Professional Documents
Culture Documents
DANIŞMAN
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN MUŞMAL
HAZIRLAYAN
054202041002
ZEHRA HİZMETLİ
KONYA 2008
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER……………….…………….………………………………...I
ÖNSÖZ……………………………………………………………………....IV
KISALTMALAR……………………………………………………………VI
TABLOLAR LİSTESİ……………………………………………………....VII
GİRİŞ………………………..……………….………………………………...1
BİRİNCİ BÖLÜM
B. Tarihi……………………………………………………………………16
C. Yönetimi……………………………………………………….………..23
D. Ekonomisi………………………………………………………….……27
E. Eğitimi…………………………………………………………………...30
I
II. BÖLÜM
I. SİVAS MAHALLELERİ…………………………………………..……34
A. Müslüman Nüfusu………………………………………………… 47
III. BÖLÜM
I. AİLE VE OLUŞUMU………………………………………………………55
A. Nişan…………………………………………………………………….57
B. Evlenme…..…………………………………………………………..….59
II
IV. BÖLÜM
A. Ev Eşyaları………………………………………………………...…93
C. Gayr-i Menkuller………………………………………………........1022
1. Kullanılan Kumaşlar………………………………………….…..10303
2. Giyim Kuşam…………………………………………………….10404
3. Ziynet Eşyaları……………………………………………………10606
V. BÖLÜM
AİLE’NİN DAĞILMASI
I. BOŞANMA……………………………………………………….………108
V. BORÇ VE ALACAKLAR…….………………………………………….116
SONUÇ…………..…………………………………………………..….…...119
BİBLİYOGRAFYA……...…………………………………………..……....124
EKLER ………….………………………………………………..………….137
III
ÖNSÖZ
edildiği yıllar olması etkili olmuştur. Araştırmamıza kaynak olarak Sivas şer’iye
tereke kayıtları Sivas’ta aile yapısını ortaya koyacak veriler sunmaktadır. Aynı
1839-1841 yıllarında Sivas’ta aile yapısı ele alınırken ilk olarak bu yıllarda
II. Bölümde Sivas’ın fizikî ve demografik yapısı ele alınarak ilk olarak,
Ailenin oluşumunun açıklandığı III. Bölümde ise Sivas’ta nişan, evlenme ve mihir
konularına yer verilmiş, çok eşlilik durumunun çocuk sayısı ile ilişkisi ve ailede
IV
değerlendirilen köle ve cariyeler, ailedeki konumları ve Sivas’ta cariye sahibi olan
ve gayr-i Müslimlerin maddi durumları ayrı ayrı ele alınarak tereke kayıtlarından
sahip olduğu gayr-i menkuller ele alınmış ailenin giyim kuşamı ve ziynet eşyalarına
yer verilmiştir.
Son bölümde ise ailenin dağılması ele alınarak boşanma, ölüm, miras
yer verilmiş, nihayet borç alış verişinin sosyal dayanışma ya da ticarî boyutu
belirlenmeye çalışılmıştır.
Zehra Hizmetli
V
KISALTMALAR
Haz. Hazırlayan
Bkz. Bakınız
M. Miladî
H. Hicrî
Nr. Numara
çev. Çeviren
(ed) Editör
S. Sayı
s. Sayfa
vs. ve saire
Yay. Yayımlayan
VI
TABLOLAR LİSTESİ
Durumları ....................................................................................................................... 68
Tablo 11: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Terekesine Göre Zengin Kadınlar .................... 69
Tablo 12: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Tereke Kayıtlarına Göre Çok Eşlilerin
Tablo 13: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Çok Eşli Evlilerin Sosyal Statüleri................... 75
Tablo 15: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Gayr-ı Müslim Ailelerin Sahip Oldukları
VII
Tablo 16: 1839-1841 Yıllarında Sivas Terekelerine Göre Mirasçılar ............................... 81
İsimler ............................................................................................................................ 83
Tablo 20: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Gayr-ı Müslimlerin Gelir Durumu ................... 90
Tablo 21: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Mal Varlığı En Çok Olan Müslüman
Terekeleri ....................................................................................................................... 91
VIII
GİRİŞ
1839–1841 yıllarında Sivas’ ta aile yapısı ele alınacak ve Sivas’ın bu dönemi Aile
merkezinde aydınlatılmaya çalışılacaktır. Bu vesile ile önemli bir Anadolu şehri olan
Sivas’ta, oluşumu, dağılması ve kadınların aile içindeki yeri gibi özellikler açısından
ailenin niteliğini, çok eşlilik durumu ve çocuk sayıları açısından da niceliğini, yani
konumuzla yakından ilgili olduğundan defter içerisinde bulunan çok sayıda tereke
çalışılmıştır.
1
B. Araştırmanın Muhtevası Ve Metodu
ekonomik durumu ile başlanmıştır. Daha sonra Sivas’ın tarihçesi, demografik yapısı,
yönetimi, mahalle ve evleri hakkında verilen bilgilerle Sivas şehri tanıtılırken, söz
konusu dönem içerisinde Sivas’ta aile kurumunda evlenme, çok eşlilik, çocuk sayısı
gibi konulara yer verilerek Sivas’ta aile oluşumu ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bununla birlikte boşanma ve miras paylaşımı gibi konularla da ailenin dağılması ele
alınmıştır. Bu çerçevede Osmanlı toplumunun genelinde olduğu gibi temel yapısı aile
numaralı Sivas şer’iye sicili gözden geçirilerek içinde bulunan tereke kayıtları
günümüz Türkçesine transkript edilmiştir. Bu defterde toplam 123 adet tereke kaydına
konularına göre tasnif edilmiştir. Böylece, tereke sahiplerinin kaç eşli oldukları, çocuk
2
C. Şer’iye Sicilleri’ nin Araştırmamız Açısından Önemi
anlaşmazlıkları şer’i hükümlere göre karara bağlamak için sultanlar veya onların
de denilen kimselerdir1.
Şer’i, hukukî ve idarî yönden önemli vazifeleri olan kadılar, bu geniş vazifeleri
gördükleri çeşitli davalara ilişkin vermiş oldukları hükümleri kaydetmek için sicilleri
tutmuşlardır2. Bu defterlere şer’i mahkemeler tarafından verilen her çeşit ilâm, hüccet
Şer’iye Sicillerine kaydedilen her türlü belge belli bir usule göre
düzenlenmiştir. Sakk-ı şer’i usulü denilen bu usulle şer’iye sicilinin belli standartlarda
göstermişlerdir.
1
Ahmet Akgündüz, “İslam Hukukunun Osmanlı Devleti’nde Tatbiki: Şer’iye Mahkemeleri ve Şer’iye Sicilleri”,
Türkler, Ankara 2002, X, s. 54.
2
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Ankara 1988, s. 109.
3
Akgündüz, “Şer’iye Mahkemeleri”, s. 57.
4
Akgündüz, “Şer’iye Mahkemeleri”, s. 58.
5
M. Akif Aydın, “Osmanlıda Hukuk”, Osmanlı Devleti ve Medeniyet Tarihi, İstanbul 1994, s. 418.
3
Şer’iye sicilleri memleketin çok çeşitli maddi ve kültürel konuları üzerinde
Şer’iye sicilleri Türk tarihi için önemli olduğu kadar Osmanlı İmparatorluğu’na
bağlı olan milletler için de çok değerli arşiv malzemelerindendir8. Bugüne kadar
Osmanlı sosyal hayatının temel kaynaklarından biri olan şer’iye sicillerinin, ait
büyüktür10. Dolayısıyla bu kayıtlardan eski Türk aile yapısı, nişanlanma, evlenme gibi
kararları, zabıtlar, hüccetler, borç senetleri, emir suretleri, avarız kayıtları, mülk
6
Feyyaz Gürkan, “Şer’iye Mahkemeleri Sicilleri Üzerinde Bir Araştırma” IX. Türk Tarih Kongresi, Ankara
1988, s. 765.
7
Feridun M. Emecan, “Osmanlılarda Devlet, Toplum ve Mahkeme” 18. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te
Sosyal Yaşam, İstanbul 1998, s. 79.
8
Komisyon, Şer’iye Sicilleri, İstanbul 1988, s. 12; Gürkan, “Şer’iye Mahkemeleri”, s. 765.
9
Gürkan, “Şer’iye Mahkemeleri”, s. 767.
10
Muhiddin Tuş- Adnan Gürbüz- Ömer Demirel, “Osmanlı Ailesi İle İlgili Şer’iye Sicillerinden Seçilen Örnek
Belgeler”, Sosyo- Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, Ankara 1992, s. 849.
11
Komisyon, Şer’iye Sicilleri, s. 13.
4
satışları ve narh fiyatları gibi belgelerin yanında, dağınık olarak tereke kayıtları da
bulunmaktadır12.
Tereke kayıtlarında Osmanlı aile yapısı ve ailenin çeşitli yönlerine ışık tutan
pek çok bilgiye ulaşmak mümkündür. Ölenlerin sosyal menşe’leri, medeni halleri, aile
yapıları, mahalleleri, her türlü giyim ve ev eşyası, mutfak takımları, tarla malzemeleri
gibi bilgileri sıralayan tereke kayıtları hem içtimaî hem de iktisadî hayat için zengin
alacakları da yer alır. Bu yönleriyle de tereke kayıtları pek çok konuda fikir sahibi
öneme sahiptir.
12
Alpay Bizbirlik, “Tereke Defterleri ve Edirne Tereke Defterleri Üzerini Bir Deneme”, Türkler, X, Ankara
2002, s. 731.
13
Serap Yılmaz, “İranlı Ermeni Bir Tüccarın Terekesi ve Ticari Etkinliği Üzerine Düşünceler”, Tarih
İncelemeleri Dergisi, S. VII, İzmir 1992, s. 191.
14
Kassam, sözlükte taksim eden, bölüştüren anlamına gelirken Osmanlı uygulamasında, miras davalarında bizzat
dava mahalline giderek, gerekli tahkikatı yapıp, ihtilaf hakkında bir neticeye vardıktan sonra, davayı hükme
bağlayan ve terekeyi varisler arasında taksim eden şer’i memuru ifade etmektedir. Bkz. Sait Öztürk, “kassam”,
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XXIV, İstanbul 2001, s. 579.
15
Bayram Ürekli- Alpay Bizbirlik, “Karaman Valisi Çelik Mehmet Paşa’nın Terekesi” Türkiyat Araştırmaları
Dergisi, S. 1, Konya 1994, s. 177.
5
I. BÖLÜM
DURUMU
gibi değildi. Osmanlılara nazaran deniz ticareti ve teknoloji açısından belirli bir
devam etti. Bu dönemde ordu’nun durumu da yeterli değildi. Yeniçerilerin sayısı savaş
16
Bu konuda bilgi için bakınız. Cemal Kafadar, “Osmanlı Tarihinde Gerileme Meselesi”, Osmanlı Geriledi mi?,
İstanbul 2006.
17
Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, Ankara 1987, s. 106.
18
Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara 1991, s. 6.
6
etkisiyle Osmanlı endüstrisini geliştirme çabaları sonuçsuz kalıyordu.
yıpranmıştı. Dünya, ekonomik, siyasî, askerî pek çok alanda değişim geçirmiş, bu
antlaşmayla Osmanlı Devleti’nde serbest ticaret yapma hakkını elde ediyordu. Üstelik
Rusya, bu hakkı sadece kendisi için değil Rus bayrağı altında olmak kaydıyla istediği
tebası üzerinde himaye hakkı tanımıştı. Rusya, bu hakkı kullanarak sürekli Osmanlı
hakkının tanınması, Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerinde baskı kurma çabasında etkili
19
Osmanlı sanayi gelişimi hakkına bilgi için bakınız. Edward C. Clark, “Osmanlı Sanayi Devrimi”
Tanzimat,Ankara 2006, s. 499-512.
20
Ali İhsan Bağış, “İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun Toprak Bütünlüğü Politikası ve Türk
Diplomasisinin Çaresizliği”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 1999, s. 45.
21
Süleyman Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, İstanbul 1985, s. 53.
7
olmuştur22. Bu antlaşmanın acı sonuçlarından biri de Kırım’ın ilhak edilmesidir. Rusya
politikasını gerçekleştirmiştir23.
düşünülmüştür24.
etkisiyle, ihtilale ilgisiz kalmışsa da26 ihtilal sonucunda Avrupa’da yayılan ulusçuluk,
çıkarılan isyanlardı27.
durumuna geçen Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılın sonlarından başlamak üzere XIX.
22
Ali İhsan Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayri Müslimler, Ankara 1998, s. 15.
23
Bağış, Türk Diplomasisinin Çaresizliği, s. 45.
24
Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, s. 110.
25
Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu 1839–1914, Ankara 1996. s. 40.
26
İsmail Soysal, Fransız Diplomasisi Münasebetleri (1789–1802), Ankara1999, s. 101.
27
Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, I, Ankara 1985, s. 64.
8
menfaat çatışmalarından istifade etme temeline dayanan, bir denge politikası
bütünlüğünü sürdürmektir.
III. Selim padişah olduktan sonra (6 Nisan 1789) Avusturya ve Rusya ile devam
eden savaşlara, Avusturya ile yapılan Ziştovi (1791) ve Rusya ile yapılan Yaş (1792)
“Nizâm-ı Cedit” denilen bir takım yeniliklere girişilmiştir. III. Selim’in 1789–1807
28
Gül Akyıldız, “ III. Selim’in Dış Politika Anlayışı ve Diplomasi Reformu Çerçevesinde Batılılaşma Siyaseti”
Türkler, XII, Ankara 2002, s. 664.
29
Vakur Versan, “Osmanlı Devletinde Tanzimat’tan Sonra Batı Devletler Hukukunun Benimsenmesi”, Çağdaş
Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 1999, s. 106.
30
Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, s. 113.
31
Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri , s. 5.
9
için çabalamıştır. Ama getirilmeye çalışılan bu yeni düzen ulema ve bir kısım yönetici
kalıcı etkileri olmuş, girişilen yenilik hareketleri başarılı sonuçlar doğurmuştur. II.
etmiştir. Bilindiği gibi Tanzimat Fermanı’nın ilanı her ne kadar Abdülmecid dönemine
II. Mahmud tahta geçtiği ilk yıl devlet otoritesini sağlamlaştırmak için bazı
Bilindiği gibi II. Mahmud tahta bir ihtilal sonucunda çıkmıştı. Bu dönemde Alemdar
32
Enver Ziya Karal, “Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’nda Batı’nın Etkisi”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı
İmparatorluğu, Ankara 2006, s. 78.
33
Mehmet Maksudoğlu, Osmanlı Tarihi 1299-1922, İstanbul 2001, s. 261.
34
Mehmet Seyittanlıoğlu, “Yenileşme Dönemi Osmanlı Devlet Teşkilâtı”, Türkler, XIII, Ankara 2002, s. 563.
35
Sina Akşin, “1839’da Osmanlı Ülkesinde İdeolojik Ortam ve Osmanlı Devletinin Uluslararası Durumu”,
Mustafa Reşit Paşa ve Dönemi Semineri Bildiriler, Ankara 1994, s. 8.
10
otoritesine ilk kez hukukî bir sınırlama getirmiştir36. Âyânlar, böylece padişah’ın
kadar önemsendiğini de gösterir. Âyânlar artık onlarla aynı masaya oturulacak kadar
güçlenmiştir. Bu nedenle II. Mahmud ilk olarak çağdaş bir ordu kurup, merkezî
Alemdar Mustafa Paşa’yı öldüren yeniçeriler saraya yöneldiler. Bunun üzerine, II.
Mahmud sekban-ı cedid’ i dağıtmayı ve ıslahatçıları yok etmeyi kabul etmek zorunda
kalmıştır. Böylece askerî ıslahat XVIII. yüzyıl boyunca gündemden çıkmıştır. II.
başarısızlıkları karşısında II. Mahmud yeniden askerî bir örgütlenmeye giderek Eşkinci
Ocağını kurdu (1826). Yeniçerilerin çok geçmeden isyan etmesi ocağı kaldırmak için
uygun bir fırsattı39. Bu fırsatı değerlendiren II. Mahmud yeniçeri ocağını kanlı bir
36
Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, s. 115.
37
Halil İnalcık, “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı
İmparatorluğu, Ankara, 2006, s. 86.
38
Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Server Tanilli, II, İstanbul, 1999, s. 30.
39
Akşin, “1839’da Osmanlı Ülkesi”, s. 9.
11
hareketle bastırdı.
Muhammediyye adında bir ordu kuruldu. Avrupa orduları örnek alınarak kurulan bu
doğru götürdü43. Rusya’nın 1828’de Osmanlı Devletine karşı ilan ettiği savaş
tebası diğer uluslara örnek olmuş, devletten kopmaların bir başlangıcını oluşturmuştur.
Doğu Akdeniz’de Mora elden çıkarken, Fransa’nın Cezayir’i işgaliyle (1830) batı
40
Stefan Yerasimos, “Tanzimat’ın Kent Reformları Üzerine”, Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı
İmparatorluğu, Ankara 2006, s. 368.
41
Kemal H. Karpat, “Osmanlı Tarihinin Dönemleri: Yapısal Bir Karşılaştırmalı Yaklaşım”, Osmanlı Geriledi
mi, İstanbul 2006, s. 245.
42
Maksudoğlu, Osmanlı Tarihi, s. 265.
43
Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara 1978, s. 19.
12
Akdeniz’de de Cezayir elden çıkmıştır44.
1831 yılında en önemli eyaletlerden biri olan Mısır’da Mehmet Ali Paşa isyanı
söz konusuydu. Kütahya’ya kadar ilerleyen isyancı kuvvetler büyük başarılar elde
bağımsızlık verildi47.
hizmet etmekti. Nihayet 1840 yılında Londra’da yapılan bir konferansla Mısır sorunu
çeşitli düzeyde okullar açmış, donanma ve diğer askerî sınıflarda önemli iyileştirme
çalışmaları yapmıştır. II. Mahmut döneminde yapılan geniş kapsamlı yenilikler Yunan
isyanı ve Mısır meselesi gibi devleti uzun süre uğraştıran sıkıntılı bir zamanda
44
Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, s. 118.
45
Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri, s.5.
46
İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 2006, s. 54.
47
Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri, s.5.
13
gerçekleşmiştir48. Ayrıca askerî reformların yanı sıra, idare ve eğitim alanında da
düzenlemelere gidilmiştir. Hükümet şurası, Adliye İşleri Yüksek Kurulu, Askerî Şura
Dairesi bu dönemde oluşturulan idarî meclislerdir. Bunların yanı sıra modern eğitim
48
Seyittanlıoğlu, “Yenileşme Dönemi”, s. 564.
