You are on page 1of 8

"Tapınak Şövalyeleri" ismiyle gündeme gelen gizli

örgütlenme ve bunların Türkiye’de oynadıkları rol


hakkında bilgilendirmedir.
Giriş

Türk Milletine karşı çeşitli şekillerde yapılan milli ve dini duyguların yok
edilmesine yönelik olarak yapılan faaileyetlerin ardında masonik mihrakların
bulunduğu, bilinen bir gerçektir. Global enternasyonalizmi savunan masonluk
bu yüzden Türk milliyetçiliğine karşıdır. Unutulmamalıdır ki, Büyük Önder
Atatürk de Milliyetçiliğe karşı olan masonik örgütlerin kapatılmasını uygun
görmüştür. Büyük Önder kendisine masonluk teklif eden Dr. Mim Kemal Öke
liderliğindeki bir heyeti huzurundan kovarken şunları söylemiştir:

"Haydi defolun buradan, cehennem olun gidin, Yahudi uşakları. Benim


milletim bana kahraman sıfatını verdi. Ben sizin gibi bir Yahudiye uşak mı
olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye'deki bütün localarınızı
kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harb-i örfiye hepinizi
verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan!"

"Tapınak Şövalyeleri" olarak tanımlanan gizli bir örgütün Türkiye'deki


faaliyetleri kısmen de olsa deşifre olmuştur.

Türkiye'de "Tapınak Şövalyeleri" kavramı, İçişleri eski Bakanı Saadettin


Tantan'ın basına yaptığı bir açıklama ile gündeme gelmiştir. Tantan,
Türkiye'deki çıkar amaçlı suç örgütlerini tarif ederken, bunların içinde
"Tapınak Şövalyeleri"nin önemli bir rolü olduğunu şöyle izah etmiştir:

"Bir süre önce İtalya'da mafya ve çetelere karşı yapılan mücadele sırasında da
ortaya çıkan bir durum vardı. Bir ucu yurt dışında, diğeri yurt içinde olan
organize suç örgütlerini kastediyorum? Yurt içinde iyi niyetle bir yapı ortaya
çıkıyor. Bu iyi niyetli yapı bir süre sonra bazı kişiler tarafından ele geçirilip
bozunuma uğruyor. Bir çıkar ve suç örgütü halini alıyor. Bunun da etrafında
ikinci bir çember oluşuyor. Bunlar da o suç örgütünden ekonomik olarak
nasiplenmeye başlıyor. Aynen TAPINAK ŞÖVALYELERİ'nde olduğu gibi...
Nasıl İtalya'da Di Pietro, soruşturmayı yürüttükçe, yolsuzluğun hırsızlığın
içine uluslararası bağlantıları olan MASON LOCASIYLA karşılaştı, bizde de
böyle uluslararası bağlantılı yolsuzluk, çıkar, suç örgütleri türedi. Şimdiki
mücadelemiz de onlara karşı. Üçlü bir çıkar ilişkisinden söz ediyorum..."

Tapınak Şövalyeleri örgütünün ne olduğunu ve günümüzde hangi kılıf altında


varlığım koruduğunu bilmeyenler için, bu izah pek anlaşılır olmayabilir. O
nedenle bu konunun açığa kavuşturulması gerekir.

Tapınak Şövalyeleri Kimdir?

Tarih kitaplarının verdiği bilgilere göre, Tapınak Şövalyeleri, ya da kısaca


Tapınakçılar adlı tarikat 1118 yılında, yani Kudüs'ün Haçlılar tarafından ele
geçirilmesinden yaklaşık 20 yıl sonra kuruldu. Tarikatı kuranlar, Hugh des
Payens ve Godfrey of St. Ömer adlı iki Fransız şövalyesiydi. İlk başta 9 kişiden
oluşan tarikat giderek büyüdü. Kendilerine "Süleyman Tapınağı" ile ilgili bir
isim verilmesinin nedeni, üs olarak seçtikleri yerin, bu yıkık tapınağın yeri
olan "tapınak tepesi" olmasıydı. Bu yer aynı zamanda Mescid-i Aksa'nın da
bulunduğu yerdi. Tapınakçılar kendilerini "yoksul askerler" olarak
tanımlamışlardı, ancak kısa sürede zenginleştiler. Avrupa'dan Filistin'e gelen
Hıristiyan hacıların yolculukları tamamen bu tarikatın kontrolündeydi ve
hacılardan topladıkları paralarla büyük bir servetin sahibi oldular. Dahası, ilk
kez "bankacılık" benzeri bir çek-senet sistemi kurdular. Hatta BBC
yorumcuları Michael Baigent ve Richard Leigh'e göre bir tür Ortaçağ
kapitalizmi oluşturmuşlar ve faiz işleterek "modern bankacılığa öncülük"
etmişlerdi.

