar’ sanal alemde ortak bir bilincin oluşmasının kaynağı
olmaktadırlar. İnsanlar dünyanın en ücra köşesinde olup bitenden tüm detayıyla
haberdar olmakta, bu da devletlerin şeffaflaşmasına yol açmaktadır132.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yoğun kullanımı ve yükselişi, toplumsal


anlamda dönüşümlere yol açmakta ve bu süreç karşımıza “yeni” kavramlar
çıkarmaktadır. Bireyselleşme de bu yeni kavramların içine şırınga edilmektedir. Her
alanda yaşanan bu dönüşümde, ticaret, eğitim, kamu hizmetleri gibi olgular e-ticaret, e-
iş, e-eğitim, e-devlet gibi isimler alarak “elektronikleşmekte”dir. Kavramların önüne
getirilen “e-” harfi ile bu dönüşümün gerçekleşmiş olduğuna inanılmaktadır. Günümüz
dönüşümünün simgesi olan “e” harfine atfedilen bu gücü irdelemek gerekmektedir.

131
Coşkun Can Aktan, “Yeni Değişim Dinamikleri ve Devletin Yeni Rolü”,
http://www.canaktan.org/yeni-trendler/devlet-felsefe/degisim-devletin-rolu.htm, 24.01.2006
132
“Teknolojiyle Hayat Nasıl Değişecek”, Vatan Gazetesi, 18.10.2005

75
Daha önce bahsettiğimiz gibi dünya üzerindeki her olgu doğal bir dönüşüm
içerisindedir. İletişim ortamları da bu dönüşümden nasibini almaktadır. İletişim ve
ortamın gelişim sürecine bakıldığında bu dönüşüm rahatlıkla görülebilmektedir.
İletişimin temeli olan insan iletişiminden başlayarak, günümüzün en karmaşık iletişim
mekanizmaları ve ortamlarına kadar bir dönüşüm yaşanmıştır. Bu dönüşümün binlerce
yıllık tarihi, başlangıç ve son arasında ciddi bir değişimi işaret etse de temel olan
iletişim ihtiyacı asla değişmemiştir.

Bugün bilginin ve iletişimin son derece değerli olduğu bir çağda yaşamaktayız.
Teknoloji, bilgi iletişimini daha süratli ve daha kesin yapabilmek için sürekli bir
gelişme göstermektedir. Bilgi iletişimini sağlayan aygıtların temel çalışma
gereksiniminin elektrik olması da bu gelişim sürecini elektronikleştirmedir. Bu
sebepledir ki günümüze uyarlanan / dönüştürülen her olgu, yukarıda sıraladığımız bazı
örnekler gibi, elektronik kelimesi ile birlikte anılmaktadır; e-iş, e-devlet, e-öğrenme gibi
kavramlara çok aşikar olsak da iletişim ortamları için bir “e” oluşturulmadığını fark
etmek, biraz düşünüldüğünde, çok da zor olmayacaktır. Yani e-iletişim ortamı, e-ortam
gibi kavramlarla karşılaşmamaktayız. Bunun sebebi bu ortamlara elektronik demek
yerine “yeni” denilmiş olmasıdır, yeni ortamlar (new media), bilinen kişisel ve kitlesel
iletişim ortamların e-dönüşüme uğramış halidir133. Bu süreç içerisinde dikkat çeken en
önemli noktalardan birisi de, yine teknolojinin bize sunduğu, “etkileşim” kavramının da
bu “yeni”lik içinde yer almasıdır. Günümüzde, çeşitli sektörlerde gün geçtikçe daha çok
karşılaştığımız bireye yönelik uygulamalar ve tanımlamalar yukarıda belirttiğimiz
dönüşümü kanıtlar niteliktedir. Reklamlarda sıklıkla karşılaştğımız, bireysel bankacılık
sistemleri, e-ticaret sitelerindeki bireye yönelik çalışmalar, etkileşimli sayısal televizyon
veya internet gazeteciliği uygulamaları, e-devlet sistemleri bu konuda verilebilecek bazı
örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bütün bu bireyselleşme ve birey ihtiyaçlarını ön plana çıkaran süreçte, akla


gelen sorulardan biri “bu dönüşümü başaramayan ve dönüşümü istemeyenler ne olacak”
sorusudur. Bilim kurgu filmlerinin birçoğunda, teknolojinin tüm imkanlarıyla refah
içinde yaşayan toplulukların dışında, bir de sefalet içinde şehrin dışında, yani “korunan

133
M.Lister, J.Dovey, S.Giddings, I.Grant, K.Kelly, New Media: A Critical Introduction, Routledge,
London, 2003, s.9.

76
refah alanının” dışında yaşayan topluluklar vardır. Hollywood’un küreselleşmenin ve
tüketim kültürünün artmasıyla daha da zenginleşen ve dünyaya özellikle A.B.D. kültür
kodlarını yaymayı misyon edinmiş çalışanları, ileriye yönelik yaptıkları bu tarz
projeksiyonlarda, acaba küreselleşemeyen veya dönüşemeyenlerin hali bu olacak diye
gözdağı mı vermektedir? Hıfzı Topuz da “Global İletişim” adlı yazısında bizimkine
benzer bazı kaygılarını dile getirmiştir. Hıfzı Topuz'a göre “günümüzde iletişim
şebekelerine ulaşamayan ve internetin dışında kalmaya mahkum çevreler (sibergettolar)
bulunmaktadır, yarın da bu tür toplumlar olacaktır ve bu toplumlar kendi kültürlerini
kendi aralarında yaratacaklar, öteki toplumlarla belki de çoğunlukla
kaynaşamayacaklardır”134. Küreselleşme dünyada uluslararası bir elektronik şebekesi
oluşturmaktadır, ancak ona gore; kültür eşitliğine, kültürel haklara bu şebeke içinde yer
yoktur.

Toplumların bu dönüşümü geçirebilmesi için bazı zorluklarla karşı karşıya


olduğu aşikardır. Kişinin böylesine, adeta birbirinden uzak atomlar haline geldiği
toplumlarda, geleneksel ilişkilerin hızla çözüldüğü, kişilerin sorun çözmekten hoşlanan
kişiler haline geldiği; kimsenin aile, toplum veya örgüt ilişkisi nedeniyle bir şeyler
edinmediği, tersine kişisel edinimlerin kişisel beceri ve niteliklerle belirlendiği ortamda,
okumanın, öğrenmenin önem kazandığı, kişilerin harcamalarına göre değil, üretimlerine
göre değerlendirildiği toplumların ortaya çıktığı da bir gerçektir135. Bu tür toplumlarda
standartlar oluşmaktadır; bir malın veya hizmetin nereden alınırsa alınsın aynı kalitede
olma gerekliliği oluşmaktadır. Bu tür toplumlarda, tüketici kişinin tatmini esastır:
satılan mal geri alınmalıdır. Bu anlayış, bu anlayışın getirdiği yasal düzenleme ve
yasayı ciddiye alan uygulamaların dönüşümün gerçekleşmesi için vazgeçilmez şart
olduğu doğrudur. Bu anlamda, dönüşüm için altyapı ne kadar gerekli ise, toplumsal
anlayıştan hukuk düzenine kadar, modern toplumun diğer öğelerine de o kadar ihtiyaç
vardır, çünkü elektronik dönüşüm zor bir süreçtir ve bu süreç esnasında, özel hayat,
güvenlik, dijital bölünme gibi birçok problemle karşılaşılmaktadır.

134
Hıfzı Topuz, “Global İletişim”, İletişim Araştırmaları Derneği Bülteni, 1998, Sayı:11, s.5
135
Hakkı Öcal, “Olur mu Olmaz mı”, www.mutasyon.net/ho_yazioku.asp?id=14, 26.01.2006

77
• Dönüşümün Etik Sorunları

Küreselleşmenin en önemli dinamiklerinden bilgi ve iletişim teknolojilerinin


hayatımıza yaygın ve etkin olarak girişiyle birlikte yaşanan değişimler üç ana grupta
toplayabileceğimiz görüşlerce farklı niteliklerle değerlendirilmektedir. Bu görüşler
arasında yer alan “iyimserler”; üretimin arttığını, bunun sonunda bolluk yaşandığını,
yeni iş alanları doğduğunu, bireylerin kullanabileceği boş zamanın arttığını, sınıf
farklılıklarının azaldığını, artık bilgi ve birikimin güç olduğunu, bu nedenle de daha
eşitlikçi bir toplum oluştuğunu, demokrasinin ve küresel anlayışın gelişeceğini
savunurken, buna karşılık “kötümserler”; zaten güçlü olan kurumların gücünü
arttırdığını, bilgi zengini ve bilgi fakiri arasındaki uçurumun genişlediğini, bilgisayar
uzmanlığının askeri amaçlara hizmet ettiğini, birkaç yeni iş alanının oluştuğunu fakat bu
alanlarda yaratılan iş hacmine göre işsizliğin daha fazla arttığını, elektronik
gözetlemenin özel hayatı ve mahremiyeti tehdit ettiğini, bir avuç şirketin bilgisayar
pazarını ve uluslararası iletişimi kontrol ettiğini ileri sürmektedirler136. Buna karşın, iki
görüşten de izlerin bulunabileceği “bağlamcılar” ise; teknoloji ve toplumun iki yönlü
olarak birbirlerini etkilediğini, toplumsal güçlerde çeşitlilik olduğunu, teknolojinin
oluşturduğu etkilerin farklı stratejiler, kararlar ve tepkilerle farklı toplumsal sonuçlar
şeklinde görülebileceğini söyleyerek toplumsal dinamiklerin varlığını
vurgulamaktadırlar. Bağlamcılar, bilişim teknolojilerinin olumlu ya da olumsuz amaçlar
doğrultusunda kullanabileceğini; bilgi ve iletişim teknolojilerinin bireylerin becerilerini
azaltmak veya yeni beceriler kazandırmak ya da çalışanların katılımını arttırmak için
kullanılabileceğini, teknolojinin kültür emperyalizmine yol açmak için de, Üçüncü
Dünya’nın gelişimi için kullabileceğini söylemektedirler137. Hangi görüşe daha yakın
durursak duralım, hepsi için geçerli olan durum, bilişim teknolojilerinin yarattığı
dönüşümle yaşanan olumlu gelişmelerin yanı sıra, var olan sorunlara yenilerinin
eklenmesiyle birlikte bir dizi etik sorun yaşandığı ile ilgilidir.

Günümüz bilişim toplumu irdelendiğinde, ortaya çıkan etik sorunları, özel


hayatın mahremiyeti ve bilginin manipülatif olarak kullanılması sonucu oluşan sorunlar,

136
David Ermann, Mary B. Williams,. Michele Shauf, Computers, Ethics and Society, Oxford
University Press, 1997, s.161
137
A.g.e., s.161

78
fikri mülkiyet haklarına saygı duyulmamasından kaynaklanan sorunlar, sistem kalitesi
ile ilgili sorunlar, güvenlik ve denetim ile ilgili sorunlar ve insanların yaşamlarında
dönüşümü ne kadar kabullendikleriyle ile ilgili yaşanan problemler olarak
özetleyebiliriz. Kısaca başlıklarını verdiğimiz bu sorunları biraz açmak gerekirse;

• Özel hayatın mahremiyeti: Bilişim teknolojilerinin gücü ve sağladığı


olanaklarla, doğru bilginin yanında yanlış bilginin de yayılabilmesi ve bilginin
manipülatif amaçlarla kullanılabilme potansiyeli taşıması çağımızın önemli
sorunsalları arasında yer almaktadır. Kişilere ait özel bilgiyi taşıyan kişi ve
kurumlar bu bilgiye ilişik olarak sorumluluk taşımaktadırlar. Kişi ve kurumların
başkalarına ait taşıdıkları bilgiyi bozulmadan korumaları, kişisel bilgilerin
açıklanan amaç dışında kullanılmaması, bu bilgilerin kişilerin haberi olmadan
başka kişi ve kurumlara verilmemesi bu sorumlulukların başlıcalarıdır.
Mahremiyeti tehdit eden en önemli sorunsallar ise kişilerin elektronik
postalarının okunabilmesi, internet üzerinde hangi sitelere girdiğinin
izlenebilmesi, kamera ve mikrofonlarla gözetlenebilmesidir. Özel yaşamların
izlenmesi hem insan onuruna aykırı, hem de özgürlüğü zedeleyici olduğu için
etiğe uygun değildir. Gözetlenen bir insan doğasına uygun davranmayacağı için
doğallıktan da uzaklaşacaktır138.

• Fikri Mülkiyet Hakları: Fikri mülkiyet haklarının korunması; emeğin hak


ettiği karşılığı alabilmesi için gerekli olmasının yanısıra, geçimini bu şekilde
sağlayan kişilerin yaşamını sürdürebilmeleri için de önemlidir.

• Sistem Kalitesi: Sistem kalitesine yönelik sorunlar, bilişim profesyonellerinin


sorumluluklarıyla bağlantılıdır. Hatalı çalışan yazılım ya da donanımlar başta
insan hayatı olmak üzere, insan sağlığını tehdit edebilmekte ya da önemli
aksaklıklar yaşatan arızaların oluşmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle
bilişim teknolojilerini üreten profesyonellerin hatasız çalışan sistemler üretmek
için gereken özeni göstermeleri, gerekli testleri yapmaları, bilgi ve becerilerini

138
Gözde Dedeoğlu, “Bilişim Toplumunda Ortaya Çıkan Etik Sorunlar ve Tıp Bilişimi Meslek Ahlak
İlkeleri”, http://www.turkmia.org/file/542sagliktabilisimetigi_dedeoglu.doc

79
yaptıkları işle doğru orantılı olarak geliştirmeleri, kaliteli sistemler üretme
sorumluluğu vardır139.

• Güvenlik ve Denetim ile ilgili sorunlar: Denetim ve güvenliği sağlama


günümüzün gelişen iletişim teknolojileriyle birlikte gittikçe daha güçleşmeye
başlamıştır. Bilgisayarlara yetkisiz girişlerin önlenmesi, bilgisayar
korsanlarından ve virüslerden korunma ya da bilişim sistemlerinde oluşacak hata
ve arızaların önüne geçme, iyi işleyen bir denetim mekanizmasını ve güvenli
sistemler kurma zorunluluğunu gerekli kılmaktadır. Teknolojiyi üreten kişi ve
firmaların bir zarar söz konusu olduğunda yükümlülükleri olduğunun bilincinde
olmaları ve hesap verebilme sorumluluğunu taşımaları gerekir.

• Dönüşümün Kabullenilmesi: Sayısal uçurum bilgi çağının en büyük sorunları


arasındadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin olanaklarından yararlanabilen birey
ve toplumlarla yararlanamayanlar arasında ciddi bir uçurum oluşmuştur. Bu
sorunun önemli ölçüde gelirle orantılı olmasının yanı sıra, bu teknolojiyi
kullanmayı bilmemek de dünya nüfusunun önemli bir kısmının bu olanaklardan
yararlanmasını engellemektedir. Böylece, demokrasiyi kuvvetlendirici niteliği
olan bilişim teknolojileri bir anda, demokrasiyi ciddi ölçüde tehdit eden bir
güce dönüşebilmektedir140. Bilgiye dayalı gelişen yeni ekonominin yeni iş
alanları açması ne yazık ki ortaya çıkan işsizlik sorununu bertaraf etmekte
yeterli olamamaktadır. İşsizlik sosyal bir sorun olarak ciddi bir insani sorun
olmasının yanında, ekonomik olarak da bir sorundur. Birçok malın teknolojik
olanaklar sayesinde çok daha hızlı ve fazla üretilmesinin bu mallar tüketilmediği
sürece hiçbir anlamı olmayacaktır. Bir başka sorun da sosyal ilişkilerdeki
transformasyondur. Sanal ortamlarda veya siberuzayda birçok insanla iletişim
kurmak mümkündür, ancak genelde bu ilişkiler samimiyetten yoksun, suni
ilişkiler olmaktan öteye gidememektedir. Yüz yüze iletişimin sıcaklığı ve
güvenilirliği sanal ilişkilerde bulunması imkansız bir öğe olarak karşımıza çıkar.

139
Dedeoğlu, A.g.m.
140
Deborah Johnson,; Computer Ethics, Prentice-Hall Inc., 2001, s.200.

80
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin, insanların sosyal ilişkilerini zayıflattığını ve
izolasyonu arttırdığını ileri süren görüşler de yaygındır. Bilgisayar kullanımının
aile içi ilişkileri de olumsuz olarak etkilediği yönündeki görüşlerin de bu
noktada altını çizmek gerekmektedir. Bireyselleşmenin her alanda etkili olması
sonucu, arkadaşlarla kurulan iletişimin kesilmesi nedeniyle, fikir alışverişi, ortak
karar alma ve uygulama olanakları da gitgide ortadan kalkmakta ve bireylerin
izolasyonunu arttırmaktadır.

2.3.3 Bilişim Teorisi Yaklaşımında Teknolojide


Minyatürleşme

İnsanların, diğer canlıların veya makinelerin tümünün bir iş görebilmek veya


bir eylem durumuna geçebilmek için bilgiye ihtiyaçları vardır.

Bir karar verme sürecinde, hangi seçeneklerle hangi sonuçlara ulaşılacağını


belirlemek için bilgi gereklidir. Ancak, herhangi bir davranışta bulunan kişi gelecekte
ortaya çıkacak sonuçları doğrudan bilemez. Karar veren ise, herhangi bir seçeneği
seçmeden önce, ortaya çıkabilecek sonuçların beklentilerini belirlemek durumundadır.
Bu beklentiler ise bilinen deneysel veya gözlemsel ilişkilere ve mevcut durumla ilgili
bilgiye dayanmaktadır.

Karar ortamlarının giderek değişen ve karmaşık şekil alması, bilginin, karar


verenin etkinliğinde bir anahtar durumuna gelmesine neden olmaktadır. Bu nedenle,
bilginin alınması, verilmesi, sevk ve depo edilmesi, yani iletişim (communication),
özellikle örgüt yapılarının önemli bir fonksiyonu olmuştur. Örgütlerde iletişim iki
nedenden ötürü zorunludur. Birincisi, örgütü amaçlarına ulaştıracak gerekli bilgilerin
sağlanması; ikincisi ise, örgüt içindeki kişilerin faaliyetlerinin örgüt amaçlarına uyumlu
hale getirilmesi için bunlara gerekli bilgilerin aktarılmasıdır.141

Bilginin alınmasına, verilmesine, iletilmesine ve depolanmasına ilişkin, çeşitli


sistemler bakımından, değişik yollar mevcuttur. Tüm karakteristikler göz önüne

141
Hubert P. Yockey, Information Theory, Evolution, and The Origin of Life, Cambridge University
Press, New York, 2005, p.33.

81
alındığında ise; bir kaynak, bir kaynaktan çevirici, bir kanal, bir alıcıya çevirici ve bir
alıcıdan oluşan iletişim sistemi genelleştirilebilir.

Telefon bu sisteme örnek olarak verilebilir. Burada bilgi kaynağı konuşan bir
kişi, verilen mesaj bu kişinin söyledikleri, çevirici bir telefon cihazı, bu çeviricinin
girdisi mesaj, çıktısı sinyallar, bu sinyaller ise cihazın mikrofonuna basınç yapan
seslerle orantılı elektrik akımıdır. Sistemdeki kanal, ortaya çıkan elektrik akımıyla
yüklenen kablolar, yani telefon telleridir; kablodan geçen elektrik akımında
değişikliklere neden olabilen dış faktörler ise gürültü ve sapmalar olarak tanımlanır.
Girdisi sinyaller, çıktısı mesaj olan çevirici ise diğer uçtaki telefon cihazının
kulaklığıdır. Alıcı ise mesajı alan, yani telefonu dinleyen diğer bir kişidir.142

Şekil 1 Basit Bir İletişim Sistemi143

2.3.3.1 Bilgi Kavramı

Bilgi (information) kavramı yeni biçimlenmeye başlayan bir kavramdır; bu


kavram üzerindeki düşünce okulları henüz yeterince gelişmediğinden, ingilizcede bile,

142
Fazlollah M. Reza, An Introduction to Information Theory, Dover, Chicago, 1994, p.1.
143
Ahmet, L Orkan, Bilişim Teorisi Temel Kavramlar, M.Ü. Yayınları, İstanbul, 1992, s.4.

82
bir çok anlama çekilmektedir. Bu kavram çeşitli açılardan başlıca şu şekilde
açıklanmaktadır:144

• Bilgi, bir nesne veya olayda veya bunlara ilişkin raporlarda ortaya çıkan
mesaj ile ilgilidir. Bu açıdan ele alındığında, sadece kaynağın bir
fonksiyonu olma özelliğini taşır ve bazen veri (data) olarak da ifade
edilir.

• Diğer bir açıdan bilgi, mesajın iletilmesini açıklayan bir kavramdır. Bu


açıdan ele alındığında bilgi, mesajın iletilmesi ile ilgili olasılık
hesaplarına dayanan, belirsizliğin azaltılması için gerekli olan bir
kavramdır. Başka bir ifadeyle, bu anlamda bilgi iletişim kanalının da bir
fonksiyonudur.

• Diğer bir açıdan ise, bilgi, bir alıcı tarafından kazanılan anlam ile
ilgilidir. Bu anlamdaki bilgi, hem iletişim kaynağının, hem de alıcının bir
fonksiyonudur.

Bu görüşlerden birincisi literatürde fazla benimsenmeyen bir görüştür.


Genellikle, veri ile bilgi arasında farklılık olduğu ve verinin bilgi elde etmeye yarayan
işlenmemiş, ham malzeme olduğu kabul edilir. Kişi bilmek, öğrenmek istedikten ve
veriyi kullanmaya başladıktan sonra bilgi ortaya çıkar.

İkinci görüş en yaygın olanıdır. Buna göre bilgi anlamlı biçimde derlenen ve
birleştirilen veridir ve şimdiki zamanda veya gelecekte verilecek kararlar için varolan
gerçek bir değerdir. Başka bir ifadeyle, bir kaynaktan bir alıcıya iletilen mesajın
içeriğidir. Bu anlamda bilgi, karar verme ile bağlantılıdır ve dolayısıyle veriye göre
daha etkin bir kavramdır.

Üçüncü görüş ise "information" ve "knowledge" kavramlarını eşdeğer kabul


eden görüştür, ikinci görüşü kabul edenler bilginin "knowledge" i arttırmak için
kullanıldığını ve değişik kişilerin aynı mesajı aldıklarında bunları değişik biçimde
algılayabileceklerinden, bu iki kavram arasındaki farkı vurgulamaktadırlar.

144
A.g.e., ss, 4-6.

83
"Knowledge" sadece kişinin aklında var olan bir şeydir ve bir davranış niteliğidir. Başka
bir ifadeyle, "knowledge" kişinin sistemdeki değişikliklere olan duyarlılığıdır.145

İletişim teorisinin gelişmesiyle günümüzde önem kazanan bu kavramlar, bu


bilim dalının teorisyenleri tarafından da açıklanmıştır. Bunlara göre "information", bir
mesajı tüm detayları ile bir yerden diğerine iletmek için, bir iletişim kanalından
geçirilmesi gereken veri miktarı; "knowledge" ise bir mesajı, tüm detayları ile değil,
ancak alıcı tarafından anlamı yeterince anlaşılacak şekilde, bir iletişim kanalından
geçirilmesi gereken veridir.

2.3.3.2 Belirsizlik

Belirsizlik, karar verme aşamasında en sık karşılaşılan durumdur. Bu


bakımdan, problemlerin çözümünde üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.
Akılcı kararların verilmesi, belirsizliğin iyi bir biçimde değerlendirilmesine bağlıdır.
Yapılan gözlemler, çevreye ilişkin belirsizlik arttıkça, karar verenlerin akılcı kararlar
yerine, daha çok sezgisel karar verme yolunu seçtiklerini göstermektedir. Ancak, karar
verenlerin iyi performans göstermeleri, sadece karar verirken iyi olmalarına değil,
belirsizlikle iyi başa çıkabilmelerine de bağlıdır.146

Bir problemde karşılaşılan belirsizliği, önce iki şekilde ele almak söz konusu
olabilir: Birincisi, bir torbayı karıştırıp içinden, daha önce koyulmuş bulunan toplardan
hangisinin çekileceği ile ilgili belirsizlik; ikincisi torbanın içindeki toplara ilişkin
bilgisizlikten kaynaklanan problemin belirsizliğidir. Belirsizliği, başka iki değişik
şekilde ele almak da mümkündür. Birincisi, eksik veya kesin olmayan bilgi ile bir
hareket tarzı seçildiğinde ortaya çıkacak sonuca ilişkin "bilgi" ile ilgili belirsizlik;
ikincisi, kişiler veya örgütler kesin olarak aynı bilgi ile karşı karşıya iken, değişik
kararlar verdiklerinde veya birbirlerinden farklı hareket ettiklerinde ortaya çıkan
"performans" ile ilgili belirsizliktir.

145
A.g.e., s.5.
146
George J. Klir, Uncertainty and Information: Foundations of Generalized Information Theory,
John Wiley, New York, 2006, p.6.

84
2.3.3.3 Bilgi ve Belirsizlik İlişkisi

Problemini çözmeye çalışan bir kişi için o anda bilginin başlıca üç önemli
fonksiyonu söz konusudur:

• Bilgi belirsizliği azaltır;

• Bilgi güvenilirlik yaratır;

• Bilgi karar verme anında mümkün bulunan seçeneklerin ortaya koyul-


masını sağlar.

Bunlardan birincisi, yani bilginin belirsizliğin bir fonksiyonu olma özelliği,


üzerinde durulması gereken en önemli özelliktir. Bir kararın sonucu, sistemin
durumlarına bağlı olarak ortaya çıktığına göre, sistemin mümkün durumları hakkında
bilgi edinmek suretiyle belirsizliği ortadan kaldırmak mümkündür. Ancak, belirsizlikle
mücadelede, bilgi iki şekilde değerlendirilmelidir: Birincisi, tüm belirsizliği ortadan
kaldıran ve belirsizlik altında karar verme durumunu, belirlilik altında karar verme
durumuna dönüştüren bilgidir; ikincisi ise, tüm belirsizliği ortadan kaldırmamakla
birlikte, bunu azaltan bilgidir. Pratikte genellikle, ikinci durum söz konusudur. Bu
arada, bilginin maddi bir değeri de olduğundan, belirsizliği azaltmak veya ortadan
kaldırmak için gereken bilgilerin maliyeti ile, bu yeni bilgilerin sağlıyabileceği
kazançları da mukayese etmek gereği vardır.147

Bir işin belirsizliği arttıkça, karar verenin karar verebilmesi için gerekli olan
bilgi miktarı da artacaktır. Bunun aksine, gerekli bilgi yeterince mevcutsa, karar
probleminin belirsizliği o oranda azalacaktır. O halde belirsizlik bir işi tamamlamak
veya bir davranışın sonucunu kesin olarak kestirebilmek için gerekli olan bilgi miktarı
ile, halen elde mevcut bulunan bilgi miktarı arasındaki fark olarak tanımlanabilir. Bu
durumda, belirlilik altında verilen bir kararın yanlış olması, sadece mevcut tüm bilginin
yeterli ve doğru bir şekilde değerlendirilememiş olmasından kaynaklanmaktadır.

147
Thomas M. Cover, Joy A. Thomas, Elements of Information Theory 2nd Edition, Wiley, New
York, 2006, p.20.

85
2.3.3.4 Bilişim Teorisi

Belirsizliğin analizini yapabilmek için, bilginin ölçülebilme, kıyaslanabilme ve


hesaplanabilme özelliklerinin gerekliliği önceki bölümde açıklanmış bulunmaktadır.
Bilgiyi bu özelllikleri itibariyle ele alıp inceleyen, yüzyılımızın ikinci yansından itibaren
gelişmeye başlayan ‘Bilişim Teorisi’ (Information Theory)dir. Bu bakımdan,
belirsizliğin gerçekçi ve matematiksel analizi de Bilişim Teorisi kapsamında
yapılmalıdır.148

Temeli istatistiksel termodinamiğe dayanan Bilişim Teorisi, iletişim


mühendisliği paralelinde ortaya çıkıp gelişmeye başlamıştır. Bu bakımdan, bu yeni
teori, bazı yazarlar tarafından İletişim Teorisi (Communication Theory) olarak da
adlandırılmaktadır. Teorinin ilk öncülüğünü, Bell Telephone Company' nin
mühendislerinden Hartley, "Transmission of Information" adlı çalışmasıyle 1928
yılında yapmıştır. Daha sonra, aynı şirkette görev yapan Shannon, 1948 yılında
yayınlanan çalışmalarında konuyu en geniş biçimde ele almış ve bunu takip eden
dönemde de Weaver ile birlikte yine aynı konuda çalışmalarını sürdürmüştür.

Bilişim Teorisi, bilginin iletilmesi, işlenmesi ve saklanması ile ilgili nicel


konuların etüdü ile ilgilidir. Bu teorinin çözümlemeyi amaçladığı başlıca problemleri şu
şekilde sıralamak mümkündür:149

• Minimum sembol sayısıyle belirli bir mesajın iletilmesini sağlayacak en


ekonomik kodlama yöntemlerinin araştırılması,

• Mesajın iletişim kanalından gecikmesiz ve bozulmadan geçişinin sağ-


lanması,

• Bilginin saklanmasına ayrılmış hafıza kapasitelerinin belirlenmesi, vs.

Bilginin elde edilmesi, depolanması ve aktarılması ile ilgili tüm bu problemler,


bilgisayar sistemlerinde temel konulan oluşturmanın yanı sıra, günümüzde tüm örgütsel

148
John R. Pierce, An Introduction to Information Theory, Dover, Chicago, 1980, s.19.
149
Orkan, A.g.e., ss. 14-15.

86
toplumlarda olduğu gibi, işletme örgütlerinde de karşılaşılan en karmaşık ve zor
problemlerdir.

Bu problemlere ilişkin çözümleri arayan ve geliştiren Bilişim Teorisi, bugün


iletişim ve bilişim teknolijisinin hızlı gelişmesine bağlı olarak giderek önemini
arttırmaktadır; özellikle kontrol sistemleri ve sibernetik alanlarındaki çalışmalar Bilişim
Teorisini gerekli kılmaktadır. Halen teorinin uygulamaları, istatistikten psikolojiye
kadar çeşitli alanlarda gözlenmektedir.

Teoriye göre, bilginin ölçüsü, mesajın anlamının bir fonksiyonu olarak ortaya
çıkmamakta, sadece mesaj sayılarının bir fonksiyonu olarak değerlendirilmektedir.
Bununla birlikte, bir mesaj iletildiği değişik kişilere değişik anlamlar ifade edebilmekte
ve hatta bunların değişik miktarlarda bilgi edinmeleri de söz konusu olabilmektedir.
Bilişim Teorisi, sadece mesajın kaynağına ve iletişim kanalına dönük olduğundan ve
bilgiyi kullanacak olan alıcı açısından ihmal edildiğinden dolayı, bazı uygulamacılar
tarafından tenkit de edilmektedir.150

Yukarıda belirtildiği gibi bilişim teorisinin amaçlarından ilki, ekonomik olacak


şekilde minimuma indirmektir. Bu noktadan hareketle hali hazırda günlük yaşantımızda
karşı karşıya geldiğimiz bilişim/iletişim teknolojilerinin tamamı bu amaca hizmet eder
niteliktedir. Neredeyse bir çip olarak vücudumuza yerleştirecek boyutlara gelmiş olan
aygıtlar bu durumun birer kanıtı niteliğindedir. Küçüldükçe kapasite ve yetenekleri
azalması beklenen iletişim teknolojileri, beklenenin tersine bir gelişim göstererek
boyutları ufaldıkça özellikleri artan bir eğilim göstermektedirler. Endüstride yavaş
yavaş yer bulmaya başlayan ‘nano’ teknoloji, iletişim alanında son kullanıcı olan bizlere
kendini özellikle cep telefonları ve kişisel müzik çalarla göstermektedir. Öyle ki bazı
cihazların isminde dahi nano kelimesine yer verilmektedir. Böylece bundan on sene
öncesinin aygıtlarının yanında, küçük ama işlevsel, bir o kadar da akıllı olan nano-
teknolojinin bu ilk ürünleri insanlık için yeni olanakları beraberinde getirmektedir.

150
Fazlollah, a.g.e., p.1

87
3 MİKRO DÜNYADA YENİ ARAYIŞLAR ve NANOTEKNOLOJİ

Kendi kendini temizleyen boyalardan kirlenmeyen kumaşlara; esnek ama daha


dayanıklı betondan elmas kadar sert kaplamalara; kanserli hücrelerin vücuda zarar
vermeden öldürülmesinden günlerce etkisini kaybetmeyen kremlere, tek şarbon
mikrobunu bile algılayabilen sensörlerden bakterileri öldürdüğünden dolayı kokmayan
çoraplara ve mikrop barındırmayan buzdolaplarına kadar hayatımıza girmeye başlayan
nanoteknoloji yeni bir teknoloji devrimi olarak algılanmaktadır.

