You are on page 1of 36

MELEKLERE İMAN.................................................................................................................

3
Melek İsmi Hakkında Bilgi:................................................................................................3
Melek; Tanımı ve Mâhiyeti ................................................................................................3
Gayba ve Meleklere İman...................................................................................................4
Meleklerin Görülüp Görülmemesi......................................................................................5
Meleklere İman, Her Müslümana Farzdır:..........................................................................5
Meleklerin Mahiyeti, Hususiyeti, Yaratılışı ve Özellikleri:................................................7
Meleklerin Mahiyetleriyle İlgili Kur'an'daki Tasvirler ......................................................9
Melek İnancının Etkileri.....................................................................................................9
Melekler Hakkında Tashih Edilmesi Gereken Bazı Yaklaşım ve Bâtıl İnançlar...............10
Melekler Neden Görünmezler?.........................................................................................10
Meleklerin Kuvvet ve Süratleri:........................................................................................11
Meleklerin Kanatları:........................................................................................................11
Melekler Hakkındaki Modern Görüşlerin Tenkidi:...........................................................12
Melekler Gaybı Bilmezler:................................................................................................12
Meleklerin Sayısı ve Çeşitleri:..........................................................................................12
Meleklerin Reisleri:...........................................................................................................13
Meleklerin Bulundukları Yerler:.......................................................................................13
Meleklerin Görevleri:........................................................................................................13
1) Vahyi İnzal Etmek: .......................................................................................................14
2) Peygamberleri Desteklemek: .......................................................................................14
3) Mü’minleri Desteklemek: ............................................................................................15
4) Hakkı Ve Hayrı İlham Etmek Suretiyle İnsanlarda Bulunan Ruhi Güçleri Gayrete
Getirmek (Uyandırmak): ..................................................................................................15
5) Mü’minlere Dua ve İstiğfarda Bulunmak, Onlara Şefaat Etmek: ...............................16
6) İlahi Cezaları İnfaz Etmek: ..........................................................................................16
7) Cehennem İşleri ve Ehliyle İlgilenmek: ......................................................................17
8) Cennet İşleri ve Ehliyle İlgilenmek: ............................................................................17
9) Arşı Taşımak: ...............................................................................................................17
10) Mükelleflerin Söz ve Amellerini Gözetmek, Onları Saymak, Yazmak ve İnsanı Hayat
Merhalelerinde Çeşitli İşlerinde Korumak: ......................................................................17
11) Kabirde Sorguya Çekmek: .........................................................................................18
12) Eceli Gelenlerin Ruhlarını Kabzetmek: .....................................................................18
13) Tabiat Olaylarını Allah’ın İradesine Uygun Olarak İdare Etmek: .............................18
14) Sur’a Üfürümek: ........................................................................................................19
15) İbadet ve Tesbih Etmek: .............................................................................................20
16) Sabah ve İkindi Namazlarında Bulunmak: ................................................................20
17) Zikir Meclislerinde Bulunmak:...................................................................................20
18) İlim Ehlini Tebrik Edip Onlara Karşı Tevazu Göstermek:.........................................20
19) Kur’an Okunurken İnerek Dinlemek:.........................................................................21
20) Namaz Kılanlarla Beraber Amin Demek:...................................................................21
21) Allah’ın Sevdiğini ve Sevmediğini İlan Etmek:.........................................................21
22) Temiz Kimseler Ölürken Onları Selamlamak ve Müjdelemek, Kâfir ve Fasıkların İse
Yüzlerine ve Arkalarına Vurmak:.....................................................................................21
Meleklerin Görevlendirilmesinin Hikmeti:.......................................................................22
Meleklerle İnsanlar Arasındaki Efdaliyet:........................................................................22
MUKARRABÛN MELEKLERİ .............................................................................................23
CEBRÂİL (a.s.).........................................................................................................................23
RUHU'L-KUDÜS.....................................................................................................................24
ÖLÜM MELEĞİ (AZRÂİL)....................................................................................................25
İSRÂFİL (a.s)............................................................................................................................26
MİKÂİL....................................................................................................................................26
ZEBÂNÎ....................................................................................................................................27
HAMELE-İ ARŞ.......................................................................................................................27
KİRÂMEN KÂTİBİN...............................................................................................................28
HAFAZA MELEKLERİ...........................................................................................................30
MÜNKER-NEKİR....................................................................................................................31
HAZENE-İ CEHENNEM.........................................................................................................34
HAZENE-İ CENNET...............................................................................................................35
HÂRÛT-MÂRÛT: ....................................................................................................................35
MELEKLERE İMAN

Melek İsmi Hakkında Bilgi:

“el-Melaike” kelimesi “melek” veya “melak” kelimesinin çoğuludur. Aslı ise elçilik anlamına gelen “ülüke”
kelimesinden türeyen “melek”dir.1
Arap dili uzmanlarına ve bazı İslâm âlimlerine göre "Melek", arapça bir kelime olup, "Elûk" veya "Elûke"
kökünden gelir. Elûk, "götüren", elûke ise "haber götüren" manâsınadır. Çoğulu "melâike" gelir. Ancak "melek"
kelimesinin, Arapça'da bazan, hem tekil, hem çoğul manasında cins ismi olarak kullanıldığı da görülür. Bu
kelimenin kökü sayılan "elk", aslında, "risalet" yani "elçilik"; melek de, "elçi" demektir. Kelime önce, mef'al
vezninde "me’lek" idi. Sonra hemze "lâm" harfinden sonraya alınarak "mel’ek" olmuş; daha sonra hemze de
kaldırılarak "melek" haline getirilmiştir. Bu gibi değişikliklere Arapçada çokça rastlanır.
Müfessir İbn Hayyân ve dilcilerden Rağib el-İsfahânî, melek kelimesinin, "kuvvet ve iktidar sahibi" anlamına
gelen "melk" veya "mülk" kökünden türetildiği görüşündedirler. Dolayısıyla melek kelimesi lügat bakımından;
haberci, elçi, kuvvet ve iktidar sahibi, tedbir ve tasarruf manalarına gelmektedir. İslâm dininde ise; melek
denince, akla önce, peygamberlere gönderilen ilâhî elçiler; sonra, insanlar ve kâinat üzerinde Allah (c.c.) namına
tasarrufta bulunan ve O'nun emirlerini ve verdiği vazifeleri aynen yerine getiren kudret sahibi manevî varlıklar
gelmektedir.
İngiliz müsteşriklerinden D. B. Macdonald, melek kelimesinin İbranîceden Arapçaya geçmiş olabileceği
düşüncesine kapılmış ise de, daha sonraki araştırmalarında İbranicenin çok eski kitabelerinde böyle bir fiilin hiç
bir izine rastlanmadığını itiraf etmiştir.2
Melek kelimesi, “mülk” kelimesinden türemiş Arapça bir kelimedir. Türediği bu kelimeler, risâlet, yani elçilik,
(postacılık, aracılık) ve kudret, kuvvet anlamlarına gelir. Dolayısıyla “melek” de, elçi, güçlü, kuvvetli idare eden
anlamındadır. Bundan dolayı Allah, bu kelimeyi; kulları, peygamberleri ve diğer yaratıkları ile kendi arasında
elçilik-habercilik görevini yapan ve evrendeki olayların meydana gelmesi için verilen görevleri yerine getiren
güçlü-kuvvetli yaratıklarına isim olarak vermiştir. 3

Melek; Tanımı ve Mâhiyeti

Istılahta melekler, Allah tarafından yaratılmış, çeşitli şekillerde peygamberlere görünebilen, zor işlere gücü
yeten, yemeyen içmeyen, erkeklik ve dişilikleri olmayan, Allah’a devamlı ibadet ve itaatten ayrılmayan lâtif
varlıklar olup İslâm’da iman esaslarından birini oluşturmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de tekil ve çoğul olarak 87 yerde melek kavramı geçmektedir. “Melek” kelimesi yanında
Kur’an-ı Kerim’de, çoğu ayette, meleklerden aynen peygamberler gibi, “rasûl” ve bunun çoğulu olan “rusul”
diye de söz edilmektedir. Bu kelimeler, elçi ve elçiler manasındadır. Aynı zamanda bu kelimeler, meleklerin esas
vazifelerinin, elçilik olduğunu da gösteriyor. Bu elçilik, bazen Allah ile peygamberler arasında, bazen de Allah
ile diğer varlıklar arasında oluyor. Onlar, vahiy getiriyor, kâinattaki hadiseleri, Allah Teâlâ’dan aldıkları emirler
çerçevesinde yürütüyor ve böylece aracılık-elçilik görevini çok değişik şekillerde yerine getiriyorlar.4
Allah, bir ayet-i kerimede iman edilmesi gerekli olan esasları özlü bir şekilde bildirerek şöyle buyurur:
“Peygamber de, mü’minler de kendilerine Rablerinden indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, O’nun
meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etti.” (Bakara: 2/285)
İman edilmesi gereken şeylerin ayetteki sıralanışı içinde meleklerin yeri, onlara imanın önemini göstermektedir.
Bu sıranın, Allah isminden sonra, kitaplar ve peygamberler’den önce oluşu, meleklerin Allah ile peygamberler
arasında elçilik-habercilik yaptıklarına, Allah’ın kitaplarını getirmede aracı olduklarına, yani vahiy getirme
görevlerine işaret eder mahiyettedir. Melekler, Allah'ın insanlara bir lutfu ve keremi sayılan "peygamberlik
müessesesi"nin temeli olan Allah'ın ilâhî vahyini, görülmeyen gayb âleminden insanlara, onlar arasından seçilen
peygamberlere indiren Allah'ın ilâhî elçileridir.
İman konusunda, Rasulullah'dan Hz. Ömer (r.a.)'in rivayet ettiği meşhur hadiste, peygamberimiz (s.a.s.), vahiy
meleği Cibril (a.s.) ile konuşmuş, kendisine "İman nedir?" diye sorduğunda Rasulullah (s.a.s.) şöyle cevap
vermiştir:
"İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır." 5
Kur’an’da meleklerin varlığını kabul etmeyenler açık bir şekilde kâfir ve sapık olarak nitelendirilmiştir:

1
Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 52.
2
Macdonald Melek mad. İA., Fazla bilgi için bk. İbni-Manzur Lisânül-Arap, 12/386-387; Râğıb el-Müfredât s. 49; M. Hamdi Yazır Hak Dini
Kur'an Dili, 1/301-303; Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/126-127.
3
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavrma Tefsiri.
4
Lutfullah Cebeci, Kur’an’da Göre Melek Cin Şeytan, s. 25.
5
Müslim, İman: 1; ayrıca Buhâri, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesai de benzerini rivayet etmişlerdir.
“Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederek kâfir olursa, hiç şüphesiz
ki uzak bir dalâletle sapıp gitmiştir.” (Nisâ: 4/136)
Vahye ve peygamberliğe, hatta âhirete ve gaybiyyât denilen âhiret hallerine, cennet ve cehenneme inanmak,
ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî kitaplara
inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığı"na kesin olarak
inanmak şarttır. Meleklere gerektiği şekilde iman etmeyen, diğer tüm iman esaslarını kabul etse bile mü’min
vasfını kaybeder. Zaten böyle bir kimse, melekler aracılığıyla gerçekleşen diğer iman esaslarına da ister istemez
inanmamış olacaktır. Melekleri inkâr eden kimse, dolayısıyla vahyi, ilâhî kitapları, peygamberleri, ruhları ve
kıyameti inkâr etmiş olur.
İman, ibadetten önce geldiğine ve gerçek anlamda iman etmeyen kimsenin ibadetleri de geçersiz olacağına göre,
müslümanlar için meleklere iman, diğer tüm inanç esaslarıyla birlikte öncelikli bir öneme sahiptir.
Melekler, gaybiyyât denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî latif varlıklar olduklarından; biz onları
göremezsek de, var oldukları, dinî-naklî delillerle sabit olduğundan, insan aklı da onların varlığını inkâr edemez.
Gerçi akıl, meleklerin ne varlığını, ne de yokluğunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat, akl-ı selim, gözle
görülmeyen bu gibi latif varlıkların varlığının imkânsız olmadığına, aksine onların da, vücudu caiz olan
şeylerden olduğuna delalet eder. Çünkü, meleklerin varlığını inkâr edebilmek için, aklî, felsefî veya ilmî verilere
dayanan hiçbir delil ortaya konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediğimiz ve bu gün ilmin mahiyet ve
hakikatini tesbit edemediği hayat cevherinin, insan ruhunun ve aklımızın da varlığını inkâr etmemiz gerekir.
Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye ne ruhu, ne aklı, ne hayat gerçeğini ve ne de görünmeyen,
fakat varlığı ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O halde, ruh ve akıl gibi maddî
olmayan ve maddeden mücerret soyut, manevî , gaybî varlıklara da inanmaya mecburuz. Bu gibi soyut varlıklar,
gözlem ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sınırları dışında kalan fizik ötesi, gaybî, manevî yaratıklardır.
Nitekim, özellikle Sokrat ve Eflatun gibi birçok eski filozoflar, fizik ötesi ruhanî varlıkların var olduğuna
inanmak zorunda kalmışlardır. Bu günkü müsbet ilimlerle uğraşan meşhur bilginlerin büyük çoğunluğu, fizik
ötesi birtakım kuvvet ve varlıkların bu maddî-kevnî âlemde görülen bazı olayların meydana gelmesine sebep
olduğunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmî veriler, meleklerin varlığının aklen caiz ve
mümkün görüldüğüne kesin olarak delalet etmektedir. Özet olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklımız ve
ruhumuz gibi vardır. Gerçi biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan
Cebrail (a.s.)'in elçiliği ile Allah Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın
emir ve yasaklarını alıp öğrenmişler ve insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'an-ı Kerim’de,
Peygamberimiz'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün
müslümanlar, Kur'an'ın haber verdiği ve aklın da varlığını inkâr edemediği meleklere iman ederler.
Kur'an'da geçen pek çok ayetlerde meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş, yaptıkları işlerin önemine ve özelliğine
göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde, Kürsî'de ve Arş etrafında, Beytu'l Ma'mur ve
Sidre-i Müntehâ'da, cennet ve cehennemde sayısız melekler vardır. Bütün melekleri çok çeşitli olan görevlerine
ve yaptıkları işlerin mahiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük melek, meleklerin başları ve
âmirleridir. Başta Cebrail olmak üzere, Mikâil, Azrail ve İsrafil meleklerin en büyükleri ve peygamberleridir.6

Gayba ve Meleklere İman

Meleklere iman gaybidir. Gayb: Hislerle veya akılla bilinmeyen, görülmeyen şeydir. Mü’min gayb âlemine
inanmakla yükümlüdür.7 Allah’ın ve Rasülünün bildirdikleri ister zahirî, isterse gaybî olsun mü’min ona
inanandır. Bazı kâfirlerin gayba iman etmediklerini, “ben gözümle göremediğim varlıklara inanmam; melek, cin
gibi varlıklar uydurmadan ibarettir” dediklerini biliyoruz. Gaybe iman büyük bir imtihandır. Çünkü insanlar
gördükleri şeylere inanmak zorundadırlar; Bunlara karşı gözlerini yumamazlar. Fakat Hz. Allah’ın imtihanı öyle
değildir. İnsanların görmediği ve göremediği şeyleri yaratması ve sonra da bunlara ‘inanın’ demesi büyük bir
imtihandır. Mü’min, sadece Allah’ın ve Rasülünün haber vermesiyle onlara inanır ve teslim olur. Mü’minlere
düşen ‘dinledik ve itaat ettik’ demeleridir. Zaten, gözüyle göremediğinin varlığını kabul etmeyenlere;
akıllarını, duygularını, düşüncelerini, rüzgârı, elektrik akımını... göremedikleri halde varlıklarını nasıl kabul edip
kendileriyle çelişkiye düştükleri sorulabilir. Böylece görülecektir ki, onlar görmedikleri için inkâr etmiyorlar,
görseler bile hakkı kabul etmeyecek sapıklar olduklarından şeytana ve nefislerine uyarak küfrü tercih ediyorlar.
Mü’minler gaybe inanmakla yükselme ve ilerleme yolundaki ilk adımlarını atmış olacaklardır. İnsanlar, hevâ ve
hevesinden, hayvanlık mertebesinden ancak bu ilk adımla kurtulabilir ve gerçek insanlık mertebesine yükselirler.
Bir hayvana gaybı anlatamazsınız. O daha kıymetli de olsa göremediğini tercih etmez; önündeki otları herşeye
tercih eder. Kâinat, mevcut olan, bilinen ve görünen varlıklardan ibaret değildir. Bu görünüp bilinen şeylerden
daha başka varlıklar da mevcuttur; ki biz bunları görmeden sadece doğru haber üzerine verilen bilgiyle bilir ve
kabul ederiz.

6
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
7
Bkz.Bakara: 2/3.
İnsan aklının bilinmeyen âlemleri (evrenleri) idrak edememesi, onların mevcudiyetinin inkârını gerektirmez. Bu
konuda mü’mine düşen; işi, akıl kuvvetinin üstündeki diğer kudrete (doğru habere) bırakmasıdır. Mü’min,
öğrenmek istediklerini Alîm ve Habîr olan, görüneni ve görünmeyeni, gizli ve âşikârı bilen Allah’tan ve O’nun
Rasülünden öğrenmesi lazımdır. Fakat eskiden olduğu gibi, bugün de materyalist kafalılar Allah’ın ilmini
önemsemeyerek, insanoğlunu gerilere, hayvanlık mertebesine götürmek istemektedirler. Mü’min, sadece
meleklere değil, gaybi olan ne varsa hepsine Allah ve Rasülünün bildirdiği şekilde iman eder.
“Onlar ki, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak
ederler.” (Bakara: 2/3)8

Meleklerin Görülüp Görülmemesi

Meleklerin mahiyetiyle ilgili farklı görüşler, beraberinde onların görülüp görülemeyeceği tartışmasını getirmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de meleklerin önce Hz. İbrahim'e gelip onu bir erkek evlat ile müjdeledikleri, ardından Lût
(a.s.)'a giderek adamları ile şehri terketmelerini söyledikleri9, Cebrail'in Hz. Meryem'e insan şeklinde görünerek
ona tertemiz bir erkek çocuk bağışlaması için Allah'ın elçisi olduğunu söylediği10 ve Hz. Peygamber'in onu
apaçık ufukta ve sidretü'l-müntehânın yanında gördüğü haber verilmektedir.11
Bununla birlikte Kur'an, Peygamber'e itiraz ederek bir melek görmek istediklerini, yahut peygamber / elçi olarak
melek gönderilmesinin gerektiğini söyleyenlere cevap olarak meleklerin görünür varlıklar olmadığını, eğer
dünyada insanlar değil de melekler yaşasaydı ancak o zaman elçi olarak gönderilebileceğini, meleklerin fermân-ı
ilâhî ile indirildiği zaman onlara mühlet verilmeyeceğini ve meleklerin görüleceği gün günahkârlara hiçbir
sevinç haberinin olmayacağını vurgular.12 İnsanlara, görmedikleri askerler gönderildiğini13, aynı türden varlıklar
olan cin ve şeytanların da insan gözüyle görülmediğini beyan eder.14
Ancak, yukarıda ismi geçen zatların meleklerle yaptıkları görüşmelerin keyfiyeti bilinmemektedir. Bu olaylar,
tartışmayı meleklerin görülüp görülmemesinden çıkarıp, peygamber olmayan kişilerin onları görüp
göremeyeceği noktasına getirmiştir. Zira peygamber, meleği görmekle kalmaz, sesini de işitir. Bu sebeple melek
onun için elle tutulur, gözle görülür bir realitedir. Melek, gayr-i maddî bir varlık olduğu için peygamber onu
bazen insan şeklinde, bazen de başka şekillerde görür. Cebrail, ekseriya insan şeklinde görülmüştür. Fakat
Peygamber'in onu kendi şekliyle gördüğü de olmuştur.15 Ancak bunun nasıl gerçekleştiği belirtilmemiştir. Belki
de bu manevî gözle ve tasviri imkânsız bir şekilde olmuştur. Bir defasında da Peygamber, Cebrail'i altı yüz
kanadı ile birlikte görmüştür. 16 Bu da meleğin muazzam kudretine bir işarettir. Bir başka seferinde ise melek,
bulutun içinde görülmüştür. 17
Bu rivayetlere temas eden bazı âlimler, Cebrail'i Hz. Peygamber dışındaki insanların göremedikleri yorumunu
yapmaktadırlar. Bizce, melekler mahiyet itibariyle bizim görme duyumuzun sınırları dışında bir yapıda
yaratılmış varlıklardır. Zaten bu özellikleri dolayısıyladır ki onlara iman, bir âmentü esası olmuştur.
Duyularımızın gayb âlemine ait varlıkları müşâhedesi bir kenara, madde âlemine ait birçok varlığı görme eşiği
dışında olması dolayısıyla müşâhede edemediğini bildiğimize göre, "görememe" gibi bir savunma ile onları
inkâra kalkışmak tutarlı ve ilmî değildir. Aksi takdirde görülemeyen şeylerin hepsini inkâr etmek gerekir ki bu
müşâhede ettiğimiz fizik âlemin kat kat fazlasını inkâr demektir.
Gaybî konularda akidenin kaynağı Kur'an ve mütevâtir sünnet olup melek inancı da Kur'an'ın kesin bildirimleri
ile sabit bir konudur. Temel itibariyle melekler, insanoğlunun beşerî idrak vasıtalarıyla tanınamayacak yapıda
varlıklardır. Bu nedenle onların yaratılış biçimleri, cevherleri, görünme şekilleri gibi konulara dalmamak gerekir.
Böyle teferruatlardan sorumlu olmadığımız gibi sâdık haber dışında geliştirilecek bütün yorumların herhangi bir
yararı ve dinî değeri de yoktur.18

Meleklere İman, Her Müslümana Farzdır:

Meleklerin mana ve hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında Ehli Sünnet alimlerinin Kur'ân-ı Kerim ve
Peygamberimiz (s.a.s)'in sahih hadislerine dayanan (ve yukarda açıklanan) ortak görüşleri, her müslümanın

