You are on page 1of 76

OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE

MASONİK
BİLDERBERG
ÇETESİ

SİYONİZM VE PROTOKOL

FİNANS ODAKLARI
VE TEKNOKRATLAR
ULUSLARA NASIL EGEMEN OLDU ?
İSTANBUL / 30 MART 2000

GİRİŞ

*Marozia, soylu bir kadın ve Papa’nın metresi. Papa ile ilişkisinden


dünyaya gelen oğlu Papa olmuştur, oğlu ölünce yerine Papa olarak yeğenini
seçtirtir. Onun da ölümünden sonra yerine torununu Papa seçtirtir. Bunların
ardından peşpeşe sekiz yıl içinde dokuz yeni Papa seçtirtir. Bunların üçü
boğularak, birisi yüzüne yastık kapatılarak boğulur, beşi ise, kayıtlara
geçmeyecek tarzda yok edilirler. Papalığı yaklaşık seksen yıl süreyle
Marozia ve annesi yönetmiştir.

*Filioque tartışması-Rosenkreuz, Mason locaları ile ilişkileri olan


kardinaller var. Bunlardan biri olan Psikopos Angelo Roncalli Papalığa
yükselmiştir. (Papa John XXIII.) Çok gizli bir örgütün üyesi. Bu örgütü
kuran Alman Baron 1940’lı yıllarda örgütün yer altı faaliyetlerini
İstanbul’dan yönetmiştir.

*Papa John XXIII, (sol görüşlü olarak biliniyor) II. Vatikan Konseyi’ni
toplamıştır. Bu toplantıya 50 Katolik dışı çeşitli Hıristiyan temsilci
gelmiştir, alınan karar: “Tek tanrılı dinlerde kimin neye inandığı önemli
değil, önemli olan Monoteizmin tanrısına inanıyor olmak.”

*İlk kez Katolik Kilisesi Yahudilik ve İslâmiyetin yanında yer alıyor, ortak
mücadele başlıyor.

*1955’de Angelo Roncalli Türkiye’ye gönderiliyor. Papa olunca, Celal


bayar’ın idamına karşı olduğunu bildiriyor. (Celal Bayar, Mason)

*Vatikanın İstanbul’da çalışmalara başlayabilmesi için gerekli izni 1952’de


Celal Bayar vermiştir.

*Franz von Papen, Papa’nın gizli hazine amiridir.

*Almanya’da (İngolstad’ler) Prof. Adam Weishaupt (1776) gizli örgüt


İlluminati’yi kurmuştur.

*Roncalli’nin Türkiye’deki görev süresi içinde bir çok Türk Katolik


olmuştur. Bunlardan bir İzmirli ailenin yakını Vatikan’da kardinalliğe değin
yükselmiştir.

*Papa Thule Gesellschaften üyesi. Papa’nın arasında gül ve haç işlenmiş.


*Alman İşçi Partisi’ni Thule adına yöneten Baron Rudolf von Sebottendrof.

*Von Sebottendorf, 1910’a kadar İstanbul’da yaşamıştır ve İslâm mistizmi


ile çok yakından ilgilenmiştir.

*Aynı yıllarda Georg İvanoviç Gurdjief İstanbul’da yaşıyor, Kars’ta


dünyaya gelmiştir ve Komünistlerle olduğu gibi Melâmilerle de ilgisi vardır.
Dana sonra Tibet ve Hindistan’a gitmiştir.

*Dr. Rıza Nur ve Sebottendrf, Gurdjief’in talebisidir.

*Guido von List, Hitler’i en çok etkilemiş olan ocultist. Hitler’in diğer
ocultist ustası ise Yahudi Messing.

*Dr. Friedrich Kohn, Swastikayı hazırlamıştır ve yeni Alman dinciliğinin


sembolü olarak bayraklara konulmasını Hitler’e kabul ettiren kişidir.

*Kral Haushofer, Gurdjief’in yetiştirmesi bir ocultist ve Hitler’in çok yakın


dostudur. Oğlu ise Michel de Notre Dame (Nostradamus)’tur.

*Sebottendorf, Prens Thum und Tais, Franz von Papen 1934’de


İstanbul’dalar. Sebottendorf, Tünel’de illuminati adının Türçeye uyarlanışı
olan Nuru Ziya sokağında yaşamıştır.

*Ekim 1994’de İstanbul’da Avrupalı finansörler ile yerli zenginler arasında


bir toplantı düzenlenmiştir.

*Vatikan Bernardino Nogara’nın özel yöntemleri ve çabaları sayesinde


dünya finans kaynaklarının merkezine dönüştü.

*Bernardino Nogara, İstanbul’da Banka Komerçiale İtalyano’nun müdürü.

*Papa Pius XI. Nogara’yı Vatikan’ın servetini yönetmekle


görevlendirdiğinde Nogara’nın ön koşulu şu olmuştur: “Vatikan’a servet
kazandırırım ama paraların nereye yatırıldıkları konusunda hiç kimseye
hesap vermem.” Nogara, 1954’e değin bu görevde kalmıştır. Vatikan’ı
dünyanın en zengin kurumu yapmıştır. (tam bu dönemde Papa XIII. John
Roncalli Vatikon Konseyi’ni toplamıştır!)

*Papa XIII. John ve Patrik Athenagoras 1964 yılında Kudüs kentinde


biraraya geldiler.

*Papa’nın CİA ile ilişkili olduğuna dair belgeler ortaya serilmiştir!

*ACUE (Birleşik Amerika için Avrupa Komitesi) 1949’da, CİA’in babası


OSS (Office of Strategia Sevices) tarafından finans edilmiştir.

*ACUE’in genel sekreteri CFR (Dış İlişkiler Komisyonu) müdürü.


*CFR Bilderberg ve Tri-Lateral Komisyonunun koordinatörlüğünü
yürütüyor. Eski solcu Papa Paul VI., bu gruplar tarafından Papa John
XIII.’den sonra Vatikan’ın başına getiriliyor.

*Papa VI. Vatikan’ın tüm servetini Amerikan bankalarına yatırdı. Geriye


kalan parayı da Jean Paul II. ABD’ye transfer etti.

*1950’lerde Moral Rearmamant (Manevi Cihazlanma Derneği) Türkiye’de


faaliyete geçmiştir. Gazetecileri İsviçre’ye davet etmiştir. Bu dernek
Türkler’i komünizmin yıkıcılığına karşı korumayı üstlenmiştir!

*Türkiye’deki Manevi Cihazlanma Derneği’nin büyük çoğunluğu


levantenler, Sabetaylar, Ermeniler, Rumlar, İsviçreliler, Almanlar,
Avusturlalılar ve bunların dostları olan seçkin Türkler’dir.

*1950 yılında Türkiye’de faaliyete geçen “Güzelleştirme Dernekleri” banka


şubelerinden daha çoktur!

*1940’lara gelinmeden önce Türkiye, Avrupa’nın en itibarlı ülkesidir.

*Türkiye 1945-1947 yılları arasında Almanya’ya gıda ve malzeme


yardımında bulunmuştur. Kredi vermiştir.

*Athenogroras, Dünya Ortodokslarının Merkezi’nin Fener Patrikhanesi


olduğunu tüm dünyaya duyurdu.

*Yunanistan’ı Kilise yönetmektedir. Toplam 330.000 dönüm araziye


sahiptir.

*1973 yılınca çıkan yasa ile Yunanistan’da Ortodoks İncili dışındaki


incillmerin okunması ve dağıtılması yasaklanarak; 3,5 yıl tecilsiz hapis
cezası getirilmiştir.

*Yunanistan, İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulunarak, Fener


Rum Patriğinin Türk vatandaşı olmaması gerektiğini savundu.

*Fener Rum Patrikhanesi, İtalya’daki Vatikan benzeri bir konuma


dönüştürülerek, devlet içinde devlet yapılmak isteniyor.

*”Türk dostu” lakaplı Marsilya Gizli Güvenlik Örgütü Müfettişi kurşuna


dizilmiş olarak bulundu. Bu kişi Türkiye ve İtalya’daki sağ ve sol örgütlere
silah temin eden (SAC=Sevice d’Action Critique) örgütün başıydı.

*Marksist Levinist Kürt örgütü PKK’nın finans kaynaklarından birisi de


Federal Almanya Cumhuriyeti tutucu hükümeti.

*Fener rum Patrikhanesi ve terör örgütü PKK eski oyunun yeni


versiyonlarını Türkiye sahnesine sürdüler.
*Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre, Fener Rum Patrikleri Fatih
Cumhuriyet savcılığı ve İstanbul Valiliği ile muhataptırlar.

*Ermeniler monofist’tir. Ermenilerin inancına göre Hz.İsa hem insan hem


de tanrının biricik oğlu ve tek tabiatlı.

*1856, Hattı Hümayın’la Ermeniler Müslümanlar ile eşit haklara sahip


oldular. Osmanlının son 50 yılında devlet bürokrasisinde en çok Ermeniler
yer almıştır. Ermkeni-Yahudi rekabeti iftiralara ve idamlara yol açmıştır.

*Ermenilerin PKK’yı desteklemeleri ne ranstlandır ne de karşılıksızdır.


1900’lü yılların başlangıcında öğrenimini yurtdışında (Fransa ve ABD)
yapmış doktor, avukat, posta teknisyeni Ermeniler Diyarbakır’da oldukça
yoğundur.

*1923’de Millet Meclisi’nde Lozan’a karşı çıkan 14 milletvekili vardır.


(Halifeciler)

*Lozan’ı 27 devlet onaylamış ve antlaşmaya imza koymuş olmasına karşın


ABD hâlâ imzalayıp kabullenmiş değildir.

*Vatikan İstanbul’un Ortodoks aleminin merkezi olması dayatmasını


sürdürmesinden ötürü Lozan’a taraf olarak katılmamış ve Avrupa’da kulis
faaliyetlerini sürdürmektedir.

*”Hıristiyanlara baskı” kampanyası İngiliz Times gazetesi tarafından


başlatılmıştır.

*Türk Ortodoksları Selçuklu Rum devletinden kalmadır. Karamanlı,


Hıristiyanları Türktür, ana dilleri Türkçe’dir. Kurtuluş Savaşı’nda
Atatürk’ün yanında yer almışlardır.

*Gagauzlar Türk ve Ortodoks olmalarıdna ötürü Türk Ortodoks Kilisesi’ne


yakındırlar. (Patrik vekili Selçuk Erenerol)

*Rusya’da 6,5 milyon Türk Hıristiyan bulunmaktadır.


B’NAİ B’RİTH
(AHİD ÇOCUKLARI)

1843 yılında kurulmuştur. Günümüzde 58 ülkede örgütü bulunan, 230.000


üyeli en büyük Yahudi kuruluşudur. Dünyada uluslar arası olayların akışını
etkileyebilen bir güce sahip olduğunu kanıtlamıştır.

Kendi sözleriyle:
“Dünyadaki diplomatlar, başkanlar, krallar ve Vatikan’la yakın ilişki
içindeyiz. Washington’dan Kudüs’ten ve tüm dünyadan liderler,
Yahudiliği ilgilendiren konularda bizi ararlar. B’nai B’rith kuruluşundan
buyana Birleşmiş Milletler’de çok önemli rol oynamaktadır. BM de
sürekli mevcut tek Yahudi kuruluşuyuz. Ayrıca giderek önem kazanan
Avrupa Birliği bünyesinde de yer almaktayız.”

B’nai B’rrith, etkilerini tanıtmak amacıyla düzenli olarak yayınladığı ve çok


etkili haber bültenlerinden derlenmiş bazı bilgiler aşağıdadır:

*14. 12. 1999- “Daha da önce Yahudi olmayanların 2. Dünya Savaşı’nda


bazı dev Alman firmalarında zorla çalıştırılan Yahudiler için tazminat alma
çabaları hiç sonuç vermemiş hatta bir özür bile dilenmemiştir. Fakatk B’nai
B’rith devreye girdikten sonra, söz konusu şirketler önce 3.3 milyar mark
ödemeyi kabul etmişler, bunu yeterli bulmayan B’nia B’rith, New York
Times gazetesine bu firmaları 2. Dünya Savaşı’nda yaptıklarından ötürü
eleştiren tam sayfa ilanlar vermekte dahil olmak üzere yaptığı baskılar
sonucu 10 milyar mark tazminat ödenmesi karara bağlanmıştır.”

*02. 11. 1999- “Hollanda Başbakanı B’nai B’rith yetkilerine Nazilerin işgali
sırasında Hollandala Yahudiler’den çalınan varlıkların geri ödenmesi
konusundaki araştırmanın bu yıl içinde tamamlanacağı sözü vermiştir.”

*09. 09. 1999- “Babtistlerin, yahudilerin “tamama ermesi” yani yeni ahidi
de kabul etmeleri için dua edeceklerini açıklamaları üzerine B’nai B’rith şu
yanıtı vermiştir: “Biz, Torah’a inanıyoruz ve o tamdır. Ona inananlar
tamama ermiş yahudiler’dir. Biz, tanrı habercisi olarak bir insan bekliyoruz,
Hıristiyanlar gibi tanrısal sıfatlara sahip bir Mesih beklemiyoruz. Aynı
mantıkla en son vahiy olan Kur’an-ı Kerim’e inanmayan Hıristiyanlar da
“tamama ermesi” gereken Müslümanlar olmuyorlar mı?”

*06. 01. 2000- “B’nai B’rith, 20. 01. 2000 tarihinde Miami’de
Demokratikleşme-Diktatörlük karşılaştırması ve Sivil Yönetim- Askeri
Yönetim karşılaştırması konularında bir Latin Amerika toplantısı
düzenleyecektir”

B’nai B’rith, ayrıca “İpek Yolu Projesi”ne büyük önem ve destek


vermektedir. Amaç; Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Gürcistan,
Kırgızistan, Özbekistan, Tacakistan ve Türkistan demokratikleşmesi ve
serbest ticarete açılmasıdır. Bu bölgeyi stratejik konumu, zengin doğal
kaynakları ve halklarının çeşitliliği bakımından önemli bulmaktadırlar.

ULUSLAR ARASI TİCARET ODASI


(İnternational Chamber of Commerce-ICC)

1919 yılında kendilerine “Barış Tacirleri” adını veren bir grup işadamı
tarafından kuruldu. Neredeyse yüz yıla ulaşacak bir süreden beri uluslar
arası ticaret ve yatırımını gelişmesi amacıyla faaliyet göstermektedir. Sınır
ötesi ticaretin yönetimini düzenleyen yasaların rakipsiz yapıcısı oldular.
Günümüzde elektronik ticaretin kurallarını hazırlıyorlar. Bu yasalara uymak
“gönüllülük!” esasına dayanıyorsa da dünyada geniş biçimde
uygulanmaktadır. Çok önemli hizmetlerinin arasında “uluslar arası hakemlik
kurulu” dünyanın en önde gelen hakemlik kuruludur. Günümüzde 130
ülkeden binlerce şirket bu kuruluşun üyeleri arasında yer almaktadır.

İş dünyasını ilgilendiren konularda önerileri ve harekete geçiren oluşumları


en ince detayına kadar incelemek için uzman sayısı 500’e varan
komisyonlar kurabilmekte ve sonuçları göre pozisyon alarak bunu uluslar
arası organizasyonlara ve hükümetlere bildirmektedir.

Dünya Ticaret Örgütü yetkilileriyle düzenli olarak görüşmekte ve onlara


yeni toplantılarda başarı sağlayacak fikirler ve hedefler sunmaktadırlar.

Birleşmiş Milletler ile yoğun bir diyalog içinde onların ekonomik


hedeflerine ulaşmalarında yardımcı olmaktadırlar. BM ve yan kuruluşlarının
en üst düzeydeki danışmanı durumundadır.

Her yıl gerçekleşen G-7 ülkelerinin zirve toplantılarından bir gece önce
toplantıya ev sahipliği yapacak olan ülkenin başkanı ICC’nin başkanıyla
buluşur ve ertesi gün toplantıda diğer başkanlara iletilmek üzere onun görüş
ve tavsiyelerini alır.

BM bir alt kuruluşu olan Ticaret ve Gelişim komisyonu (UNCTAD) ile


gelişmekte olan ülkelerin daha fazla yabancı yatırım çekebilmesi için ortak
yürütülen bir projeye 30 büyük şirketin desteğini sunmuştur.

Yaklaşık her üç yılda bir büyük bir kongre gerçekleştirmektedir. 3-5 Mayıs
2000’de Budapeşte’de 33. Kongre gerçekleşmiştir. Tüm dünyadan
aralarında bazı devlet başkanlarının, dışişleri bakanlarının da bulunduğu çok
geniş ve seçkin bir konuşmacı katılımı gerçekleşmiştir. Kongrede ele alınan
konular ve dünyanın geleceğine yön verecek nitelikteki konular arasında
dikkat çekici olanlar şöyle sıralanabilir:

*Küreselleşmede en fazla yarar getirecek kurallar ile ekonomik özgürlük


arasındaki denge..
*Şirketler açısından AB’nin genişlemesi bir büyüme mi, yoksa bir felaket
mi?

*AB’nin genişlemesi Avrupa ülkelerinin Rusya ile ilişkisini nasıl etkiler?

*NATO’nun genişlemesinin negatif yönleri var mı?

*Avrupa savunması geçerli bir öneri mi?

*Asya krizi, Asyalı kapitalistlerin mi, yoksa küresel finans piyasalarının mı


başarısızlığıdı?

*Uluslararası finans kuruluşları sermaye piyasalarını yönlendirecek


yeterliliğe sahip mi?

*Seattle’daki DTÖ toplantılarının başarısızlığından alınması gereken


dersler, çevre koruma ve işçi hakları kavramlarıyla ticaret için yapılan
pazarlıkların ilişkilendirilmesi konusunda artan baskılar nasıl ele alınmalı?

*Liberalizasyon ve küreselleşme konularında gittikçe artan halk endişesi


konusunda iş dünyası ve hükümetler neler yapabilir?

*Yabancı yatırımı çekme konusunda rekabet nasıl kazanılır?

*İklim değişikliğinin yaratacağı ticari fırsatlar nelerdir?

*Birleşme ve şirket evliliklerinin arkasındaki itici güç küreselleşme mi?

*21. Yüzyılın zihinsel mülkiyet hakları..

Bu kuruluşun daha önce yayınlamış olduğu bir çok haber bülteninden açıkça
anlaşılmaktadır ki; GATT’ın, DTÖ’nün veya MAİ’nin dünya hükümetlerine
dayattığı her kural bu kuruluşun fikirleri ile tam bir paralellik içindedir. Bu
da sözü geçen uluslar arası organizasyonların faaliyetlerinde ICC’nin
ağırlığını ispatlamaktadır.
2 4. Aralık. 1912 tarihinde Avusturya gazetesi “Wiener Freie
Presse”de Walter Rathenau, şunları yazıyordu: “Her biri tüm diğerlerini
tanıyan üç yüz kişi Avrupa anakarasının kaderine hükmediyor ve
haleflerini kendi çevrelerinden seçiyorlar.”

Özel bir telefon hattıyla bağlantıya sahip olduğu 11. Wilhelm’in özel
danışmanı olan Rathenau, gerek Kaiser döneminde, gerekse Weimar
Cumhuriyeti döneminde Alman politikasında önemli bir yer tutmuştur.

Edmond Fleg, ünlü “Yahudi Antolojisi”nde onun “daha 1911’de savaşı


ve Almanya’nın yenilgisini öngörmüş olan ender Almanlardan biri
olduğu”nu yazıyor ve şöyle sürdürüyor: “onun ekonomik fikirleri
sosyalizme yatkınlık gösteriyorduysa da Marksist maddecilikten
alabildiğine uzaktı.”

“Bu durum, yine de Bolşeviklerin onun kimi fikirlerinden esinlenmesine


engel olmamıştır” diye yazıyor Rathenau.

Çek devlet memuru ve mühendisi H. Fleisher, Lenin’in onun “zorunlu


ekonomik savaş yöntemini taklit etmekten öte bir iş yapmadığı kanısını
taşır; şu nedenle ki, Sovyet Hükümeti, değişik merkezlerin organizasyon
plânlarını doğrudan kendisinden (Rathenau’dan) istemiştir.” (La Tribune de
Prague: 5. Mart.1921)

***
“Dünya, gözü kulislere dalmayanların sandıklarından tümüyle farklı
insanlar tarafından yönetiliyor.”

Bu satırlar, ‘Coningsby’de (sayfa:183), Disraeli (1804-1881) tarafından


kaleme alınmıştır.

İsrail kökenli bir edebiyat eleştirmeninin oğlu olan Disraeli, Hıristiyan


vaftizi olmuş, avukat çıkmış ve önceleri yazar olarak tanınmıştır. Britanya
yönetici çevrelerinin tasvir ettiği “Vivian Grey” adlı siyasal romanı büyük
bir başarı kazanmıştı. Ancak yine de özellikle Doğu Akdeniz’e yaptığı bir
gezinin esinlendirdiği “Contarini Fleming” ve ardından “Coningsby” ile
“Tancrede” onun Musevilik üzerine düşüncelerini ortaya koyduğu eserler
oldu. Bu iki ünlü romanında, diye yazıyor Edmond Fleg: “İsrail için
muhafaza ettiği ilgiyi ve Yahudi kökeninden duyduğu gururu ortaya
koydu.” (Yahudi Antolojisi, sayfa: 586)

“Coningsby” yayınlandığında (1844), Disraeli yedi yıldan beri Avam


Kamarası’nda milletvekiliydi.

Tory’lerin güçlü şahsiyetlerinden biri olarak görülen Disraeli,


muhafazakar partide bir ayrılığa yol açtı ve Lord Derby hükümetinde
Maliye Bakanı oldu; ardından Lord Derby’nin halefi olarak Başbakanlığa
geldi. (1878). Gladstone’nun Başbakanlığı alması (1868) üzerine muhalefete
geçen Disraeli, yeniden iktidara geldi. (1874) ve Avrupa’nın Balkanlar
bölgesini derinden değişikliğe uğratan Berlin Kongresi’nde (1878),
Bismarck’la birlikte birinci derecede rol oynadı. Hindistan İmparatoriçesi
(1876) sanının da verildiği Kraliçe Victoria’nın en gözde bakanıydı.

BİLDERBERG’İN GİZLİ DÜNYASI

19. Nisan. 1974 gününde, Megeve’de sıkıyönetim vardı. Sivil müfettişler


ve jandarmalar kentin stratejik noktalarını tutuyor ve ünlü Mont d’Arbois
Köşkü’nün çevresini bir güvenlik çemberi kuşatıyordu.

Ünlü mali tröst Edmond de Rothschild’in bir şirketinin işlettiği lüks dağ
oteli, olağan olarak, Nisan ayının son haftalarında kapanır. Ancak, garip
olarak kapanmadı. Sıradan insanlar meraklandılar.

Ekmek fırınında sorular birbirini izliyordu:


“Ne oluyor? Savaş kıyafetindeki jandarmaları gördünüz mü?”

“Evet, polisler de var. Polislerden genel olarak siyasal sorunlarla


ilgilenen birini tanıdım.”

“Ya, emin misiniz?”


“Eminim. Belki de bir büyükelçiler ya da bakanlar toplantısı vardır.”

“Yine de ilginç. Basında hiç söz edilmedi.”

Köşedeki barda, içkilerini yudumlayanlar da rahat değillerdi:


“Söyle Fernand, konuyu biliyor musun? Rothschild Oteli’ni jandarmalar
işgal etmiş...”

“Hiçbir şey bilmiyorum” diyor muhatabı. Ve gazete foto-muhabiri


dostum Jean’ı az önce gördüm, onun da bir şeyden haberi yok”

Bu konuşma sırasında Jean adlı foto-muhabiri nefes nefese geliyor.


“Geçmek olanaksız. Jandarmalar tarafından kuşatılmış otelin birkaç
resmini çekeyim dedim. Köşeyi gözleyen sivil polisler tarafından
tartaklandım. Hızla uzaklaştım: aynasızlar makinama el koyacaklardı.. O ne
hareketlilik öyle!”

Düzenin bekçileri, Baron Edmond de Rosthchild’ın sekreterince verilmiş


özel bir giriş belgesine sahip olmayan yabancı hiç kimseyi otele
sokmuyorlardı.

Bu özel hareketlilik üç gün sürdü: 19, 20, 21. Nisan. 1974 günleri.
Düzenin bekçilerinin bu hareketliliğinin ve basın mensuplarını kapsayacak
tarzda sıradışı davranışlarının nedeni çok sonraları öğrenilebildi. Sonunda
öğrenildi ki, bu üç gün boyunca, büyük çoğunluğu dış ülkelerden gelmiş
birkaç yüz kişi ünlü Rothschild Oteli’nde gizli bir konferans düzenlemişler.

Bu konferansta yine de 10 Fransız bulunmuş. Otel sahibi Baron Edmond


Rothschild’in yanısıra bu uluslar arası konferansa beş eski bakan, bir
büyükelçi, Banque de France’nin (Fransa Merkez Bankası’nın) eski
müdürlerinden biri, bir akademisyen, bir günlük gazete başyazarı ve bir
şirket yöneticisi.

Bu arada, bu toplantının, bu son derce ağzı sıkı örgütün kuruluşundan bu


yana böylesine düzenlenmiş 24. Oturummuş ve biz farkına varmaksızın
daha önce de 1955’de ve 1963’de de Fransa’da iki gizli konferans
gerçekleştirilmiş. Niye bunca esrar?

Fransa’da eski bir farmason De Gaulle’cülüğe kazanılmış bir eski radikal


ve bir gelenekçi, anti/mason dergilerin sabık redaktörü ve Maréchal
Pétain’in yandaşı, ilk olarak, o perdenin ucunu araladı.

Gerçekten de bunu Roger Mennevée, 1960’lardan başlayarak Les


Documents adlı dergisinde yaptı ve buluşlarını Aralık 1967 tarihli sayıda
“Dünya Politikasının Dalavereci Özel Danışmanları” başlığı altında
“M.Retinger ve Bilderberg grubu üzerine yeni belgeler” yayınlayarak ortaya
koydu.
Pierre Virion ise, aynı dönemde Saint-Cénére’de (Mayenne) Katolik bir
yayıncı olan Pierre Lemaire de “Yakında Bir Dünya Hükümeti” başlıklı
çarpıcı bir broşür yayınlattı.

O zamandan beri, Pierre de Villemarest, Lettre Confidentielle’de( 1)


Jacques Bordiot, Lectures Françaises’de ve yapıtlarında (2) Yann
Moncomble yapıtlarında (3) Roger Mennevee ve Pierre Virion’un
buluşlarını tamamladılar. Bunların yanısıra, birçok Amerikan yayınında
özellikle Liberty Lobby’nin çıkardığı Spotlightda (4) “Bilderbergler”
konusunda değerli bilgiler yeraldı.

Ne var ki büyük basın, bu buluşlara sessiz kaldı. Bu nedenle de geniş


kamuoyu, dünyanın geleceğini saptamak ve uluslar ötesi organizasyonların
asal halkaları üzerindeki denetimlerini sıkılaştırmak için periyodik olarak
toplanan bir takım politikacı ve finans adamlarının gerçek niyetlerinden
habersiz kaldılar.

Bu konuyu kamuoyunu bilgilendirmenin gerekliliğine olan inançla


kaleme alıyorum. Ve çok iyi biliyorum ki, bu görevi yerine getirmekte de
çok geç kaldım. Ancak bunca geç kalmış olmamda tüm suç bende değil,
çünkü “düşüncenin ifadesi özgürlüğü”nün olmadığı tüm ülkelerde bu gibi
hallerde suç daha çok sistemdedir. Bir yazar için herhangi bir konuyu
algılayıp özümseyip analizini kaleme almak bunca geç kalmaya neden
olmaz. Esasta sorun yayınlanması aşamasındadır. Gizli güçlerle kuşatılmış
yazarlar çoğu kez kaleme aldıkları çok önemli konuların yayınlanıp
insanlığa ulaşabildiğini göremeden göçüp gider bu dünyadan.

Eğer sizler de yararlı olacağını umuyorsanız, bu bilgileri çevrenizde


yaygınlaştırınız. Bilderberg Grubu hakkındaki tüm yayınları elinizden
geldiğince izleyiniz. Ailenize ve dostlarınıza okutunuz, bıkıp usanmadan ve
ısrarla anlatınız. Gerçekleri herkesin, ama herkesin mutlaka bilmesi
gerekiyor. Çünkü, Bilderberg Grubu’nun çalışmaları ülkelerin
bağımsızlığını yoketmeye yönelik olduğu gibi, insanları köleleştirmeye
yöneliktir. Köle olmak istemeyen her insanın, Bilderberg Grubu ve
üyelerinin insanlığı köleleştirme çalışmalarına karşı direnmesi ise; birey
olabilmenin kaçınılmaz gereğidir.

1
Lettre d’information (P. De villemarest, La Vendomiere, 27930 Le Cierry)
2
Lectures Françaises (D.P.F. chire-en-Momtreuil, 66 190 Vouille)
3
Yann Moncomble, BP 24, 27 330 La Neuve - Lyre
4
The Spotlight, 300 Independance Avenue, S.E. Washington D.C. 20003 A.B.D.
BİLDERBERG GRUBUNUN KURULUŞU

Bilderberg Grubu Mayıs 1954’de kuruldu. O yıl, yüze yakın bankacı ve


öğretim üyesi, politikacı ve uluslararası devlet görevlisi, diplomat ve
işadamı, Hollanda Prensi Bernhard’ın daveti üzerine Oosterbeek’de,
Hollanda’da Bilderberg Oteli’nde bir araya geldi.