Önümüzdeki birkaç on yιl içerisinde nanoteknoloji sayesinde


süperkompüterlere mikroskop altιnda bakιlabilecek, insan vücudunun içinde hastalιklı
dokuyu bulup iyileştiren, ameliyat yapan nanorobotlar bulunabilecek, insan beyninin
kapasitesi ek nanohafızalarla (nanobot) güçlendirilebilecek, kirliliği önleyen
nanoparçacıklar sayesinde fabrikalar çevreyi çok daha az kirletecektir. Ulusal güvenliği
ilgilendiren konularda nanomalzeme bilimi, yeni savunma sistemlerinin
geliştirilmesinde, haberalma ve gizlilik konularına yönelik çok küçük boyutlarda
aygıtların yapılmasında kullanılacaktır.151

Birim ağırlık başına şu andakinden 50 kat daha hafif ve çok daha dayanıklı
malzemeler üretilebilecek ve bunlarιn sonucu olarak insanın günlük yaşamında
kullandığı tekstil ürünleri gibi ürünler değişebileceği gibi, uzay araştırmalarında ve
havacılıkta yeni roket ve uçak tasarιmlarının ortaya çıkması mümkün olacaktır.
Nanobilim ve nanoteknolojinin odak noktaları, düşük boyutlarda baskın hale geçen
boyut, sınır ve kuantum etkileri gibi temel fizik araştırması içeren konuların yanında,
atomik boyutlarda görüntülemede deneysel yöntemlerin geliştirilmesi, Angstrom altı
(10-10 metreden küçük) boyutlarda ölçüm yapabilme teknikleri, düşük boyutlarda eş tip
malzeme üretebilme, malzeme yapısını atomik boyutlarda kontrol edebilme, kızılaltı ve
morötesi radyasyonlara tepkisi kontrol edilebilir malzeme ve özel amaca yönelik aygιt
geliştirme yöntemleridir. Bilgisayar çağının başları olan 1950’lerden bu yana yaklaşık
her 18 ayda bir bilgisayar performansının iki katına çıktιğı ve büyüklüğünün yarıya
indiği bilinmektedir (Moore kuralı).

151
O’Dubchair K., Scott J., Johnson T, “Building a Knowledge Infrastructure for Learning
Communities”, http://www.ejidsc.org, (05.01.2007)

88
Bu kural 2020‘li yιllara kadar geçerliliğini koruyacak; bu yιllarda, üretilen
bilgisayarlar moleküler boyutlara kadar gelip dayanacaktιr. Şu anda 40 milyon
transistörlü bir işlemci, 2015 yιlιnda 5 milyar transistörden oluşacaktιr. Bu şekilde bilgi
işleme hızı oldukça artarken enerji kullanımı çok aza indirilebilecektir. Nanoteknoloji
devriminin insanlιğιn yakιn geleceğinde yaratacağι değişiklik sadece ana hatlarι ile
tahmin edilebilir. Öyle görünmektedir ki, nanoteknoloji önümüzdeki birkaç on yıl
içinde uygarlιğa damgasιnι vuracak ve bu gelişmelere hazιrlιk açιsιndan zayιf ve güçlü
ülkeler arasιndaki fark artacaktιr. Ulusal güvenliğimiz için tek yol bu teknolojiye
hazιrlιklι olmak ve bu tür konularda hem temel bilimler açιsιndan hem de teknolojik
olarak ön sιralarda yeralmaktιr. Geç kalιnmadan TÜBİTAK ve diğer ulusal araştιrmalarι
destekleyen kuruluşlarιn bu tür kritik araştιrmalarι daha çok desteklemesine ihtiyaç
duyulmaktadιr.

Sonuçları itibariyle global ekonomiyi etkileme potansiyeline sahip


nanoteknoloji, henüz gelişme evresindedir. Beklentiler nanoteknolojinin önümüzdeki
15-20 yıl içerisinde gelişmesini tamamlayıp insanoğlunun hayatına mucizevi
olasılıklarla birlikte girmesidir. Nanoteknoloji bir yandan eski teknolojilere yeni bakış
açıları getirirken diğer yandan da, daha önemli ve kritik olan, önceleri olanaksız gibi
gözüken yeni teknolojilere ve uygulamalara kapı aralamış olmasıdır. Örnek olarak,
malzemelerin özellikleri nanoteknoloji sayesinde daha iyi anlaşılmış, dolayısıyla bu
malzemelerin kullanıldığı uygulamalarda belirgin iyileştirmeler gözlenmiştir. Öte
yandan, nano düzeyde işlevselleştirilmiş nanoparçacıklarla kanserli dokuların yok
edilmesi nanoteknolojiyle olanaklı hale gelmiştir.152

3.1 Disiplinlerarası Bir Bilim Dalı Olarak Nanoteknoloji

Nanoteknolojinin disiplinlerarası bir bilim dalı olması; farklı alanlara


hakimiyeti, farklı disiplinlerdeki bilim adamlarının ortaklaşa çalışmalarını beraberinde
getirdiği gibi, sonuçları itibariyle de birçok alanı temelden etkileme potansiyeli vardır.
Diğer yandan, nanoteknoloji araştırmalarının pahalı olması ulusal merkezlerin ve
enstitülerin kurulmasını zorunlu kılmıştır.

152
O’Dubchair, Scott, Johnson, http://www.ejidsc.org,

89
Gelişmiş birçok ülkede bu ulusal nanoteknoloji mükemmeliyet merkezleri,
nanoteknoloji araştırmalarını ülke sathına yayarak hızlı bir gelişme göstermelerine
önderlik etmiştir. Araştırma merkezleri ve enstitüler çevresinde kurulan nanoteknoloji
şirketleri, akademik camiayla olan yakın etkileşmeleri nedeniyle kısa süre içerisinde
birçok nanoteknoloji ürününü piyasaya sürmüşlerdir.

Nanobilim ve nanoteknoloji çok çeşitli alanlarda hızla yaşamımıza girmektedir.


Bu etki, bilişim ve haberleşmeden başlamakta, savunma sanayi, uzay ve uçak
teknolojileri ve hatta moleküler biyoloji ve gen mühendisliğine kadar uzanmaktadır.
Nanoteknoloji ABD’de, ekonomistlerin telkini ile, Başkan Bill Clinton tarafından
yaklaşık 10 sene önce en öncelikli ve kritik alan olarak ilan edilmiş, dolayısı ile
ABD’nin en çok desteklenen programlarından olmuştur. Bunun sonucunda ABD’de
büyük araştırma merkezleri ve üniversite araştırma üçgenleri kurulmuştur. ABD’de
yalnızca devlet ajanslarının (NSF, DoD, DoE, NIH, NASA, NIST, DoA, DoT, DoJ gibi)
nanobilim ve nanoteknoloji için ayırdıkları araştırma bütçeleri, milyon dolar olarak, 270
(2000), 467 (2001), 604 (2002), 710 (2003) ve en son 2004 yılında da 3 milyar
dolardan fazladır. 153

ABD’yi yakından izleyen Japon hükümeti de, daha önce benzeri görülmemiş
parasal destekleri nanoteknoloji için seferber etmiştir. ABD ve Japonya’daki gelişmeleri
kaygı ile izleyen Avrupa Birliği, teknolojilerinin 10 yıl sonra bu iki ülke ile
yarışabilmesi için 6. Çerçeve Programında nanobilim ve nanoteknolojiyi öncelikli alan
olarak ilan etmiş ve son dört yıl boyunca bu alandaki araştırmaları desteklemek üzere
1.3 Milyar Euro ödenek ayırmıştır. Ancak, bu meblağın birlik ülkelerinin milli
bütçelerinden ayırdıkları kaynakların toplamının çok küçük bir bölümü olduğu ifade
edilmektedir.

Ülke bazında özel ve kamu kuruluşları ise bu miktarın belki toplam 7-8 katını
bulabilecek harcamalar yapmayı planlamaktadırlar. Komşumuz Yunanistan’ın Girit
Adası’nda kurulu, 500 doktoralı araştırmacının çalıştığı Heraklion Araştırma
Merkezi’nde nanoteknoloji geliştirme üzerine yoğun araştırmalar yapılmakta ve bu
araştırmalara Avrupa Birliği’nden milyonlarca Euro destek verilmektedir. İsrail bu

153
Raşit Gürdilek, “Nanoteknoloji”, Bilim ve Teknik, Ocak 2001.

90
konuda çok hızlı davranarak çok sayıda tanınmış bilim adamını Nanocenter
kuruluşlarında toplamıştır. İrlanda nüfus olarak çok küçük bir ilke olmasına rağmen,
630 Milyon Euro miktarında bir kaynağı nanoteknolojiye aktarmıştır. Nanoteknolojiden
gelecek 10-15 yıl içinde büyük ve sürpriz çıktılar ve yeni pazarlar beklenmektedir.

Avrupa’da, ABD’de ve Japonya’da yüzlerce nanoteknoloji araştırma merkezi,


üniversitelerde bölümler kurulduğu ve uzman kadroların bu merkezlerde bir yarış
ortamında, önce ulusal, sonra ticari çıkarlarına yönelik olarak bilgi ve teknoloji
ürettikleri gerçeği çok açık bir şekilde görülmektedir.

Nanoteknoloji ile gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasındaki ara


kapanamayacak kadar ve katlanarak artacak; nanoteknolojiye sahip olan ülkelerin refah
seviyesi, ulusal savunması ve ekonomisi daha güçlü bir konuma gelecektir. Bu
bağlamda zamanında endüstriyel ve mikroelektronik-enformatik devrimlerini
yakalayamayan ülkemizde, ekonomik ve bilimsel gelişme ve refah için nanoteknoloji
yakalanabilinecek en son fırsat olmaktadır. Bu fırsatın yakalanabilmesi ancak, ulusal
boyutta uzman kadronun güçlendirilmesi, eğitim ve nesilden nesile aktarılacak teknoloji
birikiminin önünün açılması ile mümkün olacaktır. Bu yolların açılması ile ülkemiz,
kritik olan bu uygarlık ve refah düzeyine çok daha aktif olarak katkı sağlayabilecektir.
154

Nanoteknolojinin belli alanlarina girip teknoloji geliştiren Türkiye,


Finladiya’daki Nokia örneği uluslararası dev nanoteknoloji ürünü çıkarabilen bir ülke
konumuna gelecektir. Bunun ülke refahına ve ekonomik gücüne, yaşayan halkının
kendisi ve dünya ile daha bütünleşik olarak yaşamasına büyük katkısı olacaktır.

3.1.1 Nano Kavramı

Nanoteknoloji, günümüzde tekstil, inşaat, ilaç, otomotiv, elektronik, bilişim ve


iletişim, tıp ve farmakoloji gibi hemen hemen her alanda hızla gelişmektedir.
Günümüzde hemen her konuşma veya yazıda, nanoteknoloji metrenin bir milyarda biri

154
Nanosciences and nanotechnologies: An action plan for Europe 2005-2009, Commission Of The
European Communities, Brussells, 2005, p.7.

91
yani nanometre (nm) büyüklüğünde boyutlarla uğraşan yeni bir teknoloji olarak
tanımlanmaktadır.155

Malzemenin büyüklüğü nanometre ölçütlerine inince, kuvantum davranışlar


bilinen klasik davranışların yerini almakta, fiziksel özellikleri kesikli bir değişim
göstermeye başlamaktadır. Bu nanoyapılarda elektronlar birkaç nanometrelik alanlara
hapsolduklarından yapının geometrisine bağlı olarak yeni kuvantumlaşmalara tabi
olmakta, yapının bilinen mekanik ve elektronik özelliklerini önemli ölçüde
değiştirebilmektedir.156

Kimyasal ve fiziksel özellikler, yapının büyüklüğüne ve atom geometrisinin


ayrıntılarına, sonradan bağlanan yabancı bir atomun cinsine ve bağlanma geometrisine
göre çok farklı ve olağanüstü davranışlar sergilemektedir. Örneğin, mevcut nano yapıya
yabancı bir atomun yapışması; elektronik özellikleri, örneğin elektrik iletkenliğini
farkedilebilir şekilde değiştirmektedir. Bu yabancı atom geçiş elementi olduğunda
yapıştığı bir nanoyapıya manyetik özellikler kazandırabilmektedir.157

Kısaca; bir nanoyapının fiziksel özellikleri, bağ yapısı ve dolayısı ile


mukavemeti onun büyüklüğüne ve boyutlarına bağlı olarak önemli değişimler
gösterebilmektedir. Kısa bir tanım gerekirse, nanobilim çok küçük boyutlarda ortaya
çıkan bu yeni davranışları kuvantum kuramı yardımı ile anlamamızı sağlamaktadır.
Nanoteknoloji ise ya yeni malzemeler, nanoyapılar tasarlayıp sentezlemeyi, ya da
mevcut nanoyapıları veya molekülleri işlevsel hale getirip onların kazandıkları
olağanüstü özellikleri yeni uygulamalarda kullanmayı amaçlamaktadır.158

Bir başka ifadeyle nanoteknoloji, bilinen molekülleri yeni atom ve moleküller


ekleyerek işlevsel duruma sokar veya kuvantum noktaları ve telleri, tüpler gibi yapay
yapıları tasarlayıp sentezler. Bu şekilde sentezlenen yapılar çok aktif olurlar ve önemli
kimyasal süreçlere aracılık ederler, olağanüstü elektronik veya manyetik özellikler

155
John M. Taylor, New Dimensions for Manufacturing. A Strategy for Nanotechnology, UK
Advisory Group on Nanotechnology Publishing, London, 2002, s.15.
156
a.g.e., s.16.
157
Tarun Gupta, Ahalapitiya H. Jayatissa, “Recent Advances in Nanotechnology: Key Issues & Potential
Problem Areas”, Critical Reviews in Solid State and Materials Sciences, Volume 28, Issue I , I March
2003, s.124.
158
a. g.m., s. 125.

92
sergilerler. Nanoteknoloji bilinen bütün teknolojilere kıyasla çok daha fazla temel bilim
ve kuramsal araştırmalara gereksinim duymaktadır.159

Bilgi teknolojileri ve internet geleneksel-kurulu piyasalarda ve mevcut


teknolojik altyapı içerisinde yaşamımızı değiştiren uygulamalara sahne olmuştur. Nano-
teknoloji; kullandığımız aletleri, bilgisayarları, yapıları, elbiseleri ve materyalleri
değiştirecek ve yeni ürünler, yeni piyasalar ve yeni bir yaşam tarzını gündeme
getirecektir. Nanoteknoloji, yalnızca minyatürize olmuş ürün ve üretim yapıları ortaya
çıkarmayacaktır; bunun yanı sıra üretim sürecinde kullanılan materyaller, atom ve
moleküler düzeyde ele alınıp işleneceğinden atom (kuvantum) fiziği devreye girecektir.
Bu anlamda nanoteknoloji çeşitli alanlarda yeni teknoloji, piyasa ve ürünlerin ortaya
çıkmasına olanak tanıyacaktır. Bugün hayal gibi görünse de, kullandıklarımızdan
binlerce kat hızlı bilgisayarlar, damarların içinde ilerleyerek hastalıkları tedavi edecek
nano aygıtlar, organların içinde ameliyat yapabilecek robotlar, betondan daha dayanıklı
plastik binalar, hareketleri şarj edilmiş elektrik ile sağlanan yapay kaslar, çok daha hafif
ve gelişmiş silah sistemleri gelecekte karşımıza çıkacak. Enerji konusundaki temel
sıkıntı olan enerji sarfiyatı sıfıra inebilecek ve zararlı her tür atıktan kurtulmak mümkün
olacaktır.160

Nano-ölçek seviyesinde, malzemelerin özellikleri makroskopik ölçekten


tamamen farklı olup nano-ölçeğe yaklaştıkca birçok özel ve yararlı olay ve yeni
özellikler ortaya çıkmaktadır. Örneğin, iletim özellikleri (momentum, enerji ve kütle)
artık sürekli olarak değil ancak kesikli olarak tarif edilmektedir. Benzer olarak optik,
elektronik, manyetik ve kimyasal davranışlar klasik değil, kuvantum olarak
tanımlanmaktadır. Günümüzde maddeyi nanometre seviyesinde işleyerek ve ortaya
çıkan değişik özellikleri kullanarak, yeni teknolojik nano-ölçekte aygıtlar ve
malzemeler yapmak mümkün olmuştur.161

159
a. g.m., s. 125.
160
Milbraith, L. W, “Fears and Hopes of an Environmentalist for Nanotechnology”, C. Crandall and
J.Lewis (eds), Nanotechnology: Research Perspectives, Cambridge, MA: The MIT Press, 1997, s.75.
161
Meyer, M., Persson, O., Power, Y, “Nanotechnology Expert Group and Eurotech Data Mapping
Excellence In Nanotechnologies Preparatory Study”, Nanotechnology Expert Group and Eurotech
Data, European Commission, 2001, s.7.

93
Örneğin, tarama tünelleme ve atomik kuvvet mikroskoplarını kullanarak yüzey
üzerinde atomlari iterek birbirlerinden ayırmak ve istenilen şekilde dizmek mümkündür.
Bütün bu gelişmeler, 19. yüzyılda dünyayı yeniden şekillendiren sanayi devrimine
eşdeğer bir bilimsel ve teknolojik devrim başlatmıştır. Bu şekilde atom ve moleküller ile
oynayarak tek molekülden oluşan transistör ve elektronik aygıtlar gerçekleştirilmiştir ve
dünyada birçok grubun aktif çalışmaları ile geliştirilmektedir. Bütün bu çalışmalar ve
gelişmeler elektronik, kimya, fizik, malzeme bilimi, uzay ve hatta sağlık bilimlerini bir
ortak ara kesitte buluşturmuştur.

Önümüzdeki birkaç on yιl içerisinde, nanoteknoloji sayesinde


süperkompüterlere mikroskop altιnda bakιlabilecek, insan vücudunun içinde hastalιklι
dokuyu bulup iyileştiren, ameliyat yapan nanorobotlar bulunabilecek, insan beyninin
kapasitesi ek nanohafιzalarla güçlendirilebilecek, kirliliği önleyen nanoparçacιklar
sayesinde fabrikalar çevreyi çok daha az kirletecektir. Ulusal güvenliği ilgilendiren
konularda nano malzeme bilimi, yeni savunma sistemlerinin geliştirilmesinde,
haberalma / gizlilik konularιna yönelik çok küçük boyutlarda aygιtlarιn yapιlmasιnda
kullanιlacaktιr. Birim ağιrlιk başιna şu andakinden 50 kat daha hafif ve çok daha
dayanιklι malzemeler üretilebilecek ve bunlarιn sonucu olarak, insanιn günlük
yaşamιnda kullandığı tekstil ürünleri gibi ürünler değişebileceği gibi, uzay
araştιrmalarιnda ve havacιlιkta yeni roket ve uçak tasarιmlarιnιn ortaya çιkmasι
mümkün olacaktιr.162

Nanobilim ve nanoteknolojinin odak noktalarι, düşük boyutlarda baskιn hale


geçen boyut, sιnιr ve kuvantum etkileri gibi temel fizik araştιrmasι içeren konularιn
yanιnda, atomik boyutlarda görüntülemede deneysel yöntemlerin geliştirilmesi,
Angstrom altι (10-10 metreden küçük) boyutlarda ölçüm yapabilme teknikleri, düşük
boyutlarda eş tip malzeme üretebilme, malzeme yapιsιnι atomik boyutlarda kontrol
edebilme, kιzιlaltι ve morötesi radyasyonlara tepkisi kontrol edilebilir malzeme ve özel
amaca yönelik aygιt geliştirme yöntemleridir.163

162
A..g.m., s.9.
163
Milbraith, a.g.m., s.80.

94
Şekil 2 Doğal ve İnsan Yapımı Nesnelerin Karşılaştırılması164

Bilgisayar çağιnιn başlarι olan 1950’lerden bu yana yaklaşιk her 18 ayda bir
bilgisayar performansιnιn iki katιna çιktιğι ve büyüklüğünün yarιya indiği bilinmektedir
(Moore kuralι). Bu kural 2020‘li yιllara kadar geçerliliğini koruyacak; bu yιllarda,
üretilen bilgisayarlar moleküler boyutlara kadar gelip dayanacaktιr. Şu anda 40 milyon
transistörlü bir işlemci, 2015 yιlιnda 5 milyar transistörden oluşacaktιr. Bu şekilde bilgi
işleme hızı oldukça artarken enerji kullanımı çok aza indirilebilecektir.165

Gelişmiş ülkelerde kamu sektörünün nanoteknoloji araştırmaları için 2005


yılında yaptığı yatırımlar 5 milyar ABD dolarına erişmiştir. Son yıllarda ABD, Japonya,

164
Salim Çıracı, “21. yy’da Bir Sanayi Devrimi: Nanoteknoloji”, Bilim ve Ütopya, 2003, s.5
165
Weiser, M. “The Computer for the 21st Century”, Scientific American September 2004, ss.94-98.

95
Avrupa Birliği, Kore, israil gibi gelişmiş ülkelerde her biri 100 milyon doların üzerinde
harcama yapılarak çok sayıda ulusal araştırma merkezi kurulmuştur.166

Örnek olarak Harvard, Cornell, Stanford gibi dünyaca tanınmış 13 üniversitede


ABD’nin Milli Bilim Vakfı nanoteknoloji merkezleri kurmuştur. Benzer şekilde ABD
Enerji Bakanlığı sadece 2006 yılında Argonne, ONR, Brookhaven, Sandia, Lawrence-
Berkeley’de beş ulusal nanoteknoloji merkezi kurmuştur. İşletme bütçeleri Enerji
Bakanlığı’nca karşılanan bu dev araştırma merkezleri ABD’nin ünlü üniversitelerince
yönetilmektedir. Amerikan Silahlı Kuvvetleri meşhur MIT üniversitesinde
nanoteknolojinin askeri uygulamaları için çok kapsamlı bir araştırma enstitüsü
kurmuştur. Bu enstitü MIT tarafından işletilmektedir ve burada Amerikan ordusunun
2020 yılı için teçhizatı geliştirilmektedir Bu kadar yatırım yapan ABD’de 2015 yılında
nanoteknoloji ürünlerinin satışlarının üç trilyon ABD dolarına erişmesi
beklenmektedir.167

Basel Üniversitesi’nde kurulan İsviçre Ulusal Nanoteknoloji Merkezi’ne


federal hükümetler her yıl 10 milyon İsviçre frangı kaynak sağlamaktadır. Kanada’da
“National Institute for Nanotechnology” benzer şekilde kurulmuştur. Ayrıca Avrupa
Birliği birçok üniversitede birlik ülkelerine hizmet vermek üzere nanoteknoloji
merkezleri kurmuştur. Çin ise bir milyon nanoteknoloji uzmanı yetiştirmek üzere yeni
bir program başlatmıştır. Çin’in geliştirdiği nanoteknoloji tabanlı tekstil ürünleri geniş
yankı uyandırmıştır.

İsrail nanoteknoloji araştırmalarına 5 yıl için 230 milyon dolar ayırmıştır. Bu


arada İsrail’in bilinen üniversitelerinin çevresinde kurulan 45 nanoteknoloji şirketi,
nanoteknolojide elde edilen sonuçları uluslararası pazarlara taşımaya başlamıştır. Güney
Afrika Birliği’nin nanoteknoloji araştırmaları için ayırdığı kaynak 170 milyon ABD
dolarıdır. Avrupa Birliği, 7. Çerceve programında malzeme bilimi ve nanoteknolojiyi
öncelikli alanları arasına alarak araştırmalar için 4.8 milyar Avro kaynak ayırmıştır.
Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi yerel sanayi ve ticaret kuruluşlarını

166
http://www.nanoforum.org/dateien/temp/Nanotechnology (27/11/2007)
167
A.g.k.

96
desteklemek üzere “Institute of Nanomaterials and Nanotechnology” için 100 milyon
dolar ayırmıştır.168

Gelişmiş ülkelere paralel olarak gelişmekte olan ülkelerde de ulusal


nanoteknoloji merkezleri kurulmaktadır. İran’da Şerif Üniversitesi’nde iki yıl önce
‘National Nanoscience and Nanotechnology Institute’ adıyla kurulan enstitüde araştırma
ve eğitim programları başlamıştır. İslamabad’da benzer bir enstitü kurulmaktadır. Bu
yeni teknoloji devriminde yerini almak ve gelişen pazardan pay kapabilmek için ülkeler
adeta birbirleri ile yarışmaktadır. Çünkü devletler, bu teknoloji devrimini kaçırmanın
bedelinin ne kadar yüksek olacağını çok iyi bilmektedir.

3.1.2 Nanoteknoloji Tarihi

• 60'lar - Richard Feynman

Nanoteknoloji vizyonunun ortaya çıkışı, 1959 yılında fizikçi Richard


Feynman’ın malzeme ve cihazların moleküler boyutlarda üretilmesi ile
başarılabilecekler üzerine yapmış olduğu ünlü konuşmasına dayandırılabilir, Bu
konuşmasında Feynman, minyatürize edilmiş enstrümanlar ile nanoyapıların
ölçülebileceği ve yeni amaçlar doğrultusunda kullanılabileceğinin altını çizmiştir. 169

• 80'ler –Atom Mikroskopları

Araştırmacıların daha küçük boyutlarda çalışmaya başlamasıyla birlikte bir çok


problem de ortaya çıkmaya başlamıştır. Boyutlar küçüldükçe, yapılan çalışmaları
izlemek zorlaşmıştır. 1981 yılında IBM tarafından yeni bir mikroskop türü, ‘Scanning
Tunneling Microspcope’ (STM) geliştirilmiştir. Bu önemli ilerlemede pay sahibi olan
araştırmacılar buluşları ile 1986 da Nobel Fizik ödülünü almışlardır. Aynı zamanda
STM mikroskopunun bir türevi olan ‘Atomic Force Microscope’ (AFM) geliştirilmiştir.
Feynmanın bahsetmiş olduğu enstrümanların (scanning electron microscope, atomic
force microscope, near field microscope vb.) 1980lerde geliştirilmesi ve eşzamanlı

168
“Nanobilim ve Nanoteknoloji Stratejileri”, Vizyon 2023 Projesi, Nanoteknoloji Strateji Grubu,
Ağustos 2004 ss. 6-7
169
Nathan Tinker, 2001 Nanotech Business Survey, Nanobusiness Alliancei www.nanobusiness.org

97
olarak gelişen bilgisayar kapasiteleri ile nano skalasında ölçüm ve modelleme yapılması
mümkün olmuştur. 170

• 90’lar Karbon Nanotüpler:

1990ların başında Rice Üniversitesinde Richard Smalley öncülüğündeki


araştırmacılar, 60 karbon atomunun simetrik biçimde sıralanmasıyla elde edilen futbol
topu şeklindeki ‘fullerene molekülleri’ geliştirilmiştir. Elde edilen molekül 1 nanometre
büyüklüğünde ve çelikten daha güçlü, plastikten daha hafif, elektrik ve ısı geçirgen bir
yapıya sahipti. Araştırmacılar 1996 yılında Nobel Kimya ödülünü almışlardır. 1991
yılında Japon NEC firması, araştırmacılarından Sumio Iijima’nın, karbon nanotüpleri
bulduğunu duyurmuştur. Fullerene molekülünün esnetilmiş bir şekli olup benzer şekilde
önemli özelliklere sahip olan karbon nanotüpler, çelikten 100 kat daha güçlü ve ağırlığı
çeliğin ağırlığının 6da 1i kadardır.

90larda ayrıca Feynmanin fikirleri Eric Drexler tarafından yazılan kitapta


“Engines of Creation” geliştirilmiştir. Drexler’ın fikirleri şüpheyle karşılanmasına
karşın, 1992 yılında yayınlamış olduğu kitabında (Nanosystems: Molecular Machinery,
Manufacturing, and Computation) genel kavram ve düşüncelerini detaylı analiz ve
tasarımlar ile ayrıntılı olarak anlatmıştır. 171

• 2000’ler Nanoteknoloji İnsiyatifi:

1999 yılında ABDde Bill Clinton hükümeti nanoteknoloji alanında yürütülen


araştırma, geliştirme ve ticarileştirme faaliyetlerinin hızını artırma amacını taşıyan ilk
resmi hükümet programını, “Ulusal Nanoteknoloji İnsiyatifi” (National Nanotechnology
Initiative) ni başlatmıştır. 2001 yılında Avrupa Birliği, Çerçeve Programına
nanoteknoloji çalışmalarını öncelikli alan olarak dahil etmiştir. Japonya, Tayvan,
Singapur, Çin, İsrail ve İsviçre benzer programlar başlatarak 21. yüzyılın ilk küresel
teknoloji yarışında önlerde yer almak için çalışmalarına hız vermiştir.

170
A.g.e.
171
Ag.e.

98
• Kronolojik Olarak Nanoteknolojinin Tarihi172

• 1959; Kuvantum elektrodevinimi üzerine çalışmalarıyla tanınan ünlü


Amerikalı fizikçi Richard P. Feynman 29 Aralık 1959'da, California
Teknoloji Enstitüsü'nde Amerikan Fizik Derneği'nin toplantısında bir
konferans verdi. "There's Plenty of Room at the Bottom" başlıklı bu
konuşmada Feynman, "herşeyi küçük bir ölçekte yönlendirme ve
denetleme" düşüncesini dile getirdi ve sadece minyatürleştirmeden
değil, tüm Ana Britannica'yı sadece bir toplu iğnenin başı kadar küçük
bir alana yazabilme gibi uygulamalardan söz ettiğini ekledi.
Çözünürlük kaybına yol açmaksızın her şeyi özgün boyutunun
1/25.000'ine indirme yoluyla bunun nasıl başarılabileceğini
açıklamıştır.

• 1974; Japon bilim adamı Norio Taniguchi iyon yayma makinası üzerine
yazmış olduğu ve Japan Society of Precision Engineering dergisinde
yayınlanan "On the Basic Concept of Nano-Technology” adlı
makalesinde nanoteknoloji terimini ilk kez kullanmıştır.

• 1977; Nanoteknoloji üzerine yoğunlaşan Foresight Enstitüsünün


kurucusu olan Eric Drexler Massacuhattes Institue of Technology’de
moleküler nanoteknoloji kavramını ortaya atmıştır.

• 1981; Araştırmacıların daha küçük boyutlarda çalışmaya başlamasıyla


birlikte birçok problem de ortaya çıkmaya başlamıştır. Boyutlar
küçüldükçe, yapılan çalışmaları izlemek zorlaşmıştır. 1981 yılında IBM
tarafından yeni bir mikroskop türü, Scanning Tunneling Microscope
(STM – Arama Tarama Mikroskobu) geliştirilmiştir.

• 1985; Sussex Üniversitesi’nden Harry Kroto ve Rive Üniversitesi’nden


Richard Smalley adında iki kimyager tarafından karbon molekülleri
keşfedilmiştir.

172
D.H. Feng, Nano-Technology, Chinese American Forum, Vol. XIX, No:3, January 2004, s.26.

99
• 1986; Atomik mikroskobun tanıtıldığı, yazarının Eric Drexler olduğu
“Engines of Creation: The Coming Era of Nanotechnology” isimli ilk
kitap yayınlandı.

• 1987: İlk ‘protein tyrosine phosphatase’ (PTP1B) inşa edildi.

• 1988; Nanoteknoloji ilk kez Eric Drexler tarafından verilen bir ders
olarak "Nanotechnology and Exploratory Engineering" ismiyle
Stanford Üniversitesi’nde program olarak yer almış ve yaklaşık elli
kadar öğrenci on hafta boyunca bu dersi takip etmiştir.

• 1989; IBM mühendislerinden Don Eigler, tarama mikroskobu


yardımıyla IBM logosunu ilk kez bireysel atomlarla ifade etmeyi
başarmıştır..

• 1990; Japan’s Science and Technology Agency (Japon Bilim ve


Teknoloji Ajansı) nanoteknoloji projelerini desteklemeye başlamıştır.

• 1991; Japonya’da Ministry of International Trade and Industry


(Uluslararası Ticaret ve Endüstri Bakanlığı) tarafından “Atom
Teknolojisi” isimli bir proje on yıllık bir plan çerçevesinde 25 Milyar
Japon Yeni (yaklaşık 200 Milyon ABD Doları) değerinde bir fonla
ödüllendirilmiştir. Proje 46 Japon firması tarafından yürütülmüştür.

• 1992; Eric Drexler’e ait olan “Nanosystems: Molecular Machinery,


Manufacturing, and Computation” isimli Nanoteknoloji alanında ilk
ders kitabı yayınlanmıştır.

• 1993; İlk nanoteknoloji ödülü olan Feynman ödülü, California


Teknoloji Enstitüsü Kimya Bölümü doktor adaylarından Charles B.
Musgrave’e “Hidrojen Soyutlama Aracı Modellemesi” çalışmasından
dolayı verilmiştir.

• 1994; Kaynağını Eric Drexler’in “Nanosystems: Molecular Machinery,


Manufacturing, and Computation” adlı kitabının oluşturduğu program

100
Prof. Ari Requicha tarafından Southern California Üniversitesi’nde
okutulmaya başlanmıştır.

• 1995; Nanoteknoloji konulu ilk beyin takımı raporu yayınlanmıştır.

• 1996; Yaklaşık 120 araştırmacı ve iş dünyasından liderlerin katıldığı


"Biological Approaches and Novel Applications for Molecular
Nanotechnology" başlıklı “The International Business
Communications” konferansı San Diego’da yapılmıştır.

• 1997; “Hand” ismini taşıyan ilk nanorobotik sistem tasarımı K. Eric


Drexler tarafından gerçekleştirilmiştir. Ayrıca amacını “moleküler
nanoteknolojinin temellerini inşa etmek” olarak açıklayan ilk özel şirket
“Zyvex” kurulmuştur.

• 1998; Nanoteknoloji konulu ilk forum National Science Foundation


tarafından “From Scientific Discovery to the Nanotechnology of
Tomorrow” ismiyle toplanmıştır.

• 1999; Yazarı Robert A., Jr. Freitas olan ilk nanoilaç kitabı
“Nanomedicine” yayınlanmıştır.

• 2000; Başkan Bill Clinton amacı ultramikroskobik boyutlarda araçların


tasarımı ve fabrikasyonu olan nanoteknoloji alanındaki iddialı
programını, Amerikan Ulusal Nanoteknoloji İnsiyatifi’ni adında
duyurmuştur.

• 2001; Silikon Vadisi’nin halkla ilişkiler şirketlerinden olan Niehaus


Ryan Wong nanoteknolojideki yakın dönem iş fırsatlarına odaklanılan
ilk araştırma raporu olan “Nanotechnology Opportunity Report”u
yayınlamıştır.

• 2002; Nanoteknolojiyi anlamak, üretimde büyüme ve üretken


nanosistemler için teknoloji yol haritası başlıklarından oluşan ilk nano
üretim konferansı Boston’da yapılmıştır.

101
• 2003; Nanoteknolojinin toplumsal etkileri üzerine yoğunlaşan ilk
konferans “Molecular Manufacturing: Societal Implications of
Advanced Nanotechnology” adıyla toplanmıştır.

• 2004; Nanoteknoloji politikaları üzerine ilk konferans araştırma,


uygulama ve politika başlıkları ile “1st Conference on Advanced
Nanotechnology” adıyla Washington’da toplanmıştır.

• 2005; University of South Carolina tarafından nano kültürü başlıklı


seminer dizisi başlatılmıştır.

• 2006; Nanoteknoloji ile ilgili ulusal akademiler moleküler üretim


üzerine deneme ve tecrübeleri aradığını bir raporla duyurmuştur.

3.2 Kullanım ve Etki Manasında Nano Bilimi ve Nanoteknoloji

Nanoteknoloji günlük yaşamda etkisini çok göstermemekle beraber, özellikle


ar-ge çalışmalarının yoğun bir şekilde sürdürüldüğü bilinmektedir.

3.2.1 Nanoteknolojinin Güncel ve Potansiyel Kullanım Alanları

21 Ocak 2000 tarihinde Bill Clinton’un Kaliforniya Teknoloji Enstitüsünde


yaptığı konuşma 21. yüzyıl bilgi çağına başlangıcı simgelemiştir.Bu konuşmasında Bill
Clinton “ merakın besleyeceği, teknolojinin güçlendireceği ve bilimin sürükleyeceği”
diye tanımladığı yeni yüzyılı heyecanla müjdelemiştir. 21. yüzyılın dünya tarihinde ilk
defa bilimin ve keşiflerin çağı olacağını belirttiği konuşmasında nanoteknoloji,
bioteknoloji ve bilgi teknolojilerini yeni dönemin teknolojileri olarak ilan etmiştir.

Temel araştırmalar 1970’li yıllarda başlar , ilk endüstriyel ürün Eric Drexler ve
ekibinin 1988 yılında bulduğu içi boş karbon atomlarıdır.

Nanoyapıların olağanüstü özellikleri çok öncelerden tahmin edilmekteydi.


Nanoteknoloji konusunu ilk dile getiren kişi Nobel ödüllü ünlü fizikçi Richard P.

102
Feynman olarak kabul edilmektedir. Feynman’a göre,173 bir toplu iğnenin başını eğer
25000 kat büyütebilirsek, elde edeceğimiz alana Britannica Ansiklopedisinin bütün
sayfalarını sığdırabiliriz.

Feynman, 1959 yılında bu noktadan hareketle nano ölçeğe ulaşmaktadır.


Feynman’a göre yazı yazmak için o gün kullanılan araçların 10’da 1’i büyüklüğünde
araçlar yapılabilir ve bu araçları kullanarak da 100’de 1’i büyüklüğünde araçlar yapılır
ve bu böyle sürer. Konuşmasında, küçültme işleminin devamında gelinecek noktada
(atomlar düzeyi) artık, aletlerin tasarımının gerçekleşmesi için bildiğimiz kurallar
dışında başka kuralların devreye girmesi gerektiğinden söz etmektedir. Atomlar veya
molekül düzeyindeki yapıların tam kontrolü sağlandığındaysa, neler olabileceğini hayal
etmek bile zorlaşmaktadır.

Fikir vermesi açısından karbon nanotüplerden söz edebiliriz. Bilindiği gibi


bugünkü televizyon ve bilgisayar ekranları Katod Işıklı Tüpler (CRT-Cathode Ray
Tube) olarak imal edilmektedir. Karbon nanobilimi kullanarak nanotüplerden
geliştirilen Saha Yayılımlı Tüp (FET-Field Effect Transistor) ise, bugün
kullandıklarımızdan çok daha parlak, neredeyse gözardı edilebilir kadar az enerji
kullanan ve ağırlıkları da çok daha hafif olan ekranların üretimine geçilmesi ve piyasaya
çıktığında eskilerinden daha ucuz olması sonucunu doğurmaktadır.

Potansiyel kullanım alanları arasında ilk başta, daha güçlü ve daha hafif
malzemelerin geliştirilmesi yer almaktadır.

En yaygın üretilen nano maddelerin başında "nanotüpler" gelmektedir.


Doğada karbon, kristalin olarak üç formda bulunmaktadır: Grafit, elmas ve
"buckminsterfullerene"ler (adını söz konusu formu keşfeden R. Buckminster Fuller'dan
almaktadır). Bu üçüncüye "Bucky topları" da denir. Bunlar, 60 karbon atomunun bir
araya gelmesiyle oluşmuş, yüzeyi tıpkı bir futbol topu gibi beşgen ya da altıgenlerden
oluşan, doğal kürelerdir. Nanotüpler işte bu "fullerene" kimyasal ailesine aittir. Ama bir

173
Richard Feynman, “There’s Plenty of Rooms at the Bottom”, Annual Meeting of the American
Physical Society, California Institute of Technology,( http://www.zyvex.com/nanotech/feynman.html ,
29 Eylül 2007)

103
farkla: Doğal formundaki gibi küresel değil, ince, uzun, tüp biçimindedirler. İç içe
sarılmış afişler gibi, içleri boş da olabilmektedir. İşte bu yapay formu yaratan,
nanoteknolojidir.174

Yaratma yöntemlerinden biri şöyledir: işe doğal karbon formlarından biri


(örneğin grafit) ve katalist olarak bir miktar metalle başlanmaktadır. Karbon ve metal
aşırı sıcaklıkta ısıtıldığında (örneğin 1200C), karbon molekülünün atomları
ayrılmaktadır. Atomları yoğunlaşmaya başladığında ise kendi kendine tüp biçimini
almaktadır.

Nano tüpler neden önemlidir? Öncelikle, bunlar çeliğin altıda biri ağırlığında
ve çelikten 100 kat daha dayanıklıdır. Çapları sadece 1 nanometre olabilmekte ve
boyları 100 bin nanometreye (1 milimetre) kadar çıkabilmektedir.

Nanoteknolojinin bir yönü de, süper küçük bilgisayarlar (bakteri


büyüklüğünde) ya da milyarlarca dizüstü bilgisayar gücünde, küp şeker büyüklüğünde
süper bilgisayarlar ya da günümüzün bilgisayarlarından trilyonlarca kat daha güçlü
masaüstü modellerini nano boyutunda yapılabilmesidir.175

Nanoteknoloji özellikle, ‘genel amaçlı teknoloji’ olarak adlandırılır. Çünkü


gerçekleştirildiği zaman, nanoteknolojinin neredeyse bütün sektörlerde ve toplumun her
alanında çok önemli bir yeri olacaktır.

Princeton Üniversitesi’nden bilim tarihçisi Edward Tenner, "Nanoteknolojinin


olumlu olsun, olumsuz olsun, kehanetlerin en uçuk olanlarına kaynaklık etmek gibi
olağanüstü bir özelliği var" demektedir. Aslında Avrupa Birliği, kapsamlı
nanoteknoloji programları yürütmektedir. Bunlardan biri olan Nano Network,
nanomalzemeler sentezi üzerinde çalışılan 18 araştırma merkezini bir araya
getirmektedir.

Teknolojinin değişik malzemeler sentezleme konusunda kanıtlanan gücü,


araştırmacılara nano ölçeklerde pek çok malzemenin biçimini ve boyutlarını kontrol

174
Gürdilek, a.g.e.
175
A.g.e., s.34

104
etme olanağı sağlamıştır. Araştırmacılar, nano ölçekli malzemelerin yüzeylerinin,
hacimlerine göre büyük olmasının, bunlara büyük ölçekli malzemelerde bulunmayan
özellikler kazandırdığının farkına varmışlardır.

Örneğin, kadmiyum selenit gibi yarı iletken malzemeden yapılan nano ölçekli
kristalitler, değişen boyutlarına bağlı olarak ışığın değişik renklerinde parıldamaktalar.
Bu özellikleri nedeniyle biyoloji deneylerinde ışıldayan bir "boya" olarak yaygın
kullanım kazanmışlardır. Şimdi ise birçok firma bu teknolojinin ticari kullanım hakkını
elde etmek için yarışmaktadır.

Nanoparçacıkların geniş yüzeyleri bunları kimyasal tepkimeler için ideal


katalizör durumuna getirmektedir. Örneğin külçe altın oda sıcaklığında tepkimeye
girmezken 3,5 nanometre boyutundaki altın parçacıkları pek çok tepkimeyi
tetikleyebilmektedir. Nanoaltınların bu özelliğini keşfeden bir Japon firması bunları
“koku giderici” olarak olarak pazarlamaktadır.176

Malzemelerin nanoölçeklerde kazandıkları değişik özellikler, bunlara giderek


artan bir endüstriyel değer kazandırmaktadır. Bazı şirketler sıradan plastiğin üzerine
nanoölçekli çubuklar yerleştirerek malzemenin gücünü ve darbeye direncini
güçlendirmeye çalışmaktalar.

Bir nanoölçekli malzemenin endüstriyel başarısı basitliğinde yatmaktadır.


Yapılacak şey, malzemeyi boyutları çok iyi belirlenmiş küçük tanecikler ya da
katmanlar halinde üretebilmenin yolunu bulmaktır. Öyle ki, bu parçacık ya da
taneciklerin her biri, bir güneş piline, ya da bir plastik yüzeye yerleştirildiğinde bunların
elektronik, optik ve mekanik özellikleri birbirleriyle tamı tamına aynı olacaktır. Askeri
laboratuvarlar, anthrax gibi biyolojik silahları belirleyen nanoölçekli sondalar
geliştirmekteler. Ve bir-iki nanometre çapında, kamış biçimli moleküller olan karbon
nanotüpler, biçimlerine bağlı olarak elektriği metal ya da yarı iletken özellikte
taşıyabilmekte ve daha şimdiden transistör ve diyot gibi elektrik malzemelerinde yaygın
bir kullanım kazanmış bulunmaktadırlar.

176
Cristine Peterson, “Taking Technology to the molecular level”, IEEE Computer, January 2000.

105
Harvard Üniversitesi’nden kimyager George Whitesides, "maddeyi,
temelindeki atomlara ayırıp sonra tekrar birleştirebiliyoruz" demektedir. Ama,
araştırmacıların bu hüneri öyle çok da ciddiye almamaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Söylemek istediği, atomlarla tek tek oynamanın kolaylığına karşın, bunu büyük
ölçeklerde yapmanın güçlüğüdür. Örneğin, 1998 yılında Hollanda’nın Delft Teknoloji
Üniversitesi’nden Cees Dekker, temel parçası bir karbon nanotüp olan ilk transistörü
geliştirdiğini açıklamıştır. Daha sonra bu türden transistörlerin elektronik
performanslarının, silisyum temelli sıradan transistörlerinkine eşit, hatta daha da ileri
olduğu gösterilmiştir. Ancak, IBM’in New York’taki Thomas J. Watson Araştırma
Laboratuvarı’ndaki fizik araştırmalarını yöneten Tom Theis’e göre "sorun şudur: bu
türden milyonlarca transistörün yerleştirilmesi gereken bilgisayar çiplerini yapmak
olanaklı değildir." Bu zaaf, kamuoyunun abartılı beklentilerine hedef olan nano
makinelerin üretimi için özellikle sözkonusudur.177

3.2.1.1 Tıp Alanında Nanoteknoloji

Nanoteknoloji yaşayan sistemlere moleküler seviyelerde müdahele etme


imkanı yaratmaktadır. Yaşayan organizmalar ile etkileşime geçebilecek boyutlarda
araçlar üretilmesi ile bir çok yeni teşhis ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi olasıdır.
Sadece hastalığın bulunduğu ve/ veya yayıldığı bölgelere saldırarak ilaç veren
makineler, insan vücudu içinde hareket edilmesine imkan sağlayan teşhis araçları,
nanoteknolojinin tıp ve sağlık sektörü üzerindeki potansiyel uygulamaları olarak
gösterilebilir.

Yaşamla ilgili tüm bilgi DNA’dadır. Bu bilgi farklı şekillerde ürünlere


(proteinler başta olmak üzere çeşitli biyolojik moleküllere) dönüştürülmekte ve bu çok
sayıda (bilinen veya henüz tanımlanmamış) farklı ve özel fonksiyonları olan biyolojik
moleküller de yaşamla ilgili birçok fonksiyonu yerine getirmektedir. DNA da zamanla
gelebilecek değişiklikler (mutasyon), yanlış ürün (biyolojik molekül) üretimi nedeniyle
biyolojik fonksiyonların bozulmasına ve dolayısıyla çeşitli ve çok önemli hastalıklara
yol açabilir. Genetik değişikliklerin ve/veya oluşan biyolojik moleküllerin izlenmesi ile

177
“Nanobilim ve Nanoteknoloji Stratejileri”, Vizyon 2023 Projesi, Nanoteknoloji Strateji Grubu,
Ağustos 2004, Ankara

106
oluşan veya oluşacak hastalıkların izlenmesi, erken tanı ve hastalıkların başlangıçta
müdahale ile etkin tedavisinde çok önemlidir. Şüphesiz bu analizlerin doğru/hızlı olarak
yapılması birçok bilinmeyenin de çözümü demektir ki bu, hastalıktan korunmayı hem
de doğru tedaviyi sağlamaktadır. Biyolojik moleküllerin tanısında kullanılabilecek en
duyarlı ve spesifik yaklaşım, tanıyıcı olarak bu moleküllerin eşleniklerinin (örneğin
DNA tek sarmalının eşleniği oligonükleotid, proteinin karşıtı antibadi molekülü, vb.)
kullanıldığı biyoafinite sistemlerinin (tanı kitleri, biyoçipler, biyosensörler, vb.)
uygulanmasıdır.178

Yalnızca fonksiyon bozukluklarının izlenmesi/tanısı şüphesiz yeterli değildir,


hastalığın tedavisi gerekmektedir. Bunun için çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. Yeni
eğilim özellikle birçok biyolojik reaksiyonu durduran veya istenilen yönde gitmesini
sağlayacak biyolojik moleküllerin (özellikle antibadiler ve diğer proteinler, antisense
özellikte oligonükleotidler) ilaç olarak kullanımıdır.

Genetik bozukluklara dayanan hastalıkların tedavisinde en doğru çözümlerden


biri de eksik veya yanlış çalışan genetik bilginin düzeltilmesidir, bunun için özellikle
son yıllarda uygulanmaya başlanan gen terapisinin geleceğin en önemli tedavi yöntemi
olacağı düşünülmektedir. Genetik bilginin (DNA fragmanlarının) doğru olarak tanımı,
saf olarak üretimi ve doğru olarak aktarılması gerekmektedir.

Nanonun, ilaç sektöründe de kullanabildiğini belirten Arpaç, şöyle demektedir:


“Vücuda alınan her ilacın hedefe gelme olasılığı azdır. İlaç vücudun her yerine
dağılmaktadır. Nano partiküllerle ilacı direkt olarak hedefe bırakabilirsiniz”. 179

Hastaneye gidildiğinde tahlil sonuçlarının çok çabuk belli olması istenir.


Bunun için gerekli olan sensörlerde de nano teknolojisi kullanılmaktadır. Sensörde
kullanılan nanolar, tahlillerde bir sinyal vermekte ve yokluğu ile varlığına bir anda karar
verilmektedir. Sensör sadece tıpta değil her yerde kullanılabilinir. Arpaç, güneş
enerjisinden yeniden enerji üretiminde de (fotovoltaj) nano teknolojisi kullanılarak,
güneşten gelen enerjisinin elektrik enerjisine çevrilebileceğini kaydetmektedir.

178
Peterson, a.g.e.
179
Hasan Demirbaş, “Bücürün Dev Marifetleri”,
www.akdeniz.edu.tr/iletisim/akdeniz/pivot/entry.php?id=137, 29.01.2006

107
Optik alanında sıkça nanonun kullanıldığını belirten Arpaç, ''Kitapların
sahteliğini önlemek için kullanılan hologramın içinde de nano teknoloji bulunur.
Hologramı ne kadar sağlam yaparsanız, kitabın sahtesinin yapılması o kadar zorlaşır''
demektedir.

3.2.1.2 Enerji Alanında Nanoteknoloji

Enerji, üretimi ve kullanımı kadar depolanması ve taşınımı açısından


günümüzün en önemli konularından biridir. Bugünün başlıca enerji kaynağı olan fosil
yakıtların her geçen gün daha fazla kullanımı çevremizi ve global ekonomiyi derinden
etkilemektedir. Rezervleri giderek azalan petrole bağımlılıktan kurtulmak için daha
temiz enerji kaynaklarına yönelinmelidir. Güneş enerjisi, nükleer enerji, rüzgar ve
hidrolik enerji, jeotermal enerji gibi değişik birincil enerji kaynakları bulunmasına
karşın, bu kaynakların yakıta dönüştürülmesi ve taşınımda kullanılması gerekmektedir.
Çeşitli alternatifler arasında hidrojen en uygun aday olarak görülmektedir. Hidrojen
sudan analizlenmekte, yakıldıktan sonra sera etkisini değil artırmak azaltıcı bir etki bile
göstermektedir. 180

Hidrojen gazından küçük ölçekli sistemler için enerji elde edilmesinde AR-GE
çalışmalarının üç konuya yoğunlaşması beklenmektedir: Bunlar i) Suyun analiz edilerek
hidrojen gazının elde edilmesi; ii) Elde edilen hidrojen gazının depolanması; iii)
Depolanan gazdan yakıt hücrelerinde elektrik enerjisi elde edilmesidir. Suyun analizi
güneş hücreleri ile yapılabilmektedir. Güneş hücrelerinin veriminin arttırılması yoğun
ve sürekli araştırma konusudur.

Hidrojen gazı doğrudan yakılarak ısı enerjisi veya yakıt hücrelerinde okside
edilerek elektrik enerjisi elde edilmektedir. Yakıt hücrelerinde elektrik elde edilmesi
Carnot çevriminin sınırlarına tabii olmamakta ve bu yüzden süreç çok yüksek verim
vermektedir. Bu nedenle otomotiv endüstrisi yakıt hücresi ile çalışan araba yapımı
konusunda yoğun çalışmalar sürdürmektedir.

Tıp ve sağlık sektörlerinde uygulanabilecek teknolojilerin genişletilmesi ile


bioteknoloji, ilaç ve tarım sektörleri de ürünlerinde bu teknolojileri uygulayacaktır.

180
“Türkiye’de Nanoteknoloji”, Yeni Ufuklar Eki, Bilim ve Teknik, Ağustos 2005

108
Yeni ilaçlar, gübreler, daha besleyici ve hastalık direnci yüksek bitkiler veya hayvanlar
bir çok üniversite ve özel sektör kuruluşun araştırma alanları içerisinde yer almaktadır.
Bu gün bile bitki ve hayvan genlerinin düzenlenmesi ile ortaya çıkartılmış olan bazı
ticari ürünlere rastlamak mümkündür.

İlaç sektöründe nanoteknolojinin kullanımı özellikle hastalıkların teşhisi ve


vücudun spesifik bölgelerine ilaç ulaştırılması konularında gelecek vaat etmektedir.
Özellikle nanokristal gümüş adı verilen madde ABD’de askerlerin kıyafetlerinde olası
yaralanmalarda ilk müdahale amacıyla kullanılmaktadır. Nanoteknoloji tıp alanında
aynı zamanda insan vücundaki aksaklıkların tespitinde kullanılacak aygıtların
geliştirilmesinde de kullanılmaktadır. Özellikle bilgiyi algılayıp işleme kabiliyetine
sahip olacak nanoelektronik sistemler yapay retinaların yapılmasının önünü açacaktır.181

3.2.1.3 İletişim ve Bilişim Alanında Nanoteknoloji

Elektronik araçların nanometre ölçeklerinde elde edilmesi ile halen kullanılan


sistemlerinin işlem güçleri ve kapasiteleri bir kaç kat artacaktır. Nano teknolojilerin
kullanım alanlarından biri olarak önerilen kuvantum bilgisayarların geliştirilmesi ile
günümüzün en modern bilgisayarları olan Pentium bilgisayarlar ile kıyaslanamayacak
seviyelerde yüksek işlem gücü elde etmek mümkün olacaktır. Bunlara ek olarak
elektronik araçlar için geliştirilen sensör, gösterge sistemleri ve sinyal iletimi
alanlarında ciddi ilerlemeler kaydedilecektir.

Bilişim teknolojileri alanındaki bir diğer önemli gelişme ise kuvantum


bilgisayarlardır. Klasik bilgisayarların belleği bir dizi 0 ve 1’lerden oluşur, ve klasik
bilgisayarlar herhangi bir anda sadece bir sayı kümesi üzerinde işlem yapabilirler.
Kuvantum bilgisayarların belleği ise kubit (Kuvantum-bit) olarak adlandırılan ve
herhangi bir andaki farklı sayıların süperpozisyonu olan kuvantum durumudur. Bir
kuvantum bilgisayar klasik hesaplamaları aynı anda yaparak tek bir sonucun
üretilmesini sağlayabilmektedir. Aynı anda farklı sayılar üzerinde işlem yapılması ve
elde edilen ara sonuçların birleştirilerek tek bir cevap elde edilmesini sağlamasıyla bir

181
Cristie, a.g.e.

109
çeşit paralellik oluşturmaktadır. Bu nedenle kuvantum bilgisayarlar aynı boyuttaki
klasik bir bilgisayarlardan potansiyel olarak çok daha güçlüdür.

Kuvantum bilgisayarlarda her bir atomun çekirdeğinin dönüşleri kubitleri


oluşturmaktadır. Aslında kuvantum bilgisayarlarda kullanılan teknik, 1940’lı yıllarda
keşfedilmiş ve günümüzde tıp alanında Nuclear Magnetic Resonance (NMR) olarak
bilinen teknikte kullanılmaktadır. NMR’da bu çekirdeklerin dönüşleri başarıyla kontrol
edilebilmektedir. Önümüzdeki bir kaç yıl içinde 10-bitlik kuvantum bilgisayarların
geliştirilmesi planlanmaktadır. Nanoteknolojiye paralel olarak önümüzdeki yıllarda
klasik bilgisayarlardan 1000 ile 100.000 kat daha iyi performansa sahip bilgisayarlar
geliştirilebilecektir.182

Aygıt boyutlarının çok küçülüp nanometre boyutlarına inmesi, bilgi


işlemlemede yeni bir anlayışı beraberinde getirmektedir. Bu aşamada kuvantum bilgi
işleme yöntemleri geliştirilecek ve kuvantum bilgisayarlarιn devreye girmesi söz
konusu olacaktιr. Erişilebilecek çok yüksek bilgi işlem hızları, dünyada hemen hemen
her gelişmiş ülkede standart bilgisayarın yerini alacak olan kuvantum bilgisayarı bilim
ve teknolojisini ve buna bağlı olarak kuvantum bilgi işlemlemede yoğun araştırma
faliyetlerini tetiklemiştir.

Aslında, günlük yaşantımızın bir çok yerinde çok hızlı bilgi işlemlemeye
büyük ihtiyaç duyulmakta; bu konuda yetersiz kalınması gelişmeyi engellemektedir.
Oysa ki, kuvantum bilgi işlemlemede erişilebilecek çok yüksek hızlar sayesinde
karşılaşacağımız bir çok karmaşιk problemin çözümü mümkün olabilecek, bilim ve
teknolojinin daha hızlı gelişmesi için ortam hazırlanacaktır. Onaltι bitlik işlem
kapasitesi olan bir kuvantum bilgisayar, normal bilgisayarlar ile hesaplanmasι 300 yιl
sürebilecek bir karmaşιk hesabι bir ayda tamamlayabilecektir. Örneğin, ekonomik
dengeler, sosyal davranışlar gibi pek çok parametreye bağlı optimizasyon
problemlerinin çözümünü gerektirmektedir. Bu çok parametreli karmaşιk problemlerin
doğru çözümleri ve geliştirilebilecek modellerden yola çıkarak sosyal davranışlar
hakkında yapılacak doğru tahminler ekonomik çalkantıları ve krizleri önleyebilecektir.
Benzer şekilde stratejik planlama çalışmalarında çok sayıda parametreyi dikkate alarak

182
Nanoteknoloji Strateji Grubu, a.g.e.

110
anında doğru karar vermeye yönelik işlemler, kuvantum bilgisayarlar kullanarak daha
etkin bir şekilde gerçekleşebilecektir. DNA molekülünün sırlarının atomal seviyede
çözülmesi (örneğin genom projesi) ve canlının temel yapısının kısa sürede anlaşılması
insanlığın önüne daha sorunsuz bir yaşam için sιnırsız olanaklar sunabilecektir.183

Fotonik bilimi, ışık ve maddenin birbiriyle etkileşimini inceleyen bilim dalıdır.


Bu anlamda “nanofotonik” fotonik ve nanoteknolojinin bir arada yer aldığı, yani
boyutları 1-100 nm arasında değişen nanoyapıların ışıkla etkileşimini inceleyen bilim
dalı olarak tanımlanmaktadır.

1987 yılında Eli Yablonovitch tarafından keşfedilen fotonik kristaller,


periyodik bir yapı içinde ışığın yayılmasını engelleme özelliğine sahiptirler. Bir
kelebeğin ya da tavuskuşunun kanatlarında yer alan renklerin temel nedeni, bu yapılarda
doğal olarak bulunan fotonik kristallerdir. Bu nanofotonik teknolojilerin kullanıma
girmesiyle bilgisayarların daha da hızlanması, internetin yüzlerce kat hızlanması,
DVD’lerin bilgi saklama kapasitesinin yüzlerce kat artması, nanoelektronik entegre
devrelerin optik yöntemlerle üretimi mümkün olacaktır.

Nano malzemelerin ve nano kompozitlerin fosil yakıt endüstrilerinin


verimliliğini geliştirme potansiyeli bulunmaktadır. Nano kompozitlerin yaygın olarak
kullanılması ile daha yüksek verimliliğe sahip motorların ve dolayısı ile daha temiz,
çevre dostu ulaşım sistemlerinin kurulması mümkün olacaktır.

İletişim ve bilişim teknolojisinin gelişimi üzerinde nanobilimi ve


nanoteknolojinin etkileri, uluslararası yarı-iletkenler için yol haritası toplantılarında
tartışılmaktadır. Bu toplantılarda uzlaşıya varılan görüşlere göre 2004’de 90nm olan
silikon çiplerin genişliği 2016’da 22nm’ye inecektir. Veri depolama aygıtlarında
kullanılan optik ve manyetik teknolojinin de nanobilimden çok fazla etkilenmesi
beklenmektedir. Silikon tabanlı elektronik aygıtlara alternatif olarak nanoteknolojinin
yoğun olarak kullanıldığı plastik elektronikler hali hazırda ekranlarda kullanılmaktadır.

183
a.g.e.

111
3.2.1.4 Endüstri Alanında Nanoteknoloji

Malzemelerin atomik ve moleküler boyutlardan başlayarak inşa edilmesi,


konvansiyonel metodlar ile elde edilen malzemelere oranla daha sağlam ve hafif
maddelerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu malzemeler, daha düşük hata seviyeleri
ve eşsiz dayanıklılık güçleri ile hali hazırdaki bir çok endüstriyel süreç için devrimsel
yenilikler getirecektir. Benzersiz ve alışılmamış özellikleri ile nanotüpler, elyaflar, lifler
ve kaplama malzemeleri imalat yöntem ve tekniklerinin gelişmesine imkan
sağlayacaktır.184

Nanoteknolojinin materyallerin özelliklerine karar verme, kimyasalların


üretimi ve hassas imalat gibi endüstri alanındaki uygulamalarına bakıldığında
devrimselden çok evrimsel bir yapı sergilediği gözlenmektedir. Örneğin nanoteknoloji
barındıran materyallerin mobil telefonların bataryalarında kullanıldığı görülmektedir.
Öyle ki bu bataryalar küçük ve hafif olmalarına rağmen telefonların tüm fonksiyonlarını
kesintisiz ve uzun süre devam ettirmesine olanak sağlayacak özelliğe sahiptirler. Uzun
vadede nanoteknolojik materyallerin imalat sektörü için maliyetleri düşürücü çok
fonksiyonlu ürünlerin üretimi konusunda önemli açılımlar sağlayacağı öngörülmektedir.
Bununla birlikte bu materyallerle üretilen ürünlerin kullanım sürelerinin diğerlerine
oranla çok uzun olması çevresel etkileri açısından da önem arz etmektedir. 185

• Boya Endüstrisi

Önümüzdeki 25 yıllık beklentilere bakıldığında en hızlı adaptasyonlar , 2006


ve 2011 yıllarında boya sektöründe beklenmektedir. Boya ve kaplama sektöründe
nanomalzemeler ile yangın geciktiricilik, antimikrobiyel yapı, çizilmezlik, aşınmazlık,
korozyon direnci, ses izolasyonu, güneş ışığına dayanım, kendi kendini temizleme,
kolay temizlenebilme, bariyer özellik gibi pek çok fonksiyon bir arada ya da ayrı ayrı
sağlanabilmektedir. Bu fonksiyonlar nanoboyutlarda titanyum dioksit, çinko oksit,

184
“Nanoscience and Nanotechnologies Opportunities and Uncertainties”, Nanoscience and
Nanotechnologies, July 2004, p.4.
185
“ www.nanobusiness.org” , 30 Ocak 2007

112
aluminyum oksit, fumed silika, kil , indiyum tin oksit, zirkonyum oksit, karbon gibi
metal veya minerallerle sağlanmaktadır.186

Nano boyutlardaki malzemelerin yüksek yüzey aktiviteleri, tekrar biraraya


gelmeye olan yatkınlıkları nedeni ile boyaya direkt ilavesi ile verim almak mümkün
olmaktadır. Öncesinde Organo-Metalik matriks oluşturmak gerekmektedir. Bu da
nanoteknolojik üretim teknolojileri ile mümkün olabilmektedir.

Örnek olarak; titanyum dioksit, ultraviyole ışığına (λ<388 nm ) maruz kaldığı


zaman yüzeyde elektron ve boşluk çiftleri oluştururlar. Bu oluşum 2,8-3,2 eV bir enerji
aralığı oluşturmaktadır. Yüzeydeki bu oluşum havanın nemi ve oksijenin yüzeydeki
organik pisliklerin ve gazların yanarak parçalanmasına neden olmaktadır.

Kirli havanın deodorizasyonu, suyun temizlenerek içilebilir su elde edilmesi,


bakterilerin öldürülmesi nanoteknolojik kaplamalarla mümkün olabilmektedir.
Konvansiyonel sistemde % 30-40’lara varan parlaklık kaybı görülmektedir.
Nanoteknoloji ile bu kayıp sıfıra yakın bir dereceye indirilebilmektedir.

• Gıda Endüstrisi

Nanoteknoloji, dünya gıda pazarının ilk 10'unda yer alan Kraft, Nestlé,
Unilever, Mars başta olmak üzere gıda şirketlerinin de gözdesidir. Bu teknoloji,
örneğin, ürünün oksijen ve nemle temas etmesini engelleyen ve raf ömrünü uzatan ürün
kaplamalarının olağanüstü ince yapılabilmesine olanak tanımaktadır.

Mars Inc.'in 1998'de aldığı bir ABD patentinde, ideal kaplamanın yarım
nanometre ile 20 nanometre arası kalınlıkta olacağı belirtilmektedir. Mars'ın ürünlerine
uyguladığı kaplama, şirketin iddiasına göre şekerin yapışmasını, kurabiyelerin
bayatlamasını, tahılların sütle temas ettiğinde yumuşamasını da engellemektedir.
Kaplamalarda yaygın olarak "silika" olarak da bilinen silikon dioksit (SiO2) ve
titanyum dioksit (TiO2) kullanılmaktadır. Bu maddelerin tercih edilmesinin önemli bir

186
Nanoscience and Nanotechnologies, a.g.m.

113
nedeni, ilgili izinlerin ABD Gıda ve İlaç Örgütü'nden (FDA) yıllar önce alınmış
olmasıdır.187

Kraft, Nestlé ve Unilever de gıdanın yapısını değiştirecek nanoteknoloji


uygulamaları geliştirmeye giderek daha çok bütçe ayıran şirketlerdendir. İçeceklerin
rengini ve kokusunu değiştiren nanokapsüller içeren "etkileşimli" içecekler (Kraft),
kıvamı iyileştiren nano parçacıklı emülsiyonlar içeren dondurmalar (Nestlé, Unilever)
bunlardan bazılarıdır.

• Tekstil Endüstrisi

19. uncu yüzyıl başlarında gelişmeye başlayan tekstil endüstrisi, nanoteknoloji


sayesinde yeni bir döneme girmeye hazırlanmaktadır. Tekstilde kullanılan malzemelere
nanometre boyutlarında farklı özellikler kazandırılması, çok önemli gelişmelere yol
açacaktır. Örnek olarak, çorap ipliğinin gümüş nanoparçacıkları ile katkılandırılması,
çorap içerisinde bakteri ve mikrop barınmasını engelleyeceğinden, çorabın kokması
önlenmiş olacaktır.