8
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavrma Tefsiri.
9
Hicr: 15/59-69; Hûd: 11/77-82.
10
Meryem: 19/17-21.
11
Tekvir: 81/23; Necm: 53/13-17.
12
İsrâ: 17/92-95; Hicr: 15/8; Furkan: 25/21-22; En'âm: 6/8.
13
Tevbe: 9/26; Ahzâb: 33/9.
14
A'râf: 7/27.
15
Buhâri, Bed'ü'l-halk: 7.
16
Buhâri, Bed'ü'l-halk: 7.
17
Buhâri, Bed'ü'l-halk: 6.
18
İslam'da İnanç Esasları, 234 ve devamı; Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
inanması gereken melek anlayışını ortaya koymaktadır. Vasıfları ve görevleri Kur'ân-ı Kerim'in pek çok
âyetlerinde tafsilî olarak anlatılan meleklere iman etmek, İslâm'da iman esaslarından biridir. Bu inanç, İslâm
dininin inanç sistemi arasında çok önemli bir yer işgal eder. Çünkü melekler; Rab Teâla'nın insanlara bir lütfu ve
keremi sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın "ilâhî vahyini", görülmeyen gayb âleminden,
insanlara, onlar arasından seçilen peygamberlere indiren "Allah'ın ilâhî elçileri"dir. Melekler, yaratılan bu
âlemin, göklerde ve yeryüzünde nizam ve intizamını sağlayan Allah'ın ruhanî yaratıkları, insanları koruyan,
onlara hayrı ve iyiliği ilham eden, yaptıkları işleri yazan şerefli kâtipler, nuranî yüce varlıklardır.
Bu esasa göre, vahye ve peygamberliğe, hatta ahirete ve gaybiyyât denilen "ahiret ahvali"ne, Cennet ve
Cehenneme inanmak ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen
semavî kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığına"
kesin olarak inanmak lâzımdır. Bu bakımdan, "meleklere iman", "peygamberlere iman" demektir. Melekleri
inkâr ise, peygamberliği de inkâr sayılır. İşte bu sebepledir ki, meleklere iman; "iman esasları" arasında "Allah
(c.c)'a iman"dan sonra yer almıştır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; Allah'a imandan sonra meleklerine, daha sonra
kitaplarına ve peygamberlerine iman etmek emredilmiştir: Bakara sûresinde, “Peygamber, Rabbinden kendisine
indirilene (Kur'an'a) inandı, mü'minler de inandılar. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve
peygamberlerine inandı..." (2/285) buyurulur.
Esasen diğer iman esaslarına (ahirete, kaza ve kadere) iman etmek de, herşeyden önce Allah Teâlâ'ya, sonra
O'nun meleklerine inanmakla mümkün olur. Bu bakımdan meleklere iman, Kur'an’da, Allah'a imandan hemen
sonra zikrolunmuştur. Bu konuda Rasulullah (s.a.s)'den Hz, Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği meşhur hadiste,
peygamberimiz (s.a.s), vahiy meleği Cibril (a.s) ile konuşmuş, kendisine "iman nedir" diye sorduğunda
Rasulullah (s.a.s), şöyle cevap vermiştir:
"İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır."19
Bu ve benzeri kesin nasslarla sabit olan meleklerin varlığını inkâr eden; Kur'an, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile,
kâfir olur. Çünkü Hak Teâlâ, “Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr
ederse; o uzak bir sapıklığa düşmüştür." (en-Nisa: 4/136) buyurmuştur. Dolayısıyla, melekleri inkâr etmek, hem
Kur'an'ı, hem de peygamberliği inkâr sayılır.
O halde gerçek şudur ki; meleklerin varlığı naklen sabit, aklen caizdir. Çünkü, bütün peygamberler meleklerin
var olduklarını bildirmişler. Hz. Peygamber (s.a.s)'de onları bizzat görmüş ve var olduklarını haber vermiştir.
Kur'ân-ı Kerim’de meleklerden, onların vasıflarından yaptıkları çeşitli vazifelerden, Allah katındaki yüksek
derecelerinden söz eden pekçok âyet vardır. Allah kelâmı olan Kur'an'ın her verdiği haber haktır ve gerçeğin
kesin ifadesidir. Peygamberler ise, masumdurlar. İsmet, sıdk, tebliğ ve emanet sıfatları ile muttasıf olduklarından,
asla yalan söylemezler. O halde müslümanlar, Kur'ân ayetleri ve sahih hadislerle kesin olarak sâbit olan, bütün
geçmiş peygamberlerin ve semavî dinlerin varlıklarında ittifak ettikleri meleklere iman etmekle mükelleftirler.
Bu sebeble, şer'an (Kitap ve Sünnet ile) sabit olan melekleri inkâr etmek, küfrü gerektirir. İnkâr edeni iman ve
İslâm dairesinden çıkarır. Bu konuda varid olan muhkem ayetleri ve şer'î delilleri te'vile kalkışmak asla caiz
değildir.
Melekler, "gaybiyyât" denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî lâtif varlıklar olduklarından; biz onları
göremezsek de, var oldukları, dinî naklî delillerle sabit olduğundan, insan aklı da onların varlığını inkâr edemez.
Gerçi akıl, melâikenin ne varlığını, ne de yokluğunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat, aklı selîm, gözle
görülmeyen bu gibi lâtif varlıkların varlığının imkansız olmadığına, aksine onların da, "vücudu caiz" olan
şeylerden olduğuna delâlet eder. Çünkü; meleklerin varlığını inkâr edebilmek için, aklî, felsefî veya ilmî verilere
dayanan hiç bir delil ortaya konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediğimiz ve bu gün ilmin ve felsefenin
mahiyet ve hakikatini tesbit edemediği "hayat cevheri"nin, "insan ruhu"nun ve aklımızın da varlığını inkâr
etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye; ne ruhu, ne aklı, ne hayat gerçeğini ve ne
de görünmeyen, fakat varlığı ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O halde, ruh ve akıl
gibi maddî olmayan ve "mücerredât" denilen maddeden soyutlanmış manevî, gaybî varlıklara da inanmaya
mecburuz. Bu gibi soyut varlıklar, müşahede (gözlem) ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sınırları dışında kalan
fizik ötesi, gaybî, manevî yaratıklardır. Nitekim, özellikle Sokrat ve Eflatun gibi İlâhîyat Felsefesiyle uğraşan ve
bir çok eski filozoflar, fizik ötesi ruhanî varlıkların var olduğuna inanmak zorunda kalmışlar ve onlara "misaller
âlemi", "ervâhı ulviyye" ve "nüfûz-ı mücerrede" gibi felsefî isimler vermişlerdir. Bu günkü müsbet ilimlerle
uğraşan meşhur bilginlerin büyük çoğunluğu, fizik ötesi bir takım kuvvet ve varlıkların bu maddî-kevnî âlemde
görülen bazı olayların meydana gelmesine sebeb olduğunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve
ilmî veriler, meleklerin varlığının aklen caiz ve mümkün görüldüğüne kesin olarak delâlet etmektedir. Özet
olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklımız ve ruhumuz gibi vardır.
Gerçi biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan Cebrail (a.s) elçiliği ile
Allahu Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp,
öğrenmişler ve insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerimde, Peygamberimiz (s.a.s)'e
aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur'ân-ı

19
Müslim, İman: 1; ayrıca Buharî, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesaî de benzerlerini rivayet etmişlerdir.
Kerim'in ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin haber verdiği ve aklın da varlığını inkâr etmediği meleklere inanırlar.
Çünkü melekleri inkâr, mukaddes kitapları ve peygamberleri de inkâr etmeyi gerektirir. 20
Melekler mahlukatın bir çeşididir. Allah onları göklere yerleştirmiş, mahlukatıyla ilgili görevleri onlara
yüklemiştir. Onlar Allah’a isyan etmez ve emrolunanlarını hemen yaparlar. Gece gündüz Allah’ı tenzih ederler
ve kesinlikle Allah’a isyan etmezler. Bu sebeple bizim onlar hakkında Kitap ve Sünnette varid olan haberlere
inanıp bunun dışındaki bilgilerden kaçınmamız gerekir. Bu konular bizim bilebileceğimiz konular değil. Bunları
Allah ve Rasulünün bildirmesiyle biliriz.21
Meleklere iman da imanın rükünlerinden biridir. Bu Kitap ve Sünnetin kesin delilleriyle sabittir.
Kitaptan delili:
"Gönderilen peygamber, Rabbi tarafından kendisine gönderilene iman etti, mü’minler de iman ettiler. Onlardan
her biri Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler." (Bakara: 2/285)
Sünnetten Delili: Cibril’in "İman nedir?" diye sorduğu meşhur hadiste meleklere iman da belirtilmiştir.22
Meleklerin varlığına, günahlarından uzak, şerefli, daima Allah’a itaat eden, hiç isyan etmeyen kullar olduklarına
inanmak, imanın altı esasından biridir. Peygamberimiz, kendisine bir insan şeklinde gelerek, "İman nedir ya
Rasulallah?" diyen Cebrail aleyhisselama, "İman: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret
gününe, kadere, hayır ve şerrin onun yaratmasıyla olduğuna inanmadır.." buyurmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de melekler hakkında, doksan kadar ayet mevcuttur. Biz bunlardan ikisinin mealini alıyoruz:
"Mü’minlerden her biri, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı.." (Bakara: 2/285)
"Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa... Şüphesiz Allah da o gibi
kâfirlerin düşmanıdır." (Bakara: 2/98)
Meali verilen bu iki ayet ve evvelki hadisten anlaşılmıştır ki:
a) Meleklere inanmak, imanın altı esasından birini teşkil eder.
b) Meleklere inanmamak veya onlara düşman olmak, imansız olmayı, kâfir olmayı gerektirir.
Meleklere inanmamak, bir bakıma vahyi, peygamberi ve peygamberin getirdiği kitabı ve tebliğ ettiği dini inkâr
etmek demektir. Çünkü bütün peygamberlere peygamber oldukları ve tebliğ edecekleri dini hükümler vahiy
yoluyla ve melek vasıtasıyla ulaştırılmıştır.23

Meleklerin Mahiyeti, Hususiyeti, Yaratılışı ve Özellikleri:

Melek; erkeklik ve dişilik özelliği olmayan, yemeyen, içmeyen, evlenmeyen, doğmayan, doğurmayan, normal
gözle görülmeyen, Allah'ın emirlerine itaat eden yaratıklardır.
Meleklerin hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında bazı farklı görüşler varsa da; Ehl-i Sünnet âlimlerinin
Kitap ve Sünnete dayanan ortak görüşleri icmalî olarak şöyledir: Melekler; Allah Teâlâ'ya ibadet ve taatle meşgul
olan ruhanî, nuranî, lâtif varlıklardır. Allah'ın kendilerine verdiği her emri derhal ve aynen yerine getirirler ve
asla itaatsizlik etmezler.24 Melekler, "emanet" sıfatıyla muttasıfdırlar. Kur'ân-ı Kerim'in birçok ayetlerinde
meleklerin, kâinattaki bütün varlıklar gibi bağımsız olarak yaratılan, fakat insanlara ve diğer canlı ve maddî
yaratıklara mahsus olan yeme, içme, uyuma ve evlenme gibi sıfatlardan; erkeklik ve dişilik gibi cinsiyetten ve
her çeşit günah işlemekten uzak, daima Allah'ı tenzih ve tesbih eden nuranî lâtif varlıklar olduğu bildirilmiştir.25
Bu özellikleri sebebiyle, Cenab-ı Hak tarafından kendilerine verilen her türlü işleri yapmaya, en kısa zamanda en
uzak yerlere süratle gitmeye, diledikleri şekil ve surette görülmeye muktedir olan, Hak Teâla'nın mükerrem
kulları, şerefli ve kutsal yaratıklarıdır.
Melekler duyu organlarıyla anlaşılmayan latif bir gayb alemidirler. Onlar insanlar gibi değildirler.
Allah Teala melekleri Adem’den (a.s.) önce yaratmıştır.
“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir melek yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle sana tesbih
ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesad çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler.
Allah onlara: Sizin bilmeyeceğinizi ben bilirim, dedi." (Bakara: 2/30)
Bir çok ayetlerden ve onları açıklayıp manaca destekleyen pek çok sahih hadislerden, her müslümanın melekler
hakkında, aşağıda sıralanan özelliklerine inanması gerekmektedir:
1) Melekler, Allahu Teâlâ'nın yarattığı kullarıdır. Öyle ise onlar, Hak Teâlâ'nın haşa kızları, çocukları olmadıkları
gibi, asla düşmanları da değildir (Putperest Arap müşriklerin ve eski din mensuplarının melekler hakkındaki
sapık inançları hayalî olup batıldır).
"Belki onlar, Allah'ın şerefli kullarıdır. Onlar Allah'ın sözünden önce söz söylemezler ve O'nun emrettiklerini
(hemen) yaparlar." (el-Enbiya: 21/26-27)

20
Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/127-129.
21
Fethu’l-Bari: 4/32; Şerhu’l-Akidetu’t-Tahaviyye: 15.
22
Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 52-53.
23
A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 91-92.
24
Nahl: 16/50; Enbiyâ: 21/27; Tahrim: 66/6.
25
Hûd: 11/70; Enbiyâ: 21/19-20; Saffat: 37/149-153; Zuhruf: 43/19; Müslim, Zühd: 10; Ahmed bin Hanbel, Müsned: IV/168.
2) Melekler, Allah'ın emirlerine harfiyen bağlıdırlar. O'na asla karşı gelmez ve isyan etmezler, herhangi bir
yasağını çiğnemezler, günah işlemezler. Çünkü "İsmet" ve "Emanet" sıfatlarıyla muttasıfdırlar. Bütün meleklerin
ortak özelliği; daima Allah'a hamd ve senada bulunmak, O'nu itaat ve ibadetle, tesbih etmektir.
Meleklerin yaratılışında, insan gibi her iki cihete gidecek bir kabiliyyet olmadığı için daima hayır üzeredirler.
Hayvani arzulardan uzak; günah ve hatalardan beridirler. Allah'ın kendilerine verdiği görevleri yaparlar, O'nun
emrinin dışına çıkmazlar. Onların bu itaatları nuraniyyetinin ve safiyetin icabıdır. Şerre kabiliyetleri yoktur.
"Onlar, Allah'ın emirlerine (isyan edip) karşı gelmezler ve emrolundukları şeyleri (aynen) yaparlar." (et-Tahrim:
66/6)
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun katındakiler O'na ibadet etmekte (asla) kibir göstermezler ve
(asla) yorulmazlar. Gece ve gündüz durmadan (yorulmadan) O'nu tesbih (ve takdis) ederler." (el-Enbiyâ: 21/19-
20)
"Belki onlar, Allah'ın şerefli kullarıdır. Onlar Allah'ın sözünden önce söz söylemezler ve O'nun emrettiklerini
(hemen) yaparlar." (el-Enbiya: 21/26-27)
"Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar."
(Nahl: 16/50)
“Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih
ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin
rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri
bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler).” (Mü’min: 40/7)
Buhari ve İmam Ahmed’in rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) Cibril’e:
“Seni, bizi daha fazla ziyaretten alıkoyan nedir?“ diye sordular, dedi ki: Hemen şu ayet nazil oldu:
“Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önünüzde, arkanızda ve bunlar arasında onlan her şey ona aittir. Senin
Rabbin unutkan değildir." (Meryem: 19/64)26
3) Melekler son derece güçlü, kuvvetli ve süratle hareket edebilen varlıklardır.27 Meleklerin, nuranî mahiyetlerine
uygun (yaptıkları iş ve vazifelerine göre) ikişer, üçer, dörder kanatları vardır. Bu husus, Allah kelâmı Kur'an
ayetleriyle sabittir. Ancak; gâib (görülmeyen) âlemden olan, maddî kesafetten soyutlanmış, mahiyeti bilinmeyen
melekleri kuşlar gibi kanatlı, maddî varlılar olarak tasavvur etmek, yanlış bir anlayıştır. Çünkü onlar Allahu
Teâlâ'nın irade ve takdiri ile bizim gözlerimizle görülecek şekilde yaratılmamış, Kur’an-ı Kerim’de bu konuda
açık bilgi verilmemiştir. Sözü edilen kanat, meleğin yaratılış gayesi ve nuranî mahiyeti ile bağdaşan, vazifelerini
en süratli bir şekilde yerine getirmelerine delâlet eden manevî bir kanat, bir kuvvet ve iktidar sembolüdür. Bu
söz, temsilî ve mecazî bir ifade tarzıdır. Nitekim, din ve dünya ilimlerine sahip olan bir kimseye, mecazen "zül-
cenaheyn" iki kanat sahibi dendiği gibi; anaların çocukları için "şefkat ve merhamet kanatları"ndan bahsedilir.
Hristiyanlar ise melekleri, bir kuş gibi kanatlı olarak düşünür ve tasvir ederler. Onların İslâm itikadından
ayrıldıkları bir husus da budur.
"Gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O,
yaratmada dilediğine (dilediğini) artırır. Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir." (el-Fâtır: 35/1)
4) Kur'ân'a ve Sünnete göre melekler, gözle görülmeyen, nurdan (ışıktan) yaratılmış olmalarına rağmen, Cenab-ı
Hak onlara, gerektiğinde diledikleri kesif cisimler ve insan şekline girerek görünme gücünü bağışlamıştır.28
Ademoğlunun nitelendirildiği hiçbir vasıfla vasıflanamazlar. İnsan suretine ve diğer hissi suretlere bürünebilirler.
Bu suretleri onlara asıl özelliklerini kaybettirmez. Harikulade güce sahiptirler.
Melekler normal şartlarda gözle görülmezler. Peygamberler onları aslî suretleri ve büründükleri biçimleri ile
görebilirler.29
“Kitap’ta Meryem’i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Meryem onlara karşı
bir perde çekmişti. Derken biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü."
(Meryem : 19/16-17)
“Andolsun ki elçilerimiz İbrahim’e müjde getirdiler de selam (sana) dediler. O da (size de) selam, dedi ve
beklemeden kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve
onlardan kalbine bir korku girdi. Dediler ki: Korkma. Çünkü biz melekiz. Lut kavmine gönderildik. O esnada
hanımı ayakta idi (ve bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı, İshak’ın ardından da Yakub’u müjdeledik.
(İbrahim’in karısı) vah halime! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu
gerçekten şaşılacak bir şey, dedi. (Melekler) dediler ki: Allah’ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı Allah’ın
rahmeti ve bereketi sizin üzerinizedir. Şüphesiz ki O övülmeye layıktır, iyiliği boldur." (Hud: 11/69-73)
Ve sonraki ayetlerde Lut’un (a.s.) başına gelen hadiseler.

26
Suyuti, Lübabü’n-Nükul fi Ashabi’n-Nükul: 408.
27
Bkz. Fâtır: 35/1; Hâkka: 69/17; Meâric: 70/4.
28
Hûd: 11/69-70; Meryem: 19/16-17; Hicr: 15/51-52; Zâriyât: 51/24-28; Buhâri, İman: 37; Müslim, İman: 1.
29
Bkz. A'raf: 7/27; İsrâ: 17/92-95; Tevbe: 9/26; Ahzâb: 33/9; Buhâri, İman: 37; Müslim, İman: 1; Ebû Dâvud, Sünnet: 15.
Ayrıca Peygamber (s.a.s), Cibril (a.s)'i insanlardan biri (Ashab'dan Dihyetü'l-Kelbî) suretinde gördüğünü meşhur
Cibril hadisinde beyan etmiştir.30
5) Melekler nurdan yaratılmış varlıklardır. Erkeklik-dişilik, yemek-içmek, evlenmek, uyumak, yorulmak,
usanmak, gençlik, kocalık… gibi beşeri hallerden uzaktırlar. 31
Müslim’de Aişe’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Melekler nurdan yaratıldı. Cinler de halis ateşten yaratıldı. Adem de size vasfedilenden yaratıldı."
6) Bununla beraber güzel kokulardan, güzel söz ve hareketlerden, Kur’an dinlemekten, ilim meclislerinde
Allah’ın zikredildiği yerlerde bulunmaktan… hoşlanırlar. Soğan, sarımsak… ve benzeri kokulardan
hoşlanmadıkları, yapılan fena bir hareketin, söylenen kötü bir sözün, dinin örtülmesini emrettiği bir tarafın
açılmasının onlara eziyet verdiği hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.
7) Gaybı, bilgisi sadece Allah'a ait bulunan konuları bilemezler. Onlar, Allah'ın tâlim ettiği hususları, öğrettiği
kadarıyla bilebilirler. Kur'an-ı Kerim mutlak gayb bilgisinin Allah'a has olduğunu beyan etmekte ve O, bu
bilgileri meleklerle bile paylaşmamaktadır. Nitekim Hz. Adem'in yaratılışını dile getiren ayetlerde melekler bunu
itiraf etmişlerdir.32

Meleklerin Mahiyetleriyle İlgili Kur'an'daki Tasvirler

Meleklerin hangi şeyden yaratıldığına dair Kur’an-ı Kerim’de herhangi bir bilgi yoktur. Fakat bir hadis-i şerifte
“cinlerin ve şeytanların ateşten, Hz. Adem’in Kur’an’da bildirildiği gibi toprak ve çamurdan, meleklerin ise
nurdan yaratıldığı” bildirilmektedir. Kur’an’dan, meleklerin insanlardan önce yaratıldıkları 33, güçlü ve kuvvetli
oldukları34, Allah’ın hitabına muhatap olup O’nunla konuştukları35, Hz. İbrahim, Lût, Zekeriyyâ ve Meryem ile
konuştukları36 ve âhirette cehennemliklerle konuşacakları37, arşın etrafında tavaf ettikleri38, iri gövdeli ve sert
tabiatlılarının bulunduğu39 kanatlarının ve ellerinin mevcut olduğu40 anlaşılmaktadır. Kur’an ve hadislerde yer
alan bu ve benzeri ifadeler yanyana konulduğu zaman meleklerin soyut varlıklar oldukları anlaşılmaktadır. 41

Melek İnancının Etkileri

İnsan, yeryüzündeki diğer canlılardan farklı olarak irade sahibi bir varlık şeklinde yaratılmıştır. İrade, “farklı
seçeneklerden birini tercih etmek” demektir. Allah, insana iradî fiillerinde farklı alternatifler sunmuş ve onun
dünyaya gelişinin gayesini “imtihan olmak”42 şeklinde tespit etmiştir. İnsan, bu imtihana giren alanda kendisini
iyilik veya kötülüğe teşvik eden, iradesini daha özgürce kullanmasını sağlayan manevî menajerlerle (yardımcı,
düzenleyici) karşı karşıyadır. Allah insanı şerre ve kötülüğe çağırmak üzere şeytanı, iyilik ve hayra dâvet
etmek üzere de melekleri yaratmıştır. İnsanın meleklere inanması demek, önünde şeytan ve meleklerin sunduğu
seçeneklerle dolu ruhî bir hayat olduğunu, meleklerin telkin ve teşviklerine göre hareket edip mevcut
yeteneklerini bu yönde yükseltmesi gerektiğini kabul etmesi, Allah’ın görevlendirdiği meleklerin kendisini
daima gözetlediğini ve yaptıklarını kaydettiklerini unutmaması demektir. İnsana iyi düşünceler aşılayan
meleklerin yanı sıra, ona vesveseler telkin eden şeytanın varlığı da bir gerçek olmakla beraber, Kur’an, şeytana
değil; meleklere imanı öne çıkarmak43, tağutu inkâr edip Allah'a iman edenin sağlam bir kulpa sarılmış olacağını
bildirmek suretiyle44 şeytanın varlığını ikinci dereceye almış, onunla hemhal olmayıp aksine meleklere kulak
vermeyi öngörmüştür.
“Onu (insanı), önünden ve ardından izleyiciler vardır; Onu Allah’ın emrinden (kazalarından, belalarından ve
musibetlerinden) korurlar.” (Ra’d: 13/11)

30
Buhârî, İman: 1; Müslim, İman: 1.
31
Bkz. Hûd: 11/70; Enbiyâ: 21/19-20; Saffat: 37/149-153; Zuhruf: 43/19; Müslim, Zühd: 10; Ahmed bin Hanbel, Müsned: IV/168.
32
M. Said Ramazan el-Butî, Kübrâ’l-Yakîniyyât el-Kevniyye, s. 271-278; Ali Arslan Aydın İslâm İnançları: 1/402-403; Ali Arslan Aydın,
Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/127; Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 53-54; A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi,
Marifet Yayınları: 92-93; Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
33
Bakara: 2/30-34.
34
Necm: 53/53.
35
Bakara: 2/30; A’râf: 7/11.
36
Hicr: 15/59-69; Hûd: 11/77-82; Âl-i İmran: 3/39, 42-45.
37
Nisâ: 4/97.
38
Zümer: 39/75.
39
Tahrim: 66/6.
40
Fâtır: 35/1; En’âm: 6/93.
41
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
42
Mülk: 67/2.
43
Bakara: 2/177, 285.
44
Bakara: 2/256.
Gerçekten de insan, risklerle ve tehlikelerle dolu bir dünyada yaşamaktadır. Bunlara, ayrıca kötülüklerin
karşılığı olarak Allah’tan her an gelebilecek intikam darbelerinin ihtimallerini de ekleyecek olursak, onun,
yaşadığı yıllar boyu ne büyük bir manevî koruma altında bulunduğunu kestirebiliriz. Bu girift olayın içyüzünü
daha derinlemesine bilmek bizim için mümkün değildir.
Ancak bu kadarıyla bile Rabbimizin bizi ne çetin bir sınavdan geçirdiğini, bizzat hayatımıza karşı yaratmış
bulunduğu tehlikelerin bile gelip bizi bulmasına melekleri engel yaparak bu sınavda bize nasıl süre tanıdığını bu
ayetlerden ibretle öğreniyoruz. Doğrusu bu bize bir ilâhî lutuf ve bir müjde olsa gerektir. Dolayısıyla insanın, bu
hârika nöbetçilerini her zaman hatırlayarak özellikle kuytu köşelerde, zifiri karanlıklarda ve tehlikelerle burun
buruna olduğu anlarda onların kendisini korumaya devam etmeleri için Allah'a dilekte bulunması, Allah’ın
izniyle belaların bertaraf olmasına bir vesile oluşturabilir. Bu, aynı zamanda insanın, Rabbiyle olan irtibatının
güçlülüğünü ve sürekliliğini kanıtlamış olur. Kur’an’da “Kesinlikle üzerinizde koruyucular vardır. Onlar değerli
yazıcılardır. Yaptığınız her şeyi bilirler.” (İnfitar: 82/10-12) diye kendilerinden söz edilen melekler vardır ki,
bunlar söylediğimiz her sözü yazarlar. Dolayısıyla insanoğlunun havada kaybolup giden tek kelimesi bile yoktur.
Evren öyle kesin bir disiplin içindedir ki, bu disiplinin gözümüzle görebildiğimiz veya daha doğrusu ilmin ve
aklın kanıtlayabildiği bir cephesi vardır, bir de ilmin ve aklın asla ulaşamayacağı, açıklayıp tanımlayamayacağı
diğer bir cephesi daha vardır. İşte bu görünmeyen cepheyi melekler ordusu oluşturmaktadır. Mü’min olabilmenin
olmazsa olmaz şartlarından biri de bu gerçeğe inanmaktır. Dolayısıyla meleklere inanmamak, Allah'a,
peygamberlere, kitaplara ve âhiret gününe inanmamakla eş değerdedir.
Meleklere inanan bir müslüman, meleklerin kendisini takip ettiğini, gözetlediğini, iyilik ve kötülüklerinin
yazıldığını bilir. Ve bu bilinçle davranışlarına çeki düzen verir. Böylece, meleklere olan inancımız bizi kötülük
ve günah yapmaktan vazgeçirir. 45

