Professional Documents
Culture Documents
Türk Milletine karşı çeşitli şekillerde yapılan milli ve dini duyguların yok
edilmesine yönelik olarak yapılan faaileyetlerin ardında masonik mihrakların
bulunduğu, bilinen bir gerçektir. Global enternasyonalizmi savunan masonluk
bu yüzden Türk milliyetçiliğine karşıdır. Unutulmamalıdır ki, Büyük Önder
Atatürk de Milliyetçiliğe karşı olan masonik örgütlerin kapatılmasını uygun
görmüştür. Büyük Önder kendisine masonluk teklif eden Dr. Mim Kemal Öke
liderliğindeki bir heyeti huzurundan kovarken şunları söylemiştir:
"Bir süre önce İtalya'da mafya ve çetelere karşı yapılan mücadele sırasında da
ortaya çıkan bir durum vardı. Bir ucu yurt dışında, diğeri yurt içinde olan
organize suç örgütlerini kastediyorum? Yurt içinde iyi niyetle bir yapı ortaya
çıkıyor. Bu iyi niyetli yapı bir süre sonra bazı kişiler tarafından ele geçirilip
bozunuma uğruyor. Bir çıkar ve suç örgütü halini alıyor. Bunun da etrafında
ikinci bir çember oluşuyor. Bunlar da o suç örgütünden ekonomik olarak
nasiplenmeye başlıyor. Aynen TAPINAK ŞÖVALYELERİ'nde olduğu gibi...
Nasıl İtalya'da Di Pietro, soruşturmayı yürüttükçe, yolsuzluğun hırsızlığın
içine uluslararası bağlantıları olan MASON LOCASIYLA karşılaştı, bizde de
böyle uluslararası bağlantılı yolsuzluk, çıkar, suç örgütleri türedi. Şimdiki
mücadelemiz de onlara karşı. Üçlü bir çıkar ilişkisinden söz ediyorum..."
Ve sonunda 1307 yılında, Fransa Kralı Philip le Bel ve Papa V. Clement'in ortak
bir karan ile tarikat hakkında tutuklama karan çıktı. Tapınakçılar'ın bir kısmı
kaçmayı başardıysa da çoğu yakalandı. Bunun ardından uzun bir sorgu ve
yargı dönemi başladı. Ve çoğu, gerçekten "sapkın" olduklarını, Hıristiyan
inancını terk ettiklerini, ayinlerinde Hz. İsa'ya hakaretler ettiklerini kabul
ettiler. Sonunda, Tapınakçılar'ın "büyük üstad" adını verdikleri liderleri, en
başta da en büyük üstad Jacques de Molay, 1314 yılında Kilise ve Kral'ın onayı
ile idam edildiler. Çoğu hapse mahkûm edildi. Tarikat dağıtıldı ve resmi olarak
tarihten silindi.
Ancak tarikatın "resmi" olarak yok olması, fiilen gerçekten yok olduğu
anlamına gelmiyordu. Öncelikle, 1307 yılındaki ani tutuklama sırasında
Tapınakçılar'ın bir kısmı kaçıp izlerini kaybettirmeyi başarmışlardı. Çeşitli
tarihsel kayıtlarla da desteklenen bir teze göre, bu kaçak Tapınakçılar'ın
önemli bir bölümü, 14. yüzyıl Avrupası'nda Katolik Kilisesi'nin otoritesini
tanımayan yegâne Krallığa, yani İskoçya'ya sığındılar. İskoç Kralı Robert
Bruce'un himayesi altında yeniden örgütlendiler. Bir süre sonra da,
varlıklarını sürdürmek için iyi bir kamuflaj yöntemi buldular: Ortaçağ'da
Britanya Adasındaki en önemli "sivil toplum örgütü" olan duvarcı loncalarına
sızdılar ve bir süre sonra da bu loncaları tamamen ele geçirdiler.
Kısacası şeytana tapınma, haksız kazanç, gizli ayinler, din düşmanlığı gibi
suçlar nedeniyle Papa ve Fransa Krallığı tarafından yasaklanan Tapınakçılar
tarikatı, tarih içinde masonluğa dönüşmüş, bu örgüt kanalıyla varlığını
korumuştur. Ve günümüzde Tapınakçı tarikatının felsefesi ve faaliyetleri
masonluk çatısı altında sürmektedir.
Masonluk son derece gizli bir örgüt olduğu için faaliyetleri çoğu zaman
bilinmemektedir. Ancak bazı ülkelerde bu faaliyetler ortaya çıkmış ve büyük
skandallar yaratmıştır. Yukarıda söylendiği gibi P2 Mason Locası Skandalı,
masonların ülke yönetiminin önemli noktalarında söz sahibi olduklarını,
ayrıca mafya çeteleriyle içice çalıştıklarını göstermiştir. Ayrıca söz konusu
mason locasının İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile de bağlantılı olduğu
öğrenilmiştir.
Sonuç
Sapkın bir felsefeye inanan ve buna dayalı gizli ayinler ve toplantılar yürüten,
bir güç odağının varlığına işaret etmektedir. Bu güç odağının adresi ise,
"Tapınak Şövalyelerinin modern hali olan "masonluk örgütü"dür.
Türk masonlarının kendilerine has yayınlarından birinde yer alan aşağıdaki
ifade, masonluğun dine ve dindarlara olan düşmanlıkları ve onlara karşı
kullandıkları hukuk dışı yöntemler hakkında fikir verici niteliktedir: