You are on page 1of 6

SOSYAL ENSEST

Bildiğimiz anlamıyla ensestin ilk çağrıştırdığı anlam, aile içi yasak cinsellik, ama bunun çok ötesinde bir
gerçekliği var. Sosyal hayatımızdaki bazı ilişkilerin ensest olarak nitelenmesi mümkün. Aile içi ensest kolay
araştırılabilir bir konu değil, ama 'ensest' her iki halde de çok önemli bir sorun, üstelik sosyal ensest görünmez ve
yaygın bir sorun. Bu sorunu görünür hale getirmek gerek.

-Yöntem-

Önce, ilk ve doğrudan görünen anlamı izleyerek aile içi ensesti ve ensestin taraflarını ve böyle bir gerçeğin nasıl
olabildiğini anlamaya çalışacağım. Daha sonra da sosyal ensest denebilecek bir olgu olduğunu ve bunun hiç de
azımsanmayacak bir yaygınlığı olduğunu, sebeplerinin de benzer olduğunu ortaya koymaya çalışacağım.

İlk bölümün odak noktasındaki ensest türü, insan ilişkilerindeki en büyük haksızlılardan birini barındıran,
ebeveynin küçük çocuğuna yönelttiği cinsel saldırı.

Bunun için, zor da olsa, empati kurmaya çalışacağım. Empatiye güvenmemin sebebi, aynı kültürel köklere sahip
olduğum insanların simge evrenlerini paylaşıyor olmam. Türkiye'de (Doğuda, Batıda, köyde, şehirde) aile nedir?
Erkek nedir? Kadın, çocuk, akraba, sokak, ev, mahalle nedir? İnsan ilişkileri nasıldır, dil ne kılıklara girebilir?
..Bunları biliyor olmam.

-Cinsel ensest-

-ce1-
Odak noktasındaki ensestin karakteristik özelliği bir sömürü olmasıdır.

Fiziksel zor kullanılabildiği gibi, ilişki içinde kandırmaca, tehdit, baştan çıkarma, ataerkil değerlerin çarpıtılması
gibi diğer fiziksel olmayan zor kullanma yöntemleri durumu değiştirmez. Her durumda etkin ve edilgin iki taraf
vardır. Etkin ve sorumlu taraf, her zaman güçlü taraftır.

Hangi ruhsal karmaşa sebebiyle olursa olsun, bir insanın çocuğuna cinsel istekle yaklaşabilmesi, bütün
değerlerin kapı dışarı edilebileceği bir gizlilik, yalıtılmışlık gerektirir. Bu da yetmez. Kendi gerçekliğine inanmıyor
olmasını da gerektirir. (Belki bu ikisi aynı gerçeğin farklı boyutları, çünkü aşırı ödev ahlakıyla büyüyen insanlar,
toplumsal rollerinden soyundukları zaman, toplumsal yaşam içinde anlamlı olan değerlerini de çıkarıp atmış
olurlar gibi geliyor bana. Bu da 'rolle' 'gerçek kişilik' arasındaki çelişkinin göstergesidir.) O zaman neyle yüzleşir
bu insanlar? Rol yapmayı bıraktıkları zaman ortaya çıkan anlam boşluğuyla nasıl baş ederler? Hayatiyetle
dolu bir beden ve baskılarla dolu bir geçmişi olan çarpıklaşmış akıl, yasakların, rollerin hakkından bir defada
gelebilecek 'psikolojik bir boşalmanın' müptelası olabilir...ve sonra bu eylem bütün boyutlarıyla gecenin karanlık
odasına hapsedilir. Öyle ki sosyal hayat ile bu karanlık yaşam kesiti birbirinden ayrılarak tanığı olmayan, ruhun
karanlıklarında yaşanan, bir yokluk durumuna sokulur. Böylelikle kurban bir kez daha yok edilir. Gizlilik burada
artık gerçek dışının en yakın akrabasıdır.