Melekler Hakkında Tashih Edilmesi Gereken Bazı Yaklaşım ve Bâtıl İnançlar

Müşrikler Allah’a şirk koşarlarken, bazıları görünen maddî cisimleri, bazıları da görünmeyen manevî cisimleri
Allah’a eş tutuyorlardı. İşte, mü’minin melek kabul ettiği varlığı müşrikler tanrı, tanrı çocukları veya tanrı kızları
olarak kabul edebilmektedir. Mü’min, onların dişi veya erkek olmadıklarına inandığı gibi, o meleklerin kendi
nam ve hesaplarına hiç bir yetkiye sahip bulunmadığına da inanır. Onlara tapmak, onlardan yardım istemek, yani
onlara dua etmek insanlar için küçüklük olur. Çünkü ilk insanın yaratılışında Allah, onları Adem (a.s.)’in önünde
secde ettirdi. Ve Hz. Adem’e onlardan fazla bilgi verdi. Sonra da Hz. Adem’i yeryüzüne halife yaptı. İnsan için,
kendisine secde etmiş bir mahluktan yardım istemek ve ona tapmaktan daha büyük bir zillet olur mu?
Meleklerin erkeklik ya da dişilik gibi bir özellikleri sözkonusu değildir. Buna rağmen cahiliyye döneminde
meleklerin dişi olduğu ileri sürülüyor, hatta onlara –hâşâ- Allah’ın kızları deniliyordu. Allah, bu yakışıksız
isnadları şu ayetlerle reddetmiştir:
“Onlar Rahmân’ın kulları olan melekleri dişi sayıyorlar. Yoksa nasıl yaratıldıklarını mı gördüler?! Bu (yalan)
şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.” (Zuhruf: 43/19)
“Şimdi de sor onlara: ‘Rabbine kızlar da onlara oğlanlar mı?!” (Saffat: 37/149)
Günümüzde de batılılardan esinlenerek melekleri bayan gibi düşünen, kızlarına “Melek” ismi veren, güzel bir
bayanın meleğe benzediğine dair şiirler yazıp söyleyen, şarkılar mırıldanan insanlara rastlayabilmekteyiz.
Bunlar, İslâm itikadı açısından çok vahim manzaralardır.
Ölüm meleği olduğu için Azrâil’in adı insanlar arasında adeta korku sembolü haline gelmiştir. Dolayısıyla bazı
kimselerin bu meleğe karşı duyguları olumsuzdur. Ancak bu düşünce hem yersizdir, hem de iman gerçeğiyle
uyuşmaz. Çünkü iman, ayrıca sevgi, saygı, bağlılık ve teslimiyet ister. Azrâil, Allah’ın, can almak için
görevlendirdiği bir melektir. Dolayısıyla can almak onun görevidir. Her şey gibi, canımızın da sahibi Allah’tır.
Can, Allah’ın bize bir çeşit ödünç olarak verdiği bir emanetidir. Emanet, bir gün gelir, asıl sahibine iade edilir.
Her nefis, ölümü tadacak, her emanet sahibini bulacaktır. Azrâil, bu konuda sadece görevini yapmaktadır. Onun
hiç kimseye karşı özel bir düşmanlığı da yoktur. Bu nedenle, Allah’ın bütün elçileri gibi Azrâil’i de saygıyla
anmak imanımızın gereğidir. Allah’ın selâmı O’nun ve diğer bütün elçilerinin üzerine olsun.
Azrâil’in bu kadar kalabalık bir dünyada kıtalar ve ülkeler arasındaki büyük mesafeleri nasıl aştığı ve aynı anda
birçok insanın ruhunu nasıl alabildiği bazı kimseler tarafından daima merak konusu olmuştur. Manevî âlemi,
maddî durumlara bire bir uydurmanın getirdiği yanlıştır bu. Eski çağların insanları için düşünce ve teknik
açılımları yönüyle bu soru, bir yönüyle makul olsa bile; günümüzün baş döndürücü açılımları, dünyanın bir
ucundan bilgisayarlara bilgi aktarılabildiği veya virüsler ulaştırılabildiği bir zaman diliminde bu tür soruların
cevap vermeye değmeyecek yersizlikte olduğunu vurgulamak gerekmektedir.46

Melekler Neden Görünmezler?

45
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
46
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
Melekler, nurdan yaratılan, ruhanî ve lâtif varlıklar oldukları için, kendilerine mahsus olan bu mahiyet ve
hakikatları onların insan gözüne görünmesine engel teşkil eder. Çünkü, maddî olan insan gözü, melekler gibi
nuranî, lâtif ve soyut varlıkları görebilecek şekil ve vasıfda yaratılmamıştır. Ancak Cenabı Hak, hidayet rehberi
olarak gönderdiği üstün vasıflı insanlar olan peygamberlerine bu kuvveti verdiğinden, yalnız onlar melekleri
hakikî hüviyetleri veya Allah'ın dilediği surette görebilirler.
Kur'an-ı Kerim'de insanların topraktan; cinlerin ve şeytanın yalın ateşten yaratıldıkları, "Cin'i de, yalın ateşten
yarattık." (er-Rahman: 55/15) âyetiyle beyan olunmakta ise de; “(İblis) Ben ondan (Âdem'den) daha üstünüm.
Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın' dedi." (es-Sâd: 38/76) ayetinde görüleceği gibi; meleklerin hangi
maddeden yaratıldığı bildirilmemiştir. Ancak Sahih-i Müslim'de Hz. Aişe (R.anha) dan nakledilen sahih bir
hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.s), "Melekler nurdan, cinler yalın bir ateşten yaratıldı." buyurmuştur.47 Bu
hadis, meleklerin maddî olmayan nuranî, lâtif varlıklar olduğuna, meleklerle cinlerin iki ayrı asıldan gelen iki
ayrı varlıklar olduğuna delâlet etmektedir.48
Meleklerin görünmeyişleri, mevcut olmadıklarından veya asla görünmez olduklarından değil, bizim onları
görecek kabiliyyet üzere yaratılmadığımızdandır. Var olduğu bilinen, ilim yoluyla isbat edilen, hissedilen fakat
görünmeyennice varlıklar vardır. Yine kâinatta, var olduğu halde duymadığımız pek çok seslerin varlığını inkâr
etmek mümkün müdür?49 Mesela aklın ve ruhun var olduğu, inkar edilemeyecek gerçeklerdendir. Röntgen
şuaları, x ışınları, radyo aktivite, güneşin ultraviyole ışınları gibi hakikaten var olan fakat gözle görünmeyen
mevcutlar vardır. Yine, yer çekimi, hava basıncı vücudda hissedilen ağrılar, sızılar, elemler, haz ve lezzetler,
sevmek, nefret etmek gibi mefhumlardan hangisini gözle görme imkanı vardır?
Varlığı kabul edilen bu kadar mevcut arasında bir melek denilen nûrani bir varlığın bulunmasını akıl caiz ve
mümkün sayar. Nakil yani kitap ve sünnet ise onların varlığını, hatta varlığına inanmanın mecburi olduğunu
bildirmektedir. 50

Meleklerin Kuvvet ve Süratleri:

Melekler bir an içinde en uzak mesafelere gidebilir, verilen vazife ne kadar ağır olsa yapar, diledikleri şekle
girerler. Bütün bunlar Cenab-ı Hakk’ın onları bu kabiliyette yaratması, izin ve müsaadesiyledir. Aşağıya
meallerini alacağımız ayetler bu hususlara delalet etmektedir.
a) "Melekler de, ruh da oraya bir günde yükselip çıkar ki mesafesi (dünya seneleriyle) elli bin yıldır." (Mearic:
70/4)
Elektiriğin ve ışığın saniyedeki hızı düşünülürse –ki saniyede 300.000 kilometredir- Allah Teala’nın da melekleri
aynı hızda, hatta daha büyük hızda yaratması rahatça kabul edilebilir.
b) Arş-ı A’zam dört adet melek tarafından taşınmaktadır. Kıyamet günü bu meleklerin sayısısekiz olacaktır. "O
gün Rabbinin arşını onların üstünde bulunan sekiz melek yüklenir.” (Hakka: 69/17) ayeti, onların kuvvetleri
hakkında bilgi verir. Allah Teala’nın Kürsisi, semavat ve arzı kaplamıştır. 51 Arş-ı A’zam ise Allah Teala’nın
yarattıklarının en büyüğüdür. Kürsi’yi de kaplamıştır.
c) Cebrail aleyhisselam, peygamber efendimize bazen Dıhyetü’l-Kelbi, bazen kimsenin tanımadığı bir insan
suretinde gelir, bazen ufku kaplamış bir halde görünürdü. Hz. İbrahim’e melekler, misafirler şeklinde gelmiş Hz.
Lut’a genç ve güzel delikanlılar suretinde varmışlar, hatta bu peygamberlerden her ikisi de onları kendilerini
tanıtıncaya kadar tanımamışlardı. Bunların herbiri ayet ve hadislerle sabittir.52

Meleklerin Kanatları:

Meleklerin kanatları vardır. "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı olmak üzere elçiler
yapan Allah’a hamdolsun." (Fatır: 35/1) ayetinde onların kanatlı olduklarından bahsedilir. Fakat bu kanatların
mahiyeti nedir? Bir kuş veya tayyare kanatları gibi bir şey midir? Yahut bildiğimizkanat çeşitlerinden ayrı mıdır?
Bu hususta ayet ve hadislerde verilmiş malumat yoktur. Bu hususlar, aslında bilemeyeceğimiz ve bilsek de bir
faide hasıl olmayacak meselelerdir. Kur’an-ı kerim’in veya hadis-i şerif’in tafsilat vermediği, aklın düşünmekle

47
Sahih-i Müslim 7/226 1333 H.
48
Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/127.
49
Radyonun bulunmadığı zamanlarda büyük dedelerimize, kapalı bir odada iken, şu anda etrafımızda duymadığımız pek çok ses var desek
ve bu iddiada ısrar etsek deli olduğumuza hükmederlerdi. Frekansı insanın işitebileceğinden düşük veya yüksek olan seslerin
duyulamayacağını, fakat bir alet vasıtasıyla duyulmasının mümkün olduğunu kime anlatabilirdik?
50
A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 93.
51
Bakara: 2/255.
52
Bak: Hicr: 15/51 ve daha sonraki ayetler. Tac: 1-24’deki Cebrail hadisi. Hz. Ömer Cebrail’i şöyle tarif eder: “Bembeyaz elbiseli, simsiyah
saçlı bir adam. Üzerinde sefer alameti görünmüyor, buna rağmen bizden de kimse onu bilmiyordu.” A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet
Yayınları: 93-94.
bulamayacağı sahalarda yapılacak en doğru hareket: Allah indinde hakikat ne ise ona inandım demek ve böyle
meseleleri fazla araştırmamaktır. 53
Buhari ve Müslim’in rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) Cibril’i altıyüz kanatlı iken görmüştür.54
Kur'an-ı Kerim'de meleklerin "kanatlı" oldukları belirtilir.
"Gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamd olsun. O,
yaratmada dilediğine artırır. Muhakkak ki Allah her şeye kaadirdir." (Fâtır: 35/1)
Bu ayetten anlıyoruz ki, meleklerin, nurânî mahiyetlerine uygun (yaptıkları iş ve vazifelerine göre) ikişer, üçer,
dörder kanatları vardır. Ancak; gayb (görülmeyen) âlemden olan, maddî kesâfetten soyutlanmış, mahiyeti
bilinmeyen melekleri kuşlar gibi kanatlı, maddî varlıklar olarak tasavvur etmek, yanlış bir anlayıştır. Çünkü onlar
Allah Teâlâ'nın irade ve takdiri ile bizim gözlerimizle görülecek şekilde yaratılmamış, Kur'an-ı Kerim'de bu
konuda açık bilgi verilmemiştir. Sözü edilen kanat, meleğin yaratılış gayesi ve nurânî mahiyeti ile bağdaşan,
vazifelerini en süratli bir şekilde yerine getirmelerine delalet eden manevî bir kanat, bir kuvvet ve iktidar
sembolüdür. Bu söz, temsilî ve mecazî bir ifade tarzıdır.
Kur'an'da kanat anlamına gelen "cenah" kelimesi, kuşların kanatları gibi somut ve maddî varlık anlamına
alınabileceği gibi, manevî varlıkların görevlerini en serî şekilde yapabilmelerini sağlayan kudretin sembolü
olarak da anlaşılabilir. Kuşlar için kanat, nesneler için taraf anlamına gelen "cenah" kelimesi, insan için
kullanıldığında "el" anlamına gelir. Nitekim Cenab-ı Hakk'ın Hz. Peygamberimiz'e "Mü'minlere kanat ger"
(Hıcr: 15/88; Şuarâ: 26/285) emri, onları "himaye et" anlamındadır. Din ve dünya ilimlerine sahip olan bir
kimseye, mecazen "zü'l-cenâhayn/iki kanat sahibi" dendiği gibi, anaların çocukları için şefkat ve merhamet
kanatlarından bahsedilir. "Çocukların ana babaları üzerlerine kanat germeleri" (İsrâ: 17/24) istenir.
Hıristiyanlar ise melekleri, bir kuş gibi kanatlı olarak düşünür ve tasvir ederler. Onların İslâm itikadından
ayrıldıkları bir husus da budur.55

Melekler Hakkındaki Modern Görüşlerin Tenkidi:

Kur'an ve hadis metinlerinde yer alan bazı ifadelerde meleklerden tabiat kanunlarının kast edildiğini söyleyenler
yanında, onları maddenin mikrodalga boyutundan salt enerji boyutuna kadar uzanan kuantsal bir yapı olarak
niteleyenler de bulunmaktadır. Bu yorumlar, çağın teknik terimlerini kullanarak melekleri tanımlama çabaları ve
bilinmeyen şeyleri merak edip gaybın sınırlarını zorlama gayretleridir. Halbuki kaynaklardaki melek kavramına
dikkatli ve doğru bir çerçeve içinde bakıldığında onların vahiy getirme, suçluları cezalandırma, eylemleri yazma,
insanlara yardım etme, canları alma, cehennemi koruma, cenneti yönetme gibi görevleri bulunduğuna ilişkin
ifadeler bir araya getirilince, mahiyetlerinin böyle çağdaş bilimsel yaklaşımlar doğrultusunda olmadığı, gerçek
yapılarının hiçbir zaman şimdiye kadar bilinemediği ve bundan sonra da keşfedilemeyeceği ortaya çıkar. 56

Melekler Gaybı Bilmezler:

Melekler gaybı bilmezler. Ancak Hak Teala’nın kendilerine bildirdiği kadarını bilirler. Onların bize
görünmeyişler, bize göre gayb aleminde bulunmaları hatta insanın kalbine hayırlı fikir ve ilhamlar bırakmaları
onların gaybı bilmelerini gerektirmez. Aşağıdaki ayetler bu hususta delildir:
“Gaybın anahtarları onun yanındadır. Kendinden başkası bunları bilmez." (En’am: 6/69)
“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a mahsustur." (Nahl: 16/77)
“De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez." (Neml: 27/65)
Bu ayetlerden başka, Hz. Adem’in yaratılmasıyla ilgili olarak, meleklerle Allah arasında geçen konuşmada
melekler tarafından şöyle denilmiştir:
“Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok..." (Bakara: 2/32)57

Meleklerin Sayısı ve Çeşitleri:

Meleklerin sayısını Allah Teala’dan başka kimse bilmez. Bildiğimiz sadece pek çok olduklarıdır.58
Meleklerin sayısını ancak Allah Teâlâ bilir. Kur'an-ı Kerim'de cehennem işleri ile görevli melekler bulunduğu
belirtildikten sonra onların sayısının on dokuz diye belirlenmesinin sadece bir imtihan vesilesi olduğu beyan
edilmekte ve "Rabbının ordularını, kendisinden başkası bilemez" (Müddessir: 74/31) buyurulmaktadır. Bu
ifadelerden meleklerin sayısının çok fazla olduğunu anlamakla beraber herhangi bir rakam vermenin mümkün
olmadığını ve onların sayısını ancak Allah Teâlâ'nın bildiğini anlamaktayız.
53
A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 95.
54
Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 55.
55
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
56
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
57
Bu surenin 30-32. ayetlerini okuyunuz. A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 95-96.
58
A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 96.
Meleklerin çeşitlerine gelince, Kur'an, göklerin ve yerin ordularının Allah'a ait olduğunu59, mü'minleri
görünmeyen ordularla desteklediğini60 beyan etmekte; göklerde ulular meclisi anlamına gelen "mele-i a'lâ"nın
bulunduğunu61, cin ve şeytanların burada olup bitenleri ve meleklerin kendi aralarındaki konuşmaları
dinlemelerine mani olmak üzere göklerin muhafaza altına alındığını62 kaydetmektedir. Bununla beraber naslarda
çeşitli görevlerle vazifeli meleklerin bulunduğu beyan edilmiş, bunların bir kısmı özel adlarla isimlendirilirken
(Cebrail, Mikâil gibi), bir kısmı da görevleri ile zikredilmiştir (Ölüm meleği, Arşı taşıyanlar gibi).63

Meleklerin Reisleri:

Meleklerin reisleri üçtür. Cebrail, Mikail, İsrafil. Hayat görevleri bunlara verilmiştir. Vahiy, Cibril’e; su ve
yağmur işleri Mikail’e; sura üfürme görevi de İsrafil’e vermiştir.
Cebrail ve Mikail Kur’an-ı Kerim’de anılmışlardır.
“Cebrail’e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah’ın izniyle Kur’an’ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce
gelen kitapları doğrulayıcı ve mü’minler için de müjdeci olarak O indirmiştir. Zira kim Allah’a, düşman olursa
bilsin ki Allah da inkarcı kâfirlerin düşmanıdır." (Bakara: 2/97-98)
Kur’an-ı Kerim’de adı geçen meleklerden biri de cehennem bekçisi olan Malik’dir.
“Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin, diye seslendiler." (Zuhruf: 43/77)
Bazı meleklerin adları da sahih hadislerde zikredilmiştir.64

Meleklerin Bulundukları Yerler:

Meleklerin asıl mekanları göklerdir. Bir kısmı vazifesi icabı yeryüzünde vazifesi tamam oluncaya kadar durur,
bir kısmı yine vazife gereğince yeyüzüne iner, yerden göğe çıkar.65

Meleklerin Görevleri:

Melekler, Allah tarafından verilen görevleri eksiksiz yerine getiren itaatkâr varlıklardır. İnsanlarla ilgili görev
alanlar ise, onların ruhî ve manevî hayatı ile ilgilenmektedirler. Bazıları ortak, bazıları da müstakil olmakla
beraber, Allah tarafından meleklere verilen görevler vardır.66
Kur'ân-ı Kerim'de geçen pek çok ayetlerde meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş, yaptıkları işlerin önemine ve
özelliğine göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde, Kürsî'de ve Arş etrafında, Beytu'l-
Ma'mur ve Sidre-i Münteha'da, Cennet ve Cehennem'de sayısız melekler vardır. Bütün meleklerin çok çeşitli
olan görevlerine ve yaptıkları işlerin mahiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük melek, meleklerin
başları ve amirleridir. Bu görevlerin en başta geleni ve en önemlisi; peygamberlere Allah (c.c.)'ın ilâhî vahyini
ulaştırmak, yani Allah'ın emirlerini tebliğ etmektir. Bu bakımdan, melek denilince akla her şeyden önce,
"Cebrail" adıyla tanınan vahiy meleği gelir. Sonra diğer görev gruplarının başları olan Azrâil, Mikâil ve İsrâfil
gelir. Bu dört melek meleklerin "Resulleri"dir.
Kur'ân-ı Kerim'in beyanına göre melekleri, şu üç büyük grupda toplamak mümkündür:
A) "İlliyyûn, Mukarrebûn" diye anılan melekler. Bunlar, daima Allahu Teâlâ'yı tenzih ve tehlil ile, O'na ibadet ve
taatla meşguldürler. Muhabbetullah (Allah sevgisi) ile istiğrak halindedirler.
B) "Müdebbirât" diye bilinen melekler olup, bu kâinatın nizam ve intizamını temin etmekle görevlidirler. Allah'u
Teâlâ'nın yerlerde ve göklerde irade ve kudretinin tecellisine aracılık ederler.
C) Her şeyden önce, Peygamberlere vahyi ilâhîyi ulaştırmakla görevli olan ilahî elçilerdir. Bunlar genellikle
bütün insanların ruhî halleri ve tekâmülleri ile meşguldürler. İnsanlarla ilgili çeşitli görevleri vardır.
59
Fetih: 48/4, 7.
60
Tevbe: 9/26, 40; Ahzâb: 33/9.
61
Saffat: 37/8; Sâd: 38/69.
62
Saffat: 37/6-10; Hicr: 15/18; Mülk: 67/5.
63
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
64
Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 55.
65
Bak: Mearic: 70/4.
Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inden şu satırları nakledelim:
Gördü gök ehli ibadette kamû
Her biri bir dürlü tâatte kamu

Kimi tehlilü kimi temcîd okur


Kimi tesbihu kimi tahmîd okur

Kimi kıyamda kimi kılmış rüku


Kimi hakka secde kılmış bâ huşu’
A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 100-101.
66
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
Gerçek şudur ki; bütün meleklerin ne gibi görevleri olduğunu tafsilâtıyla bilmemize imkân yoktur. Ancak
Kur'ân-ı Kerim, meleklerin bazı görevlerini ve her göreve göre onlara verilen melek ismini haber vermiştir.
Onlara, bildirildiği isim ve vasıflarıyla inanmak gereklidir. Çünkü bu görev ve isimler kesinlik ifade eden dinî
nasslarla sabit olmuştur. Genellikle insanların ruhî tekâmülleri, dünya ve ahiret hayatları ile ilgili olan
meleklerin, Kur'an ayetleri ve Peygamberimizin sahih hadisleri ile beyan olunan görevleri ve her birinin isimleri
ana hatlarıyla şöylece özetlenebilir:

1) Vahyi İnzal Etmek:

Allah Teâlâ insanlar gibi meleklerden de elçiler seçtiğini67, Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahiy
indirildiği gibi Hz. Muhammed'e de vahiy gönderildiğini68 ve Cebrail'in, Kur'an'ı Peygamber'in kalbine
indirdiğini69 haber vermektedir.70
Melekler, Allah'tan vahiy getiren ilâhî, elçilerdir. Meleklerin insanlarla ilgili en büyük ve en önemli görevleri;
onları hidayete sevkeden, iki cihanda saadet ve selâmete ulaştıran ilâhî vahyi peygamberlere tebliğ etmek,
Allah'ın kelâmını, emir ve hükümlerini, mümtaz kulları olan peygamberlerine ulaştırmaktır. Meleklerin başta
gelen bu görevleri, bir çok Kur'an ayetleri ile sabittir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı "elçiler" yapan Allah'a hamdolsun. Allah
dilediğine dilediğini (peygamberlikle) arttırır. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir." (el-Fatır: 35/1).
Bu ayette Allah (c.c), yüce zatı ile peygamberleri arasında risaletini ve ilâhî vahyi onlara tebliğ eden "melekler"
yarattığını bildiriyor. Kanat tabiri; ruhlar âleminde, meleklerin kudretini ve Allah'ın ilâhî emirlerini süratle yerine
getirdiklerini beyan eden mecazî bir ifadedir. Başka bir ayette de şöyle buyurur.
"Allah, kullarından dilediğine kendi emrinden bir ruh (vahiy) ile "melekleri" indirerek şöyle der: (insanları)
uyarın ki; benden başka (tapılacak) ilâh yoktur. Benden korkun." (en-Nahl: 16/2)
Ayetten anlaşıldığına göre Allahu Teâlâ, ilâhî vahyini vahiy melekleri vasıtasıyla, dilediği seçkin kulları olan
peygamberlerine indirir. Onlar insanlara, Allah'ın birliğini, ibadete ve korkulmaya lâyık tek mabud olduğunu
bildirirler. Ayette vahiy, ruha benzetilmiştir. Çünkü ruh, nasıl cesedin dirilmesine sebeb olursa; vahiy de insanları
ve milletleri dirilten bir ruh gibidir. Bu iki ayette vahiy meleklerinden bahsedilmekte ise de, Kur'ân-ı Kerime
göre Hz. Muhammed (s.a.s)'e vahyi getiren meleğin ismi Cebrail'dir. Bu kelime bazı âlimlerin görüşlerine göre,
"Allah'a hizmet eden", manasına olup, Arapçası "Cibril"dir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"De ki: Kim Cibrile düşmansa, bilsin ki, o, Kur’an’ı Allah'ın izniyle -kendinden öncekileri tasdik edici ve
müminlere yol gösterici ve müjdeci olarak- senin kalbine indirmiştir." (el-Bakara: 2/97)
Cibril Kur'an'da "Ruhu'l-Emin" ve "Ruhu’l-Kudüs" olarak da geçer:
"Şüphesiz ki Kur'an, âlemlerin Rabbinin indirdiği (bir kitap) tır. Onu "Ruhu'l-Emin" (Cebrail) senin kalbine,
uyaranlardan olman için indirmiştir." (eş-Şuarâ: 26/192-193)
"De ki onu "Ruhu'l Kudüs" (mukaddes, temiz ruh) Rabbinden hak olarak indirdi." (en-Nahl: 16/102)
Hz. Muhammed (s.a.s)'den önceki peygamberlere de vahyin aynı yolla indirildiği bildirilmiştir. 71 Cebrail (a.s)'a
"Vahiy meleği" ve "Namusu Ekber" de denir. Dört büyük melekten biri olarak, "Rasul" diye de anılır. O, Vahiy
meleklerinin başı ve rasuludur. En büyük ve en şerefli melektir.