Konu:
“Sovyet Yayılmacılığına Karşı Batı’nın Birliğini Kurmak.”

Organizasyon o zamandan başlayarak Bilderberg Grubu olarak tanındı ve


üyelerine Bilderbergciler denildi.

Toplantı müzakereleri kesinlikle gizli tutuldu ve herhangi bir tutanağa


geçirilmedi. Basın bu toplantılara sokulmadı ve zaten salonda elle,
makineyle, elektrikle ya da elektronikle herhangi bir kayıt tutma olanağı
yoktu.

1976 yılına değin Başkanlığı Philippe Bernert’in (5) “en güçlü


sanayicilerin dostu” dediği Prens Bernhard de Lippe yürütmüş; Philippe
Bernert ekliyor, Hollanda Kraliçesinin kocası bunları, “uluslar arası iş
dünyasının olağanüstü farmasonluğu, Bilderberg topluluğu içinde biraraya
getiriyordu, burada “iş” terimi, en geniş anlamında kullanılıyordu.

Lockheed Rüşvet Skandalı ve Prens Bernhard’ın suçunu kabul etmesi,


Hollanda Kraliçesinin kocasını Bilderberg Grubunun Başkanlığını terk
etmeye zorladı. Ne var ki, gerçek patronu Prens değil de milyarder DAVİD
ROCKEFELLER olan organizasyonun faaliyetlerini sürdürmesine engel
olmadı.

Dünyaca ünlü bu Amerikanlı finans adamı, Bilderberg Grubunun ilk


kurucuları arasındaydı. Adı ilk kurucular listesinde, özellikle St Simons
Island’da, Georgia’da (ABD) yapılan konferansa katılanlar arasında, diğer
ünlü şahsiyetlerin Retinger, fikir babası elbette; F.D.L. Astor, London
Observer’ın başyazarı Georges Ball, S.F.I.O’dan Pierre Commin; C.I.A.’den
Allen Dulles; Amerikalı senatör Fulbright, Amerikalı devlet adamları
Robert Murphy, Dean Acheson ve Henry Kissinger, Hiroşima ve Nagazaki
bombalarının babası Robert Oppenheimer ve gelecekteki ABD Başkan
Yardımcısı Nelson Rockefeller’in yanısıra yer alıyor.

Bilderberg Grubunun başına geçtiğinde David Rockefeller, daha yeni


TRİLATERALEİ kurmuştu. David Rockafeller, bugün Amerika için
5
L’Aurora 27. Ağustos. 1976
Başkanlığı yürütüyor, yanısıra Bilderberg Grubunun ve Trilateralein
hazırlayıcısı olarak değerlendirilen bir organizasyon olan Dış İlişkilerde
Konsey’in (Council on Foreign Relations C.F.R.) başkanlığını yürütüyor.
(C.F.R. yalnızca Amerikalı üyeleri biraraya getiriyor.)

BİLDERBERG
C. F. R.
TRİLATÉRALE
Bu üç gizli dernek arasındaki bağlar öylesine sıkıdır ki, çoğu kez adı
geçen derneklerin tek bir canavarın kolu olup olmadığı düşünülür.
Bilderberg Grubu üyelerinin birçoğunun C.F.R. ve Trilaterale içinde yer
alması başka türlü açıklanamaz.

Görüleceği gibi finans adamı Rockefeller her üç organizasyonun başını


çekiyordu. Başka bir takım şahsiyetler de aynı zamanda bu derneklerin iki
ya da üçüne birden üyeydi. Örneğin: George Bush, ABD Başkan
Yardımcısı (C.F.R. ve Trilaterale), George W. Ball, Lehmann Brothers
Bankası ortağı (Bilderberg, Trilaterale, C.F.R.), Zbigniew Brzenzinski,
Başkan Carter’ın danışmanı (Bilderberg, Trilaterale, C.F.R.), Hadley
Donovan, Time dergisinin başyazarı (Bilderberg, Trilaterale, C.F.R.),
Henry Kissinger, Başkan Nixon’un Bakanı (Bilderberg, Trilaterale,
C.F.R.), McNamara Robert, İBRD müdürü, (Bilderberg, Trilaterale,
C.F.R), C. Weinberger, ABD Savunma Bakanı (Trilaterale, C.F.R.), Cyrus
L. Sulzberger, New York Times Başyazarı (Bilderberg, C.F.R.), Giovanni
Agnelli, Fiat’ın patronu (Bilderberg, Trilaterale), Piero Bassettti,
Lombardia bölge hükümeti başkanı (Bilderberg, Trilaterale), Arrigo Levi,
Turin’de La Stampan’ın müdürü (Bilderberg, Trilaterale), Francesco Forte,
Turin Üniversitesinde maliye bilimi profesörü (Bilderberg, Trilaterale), Otto
Wollf von Amerongen, Otto Wollf metalurji tröstünün başkanı
(Bilderberg, Trilaterale), Sir Eric Roll, S.G. Warburg Bankası müdürü
(Bilderberg, Trilaterale), Andrew Shonfield, Royal Institute of
International Affairsin müdürü (Bilderberg, Trilaterale), Baron Edmond de
Rothschild, bankacı Compagnie Financiere’in patronu (Belderberg,
Trilaterale), Jacques de Foucheier, bankacı (Bilderberg, Trilaterale),
Thierry de Montbrial, Intitut Française des Relations Internationales’in
müdürü (Bilderberg, Trilaterale), Jean Claude Casanova, Raymond
Barre’ın güvenilir adamı (Bilderberg, Trilaterale) ve diğerleri..

FİKİR BABASI : JOSEPH RETİNGER


Bilderberg Grubu, İsrail kökenli zengin bir Polonyalı’nın oğlu olan
Joseph Retinger’in (1887-1960) (6)bu garip maceracının kafasından çıkmış,
İsveç farmasonluğunun yüksek derecelerine üye olan Retinger, farmason
Pierre Mariel’in Miroir de I’Histoire’da (7)sözünü ettiği, şövalye Ramsey,
Kont Saint-Germain de Cagliostro veya kimi diğer “gezginciler” gibi, gizli
derneklerin “soylu gezgincisi” hatta “Bilinmeyen Üstün”ü olmuşa
benziyor.

Ünlü “Albay” House’la -gerçekte- Edward Mandell House adlı,


Warburg’ların, Morgenthau’ların ve Herbert Lehman’ın dostu, -hem usta bir
politikacı hem de işadamı- sürekli ilişki içinde Retinger, yaklaşık yarım
yüzyıl boyunca, 1913’den 1960’a değin, dünya politikasının anahtar
şahsiyetlerinden biri olmuştur.

Çok sayıda diplomatik entrikaya karışmıştır; özellikle 1917’de Prens


Sixte de Bourbon-Parme ile kayınbiraderi Avusturya İmparatoru I. Charles
arasında pazarlığı yapılan Avusturya’nın ayrık barış girişimi ve 1939’da
General Sikorski tarafından merkezi önce Paris’te 1940 Alman-Fransız
ateşkesi ardından da Londra’da sürgünde olan Polonya Hükümeti’nin
kuruluşu.

Müttefiklerin Nazi Almanyası ve faşist İtalya’ya karşı zaferini izleyen


yıllarda, Retinger mondalizmin (dünyacılığın) ‘Hızır Aleyhisselam’ı
olmuştur. Bulletin du Centre du Culture européennéde (Avrupa Kültür
Merkezi Bülteni) şöyle yazıyor:
“O olmasaydı, Avrupa Ekonomik İşbirliği Ligası, Avrupa Hareketi ve
Avrupa Kültürü Merkezi’miz günyüzü göremezdi. La Haye’de
gerçekleşen Avrupa Kongresi, onun eseri oldu ve buradan Avrupa
Konseyi doğdu. Son zamanlarda Atlantik’in kapsanmasında ve
birleştirilmesine yönelik olarak Bilderberg Grubu’nu tasarlamış ve
harekete geçirmiş olan odur.”( 8)

Savaştan sonra Retinger, “Birleşik Avrupa”nın kuruluşu için Avrupa


Hareketine dahil olan Belçikalı politikacılar Paul-Henri Spaak ve Paul van
Zeeland’la ilişki içindeydi. 1947’de Retinger’i Paris’te başkanlığını van
Zeeland’ın yaptığı üç Sovyet ajanının Udeanu, -namı diğer Dolivet, gerçek
adı: Ludwig Brecher- ve iki Belçikalı Aceer ve Ennals’ın bir dernek olan
Association Internationale pour I’nite Europeenne de (Avrupa Birliği İçin
Uluslararası Dernek) buluyoruz.

1948’de Retinger, La Haye’de. 1946’da Jean Monnet ve Robert


Schuman’ın kurduğu (9) Conseil pour une Europe Unienin (Birleşik Bir

6
Joseph Retinger, “Memoris of an Eminence Grise” H.R.H. Hollanda Prensi
Bernhard’ın önsözüyle John, Pomian tarafından yayımlanmış 1972
7
Miroir de I’Histore, sayı:9.Ekim. 1950
8
Bulletin de C.C.E., Sayı: 5, (1960-1961)
9
Ayrıntılar için bknz: “Une main cache dirige” Jacques Bordiot (La Librairie
Française 27, rue de I’Abbe-Gregoire, Paris 1974
Avrupa İçin Konsey) de katıldığı bir Congres de I’Europe (Avrupa
Kongresi) örgütlerken görüyoruz..

GİZLİ TOPLANTILAR

Hollanda Prensi Bernhard, daha sonraları finans adamı David


Rockefeller’ın başkanlığında, 1954 yılından buyana 33 gizli toplantı
yapılmış, bunlardan 27’si hakkında çok sınırlı bir kesime aksetmiş bilgi
vardır.

Mayıs. 1954 : Oosterbeek (Hollanda)


Mart. 1955 : Barbizon (Fransa)
Eylül. 1955 : Garmish-Partenkirchen (Almanya)
Mayıs. 1956 : Fredensborg (Danimarka)
Şubat. 1957 : St. Simons Island (Georgia, A.B.D.)
Ekim. 1957 : Fiuggi (İtalya)
Eylül. 1958 : Buxton (İngiltere)
Eylül. 1959 : Yeşilköy (Türkiye)
Mayıs. 1960 : Burgenstock (İsviçre)
Nisan. 1961 : Quebec (Kanada)
18-20. Mayıs. 1962 : Saltsjobaden (İsveç)
29-31. Mayıs. 1963 : Cannes (Fransa)
20-22. Mart. 1964 : Williamsburg (Virginia, A.B.D.)
2-4. Nisan. 1965 : Lac de Come (İtalya)
26-27. Mart. 1966 : Wiesbaden (Almanya)
31. Mart-2. Nisan. 1967 : Cambridge (İngiltere)
26-27. Nisan. 1968 : Mont Tremblant (Kanada)
9-11. Mayıs. 1969 : Copenhague (Danimarka)
17-19. Nisan. 1970 : Bad Ragaz (İsviçre)
23-25. Nisan. 1971 : Woodstocm (Vermont, A.B.D.)
21-23. Nisan. 1972 : Knokke (Belçika)
11-13. Mayıs. 1973 : Saltsjosaden (İsveç)
19-21. Nisan. 1974 : Megéve (Fransa)
25-27. Nisan. 1975 : Çeşme (Türkiye)

1976 konferansı, Hollanda Prensi Bernhard’ın görevinden ayrılmasına


yol açan “Locheed Skandalı”ndan sonra iptal edildi. Ancak gelenek izleyen
yıl Torquay’de, İngiltere’de, 21, 22, 23 Nisan. 1977’de eski İngiltere
Başbakanı Lord Home’un (Sir Alec Douglas-Home) başkanlığında
sürdürüldü.

Dail Mirror, üç hafta önceden tamı tamına 4. Nisan’da, bu konferansa


katılacak şahsiyetlerin adlarını açığa çıkardı. Bunlar arasında doğal olarak
finans adamı David Rockefeller ve Henry Kissinger’in yanısıra Başkan
Giscard d’estaing de yeralıyordu. Öte yandan, Canard Enchaine de, 13.
Nisan tarihli sayısında davetliler arasında şunların bulunduğunu
belirtiyordu:
Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Başbakanı Helmut Schmidt, Başkan
Nixon’un eski yol göstericisi Henry Kissenger, ünlü Yunanlı armatör
Niarchos, Fiat’ın patronu Agnelli, İngiltere Başbakanı Chase Manhattan
Bank’ın Başkanı ve Başkan Valery Giscard d’Estaing.

Kısa süre sonra Lectures Françaises (Mayıs 1977) şunları yazıyordu:


“Yalnızca Canard Enchaine’nin bu haberi etrafında kopartılan gürültü
bulunduğu Afrika’da Başkan’ı paniğe uğratmaya yetti ve V.G.E.
doğrudan Paris’e döndü ve İngiltere’ye öngörülmüş uğramayı
yapmadı.”
Bu dergide Pierre Hostetter şuna işaret ediyordu:
“...diğer anlamlı rastlantı, Torquay toplantısı, bu Mayıs ayında
Londra’da yapılacak iki zirveden (biri dünya ekonomisinin
büyüklerinin zirvesi, diğeri NATO üyelerinin zirvesi) yalnızca birkaç
gün önceki bir tarihteydi.”

ENTRİKALAR

Bilderberg Grubu’nun toplantılarını büyük bir gizlilik içinde


gerçekleştirilmiş olmasına karşın, bu toplantılara ilişkin yapılan
boşboğazlıklar, olayların da doğruladığı gibi, Bilderbergliler’in
müzakeresine sunulan belli başlı konuların öğrenilmesini olanaklı kıldı.

Nitekim Jacques Bordist, “Une main cachee dirige..” adlı yapıtında bu


gizli müzakereler sırasında önerilen belli başlı konuları şöyle özetliyor:

*Uluslararası finas sorunları

*Göç ve göçmenlik özgürlüğü

*Gümrük engeli olmaksızın ürünlerin serbest dolaşımı

*Uluslararası ekonomik birlik

*Ulusal orduların dağılmasıyla uluslararası bir polis gücünün kuruluşu

*Uluslar arası bir parlamentonun kuruluşu

*Birleşmiş Milletler’e ya da her türlü uluslarötesi yönetime üye


devletlerin egemenliğinin sınırlanması.

Görüldüğü gibi, süreç bir “Dünya Hükümeti”nin oluşturulması


yönünde.” Biçiminde sonuca varıyor Jacques Bordist (10)

10
Jacques Bordiot, “Une main cache dirige” Libraie Française, Paris 1974 Yazar aynı
konuda: “Le Gouvernement Invisible” adlı bir çalışmasını 1983?Paris’te
yayınlamıştır.
Bunlar, günün birinde şunları ilan etmiş olan C.F.R. üyesi ünlü finans
adamı Paul Warburg’un istemlerine uygun hedefler:
“HOŞ OLSUN YA DA OLMASIN, BİR DÜNYA HÜKÜMETİNE
SAHİP OLACAĞIZ. TEK SORUN, BUNUN FETİH YOLUYLA MI,
YOKSA MUTABAKAT YOLUYLA MI KURULACAĞINI BİLMEK”
(11)

O zamanlar Bilderberg Grubu’nun başkanı olan Hollanda Prensi


Bernhard da bu konuda, Birleşik Avrupa’nın kuruluşunu engelleyen ‘ulusal
ayrımcılıklara’ birçok kez karşı çıkarak aynı yaklaşıma sahip olduğunu
ortaya koymuştur. 2. Kasım. 1971 tarihinde Niewe Rotterdamsche
Courant’da yayınlanan bir ropörtajda Prens Bernhard şunları öneriyordu:
“Ulusal hükümetlere süregen tam yetki tanıyarak parlamenter
denetimi gemlemek, bu yetkilerin iki yılda bir yapılacak seçimlerle ve
yalnızca hükümetin kendisinin hazırlayacağı rapor çerçevesinde
–dolayısıyla a-posteriori olarak- halkın denetimine sunulması, bu da bir
kurulun (kollejiyal) diktatörlüğü demektir.”
“Birleşik Avrupa’da egemen olacak babadan oğula geçen bir monarşi
kurmak; bunun da iki yılda bir, yine yalnızca rapora dayalı olarak, bir
tür Birleşmiş Milletler’in denetimine tabi olması, yani pratik olarak
sorumsuz olması.”

Prensin böylece adaylığını koyuşundaki saflık yalnızca görünüşteydi.


Önerisi gerçekte, bağlamlı olmayan kurumlardan yorgun düşmüş
‘demokrasilerin’ babadan oğula geçen bir diktatöryal otorite altında olacak
bir “Batı Avrupa Federasyonu” tasarısı karşısındaki tepkilerini ölçmek
için bir tür araştırma balonuydu.

ÇETENİN ELEBAŞLARI

Kuşkusuz bu aşırı hızlı bir adım atmaktı. Prens, Avrupa tahtına böylece
adaylığını koymakla, kendi kendini mahküm etti, ‘onurlu derneğe’ ihanet
etmiş oldu; Bilderbergliler bunu affetmezdi. Onu karga tulumba Lockheed
Skandalı’nın içine attılar ve bu da onu 26. Ağustos. 1976 tarihinde
görevlerinden ayrılmak zorunda bıraktı.

David Rockefeller ve dostları, 27-29. Nisan. 1979’da Avusturya’da


Viyana’ya 10 km. uzaklıkta “Club Hotel Baden”de bir Bilderberg Grubu
konferansı organize ettiler. Bu toplantıya katılanların listesi, büyük bir
ustalığa sahip muhabir ağı sayesinde mükemmel biçimde haber alan
Amerikan dergisi “Spotlight” (12) tarafından kısa sürede yayınlandı.

Büro şu şekilde oluşuyordu:


Başkan Lord Home, Avrupa için Genel sekreter Ernst H. Van der Beugel
(Leyden Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi)
11
Amerikan Senatörleri önünde 17. Şubat. 1950 tarihinde yapılmış açıklama.
12
The Spotlight (cilt:V, Sayı: 21, 21. Mayıs. 1979, Liberty tarafından yayınlanmış, 300
Independance Avenue, S.E. Washington D.C. 20003 A.B.D.
Wimmiam P. Bundy A.B.D. için Genel sekreter (C.F.R.’nin özel dergisi
‘Foreign Affairs’in müdürü)

“Sol”un Biyografik sözlüğü”ne (Biographical Dictionary of the Left-T.I.


by Francis X. Gannon) inanılacak olursa, C.F.R.’nin etkin üyesi, eski
Dışişleri Bakan Yardımcısı, C.İ.A. (Merkezi Habir Alma Örgütü) yüksek
görevlisi William P. Bundy, yalan yere yemin suçu nedeniyle 3 yıl hapse
mahküm olmuş olan ajan Alger Hiss’i korumuş ve Wietnam’da Amerikan
askerlerinin moralini bozmuş olan, galipsiz savaşın “no-win war”ın
teşvikçilerinden biridir.

Nisan.1971 Konferansına katılanların adları bu çalışmanın sonunda yer


almaktadır. Bu arada birkaç istisnai kişiliği işaret etmekte yarar var:
Avusturya Başbakanı Bruno Kreisky; Rothschild’in yeğeni ve Banque
Lambert’in (bugün Bruxelles-Lambert) Başkanı, Baron Lambert;
Danimarka Dışişleri Bakanı Henning Christophersen; Deutsche Bank’ın
müdürü Alfred Herrhausen; Die Zeit’in başyazarı Theo Sommer; Fiat’ın
başkanı Giovanni Angelli; Avrupa Toplulukları Komisyonu’ndan Etienne
Davignon; Lüksemburg Büyük Dükalığı Hükümet Başkanı Gaston Thorn;
Norveç İşçi Partisi Başkanı ve Paribas’ın yöneticisi Lord Roll of Ipsden.

Amerikalılar: George Ball, Helmut Sonnenfeldt, W. Michel


Blumenthal ve doğal olarak David Rockefeller.

Fransa delegasyonu şu şahsiyetlerden oluşuyordu:


Christian Beullac : Milli Eğitim Bakanı
Bernhard Esambert : Edmond de Rothschild Grubunun finans şirketi
Başkanı
Jacques Marchandise : Hachette Yayınevi Başkanı
Jerome Monod : Şehircilik ve İskan Misyonları Sekreterliği
Başkanı, R.P.R.’nin eski genel sekreteri. Sayıştay
Denetçisi, güçlü Compagnie Lyonnaise de
Eaux’nun başkanının veliahtı
Thierry de Montbrial : İnstitut Français de Relations İnternationales’in
Müdürü, Dışişleri Bakanlığı’nda Analiz ve
Öngörü Merkezi eski başkanı, Ecole
Polytecnique’de iktisat profesörü ve Trilaterale’in
Çok etkin üyesi
Robert Pitti-Ferrandi : Edmond Rothschild grubunun finans şirketinin
yüksek görevlisi
Michel Rocard : Sosyalist Parti Üyesi
Ernest Seillierre : Wendel ailesinden, Sanayi ve Katılımlar Genel
Şirketi’nin Genel Müdür Yardımcısı.

Bilderberg Grubunun bir toplantısında Michel Rocard’ın bulunması


anlamlıdır. Eski P.S.U.’lu (Sosyalist-Devrimci) sosyalist bakan ve Elysee ye
sosyal/demokrat aday (1988’de) uzun yıllardır esrarlı desteklere sahip
anketlerde alışılmadık populâritesinin arkasında da bu destekler yatıyor.
Kimi siyasal gözlemciler, Rocard'’n bu yükselişinin, ailesinin iş dünyasında
ve politikada büyük etki gücüne sahip H.S.P.’ ile (Yüksek Protestan
Topluluğu) ilişkilerine bağlıyor.

Ancak A.B.D.’ye yaptığı çok sayıda gezi ve Bilderberg Grubuna üyeliği


de patronlar ve sanayi kadroları nezdindeki göreli başarısını açıklayabilir.

SON GİZLİ TOPLANTI

Bilderberg Grubunun 33. Konferansı Mayıs. 1985 tarihinde tam olarak


10-12 Mayıs günlerinde New York eyaleti (A.B.D.) Westchester kentinde
Arrowwood de Rye Brook Oteli’nde yapıldı. Müzakereler elbette gizli
tutuldu, ancak bir kez daha Spotlight’in bir muhabiri katılanların listesini
elde etmeyi başardı ve 3. Haziran. 1985 tarihli sayısında yayınladı.

Katılanlar arasında şunlar dikkat çekiyordu:


George W. Ball, Amerika eski Bakan Yardımcısı; F. Pinto Balsemao,
“Expresso” gazetesi yöneticisi, Portekiz eski Başkanı.
Z. Brzezinski, Başkan Carter’ın eski akıl hocası
Jaime Carvajal Urquijo, Banco Hispano Industriel’in başkanı
A.W. Clausen, Dünya Bankası Başkanı
Garret Filtzgerald, İrlanda Başbakanı
Henry Kissinger, Başkan Nixon’un eski Dışişleri Bakanı
Elliot Trudeau, Kanada eski Başbakanı
Otto Wolff von Amerongen, ünlü Alman sanayicisi
David Rockfeller, Amerikalı ünlü finans adamı
Lord of Ipsden

Fransa ise, sekiz kişiyle temsil ediliyordu:


İki François-Poncet, biri Jean Valery Giscard d’Estaing’in eski Dışişleri
Bakanı ve yeğeni Michel Paribas, Amerique du Nord’un başkanı.

Hélène Carrere d’Encausse, Sovyet sorunları konusunda ünlü uzman.

Jacques Maisonrouge, Amerikan işlerinde (I.B.M.) egemen


konumundaki ender Fransızlardan.

Jean-Claude Paye, O.E.C.D. Genel Sekreteri, Raymond-Barre


hükümetinin eski genel müdürlerinden.

Senatör Michel Gidaud, İle-de-France Bölge Konseyi Başkanı

Ernest Seillere, Wendel Dökümevleri’nin torunu, Chaban-Delmas.


Pierre Messmer gibi bakanların eski iş arkadaşı Sanayi ve Katılımlar Genel
Şirketi’nin Genel Müdürü.
Thierry de Montbrial, Intitut Français des Relations Internationales’in
müdürü, daha önce belirttiğimiz gibi Trilaterale’in etkin üyesi.

Robert Camman’ın son zamanlarda yayınlanan ve başarısı Raymond


Barre’ı Trilaterale’e üye olduğunu itiraf etmek zorunda bırakan (l.Heure de
Verite Programı 4. Aralık. 1985) Les Veritables maitres du monde (13) adlı
broşürü. Fransızları, politikacılarımızın iplerini ellerinde tutan siyasal-mali
güçlere karşı uyardı. Korkan ya da suç ortaklığı içinde olan iletişim
araçlarının suskunluğuna karşın, bugün artık hiçkimse politikacılarımıza
Trilaterale ya da Bilderberg Grubunun tasma taktığını bilmezden gelemez.
Yayınladığımız isimlerin hepsi gizli güçlerin ajanları değildir. Bu
şahsiyetlerden kimileri büyük bir olasılıkla yanıltılmışlardır. (14) Bunlar
dünyacı (mondalist) yurtların ortadan kaldırılması ve halkların
köleleştirilmesi plânına ancak köleleştirilmiş olarak katılmaktadırlar.

Ancak biz de eğer bunlar hatalarında ısrar ederlerse, düşmanla işbirliği


yapmayı ve onun işini kolaylaştırmayı sürdürürlerse onları birer düşman
olarak görmek zorunda kalırız.

Bilderberg Grubu’nun özenli bir üyesi Rocard, Trilaterale’in etkili üyesi


Barre, uluslararası finans gücü Rockefeller’in bu işbirlikçileri, bunların
yarattığı tehlikeyi henüz görmemiş binlerce sağcı ve solcu dürüst insanın
desteğine, teşvikine sahip olmasalardı güçsüz, kolu kanadı kırılmış,
mütecaviz olamazlardı.

Gözlerinize bağlanmış gözbağlarını söküp atınız!

Bilderberg Grubunda yapılanlardan söz ederken Jacques Bordiot şunları


yazıyor:
“Bilderberg Grubunun organizasyonunda çarpıcı olan Bavyera
aydınlanmışları modeline dayalı olarak eklemlenmiş olan Council on
Foreign Relations, la Table Ronde ve Rhodes-Stead derneğinden
kaynaklanan diğer derneklere sıkı benzerliğidir. Dış halkayı hem üyeleri,
hem de seçilmiş ya da paravan davetlileri kapsayan konferans üyeleri
oluşturur. Tüm üyeleri Bilderbergliler olan ‘iç halka’ 24 Avrupalı ve 15
Amerikalı’dan oluşan “Steering Committee” (Yönetim kurulu)’dur.
Amerikalıların hemen hepsi C.F.R. üyesidirler ya da üyesi olmuşlardır.
Nitekim bunlar arasında şu kişilere rastlanmaktadır:
George W. Ball, Robert Murphy, David Rockfeller, Arthur Dean, Dean
Rusk, vd.. Bu kurulun üyelerinden kimileri daha kapalı bir ikinci “iç
halka”nın “Bilderbergger Advisory Committee”nin (Danışma Kurulu)
üyesidir. Bu kurul hakkında yalnızca Avrupalı ve Amerikalı üyelerden
oluştuğu, Amerikalıların hepsinin C.F.R. üyesi olduğu, bunlar arasında
13
Bu yayın Trilaterale’in hizmete özel yıllığının sayfalarının fotoğraflarla
çoğaltılmasını kapsamaktadır: Politika ve Finans dünyasının elebaşlarının adları (10
20 FF)
14
Örneğin: Henry Coston’un “Les 200 Familles au pouvoil” (sayfa:72) adlı kitabında
belirttiğine göre, La Rochelle’in radikal belediye başkan vetkili Michel Crepo 1977’de
trilaterale’in üyeleri arasında yer alıyordu. M. Crepo, bu esrarengiz derneğin
gerçekten ne olduğunun farkına varınca, onu terk etti. Bu nedenle, artık Trilaterale’in
yıllığında yer almıyor.
A.B.D. için Bilderberg Genel Sekreteri David Rockfeller’in eski damadı ve
Wall Street’de iyi konumlarda olan Albay Curtis B. Dall, Biderberg
Grubu’nun iki örgütünün, A.B.D.’nin Council on Foreign Relations örgütü
ile İngiltere’nin (Royal) Insitut of International Affairs örgütünün dünya
çapındaki aşamasını temsil ettiği kanısındayız.

Bu durumda, bilderberglilerin iki yılda bir yapılan konferansları, bir


ölçüde konusu bu kardeş iki örgüt arasında bilgi ve görüş alış-verişi ve ortak
karar alımı olan Parlamento’nun oturumlarını oluşturacaktır.

Bilderberger Advisory Committee, Parlamento tarafından seçilmiş ve


kendisi de bir Genel Sekreterlik, Prens Bernhard tarafından yönetilen
Steering Committee seçen bir Bakanlar Kurulu’na büyük ölçüde
benzeyecektir.

Bir süredir, Trilaterale’in de sürükleyicisi olan Bankacı David Rockfeller


bu Committee’nin yönetimini elinde tutmaktadır.

KONU HAKKINDA BAZI YAYINLAR

Burjuva Hanedanları Sözlüğü


Fransa politikasında, ekonomik ve mali çevrelerin, aynı zamanda aile
ittifaklarının oynadıkları rolü bilenler, geniş ölçüde belgelendirilmiş bu
yapıta sık sık başvurulacaktır.

Dünyayı Yönlendiren Finansçılar


1955’den buyana pekçok baskısı yayınlanmış ünlü yapıt. Bu çalışmada,
Henry Coston paranın devlerinin devletlerin halkalarına nasıl el koymuş
olduklarını ve ulusları 200 yıla yakın süredir nasıl haraca bağladıklarını
açıklıyor.