49
Ümit Aktaş, Osmanlı Çağı ve Sonrası, İstanbul 1998, s. 184.
50
Seyittanlıoğlu, “Yenileşme Dönemi”, s. 565.
51
Musa Çadırcı, “Tanzimat Döneminde Türkiye’de Yönetim”, Belleten, LII, Ankara 1988, s. 601.
52
Halil İnalcık, “Tanzimat Nedir?”, Tanzimat Değişim Süresinde Osmanlı İmparatorluğu, Ankara 2006, s. 29.
53
Mehmet Aydın, “Tanzimatla Aranan Hüviyet”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu,
Ankara 1994, s. 15.
14
düzenlemelere tepkiler de doğmuştur54. Bu çerçevede Osmanlı Devletinin batılılaşma
anda başlatılmamıştır. Önce hükümet merkezine yakın yörelerde başlamış, daha sonra
yaşanmıştır56.
A. Yeryüzü Şekilleri
havzasında yer alan ve tarihi çok eskilere dayanan bir şehirdir57. Doğu Anadolu ve
Karadeniz Bölgesinde de toprakları bulunan şehrin bir bölümü Kızılırmak, bir bölümü
Yeşilırmak ve bir bölümü de Fırat havzasına girer. Ortalama yükseltisi 1000 metrenin
üstünde olan şehirde dağlar, dağlar arasında uzanan vadiler, çukurlarda oluşmuş ovalar
ve yüksek platolar başlıca yeryüzü şekillerini oluşturur58. Diğer taraftan Sivas şehri,
54
Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın Uygulanmasında Karşılaşılan Bazı Güçlükler”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü
Uluslar arası Sempozyumu, Ankara 1994, s. 296.
55
Kafadar, “Gerileme Meselesi”, s. 144.
56
Çadırcı, Tanzimat’ın uygulanmasında Güçlükler, 296.
57
İlhan Erdem, “Türkiye Selçuklu-İlhanlı İlişkilerinde Sivas”, Selçuklular Döneminde Sivas Sempozyum
Bildirileri, Sivas 2006, s. 65.
58
Zeki Ekmekçioğlu (ed. ), Cumhuriyetimizin 75. Yılında Sivas, Ankara 1998, s. 17.
15
59
Türkiye’nin en uzun akarsuyu olan Kızılırmak’ın kaynak alanı durumundadır.
Kızılırmak Vadisine dik yamaçlar ile Merâkum Yaylası arasından gelen Mısmıl Irmak
şekillenmiştir. Sert bir kara iklimine sahip olan Sivas’ın, baharı gayet kısa, az yağışlı,
kışları çok soğuk ve kar yağışlıdır61. Kar bu şehrin özelliğidir. Bu şehirde yılın on iki
üzerinde bulunmasının verdiği avantajıyla, önemli bir şehir olma niteliğini koruyan
B. Tarihi
Sivas şehri, tarihin ilk dönemlerinden beri daima önemli bir yerleşim merkezi
hayvancılık ve azda olsa tarım endüstrisi açısından insanlara uygun bir ortam sağlayan
59
Ekmekçioğlu (ed), Sivas, s. 20.
60
Besim Darkot, “Sivas”, İslam Ansiklopedisi, X, s. 579.
61
Ömer Demirel, Osmanlı Vakıf-Şehir İlişkisine Bir Örnek: Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Ankara
2000, s. 9.
62
Bahattin Dartma, “Beylikler Devrinin Mümtaz ve Mütevazi Bir Şahsiyeti: Şihabuddin es- Sivasi”, Selçuklular
Döneminde Sivas Sempozyum Bildirileri, Sivas 2006; Enver Konukçu, “Moğol Noyanları Kayılar ve Sivas”,
Selçuklular Döneminde Sivas Sempozyumu Bildiriler, Sivas 2006; Abdurrahim Tufantoz, “Selçuklular Çağında
Sivas’ın Stratejik ve Ekonomik Önemi”, Selçuklular Döneminde Sivas Sempozyumu Bildiriler, Sivas 2006.
63
İlhan Erdem, Selçuklu- İlhanlı, s. 65.
16
Tarihi süreçte, Sivas şehrinin bulunduğu bölge hakkında çeşitli bilgiler
konusu dönemde bu şehrin ilk sahiplerinin Hititler olduğu ifade edilir64. Dönemin
seyyahlarından Adrıen dupre Sivas şehri için “Kapadokya’nın Sebaste’si dir” demekte,
Megolopolis, Diospolis, Talaurs ve Karana gibi isimlerle anılan şehir, Sivas adını ise,
Roma İmparatoru Ogüst’e sadakat ifade etmek üzere eski Yunancada Ogüst’ün şehri
anlamına gelen Sebast’tan aldığı kabul edilmektedir66. Sebast şehri uzun müddet Roma
idaresinde kalmış, sonradan Bizans idaresine geçmiştir. Şehrin önemli ticaret yolları
sağlamıştır. Sivas, önceleri serbest bir vilayetken M.S. VIII. yüzyılda “Tem’a” yani,
askeri bir valilik merkezi oldu. Zira bu yüzyılda Bizanslılar Anadolu’yu “Tem’a”
kadar uzanan Emevi Ordularının akınlarına şahit olmuştur. Hatta bu akınlardan sonra
64
İsmail Hakkı Uzunçarşılı- Rıdvan Nafiz, Sivas Şehri, Haz. Recep Toparlı, Erzurum 1992, s. 4.
65
Adrıen Dupre’den nakleden Adnan Mahiroğulları, Seyyahların Gözüyle Sivas, İstanbul 2001, s. 51.
66
Hakkı Acun, “Sivas ve Çevresi Tarihi Eserlerinin Listesi ve Turistik Değerleri”, Vakıflar Dergisi, S.XX,
Ankara 1988, s. 183.
67
Kadri Erdil, Sivas Rehberi, Sivas 1953, s. 22.
68
Acun, Sivas ve Çevresi, s. 184.
17
Emevi Ordusunun komutanlarından biri olan Abdulvehhab Gazi69 Sivas yönetiminde
bulunduğu süre içerisinde şehrin imarı ve kalkınması ile halkın Müslüman olması
Netice de Bizanslılar Sivas’ı tekrar ele geçirmeyi başararak XI. yüzyılın ortalarına
Bizans’tan ele geçirdiği ilk büyük şehir olmuştur73. II. Kılıç Arslan’ın hâkimiyetlerine
son verene kadar Danişmendiler sahip oldukları bölgelerde Türk yapı sanatının
getirmişlerdir. Battal Gazi Mescidi, Yağıbasan Hangâhı, Zahirü’d-din İli Hanı adlı
mimari eserlerin yanında bugün hâlâ varlığını sürdüren Sivas Ulu Camii74 bizlere
69
Abdulvehhab Gazi, Sivas’ta şehir merkezinin doğusunda, Akkaya Tepesi üzerinde, yukarı tekke adıyla bilinen
yerde türbesi bulunan ve Anadolu’nun büyük velilerinden sayılan bir şahsiyettir. Doğum tarihi bilinmemektedir.
Emeviler döneminde Bizans içerisine yapılan akınlarda bulunduğu, Sivas’ta iki yıla yakın emir olarak kaldığı,
Bizanslıların Sivas’ı tekrar almaları üzerine yapılan bir savaşta (731) Sivas civarında şehit düştüğü
bilinmektedir. Bkz. İbrahim Yasak, Sivas Yatırları ve Abdulvehhab Gazi Hazretleri, Sivas 2004.
70
Muammer Tokat- Erdoğan Dursun, Cumhuriyet Öncesi ve Sonrası Sivas’ta Eğitim, Sivas 1998, s. 4.
71
Uzunçarşılı-R. Nafiz, Sivas Şehri, s. 11.
72
Oğuz Ceylan, Sur ve Kaleleri İle Tarihte Sivas, Sivas 1988, s. 16.
73
Hüseyin Kayhan, “Danişmendli- Bizans İlişkileri”, Selçuklular Döneminde Sivas Sempozyum Bildirileri, Sivas
2006, s. 97.
74
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde, Ulu Caminin Kılınçarslan tarafından yapıldığını yazmıştır. Bazı mahalli
rivayetlere göre ise bu eser Alaeddin Keykubat döneminin eseridir. Bir takım kaynaklarda Evliya Çelebi’nin
görüşü teyit edilmişse de, tarihi tam olarak bilinmeyen bu yapının XII. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş
18
Kılıç Arslan’ın Sivas, Niksar ve Tokat’ı ele geçirmesi ile Sivas’ın en parlak
ticaret ilişkileri içinde önemli bir istasyon olan Sivas, bir vilayet merkezi haline
geldi76.
Anadolu’nun büyük bir bölümünü etkileyen Babai İsyanı idi. Ardından 1243 yılında
Kösedağ Yenilgisi ile başlayan Moğol istilası, Selçukluları her açıdan olumsuz
etkiledi78. Savaşın ardından Moğollar tarafından üç gün süreyle yağma edilen Sivas
Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi İlhanlıların tayin ettiği valiler tarafından
yönetilmeye başlandı79. Böylece Sivas’a büyük bir kültür merkezi olma özelliğini
kazandıran Selçuklu dönemi sona ermiş oluyordu. Selçuklu dönemi sona ermişse de,
olabileceği, dolayısıyla Danişmentli dönemine ait olduğu bazı uzmanlar tarafından savunulmaktadır. Bkz.
Erdem, “Selçuklu-İlhanlı”, s.69. Adı geçen eserin fotoğrafı için Resim 1’e bkz.
75
Muharrem Kesik, “Danişmendliler Zamanında Sivas (1071–1175)”, Selçuklular Döneminde Sivas Sempozyum
Bildirileri, Sivas 2006, s. 119.
76
Erdem, “Selçuklu-İlhanlı”, s. 71.
77
Ekmekçioğlu, Sivas, s. 32.
78
Erdem , “Selçuklu-İlhanlı”, s. 74.
79
Bahattin Dartma, “Beylikler Devrinin Mümtaz ve Mütevazi Bir Şahsiyeti: Şihabuddin es- Sivasi”, Selçuklular
Döneminde Sivas Sempozyum Bildirileri, Sivas 2006, s. 223.
19
Selçuklular arkalarında Gök Medrese, Çifte Minareli Medrese, Buriciye Medresesi
Valisi Emir Eratna, cesareti, adaleti ve akıllı siyasetiyle Sivas’ta siyasî bir otorite
Sivas’ta Osmanlı hâkimiyetine kadarki geçen sürede Eratnalı bir vezir olan
ile idareyi ele alarak kendi adıyla anılan bir devlet kurmuştur83. 1381’de Sivas’a hâkim
olan Kadı Burhaneddin, kısa bir süre sonra Anadolu’da baş gösteren Timur tehlikesi
ile karşı karşıya kalmıştır84. Kadı Burhaneddin 1398 yılında Akkoyunlu beyi Kara
yülük Osman üzerine açtığı bir seferde öldürülünce, hükümet erkanı şehri Akkoyunlu
beyine değilde Yıldırım Bayezıd’e teslim etmişlerdir. Buradaki ilk Osmanlı hâkimiyeti
80
Sivas’ta Selçuklu eserlerinin fotoğrafları için Resim 2, 3, 4 ve 9’a bkz.
81
Göde, “Eratmalılar Devrin”, s. 39.
82
Göde, “Eretnalılar Devri”, s. 44; Eratna Devleti’nden günümüze kadar gelen mimari eser Sivas’ta Dabaz
Tekkesi olarak bilinen Güdük Minare’dir. Bu yapının fotoğrafı için Resim 5’e bakınız.
83
Bilal Kemikli, “Şiir ve İktidar: Hükümdar Şair Kadı Burhaneddin Örneğinde Bir İnceleme” Selçuklular
Döneminde Sivas Sempozyum Bildirileri, Sivas 2006, s. 234.
84
Mustafa Öztürk, “Osmanlılar Döneminde Sivas”, Sivas Kongresi IV. Uluslar arası Sempozyumu, Ankara
2005, s. 2.
20
ise çok kısa sürmüş ve Timur’un Sivas’ı kuşatmasıyla son bulmuştur85. Timur Sivas’ı
Dilden dile anlatılan Timur’un zalimliği bu gün bile unutulmayacak kadar şiddetli
karşılamaya çıkmışlarsa da demir yürekli nursuz adam bunları ayakları altında perişan
etmiştir. Burada yedi gün kalarak yetmiş bin bilgin ve halkı kılıçtan geçirmiştir. Bu
ekonomik ve fiziki açıdan tam bir yıkım olmuştur. Şehir ölen ve göçenlerden dolayı
önemli bir nüfus kaybına uğramıştır87. Şehrin zaptı sırasında burada bulunan ticarî
mekânların çoğu büyük ölçüde tahrip edilmiştir. En çok zarar gören ise şehrin fizikî
yapısı olmuştur88.
Ankara bozgununun ardından Sivas’ı ele geçirerek burada beylik kurmuştur. Mezid
olmuştur. Mezid Bey’in affedilip Sivas’a vali olarak atanmasıyla Sivas ikinci defa
85
Darkot, “Sivas”, s. 572.
86
Evliya Çelebi, Seyahatname, İstanbul 1993, III-IV, s. 155.
87
Ömer Demirel, “Sivas’ın Timur Tarafından Zaptı ve Yağmalanması”, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri -
Makaleler- Sivas 2006, s. 17.
88
Demirel, “Sivas’ın Zaptı”, s. 18.
89
Öztürk, “Osmanlılar Döneminde Sivas”, s. 3.
21
Sivas Akkoyunlu tehlikesi belirene kadar Osmanlı şehzadelerinin oturduğu
Sivas’a yaptığına benzer bir hareketle şehri yağmalaması karşısında Fatih Sultan
1533 ve 1548 yıllarında Kanuni Sultan Süleyman İran Seferine giderken, 1634
yılında ise IV. Murat Revan Seferine giderken Sivas’ta konaklamışlardır. Bu durum
suğra” veya “Eyalet’i Rum” adları ile anılan bir Beylerbeyilik merkezi ve paşa sancağı
olan Sivas, Osmanlı Devleti’nin zayıflamasının doğal bir sonucu olarak, ekonomik,
Sivas’ın Kurtuluş Savaşı yıllarında da Türkiye tarihi açısından önemli bir yeri
90
Ömer Demirel, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri ve Esnaf Teşkilatı, Sivas 1998, s. 10.
91
Ekmekçioğlu, Sivas, s. 34.
92
Acun, “ Sivas ve Çevresi”, s. 185.
93
Ceylan, Tarihte Sivas, s. 21.
22
C. Yönetimi
Osmanlı Devleti, idarî bakımdan merkez ve taşra teşkilatı olmak üzere iki esas
Amasya Canik, Çorum, Karahisar-ı Şarkî bölgeleri de bu eyalete dâhil edildi95. XV.
yüzyılın ilk yarısında eyalet merkezi Amasya idi. XVI. yüzyıldan itibaren Sivas,
(M.1602) tarihli eserinde eyaleti meydana getiren sancaklar ise Amasya, Tokat,
Malatya Dulkadir Eyaleti’ne bağlanmış, Trabzon ise müstakil bir eyalet haline gelmiş,
94
Adnan Gürbüz, “XV-XVI. Yüzyıllarda Sivas Şehrinde İdari ve Ekonomik Yapı”, Vakıflar Dergisi, S. 26,
Ankara 1997, s. 87.
95
Saim Savaş, “18. Asrın sonlarında Sivas’ta İdari Durum Asayiş ve Ahlak”, Revak, Sivas 1991, s. 40.
96
Aynî Ali Efendi, Osmanlı İmparatorluğunda Eyalet Taksimatı, Toprak Dağıtımı ve Bunların Malî Güçleri,
çev. Hâdiye Tuncer, Ankara 1964, s. 32.
23
Gelmüfad (Gelmügat), Yakacık, Artukabat, Tibeğlü, Çepni-Çongar, Amasya, Çorum,
“kadı” temsil ediyordu98. Osmanlı Devleti’nde yargı yetkisi kadıya, verilen hükmün
uygulanma yetkisi ise ehl-i örfe aitti. Kadılarla, beylerbeyi, sancak beyi gibi ehl-i örf
arasındaki ilişki, bir astlık-üstlük ilişkisi değildi. Bunlar, aralarında işbirliği olmakla
Tanzimat öncesinde şehir idaresi adeta kadı’ların tekelindeydi. Kadı bir şehrin
her türlü mülkî, beledî ve adlî işlerinden sorumlu olan memurdu. Kadı, Osmanlı taşra
zabıtaya amirlik eden, bütün bunlarla birlikte adaleti tatbik eden bir memurdu100.
Osmanlı taşra teşkilatının diğer önemli görevlisi ise önceden bahsedilen “Beylerbeyi”
başlanmıştır101.
97
Savaş, “18. Asrın Sonlarında Sivas”, s.40.
98
Gürbüz, “XV-XVI Yüzyıllarda Sivas”, s. 91.
99
Hasan Tahsin Fendoğlu, “Osmanlı’da Kadılık Kurumu ve Yargının Bağımsızlığı”, Osmanlı, VI, Ankara 1999,
s. 458.
100
Osman Ergin, Türkiyede Şehirciliğin Tarihî İnkişafı, İstanbul 1936, s. 77.
101
Muhittin Tuş, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya, Konya 2001, s. 33.
24
Eyaletin merkezi olan sancağa atanan sancakbeyi/vali, hem görevlendirildiği
sancağın hem de tüm eyaletin yöneticisi konumundaydı. Bölgeden ordu için gerekli
olan askeri hazır bulundurmak, bunlarla ilgili her türlü problemle ilgilenmek, halkının
vali ile aynı yetkilere sahiptir. Vezir rütbesini alan kimselere valilik görevi bazı
ise eyalet ve sancağın hem valiliğini yapan hem de hâsılatını toplayan kimseler olarak
görevlileri de bulunmaktadır106.
102
Hayri Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı (XVII. Y. Y. İlk
Yarısı), Ankara 2001, s. 25.
103
Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın İlânı Sıralarında Türkiye’de Yönetim (1826-1839)”, Belleten, LI, Ankara 1988,
s. 1222.
104
Saim Savaş araştırmasında XVIII. Yüzyılın sonlarında Sivas’ı idare eden mütesellimlerin genellikle
Zaralızade, Sarızade ve Kenanzade ailelerine mensup olduğunu belirtiyor. Savaş, “18. Asrın Sonlarında Sivas”,
s. 42.