2) Peygamberleri Desteklemek:

Meleklerin önemli vazifelerinden biri de; Allah'ın sevgili kulları olan peygamberlerini destekleyerek onlara
kuvvet vermek, karşılaştıkları güçlükleri kolaylaştırmak ve üzüntülü anlarında onları teselli etmektir. Bu yardım
ve manevî destek, hemen her peygamber için daima görülmüştür. Bunun örnekleri çok olup, pekçok Kur'an
ayetleriyle sabittir. Bu konuda, diğer peygamberler arasında Hz. İsâ (a.s)'nın ismi çok geçer. Çünkü İsâ
peygamber ve annesi Hz. Meryem, Yahudilerin ciddi hücumlarına ve çirkin iftiralarına maruz kalmıştır. Kur'ân-ı
Kerim'de üç yerde72 Hz. İsa'ya; Ruhu'l-Kudüs, yani Cebrail (a.s) tarafından kuvvet verildiği bildirilmiştir. Bir
ayette şöyle buyurulur:
"…Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik." (el-Bakara: 2/87, 253).
Melekler, Peygamber (s.a.s) Efendimiz için, daima salâvat getirirler, onu yüceltirler.
"Şüphesiz ki Allah ve melekleri peygambere çok salat ve tekrim ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin,
tam bir teslimiyetle de selâm verin.” (el-Ahzab, 33/56)

67
Hacc: 22/75.
68
Nisâ: 4/163.
69
Bakara: 2/97; Şuarâ: 26/193-194.
70
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
71
en-Nisâ: 4/163.
72
el-Bakara, 2/87, 253, el-Maide: 5/110.
3) Mü’minleri Desteklemek:

Peygamberlere ve mü'minlere destek olup manevî güç vermek, onları sıkıntılı ve üzüntülü anlarında teselli
etmek, kâfirleri ise sıkıntıya sokmak73 meleklerin görevlerindendir. Kur'an'da meleklerin Allah'a inanıp doğru
yolda istikametle yürüyenlerin üzerine inerek onlara moral ve manevî güç verecekleri 74, Allah'ın, kendisine ve
âhiret gününe inananları katından bir ruh ile desteklediği75, melekler göndererek düşmanlarına karşı mü'minleri
takviye ettiği76, iman edenlere destek olmalarını, kâfirlerin boyunlarına ve parmaklarına vurmalarını emrettiği77
haber verilmektedir.78
Melekler, peygamberlerle beraber olan, onların yolunda yürüyen imanları kuvvetli gerçek müminlere ve salih
kullara da kuvvet vererek destek olurlar. Müminlere darlık zamanlarında (özellikle, Allah yolunda savaşırken saf
tutarak) yardım ederler ve müjdeler verirler. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulur:
"Rabbimiz Allah'tır deyip dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerlerine (müjdeci) melekler iner. Onlara: Korkmayın,
mahzun da olmayın, size vadedilen Cennetle sevinin. Sizin dünya hayatında da, ahirette de dostlarınız Biziz." (el-
Fussilet: 24/30-31)
Meleklerin, müminlere inişi, onların dünyada hayrı ve doğru olanı kalplerine ilham etmeleri şeklinde olabileceği
gibi; onları huzurlu kılmak, Allah'ın kendilerine vadettiği Cennetle müjdelemek şeklinde de olabilir. Bu gruptaki
yardımcı melekler, müminlere dünya ve ahirette dost ve arkadaş olduklarını söyleyerek, sıkıntılı hallerinde onları
teselli ederler. Nitekim Hak Teâlâ, Peygamber (s.a.s)'e ve beraberindeki Ashâb-ı Kirama, kâfirlerle Allah yolunda
savaşırken onlara yardım eden ve müminleri düşmanlarına muzaffer kılan melekler gönderdiğini bildirir. Bu
konuda Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Hani siz Rabbinizden imdat (yardım) istemiştiniz. O da; "Ben size birbiri ardından gelen bin melekle imdat
ediyorum" diye duanızı kabul etmişti." (el-Enfâl: 8/9-10)
“Hani Rabbin meleklere: Muhakkak ben sizinle beraberim, haydi iman edenlere destek olun, diye vahyediyor.”
(Enfal: 8/12)
"Rabbinizin, indirdiği üçbin melekle yardım etmesi yetmez mi?" (Âl-i İmran, 3/123)
Başka bir ayette beşbin melek indirildiği;79 bir diğerinde, "kuvvetli rüzgâr ve göremediğiniz askerler gönderdik."
(el-Ahzâb 33/9) buyurulur. Nitekim müslümanların, kâfirlerle yaptıkları üç savaşı da Allah'ın izni ve meleklerin
yardımı ile kazandıkları tarihen sabittir.

4) Hakkı Ve Hayrı İlham Etmek Suretiyle İnsanlarda Bulunan Ruhi Güçleri Gayrete Getirmek
(Uyandırmak):

Meleklerin bir vazifesi de; insanların ruhen yükselmelerine yardım etmek ve onları, iyi, güzel ve hayırlı işlere
yöneltmektir. İnsanlar ancak meleklerin indirdiği ilâhî vahiy ve telkin ettikleri ilâhî ilham ile ruhî hayatın ne
olduğunu anlayabilir ve ruhî melekelerini geliştirerek ruhen yükselebilirler. Melekler, müminlere manevî kuvvet
vererek ruhen yükselme düşüncesinin dünyada yerleşmesini sağlarlar. Meleklerin müminler, hatta kâfirler için
dua etmeleri, bütün insanları ruhen yükselme yoluna sokmak içindir. Müminleri Allah'ın izniyle hidayete
sevkederek onları aydınlığa çıkarmaları, hep bu ruhî yükselmeyi sağlamak içindir. Meleklerin insanlarla ilgili
olan bu görevleri; onların ruhen yükselmelerine yardım etmek, böylece onları ruhî olgunluğa eriştirmek gayesi
taşır. Genel olarak her türlü iyi, güzel ve hayırlı işler, bu ilham meleklerinin iyi telkinleri ve bizi o işlere
yönlendirmelerinin sonucudur. 80
Ayrıca melekler, şeytanların aksine insanları iyi işlere sevkederler. Her insanın biri melek, biri de şeytan olmak
üzere iki arkadaşı bulunmakta olup, Kur'an, birincisine "şâhid", ikincisine "sâik" (sevkeden) demektedir. 81
Hadiste ise insana refakat eden bir melek ve bir de şeytanın olduğu ve her ikisinin de insana telkinde bulunduğu82
beyan edilmektedir. 83
İbn-i Mesud’un ivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki şeytanın Ademoğlu için kalbe inmesi ve meleğin de kalbe inmesi vardır. Şeytanın kalbe inmesi şerri
vadetmek, hakkı yalanlamaktır. Meleğin kalbe girmesi ise hayrı vaadetmek ve hakkı tasdik etmektir. Her kim
bundan (meleğin kalbe girmesinden) bir şey sezerse bilsin ki o Allah’tandır, ona hamdetsin. Her kim diğerini
73
Nahl: 16/28, 32.
74
Fussılet: 4130-32.
75
Mücadele: 58/22.
76
Âl-i İmran: 3/124-125.
77
Enfâl: 8/12.
78
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
79
3/124.
80
Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/129-130.
81
Kaf: 50/21.
82
Tirmizî, Tefsir II, 364.
83
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
sezerse şeytandan (Allah’a) sığınsın.” Rasulullah (s.a.v.) sonra şu ayeti okudu: “Şeytan siz fakirlikle tehdit eder
ve sizin cimri olmanızı emreder. Allah ise size katından mağfiret ve lütuf vadeder. Allah her şeyi ihata eden ve
her şeyi bilendir.” (Bakara: 2/263)
Şeytanın kalbe girmesi vesvese ile, meleğin kalbe girmesi ise ilham ile olur.84

5) Mü’minlere Dua ve İstiğfarda Bulunmak, Onlara Şefaat Etmek:

Bu gruptaki meleklerin diğer bir görevi de; bütün insanların hidayetleri ve doğru yolu bulmaları için duada ve
şefaatta bulunmalarıdır. Şefaat, hüküm gününde günahkâr mü’minler hesabına Allah'a yalvarmaktır. Bu dua ve
şefaat; "Rahmeti her şeyi kuşatan Allahu Teâlâ'nın iradesiyle bütün insanlar için ise de; meleklerin yalnız
müminlere mahsus olan duaları daha kuvvetlidir. Nitekim Hak Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek O'nu tesbih ederler, O'na inanmışlar. Müminler için:
"Rabbimiz, rahmetin ve ilmin herşeyi (kavramış ve) kuşatmıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla, onları
Cehennem azabından koru. Rabbimiz onları da, onların atalarından zevcelerinden nesillerinden iyi olanları da
kendilerine vadettiğini And cennetlerine koy. Şüphesiz aziz ve hakim olan sensin. Bir de onları her türlü
kötülüklerden koru. Sen kimi kötülükten korursan o gün muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu
en büyük kurtuluştur." diye (dua eder ve) bağışlanma dilerler." (el-Mümin: 40/7-9)
Onların dualarının sonucu olarak sâlih kulların her çeşit karanlıktan aydınlığa çıkarıldığı bildirilmektedir:
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize melekleriyle beraber rahmetini gönderen O’dur. Allah
mü’minlere karşı çok merhametlidir." (Ahzab: 33/43)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz ki Allah, melekler ve gökler ile yeryüzünün ehli insanlara hayrı öğretenlere elbette salat eder."
Peygamberler ve Peygamberimiz (s.a.s) için meleklerin duası ise, onları övmek ve salâtü selâm getirmekti.85
Meleklerin şefaatından şöyle söz edilir:
"Göklerde nice melekler vardır ki, şefaatları hiç bir fayda vermez. Ancak, Allah'ın dilediği ve razı (hoşnut)
olduğu kimseler hakkında O'nun izniyle (meleklerin şefaati) fayda verir." (en-Necm: 53/26)
Hadiste de meleklerin şefaatlerinden söz edilmektedir.86

6) İlahi Cezaları İnfaz Etmek:

Melekler, ilâhî cezaları icra eden elemanlardır. Mü'minlere destek oldukları gibi; kâfirler hakkında takdir edilen
cezaları da icra etmektedirler. Kur'an, kendilerine elçi olarak melek gönderilmesini isteyen kâfirlere87 şöyle
cevap vermektedir:
"Gökyüzünün beyaz bulutlar ile yarılıp meleklerin bölük bölük indirildikleri gün, gerçek mülk, çok merhametli
olan Allah'ındır. O gün kâfirler için de pek çetin bir gündür." (Furkan: 25/25-26)
Bu ayet, meleklerin inmesi ile söz konusu olan şeyin günahkâr kulların başına geleceği söylenen ceza olduğunu
gösterir. Başka bir yerde ise, "Meleklerin, kâfir olanların canlarını aldıkları zaman, yüzlerine, arkalarına vurup
'cayır cayır yakıcı ateş azabını tadın' dediklerini" (Enfâl: 8/50), onların yüzlerine, arkalarına vurarak canlarını
alacakları (Muhammed: 47/27), "meleklerin ancak hak ile indirileceği ve o zaman onlara mühlet verilmeyeceği"
(Hicr: 15/7-8) bildirilmektedir.88
Melekler, aynı zamanda ilahi cezaları icra ve tenfiz eden vasıtalardır. Yani onların bir görevi de, kötü ruhlu
insanlara ve inkârcılara verilen ilahi cezayı aynen yerine getirmektir. Bunun, mü’minlere kuvvet ve destek verme
göreviyle çok yakın ilgisi vardır. Çünkü inanan salih kullar ile, inkârcı kötü kullar arasındaki mücadelede
ikincileri cezalandırmak, mü’min kullara destek ve onlara mükâfat sayılır. Nitekim hakka ve ilahi gerçeklere
savaş açarak onları yok etmek isteyen kâfirler hakkında şöyle buyrulur:
“Bize dönmeyi, (bizimle) karşılaşmayı (ve hesap vermeyi) ümit etmeyenler dediler ki: ‘Bizim üzerimize ya melek
indirilmeliydi, yahut Rabbimizi (doğrudan) görmeliydik.’ Andolsun ki (onlar), kendi nefislerinde büyüklenmişler
ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir. (Azap) meleklerini gördükleri gün, işte o gün (mücrim) suçlulara hiçbir
sevinç haberi yoktur. (Melekler onlara) ‘müjde (iyi haber) size yasaktır yasak’ derler. Yaptıkları her işi de alır
toz duman ederiz.” (Furkan: 25/21-23)
“Onlar bulut gölgeleri içinde Allah’ın (azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin olup bitmesini mi
bekliyorlar?…” (Bakara: 2/210)
Bu ve benzeri ayetler, azab meleklerinin, kâfirlerin tepelerine ineceğini ve cezalarını vereceğini gösterir.

84
Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 63.
85
el-Ahzâb: 33/56.
86
Buhari, Tevhid: 24.
87
Furkan: 25/21; Bakara: 2/210.
88
İslam'da İnanç Esasları, 239 ve devamı; Ahmed Kalkan, Kur’an Kavrma Tefsiri.
7) Cehennem İşleri ve Ehliyle İlgilenmek:

Meleklerin görevlerinden biri de; cehennemi ve cehenneme girenlerin oradaki işlerini idare etmek, cezalarını
infaz etmektir. Kur’an-ı Kerim’de, cehennemde görevli melekler için Zebaniye terimi kullanılmıştır. Onlar,
cehennem zabıtaları, bekçileridir. Büyükleri on dokuzdur. Hazene-i cehennem, cehennemin idarecileridir.
Cehennem ve bekçileri olan melekler hakkında şöyle buyrulur:
“Sekar’ın (yakıcı cehennem ateşinin) ne olduğunu (sen) biliyor musun? Hem geride bir şey bırakmaz; (herşeyi
yakıp yok eder) hem de azaptan vazgeçmez, durmadan derileri kavurur. Üzerinde on dokuz (bekçi melek) vardır.
Biz cehennem bekçilerini yalnız meleklerden yaptık, (onların) sayılarını (bildirerek) onu inkâr edenler için bir
imtihan yaptık..“ (Müddessir: 74/27-31)
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında iri
gövdeli, sert tabiatlı, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler
vardır.“ (Müddessir: 74/27-31)

8) Cennet İşleri ve Ehliyle İlgilenmek:

Meleklerin diğer bir görevi de; cenneti ve cennet ehli mü’minleri idare etmek, onlara cennet nimetlerini ikram
etmektir. Kur’an-ı Kerim’de cennet meleklerine genellikle Rıdvan, idarecilerine de mutlak manada Hazene-i
cennet adı verilmiştir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Rablarına (emirlerine) karşı gelmekten sakınan (ve azabından korunan)lar bölük bölük cennete götürüldüler.
Oraya varıp ta (cennetin) kapıları açıldığında, bekçileri onlara: “Selam (ve selamet) size, tertemiz (ne hoş)
oldunuz! Artık ebedi kalmak üzere buraya girin“ dediler.“ (Zümer: 39/73)
“(Onlar) Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi (salih) olanlar da onlarla
beraber girerler. Melekler de her kapıdan yanlarına girip: “Sabretmenize karşılık, size selam olsun. Burada
(ahiretteki yurdunuz) ne güzel oldu“ derler.“ (Ra’d: 13/23-24)

9) Arşı Taşımak:

Meleklerin bir kısmının görevi de, Arş-ı yüklenmektir. Bunlara Hamele-i Arş denir. Kur’an-ı Kerim, kıyamet
gününde onu yüklenip taşıyacak meleklerin sayısının sekiz (adet veya sekiz saf) olduğunu bildirir. Şöyle der:
“Melekler de onun çevresindedirler. O gün Rabbinin Arş’ını onların üstünde sekiz (cins veya saf) melek
yüklenir.” (Hakka: 69/17)
“Arş’ı taşıyan ve etrafında bulunanlar, Rablerini öğerek (şânını tenzih ve) O’nu tesbih ederler…” (Mü’min:
40/7)

10) Mükelleflerin Söz ve Amellerini Gözetmek, Onları Saymak, Yazmak ve İnsanı Hayat Merhalelerinde
Çeşitli İşlerinde Korumak:

Meleklerden bir kısmının insanlarla ilgili bazı özel görevleri vardır. Bunlardan bir kısmının görevi; değişik
şartlarda ve çeşitli işler sırasında insanları muhafaza etmek, onları koruyup gözetmek, yaptıkları iyi ve kötü her
türlü iş ve davranışları kaydetmektir. Bunlar, Kur’an’da Hafaza, Muakkibe, Kiramen Katibin (Şerefli ulu
yazıcılar) adları ile anılırlar. Bunlara Hafaza melekleri denir. Her insan için görevli olanlar ayrıdır. Allah Teala
şöyle buyuruyor:
"Sizden söz gizleyen ile onu açığa vuran, geceleyin gizlenen ile gündüzün yürüyen eşittir. Onun önünde ve
arkasında Allah'ın izniyle kendisini koruyan takipçileri vardır." (Ra'd: 13/10-11)
“O kullarının üstünde yegane hakimdir. Size koruyucu (hafaza melek)lar gönderir.” (En’am: 6/61)
“Kiramen katibin” adıyla da anılan bu melekler, her mükellefin yaptıklarını yazarak bir kitapta muhafaza ederler.
Bu meleklerden biri insanın sağında, diğeri solunda durur, yaptığı iyilik ve kötülükleri kaydederler. Allah bu
görevi yapan meleklere rakıp (gözeten) ve atid (hazır bulunan) vasfını vermiştir. Kur’an’da şöyle buyrulur:
“Andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarında daha
yakınız. Çünkü onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek, onun yaptıklarını) kaydetmektedir. (İnsan)
hiçbir söz söylemez ki; yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın.” (Kaf:
50/16-18)
“Muhakkak ki üzerinizde (muhafız) bekçiler vardır, yaptıklarınızı bilen kiramen katibin (şerefli, ulu yazıcılar)
vardır.” (İnfitar: 82/10-11)
Ayeti kerimede geçen “Hafaza” (koruyucu) tabiri, görevli meleklerin, insanın davranışlarına göz kulak olmak,
gözetlemek anlamınadır. Melekler nurani ve manevi latif varlıklar oldukları için, onların kayıt şekilleri
insanınkine benzemez. Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve Kıyamet günü açılmış bulacağı Kitab’ı (Amel defterini) önüne
çıkarırız. Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” (İsra: 17/13-14)
Bir kudsi hadisi şerifte Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Allah Teala buyurdu ki: Kulum bir günah işlemek istediği zaman, onu hemen yazmayın. İşlerse ona bir günah
yazın. Kulum bir iyilik yapmak isterse ve henüz yapmamışsa ona bir sevap yazın. Eğer onu yaparsa onu on
olarak yazın.”89
İnsanı koruyup, ona bir anlamda hizmet ederler. Kur'an'da önünde ve arkasında insanı koruyan takipçilerin
bulunduğu bildirilmektedir.90 Ayrıca hem Kur'an'da91 hem de hadislerde insanı takip eden bir refakatçinin
("karîn"in) bulunduğundan söz edilmektedir.
İnsanların fiillerini kaydederler. Kur'an'da, üzerinde bir koruyucu ve denetleyici bulunmayan hiçbir kimsenin
bulunmadığı92, insanların üzerinde muhafızlık eden değerli kâtiplerin mevcut olduğu ve onların yapmakta
olduklarını bilip yazdıkları93 haber verilmektedir. İki melek, kişinin yaptıklarını yazmaktadır. İnsan hiçbir söz
söylemez ki yanında gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.94

11) Kabirde Sorguya Çekmek:

Bir de, Münker ve Nekir adları verilen Kabir melekleri vardır. Bunlar ölen ve kabre konan her kula, Rabbi,
peygamberi ve kitabı hakkında soru sormakla görevlidirler.

12) Eceli Gelenlerin Ruhlarını Kabzetmek:

Meleklerin en önemli ve en büyük görevlerinden biri de; insanların eceli gelince, yaratan Rabbu’l-Alemin’in
izniyle onların ruhlarını kabzetmektedir. Bunlara, ölüm meleği denir. Bunların başı, dört büyük ve mukarreb
melekten biri olan Azrail’dir (a.s.). Canları yaratan Allah Teala’nın ilahi hikmeti, ruhların kabzedilmesini,
mukarreb olan meleklerden birine havale etmeyi gerektirmiştir. Kur’an’da şöyle buyrulur:
“De ki, size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde: 32/11)
Görüldüğü gibi ayette o, Melekü’l-mevt diye adlandırılan, büyük bir melektir.
Ruhların tek bir melek, yani Azrail (Abdulcebbar) tarafından mı, yoksa bir çok melek aracılığıyla mı alındığı
konusu tartışmalıdır. Çünkü bu sorunun cevabı, Kur’an’da açık ve kesin değildir. Mesela şu ayette onların birden
çok olduğu ifade edilmiştir:
“...Artık birinize ölüm gelince, elçilerimiz onun canını alırlar....” (En’am: 6/61)
Meali verilen Secde suresinde (32/11) ise, ruhların yalnız bir melek tarafından alındığı açıklanmıştır. Cumhurun
kabul ettiği bir görüşe göre; ölüm meleği bir tanedir. Ancak o, pek çok yardımcı melekle güçlendirilmiştir.
Aralarında, askerlerle komutanları arasındaki ilişki gibi manevi bir bağ kurulmuştur. Bu husus, bir de; güneşin
ışınlarının tek bir merkezden bir anda dünyamızın her bir cüzüne ulaşmasına benzetilebilir. Allah (c.c.) melekü’l-
mevti (ölüm meleğini) yarattı. Ona ruhları kabzetme, onu bedenlerden ayırma yetkisi verdi. Onunla beraber
olacak, emirlerine uyarak işleri yapacak birorduyu da yanına verdi.95 Bu durumda; ruhları kabzeden Melekü’l-
mevt’tir. Uygulayanlar emrindeki yardımcılarıdır. Ruhu ve cesedi bilfiil öldüren ise, Allah Teala’dır.96
Bazı sahih hadislerde; salih amel sahibi mü’minlere ölüm meleğinin daha yumuşak davrandığı ve ölümün onlar
için daha kolay olacağı, buna karşılık ölüm meleğinin kötülük ve isyan içinde olanlara görevini daha sert ve
acımasız uygulayacağı ve böyle kişilerin ölümlerinin daha zor olacağı beyan edilmiştir. Ancak bu husus, kesin ve
sürekli geçerli bir kanun hükmünde değildir.97
Müslümanlara düşen; kesin naslarla sabit gaybi bir hakikat olan ölümle ilgili gerçeklere ve ölüm meleğine kesin
olarak inanmasıdır. Meleklerin çeşitli görevleri Kur’an ve hadislerle belirtilmiş ise de, Cibril ve Mikâil98
dışındaki meleklerin isimleri kesin naslarla bildirilmemiştir. Onların isimlerini ve herbirinin özelliklerini Allah
(c.c.) bilir. Ölüm meleği, bazı kitaplarda Azrail olarak adlandırılmış ise de, bu husus, inanılması zorunlu kesin bir
bilgi sayılmaz. İslam Ansiklopedisi Leyden baskısı tercümesinde yer alan Azrail maddesinde, İslam alimlerince
muteber sayılmayan ve güvenilmeyecek derecede İsrailiyata geniş yer verilmiştir.99

13) Tabiat Olaylarını Allah’ın İradesine Uygun Olarak İdare Etmek:

