You are on page 1of 18

Tampliyelerin Öyküsü - 5

Tampliye Tarikatının Mirası......

Tampliye Mirası

(1) Afrikanın Derinlikleri

"1145 Yılında, alman piskopos Otto von FreiSign, Chronicon adlı


tarihinde, çok şaşırtıcı bir yazışmadan söz eder. Papa, o güne dek varlığı
hiç bilinmeyen, Hindistan'ın Hıristiyan hükümdarından bir mektup
almıştır. Bu kral, mektubunda, "Cennet Irmağı"nın kendi ülkesinde
bulunduğunu bildirmektedir. Mektup, aslında Suriye'nin Akdeniz
kıyısında bulunan Gebal kentinin piskoposu aracılığıyla Roma'ya kadar
ulaştırılmıştır. Hıristiyan hükümdarın adı "Yaşlı John" (Yuhanna) ya da
aynı zamanda bir rahip olduğu da ileri sürüldüğü için "Vaiz John" olarak
geçer. Dediklerine göre, bebek İsa'yı ziyaret eden Magi'lerden birinin
soyundan gelmektedir. İran'ın tüm Müslüman hükümdarlarına boyun
eğdirmiş, Dünyanın diğer ucunda, gelişen bir Hıristiyan krallığı
kurmuştur."

Graham Hancock, The Sign and the Seal


"Vaazcı Yuhanna" aslında, Havari Yuhanna'nın yozlaştırılmasından başka
bir şey değildir. İncil'de bile, Yuhanna'nın hiç bir zaman ölmeyeceği
söylentilerinin çıktığı ama bunun doğru olamayacağı yazılıdır. Avrupa'nın
Müslüman tehdidiyle yüz yüze geldiği dönemlerde, Bizans tahtına çıkan
bir çok imparatorun adı Batıda Yuhanna diye geçer. Bu sadece, yardım
umutlarının bir söylenti sayesinde pompalanmasını ifade etmektedir".

Steve Sharper

"Piskopos Otto'nun Vaazcı John'un varlığını


ve ülkesinde bulunan Cennet Irmağını açıklamasının üzerinden pek fazla
zaman geçmeden, Papa resmi bir bildiri ile Haçlı Seferlerinin yinelenmesi
çağrısında bulundu. İki yıl içinde, 1147'de, Alman İmparatoru Conrad,
diğer derebeyleri ve bir çok soylu ile birlikte İkinci Haçlı Seferini başlattı.

Haçlıların talihlerinin yükselip alçalmasına uygun olarak, Avrupa'da


zaman zaman Vaazcı John hakkında söylentiler belirip kayboluyordu. O
dönemin tarihçilerine göre, 1165 yılında, Vaazcı John Bizans İmparatoru,
Kutsal Roma İmparatoru ve diğer krallara gönderdiği yeni bir mektupla,
pek yakında, orduları ile Kutsal Topraklara ulaşacağını haber veriyordu.
Ülkesini yine pek şatafatlı bir tarzda anlatıyor, bu kez sadece Cennet
Irmağının değil, aynı zamanda Cennetin Kapılarının da ülkesinde
bulunduğundan söz ediyordu."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

"Eğer gerçekten büyük gücümün nereden kaynaklandığını merak


ediyorsanız, o takdirde kuşkusuz olarak inanın ki, ben Vaazcı John...Gök
yüzünün altında yaşayan tüm yaratıklardan daha varlıklı, daha bilge ve
daha kuvvetliyim. Yetmiş iki kral bana haraç ödemekte. Yürekten dinine
bağlı bir Hıristiyan'ım ve ülkemdeki dindaşlarımı her an
korumaktayım...Büyük bir ordu ile gelip, Tanrının mezarını ziyaret
etmeye yemin ettim...İsa'nın haçının düşmanlarına da savaş açacağım ve
onları acımasızca cezalandıracağım.
Görkemim üç Hindistan'ı tümüyle kaplıyor ve hatta, St. Thomas'ın
mezarının bulunduğu uzak Hindistan'a bile yayılıyor. Çölleri aşıyor ve
güneşin doğduğu yere, Babil Kulesinin yakınındaki ıssız Babil vadisine
kadar uzanıyor..."

Bizans İmparatoru Manuel Comnenus'a gönderilen mektup (1165)

"Vaazcı John neredeydi ? St. Thomas'ın mezarından


söz etmesi Hindistan'ı işaret ediyordu. Ancak, orta çağın coğrafya
kavramları öylesine geriydi ki, Hindistan Nil nehri yakınlarında
sanılıyordu. Bu nedenle, 1177 yılında Papanın Vaazcı John'a yazdığı
mektup Habeşistan'a doğru yola çıkıyordu."