105
Çadırcı, “Türkiye’de Yönetim 1826-1839”, s. 1227.
106
Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri, s. 25.
25
Tanzimat reformlarına kadar Osmanlı taşra idaresinin ana birimi sancak iken
Osmanlı şehir toplumunda devlet ile reaya arasında, hem ahalinin temsilcisi,
yardımcısı olan ayanlar vardır111. Ayrıca imamla birlikte ihtiyar heyetini teşkil eden,
107
Bayram Kodaman, “XX. Yüzyıl Başında Sivas Vilâyeti (1901)”, Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe Tokat
Sempozyumu, Ankara 1987, s. 170.
108
Çadırcı, “Türkiye’de Yönetim 1826-1839”, s. 1231.
109
Çadırcı, “Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri”, s. 15.
110
Çadırcı, “Türkiye’de Yönetim 1826-1839”, s. 1233.
111
Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerinde Bazı Düşünceler”, VIII. Türk
Tarih Kongresi, II, Ankara 1981, s. 1269.
26
halk tarafından seçilen mahalle mümessilleri hüviyetinde olan muhtarlara da 1834
D. Ekonomisi
Önemli ticaret yollarının üzerinde yer alan Sivas şehri, bu özelliğini çok eski
doğu-batı doğrultusunda, Anadolu’yu bir baştın bir başa kat ederek uzanması, Sivas’ın
görülmektedir113.
ziraat önemli bir yer tutmaktadır. XV. ve XVI. yüzyıllarda ticaret ve tarımın yanı sıra
Diğer Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Sivas şehrinde de, şehrin iskân
kentin asıl kapalı alış veriş merkezi özelliğindeki, büyük tüccarların bulunduğu, transit
112
Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul 1986, s. 228.
113
Muhiddin Tuş, “XIX. Asır Ortaların Doğru Sivas’ın İktisadî Yapısı”, Revak, Sivas 1995, s. 40.
114
Galip Eken, “Tanzimat Döneminde Sivas’ın Sosyo-Ekonomik Yapısı Üzerine Bazı Bilgiler”, Revak, Sivas
1999, s. 17.
115
Ömer Demirel, “XIX. Yüzyıl Osmanlı Şehir Ekonomisi (Sivas Örneği)”, Osmanlı, III, Ankara 1999, s. 504.
116
Halime Doğru, XVIII. Yüzyıla Kadar Osmanlı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Görüntüsü, Eskişehir 1995, s.
116.
27
geceleme yeri ve ticaret yapılan konaklama yerleri niteliğindeki “Hanlar”117, genel
yapılardır119.
kısmen korumaktadır. Sivas üzerinde hâlâ devam etmekte olan transit ticarette, Sivaslı
Genel olarak Sivas’ın ticarî dengesini sağlayan gelir kaynaklarını ise şöyle
sıralayabiliriz:
d. Geniş bir araziye sahip olması nedeniyle, ziraattan elde ettiği ihtiyaç fazlası
ürünlerin geliridir.
çok hububat ekimi yapılıyordu. İhtiyaç fazlası olan hububat İstanbul veya kuraklık
117
Doğru, Osmanlı Kentleri, s. 117.
118
Demirel, “ Şehir Ekonomisi ”, s. 504.
119
Demirel, “Şehir Ekonomisi”, s.504.
120
Demirel, “Şehir Ekonomisi”, s. 506.
28
yıllarında yeterli üretim yapılamayan bölgelere gönderiliyordu121. Zaten Osmanlı
Bu nedenle yöneticiler hububat iaşesi konusuna büyük bir önem vermiş ve bu konuda
Osmanlı şehirlerinde, halkın ihtiyaçlarını giderecek her türlü malı üreten esnaf
grupları vardı. Sivas esnafının %46’sı mal üretimi yapmaktaydı. Bunlar aynı zamanda
mamul mal Sivas dışından getiriliyordu. Gıda, dokuma, deri, maden ve küçük el
ürünleri, Sivas içinde üretilen mal çeşitleri arasında yer almaktaydı. Uzun kış
mevsimleri ve sahip olduğu sert iklim Sivas’ta zirai üretimi olumsuz yönde
hayvan sahibi olanların az olması, çoğunlukla az sayıda inek, koyun, davar ve keçi
beslemeleri, kendi süt, yoğurt, peynir gibi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hayvan
Sivas’ta pek çok malın üretimi yapılmasına rağmen, üretim miktarı şehir
121
Tuş, “Sivas’ın İktisadî Yapısı”, s. 42.
122
Ahmet Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Şehir Ekonomisi ve İaşe”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III, S.
6, İstanbul 2005, s. 213.
123
Demirel, Sivas Şehri, s. 92.
29
Bağdat, Hama; Asya’dan: Acem, Tebriz; Rumeliden: Selanik ve Osmanlı haricinden:
II. Mahmud döneminde Sivas’ta pek çok mesleki dalda üretim yapılıyorsa da
genel bir iktisadi kriz söz konusuydu. Hammadde kıtlığı, satışlarda narhın düşük
istilası ile bu dönemde Sivas esnaf gruplarında hızlı bir çöküş başlamıştır124.
E. Eğitimi
İnsan kültürünün yeni nesillere aktarıldığı yegâne sistem olan eğitim, toplumun
kendini savunma mekanizmasıdır. Bir toplum eğitimle, hem kendini koruyacak yeni
nesiller hazırlar, hem de kendini geliştirecek bir ortam yaratır. Bu yüzden eğitim, her
toplumda ilk ele alınan, temel müesseseler arasında yer almaktadır125. Anadolu ve
yükselmesinde ve geri kalmasında önemli bir etkiye sahip olduğunun idrakine vararak,
üzere okullar kurmuş, halk için sıbyan mektepleri ve medreseler tesis etmiştir126.
124
Demirel, Sivas Şehri, s. 105.
125
Tuş, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya, s. 148.
126
Ömer Demirel, “1876–1909 Yıllarında Sivas’ta Egitim”, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri –Makaleler-, Sivas
2006, s. 160.
30
bulunmadığından mekteplerin yaygın bir öğretim verdiğini söyleyebiliriz127. Ömer
Demirel ilkokul düzeyi eğitim öğretim veren mekteplerin Sivas’ta bilinen ilk örneğinin
tarihine kadar 34 mektep ismine rastladığını ifade etmiştir128. Evliya Çelebi Sivas’ta
Bir eğitim merkezi olan medreselerde eğitimin yanı sıra birer mescit, türbe,
çeşme, kütüphane ve bir dönem için dârü’z-ziyafe adlı bölümlere sahip olup,
söz etmişse de131 günümüze kadar gelebilen 4 medrese vardır. Bunlar: Gökmedrese,
dönemi içerisinde en fazla talebe sayısına sahip olan bu medrese bulunduğu mahalleye
kendi ismini de vermiştir132. Uzun yıllar büyük tahribe uğramış olan bu eser şimdilerde
127
Cahit Yalçın Bilim, Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi (1734–1876), Eskişehir 2002, s. 2.
128
Demirel, Sivas Şehri, s. 46.
129
Evliya Çelebi, Seyahatname, s. 159.
130
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 152.
131
Evliya Çelebi, Seyahatname, s. 159.
132
Demirel, Sivas Şehri, s. 45.
133
Gökmedrese’nin fotoğrafı için Resim 14’e bkz.
134
Demirel, Sivas Şehri, s. 45. Çifte Minare’nin fotoğrafı için Resim 3 ve 4’e bkz.
31
Şifahiye Medresesi ise Anadolu’nun en büyük şifahanesidir135. İlmiye medresesi
olarak yapılan Buruciye Medresesi ise yine 1271 yılında Gıyaseddin Keyhüsrev
zamanında yaptırılmıştır136.
katkı sağlamışlardır. Ayrıca zaviye şeyhleri okul eğitimini destekledikleri gibi çok
sayıda kitap telif etmişlerdir. Bu da zaviyelerin eğitim faaliyetlerinin farklı bir yönünü
gösterir138.
da başlı başına bir müessese olarak ayrı yerlerde inşa edilen kütüphanelerdir. Numan
Efendi Kütüphanesi, Hayri Efendi, Süleyman Paşa ve Ömer Efendi kitap vakıfları
Birçok yönüyle bir medeniyet beşiği olan Sivas, geçmişinden miras kalan
şimdilerde maalesef yıkık dökük olsa da bizlere kalan bu mimari eserlerin çoğu,
dönemlerinde eğitim yuvaları olmuşlardır. Sivas’ı gezerken bir kültür eseri görmemek
135
Acun, “Sivas ve Çevresi”, s. 186.
136
Erdil, Sivas Rehberi, s. 27. Buruciye Medresesi’nin fotoğrafı için Resim 2’ye bkz.
137
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 146.
138
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 150.
139
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 154.
32
mümkün değildir. Çifte Minare’nin hemen karşısında Şifahiye’yi, Buruciye
Medresesi’ni görürsünüz. Türk tarihinde büyük önem taşıyan, kongre binası ise bu üç
33
II. BÖLÜM
I. SİVAS MAHALLELERİ
dayanışma içinde bulunan kişilerin oluşturduğu topluluğun yaşadığı bölgedir. Her bir
mahalle şehri/bütünü oluşturan bir parçadır. Başka bir deyişle mahalle, aynı mescide
Mahallenin hem dinî hem sosyal yöneticisi olan imamlar, XIX. yüzyılın ikinci yarısına
gelene kadar bu vasfı korumuşlardır. Halkın toplandığı yer olan camiler, onların
vakit namaz kıldırmak ve ölenler için gerekli dîni hizmetleri yapmanın yanında başka
140
Ömer Demirel, “Osmanlı Dönemi Sivas Şehrinde Sur, Saray, Mahalleler ve Sosyo-Kültürel Eserler”, Osmanlı
Dönemi Sivas Şehri -Makaleler-, Sivas 2006, s. 41.
141
Ergin, Türkiyede Şehircilik, s. 103.
142
Doğan Kuban, Türk ve İslam Sanatı Üzerine Denemeler, ? 1995, s. 186. Sivas’ta bulunan tarihî camilerle
ilgili örnek fotoğraflar için ekler bölümüne bkz.
143
Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri, s. 40.
34
1839–1841 yıllarını kapsayan 20 numaralı Şer’iye Sicili kayıtlarında
isimleri, cami, mescit, medrese, zaviye, imaret isimleri, derviş, şeyh, hoca isimleri gibi
nitelikler etkili olmuştur. Ancak, çoğunlukla medrese, zaviye ve cami ismini aldıkları
anlaşılmaktadır. Sivas mahallelerinden Şeyh Çoban, Tokmak, Sarı Şeyh, Ali Baba ve
Cami’-i Kebir Mahallesi adını Ulu Camiden almıştır. Bu mahalle Kale-i Atik’in
güneyinde, çarşılara birleşik merkezi bir yerdedir145. Sivas’ın ilk mahallerinden olan
Mahallesi, Billur Mahallesi sınırlarında kalmıştır. Bir mescit etrafında oluşun Billur
144
Saim Savas, “Sivas Zaviyeleri”, Toplumsal Tarih, V, S. 28, İstanbul 1996, s. 55.
145
Demirel, “Sur, Saray, Mahalle”, s. 41.
146
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 24.
147
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 28.
148
Demirel, “Sur, Saray, Mahalle”, s. 42.
35
1553–1554 tarihlerinde kuruduğu muhtemel olan Veled Bey Mahallesi, Paşa
ve ismini korumuştur149.
Kösedere-i Zımmi Mahallesi ile birlikte Murdar Irmak boyunda bulunan diğer
bulunan Ece, Kurt Mescidi Mahalleleri en dış mahalle özelliğini gösterirler. Merkeze
yakın, şehrin kuzeyine doğru Bahtiyar Bostan Mahallesi ve onun ilerisinde Gökçe
Bu dönemde ismi geçen Ferhat Bostanı, Keçi Bula, Hacı Veli şehrin kuzeydoğu
mektep olarak geçmekte, bu mahalle Kale-i Cedid, Veled Bey ile Örtülüpınar
154
Mahalleleri arasında bulunmaktadır . Aşağıda Osmanlı döneminde Sivas şehrinde
149
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 32.
150
Demirel, “Sur, Saray, Mahalle”, s. 43.
151
Demirel, “Sivas Mevlevîhânesi ve Mevlevî Şeyhlerinin Sosyal Hayatlarına Dair Bazı Tespitler”, Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, Konya 1996, s. 217.
152
Demirel, “Sur, Saray, Mahalle”, s. 46.
153
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 44.
154
Demirel, Vakıf-Şehir, s. 45.
36
bulunan ve tereke kayıtlarından tespit edilen mahalle isimlerine bir tablo halinde yer
verilecektir155.
Çavuşbaşı Küçükminâre
Bahtiyar Bostan Şems-i Firuş
Hoca Hüsam Hamam Ardı
Osman Paşa Tokmak Kapu
Kurtmescidi Hacı Veli
Kal’a-i Atîk Hacı Mahmut
Kal’a-i Cedîd Hoca Ali Çavuş
Oğlançavuş Hacı Mehmet
Köhnecivan Paşabey
Hacı Zâhid Hamırkesen
Klavuz Hoca Mahmut
Kırcuk Şeyh Çoban
Zilkar Değirmen
Ağcabölge Ferhat Bostan
Uryan-ı Müslim Ece
Uryan-ı Zımmi Baldızbazarı
Kayseriye Kapusu Şah Hüseyin
Keçibula İmaret
Kösedere-i Zımmi Örtülüpınar
Mümezgin Abdulkerim
Temürcilerardı Veledbey
Zaviye Alibabadan Sarı Şeyh
Câmi’-i Kebir Billur
Ganem Karbad
Gök Medrese Bab-ı kayseriye
Küçükbengiler Abdulvehhabgazi
Gökçebostan Kaleardı
155
Sivas’ta bulunan mahallelerle ilgili örnek fotoğraflar için Resim 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20’ye bkz.
37
Tablo 1’den anlaşılacağı gibi 1839-1841 yıllarını kapsayan 20 numaralı şer’iye
yaptıkları anlaşılmaktadır. Hatta incelediğimiz şer’iye sicilinden şehirde yer alan bir
kurduklarını gösterir156.
düzeyinde yeni bir örgütleme gereği duyularak, ilk kez 1829’da İstanbul
1833-1836 arasında faaliyete geçmiştir158. Ardından Tanzimat ile ele alınan reform
156
SŞS, Nr. 20, s. 83-1, 92-1, 129-2, 132-2, 146-2, 162-1.
157
Musa Çadırcı, “Anadolu Kentlerinde Mahalle (Osmanlı Dönemi), Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve
Yerleşme, İstanbul ?, s. 258.
158
Çadırcı, “Mahalle”, s. 260.
38
birimlerindeki eski mahalle düzeni yerini, mahalleyi idare edecek resmî kuruluşlara
bırakmıştır159.
karşılandığı güvenliğinin sağlandığı bir korunak, ihtiyaç duyduğu bir yapıdır. Türk
toplumunda ev, vatan ve devlet gibi kutsal bir kavramdır. Çünkü bu kutsal kavramların
çekirdeği ailedir. Aile’nin yaşam yeri olan evlerde ise gelenek görenekler, edinilmiş
olan ahlâki değerler yaşatılır ve nesilden nesile aktarılır. Vatanı, milleti oluşturan
aileler sonraki nesilleri ilk burada sosyalleştirir ve topluma kazandırır. İşte evlerin
kaynaklanır160.
gelenekleri etkili olmuştur. Bunların yanında coğrafi mekân, malzeme, ekonomik güç,
mimari bilgi ve ustalık gibi bazı etkenlerde Osmanlı evinin şekillenmesinde önemli rol
oynamışlardır. Tüm bu özelliklerin etkisiyle Anadolu evlerinde çeşitlilik arz eden bir
etkili olmuştur. Özellikle kırsal kökenli etnik grupların oluşturduğu ev tipinde önemli
ölçüde çeşitlilik söz konusudur. Belirli bir bölgede oturan grupların, aynı etnik
topluluğa ait olmaları ile inşa ettikleri konut tipleri arasında bir uyum varsa da, her
159
Kemal Ahmet Arû, “Osmanlı-Türk Kentlerinin Genel Karakteristikleri Üzerin Görüşler”, Tarihten Günümüze
Anadolu’da Konut ve Yerleşme, İstanbul ?, s. 332.
160
Haşim Karpuz, Erzurum Evleri, Ankara 1984, s. 9.
161
Ömer Demirel- Muhiddin Tuş- Adnan Gürbüz, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”,
Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, Ankara 1992, s. 703.
39
etnik grup aynı bölgede veya imparatorluğun bütün topraklarında birbirlerinin
karışmıştır ki her etnik grup için çoğunluğu oluşturdukları bir bölge varsa da her bir
unsulardır. Burada iki tür sokaktan bahsedebiliriz. Birisi herkesin kullanabileceği iki
tarafı açık yol anlamına gelen tarîk-i âmm, diğeri sokak sakinlerinin kullanımına açık
avantajlarına sahip olan çıkmaz sokakların amacı, alanı, sokak sakinlerinin en fazla
Osmanlı evinin konumunda bir nevi dinî imar planı diyebileceğimiz kıble
faktörü etkilidir. Müslüman Türk ailesi için çok önemli olan bu durum evlerin bir yöne
faktör de iklimidir. Burada evler sahip olduğu sert iklimi kırmak için cepheleri güneye
162
Maurice M. Cerası, Osmanlı Kenti Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. ve 19. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve
Mimarisi, çev. Aslı Ataöv, İstanbul 2001, s. 25.
163
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s. 704.
164
Paul Dumont, François Georgeon (ed), Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, çev. Ali Berktay, İstanbul
1999. s. 13.
165
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s.704.
166
Burhan Bilget, Sivas Evleri, Ankara 1993, s. 53.
40
Osmanlı evlerine dışardan bakıldığında yüksek duvarlarla kuşatıldığı görülür.
Evlerde barınabilmek için; ahır işleri, tezek yapımı, bahçe temizliği, erişte, pekmez,
etlik, bulgur gibi işlerin yapılması gerekirdi. Bütün bu işlerde kadına düşen pay büyük
Avlunun bir uzantısı olan ahır, samanlık ve ambar gibi elemanlar evin zemin katında
Mobilyasız olan odalarda her türlü kullanma ve yaşama ihtiyacı duvara bağlı
veya gömülü mobilya ile gideriliyordu. Evlerde her türlü yaşama ihtiyacı aynı odada
temin edilirdi. Bir odada yemek yenilir, oturulur, abdest alınır, namaz kılınır, yatılırdı.