Suyu sevmeyen (iten) kumaşlardan üretilmiş tekstil ürünlerinde kirlenme


engellenmiş, dolayısıyla yıkama ve tekrar ütüleme ihtiyacı en aza indirilmiş olacaktır.
Böylece su harcanımı azalacak, hatta belirli bir süre sonra çamaşır makinalarına bile
gereksinim kalmayacaktır.

Esnek ve yıkanabilen nanosensörlerin ve aygıtların kumaş içerisine


aktarılmasıyla, kullandığımız elbiselerimiz yeni boyutlar kazanacak; elbise artık
görecek, duyacak, hissedecek, komut verecek ve enerji üretecek hale gelecektir.188

Burada vurgulanması gereken önemli bir nokta şudur ki: Nanoaygıtların


boyutları o kadar küçük olacak ki, elbiseyi giyene herhangi bir zorluk getirmeyecektir.

Son zamanlarda yapılan çalışmalarla akıllı elbise üretilmesinde ümit verici


sonuçlar elde edilmiştir. ABD’nin Boston şehrinde 2000 yılında hayata geçirilen MIT

187
a.g.m.
188
a.g.m.

114
Askeri Nanoteknoloji Enstitüsü, 15 yıl içerisinde askeri üniformaları nanoteknoloji
sayesinde akıllı hale getirmeyi planlamaktadır.

Kimyasal ve biyolojik ajanları tesbit edebilecek bu akıllı elbise, aynı zamanda


kalbi duran askere masaj yaparak hayata geri döndürebilecektir. Savaş meydanında
yaralanan askere ait bütün bilgileri kablosuz hatla merkeze bildirebilecek, gerektiğinde
kısa süre içerisinde gerekli müdahalenin yapılmasına olanak sağlayacaktır. Üniforma,
gerektiğinde çok sert bir zırha dönüşebileceği gibi, askerin gereksinim duyacağı enerjiyi
güneşten sağlayacaktır.

Belirli dalga boyuna sahip ışığı, geliş yönünden bağımsız olarak tümüyle
yansıtabilen iplikler, bu yeni yöntemle üretilebilmektedir. Bu ipliklerle dokunan
kumaşlar, zararlı ışınlardan korunmak amacıyla kullanılabilinecektir.

3.2.1.5 Savunma ve Havacılık Alanında Nanoteknoloji

Havacılık ve uzay araçları çok maliyetli teknolojilerdir. Bu araçların imalatı


sırasında kullanılan malzemelerin ağırlığı maliyetlerin yüksekliğinde çok önemli bir yer
tutmaktadır. Nanoteknoloji bu malzemelerin ağırlığının önemli ölçüde azaltılmasını ve
maliyetlerin düşürülmesini sağlayabilir. Ayrıca çekme direnci çelikten kat kat yüksek
nanotüpler sayesinde dünya yüzeyinden atmosfere kadar yükselebilecek yapılar inşa
edilmesi potansiyel uygulama alanları içinde yer almaktadır. Böylece uzay araştırma
maliyetlerinin büyük bir kısmını meydana getiren fırlatma maliyetleri
düşürülebilecektir.189

Nanoteknoloji askeri uygulamalar konusunda bir çok alanda potansiyel


vaadetmektedir. Geliştirilmiş elektronik savaş kapasitesi, daha iyi silah sistemleri,
geliştirilmiş kamuflaj ve akıllı sistemler bir çok Ar-Ge çalışmasının gerçekleştirildiği
alanlardır.

3.2.2 Sosyo- Ekonomik Etkiler Açısından Nanoteknoloji

İnsanlık için çok büyük olanaklara zemin hazırlayan nanoteknolojinin sağlık ve


çevre konularında negatif etkilere de sahip olabileceği bilim çevrelerinde

189
“Nanotechnology – a Key Technology for the Future of Europe”, Ottilia Saxl,2005, p.14.

115
tartışılmaktadır. Örneğin kimyasallar üzerine yapılan araştırmalar, laboratuarlarda
üretilmiş olan bazı nanopartiküllerin o kimyasalın normal formundan daha fazla zehirli
madde barındırdığını göstermektedir. Yine yapılan çalışmalar göstermektedir ki,
nanotüplerin karakteristiğinin insan vücudu için zararlı olan kanserojen asbest maddesi
içermektedir. Titanyum dioksit içeren bazı nanopartiküllerin cilt ile temas etmesi
durumunda egzema tarzı güneş ışınlarının zarar verdiği hastalıklara yol açabileceği de
vurgulanmaktadır. Endişe verici durumlardan bir diğeri ise nanomateryal üreten
laboratuarların zamanla sayıca artması ile bunların yapmış oldukları salınımların havaya
karışarak yukarıda bahsedilen etkileri tetiklemesidir. 190

Sosyal ve etik açıdan nanoteknolojinin etkisi konusunda cevap bekleyen iki


soru bulunmaktadır; nanoteknolojiyi kim kontrol edecek ve nanoteknolojiden kimler
faydalanacak? Nanoteknolojinin iletişim/bilişim teknolojileri ile yöndeşmesinin bir
sonucu olan kablosuz cihazların karmaşık ağlara bağlanabilme imkanı sağlık, iş ve
kişisel bilgilerin tehdit altına girmesinin de önünü açmış bulunmaktadır. Gelecek için
bahsedilen bir uygulama olarak, insanın değerinin artıtılmasına yönelik nanoteknoloji
ve bioteknolojinin yöndeşmesi, beraberinde bir takım etik soruları da gündeme
taşıyacaktır.

Bilim adamları, nanoölçekli parçaları bir araya getirip bazı basit araçları
geliştirmeye çalışadursunlar, bu teknolojinin varabileceği uç noktalarla ilgili korkular,
Amerika’da büyük gazeteleri, televizyon kanallarını ve hatta Nobel ödüllü
araştırmacıları da içine çeken büyük ölçekli tartışmalara neden olmuştur. Tartışmaların
boyut kazanmasının nedeni, Sun Microsystems adlı tanınmış bir minyatür alet
firmasının kurucularından biri ve baş araştırmacısı olan Bill Joy adlı bir teknoloji
düşkününün, ani bir çıkışla nanoteknoloji, genetik mühendislik ve robot geliştirme
çalışmalarının insanlığın sonu demek olacak bir kazayla sonuçlanmadan, tümüyle
yasaklanması yolunda yaptığı çağrıdır. Bunun üzerine, önceleri sessiz kalan
nanoteknoloji savunucuları da karşı saldırıya geçmişlerdir.191

190
a.g.m.
191
“http://www.kalder.org/page.asp?pageID=1660”, 29 Ocak 2007

116
Nanoteknoloji karşıtlarının korkuları, kendisi de bir kuramcı ve Foresight
Institute adlı bir nanoteknoloji araştırma kurumunun başkanı olan Eric Drexler’in 1986
yılında yazdığı Engines of Creation (Yaratılışın Motorları) adlı kitabına dayanmaktadır.
Kitapta Drexler, geleceğin nanoteknoloji dünyasının yaratacağı bir ütopya tablosu
çizmektedir. Anlatılan gelecekte minyatür "montajcılar", atom ölçekli montaj hatları
kullanarak gerek duyacağınız ve aklınıza gelebilecek her şeyi (otomobil, halı, ya da
istediğiniz boyutta bir biftek parçası) atomları teker teker bir araya getirerek
üretmektedirler. Kabus senaryosunda ise montajcılar kendi kopyalarını sonsuza kadar
üretmeye başlamakta ve yollarına çıkan herşeyi, ağaçları, hayvanları ve insanları
yiyerek yok etmektedirler.

Bill Joy, Wired dergisinde yer alan makalesinde "önceleri bilimadamı


dostlarımın tavsiyeleriyle Drexler’in nanodüş ve nanokabus niteliğindeki kehanetlerini
ciddiye almadım" demektedir. Ancak daha sonra geleceğin mikroskobik makinelerinin
parçalarının gerçekleştiğini görmeye başlayan Joy’a göre bunlardan bir tanesi, molekül
boyutunda elektronik aygıtlar, ikincisi ise nanomakinelerin kendi kendilerini
kopyalayabilme becerileriyle ilgilidir. Joy, Drexler’in kitabının ana temalarından birini
oluşturan bu becerinin, biyolojik sistemlere özgü olmaktan çıktığını, araştırmacılara
göre basit peptid moleküllerinin kendi kendilerini kopyalayabildiklerini belirtmektedir.
Joy’un açtığı kampanyaya dudak büken bilim adamlarından biri de Houston’daki Rice
Üniversitesi’nden Nobel Ödülü sahibi kimyager Richard Smalley, Drexler ve
yandaşlarının hayal ettikleri türden, atomları teker teker yakalayıp bunları istenen
düzende montajlama düşüncesine üç bilimsel engel bulunduğunu söylemektedir.
Smalley’e göre her şeyden önce, tek bir atomu alıp bir yere bırakmak, sonra dönüp
ikincisini almak, olabilecek bir şey değildir. Kimyasal süreçler böyle işlememektedir.
Bir atomu alıp başka yere, ancak komşularıyla bir arada taşıyabilmek mümkündür.
"Kimya, en azından 10 atomun eşgüdümlü hareketiyle işlemektedir". Dolayısıyla bir
atomu nakledebilmek için 10 atomu birden taşıyacak parçaları olacak nanoaletlere
gereksiniminiz vardır. İkincisi, bir nanometre, yalnızca sekiz oksijen atomunu içine
alabilecek bir uzunluktur. Dolayısıyla yüzlerce nanometre boyutunda yapılarla
uğraşıyor olsanız bile, böylesine 10 parmaklı nanovinçlerle, taşıdıkları atomların birlikte
sığabilecekleri yapılar yok demektir. Üçüncüsü, böyle nanovinçleri atom yükleriyle

117
birlikte montaj hattına getirmiş olsanız bile, bir komutunuzla vinçlerin yüklerini
salmaları gerekmektedir.192

Enerji konsundaki problem yenilenebilir özelliği bulunmayan hidrokarbon


temelli enerji talebini azaltmaktır. Çünkü sürdürülebilir enerjinin kaynaklarını yaratmak
insanlığın gelmiş geçmiş en önemli sorunlarından birisidir. Bu sebeple yenilenebilir
enerji üretimi ve enerjinin depolanması konuları kritiktir. Nano biliminin bu soruna
çözümü, araçlarda enerjinin etkin kullanımını sağlayacak nanokarışımlar şeklindedir.

Global ısınmanın gündemde bulunduğu şu sıralarda su kaynaklarının idareli


kullanımı petrolden daha fazla önem arz etmektedir. Nano bilimi bu sorun için daha az
su harcayan üretim teknikleri geliştirmek ve kendi kendini temizleyen ürünler imal
etmekle uğraşmaktadır.

Hava kirliliği ve dolayısıyla ölçümü de çevremiz için önem arz eden konuların
başında gelmektedir. Nano bilimi bu sorun için ise havadaki organik ve inorganik
maddelerin hassas ölçümünü gerçekleştirip özellikle araçlardan çıkan gazların doğaya
karışmadan yok edilmesine yönelik çözümleri getirmektedir.

Başta su ve enerji olmak üzere diğer kaynakların ihtiyaçtan fazla tüketilmesinin


önüne geçmek günümüz şartlarında çok önemli bir husustur. Nano bilimi bu soruna
yönelik daha az kaynak harcayan, daha etkin, aynı zamanda geri kazanılabilen
paketleme materyalleri çözüm olarak sunmaktadır.

Sağlık sorunları ülkelerin ekonomileri için tolere edilemeyecek noktalarda


tehlikeyi empoze eder hale gelmiştir. Nano bilimi sayesinde, gen tedavilerine temel
teşkil edecek olan genlerin hızlı çözümlenmesi çalışmaları, spesifik hastalıklar için
vücudun belirli bölgelerine doğrudan etkili ilaç hedeflemelerinin gerçekleştirilmesi,
hastanın sağlık durumunu raporlayacak akıllı giysiler, vücutta meydana gelebilecek
hasarlarda hücre yenileme özelliğine sahip bantlar vb. uygulamalar hayata geçirilmiş
olacaktır.

192
“http://www.bianet.org/2005/02/25/54848.htm”, 29 Ocak 2007

118
Özellikle mevsim ürünlerinin tüketildiği sırada, diğer ülkelerden benzer
ürünlerin ithalatı, deniz, kara ve hava taşımacılığının doğuracağı kirliliğe yol
açabileceği gibi yerel doğal kaynakların boşa harcanmasına da neden olacak, ayrıca
ülkelerin insan kaynaklarını tehlikeye sokacak patojen mikroplarının transferi sorununu
da beraberinde getirecektir. Nanobilimin bir ürünü olan nanopartikül gümüşleri
sayesinde geliştirilecek antibakteriyel paketleme bu soruna bir çözüm olacaktır.

3.2.3 Dünyada Nanoteknoloji

3.2.3.1 ABD

Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti 2006 yılı itibariyle nanoteknoloji


kullanılarak üretilen ürünlerden 200 milyar dolar tutarında gelir elde edileceğini,
gelecek on yıl içerisinde ise nanoteknoloji ürün ve hizmetlerini kapsayan 1 trilyon dolar
hacminde küresel pazar oluşacağını tahmin etmektedir. Gelişen nanoteknoloji
alanlarında akademik programlar oluşturulmaktadır. 40 tanesi ABD’de olmak üzere
nanoteknoloji alanında yaklaşık 140 üniversite programı bulunmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde 1999 yılında yayınlanan Ulusal Nanoteknoloji


Bildirgesi ile ülkenin nanoteknoloji alanındaki öncelikleri belirlenmiş ve bu konuda
yapılan Ar-Ge çalışmaları için bütçeler ayrılmıştır. 2000 yılında nanoteknoloji alanında
yapılan Ar-Ge çalışmalarına hükümet tarafından sağlanan destek 420 milyon dolar
civarında iken 2001 yılı bütçesinde bu alana ayrılan pay yaklaşık 520 milyon dolara
ulaşmış, 2003 yılı için ise yaklaşık 700 milyon dolar olarak belirlenmiştir.

Aralık 2003 tarihinde Başkan Bush, 2005 yılından başlayarak 4 yıl süreyle
nanoteknoloji alanında gerçekleştirilen araştırma ve geliştirme projelerinde kullanılmak
üzere 3.7 milyar dolar tutarında fon ayrılmasını onaylamıştır. Amerika Birleşik
Devletleri’nde yürütülen çalışmalar, nano yapılı malzemeler, moleküler elektronik,
nanoparçalar, biosensörler ve bioenformatik, kuvantum bilgisayarlar, ölçüm ve standart
geliştirme çalışmaları, nano ölçekte teori, modelleme ve simülasyon, nanorobotlar gibi
alanlarda yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalar Ticaret Departmanı (DOC), Savunma
Departmanı (DOD), Enerji Departmanı (DOE), Ulaşım Departmanı (DOT), NASA,

119
Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) ve Ulusal Bilim Kurumu (NSF) gibi kurumlar tarafından
desteklenmektedir.

ABD’de nanoteknoloji üzerine kurulan firmaların sayısı 2002 yılında bir


önceki yıla oranla iki kat artmıştır ve bu eğilimin 2004 yılında da tekrar etmesi
beklenmektedir.

3.2.3.2 Avrupa Birliği

Avrupa Birliği’nin 1994 ve 1998 yılları arasında yürütmüş olduğu 4. Çerçeve


programı kapsamında nanoteknoloji alanında araştırma yapan yaklaşık 80 firma
desteklenmiş, 1998 ve 2002 yıllarını kapsayan 5. Çerçeve programı kapsamında ise bu
alana yapılan destek miktarı yıllık 45 milyon euro civarında olmuştur. Geniş bir
yelpazede yapılan destekler arasında nano-elektronik cihazlar, karbon nanotüpler, bio-
sensörler, moleküler tanımlama sistemleri, nano-kompozit malzemeler ve yeni
mikroskop teknolojileri öne çıkmaktadır.

Nanoteknolojinin bir çok alanda yenilikçi (inovatif) ürünler geliştirilmesi için


gelecek vaadetmesi sebebiyle, 2002-2006 yıllarını kapsayacak şekilde yürütülen 6.
Çerçeve Programında nanoteknoloji öncelikli alan olarak yer almış ve bu alanda
yürütülecek çalışmaları desteklemek üzere 1.3 milyar euro bütçe ayrılmıştır. 6. Çerçeve
Programının tematik öncelikli bu alanı: nanoteknoloji ve nanobilim çalışmalarını, bilgi
tabanlı çok işlevli malzemeler ile yeni üretim prosesleri ve araçlarının geliştirilmesini
kapsamaktadır. Nanoteknoloji öncelikli alanının iki ana hedefi vardır.

Birincisi yenilikçi nanoteknoloji ürünlerinin günümüzün endüstriyel


sektörlerine tanıtılması, ikincisi ise yeni malzeme, yeni araç ve yeni ürünlerin
geliştirilmesi ile yeni endüstri kolları ve sektörleri yaratılmasını teşvik etmek olarak
özetlenebilir. Ayrıca Avrupa Birliği ülkelerinin bir çoğunda nanoteknoloji alanında
gerçekleştirilen araştırma ve geliştirme çalışmalarını destekleyen ulusal programlar
bulunmaktadır. 193

193
“Nanotechnology in the Candidate Countries”, 2nd Nanoforum Report, Nanoforum.org, s.9

120
3.2.3.3 Asya

Asya ülkeleri içinde nanoteknolojiye yatırım yapan ülkelerin başında Japonya


gelmektedir. Japonya dünyada ABD’den sonra nanoteknoloji alanında en fazla Ar-Ge
harcaması yapan ikinci ülke konumundadır. Nanoteknoloji üzerine yapılmakta olan
yatırımın her yıl %15 ile %20 oranında artmakta olduğu Japonya’da nanoteknoloji
tanımı dünyanın geri kalan ülkelerine oranla çok daha geniş kapsamlıdır. Moleküler
seviyede yapılan bir çok araştırma (örnek vermek gerekirse, DNA üzerine yapılan
araştırmalar) nanoteknoloji tanımı içerisinde yer almaktadır. Ayrıca NEC ve Sumitomo
gibi firmalar karbon nanotüpler alanında çalışmalar yürütmekte, araştırmalar
gerçekleştirmektedir.

Asya ülkeleri arasında Japonya’yı takip eden ülkeler arasında Çin ve Kore öne
çıkmaktadır. Çin ülkede yürütülen nanoteknoloji odaklı bir çok araştırma ve geliştirme
çalışmasını Çin Bilimler Akademisi kanalıyla yürütmektedir. Bu ülkede yürütülen
çalışmaların bir çoğu yarı iletken üretme teknikleri ve nanoteknoloji tabanlı elektronik
cihazlar üzerine yoğunlaşmaktadır. Araştırma merkezlerine ek olarak, nanoteknoloji
kullanılarak üretilen ürünlerin ticarileşmesine imkan sağlamak amacıyla çalışan bir çok
kuruluş bulunmaktadır.

Kore nanoteknolojinin mikro elektronik uygulamaları alanında yoğunlaşmıştır.


Nanoteknoloji çalışmalarının sürdürüldüğü bir çok üniversite ve araştırma merkezi
olduğu gibi Kore’nin en büyük şirketlerinden biri olan Samsung mikro elektronik
uygulamalar ve mikro elektromekanik sistemler (MEMS) üzerine araştırmalar
yürütmektedir.

Tayvan, Singapur, Tayland, Hindistan ve Vietnam nanoteknolojiyi öncelikli


alan olarak belirlemiş ve uygun çerçeveyi belirlemek için adımlar atmaktadır.

3.2.4 Türkiye’de Nanoteknoloji

Ülkemiz geçmişte hemen hemen bütün sanayi devrimlerine uzak kalmış, daha
sonra onların ürünlerini almak için çok fazla kaynak harcamak zorunda kalmıştır. İlk
demiryolumuzu yabancılar yapmış, devletin kurduğu savunma ve tekstil gibi değişik

121
sanayi sektörlerine yönelik tesisler de önceleri yabancıların yardımı ile kurulmuştur. Bu
tesislerin imalatı transfer edilen teknolojilerle sürdürülmüştür. Otomotiv sanayi, lisans
altında başlamış daha sonra çoğunlukla yabancıların kontrolüne geçmiştir. Bugün en
çok övündüğümüz otomotiv sanayine bile yabancılar sahip bulunmaktadırlar. Kendi
geliştirdiğimiz ne bir motor, ne de bir taşıt modeli mevcuttur. Otomotiv sanayimiz, yerli
AR-GE ye dayalı modeller mevcut olmadığından yabancıların çekilmesiyle bir anda
yok olma, yan sanayiye dönüşme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Kaldı ki uluslararası katı
rekabet otomotiv sanayinde kullanılan onca yüksek teknolojiye rağmen kâr marjlarını
düşürmüştür. Çin otomotiv sanayinin rekabeti ile bu marjlar yakın bir gelecekte daha da
düşecektir. Bu durum karşısında gelişmiş ülkeler yüksek kâr marjlarına sahip yüksek
teknolojilere yönelmiştir. Ülkemiz, tekstil sanayinde de benzer bir duruma düşmüştür.
Tekstil sanayicileri çoğunlukla yıllardır herhangi bir teknoloji geliştirmeden dışardan
ithal ettikleri dokuma tezgahları ve kimyasallarla üretimlerini ucuz iş gücü sayesinde
sürdürürken, Çin’in çok ucuz iş gücü karşısında rekabet gücünü yitirip kriz içine
düşmüştür. Bütün dünyada ucuz tekstil pazarını elde eden Çin ise nanoteknoloji
kullanarak akıllı tekstil alanında çığır açan gelişmeler elde etmiştir.

Bu bağlamda, yıllardır teknoloji transferine harcanan büyük kaynaklarla dışa


bağımlı olarak gelişen sanayimiz yitirilmek tehlikesi ile karşı karşıyadır. Teknolojisini
yenilemeyen veya AR-GE ye ciddi kaynak ayıramayan işletmeler yavaş yavaş yabancı
kuruluşların eline geçmektedir. Çok hızlı gelişen ve değişen teknoloji dev imalat
kuruluşlarının bile geleceğini tehdit etmektedir. Bu nedenle dev kuruluşlar çok yüksek
AR-GE yatırımları ile geleceklerini garanti altına almaktadır. Hal böyleyken, halkımız
ileri teknoloji ürünlerinin kullanımına çok kısa zamanda alışıp teknolojiye bağımlı
kalmaktadır. Sadece 2006 yılında Türkiye’de 600.000 diz üstü bilgisayarı
satılmıştır194. Mobil telefona bu güne kadar 30-40 milyar dolar harcandığı tahmin
edilmektedir. Klasik teknolojiler kullanan sanayini yavaş yavaş yitiren Türkiye, pahalı
yüksek teknoloji ürünlerinin ithalatını hızla artırarak cari açığını tehlikeli bir şekilde
büyütmektedir. Dünyanın en kararsız ve çalkantılı coğrafyasında yer alan ülkemizde
güvenlik ve refah; kararlı ekonomik politikalara ve sürdürülebilen dış pazarlarda
rekabet gücü olan sanayiye bağlı bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin bir an önce

194
www.nano.org.tr, 24.01.2008

122
değişime ayak uydurup yüksek teknolojiye yönelmesi gerekmektedir. Daha işin
başındayken nanoteknolojiye yönelmek, bu teknolojiyi özümseyen ve belli alanlarda
teknoloji üreten bir ülke konumuna gelmek en uygun yol olarak görülmektedir.

Son yıllarda Nanoteknoloji’de yaşanan hızlı gelişmeler ve dünyada yılda 5


milyar ABD dolarına erişen yatırımlar karşısında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)
Müsteşarlığı Bilkent Üniversitesi’nden sunulan proje aracılığı ile ulusal nitelikte bir
nanoteknoloji araştırma merkezi kurulması için 11 milyon YTL destek sağlamıştır. Bu
proje 5 Ekim 2005 yılında başlamıştır. DPT, nanoteknoloji araştırmaları için gerekli
kaynağı önceleri dağıtmadan, gerekli sayıda araştırmacı ve uzmana sahip tek bir
üniversitede toplayarak kısa zamanda sonuç almayı hedeflemiştir. Ayrıca disiplinler
arası çalışmaya olanak vermek ve nanoteknoloji uzmanı yetiştirmek amacıyla ‘Malzeme
Bilimi ve Nanoteknoloji’ yüksek lisans ve doktora programı açılmıştır. Bu programda
üstün nitelikli yüksek lisans ve doktora tez çalışmaları ile bilime yapılacak önemli katkı
kadar, yeni nanoteknoloji ürünlerinin geliştirilmesi de hedeflenmektedir. Böylece
enstitü çevresinde kullanılacak teknoloji şirketlerinin geliştirdiği nanoteknoloji
ürünlerini bütün dünyaya pazarlamaları amaçlanmaktadır195.

Enstitünün laboratuvarlarının donatılarak, kademeli bir şekilde dünya


standartlarında bir araştırma ortamına dönüşmesi 5 yıl sürecek ve bu süre içinde
ekipman ve cihaz yatırımı yaklaşık 150 milyon YTL’ye erişecektir. Yatırımların
finansmanını, Avrupa Birliği’ne, özel sektör ve kamu kuruluşlarına sunulan veya
sunulacak olan projelerden sağlanması amaçlanmaktadır.

Enstitünün ulusal nitelikli bir mükemmeliyet merkezi olması dünyada hızla


sürdürülen yeni teknoloji yarışına ülkemizin de katılmasını sağlayacaktır. Bunun için
Enstitünün kuruluşuna ve çalışmasına yönelik önemli stratejik politikalar benimsenmiş
ve aşağıdaki amaçlar belirlenmiştir196:

195
Mehmet Bayındır, “Türkiye’de Nanoteknoloji”, Bilim ve Ütopya Dergisi, Şubat 2007, Sayı:152, s.19-
20
196
Salim Çıracı, “21.yy.’da Yeni Bir Sanayi Devrimi: Nanoteknoloji”, Bilim ve Ütopya Dergisi, Şubat
2007, Sayı:152, s..9

123
1) Teknolojik sonuçlara odaklı çok disiplini içeren bilimsel çalışmaları ön
plana çıkarmak,
2) Yüksek teknoloji malzemesi tasarımı, üretimi ve nanoteknoloji
konusunda nitelikli araştırmacı ve bilim adamı yetiştirmek,
3) Yüksek lisans ve doktora tez çalışmalarından nanoteknoloji ürün
prototiplerini gerçekleştirmek,
4) Kamu ve özel sektörün yüksek teknoloji AR-GE çalışmalarını yapmak,
dış pazarlarda sanayi ürünlerimizin rekabet gücünün artırılmasına
katkıda bulunmak,
5) Malzeme bilimi ve nanoteknolojideki gelişmeleri izleyip, araştırma
sonuçlarını ulusal ağlar yardımı ile ilgili üniversite ve kuruluşlara
ulaştırmak,
6) Başka üniversitelerde, kamu sektöründe ve özel sektörde ilgili
araştırmacılarla birlikte projeler yapmak, çözümler üretmek,
7) Yurt dışına yerleşmiş bilim adamlarımızla müşterek çalışma ortamı
yaratmak, onların deneyimlerini kazanmak,
8) Kazanılan deneyim ve yetişen uzman araştırmacılarla diğer üniversite ve
kuruluşlarda benzeri araştırma laboratuvarlarının kurulmasına yardımcı
olmak.
Nanoteknoloji disiplinler arası bir konumda bulunmaktadır. Enstitüde
yapılacak eğitim ve araştırma çalışmaları temel bilimleri ve mühendislik konuları kadar
sağlık bilimlerini yani tıp, eczacılık, tıp teknolojisi ve yeni tedavi yöntemlerini
içermektedir. Ayrıca araştırma faaliyetlerinde geliştirilecek prototiplerin seri olarak imal
edilip dış pazarlara sunulması sosyal bilimlerden pazarlama, işletme konularını
yakından ilgilendirmektedir.

Çağımıza damgasını vuracak olan ‘Nanoteknoloji Devrimini’ zaman


kaybetmeden yakalamanın ve bu teknolojide deneyim kazanıp yol almanın ülkemiz için
önemi tartışılmaz bir gerçektir. Bu konuda nanobilim ve teknolojinin gerektirdiği türden
araştırmaları yapabilmek, yeni nanoyapıları ve fonksiyonel molekülleri geliştirmek son
derecede hassas cihaz ve araştırma ekipmanlarıyla teçhiz edilmiş laboratuvarları
gerektirmektedir. Birçok ülke bunun gereğini yerine getirmek için 100’lerce milyon

124
dolar harcayarak ulusal laboratuvarlar kurma yolunu seçmektedirler. Ancak böyle
nitelikli olanaklara sahip olan laboratuvarlarda güncel ciddi araştırmalar yapılabilmekte,
ülkeler ancak bu şekilde uluslararası teknoloji yarışına katılabilmektedirler. Aksi halde
her üniversiteye her birinin değeri 100 milyon doları bulan araştırma laboratuvarları
kurma imkanı olmadığına göre kaynaklar mecburen dağıtılarak küçülecek, toplamda
büyük harcamalar yapılmasına rağmen sonuç alınamayacaktır. Kısıtlı kaynakların bir
yerde toplanarak ileri düzeyde donatılmış laboratuarlar kurulması ve mevcut olanakların
birinci sınıf deneyimli araştırmacıların denetiminde bilimsel çalışmalara tahsis
edilebilmesi Türkiye’de kurulan enstitünün en kritik özelliğini oluşturmaktadır.
Zamanla uzmanlar yetiştikçe yeni uydu merkezlerin veya belli konularda uzmanlaşmış
araştırma laboratuvarlarının üniversitelerde veya şirket bünyelerinde kurulması, hatta
araştırma üçgenlerinin oluşturulması gündeme gelecektir. Bu bağlamda bir üniversitede
ulusal bir enstitünün kurulması başka üniversitelerde nanoteknoloji merkezlerinin
önünü tıkamak bir tarafa onların güçlenmesine yardımcı olacaktır.

Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji konusunda Türkiye’nin bir mükemmeliyet


merkezini oluşturacak olan Ulusal Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Enstitüsü
ülkemizin hızla gelişen yeni sanayi devrimini zamanında yakalamasına olanak veren,
üniversitelerde sürekli yeni teknoloji geliştirebilen ‘profesyonel araştırmayı’ uygulayan
bir ortam yaratacaktır. Ulusal Malzeme Bilimi Nanoteknoloji Enstitüsü’nün çok ileri
düzeyde donatılmış bir mükemmeliyet merkezi olarak gelişmesi yabancı ülkelerde
doktora derecesini almış çok yetenekli genç bilim adamlarımızın Türkiye’ye dönerek
ülkemizin bilimsel ve teknolojik alanda gelişmesinde rol oynamalarına olanak verecek,
beyin göçünü tersine döndürecektir. Birçok ülkede başarılı sonuçlar veren ulusal
enstitüler Türkiye’de yeni bir deneyim olabilecek ve Üniversiteler arası ve sanayi
sektörü ile verimli ve yeni teknolojilere yönelik işbirliğinin kurulmasına yol
açacaktır197.

3.3 Rakamlarla Nanoteknoloji, Yeni Pazarlar

21. yüzyılın teknoloji devrimi olarak nitelendirilen nanoteknoloji, leke


tutmayan kumaşlardan kendi kendini temizleyen boyalara, kanserli hücrelerin vücuda

197
Çıracı, A.g.m., s.10

125
zarar vermeden öldürülmesinden mikrop barındırmayan buzdolaplarına kadar birçok
alanda hayatımıza girmektedir. Nanoteknolojinin gelecekteki uygulama alanlarına
bakıldığında, birçok sektör kaçınılmaz olarak bu yeni teknolojiden etkilenecektir.
Örneğin, imalat sektöründe, malzemelerin atomik ve moleküler boyutta yeniden
yapılandırılması çok daha sağlam ve hafif maddelerin üretilmesine neden olacaktır.
Nanoteknoloji, bilgisayar teknolojilerinde de etkisini gösterecektir. Kuvantum
bilgisayarlar ile bugün kullanılandan çok daha gelişmiş bir işlem gücüne sahip
olunabilecektir. Tıp ve sağlık sektörü de nanoteknolojiyle gelişecek sektörler arasında
yer alacaktır. İnsan vücudu içerisinde hareket edebilen teşhis araçları, sadece hastalıklı
bölgeye ilaç verecek makinalar bu sektörün yaşayabileceği gelişmelerden sadece bir
kaçı olarak gözükmektedir. Havacılık ve uzay araştırmaları, çevre ve enerji, bioteknoloji
ve tarım ile savunma sektörü, 21. yüzyılın teknoloji devriminden kaçınılmaz olarak
etkilenecek diğer bazı sektörler olarak belirtilebilir. 198

3.3.1 Nanoteknoloji Yatırımları

2015 yılında, çok hızlı bir şekilde gelişen nanoteknoloji pazarının 1 trilyon
dolarlık ciroya ulaşması beklenmektedir. Nanoteknolojik malzemelerin pazar
büyüklüğünün 340 milyar doları aşacağı, elektronikteki nanoteknolojik ürünlerin
pazarının ise 300 milyar doları bulacağı düşünülmektedir. ABD, 2006 yılı itibarıyla
nanoteknoloji kullanılarak üretilen ürünlerden 200 milyar dolar tutarında gelir elde
edileceği tahmin edilmektedir.