Mysteries of the Past

"Kardeşi Lalibela tarafından tahttan indirilene kadar Habeşistan


hükümdarı olan Harbay'ın efsanevî Vaazcı John olabileceği sanılıyor."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

"Vaazcı John'un mektubunda, kendisine karşı kardeşi ile iş birliği yapan


Tampliyeler hakkında bile bir uyarı vardı:
"Sizin soyunuzdan gelen, sizin maiyetinizde bulunan bazı Fransızlar
Sarasenler (Müslümanlar) ile iş birliği yapıyorlar. Size yardım
edeceklerine inanıp, onlara güveniyorsunuz ama onlar sahtekâr ve
hilebazlar...Cesur olun ve dua edin...Sahtekâr Tampliyeler'i öldürmeyi
ihmal etmeyin."

Vaazcı John'un çeşitli krallara gönderdiği mektup (1165)

"Wolfram von Eschenback Parzival'de, Grail'i arayanlardan birinin,


Rohas'ın ötesine, Afrika'nın derinliklerine yaptığı yolculuğu anlatır.
Rohas, Habeşistan'ın en uzak bölgelerinde bir kenttir. 1185 Yılında,
Lalibela zaferle girdiği Rohas'ın adını değiştirir, kendi adını verir yeni
başkentine...Lalibela, ülkesine geri dönmeden önce, yıllarını Kudüs'te
Tampliyeler'le birlikte geçirmiştir. Tampliyeler'in, kayıp Ahit Sandığını
gizlediğine inanılan Habeşistan'dan gelen bir soyluya ilgi
göstermelerinin nedeni aşikârdır".

Graham Hancock, The Sign and the Seal

"Habeşistan ile Hıristiyan Avrupa arasındaki ilişkiler bir sonraki yüzyılda


da devam etmiştir:

"Kurtuluşumuzun 1306. yılında, Habeşistan İmparatoru Wedem Araad,


Avignon'da bulunan Papa V. Clement'a otuz kişiden oluşan bir heyet
gönderdi."

Giovanni da Carignano (Cenova'lı bir haritacı)

"Habeşistan'da kayalara oyulmuş on bir kilise, Afrika'nın en gelişmiş


mimarî yapılarıdır (UNESCO tarafından Dünyanın Harikaları arasında
gösterilmişlerdir)...Kiliseler, inşa edilmelerinin üzerinden sekiz yüz yıl
geçmiş olmasına rağmen, bu gün de ibadete açıktır. Bu kiliselerin
özellikle belirtilmesi gereken nitelikleri, alışılmış yöntemlerle inşa
edilmek yerine, doğrudan kırmızı volkanik kayalara oyulmuş olmalarıdır.
Bu nedenle, sadece boyut olarak değil, işçilik ve kavrayış açısından da,
insanüstü bir görünümleri vardır.

"...Gerçek niteliklerini anlayabilmek için çok çaba sarf edilmiştir: bazıları


derin hendeklerde bulunurken, diğerleri kocaman mağaraların içindedir.
Tüm kiliseleri bir birine bağlayan, karmaşık ve hayret verici, bir tüneller,
geçitler, galeriler, mezarlardan oluşan bir lâbirent ağı vardır. Ebedi
görevlerini yerine getiren rahiplerin uzak ayak sesleri ile yankılanan, loş
ve nemli, yosun tutmuş serin duvarları ile bir yer altı dünyası."

"St. Mary kaya kilisesinin tavanında, Davut Yıldızının içine çizilmiş stilize
bir haç resmi bulunmaktadır. Bir Hıristiyan mabedi için oldukça şaşırtıcı
bir süslemedir bu, ancak Tampliyeler'in en önem verdikleri simgelerden
biridir Davut Yıldızı. Bu çizimin altında, kumaş kaplı bir sütun vardır.
Rahipler, bu sütunun Lalibela'nın bizzat kendisi tarafından oyulduğunu
ve kaya kiliselerinin mimarî gizlerinin içinde saklı olduğunu söylerler."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