Büyük Banka ve Tröstler


Politikacıların, teknokratların ve kitle iletişim araçlarının işbirlikçiliği ile
orta sınıfları, köylülüğü yıkıma uğratacak ülkeyi haraca kesmenin ve
yönetimi ehlileştirmenin sanat ve yöntemi anlatılmaktadır.

Bankacıların Avrupa’sı
Avrupa Birliği konusunda büyük lâfların ardında, iktisadi çevrelerin
eylemleri, Avrupa halklarının çıkarlarına aykırı olarak nasıl yürütülüyor?

Tanrıların Gizi
Kezsinlikle non-konformist olan Henry Coston, bize açıklanamaz
görüneni açıklıyor. Uluslar arası bir fenomeni (görüntüyü) tasvir ederek,
bunun yalnız bizim ülkemizde değil, aynı zamanda Avrupa’da, yalnızca
Yakın Doğu’da (İsrail) değil Afrika’da, Kuzey Amerika’nın sanayileşmiş
ülkelerinde ve Latin Amerika’nın azgelişmiş ülkelerinde yarattığı sonuçları
gözler önüne seriyor.

Büyük Doğu’nun Cumhuriyeti


1870’den günümüze 3 cumhuriyet döneminde Farmasonların gücü
(Yüzlerce adı kapsayan indeks)

Büyük Finans ve Devrimler


1917 Bolşevik Devrimi’ne kim sermaye koydu? Roma üzerine piyasayı
finans bakımından kim destekledi? Hitler’e kim yardımcı oldu?
“Humanite”nin kuruluşunu kim finanse etti? Henry Coston, dokümanlara
dayalı ve özlü çalışmasında bütün bun soruları yanıtlıyor.

Fransız Petrolünün Serüveni


Petrolün Gizi
Farmasonların Gizi

TÜRK BASININDA BİLDERBERG


Türkiye’de İlk Toplantı: Eylül. 1959
“Gizli Bilderberg Toplantısı Başlıyor”

Prens Bernhard’ın riyasetindeki içtimada


Dünya meşhurları bulunacak.

“Dünyanın tanınmış devlet adamlarını, iktisatçıları ve politikacılarını bir


araya getiren “Bilderberg” grubu toplantısı bugün saat:09.00 ‘da Çınar
Oteli’nde başlayacaktır.

Toplantıya, Hollanda Kraliçesi Julliana’nın kocası Prens Bernhar


başkanlık edecektir.

Gizli olarak yapılacak toplantılarda hazır bulunmak üzeri gelen tanınmış


70 kişinin arasında NATO Genel Sekreteri Spaak, Danimarka Hariciye
Vekili Von Kleffeus, Belçika Münakalat Vekili W. Seghers, Amerika
Hariciye vekaleti mensuplarından Mr. Dean, Amerika Teknik Çalışmalar
Direktörü Joseph Johnson, İngiliz iktisatçısı Boujer, Para Fonundan
Holstein ve Hoffmann, New York Times Gazetesi sahibi Sulzberger
bulunmaktadır.

Bilderberg gru toplantıları çalışmalarına Türkiye’den Başvekil Adnan


Menderes, Hariciye Vekili Fatin Rüştü Zorlu, NATO Daili delegemiz
Selim Sarper, Londra Büyükelçimiz Muharrem Nuri Birgi
katılacaklardır.

Toplantıda Kruşçev’in Amerika’yı ziyareti, roket çalışmaları, Avrupa’da


iktisat güçlükleri meydana getiren amiller ve bunların izalesi, Laos’daki son
durum, Hindistan-Kızıl Çin ihtilafı, dünya sulhüne engel teşkil eden siyasi,
iktisadi problemlerin halli, müşterek Pazar meselesi hakkında görüş
teattisinde bulunulacaktır.”
( Tarih: 18. Eylül. 1959/Milliyet Gazetesi)

“Meşhurlar Toplantısı devam Etti”

“Şehrimizde bulunan meşhur Bilderberg Grupu, dün Çınar Oteli’nde


ikinci toplantısını akdetmiştir. Sabah, saat:10.00’dan 12.30’a ve yemek için
ara verildikten sonra 14.20’den 17.30’a kadar devam eden toplantılarda
Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu
Türkiye’yi temsil etmişlerdir.

Avrupa ve Amerika kıtalarının 60’a yakın sayılı devlet ve işadamlarıyle


iktisatçılarının katıldığı bu toplantıda yapılan müzakerelerde, dünyanın
istikrarsızlığının iktisadi sebeplerden ileri geldiği sonucuna varılmıştır.

Öğleden sonra devam eden müzakerelerde dünyanın karşılaştığı siyasi


problemlerle, Doğu-Batı rekabeti görüşülmüştür.
Akşam, Bilderberg grupunun bazı mensupları İngiltere elçisinin
şehrimizde verdiği kokteylde hazır bulunmuşlardır.

Bilderberg grupu bugün öğleyin çalışmalarına son verecektir. Delegeler,


yarın sabahtan itibaren yurtlarına dönmeğe başlayacaklardır.”
(Tarih: 20. Eylül. 1959/Vatan Gazetesi)

“Bilderberg Grubu Çınar’da Toplandı”

“Prens Bernhard’ın açtığı toplantıya Menderes, Zorlu ve Birgi’de


katıldı”

Hollanda Prensi Bernhard dün sabah saat:9.25’te Yeşilköy Çınar


Oteli’nde meşhur Bilderberg Grubunun şehrimizdeki ilk toplantısını bir
konuşma ile açmıştır. Onu takiben İtalyan Dergisi adamlarını uğurlamaktan
dönen Başbakan Adnan Menderes de otelde toplanmış bulunan 60’a yakın
tanınmış iş ve devlet adamlarıyla iktisatçılara hitap etmiştir. Şimdiye kadar
Bilderberg, sekiz ayrı Avrupa şehrinde yaptığı yıllık toplantılarına ilk defa
katılan Adnan Menderes, Zorlu ve Muharrem Nuri Birgi ile birlikte
gelmiştir.

Toplantılara son dakikada yetişenler arasında İtalyan bankası Umum


Müdürü Angelos ile Yunan bankaları Umum Müdürü ve meşhur Amerikalı
milyarder sülalesi Rockfellerin bir mensubu vardır.

Bilderberg Grupu, öğleye kadar gezilerde bulunduktan sonra üyeleri


dağılmıştır. Bazılarının Mithatpaşa’daki Beynelminel konkurları seyre,
diğerlerinin ise şehri gezmeye gittikleri öğrenilmiştir.

Haber aldığımıza göre Bilderber Grupunun bugün bütün gün sonrası


Çınar Oteli’ni kapanacağı, Çınar Oteli’nin günlük kirası Dışişleri
Bakanlığına 14.00 liraya mal olmaktadır. Toplantıya katılanların yemek ve
kahvaltı masrafları ayrıca ödenmektedir.

Gelişmeler yarın akşam yemeğinde ele alınacak ve delegeler Pazartesi


günü memleketlerine döneceklerdir.”
(Tarih: 19. Eylül. 1959/Vatan Gazetesi)

“Bilderberg Toplantıları Sona Erdi”

“Bilderberg Grupunun üç gün önce başlayan toplantılarının sonuncusu


dün yapılmıştır. Delegelerin bir kısmı dün yurdumuzdan ayrılmışlardır.
Bunların arasında NATO Genel Sekreteri Spaak ve Amerika’nın milyarder
Rockfeller ailesinden Daniel Rockfeller, Amerikan Büyükelçimiz Mahmut
Dikerdem ve Belgrat Büyükelçimiz Şâdi Karur bulunmaktadırlar.
Öteyandan toplantılara katılmış olan Amerika’nın Paris büyükelçisi Mr.
Burgess, hareketinden önce havaalanının şeref salonunda Ankara
Büyükelçisi F. Warren’e 45 dakika süren bir görüşme yapmıştır.

Bilindiği gibi Avrupalı ve Amerikalı 60’a yakın iş ve devlet adamlarıyla


iktisatçılarının meydana getirdiği “Bilderberg Grubu” yılda bir defa
Avrupa’nın bir başşehrinde toplanarak büyük bir gizlilik içinde dünyanın
belli başlı meselelerini görüşmektedirler. Bu görüşmeler hakkında bir
açıklama yapılmamaktadır.

Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Zorlu, dün sabah


saat:10’da başlayan ve yemek için verilen kısa bir aradan sonra 16’ya kadar
devam eden görüşmelere katılmışlardır.

Bilderberg grupunun 3 gün süren toplantılarına Prens Bernhard başkanlık


etmiştir. Prensin bugün Hollanda’ya döneceği tahmin edilmektedir.”
(Tarih: 22. Eylül. 1959/Vatan Gazetesi)

Türkiye’de İkinci Toplantı: Nisan. 1975

“100 ünlü arasında yalnız 2 kadın var”

Bugün başlayacak Bilderberg Konferansı için Altın Yunus’ta karadan,


havadan ve denizden korunma tedbirleri alındı.
Zerrin Alnar
İzmir’den bildiriyor

Bugün çalışmalarına başlayacak olan Bilderberg Konferansına katılmak


üzere dünyaca ünlü işadamları, diplomatlar, gazeteciler, sendikacılar ve
öğretim üyeleri dün İzmir'’ gelmişlerdir.

Saat:15’de Bilderberg Konferansının başkanı olan, Hollanda Kraliçesi


Jullia’nın eşi Prens Bernhard kendi uçağını kullanarak Çiğli Hava
limanına inmiştir. 64 yaşındaki Prens Hollanda’dan İzmir’e pilotluk yaptığı
halde gayet dinç bir şekilde uçaktan inmiş, “Ben her zaman kendi uçağımı
kendim kullanırım” demiştir.

Bernhard ile NATO Genel Sekreteri Joseph Launs ve konferansa


katılacak üyelerden dördü daha gelmiştir.

Prens’den sonra özel uçakla gelen ikinci üye, Beyaz Saray İdari İşler
Müdürü Rumafeld olmuştur. “Kissinger’in sağ kolu” olduğu söylenen
Rumafeld, ABD’nin bir uçağı ile tek başına gelmiştir. Gündeminde Orta
Doğu sorunu bulunduğu için, bu konuda en bilgili kişi olan Kissenger de
Bilderberg Konferansına çağrılmış, ancak kendisi gelemediği için
yardımcısı Rumafeld ile Hartman’ı toplantıya göndermiştir.
Milyarderlerin en ünlülerinden ve Paris yüksek sosyetesinin önde
gelenlerinden Baron Rothschild, THY uçağı ile İzmir’e gelmiştir.

GİZLİLİK

Saat: 16.30’da bir basın toplantısı düzenleyen Prens Bernhard, bir soruya
verdiği cevapta, “Yunanistan’dan da üye çağırıldığını, fakat çağırılanların
Türk-Yunan ilişkilerinin bugünkü koşulları altında konferansa gelmeyi
reddettiklerini” söylemiştir.... Prens, çağırılıpta gelmeyen Yunanlıların
arasında Pezmezoğlu’nun da bulunduğunu belirtmiştir.

Prens Bernhard’ın Konferansın gizli yapılması dolayısıyla çeşitli


şüphelerin olduğu, hatta bu arada bazı çevrelerin bunun bir mason toplantısı
olduğunu ileri sürdükleri hatırlatıldığında Prens Bernhard gülerek, “Ben
mason değilim” demiştir. Prens, bu konuda şu bilgiyi vermiştir:

“Toplantıya gündemdeki konuyla ilgili kişiler çağrılır. Bu arada


gazeteciler de üye olarak gelirler....... Konferansımızın yazılmamış bir
geleneği vardır. Konuşmalardan bahsedilecekse atıf yapılmaz, kaynak
gösterilmez. Örneğin: birkaç kez konferansa gelen gazeteciler, daha sonra
konuşulanları kendi görüşleri olarak makalelerinde yazmışlardır.”

KORUNMA

“Çeşitli uçaklarla ve bu arada özel tutulmuş carterle dün gece saat


10.00’a kadar ünlüler, parti parti İzmir’e gelmişlerdir. Gelenler arasında
İngiliz Muhafazakar parti lideri Margaret Tatcher, Fiat Fabrikaları sahibi
Giovanni Agnelli de bulunmaktadır.

Konferansın yapılacağı “Altın Yunus”ta ünlüler için karadan, havadan


ve denizden korunma tedbirleri alınmıştır.

Konferansa katılan üyeleri Başkan Prens Bernhard çağırmaktadır. Bu


yılki toplantıya çağırılan yüze yakın erkeğin arasında sadece iki kadın üye
bulunmaktadır. Bunlardan biri Türk kadın Profesör Gültekin Kazgan
diğeri ise, İngiltere’nin muhalefetteki Muhafazakar Partinin Başkanı
Margaret Tatcher’dir. Katılanların üçte biri politikacılardan seçilmiştir.”
(Tarih: 25. Nisan. 1975/Milliyet Gazetesi)

“Nisan sonunda ÇEŞME’de yapılan


Bilderberg toplantısındaki Gizli
Konuşmaları Açıklıyoruz!”

“Şirketlerin birleşip tekeller haline gelmesi piyasada rekabeti yok


edecektir”
“ENFLASYONU, VİETNAM SAVAŞI KÖRÜKLEDİ...”

Enflasyon hızını kesmek için kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkeler


kambiyo kurları yeniden saptanmalı, para politikası yeniden
düzenlenmelidir..

Rekabet teşvik edilmeli, çok uluslu şirketler karşısında sendikaların da


emek piyasasında tekelci bir durum yaratacakları unutulmamalıdır.

Bilderberg Toplantısında başka önemli bir tebliğ de Alman iktisatçısı


Herbert Giersch vermiş ve enflasyonun uluslar arası yönlerini ele almıştır.
İktisatçı, son yıllarda enflasyon hızlandırılmasından daha çok Birleşik
Amerika’yı sorumlu tutmuştur.

HERŞEYİN BAŞI VİETNAM OLDU

Alman iktisatçısına göre, hızlı enflasyonun uluslar arası nedenleri başlıca


şöyle sıralanabilir:
1- Fransa hariç, bütün sanayileşmiş ülkelerde enflasyon Vietnam Savaşı ile
hızlanarak, ABD ekonomisi üzerinde artan bir yük olmaya başladığı
1960’ların ikinci yarısından buyana asıl hızını almıştır.

2- Vietnam Savaşı nedeniyle ortaya çıkan talep baskısı ABD’de işsizliği önce
azaltmış, sonra ise enflasyon yoluyla yeniden arttırılmıştır.

3- Doların değeri gereğinden yüksek tutulmuştur.

4- Sosyalist olmayan ülkeler, dolar standardında kaldıkları sürece ABD


ekonomisinden akan doların baskısı altında enflasyonun vergisini
ödemişlerdir.

5- Amerikan üreticisinin olduğundan fazla değerlendirilmiş bir para biriminin


getirdiği rekabet güçlüklerine daha fazla göğüs germek istenmemesi nedeni.

Enflasyon durmadan geliştiği dönemde Batı dünyasındaki ekonomik


görünüşleri, Alman iktisatçı şöyle sıralamaktadır:

1960’larda Batı Avrupa büyük bir Pazar olarak gittikçe fazla ilgi
görmüştür. Avrupa’daki Amerikan yatırımları Amerikan bilgi ve tekniğini
daha ucuz Avrupa emeği ile birleştirerek, Amerikan ihracatına rakip duruma
gelmişler ve böylece Amerikan ekonomisi tekelci durumunu kısmen
yitirmiştir.

Amerikan ekonomisi, ekonomik açıdan yararlı bilgileri geliştireceği


yerde, Vietnam Savaşı ve Uzay Yatırımları/Üretimleri ile uğraşmış,
dolayısıyle 1960’ların ortalarına kadar elinde tuttuğu üstünlüğünü devam
ettirememiştir.
Bilgi ve yatırımların çok uluslu şirketler aracılığıyla transferi, doların
değerinden yüksek ve Avrupa paralarının,özellikle Alman markının gerçek
değer altında tutulması ile hız kazanmıştır.

ALINACAK TEDBİRLER

Alman iktisatçısı, enflasyonun bugünkü tehlikeli aşamasında alınması


gerekli tedbirler konusunda şu önerilerde bulunmaktadır:

Piyasaya para arzetme konusunda yeni ölçüler bulunmalıdır.

İş çevrelerine, işçilere ve sendikalara tam istihdam için hükümetlerin


ve merkez bankalarının para arzı kuralından başka bir sorumluluğu
olmadığı anlatılmalıdır.

Ekonomiyi yeni geleceklere ve düşük ücret düzeyindeki ülke


mallarının ithaline mümkün olduğu kadar fazla açılabilmek için rekabet
teşvik edilmelidir.

Kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerde kambiyo kurları yeniden


saptanmalıdır.

Özel teşebbüs tarafından daha başarılı bir şekilde yürütülebilecek


görevler devletin üzerinden alınmalıdır.

Alman iktisatçısına göre, rekabet gücünü ayakta tutabilmek için büyük


şirketlerin birleştirilmesi, tekeller haline gelmesini önleyici hukuksal
tedbirler alınmalıdır. Şirketlerin daha büyük şirketler haline bürünmesi
önlenmediği takdirde, çok uluslu şirketlerin rekabeti yok edeceğini söyleyen
iktisatçı, aksi takdirde çok uluslu şirketler karşısında sendikaların da emek
piyasasında tekelci bir durum yaratacaklarını ileri sürmüştür.
(Tarih: 12. Mayıs. 1975/Günaydın Gazetesi)

“Birçok ünlü kişinin katıldığı toplantıda


Kissinger ve Schmith de hazır bulunacak”

Büyük Sermaye Çevreleri Bilderberg Toplantısı İçin Londra’da


Biraraya Geldi

Londra (ANKA-DPA)
Büyük sermaye çevrelerinin ve temsilcilerinin katıldığı Bilderberg
konferanslarından 25.incisi dün Londra’da çalışmalarına başlamıştır.
Konferansa 20 ülkenin önde gelen sanayici ve siyaset adamlarından 106 kişi
katılmaktadır. Konferansa katılanlar arasında eski ABD Dışişleri Bakanı
Henry Kissinger ve Alman Başbakanı Helmut Schmid gibi önemli isimler
de yer almaktadır.

Konferans, İngiltere’nin Güney Batısındaki Torguay kasabasındaki lüks


“Emperyal Oteli”nde 2.5 gün süren gizli celseler halinde yapılacaktır.

Konferanslara “Bilderberg” adının verilmesi, ilk konferansın


Hollanda’nın Costerbeck kasabasındaki “Bilderberg” otelinde yapılmış
olması nedeniyledir.

Bilderberg konferansının bir özelliği de konferanslarda konuşulan


konular hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmemesidir. Toplantılardan
sonra, hiçbir ortak bildiri yayınlanmadığı gibi, ne bir basın toplantısı
düzenlenmekte ne de toplantıya katılanlar her hangi bir demeç
vermektedirler.
(Tarih: 23. Nisan. 1977/Vatan Gazetesi)

BİLDERBERG KULÜBÜ

İspanyol İstihbarat Örgütü’nün üst düzey yetkilisi Luis M. Gonzalez-


Mata’nın kitabının adı: “Dünyanın Gerçek Efendileri” 70’li yılların
ortasında Paris’te Bernard Grasset Yayınevi’nce yayınlanan kitap,
piyasadan toptan satınalınarak okurun eline ulaştırılmıyor.

Uzun yıllar Latin Amerika ülkelerinde üst düzey istihbaratçı olarak


bulunan Gonzalez-Mata’nın emekli olduktan sonra, yazdığı kitabın ana
teması CIA’in, Avrupa’daki bilinmeyen etkileri. Bütün karanlık ilişkilerin
ortaya dökülmesi, Avrupa İstihbarat teşkilatlarını zor duruma sokuyor, CIA
ile Alman, İngiliz, Fransız ve İtalyan gizli servislerinin birbirine girmesine
neden oluyordu. Kitabın birinci bölümü, Bilderberg Kulübü’ne ayrılmış;
özetleyerek yayınlıyoruz:
“İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD, casusluk servisinin Stratejik
Hizmetler Bürosu (OSS), Ulusal İstihbarat Dairesi (NIA), Stratejik
Hizmetler Birliği (SSU). Merkezi İstihbarat Grubu (CIG) ve CIA gibi
kuruluşlar Avrupa’da etkinlik kurma faaliyetlerine yöneldi. Daha önce
komünizme karşı faaliyet amacıyla kurulan Avrupa Hareketi, Birleşik
Avrupa Amerikan Komitesi ve Avrupa Gençliği gibi derneklere el atarak
bunları CIA’in hizmetine soktu.

ABD, 1950’li yıllarda bu alandaki faaliyetlerini daha da genişletti.


Avrupa Hareketi’nin Genel sekreteri M. Retinger, Avrupa turu sırasında
yeni örgütlerin yaratılması gereği fikrini işliyordu. Paris’teki oluşum
çalışmalarına Hollanda Prensi Bernhard, CIA başkanları W. Donnavan ve
John Colleman, Hollandalı diplomat Joseph Luns gibi birçok ünlü şahsiye
ve ITT temsilcileri, bankerler, siyasetçiler, işadamları katıldı. Gelecekte
büyük işler başaracak bir dernek daha kurulur, adı: Club de Bilderberg. 29,
30 ve 31 Mayıs 1954 günü Hollanda’nın Osterbeck kentinde Bilderberg
Oteli’nde kurulmasına karar verildiği için bu adı alır. Hollanda Prensi
Bernard başkan seçilir. 10 kişiden oluşan Merkez Komitesi, bir çeşit “çok
uluslu hükümet” gibidir. Bütçesi o döneme göre oldukça büyük 250 bin
dolar, her taraftan yardım alıyor. Bu tutar 60’larda daha da artıyor.
Üyelerin çoğunluğu uluslararası faaliyette bulunan kişiler.”
(Tarih: 25. Haziran. 1989/2000’e Doğru Dergisi)

MAHMUT DİKERDEM
(Emekli Büyükelçi)

“Bilderberg, dünyanın kaymak tabakasının katıldığı, kapitalizmin


pürüze girmemesini hedef alan toplantılar. Ağırlıklı olarak finansal ve
ekonomik sorunlar tartışılır. Amerikan Wall Street çevresinin etkinliğinde
gerçekleşir. Doğal olarak NATO yetkilileri de belli bir ağırlığa sahip.
Dolaysız bir şekilde dünyanın gidişine ilişkin kararların alındığı bir
forum değil. Uygulamaya dönük somut kararlar alınmıyor ama yönelimi
belirleme açısından bir rolü var. Türkiye’nin bu toplantıyı bu kadar
önemsemesini yadırgarım. Türkiye’den davet edilenler geleceğin politik
yaşamında etkili olacak kişiler. Örneğin, bu yıl çağırılanlar müstakbel
başbakanlar.

Bilderberg değil ama Three Lateral, kararların alındığı bir kuruluş.


Amerika, Japonya ve Avrupa’dan yaklaşık yüz kişinin katıldığı
toplantılar. Jimmy Carter, Three Lateral tarafından ortaya çıkartıldı.
Yani Amerika başkanlarını belirleyecek kadar etkin bir kuruluş.”

İHSAN SABRİ ÇAĞLAYANGİL


(Eski Dışişleri Bakanı)

“Selehattin Beyazıt, Bilderberg İdare Heyetinde aza. Bilgiler onda.

“Bu toplantıda ne konuşuldu?”


“Bilderberg’in her toplantısınada ne konuşuluyorsa o. Brezinski vardı,
başkaları da vardı, gündemi konuştuk. Orada iki-üç gün kaldık. Margaret
Thacher da geldi, McNamara vardı, Kissinger vardı, her şey konuşuldu.”

“Her şeyden kastınız ne?”

“Bilderberg toplantıları neşredilmiyor ki..”

“Orada konuşulanlar sadece konuşanlarda mı kalıyor?”

“Bilmiyorum, ama ben açıklamak da istemiyorum. Sonra kitap


basıyorlar. Fakat o kitaplar da iştirak edenlere dağıtılıyor.”

“Toplantıya katılan bir siyasi parti yetkilisi partisine açıklama


yapabiliyor mu?”

“Ben, hükümet adına katıldım. O zaman Dışişleri Bakanıydam.


Konuşulanlar Başbakan’a iletildi.”

“Sizi Selahattin Beyazıt’mı davet etti?”

“Hayır.. Türkiye’de olacaktı, Çeşme’deydi. Ben, McNamara’yla gittim.


M.T.’e de yemek yedirdim İzmir’de Yengeç Lokantası’nda Dennis Hill de
vardı. O zaman İşçi Partisi iktidarda ve Savunma Bakanıydı.”

“Sizi resmen mi davet ettiler?”

“Türkiye’de oluyor, Dışişleri Bakanı gitmez mi?”

“Türkiye’de bir idare heyeti var mı?”

“Selahattin Beyazıt organize etti Türkiye’de olmasını. Bilderberg bir


forumdur, çok güzel şeyler konuşulur. Başkanı Hollanda Kraliçesinin
kocasıydı. Şimdi kim bilmiyorum. Muharrem Nuri Birgi vardı bizde şimdi
öldü. Bilderberg’in CIA ile ilgili olduğunu hiç zannetmiyorum.”

ANA BRİTANNİCA

Bilderberg Konferansı, Avrupa ve Kuzey Amerika’da her yıl 100 kadar


nüfuzlu siyaset adamı ve hükümet yetkilisi, iktisatçı ve bankacının katıldığı
üç günlük konferanstır. Bilderberg Konferansı, her yıl bir başka batılı
ülkede çok sıkı güvenlik önlemleri altında toplanır, Konferansa katılanlar
konferans sırasında tartışılan konuların gizli kalacağına söz verirler.
Toplantının amacı ulusal politikaları, uluslararası ilişkileri izleyen
gelişmelerin resmi olmayan ve kişisel bir ortamda tartışılmalarını ve ortak
kararların kişileri sonradan bağlamayacak bir biçimde alındığı her
konferanstan sonra yalnızca bu konferansa katılanların birbirlerini görüp
tanıyabildiği Bilderberg toplantılarına katılmış olanlara bir rapor dağıtılır.
Burada konuşmacıların adları yerine hangi ülkeden oldukları belirtilir.
Rockefeller’in girişimi ile 1954 yılında kurulan Konferansın uluslararası
yönetim komitesi her ülkeden her yeni konferans için genellikle yeni
delegeler seçer. Konferansın Sekreterliği Lahey’dedir.

TBMM ARAŞTIRMASI İSTENİYOR


BİLDERBERG NEDİR?

Refah Partisi Konya milletvekili Prof. Dr. Mustafa Ünaldı ve 21


arkadaşı, “Bilderberg Kulübü” ile ilgili olarak Meclis Araştırması açılmasını
istediler. Meclis Başkanlığı’na verilen önergede şöyle denildi:

“Doğrudan veya dolaylı olarak ülkemizi alakadar eder konularda


önemli etkinlikler gösteren Bilderberg Kulübü milletimizin ve
meclisimizin yeterince bilgi ve kanaat sahibi olmadığı kuruluşlardan
birisidir.

Yurt dışıda kurulmuş ve faaliyet gösteren bu örgütün TC uyruklu


üyelerinin kimler oldukları, bunların kamuoyundan gizleniyormuş gibi
bir izlenimin hangi sebeplerden kaynaklandığı ve bu kişilerin TC meri
kanunlarına göre durumlarının incelenmesi ülke çıkarlarına olan
etkilerinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98. TMM iç tüzüğünün
102. Ve 103. Maddeleri gereğince bir meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz”

Meclis Araştırması isteğinin gerekçesinde ise şöyle denildi:

“Faaliyetleri ve üyelerinin kimlikleri yönünden şeffaflaşması


gereken yurt dışı merkezli kuruluşlardan birisi de Bilderberg
Kulübüdür.

Gereç iç gerekse dış meselelerimizi ilgilendiren konularda bu


örgütün rolünün aydınlığa kavuşturulması, yaptırım gücünün ne
olduğu ve bunu hangi mercileri ne şekilde etkileyerek sağladığı
aydınlığa kavuşturulmalıdır.

Bilderberg üst yönetiminin tamamen siyonist ideolojiyi benimsemiş


kişilerden müteşekkil olduğu, böylece bu örgüt faaliyetlerinin diğer
konularda olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile ilgili konularda
da siyonizmin çıkarlarına paralel yürütüldüğü iddiaları hangi ölçüde
doğrudur? Ülkemizde bu kulübün üyeleri olarak bilinen kişilerin aynı
zamanda mason localarına kayıtlı oldukları da ileri sürülmektedir.
Ülkemiz vatandaşlarından kimler bu kuruluşun üyesidirler. Şu anda
hangi görevleri yürütmektedirler. Katıldıkları kulüp toplantılarında
ülkemiz kaderini dolaylı veya doğrudan ilgilendiren konularda ne gibi
kararların alınmasında etkili olmuşlardır ya da hangi kararların
çıkmasına engel olmuşlardır? Mandadan uzak, bağımsız, kendi başına
hareket eden, milli çıkarlarını kendi iradesiyle belirleyen ve savunan
bir devlet olabilmenin önde gelen şartlarından birisinin de yukarıda
şüpheleri duyulan türden ilişkilerin araştırılarak açıklığa
kavuşturulması ve tedbirlerin alınması olduğunu düşünüyoruz.”
(Tarih: 12. Şubat. 1994/Milliyet Gazetesi)

VATAN SAHİPSİZ DEĞİLDİR


Tâhâ Kıvanç
(Fehmi Koru)

Herkes bu hükümetin ne olacağını merak ediyor, benim ise gözüm bir


adım ileride; bütün dikkatimi, hükümeti yıkmak için işe koyulanların, bunu
başardıktan sonra, kimin başkanlığında yeni hükümet kurdurtacaklarına
vermiş bulunuyorum.