89
Buhari, Müslim
90
Ra'd: 13/11.
91
Kaf: 50/23.
92
Târık: 86/4.
93
İnfitar: 82/10-12.
94
Kaf: 50/17-18: Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
95
En’am: 6/61.
96
Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an: 14/94.
97
M.S. Ramazan el-Buti, Kubra’l-Yakiniyyat el-Kevniyye, tercüme Mehmet Yolcu, 278-280, 312-313.
98
Bakara: 2/98.
99
Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/130-131.
Kâinatın idaresi ve ilâhî kanunların icrasıyla görevlidirler. Kur'an'da çeşitli fonksiyonlarıyla âlemi idare edenlere
yemin edilmesi100, insanların canını alan "ölüm meleği"nden söz edilmesi101, meleklerin yalancı peygamberlerin
ve kâfirlerin canını pençelerini onlara uzatarak102, yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "tadın yakıcı cehennem
azabını" (Enfâl: 8/50) diyerek alacaklarının bildirilmesi; hadiste ana rahminde teşekkül eden her canlı için bir
doğum meleğinin mevcut olduğundan söz edilmesi103, Cenabı- Hakk'ın insanı yaratacağı zaman bu iradesini
meleklere açması ve yarattığında ona secde etmelerini istemesi 104 onların dünya ile irtibatlarının bulunduğunu ve
ilâhî iradenin yerine getirilmesinde vasıta olarak kullanıldıklarını gösterir. Aksi takdirde kendilerine insanın
yaratılacağı isteğinin açıklanmasının bir anlamı olmaz. Ayrıca arşı taşıyan ve arşın etrafında dolaşan
meleklerin105 fonksiyonları da düşünüldüğünde meleklerin tabiat kanunlarının yerine getirilmesinde çok etkili
oldukları görülür. Çünkü arş, kâinatın ilâhî varlık tarafından idaresini gösteren bir semboldür ve bunu taşıyan
melekler de bu idarenin temini hususunda kullanılan vasıtalardır.106
Gökler ve yeryüzü, bunların içindeki her türlü olay bu meleklerin işidir.
"Derken bir iş çevirenlere" (Naziat: 79/5)
"İşi ayıranlara“ (Zariyat: 51/6)
Kitap ve sünnetten anlaşıldığına göre her türlü iş için ayrı ayrı melekler vardır. Allah Teala dağlar, bulutlar,
yağmur, insanın yaratılışı, kulun işlerini saymak ve yazmak, kabir suali vs. Her türlü olay ve işe ayrı ayrı
melekler tahsis etmiştir.
Melekler Allah’ın en büyük ordusudur.
"Yemin olsun iyilik için birbiri peşinden gönderilenlere" (Mürselat: 77/1)
"Hakikat tohumlarını yaydıkça yayanlara" (Mürselat: 77/4)
"Öğüt telkin edenlere" (Mürselat: 77/5)
"Yemin olsun söküp çımaranlara, yavaşça çekenlere, kolayca yüzenlere, yarış edenlere." (Naziat: 79/1-4)
"Yemin olsun saf saf dizilenlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara“ (Saffat: 37/1-3)
İşte bunlar Allah’ın melekleridir.107
Mikail’in ismi Kur’an-ı Kerim’de yalnız bir defa geçer.
"Kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, (bilsin ki) şüphesiz Allah da
kâfirlerin düşmanıdır." (Bakara: 2/98)108
Dört mukarreb büyük melekten biri olan Mikail’in görevi, bazı hadislere göre kainatta meydana gelen
rüzgarların esmesi ve yağmurların yağması gibi çok çeşitli tabiat hadiselerini yönetmek, insanların rızkını temin
eden her çeşit ihtiyaçlarını sevk ve idare etmektir. Çok kuvvetli ve iri yapılı olduğuna ve bu görevi emrindeki
meleklerle yerine getirdiğine dair bazı hadislerde işaretler mevcuttur.
Mikail hakkında. Muteber kitaplarda güvenilir fazla bilg yoktur. Bu konda İsrailiyat da çoksa da, bazı
kaynaklarda; Allah Teala’nın Hz. Adem’e secde emrini meleklere ve İblis’e bildirmek üzere, Mikail’i
görevlendirdiği, Kur’an-ı Kerim’i yedi kıraate göre okutması için Cebrail’i teşvik ettiği, Bedir savaşında
müslümanlara yardım için indirilen melekler arasında olduğu rivayetleri vardır. Bunlardan biri de; Peygamber
efendimizin çocukken veya İsra gecesinden önce göğsünü yaran ve temizleyen melekler arasında Cebrail ile
birlikte Mikail’in de bulunduğu rivayetidir.109

14) Sur’a Üfürümek:

İsrafil ismi ise İbranice serafim kelimesinden geldiği, sonra serafin ve serafil şeklinde değiştirilerek İsrafil haline
getirildiği, şan ve şeref anlamında olduğu söylenmştir. Dört mukarreb ve büyük melekten biri olup, başlıca
görevleri; kıyametin kopmasını, sonra ölülerin dirilmesini bildiren Sur’u iki defa üflemektir. Bu sebeple Sur
meleği diye bilinir. Bu çok önemli hadisenin kesin delili şu ayeti kerimedir:
"Sur üfürülünce, Allah’ın dilediğinden başka göklerde ve yerde ne varsa hepsi (düşüp) ölür(ler). Sonra Sur’a bir
daha üflenince, (ölüler dirilerek) ayağa kalkıp bakışır dururlar" (Zümer: 39/68)
İsrafil’in, kıyamet günü (görevini yapmak üzere) herkesten önce uyandırılacağı, Kudüs’te Sahratullah’a
dayanarak Allah’ın emri ile ölülerin dirilmesi işareti veren Sur’u ikinci defa üfleyeceği kabul edilir.
İsrafil’in bu mühim görevi yerine getireceği Kıyametin kopması anına kadar geçen uzun zaman içinde, Levh-i
Mahfuz’da yazılı olan Allah’ın ilahi iradelerini okumak ve her defasında mukarreb meleğe bildirmekle görevli
100
Nâziât: 79/5.
101
Secde: 32/11.
102
En'am: 6/93.
103
Buhâri, Bed'ü'l-halk: 6.
104
Bakara: 2/30-34; Hicr: 15/28-31.
105
Zümer: 3975; Mü'min: 40/7.
106
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
107
Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 58.
108
Bu ayetin tefsirinde geçen iki rivayet için bk. et-Taberi: 1/324, 327; el-Beydavi: 2/91; ez-Zemahşeri: 1/92.
109
İbn Sa’d, Tabakat: 2/9-10; Mikail maddesi. Ayrıca bak. İslam Ansiklopedisi (M.E.B.) Mikail maddesi 8/309.
olduğu, ayrıca üç yıl süreyle Peygamber Efendimiz’e refakat ettiği, ona peygamberliğini onun bildirdiği,
Cebrail’in daha sonra Kur’an-ı Kerim’i tebliğ etmeye başladığı rivayet edilmiştir.110

15) İbadet ve Tesbih Etmek:

Allah'ı hamd ile tesbih etme, O'na secdede bulunma111, Allah'ı gece gündüz övme112 ve takdis etme.113 Meleklerin
görevlerindendir. 114
"Kuşkusuz Rabbinin katındakiler O’na kulluk etmekten asla kibirlenmezler, O’nu tesbih eder ve yalnız O’na
secde ederler." (A’raf: 7/206)
"Melekleri görürsün ki Rablerine hamd ile tesbih ederek arşın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle
hükmolunmuş ve Alemlerin Rabbi olan Allah“a hamdolsun, denilmiştir." (Zümer: 39/75)

16) Sabah ve İkindi Namazlarında Bulunmak:

"Bir de sabah namazını (kıl) çünkü sabah namazı şahitlidir." (İsra: 17/78)
Buhari ve Müslim’in rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Birbiri ardınca birtakım melekler geceleyin, birtakım melekler de günüzleyin sizin aranıza gelirler. Bunlar
sabah namazı ile ikindi namazında toplanırlar. Sonra sizin aranızda geceleyenler semaya çıkarlar. Rableri
kullarının hallerini pekala bildiği halde onlara kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Melekler: Onları
namaz kılarken bıraktık. Kendilerine vardığımız zaman dahi namaz kılarken bulduk, derler."

17) Zikir Meclislerinde Bulunmak:

Ebu Hureyre’nin rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:


"Muhakkak Allah’ın yolda dolaşan, zikir ehlini arayan melekleri vardır. Allah’ı zikreden bir topluluk görürler ve
geliniz hacetinize, diye nida ederler. O zikredenleri dünya semasına kadar kanatlarıyla kuşatırlar. Rableri
kullarının durumunu onlardan daha iyi bildiği halde onlara:
"Kullarım ne diyorlar?" diye sorar. Melekler:
"Seni tesbih ediyorlar, seni tekbir ediyorlar ve seni ululuyorlar." derler. Allah (c.c.):
"Onlar beni gördüler mi?" buyurur. Melekler:
"Hayır vallahi seni görmediler." derler. Allah (c.c.):
"Şayet seni görselerdi sana daha sağlam ibadet eder, seni daha fazla ulular ve sana daha çok tesbih ederlerdi.”
derler. Allah (c.c.):
“Benden ne istiyorlar?" buyurur. Melekler:
"Senden cennet istiyorlar." derler. Allah (c.c.):
“Onlar cenneti gördüler mi?” buyurur. Melekler:
"Hayır vallahi yarabbi cenneti görmediler." derler. Allah (c.c.):
“Şayet onlar cenneti görseler nasıl olur?” buyurur. Melekler:
“Onu daha şiddetle isterler ve onun hakkındaki rağbetleri de artar." derler. Allah (c.c.):
"Onlar neden (korkup) sığınıyorlar?" buyurur. Melekler:
"Cehennemden" derler. Allah (c.c.):
“Onlar cehennemi gördüler mi?” buyurur. Melekler:
"Hayır vallahi onu görmediler." derler. Allah (c.c.):
“Onu görselerdi nasıl olurdular?” buyurur. Melekler:
“Şayet onu görselerdi ondan daha şiddetle kaçarlar daha fazla da korkarlardı." derler. Allah (c.c.):
“Sizi şahit tutuyorum ki ben onları affettim.” buyurur. Meleklerden bir tanesi:
"Aralarında onlardan olmayan filan da var. Bir ihtiyaç için gelmişti." oer. Allah (c.c.):
"Onlar öyle bir cemaat ki onlarda oturan kimselerşaki olamazlar." buyurur.115

18) İlim Ehlini Tebrik Edip Onlara Karşı Tevazu Göstermek:

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:


"Şüphesiz melekler ilim tahsil edenin yaptıklarından duydukları memnuniyetleri sebebiyle kanatlarını
(talebelerin ayaklarının altına) sererler."
110
Ayrıca bk. İslam Ansiklopedisi İsrafil maddesi. Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/131-132.
111
Şûrâ: 42/5; A'râf: 7/206.
112
Enbiyâ: 21/19.
113
Bakara: 2/30.
114
Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
115
Buhari, Müslim.
19) Kur’an Okunurken İnerek Dinlemek:

Ebu Said el-Hudri’den rivayet edildiğine göre bir gece Useyd b. Hudayr hurma harmanında (Kur’an) okurken
birden bire atı şahlanmış. Fakat yine o okumaya devam etmiş. Sonra at tekrar şahlanmış.
İbn-I Hudayr demiş ki: “Atın (oğlum) Yahya’yı çiğnemesinden korktum. Kalkıp yanına gittim. Bir de ne
göreyim. Başımın üstünde gölgelik gibi bir şey! İçinde kandillere benzer bir şeyler var. Bu gölgelik göğe çıktı,
hatta onu göremez oldum. Ertesi sabah Rasulullah’a giderek:
"Ya Rasulallah! Dün akşam ben gece yarısı hurma harmanında Kur’an okurken birden atım şahlandı.“ dedim.
Rasulullah hemen:
"Oku İbn-i Hudayr.” buyurdular. (Dedim ki):
“Ben yine okudum. Fakat hayvan sonra tekrar şahlandı." Rasulullah yine:
"Oku İbn-i Hudayr.” buyurdular. (Dedim ki):
“Ben artık okumaktan vazgeçtim. (Oğlum) Yahya ata yakındı. Onu çiğner diye korktum. O sırada gölgelik gibi
bir şey gördüm. İçinde kandillere benzeyen birşeyler vardı. Bu gölgelik göğe çıktı. Nihayet onu göremez
oldum." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Bunlar meleklerdir. Seni dinliyorlarmış. Eğer okumaya devam etseydin, sabaha kadar seni dinlerler, halk ta
onları görür, halktan gizlenmezlerdi." buyurdular.116

20) Namaz Kılanlarla Beraber Amin Demek:

Rasululah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:


"İmam Gazaba uğramışların ve sapıkların yoluna değil, ayetini okuduğu zaman, amin deyin, zira melekler de
amin der. İmam da amin der. Her kim meleklerle beraber amin derse geçmiş günahları bağışlanır."

21) Allah’ın Sevdiğini ve Sevmediğini İlan Etmek:

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:


"Allah Teala bir kulunu sevdiği zaman Cibril’i çağırır ve buyurur ki: Ben falanı seviyorum sen de onu sev. Cibril
de onu sever. Sonra gökyüzünde nida eder ve der ki: "Allah falanı sever siz de onu sevin." Gök ehli de onu sever.
Sonra o yeryüzünde de (insanlar tarafından) kabul görür. Bir kuluna da buğz ettiği zaman Cibril’i çağırır ve der
ki: "Ben falana buğzediyorum, sen de bugzet." Cibril de ona buğzeder. Sonra gök ehline şöyle nida eder: "Allah
falan kuluna buğzetti siz de ona buğzedin." Sonra yeryüzünde de (herkes tarafından) buğz ile karşılanır."117

22) Temiz Kimseler Ölürken Onları Selamlamak ve Müjdelemek, Kâfir ve Fasıkların İse Yüzlerine ve
Arkalarına Vurmak:

"(Onlar) Meleklerin "Selam sizin üzerinize olsun" diyerek iyilikle canlarını aldıkları kimselerdir." (Nahl: 16/32)
"Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara:
"Korkmayın, üzülmeyin, size vaadolunan cennetle sevinin." derler." (Fussilet: 41/30)
"Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alırken onları bir görseydin." (Enfal: 8/50)118
"Melekler, küfürleri sebebiyle zulmedenlerin canlarını alacakları zaman onlar ‘biz hiçbir fenalık yapmazdık’
diye diye teslim olurlar. Hayır, Allah sizin neler işler olduğunuzu muhakkak ki çok iyi bilendir." (Nahl: 16/28)
Bu sayılanlardan ayrı olarak, daha birçok vazife ile mükellef melekler vardır. Bunlardan kimi Allah Teala’yı
tesbih ve tahmid ile uğraşır, kimi Rasul-i Ekrem efendimize okunan salavat-ı şerifeyi ona ulaştırmakla
vazifelendirilmiştir. Cuma günleri cuma namazına gelenleri tesbit etmekle ve hutbe okunurken içeri girerek
hutbeyi dinleme görevinde olanlar vardır. Yeryüzünde kurulan ilim ve zikir meclislerini şenlendirmek üzere
dolaşan melekler bulunduğu, kâinatta vaki olacak hadiselerin taksimatını yapanların varlığı ayet ve hadislerden
anlaşılır. Ayrıca Mukarrabin denilen ve Allah Tealaya yakın bulunan son derece şerefli melekler mevcuttur. Şu
ayet-i kerimede onlardan bahsededer:
"Ne Mesih İsa, ne en yakın melekler (melâike-i mukarrabin) Allah’ın kulu olmaktan çekinmezler. Kim O’na
kulluktan çekinir ve kibirlenmek istenirse, düşünsün ki Allah onların hepsini huzurunda toplayacaktır." (Nisa:
4/172) 119
Ebu Hureyre (r.a.) Efendimizin şöyle buyurduğunu anlatıyor:
"Cuma günü olunca, mescidin kapılarından her birinde, evvel geleni ve daha sonra gelenleri sırasıyla yazan
melekler bulunur. İmam –minbere çıkmak üzere- geldiği zaman defterleri kapar ve hutbeyi dinlemeye gelirler.
116
Buhari, Müslim.
117
Müslim.
118
Ahmed Muhammed Davud, Akidetu’t-Tevhid, Ravza Yayınları: 59-64.
119
A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 100.
Erken gelen, bir deve kurban etmiş gibidir. Daha sonraki bir sığır, ondan sonrası bir koç kurban etmiş gibi sevap
alır. Daha sonra gelen, Allah rızası için tavuk, en sonu bir yumurta hediyye eden gibidir."120

Meleklerin Görevlendirilmesinin Hikmeti:

Allah Teala’nın her şeye gücünün yettiği, herhangi bir şeyi yaratır ve yok ederken meleklerin aracılığına veya
sebeb durumunda olmasına veya meleklerin belirli bir görev almasına muhtaç olmadığı açıkça bilinmektedir.
Çünkü melekleri yaratan ve onlara o gücü veren de Allah’tır. O halde meleklere, yukarıda belirtilen görevlerin
verilmesinin hikmeti nedir? Bunun hikmeti; Allah Teala’nın kullarına ilahi kudretini ve mutlak hakimiyetini
göstermesi ve ona hayatlarında alışık oldukları, düşünce ve idraklerinin ülfet ettiği somut bir tarzda ortaya
koymaktan ibarettir. Bu, Hak Teala’nın kâinatta kurduğu nizamın ve illiyet (sebeb-müsebbeb) kanununun
zorunlu bir sonucudur.121
Allah Teala’nın melekleri yaratışı ve onlara vazifeler vermesi, onları büyük hizmetlerde kullanması onlara
muhtaç olduklarından dolayı değildir. Bu hizmetlerin onlar tarafından yapılması da mecburi ve zaruri değildir.
Mesela Hak Teala, Cebrail (a.s.) olmadan peygamberlerine vahyetmeğe kadirdir. Kıyametin vukuu için, İsrafil’in
sura üfürmesi mutlaka gerekli değildir. Azrail olmadan ruhları alma kudretindedir. Onun ilmi, katib meleklerin
amellerimizi yazmasına hacet bırakmayacak kesinliktedir. Fakat O’nun sünnet ve adeti bu şekilde cari olmuştur.
Böyle olmasını murad buyurmuştur.122

Meleklerle İnsanlar Arasındaki Efdaliyet:

Ehl-i sünnet alimlerine göre, bütün peygamberler, meleklerin rasulleri sayılan dört büyük melekten efdal, yani
Allah katındaki dereceleri daha yüksek ve faziletlidir. Meleklerin rasulleri ise, bütün insanlardan daha faziletlidir.
Bu hususta icma vardır. İnsanlardan takva ve salah sahibi olan mü’minler de, meleklerin (rasulleri hariç)
tamamından daha faziletli, dereceleri daha yüksek sayılmıştır. Çünkü melekler yaradılış bakımından günah
işleyemezler. Allah’a itaat ve ibadet onlar için fıtri ve zorunludur. Onları böyle olmaktan alıkoyacak hiç bir iç ve
dış tesir yoktur. Halbuki insan, akıl ve nefis sahibi olup, her türlü iç ve dış etkiler altındadır. Buna rağmen insan,
bütün menfi egelleri aşar, Allah7a itaatlı, takva sahibi bir kul olursa, elbette meleklerden daha faziletli olur.123
1) İnsanların peygamberleri, meleklerin peygamberlerinden üstündür. Allah Teala insanlar arasından peygamber
seçtiği gibi meleklerden de seçmiş, onları diğer meleklerden üstün kılmıştır. Bir ayet-i kerimede bu durum açıkça
ifade edilmiştir:
"Allah hem meleklerden, hem insanlardan peygamberler seçer. Allah her şeyi hakkıyla işiten, kemaliyle
görendir." (Hacc: 22/75)
Ehl-i sünnet alimlerinin çoğunluğu (cumhur-u ulema) insanların peygamberlerini, meleklerin peygamberlerinden
üstün görür. Peygamber Efendimizin ise yaratılmışların tamamının en faziletlisi olduğu hususunda kat’i icma
vardır. En küçük ihtilaf yoktur. Ehli sünnet alimlerine göre:
a) Allah Teala insan için Kitab-ı Keriminde “Halife” tabirini kullanır. Halbuki melekler hakkında böyle tekrim
vaki olmamıştır.
b) Adem aleyhisselam, bütün meleklerden daha bilgili idi. Alim olanın alim olmayana üstün oluşu hakkında
ihtilaf yoktur. Kur’an-ı Kerim’de de: “De ki bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer: 39/9) buyurulmuştur.
c) Bütün meleklere Hazret-i Adem’e secde etmeleri Allah Teala tarafından emredilmiş ve bütün melekler bu
emre uyarak, Adem’i kıble edinerek secde etmişlerdir. Eğer melekler daha üstün olsalardı, kendilerinden daha
aşağıda olana tazim ve hürmetle emredilmiş olurdu.
d) Meleklerin en faziletlisi olan Cebrail aleyhiselam, Allah Teala ile insan peygamberleri arasında elçilik vazifesi
görmüştür. Elçi olanın ise, elçi olarak gönderilenden üstün olması düşünülemez.
Peygamberlerden birinin meleklerden üstün olduğu tesbit edildikten sonra diğerlerinin de üstün olduğu
kendiliğinden meydana çıkar. Kur’an-ı Kerim’deki “Peygamberlerden hiçbirini, diğerlerinin arasından
ayırmayız...” (Bakara: 2/285) ayeti, herbirinin peygamberlik rütbesinde bir olduğunu gösterir. “Herbirine
alemlerin üstünde meziyyetler verdik.” (En’am: 6/86) ayeti ise, yaratılmışların en faziletlisinin peygamberler
olduğu hususunda delildir.
2) Meleklerin peygamberleri, insanların peygamber olmayanlarından üstündür. Çünkü onlar da peygamberdir,
peygamber olanla olmayan arasında, mutlaka bir derece farkı vardır.
3) İnsanların, salih mü’minleri, muttakiler, sıddıklar, şehidler, ilmiyle amil olan alimler... meleklerin peygamber
olmayanlarından üstün ve efdaldir.

120
Buhari, Müslim, Tac: 1/63.
121
Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/132.
122
A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 101.
123
Bu konudaki deliller ve yapılan tartışmalar için bk. el-Cürcani, Şerhu’l-Mevakif: 3/216-220, İstanbul 1311 H; et-Taftazani, Şerhu’l-
Mekasid: 2/146-149, İstanbul 1277; Ali Arslan Aydın, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/132.
Salih mü’min, günah işlemeyen insan demek değildir. Hayatı boyunca onlar da bilmeyerek bir çok günah
işleyebilir. Hatta bilerek günah işlemeleri de mümkündür. Onların esas vasıfları, günahta ısrar etmemek,
işledikleri günahtan tevbe etmek veya günahı bir sevapla gidermeğe çalışmaktır.124 Halbuki melekler aslında
günah işlemez, ne emredilirse onu yaparlar. Hal böyle iken günah işleyebilen ve işleyen salih mü’minlerin
onlardan üstün olmasının sebebi, insanın şeytan, nefis, dünya sevgisi, şehvet hırsı... gibi çeşitli engellerle
etrafının çevrilmiş olması, fakat meleklerin böyle olmamalarıdır. Melekleri ne Allah yolundan çevirecek
şeytanları, ne her arzu ettiğini yapmağa teşvik edecek nefisleri vardır. Ne de birbirlerini hak yolunda çevirmek
için en küçük faaliyetleri yoktur.
İnsan bir hayır yapmak için türlü engel aşmak mecburiyetindedir, melek hayır yapmaktan başka bir şeye güç
yetiremez durumdadır. Etrafı düşman askerleriyle sarılı bulunan ve daima gelen hücumu karşılama
mecburiyetinde olan bir asker, şayet bu vazifesini yerine getirirken ufak tefek kusurlar yaptıysa, vazifesini
unutmadıysa tebriğe layıktır. Bununla, her türlü emniyet tedbirlerinin alındığı, hiçbir tehlikenin gelemeyeceği bir
yerde nöbet tutan asker arasında elbette bir fark bulunmalıdır. Birinci asker insanın, ikincisi ise meleğin misali
olabilir. Düz bir cadde üzerinde yürüyeni alkışlamak kimsenin aklından geçmemiştir. Fakat yerden on metre
yükseklikte kurulu bir ip üzerinde yürümek bir maharettir.
4) Meleklerin peygamber olmayanları, insanların kâfir, münafık, itikad yönüyle fasık, büyük günahlarda ısrar
eden amelsiz ve ahlaksız olanlarından efdaldir.
Meleklerin nefisleri olmaması demek, tamamen faziletsizdirler demek değildir. Kâfirler hakkında: “Onların
kalpleri var, bunlarla idrak etmezler; Gözleri vardır, bunlarla görmezler; Kulakları vardır, bunlarla işitmezler.
Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir, hatta daha sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir.” (A’raf:
7/179) buyurulur. Peygamberimiz de kâfirin değersizliği hakkında şunları söyler: “Şayet Allah indinde dünyanın
kıymeti bir sivrisinek kanadı kadar değersiz olsaydı, kâfir olana o dünyadan bir içim su bile vermezdi.”125
Halbuki meleğin hayvandan daha aşağı olması bir tarafa, onlarla beraber olması diye bir husus bile mevzuu bahis
değildir. Melekler hakkında, onların şereflerini, kadr ve kıymetlerini bildiren ayetler ve hadisler vardır. Mü’min
olabilmek için kendilerine inanmanın mecburi oluşu, Allah’ın emirlerini yerine getirmek için yaratılmış olmalar,
insanlara daima iyi ve hayırlı fikirler ilham etmeleri, hatta bir kısmının Allah Teala ile konuşması, zikir ve ilim
meclislerini ziyarette bulunmaları... gibi hususlar onların şeref ve şanlarına delalet eder. Onlara karşı düşmanlık
ise küfürdür. Allah indinde kıymetsiz bir şey düşman olmanın küfür olması ise aklın, mantığın alacağı bir şey
değildir. “Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa şüphesiz Allah da o
gibi kâfirlerin düşmanıdır.” (Bakara: 2/98) ayeti bunu açıkça anlatmaktadır.126

MUKARRABÛN MELEKLERİ

Bunlara "illiyyûn" ve "kerûbiyyûn" melekleri de denilmektedir. Nisa: 4/172. ayetinde Mesih ve Allah'a yakın
meleklerin (el-melâiketü'l-mukarrabûn) Allah'ın kulu olmaktan çekinmedikleri bildirilmektedir. Enbiya suresinde
ise göklerde ve yerde bulunanların O'nun hizmetinde oldukları beyan edildikten sonra; O'nun huzurunda
bulunanların O'na ibadet hususunda kibirlenmedikleri, ibadetten usanmadıkları, gece gündüz O'nu tesbih ettikleri
bildirilmektedir.127 Kur'an'da arşı taşıdıkları ve onun çevresinde bulundukları 128 ifade edilen, Allah'ı hamd ve
tesbih eden melekler de bunlar içinde sayılmaktadır. 129

CEBRÂİL (a.s.)