Odaya pabuçla girilmez dışarının pisliği içeriye getirilmezdi170. Evin asıl odası
“tabhane” yani başoda’ydı. Ziyaretçiler buraya davet edilir, özellikle kışın ev sakinleri
için oturma odası olurdu171. Odanın bir duvarı ocak duvarıydı. Ocak hem ısıtıcı hem de
genel girişten sonra, gerek bu bilgileri teyit etmek ve gerekse inceleme dönemimizde
167
Necdet Sakaoğlu, Divriği’de Ev Mimarisi, İstanbul 1978, s. 16.
168
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s.704.
169
Galip Eken, “XVIII. Yüzyıl Ortalarında Antep’te Aile”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 6, Konya 2000,
s. 479.
170
Sedat Hattı Eldem, Türk Evi Osmanlı Dönemi, ? 1987, s. 15.
171
Suraiya Faroqhi, “Şehir Evinin Fiziki Şekli”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, Ankara 1992, s.
1152.
172
Cengiz Bektaş, Türk Evi, İstanbul 1996, s. 108.
41
evlerin özelliklerinin ne olduğunu tespit edebilmek için bazı değerlendirmeler
mahalle ve fiyatlarına göre evlerin farklı niteliklerini gösteren bir tabloya yer verilecek
42
Tablo 2: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Ev Fiyatları
43
Yukarıdaki tabloda terekelerde geçen evlerin Sivas’ta hangi mahallede ve hangi
bulunan ev sayısını gösterir. Tabloya göre, evlerin çoğu 1000–5000 kuruş arasındadır.
Değeri 500 kuruşun altında olan 6 ev, 5000 kuruş ve üzerinde olan 11 ev vardır.
Sivas’ta, 500 ila 5000 kuruş arasındaki evlerin genelin %77’sini teşkil etiği ve şehir
diğerlerine göre bazı evlerin çok pahalı olduğu anlaşılmaktadır. Aşağıda, bu konuda
173
Sivas evleri ve konakları hakkında örnek fotoğraflar için Resim 21, 22, 23 ve 25’e bkz.
44
Tablo 3: 1839-1841 yıllarında Yüksek Fiyatlı Evler ve Sahipleri
Görüldüğü gibi yüksek fiyatlı evlere sahip olanlardan ikisi “Ağa” ünvanına
sahiptir. Diğer ikisi ünlü ailelerden iken, aynı zamanda bunlardan biri de “Es-seyyid”
ailesinden bir kadın olması dikkat çekicidir. En son tereke sahibi ise “Zaralızâde”
ailesindendir174.
174
Zaralızâde aile mensuplarının genellikle ehl-i örf olarak görev yaptıkları bilinir. Zaralızâde ailesinden Osman
Paşa ilk olmak üzere Mehmed Paşa, Feyzullah Paşa, Recep Paşa, Lütfullah Paşa valilik ve mütesellemlik veya
Muhassıllık görevi yapmışlardır. Ömer Demirel, “Sivas Şehri Vakıf Kurucularına Dair”, Osmanlı Dönemi Sivas
Şehri –Makaleler-, Sivas 2006, s. 140-146.
45
III. SİVAS’IN DEMOGRAFİK YAPISI
ile uğraşanlar için en büyük sorun, olayları birçok yönden ele alırken bunları
Nüfus, çok eskiden beri, gerek askerî ve gerekse malî konulardan dolayı
demografi” diye bir ilim dalı da oluşmuştur. Osmanlı Devleti de bu ihtiyacı hissederek
fethedilen bölgede ilk olarak, nüfus ve arazi tahriri yapmıştır. Bu tahrirler XVII.
yüzyıla kadar periyodik denilebilecek nitelikte devam etmiş daha sonraki dönemlerde
yapılmamıştır. Bu tahrirlere, her ne kadar yapıldığı döneme ait bilgiler veriyorsa da,
Osmanlı Devletinde modern anlamda ilk nüfus sayımı II. Mahmud döneminde
nüfus sayımı için bir nevi tecrübe olan bu sayım Rusya’ya karşı girişilen harp
175
Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri, s. 44.
176
Tuş, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya, s. 119.
46
ardından 1831 yılında Osmanlı hükümeti yeni bir sayıma girişmiştir177. Bu sayımda
amaç, yeniçeri ordusunun kaldırılmasından sonra, yeni bir ordu kurulması maksadıyla,
A. Müslüman Nüfus
Rum Eyaleti’nin merkezi olan Sivas, tarihin çok eski devirlerinden itibaren
önemli bir yerleşim alanı olmuştur. XV. ve XVI. yüzyıllarda şehir nüfusunda gayr-i
varken 351 Gayr-i Müslim hane bulunmaktadır. Gerek Müslüman gerekse gayr-ı
Müslim hane miktarında zamanla bir artış gerçekleşmiştir. Ancak bu artış Müslüman
hane sayısında gayr-i Müslimlere oranla daha hızlıdır. 1519 ve 1520 yıllarında
Müslüman hane sayısı 333 iken, gayr-i Müslim hane sayısı ise bu rakamın nerdeyse üç
katı, yani 994’tür. 1553–1554 yıllarına gelindiğinde Müslüman nüfusu üç buçuk kat
artarak 1149 hane olmuştur. Gayr-i Müslim hane sayısındaki artış ise 236 ile toplam
1230 hanedir. Zamanla gözle görülür bir şekilde Müslüman hane sayısında hızlı bir
artış söz konusuyken, gayr-i Müslim hane sayısındaki artış daha yavaştır. Zaten
ilerleyen yıllarda Müslüman hane sayısındaki artışın devam etmesiyle birlikte nüfus,
177
Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı, Ankara 1997, s. 8.
178
Karal, İlk Nüfus Sayımı, s. 11.
179
Tuş, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya, s. 120.
180
Saim Savaş, Bir Tekkenin Dini ve Sosyal Tarihi Sivas Ali Baba Zaviyesi, İstanbul 1992, s. 24.
47
Tanzimat dönemine gelene kadar, belirli yıllarda Sivas’a gelen seyyahların
verdiği bilgilerden faydalanarak Sivas nüfusu hakkında fikir edinilebilir. Biz de Adnan
Eugene Bore isimli seyyah 1838 yılında Sivas’ın nüfusunu 40000 olarak göstermiş,
hemen bir yıl sonra W. F. Ainsworth adlı başka bir seyyah nüfusu, 16000 olarak
sonuçlara götürebilir. Yapılan bu ilk nüfus sayımında Sivas’ta Veli Paşazade Selim
181
Mahiroğulları, Seyahatnamelere Göre Sivas, s. 60–88.
48
Sırrı Bey görevlendirilmiştir. Buna göre Sivas Livası’nın nüfusu 97253 Müslüman,
18537 gayr-i Müslim, toplam 115790 kişidir182. Bu yönüyle Sivas 1831 yılında
yüzyılın sonlarında Müslüman nüfus 442509, gayr-i Müslim nüfus ise 93165 kişidir184.
XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde ise nüfus daha da çok artarak 1220250 kişiye
182
Karal, İlk Nüfus Sayımı, s. 215.
183
Suraiya Foraqhi, Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı, çev. Emine Sonnur Özcan, Ankara 2006, s. 48.
184
Fikri Karaman “Sivas ve Salnâmeler Üzerine”, Revak, Sivas 2002, s. 115.
185
Kodoman, “Sivas Vilayeti (1901)”, s. 179.
49
Tablo 5: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Cinsiyetlerine Göre Tereke
Sahipleri
Tereke Sahipleri
Gayr-i
Müslüman % Müslim %
Kadın 15 12,19 _ _
tereke miktarının %80,4’ünü teşkil eder. Geriye kalan 24 tereke gayr-ı Müslim terekesi
terekeleri hem de Müslüman terekeleri için geçerlidir. Zımmi kadın terekesi yoksa da
186
SŞS, Nr. 20, s. 55-1, 114-3
50
B. Gayr-i Müslim Nüfus
halkları, aile yaşamları, âdetleri ile birbirine paralellik göstermiştir. Böylece “Osmanlı
Ailesi” terimine dini ve etnik unsur gözetilmeksizin Osmanlı olanlar dâhil olmuştur187.
ile Müslüman aileler aynı mahallelerde, aynı tarz evlerde yaşıyor, aynı eşyaları
her ne kadar etnik ve dinî yapıları farklı olsa da aynı hayatı paylaşıyor, beraberce
187
İlber Ortaylı, Osmanlı Tolumunda Aile, İstanbul 2006, s. 2.
188
SŞS, Nr. 20, s. 18-1, 35-1, 55-1, 143-1, 158-2.
189
Mehmet İpcioğlu, Konya Şeriyye Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi, Ankara 2001, s. 131.
51
Osmanlı kentlerinin ekonomik yaşamında önemli rolleri olan gayr-i Müslimler
fazlasıyla rastlanılmaktadır Uryan-ı zımmi Mahallesi’nden Osman bin Ali adlı kişinin
mülkü menzilini Keşiş Agob veled Agob adlı zımmiye sattığını gösteren belge bu
olduğunu daha önce ifade etmiştik. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Müslüman nüfusunda
hızlı bir artış olmuş, gayr-ı Müslim nüfus oranı hızla düşmüştür. 1827 ve 1831
ikincisinde 2005 Müslüman hanesine karşılık 1842 gayr-i Müslim hanesi olduğu
olduğu anlaşılır192.
dönemine kadar ismini korumuştur. Bu mahalle önemli sayıda gayr-ı müslim nüfusa
sahip iken 1827–1831 yıllarında tamamen Müslüman nüfusun barındığı bir mahalle
190
Doğru, Osmanlı Kentleri , s. 221.
191
SŞS, Nr. 20, s. 129-2.
192
Demirel, Sivas Şehri, s. 63.
52
Müslim olan bir mahalle halindedir193. Aşağıda 1832 yılında Sivas’ta yaşayan gayr-i
Mahalleler; 194
Hoca İmam 58
Cami-i Kebir 72
Bazar 178
Köhne Civan 49
Sarı Şeyh 42
Üryan-ı Müslim 64
Üryan-ı Zımmi 119
Kösedere-i Zımmi 97
Akdeğirmen 105
Kilise 143
Ağcabölge 80
Ece 129
Örtülüpınar 87
Baldır bazarı 96
Küçük Bengiler 98
Küçük Minare 23
Temürciler Ardı 110
Bâb-ı Kayseriye 79
193
Demirel, Vakıf Şehir, s. 26.
194
Ömer Demirel, “ Sosyo-Ekonomik Açıdan Osmanlı Dönemi Sivas Ermenileri”, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri
-Makaleler-, Sivas 2006, s. 185.
53
çoğunluğunu oluşturanların milliyetleri konusunda daha sonraki kayıtlardan edinilen
195
Demirel, “Sivas Ermenileri”, s. 184.
196
Kodoman, “Sivas Vilayeti (1901)”, s. 179.
54
III. BÖLÜM
I. AİLE VE OLUŞUMU
bağlanan fertlerin bir araya getirdiği topluluktur197. Fertlerin bir araya gelmesiyle aile,
eğitim, din gibi temel kurumlarının yanında en temel öğelerinden biri de ailedir. Her
etmesinde önemli görevler üstlenmiştir. Ekonomik hayata yön veren, sosyal ve siyasî
hayatı düzenleyen, dinî ve kültürel fonksiyonlar icra eden ailenin en önemli görevi
Sadece eşlerden oluşan ailelere rastlanmakla birlikte, hala, dayı, teyze ve onların
Aralarında kan bağı bulunmayan, ama aile ile birlikte yaşayan köleler de bu kurum
197
Mehmet Akif Aydın, “Aile”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1989, s. 196.
198
Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri, s. 31.
199
Ömer Demirel, “Osmanlılarda Ailenin Demografik Yapısı”, Sosyo-Kültürel Değişim Sürecinde Türk Ailesi, I,
Ankara 1992, s. 97.
55
aile bireylerinden kabul edilir ve onlar arasında yer alırdı. Ayrıca kimlikleri bağlı
tayin edilirdi. Bu nedenle Osmanlı aile hukukunu İslam aile hukukundan bağımsız
olarak düşünmek mümkün değildir. Aslında İslam aile hukuku Hanefî mezhebine bağlı
olan Osmanlılarda titiz bir uygulama alanı bulmuştur. Kadı ve müftülere ait belgelerde
Osmanlı ailesinin kaç kişiden meydana geldiği konusunda henüz ortak bir
kanaat oluşmamıştır. Bununla beraber geleneksel şehir ve köylerde “geniş aile” daha
ve barındırılması, dini bir vecibe olmasının yanında yaygın bir kültürdü203. Geniş
ailede gelirler tek elde toplanır, harcamalar tek elden yapılırdı. Toplumda aile
üyelerinin aileden kaynaklanan bir saygınlığı vardı. Geniş ailede bireylerin eğitim,
200
İbrahim Güler, “Sinop’ta Medeni Durum”, Tarih ve Düşünce Dergisi, S. 3, İstanbul (Mart 2001), s. 23.
201
Mehmet Akif Aydın, İslâm ve Osmanlı Hukuku Araştırmaları, İstanbul 1996, s. 158.
202
Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 4.
203
Ömer Demirel, “1700-1730 Tarihlerinde Ankara’da Ailenin Niceliksel Yapısı”, Belleten, LIV, S. 211, Ankara
1990, s. 953.
204
Faruk Kocacık, Sivas’ta Kentsel Aile, Sivas 1997, s. 6.
56
ebeveynlerinden farklı evlere sahip olduklarını dolayısıyla bir arada bulunmadıklarını
Terekeleri inceleyen Ömer Demirel ve İbrahim Güler Osmanlı ailesinin geniş aile
olmadığını belirtmişlerdir205.
A. Nişan
Nişan erkeğin kadına evlilik teklif etmesi, muayyen bir mihir üzerinde
bir evlilik değil bir evlilik vaadidir ve bu evlilik vaadinde İslami kurallara
uyulmaktadır. Aynı soydan veya sütten dolayı nikâh düşmeyen akrabayla, evli ya da
iddet bekleyen kadınla ayrıca başkasının istediği kadınla ki bu kadın teklifi kabul
etmişse, nişan teklifi yapılamazdı207. Evlilik öncesi bir hazırlık dönemi olan Nişan,
evliliğin sağlam temeller üzerine oturtulması için bir tedbir mahiyetindeydi. Çünkü
205
Demirel, “Demografi Aile”, s. 113; Güler, “Sinop’ta Medeni Durum”, s. 23.
206
Kocacık, Sivas’ta Aile, s. 9.
207
Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, I, İstanbul 2001, s. 296.
208
Karaman, İslam Hukuku, s. 298.
57
Sivas’ta nişan öncesinde kız bakma, nişan yapılacak kızın belirlenmesi, dünür
gitme aşamaları tamamlanırdı. Ardından nişan töreni yapılırdı209. Sivas’ta eski nişan
“Nişanın adı ‘şerbet içme’ dir. Söz kesildikten sonra derhal nişan hazırlıkları
başlar. Erkek tarafından büyük bir kalabalık kız evine giderler. ‘Peşkir Sallama’ tabir
edilen nişan çağrısına erkeğin en yakın tanıdıkları ile yakın akraba ve komşuları iştirak
bütün konuklar büyük bir neşe içinde şerbetlerini içer, duasını yapar bu suretle nişan
Nişan dönemi eğer kurban bayramına rastlarsa, oğlan tarafından bir koç
çıkması gibi nedenlerle sona erdirilebilirdi. Ayrıca tek tarafın bozmak istemesi ile de
bozulabilirdi. Nişan erkek ya da kız tarafından bozulduğu takdirde duruma göre maddi
mezhebine göre verilen hediyeler nişan bozulduğunda aynen iade edilirdi. Maliki
209
Kadir Üredi, “Eskiden Sivas’ta Düğün Gelenekleri”, Revak Sivas, 1998, s. 62.
210
Vehbi Cem Aşkun, Sivas Folklorü I-II, Sivas 2006, s. 34.
211
Üredi, “Sivas’ta Düğün”, s. 64.
212
Aşgun, Sivas Folklorü, s. 39.
213
Aşgun, Sivas Folklorü, s. 40.
58
mezhebine göre ise hediye veren nişanı bozan taraf ise hediyeyi geri alamaz, hediyeyi
B. Evlenme
evliliklerde, Şer’i hukuk hâkim ve geçerli olmakla birlikte, kimi durumlarda örfi
İslamî yönden evliliğin dayandığı prensipler Osmanlı toplumu için büyük önem
taşır. Öncelikle evliliğin gayesi aileye huzur ve saadet, cemiyete de iyi bir nesil temin
etmektir. Evlilik medeni bir akit olmakla birlikte şenliklerle kutlanılabilecek sevinç ve
kuvvet kazanır. Hukuken ailenin oluşabilmesi için karı ve koca adaylarının kendi
özgür iradeleriyle kıydıracakları bir nikâha ihtiyaç vardır. Hanefi mezhebine göre
kıyılmış bir nikâhın taraflar üzerinde bir etkisi olmadığı gibi hukukî bir geçerliliği de
yoktur. Çünkü sahih bir nikâh olma özelliğini yitirmiş olur. Sahih bir nikâh ise
olur. Ayrıca nikâhta iki Müslüman erkek şahidin veya bir Müslüman erkek ile iki
hepsinin kadın olması, bir gayr-ı Müslim şahit olması gibi nikâhın şartlarının biri eksik
214
Karaman, İslâm Hukuku, s. 297.
215
Hamza Aktan, “İslâm Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s. 398.
216
İbrahim Güler, “XVIII. Yüzyılda Aile: Sinop Örneği”, Türkler, XIV, Ankara 2002, s. 29.
59
olursa nikâh sahih olmaz217. Şahitlerin bulunmasındaki amaç, bu birleşmenin gizli bir
korumaktır218.
XX. yüzyıla kadar nikâhta velilerin iznini aramışlarsa da Kanuni devrinden itibaren bu
kadıların verdiği izinname ile yetkili kılınan din adamları tarafından yapılmıştır220.