Bunun bence belirgin bir sebebi var: Siyaset hayatı içinde bulunanlarla
siyasete dışardan ağırlık koyanlar, her adımda kuralları değiştirerek, ülkeyi
yönetilemez yaptılar; hükümeti kurmaya talip olacak kişinin “süpermen”
olması gerekiyor. Türkiye ise, hep bildiğimiz gibi, süpermenler çıkartan bir
ülke değil. Yönetilemez bir hale gelmiş bir ülkeyi yönetemez birine teslim
ettiler mi, işlerin kısa vadede arap saçına dönmesi ihtimali büyük.

Sistem üzerinde ağırlığı olan çevrelerin 12 Eylül sonrasında Turgut


Özal’ın üstlendiği işlev için düşündükleri üç isim olduğunu biliyorum.
Bunu bildiğim için de gazete ve dergileri okurken, televizyon haberlerini
izlerken, kendimi bu üç isme şartlandırmış bulunuyorum. İçimdeki
elektronik bir ses, bu üç ismin adıyla karşı karşıya geldiğimde, beni hemen
uyarıyor.

Birinci ismi, İş Bankası’nın yıllık performansını değerlendirdiği basınla


sohbet toplantısını aktarırken buraya kaydetmiştim: İş Bankası Genel
Müdürü Ünal Korukçu. Ünal Bey, bu yılın vergi rekortmenleri arasında yer
aldı; böylece sadece mudilerini ve sözünü dinleyen meslekdaşlarını değil,
kendisini de zengin etmeyi bildiği ortaya çıktı. “Türkiye’nin en çok vergi
ödeyen bürokratı” sıfatının sahibi Ünal Bey için, ekonomi hayatını yakından
izleyen bir meslekdaş, “Yeni dönemde ya en üstten, ya da onun hemen
yanında görev alacağı söyleniyor"”diye, yazdı birkaç gün önce.

Ünal Korukçu, Refahyol sonrası dönemde tıpkı 12 Mart’ı takiben birkaç


ay Başbakanlık yapmış Naim Talu gibi, bir teknik tercih olacak.
Başbakanlık koltuğuna oturabilmesi için maalesef küçük bir kusuru var:
Milletvekili değil. Bu yüzden, bugünkü manzarada, ona “ikinci adamlık”
düşüyor. Tabii manzara değişirse konumu farklı olabilir.

İkinci aday, geçen gün, ANAP lideri Mesut Yılmaz ile ikili bir görüşme
yaparak kendini siyasi gündemcilere hatırlattı: Emre Gönensay. Emre Bey,
şimdi Antalya milletvekili olarak Meclis’te bulunuyor; dolayısıyla
başbakanlık koltuğuna oturması için formel bir eksiği yok. Bütün iş,
olayların gelişip koltuğun kendisine teslim edilmesine kalmış durumda.
Öyle sanıyorum ki, bazı uluslararası örgütlerden birbirlerini iyi tanıdıkları
için, Mesut Yılmaz ile görüşmesinde, koltuk pazarlığını beğenmemeleri
olabilir.

Dış etkenlerin belirleyiciliği öyle kolayca kabul edilebilir bir şey değil.
Sandık başına giderek yöneticileri seçenler sıradan vatandaşlar.. Yabancılar
nasıl oluyor da sandığın içine düşen yerli oyu etkileyebiliyorlar?

Bilderberg’in ilk ve uzun yıllar başkanlığını yapmış Hollandalı Prens


Bernhard’ın şikayet ettiği konu da bu: “İşte bu en büyük zorluk.. Bağımsız
ülkelerin hükümetleri halklar tarafından seçildikleri için, eğer halkın hoşuna
gitmeyen bir şeyler yaparlarsa, halk bunları yerlerinden eder. Milliyetçilik
ilkeleriyle yetişmiş halkı; egemenliğin bir kısmını daha üst bir organa
bırakma fikrine göre yeniden eğitmek çok zor.. İşte trajedi budur..”

Prens Bernhard’ın adını biz, Lockheed Skandalı sırasında duymuştur. Bu


“Dünya Hükümeti” hazırlıklarından rahatsızlık duyan birilerinin ortaya
çıkardığı rüşvet skandalına adı karışmıştı. Belgeler o kadar kesindi ki,
Hollanda Kraliçesi’nin eşi rüşvet aldığını kabul etti ve 1954-1976 yılları
arasında üstlendiği Bilderberg liderliğini terketti.

Bir kaynağa göre, Bilderbergçiler, daha ilk yıllarında Türkiye ile


ilgilendiler. Aynı kaynak, 1959 toplantısının Türkiye’de
İstanbul/Yeşilköy’de yapıldığını yazıyor. Daha ünlü toplantı ise, 1975
yılında İzmir/Çeşme’de yapıldı. Toplantı yeri olarak Selçuk Yaşar’ın “Altın
Yunus Oteli’nin seçilmesi tesadüf değildi; Selçuk Yaşar da bir Bilderbergçi
çünkü...

25-27 Nisan 1975 tarihinde yapılan Çeşme toplantısında Türkiye’den


katılanların sergilediği çeşitlilik gerçekten ilginçti: Adalet Partisi lideri
Süleyman Demirel de CHP lideri Bülent Ecevit de davetliydiler ve
katılanlar: Selahattin Beyazıt en gedikli üye olarak bir tür ev sahipliği yaptı.
Öteki katılımcılar da şunlardı: Turhan Fevzioğlu, İhsan Sabri
Çağlayangil, İhsan Doğramacı, Semih Akbil, M. Nuri Birgi, Oğuz
Gökmen, Hasan Fehmi Işık, Kamran İnan, Gülten Kazgan, Halil Tunç,
Memduh Yaşa.. Daha önceki toplantı tutanaklarında adlarına rastlanan
diğer Türkler’i de sıralayalım: Nejat Eczacıbaşı, Nurettin
Alpkartal,Tekin Arıburun, Burhan Belge ve galiba Kemal Kurdaş...

Bilderberg gibi seçkin klüplerde dikkat çeken unsur sadece Türkiye’den


gelenlerin değil, öteki ülkelerden katılanların da çok–eğilimli bir özellik
göstermesi.. Erdal İnönü de, Mesut Yılmaz da, Süleyman Demirel de,
Bülent Ecevit de, muhafazakar ekonomi profesörü Gülten Kazgan da
Bilderbergçi olabiliyor.. George Bush ve Bill Clinton rakip partilerin
adayları olarak birbirlerine karşı yarıştılar, fakat her ikisi de ayrı ayrı
Bilderberg toplantılarına katılmışlardı.

Bilderberg toplantılarında not tutulmasına bile izin verilmemesine çok


hayıflanıyorum ben. Bu engelleme, benim gibi araştırmacıların işini çok
zorlaştırılyor. Ancak, dolaylı yollardan, ya da hiç beklenmedik fırsatları
değerlendirerek eriştiğim kaynaklar yine de bir fikir verebiliyor.

Bakalım ANAP lideri Mesut Yılmaz, Amerika’dan hangi “yeni”


fikirlerle gelecek?
(Tarih: 20. Mayıs.1997)

ZAHMETE KATLANMANIN SEBEBİ...

Tâhâ Kıvanç
(Fehmi Koru)

İçlerinde Cumhurbaşkanlarının, başbakanlar, bakanlar, bilimadamları,


gazeteciler, işadamları, bürokratlar ve diplomatların da bulunduğu liste
oldukça etkileyici.. Cumhuriyet gazetesi, “3. bin yıla doğru” gidildiğini yeni
keşfetmiş. Butros-Gali’den Morton Abromowitz’e kadar yüze yakın
ünlüye gelecek değerlendirmesi yaptırmış.. Tek hayretim, Henry
Kissinger’in adını listede göremeyişim; Cumhuriyet, ona nedense sansür
uygulamış.. Elbette bu kadar pahalı adamın parasını Cumhuriyet ödeyecek
değil, ‘dünya hükümeti’ kendi üyelerinin görüşlerinin yayınlanmasını
sağlayan gazeteye üste para da ödeyecektir..

Ürdün Veliahdı Hasan ile İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres’i,


Kaptan Cousteau ile Elizabeth Taylor’u biraraya getiren görkemli bir
listeyle karşılaştım mı, “Türkiye’den kimler var?” merakım artır.
Cumhuriyet’in listesinde Türkiye’den kimse yok. Oysa pekala Erdal İnönü
ile Mesut Yılmaz gibi siyasiler, Selahattin Beyazıt ve Selçuk Yaşar gibi
işadamları, Prof. Gülten Kazgan, diplomat Tugay Özçeri de bulunabilirdi
listede. “Dünya hükümeti” içinde veya kenarında yer alan bizim ünlülerimiz
yani..

ANAP lideri Mesut yılmaz önceki gün ABD’ye gitti. Aslında bu


seyahattin dışa sızdırılmaması planlanmıştı. Nitekim, Zaman Meclis Bürosu,
duyar duymaz gezi planının peşine düştü, ama ANAP’ta bilgi sahibi bir
Allah’ın kulu bulunamadı, kimse liderin ABD’ye ne için gideceğini
bilmiyordu. Diplomasi muhabirlerimiz, ABD’nin Ankara, Büyükelçiliği ile
temas kurdular, işin garibi Türkiye’deki Amerikalılar da geziden habedar
değillerdi. Zaman’ın merakı diğer basın-yayın organlarına da yayıldı ve
Mesut yılmaz giderayak açıklama yapmak zorunda kaldı: Denver kentindeki
“Dünya Forumu” toplantısına katılacakmış...
Tesadüf bu ya, Mesut Yılmaz’ın masum bir toplantıya katılmak üzere
gittiğini açıkladığı Denver’de bir başka “ünlü” örgütün yıllık toplantısı var;
Bilderbergçiler de orada toplanıyorlar.. Zaten, “Dünya Hükümeti” diye
bilinen, bir kısmının adı “Cumhuriyet”in “Bizim için geleceği
değerlendirdiler” listesinde bulunan örgüt de o.. Bilderberg...

Mesut Bey’in Bilderbergçiliği yeni değil. 1990 yılında yine ABD’de


yapılan toplantıya da katılmıştı. O toplantıyı New York yakınlarında Gien
Cove’daki Harrison Konferans merkezi yapmıştı. 120 Bilderbergçi, 11.
Mayıs. 1990 tarihinden başlayarak üç gün boyunca dünya sorunlarını
görüştü. Bilderberg toplantılarında salona yabancıların girmesi,
katılımcıların not tutması ve dışarıyla görüşmesi yasaktır; dünya ile her türlü
ilişki kesilir. O yıl da bir çok konuyla birlikte, Türkiye’de görüşme masasına
geldi ve o günlerde çıkan yazılara göre, Bilderberg o sırada ANAP’ın
sıradan bir üyesi durumundaki Mesut Yılmaz’ın başbakanlığına destek
kararı aldı. Mesut Bey, Türkiye’ye döndükten bir hafta sonra, ANAP genel
başkanlığına adaylığını koydu ve kazandı.

Bir yıl sonra, 8-9 Haziran 1991 tarihinde, bu defa Almanya’nın Baden
baden kentinde toplanan Bilderbeg’e o sırada yeni bir kongreye (15
Haziran) hazırlanan Mesut Yılmaz katılamadı. Türkiye’den sadece üç isim
izledi Bilderberg toplantısını: İşadamı Selahattin Beyazıt, eski bakan ve
diplamat Vahit Halefoğlu ve Dışişleri müsteşarlığından NATO nezdinde
büyükelçileğ o sıralar atanan Turgay Özçeri..

Önceki gün, Amerika’ya hareket etmeden yaptığı açıklamada Mesut


Yılmaz, toplantıya ABD eski başkanlarından Gerald Ford’un başkanlık
edeceğini, İngiltere, Almanya ve başka ülkelerden devlet adamlarının da
katılacağını söyledi. Bilderberg toplantılarına katılanların listesi her zaman
çok etkileyici olur zaten.. Demek bu yıl da öncekilerden farklı olmayacak.

Emre Gönensay, bir dönem Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yakın


oldu. Çankaya Köşkü’nün kalabalık danışmanlar kadrosu arasında yer aldı.
O sıralarda yerin dibine batırıyordu Tansu Çiller’i. İkisi de Boğaziçi
Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olarak çalıştıklarından, böyle bir
meslek ve mesai arkadaşının eleştirileri çiller hakkında olumsuz kanaatlerin
pekişmesinde belirleyici bir rol oynadı. Ne olduysa, eleştiriler birden bire
durdu, ardından bulunduğu kampı terk etti Emre Bey ve DYP’ye girdi. 1995
seçiminde tansu Çiller, bu eski yol ve kapı arkadaşını Antalya’dan
milletvekili seçtirdi, Dışişleri bakanlığı koltuğuna oturttu. Sonraları bir kez
daha döndü Emre Gönensay ve Refahyol’a güvenoyu vermektense
DYP’den istifa etti. Şimdi, olağanüstü dönemin başbakanlığının kendisine
düşebileceği beklentisinde.

Uygun bir aday olduğuna hiç kuşku yok Emre Bey’in. Herşeyden önce,
ülkenin en fazla ihtiyaç duyduğu bir meslekten: Ekonomist, sonra çok iyi
eğitim görmüş biri, Milletvekili de.. Üstüne üstlük, bugünki gibi “irtica”
tehdidinin aşırı vurgulandığı bir ortamda, içte ve dışta uygun bir aday olarak
görülmesi için, ailesinin “Selanikli” köklerini kullanabiliyor. Uluslar arası
alanda, dünya egemenleri tarafından tanınmasını sağlayan bir başka özelliği
daha var: Bilderbergçi, Bilderberg’in son toplantısına ülkemizden katılan iki
kişiden biriydi Emre Gönensay.

Bilderberg’in son (1996) toplantısı Toronto’da yapıldı. Bilderberg


örgütünü yakından izleyenlerin çtıkardığı “The New World Order
İntelligence Uptade” adlı bültende, 9. Haziran. 1996 tarihinde, şu haber
verildi: “Bilderberg toplantısının sona ermesinden henüz bir hafta bile
geçmeden toplantının sonuçları alınmaya başlandı. Avrupa ve Amerika’nın
çok zengin ve etkili insanlarının yıllık toplantısına Türkiye’den de iki kişi
katılmıştı. Bunlar, gizli ve aşırı korunmalı toplantıdan döndükten sadece
dört gün sonra, Türkiye’de hükümet düştü. (Kendisi de Bilderbergçi olan)
Başbakan mesut yılmaz, herkesi şaşırtarak istifa etti. Bunun sonucu olarak,
İslami eğilimli Refah partisi hükümeti kurma eşiğine geldi. Dün, Türkiye
Cumhurbaşkanı, Refah lideri Erbakan’ı hükümeti kurmakla resmen
görevlendirdi. Bu Bilderberg’in gelecek toplantısında yararlanılacak yeni bir
gelişme teşkil ediyor.”

Haberden, Bilderbergçiler’in Toronto’da yapılan 1996 toplantısına,


Türkiye’den iki kişinin katıldığı anlaşılıyor. Biri, Çiller’in Dışişleri
Bakanlığını yapan Emre Gönensay, peki diğeri kim? Diğeri de, düşürülecek
olanın yerine kurulacak yeni hükümette çok önemli bir görev üstlenmesini
beklediğim üçüncü isim işte: Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel. Gazi
Bey’e, Ekonomist Dergisi, “yılın bürokratı” Oskarını verdi bu yıl. Öyle
sanıyorum ki, onun da önü açık.

“Bu hükümet düşerse ne olacak?” diye kara kara düşünenler, işte size üç
isim: Ünal Korukçu, Emre Gönensay ve Gazi Erçel. Üçü de ülkemizde
olağanüstü dönemlerde görev üstlenmiş daha önceki insanlardan hiç de geri
olmayan, fazlalığı bile bulunan isimler.
Görüyorsunuz, vatan sahipsiz değil.
(Tarih:15. Haziran. 1994)

TÜRKÇEDEKİ TEK KİTAP


YESEVÎZÂDE

“2000’e Doğru” Dergisinin 6. 5. 1990 tarihli nüshasında Adnan Akfırat


arkadaşımızın “Bilderberg Group (BG)” isimli enternasyonal cem’iyet
hakkındaki incelemesinde, bu cem’iyet hakkında “tek Türkçe kaynağın
‘Ana Britannica’ olduğu” şeklindeki ifadesinden hareketle, bu konuda
geçmişte müstakil bir eser neşretmiş bir araştırmacı sıfatıyle, ben de bazı
tamamlayıcı bilgiler vermeyi uygun buldum. Burada zikredeceğim
tesbitlerimin delilleri o kitabımda yer almaktadır; binaenaleyh tesbitlerimin
delilleri için o kitabıma müracaat edilebilir. Yayınlandığı zaman bir hayli
akis uyandıran ve bir ara –maalesef- kaynak gösterilmeden “Güneş”
Gazetesi tarafından da kısmen iktibas edilen (bkz. “Güneş”, 13.5.1982, s.9)
kitabımın tam künyesi şu şekildedir:

Yesevizade: “Bilderberg Group. Bir Gizli Cem’iyet Ötesinden Dünyada


Fikriyatlar Mücadelesinin Perde Arkası”, Kayıhan Yl., İst., Haziran 1979,
431 s.

BİLDERBERG’İN KURULUŞU

Bg, 1954 Mayısında Hollanda’nın Oosterbeek şehrinde Hollanda Prensi


Bernhard’ın başkanlığında kurulmuştur. Cem’iyetin adı, kuruluş
toplantısının yapıldığı Bilderberg Oteli’nin adından gelmektedir. Bu cihetle
Bilderberg mensuplarına da “Bilderbergli (Bilderbergler)’ler” denmektedir.
Prens Bernhard, 1976 yılında adı meşhur Loocheed Rüşvet Skandalına
karışıncaya kadar Cem’iyetin resmi Başkanlığını sürdürmüştür. Fakat,
bilderberg Cem’iyetini, daima Prens Bernhard’ın gölgesinde kalarak asıl
tasarlayıp gerçekleştiren, Polonyalı bir Yahudi olan JOSEPH
RETİNGER’dir. (d. 1887 veya 1888-ö.1960)

Retinger, faaliyetlerini bilhassa 2. Dünya Savaşından itibaren hep perde-


arkasından yürütmüş sosyalist temayüllü bir politikacıydı. Uzun bir devre
boyunca Amerika’nın yine perde-arkası mühim politikacılarından ve yine
sosyalist temayüllü “Albay” Edward Mandell HOUSE (1853-1938) ile
sıkı işbirliği içinde çalışmıştır. Ve Mason Başkan Woodrow WİLSON’un
gölgedeki bu pek nüfuzlu müşaviri Albay House gibi, Prens
BERNHARD’ın akıl hocası (“éminence grise”) Joseph RETİNGER de üst
dereceli birer Mason idiler; hatta Masonluk içinde daha gizli ve daha üst bir
kuruluş olan “İlümine Masonluğu” müntesipleriydiler. Retinger, “Birleşik
Avrupa”nın gerçekleşmesinde en fazla rol oynamış şahsiyetlerden birisidir.
Onun bu istikamette, 1948’de La Haye’de, yine perde-arkasında kalarak –
bilahare AVRUPA KONSEYİ’nin teşkiline yol açan- Avrupa Kongresi’ni
tertib etmesi özellikle zikredilmeğe değer.

BİLDERBERGLİLER

BG, her yıl veya bazen iki yılda bir, Avrupa veya Amerika’nın farklı bir
mahallinde Batılı demokratik ülkelere mensup geniş bir davetli grubunu bir
araya getirmektedir. Her seferinde iştirakçilerin sayısı 100 ile birkaç yüz
arasında değişmektedir. Bunlar memleketlerinin elit zümrelerine mensup
bazı sermayedarlar, politikacılar, diplomatlar, ilim adamları vs’dir. Siyasi
temayülleri itibariyle Liberalizmden, Sosyalizme kadar uzanan geniş bir
yelpazede yer almakta ve gayet tabii olarak hepsi de BG’un ideallerini
paylaşmaktadırlar. Buna mukabil, aralarında, antidemokratik fikir besleyen
Nasyonalistlere, Komünistlere veya Fanatik Dincilere ranstlanmaktadır. Bir
de Bilderbergliler, -aynen Masonlar gibi- münhasıran erkekler arasından
seçilmektedirler.

BİLDERBERG’İN YAHUDİ-MASON AĞIRLIĞI

Cem’iyette ağırlık, başından beri, SCHİFF, WARBURG,


ROTHSCHİLD, LAZARD.. gibi bazı büyük yahudi sermaye grupları ile
ROCKFELLER, MORGAN, CARNEGİE, FORD gibi bazı Protestan
Amerikan sermaye gruplarındadır. Ayrıca idareciler ve katılanlar arasında
da Yahudilerin büyük bir ağırlık teşkil ettikleri dikkat çekmektedir. Diğer
katılanların da en azından yahudilerle iyi münasebetleri olan kimseler
oldukları müşahade edilmektedir. Bu durum, antisemit açıdan Bilderberg’in
aleyhine yorumlanabileceği gibi, Bilderberg’in İnsanlığın hayrına bir takım
gayeler güttüğünün tesbit edilmesi halinde Yahudilerin lehine bir puan
olabilir.. Cem’iyetin Masonlukla olan alakası için de aynı şey geçerlidir...

BİLDERBERG’İN CIA İLE ALAKASI VAR MIDIR?

Bilderberg’in CİA ile direkt münasebeti olduğunu zannetmiyorum. En


azından bu hususta elimizde güvenilebilir bilgiler mevcut değildir.
Bilderberg’in CİA veya diğer Batılı istihbarat teşkilatlarıyla alakası,
herhalde, ancak bünyesinde temsil edilen Batılı devletlerle olan münasebeti
çerçevesinde düşünülebilir...

BİLDERBERG GİZLİ BİR CEM’İYET MİDİR?

Bilderberg toplantıları gizli celseler halinde cereyan etmektedir. Buna


rağmen, Bilderberg’in, bir gizli cem’iyet (société secréte) değil de “kapalı
cem’iyet” (société discréte)” olduğunu ifade etmek belki daha yerinde
olacaktır. Zira iştirakçilerinin, üyelerinin, idarecilerinin birçoğu
kamuoyunca az-çok bilinmekte, idareciler, bunları gizli tutmak için özel bir
gayret sarfettikleri intibaı vermemektedirler. Toplantılarının dışarıya kapalı
yapılmasının da hiçbir harici reaksiyondan çekinmeden daha serbest bir
ortamda fikir teatisinin sağlanması gayesine matuf olduğu düşünülebilir.
Toplantılar, bu özellikleriyle, bir nevi enternasyonal bir forumu
andırmaktadırlar.

BİLDERBERG’İN TEŞKİLAT YAPISI

BG, teşkilat olarak, “ROUND TABLE GROUP (RTG)”un bir uzantısı


nisbetindedir. (“RHODESTEAD Cem’iyeti” olarak ta bilinen) Round table,
her ülkede, Dış politika Enstitüleri şeklinde teşkilatlanmaktadır. Amerika’da
bu, COUNCİL ON FOREİGN RELATİONS, İngiltere’de ROYAL
İNTİTUTE OF İNTERNATİONAL AFFAİRS, Fransa’da İNSTİTUT
FRANÇAİS DES RELATİONS İNTERNATİONALES, Türkiye’de DIŞ
POLİTİKA ENSTİTÜSÜ vs’dir.
Böylece Bilderberg teşkilat şemasının şu şekilde olduğu anlaşılmaktadır:
Zirvede Round Table İdare Komitesi.. Onun altında “Bilderberg Advisory
Committee (İstişari Komite)”.. Bu komiteye karşı mes’ul olan bir Genel
Sekreter.. Genel Sekretere bağlı bir Avrupa ve bir Amerika Sekreteri.. Yine
Genel sekreterin idare ettiği 24 Avrupalı ve 15 Amerikalıdan müteşekkil
“Steering Committee (idari komite)”.. tabanda ise muhtelif ülkelerden
katılan Devamlı İştirakçiler ) ki bunlara belki de “üyeler” denilebilir) ve bir
de o seneki toplantıya mahsus olarak davet edilmiş olanlar.. Ayrıca, teşkilat
mevkii açısından BG, RTG ile olan alakası ve gayesi sebebiyle, -adeta ikiz
kardeşi mesabesindeki- “TRİLATERAL COMMİSSİON”la (ki 1973
senesinde kurulan bu cem’iyetin en mühim özelliği, Avrupa-Amerika
ülkeleri ile Japonya’yı bir araya getirmesidir) ve PİLGRİM SOCİETY,
PUGWASH CONFERENCES, B’NAİ B’RİTH, MASON LOCALARI,
ROTARY VE LİONS KLÜPLERİ, AVRUPA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
İÇİN HAREKET KOMİTESİ (veya Lazard bankası’nın mutemedi ve
sosyalist temayüllü Jean MONNET’in eseri olduğu için kısaca “MONNET
KOMİTESİ”) vs. gibi cem’iyetlerle de iç-içe geçmiş vaziyettedir.

BİLDERBERG’İN GAYESİ

Bilderberg Cem’iyetinin ana hedefi, kendine muvazi daha birçok


mondiyalist cem’iyet gibi, ilk merhalede AVRUPA BİRLEŞİK
DEVLETLERİ’NİN (Avrupa Topluluğu) kurulması, nihai merhalede de
demokratik bir DÜNYA HÜKÜMETİ’nin (veya DEVLETİ’nin)
gerçekleştirilmesidir.

Müzakere edilen konular hep bu vetirenin hızlandırılması ve dünya


mes’elelerinin bu çerçevede halledilmesi ile ilgilidir. Bilderberg toplantıları,
daha ziyade, iştirakçiler arasında fikir teati edilmesi ve hadiselere bu suretle
dolaylı müdahale gayesini gütmektedir. Bununla beraber, bilderberg’in
hadiselere direkt müdahale imkanları da olduğu açıktır...

TÜRKİYE’DE BİLDERBERG

Emekli Büyükelçi Nuri Eren, Türkiye’nin Bilderberg’e katılımını


kendisinin sağladığını ileri sürmüştür. Nuri Eren, 1950’li yılların ikinci
yarısında İsveç’te yapılan Bilderberg toplantısına katılmış ve Türkiye’den
de konuşmacılar çağrılmasını önermiş. O dönemde Londra’da bulunan
Muharrem Nuri Birgi’yi önermiş. Uzun yıllar NATO’da daimi
Büyükelçilik görevinde bulunan Birgi ölünceye değin Bilderberg’in
Türkiye’deki yöneticiliğini üstlenmiştir. Türk istihbarat kaynakları
Muharrem Nuri Birgi’nin ABD’den çok büyük miktarda para aldığını
saptamıştır. Emekli Büyükelçi Oğuz Gökmen, Bilderberg
Konferanslarının pahalı bir organizasyon olduğunu belirtir. Masrafları
toplantının yapıldığı ülke ve katılanların üstlendiğini açıklamıştır. Nuri
Eren, organizasyonun finansının önemli bir bölümünü Amerika’daki
ünlü Rockfeller Vakfı tarafından karşılandığını dile getirmiştir.
Bilderberg’in Türkiye temsilciliğini, başlangıcından bugüne, sırasıyla
Büyükelçi Nuri EREN, sonra yine Büyükelçi Muharrem Nuri BİRGİ VE
NİHAYET İŞ ADAMI Selahattin BEYAZIT yapagelmişlerdir. Bilderberg
Türkiye’de iki def’a toplanmıştır. Bunlardan ilki 1959 Eylülünde, ikincisi
ise 1975 Nisanındadır.

OTOKRİTİK VE YENİ KANAATİM

“Çeyrek asırlık fikir hayatım boyunca, hakikatleri araştırırken, kendime


daima müsbet ilim metodunu rehber edindim. Ne var ki, şimdi bu metodu
geçmişteki araştırmalarımda gerektiği kadar sağlıklı kullanamamış
olduğumu düşünüyorum. Çünki o zamanlar ideolojik şartlanmışlık
içindeydim ve ideolojik şartlanmışlık herkes gibi beni de şaşı yapmıştı. Her
ne kadar her seferinde ilmi metoda dayanarak gerçekten titiz çalışmalar
yapıyor, doğru verilerden, sağlam tesbitlerden yola çıkıyor idiysem de,
düşüncemi yönlendiren Şeriatçi zihniyet ve yine ondan kaynaklanan militan
tavır onları büyük ölçüde yanlış yorumlamama sebeb oluyordu. Bu da
bilhassa karşı ideolojik gruplar hakkında su-i zan dolu hükümler şeklinde
tezahür ediyordu. Bunların arasında da en başta Yahudilik, Masonluk,
Sosyal Demokrasi ve topyekün Batı Medeniyeti, Batı Dünyası yer alıyordu.
Şu anda bütün bu gruplara yönelik tenkitlerimde ne kadar aşırıya kaçtığımı
açıkça görebilmekte ve bütün bir gençlik devrem boyunca bu kadar büyük
bir aldanış içinde olmama fevkalade hayıflanmaktayım...