Tapınakçılar Müslümanlara karşı yürütülen Haçlı saldırılarının ve


katliamlarının da baş sorumlularındandı. Nitekim bu nedenle, Haçlı
Orduları'nı 1187 yılındaki Hıttin Savaşı'nda yenilgiye uğratan ve ardından Ku-
düs'ü kurtaran büyük İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi, Hıristiyanların
büyük bölümünü bağışlamasına rağmen, Tapınakçılar'ı işledikleri katliamlara
bir karşılık olmak üzere idam ettirmişti. Kudüs'ü kaybetmelerine ve pek çok
kayıp vermelerine rağmen Tapınakçılar varlıklarını sürdürdüler. Filistin'deki
Hıristiyan varlıklarının giderek küçülmesine rağmen, Avrupa'daki güçlerini
artırarak başta Fransa olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde "devlet içinde
devlet" oldular.
Bu siyasi güç, kuşkusuz Avrupa'daki kralları rahatsız ediyordu. Ancak sadece
kralları değil, aynı zamanda din adamlarını da rahatsız eden bir başka özelliği
daha vardı Tapınakçılar'ın: Tarikatın giderek Hıristiyan inancından koptuğu,
Kudüs'teki varlığı sırasında garip bazı mistik öğretiler benimsediği, bu
öğretiler gereğince tuhaf ayinler düzenlediği söylentileri yayılıyordu.

Ve sonunda 1307 yılında, Fransa Kralı Philip le Bel ve Papa V. Clement'in ortak
bir karan ile tarikat hakkında tutuklama karan çıktı. Tapınakçılar'ın bir kısmı
kaçmayı başardıysa da çoğu yakalandı. Bunun ardından uzun bir sorgu ve
yargı dönemi başladı. Ve çoğu, gerçekten "sapkın" olduklarını, Hıristiyan
inancını terk ettiklerini, ayinlerinde Hz. İsa'ya hakaretler ettiklerini kabul
ettiler. Sonunda, Tapınakçılar'ın "büyük üstad" adını verdikleri liderleri, en
başta da en büyük üstad Jacques de Molay, 1314 yılında Kilise ve Kral'ın onayı
ile idam edildiler. Çoğu hapse mahkûm edildi. Tarikat dağıtıldı ve resmi olarak
tarihten silindi.

Tapınakçı Tarikatının Masonluğa


Dönüşümü

Ancak tarikatın "resmi" olarak yok olması, fiilen gerçekten yok olduğu
anlamına gelmiyordu. Öncelikle, 1307 yılındaki ani tutuklama sırasında
Tapınakçılar'ın bir kısmı kaçıp izlerini kaybettirmeyi başarmışlardı. Çeşitli
tarihsel kayıtlarla da desteklenen bir teze göre, bu kaçak Tapınakçılar'ın
önemli bir bölümü, 14. yüzyıl Avrupası'nda Katolik Kilisesi'nin otoritesini
tanımayan yegâne Krallığa, yani İskoçya'ya sığındılar. İskoç Kralı Robert
Bruce'un himayesi altında yeniden örgütlendiler. Bir süre sonra da,
varlıklarını sürdürmek için iyi bir kamuflaj yöntemi buldular: Ortaçağ'da
Britanya Adasındaki en önemli "sivil toplum örgütü" olan duvarcı loncalarına
sızdılar ve bir süre sonra da bu loncaları tamamen ele geçirdiler.