(2) Portekiz: İsa'nın Şövalyeleri

"Portekiz'de, Tampliyeler kısa süren bir soruşturmadan sonra aklandılar


ve yalnızca adlarını "İsa'nın Şövalyeleri" şeklinde değiştirerek,
varlıklarını 16. yüzyıla kadar sürdürdüler. Denizcilik alanındaki keşifleri
tarihe geçti: Vasco de Gama bir İsa şövalyesiydi, Denizci Prens Henry ise
(Dom Enrique) tarikatın Büyük Üstadıydı. Gemilerinde hala
Tampliyeler'in kızıl haçı ile desenli yelkenleri kullanıyorlardı. Colomb'un
Yeni Dünyayı keşfetmek üzere Atlantik'i aşan üç gemisinde de Tampliye
haçları dalgalanıyordu. Zaten Colomb, tarikatın Büyük Üstadının kızıyla
evliydi ve kayınpederinin haritalarına ve evraklarına bakma fırsatını
bulmuştu."

Baigent & Leigh, The Temple and the Lodge


"...Hakkında geçerli bilgi sahibi olunabilen en önemli ve önde gelen kişi
Denizci Prens Henry'dir (Dom Enrique). Tarikatın Büyük Üstadı olan
Henry, yaşam öyküsünü kaleme alan Zurara'ya göre, "güçlü duyum ve
keskin zekâ sahibi, önemli ve yüce eylemleri başarmak için olağanüstü
ihtiraslı bir kişilikti".

"1394 Yılında dünyaya gelen Henry, 1415 yılından itibaren etken olarak
denizcilikle uğraşmaya başlamıştı. En büyük ihtirası, kendisinin açıkça
itiraf ettiği gibi, Vaazcı John'un ülkesine denizden ulaşabilmekti.
Dönemin tarihçileri kadar modern tarihçiler de, yaşamının büyük
bölümünü bu amacın ardında geçirdiğinde hemfikirdirler."

"Kendini kozmografi, matematik, astroloji araştırmalarına adamıştı.


Çevresi devamlı olarak, gök bilimciler ve Yahudi bilim adamlarıyla
doluydu."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

"Portekiz'de, İsa'nın Şövalyeleri örgütünün Büyük Üstadı Dom Enrique,


"Denizci Prens Enrique" olarak adını duyurdu. En modern denizcilik
tekniklerini kullanıyor, maiyetinde coğrafyacılar, gemi yapımcıları, dil
uzmanları, Yahudi haritacılar ve Arap kaptanlar bulunduruyordu. Ekip
çalışması ile harita yapımı ve denizcilik aygıtlarının, özellikle pusula ve
usturlabın geliştirilmesi konusunda çaba harcıyorlardı. Madem
Müslümanlar İspanya'yı ele geçirmişlerdi, öyleyse Hıristiyanlar da,
Afrika'yı ve sonra da Asya'yı ele geçirmeliydiler. 1425 Yılına gelinceye
kadar, örgüt Madeira ve Kanarya adalarını almıştı bile. 1445 Yılında
Azorları elde ettiler. Batı Afrika kıyılarının sistemli araştırması 1434
yılında başlatıldı. O çağın en hızlı gemileri olan yeni karaveller tüm
bunları olası kılmıştı."

"Enrique'nin yaptığı yolculuklar hakkında bilgimiz pek sınırlıdır. Bunun


nedeni, gerçeklerin, tarihi olguların, seyir defterlerinin, haritaların,
talimatnamelerin ve tüm raporların örgüt tarafından uygulanan bir
gizlilik ilkesinin arkasında kalmış olmasıdır."

Edgar Prestage, The Portugese Pioneers


"Gerçekten de, Enrique'nin
zamanında gizliliğe olan bağlılık o denli fazlaydı ki, yapılan çeşitli keşif
gezilerinin sonuçları hakkında bilgi açıklamanın cezası ölümdü. Buna
rağmen, yine de, Prensin asıl saplantısının Habeşistan'la doğrudan ilişki
kurmak olduğu öğrenilmişti. Bunu ancak, Afrika kıtasının etrafını
dolaşarak başarabileceğini de anlamıştı, zira Akdeniz'den Mısır'a geçip,
oradan da Kızıl Denize açılma çözümü Müslümanların o bölgedeki
egemenliği nedeniyle geçersiz duruma gelmişti. Her olasılık göze
alınarak, yine de, Batı Afrika kıyılarını keşfe çıkan denizcilere, Vaazcı
John'un ülkesine karadan ulaşacak daha kısa bir yolu araştırmaları da
tembih edilmişti."