Bu aynı zamanda 'kurbanın' gerçekliğini de hiçe sayan, onu tamamen yabancılaştıran, oyuncak mertebesine
indiren, büyük ve sapıkça bir bencilliktir. Sade'ın kendi gerçekliğini hissetmek için başkalarına acı çektiren
sadistleri, ya da acı çekmekten zevk alan mazoşistleri gibi nasırlaşmış bir ruha sahip olmalılar. Farkları ise ritüel
bilincinden yoksun olacak kadar iki yüzlü bir karanlık içinde kaybolmuş olmalarıdır.

(Sessiz seks, rüşvet, şantaj, işkence, hiyerarşik baskı, asimilasyon bu kültürün, kendini gerçek kılamamış
insanların kültürünün, ürünüdür.)

Böyle bir şey, ancak dışardaki kimliğin evde, evdeki kimliğin benlikte sürdürülememesi koşullarında ortaya
çıkabilir. Kendi gerçekliğine inancın yok olması dediğim durum da budur.

(Çocukken İstiklal Marşında kendimizi tutamayıp sinirceli bir gülüş sızdırdığımız zamanları hatırlıyorum. Buna
karşılık müzik öğretmenimizin suratımıza patlayan öfkesini...Çocuk gerçekliği karşısına konulan bu orantısız
dramatizasyonun neye yol açması beklenir acaba? Sosyal rollerimizi benimsememiz için tabii tutulduğumuz
eğitim, iyi sorgulanmalı.)

-ce2-
Ensestin mağduruna bu kez derin empatiyle bakalım.

Kendisine sevgi ve saygı göstermeyi öğrendiğim birinin, bana öğrettiği bütün değerleri çiğneyerek, filmlerde
ancak en kötü adamlarda görülen bir kişilikle, bütün itiraz ve direnmelerime rağmen, gücünü kullanarak bana
tecavüz etmesi, (Hatta güç kullanmasa, kandırsa, ikna etse ne farkeder?) tecavüz travmasının çok ötesinde nasıl
bir karmaşaya sebep olur?

Ya da henüz değerlerim oluşmamış kadar küçüksem, bu davranıştan ne öğrenmeliyim? Ki mutlaka öğrenirim...


ama bir daha değer denilen şeyi öğrenemem.

Bu durumda hayat cehennemi nasıl yaşanır? Gerçek şu ki hem Dr. Jeykıl'ı hem Mr. Hayd'ı sevmem
istenmektedir benden. Dr. Jeykıl'ı serbestçe sevebilecekken, Mr. Hayd'ı kimse bilmemelidir. Ne kadar
korkarsam korkayım susmalıyım. Ya da diyelim anneme şikayet ederim. Annem bana inanmaz. (Örnekleri var.)
Ya da göz yumar. 'Kol kırılır, yen içinde mi kalır?' (Dünyayı nasıl görürdüm acaba, aklımda bu düğüm varken?
Saflığın kovulduğu çocukluk cennetinde ne barınabilir?)

En bilgili, en yaşlı insanlarla karşılaştığımda bile "Sen ne biliyorsun ki? Sen ne yaşadın ki?" diye düşünmez
miyim? Bu büyük haksızlığın ruhumda yarattığı hapishaneden nasıl çıkabilirim? Bu düğüm çözülmeden insan
nasıl özgür olur? Bu düğüm nasıl çözülür? Ertesi gün (diyelim ki babamın) yüzüne nasıl bakarım? O nasıl bakar
benim yüzüme? Annem, kardeşlerim, arkadaşlarım, öğretmenim...aman allahım. Bana bir şey oldu, ama ne?
Çok kötü bir şey olduğunu biliyorum. Artık hayatımın eskisi gibi olması imkansız. Geceleri uyuyamıyorum.
Arkadaşlarımla gülerken, birden susup dalıyorum. Bu düğüm nasıl çözülür bilmiyorum. (Haklarını bilse, davranış
geliştirebilir mi?) 'Herkes böyle mi?', merak ediyorum. Her iyinin içinde bir kötü mü var? Öğretmenim geçen gün
sorusunu doğru bildiğim için yanağımı okşadığında irkildim. "Garip bir çocuk." demiş benim için. Ben hiç kimseyi
sevmiyorum. Ölmek istiyorum, ama korkuyorum.