Kadıdan izin alınmadan kıyılan nikâhlara rastlanmazken, Tanzimat’a kadar bazı idarî-
Osmanlı toplumunda ayrı dinden gruplar arasında evlenme çok azdı. Müslüman
erkek gayr-i Müslim bir kadınla evlenebilmekteydi. Fakat gayr-i Müslim cemaatler
yönünden tamamen serbest yaşayan zımmiler aile hukuku ile ilgili bazı konuları, kendi
217
Aktan, “İslam Aile Hukuku”, s. 398.
218
H. Mehmet Soysaldı, Kur’an ve Sünnet’e Göre Evlenme ve Boşanma, İstanbul 1999, s. 21.
219
Gül Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler, X, Ankara 2002, s. 366.
220
Aydın, İslâm ve Osmanlı, s. 162.
221
Aydın, İslâm ve Osmanlı, s. 165.
222
Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 63.
60
başvurabiliyorlardı. Kendi dinlerine göre evlenip boşanabilen zımmilere devlet, aile
Müslüman 66 11 7 3 10 1
Gayr-ı 21 _ 2 _ 2 _
Müslim
Toplam 87 11 9 3 12 1
eşleri olmayanlar dul olarak kabul edilmiştir. Buna göre toplam 123 tereke içerisinde
13 bekâr 110 evlenmiş kişi vardır. Toplam terekeler içerisinde evlenme olayını
gerçekleştirenlerin bekârlara oranı % 89, 4’tür. Bekârların oranı ise % 10, 56 olarak
tespit edilmiştir.
223
Rıfat Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1771-1810)”, Türk Tarihinde ve Türk Kültüründe
Tokat Sempozyumu, Ankara 1987, s. 107.
61
II. EVLİLİKTE MİHİR
Mihir, evlenirken erkeğin kadına verdiği veya vaat ettiği para veya değerli olan
mallardır. Mihir doğrudan doğruya kadının malıdır ve istediği şekilde tasarruf edebilir.
Hediye şeklinde olan mihir kadının bedeli değil bir ömrü birlikte paylaşmanın bir
anlamda sembolik alametidir224. Mihrin nikâh sırasında peşinin ödenen kısmına ise
tasdik etmesi gerektiği gibi aynı zamanda mihrinden vazgeçtiğini mahkeme önünde
Asgari olarak yirmi, kırk, elli dirhemi kabul edenler de vardır. 227
İslam hukuku mihrin mutlak surette kadının hakkı olduğunu ve bu parada kadın
kurallara bağlamış, günün şartlarına, ailenin zengin veya fakir oluşlarına göre değişen
belirli bir paranın kıza verilmesini şart koşmuştur228. Kur’an-ı Kerim’de mihir
224
Said Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri (Sosyo-Ekonomik Tahlil), İstanbul 1995, s. 220.
225
İpcioğlu, Konya Şeriyye Sicilleri, s. 30.
226
İlber Ortaylı, “Osmanlı Aile Hukukunda Gelenek, Şeriat ve Örf”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk
Ailesi, II, Ankara 1992, s. 459.
227
Karaman, İslâm Hukuku, s. 338.
228
Özdemir, Tokat’ta Aile, s. 108.
62
göstermiştir230. İslamiyet öncesi Arap toplumlarında kadın, herhangi bir eşya gibi
düşünüldüğünden, mihir, bir satış akdi gibi görünse de bu dönemde mihrin menşei ve
karşılık, belirli bir bedel ödemesi gerekirdi231. Mihir, İslam hukuku ile birlikte kadın
mihir adıyla kız tarafına para ödeniyordu. Bu para iktisadi bir tazminat görüntüsünde
Osmanlı Devleti özellikle Tanzimat Dönem’inde sık sık bu konuya müdahale etmiştir.
Fakir, orta halli ve zenginler için farklı miktarlarda mihir belirlenmişse de buna riayet
İncelediğimiz terekelerde mihir, vefat eden kadın ise, terekesi içerisinde alacak
olarak, eğer vefat eden erkek ise terekeden eşine ödenmesi gereken borç olarak
229
“Kadınlara mihirlerini gönül hoşluğuyla verin…” Nisa suresi 4. Ayet (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini
Kur’an Dili, II, İstanbul ?, s. 496.
230
Mehmet Akif Arıcan, Tanzimat Dönemi’nde Amasya’da Aile, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Sivas 2002,
s. 15.
231
Halil Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Konya 1988, s. 226.
232
Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 55.
233
Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 127.
63
rastlanmıştır. Aşağıda incelenen terekelerde geçen mihir fiyatlarının dağılımına ilişkin
kuruş kuruş
2 39 11
Tablo 8’e göre En düşük mihir 54 kuruş ile Ece Mahallesi sakini Hüseyin bin
234
SŞS, Nr. 20, s. 87-2.
64
Tablo 9: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta En Yüksek Mihir Sahipleri
Efendi
62-1 Zeliha binti Ali Ağa bin 500 kuruş 20562, 5 kuruş
Ahmet Abdullah
127-1 Aişe binti Ali Dede Oğlu 500 kuruş 2799, 5 kuruş
Ahmet
eşi ağa unvanlıdır. 28-2 numaralı terekede ise ağa unvanının yanında iki eş el-Hac
unvanına sahiptir.
16-1 numaralı tereke sahibinin iki eşi vardır. Eşlerinden Fatıma binti Ali’ye
mihir borcu 500 kuruş, diğer eşi Aişe binti el-Hac Mustafa’ya ise 310 kuruş olarak
65
terekelerinde, iki eşine de mihir verildiği görülmüştür235. Bununla birlikte mihrin iki
gelir sahibinin 28-2 numaralı tereke sahibi olduğu görülür. Bu tereke sahibinin borçları
değişmektedir. 100 ve 300 kuruş arasında mihir alanlar % 78. 8 ile çoğunluktadır.
Osmanlı toplumunda bir kadın ve bir erkeğin evlenmesiyle oluşan ailede, kadın
ve erkeğin belirli rolleri vardı. Osmanlı ailesinde sanıldığının aksine baba otoritesi
sınırlıdır. Babanın erkek evlatlar ve eşleri ve torunlar üzerinde otoritesi vardır. Ama bu
hukukî bir yetki olmayıp ailenin ilişkileri, malî işleri, etrafla olan sorunların çözümü
235
SŞS, Nr. 20, s. 112-1, 143-3, 153-2, 21-1, 93-3.
236
SŞS, Nr. 20, s. 30-1, 104-1.
237
Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s. 77.
66
altındadır” düsturu Osmanlıda vücut bulmuş, anneliğin mukaddesatı ve anneye
duyulan saygı, Osmanlı toplumunda ve kültüründe daha etkin bir şekilde yer almıştır.
Bu çerçevede toplumda anne, bir kadın olarak değer taşıyordu. Çocuk anneye saygı
bunu aktarmaktaydı.
kendine ait mallar üzerinde kimsenin rızasına ihtiyacı olmaksızın tam bir tasarruf
hakkına sahiptir. Kadının hiçbir hukukî muamelesine kocanın karışmadığı gibi engel
olma hakkı da yoktu. Kadın mallarını bizzat idare edebilir, kocasından başka bir şahsa
arasında tam bir mal ayrılığı rejimi kabul edilmişti. Bu rejim çerçevesinde kocanın
eşine verdiği mihir de kadının mal varlığına dâhil olurdu ve ne koca ne de baba
mihirde hak iddia edemezdi238. Nitekim kadının mihrinin kendi terekesinde mal varlığı
ortaya koymaktadır.
238
Akyılmaz, “Aile Kadın” , s.368.
67
Tablo 10: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Kadın Tereke Sahiplerinin Medeni
Durumları
11 1 3
Tablo 10’ta görüldüğü gibi tereke sahibi olan kadınların sadece biri bekârdır.
Nitekim Tablo 7’ye bakıldığında da toplam terekeler içindeki bekâr kişilerin oranının
bu terekelerde daha çok, çiçekli entariler, ipekli şallar, hamam takımları, çiçekli
bohçalar, ipekli bezler göze çarpar. Erkek terekelerindeki silah, tüfek, silahlık,
palaskanın yerini zir kol bağları, yüzükler, küpeler, gerdanlıklar, sim kemerler almıştır.
İncelediğimiz kayıtlarda kadın tereke sahiplerinden mal varlığı fazla olanları aşağıda
68
Tablo 11: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Terekesine Göre Zengin Kadınlar
Ağa
man Ağa
Hüseyin
Emine binti Süleyman Ağa isimli kadın zengin olmakla birlikte mal varlığının
Ayvazzâde Kerimesi Fatıma binti Ömer Ağa’nın terekesi ise hem çeşitlilik hem
de gelir bakımından zengindir. Değerli ziynet eşyalarına sahip olduğu gibi Hamırkesen
Mahallesinde bir Konağı, 2000 kuruş değerinde bir cariyesi vardır. Terekenin
giderlerinden sonra dahi, geriye 23800 kuruşluk mal varlığı kalıyor. Bu terekede
ayrıca tereke sahibinin borç verdiği ve borçlu olduğu kişiler de bulunmaktadır. Borç
verdiği kişilerden biri zımmidir. Görüldüğü gibi borç-alacak ilişkisi, kadın tereke
69
sahiplerinde de görülmektedir. Borç verdiği anlaşılan kadınlardan biri de Bahtiyar
eşyalarından payını almıştır. Yine bu terekede vefat eden kadının bazı kişilerden
Fatıma binti Veleddin’in terekesinde Hacı Veli Mahallesinde 3000 kuruşluk evi
eşinin terekesi de verilmiştir. Musa Bin El-Hac adındaki eşinin terekesi 23329
kişinin borçlu olduğu görülmektedir. Bu durum, adı geçen kişinin niteliği hakkında,
Mahallesi sakini, Vahide binti Yusuf’tur. 505,5 kuruşluk terekesi eşi, kızı ve emmi
239
SŞS, Nr. 20, s. 51-1.
240
SŞS, Nr. 20, s. 127-2.
70
IV. ÇOK EŞLİLİK DURUMU
Çok eşlilik eski toplumlardan beri var olan evrensel bir olgudur. Bu olgu
Kırgızlarda görülmüştür241.
müsaade edildiğini tekrar hatırlayalım. İslam ilkeleri bir erkeğin aynı anda evli
evliliğe müsaade edilmiş ve konu bazı şartlara bağlanmıştır242. İslamiyet çok eşliliğe,
nedenle diğer Müslüman toplumlarında olduğu gibi Osmanlı toplumunda birden fazla
Bu konuda çalışmış olan bazı araştırmacılar çeşitli şehirlerde çok eşlilik oranını
tespit etmişlerdir. Ankara için XVIII. yüzyılda yapılan bir araştırmada çok eşlilik oranı
%12 olarak belirlenmiştir244. Yine aynı yüzyılda Kayseri için bu oran % 8,69 olarak
241
Arıcan, Amasya’da Aile, s. 31.
242
Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, III, İstanbul ? , s. 95.
243
Said Öztürk, “Osmanlı’da Çok Evlilik”, Türkler, X, Ankara 2002, s. 375.
244
Demirel, “Ankara’da Ailenin Niceliksel Yapısı”, s. 951.
245
Muhiddin Tuş, “Kayseri Tereke Defterleri Üzerine Bir Araştırma (1700–1730)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 4, Konya 1999, s. 163.
71
tespit edilmiştir246. XVIII. yüzyılda Sinop şehrinde yapılan bir diğer araştırmada bu
oran % 8,6 değerindedir247. 1756–1856 yıllarını kapsayan Konya için yapılan bir
Görüldüğü gibi değerler birbirine yakındır. XVIII. yüzyılda Antep için yapılan
araştırmada %15 ile değerlerine kıyasla değer biraz yükselse de tek eşlilere oranla
düşük seviyededir249.
erkeğin 53’ü yani % 80,3’ü tek kadınla evlidir. 13 (% 19,7) erkek ise iki eşlidir. İki
Çok eşlilik konusunda dikkat çeken hususlardan biri de bu durumun niçin tercih
246
Arıcan, Amasya’da Aile, s. 34.
247
Güler, “XVIII. Yüzyılda Aile”, s. 30.
248
Tuş, “Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya”, s. 138.
249
Eken, “Antep’te Aile”, s. 485.
72
6. Kadının gebelik, doğum ve doğum sonrası sütten kesilmesine kadar erkeğin
karısından çekinmek zorunda kalması durumunun erkeği ikinci bir eşe itmesi
Çok eşlilik konusunda araştırma yapan çoğu araştırmacı, çok eşliliğin çocuk
çalışılacaktır.
250
Öztürk, “Osmanlı’da Çok Evlilik”, s. 376, 377.
73
Tablo 12: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Tereke Kayıtlarına Göre Çok
16-1 5 1 3 1
21-1 2 2
30-1 6 2 2 2
93-3 5 1 2 2
99-3 7 3 1 2 1
104-1 3 2 1
105-1 1 1
112-1 3 1 2
143-1 ---
146-1 ---
149-2 1 1
153-2 ---
161-3 2 1 1
Toplam 35 11 4 16 4
Tabloda görüldüğü gibi 3 çocuğun altında çocuk sahibi olan 4 kişi ve iki eşli
olduğu halde hiç çocuğu olmayan 3 kişi var. Çocukların sagîr ve kebir olmaları ve
74
sahip oldukları toplam çocuk sayısının %77,14’ü sagîrdir. 13 kişiden toplam 4 kişinin
kebir çocuğu vardır. Bu durumda çok eşlilerin çocuk sahibi olamadıklarından dolayı
ikinci bir eşle evlenerek çocuk edinmek istedikleri düşünebilir. Ayrıca çok eşlilik,
sadece kız çocuğa sahip olanların, erkek çocuk edinme arzusundan kaynaklanabilir. Bu
durum çocuk edinme konusunda kadının kusurlu görüldüğünü bu nedenle birden fazla
eş edinildiğini düşündürmektedir.
Tablo 13: 1839-1841 Yıllarında Sivas’ta Çok Eşli Evlilerin Sosyal Statüleri
2 3 2 1 5
Görüldüğü gibi toplumun her kesiminde çok eşli evlilik yapılabilmektedir. Çok
gereken bir konudur. İncelediğimiz terekelerdeki çok eşlilerin toplam tereke miktarları
sakini Zaralızâde Es-seyyid Lütfullah Paşa bin Osman Bey’dir. Osman Bey’in mal
varlığı 32072 kuruştur251. Mal varlığı çok olan diğer bir tereke Uryan-ı Müslim
Mahallesi sakini, Kâtip Abdullah Efendi Bin Mehmet’e aittir. Onun toplam terekesi
11240 kuruştur252. Çok eşlilerin içerisinde rastladığımız en düşük miktardaki tereke ise
251
SŞS, Nr. 20, s. 146-1.
252
SŞS, Nr. 20, s. 21-1.
75
Hacı Mahmut Mahallesi sakini Hüseyin bin Mehmet’in terekesidir. Terekesinde 4
kalem eşyası, 3 kişiden alacağı, eşlerine mihri ve resm-i kısmet dışında 5 kişiye borcu
vardır. Toplam terekesi ise 204,5 kuruştur253. Bunların dışında çok eşli diğer terekeler
Birden fazla eşle evlenmenin, genellikle maddi durumları yüksek olan zümrede
görülmektedir.
253
SŞS, Nr. 20, s. 104-1.
254
Demirel, “Demografi Aile”, s. 104.
76
V. ÇOCUKLAR VE ÇOCUK SAYISI
Çocuk hiçbir şey bilmeden geldiği dünyada öğrenmeye ilk olarak ailede başlar.
Bilgiyi, görgüyü, iyiliği, kötülüğü ilk olarak burada öğrenir. Bu nedenle çocuğun
yetişmesinde ailenin rolü büyüktür. Ailenin devam etmesi için temel unsur ise
çocuklardır.
İslam hukukuna göre aile kutsal bir yuvadır ve evlilikteki asıl maksat neslin
sorumluluğu çocuk sahibi olmak değildir. Çocukların her türlü ihtiyacı, yetişmesi
onlara daha ağır sorumluluklar yükler. Bu nedenle kurulan yuvanın mimarı anne ve
ihtiyacının karşılanmasıdır256.
edilmiştir. Devlet, kimsesiz veya yetim kalan çocuklara vasi tayin ederek onları, sosyal
gerçekleştirmiştir257.
255
Eken, “Antep’te Aile”, s. 487.
256
İpcioğlu, Konya Şeriyye Sicilleri, s. 36.
257
Güler, “XVIII. Yüzyılda Aile”, s. 31.
77
Osmanlı toplumunda ailelerin sahip oldukları çocuk miktarı merak edilen bir
ortaya çıkarabilmek maksadıyla gerek çocuk miktarı gerekse aile başına düşen çocuk
sahibi olan aileler, çocuk sayısına ve cinsiyetlerine göre aşağıda bir tablo halinde
gösterilmiştir.
olmayan 16 tereke sahibi vardır. Bunlardan üçü, iki eşlidir. Terekesinde bekâr olan 11
78
Müslüman tereke sahibi vardır. Bunların dışında 18 tereke sahibinin 1 çocuğu, 17
çocuğu, 3 tereke sahibinin 5 çocuğu, 4 tereke sahibinin 6 çocuğu, 1 tereke sahibinin ise
7 çocuğu vardır. Buna göre Müslüman ailelerin çoğu 1–4 arasında çocuk sahibidirler.
vardır. Müslüman evli ve dul tereke sahipleri arasında çocuksuz olanlar %18,39
Tablo 15’e göre, gayr-ı Müslim ailelerin çocuk sayıları ortalama 1–4 arasında
Müslimlerde bu sayı 8’e yükselmiş ve 8 çocuklu iki aile tespit edilmiştir. Gayr-i
79
Neticede Müslüman veya gayr-i Müslim olmasına bakılmaksızın terekelerde
kayıtlı toplam 272 çocuğun % 48, 5 (132 adet)’i büyük ve % 51, 4 (140 adet)’ünün de
Kişilerin gelir oranları ile çocuk sayıları arasında bir ilişki olup olmadığına
bakacak olursak, gelir oranı ile çocuk sayısı arasında herhangi bir paralellik ya da
pozitif bir ilişki kurulamadığını söyleyebiliriz. Bilakis, bazı zengin ailelerin diğer
ailelilere göre daha az çocuğu vardır. Geliri 10000 kuruşun üzerinde olan aileler
yandan geliri 10000 kuruşun üzerinde olan Müslüman ailelerde üçten fazla çocuğa
arasında gösterilen ve tereke sahibi ile akraba ilişkisi olan başka kişiler de
11,11) anne veya baba varisler arasında gösterilirken gayr-i Müslimlerde ise 7 kişinin
258
SŞS, Nr. 20, s. 121-3, 141-1.