2015’te Dünyada Nanoteknoloji İçin 199


Ayrılan Paradan
Pay Alacak Sektörler
SEKTÖR PAY(USD)
Malzeme Bilimi 340 milyar
Elektronik 300 milyar
Eczacılık 180 milyar
Kimya & Petrol 100 milyar
Uçak Sanayi 70 milyar
Sağlık-Bakım-Kozmetik 30 milyar
Cihaz-Aletler 20 milyar
Üretim Teknikleri 45 milyar
TOPLAM ~1 trilyon dolar

198
Meyer, a.g.m.
199
Irma Ersan, “Sigorta Sektörü Nanoteknoloji devrimine hazır mı?”, BEST dergisi, 15Eylül 2006, sayı
32, ss. 23-27

126
Nanoteknolojinin temel yapıtaşları olan ve bugüne kadar üretilmiş en küçük
materyal olan belirtilen nanopartiküller, niteliklerinden dolayı bir takım riskleri
beraberinde getirmektedir. Risk taşıyan nitelikler incelendiğinde ise şu özellikler
karşımıza çıkmaktadır200:

• Partiküllerin boyutu,normal teknikler kullanılarak ölçümleme


yapılabilmesine engel olmaktadır.

• Yüksek etkileşim ve iletkenlik: Nanopartiküller, kendilerinden büyük


partiküllere göre daha iletken ve etkileşime müsait bir yapıya
sahiptirler. Örneğin zararsız bir materyal, nanopartikül formu aldığında
zehirleyici olabilmektedir.

• Etkileme yolları: Nanopartiküller, boyutlarından dolayı teneffüs


edilebilir, hatta deri yoluyla vücuda giriş yapabilirler.

Nanopartiküller, çevre, sağlık ve güvenlikle ilgili riskler içerebilmektedir.


Nanomateryallerin sağlıkla ilgili risklerinin tahmin edilebilmesi için öncelikle etkilenme
yolları, kaç partikülün emildiği gibi bilgilerin bilimsel olarak belirlenmesi
gerekmektedir. Eldeki bilgiler ise hala, nanoteknolojinin sağlığı nasıl etkileyeceği
konusuna açıklık getirecek düzeye ulaşmamış durumdadır.
Günümüzde ABD, Japonya, Avrupa Birliği, Çin, İsrail ve Güney Kore gibi
ülkeler milyarlarca ABD doları düzeyinde yatırım yapmaktadırlar. 2005 yılı itibarıyla,
devlet ve özel sektör tarafından nanobilim ve nanoteknolojiye aktarılan kaynakların
yıllık miktarı 6 milyar ABD dolarını aşmıştır. Avrupa Birliği 7. çerçeve programında
nanobilim,nanoteknoloji, malzeme ve yeni üretim teknolojileri ile öncelikli alan içine
alınmış ve bu alana 4.8 milyar Euro büyüklüğünde bir kaynak tahsis edilmesi
planlanmıştır. Çin, önümüzdeki yıllarda 1 milyon nanoteknoloji uzmanı yetiştirmeyi
hedeflemektedir. Nanoteknolojiye şimdi yatırm yapan, insan gücünü yetiştiren ülkeler
kısa süre içerisinde meyvelerini toplamaya başlayacaklar ve diğer ülkelere hükmeder
hale geleceklerdir.

200
Ersan, ,A.g.m., s.24.

127
Şekil 3 Nanoteknoloji Yatırımları201
Sağlık ve tüketici ürünleri, nanoteknolojinin insanoğluna kısa vadede
nimetlerini sunacağı iki önemli alan olacaktır. Son yıllarda hayatımıza girmeye başlayan
günlerce etkisini yitirmeyen parfümler, bakteri barındırmayan çoraplar, antimikrobiyal
buzdolabı yüzeyleri ve filtreleri, yaşlandırmayı geciktirici nanokapsüller içeren kremler,
kir tutmayan elbiseler hemen sayabileceğimiz ürünler olarak göze çarpmaktadır.

201
“Nanotechnology in the Candidate Countries”, 2nd Nanoforum Report, Nanoforum.org, p.10

128
Şekil 4 Nanoteknolojiye Devlet Desteği202

3.3.2 Yeni Pazarlar

Kendi kendini temizleyen boyalardan, kirlenmeyen kumaşlara; kanserli


hücrelerin vücuda zarar vermeden öldürülmesinden, günlerce etkisini kaybetmeyen
kremlere; tek şarbon mikrobunu bile algılayabilen sensörlerden, bakterileri
öldürdüğünden dolayı kokmayan çoraplara ve mikrop barındırmayan buzdolaplarına
kadar hayatımıza girmeye başlayan nanoteknoloji yeni bir teknoloji devrimi olarak
algılanmaktadır.

Önümüzdeki yıllarda nanoteknolojinin birçok alan için ne kadar vazgeçilmez


olduğu daha iyi anlaşılmaya başlanacaktır. Özellikle sağlık, savunma, tekstil, enerji,
elektronik ve fotonik gibi alanlarda elde edilecek katma değeri yüksek ürünler
insanoğlunun hayatını kolaylaştıracaktır. Kendi kendini temizleyen boyalardan,
kirlenmeyen kumaşlara; esnek ama daha dayanıklı betondan, elmas kadar sert

202
A.g.m., p.11

129
kaplamalara; kanserli hücrelerin vücuda zarar vermeden öldürülmesinden, günlerce
etkisini kaybetmeyen kremlere; tek şarbon mikrobunu bile algılayabilen sensörlerden,
bakterileri öldürdüğünden dolayı kokmayan çoraplara, ve mikrop barındırmayan
buzdolaplarına kadar hayatımıza girmeye başlayan nanoteknoloji yeni bir teknoloji
devrimi olarak algılanmaktadır. Sonuçları itibariyle global ekonomiyi etkileme
potansiyeline sahip nanoteknoloji henüz gelişme evresindedir. Beklentiler
nanoteknolojinin önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde gelişmesini tamamlayıp insanoğlunun
hayatına mucizevi olasılıklarla birlikte girmesidir.

Nanoteknoloji bir yandan eski teknolojilere yeni bakış açıları getirirken diğer
yandan da, daha önemli ve kritik olan, önceleri olanaksız gibi gözüken yeni tek-
nolojilere ve uygulamalara kapı aralamıştır. Örnek olarak, malzemelerin özellikleri,
nanoteknoloji sayesinde daha iyi anlaşılmış, dolayısıyla bu malzemelerin kullanıldığı
uygulamalarda belirgin iyileştirmeler gözlenmiştir. Öte yandan, nano düzeyde
işlevselleştirilmiş nano parçacıklarla kanserli dokuların yok edilmesi nanoteknolojiyle
olanaklı hale gelmiştir. Nanoteknolojinin disiplinler arası bir bilim dalı olması; farklı
alanlara hakimiyeti, farklı disiplinlerdeki bilim adamlarının ortaklaşa çalışmalarını
beraberinde getirdiği gibi, sonuçları itibariyle birçok alanı temelden etkileme
potansiyeli vardır.

Nanoteknoloji: Mucize Ihtimaller

• Körlere yeniden görme, sağıra duyma, felçliye yürüme şansı verebilir.

• AİDS, kanser, diyabet gibi hastalıkları tedavi edebilir.

• Dünyada açlığı sona erdirebilir.

• Ucuz, çevre dostu ve verimli enerji kaynakları ortaya çıkarabilir.

• İş göremez hale gelmiş organların yerine yeni organlar büyütülebilir.

• Kirlenmiş dünyamız daha temiz hale gelebilir.

• Bakteriden daha küçük nano- bilgisayarlar üretilebilir.

130
• Bilkent kütüphanesindeki bütün kitaplar bir küp şekerine depolanabilir.
Çelikten 100 kat daha dayanıklı ama esnek betonlar yapılabilir.

Diğer yandan, nanoteknoloji araştırmalarının pahalı olması ulusal merkezlerin


ve enstitülerin kurulmasını zorunlu kılmıştır. Gelişmiş birçok ülkede bu ulusal
nanoteknoloji mükemmeliyet merkezleri, nanoteknoloji araştırmalarını ülke sathına
yayarak hızlı bir gelişme göstermesine önderlik etmişlerdir. Araştırma merkezleri ve
enstitüler çevresinde kurulan nanoteknoloji şirketleri, akademik camiayla olan yakın
etkileşmeleri nedeniyle kısa süre içerisinde birçok nanoteknoloji ürününü piyasaya
sürmüşlerdir. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, nanoteknoloji araştırmaları iki
konuda, malzeme bilimi ve tıp alanlarında hızlı bir gelişme göstermiştir. Kısa vadede,
insanlığın hizmetine sunulacak ürünlerin bu alanlarda olması beklenmektedir.

Önümüzdeki yıllarda nanoteknolojinin birçok alan için ne kadar vazgeçilmez


olduğu daha iyi anlaşılmaya başlanacaktır. Özellikle sağlık, savunma, tekstil, enerji,
elektronik ve fotonik gibi alanlarda elde edilecek katma değeri yüksek ürünler
insanoğlunun hayatını kolaylaştıracaktır. Araştırmamızın geri kalan kısmında, yukarıda
sözü edilen alanlardaki seçilmiş bazı önemli gelişmelerden bahsedilecektir.

Şekil 5 Nanoteknolojinin Etki Alanları203

203
Mehmet Bayındır, “Nanoteknoloji Hayatımızda”, Bilim ve Ütopya, 2003, s.13.

131
3.3.2.1 Nano-sağlık

Son yılların en önemli tıbbi problemlerinden birisi de vücuttaki kanserli hüc-


relerin, sağlıklı dokulara zarar vermeden, yok edilmesinin sağlanmasıdır. Ayrıca anti
tümör terapiler için bağışıklık sisteminin harekete geçirilip kanserli hücreleri yok
etmesini sağlamak da çok önemlidir. Kemoterapi, kanserli hücreleri yok ederken aynı
zamanda sağlıklı dokulara da zarar vermektedir. Bundan dolayı birçok hastanın tedavi
boyunca uygulanan yöntemlerin yan etkilerinden dolayı rahatsızlıkları büyük bir sorun
oluşturmaktadır. Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (UNAM) nano biyoteknoloji
grubundan Yrd. Doç. Dr. İhsan Gürsel ve meslektaşları tarafından geliştirilen yeni bir
yöntem, hem kanserli dokuların tamamen öldürülmesine hem de bağışıklık sisteminin
uzun süre alarmda kalmasına olanak sağlamıştır.204 Nanometre boyutlarındaki
kesecikler içerisine yerleştirilen bazı nükleik asitler, bağışıklık sistemini alarma geçirip
kanserli dokuları ortadan kaldırabilmektedir. Kanserli farelerde yapılan deneylerde, bu
lipozamal nanokeseciklerin etkisiyle yüzde 91 oranında tümörden yoksun fareler elde
edilmiştir. Bu sonuçlar, kanser aşısı yapma yolunda çok önemli bir dönüm noktası
olarak bilim literatürüne girmiştir.

3.3.2.2 Nano-savunma

Nanoteknolojinin kısa vadedeki en önemli askeri uygulamalarından birisi asker


kayıplarının azaltılması için akıllı üniformaların tasarlanıp üretilmesidir. Günümüzde,
bir askerin ihtiyacı olacak bütün donanımı yanına alması durumda yükü 50 kilograma
yaklaşmaktadır. Bu yük askerin hareket kabiliyetini ciddi bir şekilde azaltmaktadır. Son
zamanlarda yapılan çalışmalarla akıllı elbise üretilmesinde ümit verici sonuçlar elde
edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'nin Boston şehrinde 2000 yılında hayata ge-
çirilen MIT Askeri Nanoteknoloji Enstitüsü, 15 yıl içerisinde askeri üniformaları
nanoteknoloji sayesinde akıllı hale getirmeyi planlamaktadır.

Esnek ve yıkanabilen nano sensörlerin ve aygıtların kumaş içerisine entegre


edilmesiyle, üniformalar yeni boyutlar kazanacaktır; üniforma artık görecek, duyacak,
hissedecek, komut verecek, ve enerji üretecek hale gelecektir. Burada vurgulanması

204
“Nanotechnology – a Key Technology for the Future of Europe”, Ottilia Saxl,2005, p.13.

132
gereken önemli bir nokta şudur ki; nano aygıtların boyutları o kadar küçük olacaktır ki,
elbiseyi giyene herhangi bir zorluk getirmeyecektir.

Kimyasal ve biyolojik ajanları tespit edebilecek bu akıllı üniforma, aynı za-


manda kalbi duran askere kalp masaj yaparak onu hayata geri döndürebilecektir. Savaş
meydanında yaralanan askere ait bütün bilgileri kablosuz hatla merkeze bildirebilecek,
gerektiğinde kısa süre içerisinde gerekli müdahalenin yapılmasına olanak sağlayacaktır.
Üniforma gerektiğinde çok sert bir zırha dönüşebileceği gibi, askerin ihtiyacı olacak
enerjiyi güneşten sağlayacaktır. Bazılarını hayal bile edemediğimiz bu araştırmalar
nanoteknoloji sayesinde gerçek olmuş ve savaş meydanlarında askerin hayatını,
kolaylaştırmaya başlamıştır.

Başka önemli bir konu nanoteknoloji tabanlı sensörlerdir. Bir şarbon mikrobu
askerin vücuduna girdiğinde kısa süre içerisinde tedavi edilmezse ölüme neden olabilir.
Fakat ortamda çok az sayıda bulunan şarbon mikrobunun tespit edilmesi son derece
zordur. İşte bu aşamada nano sensörler devreye girmekte, diğer sensörlere göre sahip
olduğu ultra duyarlılık sayesinde tek molekülü bile algılayabilmektedir.

3.3.2.3 Nano-enerji

Günümüzün en önemli küresel sorunlarından birisi hiç kuşkusuz hızla artan


enerji-yakıt tüketimidir. Kısa sürede çözüm bulunamazsa, 50 yıl içerisinde
yeryüzündeki doğal kaynakların tükenmesi beklenmektedir. Ayrıca bu yakıtların
çevreye verdiği zarar bazı bölgelerde ciddi sorunlar oluşturmaya başlamıştır. G-8
ülkeleri başkanlar toplantısında hidrojen enerjisi hep gündem maddesi olmuştur. Bu
nedenle gelişmiş ülkelerde yeni enerji kaynakları üzerine yapılan araştırmalara ciddi
destekler verilmektedir. Bu çalışmalar içerisinde en önemlisi hidrojen enerjisi ile
ilgilidir; hidrojenin yüksek yoğunlukta ve güvenli bir şekilde depolanmasıdır. ABD
Enerji Bakanlığı depolama oranının yüzde 6'yı geçmesi durumunda hidrojen enerjisi ile
çalışan otomobillerin kullanılmasının verimli olacağını belirtmiştir. Fakat, hidrojenin
yüksek yoğunlukta depolanabilmesi birçok açıdan zordur.205

205
a.g.m., p.14.

133
UNAM direktörü Prof. Dr. Salim Çıracı ve araştırma grubunun, ABD'de Dr.
Taner Yıldırım (NIST) ile birlikte yaptıkları çalışmalarda, geçiş elementleri (Pt, Pd, Ti,
V, ...) ile işlevleştirilen nanotüpler ve moleküllere çok yüksek kapasitede hidrojen
depolanabileceğini göstermeleri, geleceğin yeni enerji kaynakları ve katalizörleri için
büyük ümit vermiştir. Yüksek performanslı bilgisayarlar kullanılarak modellenen bu
yeni hidrojen depolama yönteminde, titanyum atomları karbon nanotübün yüzeyine
bağlanabilmektedir. Ve meslektaşlarının geçen yıl yaptıkları bir çalışmayla rekor
sayılan yüzde 8 depolama oranına ulaşılmıştır. Hidrojenin karbon nanoyapılara atomik
bağlarla bağlanarak depolanması üzerine kurulu bu yeni yöntem geçen yıl çok ilgi
çekmiş, dünya genelinde haber konusu olmuştur. Dünyaca ünlü bir fizik dergisinin 1
Aralık 2006 sayısında çıkan makalelerinde, Çıracı ve ekibi kendilerine ait olan hidrojen
depolama rekorunu yüzde 14'e çıkarmayı başardıklarını anlatmışlardır. Bu buluşun,
geleceğin otomobillerinde kullanılacak verimli yakıt hücreleri ve katalizörlerinin
tasarımında kullanılması düşünülmektedir.

3.3.2.4 Nano-tekstil

19. yüzyıl başlarında gelişmeye başlayan tekstil endüstrisi nanoteknoloji sa-


yesinde yeni bir döneme girmeye hazırlanmaktadır. Tekstilde kullanılan malzemelere
nanometre boyutlarında farklı özellikler kazandırılması çok önemli gelişmelere yol
açacaktır. Örnek olarak, çorap ipliğinin gümüş nano parçacıkları ile katkılandırılması,
çorap içerisinde bakteri ve mikrop barınmasını engelleyeceğinden koku oluşumunu
önlemiş olacaktır. Suyu sevmeyen (iten) kumaşlardan üretilmiş tekstil ürünlerinde
kirlenme engellenmiş, dolayısıyla yıkama ve tekrar ütüleme ihtiyacı en aza indirilmiş
olacaktır. Böylece su sarfiyatı azalacak, hatta belirli bir süre sonra çamaşır makinelerine
bile gereksinim kalmayacaktır.206

Nano malzemeler kullanılarak daha önce hayal bile edemediğimiz çok çeşitli
fonksiyonlara sahip kumaşlar elde edilmektedir. Üzerine bir bardak meyve suyu
dökülen pantolonumuzun sahip olduğu suyu itme özelliği kirlenmesine mani ol-
maktadır. Yakın bir gelecekte, giydiğimiz tişört, üzerindeki nano sensörler sayesinde
kalp atışlarımızı, vücut ısımızı ve kan şekerimizi düzenli kontrol ederek, istenmeyen bir

206
a.g.m., p.15

134
durum olduğunda bizleri veya kablosuz bir hatla doktorumuzu haberdar edebilecektir.
MP3 çalarımız, elbisemizin güneşten elde ettiği enerji ile çalışsa veya cep
telefonlarımızı elbisemiz şarj etmesi gibi durumlar söz konusu olacaktır. Son yıllarda
her alanı etkilemeye başlayan nano-teknolojiden tekstil endüstrisi de nasibini alacaktır.
Katma-değeri yüksek nanoteknoloji tabanlı akıllı tekstil ürünleri, Türkiye’nin en önemli
ihracat kaynağı olan tekstil endüstrisine soluk aldırabilecektir.

Elektronların hareketinin yarı iletken kristallerde kontrol edilmesi, yeni bir tek-
noloji devrimine yol açmıştır; ve bu teknoloji sayesinde insanoğlunun yaşamı inanılmaz
ölçüde kolaylaşmış; bilgisayar, CD çalar gibi bir çok elektronik alet hayatımıza
girmiştir. Fakat elektronlar arasındaki etkileşmeler ve elektronların düşük hızlara sahip
olmaları, bilim adamlarını yeni arayışlara itmiştir. 1987 yılında periyodik fotonik
yapılarda ışığın yasak banda sahip olduğunun gösterilmesi, ışığın hareketinin kontrol
edilmesinde bir çığır açmıştır. Fotonlar (ışık kuvantaları) hem birbirleriyle
etkileşmemekte hem de elektronlara göre binlerce kat daha yüksek hızlara sahip
olmaktadırlar. Dolayısıyla, hepsi-optik devrelerin, elektronik devrelere göre çok daha
hızlı çalışacağından, yakın bir gelecekte elektronik çağının yerini fotonik çağa bı-
rakması beklenmektedir.

Fotonik kristaller, elektrik veya metalik malzemelerin, bir-, iki-, veya üç-
boyutta periyodik olarak düzenlenmesiyle elde edilmektedir. İçerisinde farklı dalga
boylarını barındıran bir ışık demeti, fotonik kristaller üzerine düşürüldüğünde, belirli
dalga boyu aralığındaki ışık, kristal içerisine girememekte ve fotonik kristal yüzeyinden
tamamen geri yansımaktadır. Ayrıca, kızıl-ötesi ışığın fotonik kristal fiberler içerisinde
hapsedilerek ilerlemesinin sağlanmasıyla, kanserli dokuların vücut içerisinde lazerle
yakılarak yok edilmesinden, fiber tabanlı lazerlere kadar birçok yeni uygulama sahaları
açılmıştır.

Nano fotonik yapılarda ışığın hareketinin kontrol edilebilmesi ve ışığın özel-


liklerinin değiştirilebilmesi bilimsel ve teknolojik birçok uygulamanın önünü açmıştır.

135
3.3.2.5 Nano-elektronik

İnsan beyninin, birbirleriyle etkileşimli milyarlarca nöron barındırdığı dü-


şünülürse ne kadar karmaşık ve muazzam bir yapıya sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Beynin fonksiyonunun anlaşılabilmesi için, nanometre boyutlarında, nöronlardaki
fiziksel etkileşmeleri araştırmamız gerekmektedir. Öncelikle mekanizmayı an-
layabilmek için, nöron boyutlarında aygıtlara gereksinimimiz olduğu açıktır. Tek bir
şarbon mikrobu, kısa süre içerisinde tespit edilip etkisiz hale getirilmezse insanı
öldürebilir; ama nanometre boyutlarındaki mikrop nasıl algılanacaktır? Beyinde körlüğe
neden olan hasarlı bölgenin tespit edilip tamir edilmesi devrimsel bir gelişme olacaktır,
ama o kadar küçük nöronu nasıl tamir edersiniz veya onun yerine insan yapımı bir aygıt
yerleştirilebilinir? Son yıllarda gelişmekte olan nanoteknoloji-biyoloji beraberliği in-
sanoğlunun birçok çözülmez gibi görünen problemlerini çözmeye başlamıştır.207

Canlı memeli nöronlarının aksonları ve dentritleri boyunca iletilen sinir sinyal-


lerini saptamak, güçlendirmek veya zayıflatmak (yani beyin faaliyetlerinin elektro
fizyolojik ölçümünü sağlamak) için geliştirilen incecik silisyum nano teller,
nanoteknoloji ve nörobilim arasında yepyeni bir etkileşim alanı oluşturacaktır. İnsan
beyni şaşırtıcı boyutta geniş ve karmaşık bir şebekedir. Her biri diğer nöronlarla
neredeyse 10 bin bağlantısı olan yaklaşık 100 milyar nörondan oluşan muazzam bir ağ
sistemidir. Bir nöronlar ağı kendisi ile aynı büyüklüğe sahip elektronik bir ağdan daha
üstün işler yapabilimektedir. Hatta biyolojik beyin halihazırda görkemli işlevler icra
etmektedir.

Beyin faaliyetlerinin elektro fizyolojik ölçümü, bir tek nöronda ve nöron ağla-
rında sinyal iletiminin anlaşılmasında oldukça nemlidir. Yukarıda da belirtildiği üzere
biyolojik beynin muazzam bir ağ olması, elektronik olarak taklit edilmesi durumunda
oldukça işlevsel sistemlerin geliştirilmesine olanak tanımaktadır.

3.3.2.6 Nano-malzemeler

Yakın bir gelecekte akıllı yüzeyler hemen her yerde karşımıza çıkacaktır. Suyu
ittiğinden dolayı silecek gerektirmeyen otomobil camları, buğulanmayan banyo aynaları

207
a.g.m., p.3.

136
ve araç camları, kendi kendini temizleyen bina dış cepheleri, tıkanmayan stent
çeperleri, yosun ve deniz hayvanlarının yapışamadığı gemi dış yüzey boyaları, ve
sürtünmesiz yüzeyler aklımıza ilk gelen akıllı yüzeylerin uygulamalarından bazılarıdır.
Bu uygulamaların ekonomiye katkısı milyarlarca dolar dolayında olacaktır.

Suyu seven (süper hidrofilik) ve suyu iten (süper hidrofobik) yüzeyler bir çok
kritik uygulamada kullanılmaktadır. Yer kürenin dörtte üçünün suyla kaplı olmasının
yanı sıra suyun insanlar için hayati bir önemi olması da onu hayatımızın her safhasına
sokuyor. ileride giysiler, camlar, betonlar, boyalar, elektronik aletler, iç ve dış cephe
kaplamaları, dış etkenlere maruz kalacak ve temiz kalmasını istediğimiz her şey süper
hidrofobik ve süper hidrofilik parçacıklar içerecek ya da tamamen bunlarla kaplanmış
olacaktır. Reaksiyonlar bu yüzeylerde gerçekleştirilerek daha yüksek verim sağlanabilir.
Sürtünmeden dolayı kaybolan enerji minimuma indirilebilecek ve böylelikle yakıttan da
tasarruf sağlanabilecektir.208

Sürtünme, aşınma ve korozyonun neden olduğu toplam ekonomik kayıplar,


ülkelerin yıllık gayri safi milli hasılatının yüzde 4'üne denk gelmektedir. Bu nedenle
birçok ülke sürtünme ve aşınmanın neden olduğu kayıpların azaltılmasına yardımcı
olacak yeni nano malzemelerin araştırılmasına kaynak aktarmaktadır. ABD Enerji
Bakanlığı, bu alanda yapılan Ar-Ge faaliyetlerine yıllık 100 milyon doların üzerinde
yatırım yapmaktadır. En düşük sürtünme katsayısına sahip maddelerden birisi de bor
nitrürdür. Ülkemizin bor madenleri açısından zengin olmasından dolayı, bor tabanlı
malzemelerin araştırılması stratejik bir önemdedir.

3.3.2.7 Nano-ekonomi

Gelişmiş ülkelerde ekonomi, genel itibariyle üniversiteler ve araştırma merkez-


lerindeki bilimsel çalışmalardan beslenmektedir. Dolayısıyla ABD'de yüksek teknoloji
şirketleri üniversiteler etrafında kümelenmekte ve bu şirketler dünya ekonomisine yön
vermektedirler. Son yıllarda kritik sayılabilecek ürünlerle nanoteknoloji ön plana
çıkmaya başlamıştır. Örnek olarak, kalp damarlarının iç çeperine kanın yapışıp katman
oluşturamadığı, dolayısıyla tıkanmayan stentler bütün dünyaya satılmaktadır. Boston ve

208
a.g.m., p.3

137
çevresinin en büyük gelir kaynağı olan bu ürünün sahip olduğu katma değer dolayısıyla
ekonomiye katkısı ders kitaplarına konu olmuştur. 15 yıl içerisinde nanoteknoloji
tabanlı ürünlerin piyasa değerinin 3 trilyon dolar olması beklenmektedir.

Nanoteknolojiyi kritik alan olarak görüp bugün yatırım yapan ülkeler, kısa süre
içerisinde meyvelerini toplamaya başlayacaktır. Bu ülkelerden biri olan İsrail, bu
teknolojinin önemini yıllar öncesinden kavramış, gerekli altyapılarını ve insan gücünü
hazırlamıştır. Bu yatırımlar neticesinde 45 nanoteknoloji şirketi kurulmuş ve katma
değeri yüksek ürünlerle nanoteknoloji pazarında yerlerini almışlardır. Ülkemizde, yıllık
ortalama 3.5 milyar ABD dolarını bulan kaçak akaryakıt sorununu çözmek için açılan
ihaleyi İsrailli bir firma kazanmıştır. Çok ucuza üretilebilen "moleküler akaryakıt
marker"dan şirketin yıllık kazancı 25 milyon YTL'yi bulacaktır.209

Artık bilim ve teknoloji politikamızda bir paradigma değişikliğine gitme zama-


nı gelmiştir. Teknoloji transferinden vazgeçip, ihtiyacımız olan teknolojiyi ortaya
çıkaracak bilimi kendimiz, ülkemizde üretmek zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Baş
döndürücü bir hızla ortaya çıkan ve gelişen yeni teknolojilere yaptığımız araştırmalarla
katkı sağlanması mecburidir. Yakın, orta ve uzun vadede sonuçlar alabileceğimiz kritik
alanlar belirlenmeli (bu alanların başında nanoteknoloji gelmektedir), kaynakların ayrıl-
masında bu alanlara öncelik verilerek, gereksinimimiz olan beyin gücü ve altyapı
hazırlanmalıdır. Aksi takdirde, yüksek teknolojiye ödediğimiz miktar gittikçe artacak,
ülkemizin kaynakları yetersiz hale gelerek gün geçtikçe daha fakir bir ülke haline
dönüşmemiz kaçınılmaz olacaktır. Üretim maliyeti 10 YTL'yi geçmeyen kalp
damarlarına takılan bir stent için 10.000 YTL ödeyen bir çiftçimiz, 7 ton kiraz ihraç
ederek bu parayı denkleştirebilecektir. Vatandaş, devamlı kullanmak zorunda olduğu bir
kutu kanser ilacını almak için her seferinde 5 buzdolabı satmak zorunda kalacaktır.

Ülkemizin bağımsızlığı, ekonomik kalkınmışlığımız ve gelecek nesillerin


refahı, nanobilim ve nanoteknolojide geleceğimiz seviye ile doğrudan orantılı olacaktır.
İsabetli ve kararlı bir bilim politikası, altyapının tamamlanması ve insan gücünün
yetiştirilmesi, kısıtlı olan kaynakların iyi değerlendirilmesi, müşterek çalışmaların

209
Nathan, a.g.e.

138
teşvik edilmesi, spin-off yöntemiyle kurulan yeni şirketlerin ekonomiye katkı sağlaması
bu zorlu yolda başarımızın temel itici güçleri olacaktır.

139
4 İLETİŞİM FAKÜLTESİNDE OKUYAN GENÇLERİN NANOTEKNOLOJİ,
NANO İLETİŞİM VE NANO ÜRÜNLER ÜZERİNDEKİ DAVRANIŞLARI
ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

4.1 Araştırmanın Amacı

Nanoteknolojinin önemi, atomlar ve moleküller seviyesinde (1 ila 100


nanometre (nm) skalasında) çalışarak, gelişmiş ve/veya tamamen yeni fiziksel,
kimyasal, biyolojik özelliklere sahip yapılar elde edilmesine imkan sağlamasından
kaynaklanmaktadır. Teknik açıdan açıklamak gerekirse malzeme özellikleri ve
cihazların çalışma prensipleri, genel olarak 100 nm’den büyük boyutları temel alarak
yapılan varsayımların sonucunda ortaya çıkarılmış geleneksel modelleme ve teorilere
dayanmaktadır. Kritik uzunluklar 100nm’nin altına indiğinde ise geleneksel teori ve
modeller ortaya çıkan özellikleri açıklamakta çoğu zaman yetersiz kalmaktadır.

Nanoteknoloji işte burada resme girmektedir. Daha sağlam, daha kaliteli, daha
uzun ömürlü ve daha ucuz, daha hafif, daha küçük cihazlar geliştirme isteği bir çok iş
kolunda gözlenen eğilimlerdir. Minyatürüzasyon olarak tanımlanabilecek bu eğilim bir
çok mühendislik çalışmasının temelini oluşturmaktadır. Minyatürizasyonun sadece
kullanılan parçaların daha az yer kaplamasından çok daha önemli getirileri vardır.
Minyaturizasyon üretimde daha az malzeme, daha az enerji, daha ucuz ve kolay nakliye,
daha çok fonksiyon ve kullanımda kolaylık olarak uygulamada kendini göstermektedir.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir çok endüstride kullanılan toleranslar
sürekli iyileştirilmiş, üstün kalite anlayışı geliştirilmiştir. Mikroteknoloji ürünü olarak
tanımlayabileceğimiz parçalar otomobil, elektronik, iletişim gibi sektörlerde yaygın
olarak kullanılır olmuştur. Günümüzde ise mikroteknolojilerden daha küçük
teknolojilerin nanoteknolojinin, kullanımını yaygınlaşmaktadır.

Nanoteknoloji sayesinde sanayide, bilişim teknolojilerinde, sağlık sektöründe


ve daha bir çok alanda yeni ürünler geliştirilecek, günümüzün üretim süreçleri ve
yöntemleri değişecektir. Bu teknolojiye yatırım yapılan ülkelerde ekonomik değerler
yaratılacak ve toplumların yaşam kalitesi gelişecektir.

140
Sözü edilen teknolojinin gelişim hızı da göz önüne alındığında bugünün
iletişim süreçlerinde de hatırı sayılır değişimlerin gerçekleşeceğini söylemek zor
olmayacaktır. Fiziksel bir teknoloji olarak ‘nano’nun iletişim araçları üzerinde
yaygınlaşması, iletişimi daha da basit, kolay anlaşılır, yalın ve etkin bir hale
dönüştürecektir. Fiziksel bir teknoloji algılamasının dışında bir felsefe ve kavram olarak
da nano, iletişim süreçlerini etkileyecektir. İletişim süreci içindeki tüm basamakların
minyatürleşmesi ve belki de kısalması, sürecin tamamını etkileyecek belki de gelecekte
mesajın algılanması anlamında bir devrim yaratacaktır.

Bu felsefe ve yaklaşım çerçevesinden hareketle, iletişim fakültelerinde iletişim


eğitimi alan üniversite öğrencilerinin, nano kavramı hakkındaki bilgileri, kavramı
algılamaları ve nano teknoloji üzerindeki düşüncelerinin ortaya çıkarılması; gelecekte
bu sektörün baş aktörleri olmaları ve iletişim süreçlerine yön verecek olmaları nedeniyle
önem kazanmaktadır. Bu bilgiler gelecekte iletişim teknolojilerini kullanan ve iletişim
süreçlerine yön veren iletişim fakültesi öğrencilerine, süreci tanımlamada ve yönetmede
ışık tutacaktır.

Bu araştırma, iletişim fakültelerinde öğrenim gören öğrencilerin nano kavramı


hakkındaki bilgilerini, Nano teknoloji içeren herhangi bir ürün veya hizmet kullanıp
kullanmadıklarını, bu ürün veya hizmetleri kullanırken hangi kriterlere dikkat
ettiklerini, iletişim süreci içersinde nano teknolojilerin etkilerinin farkında olup
olmadıklarını ölçmek ve son dönemde nano teknoloji, iletişim ve bilişim alanlarındaki
düşüncelerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Bu amaç çerçevesinde irdelenecek konular;

• İletişim öğrencilerinin nanoteknoloji kavramı hakkındaki kanaatleri,

• Öğrencilerin bu kanaatleri hangi kaynaklardan elde ettikleri,

• Öğrencilere göre nanoteknolojilerin en çok hangi alanlarda kullanıldığı,

• Herhangi bir nanoteknoloji içeren ürün kullanıp kullanmadıkları,

• Kullandıkları nanoteknolojik ürünü hangi kriterlere göre belirledikleri,

141
• Hangi sebep ya da sebeplerde nanoteknolojik ürünlere yöneldikleri,

• Şu an piyasada var olan hangi nano teknolojik ürünleri tanıdıkları,

• Nanoteknoloji ve iletişim arasında herhangi bir bağ olup olmadığı ve


öğrencilerin bu konudaki farkındalıkları

• Nanoteknolıjinin toplumun iletişimsel anlamda manipülasyonu için


herhangi bir araç olup olamayacağı ve etkileşime olan katkısı şeklinde
özetlenebilir.

4.2 Araştırmanın Metodolojisi

İletişim fakültelerinde okuyan gençlerin dönüşüm ile ilgili tutumu, nano


ürünlere ve teknolojisine yaklaşımı, bu teknolojinin geleceği konusundaki fikirlerini
ortaya koymak amacıyla yaptığımız bu çalışma, niceliksel araştırma yöntemlerinden
yararlanılarak hazırlanmıştır. Araştırma, 05.12.2007 – 05.01.2008 tarihleri arasında,
İstanbul’daki kamu ve vakıflara ait üniversitelerin iletişim fakültelerinde okuyan
öğrenciler arasından seçilmiş 250 kişilik bir denek grubuna uygulanmıştır.

Söz konusu dönemde İstanbul’da 8 adet İletişim Fakültesi bulunmaktadır. Bu


fakültelerden 6 tanesi vakıf üniversitesi, 2 tanesi ise kamu üniversitesidir. Çalışmaya
katılan vakıf üniversiteleri; Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi,
Galatasaray Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi ve
Yeditepe Üniversitesi’dir. Çalışmaya katılan kamu üniversiteleri ise; Marmara ve
İstanbul Üniversiteleri’dir.

Araştırmanın saha çalışması öncesi, soru formunda aksayan yönlerin tespit


edilmesi için pilot bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu pilot çalışmada formun
anlaşılmayan soruları değiştirilmiş ve daha anlamlı bir soru formu ortaya konmuştur.
Elde edilen veriler SPSS (Statistical Packages for Social Sciences) programında
değerlendirilmiş ve elde edilmek istenen sonuçlara soruların ne kadar cevap verdiği
tartışılmış ve ortaya son hali çıkarılmıştır.

142
Soru formunda 15 adet amaca yönelik soru bulunmaktadır. Ayrıca, örnek
kitleyi oluşturan öğrencilerin demografik özelliklerini tespit etmek için 10 adet
Demografya Sorusu sorulmuştur.

Anketlerin bilgisayara girişinden sonra SPSS programı aracılığıyla hatalı veri


kontrolleri yapılmış ve hatalı girilen verili anketler bir daha gözden geçirilmiştir.
Doğrulama sonucu veri değerlendirilmesine geçmeden önce kimi sorular değerlendirme
yapılmak üzere kategorize edilmiştir. Bu kategoriler;

ƒ Yaş Grupları
1. 18-20 yaş arası
2. 21-23 yaş arası
3. 24 yaş ve üzeri
ƒ Üniversitenin yasal statüsü
1. Kamu Üniversitesi
2. Vakıf Üniversitesi
ƒ Öğrencisi olunan bölüm
1. Gazetecilik Bölümü
2. Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
3. Radyo/Televizyon ve Sinema Bölümü
4. Görsel İletişim Tasarımı Bölümü
ƒ Aylık hane geliri
1. 500-1000 YTL
2. 1001-2000 YTL
3. 2001- 4000 YTL
4. 4000 YTL ve üzeri
ƒ Aylık kişisel gelir
1. 100-150 YTL
2. 151-250 YTL
3. 251-500 YTL
4. 500 YTL ve üzeri

143
ƒ Kişisel gelirden teknolojiye ayrılan pay
1. %0-%10 arası
2. %11-%25 arası
3. %26-%50 arası
4. %50 ve üzeri
şeklinde gerçekleştirilmiştir.
Araştırmanın analiz safhasında frekans, karşılaştırmalı ortalama, çapraz tablo
analizleri, Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney testleri, SPSS 13.0 istatistik yazılımı
kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çapraz tablo analizlerinde Ki-Kare3 testi
uygulanmıştır.

Uygulanan Ki-kare testlerinde yer alan p değerleri aşağıdaki kiriterlere göre


değerlendirilerek kategori ortalamaları arasında, anlamsız fark’dan çok anlamlı fark’a
doğru dört farklı derecelendirme yoluna gidilmiştir.

p > 0,10 (Anlamsız)


0,10 > p > 0,05 (Az Anlamlı)
0,05 > p > 0,01 (Anlamlı)
0,01 >p (Çok Anlamlı)
Araştırmada yaklaşık 150’ye yakın tablo incelenmiş ve sadece istatistiksel
olarak anlamlı tablolar ve çalışmaya katkısı olan tablolar yorumlanmıştır. Bazıları da
araştırmamıza konu edilemeyeceği ve istatistiksel olarak anlamsız oldukları için
elenmiştir. Ekte sunulan ve yorumlanan tablolar çalışma doğrultusunda önemli verileri
içerdiği için araştırmada sunulmaya çalışılmıştır.

4.3 Niceliksel Bulgular

4.3.1 Demografik Özellikler

İstanbul’daki kamu ve vakıflara ait üniversitelerin iletişim fakültelerinde


okuyan 250 öğrenci arasında yapılan anket çalışmasının demografik açıdan
değerlendirilmesi sonucu elde edilen araştırma bulguları aşağıdaki gibidir.

144
4.3.1.1 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Demografik Özellikleri

Bu bölümde veriler, İstanbul’daki iletişim fakültelerinde okuyan öğrencilerin


yaş, cinsiyet, okudukları üniversitenin yasal statüsü, okudukları bölüm, sınıf, aylık hane
geliri, kişisel gelir ve okul harici çalışma durumu gibi kriterler temel alınarak analiz
edilmiştir.

4.3.1.1.1 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cinsiyet Kriterine Göre


Dağılımı

Tablo 1 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cinsiyet Kriterine Göre Dağılımı

Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Cinsiyet Erkek 143 43,7 57,2 57,2
Kadın 107 32,7 42,8 100,0
Total 250 76,5 100,0
System
Toplam 250 100,0

Şekil 6 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cinsiyet Kriterine Göre Dağılımı- Grafiksel Gösterim
Çalışmaya dahil olan 250 öğrenciden 143 tanesi erkek (%57,2), 107 tanesi
(%42,8) ise kadın’dır.

145
4.3.1.1.2 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cinsiyet Kriterine Göre
Dağılımı

Tablo 2 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Yaş Kriterine Göre Dağılımı


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Yaş 18-20 yaş arası 101 30,9 40,4 40,4
21-23 yaş arası 116 35,5 46,4 86,8
24-27 yaş arası 23 7,0 9,2 96,0
28 yaş ve üstü 10 3,1 4,0 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
System
Toplam 250 100,0

Şekil 7 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Yaş Kriterine Göre Dağılımı- Grafiksel gösterim

Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş guruplarını öğrenmek amacıyla sorduğumuz


soru neticesinde; öğrencilerin 101’inin (%40.4) 18-20 yaş aralığında, 116’sının (%46.4)
21-23 yaş aralığında, 23’ünün (%9.2) 24-27 yaş aralığında, 10 tanesinin ise (%4) 28 yaş
ve üzeri olduğu ortaya çıkmıştır.

146
4.3.1.1.3 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Üniversitelerin Yasal
Statüsüne Kriterine Göre Dağılımı

Tablo 3 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Üniversitelerin Yasal Statüsü Kriterine Göre Dağılımı
Örneklem Geçerli
Sayısı Yüzde Yüzde Kümülatif Yüzde
Okuduğu Kamu Üniversitesi 107 32,7 42,8 42,8
üniversitenin Vakıf Üniversitesi 143 43,7 57,2 100,0
statüsü
Toplam 250 76,5 100,0

Toplam 250 100,0

Tablo 4 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Üniversitelerin Yasal Statüsü Kriterine Göre Dağılımı-
Grafiksel gösterim

Çalışmaya katılan 250 öğrencinin 107’si (%42,8) kamu üniversitelerinde,


143’ü (%57,2) ise vakıf üniversitelerinde okumaktadır.

147
4.3.1.1.4 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Bölüm Kriterine Göre
Dağılımı

Tablo 5 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Bölüm Kriterine Göre Dağılımı


Örneklem Geçerli Kümülatif
Sayısı Yüzde Yüzde Yüzde
Üniversitede Gazetecilik 66 20,2 26,4 26,4
okuduğu bölüm Halkla İlişkiler,Tanıtım ve Reklam 73 22,3 29,2 55,6
Radyo Televizyon Sinema 73 22,3 29,2 84,8
Görsel İletişim Tasarımı 38 11,6 15,2 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Toplam 250 100,0

Şekil 8 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Bölüm Kriterine Göre Dağılımı- Grafiksel gösterim

İstanbul’daki iletişim fakültelerinde okuyan öğrencilerin okudukları bölümleri


öğrenmek amacıyla sorduğumuz soru neticesinde; öğrencilerin 66’sının (%26,4)
Gazetecilik Bölümünde, 73’ünün (%29,2) Halkla İlişkiler Tanıtım ve Reklam
Bölümünde, 73’ünün (%29,2) Radyo Televizyon ve Sinema Bölümünde, 38’inin ise
(%15,2) Görsel İletişim ve Tasarım Bölümü’nde okudukları saptanmıştır.

148
4.3.1.1.5 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okudukları Sınıf Kriterine
Göre Dağılımı

Tablo 6 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okudukları Sınıf Kriterine Göre Dağılımı


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Üniversitede okuduğu sınıf 1. sınıf 90 27,5 36,0 36,0
2. sınıf 52 15,9 20,8 56,8
3. sınıf 75 22,9 30,0 86,8
4. sınıf 33 10,1 13,2 100,0
Toplam 250 76,5 100,0

Toplam 250 100,0

Şekil 9 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okudukları Sınıf Kriterine Göre Dağılımı- Grafiksel
gösterim
İletişim Fakültesinde okuyan öğrencilerin okudukları sınıf kriterine göre
dağılımı incelendiğinde öğrencilerin 90’ının (%36) 1. sınıf öğrencisi, 52’sinin (%20.8)
2. sınıf öğrencisi, 75’inin (%30) 3. sınıf öğrencisi ve 33’ünün ise (%13,2) 4. sınıf
öğrencisi oldukları ortaya çıkarılmıştır. Bu soruda, hazırlık sınıfı öğrencileri 1. sınıfa, 5-
6 ve 7. sınıf öğrencileri ise 4. sınıfa dahil edilmiştir.

149
4.3.1.1.6 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okul Dışı Çalışma Kriterine
Göre Dağılımı

Tablo 7 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okul Dışı Çalışma Kriterine Göre Dağılımı
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Okul dışındaki boş Evet 88 26,9 35,2 35,2
zamanlarınızda çalışıyor Hayır 162 49,5 64,8 100,0
musunuz? Toplam 250 76,5 100,0
System
Toplam 250 100,0

Şekil 10 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Okul Dışı Çalışma Kriterine Göre Dağılımı- Grafiksel
gösterim

Çalışmaya katılan 250 öğrencinin 88’i (%35.2) okul dışında kalan


zamanlarında çalıştıklarını, 162’si ise (%64.8) okul dışında herhangi bir işte
çalışmadıklarını beyan etmiştir.

150
4.3.1.1.7 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Hane Geliri Kriterine
Göre Dağılımı

Tablo 8 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Hane Geliri Kriterine Göre Dağılımı
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Aylık hane geliri 500-1000 YTL Arası 18 5,5 7,2 7,2
1001-2000 YTL Arası 51 15,6 20,4 27,6
2001-4000 YTL Arası 103 31,5 41,2 68,8
4001 YTL ve Üzeri 78 23,9 31,2 100,0
Toplam 250 76,5 100,0

Toplam 250 100,0

Şekil 11 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Hane Geliri Kriterine Göre Dağılımı- Grafiksel
gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin aylık hane gelirini öğrenmek amacıyla


sorduğumuz soruda; öğrencilerin 18’inin (%7.2) aylık hane geliri 500-1000 YTL arası,
51’inin (%20.4) aylık hane geliri 1001-2000 YTL arası, 103’ünün (%41,2) aylık hane
geliri 2001-4000 YTL arası ve 78’inin ise (%31.2) 4001 YTL ve üzeridir.

151
4.3.1.1.8 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Kişisel Gelir Kriterine
Göre Dağılımı

Tablo 9 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Kişisel Gelir Kriterine Göre Dağılımı
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Kişisel gelir 100-150 YTL Arası 10 3,1 4,0 4,0
151-250 YTL Arası 43 13,1 17,2 21,2
251-500 YTL Arası 129 39,4 51,6 72,8
501 YTL ve Üzeri 68 20,8 27,2 100,0
Toplam 250 76,5 100,0

Toplam 250 100,0

Şekil 12 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Aylık Kişisel Gelir Kriterine Göre Dağılımı- Grafiksel
gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin kişisel gelirini öğrenmek amacıyla


sorduğumuz soruda; öğrencilerin 10 tanesinin (%4) 100-150 YTL’lik, 43 tanesinin
(%17.2) 151-250 YTL’lik, 129 tanesinin (%51.6) 251-500 YTL’lik, 68 tanesinin ise
(%27.2) 501 YTL ve üzeri bir geliri olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.

152
4.3.1.1.9 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Kişisel Gelirlerinden
Teknolojiye Ayırdıkları Pay

Tablo 10 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Kişisel Gelirlerinden Teknolojiye Ayırdıkları Pay


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Kişisel Gelirden %0-%10 Arası 50 15,3 20,0 20,0
Teknolojiye Ayrılan Pay %11-%25 Arası 76 23,2 30,4 50,4
%26-%50 Arası 73 22,3 29,2 79,6
%50 ve Üzeri 51 15,6 20,4 100,0
Toplam 250 76,5 100,0

Toplam 250 100,0

Şekil 13 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Kişisel Gelirlerinden Teknolojiye Ayırdıkarı Pay-


Grafiksel gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin kişisel gelirlerinden teknolojiye ayırdıkları


payı öğrenmek amacıyla sorduğumuz soruda; öğrencilerin, 50 tanesinin(%20) %0-%10
arası, 76 tanesinin (%30.4) %11-%25 arası, 73 tanesinin (%29.2) %26-%50 arası, 51
tanesinin ise (%20.4)kişisel gelirlerinden %50 ve üzeri pay ayırdıkları sonucu ortaya
çıkmıştır.

153
4.3.1.1.10 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cep Telefonu Sahipliği

Tablo 11 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cep Telefonu Sahipliği


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Cep Telefonu Sahipliği Var 241 73,7 96,4 96,4
Yok 9 2,8 3,6 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 14 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Cep Telefonu Sahipliği- Grafiksel gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin cep telefonu sahipliğini ölçmek amacıyla


sorduğumuz soruda; 241 öğrencinin (%96.4) cep telefonu sahibi olduğu
gözlemlenmiştir. Bu da günümüzde cep telefonlarının toplumun genç kesiminin
neredeyse tümüne yayıldığını göstermektedir.

154
4.3.1.1.11 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Video Kamera Sahipliği

Tablo 12 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Video Kamera Sahipliği


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Video Kamera Sahipliği Var 51 15,6 20,4 20,4
Yok 199 60,9 79,6 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 15 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Video Kamera Sahipliği- Grafiksel gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin video kamera sahipliğini ölçmek amacıyla


sorduğumuz soruda; 51 öğrencinin (%20.4) video kamera sahibi olduğu 199’unun ise
(%79.6) bu cihazı kullanmadığı ortaya çıkmıştır. Video kamera henüz çok tercih edilen
bir teknolojik ürün haline gelmemiştir.

155
4.3.1.1.12 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Masaüstü Bilgisayar
Sahipliği

Tablo 13 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Masaüstü Bilgisayar Sahipliği


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Masaüstü Bilgisayar Var 102 31,2 40,8 40,8
Sahipliği Yok 148 45,3 59,2 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 100,0

Şekil 16 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Masaüstü Bilgisayar Sahipliği- Grafiksel gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin video kamera sahipliğini ölçmek amacıyla


sorduğumuz soruda; 102 öğrencinin (%40.8) masaüstü bilgisayar sahibi olduğunu, 148
öğrencinin ise (%59.2) bilgisayar sahibi olmadığı ortaya çıkmıştır.

156
4.3.1.1.13 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin MP3 Çalar Sahipliği

Tablo 14 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin MP3 Çalar Sahipliği


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
MP3 Çalar Sahipliği Var 114 34,9 45,6 45,6
Yok 136 41,6 54,4 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 17 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin MP3 Çalar Sahipliği- Grafiksel gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin MP3 Çalar sahipliğini ölçmek amacıyla


sorduğumuz soruda; 114 öğrencinin (%34.9) MP3 çalar sahibi olduğunu, 136
öğrencinin ise (%54.4) MP3 çalar sahibi olmadığı ortaya çıkmıştır. MP3 çalar gençler
tarafından tercih edilen bir teknolojik ürün olarak ortaya çıkmaktadır.

157
4.3.1.1.14 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dizüstü Bilgisayar Sahipliği

Tablo 15 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Diz üstü Bilgisayar Sahipliği


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Laptop Sahipliği Var 42 12,8 16,8 16,8
Yok 208 63,6 83,2 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam
327 100,0

Şekil 18 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dizüstü Bilgisayar Sahipliği- Grafiksel gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin Dizüstü Bilgisayar sahipliğini ölçmek


amacıyla sorduğumuz soruda; 42 öğrencinin (%16.8) dizüstü bilgisayar sahibi
olduğunu, 208 öğrencinin ise (%83.2) dizüstü bilgisayar sahibi olmadığı ortaya
çıkmıştır. Dizüstü bilgisayar sahipliği maliyeti dolayısıyla gençler arasında henüz çok
yaygınlaşmamıştır.

158
4.3.1.1.15 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dijital Fotoğraf Makinası
Sahipliği

Tablo 16 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dijital Fotoğraf Makinası Sahipliği


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Dijital Fotoğraf Makinası Var 89 27,2 35,6 35,6
Sahipliği Yok 161 49,2 64,4 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 19 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Dijital Fotoğraf Makinası Sahipliği- Grafiksel gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin Dijital Fotoğraf makinası sahipliğini ölçmek


amacıyla sorduğumuz soruda, 89 öğrencinin (%35.6) dijital fotoğraf makinesi olduğunu
sahibi olduğunu, 161 öğrencinin ise (%64.4) dijital fotoğraf makinası sahibi olmadığı
ortaya çıkmıştır. Dijital fotoğraf makinası da gençler tarafından çok kullanılan bir
teknolojik ürün değildir.

159
4.3.1.1.16 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin USB Bellek Sahipliği

Tablo 17 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin USB Bellek Sahipliği


Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
USB Bellek Sahipliği Var 100 30,6 40,0 40,0
Yok 150 45,9 60,0 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 20 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin USB Bellek Sahipliği- Grafiksel gösterim

Çalışmaya konu olan öğrencilerin USB bellek sahipliğini ölçmek amacıyla


sorduğumuz soruda, 100 öğrencinin (%40) USB bellek makinesi olduğunu sahibi
olduğunu, 150 öğrencinin ise (%60) USB bellek sahibi olmadığı ortaya çıkmıştır.

160
4.3.2 İletişim Fakültesi Öğrencilerinin Teknolojiye Karşı Tutum ve
Davranış Özellikleri
Bu bölümde iletişim fakültelerinde okuyan öğrencilerin teknolojik ürün alırken
baz aldıkları kriterler, bilgisayar, MP3çalar, USB Bellek baz alınarak irdelenmeye
çalışılmış aynı zamanda interneti en çok kullandıkları alanlara vurgu yapılmaya
çalışılmıştır.
4.3.2.1. Teknolojik Ürün Alırken En Önemli Kriterler
Tablo 18 Teknolojik Ürün Kriterleri
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Teknolojik Bir Ürün Performans 71 21,7 28,4 28,4
Alırken Dikkate Alınan En Boyut 58 17,7 23,2 51,6
Önemli Kriter Fiyat 83 25,4 33,2 84,8
Servis 22 6,7 8,8 93,6
Ergonomi 3 0,9 1,2 94,8
Tasarım 13 4,0 5,2 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 21 Teknoljik Ürün satın alımındaki kriterler- Grafiksel gösterim


Öğrencilere teknolojik ürün satın alımında en önemli kriter nedir sorusuna;
servis, ergonomi ve tasarımın çok önemli bir yer tutmadığı gözlemlenmiştir. Fiyat,
boyut ve performans kriterleri ise diğerlerine göre daha önemli kriterler olarak ön plana
çıkmışlardır.

161
4.3.2.2. Bilgisayar Alırken En Önemli Kriterler
Tablo 19 Bilgisayar Alırken En Önemli Kriterler
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Bilgisayar Alırken Dikkate Hız 75 22,9 30,0 30,0
Alınan En Önemli Kriter Fiyat 90 27,5 36,0 66,0
Boyut 25 7,6 10,0 76,0
Servis 20 6,1 8,0 84,0
Marka 40 12,2 16,0 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 22 Bilgisayar satın alımındaki kriterler- Grafiksel gösterim

Bilgisayar satın alımında en önemli kriter fiyat olarak ön plana çıkmaktadır.


Daha sonra hız ve marka kriterleri onu izlemektedir. Boyut kriteri ise %10 gibi bir payla
çok önemli bir yer tutmamaktadır.

162
4.3.2.3. Cep Telefonu Alırken En Önemli Kriterler
Tablo 20 Cep Telefonu Alırken En Önemli Kriterler
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Cep Telefonu Alırken İşlev 35 10,7 14,0 14,0
Dikkate Alınan En Önemli Fiyat 85 26,0 34,0 48,0
Kriter Boyut 55 16,8 22,0 70,0
Marka 75 22,9 30,0 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 23 Cep Telefonu Satın Alımındaki Kriterler- Grafiksel gösterim

Cep Telefonu satın alımındaki kriterlerde de fiyat konusu ön plana


çıkmaktadır. Cep telefonuna özel olarak marka konusu da önemli bir kriter olmuştur.
Boyutun küçüklüğü de %22 gibi bir payla üçüncü sırada yer almıştır. İlginç bir şekilde
cep telefonunun işlevi son sırada yer almaktadır.

163
4.3.2.4. MP3 Çalar Alırken En Önemli Kriterler
Tablo 21 MP3 Çalar Alırken En Önemli Kriterler
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
MP3 Player Alırken Bellek 71 21,7 28,4 28,4
Dikkate Alınan En Önemli Boyut 79 24,2 31,6 60,0
Kriter Fiyat 82 25,1 32,8 92,8
Marka 7 2,1 2,8 95,6
Performans 11 3,4 4,4 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 24 MP3 Çalar Satın Alımındaki Kriterler- Grafiksel gösterim

Diğer teknolojik ürünlerin aksine MP3 Çalar alımında fiyatın yanı sıra boyutta
önemli bir kriter olarak görülmektedir. MP3 çaların her an kişinin yanında taşınabilir bir
aygıt olması boyut kriterini ön plana çıkarmaktadır. Bunu ise MP3 çaların belleği
izlemektedir. Marka ve performans kriterler içinde daha az bir rol üstlenmektedir.

164
4.3.2.5. İletişim Fakültesi Öğrencilerinin İnterneti En Çok Kullandıkları
Alanlar
Tablo 22 Internet Kullanım Alanları-Grafiksel Gösterim

250
223
210
200
183
174
154
150 142

102
100

50

0
E-Devlet Gazete Oyun Bankacılık Eğitim E-Posta Bilgi Edinme
Okumak Oynamak

Yapılan araştırmada öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun interneti en çok bilgi


edinme kaynağı ve e-posta hizmeti kullanma amaçlı kullandıkları tespit edilmiştir. 250
kişinin 223’ü ve yine 250 kişinin 210’u internetten en çok bu hizmetler için
yararlandıklarını söylemişlerdir. Gazete okumak ve eğitim bu iki kriteri takip
etmektedir. Üniversite öğrencileri üstünde yapılan bir araştırma olması eğitim kriterinin
ön planda olmasında büyük etkendir. Bir diğer ilginç çıkarım ise gazetelerin internet
sürümlerinin epey ilgi çeken bir mecra haline gelmiş olmasıdır. Bu kriterleri sırasıyla E-
Devlet hizmetlerinden yararlanma , bankacılık işlemleri yapma ve oyun oynama
kriterleri takip etmektedir.

165
4.3.3 İletişim Fakültesi Öğrencileri ve Nano Kavramına Yaklaşımları
Bu bölümde iletişim fakültesinde okuyan öğrencilerin nano kavramı üzerine
düşünceleri ve kavrama yaklaşımları değerlendirilecektir.

4.3.3.1 İletişim Fakültesi Öğrencilerine Nano Kavramının İfade


Ettikleri
Tablo 23 Nano kavramının öğrenciler açısından algılanışı
Örneklem Geçerli Kümülatif
Sayısı Yüzde Yüzde Yüzde
Nano Kavramı Size Neyi Teknoloji 147 45,0 58,8 58,8
İfade Ediyor? Minyatürleşme 39 11,9 15,6 74,4
Bir Pazarlama Kavramı 3 0,9 1,2 75,6
Bir Ölçü Birimi 19 5,8 7,6 83,2
Tasarım 42 12,8 16,8 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 25 Nano Kavramı İfadesi- Grafiksel gösterim


Nano kavramı büyük bir çoğunlukta (%58.8) teknoloji kavramını
hatırlatmaktadır. Yine ürünlere atfedilen nano sıfatı dolayısıyla tasarım kavramı ve
minyatürleşme konuları da sırasıyla %16.8 ve %15.6 olarak yer almaktadır. Anlam
olarak nano kelimesinin sözlük anlamı olan ölçü birimi ifadesi ise sadece araştırmaya
katılanların %7.6 sı tarafından bilinmektedir.

166
4.3.3.2 Nanoteknolojinin Yenilik Getirdiği Alanlar

250
219
201
200

150 Tıp
Kimya San.
Savunma San.
100 84 İletişim/Bilişim

57
50

0
Tıp Kimya San. Savunma San. İletişim/Bilişim

Şekil 26 Nanoteknolojinin Kullanıldığı Sektörler- Grafiksel gösterim

Araştırmaya katılan öğrencilerden nanoteknolojinin hangi alanlarda


kullanıldığına dair alınan cevaplarda özellikle iletişim/bilişim alanına ve kimya
sanayine vurgu yapıldığı gözlemlenmektedir. İletişim sektörü bu anlamda bilgisayar
dünyasındaki minyatürleşme ( 100 tonluk bilgisayarlardan günümüzde 1.7 cm.
kalınlığındaki Mac Book Air) ve bazı ürünlerin adındaki Nano sıfatı dolayısıyla kendini
ön plana çıkarmaktadır. Kimya sanayi ise özellikle ülkemizde boya sanayi ile ilgili
yürütülen reklam kampanyaları sayesinde daha tanınır hale gelmektedir. Dünyada
özellikle yatırım yapılan savunma sanayi ve tıp alanındaki nanoteknolojik gelişmeler ise
günlük hayattan daha uzak kalmıştır. Burada paradoksal bir durum söz konusudur.
Tezin özellikle üçüncü bölümünde vurgulanan dünyada AR-GE çalışmalarının vurgu
yaptığı savunma ve tıp alanındaki gelişmelerin Türkiye’de henüz yankı bulmadığı
gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

167
4.3.3.3 Nanoteknoloji Hakkında Bilgi Alınan Mecralar
Tablo 24 Nanoteknoloji Hakkında Bilgi Alınan Mecralar
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Nanoteknoloji Hakkında İnternet 39 11,9 15,6 15,6
Nereden Bilgi Aldınız? TV/Belgesel 76 23,2 30,4 46,0
Bilimsel Yayın 3 0,9 1,2 47,2
Reklam 132 40,4 52,8 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 27 Nanoteknoloji Hakkında Alınan Bilgiler- Grafiksel gösterim

Nanoteknoloji hakkında en çok reklamlar vasıtasıyla bilgi alınmaktadır. Buna


da özellikle modelinde “nano” kelimesi geçen ürünler önemli katkı sağlamaktadırlar.
Bunu TV ve sonrasında internet izlemektedir. Internet üzerinde fazla kaynak olmaması
da ilginç bir sonuçtur. Tabi bir diğer vahim sonuç üniversite öğrencilerinden sadece
%1.2 sinin bu konu hakkında bilimsel yayınlardan bilgi aldığını ifade etmesidir.

168
4.3.3.4 Nanoteknoloji İçeren Ürün Kullanımı
Tablo 25 Nanoteknoloji İçeren Ürün Kullanımı
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Nanoteknoloji İçeren Evet 69 21,1 27,6 27,6
Herhangi Bir Ürün Hayır 181 55,4 72,4 100,0
Kullanıyor musunuz? Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 28 Nanoteknoloji İçeren Ürün kullanımı - Grafiksel gösterim

Ankete katılan 181 kişi (%72.4) nanoteknolojik bir ürün kullanmadığını ifade
etmiştir. 69 kişi ise (%27.6) nanoteknolojik bir ürün kullandıklarını ifade etmişlerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta nanoteknolojik üründen, içinde “nano” kelimesi
geçen veya boyutu küçük ürün anlaşılmasıdır. Halbuki IPod Nano gibi ürünler
nanoteknolojik ürünler değildirler. Dolayısıyla günlük hayatta nanoteknolojik ürün
kullanmak çok mümkün değildir, tabi evinizi nano teknolojisiyle üretilen bir boya ile
boyatmadığınız sürece.

169
4.3.3.5 Nanoteknolojik Ürün Tercih Sebepleri
Tablo 26 Nanoteknolojik Ürün Tercih Sebepleri
Nanoteknoloji İçeren Bir Boyut 57 17,4 22,8 22,8
Ürünü Neden Tercih Fiyat 6 1,8 2,4 25,2
Ettiniz?
Tasarım 47 14,4 18,8 44,0
Performans 101 30,9 40,4 84,4
Servis 15 4,6 6,0 90,4
Ergonomi 24 7,3 9,6 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 29 Nanoteknolojik Ürün Tercih Sebepleri - Grafiksel gösterim

Ankette nanoteknolojik ürünü olduğunu söyleyen öğrencilerden 101’i (%40.4)


performans kriterini ön plana çıkarmaktadır. Daha sonraki kriter ise boyut olarak
önümüze gelmektedir. Boyut olarak küçük olan bir ürün kullanıcılar için de bir satın
alma sebebi olmaktadır. Diğer ürün alımlarında en önemli kriter olan fiyat ise, söz
konusu bir nanoteknolojik ürün olunca çok önem arz etmeyen bir konuma
gerilemektedir.

170
4.3.3.6 Nanoteknolojik Ürünlerin Günlük Hayata En Önemli
Getirileri
Tablo 27 Nanoteknolojik Ürünlerin Avantajları
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Nanoteknolojik Ürünlerin Mobilite 88 26,9 35,2 35,2
Hayatımıza Girmesinin Hız 77 23,5 30,8 66,0
Sizce En Önemli Avantajı Mekan 25 7,6 10,0 76,0
Nedir?
Fiyat 20 6,1 8,0 84,0
Zaman 40 12,2 16,0 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 30 Nanoteknolojik Ürünlerin Avantajları- Grafiksel gösterim

Nanoteknolojik ürünlerin hayatımıza getirdiği en önemli yenilik olarak gençler


mobiliteyi görmektedirler. Daha sonra ise bu ürünlerin hayatlarına hız getirdiğini
düşünmektedirler. Hız zaman konusunda da avantajlar getirmektedir. Mekan ve fiyat
kriterleri bu soruda da fazla ön plana çıkmamıştır.

171
4.3.3.7 Adında Nano Bulunduran Ürünlerin Bilinirliği

300

250 239
229

200
Ipod Nano
Tata Nano
150
Dyo Nano
Samsung Silver Nano
100 83

50 36

0
Ipod Nano Tata Nano Dyo Nano Samsung Silver
Nano

Şekil 31 Nano Ürünlerin Bilinirliği- Grafiksel gösterim

Adında nano bulunan ürünlerde özellikle “IPod Nano”, hem gençlerin çok
kullandığı biri ürün olması ile hem de reklamları dolayısıyla en çok bilinirliğe sahip
ürün olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada ilginç olan, bir kimya sanayi ürünü olmasına
rağmen bir boya markasının reklamları sayesinde bilinirliğini çok arttırmış olmasıdır.
Türkiye’de “nano” kelimesi geçince akla boya markalarının gelmesi reklamlarla doğru
orantılıdır. Bir araba markası olan Tata Nano’nun veya yeni bir cep telefonu modelinin
(Samsung Silver Nano) Türkiye’de fazla reklamı olmayan ürünler olması da bu anlamda
reklamlarla bağıntı kurma gerekçemizi kuvvetlendirmektedir. Birçok yeni ürüne içinde
teknoloji barındırması ve boyutu nedeniyle “nano” sıfatı verilmesi de bu konuda yeni
bir yaklaşıma ışık tutmaktadır. Bu anlamda bu teknoloji yeni bir pazarlama tekniği
olabilir mi sorusu akıllara gelmektedir.