Ensest bu: Bir cehennemin, bir cenneti cehenneme çevirmesi!

-ce3-
Ensestin istatistiği yapılamayacağına göre, belki ünlü iş güvenliği piramidini hatırlamakta fayda var. Bu da
demektir ki, nasıl binlerce hafif yaralanma olayı sonucunda bir ölüm çıkıyorsa, bir ensest olayı ortaya çıktığında,
bu durum binlerce gizli ensest yaşanmakta olduğunun habercisidir.

-Sosyal ensest-

-se1-
İş hayatında gözlemlediğim ve ensestvari ilişki olarak tanımladığım bazı olgular var.

1- Bölüm veya doğrudan şirket içindeki başarısızlık, keyfilik, kalitesizlik gibi olumsuzlukların enterne edilmesi ve
dışarıya sütliman tablo çizilmesi, bunun için gerekirse baskı uygulanması
2- Amirin kurumsal otoritesini kullanarak çalışanlarına özel işlerini yaptırması
3- İş ilişkilerindeki hiyerarşinin cinsel yakınlaşma için kullanılabilmesi
4- Eleştiri mekanizmasının çalışmaz hale getirilmesi
5- İş tariflerinin gizli tutulması, en azından bilinirliğinin yaygınlaştırılmaması
6- İş tarifi dışında işler yaptırılarak, çalışanların ezilmesi, sömürülmesi
7- İş tariflerinde bu sömürüyü mümkün kılan ifadeler yer alması ('Amirinin verdiği işi yapar.' gibi)
8- Yasal olarak işverenle çalışanın ilişkilerinin eşitlik üzerine kurulmaması

Bunlara tek tek bakalım:

1- Bölüm veya doğrudan şirket içindeki başarısızlık, keyfilik, kalitesizlik gibi olumsuzlukların enterne edilmesi ve
dışarıya sütliman tablo çizilmesi, bunun için gerekirse baskı uygulanması

(Kusurları örtme ve olmamış gibi gösterme eğilimi ne zaman mümkün? Gerçeğe saygı duymuyorsanız ve
olanağınız varsa, bu her zaman mümkün. Hedef başarılı görüntüsü elde etmek. Görüntü, değerlendirme için
yeterli oluyorsa neden olmasın? Başarılarınızı büyütüp, başarısızlıklarınızı görünmez hale getirir ya da başka
sebeplere bağlarsınız. Bkz. Siyaset sahnesi.)

2- Amirin kurumsal otoritesini kullanarak çalışanlarına özel işlerini yaptırması

(Bu iki türlü olabilir: 1- Hatır için, 2- Zorla. Çok farklı kişilikler için geçerli olabilecek iki uygulamanın ortak yanı,
özel işle, 'resmi' işin birbirinden ayırd edilememesidir. Bu durum kişiliğin sosyal role bağlı olarak değişmesinden
kaynaklanan bir kişilik bozukluğunun işareti değil midir?)

3- İş ilişkilerindeki hiyerarşinin cinsel yakınlaşma için kullanılabilmesi

(Amirin cinsel yaklaşımındaki hiyerarşik ilişkinin özel kullanımına dikkat. Memur, amirin talimatlarını yerine
getirmekle, ya da başka deyişle ona itaat etmekle yükümlüdür. Bu durumda da aynı olguyu genişlemiş bir
şekilde görmüyor muyuz? Yani, özel işle resmi işin birbirine karıştırılması ve karşımızdaki, bireyin kişiliğini hiçe
saymayı.)