259
SŞS, Nr. 20, s. 108-3.
80
çocukların mevcudiyetine göre değişiklik gösterir260. Kardeşlerin dışında terekelerde
Müslim
Koca 11 ---
Karı 66 21
Anne 10 5
Baba 4 2
Kız Kardeş 6 1
Diğer 3 ---
Toplam 302 97
kişi bulunmaktadır. Kız ve erkek çocukların aynı sayıda çıkmış olması ilgi çekicidir.
çocukları bulunmaktadır.
260
Arıcan, Amasya’da Aile, s. 25.
81
İncelediğimiz dönemde kişilere verilen isimler de önem taşımaktadır.
bakıldığında 233 farklı şahıs ismi geçmektedir. Toplam 115 Müslüman isminin 61’i
kadın 54’ü erkek ismidir. Gayr-ı Müslimlerin kullandığı farklı isim sayısı ise 118’dir.
Bunun da 72’si erkek, 46’sı kadındır. 123 terekeden 24 tanesi zımmi olduğuna göre
bütünlüğün olmaması gerekse aynı din içinde mezhep ayrımının çok kuvvetli
kaynaklanmış da olabilir261.
261
Tuş, “Kayseri Tereke Defterleri”, s. 168.
82
Tablo 17: 1839–1841 Yıllarında Sivas’ta Müslüman Terekelerde Sık
Karşılaşılan İsimler
Mehmet 58 Fatma 35
Mustafa 34 Ayşe 25
Ali 31 Şerife 19
Ahmet 29 Emine 16
Hüseyin 28 Hatice 14
Ömer 28 Mevlüde 10
Osman 27 Zeynep 8
İbrahim 24 Keziban 5
Hasan 23 Medine 5
Tablo 17’de görüldüğü gibi, Müslüman isimleri arasında en fazla tercih edilen
ismin Mehmet olduğu, bunun yanında, Mustafa ve Ali isimlerinin de çok kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Tabiatıyla bu durum yukarıda birkaç kez ifade ettiğimiz gibi İslam
Mikail gibi isimlere, diğer isimlere nazaran daha sık karşılaşılmıştır. Zımmilerde
83
bazılarının çocuklarına Türkçe ya da Türklerle ortak kullanılan Arslan, Elmas, Nazlı,
26 26 25 18 5 4
yaptığını belirtiyor olmalıdır. El-Hac kadar yaygın olan diğer unvan ise “Ağa”
unvanıdır. Ağa unvanı yüksek askerî sınıfa mensup olanlarda bulunmaktadır. Osmanlı
devlet ricalinin orta tabakasından olanların büyük bir kısmına bu unvan verilmiştir262.
unvanının ikisini birden taşıyan Es-Seyyid Mustafa Ağa İbn-i İbrahim adlı kişiye aittir.
262
Tuş, “Kayseri Tereke Defterleri”, s. 178.
263
Murat Sarıcık, “Osmanlı Devleti’nde Nakîbü’l – Eşrâflık Kurumu”, Türkler, X, Ankara 2002, s. 385.
264
SŞS, Nr. 20, s. 37-1, 71-1, 89-1.
84
Bu tereke, toplam geliri 86476 kuruşla incelediğimiz terekeler içinde en yüksek
miktara sahiptir.
Yine “Derviş” unvanı da ilim ehline verilen unvanlardandır ve terekelerimiz içinde bir
yer aldıkları aile ile sıhhî ve kan bağı yolu ile bir akrabalığı bulunmamasına rağmen
aynı çatı altında ailenin üyeleri sıfatına sahiptiler267. Aileye dışarıdan katılan bu üyeler,
diğer hizmetçiler gibi ev içi çalışmalarında aile üyelerine hizmet edip onlarla
265
Arıcan, Amasya’da Aile, s. 66.
266
SŞS, Nr. 20, s. 145-3
267
Demirel, “Demografi Aile”, s. 112.
85
ayrıca onların ailenin bir ferdi gibi hizmet görmesinden dolayı bir yakınlaşma
onlar için belli kurallar getirilmiştir. Köleyi bir mal veya eşya değil de insan olarak
değerlendiren İslam hukuku, köleye, köleliği devam ettiği sürece ailenin diğer fertleri
gibi muamele gösterilmesinden yanadır269. İslâm’a göre hürriyet her insanın tabiî ve
Müslümanların eline esir düşerek köle olanların kötü muamelelere uğramamaları için
Aile ile bütünleşen köleler belli şartlar dâhilinde mirasçı olabiliyorlardı. Çocuk
olanlardan biri en zengin terekeye sahip olan Es-Seyyid Mustafa Ağa İbn-i İbrahim
adlı kişidir. Sahip olduğu cariyenin değeri ise 3500 kuruştur273. Diğer cariyeye bir
kadın terekesinde rastlıyoruz. Ayvazzâde Kerimesi Fatma binti Ömer Ağa adlı kişiye
268
Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri, s. 104.
269
Yusuf Küçakdağ, Lale Devri’nde Konya, (Selçuk Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi), Konya 1989, s. 99.
270
İzzet Sak, 16. ve 17. Yüzyıllarda Konya’da Kölelik Müessesesi, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimleri
Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 1987, s. 6.
271
Sahibinden hamile kalan cariye, efendisi hayatta kaldıkça cariye olarak kalır, efendisinin ölümüyle de
efendisinden hamile kaldığını iki şahitle ispat etmesi veya mirasçıların ikrarıyla cariye, hürriyetine kavuşurdu. (
Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, s. 199).
272
Demirel, “Demografi Aile”, 112.
273
SŞS, Nr. 20, s. 36-2.
86
ait bu terekenin toplam geliri ise 23800 kuruş değerindedir. 2000 kuruş değer biçilen
bir cariyesi vardır. Bu toplam gelirden vasiyetleri çıkarılırken cariyenin değerinde 800
kuruşluk bir düşme olduğu ve asıl değerinin 1200 kuruş olduğu kaydedilmiştir274.
Ailelerin bir nevi hizmetlisi görevinde olan cariye ve erkek köle anlamına gelen
gulam’ın dışında, zengin ailelere hizmet etmek için verilen çocuklar da vardı. Mehmet
Bin Derviş Ömer adlı kişinin 12 yaşındaki kızını Osman Paşa Mahallesi’nde ikamet
eden, Ahmet Ağa’nın haremine hizmet etmesi için vermesi, bu konuya uygun bir
örnektir. Şer’iye mahkemelerine başvuran baba 6–7 gündür kayıp olduğunu öğrendiği
Köleler herhangi bir karşılık beklemeksizin sadece Allah rızası için azad
edilebileceği gibi276 “Mükatebe” yoluyla yani belli bir süre hizmet etmek koşuluyla da
azad edilebiliyorlardı277.
Bir başka azaldık şekli ise sahibinin ölümüne bağlı olarak yapılan tedbir yoluyla
kiraya verebilirdi. Sahibi ölünce köle azaldık kazanırdı. Tedbir’in başka bir şekli de
şart koşularak yapılan muallâk tedbirdi. Sahibinin köleye “Sen şu işi yaparsan azatsın”
demesi ve kölenin o işi sahibi hayattayken yapması durumunda azat olmasıydı. Yine
köle sahibinin “Sen yarından itibaren azatsın”, “Bu hastalığından kurtulursam azatsın”
274
SŞS, Nr. 20, s. 140-1.
275
SŞS, Nr. 20, s. 137-2.
276
Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, s. 191.
277
Hüseyin Muşmal, XII. Yüzyılın İlk Yarısında Konya’da Sosyal ve Ekonomik Hayat, (Selçuk Üniversitesi
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2000, s. 78.
87
gibi şartlara bağlı olarak yapılan azatlık da tedbir’ e giriyordu ve şartlar olduğu
Azat edilme şekillerinden biri de kitabete kesmektir. Kitabet kölenin belli bir
bedel karşılığı hürriyetini satın alması için sahibiyle yaptığı bir anlaşmadır. Kitabete
bağlanan köle, kitabet süresi içinde çalışarak, ticaret yaparak borcunu ödemeye
yoktu279.
ticaret yapmak için başka yerlere gidecekse yolda kaçkın köle (abd-i âbık) zannıyla
tevkif edilmemesi için azad edilen kölenin ıtaknamesini üzerinde taşıması gerekiyordu.
Aksi takdirde hürriyetini ispat için günlerce hapis yatabilir, hatta tekrar köle olarak
satılabilirdi280.
ilişkin fermanlar gönderilmiştir. 1847 yılında köle ticareti yasaklanarak köle pazarları
278
Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, s. 192.
279
Muşmal, Konya’da Sosyal ve Ekonomik Hayat, s. 80.
280
Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, s. 195.
281
Sak, Kölelik Müessesesi, s. 13.
88
IV. BÖLÜM
Toplumun temelini teşkil eden aileyi pek çok yönden ele aldığımız gibi
izleyerek sağlıklı bilgiler elde etmemiz mümkündür. Çünkü terekelerde, vefat eden
ulaşılabilmektedir.
ekonomik yönden diğerlerine göre iyi durumda iken, bazı ailelerin ise daha az gelire
ve ekonomik güce sahip oldukları söylenebilir. Söz konusu tespitlerin daha iyi
9 14 53 23
89
1000 kuruşun altında mal varlığına sahip olanlar değerlendirmelerimizde en alt
gruba girdiği görülür. 1000–5000 kuruş arasında mal varlığı olanları orta halli olarak
5000 ve üstünde mal varlığı olan tereke sahipleri de zenginler olarak sınıflandırılabilir.
Şu halde bu gurubun oranı da % 23,23 olarak ortaya çıkmaktadır Buna göre Sivas’ta
güce sahiptir. Aşağıda gayr-i Müslimlerin ekonomik durumu hakkında bir tabloya yer
verilecektir.
3 3 11 7
Tablo 20’de gayr-i Müslimler için ortaya konulan veriler üzerinden yukarıdaki
açıdan daha iyi durumda olduğu görülür. Bununla birlikte orta halli şeklinde
göre gayr-ı Müslimlerde mal varlığı 1000 kuruşun altında olanlar; % 25, 1000–5000
kuruş arasında olanlar; %44, 5000 kuruş ve üstünde olanlar; % 29, 16’dır.
90
Aşağıda Müslümanlar arasında ekonomik durumun ayrıntılarının tespiti
yapılabilmesi için, dikkat çekici özellikte gelire ve ekonomik güce sahip olanlar
Müslüman Terekeleri
No
İbn-i İbrahim
İbrahim
Mehmet Efendi
Osman Bey
91
sayıda isim sıralanmıştır. Anlaşılan zengin tereke sahipleri çok sayıda kişiye borç
vermişlerdir.
Ömer Ağa adlı bir kadına ait olanıdır. Bu terekelerde göze çarpan ziynet eşyaları vefat
eden kişinin sosyal statüsü hakkında bir fikir vermektedir. Yine varlıklı bir kadının
olan Emine binti Süleyman’ın terekesinde, 17498 kuruşluk mal varlığının oluşmasında
sahip olduğu ziynet eşyalarının yanında kendinden önce vefat eden eşi ve kardeşinden
Balik Veled Ohannes’tir. Bu kişinin terekesinde bol miktarda bez topları, yastık
topları, İngiliz şalı topları gibi eşyalar bulunmaktadır. Bu terekenin ilgi çekici bir
ve bez topları satan bir esnaf olduğunu düşünebiliriz283. Yine terekesinde bez topları
bulunan Gürün kasabasından tüccar olduğu belirtilen Ragob Veled Serkez adlı
zımminin gelir miktarı 10658 kuruştur284. Bu örneklere göre Sivas’ta seyyar bir
şekilde, köyleri ve kasabaları gezmek suretiyle ticaret yapan bazı gayr-i Müslimlerin
Mal varlığı bakımından zengin terekeler olduğu gibi mal varlığı düşük olan
terekeler de vardır. Böylesi bir tereke, bir kahvehanede halik olan ve terekesinde üç
282
SŞS. Nr. 20, s. 37-1.
283
SŞS. Nr. 20, s. 121-3.
92
dört kalem eşya bulunan, Karabet Veled Manuk adlı zımmidir. Mirasçıları olmayan
zımminin bütün geliri resm-i kısmet, delâliye, memura hizmet, kahveciye, hekime
Bazı terekelerde tespit ettiğimiz inek, öküz, keçi, koyun gibi hayvanların
maksadıyla yapıldığı anlaşılır. Sivas halkı belli ki süt, peynir, yoğurt gibi ihtiyacını
karşılamak için inek, koyun, keçi gibi bazı havyanlar beslemekteydi. Bu yönüyle Sivas
Mustafa’nın terekesinde ise 5 adet arı kovanı tespit edilmiştir. Bu da Sivas şehir
A. Ev Eşyaları
kayıtlı eşyalar bizlere ailenin, eşyaları ve ev düzeni hakkında bir fikir verebilir. Ayrıca
o kişinin kültürü, sosyal çevresi, gelir seviyesi gibi konularda bir kanaat oluşturabilir.
karşılamak maksadıyla kullandığı bazı ev eşyaları bulunurken, bazı ailelerin ise gelir
284
SŞS. Nr. 20, s. 139-1.
285
SŞS. Nr. 20, s. 159-2.
286
SŞS, Nr. 20, s. 153-3.
93
durumuna göre daha lüks olarak nitelendirebileceğimiz eşyalara da sahip oldukları
bu kayıtlar, kadın, erkek, Müslüman, gayr-i Müslim, zengin, fakir gibi Osmanlı
vazgeçilmezi haline gelmiştir. Osmanlı evlerine ayakkabı ile girilmediğinden her evin
mümkündür. Birçok terekede halı, kilim, minder, makat şiltesi, çul, halı döşemesi
yan halısı, köhne halı, beyaz halı, kırmızı beyaz halı, çadır yan halısı, orta halı, çit halı
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, kilimin Sivas’ta çok ayrı bir yeri vardır. Sivas
kilimine dair yazılan bir makalede kilim şöyle anlatılır:288 “Onlardaki renk cümbüşü,
287
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s. 706.
288
S. Elikaraoğlu, “Kilime Özenti”, Su Dergisi, S. 4, Sivas 1961, s.16.
94
renk armonisi; müzik gibi, şiir gibidir. Anadolu’nun sarı sıcağı ile kırmızı kaderlerini
incelik, geometrik güzellikler, şaşmaz bir saat gibidir. Ana tema etrafında meydana
getirilen motifler, işlemeler onlara apayrı bir güzellik, bir renk verir. Onlardaki tema
hiç bitmez. Binlerce, on binlerce motif, coşkun ve fıkır fıkır oynaşan renklerin yan
Nitekim terekelerde rastladığımız kadarıyla kilimin; köhne kilim, orta kilim, yan
kilimi, kırmızı kilim, sağîr kilim, boz kilim, çadır nakışlı kilim, güllü kilim, kırmızı
nakışlı kilim, devetüyü kilim gibi özellikte olanları vardır. Kilime de neredeyse her
da yastıklar kullanılırdı. İçleri yün, çaput ve kuş tüyü olan, yüzleri çit, dimi gibi
kumaşlarla kaplanan minder ve yastıklar kullanıldıkları yere göre köşe minderi, köşe
289
SŞS, Nr. 20, s. 140-1.
290
Demirel, Sivas Şehri, s. 74-75. Ev sergilerinden halı, kilim minder ve yastıkların örnek fotoğrafları için Resim
25 ve 26’ya bkz.
95
İnsanların geceleri yatıp uyumak için kullandığı yastık, yorgan, döşek istisnalar
olsa da291 hemen hemen her terekede bulunmaktadır. Terekelerde yastığın; çit yüzlü,
sagîr, dimi yüzlü, şilte, derunları çaput, Sivaskârı, yüz yastığı gibi özelliklerde olanları
vardır. Yorganlar; çit, çit yüzlü, köhne, alaca yüzlü, mitil, sagîr, çarşaflı çit gibi
özellileriyle ifade edilmişlerdir. Son olarak döşekler de; çit yüzlü, sagîr şilte, köhne
terekelerde; sagîr, kebir, halı, kilim, zile, çadır halı seccadesi gibi adlarla geçmiştir.
de mümkündür.
291
SŞS, Nr. 20, s. 17-3, 17-2.
292
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s. 710.
293
SŞS, Nr. 20, s. 79-1, 141-1.
294
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s. 710.
96
Terekelerde ocakla ilgili ocak demiri, maşa ve mangallara rastlıyoruz. Daha çok
“Mangal, eski evlerimizin süsü olduğu kadar baharın serin günlerinde içimizi de
ısıtırdı. Kışın bile odalara, ocaktan ateş alınarak mangallar konup, ısınıldığı gibi,
yemek bile pişirilebilirdi. Eski büyükler mangal ateşinde pişen yemeğin ve kahvenin
sabun, sabun kalıbı, su tası, havlu, peşkir, abdest leğeni, leğence, el leğeni gibi eşyalar
temizlik için hamamlar ve bunun dışında odalarda yer alan, bazen üzerinde yatak ve
kullanılmaktadır298.
hemen her terekede rastlanılması halkın bakır eşya kullanımına itibar etmesiyle
295
Osmanlı evinde kullanılan aydınlatıcılar ve mangalın örnek fotoğrafları için Resim 27’ye bkz.
296
Müjgan Üçer, Anamın Aşı Tandırın Başı Sivas Mutfağı, İstanbul 2006, s. 354.
297
Temizlikte kullanılan eşyaların ve hamam takımlarının örnek fotoğrafları için Resim 29’a bkz.
298
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s. 714.
97
atölyelerde bakır, toplumun sosyal ihtiyacını karşılayacak şekilde
biçimlendiriliyordu299.
üzerinde olduğu görülür. Öyle anlaşılıyor ki bu gün bile ününü koruyan Kütahyakârı
Kütahyakârı tabaklar dışında takım olduğu anlaşılan ve adetleri fazla olan tabak, sahan
ve tasları bulunan bir kişinin terekesinde yıldızlı kahvaltı tabağı, yıldızlı sahan, yıldızlı
çerçevede revgan, don yağı, dakik, bulgur, yarma, hınta, tuz gibi yiyecekler ailenin
Kahve, Türk dünyasında çok erken zamanlarda kabul görmüş etrafında bir
kültür ortamı oluşturmuştur. Misafire kahve ikram etmek adeta ailenin refahının ve
kahve ile ilgili; fincan, zarf ( sarı, sim ), kahve ibriği, kahve değirmeni, kahve tavası,
kahve kutusu, kahve güğümü gibi eşyalara da sık sık rastlanılmıştır. Osman Bin İslam
299
Emine Karpuz, “Anadolu Mutfaklarında Kullanılan Bakır Kaplar ve Osmanlı Dönemi Örnekleri”, Türkler,
XII, Ankara 2002, s. 426. Bakır kapların örnek fotoğrafları için Resim 30 ve 31’e bkz.