Duvarcı loncaları, modern çağın başlarında adlarım değiştirdiler ve "mason


localarına dönüştüler. (Mason kelimesinin sözlük anlamı, "duvarcı ustası"dır.)
Masonluğun en eski kolu olan İskoç Riti ise, 14. yüzyılın başında İskoçya'ya
sığınan Tapınakçılar'dan miras kalmıştı. Nitekim İskoç Riti'nin en üst
derecelerine verilen isimler, Tapınakçı tarikatında asırlar önce şövalyelere
verilen unvanlardı. Bugün de hala öyledir.
Kısacası, Tapınakçılar yok olmamışlar ve sahip oldukları felsefe, inanç ve
ritüelleri masonluk çatısı altında sürdürmüşlerdir. Bu tez, bugün mason ya da
mason olmayan pek çok Batılı tarihçi tarafından kabul görür. Masonluğun
kökeninin Tapınakçılar'a dayandığı tezi, Türk masonlarının kendi üyelerine
mahsus olarak yayınladıkları dergilerde de sık sık belirtilir. Masonlar, bu
konuda oldukça açık sözlüdürler. Türk masonların kendi üyelerine mahsus
yayınlarından biri olan Mimar Sinan dergisinde, Tapınakçı (Templier) tarikatı
ile masonluk arasındaki ilişki şöyle açıklanmaktadır:

"Kilise'nin baskısıyla, Fransa Kralı'nın, 1312 yılında, Templier Tarikatını


kapatması ve mallarını Kudüs'teki Saint Jean şövalyelerine vermesi ile
Templier'lerin etkinliği ortadan kalkmadı. Bunların büyük bir çoğunluğu o
zaman çalışmakta olan Avrupa'daki mason localarına sığındılar.
Templier'lerin başkanı Mabeignac ise çevresindeki bir gurup Templier ile,
İskoç duvarcısı kılığında ve Mac Benach takma adıyla İskoçya'ya sığındı.
İskoç kiralı Robert Bruce onları çok iyi karşıladı ve İskoçya'daki mason loca-
ları üzerinde büyük bir etkinliğe sahip olmalarını sağladı, bunun sonucunda,
İskoç locaları hem mesleki hem de düşünsel açıdan büyük bir aşama
kazandılar. Mac Benach sözcüğü bugün bile masonlarca saygı ile kullanılır.
Templier mirasının sahibi İskoç Masonları, Fransa'ya çok yıllar sonra bu
mirası iade ettiler ve bugün İskoç usülü olarak bilinen ritin temelini Fransa’da
attılar.”

Yine Mimar Sinan dergisinde Tapınakçılar ile masonluk arasındaki ilişki


konusunda pek çok bilgi verilir. “Tampliyeler ve Hürmasonlar” başlıklı bir
makalede “Tampliye tarikatı tekris törenini içeren ritüeller, günümüzdeki
mason ritüellerinin benzeridir.” Denmektedir. Yine aynı makaleye göre,
“Tampliye tarikatı üyeleri birbirlerine, aynı masonlukta olduğu gibi, kardeşim
derler.” Yazının sonuç kısmında ise şöyle denmektedir :

“… Tampliye tarikatı ve masonluk kurumu birbirlerini belirgin ölçüde


etkilemişlerdir. Hatta korporasyonların ritüelleri adeta Tampliye’lerden
kopye edilmiş denilecek kadar benzerdir. Bu itibarla, masonların kendilerini
büyük ölçekte Tampliye’lerle özdeşleştirdikleri ve aslında özgün gibi görünen
masonik ezoterizm (gizlilik) içinde önemli boyutlarda Tampliye mirası olduğu
belirtilebilir. Özet olarak, araştırmanın başlığında belirtildiği gibi, masonik
kralî sanat ve inisiyatik-ezoterik çizginin başlangıç noktası Tampliye’lerin, son
noktası da Hürmasonların olarak kabul edilebilir.”
Modern Tapınakçılık: Masonluğun En
Üst Noktası

Kısacası şeytana tapınma, haksız kazanç, gizli ayinler, din düşmanlığı gibi
suçlar nedeniyle Papa ve Fransa Krallığı tarafından yasaklanan Tapınakçılar
tarikatı, tarih içinde masonluğa dönüşmüş, bu örgüt kanalıyla varlığını
korumuştur. Ve günümüzde Tapınakçı tarikatının felsefesi ve faaliyetleri
masonluk çatısı altında sürmektedir.