"Enrique'nin yaşamının son yıllarına ait, bazı gizli arşivler ancak yirminci
yüzyılda açığa çıkartılabildi. Bu belgeler arasında, Vaazcı John'un bir
elçisinin Enrique'nin ölümünden sekiz yıl öncesinde, Lizbon'a geldiğini
gösteren bir belge bu arşivlerin arasında bulundu. Bu ziyaretin amacı ve
görüşmelerin konusu bilinmiyor. Ancak, bu ziyaretten tam iki yıl sonra,
Portekiz kralı V. Alfonso'nun, Habeşistan'ın ruhanî yönetimini İsa'nın
Şövalyeleri örgütüne devrettiğini açıklaması bir rastlantı olamaz."

"1487 Yılında, aynı zamanda İsa'nın Şövalyeleri tarikatının Büyük Üstadı


olan, o dönemin Portekiz kralı II. John, yardımcılarından Pedro de
Covilhan'ı, Akdeniz, Mısır, Kızıl Deniz yolu ile Vaazcı John'a elçi olarak
gönderdi. Bir tüccar kimliğine bürünen Covilhan, İskenderiye ve
Kahire'den geçerek, Suakin'den bir küçük Arap gemisiyle Aden'e
ulaşmayı başardı. Ancak orada, çeşitli engellere takılarak uzun zaman
harcamak zorunda kaldı. Ancak 1497 yılında, Habeşistan'a varabildi.
İmparator sarayında, önce coşku ile karşılandı fakat, sonra nedeni
bilinemeyen bir tatsızlık sonucunda bir tür oda hapsine tâbi tutuldu
(Covilhan'ın asıl becerisinin casusluk olduğu biliniyor; daha önce
İspanya'da da casus olarak görev yapmıştı).

"1497 Yılında, yine İsa'nın Şövalyelerinden bir denizci, Vasco de Gama


Hindistan'a yaptığı keşif gezisinin büyük kısmını Doğu Afrika kıyılarını
araştırmaya ayırmıştı. Mozambik'te demir attığı zaman, Vaazcı John'un
ülkesinin, çok yakında, kıtanın içlerine doğru biraz kuzeyde bulunduğunu
öğrenince, sevinçten ağladığı biliniyor."

"Vaazcı John'un sarayına ulaşabilen ilk resmi Portekiz elçilik heyeti


Masawa limanında karaya ayak bastığında yıl 1520 olmuştur. Sekiz ay
süren bir kara yolculuğu sonucunda, başkente ulaştıklarında, tahtta
1508 yılından beri oturan kral Lebna Dengel tarafından karşılanırlar."

Graham Hancock, The Sign and the Seal

"Büyük sevinçle İmparator Vaazcı John'un kulübelerini ve çadırlarını


gördük"

Portekiz Heyeti (20 Ekim 1520)

"Çadırdan sarayın tam merkezinde, kırmızı döşeli bir bölmede, aslan


derisinden giysileri olan savaşçılar tarafından korunan Habeşistan
İmparatorunun karşısına çıktılar. Nihayet, aradıklarına ulaşan
Portekizliler, ne imparatorun ne de maiyetindekilerin Vaazcı John'dan hiç
haberlerinin olmadığını öğrendiler."

Mysteries of the Past

(3) İspanya: "Viva la


Muerte"

"İspanya'da, Calatrava, Alcantara ve Santiago'da bulunan Tampliyeler


Reconquista'nın (İspanya'nın Müslümanların elinden geri alınması)
vurucu gücünü oluşturuyorlardı. Hıristiyan ilerleyişini güçlendiren,
Granada ve Cordoba'daki İslâm uygarlığını yok eden onlardı. Hıristiyan
halk, Arap akıncıların korkusundan, geniş yaylalara yerleşememişti.
Sadece, Tampliyeler'e bağlı çiftliklerde koyun ve sığır sürüleri
otlatılabiliyordu. Orta Çağın sonlarına dek, Kastilya yönetimini ele
geçirmek isteyen politikacılar Tampliyeler'in gücünü arkalarına almak
istediler. İslâma karşı sürdürülen beş yüz yıllık savaşın en yetkin silâhlı
gücü onlardı. Ancak, sonları Fransa'da yaşanan örnekten farklı olmadı".