300
SŞS, Nr. 20, s. 21-1,62-1,108-3.
301
SŞS, Nr. 20, s. 146-1.
302
SŞS, Nr. 20, s. 89-1.
303
Cengiz Yıldız, “Türk Kültür Tarihinde Kahve ve Kahvehane”, Türkler, X, Ankara 2002, s. 636.
98
adlı kişinin terekesi bu açıdan dikkat çekicidir. Zira terekesinde 5381 kuruş değerinde
55 batman kahve bulunmaktadır. Paşa hanında fevt olan kişinin kahve satan bir tüccar
olduğu anlaşılmaktadır304.
geçmektedir. Tütün içimi ile ilgili bu terimlerle birlikte, tütünün farklı bir şekilde
Tatar Ağası Ali Ağa bin İbrahim’in 330 kuruş değerinde Mushaf-ı Şerif (Kur’an-ı
Kerim)’i vardır. Bu terekede çok çeşitli kitaplar bulunmasa da sahip olduğu değerin,
görülmektedir307. En çok kitap ise Es-seyyid Koca Mustafa Ağa bin Ali’nin
Şerif, El-Hayat, Ali Paşa Risalesi gibi kitaplarda bulunmaktadır. Bunların değeri
304
SŞS, Nr. 20, s. 133-1. Kahve takımlarının örnek fotoğrafları için Resim 32’ye bkz.
305
SŞS, Nr. 20, s. 72-2, 45-3, 89-1. Nargile ve tütün içiminde kullanılan ağızlıkların örnek fotoğrafları için
Resim 33’e bkz.
306
Gülabdan’ın örnek fotoğrafı için Resim 34’e bkz.
307
SŞS, Nr. 20, s. 89-1.
308
SŞS, Nr. 20, s. 105-1.
309
SŞS, Nr. 20, s. 81-1.
99
adlı kitaplar da bulunmaktadır310. Başka bir terekede de 8 kuruş değerinde bir En’âm-ı
Şerif bulunmaktadır311. Zımmilerin terekesinde ise Ermeni Kitabı adıyla bir kitap
değerindedir313. Terekesinde yazı yazmak için kullanılan makas, kalemtıraş, divit gibi
(selvi), sacayağı, pencere perdesi, kapı perdesi, kutu316, (yıldızlı sim, maden, sagîr
çekmeceli, sakal tarağı (ağaç, zir, sim ), tespih (mercanlı) gibi eşyalar da yer
almaktadır.
ana uğraşlardan biridir. Tarımın Türklerde ayrı bir önemi vardır. Göçebe Türkler
kalıcı eserler bırakmaya başlamışlardır. Tarıma verilen önem giderek artmış ama
oldukça engebeli olması ve yörede karasal iklimin hüküm sürmesi tarımda verimliliği
310
SŞS, Nr. 20, s. 128-2.
311
SŞS, Nr. 20, s. 149-2.
312
SŞS, Nr. 20, s. 79-1.
313
SŞS, Nr. 20, s. 158-2.
314
SŞS, Nr. 20, s. 141-1.Kitaplar ve yazı takımlarının örnek fotoğrafları için Resim 36’ya bkz.
315
Cicim’in örnek fotoğrafları için Resim 26’ya bkz.
316
Kutu’nun örnek fotoğrafları için Resim 35’e bkz.
100
ve ürün çeşitliliğini olumsuz yönde etkilemiştir317. Bu gün bile bu durumun değiştiğini
söylemek güçtür.
gücünün olmaması başta olmak üzere bazı sebepler eski usullerde tarımın devam
etmesine neden olmaktadır. İnceleme dönemimize ait bazı terekelerde tırpan, orak,
tırmık, saban demiri gibi tarım aletlerine rastlıyoruz. Bununla birlikte inceleme
söyleyebiliriz.
Sivaskârı köhne kılıç, tabanca çift, köhne silah, köhne filinta tüfenk, sagîr tüfenk, kılıç,
kara takım tabanca çift, karahisari tabanca gibi. Silahla ilgili olarak silahlık, köhne
317
Adnan Mahiroğulları, “Seyahatnâmelere göre Osmanlılar Döneminde Sivas’ın Sosyo-Ekonomik Yapısı”,
Revak, Sivas 1995, s. 104.
318
Silah çeşitleri ve silahlığın örnek fotoğrafları için Resim 37’ye bkz.
319
Yavuz Cezar, “Bir Âyanın Muhalefatı”, Belleten, S. 161, Ankara 1977, s. 63.
101
terekelerde de sim bilerzikli tüfenk ve sim bilerzikli kılıç’a rastlanılmıştır320.
C. Gayr-i Menkuller
malların bazen terekede bulunan diğer eşyalara nazaran daha büyük bir paya sahip
olduğu görülür.
kaydedilmiş olan evlerdir. Konak, oda, havlu, bağ, bahçe, bostan, samanlık,
en çok 1000–5000 kuruş değerleri arasında evlere sahiptirler. Diğer taraftan konak
sahibi olan iki kişi vardır. Konak sahibi olmak zenginlik gerektirdiğinden bu tereke
Çeşitli gayr-i menkulleri bulunan Nazmizâde Es-seyyid El-Hac Hasan Ağa bin
gayr-i menkuller üzerinde ortak mülkiyet söz konusudur. Bir başka örnekte gayr-i
menkul çeşitliliğinin fazla olduğu tereke sahibi Zaralızâde Es-seyyid Lütfullah Paşa
320
SŞS, Nr. 20, s. 76-1, 89-1.
321
SŞS, Nr. 20, s. 141-1.
322
SŞS, Nr. 20, s. 140-1, 146-1.
102
bin Osman Bey’dir. Bu kişinin Taşhan’da ve bezirci tarlasında mülkü vardır. Aynı
1. Kullanılan Kumaşlar
Kumaş, pamuk, yün, ipek gibi maddelerden makinede dokunmuş her türlü
en geniş anlamda görebiliriz. Çünkü Osmanlı toplumunda kumaşın ayrı bir yeri
vardır325.
sonunda, kendisine has bir Türk sanatı üslubu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle ileri
dülbent, dimi gibi bez türlerine rastlıyoruz. Dimi, sık dokulu kaba bez diye
tanımlanırken, adı geçen bez türlerinin geneli pamuk veya ketenden dokunmuştur328.
323
SŞS, Nr. 20, s. 117-2.
324
SŞS, Nr. 20, s. 146-1.
325
Ömer Özkan, Divriği Şiirinin Penceresinden Osmanlı Toplum Hayatı, İstanbul 2007, s. 565.
326
Fikri Salman, “Osmanlı Dönemi Türk Kumaş Sanatı”, Türkler, XII, Ankara 2002, s. 410.
327
Hülya Tezcan, “Osmanlı Dokumacılığı”, Türkler, XII, Ankara 2002, s. 404.
328
Bahaeddin Yediyıldız, “Samsun’da Kullanılan Eşyalar Üzerine Bir Tahlil Denemesi”, II. Milletlerarası Türk
Folklor Kongresi Bildirileri, V, Ankara 1983, s. 273.
103
Terekelerde elbise ya da cübbe gibi giysiler kaydedilirken hangi tür kumaştan
yapıldığı belirtilmiştir. Buna göre giysiler, değirmi, saten bezi, altıparmak, kemha,
kutnu, çit, şal, çuka, ipekli, atlas, boğasi, pike, selimiye, bürümcük, alaca şeklinde
olanıdır. Altıparmak ise alaca’nın bir çeşidi olup, sarı, siyah, beyaz, mavi, yeşil ve mor
altı ayrı renkte çubukları bulunan kumaş türüdür. Çuka ve Selimiye, pamuklu
dokumalardan, bürümcük ise ham ipeğe keten ipliği katılarak dokunan bir kumaştır329.
kumaştır. Genellikle düz renklidir. Nakışlı olan çeşitleri de vardır330. Boğasi dokuması,
seyrek olan ve kaput bezini andıran ince pamuklu kumaştır. Birçok çeşidi olan boğasi
kaftan, kapama, zıbın gibi giyecek ve döşemelik olarak kullanılırdı331. Diğer taraftan
Kemha, altın ve gümüş tellerle nakışlı elbiselik ipekli bir kumaştır. Çoğunlukla kuşak,
sarık, omuz ve boyun için kullanılan şal ise özellikle İran ve Hindistan’da dokunan
2. Giyim Kuşam
329
Yediyıldız, “Samsun’da Kullanılan Eşyalar”, s. 274.
330
Özkan, Osmanlı Toplum Hayatı , s. 566.
331
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s. 719.
104
Anadolu’nun bazı şehirlerinden ve Anadolu dışından da giysiler geldiğini teyit
çevre, değirmi, yemeni’ye rastlanılmıştır. Dülbent ince beyaz bir bez türüdür. Bu bez
Erkek baş giyecekleri arasında fes, takye, sarık, çevre, başlık, kavuk gibi
başlıkları sayabiliriz. Bunlardan takye, tek başına da kullanıldığı gibi kavuk, sarık ve
sarılarak kullanılırdı335.
kullanılmaktadır.
Saten bezi, altıparmak, Diyarbakırkârı, köhne, kutnu, çit, beyaz, Sivâsi, Şamkârı, atlas,
pike, Selimiyekârı gibi özelliklerde idi. Belden yukarıya giyilen gömlekler de hem
kadın hem de erkek giysileriydi. Gömleklerin ipeklisi, bez ve bürümcük olanları vardı.
Elbiselerin altına giyilen şalvarların siyah, çit ve alaca olanları vardı. Bu şekildeki
332
Özkan, Osmanlı Toplum Hayatı , s. 573-574.
333
Yediyıldız, “Samsun’da Kullanılan Eşyalar” , s. 274.
334
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s. 719.
105
giysilerden biri de pantolondu. Şalvarların içine sokulan mintanların kadife olanları
Bu giysilerden biri de kürklerdi. Kürk herkesin sahip olabileceği bir şey olmadığından
terekelerde sınırlı miktarda bulunduğu görülmektedir. Nitekim kürk sahibi olan tereke
sahiplerinin gelirlerinin yüksek olduğu göze çarpmaktadır. Kürklerin; çit yüzlü, acem,
pabuç, çizme gibi giyecekler de yer almıştır. Ayrıca bele sarmak için kullanılan kuşak
aşağı giyilen don, çakşır, şalvar ve pantol gibi giyecekleri tutturmak için de uçkur
kullanılırdı337.
c. Ziynet Eşyaları
ve Van illerinin adını taşırdı. Kuyumculuk, Sivas’ta çok gelişmiş olan bir sanattı. Bu
sanatla altına, gümüşe şekil verilen Sivas’ta gümüşün en incesi üretilirdi. Telkârı
335
Demirel, “Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, s. 720.
336
SŞS, Nr. 20, s. 62-1, 141-1.
337
Giysilerin örnek fotoğrafları için Resim 40’a bkz.
106
eşyaları arasında; zir yüzük, zir kol bağı, incili küpe, sim bilezik, saç bağı, sim kol
bağı, sim küpe, sim dolama, mercanlı kol düğmesi, zir incili küpe, sim kemer, zir
rastlanılanı ise zir incili küpedir. Gayr-i Müslim terekelerinde ise bunlardan farklı
Toplam terekeler içerisinde saat sahibi olanların az olmakla birlikte genellikle geliri
338
Müjgan Üçer, “Sivas’ta Kuyumculuk”, Revak, Sivas 1997, s. 73.
339
SŞS, Nr. 20, s. 74-1. Ziynet eşyalarının örnek fotoğrafları için Resim 38’e bkz.
340
Saatlerin örnek fotoğrafları için Resim 39’a bkz.
107
V. BÖLÜM
AİLE’NİN DAĞILMASI
I. BOŞANMA
belirli statülerinin gereği olarak yerine getirmeleri gereken bazı rolleri vardır. Eğer
durumda boşanmanın tercih edilmesi, hem eşler hem de toplum açısından evliliğin
sürdürülmesinden daha faydalı görülse de, boşanmanın bir toplumda fazlaca ortaya
İslâm’da aile, ömür boyu sürdürmek niyetiyle kurulmuş olmalıdır. Bir süre
sonra ayrılmak şartıyla yapılmış olan evlilikler geçerli değildir. Evlilikte süreklilik
kocanın tek taraflı bir irade beyanıyla karısını boşamasıdır. Buna terim olarak “talâk”
adı verilir. Kocanın talak için mahkeme kararına ihtiyacı yoktur. Karısına boşanma
isteği sözlerle beyan etmesi yeterlidir343. Fakat boşanmayı gerçekleştiren koca iddet
341
Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri , s. 106.
342
Aktan, “İslam Aile Hukuku”, s. 408.
108
nafakasını ve kadının mihr-i müeccelini ödemek zorundadır. Sebepsiz boşanmalar
dinen hoş görülmese de koca, talâk için bir sebep ileri sürmek zorunda da değildir344.
Osmanlı hukukunda koca, karısını şartlı talâk ile de boşayabilirdi. Şartlı talâkta
boşanma, ileri sürülen şartın gerçekleşmesine bağlıydı. Talâk yetkisine esas itibariyle
koca sahipken, nikâh anında veya daha sonra karısına bu yetkiyi verirse, kadın bu
Bu ayrılıkta kadın, genellikle mihir alacağı karşılığında ya da her hangi bir mal
eşler arasındaki geçimsizlik, kocanın başka bir yere gitmeye karar vermesi, gittiği
konusunda en fazla esnekliği tanıyan metottur. Kadın; kocanın iktidarsızlığı veya bazı
sona erdirilmesini isteyebilirdi. Burada kadı uygun görürse evlilik sona erebilirdi.
343
Aydın, İslam ve Osmanlı Hukuku, s. 168.
344
Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, s. 369.
345
Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, s. 369.
346
İzzet Sak- Alaaddin Aköz, “Osmanlı Toplumunda Evliliğin Karşılıklı Anlaşma ile Sona Erdirilmesi:
Muhâla’a ( 18. Yüzyıl Konya Şer’iye Sicillerine Göre)”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 15, Konya 2004, s.
92.
347
Sak-Aköz, “Muhâla’a”, s. 97.
109
Tefrikte kocanın rızasının olması aranmazdı. Kadının mehir ve iddet nafakasından
dönemi atlatması ve yeni bir aile hayatına kavuşmasında mihir kurumu alt bir aile
veya doğmamış çocuklar varsa vasi tayin edilirdi. Aynı şekilde terekenin taksimi
sırasında orada hazır bulunmayan ve gâib olanlar için de vasi tayin edilirdi350. Vesayet
kurumu ise haklarını kullanma ehliyeti bulunmayan ya da noksan olan bir kişinin
mallarını koruma, işletme ve tasarruf etme hakkının başka bir kimseye tanınmasıdır351.
Vasi tayininde, ölen kimse küçüklerin annesi ise ve babaları da hayatta ise
mahkeme tarafından bir vasi tayinine gerek yoktur. Çocukların babası vasi olarak
348
Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, s. 370.
349
Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri, s. 128.
350
Mehmet Akif Aydın, “Eyüp Şeriye Sicillerinden 184, 185, 188 No’lu Defterlerin Hukukî Tahlili”, 18. Yüzyıl
Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, İstanbul 1998, s. 65.
351
Erten, Konya Şer’iyye Sicilleri, s. 128.
110
çocukların haklarını koruma görevini üstlenmektedir. Ancak baba vasi olma
özelliklerine sahip değilse mahkeme tarafından vasi tayinine gidilebilir. Eğer ölen
anne değilde baba ise önceden baba tarafından bir vasi tayin edilmediği takdirde
Vasiler, çocukların mallarını onlara zarar verici bir tasarrufta bulunmadan idare
çocuklarına bıraktığı terekeyi koruyup tasarruf etmek amacıyla vasi; vasi ve çocuklar
mahkeme tarafından günlük olarak para veriliyordu. Ayrıca devlet sadece dünyaya
gelmiş çocukları değil henüz doğmamış fakat babası ölmüş çocuklar için de vasi
352
Güler, “XVIII. Yüzyılda Aile”, s. 31.
353
Aydın, “Eyüp Şeriye Sicilleri”, s. 65-66.
354
Aydın, “Eyüp Şeriye Sicilleri”, s. 66.
355
Özdemir, “Tokat’ta Aile”, s. 124.
111
işlerinin görülmesi, miras mallarının korunması için Müslümanlarda olduğu gibi, en
Doğum gibi ölüm de tabiî bir hadisedir. İnsan da her canlı gibi doğar, büyür ve
ölür. Bir didinme ve çabalama yeri olan dünya ölümle son bulur357. Ölüm dünya
üzerindeki tüm dinlerde kutsal bir olay olarak görülmüştür. Özellikle ilahî dinler ölüm
olayını öteki âleme atılan bir adım olarak görmüşlerdir. Bu anlayış ölümle ilgili pek
çok âdetin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Çoğunluğu Müslüman olan Osmanlı
toplumundaki ölüm düşüncesi ve onun kültürel boyutu daha çok İslâm dininden
beslenmiştir358.
Ölenin bir vasiyeti varsa buna çok önem verilirdi. Çünkü bu, ölenin sağlardan
istediği son arzudur. Tereke sahiplerinin techiz ve tekfin, eşine mihir borcu, resm-i
görülmektedir. Vefat eden kişinin gömülme masrafı anlamına gelen techiz ve tekfin,
356
Güler, “XVIII. Yüzyılda Aile”, s. 32.
357
Aşkun, Sivas Folklorü, s. 238.
358
Ömer Özkan, Divan Şiirinin Penceresinden Osmanlı Toplum Hayatı, İstanbul 2007, s. 433.
112
Genellikle kadın terekelerinde bu masraf, kendi giderlerinden değil de, eşine düşen
binti Ömer Ağa’nın 313 kuruşluk techiz tekfin masrafı gâib eşinin hissesinden şer’en
eşleri sağ olduğu halde defin masrafının kendi borçları kısmında yer alan tereke
örnekleri de bulunmaktadır362.