124
Hud: 11/114; Furkan: 25/70; Al-I İmran: 134-136.
125
Tirmizi, Feyzü’l-Kadir: 5/328.
126
A. Lütfi Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 101-105.
127
Enbiyâ: 21/19-20.
128
Mü'min: 40/7-8; Hakka: 69/17.
129
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
Vahiy meleğinin özel adıdır. Kur'an-ı Kerim'de üç yerde Cibrîl şeklinde geçmektedir.130 Ayrıca Cibrîl kast
edilmek üzere er-Rûh131, Rûhunâ132, Rasûlun kerîm133, Rasûlu rabbik134, er-Rûhu'l-emîn135 ve Rûhu’l-kuds136
isimleri de zikredilmektedir. Hadiste ise Cebrâil, bunlara ilaveten "en-Nâmus" diye isimlendirilmektedir.137
Bu meleğe seyyidü’l-melaike de denir. Hak Teala ile peygamberleri arasında elçilik vazifesi ile mükellef
kılınmış, bütün kitaplar ve vahiyler Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla indirilmiştir.138
Dört büyük melekten biri. Buna Cibril de denir. Bu tabirle Kur'an-ı Kerîm'de üç yerde geçmektedir.139 Cibril,
"cibr" ve "il" kelimelerinden meydana gelmiş İbrânice bir kelimedir. Cibr kul, il ise Allah anlamına olup ikisi
beraber Allah'ın kulu demektir.140 Cebrâil, Kur'an-ı Kerîm'de "Ruh", "Ruhu'l-Kudüs" ve "Ruhu'l-Emin"
isimleriyle de anılmaktadır.
Cebrâil (a.s.)'in görevi Allah ile peygamberleri arasında elçiliktir. Allah'tan aldığı emir ve hükümleri
peygamberlere bildirir. Bütün kitap ve vahiyler Cebrâil vasıtasıyla indirilmiştir. Kur'an-ı Kerîm de Hz.
Muhammed (s.a.s.)'e onun vasıtasıyla indirilmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de bu hususta şöyle buyurulur:
"(Ey Muhammed!) Uyaranlardan olman için Kur'an'ı senin kalbine apaçık Arapça diliyle Ruhu'l-Eınin (Cebrâil)
indirmiştir." (eş-Şuâra: 26/192-195)
Cebrâil (a.s.) her şekle girebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) onu biri vahyin başlangıcında Hıra'dan Mekke'ye
gelirken, diğeri Mirâc'dan dönüşte Sidretü'l-Münteha'da olmak üzere iki defa kendi aslî şekliyle görmüştür.141
Cebrâil (a.s.) bazan da insan kılığına girerek Rasülullah (s.a.s.)'a vahiy getirirdi. Bu durumda çoğu kez yakışıklı
ve genç bir sahabî olan Dıhye el-Kelbî'nin sûretinde görünürdü.142 Cebrâil (a.s.) İsrâ ve Mirâc hadîsesinde
Rasûlullah (s.a.s.)'a Mekke'den Kudüs'e ve oradan Sidretü'l-Münteha'ya kadar eşlik etmiştir.143
Allah Teala Cibril hakkında şöyle buyuruyor:
"Ona (Peygamber'e, bu Kur'an'ı) üstün bir güç ve hikmet sahibi (Cebrail) öğretmiştir, (ki (o) görünümüyle
çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. (O) hemen doğruldu. O en yüksek bir ufuktaydı. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
Nitekim ikisi arasındaki uzaklık iki yay kadar oldu, yahut daha da yakınlaştı. Böylece Allah'ın kuluna
vahyettiğini vahyetti." (Necm: 53/5-10)
"…Ve eğer ona karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibril ve müminlerin
iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır." (et-Tahrim: 66/4)
Medine döneminde Yahudi bilginleri, kitaplarındaki bilgilere dayanarak Peygamber efendimizi imtihan etmek
için birkaç soru sormuşlar, hepsine doğru cevap alınca bu defa kendisine vahiy getiren meleğin ismini sormuşlar,
Rasûlullah (s.a.s.) "Cibril" cevabını verince; "O, bizim düşmanımızdır, harp ve şiddet getirir. Bizim vahiy
meleğimiz Mikâil'dir. Mikâil müjde, ucuzluk ve bolluk getirir. Sana gelen o olsa idi, iman ederdik"144 demişler,
bunun üzerine: "De ki Cebrâil'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır. Çünkü o, Kur'an'ı Allah'ın izniyle
kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir. Allah’a,
meleklerine, Cebrâil’e ve Mikâil’e düşman olan kimse inkâr etmiş olur. Şüphesiz Allah inkâr edenlerin
düşmanıdır." (el-Bakara, 2/97-98) ayetleri inmiştir.
Allah'u Teâlâ Cebrâil'i kuvvet ve emanet sıfatı ile tavsif etmiştir:
"Bu Kur'an, Arş'ın sahibi katından değerli, güçlü, sözü dinlenen ve güvenilen Şerefli bir elçinin getirdiği sözdür."
(et-Tekvir: 81/19-21)145

RUHU'L-KUDÜS

Mukaddes ruh, vahiy meleği Ruhul-Kudüs, "ruh" ve "kudüs" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir.
Bu kelimelerin ikisi de Arapçadır. "Ruh"; hayat, idrak ve hareketin kaynağı, maddenin tanı mukabili, manevi

130
Bakara: 2/97, 98; Tahrim: 66/4.
131
Meâric: 70/4; Nebe': 78/38; Kadr: 97/4.
132
Meryem: 19/17.
133
Tekvir: 81/19.
134
Meryem: 19/19.
135
Şuarâ: 26/193.
136
Bakara: 2/87, 253; Mâide: 5/110; Nahl: 16/102.
137
Buhâri, Bed'ü'l-vahy 3; Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
138
A. Lütfü Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 96.
139
el-Bakara: 2/97-98; et-Tahrim: 64/4.
140
Muhamed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur' an Dili: 1/431.
141
es-Saâtî, el-Fethu'r-Rabbânî: 8/5.
142
Tecrid-i Sarîh Tercümesi: 9/35.
143
Buhârî, Bed'u'l-Halk: 6; Salât: 1.
144
Muhamed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur' an Dili: 1/429.
145
Durak Pusmaz, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/278-279.
varlık, vahiy, Allah kelâmı, Kur'ân-ı Kerim, kuvvet, vahiy meleği, Cebrâil, his, duygu ve benzeri manalar işin
kullanılır.146
Bununla beraber, ruh'un gerçek manasını Allah'tan başka kimse bilmez. Çünkü bu husus, Yüce Allah tarafından
şöyle haber verilmiştir:
"Sana ruhtan sorarlar. De ki: Ruh, Rabb'imin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." (el-İsrâ:
17/85)
"Kudüs" kelimesinin aslı ise, "kuds"dür ve mukaddes, mübârek, her türlü fenalıktan arınma demektir. Bu iki
kelimenin birleşmesinden meydana gelen "Ruhul-kudüs", herhangi bir şaibe ile lekelenme ihtimali olmayan,
mukaddes ve temiz ruh, vahiy meleği, Cebrâil demektir.147
Ruh kelimesi Kur'ân'da birkaç yerde geçmekte ve değişik manalara gelmektedir. Ruhu'l-Kudüs ise, yalnız dört
yerde geçmektedir. Bulunduğu âyetlerdeki manası hakkında âlimlerin farklı yorumları olmuştur. Ancak
çoğunluğun kanaatına göre, vahiy meleği olan Cebrâil demektir. Ruhul-Kudüs kelimesinin geçtiği âyetlerden
birinin meâli şöyledir:
"Andolsun, Musâ'ya Kitâbı verdik, arkasından peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da açık deliller
verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik." (el-Bakara: 2/87)
Alimlerin bu âyette geçen Ruhul-Kudüs hakkındaki değişik görüşlerini şöyle sıralayabiliriz:
1- Ruhul-Kudüs, Yüce Allah'ın isimlerinden biridir.
2- Mukaddes kitap olan Kur'ân ve diğer bir görüşe göre İncil demektir.
3- Ruhul-Kudüs, Allah'ın ruhu demektir.
4- Vahiy meleği olan Cebrâil demektir. Alimlerin ekseriyeti bu görüştedir. Çeşitli hadislerde ve şairlerin
şiirlerinde de, bu manada kullanılmıştır.148
Bu görüşü benimseyen alimlere göre, aşağıdaki âyetlerde geçen Ruhul-Kudüs de Cebrâil demektir:
"İşte biz, o elçilerden kimini kiminden üstün kıldık. Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle
yükseltti. Meryem oğlu İsaya da açık deliller verdik ve O'nu Ruhul-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik." (el-Bakara:
2/253)
"Allah demişti ki: Ey Meyrem oğlu İsâ, sana ve annene olan nimetimi hatırla, hani seni Ruhul-Kudüs (Cebrâil)
ile desteklemiştim." (el-Maide: 5/110)
"De ki: İnsanları sağlamlaştırmak ve müslümanlara yol gösterici ve müjde olmak üzere onu, Ruhul-Kudüs
(Cebrâil), Rabb'inden hak (ve hikmet) gereğine indirdi.” (en-Nahl: 16/102)
Ruhul-Emin de, Ruhul-Kudüs ile eş anlamlıdır Yani o da Cebrâil demektir. Kur'ân'da yalnız bir yerde
geçmektedir:
"Onu, er-Ruhu'l-Emin (güvenilir ruh, yani Cebrâil) indirdi." (eş-Şuara: 26/193)
Şair Hassan'ın naklettiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.s) onun için dua etmiş ve duasında "Ya Rabbi, Hassan'ı
Ruhul-Kudüs ile takviye et." demiştir. Hassan bunu söylerken, Ebu Hüreyre'yi de şahit olarak göstermiştir.149

ÖLÜM MELEĞİ (AZRÂİL)

Allah'ın kendisine verdiği emirle canlıların ruhlarını almakla görevli olan ölüm meleğinin özel adıdır. Kur'an-ı
Kerîm ve hadis-i şeriflerde Azrail şekliyle değil, doğrudan anlamı olan Melekü'l-Mevt (ölüm meleği) terimi
kullanılmaktadır.
"De ki; üzerinize memur edilen ölüm meleği, canınızı alır. Sonra Rabbinize döndürülürsünüz." (es-Secde: 32/11)
Azrail (a.s.) Cenâb-ı Hakk'ın emrindeki öteki melekler gibidir. Dört büyük melekten birisidir. O yalnızca
kendisine verilen emri yerine getirir ve eceli tamam olmuş kulların ruhlarını alıp bu ruhu isteyene götürür. Onun
emrinde de bazı melekler vardır. Bu melekler de kendilerine Allah'u Teâlâ tarafından ulaştırılan emirleri yerine
getirirler.
"... Nihayet birinize ölüm gelince elçilerimiz onun canını alırlar, onlar hiç geri kalmazlar." (el-En'âm: 6/61)
Kur'an-ı Kerîm'de, meleklerin kâfir olan bir kul ile mümin olan bir kulun canlarını alışları tasvir edilmektedir.
Kâfirlerin can verişleri şöyle tarif edilmektedir:
"Melekler, kâfirlerin canlarını alırken onları görseydin... Onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlar: Haydi,
yangın (Cehennem) azabını tadın diyorlardı." (el-Enfal: 8/50)
Zalimlerin canlarını alışları da şöyle ifade edilir:
“Melekler onları nefislerine zulmeder oldukları halde alırken: “Ne yapıyordunuz?” derler. “Biz yeryüzünde
mustazaf olanlardık.” derler. Derler ki: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Orada hicret etseydiniz ya!” İşte onlar
var ya; onların barınağı Cehennemdir, doğrusu ne kötü dönüş yeridir.” (Nisa: 4/97)

146
Ragıb el-İsfahânî, el-Müfredât Garibil-Kur'ân, Mısır 1961, "ruh" md.
147
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili: 5/3125.
148
et-Taberî, Camiu'l-Beyân, Mısır 1954, I, 404 vd.; el-Kurtubî, el-Camiu li Ahkâmil-Kur'ân, Mısır 1967, II, 24; er-Râzî, et-Tefsirul-Kebir,
III, 177.
149
Buhârî, Salat: 68; Müslim, Fedâilu's-Sahabe: 151, 152; Neseî, Mesâcid: 24; Nureddin Turgay, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/278-279.
“Allah’a yalan iftira edenden yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken “Bana da vahyolundu.” Diyenden,
bir de: “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indiririm.” diyenden daha zalim kim olabilir? Sen zalimleri
ölümün sıkıntıları içinde meleklerin de ellerini uzatarak: “Canlarınızı çıkarın! Allah’a karşı hak olmayanı
söylediğiniz ve O’nun ayetlerine karşı kibirlendiğiniz için bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.!”
derlerken bir görsen!” (En’am: 6/93)
“Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak?” (Muhammed:
47/27)
Nâşitat meleklerinin müminlerin canlarını da tatlılıkla alışları şöyle ifade edilmektedir:
"Melekler iyi insanlar olarak canlarını aldıkları kimselere de: Selâm size, yaptıklarınıza karşılık Cennet'e girin'
derler." (en-Nahl: 16/32)150

İSRÂFİL (a.s)

Kur'an'da İsrâfil adı geçmemektedir. Birçok yerde, sûra üfleneceği haber verilmektedir. 151 Kıyametin kopması ve
yeniden diriliş ve mahşerde toplanılması için sûra iki defa üfleyecek olan melek olduğu hadis rivayetlerinden
anlaşılmaktadır. Hadis-i şeriflerde onun adı dört büyük melek içinde zikredilmiştir.152 Bu dört melek, meleklerin
"rasulleri"dir.153
Sûr'a üfleyecek olan melek; dört büyük melekten birisi olan İsrâfil kıyamet günü Sur'a üflemekle vazifeli
melektir. Kıyamet günü Allah'ın emri ile iki defa Sûr'a üfleyecektir.
"Sûr'a üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sûr'a bir
defa daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışıp dururlar." (ez-Zümer: 39/68)
İsrâfil'in birinci üflemesi ile yer ve gökteki bütün canlılar ölecek ve dünya hayatı sona erecektir. İkinci defa
üflemesiyle de bütün canlılar dirilecek ve ahiret hayatı başlayacaktır. Sûr'un ilk üflenişine "nefha-i ûlâ"; ikinci
üflenişine "nefha-i sâniye" denilir. İsrâfil (a.s)'a Sûr'a üfüreceği için Sûr Meleği de denilmiştir.
Peygamber (s.a.s)'e Sûr'un mahiyeti sorulunca şöyle demiştir:
"Üfürülen bir boynuzdur"154
Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"İsrâfil Sûr'u tutmuş hazır bir şekilde kendisine ne zaman üfürmek için emredileceğini bekliyor."155
Sûr'un üfürülüşü ve İsrâfil (a.s)'ın sûr'a üfürmesini anlatan uzun bir hadis Tefsîr kitaplarında konu ile ilgili
ayetlerin açıklanmasında zikredilmiştir. Bu hadisin bazı cümleleri sahih hadis kitaplarında konu ile ilgili
anlatıları bahislerde geçmekle beraber, bazı cümleleri ifade ve manâ bakımından peygamber sözü olmayacak
derecede münker kabul edilmiştir. Bu hadisin tek râvisi olan İsmail b. Râfi' Medine'nin kıssacılarındandır.
Ahmed b. Hanbel ve Ebû Hâtim er-Razî gibi hadis tenkidçileri hadislerinin münker olduğunu hatta metrûk bir
râvi olduğunu söylemişlerdir.156
Levh-i Mahfuz’da Allah'ın yazılı iradelerini okumak ve bu iradelerin yerine getirilmesiyle görevli olan mukarreb
meleğe bildirmek de İsrâfil (a.s)'ın görevlerindendir.
İsrâfil (a.s)'ın ve diğer meleklerin kadrinin yüceliğinden dolayı Hz. Peygamber (s.a.s) bazen onların ismi ile dua
etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s) gece namazına kalktığında şöyle dua ederdi;
"Ey Allah'ım, Cebrâil, Mikâîl ve İsrâfil'in Rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı, gaybı ve şehâdet âlemini bilen. Sen
kullarının arasındaki ihtilaflar hakkında hüküm sahibisin. Beni izninle ihtilaf edilen şeylerde hakka kavuştur. Sen
dilediğini sırat-ı müstakim'e kavuşturursun.”157

MİKÂİL

Kur'an-ı Kerim'de adı geçen dört büyük melekten birisi.


Mikâil kelimesi Ahd-i Atik (Tevrat)'ta "Mikael" biçiminde geçmektedir. Mikâil'in "büyük reis", "İsrail
oğullarının hamisi"158 olduğu zikredilmektedir. İsrail oğullarını, İranlılara,159 Yunanlılara160 karşı koruyan da
Mikâil'dir.

150
Şâmil İslam Ansiklopedisi: 1/ ; Ahmed Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
151
En'âm: 6/73; Kehf: 18/99; Tâhâ: 20/102.
152
Müslim, Müsâfirîn: 200; Ebû Dâvud, Salât: 119.
153
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
154
Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/196.
155
Taberî, Câmiu'l-Beyân: 7/211; İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azim, Mısır, t.y. 3/276.
156
İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-AzimB 3/274-282.
157
Müslim, Müsafîrûn: 200; Şâmil İslam Ansiklopedisi: 3/207.
158
Daniel: 12/1.
159
Daniel: 10/13.
160
Daniel: 10/20, 21
Mikâil kelimesi Kur'an-ı Kerim'de bir âyette, Mikâl şeklinde geçmektedir.
"Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkar
edenlerin düşmanıdır" (el-Bakara: 2/98)
Yahudilerin ve Müslümanların Mikâil hakkındaki düşüncelerini öğrenmek için bu âyetin nüzul sebebiyle ilgili
bulunan iki rivayete göz atmakta yarar vardır:
1- Hz. Peygamber (s.a.s), Medine'ye hicret ettiği zaman Fedek Yahudilerinden Abdullah İbni Suriya bir kaç
kişiyle birlikte gelir ve bazı sorular sorar. Hz. Peygamber (s.a.s), onların sorularını cevaplandırır. Yahudiler,
cevapları olumlu bulurlar ve kabul ederler. Son olarak kendisine hangi meleğin vahiy getirdiğini sorarlar Hz.
Peygamber (s.a.s)'de "Cebrail" cevabını verir. Yahudiler buna şiddetle itiraz ederler, "O bizim düşmanımızdır"
derler. Gerekçe olarak Cebrail'in "Kıtal ve Şiddet", Mikail'in ise "müjde, ucuzluk, bolluk" getirdiğini ileri
sürerler.
2- Yahudiler, Hz. Ömer'e sorular sorarak cevaplar alırlar. Hz. Peygamber (s.a.s)'e vahiy getiren meleği sorarlar. O
da "Cebrail" der. Yahudiler "vahiy getiren Mikail olsaydı ona inanırdık" derler. Hz. Peygamber (s.a.s)'e
inanmamalarının sebebini ona vahyi Cebrail'in getirmesine, Mikâil'in getirmemesine bağlarlar. Cebrail'in "azab,
kıtal, şiddet", Mikail'in "ucuzluk, bolluk, refah" getirdiğini ileri sürerler.
Müslümanlar, Cebrail'in ve Mikail'in büyük meleklerden olduğuna inanırlar. Her ikisini de dost kabul ederler.
Bunlardan birisine dost olup diğerine düşman olmak melekler hakkındaki İslam inancına ters düşer. Her iki
melek de Allah'ın elçisidir. Allah'tan aldıkları görevleri yerine getirmekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün
dışına çıkmaları da mümkün değildir. Allah evrende meydana gelen olayların (tabiî olayların) idaresini Mikail'e
vermiştir. Tabiat olaylarını idare etmek, yağmuru yağdırmak, rüzgârı estirmek böylece, bitkilerin üretimini
sağlayarak, insanların ve diğer canlıların rızıklarını tayin etmek Mikail'in başlıca görevleridir.161

ZEBÂNÎ

Cehenneme gidenlerle meşgul olan melek, cehennemlikleri cehenneme atmaya memur edilen melek, cehennem
bekçisi. Çoğulu "zebâniyyûn"dur. Bu manalardan ayrı olarak polis ve zabıta manalarına da gelmektedir.
Cehennem bekçisi olan zebânîler, azap melekleri diye tavsif edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm diliyle zebânî,
"Cehennem koruyucusu"dur. Halk inançlarında zebânî karşılığında "mâlik" kelimesi de kullanılır.
Kur'ân-ı Kerîm'in altı ayrı sûresinde dokuz âyette162 "zebânî" kelimesine atıflar vardır. Kelime açık olarak ve "ez-
zebâniyye" şeklinde yalnız bir âyette163 geçmektedir. el-Müddessir, 74/30. âyetinde zebânilerin sayısının 19
olduğu açıklanmış, onların melek olduğu özellikle belirtilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'deki "zebânî" kelimesinin atıf
şeklinde geçtiği âyet meâllerinin ilgili cümleleri şöyledir:
"Biz o ateşin bekçiliklerine meleklerden başkasını memur etmedik" (el-Müddessir: 74/31)
"Ey iman edenler, gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanla taştır.
O ateşin üzerinde iri gövdeli sert tabiatlı melekler vardır..." (et-Tahrîm: 66/6)
"O küfredenler, ayrı ayrı bölükler halinde cehenneme sürüldü. Nihayet oraya geldikleri zaman onun kapıları
açıldı. Cehennemin bekçileri onlara şöyle dedi...” (ez-Zümer, 39/71),
"(Zebânilere); Tutun onu da denilir, sürükleyerek cehennemin tâ ortasına götürün." (ed-Duhan: 44/47). Bu
meâller dikkatle incelendiğinde el-Müddessir: 31 ve ez-Zümer: 44/71 âyetlerinde zebânilerin "Cehennem
bekçileri" ve "Melek" oldukları, et-Tahrîm, 6 âyetinde ise cehennem görevlisi zebânîlerin "Sert tabiatlı melekler"
olduğu açıklanmıştır. Ed-Duhan, 47. âyetinde zebânîlerin "Cehennemlik kişileri iteleyerek" cehenneme
attıklarına atıf vardır. Zebânî kelimesi bir tek âyette, "Biz de zebânîleri çağırırız" (el-Alak: 96/18) açık olarak
geçmektedir.
Müfessirlerin verdikleri bilgilere göre bu âyette geçen "ez-Zebâniyye" kelimesinin özellikle "İten kimse"
anlamına geldiği anlaşılmaktadır.164 Fahruddin er-Râzî "ez-Zebâniyye"yi, "Onlar ehl-i meclis ve ehl-i meşveret
olan azab melekleridir ki, şiddetle tutmak ve atmakla cehennemin işlerine memur olmuşlardır" şeklinde
açıklamıştır. İnsanları şiddetle cehenneme itmeğe muktedir oldukları için onlara "zebânî" denmiştir.165
Kur’an’da cehennemin başında iri gövdeli, sert tabiatlı, Allah'ın buyruklarına karşı gelmeyen ve emredildiklerini
yapan meleklerin bulunacağı166 ifade edilmektedir. 167