"Tampliyeler'in ortadan kaldırılması ile, İspanyol kardeşler isimlerini


"İsa'nın Şövalyeleri" ve "Montesa Kardeşleri" şeklinde değiştirerek
varlıklarını sürdürmeyi başardılar. Aslında, bu tarikatlar hakkında
etraflıca bilgi sahibi olmadan, İspanya tarihinin büyük bölümünü
anlayabilmek olası değildir. Bu tarikatlar Reconquista olgusunun ta
kendisidir ve Tercio Extrajero'nun "Viva la Muerte!" (Yaşasın Ölüm)
sloganında anlamını bulan İspanyol askeri geleneğinin kurucularıdır. Bu
askeri gelenek, müthiş bir kıyıcılıkla, inanılmaz bir centilmenliği
birleştirebilmektedir. İşte bu ruh ve Reconquista'nın askeri teknikleri
sayesinde, Aztek ve İnkalar dize getirilip, İspanya İmparatorluğunun
temelleri atılmıştır. Diğer taraftan, Portekizli tarikatlar, haçlı ruhunu bir
kolonizasyon hareketine dönüştürmeyi başararak, Avrupa'yı tüm
dünyaya egemen kılmışlardır."

Desmond Seward, The Monks of War

"Tampliye örgütünün dağıtılmasının üzerinden çok zaman geçmeden,


açıklaması olanaksız şekilde, Avrupa'nın her tarafında, kesin doğrulukta
deniz haritalarının ortaya çıktığı görüldü. Adına "portolan" denilen bu
yeni tür haritalar, manastırlarda ve üniversitelerde akademisyenler
tarafından etüd edilen "Ptoleme" türü haritalardan çok daha üstündüler.
Portolanların çoğunluğu deniz ticareti için pek önemli olan bölgeleri,
özellikle Akdeniz'i ve Atlantik okyanusunun kıyılarını göstermekteydiler."

"Portolanların bilinen en eskisi, 1335 tarihini taşıyan, "Opicinis de


Canestris" isimli Akdeniz haritasıdır. Bu harita, Philip ve Clement V.
tarafından Tampliye örgütünün ortadan kaldırılmasından yaklaşık olarak
sadece 20 yıl kadar kısa bir süre sonra, portolanların elden ele
dolaşmaya başladığını göstermektedir."

"...Colomb, Palos'tan denize açılırken, bayrak gemisi olan Santa


Maria'nın yelkenlerinde Tampliye kocaman bir haçının bulunması bir
rastlantı mıdır? Bu yolculuğun sanıldığı gibi, İsabella'nın mücevherleri
sayesinde değil de, Yahudileri ve başka sapkın inançlı zengin kişileri bir
araya toplayan bir gizli topluluk tarafından finanse edilmiş olması bir
rastlantı olabilir mi? Colomb'un 3 Ağustos 1492 günü, tam da Yahudilerin
İspanya'yı terk etmeleri gereken son mühletten bir kaç saat önce, demir
alması da nasıl bir rastlantı sayılabilir?"

Michael Bradley, Holy Grail Across the Atlantic

(3) İngiltere: 1381 Köylü Ayaklanması

"1381 Yılında, İngiltere'de meydana gelen "Köylü Ayaklanması"ndan


önceki son bir kaç yıl süresince, aşağı ruhban sınıfından düş kırıklığına
uğramış bir grup rahibin, köyleri tek tek dolaşarak, zenginler aleyhine ve
kilisenin yozlaşması hakkında vaazlar verdikleri bilinmektedir.
Başkaldırının tam öncesinde, son bir kaç ay içinde de, Orta İngiltere
bölgesinde bir çok gizli toplantı düzenlenmiştir. Ayaklanma bastırıldıktan
sonra, yakalanan asi elebaşıları, Londra'da bulunan büyük bir gizli
örgütün ajanları olduklarını itiraf etmişlerdir."

"Bir başka esrarlı olay ise, bu ayaklanmalar süresince, "St. Jean


Hospitalye Şövalyeleri Tarikatının" (Malta Şövalyeleri) bir çok gaddarca
saldırının hedefi olmalarıdır. Asiler, Hospitalyeler'e ait mülkleri yakıp
yağmalamakla yetinmemişler, tarikatın "Büyük Eğitmeni"ni Londra
Kulesinden zorla çıkartıp, Canterbury piskoposu ile birlikte idam
etmişlerdir. Kesilen kafalar, çılgın kalabalığın sevinç çığlıkları arasında
Londra Köprüsüne asılmıştır. Sonradan, yakalanan bir elebaşına isyanın
amacı sorulunca, verdiği yanıt:"Hospitalyeler'in yok edilmesi" olmuştur.
Unutulmamalıdır ki, İngiltere'deki bu isyandan tam yetmiş yıl önce, Papa
V. Clement, Tampliyeler'in tüm varlıklarının Hospitalyelere
devredilmesini emretmişti."