Aynı çerçevede, bu gruplarla ilgisi sebebiyle Bilderberg Group


hakkındaki değerlendirme ve tenkitlerimde de maalesef ciddi yanlışlıklar
yaptım. Böylece bir def’a daha aşırı sun-i zan tavrıyle tenkidin dozunu
kaçırıp diğer gruplarla beraber onu da mahküm ettim. Dolayısıyle, ideolojik
taassupla hareket eden herkes için de söz konusu olduğu gibi, aslında hiç te
kötü niyetli olmadığım halde ve farkında olmadan büyük haksızlık işledim.
Ama, Allah’a şükür ki 1984’te başlayan fikir buhranım ve onu takip edip
bugüne kadar süregelen derin fikri istihalem beni artık ideolojik fanatizm
hastalığından kurtarmış bulunuyor ve bu sayede bugün bütün bu gruplara
çok daha yumuşak ve anlayışla bakabiliyor, hatta kimi cepheleriyle onlara
büyük yakınlık duyuyorum. Bunun içindir ki artık Bilderberg gibi
enternasyonal gruplaşma ve forumların da insanlık için pekala hayırlı
neticeler tevlid edebileceğini düşünmekteyim. Çünki, BG’un nihai hedefi
olan Dünya Hükümetinin İnsanlığın son şansı olduğu düşüncesi şu anda
benim zihnimde de iyice tebellür etmiş bulunmaktadır. Tabii, bu
Hükümetin, bütün halkların, bütün insanların eşitlik ve kardeşliğine dayalı
gerçekten demokratik bir hükümet olması, tamamen İnsan Hakları temeli
üzerinde yükselmesi şartıyle...

Filhakika, şavaşı (insanlığın bu en büyük ızdırap ve kötülük kaynağını)


yeryüzünden kaldıracak, dünyanın her köşesinde kemaliyle adalet tesis
edecek, her çeşit mahalli veya enternasyonal “mafya” teşkilatlarını
sindirecek, tabiatın tahribine ve ekolojik dengelerin bozulmasına mani
olacak, “Bütün dünya bütün insanlarındır!” şiarıyle dünyanın bütün
zenginliklerinden bütün insanların hakkaniyetle ve en rasyonel bir şekilde
istifade etmesine imkan verecek, dengeli ekonomik büyüme ile üniversel
refahı sağlıyacak, böylece daha ileri, daha güzel, daha insani –tek kelimeyle
kardeşçe- bir dünyanın kurulmasına vasıta olacak demokratik bir Dünya
Hükümeti, bana, bugün, sadece daha mes’ut bir İnsanlık ideali için değil,
hatta bizzat –elindeki korkunç teknik imkanlar sayesinde artık kendi kendini
topyekün imha edebilme noktasına gelmiş- insan neslinin bekası için dahi
İnsanlığın son şansı olarak görünmektedir.

Aslında ben, buna benzer mülahazalarla, zaten eskiden beri Dünya


Hükümeti taraftarıydım. Fakat o zamanlar bunu Müslümanların
hakimiyetinde bir Dünya Devleti olarak tasavvur ediyordum. Zira
Müslümanların “Cihan Hakimiyeti Mefküresi”nin bütün İnsanlığın hayrına
olacağına inanmaktaydım. Halbuki daha sonraları Müslümanların bu
ideallerini totaliter Şeriatçı zihniyetin yönlendirdiğini ve bu anlayışın da
kesinlikle İnsan Haklarıyla bağdaşmaz bir yapıda olduğunu fark ettim.
Gerçekten de, bir zamanlar İnsan Hakları sahasında çağdaşlarına nisbetle
daha ileri bir noktada bulunan Müslümanlar, ne yazık ki bilahare İnsanlığın
tekamülünde çok gerilerde kalmışlar, giderek alabildiğine irticai bir
zihniyetin temsilcileri konumuna düşmüşlerdi. Buna mukabil, tarihi seyir
içindeki bütün korkunç hatalarına, cinayet, istismar ve zulümlerine rağmen
Garp Alemi yavaş yavaş İnsan Hakları Davasının öncüsü mevkiine
yükselmişti.

Üstelik, ulaştığım fikri merhalede daha iyi anladım ki bütün halkların,


dinlerin, ideolojik grupların, kısaca bütün insanların eşitliğine dayalı
gerçekten demokratik bir sistemde tek bir grubun hakimiyeti de söz konusu
olamazdı. İktidar, kitlelerin serbest seçimlerle tezahür edecek iradesi
istikametinde alternatif olarak el değiştirebilmeliydi.

Binaenaleyh Müslümanlar da böyle bir sistemde –artık Ortaçağda


kalması gereken totaliter zihniyetlerini terk ederek, diğer tabirle Şeriatla
göbek bağlarını kopartarak- yerlerini alabilir, Kur’an’ın demokratik,
hümanist ve ilimci ruhuna dayanarak İnsanlığa büyük hizmetlerde
bulunabilir, demokratik iktidar mekanizmasının vazgeçilmez bir unsuru
haline gelebilirlerdi.

Hatta ben, bu çerçevede, İnsan Haklarına dayalı gerçekten demokratik bir


Dünya Hükümetinin –en azından siyasi planda- Kur’anî idealin
gerçekleşmesinden başka bir şey olmadığını, yani asıl bu devletin hakiki
manada İslam Devleti olduğunu düşünüyorum. Bunun için iktidarın
Müslümanların elinde olması hiç te şart değildir. Tarih, bize, Kur’anî
idealleri gerçekleştirmede bazen Gayr-i Müslümlerin Müslümanlardan daha
ileride olabileceğini göstermektedir. Müslümanların bu halden ibret
almaları, totaliter, irticai zihniyeti bir tarafa bırakıp Kur’an’ın ilerici ruhuna
yönelmeleri lazımdır. Çünki onlar İnsanlığın ilerlemesi için vazgeçilmez
değildirler. Keza onlar diğer insanlardan ne daha iyi, ni daha kötüdürler ve
Allah nezdinde hususen imtiyazlı da değildirler. Onlar ancak Kur’an’ın
ilerici ruhuyla hareket ettiklerinde İnsanlığın tekamülünün motoru haline
gelebilmekte, öncü rolü oynayabilmektedirler. Binaenaleyh İnsanlığın
bugün ulaşmış bulunduğu tekamül noktasında da totaliter ve ilim aleyhdarı
Şeriat zihniyetinden ilimci, demokrat, hümanist ve üniversalist Kur’anî ruha
döndükleri zaman, İnsan Hakları Davasının en büyük bir kuvveti haline
gelecekler, daha ileri, daha adil bir dünya düzeninin kurulmasında pek
büyük, pek şerefli bir rol oynayabileceklerdir. İrtica ve Totalitarizm ile
İlerleme ve Demokrasi arasında tercih yapmak tamamen kendilerine kalmış
bir husustur. Ve elbette ki, kendilerinden biri olarak, bizim dilek ve
ümidimiz, hiç olmazsa büyük ekseriyetin tercihini ikinci şık istikametinde
yapmasıdır...

İmdi, bu düşüncelerin ışığı altında Bilderberg hakkındaki temennim de,


bu çeşit kuruluşların kendilerini dar zümre menfaatlerine kaptırmamaları,
İnsanlığın mes’elelerine İnsanlığın tamamının maslahatını gözeterek hal
çareleri aramalarıdır. Bunun için de onlardan beklenen, toplantılarını kapalı
yapmak zorunda olsalar bile onların hiç olmazsa şahıs belirtmeden özet
zabıtlarını dünya kamuoyuna duyurmaları, böylece –demokratik ruha uygun
olarak- dünya kamuoyunun kendi üzerlerinde kontrolünü sağlamalarıdır.
Ayrıca, teşkilat yapılarına da hiçbir suretle gizli bir hüviyet
kazandırmamaları gerekir. Bu takdirde, çeşitli ülkelerin elit zümrelerine
mensup insanların en üst seviyede bir araya gelip fikir teati etmelerinden
İnsanlık için herhalde hayır umulabilir...
(İmza)
(Tarih: Ank., B-26.5.1990)

BİLDERBERG GİRİŞİMCİLERİ
VE BİLDERBERG YOLU

Bilderberg Grubunun görünürdeki kuruluş girişimcileri arasında Joseph


Reitinger, Poul Rijkers ve Prens Bernhard bulunuyordu. Joseph Reitinger,
General Sikorsky ve onun başkanlığında Londra’da kurulan sürgünde
polonya Hükümeti’nin en yakın danışmanıydı. Reitinger’in bilderberg’i
kurma çabalarındaki en önemli unsur, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa
idi. Reitinger, savaştan sonra, “Yurttaşları dünyadaki en değerli insan
unsurunu temsil etmelerine karşın, Avrupa kıtasında artık büyük devlet
kalmamıştır” diye, yazıyordu.

LippeBiesterleld Prensinin oğlu olan Prens bernard aslen Alman Hukuk


ve Uluslar arası ticaret öğrenimi gördükten sonra, 1930’lu yıllarda JG
Farben şirketinde çalışmaya başladı. Hitler’in temerküz kamplarındaki
tutsakların köle emeğini kullanan JG Farben istihbarat bölümünde çalıştı.
Bölümün Başkanı Frank Fahle idi. Fahle, savaş sonrası Almanyasında
Lockheed’in ajanı olacaktı. Bernhard, 1937 yılında Hollanda Prensesi
Juliana ile evlendi. Juliana daha sonra tahta çıkarak Kraliçe Juliana oldu.
Ardından tahtı ve Bilderberg’deki yerini Kraliçe Beatrix aldı.

Savaş sonrasında Hollanda işgal edilmiş ve Bernhard ile Juliana sürgüne


gönderilmişti. Sürgün sırasında Bernhard müttefik kuvvetler için para
toplamak amacıyla açılan kampanyaları örgütledi. Bu amaçla ABD’ye gitti,
birçok önemli ilişkiler kurdu. Özellikle silah endüstrisi ile yakın ilişkiler
kurdu. Lockheed ile o dönemde ilişki kurdu. Savaştan sonra Juliana Kraliçe
olunca Bernhard da Reitinger’in “komünizmle mücadele amacıyla” kurulan
Avrupa Hareketine angaje oldu. Hollanda Kraliyet ailesi aralarında
Exton’un da bulunduğu birçok şirkette hisse sahibi. Bernhard hem iş hem
politika yapıyordu. Bilderberg’in ilk başkanı olmasının ardında yatan
gerçek, ABD silah endüstrisi ile çok yakın ilişkiler içinde olmasından
kaynaklanmıştır. Bernhard, 1976 yılında patlak veren Lockheed Skandalına
değin Bilderberg’in başkanı olarak görevde kaldı. Bu skandala Türkiye’nin
de adı karışmıştı, Türkiye’de bu skandala adı karışan kişi Nezih.....? idi.

Bilderberg’in Prens bernhard’dan sonra gelen başkanı Lord Doulas


Home oldu. İngiliz muhafazakar partisinden Home, daha önce Dışişleri
Bakanlığı ve Başbakanlık görevlerinde bulunmuştu. Lord Home, 1976’dan
1980’e değin Bilderberg’in Başkanlığını yaptı. 1980’lerde bu göreve eski
Alman Devlet Başkanı Walter Scheel getirildi. 1974-1979 arasında devlet
başkanı olan Scheel, daha önce Dışişleri Bakanı ve Hür Demokrat Parti
Başkanlığı yapmıştı.

Scheel’in yerine 1985 yılında yine bir İngiliz olan, 80 yaşındaki Lord
Rooll, Bilderberg’e başkan oldu. Ve kısa bir süre sonra yerine NATO eski
Genel Sekreteri Lord Carrinton geldi.

Bilderberg dünyanın “iktidar eliti”ni geleneksel ayrımların ötesinde bir


anlayışla birleştiriyor. İktidar denilince bundan yalnızca siyasi iktidar
anlaşılmamalıdır. Sözkonusu olan iktidar eliti: En üst kademelerdeki tüm
mekanizmaları içermektedir. Şöyle ki: Banka Genel Müdürleri, Medya
Genel yayın yönetmenleri, Sanayi Kuruluşlarının Sahip ve Yöneticileri,
İstihbarat Teşkilatlarının üst düzey yöneticileri, Bakanlar, Devlet Başkanları
vb. gibi...

Bilderberg toplantılaranı katılanlar arasında muhakkak birkaç devlet


başkanı ya da başbakan bulunmaktadır. Fransa’dan Georges Hompidou,
Almanya’dan Franz-Josef Strauss, Helmut Kohl, İsveç’ten Olof Palme,
Norveç’ten Gro Harlem Brundland, Britanya’dan Harold Woisen, Edward
Heath, Margreth Thacher, Türkiye’den Süleyman Demirel, Bülent Ecevit,
Mesut Yılmaz, Erdal İnönü ve daha bir dizi ülkeden başbakanlar, devlet
başkanları.. Bilderbergçi John Poiman’ın Bilderberg’in kurucularından
Joseph Keitinger hakkında kitabındaki gözlemleri arasında şu ifadeler yer
almaktadır: “Bugün Atlantik’in her iki yakasındaki hükümetlerde bu
toplantıların en az birinde bulunmamış çok az kişi vardır.”

Bilderberg, sendika liderleri ve sosyal demokratları da bağrına basıyor.


ABD’deki AFL-CIO’nun başkanı Lane Kirkland Bilderberg üyesi.
Bilderberg üyeleri arasındaki sağ sosyaldemokratlara en iyi örnek
Biritanya'd’n Denis Healey. Healey, kariyerine İşçi Partisi’nin uluslararası
ilişkiler komitesinde başlamıştı. 1945-52 yılları arasında yürüttüğü bu
görevin ardından soğuk savaşı kışkırtan bir dizi kitap yazmıştır. 1964-79
yılları arasında ise, IMF yönetim kurulunda görev aldı. En tanınmış
sosyaldemokrat Bilderberg üyesi ise;Olof Palme idi.

Açık kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Amerikan Başkanları


Bilderberg toplantılarına katılmış görünmüyorlar. Ama Dean Rusk, Cyrus
Vance, Henry Kissinger olmak üzere Dışişleri Bakanları toplantıların
vazgeçilmez isimleri arasında en başta yer alanlar. ABD Başkanları
toplantılara bizzat katılmak yerine yakın adamlarından birini temsilci olarak
göndermeyi uygun görüyorlar. Jimmy Carter, yardımcısı Walter Mondale’i
ve Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinsky’yi göndermiştir. Eisenhower
için toplantıya danışmanı Gabriel Haug katılmıştı. Haug’un petrol şirketi
Exxon ve JP Morgan Bank ile çok yakın ilişkileri var.

Bilderberg toplantılarına katılanlar arasında Medyanın ilgisini daha çok


politikacılar çekmektedir. Fakat, çekirdek kadro dünyanın en büyük
bankalarının ve sanayi devlerinin sahipleri ya da yöneticileri çok daha
büyük önem ifade eder. Toplantıya katılan tanınmış politikacılardan daha
önemlisi uluslararası politika “operatörleri”dir. Bunlar zaman zaman Bakan
ya da bakan yardımcısı, müsteşar olarak görev almaktadırlar, ama hep
uluslararası ilişkilerde görev alan üst düzey bürokrat kesim içinde yer
alırlar. ORCD., AT. ve IMF gibi uluslararası kuruluşlarda görev almaları
dikkati çeken en önemli nokta olmalıdır. Çünkü, bu kişiler, kendi ülkeleri ile
uluslararası iş dünyası ile çok sıkı bağlar sürdürürler.

Tipik bir Bilderbergçi’ye verilebilecek en iyi örnek Cyrus Vance’dir.


Vance çoğu kişi tarafından 1977-80 yılları arasında görev yapan ABD
Başkanı Jimmy Carter’ın Dışişleri Bakanı olarak anımsanmaktadır. Vance,
kariyerine 1950’li yıllarda başladı. Senatonun savunma ve uzay işleriyle
görevli çeşitli altkomisyonlarda çalıştı. 1964-67 yılları arasında Lyndon
Johnson Başkanlığı döneminde Savunma Bakan yardımcısı olarak görev
aldı. 1968-69 yıllarında Paris’teki Vietnam görüşmelerine katıldı. 1970’li
yıllarda ise; Birleşmiş Milletler’in kalkınma ve İşbirliği Programı’nın
Başkanı olmuştu. 1977’de, Rockfeller Vakfı’nın Başkanı.. 1980 yılında
Dışişleri Bakanlığını bırakınca IBM, Pan Am, Worid aırways vb. bir dizi
şirket ile New Yort Times gazetesinde çalıştı. Ardından Yugoslavya
sorununda BM temsilcisi oldu.

Görülmektedir ki, Bilderbergçiler iktidar mekanizmaları içindeki çeşitli


bölümler arasında kolayca yer değiştirmektedirler. Bu kişiler, bir süre
politikacı, bir süre işadamı, bir süre gazeteci görünümüne bürünebiliyor ve
üstlendikleri roller açısından rahatlıkla her yere gidip gelebiliyorlar.
Aralarında gazeteci, profesör, araştırmacı gibi işler yapanlara sıkça
rastlanmaktadır.
Politika, diplomasi, ticaret vb. gibi arasında şapka değiştiren bir başka
Bilderbergçi ise; Lord Erıc Roll’dur. 1985-88 arasında Bilderberg’in
Başkanlığını yapmıştır. Lord Roll, daha ikinci Dünya Savaşından önce
ekonomi profesörüydü. 1940’lı yıllarda Rockfeller Vakfı ile ilişkideydi.
Britanya bürokrasisindeki çeşitli işlerin ardından OBCD’nin ön kuruluşu
olan OEBC’de başkanlık yaptı. OEBC esas olarak Marshall yardımını
organize etmek amacıyla kurulmuştur. Lord Roll, ayrıca Biritanya’nın
NATO delegesi olarak da görev yaptı. Daha sonra Tarım Bakan Yardımcısı
oldu. Bir sonraki görevi ise, Uluslararası Şeker Konseyi’nin direktörlüğü
idi. 1960’lı yıllarda biritanya’nın bir dizi AET delegasyonunun başkanlığını
ya da başkan yaardımcılığını üstlenmiştir. IMF de ve Biritanya Merkez
Bankası’nda görev almıştır. Özel şirketlerde ve finans kuruluşlarında da
çalışmıştır. Cyrus Vance ile Lord Roll, uluslar arası sahnede rol alan tipik
“ôperatör” örnekleridir. Bunlardan başka bir operatör de Fransa’dan George
Berthoin, 1951-55 yılları arasında AET’nun babası olan Jean Monnet’in
özel sekreteriydi. Ameraklı Fred Bergten ile birlikte “Uluslararası
Kurumların Reforme Edilmesi” başlıklı rapor hazırlamıştır. Raporu
hazırlayanların ikisi Bilderberg üyesidir.

Bilderberg içinde yer tutan gruplardan biri de uluslar arası bankaların ya


da sanayi şirketlerinin sahipleri ya da sahiplerinin temsilcilerinden en çok
tanınanı David Rockfeller hanedanına dayanan David Rockfeller
diğerlerinin yınısıra Chase Manhattan Bank ve daha sonra Exxon adını alan
Standart Oil’in de başkanıdır. Bill Movers, 1980 yılında David Rockfeller
hakkında şunları yazmıştı: "David Rockfeller, egemen sınıfın yani global
ekonomiyi şekillendiren ve sermaye akışını yönlendiren adamların çok
uluslu biraderlerinin en dikkati çeken temsilcisidir. Rockfeller, bu iş için
doğmuştu ve yapmak istediklerinin çoğunu yaptı. Bazıları onun yaptıklarına
muazzam bir uluslararası komplo gözüyle bakarken, o hayatın getirdiği
koşullar içinde günlük bir iş gözüyle bakmıştır.”

Süper zengin Bilderbergliler’den biri de Baron Edmund de Rothschild


Edmund, Yahudi asıllı Rothschild ailesinin Fransa koluna mensup Ailenin
Britanya da ve Belçika’da da birer kolu bulunuyor. Edmund, bankanın
yanısıra bir dizi başka Bilderberg üyesi gibi otellere de sahip. Bilderberg
toplantılarının büyük bir gizlilik içinde yapılması imkanını sağlayan da
genellikle üyelerinin otellerinde yapılıyor oluşudur.

Bugün Rockfeller hanedanının gücü büyük ölçüde zayıfladı, ama yine de


yabana atılır gibi değil. Bilderberg üyeleri içinde de yabana atılamayacak
sanayi devlerinden biri de Fiat’ın sahibi Agnelli ailesinden Giovanni
Agnelli. Agnelli ailesi Juventus Futbol Klubünün de sahibi.

Marcus Wallenberg İsveçli ünlü Wallenberg ailesinden geliyor. Ailenin


temsilcileri yıllarca Bilderberg yönetimindu bulundu.Marcus öldükten
sonra, peter Walklenberg yalnızca Bilderberg’deki yerini değil, İsveç’in en
büyük sanayi imparatorluğunu da devraldı. İmparatorluğun finans ayağı
SE_Bank imparatorluk Saab-Scania. Asea Brown Boverı’nin yarısına da
sahip olan Asea, Atlas Copco, SKF, Electrolüx, Astra, Ericsson ve Stora
şirketlerine sahip wallenberg’in Bilderberg içindeki etkisi dolayısıyla Voyvo
şefi Pehr Gyllenhammar dışarıda kalıyor. İsveç tekelci sermayesi içinde bu
iki grup rekabet halindedir.

Bilderberg’de bir dizi tanınmış banka ve şirket de temsil ediliyor.


General Motors, Ford, IBM, Rio tinto/İnc., Loreal, AMRO Bank, Unilever,
Phıllıps, Shell, Deutsche Bank (Almanya’nın en büyük özel bankası) Krupp,
Thyseen, Lambert Bank, Cıba Geigy, Anglo-American, De Beers..

Bilderberg kimilerinin iddia ettiği gibi hiçbir zaman “gizli bir dünya
hükümeti” ya da Rockfeller ailesinin dünya hakimiyetinin sağlanması için
çalışan bir örgüt olmadı. Bilderberg emperyalist iktidar elitinin çıkarlarına
hizmet eden şebekeyi oluşturan gizli ya da açık birçok örgütten birisidir.
İktidar elitinin kolayca biraraya gelip karar alması için gizli/açık
kuruluşlardan oluşan gelişmiş bir şebekeye sahip olmanın zorunluluğudan
başkaca bir amaçla kurulmamış olduğu gibi başkaca bir ilke ve hedefi de
olmamıştır. Bu nedenle Bilderberg daha çok bir tür “Genelkurmay” görevi
görmektedir. Bir dizi önemli olayda ipler Bilderberg grubunun elindedir.
Örneğin: AT’nin kurulmasında en önemli rolü Bilderberg oynamıştır. Daha
AT’nin embriyonik hali olan Avrupa Kömür ve Çelik Birliği’nden
başlayarak bütün gelişmeler Bilderberg toplantılarında kararlaştırılmıştır.
1973-74 yıllarında patlak veren ilk petrol krizinde de Bilderberg
başroldeydi. OPBC’de Maliye Bakanı, Merkez Bankası Başkanı gibi
anahtar mevkilerde oturan Bilderbergliler uğraştılar Körfez savaşında da
Bilderberg önemli bir rol oynadı. Avrupa ülkeleri ile ABD arasında Irak’a
karşı oluşturulan ittifakın mümkün olduğunca geniş olması Bilderberg’in
işiydi. Yine müttefiklerin ABD’nin savaşını mali yönden finanse etme işi
Bilderbergliler marifetiyle ayarlandı.

Açık örgütlerden herkesin tanıdığı NATO, OBCD, AT, Dünya Bankası,


IMF, BM, GATT vb. ayrıca yeri Kuzey ülkesinin biraraya geldikleri G7
Grubu. Uluslar arası maliye ve ticaret gruplarına dayanan lobi grupları daha
az tanınıyor. Bu lobi gruplarından Avrupa’da en güçlü olanı Avrupa
Sanayicileri Yuvarlak Masası (European Round Table of Industrialists)
liderliğini Hollanda kaynaklı Phillips şirketinden Wisse Dekker’ın yaptığı
Yuvarlak Masa’da 46 sanayi şirketinin yöneticisi temsil ediliyor. Bu
temsilciler kendi ülkeleri ya da sanayici kuruluşları tarafından seçilmiyor.
Temsil güçlerini şirketlerinin büyüklüğünden alıyorlar. Bu 46 şirket AT
ülkelerinin toplam sanayi üretiminin dörtte birini elinde bulunduruyor.
Bununla birlikte bağlı bulundukları tekellerin asıl ağırlıkları sanayide değil,
banka ve finans sektöründe.

Yuvarlak Masa’nın AT içindeki gücünü gösterecek bir örnek: Masa 1984


yılında “Kayıp Halklar” adını taşıyan bir rapor hazırladı. Raporda Avrupa
trafiğinde İngiltere ile Fransa ve Danimarka ile İsveç arasında kopukluk
olduğu ve bunun giderilmesi gerektiği söyleniyordu. Şimdi bu iki topluluğu
da giderecek projeler bitmek üzere İngiltere ile Fransa Manş Denizi altından
Channel Tunel ile bağlanırken Danimarka ile İsveç Storebaelt Köprüsü ile
birleştiriliyor. Bunlar mali portresi bakımından dev projelerdir.

Kuruluşlar arasındaki içeçelik büyük bir önem taşıyor. Gizli açık bütün
kuruluşları bir şebeke haline getiren de bu içiçe geçmişlik. Fakat örgütler ve
kuruluşlar arasındaki ilişki hiyerarşik bir yapı yaratmıyor. Sözgelimi
Yuvarlak masa hiyerarşik olarak Bilderberg’e bağlı değil. Bu türden
merkezi örgütlenmeler, katı yapılanmalar bulunmuyor. Tersine çok esnek
bir yapı var. Eski kuruluşlar zamanla dumura uğrarken, sürekli olarak yeni
örgütler kuruluyor. Sözgelimi Avrupa Yuvarlak Masası, Avrupa Birleşik
devletleri’nin kuruluşunu tek başına dayatamayacağını anlayınca Avrupa
için Eylem Komitesi’ni kurdu. Eylem Komitesi Avrupa’daki önde gelen
politikacıları bünyesinde birleştiriyor. AT Komisyonu Başkanı Jacques
Delors da komitenin üyesi. Eylem Komitesi’nin eski başkanı Max
Kohnstamm Bilderberg toplantısına katılanlar arasındaydı.
Bu esnek yapı sayesinde ihtiyaca göre yeni oluşumlar ortaya
çıkmaktadır. Üçlü Komisyonun kuruluşu buna bir örnek olarak
gösterilebilir. İkinci Dünya Savaşı’nda Bretton Woods anlaşmasıyla oluşan
döviz sisteminin eskisi gibi yürümeyeceği anlaşılınca yeni bir sistem
başlatılmıştır. Buna göre bir “Dünya Parası” olarak kabul edilen ve
uluslararası ticarette yapılan hesaplamalarda kullanılan ABD doları yeniden
altına bağlanmalıydı. Ancak zamanın ABD Başkanı Richard Nixon bir dizi
müdahalede bulundu. Bu müdahaleler "Nixon Şokları"”adıyla bilinen
etkileri yaratmıştır. Bu şokların dünya ekonomisini çöküşe götürmesi
olasılığı belirince emperyalist merkezlerin koordinasyon gereksinimini
karşılayan bir organ düşünülmüş ve “Üçlü Komisyon” kurulmuştur.

Üçlü Komisyon 1973 yılında Zbignıew Brzezınski’nin girişimiyle


kuruldu. Brzezinsi daha 1970 yılında yalnızca zengin ülkeler için bir tür
“Mini Birleşmiş Milletler” önermiştir. Mini BM’de bir sürü gereksiz
“üçüncü Dünya ülkesinin” yerini güçlü şirketler ve bankalar alıyordu.
Nitekim “Üçlü Komisyon” da böyle olmuştur. Komisyona adını veren üç
emperyalist merkez ABD, Avrupa ve Japonya’nın yanısıra dev şirketler ve
bankalar yer alıyordu. 1976 yılında dünyanın en güçlü 130 ekonomik
birimini gösteren bir liste düzenlenmiş, 130 birim GSMH’ya göre en zengin
65 ülke ve yıllık cirosuna göre en büyük 65 şirketten oluşmaktadır. Bu 130
birim aşağı yukarı olduğu gibi kısaca Trilateral adıyla bilinen “Üçlü
Komisyon” bünyesinde temsil edilmektedirler.

Bu arada herşeyden önce Japon parasıyla finanse edilen gizli bir fon
hakkında spekülasyonlar bulunmaktadır. Bu spekülasyonlara göre, gizli fon
Üçlü Komisyon ile ilişkili olarak kurulmuştur.

Üçlü Komisyon 300 üyeli, komisyonda temsilcisi olan şirketlerden ilk


akla gelenleri Exxon, General Motors, Shell, Ford, Texaco, Mobil, BP,
IBM, Unılever, ITT, Philips, ENI, Renault, Wolkswagen, Dupont, August,
Thyssen-Hutte, Toyota, Hitachi, Mitsubishi, Montedison, Goodyear..