HAMELE-İ ARŞ

161
Cemil Çiftçi, Şâmil İslam Ansiklopedisi: 3/190.
162
ez-Zümer: 39/71, 73; ed-Duhân: 44/47-50; et-Tahrîm: 66/6; el-Mülk: 67/8; el-Müddessir: 74/31; el-Alak: 96/18.
163
el-Alak: 16/18.
164
Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur'ân, İstanbul 1986, 7/176.
165
Osman Cilacı, Şâmil İslam Ansiklopedisi: 6/439.
166
Tahrim: 66/6; Zuhruf: 43/77; Mü'min: 40/49-50; Alak: 96/18.
167
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
Arşı taşıyan melekler. Allahu Teâlâ'nın Arş'ı taşımakla vazifelendirdiği sekiz müvekkel melek. Arşın mahiyetini
bilmediğimiz gibi bu meleklerin arşı taşıma keyfiyetini de bilemiyoruz. "Gök yarılmış ve o gün bitkin bir hale
gelmiştir. Melekler onun çevresindedir. Ve o gün Rabbının Arş'ını, onların da üstünde sekiz tanesi yüklenir" (el-
Hâkka: 69/16-17). Bu âyette anlatılan olay müteşâbihdir. Nasıllığı hakkında izahlar, sahih rivâyetlerin ötesinde
fazla bir kıymet taşımaz. Bu melekler "Subhanallahi ve bihamdihi" diyerek Arş'ı tavaf ederler.
Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Size arşı taşıyan meleklerden bahsetmem konusunda bana izin
verildi. Onlardan her birisinin kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır"168 Abdullah b. Amr
"Arş'ı taşıyan melekler sekiz tanedir" der. Sa'id b. Cübeyr âyetteki "sekiz melek" ifadesini sekiz saf melek olarak
tefsir etmiştir. Bu meleklere Allahu Teâla’ya yakın ve meleklerin efendileri olmalarından dolayı Kerûbiyyûn
melekleri denilir. İbn Abbâs’tan nakledilen bir rivâyete göre Kerûbiyyûn melekleri, sekiz bölümdür. Onlardan
her bir cinsinin insan, cin, şeytan ve melek gücü kadar gücü vardır.169
"Arşı taşıyanlar ve çevresinde bulunanlar Rablarını hamd ile tesbih ederler, O'na inanırlar ve mü'minlerin
bağışlanmasını isterler. Rabbımız ilim ve rahmetle herşeyi kuşattın; tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla ve
onları Cehennem azabından koru." (el-Mü'min: 40/7)
Bu âyetin tefsirinde İbn Kesîr "Allahu Teâla, Arş'ı taşıyan dört mukarrebûn melek ile onların çevresindeki
"Kerûbiyyûn melekleri'nin Allah'ı tesbihle Rablerine hamdettiklerini haber verir" der. Bu âyete dayanılarak
meleklerin sayısının dört olduğu iddia edilmiştir.170
Hasan-ı Basrî, Hamele-i Arş meleklerinin sayısının sekiz mi sekiz bin mi olduğunun ancak Allah tarafından
bilinebileceğini söyleyerek meseleyi Allah Teâla'nın ilmine havale eder. Sa'lebî'nin rivâyet ettiği bir hadîste Hz.
Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur.
"Hamele-i Arş şu anda dörttür, Kıyamet günü Allah onları bir dört melekle daha kuvvetlendirir, böylece sekiz
olur"171
İbn Sina " Melâike" risalesinde Arş'taki meleklerin tesbih ve tahmid ile Rablerine kulluk ettiklerini ve mü'minler
için istiğfar ve duada bulunduklarını kaydeder. Erzurumlu İbrahim Hakkı172 "Allah dört büyük melek yaratmıştır,
bunlar Arş'ı taşır, Hamele-i Arş denilen bu meleklere Kerûbiyyûn da denilmiştir. Allah'ın yanında bütün
meleklerden daha üstün ve faziletlidirler. İsrafil de bu meleklerdendir, İsrafil diğer üçünden daha üstündür"
der.173
Daha evvel geçtiği üzere, bu meleklerin sayısı kıyamet günü, sekiz olacaktır. Bunlar Allah Teala’nın akıl için
asla yok olmayan hikmetlerindendir. Niçin halen dört melek taşıyor, neden kıyamet günü sekiz tanesi
yüklenecektir. Bütün gök cisimlerini boşlukta durduran Allah Teala neden arşı bu şekilde taşıtmayı murad
etmiştir. Bu sualler karşısında vermemiz mümkün olan cevap: Böyle olmasını murad ettiği için... demekten
ibarettir. Başka türlü izah yapmak imkanımız yoktur.174

KİRÂMEN KÂTİBİN

İnsanların amellerini, kıyamette kendilerine sağdan, soldan veya arkadan verilecek defterlere yazma göreviyle
vazifelidirler. Bunlardan biri sağdadır, sevapları yazar, diğeri soldadır, günahları tesbit eder. Sağdaki soldakinin
amiri durumundadır. Bu gözcüler insanın her yaptığını, her işlediğini tesbit ederler, o kadar ki Kıyamette kitap
dağıtımı neticesi, dünyada onda yaptığını bulan insan: “Bu kitaba ne olmuş, küçük büyük hiç bir şey bırakmayıp
saymış.” (Kehf: 18/49) demekten kendini alamaz.
İnsanlar tarafından, ses tesbiti için teyp, hareket ve şekil tesbiti için de fotoğraf ve filim makinaları yapılmıştır.
Belki yarın bunların çok daha mütekamil olanı yapılacaktır. Bu makinelerin insan tarafından icad edilmesi,
insanı yaratan Allah’ın, insan amellerini olduğu gibi tesbitteki sonsuz kudretini göstermektedir.175
Kiramen Katibin, Cenab-ı Allah'ın İnsanların her birinin iyi ve kötü bütün işlerini yazmakla görevlendirmiş
olduğu iki melektir. Bu iki melek Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde anlatılır:
"Muhakkak sizin üzerinizde gözetici (hafız) çok şerefli yazıcılar vardır ki bunlar yaptığınız amel ve işlerin
hepsini bilirler." (el-İnfitâr: 82/10-12)
"Hatırla ki insanın hem sağında hem solunda oturan ve onun amellerini tesbit etmekte olan iki de (melek) vardır.
O bir söz atmaya dursun mutlaka onun yanında hazır olan gözcü(melek)vardır." (Kâf: 50/17-18)
Allah Teâla, amellerini yazmakla vazifelendirilmiş oldukları kullara şahidlik edecekleri için, yazdıkları
defterlerin önemine dikkat çekerek bu şerefli meleklerin dört özelliğini belirtmektedir:

168
Ebû Dâvûd Sünne: 18.
169
İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm, 8/239.
170
İbn Kesîr, a.g.e. 7/120.
171
Kurtubî, el-Cami'u lî-Ahkâmi'l-Kur'ân, 12/266.
172
ö.1780.
173
bk. Tecrîd-î Sarîh Tercemesi: 9/7; Zübeyr Tekkeşin, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/320.
174
A. Lütfü Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 98.
175
A. Lütfü Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 98-99.
a- Kirâmen kâtibin melekleri müvekkel oldukları kulun iyi ve kötü bütün amellerini hıfz ederler, unutmazlar.
Çünkü unutmakla bir işe dair hüküm sabit olmaz.
b- Bu melekler kerîmdirler. Yani şerefli, doğru ve âdildirler. Çünkü hâin, şerefsiz ve yalancının şehadetiyle
hüküm sabit olmaz.
c- Kâtiptirler. Kulların bütün işlerini yazarlar. Zira, insanın ömrünün başlangıcından sonuna kadar bütün işlerini
ezberleyip bilmek mümkün olsa bile, bunları yazmakta daha fazla bir sağlamlık vardır. Yazı ile bir şeye dair
şüphe ortadan kalkar ve ilim sağlamlaşır.
d- Kulların işlerini bilerek yazarlar. Bir işi resim ve yazı ile zaptetmek ilim değildir. İlimde şuurlu olarak idrak
etmek şarttır. Şahidlik, şuurlu olarak bilmekle câiz olur. Kirâmen Kâtibîn kıyamet gününde şahitlik ederlerken,
kulların yaptıklarını ve bunlara dair ne yazdıklarım gayet iyi bilirler.
Bazı âlimler, Kirâmen Kâtibin meleklerinin şu hadiste bildirilen melekler olduğunu söylemişlerdir: "Gece bu
takım melekler, gündüz bir takım melekler size gelirler. Bunlar, sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelip
buluşurlar. Sonra sizinle kalmış bu meleklerden yukarıya çıkanlara, Rableri-onların hallerini en iyi bilen olduğu
halde- kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Onlar da namaz kılarlarken bıraktık; namaz kılarlarken
kendilerine gittik derler."176
Kurtubî bu gece ve gündüz meleklerinin Kirâmen Kâtibin meleklerinden başka olduğunu söylemiştir. Çünkü
Kirâmen Kâtibin melekleri gece ve gündüz ayrılmaksızın kulları gözetlerler. Halbuki hadiste bildirilen bu
melekler gece ve gündüz vazife değiştirirler.
Peygamberimizin (s.a.s) açıklamalarından öğrendiğimize göre; bu meleklerden kulun sağ tarafındaki iyilikleri
yazar. Sol tarafındaki melek sağ taraftakinin emrindedir. İnsan bir iyilik işlediği vakit, hemen sağ taraftaki melek
on sevap yazar. Fakat (hemen helallaşılmayan kul hakları hariç) bir günah işlendiğinde sağ taraftaki melek sol
taraftaki meleğe- ki bu yazmak istediği halde- yazmayı bırak, altı saat bekle, belki pişman olur, Allah'a tevbe
istiğfar eder; eğer tevbe ve istiğfar etmezse bir günah olarak yaz, diye söyler.177
Bazı İslâm âlimleri, bu meleklerin mübah olan işleri yazmadığına kail olmuşlarsa da, kulun zâhire çıkan her
şeyini yazdıklarına dair rivayetler daha kuvvetlidir. Sağdaki meleğin yazmadığı şeyleri soldaki melek yazmakla
görevlidir. Böylece, kulun her işini, hatta hastalık anındaki inlemesini bile melekler yazarlar.178
Kulun nefsinde gizli kalan düşünce, niyet ve vesvese gibi şeylere gelince; kulların organları ile işleyerek zahire
çıkan işleri ile beraber bütün bunları bilir: "Andolsun, insanı Biz yarattık, nefsinin ona ne vesveseler vermekte
olduğunu da biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız" (Kâf: 50/16) âyeti bunu açıkça ifade etmektedir.
Kulların, işlemeyi azmetmeyip kastetmedikleri vesvese ve düşünceleri yazılmaz. Peygamberimizden (s.a.s)
rivayet olunduğuna göre; Kul, hayırlı bir işi işlemeyi kasdeder de, işleyemezse buna bir sevab yazılır. Kötülük
işlemeyi diler de, bunu bilfiil teşebbüs etmeyerek işlemezse, bir günah bile yazılmaz. Melekler, gaybı, kulun
içinden geçen niyetlerini bilmezler. Fakat, kul bir iyilik yapmayı kasd edince, ondan meleklerin idrak edeceği
misk kokusu gibi bir koku yayılır da bundan o kulun iyilik yapmaya azmettiğini bilirler. Kötülüğü kasdedince de,
onun kötülük yapmaya niyet ettiğini anlarlar.179
Kirâmen Kâtibin, kulun iyi ve kötü her işinin günah ve sevablarını yazarlar. Fakat kul iyi işini içinden samimi
olarak, Allah rızası için yapmayınca, katıksız Allah rızası için yapılmayan ameller geçersiz sayılır. Hatta
melekler, kulun iyiliklerini çok sayıp beğenerek Allah'ın dilediği katına ulaştırdıklarında, Allah, onlara şöyle
vahyeder: "Siz kulumun amelini gözetip zapt eden idiniz. Ben ise kulumun nefsinde olan niyetinin gözeticisiyim.
Kulum, amelini halis ve katıksız olarak benim rızam için yapmadı. Bunu Siccîn'e atınız". Melekler, az ne
önemsiz buldukları kulun amelini de Allah'ın dilediği mülk ve saltanatından olan katına ilettiklerinde, Allah
onlara vahyeder ki, "Sizler kulumun işini yazıyordunuz. Ben ise onun nefsinde olanı bilir ve gözetirim. Amelini
katlayın da onu İlliyyin'e atın"180
Kişinin halis olarak iyi niyeti, niyetsiz amelinden hayırlıdır. Kul, Allah rızası için iyi amel işlemeye niyet edince,
hastalık gibi bir engel çıkınca, veya sıhhatli zamanındaki gibi salih ve çok amel işleyemeyince, Allah, ona
sıhhatli zamanında işlediği gibi niyetine göre sevab yazdırır. Bu konuda pek çok hadis vardır: İbn Ömer'den;
Rasulûllah buyurdu ki:
"Vücuduna bir hastalık ve bu belâ isabet eden müslümanların amellerini muhafaza eden meleklere Allah Tealâ
şöyle emreder: Kulum için benim bağım (engelim) ile engellendiği müddetçe, önceden her gün ve her gece
işlediği kadar hayırlı ameli yazınız."181

176
Buhârî, Mevakid: 16; Bed'ül-Halk: 6; Müslim, Mesacid: 210; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/257, 486; Nesâi, Salât: 21.
177
Suyûtî, Cem'u'l-Cevamı' 6624 nolu hadis, ed-Dürri'l-Mensur, ilgili âyetlerin tefsiri: 5/47, Mısır, 1314; Ali el-Muttekî, Kenzu'l-Ummâl,
10192, 10212 nolu hadisler, Lakkanî, Şerhu Cevhereti't- Tevhid, Mısır, 1375/1955, s.210.
178
Suyutî, el-Hakaik fi Ahbâri'l-Memâlik, Beyrut 1988/1408, s.92.
179
Celâleddin es-Suyûtî, el-Habâik, s.106. Lakkânî'nin naklettiğine göre Kirâmen Kâtibîn, kulun itikad, niyet, ve kasıtlarının hepsini anlayıp
muhafaza ederler Lakkânı, Şerh-u Cevhereti't- Tevhîd, s. 108.
180
Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, VI, Mısır, 1314; s.104, el-Habâık, s.95; İbn Ebi'd-Dünya, el-İhlâs.
181
Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/194, 198.
Kiramen Kâtibin melekleri kullar cima ettiklerinde ve ayak yoluna çıktıklarında yanlarından ayrılırlar. Hattâ kişi
guslederken, çıplak vaziyette bulunduğu zaman ve cünüb iken de yanından ayrılıp geriden gözetlerler.182 Fakat
insan her ne vaziyette bulunursa bulunsun mutlaka onu gözetleyip amelini hıfzedip yazarlar. Kişi ölünce de
kabrinin başında beklerler.183
Allah Teâlâ'nın her bir insana işlerini yazmak için iki melek tayin buyurması aklen mümkündür. Peygamberliği
delillerle isbatlanmış olan Hz. Muhammed (s.a.s) ve onun Allah katından tebliğ ettiği Kur'an-ı Kerim, aklen
mümkün olan Kiramen Kâtibîn meleklerinin varlığını bildirmiştir. Mutlaka bunlara inanmak lazımdır.
İnsan, meleklerin iyilik ve kötülüklerini yazdığına ve Allah'ın da her şeyi bildiğine inanınca, günahlardan
vazgeçip iyilik yapmaya çalışır. Kişi mahşerde, günahını inkâra yeltenirse, Allah'ın bilmesi, meleklerin şahidliği
ve defterlerin elde bulunması onu susturur. Biz bu defterlerin mahiyetini bu dünyada bilemeyiz. Allah'ın bu
meleklerini kullarının yanında bulundurup bunlara amellerini yazdırması, O'nun tam adaletinin gereği ve tecellisi
ve kıyamet kopunca, kurulacak büyük mahkemenin önemini belirtmek içindir.
Kiramen Katibin meleklerinin tuttuğu defterler mahkeme-i kübrâda sahiplerine verilecektir. Bu konuda Cenab-ı
Allah şöyle buyurur:
"Biz her insanın amelini (amel defterini) boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için (her bir insan için
amelleri yazılmış) bir kitab çıkarırız ki, açılmış olduğu halde o (insan) buna kavuşur; kitabını oku, bu gün sana
karşı bir hesab görücü olmak bakımından nefsin yeter (denilir)" (el-İsrâ: 17/13-14)
İnsana, "Bu deftere senin işlediğin her şey yazıldı, hiç bir şey eksik bırakılıp unutulmadı" denilir. O gün herkes
defterinde yazılanlara vakıf olacaktır. İnsanın yaptıkları, bütün iyi, kötü amelleri boynuna dolanmıştır. Hiç bir
kimseye yaptığı amelinin sorumluluğundan kaçış ve kurtuluş yoktur.184

HAFAZA MELEKLERİ

Hafaza ve Kirâmen Kâtibîn melekleri İnsanların iyi ve kötü fiillerini kaydeden, onları koruyan meleklerdir.
Kur'an'da "hafaza" (En'âm: 6/61), "muakkıbât" (Ra'd: 13/11), "rusulünâ... yektubûn" (Zuhruf: 43/80), "el-
mütelekkıyân" (Kaf: 50/17), "rakıybun atîd" (Kaf: 50/18), "hâfizıyn" (İnfitar: 82/10), "kirâmen kâtibîn" (İnfitar:
82/12) kelimeleri ile ifade edilmektedirler. 185
İyi ve kötü her yapılanı gözetip hıfz etmek ve korumakla görevli melekler. Hafaza ve hâfızîn, hâfız kelimesinin
çoğuludur.
Gözetlemeye memur melekler insandan hiç ayrılmaksızın her an onu murakabe etmekte ve her hareketini
yazmaktadırlar. Bütünüyle bu işin nasıl olduğunu da bilemediğimiz gibi keyfiyetini bilmekle de mükellef değiliz.
"Muhakkak sizin üzerinizde hafız (gözetleyici) melekler var. Kiram (değerli) kâtipler var. Her ne yaparsanız
bilirler." (el-İnfitâr: 82/10-12)
"Hafızın" gözetleyici, amelleri ezberleyen, muhafaza eden ve koruyan anlamında tefsîr edilmiştir. Âyette hafaza
melekleri "kirâmen" değerli, şerefli sıfatlarıyla anılmıştır. Melekler Allah katında şerefli ve değerlidirler.186 Bu
suretle kalplerde o şerefli meleklerin yanında utanma ve toparlanma hissi uyarılmak istenmiştir. Zira insanoğlu
yüksek mevkide bulunanların huzurunda söz, hareket ve davranış bakımından bir hata yapmamak hususunda son
derece dikkatli ve itinalı hareket eder. "Kirâmen" vasfıyla anlatılan meleklerin her an ve her durumda kendilerini
gözetlediğini bilen kimselerde huy ve davranışlarını dikkatle ve güzel bir şekilde yapmalarıdır.
Yaptığınız bütün işler melekler tarafından muhafaza edilmektedir.
"Yaptığınız bütün hileleri meleklerimiz kaydediyor." (Yûnus: 10/21)
"İnsanın arkasında ve önünde, Allah'ın emriyle onu koruyan ve yaptıklarınızı kaydeden melekler vardır." (er-
Ra'd: 13/11)
Rasûlullah (s.a.s) hafaza meleklerinin vazifelerini anlattığı bir hadiste şöyle buyurur:
"Bir müslüman bir rahatsızlığa düşünce Allah onu koruyan hafaza meleklerine şöyle emreder: "Kulumun her
gün ve gecede yaptığı iyiliklerin sevabını ona bu hastalık müddetince yazın."187
“Gece melekleri ile gündüz melekleri sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelirler. Allah bu meleklere
"kullarım ne yapıyorlar?" diye sorar. Melekler;
"Onlara vardığımızda namaz kılıyorlardı, ayrıldığımızda da namaz kılıyorlardı" derler.”188
İnsanın sağ ve sol omuzlarında bulunan hafaza melekleri insanın günah ve sevaplarını kaydederler. Bu melekler
insandan cima, helâ ve gusül anında bu haller bitinceye kadar ayrılırlar. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyuruyor:
"Sizden hela ve cima hali hariç ayrılmayan Kirâmen Kâtibin'e saygı gösterin. İçinizden biri banyo yaptığında
bir bez parçası ile avret mahallini örtsün"
182
Suyûti, ed-Dürrü'l-Mensûr: 5/323; Lakkânî, Şerhu Cevhereti't-Tevhîd, s.208.
183
Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 6/105; Cema'u'l-Cevâmi 5089 nolu hadis; ali el-Muttakî, Kenzü'l-Ummâl, 42967 nolu hadis.
184
Muhiddin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/379-380.
185
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
186
Taberî, Tefsîr: 30/88.
187
Dârimî, Rikâk: 56.
188
Buhârî, Ezân: 31, Mevâkit: 16, Nesâî, Salât: 21.
Hz. Ali (r.a) da şöyle buyuruyor:
"Avret mahalli açık olduğu melek kişiye yaklaşmaz"
"Örtüsüz hamama girilince iki meleği kişiye lanet eder"189
Âlimler helâ ve cimâ halinde hafaza melekleri bulunmadığından dolayı, konuşmayı câiz görmemişlerdir.
Bazı âlimler kâfirlerin hafaza meleklerinin olmayacağını, çünkü onların durumunun belli olduğunu, amellerin
yalnızca kötülük olduğunu, sağlarında bulunan meleklerin mü'min olmadıklarından hayır yapamayacağını ileri
sürmüşlerdir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
"Mü'minler alametlerinden tanınırlar." (er-Rahman: 55/41)
Ancak genel olarak İslâm âlimleri kâfirlerin de hafaza meleklerinin olduğunu kabul etmişlerdir. Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
"Kitabı solundan verilene gelince..." (el-Hâkka, 69/25)
"Kitabı arkasından verilene gelince..." (el-İnşikâk, 84/10)
Bu âyetler kâfirlerin kitaplarında hafaza melekleri tarafından yazıldığını gösterir. Sağda bulunup hayır yazan
melekler de kendisi bir şey yazmasa da solda bulunan meleğe kâfirlerin kötülüklerini yazarken şâhitlik yapar.190
Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyuruyor:
"Allahu Teâla şöyle buyurmuştur: "Kulum bir günah işlemeye karar verirse onun cezasını yazmayın. Şayet o
kötülüğü işlerse ona bir günah yazın. Bir iyilik yapmaya karar verirse yapmasa bile ona bir iyilik yazın. Yaparsa
on iyilik yazın "191
Bu kudsî hadiste bildirilen karar vermek duygularla ilgili bir özellik olduğu için bunu hafaza melekleri nasıl
tespit ederler meselesi tartışılmıştır. Bu husus Süfyan es-Sevrî'ye sorulunca şöyle cevaplandırmıştır:
"Kul iyiliğe karar verince ondan bir misk kokusu yükselir. Kötülüğe karar verince de leş kokusu yükselir. Bunu
melekler duyar ve yazarlar"192 Nitekim âyet-i kerime de şöyle buyurulmuştur.
"Hatırla ki (insanın) sağında ve solunda oturan, yaptıklarını tespit eden iki melek vardır. İnsan bir söz
söylemeye dursun, mutlak onun yanında (hayır ve şerrini) görüp gözetlemeye hazır bir (melek) vardır" (Kâf:
50/17-18)
Hafaza melekleri, sağ ve sol tarafta bulunan melekler Allah katında değerli, şereflidir. Kul helâ, cimâ', banyo gibi
avret mahallerinin açılmasına sebep olacak hallerde olunca bu melekler geçici olarak ayrılır.193