Bugün pek çok araştırmacının vurguladığı gibi, Tapınakçı felsefesi


masonluğun en üst derecelerine hâkimdir. 33 dereceye ayrılmış olan
masonluğun 30. derecesi "Kadoş Şövalyesi" ismini taşır ve bunun anlamı
"İntikam Şövalyesi"dir. Kast edilen intikam Papa ve Fransa Krallığı
tarafından yasaklanmış ve dağıtılmış olan Tapınakçı tarikatının intikamıdır."

Dolayısıyla Masonluğun 30 ve üzerindeki dereceleri, Tapınakçılardan miras


kalan sapkın felsefeyi koruyan lider kadrodur. Alt dereceler masonluğun
felsefesini ve faaliyetlerini sadece bu üst kadro tarafından kendilerine
açıklandığı kadar bilebilirler. Dereceler içinde zaman içinde yükselen mason,
her derecede Tapınakçı felsefesini biraz daha anlar ve özümser. Bu felsefenin
temelinde ise başta belirtildiği gibi, dine ve mukaddes değerlere düşmanlık,
satanizm ve benzeri sapkın felsefeler ile bunlara dayanan gizli ayin ve ritüeller
bulunmaktadır. Tapınakçı-mason yapısının bir diğer özelliği ise, çıkar amaçlı
suç örgütlenmeleri oluşturmasıdır.

İtalya'daki P2 Mason Locası skandalı, bu olayın tam bir teyidi olmuştur.


1980'lerdc patlak veren ve tüm İtalya'yı sarsan bu skandal, P2 adlı mason
locasına üye olan pek çok üst düzey görevli, büyük sermayedar ve medya
yöneticisinin, ülkedeki pek çok yolsuzluğun arkasında okluğunu, Gladio adlı
yeraltı örgütünü kullanarak pek çok faili meçhul cinayet ve terör eylemi tertip
ettiklerini ortaya çıkarmıştır.

Masonların Düşmanlarını Safdışı Etme


Yöntemleri
Masonluk bilindiği üzere dünyanın pek çok ülkesinde aktif faaliyet gösteren
bir örgüttür. Tamamen gizli ve hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Örgütün
kaynakları incelendiğinde, amacının, dünyayı, her türlü milli ve dini kimliğin
ortadan kalktığı, enternasyonalist bir kültürel ve siyasi bir sisteme oturtmak
olduğu görülmektedir. Masonlar önemli kademelerdeki mensupları
aracılığıyla pek çok ülkede siyaset, bürokrasi, medya ve akademik çevreler
üzerinde önemli bir güce sahiptirler.

Masonluk son derece gizli bir örgüt olduğu için faaliyetleri çoğu zaman
bilinmemektedir. Ancak bazı ülkelerde bu faaliyetler ortaya çıkmış ve büyük
skandallar yaratmıştır. Yukarıda söylendiği gibi P2 Mason Locası Skandalı,
masonların ülke yönetiminin önemli noktalarında söz sahibi olduklarını,
ayrıca mafya çeteleriyle içice çalıştıklarını göstermiştir. Ayrıca söz konusu
mason locasının İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile de bağlantılı olduğu
öğrenilmiştir.

Mason örgütünün tarihine bakıldığında, örgütün kimi zaman bazı taşeronlar


kullanarak suikast yada komplolar organize ettiği, çoğu zaman da hedef aldığı
kişi ya da kuruma karşı yasal bir görünüm altında yürütülen yıldırma ve
sindirme yöntemleri kullandığı görülür. İtalya'daki P2 mason locasının
kendisine tehdit olarak gördüğü pek çok kişiyi "Gladio" isimli yeraltı örgütünü
kullanarak faili meçhul cinayetlere uğrattığı bilinmektedir. Hatta P2 locası,
kendi üyeleri arasında bulunan, fakat sonradan örgüte ters düşen Roberto
Calvi adlı bankeri de öldürtmüştür.