172
4.3.3.8 Nanoteknoloji ve Gelecek
Tablo 28 Nanoteknoloji ve Gelecek
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Nanoteknoloji Kesinlikle katılmıyorum 7 2,1 2,8 2,8
Gelecegin 2 7 2,1 2,8 5,6
Teknolojisidir 3 7 2,1 2,8 8,4
4 56 17,1 22,4 30,8
5 70 21,4 28,0 58,8
Kesinlikle katılıyorum 103 31,5 41,2 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 32 Nanoteknoloji ve Gelecek- Grafiksel gösterim

Nanoteknolojinin geleceğin teknolojisi olduğu konusunda %90’dan fazla


öğrenci hem fikirdir. Bu da nanoteknolojiden gerçek anlamda bir beklenti olduğu
konusunda bize önemli bir veri sağlamaktadır.

173
4.3.3.9 Bir Teknolojik Ürünün Boyutunun Önemi
Tablo 29 Teknoloji Ürününün Boyutu

Örneklem Kümülatif
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde
Bir Teknolojik Ürün Kesinlikle katılmıyorum 7 2,1 2,8 2,8
Ne Kadar Küçükse 2 35 10,7 14,0 16,8
O Kadar Iyidir
3 21 6,4 8,4 25,2
4 42 12,8 16,8 42,0
5 96 29,4 38,4 80,4
Kesinlikle katılıyorum 49 15,0 19,6 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 33 Teknolojik Ürünün Boyutu- Grafiksel gösterim

Araştırmaya katılan öğrencilerin %74.8’i bu önermeye katılmaktadır. Bu


önermenin sonucu teknoloji üreticileri için önemli bir ipucu olarak karşımıza
çıkmaktadır. Tasarım ve boyut, teknoloji üreticileri için gelecekte ön plana çıkarılması
gereken kriterler olarak vurgulanmıştır.

174
4.3.3.10 Nanoteknolojik Ürünlerin Günümüzdeki Durumu
Tablo 30 Nanoteknolojik Ürünlerin Güncel Durumu

Örneklem Kümülatif
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde
Nanoteknolojik Ürünler Kesinlikle katılmıyorum 29 8,9 11,6 11,6
Daha Emekleme 2 35 10,7 14,0 25,6
Aşamasındadır 3 28 8,6 11,2 36,8
4 56 17,1 22,4 59,2
5 53 16,2 21,2 80,4
Kesinlikle katılıyorum 49 15,0 19,6 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 34 Nanoteknolojik Ürünlerin Durumu- Grafiksel gösterim

Bu önermede de önermeye katılanlar daha fazla olmasına rağmen oran


%63’lerde kalmıştır. Bu konudaki toplum algısı, nanoteknolojinin henüz günlük
hayatımıza giremediği ancak AR-GE çalışmalarının yoğun olarak sürdüğü sonucunu
bize vermektedir.

175
4.3.3.11 Bir Pazarlama Stratejisi Olarak Nanoteknoloji
Tablo 31 Bir Pazarlama Stratejisi Olarak Nanoteknoloji

Örneklem Geçerli Kümülatif


Sayısı Yüzde Yüzde Yüzde
Nanoteknoloji Aslında Kesinlikle katılmıyorum 93 28,4 37,2 37,2
Bir Pazarlama 2 28 8,6 11,2 48,4
Stratejisidir 3 21 6,4 8,4 56,8
4 35 10,7 14,0 70,8
5 38 11,6 15,2 86,0
Kesinlikle katılıyorum 35 10,7 14,0 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 35 Nanoteknoloji/Pazarlama Stratejisi- Grafiksel gösterim

Bu önermeye ankete katılanlın %50’den fazlası katılmamaktadır. Ancak gene


de eşit bir dağılım vardır. Toplum algısı bu önermeye katılmasa da bazı teknoloji
üreticilerinin “nano” sıfatına bir pazarlama stratejisi atfettiği de aşikardır.

176
4.3.3.12 Adında Nano Geçen Ürünlerin Teknolojik Durumu
Tablo 32 Adında Nano Geçen Ürünler ve Teknoloji

Örneklem Kümülatif
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Yüzde
Adında Nano Gecen Kesinlikle katılmıyorum 7 2,1 2,8 2,8
Ürunler Yüksek 2 28 8,6 11,2 14,0
Teknoloji Içerir 3 21 6,4 8,4 22,4
4 108 33,0 43,2 65,6
5 51 15,6 20,4 86,0
Kesinlikle katılıyorum 35 10,7 14,0 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 36 Adında Nano geçen Ürünlerin Teknoloji İçermesi - Grafiksel gösterim

Gençlerin algısı “nano” ve ileri teknoloji kavramlarını bağdaştırmaya müsait


gözükmektedir. Gençlerin %80’e yakın bölümü nano kelimesini yüksek teknolojinin bir
diğer adı gib görmektedirler. Bu da pazarlama stratejileri açısından dikkate alınması
gereken bir nokta olarak gözümüze çarpmaktadır.

177
4.3.3.13 Nanoteknoloji Yatırımlarının Önemi
Tablo 33 Nanoteknoloji Yatırımlarının Önemi
Örneklem Geçerli Kümülatif
Sayısı Yüzde Yüzde Yüzde
Nanoteknolojiye Yatırım Yapan Kesinlikle katılmıyorum 7 2,1 2,8 2,8
Ülkeler Gelecekte Dünya 2 28 8,6 11,2 14,0
Ekonomisine Şekil Verecektir
3 21 6,4 8,4 22,4
4 72 22,0 28,8 51,2
5 87 26,6 34,8 86,0
Kesinlikle katılıyorum 35 10,7 14,0 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 37 Nanoteknoloji ve Gelecek Yatırımı - Grafiksel gösterim

Gençler bu önermeye de çok sıcak yaklaşmaktadır. %75’in üzerinde katılımcı,


gelecekte dünya düzenine ve ekonomisine yön verecek gücün bu teknolojiye yatırım
yapan devletler arasından çıkacağına inanmaktadırlar. Bu teknolojiye en çok pay ayıran
ülkelerin A.B.D. ve Avrupa Birliği ülkeleri göz önüne alındığında bu cevaplarda
tarafımızca anlamlı olarak değerlendirilmelidir.

178
4.3.3.14 Nanoteknoloji ve Günlük Hayat
Tablo 34 Nanoteknoloji ve Günlük Hayat
Örneklem Geçerli Kümülatif
Sayısı Yüzde Yüzde Yüzde
Nanoteknolojiler Hayatı Kesinlikle katılmıyorum 7 2,1 2,8 2,8
Olumlu Yönde Etkileyecektir 2 30 9,2 12,0 14,8
3 19 5,8 7,6 22,4
4 46 14,1 18,4 40,8
5 101 30,9 40,4 81,2
Kesinlikle katılıyorum 47 14,4 18,8 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 38 Nanoteknoloji ve Günlük Hayat - Grafiksel gösterim

Üniversite öğrencilerinin %77.6’sı nanoteknolojilerin hayatı olumlu yönde


etkileyeceği konusunda hem fikirdir. Bu da teknolojinin ilerlemesinin yaşamı olumlu
etkileyeceği savını desteklemektedir. Ancak teknolojinin sosyolojik bağlamda her
zaman olumlu etkilerinin olmadığı madalyonun öbür yüzünü de hesaba katma
gerekliliği bilimsel bir gerçektir.

179
4.3.3.15 İletişim, Nanoteknoloji ve Özel Hayatın Mahremiyeti
Tablo 35 Nanoteknoloji ve Özel Hayatın Mahremiyeti
Örneklem Geçerli Kümülatif
Sayısı Yüzde Yüzde Yüzde
İletişim Alanındaki Kesinlikle katılmıyorum 18 5,5 7,2 7,2
Nanoteknolojik 2 18 5,5 7,2 14,4
Ürünler Özel Hayatın 3 81 24,8 32,4 46,8
Gizliliği
Açısından Soru İşaretleri 4 54 16,5 21,6 68,4
Taşımaktadır 5 62 19,0 24,8 93,2
Kesinlikle katılıyorum 17 5,2 6,8 100,0
Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 39 Nanoteknoloji ve Özel Hayatın Mahremiyeti - Grafiksel gösterim

İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünlerin insanların özel hayatlarına


müdahil olmak için bir araç olacağı savı gençler tarafından çok kabul gören bir tez gibi
görünmemektedir. Katılımcıların %50’lik bölümü bu kanıya katılmamaktadırlar.

180
4.3.3.16 Nanoteknoloji ve İletişimin Değişimi
Tablo 36 Nanoteknoloji ve İletişimsel Bir Devrim
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Nanoteknolojinin Evet
138 42,2 55,2 55,2
Etkileşim Bağlamında
İletişimsel Bir Devrim Hayır
112 34,3 44,8 100,0
Yaratacağına
İnanıyormusunuz Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 40 Nanoteknoloji ve İletişim Devrimi - Grafiksel gösterim

Nanoteknolojinin iletişimsel bir devrim yaratacağına inananların sayısı 138


(%55,2) iken bu önermeye inanmayanlar 112 kişidir (%44,8). Bu anketin iletişim
fakültesi öğrencilerine yapıldığı göz önüne alınırsa %55.2’lik oranın, konuyu iyi bilen
kişiler tarafından değerlendirildiği için anlamlı bir grup olduğu düşünülmektedir.
İletişim modellerinin ve tekniklerinin değişmesi nanoteknoloji sayesinde mümkün gibi
görünmektedir.

181
4.3.3.17 Nanoteknoloji ve Toplumun Kontrolü
Tablo 37 Nanoteknoloji ve Toplumun Kontrolü
Örneklem
Sayısı Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde
Nanoteknoloji Toplumun Evet
94 28,7 37,6 37,6
Kontrolü
ve Manipülasyonu için Hayır 156 47,7 62,4 100,0
Önemli Bir Etken midir? Toplam 250 76,5 100,0
Kayıp Sistem
Toplam 250 100,0

Şekil 41 Nanoteknoloji ve Kontrol- Grafiksel gösterim

Nanoteknoloji ile üretilen ürünlerin kullanımından doğacak toplumu


yönlendirme ve kontrol etmeye yarayacak bazı etkenlerin oluşacağın savına gençler
%62,4’lük bir oranda katılmamaktadırlar. Bu da teknolojinin hayata hep olumlu
değerler kattığı şeklindeki “yönlendirilmiş” düşünceyi destekleyen bir önerme olarak
karşımıza çıkmaktadır.

182
4.4 Çapraz Tablo Analizleri

4.4.1 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X Cinsiyet

Tablo 38 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X Cinsiyet

Ortalama Sıraların
Cinsiyet N Sıra Toplamı
Nanoteknolojik urunler Erkek 143 118,63 16.964,50
Daha Emekleme
Asamasindadir Kadın 107 134,68 14.410,50
Toplam 250

Mann-Whitney U 6.668,500
Wilcoxon W 16.964,500
Z -1,766
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,077

Nanoteknolojik ürünlerin henüz emekleme aşamasında olması ile katılımcıların


cinsiyetini analize tuttuğumuz bu önermede erkeklerin kadınlara oranla daha fazla bu
önermeye katıldığı gözlemlenmiştir. Sonuçlara göre bu iki soru arasında anlamlı bir bağ
bulunmaktadır. (p=0,077) Buna göre erkeklerin teknolojiye kadınlara oranla daha yatkın
oldukları ve bu sebeple nanoteknolojinin henüz emekleme aşamasında olduğunu
savunmaları söylenebilir.

4.4.2 Nano kavramı size ne ifade ediyor? X Yaş

Tablo 39 Nano kavramı size neyi ifade ediyor X Yaş


Yas N Ortalama Sıra
Nano Kavrami Size 18-20 yaş 101 133,24
Ne Ifade Ediyor 20-23 yaş 116 122,97
23-27 yaş 23 96,93
27 ve üzeri yaş 10 142,45
Toplam 250

Chi-Square 6,902
df 3
Asymp. Sig. 0,075

Nano kavramı size ne ifade ediyor ile yaş arasındaki ilişkinin incelendiği bu
tabloda nano kavramının 20 ile 23 yaş arasındaki gençler için bir teknolojiyi ifade ettiği
gözlemlenmektedir. Bu iki soru arasındaki ilişki oldukça anlamlıdır. (p=0,075)

183
4.4.3 Nanoteknoloji içeren ürün kullanıyor musunuz? X Okuldan arda
kalan zamanlarda çalışıyor musunuz?

Tablo 40 Nanoteknoloji içeren ürün kullanıyor musunuz? X Okuldan arda kalan zamanlarda
çalışıyor musunuz?
Çalisiyor mu N Ortalama Sıra Sıraların Toplamı
Nanoteknoloji Iceren Evet 88 115,97 10.205,00
urun Kullaniyor mu Hayır 162 130,68 21.170,00
Toplam 250

Mann-Whitney U 6.289,000
Wilcoxon W 10.205,000
Z -1,984
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,047

Nanoteknoloji içeren herhangi bir ürün kullanıyor olanlarla okul dışında


çalışanlar arasında bir ilişki aranılan bu tabloda; nanoteknoloji içeren bir ürün kullanan
öğrencilerin aynı zamanda herhangi bir işte çalışmadıkları gözlemlenmiştir. Bu iki
önerme arasındaki ilişki oldukça anlamlıdır. (p=0,047)

4.4.4 Nano kavramı size ne ifade ediyor? X Nanoteknoloji kimya


sanayinde kullanılır

Tablo 41 Nano kavramı size ne ifade ediyor? X Nanoteknoloji kimya sanayinde kullanılır
Kimya Sanayinde Kullanılır N Ortalama Sıra Sıraların Toplamı
Nano Kavrami Evet 201 121,81 24.483,50
Neyi Ifade Ediyor Hayır 49 140,64 6.891,50
Toplam 250

Mann-Whitney U 4.182,500
Wilcoxon W 24.483,500
Z -1,842
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,065

Nanoteknoloji size ne ifade ediyor ve nanoteknoloji kimya sanayinde kullanılır


sorularını analiz ettiğimiz bu tabloda nanoteknolojinin kimya sanayinde kullanıldığını
düşünen öğrencilerin büyük çoğunluğunun nanoteknolojinin bir teknoloji olduğunu
düşündüğü gözlemlenmiştir. Bu iki soru arasındaki ilişki oldukça anlamlıdır. (p=0,065)

184
4.4.5 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X DYO
Nano’yu tanıyorum

Tablo 42 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X DYO Nano’yu tanıyorum


Dyo Nano N Ortalama Sıra Sıraların Toplamı
Nanoteknolojik ürünler Tanıyorum 239 127,83 30.551,00
Daha Emekleme Tanımıyorum 11 74,91 824,00
Asamasindadir
Toplam 250
Mann-Whitney U 758,000
Wilcoxon W 824,000
Z -2,415
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,016

Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır önermesi ile


nanoteknoloji ürünlerinden en çok DYO Nano’yu tanıyorum sorusu arasında da anlamlı
bir ilişki saptanmıştır. (p=0,016)
Bu iki sorunun analize tabi tutulması ile nanoteknolojik ürünlerin henüz
emekleme aşamasında olduğunu düşünenlerin nano teknolojik ürün olarak en çok DYO
Nano’yu tanıdıkları gözlemlenmiştir. Bu tespitte televizyon reklamlarının da etkili
olduğunu söylemek mümkündür.
4.4.6 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X Samsung
Silver Nano’yu tanıyorum

Tablo 43 Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır X Samsung Silver Nano’yu


tanıyorum

Samsung
Silver Nano N Ortalama Sıra Sıraların Toplamı
Nanoteknolojik Ürunler Tanıyorum 36 105,06 3.782,00
Daha Emekleme Tanımıyorum 214 128,94 27.593,00
Asamasindadir
Toplam 250
Mann-Whitney U 3.116,000
Wilcoxon W 3.782,000
Z -1,865
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,062

Nanoteknolojik ürünler henüz emekleme aşamasındadır önermesi ile nanoteknoloji


ürünlerinden en çok Samsung Silver Nano’yu tanıyorum sorusu arasında da anlamlı bir
ilişki saptanmıştır. (p=0,016) Bu iki sorunun analize tabi tutulması ile nanoteknolojik
ürünlerin henüz emekleme aşamasında olduğunu düşünenlerin nano teknolojik ürün
olarak en çok DYO Nano’yu tanıdıkları gözlemlenmiştir.

185
4.4.7 Nanoteknoloji geleceğin teknolojisidir X Nanoteknolojinin etkileşim
bağlamında iletişimsel bir devrim yaratacağına inanıyor musunuz?

Tablo 44 Nanoteknoloji geleceğin teknolojisidir X Nanoteknolojinin etkileşim bağlamında


iletişimsel bir devrim yaratacağına inanıyor musunuz?

Nanoteknoloji Etkilesim Baglaminda


Iletisimsel Bir Devrim Yaratacagina
Inaniyormusunuz N Ortalama Sıra Sıraların Toplamı
Nanoteknoloji İnanıyorum 138 138,42 19.102,00
Gelecegin İnanmıyorum 112 109,58 12.273,00
Teknolojisidir
Toplam 250

Mann-Whitney U 5.945,000
Wilcoxon W 12.273,000
Z -3,311
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,001

Yukarıdaki tabloya göre, nanoteknolojinin etkileşim bağlamında iletişimsel bir


devrim yaratacağına inananların büyük çoğunluğu, nanoteknolojinin geleceğin
teknolojisi olduğuna inanmaktadır. Tabloya göre, bu iki önerme arasındaki ilişki
oldukça anlamlıdır. (p=0,001)

186
4.4.8 İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünler özel hayatın gizliliği
açısından soru işaretleri taşımaktadır X Nanoteknolojinin etkileşim
bağlamında iletişimsel bir devrim yaratacağına inanıyor musunuz?

Tablo 45 İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünler özel hayatın gizliliği açısından soru işaretleri
taşımaktadır X Nanoteknolojinin etkileşim bağlamında iletişimsel bir devrim yaratacağına
inanıyor musunuz?
Nanoteknoloji Etkilesim
Baglaminda
Iletisimsel Bir Devrim
Yaratacagina
Inaniyormusunuz N Ortalama Sıra Sıraların Toplamı
Iletisim Alanindaki Nanoteknolojik Evet inanıyorum 138 128,99 17.800,50
urunler ozel Hayatin Gizliligi Hayır inanmıyorum 112 121,20 13.574,50
Acisindan Soru Isaretleri Tasimaktadir
Toplam 250

Mann-Whitney U 7.246,500
Wilcoxon W 13.574,500
Z -0,874
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,010

İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünler özel hayatın gizliliği açısından soru


işaretleri taşımaktadır önermesi ile Nanoteknolojinin etkileşim bağlamında iletişimsel
bir devrim yaratacağına inanıyor musunuz? Sorusu arasında da anlamlı bir ilişki tespit
edilmiştir. (p=0,010) Buna göre; İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünler özel hayatın
gizliliği açısından soru işaretleri taşımaktadır önermesine katılan deneklerin aynı
zamanda Nanoteknolojinin etkileşim bağlamında iletişimsel bir devrim yaratacağına
inandıkları gözlemlenmektedir.

187
4.4.9 Nanoteknoloji hayatı olumlu yönde etkileyecektir X Nanoteknoloji
toplumun kontrolü ve manipülasyonu için önemli bir etken midir?

Tablo 46 Nanoteknoloji hayatı olumlu yönde etkileyecektir X Nanoteknoloji toplumun kontrolü ve


manipülasyonu için önemli bir etken midir?

Nanoteknoloji Toplumun
Kontrolu
ve Manipulasyonu icin
onemli Bir Etken midir N Ortalama Sıra Sıraların Toplamı
Nanoteknolojiler Hayati Evet 94 121,09 11.382,50
Olumlu Yonde Hayır 156 128,16 19.992,50
Etkilecektir
Toplam 250
Mann-Whitney U 6.917,500
Wilcoxon W 11.382,500
Z -0,781
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,035

Nanoteknoloji hayatı olumlu yönde etkileyecektir önermesi ile Nanoteknoloji


toplumun kontrolü ve manipülasyonu için önemli bir etken midir? Sorusunu çapraz
analize tabi tuttuğumuzda ortaya anlamlı bir ilişki çıkmaktadır.(p=0,035) Nanoteknoloji
hayatı olumlu yönde etkileyecektir yargısında bulunan deneklerin 156’sı Nanoteknoloji
toplumun kontrolü ve manipülasyonu için önemli bir etkendir cevabı vermişlerdir. Bu
sonuç da bir anlamda, deneklerin nanoteknolojinin hayatı olumlu yönde etkilediğini
düşündüklerini ortaya koymaktadır.

4.4.10 Nanoteknoloji içeren ürün kullanıyor musunuz? X Üniversitelerin


yasal statüsü

Tablo 47 Nanoteknoloji içeren ürün kullanıyor musunuz? X Üniversitelerin yasal statüsü


Üniversitenin yasal statüsü N Ortalama Sıra Sıraların Toplamı
Nanoteknoloji Iceren Kamu Üniversitesi 107 127,29 13.620,00
urun Kullaniyor mu Vakıf Üniversitesi 143 124,16 17.755,00
Toplam 250
Mann-Whitney U 7.459,000
Wilcoxon W 17.755,000
Z -0,437
Asymp. Sig. (2-tailed) 0,018

Nanoteknoloji içeren ürün kullanan deneklerle bu deneklerin okuduğu


üniversitelerin yasal statülerini inceleme altına aldığımız bu analizde iki soru arasında
anlamlı bir ilişki saptanmıştır. (p=0,018) Analize göre, nanoteknoloji içeren bir ürün
kullanan deneklerin 143’ünün vakıf üniversitelerinde okudukları tespit edilmiştir.

188
4.5 Araştırma Sonucu

Araştırma 250 İletişim Fakültesi Öğrencisi üzerinde yapılmıştır. Bu 250


öğrencinin 143’ü erkek 107’si ise kız öğrencilerden oluşmaktadır. Yaş grubu olarak
öğrencilerin %86.8’inin 18-23 yaş aralığında olduğu görülmektedir. İletişim Fakültesi
bölümleri içerisinde genel olarak eşit bir dağılım gözlenmektedir. Ankete katılan
öğrencilerin %60’ı vakıf üniversitelerindendir ve %36’sı birinci sınıf öğrencisidir.
Gerek hane geliri gerekse kişisel gelir olarak %50’den fazlası ortalama gelir seviyesinin
üstündedir. Gençler gelirlerinin belirli bir oranını teknolojik ürünler satın almak için
ayırmaktadırlar. Üniversite öğrencilerinin neredeyse tüme yakınının bir cep telefonu
mevcuttur. Buna karşın dizüstü bilgisayar, video kamera, dijital fotoğraf makinası gibi
ürünler gençler tarafından aynı ilgiyi görmemektedirler. Bilgisayar sahipliği, MP3 çalar,
ve USB Bellek gibi ürünler de ise sahip olma açısından bir eşitlik söz konusudur.

Konumuz nanoteknoloji olduğu için boyut konusu önem kazanmaktadır.


Teknolojik bir ürün alırken, hiçbir soruda boyut konusu en önemli kriter olamamıştır.
Bazı sorularda fiyat, performans, bazılarında hız, bazılarında marka, bazılarında da
bellek gibi kriterler ön plana çıkmıştır. Ancak boyut konusu en üstlerde yer almadığı
gibi en sonlarda da yer almamaktadır. Gençler tarafından çok alt sıralara atılmayan bir
kriter olduğu gözlemlenmektedir. Üniversite öğrencileri için nano kavramının
teknolojiyi çağrıştırdığı gözlemlenmiştir. İlginç olan, nano kelimesinin sözlük anlamı
olan ölçü birimi ifadesinin sadece araştırmaya katılanların %7.6 sı tarafından
bilinmesidir. Araştırmaya katılan öğrencilerden nanoteknolojinin hangi alanlarda
kullanıldığına dair alınan cevaplarda özellikle iletişim/bilişim alanına ve kimya
sanayine vurgu yapıldığı gözlemlenmektedir. İletişim sektörü bu anlamda bilgisayar
dünyasındaki minyatürleşme (100 tonluk bilgisayarlardan günümüzde 1.7 cm.
kalınlığındaki Mac Book Air) ve bazı ürünlerin adındaki Nano sıfatı dolayısıyla kendini
ön plana çıkarmaktadır. Kimya sanayi ise özellikle ülkemizde boya sanayi ile ilgili
yürütülen reklam kampanyaları sayesinde daha tanınır hale gelmektedir. Dünyada
özellikle yatırım yapılan savunma sanayi ve tıp alanındaki nanoteknolojik gelişmeler ise
günlük hayattan daha uzak kalmıştır. Burada paradoksal bir durum söz konusudur.
Tezin özellikle üçüncü bölümünde vurgulanan dünyada AR-GE çalışmalarının vurgu

189
yaptığı savunma ve tıp alanındaki gelişmelerin Türkiye’de henüz yankı bulmadığı
gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Nanoteknoloji hakkında en çok reklamlar vasıtasıyla bilgi alınmaktadır. Buna


da özellikle modelinde “nano” kelimesi geçen ürünler önemli katkı sağlamaktadırlar.
Bunu TV ve sonrasında internet izlemektedir. Internet üzerinde fazla kaynak olmaması
da ilginç bir sonuçtur. Tabi bir diğer vahim sonuç üniversite öğrencilerinden sadece
%1.2 sinin bu konu hakkında bilimsel yayınlardan bilgi aldığını ifade etmesidir.

Bir diğer vahim sonuç, içerisinde nano sıfatı geçen her ürünün nanoteknoloji
içerdiğinin sanılmasının ortaya çıkışıdır. Nanoteknolojiye sahibim diyen bazı öğrenciler
IPod Nano gibi bir ürünün nanoteknoloji ürünü olduğunu sandıkları gözlemlenmiştir.
Bu da bu konuda toplumun bilinç anlamında kat etmesi gereken bir yolu olduğu
gerçeğini ortaya çıkarmaktadır

Ankette nanoteknolojik ürünü olduğunu söyleyen öğrencilerden 101’i (%40.4)


performans kriterini ön plana çıkarmaktadır. Daha sonraki kriter ise boyut olarak
önümüze gelmektedir. Boyut olarak küçük olan bir ürün kullanıcılar için de bir satın
alma sebebi olmaktadır. Diğer ürün alımlarında en önemli kriter olan fiyat ise, söz
konusu bir nanoteknolojik ürün olunca çok önem arz etmeyen bir konuma
gerilemektedir.

Nanoteknolojik ürünlerin hayatımıza getirdiği en önemli yenilik olarak gençler


mobiliteyi görmektedirler. Daha sonra ise bu ürünlerin hayatlarına hız getirdiğini
düşünmektedirler. Hız zaman konusunda da avantajlar getirmektedir. Mekan ve fiyat
kriterleri bu soruda da fazla ön plana çıkmamıştır.

Adında nano bulunan ürünlerde özellikle “IPod Nano”, hem gençlerin çok
kullandığı biri ürün olması ile hem de reklamları dolayısıyla en çok bilinirliğe sahip
ürün olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada ilginç olan, bir kimya sanayi ürünü olmasına
rağmen bir boya markasının reklamları sayesinde bilinirliğini çok arttırmış olmasıdır.
Türkiye’de “nano” kelimesi geçince akla boya markalarının gelmesi reklamlarla doğru
orantılıdır. Bir araba markası olan Tata Nano’nun veya yeni bir cep telefonu modelinin
(Samsung Silver Nano) Türkiye’de fazla reklamı olmayan ürünler olması da bu anlamda

190
reklamlarla bağıntı kurma gerekçemizi kuvvetlendirmektedir. Birçok yeni ürüne içinde
teknoloji barındırması ve boyutu nedeniyle “nano” sıfatı verilmesi de bu konuda yeni
bir yaklaşıma ışık tutmaktadır. Bu anlamda bu teknoloji yeni bir pazarlama tekniği
olabilir mi sorusu akıllara gelmektedir.

Nanoteknolojinin geleceğin teknolojisi olduğu konusunda %90’dan fazla


öğrenci hem fikirdir. Bu da nanoteknolojiden gerçek anlamda bir beklenti olduğu
konusunda bize önemli bir veri sağlamaktadır.

Araştırmaya katılan öğrencilerin %74.8’i bir ürün ne kadar küçükse o kadar


iyidir önermesine katılmaktadır. Bu önermenin sonucu teknoloji üreticileri için önemli
bir ipucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tasarım ve boyut, teknoloji üreticileri için
gelecekte ön plana çıkarılması gereken kriterler olarak vurgulanmıştır.

Nanoteknolojik ürünlerin daha emekleme aşamasında olduğu toplum algısı,


nanoteknolojinin henüz günlük hayatımıza giremediği ancak AR-GE çalışmalarının
yoğun olarak sürdüğü ve tanıtımın yeterli oranda yapılmadığı sonucunu bize
vermektedir.

Gençlerin algısı “nano” ve ileri teknoloji kavramlarını bağdaştırmaya müsait


gözükmektedir. Gençlerin %80’e yakın bölümü nano kelimesini yüksek teknolojinin bir
diğer adı gibi görmektedirler. Bu da pazarlama stratejileri açısından dikkate alınması
gereken bir nokta olarak gözümüze çarpmaktadır.

Ankete katılan %75’in üzerindeki öğrenci, gelecekte dünya düzenine ve


ekonomisine yön verecek gücün bu teknolojiye yatırım yapan devletler arasından
çıkacağına inanmaktadırlar. Bu teknolojiye en çok pay ayıran ülkelerin A.B.D. ve
Avrupa Birliği ülkeleri göz önüne alındığında bu cevaplarda tarafımızca anlamlı olarak
değerlendirilmelidir.

Üniversite öğrencilerinin %77.6’sı nanoteknolojilerin hayatı olumlu yönde


etkileyeceği konusunda hem fikirdir. Bu da teknolojinin ilerlemesinin yaşamı olumlu
etkileyeceği savını desteklemektedir. Ancak teknolojinin sosyolojik bağlamda her
zaman olumlu etkilerinin olmadığı madalyonun öbür yüzünü de hesaba katma

191
gerekliliği bilimsel bir gerçektir. Bu konuda, teknolojik determinizm yaklaşımı tek
taraflı bir yaklaşım olacaktır.

İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünlerin insanların özel hayatlarına


müdahil olmak için bir araç olacağı savı gençler tarafından çok kabul gören bir tez gibi
görünmemektedir. Katılımcıların %50’lik bölümü bu kanıya katılmamaktadırlar.

Nanoteknolojinin iletişimsel bir devrim yaratacağına inananların sayısı 138


(%55,2) iken bu önermeye inanmayanlar 112 kişidir (%44,8). Bu anketin iletişim
fakültesi öğrencilerine yapıldığı göz önüne alınırsa %55.2’lik oranın, konuyu iyi bilen
kişiler tarafından değerlendirildiği için, anlamlı bir grup olduğu düşünülmektedir.
İletişim modellerinin ve tekniklerinin değişmesi nanoteknoloji sayesinde mümkün gibi
görünmektedir

Nanoteknoloji ile üretilen ürünlerin kullanımından doğacak toplumu


yönlendirme ve kontrol etmeye yarayacak bazı etkenlerin oluşacağın savına gençler
%62,4’lük bir oranda katılmamaktadırlar. Bu da teknolojinin hayata hep olumlu
değerler kattığı şeklindeki “yönlendirilmiş” düşünceyi destekleyen bir önerme olarak
karşımıza çıkmaktadır.

192
5 SONUÇ

İçinde bulunduğumuz çağ, teknolojik değişim ve dönüşümleri çok hızlı bir


biçimde hissettiğimiz bir zaman dilimidir. Günümüzde “Yeni Medya” diye de
adlandırılan “Yeni İletişim Ortamları”nın hayatın gerçekliğinin içine girmesi sonrası
bireyselleşme ve kişiye özel ürünler hızla yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu süreci daha da
derinleştirebilecek gibi görünen bir yenilik de nanoteknoloji ve bunun iletişim/bilişim
alanında kullanımlarıdır. Akıllı nano ürünler bu dönüşümde önemli rol oynayacaklardır.

Bir kişinin yolda yürürken baktığı reklam panosunun gözde bulunan nano
yonga vasıtasıyla onu algılayarak, kişinin sık kullandığı veya satın alabileceği ürünlerin
reklamlarını ona sunması veya otobüse binen birinin gözünü bir “photocell”e göstererek
o sırada bilet ücretinin banka hesabından düşmesi gibi sahneler bir bilim kurgu
senaryosundan alıntılanmış gibi görünse de, aslında nano teknolojinin iletişim alanına
getireceği yeniliklerden sadece birkaçı olarak gösterilebilir. Bu birkaç örnek bile
toplumsal ve bireysel dönüşümün ne yöne doğru gideceğinin bir ipucu olarak
algılanabilinir.

Bu dönüşümün en önemli öğelerinden biri de ekonomidir. Nanoteknolojiyi


kritik alan olarak görüp bugün yatırım yapan ülkeler, kısa süre içerisinde meyvelerini
toplamaya başlayacaklardır. Kanımızca, bu noktada Moore kanununa da vurgu yapmak
gerekmektedir. Moore kanununun ardında teknolojik gelişmenin maliyet düşürücü etkisi
açıkça görülmektedir. Bir diğer deyişle bu kanun teknolojik ürünlerin daha önceleri
boyutunun küçüldükçe fiyatının arttığını, günümüzde ise düştüğünü savunmaktadır.
Dolayısıyla bu bağlamda nanoteknolojinin geleceğin teknolojisi olduğu gerçeği
karşımıza daha billur bir ifade olarak gelmektedir.

Bütün bu süreç, kültürel anlamda da toplumu derinden etkileyecek ve


siberkültür diye adlandırdığımız olgu daha da karmaşık bir yapı haline gelecektir.