Üçlü Komisyonun resmi herhangi bir gücü bulunmuyor. Hatta hükümet


üyesi olan hiçbir politikacı komisyona üye olamıyor. Ama bu sayede belirli
bir kan değişimi de sağlanıyor. Komisyon, fikir üreten ve girişimde bulunan
bir örgüt. Komisyona verilen ilk somut görev, dünya ekonomisinde alınacak
kararlar için bir tartışma platformu yaratmaktı. Bu amaçla “Trıologue”
adıyla bir dergi yayınlamaya başlandı. Komisyonun nihai amacı “post
nasyonal çağ” yani ulusal devletlerin sermaye için en elverişli koşullarda
ortadan kalktığı bir dünya. En çok kullandıkları sloganlardan biri: -daha
sonra Gorbaçov tarafından da benimsenmiş olan- “Karşılıklı bağımlılık”

Komisyonun ilk başkanı Chase Manhatten Bank’ın sahibi David


Rockfeller idi. 1973 yılında başkanlığa daha sonra Jimm Carter’in güvenlik
danışmanı olan Zbigniew Brzezinsky getirildi. Üçlü Komisyon, 1974
yılında ABD Başkanı Gerald Ford ile bir toplantı yaptı. Bu toplantının
somut sonucu Aralık. 1975’te Rambouillet Konferansı oldu. Konferansa
ABD, Batı Almanya, Britanya, Fransa, Japonya ve Kanada katıldı. G7
toplantıları böylece başlamış oldu.
G7 toplantılarında gündemin değişmeyen maddeleri arasında şunlar var:
Ulusal ekonomi politikaları, döviz sistemi, uluslar arası ticaret, enerji ve
Kuzey-Güney çelişkisi. Zirve toplantılarının sekreterliğini IMF yapıyor.
IMF direktörü de toplantılara katılıyor. Kuzey-Güney çelişkisi, Üçlü
Komisyon’un kuruluşundan buyana gündemde. Üçüncü Dünya’nın en fakir
kesimi anlamında Dördüncü Dünya kavramını bir raporda en büyük tehdidin
buradan geldiğini yazmıştı.

Üçlü Komisyon’un en önemli görevi uluslar arası ilişkileri düzenlemek.


Beyaz Saray’da Nixon Şoku’nu tekrarlamayacak bir başkanın oturmasını
istiyorlardı. Jimmy Carter’ın lanse edilmesi böyle oldu. Carter, Komisyon
üyesiydi. Amerikan iş dünyasında uluslararası ilişkilere önem verenlerin ve
“enternasyonalist” olarak nitelenenlerin adamıydı. Seçilince Komisyon’un
üyelerinden 25’ini yönetimde çeşitli görevlere getirdi. Ronald Reagan
başlangıçta iş dünyasının Komisyon’a yakın kesimlerinin tercihine uygun
düşmüyordu. Cumhuriyetçi Parti Başkan adaylığı yarışında George Bush’un
Reagan’ın rakibi olmaktan yardımcısı haline getirilmesi iş aleminin
Komisyon’a yakın kesiminin marifetiyle oldu. Daha sonra, Alexander Haig
George Bush ile değiştirildi.

Bilderberg’in kendisi daha çok beyaz erkeklerin örgütü. Batı Avrupa ve


Kuzey Amerika’dan az sayıda kadın Bilderberg üyesi var. Japonlar ya da
beyaz Kuzey dışında diğer yerlerden kimse davet edilmiyor. Bilderberg
üyelerine göre bunun nedeni açık sözlü serbestçe konuşma ortamının “kültür
farklılıkları” nedeniyle bozulmamasını sağlamak.

Açık kaynaklara ve Bilderberg üyelirendin elde edilen bilgilere göre


hazırlanan 250 kişilik bir listede Kuzey Amerika ve Batı Avrupa dışından
gelen iki Bilderberg üyesine rastlanıyor. Bu ikisi de siyasal anlamda
Kuzeyli. Biri Avusturyalı medya kralı Ruper Murdooch öteki de Güney
Afrikalı elmas ve altın kralı Harry Oppenheımer.

Bilderberg grubu toplantılarına katılanların rahatça konuşabilmeleri için


gazeteci alınmıyor. Ancak bu toplantılara hiçbir gazetecinin girmediği
anlamına gelmiyor. Medya günümüzde iktidar elitinin vazgeçilmez
parçalarından biri. Bunun için medyanın sahip ve yöneticileri toplantılarda
hazır ve nazır. Fakat konuşulanları hiçbir zaman yazmıyorlar. Bu sırdaşlık
yükümlülüğüne riayet etmeleri büyük basının eleştirel tavrı konusunda
yeterli ipucu veriyor. Amerika’dan New york Times Wastington Post, Wall
Street Journal, International Herald tribune, Britanya’dan Observer ve
Economist, Almanya’dan Die Zeit aşağı yukarı her toplantıya katılıyor.
Ruper Murdoch’un medya tekeli de Bilderberg’de temsil ediliyor. Murdoch,
News Corporation şirketi aracılığıla Britanya’da yayınlanan dailiy telegraph
gazetelerini kontrol ediyor. Doğu Avrupa ülkelerindeki değişikliklerden
sonra burada da bir dizi gazeteyi satın aldı. Ayrıca birçok TV kuruluşunu da
elinde bulunduruyor. Bilderberg Toplantılarına Almanya’dan Die Zeit,
Kanada’dan Dail Telgraph ve Globe and Mail canadıan Busıness,
Danimarka’dan berlingske tidende, İtalya’dan la Sampa Frahsa’dan Le
Figaro ABD’den PS News, World Report, Dow Jones ve Wall Street
Journal katılmaktadır.

Bütün bu basın-yayın bolluğuna karşın, dışarıya bilgi sızmıyor! Toplantı


tutanaklarında konuşmacıların ne dediği, isimleri belirtilmeden yalnızca
geldiği ülke adı verilerek ve özet olarak yer alıyor. Tutanaklar dışarıdan
kimseye verilmiyor. Bu nedenle Bilderberg grubu hakkında taze bilgi
bulmak çok güç. Bilderberg konusunda araştırma yapan gazeteciler
ellerindeki malzemenin genellikle bayat olduğunu önü sürüyorlar! Neler
konuşulduğu genellikle birkaç yıl sonra öğrenilebiliyor.

Nelerin konuşulduğu grubun amacı hakkında da fikir vermektedir. 1954


yılının Mayıs ayında bazı Batı Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılar
Hollanda’nın Oosterbeek kentinde bilderberg otelinde toplandıkları zaman
toplantının ana konusu ABD’deki McCartısm idi. Avrupalılardan bazıları
ABD'’eki gidişin faşist diktatörlük olduğundan endişeli olduklarını
bildirdiler. Başkan Eisenhower'ın psikolojik savaş ve istihbarat koordinatörü
Jackson da toplantıya katılanlar arasındaydı. Jackson, dostlarına sakin
olmalarını endişelenecek bir şey olmadığını söyledi ve gelecek toplantıya
kadar Mc. Carty sorununun ortadan kalkacağına söz verdi. Avrupalı
katılımcılar Mc. Carty’den daha az anti/komünist değildiler. Ama
Amerika’nın apayrı bir yol tutmasından endişe duyuyorlardı. 1968 yılındaki
toplantıda öğrenci ayaklanmaları ele alınmıştı. Sovyetler ve Doğu
Avrupa’daki değişikliklerden önce Doğu-Batı çatışması süreli
gündemdeydi. Daha sonraki toplantıda AT içindeki askeri işbirliği konusu
görüşüldü. 1990 ve 1991’de Doğu Avrupa’daki değişiklikler ele alındı.

Bertram Gross Friendly Facısm adlı kitabında bilderberg7in 1974 yılında


Fransa’da Megeve’de yapılan toplantı kayıtlarında şunların bulunduğunu
yazmaktadır: “Yarım düzine bilgili adamın petrol fiyatları OPBC’in
kazancına olarak dörde katlandıktan sonra dünya döviz sisteminin yeniden
işlemeye başlamasını sağladı. Bunda kişisel ilişkilerimizi bir şebeke halinde
birleştirmemiz önemliydi. Kurumsallığa bürokratik kağıt değirmenlerine ve
yeni komiteler, yeni teamüller oluşturulmasına direnmemiz gerekti. Resmi
organ bizim önceden hazırladıklarımızı onaylamak konumuna
getirilmelidir” Bu da Bilderberg üyelerinin kapalı kapılar ardında yapılan
toplantılarında olacaktı.

Kapitalist ülkelerde ekonomi bir bakıma halk tarafından seçilen


organların yetki alanının dışında bırakılmış. Bütçe hakkında tartışmalar
yapılıyor, ama ekonomik iktidar ile ilgili sorular tartışılmıyor. Bilderberg ve
benzeri kuruluşlar işte bu sorunların tartışıp karara bağlıyor. Bu
toplantılarda büyük bankaların sahipleri ya da yöneticileri sanayi
kuruluşlarının yöneticileri önemli politikacılar ve bürokratlarla
görüşüyorlar. Serbest piyasa ekonomisi hakkın atılan bütün nutuklara karşın
büyük şirketler devletin hizmetlerini sağlama bağlamaya çalışıyorlar. Bu tek
tek ülkelerde olduğu kadar uluslar arası alanda da geçerli. Bilderberg ve yan
kuruluşları işin uluslararası yönünü yapıyor.
Bilderberg Grubunda “Bir kere Bilderbergçi hep Bilderbergçi” ilkesi
geçerlidir. Bilderberg toplantılarına katılanlar bu şekilde otomatik olarak
şebekeye dahil oluyorlar. Toplantılara kimlerin katıldığı, toplantılar
arasındaki sürede faaliyet gösteren şebekenin nasıl oluşturulduğunu da
göstermektedir.

Bilderberg’in kurucularından olan ve ilk Genel Sekreterliğini yapan


Joseph Reitinger, Bilderberg Meetings adını taşıyan kitabında şunlara yer
vermektedir: “Yazılı olmayan bir kurala göre, Bilderberg
toplantılarından birine katılan bir kişi şu hissi duymalıdır ki tanıştığı
eski üyelerden her biriyle özel bir kişi olarak ilişki kurabilir.”

Toplantıya katılanlar genellikle Perşembe gecesinden, Pazar günü öğle


yemeği sonrasına kadar birarada bulunuyorlar. Bu süre içinde kurulan
kişisel ilişkiler toplantıda neler konuşulduğu kadar önemli. Dünya iktidar
elinin normal olarak birarada bulunması mümkün olmayan liderleri bu
toplantı sayesinde ilişki ve ittifaklar kuruyor.

MANDATERİZMİN YERLİ UZANTILARI


Felice Casson, “Gladio’ya gol atan yargıç” olarak da anılan Venedikli
37 yaşındaki soylu ve soluklu bir hukuk adamı. 1982’den bu yana sabırlı
ve bilimsel bir çalışma ile NATO’ya bağlı ve CİA’nın kucağındaki bir gizli
örgütün İtalya’nın şöhretli “P2 Mason locasına” bağlılığını ortaya
çıkartarak, işkence çeken, öldürülen insanların yanında onurlu yerini
aldı.

İtalya’daki bu olay ilk kez 14. Kasım. 1974’de ünlü gazeteci Pier Paolo
Pasolini’n mektubunda geniş yankılar uyandırmıştı. Sonunda Pasolini bu
mektubundan tam bir yıl sonra, Roma yakınlarındaki bir plajda feci şekilde
dövülmüş olarak ölü bulundu (!) En büyük suçu da P2 locasının lideri
“Licio Gellini’nin olaylardaki rolünü çözümlemiş olmasıydı.

Casson ise, araştırmaları sonucunda yaptığı yayınlarda korkunç sırlar


açıklıyordu. Başta Cumhurbaşkanı Francesko Cossiga olmak üzere parti
başkanları, Emniyet ve Gümrük müdürleri, ordu içinde sayısız generallerin
bu işin içinde olduğunu bildiriyordu. En çarpıcı örnek ise; yakın zamanda
bu konu ile ilgili bir basın toplantısında Cumhurbaşkanının Reuter ajansına
kudurmuşçasına saldırarak hücum etmesiydi.

Olay yalnızca İtalya ile sınırlı kalmamış Belçika, Fransa, İsviçre,


Hollanda, İsveç, Norveç, Almanya gibi bütün NATO ülkelerini ciddi bir
şekilde sarsmaya başlamıştı. Peki ya Türkiye! Olay tartışma sürecinde
örtülüverdi.

MASONLUĞUN KİMLİĞİ
Kapitalist toplumları özellikle bunların uydusu durumunda olan geri
kalmış toplumları, burjuvazinin gizli örgütleri yönetmektedir. Bu türden
gizli örgütler hangi amaca yönelik olurlarsa olsunlar, varlık nedenlerini
kapitalist sistemin ya da faşist devletlerin doğasında bulurlar.

1954 yılına değin enternasyonal nitelikte yaygın ve etkin mistik/karma


örgütler içinde en gaddar, tehlikeli ve güçlüsü kuşkusuz ki Mason örgütleri
olmuştur.

Özellikle geri kalmış ülkelerin demokrat/sosyalist yurtseverleri bu


konuda genellikle gaflet içinde kalmışlardır. Gerekli donanım ve
kurmaylıktan yoksun, aksiyonlar karşısında reaksiyonsuz kalmış,
uyumuşlardır. İlerici ve devrimci kümelenmeler yeni yeni teoriler
üreteceklerine, herkesin “reis” olduğu, hiç kimsenin Kızılderili olmadığı
örgütler oluşturacaklarına Masonik propagandadan kurtulup ayrıntıların
içinde boğulacaklarına biraz olsun Zoolojiye merak duysalardı, bu
emperyalist canavarın anatomi ve fizyolojisini öğrenecek ve doğru hedefi
bulabileceklerdi.

Devrimciler, yurtseverler, sosyalist ve demokratlar; bütünleşerek yan


yana gelebilmiş olsalardı yaşamlarını çok ağır biçimde adresi belli olmayan
karanlık zindanlarda, filistin askılarında, falakalarda, elektrik şoklarında ve
de dışarıda işsiz sürgünlerde, halk düşmanı gizli illegal örgütler içinde en
profesyonel, en zalim, en acımasız cehennem tuzağı bataklıklarda
yitirmemiş olurlardı. İşte tam bu noktada bir kez ve binlerce kez daha
İtalyan yargıç Felice Casson’u kutlamak gerekiyor.

Ne var ki, 1954’lere değin yeryüzünü kasıp kavuran Masonik kompleks


(Masonlar, Rotarienler, Lionslar, Soroptimisler) giderek güçlerini yitirmeye
yönelmişlerdi. Gelişen ve uyanan dünyada egemen olabilme niteliğini
yitirmeye başlamışlardı. Ancak, Rotaryenler yaygınlaşarak büyük bir
performans elde etmişlerdir. Masonik örgütlerin bu türden bir geleceği
kaçınılmazdı. Zira Masonluk bir bilim değildir; üstelik dogmatiktir ve
bağnazlık üzerine kuruludur. Ayrıca Masonluğun prensipleri esas alınarak
geliştirilmiş bir teknolojisi de yoktur. Doğallıkla, bilimsel özgürlükten,
toplumsal sorumluluktan yoksundur. Kadınları dışlayarak eşitlik ilkesine
karşıdırlar. Evrensellik sloganlarına karşın, adalet ve barış düşmanıdırlar.
Oysa ne de güzeldi, 1789’ların: “Eşitlik Biraderlik, Özgürlük” şiarları...

Klasik düşünce tarzından kopmayan ve birer “Povlovist olarak”


“diyalektik düşünce” biçimine karşı olmaları yetmiyormuş gibi, geçerli
ayrıntılarının bilinçlenme üzerindeki etkilerinden kaynaklanan “geleceğin
düşünce biçimi” olarak değerlendirilen “Polyalactic düşünce” biçiminden
haberleri bile yoktur.

Elbetteki böylesi olumsuz bir gelişmenin sonunda atrofiye olacaklar


etkinliklerini yitireceklerdi. Gezegenimizdeki sosyal gelişim/değişim ve
dönüşümün yasaları bunu işaret ediyordu.
TRİLATERAİ COMMİSSİON
(Üçlü Komisyon)
Y üzyıllar boyunca dünyayı kasıp kavuran ve artık geçerliliği pek
kalmayan Masonik örgütlerin atrefisinden sonra, dünyadaki egemen güçler
“yeniden yapılanma” gereksinimi duydular.

Emperyalizmin bu alandaki “yeni” stratejisi:


1973 yılında kurulan Trilateral Commission (Üç Yanlı Komisyon)
tarafından oluşturulmuştur.

Bu stratejinin mimarı ise, ABD Başkanı Carter’ın “Ulusal Güvenlik


danışmanı” Zbigncw Brzezinsky’dir.

Bu komisyon, dünyanın en büyük bankası Chase Manhattan Bank’ın


Başkanı David Rockfeller öncülüğünde “Üç Emperyalist Yan”da (ABD,
AET ve Japonya) önde gelen sanayicilerin, maliyecilerin siyaset adamları ve
öğretim üyelerinin kurdukları (resmi olmayan), bir çeşit karşı/devrimci ve
“halk düşmanları enternasyonali”dir.

Yani canavar büyüyecektir. 1950’li yıllar yeni mandaterizmin


düşünceden örgütlenmeye daha akıllıca yaygınlaşmaya başladığı dönemdir.
Bu gizli örgütün tepe noktasında ABD (Wall Street), taban noktalarında ise
Japonya ve Avrupa’da bulunan Mason üçgeni, bir başka deyişle, Tokyo
Borsası ve Londra kenti bulunmaktadır.

Örneğin Masonik kompleksten ajanları da bünyesinde toplayarak gelişen


bu örgütün düşünürlerinden Brzezinsky:
“Marksizm aklın iman üzerinde bir zaferi, insanın evrensel vizyonunun
olgunlaşmasında hayatı ve yaratıcı bir aşamadır” diyordu; gene aynı
kuruluşun Amerika’daki sözcülerinden C. Smith, buna şunu
eklemektedir: “Her durumda Trilateral hiçbir şekilde anti-komünist
olmamalıdır”

Ayrıca yine Carter’ın danışmanı olduğu dönemde Brzezinski:


“Olasıdır ki, yakın bir gelecekte savaş ve barış sorunları, II. Dünya
Savaşı’ndan beri uluslararası ilişkilere egemen olmuş Doğu ve Batı
arasındaki askeri güvenlik sorunlarından çok Kuzey ve Güney arasındaki
ekonomik ve sosyal sorunlardan kaynaklanacaktır.” (Tıpkı Körfez
Krizi’nden, Körfez Savaşı’nın çıkması gibi..)

Trilateral’in Fransız üyeleri ise, örgüt bileşiminin gerek sol, gerek


merkez, gerekse sağdan devşirildiğini öne sürerek: “Soldakiler
Enternasyonalci, sağdakiler Dünyacılık’ı savunur ve bu etiket bizi Dünya
Hükümeti’ne ya da Gezegen Sosyalizmi’ne ulaştırır” demektedir.

İşte, bu Dünya canavarından bir başka yargı da James Paul


Warburg’den:
“Bir Dünya Hükümeti ister istemez kurulacak; tek sorun bu sonuca
güzellikle mi, yoksa zorla mı ulaşılacağı sorunudur.”
Giderek gelişmekte olan bu örgütlenme, ABD’nin jandarmalaşmasıyla
sonuçlanır. C.F.R. (Council on Foreign Relations) yani, Dış İlişkiler
Komisyonu şemsiyesi altında bu örgüt yalnız Amerikan üyelerini biraraya
getiriyor. Bunun da merkez yönetim kurulunda D. Rockfeller, G. W, Ball,
Z. Brzezinski, H. Kissinger vb. yer alıyor.

Aynı yıllarda Türkiye’de Devlet Bakanı Servet Pasin başkanlığında “Dış


Ekonomik İlişkiler Komisyonu” kuruluşu ise, bir tesadüf değildir. (9. Nisan.
1983 Adnan Başer Kafağlu’nun yetki almasından 2 gün sonra) Bu kuruluş,
yavru/manda bağlantısının bir ifadesidir. Şimdi artık sıra evrensel
örgütlenmeye gelmiştir. Bu örgütlenme santralını yönetenler: J.CI.
Casanova, Th. De Montbrıal, E. De Rothschıld, J. De Fouchıer’dir.

İşte yeni bir örgüt adı: Bilderberg, kuruluş yılı 1954, kuruluş yeri:
Hollanda, Niterland, Pays-Bas, yani alçak memlekitin baş kenti
Amsterdam’a 123 km. mesafede Oosterbeek 3’deki Bilderberg Oteli’dir.

Bu örgütün fikir babası Dünyacılık’ın devi olan Joseph Retinger’dir.


1976’ya değin Başkanlığı Philipp Bernart’ın (5) “en güçlü sanayicilerin
dostu” dediği Prens Bernhard de Lippe (Hollanda Kraliçesi’nin Kocası)
yürütmüştür. Philippe Bernart şöyle ekliyor: “Uluslar arası iş dünyasının
olağanüstü farmasonluğu, bunları Bilderberg topluluğu içinde biraraya
getiriyordu.” Buradaki “iş” terimi, en geniş anlamında kullanılmaktadır.

Lockheed rüşvet skandalı ve Prens Bernhard’ın “suçunu kabul etmesi”


Hollanda Kraliçesi’nin kocasının istifa temesi zorunluluğunu doğurmuştur.
Ne var ki, örgütün gerçek patronu Prens değil milyarder David Rockfeller
olduğundan organizasyon faaliyetlerini sürdürmüştür. Örgüt ABD dışında
oynanan (ABD’nin direktifiyle) oyunların baş aktörü haline gelmiştir ve
artık üç etikette birbirine karışarak Dünya’da bir sinsitiyum (şebeke)
oluşmuştur. Amaç, yeni bir dünya devleti, dünya hakimiyeti, soygun,
vurgun ve işkenceler sistemi oluşturmak, yeni mandaterizmi kurmak ve
yavrularını seçmektir.

Şimdi bu örgütün gizli toplantılarında almış oldukları kararlara bir


bakalım:
*Kendi güçlerini pekiştirmek.

*Dünyanın siyasal, iktisadi ve mali hegomanyasını paylaşmak.

*Gümrük engeli olmaksızın ürünlerin serbest dolaşımını


gerçekleştirmek.

*Ulusların ekonomik birliğini kurmak.

*Ulusal orduların dağılmasıyla uluslar arası bir polis gücünün


kuruluşunu sağlamak.
*Birleşmiş Milletler ya da her türlü uluslar ötesi yönetime üye
devletlerin egemenliğinin sınırlanmasını sağlamak.

Şimdi ise, sırada milliyetçi/muhafazakar Turgut Özal’ın program


porföyüne bakılması zorunluluğu var:
*2000 yılına uzanan askeri hiyerarşi planını bozmak (gerçekleşti)

*Güneydoğu’da bir süper vali aracılığıyla askeri güçleri denetim altına


almak (gerçekleşti)

*MİT’i sivilleştirmek (Gündemde)

*Genelkurmay Başkanlığı’nı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlamak


(Gündemde)

Elbette kolay değil, Trilteral, C.F.R. ve BD (Bilderberg) rozetlerinin


tümünü göğsüne sıralayan Rockfeller’ın uzantısı Buche’un telli duvaklı
dostu olmak. Hep Buche’a kendisi akıl verecek değil ya..

BİLDERBERG TÜRKİYE’DE

Elimizdeki resmi kayıtlara göre, Türkiye’deki ilk Bilderberg toplantısı


1959 yılında Yeşilköy’de “Çınar Otel”inde gerçekleştirildi. Bu toplantıya
Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu, Burhan Belge, Nejat Aczacı Başı,
selehattin Beyazıt katıldılar.

Elimizdeki belgelere göre, Ecevit’in ev sahipliği ve başkanlığını yaptığı


25-27 Nisan 1975 günü, ünlü Çeşme Toplantısı’na kadar, Bilderberg
toplantılarına katılanlar: Muharrem Birgi, Selahattin Beyazıt, Nejat
Eczacıbaşı, Nurettin Alpkartal, Tekin Arıburnu, Burhan belge (Şu anda
“İnsani Değerler Avrupa Birliği Örgütü”nün Türkiye’deki çalışmalarını
yürüten ve her taşın altındaki adam Murat Belge’nin babası, Menderes’in
eski Kara yolları Müdürü)

BİLDERBERG TÜRKİYE TOPLANTISI


(25-27. Nisan. 1975)

Avusturya, Belçika, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya,


İzlanda, İrlanda, İtalya, Hollanda, Norveç, İsveç, İsviçre, İngiltere, ABD ve
Türkiye..

Türkiye’den katılanlar: Selahattin Beyazıt, İhsan Sabri Çağlayangil,


Süleyman Demirel, İhsan Doğramacı, Bülent Ecevit, Turhan Fevzioğlu,
Oğuz Gökmen, Hasan Esat Işık, Kamuran İnan, Orhan Eralp, Memduh
Yaşa, Gülten kazgan, Semih Akbil, Gültekin Kazgan, Halil Tunç, Memduh
Yasa, Selçuk Yaşar.

İzmir/Çeşme’de üç gün süren bu toplantıya tüm güvenlik kuvvetleri


katılarak etrafı çevirmiş, kargaların bile uçmasına müsaade edilmemiştir.
Telefonla konuşmak ve hatta not tutmak yasaklanmıştır. İzmir’in
“kabadayı” Belediye Başkanı İhsan Alyanak bile toplantı salonu civarına
sokulmamıştır. Katılanların listesine baktığımızda olayın en ilginç yanı,
Türkiye’nin statik dönemlerinde gel-gitleriyle oyun oynayan iki başbakan
dikkati çekmektedir. Bunlardan CHP’nin Genel başkanı ve Başbakan Bülent
Ecevit’in Yankı Dergisi’nin sayı:307, sayfa:5’te yayınladığı yazıdaki
iddiasına göre, “Masonluk enternasyonal ve üstelikte gizli bir örgüttür” Bu
durumda Türkiye Cumhuriyeti devleti kökü dışarıda olan gizli bir örgütün
üyesi tarafından yönetiliyor demektir. Halbuki Çeşme Toplantısı’nda
Süleyman Demirel gibi kendisi de yalnız kökü değil, dalı budağı da dışarıda
olan evrensel ve gizli bir örgütün içindedir. Ve Türkiye’yi bu hale düşüren
üç Kardinal’den ikisidir. Bu iki lider, siyasi haklarını bile referandumda
ancak 72.000 oy farkla geri alabilmişlerdir. Şimdi de yüzleri kızarmadan
yeniden Türkiye’yi kurtarmaya soyunmuş, Başbakanlık ve
Cumhurbaşkanlığı koltuklarını paylaşmışlardır. Bu iki insanın yaşam
öyküleri ve iktidara geliş biçimleri değerlendirildiği gün, Türkiye daha çok
düşünen bir topluma dönüşmüş olacaktır.

TAKSİM TOPLANTILARI

Orange-Nassau nişanı; 1892’de naip Pyrmontlu Emma Valdeck


tarafından, henüz reşit olmayan kızı Vilhelmina adına, sonradan
Lüksemburg Nişanı olan “Meşe Çelengi”nin yerini alan sivil ve askeri
Hollanda nişanı. Her kenarında beyaz ve lacivert iki çizgi bulunan
sarı/turuncu kurdele. (Büyük Larusse, s:8866)

Hollanda’nın ve dolayısıyla Bilderberg örgütünün bu renkleri naip


Emma’nın kızının geleceğiyle ilgili bir aşk öyküsüne yaslanır. Kız, turuncu
renkler içinde bir aşk ve sevdayı simgeler. Lacivert renk ise kimlikli,
kişilikli, seven bir erkeğin gücünü anlatır. Beyaz renk, berraklığı, açıklığı ve
aşkın sonsuzluğunu tanımlar. Böylece bu renkler biraraya gelince erotik bir
tablo oluşturur...

Bu romantik öyküden sonra, 4. 11. 1990 tarihli Cumhuriyet gazetesinde


Belediye otobüslerinin rengi “lacivert/turuncu” başlıklı İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Nurettin Sözen’le yapılan bir röportajı gündeme
getirelim.

“Dikkat ediyor musunuz?

İstanbul’da öteden beri sarı/kırmızı olan belediye otobüslerinin rengi


yavaş yavaş lacivert/turuncuya dönüşüyor. Boyanma sırası gelen otobüs
renk değiştiriyor..”

TAKSİM TOPLANTILARIN TARTIŞILAR KONULAR


VE ALINAN KARARLAR

* Uluslararası finans sorunları

* Gümrük engeli olmaksızın ürünlerin serbestçe dolaşımı

* Uluslararası ekonomik birlik gibi konularda çalışmalar yapan kuruluşun


özünü ünlü finansçı Paul Warburg şöyle tanımlamaktadır: " Hoş olsun ya
da olmasın, bir dünya hükümetine sahip olacağız, tek sorun bunun fetih
yoluyla mı, yoksa mutabakat yoluyla mı kurulacağını bilmek? " (28
Şubat kararlarından önce Necmettin Erbakan: "Kanlı mı olacak, yoksa
kansız mı olacak?" söyleminin ilhamını Bilderberg prensiplerinden
almıştır.)

Trilaterale Commision Başkanı Davit Rockfeller ise; ABD Başkanı


Eisenhower'a yaptığı bir çağrıda şunları söylüyordu: "... ABD ile
işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardım arttırılmalı ve böylece bu
işadamlarının ilgili ülke ekonomisinin kilit noktalarını ele geçirmeleri,
buna dayanarak politik etkinliklerinin artması sağlanmalıdır."

Bülent Ecevit'in ile Rockfeller Vakıf Başkanı Süleyman Demirel'in


burs aldığı Eisenhower, Vakfı Başkanı'na bunları yazmıştır. Masonik
örgütler, Gladio, Petrol tröstleri, finans oligarşisi, silah tekelleri ve onlara
bağlı politikacı, diplomat, istihbaratçı, akademisyen topluluğu, Bilderberg
eksenli bir Avrupa politikası yürütmekte, kapitalist enternasyonalin Avrupa
odaklı, en güçlü örgütünü yaratmış bulunmaktadırlar.