Masonluk örgütünün, Özellikle de kendi faaliyetlerini deşifre eden Araştırmacı


yazarlara karşı komplolar düzenlediği bilinmektedir.

Örneğin P2 skandalını ortaya çıkaran en önemli Araştırmacı yazar olan Pier


Paolo Pasolini, bir kumsalda dövülerek öldürülmüş olarak bulunmuştur.

Yine Masonluğun içyüzünü anlatan "The Brotherhood" (Biraderlik) adlı ünlü


kitabın müellifi olan Araştırmacı yazar Stephen Knight da faili meçhul bir
cinayetle ortadan kaldırılmıştır.

Kendilerini eleştiren yazarlara karşı Masonlar genellikle "hukuki" bir


görünüm altında da faaliyet gösterirler. Hedef aldıkları insanı ya da grubu
pasifize etmek için, kontrolleri altındaki resmi makamları devreye sokarlar.
Devlet kademelerine sızmış olan masonlar, sahip oldukları yetkileri kötüye
kullanarak, hedef kişi ya da gruplara karşı haksız baskı oluştururlar. Türk
masonlarının kendi üyelerine mahsus olan "Mimar Sinan" adlı dergide, bu
yöntem şöyle ifade edilir:

"Hakikate doğru ilerlemeyi durdurmak isteyen düşmanların yoldan


temizlenmesi lazımdır. Şu kadar ki, her türlü intikam alma bile kanun ve
adalet esprisi dahilinde yapılmalıdır. Bununla beraber, hürriyete doğru
ilerlememizi ENGELLEMEYE KALKIŞACAK OLANLARIN HEPSİ CEZALANDI-
RILMALIDIR." (Mimar Sinan Dergisi, sayı 72, 1989, s. 22)

Masonların Türkiye'deki "anti-masonik yazarların engellenmesi" konusunda


bir karar almış oldukları ise, 1989 Dünya Büyük Mason Kurultayı'nın basına
yansımış olan gizli kararlarında açıkça görülmektedir. Loca metninde Türkiye
için alınan bir karar şöyle ifade edilmektedir: "Fiili ve uygun yöntemlerle,
Anti-Masonik yazarların ve yayın evlerinin tüm faaliyetlerinin
durdurulması…”

Sonuç

Bu gerçekler ışığında; Türkiye'de yolsuzluklarla mücadele konusunda en çok


ismi geçen görevlilerden biri olan İçişleri eski Bakanı Saadettin Tantan'ın
yaptığı "Türkiye'de çıkar amaçlı suç örgütleri var.. Aynen Tapınak
Şövalyeleri'nde olduğu gibi... Nasıl İtalya'da Di Pietro, soruşturmayı
yürüttükçe, yolsuzluğun, hırsızlığın içine uluslararası bağlantıları olan Mason
Locasıyla karşılaştı, bizde de böyle uluslararası bağlantılı yolsuzluk, çıkar, suç
örgütleri türedi." şeklindeki açıklama büyük bir önem kazanmaktadır.

Çünkü bu açıklama, Türkiye'de;

Dine ve mukaddes değerlere düşman olan.

Sapkın bir felsefeye inanan ve buna dayalı gizli ayinler ve toplantılar yürüten,

Bir yandan da haksız kazanç elde eden ve bu amaçla mafyavari yöntemler


kullanan,

bir güç odağının varlığına işaret etmektedir. Bu güç odağının adresi ise,
"Tapınak Şövalyelerinin modern hali olan "masonluk örgütü"dür.
Türk masonlarının kendilerine has yayınlarından birinde yer alan aşağıdaki
ifade, masonluğun dine ve dindarlara olan düşmanlıkları ve onlara karşı
kullandıkları hukuk dışı yöntemler hakkında fikir verici niteliktedir:

"Toplumumuzda, İSLAM MEDENİYETİNDEN KALMA ve onu o medeniyete


bağlamaya çalışan gizli kuvvetler vardır. Bunun varlığını kabul etmekten
kaçınmamak lazımdır. Ama, ONU EZECEK TEDBİRLERİ DÜŞÜNMEK VE
UYGULAMAK ŞARTTIR."

Kaynak: Bilim Araştırma Vakfı Davası - Mayıs.2002

You might also like