"William the Tyler, Köylü Ayaklanmasının tartışılmaz lideri olarak,


esrarengiz bir şekilde ortaya çıkıp, İngiltere tarihine bir bomba gibi
düştüğünde, tarih 7 Haziran 1381 Cuma günüydü. Tyler, ortaya çıktığı
kadar ani bir biçimde tarih sahnesini terk etti; topu topu sekiz gün
sonra, yani 15 Haziran 1381 Cumartesi günü, yakalandı ve kafası kesildi.
Bilinen bu sekiz günlük süre dışında, Tyler'in yaşamı hakkında hiç bir
bilgi yoktur. Adının bile gerçek olmadığı tahmin edilmektedir, zira
masonlukta "tyler" deyimi, loca koruyucusu, muhafız anlamını
taşımaktadır."

"William the Tyler tarafından boynu vurdurulan Canterbury


piskoposunun yerine geçen ve böylece İngiltere'nin dinsel lideri olan
piskopos Courtenay, 1382 baharında, yanı ayaklanmadan bir yıl kadar
sonra, isyanı körükleyen bir "Lollard" grubunun varlığını ortaya çıkardı.
Onları Oxford'dan sürdü ve bu hareketi tümüyle yok etmeye çalıştı.
Ancak, Lollardlar yeraltına inerek, yıkıcı faaliyetlerini tüm ülkeye yayılan
bir hücre sistemi ile ve gizli toplantılarla sürdürdüler. Her nasılsa,
aristokrasinin bazı üyelerinin, özellikle şövalye sınıfının desteğini elde
etmeyi de başarmışlardı."

John J. Robinson, Born in Blood


"14. Yüzyıl başlarında, Oxford üniversitesinde bir ilahiyat profesörü olan
John Wycliffe, İngiliz Kilisesinin temel sorununun, sadece latince olduğu
için, İncil'in ancak ruhban sınıfı ve soylularca okunmasından
kaynaklandığını fark etti. Halk genellikle okuma yazma bilmiyordu.
Wycliffe, İncil'in İngilizce'ye çevrilmesi halinde, genel okuma yazma
oranının da gelişeceğini düşündü. Bunun üzerine, tercüme çalışmalarını
gerçekleştirmek için, "Fakir Vaizler Tarikatı" adında bir örgüt oluşturdu.
Bu örgüt, çeviri çalışmaları biter bitmez, yeni İncil'i tüm ülkede okuma
bilen herkese dağıtabilmek için kolları sıvadı. Sıradan insanlar, ilk kez
olarak, İncil'de neler yazılı olduğunu doğrudan öğrenmek fırsatını
buldular. Tüm köylüler, köy meydanlarında ve kiliselerinde toplanarak,
"Fakir Vaizlerin" İngilizce İncil okumasını dinlediler."

"Wycliffe'in "Fakir Vaizler Tarikatı"na karşı çıkan tutucu kilise üyeleri,


onlara "Lollard" (boş gezenler, tembeller) adını takmıştı. Lollardlar'ın
sayısı, sadece köylüler arasında değil, esnaf ve soylular arasında da,
hızla yükseldi. Öyle ki, bir Lollard karşıtı "rastladığım her iki kişiden biri
Lollard" diyerek, bu gelişmeyi dile getirmiştir."
"Lollardlar öyle bir etki uyandırdılar ki, pek geçmeden kilise Wycliffe'in
yazılarını yasakladı. Papa, yargılanması için Roma'ya getirilmesini
emretti. Oysa, Wycliffe 1384 yılında, Roma'ya hareket etmeden önce
kalp krizinden öldü. 1425 Yılında, Wycliffe'in ölümünden tam kırk bir yıl
sonra, Roma Kilisesi hala o denli çileden çıkmış haldeydi ki, Wycliffe'in
cesedinin mezarından çıkarılıp, yazmış olduğu 200 kadar kitapla birlikte
yakılmasını buyurdu."

W. T. Still, New World Order

(4) İskoçya; İskoç Muhafızlar

"O dönemde (1307 yılında) İskoçya ile İngiltere arasında savaş vardı.
Karışıklıklar nedeniyle, yasal önlemlerin alınıp uygulanmasına fırsat
bulunamadı. Böylece, Tampliyeler'i ortadan kaldıran Papalık
kararnameleri İskoçya'da asla yürürlüğe konulamadı. Teknik olarak,
Tampliye örgütü İskoçya'da varlığını kesintisiz sürdürdü."