Türkiye'de ilk toplantısını 1959 yılında Yeşilköy'de gerçekleştiren örgüt,


25-26-27 Nisan 1975'te de, Çeşme'de toplanmıştır. Bu toplantılarda not
tutmak, dışarı ile telefon teması kurmak vs.. şeyler yasaktır. Rockfeller
Vakfı'nın ve Bilderberg, Trilaterale Commision üyesi Dr. Kissenger'ın
milliyetçi öğrencisi Bülent Ecevit bu topluluğun güzide toplantılarının
konuğudur.

Karanlık İmparatorluk CİA’in gizli uyuşturucu savaşı


EROİN TRAFİĞİNİN TARİHİ
Amerikalılar 150 yıldır uyuşturucu kartelini kontrollerinde tutuyorlar
A merika'nın eski aileleri ve belli sosyeteler örneğin Yale’nin
“Kemikler ve İskeletler” gibi zevk ve eğlence çeteleri; para ve etkileri
nedeniyle uyuşturucu işiyle uğraştılar. Bu sosyetelerin dışında Russell gibi
ailer de uyuşturucu işine girdiler.

1823'de Samuel Russell, kendi şirketini kurdu. Hızlı gemilerle Orta


Doğu ve Çin'den küçük partiler halinde afyon getirtti.1830'da Russell
ülkeye en fazla afyon sağlayan ve dağıtan Perkins firmasını satın aldı.
Çin’in Kanton bölgesindeki adamı Waren Delano Jr.’du.

Waren Delano Jr. Amerika'nın ikinci dünya savaşındaki başkanı


Franklin Roosevelt’in dedesiydi. Russell’in ortakları arasında Coolidge,
Sturgis, Forbes ve Low aileleri vardı.

1832 yılında Russell’in kuzeni William Huntington “Kemikler ve


İskeletler”in Amerikan versiyonu olan locayı kurdu. Bu loca Amerika'nın en
zengin ve en etkili ailelerini çekmeyi becerdi. Merkez üyeleri en etkililerden
oluşuyordu bunlar;Lord, Whitney, Taft, Jay, Bundy, Harriman, Pinchot,
Rockefeller, Goodyear, Sloane, Simpson, Phelps, Kellogs, Perkins gibi
ailelerdi. Bu aileler, Amerikan istihbarat teşkilatlarıyla yakın bağları
olanlardı. Eski Başkanlardan "kemik adam locası" üyesi George Bush,
CİA’in 1975-76 döneminde başındaydı.

Onun haber alma ilişkileri çok eskiye Yale Üniversitesi dönemine


dayanıyordu. Bağımsızlık savaşları döneminden kalma üniversite
öğrencilerini bir çeşit haber almacı olarak yetiştiren bir şebeke olan 'Culper
Ring' nin üyesiydi.

1903'de Yale Divinity okulu, Çin’de sayısız okul ve hastaneler kurdu.


Mao Zedung oradaki üyelerinden biriydi.1930'da 'Yale China' (Çin Yalesi)
adında teşkilat haber alma ilişkilerini geliştirilmek üzere kuruldu.

Bayer isimli bütün dünyaya ilaç dağıtan ve üreten eczacılık firması 1898
den beri Afyon ve Eroinin bir numaralı alıcısıdır. Ama bu gerçek nedense
gözlerden gizleniyor ve gizlenilmesinde çok büyük özen gösteriliyor.. Eroin
ve Kokain, Birleşmiş Milletlerin kuruluşuna kadar satılması ve alınması
serbestti.1920'lerde Amerika'da yasaklandı. Ama alışkanlık kullanıcılarla
beraber 1939 ila 1946 yılları arasında savaşla beraber sürdü.

VİETNAM SAVAŞI
Hindi-Çin'i ikinci dünya savaşında Japonların almasına kadar Fransız
etkisindeydi. İkinci dünya savaşının bitmesinden sonra, Fransa Vietnam,
Kamboçya, Laos ve Tayland üzerinde nüfusunu tekrar artırdı. Bu arada
bağımsızlık hareketleri Fransa'ya karşı hareket başlattılar. Viet- Min
tarafından düzenlenen son bir savaşla (Dien Bien Phu) 1954 yılında Fransız
hakimiyeti son buldu ve Fransızlar Hindi-Çin’den çekildiler. Yerlerini
Amerikalılar doldurmaya başladılar.

Fransızlar Afyon ticaretinden kazandıklarıyla finanse ettikleri geniş bir


istihbarat ağını bölgede aktif hale geçirdiler. Maurice Belleeux, eski
SDECE’ (CİA'ye benzeyen Fransız haber alama teşkilatı)'nın başı, ünlü
tarihçi Profesör Alfred McCoy’a yaptığı samimi itiraflarda sabittir. Bir
cümlesinde söyledikleri altı çizilecek kadar önemlidir:
"Fransız Askeri Haber Alma Teşkilatı Hindi-Çin'deki bütün
operasyonlarının masrafını uyuşturucu ticaretinden karşılıyordu. Bunun
içinde 1946'dan 1954'e kadar süren Fransız sömürge savaşlarının
masrafları da dahil."

Belleux, bunu detaylarına kadar açıkladı. Fransız paraşütçüleri kırsal


alanda yaşayan köylülerden zorla veya korkutarak ham maddeyi alıyorlar ve
Fransız askeri uçaklarıyla Saygon'a getiriyorlar ve oradaki yerli MAFİA'ya
veriyorlardı. Yerli MAFİA işlenmesini ve dağıtımını üstlenmişti. İşlenmiş
bu mallar Fransa'daki Korsikalı suç çetelerine verilmek üzere Marsilya'ya
gönderiliyordu. Bu mallardan Avrupa ve Amerika'ya da gönderiliyordu. Adı
üzerinde bilinen 'Fransız Bağlantısı' buydu ve filmlere konu olmuştu. Bütün
bu bağlantılarda Fransız devletinin parmağı vardı ve toplanan paralar
Fransız gizli servisi ve devletinin ortak hesabında toplanıyordu. Fransız
hakimiyetinin bitmesiyle Amerikalıların tüm mal varlıklarını aldığına
inanılıyor.

Vietnam savaşı cümlesi bazılarınca yanlış anlaşılıyor. Aslında bu cümle


şöyle olmalı: 'Güney Doğu Asya Savaşı' zaten doğrusuda budur. Vietnam'da
olan savaşlar medyada konuşulduğundan bu terim Vietnam Savaşı olarak
kaldı. Oysa Laos, Kamboçya ve Tayland’da gizli savaş 1980'lere kadar
devam etti. Bu savaş CİA'in küçük sıcak savaşıydı. Bu savaşta Amerikalı
havacılar, askerler ve haber alma birimleri bir zamanlar Amerikalı askerlere
işkence eden sinsi hükümetlerle ve yerel aşiretlerle yapıldı.

Amerikanın askeri stratejisi hiç bir yerde görülmeyecek kadar ilginçti.


Amerika'nın dış politikasını belirleyenlerin bilmediğinden öte Amerika bu
savaşı bir yılda bitirebilecek askeri üstünlüğe sahipti. Bu memorandum
Amerikan Milli Güvenlik Konseyinin 68. Maddesinde hecelendi. Her şey
soğuk savaşın yüzü suyu hürmetineydi. Eski 'Özel Görev' birlikleri
İstihbarat bölümü başkanı ve Uzakdoğu komutanının Kongrede 1996
yılında verdiği yeminli ifadede Albay Philip Corso; aynen Kore savaşında
olduğu gibi bu savaşta da 'Yalnız savaş, ama kazanma' taktiğinin
yürütüldüğünü söyledi. Daha sonra Corso, Beyaz Saray Milli Güvenlik
Konseyi, Operasyonlar Koordinasyonu Başkanlığı'na getirildi.
Savaşı kazanma politikası Amerika'nın üstünde durduğu konu değildi
önemli olan bölgeyi kontrol etme savaşıydı. CİA bölgede bağlantılarını
koruyuncaya kadar biraz zaman geçti. Bu dönemde Batı Avrupa ve
Amerika'da eroin kullanıcıları çoğalmış ve bölgede eroin üretimi roket
hızıyla artmıştı. Vietnam'da savaşan askerler arasında da eroin kullanımı
yaygınlaşmıştı. Bazı iddialara göre Vietnam'da savaşan askerlerin dörtte biri
eroin bağımlısıydı. Askerler eroine 'Çin Beyazı' diyorlardı.

Uyuşturucu dağıtımı Vietnamlılar arasında yaygındı ve bazen rütbeler


ona göre belirleniyordu. Bu adamlardan biri Başkan Nguyen Van Thieu’nun
asistanlarından Dan Van Quang isimli generaldi. Aynı zamanda Meo
aşiretinin de Lideri olan General Dan Van Quang aşiret üyeleri CİA’in gizli
savaşında yer alıyorlardı. Aynı General Laos’daki Afyon üretiminden
sorumluydu. Baş yardımcısı ise başka bir General olan Vang Pao
idi.General Vang Pao, Laos'da yetiştirilen afyonların CİA’in kurduğu 'Air
Amerika' isimli hava yollarıyla Laos'dan toplanıp taşınmasıydı.(Tıpkı
Afganistan'dan Pakistan'a CAT isimli Amerikan uçak firmasıyla
nakledilmesi gibi) Amerikan helikopterleri inanılmayacak kadar çoktu,
özellikle Long Tien’de. Long Tien’de General Pao’nun ham afyonu Çin’in 4
numaralı afyonuna dönüşüyordu. Bu noktada CİA görevi devralıyordu.

Aynı zamanda CİA ve Pao, kendi hava yollarıyla (teşkilatta çalışanlar


buna Air opium, yani Afyon Hava yolları diyorlar) askeri bir hava üssü olan
Ton Shon Nut’a büyük miktarlarda mal sevk ediyorlardı. Oradan bir kısmı
uyuşturucuya alıştırılmış askerlerle Amerika'ya, diğer kısmı da
Marsilya'daki Korsikalılara gönderiliyordu. Hatta Küba bağlantılı
Korsikalılar, Floridalı büyük MAFİA lideri Santos aracılığı ile Amerika'ya
sokuluyordu. Normal bağlantısı Vietnam'dan dönen askerlerin çantalarında
veya ölen askerlerin tabutlarında getiriliyordu.

Amerika'daki politikacılar, askerler ve gençler arasında büyüyenler,


uyuşturucu problemiyle ilgilenmiyorlar, neredeyse böyle bir problemin
varlığından haberdar bile değildiler. Hatta bir seferinde zamanın devlet
bakanı Henry Kissinger, Washington Post Gazetesinin muhabirleri
Woodward ve Bernstein’e: "Askerler dış politika için kullandığımız, aptal
emanetlerdir" demişti. Eğer bu sözleri diplomasinin bir cilvesi kabul
edersek, basit bir vergi ödeyen Amerikan vatandaşı olarak uyuşturucunun
büyük merkezlerinde satılmasına ne dersiniz?... Eroin alışkanlığı 68
kuşağını kat kat aştı. CİA' in gizli savaşını finanse etmek için Avusturya'nın
Nugan Hand Bankası'nda bu paralar aklandı. (Tıpkı, öldürülen tefeci Nesim
Malki'nin Kıbrıs'ta faaliyete soktuğu Tunca Bankta olduğu gibi) 1970
yılında Amerika'nın Kamboçya'dan çekilmesinden sonra yeni bir eroin
bağlantısı kuruldu. Eroinin taşınması yolunda Kamboçya bir bağlantı
noktasıydı. Uyuşturucu yolu Vietnam Deniz Kuvvetleri eliyle Mekong nehri
boyunca taşınıyordu ve Vietnam Deniz Kuvvetleri Phnom Penh’de bir üs
kurmuştu. Haftalar sonra 140 Vietnam ve Amerikan deniz aracı ile yüzbaşı
Nyugen Thaanh Kamboçya'ya girdi.Gösterilen neden: 'İnsanları olası bir
kurtarma operasyonundaki taktikti' (!) Oysa ki; bu örtü altında pek çok
afyon Güney Vietnam'a sokuldu. Amerikalıların Güney Vietnam'dan
çekilmesinden sonra, bu işleri en fazla kışkırtan General Quang, Amerikan
Askeri Üssü Fort Chaffe yakın bir yere Montreal Kanada'ya yerleşti. Onun
Kanada'ya yerleşmesinde Amerika'nın Kanada'ya büyük baskısı oldu.(Tıpkı
Afganistan eski Başbakanı Prof.Dr. Ahmed Şah Ahmed Zeyd'in Türkiye'ye
yerleşmesi gibi)

KIZIŞAN REKABET VE OLUŞTURULAN PAZAR

Bir de savaşın öbür yüzü vardı. CİA ile Amerikan Uyuşturucuyu önleme
örgütü (DEA) arasında sürüp gelen bir savaş.1991 yılında bir radyo
konuşmasında Profesör Alfred McCoy bu iki örgüt arasındaki kurumsal
ilişkiyi özetledi. Şimdiki ismiyle DEA'nın adı 1930 yıllarında Federal
Narkotik Bürosu (FBN) diye, anılıyordu. İkinci Dünya Savaşı'na kadar en
etkin çalışan kurumlardan biriydi. İkinci Dünya savaşıyla beraber bu kurum
içinde çalışan anahtar roldeki ajanlar, birden bire 'Stratejik Servisler Ofisi'ne
(OSS) alındı. 'OSS' daha sonra, CİA adını aldı. McCoy, bu ilişkisini halen
sürdürüyor...Yani CİA dünyanın bir köşesinde uyuşturucu işiyle uğraşırken
DEA uykuya dalıyor (!)

DEA, CİA’in dışından gelen uyuşturucuyla göstermelik savaşını tüm


dünyada sürdürüyor, böylece eroin karteli CİA'in kontrolündü tutuluyor.
Eğer akılcı bir sonuca ulaşırsak; CİA in kontrolündeki uyuşturucu
dağıtıcıları yerlerini sağlamlaştırırken Global uyuşturucu piyasasında söz
sahibi olmaya başladılar. Bu Amerika'yı en büyük uyuşturucu satıcısı
durumuna getirmektedir.

Amerika'ya giren eroin iki bölgeden geliyor, bu bölgelerin her ikisi de


CİA tarafından kontrol edilmektedir. bunlar Güney Doğu Asya ve
Amerika'nın yakın dostu Türkiye (!) 1973 yılında Ricard Nixon,
uyuşturucuya savaş açtığında Türkiye'ye kapısını kapattı. Bu sebeplerden
biri Türk Haber alma birimlerinin CİA operasyonlarına geçit vermemesiydi.
CİA'in Türkiye'de askeri muhatap bulamaması da çok önemli ve etkin
engeldi. Türk malları MAFİA tarafından Avrupa'ya pazarlanıyordu. Bu
gelişim "altın üçgen" denen Güney Asya'nın mallarında olağan üstü bir
talep artışı yaşandı. Özellikle Burmanın mallarına talep çok fazlaydı.1949
yılında Mao’nun Kızıl Ordusuna karşı Şan Kay Şek yönetiminde karşı ordu
oluşturuldu.( Bugün Afganistan'da olduğu gibi, Taliban ve Dostum güçleri
benzeri) CİA, Şan Kay Şek’in ordusuna büyük bir yardım kampanyasına
başladı, amaç bu yolla Çin içindeki anti-komünist karşıtlıkları
alevlendirmek ve istihbarat sağlamak. En önemlisi Güney Doğu Asya'nın
işgalini önlemekti. Bu bölgedeki küçük gizli savaşını finanse etmek için;
geniş bir narkotik bağı kurmak gerekiyordu. Orada eski OSS vardı ve o
bölgeyi dünyanın en büyük uyuşturucu üreten ülkesi haline getirmesi
gerekiyordu.1961'deki rakam yaklaşık 1.000 tondu. Bugün Burma'nın
uyuşturucu üreten tarlaları CİA tarafından kontrol edilip gözleniyor. CİA’in
sadık bekçisiyse Savaş Baronu Khun Sa!

KHUN SA

İşte burada öykü yine dönüp dolanıp aynı yere geliyor. Albay Edward
P.Cotolo, tarafından imzalanan bir ifadede Amerika'nın direk olarak
Kolombiya, Bogata ve Panama'dan kokain sevk edildiği anlatıldı. Amerikan
Özel Kuvvetleri'ndeyken Güney cephesi komutanı olarak o zaman Albay
James Bo Gritz vardı. Bo Gritz, Cotolo’nun ölümüyle yakından ilgilenmişti
ve her ikisi de Savaşta Kaybolan Askerler ve Esirler (MIA/POW)
kampanyalarının uzun zaman destekleyicileriydi.

Amerikanın bağımsız başkan adaylarından iş adamı Ross Perot


tarafından bilgilendirilen Bo Gritz, üç (POW ) savaş esirinin Khun Sa
tarafından tutulduğu bildirildi ve Khun Sa, onları Amerikalıları geri vermeyi
kabul etti. Ross Perot’un girişimleriyle Çin hükümetiyle anlaşma yapıldı ve
Khun Sa’nın uzak bir yerdeki tepelerde bölgesine gidilme kararı
alındı.Gritz’in çok iyi bildiği bir şey vardı ki; eskiden Özel Harp Ofisinde
çalışmış bir kaç arkadaşıyla çok çabuk ve arada kimse olmadan
gidebilirdi.Kendi bağlantılarını kullanarak Shanland denilen bölgeye gitmesi
üç gün aldı. Sonunda Khun Sa ile buluştu ve Khun Sa, elinde hiç bir zaman
Amerikan Savaş esirlerinin olmadığını söyledi. Gritz, Amerika'nın onun
afyon ticaretini engelleyip engellemediğini sordu ,onun cevabı çok ilginçti:
'Amerika hiçbir engelleme yapmamıştı!' O zaman da Khun Sa’nın yıllık
afyon satışı yaklaşık bin tondu ve çoğunluğunu Amerika satın alıyordu.
Konuşmanın sonunda afyondan nefret ettiğini ve ticaretini başka bir işle
değiştireceğini söyledi. Gritz’in anladığı o yalnız dağıtımını üslenecek,
üretimini başka adamlara verecekti. Ama şurasında bir doğruluk vardı ki;,
eğer Amerika uyuşturucuyla savaşta harcadığının onda birini burada harcasa
köylüler başka bir bitkiyi yetiştirebilirlerdi.

Gritz, böyle bir teklifin yapıldığını ve reddedildiğini öğrendiğinde adeta


şok olmuştu. Eski yeşil bereli albaylardan biri Gritz’e: "Eğer bu tür
konuşmalara devam ederse temizleneceğini" söylemişti. Bütün bu tehditlere
aldırmadan Gritz, Mayıs 1987'den beş ay sonra; Burma'ya geri döndü ve
Khun Sa, ile yeniden görüştü. Gritz, bu gidişinde yanına video kamera aldı
ve bu ticarette adı geçenleri isim isim kaydetti. Verilen isimler şu anda
uyuşturucuyla ilgilenenler ve ölmüş olanlardı. Amerikan Devleti için
uyuşturucu almakla görevli subayın ismi Richard Armitage idi. Bahsedilen
isim çok iyi bilinen bir bürokrattı. Armitage’nin mal alım subayının adı ise
Santos Trafficante idi. Gritz, bunun Florida'nın ünlü MAFİ patronu
olduğunu bilmiyordu.

Gritz, 1991'de verdiği konferanslarda Khun Sa’nın eroin yolunu


anlatırken, Amerika'nın bir ton eroine ödediği paranın üç yüz bin Amerikan
doları olduğunu ama, bir kilo eroinin sokaktaki değerinin bir milyon dolar
olduğunu açıkladı. Ve çok yalın cümlelerle şöyle söylüyordu: "Hiç kimse bu
derece karlı bir işi bırakmak istemez"

Gritz, 1987'de kurumdaki bazı bürokratlarla görüşmeye çalışmış,


özellikle George Bush ile ama, yalnızca not alınmış ve öyle kalmıştı. Bütün
görüşme taleplerini geri çevirmişlerdi. Eroin baronu Khun Sa, 15 Mart 1988
tarihinde George Bush’a bir mektup yazmış ve bir ton afyonu parasız
göndereceğini bildirmişti. Bunun bölgede afyon ekiminden vaz geçilip
başka bitkilere yöneleceğinin bir işareti olarak algılanması için yapmıştı.
Bush, bu mektupla ilgilenmemişti ve Senato da ilgisiz kalmıştı.
Gritz, o zaman Amerikalılardan hükümetlerinin ne yaptığı konusunda
uyarmak amacıyla bir kampanya başlatmıştı. Bu kampanyadan sonra
Gritz’in Burma'ya giderken sahte pasaport kullandığı için soruşturma
açılmış ve mahkemeye çıkarılmıştı. Ama; Gritz dünyanın bu karanlık
bölgesine gitmenin ancak sahte pasaportla olacağını söylemiş ve jüriyi
inandırmış, suçsuz bulunmuştu.

Gritz, o zamandan halka açık yerlerde ve medyada boy gösteriyor,


zaman zaman bazı medyanın ve kurumların iftiralarına maruz kalsa da
yoluna devam ediyordu. İş bununla kalmıyor, Richard Armitage aleyhinde
gizli faaliyetler de açığa çıkmaya başlıyordu. Bu Amerikalıların uyandığının
bir işareti sayılır mı pek belli değildi.

UYUŞTURUCU CASUSLARI

Çok güvenli bir kaynaktan alınan bilgiye göre; Armitage, Başkan


Reagan’nın yanına askeri danışman olarak Albay Dave Brown’u yerleştirdi.
Bundaki amaç; günlük oluşacak buna benzer problemleri çözmekti.

Başkan Regan, çok etkili bir biçimde susturulmuştu. Beyazsaray'ı


bilenlerin deyimiyle Armitage ve onun akıllı arkadaşları susturmuşlardı.Ve
onlar Beyaz sarayda da çok etkiliydiler.

1989’un şubatında Armitage, savunma bakanı adayıydı! Ne de olsa


George Bush, seçimlerden galip ayrılmıştı. Ama Dış İşleri Bakanlığı'nın
Uzak Doğu işleri Müsteşarı olarak atandı, her nedense bu atama durduruldu
ve Amerikan Ordusunun ikinci sorumlusu ilan edildi! Bu durdurmanın
arkasında Adalet Bakanlığı'nın ve FBI'ın narkotik suçlarla ilgili araştırmaları
vardı. Ama Başkan Bush’un atadığı baş savcı Thornburg suçlamaları geri
çekti!

Bu olaylar olurken Armitage, Başkanın organize ettiği federal


savcılardan oluşan bir komisyonun soruşturması sürüyordu.Bu komite
özellikle uyuşturucu ve kumar suçları ile ilgili bir komisyondu.
Soruşturmanın sonucu Vietnamlı bir kadın olan Ngdyet Tui (Nanetta)
O’Rourke ile çok yakın ilişkileri olduğu açığa çıktı (!) O’Rourke, Amerikan
menşeli geniş kumar ağının Vietnam'da organizasyonu yapan bir çetenin
başındaydı. Bir kaynağa göre şüpheli bir biçimde bu kadın Amerikan
vatandaşlığını kazanmıştı. Bir de kadının pahalı bir tele kız olma ihtimalleri
vardı. Armitege ile bu kadının ilişkilerinin Vietnam savaşına kadar uzadığı
meydana çıktı. Rourke, o yıllarda Saygon'da karanlık işleri olan bir bar
işletiyordu. Bu barın Armitage tarafından işletildiği şüpheleri vardı. Başka
bir kaynak, kadının evlendiği kumarhane işletmecisi Amerikalı adamın da
CİA bağlantılarının olduğunu ortaya koyuyor.( Türkiye'nin kumarhaneler
kralı Ömer Lütfi Topal, eroin ve silah kaçakçılarının paralarının aklandığı
arenaların sahibi olmasaydı, ne onca servete kavuşabilirdi, ne de öldürülmüş
olurdu)

Konuyu araştıran bir başka savcı da Armitage'nin kirli olduğuna


inandığını ve araştırmasının o zamanın Savunma Bakanı Frank Carlucci ve
öbür patronlar tarafından olayın ört bas edildiği kanısındaydı.1975'de
Armitage, Vietnam'dayken Carlucci, CİA'de iki numaralı adamdı. Buna
benzer pek çok Armitage, soruşturmaları perdelendi. Ama bazı önemli
bilgiler alınmış oldu. Araştırmacılar O’Rourk’e ile Armitage'nin birlikte
çıplak çekilmiş fotoğraflarını ele geçirdiler, araya bazı politikacılar girdi, bu
fotoğrafın Kuzey Vietnamlılarca çekilip Armitage'nin casus olması için
şantaj amacıyla kullanılmak istendiğini iddia ettiler.

Bu iddialar üzerine Armitage'nin devletle ilgili işlerine son verildi.


Savunma Bakanlığı Armitage'nin asla kapalı kapılardan geçemeyeceği
açıkladı. Armitage, söylediklerinin aksine bu kadar suç dosyası açılmasına
karşın; kendini yasalar önünde temizledi! Daha doğrusu Amerikan
Hükümetinin pek çok kirli çamaşırlarını bildiği için, hiç hapse girmedi ve
kendisini korudu.

Yaklaşık üç bin ton eroin 1991 ila 1992 arasında Khun Sa bölgesinden
Amerika'ya giriş yaptı. Paranın bir hikmeti olsa gerek ki; 4/4 araçların bile
zor yol alabildiği bu bölgede, daha hızlı trafik için şimdi hava alanları
yapıldı ve doğruca Tayland'ın devlet hava alanından dünyaya sevk ediliyor.
Eğer Frank Carlucci, bir zamanlar CİA'in ikinci adamı olmasaydı, belki
Armitage şimdi hapiste olacaktı. Ve ona bu onur kazandırmayan savunmayı
niye yaptığı hiç sorulmadı. O zamanki CİA'in bir numaralı adamı Geoge
Bush, göreve Gerald Ford tarafından atanmıştı. Bütün bu ilişkiler dünya
küçükmüş dedirtiyor ama; kirli dünyayı da gözler önüne seriyor.
Yaşadığımız bu dönemde CİA'in yaptıkları demokratik yapıyı falçatayla
kesiyor. Silahlar gibi uyuşturucu da çok karlı bir iş ve gizli devlet işlerini
finanse etmekte kullanılıyor.Yani kısacası; deniz aşırı ülkelerde sürüp giden
bu savaştan hem silah satarak hem de uyuşturucu sevk ederek para
kazanıyor, kendi ülkesindeki insanlarını da uyuşturucularla uyutuyor.
Burada yazılanlar, Amerikalılar adına, onların vergi paralarıyla sözde
'özgürlük' ve sözde 'demokrasi' için gerçekleştiriliyor.

1991 - 1992 yılları arasında Khung Sa bölgesinden Amerika kıtasına


giriş yapan üçbin ton eroinin yerini daha sonraki yıllarda Afganistan'da
yetişen üç bin iki yüz ton afyonunun Pakistan'da işlenerek Türkiye
üzerinden Amerika kıtasına geçmesiyle sürmüştür. Sağlanan paralarla da
Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde yönetimlere müdahale edilerek 'Ilımlı
İslam Kuşağı' yaratılma çabaları sürdürülmektedir. Somali, Sudan, Cezayir,
Afganistan, Pakistan, Türkiye, Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi
ülkeleri ve içlerinde bulundukları koşulları biraz olsun göz önüne getirmek
aynı zincirin halkalarını ortaya çıkartmaya yeterlidir.

GÜVENLİK KOLEJİ PROJESİ

Amerika Birleşik Devletleri'nde öğrenim gören pek çok insanımız,


çeşitli kurslar adı altında eğitilip kamu kuruluşlarında görev almaları
sağlandı. Bu çalışmaların en yoğun olduğu dönem Özal'ın hükümet olduğu
zamana rastlıyordu. ABD çıkışlılardan o günlerde 'Prensler' diye, söz
ediliyordu ve geçip giden zaman içinde içlerinden 'Engin Civanlar' çıktı!!
Bugün Türkiye üzerinde yeni bir tuzak kurulmak isteniyor. Son yıllarda peş
peşe kurulan 'Özel Güvenlik Şirketleri'nin verdiği hizmette giderek artan bir
talep oluşundan yola çıkan ABD, sözde "Kolej" adı altında örgütlenme ve
sızma projeleri geliştiriyor. Amerika'da faaliyet gösteren 'İnternational
Amerikan Academy Of Secutiry' (Uluslararası Amerikan Güvenlik
Akademisi)'nin başkanı olduğunu söyleyerek, kendisini de, Hakantürk
(yazıldığı gibi) adıyla, tanıtan ve birçok istihbaratçı ile çok yakın ilişkileri
olduğunu söyleyip Türkiye'de Amerikalıların finanse edeceği bir "Kolej"i
kurma çalışmaları içinde olduğunu açıklayan, Abdullah Çatlı ile ilgili bir
de kitap yayınlayıp "yazar" unvanına da kavuşan Hakantürk, güvenlik
görevlileri eğitip yetiştireceği, bu okul sayesinde pek çok önemli kişinin
güvenliğini sağlarken, önemli kaynaklara da ulaşmış olacağını fısıldayıp
kendisine yandaşlar arıyor! İşte Türkiye ve pek çok geri kalmış ülkelerde
oynan oyunlar ve CİA...Ülkemizde faaliyet göstermek için Amerikalı
işadamlarında finanse edileceği söylenen bir güvenlik koleji kurma
çalışmalarının ardında nasıl bir örgütlenme ve sızma çalışmaları
gerçekleşecek hiç belli değil!