MÜNKER-NEKİR

Ölen kimseyi mezarında sorguya çeken ve gerektiğinde onu cezalandıran iki Melek. Bunların, Münker ve Nekir
diye isimlendirilmeleri, her ikisinin de aşinası olmadığımız garip bir sûrette olmalarındandır. Nitekim Arapça'da
bir kimsenin, bilmediği veya tanımadığı bir şeyi bilmediğini ifade etmek için, "nekirtü'ş-şey'e" der.
Ehl-i Sünnet'e göre, Münker ve Nekir, ölen kişiye Rabbini, dinini ve peygamberini sorarlar. Mü'min kişi bu
sorulara cevap verir, ama kâfir veremez. Bu husustaki hadisler pek çoktur. Söz konusu iki melek ölünün kabrine
gelir, Allah ölüyü diriltir ve melekler sorularını yöneltirler.194
Münker-Nekir, kabirde sorgu-sual işi ile görevli olan meleklerdir. Kur'an'da adları geçmemektedir. Hadislerde ise
ölü defnedildiği zaman ona, birine Münker, diğerine Nekir denilen siyah tenli mavi gözlü iki meleğin geldiği,
ölüyü kabrinde oturtup sorular sorduğu, verdiği cevaplara göre kabrini genişlettiği veya daralttığı rivayet
edilmektedir.195
Ebu Hüreyre'den; Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Ölü defnedildiğinde, ona gök gözlü simsiyah iki melek gelir. Bunlardan birine Münker diğerine de Nekir denir.
Ölüye:
"Bu adam (Rasûlüllah) hakkında ne diyorsun?" diye sorarlar. O da hayatta iken söylemekte olduğu;
"O, Allah'ın kulu ve Rasûlüdür. Allah'tan başka Allah olmadığına, Muhammed (s.a.s.)in O'nun kulu ve elçisi
olduğuna şehadet ederim." sözlerini söyler. Melekler;
"Biz de bunu söylediğini biliyorduk zaten" derler. Sonra kabri yetmiş çarpı yetmiş zira' kadar genişletilir ve
aydınlatılır. Sonra ona
"Yat!" denir.
"Aileme dönüp onlara haber versem mi?" diye sorar. Onlar da;
"Akrabalarından en çok sevdiği kimseden başkası kendisini uyandırmayan, güveğinin uyuması gibi uyu!" derler.
Böylece, yattığı yerden, Cenab-ı Allah onu tekrar diriltinceye kadar uyur. Eğer münafık ise,

189
Kurtubî, el-Câ'm'î li-Ahkâmi'l Kur'ân: 29/248.
190
Kurtubî, el-Câ'm'î li-Ahkâmi'l Kur'ân: 29/248.
191
Müslim, İmân: 203.
192
Kurtubî, el-Câ'm'î li-Ahkâmi'l Kur'ân: 29/248.
193
Zübeyr Tekkeşin, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/290-291.
194
Pezdevî, "Ehl-i Sünnet Akâidi" Çev., Şerafettin Gölcük, İstanbul 1980, 237.
195
Tirmizî, Cenâiz: 70; Ahmed bin Hanbel III/126; IV/140; Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
"İnsanların söylediklerini duyup aynısını söylerdim, bilmiyorum." der. Melekler de,
"Böyle söylediğini zaten biliyorduk" derler. Sonra arza:
"Onu sıkıştır" denir. Arz onu sıkıştırır da kaburga kemikleri birbirine geçer. Allah onu yattığı bu yerden tekrar
diriltinceye kadar kendisine azap edilir."196
Akâid kitaplarının hemen hemen tümünde, Münker-Nekir'den, bunların kabirde ölüye yönelttikleri sorulardan
bahsedilir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu iki meleğin adından söz edilmediği gibi kabirde ölünün sorguya çekileceğine
dair açık bir ifadeye de rastlanmaz. Ancak bazı âyetlerin buna işaret ettiği, hattâ bazılarının tamamen kabir suali
ile ilgili olduğu Ehl-i Sünnet alimlerince kabul edilmiştir. Ömer Nesefi'nin "Akaid"inde: "Münker ve Nekir'in
suali Kitap ve Sünnetle sabittir" denmektedir.
"Allah, îman edenleri dünyada da âhirette de değişmeyen sağlam söz üzerinde sabit kılar. Zâlimleri ise saptırır.
Allah dilediğini yapar." (İbrahim: 14/27) âyetinde geçen âhiret hayatından maksat kabir; "sabit söz''den maksat
da "Kelime-i Şehadet''tir denmiştir. İbn Mâce, Sünen'inde şöyle demektedir:
"Allah, iman edenleri sabit bir söz ile metanetli kılar" âyeti, kabir azabı (sorgusu) hakkında indi. Ölüye kabirde;
"Senin Rabbin kim?" diye sorulur. O da;
"Rabbim Allah'tır, Peygamberim Muhammed (s.a.s.)'dir" diye cevap verir. İşte mü'min ölünün böyle cevabı;
"Allah iman edenleri sâbit söz ile dünya hayatında ve ahirette metanetli kılar" meâlindeki âyetin ifadesidir.197
Bu hadis, kütübü sittenin hepsinde rivayet edilmiştir. Bazı rivayetlerde kabirde ölüye sorulan sorular; "Rabbin
kimdir, dinin nedir, peygamberin kimdir?" diye üçe çıkarılmıştır.
"Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün; Fir'avn'ın adamlarını azabın en ağırına sokun,
denir." (el-Mü'min: 40/46) âyetinin de kabir suali ve kabir azabı ile ilgili olduğu tefsir kitaplarında
belirtilmiştir.198
Münker ve Nekir'in kabirdeki sorularıyla ilgili pek çok hadis varid olmuştur. Bu ahad haberler, lafızları itibariyle
tevâtür derecesine ulaşmamışlarsa da, bu konudaki hadislerin çokluğu, konuyu manevî mütevâtir derecesine
yükseltir.199
Bu hadislerin bir kısmında ölünün sorguya çekileceğinden söz edilmekte, ancak herhangi bir melekten
bahsedilmemektedir:
"Ölü mezara konulur. Salih kişi kabrinde endişesiz ve korkusuz oturtulur. Sonra ona;
"Hangi dinde idin?"diye sorulur. O;
"Ben İslâm dininde idim" diye cevap verir. Sonra ona;
"Şu adam (Rasûlüllah, s.a.s.) kimdir?" diye sorulur. O da;
"Muhammed (s.a.s.), Allah'ın Rasûlüdür. O, bize Allah katından apaçık âyetler getirdi; biz de O'nu doğruladık"
diye cevap verir. Daha sonra bu ölüye;
"Sen Allah'ı gördün mü? diye sorulur. O da
"Hiçbir kimse Allah'ı görmeye lâyık değildir" diye cevap verir. Bu soru ve cevaplardan sonra onun için ateş
tarafına bir pencere açılır. Ölü ona bakarak ateş alevlerinin birbirini kırıp yenmeye çalıştığını görür. Sonra ona;
"Allah'ın seni koruduğu ateşe bak" denir. Daha sonra onun için Cennet tarafına bir pencere açılır. O da bu defa
Cennetin süsüne ve nimetlerine bakar. Kendisine;
"İşte bu yer senin makamındır" denildikten sonra;
"Sen samimi iman üzerinde idin, bu sağlam iman üzerinde öldün ve inşallah iman üzerinde dirileceksin"
denir."200
Görüldüğü gibi yukardaki hadiste herhangi bir melekten söz edilmemekte, mücerred olarak kabir suali
zikredilmektedir. Başka bir hadiste ise ölüyü sorguya çekecek olanın bir melek olduğu belirtilmekte ancak
isminden bahsedilmemektedir:
"Bu ümmet kabirlerinde imtihan edilecek. İnsan defnedilip arkadaşları ondan ayrılınca, elinde topuzla bir melek
gelerek onu oturtur ve;
"Bu adam (Rasûlüllah hakkında ne dersin "? diye sorar. Kişi mü'min ise;
"Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s.)'in, Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim."
diye cevap verir. Melek de ona;
"Doğru söyledin" der..." 201
Daha önce geçen Ebu Hüreyre hadisinde iki sorgu meleğinden söz edilmekte ve birinin adının Münker, diğerinin
de Nekir olduğu beyan edilmektedir.
Ehl-i Sünnet'e göre Münker ve Nekir'in kabirde ölüyü sorguya çekmeleri haktır. Kabrin sıkması ve azabı haktır.
Bu bütün kâfirler ve asi bazı mü'minler için olan bir şeydir.202

196
Tirmizi, Cenâiz: 70.
197
İbn Mace, Zühd: 32; Ayrıca bk. Buhari, Tefsîr, Sûre, 14.
198
İbn Kesîr, "Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm", 40/46. âyetin tefsîri.
199
Haşiyetü'l-Kesteli alâ Şerhi'l-Akâid, İstanbul 1973, 133, 134.
200
İbn Mace, Zühd: 32.
201
Ahmed İbn Hanbel, Müsned: 3/3, 40.
Ancak Mutezile buna muhalefet etmiştir. Kabirdeki sual ve azap, ruhun cesede iade edilmesiyle mümkündür.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, ölüyü defnettikten sonra; "Kardeşiniz için Allah'tan mağfiret dileyiniz, çünkü o, şu
anda sorguya çekilmektedir." buyurmuşlardır.203
İmam Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde naklettiği uzunca bir hadiste Rasulullah (s.a.s.), ensardan bir adamın
kabri başında, iki veya üç defa "Kabir azabından Allah'a sığının!" dedikten sonra, bir mü'min için ölüm ve
sonrasını şöyle anlatır:
"Mü'min kulun dünyadan kopup, âhirete gitme zamanı geldiği zaman, gökten ona, yüzleri sanki güneş gibi beyaz
melekler iner. Beraberlerinde cennet kefenlerinden bir kefen ve cennet kokularından birtakım kokular
bulunmaktadır. Mü'minin göz mesafesine otururlar. Sonra ölüm meleği yaklaşır ve başucuna oturup
'Ey güzel ve hoş can, haydi Allah'tan bir bağış ve hoşnutluğa çık gel!' der. O can, ağızdaki suyun aktığı gibi akıp
kolayca çıkar. Azrâil de onu alır ve elinde bir an bile bekletmeden, o kefene ve kokuların içine sarar. Bu esnada
o candan, yani ruhtan, yeryüzünde bulunan misk kokularının en güzeli gibi bir koku çıkar. Ölüm melekleri onu
alıp, birlikte yükselirler. Uğradıkları her melek topluluğu,
'Bu güzel ruh kimdir?' diye sordukça, onlar, hayatta iken insanların ona verdiği en güzel ismi ile,
'bu, falan oğlu falandır' diye cevap verirler. Böylece birinci göğe ulaşırlar ve kapının açılmasını isterler. Onun
için göğün kapısı açılır. Her gökte, o göğün en kıymetli melekleri, bu ruhu bir sonraki göğe kadar teşyî ve ona
refakat ederler. Neticede yedinci göğe gelinir. Allah Teâlâ,
'Bu kulumun kitabını, "illiyyîn"e yazın ve onu yeryüzüne geri götürün! Çünkü ben onları, yerden-topraktan
yarattım, oraya geri çeviriyorum, tekrar oradan çıkaracağım' buyurur. Bunun üzerine onun ruhu kabirdeki
bedenine iade edilir, yani yeniden diriltilir ve ona iki melek gelip yanına oturur.
'Rabbin kim?' diye sorarlar. O,
'Rabbim Allah!' der.
'Dinin nedir?' diye sorarlar, o,
'Dinim İslâm!' der.
'Size peygamber olarak gönderilen kim?' diye sorarlar, o,
'Rasulullah!' der.
'Bilgin nedir?' derler, o,
'Allah'ın kitabını okudum, ona inandım ve onun doğru olduğunu kabul ettim' der. Bunun üzerine gökten bir ses,
'Kulum doğru söyledi. Binâenaleyh onun için cennetten bir döşek serin, ona cennetten bir elbise giydirin ve ona
cennetten bir kapı açın!' der.
Böylece cennetin esintisi ve güzel kokusu ona gelir, kabri göz alabildiğine genişletilir. Derken yanına güzel
yüzlü, güzel elbiseli, güzel kokulu bir adam gelir ve der ki:
'Seni sevindirecek şeylerle müjdelen, yani müjdeler olsun, sevineceğin şeylere ulaşacaksın. İşte bu,
va'dolunduğun gündür.' Ona,
'Sen kimsin? Yüzün, uğur getiren bir yüz' diye sorar. O,
'Ben senin sâlih amelinim' der. Kul o anda,
'Ey Rabbim! Kıyameti hemen kopar, kıyameti hemen kopar ki aileme ve malıma, yani benim için cennette
hazırladığın evlere ve yüce makamlara kavuşayım' der.
Dünyadan ayrılıp, ahirete gitme zamanı geldiğinde, kâfir kula da gökten, beraberlerinde kalın ve sert kumaşlar
bulunan siyah yüzlü melekler gelirler ve gözünün göreceği yere otururlar. Sonra Azrâil yaklaşıp başucuna
oturur ve
'Ey pis can, haydi Allah'ın kızgınlığına ve gazabına çık gel!' der. Böylece o can, bedeninden ayrılır. Azrâil, onu,
çok parçalı bir şişi ıslak yünden çekip kopardığı gibi çeker çıkarır. Onu aldığı zaman, elinde bile tutmadan
hemen o sert ve kalın kumaşa sarar. O zaman ondan, yeryüzünde bulunan leş kokularının en kötüsüne benzer bir
koku çıkar. Melekler onunla beraber yükselirler ve uğradıkları her melek topluluğu,
'Bu pis ruh kimdir?' diye sorarlar. Onlar, hayatta iken insanların ona verdiği en çirkin ismini kullanarak derler
ki:
'Bu, falan oğlu falandır.' Böylece birinci göğe gelinir ve kapının açılmasını isterler, ama ona göğün kapısı
açılmaz. Allah Teâlâ,
'Onun kitabını en aşağı yer tabakasındaki "siccîn"e yazın!' der. Böylece onun ruhu aşağılara atılır. Derken
cesedine döndürülür ve iki melek gelip yanına oturur ve ona,
'Rabbin kim?' diye sorarlar, o,
'Haa, haa.. Bilmiyorum' der. Ona,
'dinin nedir?' diye sorarlar, o,
'haa, haa.. Bilmiyorum' der.
'Size peygamber olarak gönderilen kimdir?' derler, o,
'haa, haa.. Bilmiyorum' der. Bunun üzerine gökten bir ses,
202
İmam Azam, "Fıkh-ı Ekber", trc. Hasan Basrî Çantay, Ankara 1985, s. 14.
203
Ebu Davud, Cenâiz : 67; es-Sâbûnî, "el-Bidâye Fi Usûli'd-Dîn ", Nşr. B. Topaloğlu, Dımaşk 1979 s. 97; Halid Erboğa, Şamil İslam
Ansiklopedisi: 4/363-364.
'O kulum yalan söylüyor. Dolayısıyla ona ateşten bir döşek hazırlayın ve cehennemden bir kapı açın!' der.
Böylece ona cehennemin sıcaklığı ve zehirli yakıcılığı gelir; kabri de, kaburgalarını birbirine geçirecek kadar
daraltılır. Derken çirkin yüzlü, kötü elbiseli ve pis kokulu bir adam gelir ve ona,
'Hoşuna gitmeyen şeyleri sana müjdelerim! İşte bu, tehdit olunduğun gündür' der. O,
'Sen kimsin? Suratından şer akıyor' diye sorar. O,
'Ben senin kötü işlerinim' der. Bunun üzerine o kul, kabrine açılan kapıdan, cehennemde kendisi için hazırlanmış
gördüğü azaptan korkarak 'Ey Rabbim, kıyameti koparma!' der..."204
Bu uzun hadis-i şerif, ayrıca Ebu Davud'un ve İbn Mâce'nin Sünenlerinde; İbn Kesir'in Tefsirinde yer almakta,
hasen bir hadis kabul edilmekte, delil kabul edilen güvenilir râviler tarafından rivayet edildiği bildirilmektedir.
Görüldüğü gibi bu hadiste, ölüm meleği ve yardımcılarının yanı sıra, kabirde insanı ilk hesaba çeken iki
melekten bahsedilmektedir. Kur'an'da bu iki melekten bahsedilmese de, bu hadis dışında sahih birçok hadiste
kabirdeki bu meleklerden bahsedilmiştir.
Enes b. Malik (r.a.) Peygamberimizin şöyle buyurduğunu anlatıyor:
"Kul kabrine konup da ailesi ve arkadaşları onu orada bırakıp gittikleri ve o kul, çekip gidenlerin ayak seslerini
duyduğu zaman, iki melek gelip onu oturturlar ve derler ki:
'Sen şu zat, yani Muhammed (a.s.) hakkında ne der idin?' O kişi mü'min ise,
'Şehâdet ederim ki O, Allah'ın kulu ve peygamberidir' der. Bunun üzerine ona,
'cehennemdeki şu yerine bak! İşte onu, cennetten bir yer ile değiştiriyoruz' , yani 'Eğer sen mü'min olup da bu
soruya doğru cevap veremeseydin, o cehennemdeki yere girecektin' denilir. Mü'min, bunların her ikisini de
görür. Ama kabre konan kişi münâfık ve kâfir ise, ona,
'Sen şu zat hakkında ne der idin?' denildiğinde,
'bilmiyorum, insanlar ne derlerse ben de onu derdim' cevabını verir. Bunun üzerine,
'Ne bildin, ne de uydun!' denilip, ona demirden bir topuz ile öyle bir vurulur ki, insan ve cinlerden başka bütün
varlıkların duyduğu bir çığlık atar."205
Bu konuyla ilgili bir diğer hadiste bu iki melekten birinin adının "Münker"; diğerininse "Nekir" olduğu
bildirilmiştir.206
Anlaşılıyor ki Allah Teâlâ'nın, her işle görevlendirdiği çeşit çeşit melekleri bulunmaktadır ve Kur'an da bunların
sadece bir kısmından bahsetmiştir; bir kısmı peygamberine ayrıca bildirmiş ve dolayısıyla O, hadislerinde bize
bize bildirmiştir. Elbette bunların dışında da kim bilir daha nice melekler vardır.207

HAZENE-İ CEHENNEM

"Hazene", muhafız, bekçi cehennem kapısının bekçi ve görevlileri manasına gelen "hâzin"in çoğuludur.
Sonsuz kudret sahibi olan yüce Rabbimiz, dilediği herşeyi, hiçbir kimseye ihtiyaç duymadan sadece "ol"
demekle yapabildiği halde, hikmeti gereği birçok meleği çeşitli vazifelerle görevlendirmiştir. "Hazene-i
Cehennem" de bu görevlilerden bazılarıdır. Bunu Kur'ân-ı Kerîm'in: "Cehennemde görev yapanları ancak
meleklerden kıldık" (el-Müddessir: 74/31) âyetinden anlamak mümkündür.
Rabbimiz bize, cehennemde görevli bekçilerin sayısının on dokuz olduğunu bildirmektedir.
"Biliyor musun sakar (cehennem) nedir? O, ne geri bırakır ne de azabdan vazgeçer. İnsanın derisini kavurur.
Üzerinde görevli on dokuz (melek) vardır." (el-Müddessir: 74/27-30)
Kur'ân'ın verdiği bu on dokuz rakamı üzerinde durup, çeşitli yorumlarda bulunanlar eksik değildir. Oysa
Kur'ân'ın kendisi bunun hikmetini yukarda geçen âyetin devamında şöyle açıklamaktadır:
"Onların sayısını inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle kendilerine kitap verilenler
kesin bir bilgiye sahip olsun, iman edenlerin imanını artırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem de mü'minler
şüpheye düşmesinler; kalblerinde hastalık bulunanlarla kâfirler: Allah bu misâlle ne demek istemiştir ki
desinler." (el-Müddessir: 74/31)
Demek ki, inkârcılar ve kalbinde hastalık bulunanlar "Bu sayıdan ne murad edilmiş" derler ve muhtemelen;
"ondokuz kişi cehennemliklere nasıl güç yetirecek?" şeklinde konuyu küçümsemek isterler. Belki de bu
görevlilerin, Allah'ın kendilerine büyük bir güç verdiği meleklerden olduğunu düşünemiyorlar. Böyle bir
ihtimale Cenab-ı Allah'ın cevabı:
"Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Üzerinde iri yapılı, kaba ve
sert tabiatlı, Allah'ın kendilerine verdiği buyruklarına baş kaldırmayan, kendilerine emredileni yerine getiren
melekler vardır." (et-Tahrîm : 66/6)
Öyle melekler ki, yalvarıp yakarma, ağlayıp sızlama onları etkilemez, görevlerini yapmaktan bir nebze olsun
alıkoymaz.

204
Ahmed bin Hanbel, IV/287.
205
Buhâri, Cenâiz: 68, 87; Müslim, Cennet 70, 4/2200; Tac: 1/375.
206
Tirmizî, Cenâiz 70, III/383.
207
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
"Hazene-i cehennem"in önde gelen ismi Mâlik'tir. Kur'ân, cehennemliklerin çektikleri azaptan kurtulmak için:
"Ey Mâlik (dile de) Rabbin bizim işimizi bitirsin! Diye seslenirler. Mâlik de, siz böyle kalacaksınız, der." (ez-
Zuhruf: 43/77)
Peygamber (s.a.s) de, rüyasında kendisine cehennem ehlinin durumu gösterilirken, önündeki ateşi yakmakla
meşgul birine gözü takılır. Kim olduğunu sorduğunda: "Cehennem bekçisi Mâlik’tir" cevabını alır.208
Kur’an’da İnkâr edenleri bölük bölük cehenneme sürülecekleri, kapıların açılacağı ve cehennem bekçilerinin
onlara, "Size, içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi
mi?"209 diyecekleri ifade edilmektedir. 210

HAZENE-İ CENNET

Cennet kapısının bekçileri ve cennetin muhafızlarıdır.


Kur'ân-ı Kerim "Hazene-i Cennet" hakkında detaylı bilgi vermez. Ne sayıları ne isimleri ne de görevlerinin
mahiyeti hakkında insanları yeterince aydınlatmaz. Buna gerek de yoktur. Yalnızca iman etmek ve Allah'ın
bildirdiği kadarını bilmek kâfidir. Allah'ın ve Rasûlü'nûn bildirmediği ve ancak Onların bildirmesiyle
bilinebilecek mevzularda yorum yapmak, ileri geri konuşmak da câiz değildir.
"Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise zümreler halinde (bölük bölük) cennete sevkedilir. Oraya varıp da
kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya,
derler." (ez-Zümer: 39/73)
Yukarıdaki âyetten; Cenâb-ı Allah'ın, "hazene-i cennet"ten sözederken onları çoğul siğası ile zikrettiğini
görüyoruz. Demek ki, "Cennet hazenesi"nin sayısı ikiden fazladır. Zira Arapça'da çoğul, üç ve daha yukarısı için
kullanılır.
Ayrıca "hazene", cennetlikleri karşılarken takındıkları tavırdan mü'minlere karşı güleryüzlû, tatlı sözlü
olduklarını öğreniyoruz.
Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadisinde:
"Ben kıyamet gününde cennetin kapısına gelerek açılmasını isteyeceğim. Cennetin bekçisi:
- Sen kimsin? diyecek. Ben de:
- Muhammed'im diyeceğim. Bunun üzerine:
- Ben ancak sana açmaya memur oldum. Senden önce hiçbir kimseye açmayacaktım, diyecek"211
Buradan da, "Hazene-i Cennet"in diğer melekler gibi, yalnızca kendilerine emrolunan şeyleri yaptıklarını
öğrenmekteyiz.212
Kur'an'da meleklerin cennetlikleri "İşte bu, size vaad edilmiş olan (mutlu) gününüzdür" (Enbiyâ: 21/103) diye
karşılayacakları, müttakîler bölük bölük cennete sevkedilip kapılar kendilerine açıldığında, "Onun bekçileri
(hazenetuhâ): Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buruya!" (Zümer: 39/73)
diyecekleri, meleklerin Adn cennetlerine babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber
gireceklerin yanına her kapıdan vararak, "Sabrınıza karşılık size selâm olsun! Dünya yurdunun sonu ne
güzeldir!" (Ra'd: 13/23) diyecekleri haber verilmektedir. 213

HÂRÛT-MÂRÛT:

Bunlar hakkında farklı görüşler olmakla beraber, "Babil'de insanlara sihir öğretmek suretiyle onları imtihan
etmek üzere gönderilen iki melek" oldukları, en yaygın görüştür. Kur'an-ı Kerim, bu olayla ilgili daha başka bilgi
vermemektedir. Muteber hadis kitaplarından Buhari'de Kitabu't-Tıbb'ın sihre tahsis edilen 47. babının başlığında
Bakara suresinin 102. ayeti zikredilmekte, bu münasebetle ayet içinde Hârût ve Mârût adı geçmektedir. Bunun
dışında söz konusu isimlerle ilgili bir bilgiye rastlanmamaktadır. Ahmed bin Hanbel'de ise, insanlar gibi birtakım
arzu ve istekleri bulunan varlıklar olarak tasvir edildiği görülmektedir.214
Fakat bu rivayeti, müfessirler bozuk ve merdud kabul ederler.215 Kur'an, bu iki melekle ilgili olarak yahudiler
arasında meşhur olan hikâyeleri onaylamaz. 216

208
Buhâri, Cenâiz: 93; Halid Erboğa, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/385-386.
209
Zümer: 39/71.
210
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
211
Müslim, İman: 85.
212
Halid Erboğa, Şamil İslam Ansiklopedisi: 2/386.
213
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.
214
Ahmed bin Hanbel II/134.
215
Bkz. Fahreddin Râzi, Tefsir-i Kebir, 2/Bakara, 102. ayetin tefsiri.
216
Ahmet Kalkan, Kur’an Kavram Tefsiri.

You might also like