Diyarbakır’da vefat ettiği kaydedilen dört adet tereke bulunmaktadır363. Diğer bir
bulunmaktadır. Sivas’ın Hafik Kazası’nın Yarhisar Köyü’nde halîk olan Manuk Keşiş
Veled İshak adlı zımmi’nin aslen Erzincanlı olduğu belirtilmiştir365. Ragob Veled
Serkez adlı zımminin ise aslen Gürünlü bir tüccar olduğu ve Sivas’ta Küçük Han’da
ikamet ederken halîk olduğu belirtilmiştir366. Bir diğer kayıtta ise, mirasçıları olmadığı
kaydedilen Ahmet adlı kişinin aslen Muş eyaletinden olduğu ve Sivas’ta zabıta askeri
359
SŞS, Nr. 20, s. 127-2.
360
SŞS, Nr. 20, s. 140-1.
361
Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, s. 95.
362
SŞS, Nr. 20, s. 127-2.
363
SŞS, Nr. 20, s. 17-3, 17-1, 36-2, 45-2.
364
SŞS, Nr. 20, s. 83-3.
365
SŞS, Nr. 20, s. 74-1.
366
SŞS, Nr. 20, s. 139-1.
113
olduğu kaydedilmiştir367. Sivas’ta hâlik olduğu belirtilen başka bir kişi ise aslen
Ankaralı olan bir zımmiye aittir368. Ayrıca kayıtlar içerisinde, Hatice binti Ali’nin eşi
kelimedir. Kişi öldüğünde sahip olduğu bütün varlıklarını terk ettiğinden, Osmanlı
hukukunda ölen kişinin geride bıraktığı bütün varlığına tereke denmektedir. Miras
kelimesi de Arapça olup, ölen kişinin bıraktıklarının kanunen yaşayan ve hak eden aile
üyelerinin her birine düşen payları anlamına gelmektedir. Görüldüğü gibi Osmanlı
ilişki çerçevesinde öncelikle tereke tespit edilerek maddi değeri saptanmakta ardından
367
SŞS, Nr. 20, s. 157-2.
368
SŞS, Nr. 20, s. 141-1.
369
SŞS, Nr. 20, s. 94-1.
370
SŞS, Nr. 20, s. 21-1.
371
Güler, “XVIII. Yüzyılda Aile”, s. 34.
114
Terekenin varisler arasında taksim edilmesi İslam Miras Hukuku içinde belli
kaidelere göre yapılırdı. Mirasa hak kazanma derece dereceydi. Buna göre birinci
derecede mirasa hak kazanan grup Ashâbu’l- Ferâiz adı verilen gruptur. Bu grupta yer
alanlar şunlardır; Koca (zevc), karı (zevce), baba (eb), dede (cedd-i sahih), ana bir
kardeşler (evlâdu’l-umm, benu’l- ahyâf), kız (bint, sulbiyye), oğlunun kızı (bintu’l-ibn,
ibniyye), ana-baba bir kız kardeşler (ahavât lehüma), baba bir kız kardeş (uht li’l- eb),
Neseb bakımından asabe olan hısımlar ise ölüye baba tarafından hısım olup,
Ashâb-ı Ferâiz hisselerini aldıktan sonra geriye kalan terekeye hak sahibi olan ve
birinci dereceden mirasçı yoksa bütün terekeye sahip olanlardır. Bunlar üç kısma
ayrılır373. İlki Binefsihi Asabedir. Bunlar Ölen ile aralarında kadın girmeyen erkek
hısımlardır. Mesela; oğul, oğlun oğlu, baba, babanın babası, baba tarafından erkek
İkincisi Bigayrihi Asabe’dir. Bunlar yalnız başlarına bulununca asabe olmayıp, ashâb-ı
ferâizden olan hısımlardır. Bunlar dört kısım kadındır ve ancak erkek kardeşleriyle
beraber bulununca asabe olmaktadır375. Mesela; oğul ile beraber oğul kızları, oğul ile
beraber kızlar, ana- baba bir erkek kardeşlerle beraber, ana- baba kız kardeşler, baba
bir erkek kardeşlerle baba bir kız kardeşlerdir376. Sonuncusu ise, Ma’a gayrihi
372
Karaman, İslâm Hukuku, s. 441-459.
373
Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, s. 99.
374
Karaman, İslam Hukuku, s. 462.
375
Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri s. 99.
376
Karaman, İslâm Hukuku, s. 464.
115
asabe’dir. Bunlar da ana baba bir kız kardeşler, kızlar veya oğul kızları ile beraber
bulunmasıyla olur377.
Red yoluyla mirasçı olan ashâb-ı ferâize, zevi’l-erham denilen kan hısımlarına,
mukaveleli vârislere, nesebi muristen başkasına ikrar yoluyla nisbet edilen hısımlara
ve kendisine üçte birden fazla vasiyet edilen kimselere verilirdi. Son olarak da vefat
eden kişinin hiç mirasçısı bulunmadığı ya da bulunup da mirastan geriye bir miktar
V. BORÇ VE ALACAKLAR
Osmanlı toplumunda borç- alacak ilişkileri sosyal, dinî ve iktisadî hayatın bir
vefat eden kişilerin borç ve alacakları oldukça titiz bir şekilde tutulmuştur. Yüzlerce
alacağı olan kişiler bile itinayla kaydedilmiştir. Öyle ki 1 kuruşluk alacakların bile
olan mihir borcunun yer aldığını belirtmek gerekir. Bunun dışında tereke sahiplerinin
içinde borçlu olanlar fazla olmamakla birlikte, borçlu olanların da önemli ölçüde
377
Karaman, İslâm Hukuku, s. 465.
378
Öztürk, İstanbul Tereke Defterleri, s. 100-101.
379
Ömer Demirel, “Borç- Alacak İlişkileri Açısından Kayseri’li Gayr-ı Müslim Tüccar ve Esnafı”, Prof. Dr.
Ramazan Şeşen’e Armağan, İstanbul 2005, s. 191.
116
borçlanmadıkları anlaşılmaktadır380. Terekesinde en fazla borcu olduğu tespit edilen
Hurşit Mehmet bin Abdullah’ın 11 kişiye borçlu olduğu kaydedilmiştir. Toplam borcu
2159 kuruştur. Adı geçen kişinin bezzaz’a ve terziye olan borçlarının dışında 1100
Alacaklı olanlardan biri Nazmizâde Es-Seyyid el-Hac Hasan Ağa bin Mehmed
19840 kuruştur382. 45 kişinin kendisine borçlu olduğu bir diğer tereke sahibi de Kara
Ahmetzâde Çırağı Es-Seyyid Mehmed bin Hasan adlı kişidir. Bu kişinin toplam
ve alacak konusuyla yeniden ele alacağımız bir diğer tereke sahipleri de Balik veled
Ohannes ve Kivyork veled Karabet adlı zımmilerdir. Balik veled Ohannes adlı
kuruş tutarında olan alacaklarının arasında 1 kuruşluk borcu olanların bile kaydedildiği
görülür. Terekesindeki eşyalar arasında çok sayıda bez topları bulunmasından dolayı
bu kişinin esnaf olması muhtemeldir. Borçlu olan kişilerin çoğunun kadın olması
Karabet adlı kişininse tüccar olduğu düşünülebilir. Nitekim tereke sahibine 25 kişi
380
SŞS, Nr. 20, s. 133-1.
381
SŞS, Nr. 20, s. 50-1.
382
SŞS, Nr. 20, s.117-2.
383
SŞS, Nr. 20, s. 74-2.
117
isimleri ile birlikte yer almıştır. Kivyork veled Karabet’in tereke kayıtları içerisinde
belirtilen bir kişi bile vardır385. Öte yandan Müslüman kişilerin borçluları arasında da
borçlular arasında farklı esnaf isimleri ile adları geçen kimselerin yüklü miktarda borç
almış olmaları tefecilik fikrini desteklemektedir. Borç verme olayının yaygın alması
ise şehirde ve Osmanlı genelinde para vakıfları için verilen % 10-15 faiz fetvasının
384
SŞS, Nr. 20, s. 121-3.
385
SŞS, Nr. 20, s. 158-1.
386
SŞS, Nr. 20, s. 117-2.
387
Ömer Demirel, “Kuruluşundan Günümüze Çeşitli Yönleriyle Bir Osmanlı Mahallesi: Sivas Küçük Minare
Mahallesi”, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri –Makaleler-, Sivas 2006, s. 34.
118
SONUÇ
yapılabilmesi için aileden önce şehir tanıtılarak nasıl bir coğrafyada, hangi şartlar
Osmanlı şehri olan Sivas, doğal olarak bağlı bulunduğu devletle ilişkili olacağından,
mekânı evler, mahalleler hakkında fikir sahibi olunmadan aileyi açıklamaya çalışmak
araştırmada bir takım eksikliklere neden olabilir. Bu nedenle ailenin zamanının çoğunu
119
gerçekleşmiştir. 1827 ve 1831 yıllarında yapılan nüfus sayımlarında Müslüman
Osmanlı ailesinin, kırsal alanda yaşamanın bir gereği olarak geniş aile
göstermektedir. İncelediğimiz kayıtlara göre Sivas’ta mihir miktarı 54 kuruş ile 500
kuruş arasında değişmektedir. Anlaşıldığı üzere mihir fiyatlarının gelir seviyesinin iyi
olmasıyla ilişkilidir. Kayıtlarımıza göre Sivas’ta ortalama 100 ila 300 kuruş arasında
dönemde 500 kuruşun üstünde mihir sahibinin olmaması, Sivas’ta mihir fiyatlarında
Araştırmalara konu olan ise çok eşliliğin Osmanlı toplumunda yaygınlığı, niçin tercih
edildiği, maddi durum ve sosyal statüyle ilişkili olup olmadığıdır. Bu konuda Ankara,
Kayseri, Amasya, Sinop, Konya ve Antep şehirlerinde yapılan araştırmalara göre çok
kaynaklarından olan tereke kayıtlarına göre 1839–1841 yıllarında Sivas’ta çok eşlilik
oranı %19,7 ile diğer şehirlerden fazla görünmektedir. Bu oranın fazla olmasında
çocuk sahibi olma isteğinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim 66 adet Müslüman
120
erkeğin 13’ü iki eşlidir ve bu iki eşlilerden 4’ünün hiç erkek çocuğu yoktur. Hatta
çocuklardan 27’sinin küçük 8’i büyük olduğu belirtilmiştir. Tereke sahipleri öldükleri
incelediğimiz kayıtlara göre Sivas’ta çok eşliliğin sosyal statü ve zenginlik seviyesiyle
ilişkisi görünmemektedir.
Osmanlı toplumunda ailelerin sahip oldukları çocuk miktarı da merak edilen bir
konudur. İncelenen terekelere göre 1839–1841 yıllarında Sivas’ta hem Müslüman hem
de gayr-i Müslim ailelerin çoğu 1-4 arasında çocuk sahibidir. Buna karşılık Müslüman
aileler en fazla 7 çocuk sahibi iken, gayr-i Müslim aileler en fazla 8 çocuk sahibidir.
Nitekim Müslüman ailelerde ortalama çocuk sayısı %2,79 iken, gayr-i Müslimlerde bu
oran %3.09’dur. Ayrıca ailelerin sahip olduğu çocuk sayısı ile gelir durumu arasında
Mustafa ve Ali bulunurken, Müslüman kadın isimleri arasında Fatma, Ayşe, Şerife’nin
yaygın olduğu görülmektedir. Zımmilerde ise kadın isimleri erkek isimlerine oranla
daha fazla çeşitlilik göstermekte, erkek isimlerinden de en çok Agop, Gabril, Kivyork,
bazılarında isimler ile birlikte unvanlar da yer almaktadır. Terekelerde en çok el-Hac,
ağa, seyyid, efendi, hafız, bey unvanlarından el-Hac, ağa ve seyyid unvanları ile
121
yüksek olduğu göze çarpar. Es-Seyyid ve ağa unvanını taşıyan bir kişinin cariye’si
bulunmaktadır.
Terekeler içinde iki kişide cariye’ye rastlanılmış olup, cariye sahibi olan diğer
kişinin ise babasının ağa unvanıyla kaydedildiği görülmektedir. Neticede unvan sahibi
olmak gelir seviyesinin yüksek olması ile ilişkiliyken, aynı zamanda cariye sahibi
hem de gayr-i Müslimler’in çoğunlukla 1000–5000 kuruş arasında mal varlığı olduğu
ortaya çıkmaktadır. 1000 kuruş’un altında mal varlığı olanlar fakir, 5000 kuruşun
üzerinde mal varlığı olanlar zengin olarak değerlendirilirse, şehirde çoğu kişinin mal
kandilleri, mangalları, hamam takımları, mutfak malzemeleri, kahve takımları gibi pek
okuma seviyesi hakkında fikir edinmek mümkündür. Ancak bu yönde kesin bir kanaat
hasıl olmamıştır.
silahların gerek ateşli gerekse delici olanları farklı özellikleriyle sıralanmıştır. Kayıtlar
122
arasında ev sahibi olanlar fazla ise de az da olsa ev dışında gayr-i menkul sahibi
olanlarda bulunmaktadır.
Kurulan aile boşanma ile isteğe bağlı bir şekilde dağılma aşamasına girerken,
vuku bulan ölümlerle de mecburi olarak dağılabilmektedir. Her iki durumda da sahip
olunan çocukların haklarının korunması için vasi tayin edilmektedir. Bu durum sadece
Müslüman çocukları için değil gayr-i Müslim çocukları için de geçerlidir. Kişinin
paylaştırılan mal varlığından son harcama ise son yolculuğuna defnedilme masrafı
123
BİBLİYOGRAFYA
Arşiv Kaynakları
Diğer Kaynaklar
365-374.
124
ARÛ, Kemal Ahmet, “Osmanlı-Türk Kentlerinin Genel Karakteristikleri
329-334.
1989, s. 196-200.
1994, s. 375-441.
_______, “Eyüp Şeriye Sicillerinden 184, 185, 188 No’lu Defterlerin Hukuki
Tahlili”, 18. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, İstanbul 1998, s. 65-
72.
125
BİLGET, Burhan, Sivas Evleri, Ankara 1993.
2002.
499-512.
CEZAR, Yavuz, “Bir Âyanın Muhalefatı”, Belleten, S. 161, Ankara 1977, s. 41-
78.
1988, 601-625.
126
________, “Tanzimat’ın İlânı Sıralarında Türkiye’de Yönetim (1926-1839)”,
s. 222-233.
Ev, Eşya ve Giyim Kuşam”, Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara
1992, s. 703-755.
Sosyo-Kültürel Eserler”, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri –Makaleler-, Sivas 2006, s. 37-
65.
127
__________, “Sivas Mevlevîhânesi ve Mevlevî Şeyhlerinin Sosyal Hayatlarına
Mahallesi: Sivas Küçük Minare Mahallesi”, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri –Makaleler-,
128
DUMONT, Paul, François Georgeon (ed), Modernleşme Sürecinde Osmanlı
Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp”te Sosyal Yaşam, İstanbul 1988, s. 73-81.
Üzerinde Bazı Düşünceler”, VIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1981, s. 1265-1274.
129
FAROQHİ, Suraiya, “Şehir Evinin Fiziki Şekli”, Sosyo-Kültürel Değişme
Ankara 2006.
______, “XVIII. Yüzyılda Aile: Sinop Örneği”, Tükler, XIV, Ankara 2002, s.
28-40.
130
İPCİOĞLU, Mehmet, Konya Şeriyye Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi, Ankara
2001.
Ankara 1997.
118.
234-246.
131
KESİK, Muharrem, “Danişmendliler Zamanında Sivas (1071-1175)”,
İstanbul 1999.
132
ORTAYLI, İlber, “Osmanlı Aile Hukukunda Gelenek, Şeriat ve Örf”, Sosyo-
İstanbul 2007.
384.
İstanbul 2001.
İle Sona Erdirilmesi: Muhâla’a (18. Yüzyıl Konya Şer’iye Sicillerine Göre)”, Türkiyat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 1987.
133
SAKAOĞLU, Necdet, Divriği’de Ev Mimarisi, İstanbul 1978.
SALMAN, Fikri, “Osmanlı Dönemi Türk Kumaş Sanatı”, Türkler, XII, Ankara
2002, s. 410-415.
SAVAŞ, Saim, “18. Asrın Sonlarında Sivas’ta İdari Durum Asayiş ve Ahlak”,
57.
________, Bir Tekkenin Dini ve Sosyal Tarihi Sivas Ali Baba Zaviyesi, İstanbul
1992.
İstanbul 1999.
409.
134
TOKAT, Muammer- Erdoğan Dursun, Cumhuriyet Öncesi ve Sonrası Sivas’ta
s. 141-155.
157-191.
____, “XIX. Asır Ortalarına Doğru Sivas’ın İktisadî Yapısı”, Revak, Sivas
1995, s. 40-45.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı- Rıdvan Nafiz: Sivas Şehri, Haz. Recep Toparlı,
Erzurum 1992.
135
______, Anamın Aşı Tandırın Başı Sivas Mutfağı, İstanbul 2006.
64-67.
1999, s. 105-112.
271-284.
136
EKLER
137
Resim 1: Ulu Cami Resim 2: Buruciye Medresesi
138
Resim 4: Çifte Minare Resim 5: Güdük Minare
139
Resim 7: Meydan Cami Resim 8: Behram Paşa Hanı
140
Resim 10: Taş Han
141
Resim 12: Çay Hamamı Sokağı (1927)
142
Resim 14: Gökmedrese Mahallesi (1932)
143
Resim 16: Nalbantlarbaşı Mahallesi (1928)
144
Resim 18: Çayhamamı Sokağından Görüntüler
145
Resim 19: Atatürk Caddesi ve Paşa Cami Mevki 1924
146
Resim 21: Kangal Ağası Konağı
147
Resim 23: Abdi Ağa Konağı
148
Resim 24: Sivas Evleri
149
150
Resim 25: Ev Sergileri
151
152
153
Resim 26: Cicim ve Minderler
154
155
Resim 27: Aydınlatıcılar
156
157
Resim 28: Semaverler ve Mangal
158
Resim 29: Hamam Takımları
159
Resim 30: Bakır Kaplar
160
Resim 31: Bakır Kaplar
161
Resim 32: Vazolar ve Kahve Takımları
162
Resim 33: Nargile ve Ağızlıklar
163
Resim 34: Gülabdan
164
Resim 36: Kitaplar ve Yazı Takımları
165
Resim 37: Silahlar
166
Resim 38: Ziynet Eşyaları
167
Resim 39: Saatler
168
Resim 40: Giysiler
169