"16. Yüz yıl sonunda, Hospitalyeler'in düzenlediği listelerde, İskoçya'da


tam 519 adet bağımsız Tampliye mülkünün (Terrae Templariae) varlığı
belirtilmiştir."

"Bir çok İngiliz ve bilindiği kadarıyla Fransız Tampliye şövalyesi


İskoçya'ya sığındı. 1314 Yılında yapılan Bannockburn muharebesine,
Robert Bruce'ün yandaşı olarak, önemli bir Tampliye birliği de
katılmıştır. Söylentilere göre (söylentileri destekleyen açık kanıtlar da
vardır), Tampliye tarikatı İskoçya'daki varlığını 4 yüz yıl daha devam
ettirmeyi başarmıştır."

Baigent, Leigh & Lincoln, The Holy Blood and the Holy Grail

"1424 Yılındaki, kanlı Verneuil savaşında, Fransız ordusuna bağlı İskoç


birlikleri büyük cesaret ve fedakarlık gösterdiler. Ancak, komutanları
John Steward ile birlikte, neredeyse tümüyle yok edilmekten
kurtulamadılar. Charles VII tarafından 1445 yılında kurulan yeni Fransız
ordusu, her biri 660 kişiden oluşan 15 alaydan meydana gelmekteydi. Bu
birliklerin arasında, İskoç Muhafız Alayının (Compagnie des Gendarmes
Ecossais) özel bir konumu, askeri bir önceliği vardı. Örneğin, tüm geçit
törenlerinde ilk sırayı onlar alıyorlardı. İskoç Alay komutanı da, Fransız
Süvarileri Birinci Üstadı unvanına sahipti."

"1474 Yılında, bu İskoç birliğinin sayısı yeniden belirlendi: bir komutan


yönetiminde 77 kişi Kraliyet Muhafız Birliğini oluştururken, bir diğer
komutan yönetiminde 25 kişi kralın özel korumasını üstlendi. İskoç
muhafızların tüm komutan ve subayları, her zaman için ve hiç eksiksiz
olarak, St. Michael Tarikatı üyesiydiler. Bu tarikatın bir kolu sonradan
İskoçya'da da kuruldu."

"İskoç muhafızlar, aslında tam bir neo-Tampliye kuruluşu olarak, Dizbağı,


Yıldız ve Altın Post gibi diğer saf şövalye örgütlerinden çok üstündüler.
Muhafızları oluşturan soylular, Tampliye geleneklerinin mirasçısıydı. Bu
gelenekleri Fransa'ya geri getirip, iki yüz yıl sonra meyve vermesi için
tekrar ekenler onlardı. Guise ve Lorraine hanedanları ile sürdürdükleri
yakın ilişkiler de, onları Fransa'nın bir diğer ezoterik geleneğiyle temasa
getiriyordu. Bu ezoterik gelenekler, Marie de Guise'in İskoç kralı James
V. ile evlenmesi vasıtasıyla, İskoç topraklarında da gelişme zemini
bulmuşlardı. Diğer taraftan, Fransa'dan ülkelerine dönen bazı muhafızlar
da, bu inançların İskoçya'ya yayılmasını sağladılar. Sonuç olarak, ortaya
çıkan amalgam, ilerde doğacak yeni bir örgütün, Masonların çekirdeğini
oluşturuyordu."

Baigent, Leigh & Lincoln, The Temple and the Lodge

(5) Batı'ya, Amerika'ya

"Fransa'da, Tampliyeler'in inşa edip kontrol ettikleri yol şebekesinin


haritasına bakıldığında, tüm uzun menzilli yolların tek bir noktada
kesiştikleri hemen göze çarpar. Bu nokta Atlantik kıyısında bulunan La
Rochelle liman kentidir. Bir körfezin içinde yer alan kent, tam bir doğal
liman görünümündedir. Savunması da kolaydır. Tarikatın ilk yıllarından
itibaren, La Rochelle Tampliyeler'in ilgisini çekmiş, örgütün buraya
üslenmesiyle de hızla gelişmiştir. Tampliyeler La Rochelle'de çok sayıda
gemiden oluşan bir filo bulundurmaktaydılar. Kuzeye doğru, İngiltere'ye
ve Güneye doğru, Akdeniz ve kutsal topraklara yapılan seferlerin
başlangıç noktası hep La Rochelle limanı olmuştur. Halbuki, La Rochelle
coğrafî konumu açısından, Filistin'e yapılacak seferlerin başlangıç
noktası olarak fazlasıyla kuzeyde kalmakta, aynı şekilde, İngiltere
yolculukları için de, fazlasıyla güneye düşmektedir. Aslında Britanya
adalarına hızlı ve kolay ulaşmak için, kuzey Fransa'da çok daha uygun
limanlar bulunmaktadır."