Nanoteknoloji iletişim bilimi açısından da birçok yeniliğin anahtarı olma


konumundadır. Özellikle bilişim teorisinin vurgu yaptığı minimum sembol ile ifade
edilen en büyük mesajın karşıya, yani en temel iletişim modelindeki alıcıya eksiksiz
ulaştırılma prensibi, nanoteknolojinin minyatürleşme olgusunun içinde gizlidir.

193
1946 yılında kamuoyuna yeni bir çağın başlangıcı olarak lanse edilen 100 ton
ağırlığındaki günümüz bilgisayarlarının atası olarak kabul edilen ENIAC’tan, 2008
yılının ocak ayında Apple firması CEO’su Steve Jobs tarafından tanıtılan 1.7 cm.
kalınlığındaki “Mac Book Air”e giden yol bu değişimin yönünün ve bugüne kadar
geldiği noktanın tercümesidir.

Nanoteknoloji günümüzde birçok alanda kullanılmaktadır. Çalışma boyunca


tanıtılmaya çalışılan bu alanlar giderek çoğalmaktadır. Akıllı bir asker elbisesinin,
askerin aldığı yaraları tespit ederek askeri üs ile kurduğu iletişim kadar, insan vücudu
içerisine yerleştirilen nano ürünlerin tıp alanında doktorların ellerindeki cihazlarla
kurduğu iletişime de burda vurgu yapmak gerekmektedir.

Çalışma boyunca karşılaştığımız bir başka gerçek de “nano” kelimesine


atfedilen önemli bir güce rastlamış olmamızdır. Nano kelimesi özellikle pazarlama
iletişimi açısından “boyundan büyük” bir konuma getirilmiştir. Markalar özellikle
ürünlerinin modellerine verdikleri “nano” sıfatıyla, ürünün yapımında nanoteknoloji
kullanılmamış olsa bile, ileri teknoloji ile üretilmiş bir ürünü piyasaya sürdükleri fikrini
tüketiciye yansıtmaya çalışmaktadırlar. Nanoya atfedilen bu sihirli güç gün geçtikçe
daha fazla kullanılmaya başlamıştır.

Bu bağlamda, nano iletişimi halkla ilişkiler disiplini açısından da ele aldığımızı


belirtmek gerekmektedir. Nanoteknolojinin, kurumsal halkla ilişkiler (kurumsal itibarı
sağlama amaçlı) ve ürün amaçlı halkla ilişkiler (bütünleşik pazarlama iletişimi içinde
tutundurma bileşeni olarak halkla ilişkiler) açısından, iki türlü etkisini görmek
mümkündür. Nanoteknolojinin kurumsal halkla ilişkilere etkisi halkla ilişkilerin
kullandığı araçlar açısından düşünülmelidir. Nanoteknolojinin halkla ilişkiler alanında
çok geniş bir yelpazede kullandığı araçlar düşünüldüğünde, ulaşmaya çalıştığı hedef
kitle ile iletişime getirdiği/getireceği yenilikler ve hız açısından tartışılmaz bir etkisi
olduğu/olacağı açıktır.7x24 saat hedef kitlesi ile iletişim içerisinde olması gereken
halkla ilişkiler disiplini bunu, ancak kullandığı teknolojik araçlar vasıtasıyla
yapmaktadır ; dolayısıyla bu araçların olabildiğince geniş bilgiye ve geniş kitleye
ulaşması halkla ilişkiler organizasyonlarının başarısının anahtarı anlamını taşımaktadır.

194
Diğer bir açıdan bakıldığında, nanoteknoloji kullanılarak üretilen ürünler de
tanıtıma ihtiyaç duymaktadırlar. Bu bakışla, bu ürünler kendini tanıtmak ve uzun
vadede sadakat yaratmak açısından da halkla ilişkiler disiplinine tutundurmanın bir
bileşeni olarak ihtiyaç duymaktadırlar. Özetle bakıldığında, nanoteknoloji/nano iletişim,
hem teknolojinin nimetlerinden faydalanmayı ve bu yolla daha kısa yoldan daha geniş
yelpazede hedef kitleye ulaşmayı sağlaması açısından, hem de bu yolla üretilen
ürünlerin tüketiciyle buluşması ve ilgili tüketicide sadakat yaratabilmesi açısından
halkla ilişkiler disiplinine ihtiyaç duymaktadır. Temelde söylenmesi gereken halkla
ilişkiler disiplini ve nano iletişimin birbirlerine bu yolla karşılıklı olarak ihtiyaç duyma
gerçeğidir. Bu anlamda da nano iletişim halkla ilişkilere sosyal, ekonomik ve toplumsal
katkısı olduğu /olacağı da yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızdadır.

Nanoteknolojiye iletişim teknolojileri gözlüğüyle ve “teknolojik determinizm”


çerçevesinde bakmak konuya haksızlık olacaktır. Özellikle özel hayatın mahremiyeti,
toplumun kontrolü ve hatta manipülasyonu konularında nanoteknoloji toplum düzenine
ve bu bahsedilen konulara ciddi kısıtlar getirmektedir. Toplumsal düzeni sağlamak
amaçlı bile olsa, sürekli denetlenen ve gözetlenen bir yaşam biçimi olması etik
bağlamında da çeşitli sorunlara gebe gözükmektedir.

Bu konudaki bir diğer önemli saptama ise, günümüz düzeninde belirli ülkelerin
bu konuda yaptığı yatırımların gözlemidir. Çalışmamızın içinde çeşitli tablolarla ortaya
konan bu durum, günümüz ekonomi-bilişim-iletişim-savunma sanayi gibi alanlardaki
egemen güçlerin aynı özelliklerini sürdürme amaçlı bu konuya yaptıkları devasa
yatırımlardır. Türkiye’de bu konu ile ilgili yapılan çalışmalar ve yatırımlar gayet sınırlı
gözükmektedir.

Özellikle yapılan araştırmada gözlemlenen sonuç, Türk gençlerinin de bu yeni


teknoloji hakkında çok detaylı bilgisi olmadığı gerçeğidir. Yapılan ileri istatistiki
çalışmalarda anlamlı ilişkilerin az bulunmuş olması da bu gerçeği vurgulayan önemli bir
veri olarak karşımıza çıkmıştır. Türk gençleri nanoteknolojinin ne olduğunu tam olarak
kestirememektedir. Ancak, bu konuda özellikle teknoloji üreten ülkeler tarafından
pompalanan, bir ürünün boyutu ile teknolojik üstünlüğü arasında kurulan doğrusal
bağıntıya çeşitli mecralarda uğranılan bombardımanlarla inanmış gözükmektedir.

195
Sonuç olarak nanoteknoloji dünyada sınırlı sayıda alanda faaliyet gösteriyor
olsa da konu ile ilgili AR-GE çalışmaları büyük ve egemen ekonomiler tarafından hızla
yürütülmektedir. Her geçen gün bu konudaki gelişmeler günlük hayatımıza da nüfuz
etmektedir.Bu değişim sırasında ön sıralarda yer almak bir ülke tarafından öncelikli bir
hedef olarak belirlenmelidir, ancak şu andaki fotoğraf Türkiye’nin bu “nano devler”
ligini uzaktan takip ettiği gerçeğidir. Gelişmiş ülkelerde ekonomi, genel itibariyle
üniversiteler ve araştırma merkezlerindeki bilimsel çalışmalardan beslenmektedir.
Dolayısıyla ABD'de yüksek teknoloji şirketleri üniversiteler etrafında kümelenmekte ve
bu şirketler dünya ekonomisine yön vermektedirler. Son yıllarda kritik sayılabilecek
ürünlerle nanoteknoloji ön plana çıkmaya başlamıştır. Örnek olarak, kalp damarlarının
iç çeperine kanın yapışıp katman oluşturamadığı, dolayısıyla tıkanmayan stentler bütün
dünyaya satılmaktadır. Boston ve çevresinin en büyük gelir kaynağı olan bu ürünün
sahip olduğu katma değer dolayısıyla ekonomiye katkısı ders kitaplarına konu olmuştur.
15 yıl içerisinde nanoteknoloji tabanlı ürünlerin piyasa değerinin 3 trilyon dolar olması
beklenmektedir.

Nanoteknolojiyi kritik alan olarak görüp bugün yatırım yapan ülkeler, kısa süre
içerisinde meyvelerini toplamaya başlayacaktır. Bu ülkelerden biri olan İsrail, bu
teknolojinin önemini yıllar öncesinden kavramış gerekli altyapılarını ve insan gücünü
hazırlamıştır. Bu yatırımlar neticesinde 45 nanoteknoloji şirketi kurulmuş ve katma
değeri yüksek ürünlerle nanoteknoloji pazarında yerlerini almışlardır. Ülkemizde, yıllık
ortalama 3.5 milyar ABD dolarını bulan kaçak akaryakıt sorununu çözmek için açılan
ihaleyi İsrailli bir firma kazanmıştır. Çok ucuza üretilebilen "moleküler akaryakıt
marker"dan şirketin yıllık kazancının 25 milyon YTL'yi olacağı hesaplanmıştır.

Artık bilim ve teknoloji politikamızda bir paradigma değişikliğine gitme zama-


nı gelmiştir. Teknoloji transferinden vazgeçip, ihtiyacımız olan teknolojiyi ortaya
çıkaracak bilimi kendimiz, ülkemizde üretmek zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Baş
döndürücü bir hızla ortaya çıkan ve gelişen yeni teknolojilere yaptığımız araştırmalarla
katkı sağlamak ana amaç olamalıdır. Yakın, orta ve uzun vadede sonuçlar
alabileceğimiz kritik alanlar belirlenmeli (bu alanların başında nanoteknoloji
gelmektedir), kaynakların ayrılmasında bu alanlara öncelik verilerek, gereksinimimiz

196
olan beyin gücü ve altyapı hazırlanmalıdır. Aksi takdirde, yüksek teknolojiye
ödediğimiz miktar gittikçe artacak, ülkemizin kaynakları yetersiz hale gelerek gün
geçtikçe daha fakir bir ülke haline gelme riskimiz artacaktır. Üretim maliyeti 10 YTL'yi
geçmeyen kalp damarlarına takılan bir stent için 10.000 YTL ödeyen bir çiftçimiz, 7 ton
kiraz ihraç ederek bu parayı denkleştirebilecektir. Devamlı kullanmak zorunda
olduğumuz bir kutu kanser ilacını almak için her seferinde 5 buzdolabı satmak zorunda
kalma gerçeği ekonomimizi sarsacaktır.

Ülkemizin bağımsızlığı, ekonomik kalkınmışlığımız ve gelecek nesillerin


refahı, nanobilim ve nanoteknolojide geleceğimiz seviye ile doğrudan orantılı olacaktır.
İsabetli ve kararlı bir bilim politikası, altyapının tamamlanması ve insan gücünün
yetiştirilmesi, kısıtlı olan kaynakların iyi değerlendirilmesi, müşterek çalışmaların
teşvik edilmesi, spin-off yöntemiyle kurulan yeni şirketlerin ekonomiye katkı sağlaması,
bu zorlu yolda başarımızın temel itici güçleri olacaktır.

197
EKLER

198
EK-1 Anket Formu

Anket Formu

İyi günler efendim. Nanoteknoloji, nanoiletişim, nanoürünler ve kavramın gençler


tarafından algılanması üzerine bir araştırma yapmaktayız. Kabul ederseniz sizinle bu
konuyla ilgili bir görüşme yapmak istiyorum. Verdiğiniz bilgiler sadece bizde kalacak
ve akademik bir çalışmada istatistiki bilgi olarak kullanılacaktır. Araştırmamıza
verdiğiniz destek için teşekkürler.

1. Cinsiyet

a) Erkek b) Kadın

2. Yaş

a) 18-20 b) 20-23 c) 23-27 d) 27 üstü

3.Üniversite

a) Kamu b) Vakıf

4. Bölüm

a) GZT b) HİT c) RTS d) Görsel İletişim Tasarımı

5. Sınıf

6. Okurken Çalışıyor mu?

a) Evet b) Hayır

7. Aylık Hane Geliri

a) 500-1000 b) 1000-2000 c) 2000-4000 d) 4000 üstü

8. Kişisel Aylık Gelir

a) 100-150 b) 150-250 c) 250-500 d) 500 üstü

9. Kişisel Gelirden Teknolojiye ayrılan pay

a) %0-%10 b) %10-%25 c) %25-%50 d) %50 üstü

199
10. Kişisel Teknolojik Ürün Sahipliği

a) Cep telefonu b)Video Kamera c) Bilgisayar d) MP3 çalar


e) Dizüstü bilgisayar f) Dijital fotoğraf makinası g) USB bellek

11. Teknolojik bir ürün alırken sizin için en önemli kriter nedir?

a) Performans b) Boyut c) Fiyat d) Servis e) Ergonomi f) Tasarım

12. Bilgisayar satın alırken sizin için en önemli kriter nelerdir?

a) Hız b) Fiyat c) Boyut d) Servis e) Marka

13. Cep telefonu satın alırken sizin için en önemli kriter nelerdir?

a) İşlevsellik b) Fiyat c) Boyut d) Marka

14. MP3 player satın alırken sizin için en önemli kriter nelerdir?

a) Bellek b)Boyut c) Fiyat d) Marka e) Performans

15. Sayısal Ortamda aşağıdakilerden hangi hizmet/servisleri kullanıyorsunuz?

a) E-devlet b) Gazete Okumak c) Oyun d) Bankacılık


e) Eğitim f) E-posta/chat g) Bilgi edinme

16. Nano kavramı size ne ifade etmektedir?

a) İleri Teknoloji b) Minyatürleşme c) Bir pazarlama kavramı


d) Bir ölçü birimi e) Tasarım

17. Sizce nano teknoloji hangi alanlarda kullanılmaktadır?

a) Tıp b) Kimya c) Savunma d) İletişim/Bilişim

18. Nanoteknoloji hakkında nereden bilgi aldınız?

a) Internet b) TV/Belgesel c) Bilimsel Yayın d) Reklam

19. Nanoteknoloji içeren herhangi bir ürün kullanıyor musunuz?

a) Evet b) Hayır

20. Nanoteknoloji içeren bir ürünü neden tercih ettiniz?

a) Boyut b) Fiyatı c) Tasarım


d) Performans e) Servis f) Ergonomi

200
21. Nanoteknolojik ürünlerin hayatımıza girmesinin en önemli avantajları nelerdir?

a) Mobilite b) Hız c) Mekan d) Fiyat e) Zaman

22. Aşağıda sayılan nano ürünlerden hangilerini tanıyorsunuz?

a) Ipod Nano b) Tata Nnao c) Dyo Nano d) Samsung Silver Nano

23. Nanoteknoloji ile ilgili aşağıdaki ifadelere 1 Kesinlikle katılmıyorum 6 Kesinlikle


katılıyorum şeklinde olmak üzere katılıp katılmadığınızı belirtir misiniz?

1 2 3 4 5 6
Nanoteknoloji geleceğin teknolojisidir.
Bir teknolojik ürün ne kadar küçükse o kadar iyidir
Nanoteknolojik ürünler daha emekleme aşamasındadır.
Nanoteknoloji aslında bir pazarlama strajesidir.
Adında nano geçen ürünler yüksek teknoloji içerirler.
Nanoteknolojiye yatırım yapan ülkeler gelecekte
dünyanın hakimi olacaklardır.
Nanoteknoloji hayatı olumlu yönde etkileyecektir.
İletişim alanındaki nanoteknolojik ürünler özel hayatın
gizliliği açısından soru işaretleri taşımaktadır.

24. Nanoteknoloji Etkileşim Bağlamında İletişimsel Bir Devrim Yaratacağına İnanıyor


musunuz?

a) Evet b) Hayır

25. Nanoteknoloji Toplumun Kontrolü ve Manipülasyonu için Önemli Bir Etken midir?

a) Evet b) Hayır

201
KAYNAKÇA

Süreli Yayınlar

“Nanobilim ve Nanoteknoloji Stratejileri”, Vizyon 2023 Projesi, Nanoteknoloji


Strateji Grubu, Ağustos 2004.

“Nanoscience and Nanotechnologies Opportunities and Uncertainties”, Nanoscience


and Nanotechnologies, July 2004.

“Nanotechnology – a Key Technology for the Future of Europe”, Ottilia Saxl,2005.

“Nanotechnology – a Key Technology for the Future of Europe”, Ottilia Saxl,2005.

“Nanotechnology in the Candidate Countries”, 2nd Nanoforum Report,


Nanoforum.org.

“Teknolojiyle Hayat Nasıl Değişecek”, Vatan Gazetesi, 18.10.2005

“Türkiye’de Nanoteknoloji”, Yeni Ufuklar Eki, Bilim ve Teknik, Ağustos 2005

Akın Bahadır, “Yeni Ekonomi Nedir”, Verimlilik Dergisi, 1999/1.

Akın H. Bahadır, “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Genel Bir Değerlendirme
ve Bilgi Ekonomisinin Özellikler “, Verimlilik Dergisi, 1999/1

Aldrich Doug ve McHugh Patrick, “Content Crisis“, Information Strategy, September


1997.

Alemdaroğlu A., Demirtaş N., “Mynet’te Erkeklik Halleri” Toplum ve Bilim, sayı 101.

Bayındır Mehmet, “Nanoteknoloji Hayatımızda”, Bilim ve Ütopya, 2003.

Bayındır Mehmet, “Türkiye’de Nanoteknoloji”, Bilim ve Ütopya Dergisi, Şubat 2007,


Sayı:152.

Birkan T., “Solun Son Sözü ‘Kültürel Çalışmalar’ mı?”, Toplum ve Bilim, (94), Güz,
2002.

202
Carruthers Stuart, Smith Simon, “Challenge of the Information Society“, Information
Services and Use, Vol.17, No.4, 1997.

Çıracı Salim, “21.yy.’da Yeni Bir Sanayi Devrimi: Nanoteknoloji”, Bilim ve Ütopya
Dergisi, Şubat 2007, Sayı:152.

Cottrill Ken, , “Strategies for World Domination”, Journal of Business Strategy, V.19,
N.3, (May-June) 1998.

Craig R.T., “Why are There So Many Communication Theories?”, Journal of


Communication, 43(3) Summer, 26-33, 1993.

D.H. Feng, Nano-Technology, Chinese American Forum, Vol. XIX, No:3, January
2004.

Davis, D. K, (), “Beyond the Culture Wars: An Agenda for Research on Communication
and Culture”, Journal of Communication, 43(3), Summer, 1993.

Djoen S.Tan, A.Uijttenbroek, “A New Role For Is Managers“, Information


Infrastructure Management, Fall 1997.

Erdoğan Seyfettin, “Makro Ekonomik Etkileri Açısından Yeni Ekonomi“, II.Ulusal


Bilişim Kongresi

Erkan Hüsnü, “21.Yüzyıla Girerken Bilgi Toplumu ve Türkiye”, Yeni Türkiye,


21.Yüzyıl Özel Sayısı, Ocak-Şubat 1998, Yıl 4, Sayı 19.

Ersan Irma, “Sigorta Sektörü Nanoteknoloji devrimine hazır mı?”, BEST dergisi,
15Eylül 2006, sayı 32.

Escobar Arthur, , “What is Cyberculture, From Welcome to Cyberia”, Todays


Antropology, Volume 35, Sayı: 3, Haziran, 1998.

Grossberg L., “Can Cultural Studies Find True Happiness in Communication”,


Journal of Communication, 43(4), Autumn, 89-97, 1993.

203
Gupta Tarun, Ahalapitiya H. Jayatissa, “Recent Advances in Nanotechnology: Key
Issues & Potential Problem Areas”, Critical Reviews in Solid State and
Materials Sciences, Volume 28, Issue I , I March 2003.

Gürdilek Raşit, “Nanoteknoloji”, Bilim ve Teknik, Ocak 2001.

Halpern David, “Love Your Cyber Neighbour as Yourself”, New Statesman, Vol:128,
Issue:4460, 1999.

Hamilton, N. Sheryl, “Incomplete Determinism: A Discourse Analysis of Cybernetics;


Futurology in Early Cyberculture”, Journal of Communication Inquiry,
Vol: 22 N: 2 p: 177 April 1998.

Howcroft D., The Hyperbolic Age of Information: An Emprical Study of Internet


Usage, Information, Communication&Society, vol.2, 1999.

John, Caron H., Scott T. Young, Janis L. Miller “Coordinating Manufacturing and
Marketing in International Firms” Journal of World Business,
(Summer)1999.

Kejanlıoğlu D.B, “Kitle İletişim Araştırmalarının Tarih Yazımları Üzerine: Bir Alanın
Tanımlanması”, Medya ve Kültür, 1. Ulusal İletişim Sempozyumu
Bildirileri, 2000.

Kim W.Chan, Mauborgne Renee, “Fair Process: Managing in the Knowledge


Economy“, Harward Business Review, July-August 1997.

Köksal Aydın, “Yirmibirinci Yüzyıl Başlarken Yaşanan Büyük Değişim: Bilgi Toplumu
Değil Bilişim Toplumu”, Bilişim Dergisi, Sayı:75, Eylül 2000, Ankara

Levy M. R., ve Gurevitch M., , “Editor’s Note”, Journal of Communication, 43(3),


Summer, 4-5, 1993.

Masi, Paula De, Estevao, Marcello, Kodres, Laura, “Who Has a New Economy?”,
Finance and Development, Volume 38, Number 2, 2002.

204
Meyer, M., Persson, O., Power, Y, “Nanotechnology Expert Group and Eurotech Data
Mapping Excellence In Nanotechnologies Preparatory Study”,
Nanotechnology Expert Group and Eurotech Data, European
Commission, 2001.

Milbraith, L. W, “Fears and Hopes of an Environmentalist for Nanotechnology”, C.


Crandall and J.Lewis (eds), Nanotechnology: Research Perspectives,
Cambridge, MA: The MIT Press, 1997.

Nakamura, Leonard I, “Economics and the New Economy: The Invisible Hand Meets
Creative Destruction”, Federal Reserve Bank of Philadelpia, Business
Rewiev, 2002.

Nanosciences and nanotechnologies: An action plan for Europe 2005-2009,


Commission Of The European Communities, Brussells, 2005.

Özerkan Şengül, "İletişim Teknolojisi ve İnsan", Marmara iletişim Dergisi, Ocak


1995.

Persson Meyer, M., , O., Power, Y, “Nanotechnology Expert Group and Eurotech Data
Mapping Excellence In Nanotechnologies Preparatory Study”,
Nanotechnology Expert Group and Eurotech Data, European
Commission, 2001.

Peters D., “Genealogical Notes on “The Field”, Journal of Communication, 43(4),


Autumn, 1993.

Peterson Cristine, “Taking Technology to the molecular level”, IEEE Computer,


January 2000.

Rogers E. M., ve Chaffe S. H., “The Past and the Future of Communication Study:
Convergence or Divergence, Journal of Communication, 43(4), Autumn,
1993.

205
Shepherd G. J., , “Building a Discipline of Communication”, Journal of
Communication, 43(3), Summer, 83-91, 1993.

Topuz Hıfzı, “Global İletişim”, İletişim Araştırmaları Derneği Bülteni, 1998,


Sayı:11.

Weiser, M. “The Computer for the 21st Century”, Scientific American September
2004.

Kitaplar

Amoroso B., On Globalization, Capitalism in the 21st Century, MacMillan Press


Inc., N.Y., 1998.

Armand Mattelard, , Mattelart Michele, İletişim Kuramları Tarihi, İletişim Yayınları,


İstanbul, 2003.

Atabek Ümit, İletişim ve Teknoloji, Seçkin Yayınları, Ankara, 2001.

Baldwin E., Introducing Cultural Studies, London, Prentice Hall, 1999.

Briggs Asa, Peter Burke, Medyanın Toplumsal Tarihi, İzdüşüm Yayınları, İstanbul,
2004.

Bryan Clough, , Paul Mungo, , Sıfıra Doğru; Veri Suçları ve Bilgisayar Yeraltı
Dünyası, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999.

Castells Manuel, The Internet Galaxy, New York, NY:Oxford University Press, 2001.

Castells Manuel, The Rise of Network Society, The information Age: Economy,
Society and Culture, Vol. I, Padstow, Blackwell Publishers, Oxford, 1996.

Ceyhun Yurdakul, Çağlayan M.Ufuk, Bilgi Teknolojileri Türkiye İçin Nasıl Bir
Gelecek Hazırlamakta, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1997.

Cover Thomas M. , Joy A. Thomas, Elements of Information Theory 2nd Edition,


Wiley, New York, 2006.

206
Dilts Marion May, The Telephone in a Changing World, New York, Longman's
Green, 1941, s.188'den aktaran Ithiel de Sola Pool (der.), The Social Impact
of the Telephone, Cambridge, Mass., MIT Press, 1981.

Drucker, P.F. Değişim Çağının Yönetimi, (Çev: Z.Dicleli), İstanbul:Henkel Yayınları,


1995.

Erdoğan İrfan, İletişimi Anlamak, Erk Yayınları, Ankara, 2005.

Ermann David, Williams Mary B.,. Michele Shauf, Computers, Ethics and Society,
Oxford University Press, 1997.

Frank Webster, Theories of the Information Society, London, Routledge, 1995.

Fadul Anamaria ve Straubhaar Joseph, "Communications, Culture, and Informatics in Brazil: The Current
Challenges", Transnational Communications: Wiring The Third World, (Gerald Sussman ve
John A. Lent, eds.), Sage Publications, Newbury Park, 1991.

Friedman Thomas L., Dünya Düzdür Yirmi Birinci Yüzyılın Kısa Tarihi, Boyner
Yayınları, İstanbul, 2006.

Friedman Thomas L., Küreselleşmenin Geleceği, çev.: Elif Özsayar, Bahri Yayınları,
İstanbul, 2000.

Geray Haluk, “Birikim Düzenleri, Yeniden Yapılanma ve Küreselleşme”, İletişim


Ağlarının Ekonomisi, Telekominikasyon, Kitle İletişimi, Yazılım ve
İnternet, Der: Funda Başaran, Haluk Geray, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005.

Geray Haluk, İletişim ve Teknoloji: Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya


Politikaları, Ütopya Yayınları, Ankara, 2003.

Göker Aykut, Bilim, Teknoloji, Sanayi Üçlemesi, Sarmal Yayınları, İstanbul, 1995.

Grossberg Lawrance, “Interpreting the Crisis of Culture in Communication Theory”, G.


Cleveland Wilhoit ve Harold de Bock (der.) Mass Communication Review
Yearbook Vol.2 (Beverly Hills, Sage, 1981).

207
Hassan Robert, Media, Politics and the Network Society, Open University Press,
Berkshire, 2004.

İnan Aslan, , İnternet El Kitabı, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2003.

John R. Pierce, An Introduction to Information Theory, Dover, Chicago, 1980.

Klir George J., Uncertainty and Information: Foundations of Generalized


Information Theory, John Wiley, New York, 2006.

Kumar K., From Post Industrial to Post Modern Society, New Theories of the
Contemperary World, Blackwell Pub., U.K. 1995.

Lister M., Dovey J., Giddings S., I.Grant, K.Kelly, New Media: A Critical
Introduction, Routledge, London, 2003.

Mansell R., Wehn U., Knowledge Societies: Information Technology for Sustainable
Development, Oxford University Press, New York, 1998.

Oran, B., Küreselleşme ve Azınlıklar, İmaj Yayınevi, Ankara, 2000.

Orkan Ahmet, L, Bilişim Teorisi Temel Kavramlar, M.Ü. Yayınları, İstanbul, 1992.

Pendakur Manjunath, "A Political Economy of Television: State, Class, and Corporate
Confluence in India, in Transnational Communications”, Wiring The Third
World, (Gerald Sussman ve John A. Lent, eds.), Sage Publications, Newbury
Park, 1991.

Pool I.de Sola, Technologies of Freedom, Cambridge, Mass: Harvard University Press,
1984.

Reza Fazlollah M., An Introduction to Information Theory, Dover, Chicago, 1994.

Robertson Ronald, Globalization: Social Theori and Global Culture, Kingston


Publishing, London, 1992.

208
Robins K., İmaj: Görmenin Kültür ve Politikası. Çev. Nurçay Türkoğlu, Ayrıntı
Yayınları, İstanbul.

Rodrik, D., Küreselleşme Sınırı Aştımı?, (Çev: İzzet Akyol-Fatma Ünsal), Kızılelma
Yayıncılık, İstanbul, 1997.

Senn James A., Information Tecnology in Business, Prentice Hall Int New Jersey,
1995.

Soyak Alkan, Teknolojik Gelişme ve Özelleştirme, Kavram, İstanbul, 1996.

Stevenson, N., Understanding Media Cultures Social Theory and Mass


Communication, Sage Publications, London, 2002.

Tapscott Don, The Digital Economy, McGraw Hill, New York, 1996.

Taylor John M., New Dimensions for Manufacturing. A Strategy for


Nanotechnology, UK Advisory Group on Nanotechnology Publishing,
London, 2002.

Tekeli İ., “Toplum Bilimlerinin Önünü Açmaya İnsan Modellerini Tartışarak


Başlamak”, K. Şahin, S. Sökmen, T. Bora, (ed.), Sosyal Bilimleri Yeniden
Düşünmek, Metis, İstanbul, 2001.

Tekinalp Şermin, Uzun Ruhdan, İletişim Araştırma ve Kuramları, Beta Yayınları,


İstanbul, 2006.

Thurow Lester C., Kapitalizmin Geleceği, Çev. Serpil Demirtaş, Nebil İlseven, Sabah
Kitapları, İstanbul, 1997.

Timisi Nilüfer, , Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Dost Yayınevi, Ankara,


2003.

Toffler Alvin, Üçüncü Dalga, (Çev. Ali Seden), Altın Kitaplar, İstanbul, 1998.

Walther, T., Dünya Ekonomisi (Çev: Ünsal Çağlar, The World Economy),
Alfa/Aktüel Kitabevi, Bursa, 2002.

209
Yeğenoglu M., “Çokkültürlülük Disiplinlerarasılık mıdır?”, K. Şahin, S. Sökmen, T.
Bora, (edt.), Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek, Metis, İstanbul, 2001.

Yockey Hubert P., Information Theory, Evolution, and The Origin of Life,
Cambridge University Press, New York, 2005.

İnternet Kaynakları

Akın Bahadır, , http://www.stratejiyonetim.com/kuresellesme.htm. 12/07/2006

Aktan Coşkun Can, “Yeni Değişim Dinamikleri ve Devletin Yeni Rolü”,


http://www.canaktan.org/yeni-trendler/devlet-felsefe/degisim-devletin-
rolu.htm, 2006.

Aktan Can C, İstiklal Y.Vural, “Bilgi Toplumu, Yeni Temel Teknolojiler ve Yeni
Ekonomi” http://www.canaktan.org/yeni-trendler/yeni-
ekonomi/kavram.html

Atkinson, Robert D, Court, Rondolph H, “The New Economy Index”, Progressive


Policy Institute, www.neweconomyindex.org.

Bell Daniel, The Social Framework of the Information Society, Basil Blackwell,
Oxford, 1980.

Davenport Tom, “The Virtual and The Physical“, CIO Magazine, November 1995 (
www.cio.com )

Deborah Johnson,; Computer Ethics, Prentice-Hall Inc., 2001.

Dedeoğlu Gözde, “Bilişim Toplumunda Ortaya Çıkan Etik Sorunlar ve Tıp Bilişimi
MeslekAhlakİlkeleri”,
http://www.turkmia.org/file/542sagliktabilisimetigi_dedeoglu.doc

Demirbaş Hasan, “Bücürün Dev Marifetleri”,


www.akdeniz.edu.tr/iletisim/akdeniz/pivot/entry.php?id=137, 29.01.2006

210
Feynman Richard, “There’s Plenty of Rooms at the Bottom”, Annual Meeting of the
American Physical Society, California Institute of Technology,
http://www.zyvex.com/nanotech/feynman.html

Göker Aykut, “Enformasyon Toplumu Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım Denemesi”,


http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=287, 2006.

Gürhani Nihal, , “On-Line (Çevrimiçi)Toplumun Doğuşu,” http://sinemafanatik.com


(05/12/2007)

http://www.nanoforum.org/dateien/temp/Nanotechnology

http://www.nano.org.tr

http://www.nanobusiness.org

http://www.bianet.org/2005/02/25/54848.htm

http://www.kalder.org/page.asp?pageID=1660

Kelly Kevin, New Rules for the New Economy: 10 Radical Stratetgies for a
Connected World, London: Penguin Books, 1999,
http://www.kk.org/newrules/newrules-7.html

Köksal Aydın, “Bilişim Sözcüğü Üzerine”,


http://www.dergi.tbd.org.tr/yazarlar/11022002/aydin_koksal.htm,11
Şubat 2002.

Mahmut Tekin, “Bilgi Çağında Bilgi Toplumu ve Bilgi Ekonomisi”,


http://www.su.edu.tr/yazilar/tekin_mahmut/bilgitoplumu.htm

O’Dubchair K., Scott J., Johnson T, “Building a Knowledge Infrastructure for Learning
Communities”, http://www.ejidsc.org

Öcal Hakkı, “Olur mu Olmaz mı”, www.mutasyon.net/ho_yazioku.asp?id=14,


26.01.2006

211
Tinker Nathan, 2001 Nanotech Business Survey, Nanobusiness Alliance
www.nanobusiness.org

Türkcan Ergun, Teknolojinin Ekonomi Politiği, AİTİA yayını no: 161, Ankara, 1981.

Uğur Aydın, “Bilgi Toplumu ve Medya”,


http://www.ibun.edu.tr/communication/articles/augur1.htm

212

You might also like