KOF ÇIKAN PLANLAR

Uyuşturucuyu önleme yolunda muhafazakar cephenin 1995 ile 1998


arasına yayılan üç yıllık bir uyuşturucu önleme planı var. Planda var olan
unsurlara göre 100 bölgede uyuşturucu önleme merkezi açmak için 10
milyon İngiliz paunduna ihtiyaç var. Zaten bu paranın 6 milyon paundu
okullara gidecek. Kalan diğer bölümü ise diğer ofislerde harcanacak.
Bütçedeki diğer harcamalarla birlikte yaklaşık 17 milyon paundluk bir
paraya ihtiyaç duyuluyor. Bu plana göre ne kadar gencin ve çocuğun
uyuşturucudan uzak tutulabileceği ise kuşkulu. Yani bu plan gerçekleşseydi
paralar sokağa atılmış olacaktı. Eğer Amerika'nın uyuşturucuyu önleme
planına harcadığı paralara bakılacak olursa, fark hemen görülür ve sonuç
olarak bu planların geçersiz kaldığı anlaşılır. Amerika uyuşturucuyla ilgili
1988 ile 1994 arasında tam 52 milyar dolar harcadı. İşte sonuç ortada!..Bu
planları yapanlar bile şunu inkar edemiyorlar: "Uyuşturucuyla savaş
planlandığından daha farklı."

KEL DANNY VE CÖMERT BOB

Kel Danny, ABD'nin güneyinde yaşayan bir uyuşturucu dağıtıcısı ve


bunu inkar da etmiyor. O, hayatını uyuşturucu satıcısı olarak kazanıyor ve
işinin ustası! Eğer müşterisiyseniz, size polisin yapacağı uyuşturucu
taramasındaki kan testinden tutun da idrar testine kadar nasıl kurtulacağınızı
da anlatıyor. Ayrıca; hakkınızda yapılacak bütün yasal işlemlerin nasıl
gerçekleşeceğini ve bu işlemlerden nasıl kurtulabileceğinizi de söylüyor.
Kel Danny, konuşurken sanki dini bir tören yapılıyormuş gibi, ciddiyetini de
koruyor. İşte uyuşturucu problemiyle ilgili olarak Amerikalı bir gazeteciye
söyledikleri: "Orta bir sınıftan geliyorsun. En fazla nereden gelip nereye
gidebilirsiniz ki? Bütün bu sorular yetişkinliğimden itibaren hep
aklımdaydı.Uyuşturucunun dışında hep yeni çözümler aradım, acaba başka
ne yapabilirim diye! Şimdi arkama dönüp baktığımda her şey çok komik
geliyor. Kendimi, toplum içindeki yerimi yalnız hayal dünyasında
görüyorum." Onun bu alt kültürdeki yeri kendine bile hayal geliyor. Bunlar
bize mantıklı gelmese bile, hepsi de gerçek. O, toplumdan kendisini
soyutlamış bir uyuşturucu satıcısı. Zaten kendini var olan topluma
kazandırmak da istemiyor. Kel Danny, acaba neden uyuşturucudan
kurtulmak istemiyor? Onu da şöyle açıklamış: "Benim küçük kasabadaki
yaşamım bundan ibaret. Uyuşturucudan zaten hiç kurtulmak istemedim;
çünkü onun sayesinde her zaman kendime güvenim tam, para kazanıyorum
ve mutluyum."

Amerikalı gazetecinin görüş aldığı bir başka uyuşturucu kullanıcısı da


Cömert Robert ise; zengin bir ailenin çocuğu, gördüğü eğitim ve onca
tedavi, hiçbir şey uyuşturucudan kurtulmasına yetmemiş. O bu haliyle çok
mutlu olduğunu söylüyor. Bu durumda fazla yapacak bir şey de yok onun
için. Uyuşturucuyla mücadelede en büyük açmaz da bu zaten! Alışan herkes
memnun. Eğer toplumu uyandırıp bilinçlendiremezseniz, yapacak fazla bir
şeyiniz de yok zaten.

Şimdi bütün dünyada uyuşturucu kullananlar arasında geçerli bir


düşünce var. Bu düşünceye göre Ekstazi zararsız bir uyuşturucu! Bu konuda
dünyadaki bütün araştırmalarla ilgili olarak sizinle sonuna kadar tartışırlar.
Onları kesinlikle Ekstazinin zararlı olduğuna ikna edemezsiniz. Hatta
onların ana babalarına göre de Ekstazi, çocuklarını neşeli ve sevimli yapan
bir şeydir! Bu neşeyle çocuklar dansa giderler, eğlenirler, mutlu olurlar. İşte
bu, tam da aş ve iş kavgası olmayan toplumlara göre bir sorundur. "Burada
toplumda böyle şeyler olurken biz karnı tok insanlar, ekmek kavgası gibi
derdimiz olmadığından, "Acaba bu akşam ne yiyeceğiz?" sorusu nedir
bilmediğimizden, hep böyle aptalca, Ekstazi gibi problemlerle uğraşırız,"
diyorlar.

KOBAY BETTSY
Amerikalı gazetecinin görüştüğü bir başka Ekstazi kullanıcısı da
Bettsy... Bettsy, aslında bilimsel bir araştırma için başlamış bu maddeye.
Öyküsünü şöyle anlatıyor: "Ekstaziyi hayvanlar üzerinde deneyenler, beyin
hücrelerinin öldüğünü söylemişlerdi. Yani bunu biliyordum. Bunu bana
söyleyen araştırmacılar benim alışmamam içinse, bir sosyal araştırmacının
desteği ve gözetimi altında olacağımı belirttiler. Beni geniş çaplı
araştırmalardan ve testlerden geçirdiler. Benim görevim, Ekstazi kullanımı
sonunda yaşadığım her şeyi onlara anlatmaktı. Böyle yaklaşık bir ay
boyunca devam ettim, ama sonuçta hiç kurtuluş yokmuş gibi göründü.
Giderek çok depresif bir hal aldım. Kendi kendime, Allah bu uyuşturucunun
belasını versin dedim". Ama; Bettsy için kurtuluş yoktu artık. Her şeyi
oluruna bırakılmıştı ve onun için zaman hızla daralıyordu. Bettsy, şimdi
gerçek anlamda bir Ekstazi kullanıcısıydı. Bettsy, bir bilimsel araştırma için
neredeyse kendini feda etmişti.

DEVLETLER İŞİN İÇİNDE


Uyuşturucu kullananlara ve uyuşturucu satıcılarına bu işten
vazgeçmelerini telkin etmeye kalkarsanız, size şu yanıtı vereceklerdir:
"Uyuşturucuyu bırakmıyoruz! Topla mı geleceksiniz gelin, tüfekle mi
geleceksiniz gelin, bizi uyuşturucu almaktan hiçbir kuvvet vazgeçiremez."
Eğer bu sözleri söyleyenlerin sosyal olarak marjinal olduklarını
düşünürseniz, yanılırsınız. Bu insanlar, gerçekte bir yemeğin tadına vardıkça
yeni restoranlar açan patronlar gibidir..Yani söz konusu olan memnuniyet
zinciri gibi bir şey. Ve toplumda sosyal bozukluklar olduğu sürece,
uyuşturucu bu insanlara mutlaka bir şekilde bulaşacaktır. Devletin
uyuşturucuyla savaşması kimseyi ilgilendirmiyor. Hele uyuşturucu
satıcılarını hiç rahatsız etmiyor. Hiç şaşırmayın. Uyuşturucunun kullanıldığı
pek çok ülkede zaten devlete bağlı teşkilatların uyuşturucu pazarladığını
bilmeyen yok artık.

KASIM GÜLEK

Cema Süreyya / “99 Yüz”


Kaynak Yayınları - 1991
Yayın Hakları: Güney Yayıncılık Tic. ve San. A.Ş.

Beden yabancı organı reddetti; Kasım Gülek'in CHP'deki daha geniş


anlamda da Türk siyasal hayatındaki serüveni böyle özetlenebilir. Yarı
yüzyıl süren bir serüven içinde te öneri getirmedi. Türkiye üzerine,
Türkiye'nin temel sorunları üzerine ne düşürdüğü öğrenilemedi. 1957
seçimlerinden sonra sözünü eder olduğu "nereden buldun Kanunu" daha çok
kamu görevlilerini kapsıyor, toplumsal içerik taşımıyordu. Hiçbir öngörüsü,
öncelemesi yok. Salt "orda" bulundugu içir bir rolü oldu.

Kasım Gülek'in siyasal arenada iyice etkin olduğu 1950-1960 dönemini ve


1960-1970 arasında olanları düşünelim. O süreler içinde seçimleri hep
demokrat parti kazanmı, ama Türkiye'nin sorunlarının, şimdi zamanının, bir
bakıma geleceğinin tartışıldığı yer (durumu kavramak için Sol'u bir an
görmezden gelelim) hep CHP olmuştur. Bu partide, İsmet Paşa dışında,
önde gelen kişiler arasında kişisel oluşumu en zayıf adam, bütün dopinglere
karşın, Kasım Gülek'tir. Nihat Erim, Turhan Fevzidğlu, İsmail Rüştü Aksal,
Bülent Ecevit... Kasım Gülk, bu adlar karşısında antik eşya ticaretiyle de
uğraşan bir "Yoga" merkezi kursu bugün için çok daha büyük başarı
sağlardı.

Eski Mısır'dan çıkagelmiş bir Kıbt Gandi'siydi sanki. İkiyüzlü bir


şiddetsizliği de savunmak istedi. Şiddetli besinler alan ve şölenler içinde
yaşayan bir Gandi.

Anadolu halkı mizaha düşkündür; ama sakacıyı, soytarıyı, mizahçıyı hiçbir


zaman olumlu anlamda efsaneleştirmez. Kasım Gülek, hamamda basın
toplantısı yaptığı gün, ülkenin yazgısında bir rol üstlenme şansını yitirmiştir.
CHP zorbalık imgesi yanında, bir de "ciddiyetsizlik" imgesiyle birlite
düşünülür olmuş; adamakıllı yoz bir görünüm kazanmıştır o gün.

Güneş yanığı yüzlü bir adam caddelerin ortasında duruyor, gelip geçer
herkese elini uzatıyordu; böylece sanki ileride iktidara gelirse
verebileceğinin yarısını peşinen ödemiş oluyordu. Hani banknotun yarısını
kesip baştan verirler ya.. Öyle de değil. CHP'nin "kısmetsiz"liğini her
seferinde ortaya koyan yüzde yüz sportif bir davranış... Hem herkesin elini
sıkacaksın, hem de "ortanın solu" lafı edilince fertiği çekmenin zamanıdır
diyeceksin. "Lord Hav Hav" gibi konumaya başlayacaksın.

Seksenine gelmiş Kasım Gülek. Ne kaldı? Playboy için Albay Fens


mektubu: spor tarihi için Pierre Lermite imgesi; demokrasi anıları için o
hamam. Ve bir yumuşaklık izlenimi. Yumuşak, ama uzun otlar sayesinde
yol düzeyini tutturmuş bazı çukurlar gibi yumuşak. Günümüzde, Deniz
Baykal, kimi zaman inanılmaz biçimde onun uzantısı gibi görünüyor.

Menderes'in fotoğrafının arabı: muhalefeti o kadar oldu işte. daha çok da


İsmet Paşa'ya karşı oldu bu muhalefet.

Yukarda hiçbir öneri getirmediğini söyledik; ama kendisi 1930'lu yıllarda


Türkiye'ye önerilmiştir. Amerikalı bir rektör tarafından.

Büyük bir kitaplığı varmış. Hepsi tozluymuş. Toz kitabı korurmuş.


Ülkemizde herkesin yandaşı, karındaşı, yöndeşi vardır. Kahvecinin de
vardır, emekli genel müdürün de, tiyatro oyuncusunun da. Üç olur, beş olur,
bin olur, mutlaka vardır ama. Kasım Gülek'in yazgısını bu açıdan ayrık bir
durum olarak görmek gerekir. Bugün tek bir yandaşı yok onun. Kitlelerin
içine girmiş, en büyük partinin üst düzey yöneticisi olmuş bir kişi için en acı
bir son! Ahbapları var elbet. Ağrı dağında ne yaptığı belirsiz astronot Irwın
gibi.Fotoğrafları var. Eisenhower, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mareşal Tito,
Nehru, İsveç Kralı Gustav, Haile Selasiye ve "bazı papalar"la birlikte
çektirilmiş.

Sonunda işte bir albümden ibaret Kasım Gülek.

Bildiği yabancı dillerin sayısıyla da ünlendi: İngilizce, Fransızca, Almanca,


İspanyolca, Arapça, Farsça, Korece, Urduca... Sekiz dil, Kasım Gülek'in
siyasal hayat serüveni boyunca toplumumuzda uyandırdığı izlenimleri
düşününce, bu konuda yıllar önce yazılmış şu dizeleri de anımsamadan
edemezsiniz:
"Sekiz yabancı dil biliyormuş
Kasım Gülek Efendi;
Bir de Türkçe öğrense
Dokuz ederdi."
Hayır on! El sıkmayı da bir dil saymayacak mısınız?

FETHULLAHÇILAR VE MOON TARİKATI

CHP eski Genel Sekreteri, Kasım Gülek ABD'de tedavi gördüğü Walter
Reod Askeri Hastanesinde öldü. Gülek'in cenaze namazını Fethullah hoca
kıldırmıştı.. Kasım Gülek ile Fethullah hocayı buluşturan bağın Moon
tarikatı olduğu idda edildi.. Gülek'in CHP içinde Amerika ile işbirliği
yapmayı savunan Hasan Saka grubunda yer almasıyla yıldızı parlamış,
Robert Kolej ve Harward eğitimli Kasım Gülek, içine girilen Amerikan
ittifakının rüzgarını yelkenlerine doldurunca siyasi arenamızın en parlak
yıldızları arasında yer almıştı, o dönemde. Moon Tarikatına en fazla mali
yardımda bulunana Amerikan Üniversitesi de ne tesadüfdür ki, Harward
idi...
Moon tarikatı kısa sürede CIA'nın kullandığı dünya çapında etkili bir
kamuflaj aracına dönüştü. 1980'li yıllarda Moon tarikatı'nın adı ünlü
İrangate skandalına karıştı. Kontragerrillacı Oliver North'un
Nikaragau'daki , Kontralara silah alımı için verdiği para Moon'un
kuruluşları aracılığıyla perdelenmişti!!!. ABD'de de CIA'nın yayın organı
diye bilinen Washington - Times gazetesinin sahibi ise yine Moon tarikatı
lideri; pekçok yerel radyo, TV istasyonu ve dergiye hükmediyor.

Moon tarikatı ile Fethullah hoca tarikatının çalışmaları birbirine çok


benziyor, çalışma sistemleri birbirlerinin anyı özellikleri ortaya koyuyor.
Gülek'in adı süpriz bir şekilde 1991 Ekim seçimleri öncesinde MHP ve
Refah Partisi'nin ittifak kurması operasyonunda gündeme geldi. Kutsal
ittifak görüşmeleri tıkanınca Gülek devreye girdi. Zaman gazetesi'nden
Fehmi Koru'da 1992'de Moon tarikatının toplantısına gitmişti. 27 Ağustos
1992 tarihli Zaman gazetesi'ndeki yazısın da Moon tarikatını ballandıra
ballandıra anlatmıştı. Ancak kendi ismiyle değil takma ismi Taha Kıvanç,
adıyla... Bu da yetmedi Yeni Asır gazetesin' de Faruk Yeni takma ismiyle
bir yazı dizisi daha yayınladı. Nedense Fethullah Hoca'nın yükselişi 12
Eylül'e rastladı.,Çiller'de Ekonomi'den sorumlu Devlet Bakanı iken, sudan
ucuz fon kaynaklı krediden en fazla yararlananlar Fethullah Hoca'nın Feza
ve Samanyolu şirketleri oldu!!!. Yurtdışındaki okulların ve gazetelerin
kurulması için de büyük destekler aldıkları ileri sürülüyor. Çiller'in de
ordudaki, Hoca'nın müridlerini kurtarmak için Askeri Şurada yaptığı
mücadelede kanter içinde kalışı unutulması olanaksız icraatlerden biridir. .

Olar hükümet kurar, yıkar, her problemi çözerler. Daha sonra başınıza
belaları sararlar. En büyük entrikalar ve oyunlar onların mekanizmasındadır.
Onlar kendilerini çok iyi planlayıcı olarak görüyorlar. Bir gün planlarının
bozulacağı hiç akıllarına gelmiyor. Evren için dünyayı yönetenler
Bilderberg ve CFR örgütleri...Dünyayı yönten bu gizli örğütler "bir dünya
hükümeti kuruyorlar" ülkelerdeki hükümetleride onlar kuruyor. Kim bu
kapalı kapılar ardındaki örgütler, 1947'de Ulussal Güvenlik yasası ile
kurulan Gladio mu ?

Yoksa 1943 yılında İsviçre'nin Bern kentinde Nazilerle görüşmeler yapan


Gehlen örgütü mü? Yoksa MK-Ultra dedikleri beyin yıkama testleri mi?
Bunların daha üstünde bir örgüt iş başında. Bu örgütlerle işbirliği içinde ola
Gladio'nun uzantısı olan CFR 'nin bir üst kuruluşu, Bilderberg örgütü
devrede. Türkiye'yi temsil edenler arasında ise çok ilginç isimler var.
Süleyman Demirel, Erdal İnönü, Mesut Yılmaz, Rüşdü Saracoğlu,
Selahattin Beyazıt, Jak Kamhi, Nejat Eczacıbaşı, Bülent Ecevit, Kamuran
İnan, Bilderberg'in bağlı olduğu şirket CFR, CFR'nin kurucusu ise,
Rockefeller. Bazı çevrelere göre seçkinler zirvesi olarak tanımlanıyor.
Bilderberg toplantıları. Her yıl yapılan toplantılarda büyük emniyet
önlemleri alınıyor.New York'a yakın bir Sayfiye kasabasında yapılan
toplantıya ABD Başkan Yardımcısı Dan Queyle Avrupa'dan 2 başbakan iki
kraliçe ve bazı ünlü işadamları ile sendika liderleri de katılmıştı. Toplantılar
3 gün sürmüştü. Mesut Yılmaz bu toplantıya katıldıktan hemen sonra
Partisinin kurultayında Genel Başkan seçildi. Bir süre sonra da Başbakan
seçildi. Erdal İnönü ise, partisinin adına katıldığı Sosyalist Enternasyonel'de
Sosyalist Enternayonel 2.Başkanı seçildi. 20 Ekim 1991 seçimlerinde 3.
olan SHP ve onun Genel Başkanı İnönü, Bilderbergli olan bir başka kişi ise
Süleyman Demirel ve DYP Koalisyon ortağı oldu. Erdal İnönü başbakan
yardımıcısıydı. Bilderberg toplantısı 11 Mayıs 1990 tarihinde yapılmıştı.
Ne ilginçdir ki, bütün bu gelişmeler Mayıs 1990'da yapılan Bilderberg
toplantısından sonra oldu. Toplantılar her ne kadar gizlilik içersinde
yapılıyor olsa dahi, Top-Secret bir çok konu ortaya çıkarılıyor.
Toplantılarda son yılda konuşulan ne? Uluslarası finans kuruluşları, Gümrük
engeli olmaksızın ürünlerin serbest dolaşımı, Uluslararası ekonomik birlik,
Ulusal orduların dağıtılması, gizli bir polis gücünün kurulması, Güçler ve
göçmenler, Uluslararaı bir parlementonun kurulmassı. Görünen o ki, zaman
içinde Dünya için de bir dünya hükümetinin oluşturulması gibi. Bilderberg
görünmeyen bir iktidarın icra orğanı da denebilir. Esasında ipleri elinde
tutturan CFR. ABD'de olan CFR Dı İlişkiler Konseyi) Bilderberg buna bağlı
olarak çalışıyor. Bilderberg 'in yapılanması mason localarının
yapılanmalarına benziyor. Özellikle masonik örgütlerin artık maya
tutmaması veya zayıflamasından ssonra yerine geçerek bir (dünya
hükümeti) için gizlice çalışan bir örgüt Bilderberg. CFR, günümüzde
siyasetde, İş yaşamında, Medya'da gizli servislerde ve din alanında en
önemli görevlerde bulunan 1400 kişi ye yakın bir kadrodan oluşuyor. Bu
örgüte mali kaynağı ise, bazı vakıflar sağlıyor. Ford Vakfı, Carnagie Vakfı,
Rockfeller Vakfı, IBM, ITT Stardart Oil gibi büyük şirketler. Ayrıca üyesi
bulunan bir çok işadamı da bağışda bulunuyor. Aslında her şey 1. Dünya
savaşından sonra başladı. Gizli dernekler ve iş çevreleri Avrupa'dan
ayrılarak ABD'de üstlendiler. ABD'nin tüm devlet Başkanları seçilmeden
önce CFR üyesi olmuşlar. En önemlisi CFR hem hükümet, hem kongre
hem de büyük partilerin üzerinde oldukca etkili. Bilderberg tehlikesi bir
yana aynı çatı altında birde IIF adında bir örgüt bulunuyor. Bu örgüt askeri
üniforma giymiş durumda. IIF'in başında ise, ahlaksızlık diye tanımlanan
Eisenhower vardı. Bu örgütü kurup, yabancı devlet lere "Devlet adamı"
yetiştirmeye başladı. Ülkeler buruya kendlerine yetiştirmesi için ögrenci
gönderiyor. IIF ise, onlara devlet adamı ya da askeri statüko kazandırıyor.
1954'de faaliyete başladı. 1954 yılına baktığınızda dünyanın en tuhaf adamı
aynı yıl Ankara'dan alındı. Yüksek mühendis olarak ABD'ye gönderildi. 4
yıl egitim gördü. Kendi ülkelesinde yabancı bir ülkeye nasıl hizmet edeceği
de ögretildi. Geri döndü ve sular idaresinde yönetici oldu. Orada ilk
destekcisi ODTÜ rektörü Kemal Kurdaş oldu. Genel Müdür yardımıcısı
oldu , daha sonra siyasal eğitimini aldı. Mekanizmanın nasıl çalıştığını
öğrendi. Türkiye'yi idare edeceğine inandı. İnandırıldı. Ve Morrison
şirketinin finanse ettği 27 Mayıs'ı yapanları değiştirmesi istenildi. Dönemin
Rafet Ülgener paşa, kendisini azarladı. Paşayı'ya sesini çok yükseltildiği ima
edildi. 1 ay sonra paşa emekli edildi. Derken bugünlere gelindi. Dünya
hükümetleri ya da gizli güçleri Bilderberg'le de bitmiyor. Birinin ağından
kurtulsanız ötekinin tuzagına düşüyorsunuz. Dünya gizli hükümetlerinden
biri de "Trilateral Commission" tıpkı diğerleri gibi ABD kökenli bu
örgütde. Adresi: 345 East46 th street, Newyork.

Bu örgüt bünyesinde B'inai-B'rith, Bilderberg grubu , CFR gibi başka gizli


kuruluşlarda da üye olan önemli kişileri topluyor. Bu örgütün çalışma
alanları da oldukca ilginç, Wall Street, Tokyo Borsası gibi vb. İtalya'da
patlak veren P2 Masol locası ve Gladio" arkasında da Trelateral
Commision çıkmıştı. Trilateral'in ilk başarısı Beyaz Saray'a o zamana kadar
adı duyulmamış bir üyesi olan, Jimmy Carter'i seçtirmek olmuştu. O
seçildiğinde örgüt hükümete üyelerini geçirmişti. İşte bunların bazıları;
Walter Mondale, Harold Brown Samuel Huntington gibi vb.

TÜRKİYE-CFR
Bir gizli yapılanma olurda Türkiye olmaz mı-hiç? Geri kalır mı? Türkiye
onun içinde yer almaz mı? Durabilir mi? Kaşıntı basmaz mı? ille de bir şey
yapacak ya!
1950'den bu yana gizli toplantılara Ankara bir kişi göndermiş. Toplantılara
katılanların şansları açılmış. Ayrıca, CFR'den o kadar etkilenilmiş ki,
Dışişleri Bakanlığına bağlı Ankara'da "Dış Ekonomik İlişkiler Komisyonu"
bile kurulmuş.

Daha sonra Taksim ve Bolu'da küçük Bilderberg toplantıları


düzenlenmişti. Bütün bunların gösterdiği şey ise, sorun çıkarıyor. Gizli
serviler, Kontragerilla, Mason localarını meydana getiriyor. Ya da bir çatı
altından idare ediliyor.

Dünya'da CFR gibi örgütlenmenin fikir babalığını kontragerilla olarak da


görenler var. Kontragerilla ile Bilderberg ve CFR 'nin aynı mekanizmanın
parçaları olduğu savunuluyor. Bu ilişkileri National Security Council'in
organize ettiği belirtildi. Türkiye'den toplantıya katılanların üç grupda
toplandığı belirtiliyor.1. Politikacılar, (özellikle strateji uzmanları) 2.
Askerlerin üst düzeyde olanları. 3. İşadamları, Dünya Bankası, IMF.. güç
yukarıdan aşağıdan ya dogru dağılıyor. Dünyanin efendilerine, Bilderberg'e
katılan yabancılardan bazıları ise şöyle, Hollanda kraliçesi Beatrix, Milli
Güvenlik bakanlarından, Wilfrid Baumgartner, Hennry Kisinger. Frana
Başbakanlarından Valery Gicard Detaing. Alman Başbakan Helmut Khol,
Yunanistan Merkez Bankasın'dan Joh S. Pesmesoglu, Richard Perle, Michel
Rocard Fransa Sosyalist Partisi üyesi.

BİLDERBERG NEREDE?
B urada kesin verilerden yola çıkılarak, sözü edilen Bilderberg; tori,
yapılanma ve amaçları anlamında yeterli fikir edinebilmeyi sağlayacak
ölçüde tutulmaya çalışılmış ve konunun dışına taşıldığı izlenimi
uyandırabilecek olmakla birlikte, özünün algılanmasına yardımcı olacak
örneklere de yer verilmeye özen gösterilmiştir.

Şimdi bu konuda araştırma yapanların dikkatlerinden kaçan ve


Bilderberg’in en önemli yöntemini de işaret etmekte yarar umuyoruz.

Şöyle ki: Örgütün kuruluş aşamasında yer alan ve Bilderberg’in görünürdeki


başkanlığını üstlenen Prens Bernhard’ın “Locheed Rüşvet Skandalı”
entrikasının içinde yer alması sağlanarak ABD çıkar çarklarının işlemesi
sağlandıktan sonra, yıllardır işleyen bu çark bir skandal ile kamuya çok
geniş biçimde duyurulma yoluyla Prens Bernhard’ın hazin sonuna imza
atılmıştır.

Bilderberg’in Türkiye’de gerçekleştirdiği ilk toplantıya katılan dönemin


Başbakanı Adnan Menderes ve Bakan Fatin Rüştü Zorlu, zigzaglar çizmeye
başlayınca son soluklarını idam sehpasında almışlardır.

Barışçıl yönüyle tüm dünyada büyük bir sempati kazanmış, Bülent Ecevit’in
de en yakın dostları listesinde önemli bir yeri olan Olof Palme, sokok
ortasında PKK taşeronluğunda “infaz” edilmiştir.

Bilderbergçi Süleyman Demirel, siyaset gereği olsa da zigzag çizmeye


başlayınca 12 Eylül askeri darbesinin ardından Zincirbozan’da “çay molası”
vermiştir.

Bilderberg burslu, Türkiye’nin “Karaoğlan”ı Bülent Ecevit, biraz olsun


zigzag çizmeye yeltendi diye, birkaç suiikastten yakasını kurtarabilmiş ama
12 Eylül askeri darbesinin ardından Zincirbozan’da “çay molası” vermek
zorunda kalmıştır. Bu da yetmezmiş gibi Sosyal Demokrat bir dünya
görüşünün savunucusu olmasına karşın, fundamentalis Fethullan Gülen’in
müridi olmaya da katlanmak talihsizliğine uğramıştır.

Bilderbergçi Mesut Yılmaz, deneyimsiz bir siyasi lider olmanın cüreti ile
fazlaca zigzag çimeye kalkışınca başına gelenleri ve içine düştüğü durumu
hala çözümlemeye uğraşır haldedir.

Durum göstermektedir ki, Bilderberg’le tokalaşmanın ardından birden bire


“evrensel yıldız”a dönüşüp parıl parılm parıldıyorlarsa da, Amerikan
çıkarlarına aykırı düştüklerinde Palme gibi canlarından da olabiliyorlar,
Adnan Menderes gibi idam sehpasında sallanmak talihsizliğine de
çarpılabiliyorlar, Prens Bernhard örneğinde olduğu gibi “alının verenin razı
olduğu bir pazarda” olmadık bir skandalla rezil/kepaze de edilebiliyorlar.
Özetle Bilderber acımasız bir terör örgütünden hiçbir farkı olmayan, ancak
faaliyetlerinde hep “tetikçi” kullanan, uyuşturucu ağından savaş sanayine
değin Dolar’ın olduğu her alanda tüm ağırlığı ile dileklerine yerine
getirtmeye yeminli bir örgüt yapılanmasıdır.

Bu yapılanmanın acımasızlığı Bilderberg’in operasyon masası CİA’in


faaliyetleri ile netlik kazanmaktadır.

Bilderber örgütü için Türkiye, dünyadaki ülkeler arasında en iştah açıcı


“hedef” durumunda olmuştur. Bu nedenle 21. yüzyıl dünyasında Bilderberg-
Türkiye ilişkileri çok daha sert ve acımasız entrikalar içinde sürüp
gidecektir.

AMERİKAN DOLARININ OLDUĞU HER YERDE VE HER


ALANDA BİLDERBERG VARDIR.

You might also like