"Bu bakımdan, La Rochelle limanının Tampliyeler için, çok daha özel bir
anlamı olması gerekir. Liman kenti, basit bir Tampliye karargâhı
olmaktan çok, örgütün taşra merkezi niteliğindedir. Yıllar boyunca, nüfus
hızla artmış ve kent dikkati çeken bir gelişme göstermiştir. Eğer, ne
güney ve ne de kuzeye yapılan seferlere pek uygun değilse, La Rochelle
hangi yöne yapılması düşünülen gemi yolculukları için en müsait
konumdadır? Kentin coğrafî konumu nedeniyle bu soruya en akla yakın
yanıt olarak şu geliyor: Tampliye gemileri La Rochelle'den yola çıkarak
batıya doğru, Amerika kıtasına gidiyorlardı."
"1809 Yılında, Napoleon orduları Roma'yı işgal edince, Vatikan'ın gizli
arşivlerinden alınan bazı belgeler Paris'e geri götürüldü. Bu belgeler
arasında, Tampliyeler'in yargılanmaları ile ilgili soruşturma tutanakları
da vardı. Bunlardan bir tanesi, Nemours bölge karargâhından Jean de
Chalons'un itirafları, özellikle dikkat çekiciydi."

Johannes and Peter Fiebag, The Discovery of the Grail


"Baskından önceki gece, 12 Ekim 1307 Perşembe gecesi, Gerard de
Villiers komutasında 50 atlının, saman yüklü üç araba ile Paris'ten
ayrıldıklarını bizzat gördüm. Arabalara gizlenmiş sandıklarda, örgütün
tüm hazinesi vardı. Batıya doğru, denize yöneldiler; tarikatın on sekiz
gemisi onları taşımak için kıyıda hazır bekliyordu."

Jean de Chalons

(6) Mason Kardeşler

"Diğer Büyük Üstatlar gibi, Jacques de Molay da, belgeleri imzalarken


"Magister Templi" (Tapınak Üstadı) unvanını kullanırdı. Süleyman
Tapınağından adını alan bu yeni tapınak, Tampliye üstatlarının
öldürülmesi nedeniyle tamamlanamadı. Üstatları sonunda öldüren, ama
öldürmeden önce sırlarını alabilmek için işkence eden üç katil vardı.
Jubelo, Jubela ve Jubelum (Süleyman Mabedinin mimarı Hiram'ı öldüren
katiller) değildi bunlar; bu katiller, IV. Philip, V. Clement ve Hospitalye
tarikatıydı."

John J. Robinson, Born in Blood

"Süleyman Mabedini yeniden inşa etmeyi amaçlayan Tampliyeler,


kendilerine örnek olarak, Eski Ahit'teki, bir elinde kılıç, bir elinde mala
ile çalışan Zorobabel'in savaşçı-duvarcılarını seçmişlerdi."

"Tampliyeler'in en önde gelen simgeleri kılıç ve malaydı. Sonradan,


bilindiği gibi, Tampliyeler kendilerini Mason Kardeşliği adı altında
gizlediler."

General Albert Pike, Morals and Dogma

"Tampliye şövalyeleri tarikatı, başlangıcından itibaren, Roma'nın


tiara'sına (Papanın giydiği başlık) ve kralların taçlarına karşı çıkma
davasına kendini adamıştı. Tüm tarikat yöneticileri sapkın kabalacı
gnostik inançlara sahiptiler. Zaten, gnostiklerin babası Yuhanna'nın
kendisi değil miydi? İsa'nın Kelâm olduğunu reddeden kendi mezhebini
korumak için yazdıkları, İncil'in ruhunu tümüyle yanlış anlayıp
yorumladığını ortaya koymaktadır. Kaba bir tahminle kökenleri Dionysos
işçilerine ya da alman taş ustalarına bağlanabilen Masonlar, işte bu
nedenle, İncilci Yuhanna'yı kendilerine pir olarak kabul ederler. Ancak,
Roma'nın kuşkularını uyandırmamak için, İncilci Yuhanna'yı Johannit
sapkınlığının başı Vaftizci Yuhanna ile bağdaştırarak, kendilerini hem
kabalacıların hem de Esseneler'in evlâdı olarak ilân ederler."

Pio Nono, Against Free Masons

You might also like