4- Eleştiri mekanizmasının çalışmaz hale getirilmesi

( Eleştiri, nesnel ölçütler gereksinir. Bir işin nasıl başka türlü yapılabileceği, hangi kuralların iyi uygulandığı,
hangilerinin hatalı uygulandığı, nelerin ihmal edildiğini v.b. ortaya çıkarır ve gelişmenin motoru olur. Ancak,
eleştiride ortak nesnel ölçüt olmazsa, kavgaya, düşmanlığa dönüşmesi işten bile değildir. Nasıl? Beni eleştiren,
beni sevmiyor demektir. Hatalarımı gösterip beni aşağılamak istiyor ya da yerime geçmek istiyor. Bu mesajların
oluşmasının ne kadar kolay olduğunu tüm çalışanlar görebilir. Nesnel ortak ölçüt nasıl olur? İş ilişkilerinde veya
kamusal ilişkilerde öznelliğimizi dışarıda bırakan, ya da azaltan bir tutumla mümkün olabilir bu. Bu da İş alanının
iyi tanımlanması ve iletişimle, bir çeşit eğitimle ve bunun yaygınlaştırılmasıyla olur. )

5- İş tariflerinin gizli tutulması, en azından bilinirliğinin yaygınlaştırılmaması

İş tarifleri neden gizli tutulur? Eski bir alışkanlık olmasına rağmen hala yok denemeyecek kadar yaygındır.
Haklarımızın açıkça önümüze konabilmesi, bize verilen bir mesajdır. Mesaj şudur: “Haklarınızı korumak yasal bir
eylemdir.” Oysa gizlemenin de gizli bir mesajı vardır. Sen yazılana bakma, amirin ne derse o olur.)

6- İş tarifi dışında işler yaptırılarak, çalışanların ezilmesi, sömürülmesi

İş tarifi dışında, ancak işle ilgili işler yaptırmak bazan gerekir. Ya iş tarifleri iyi yazılmamıştır, ya o tarif
kapsamındaki işi yapacak eleman yoktur. Bunlar tabii ki mümkün. Ancak nasıl ele alındığı önemli. Eğer tariflere
ya da kadrolara bakmayıp, bir çalışana ilave iş olarak bunu yaptırmaya kalkarsanız, bu yine resmi ilişkiyi özel
ilişki haline getirdiğinizi ve daha özelde kurumsal olması gereken ilişkiyi bir sömürü ilişkisine dönüştürdüğünüzü
gösterir. Bu iyi amirlik değildir. Kurnazlık olabilir belki. Ama daha ziyade olgunlaşmamış bir kişiliğin, yurttaş
olamamış bir despotun göstergesidir.)

7- İş tariflerinde bu sömürüyü mümkün kılan ifadeler yer alması ('Amirinin verdiği işi yapar.' gibi)

(Yukarıdaki maddede belirtilen iş tarifi dışında yer alan işleri, işveren açısından, kolay yoldan, 'çözmek' için
uydurulmuş bir maddedir. Bu madde kendi başına iş yaşamının ne kadar 'keyfi' olduğunun bir göstergesidir.
Hele hele bu maddenin tüm sendikal tarihe rağmen hala iş tariflerinde duruyor olması ise sömürülen kitlelerin,
başlarına gelenin ne kadar ayırdında olduklarının da bir göstergesidir.)

8- Yasal olarak işverenle çalışanın ilişkilerinin eşitlik üzerine kurulmaması

(Yasal olarak da işverenle işçinin ilişkileri eşitlik üzerine kurulmamıştır. İlişkinin doğasındaki varsayımlar sermaye
ve işgücüdür. Sermaye sahibi veren, işgücü temsilcisi alan konumundadır. Sermayedar iş verir. İşçi ücret alır.
Bir tür baba çocuk ilişkisi...! Burada parayı verenle emeği veren eşitliği, 'doğal' başlangıç koşullarında ve genel
pratikte yoktur. )

-se2-
En küçüğünden en büyüğüne kadar bir çok şirket çalışanlarına aslında hep birlikte büyük bir aile oluşturdukları
fikrini benimsetmeye çalışmaktadırlar. Aile fikrinin bir çok simülatif (benzeşimsel) işlevi olduğundan, burada
sadece enseste yataklık yapma özelliği üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. (Ensest kavramının iki
anlamının ortak paydası)

Bir şirkette çalışmanın sözleşme ile bağlı olmasına ve patronun sözleşme çerçevesinde (bazan bu çerçevenin
çok dışında) gücü olmasına rağmen, neden aile fikri şirketlerin çalışanlarına benimsetilmeye çalışılır?

Aile simülasyonu çok verimlidir. Bir kez bu benzeşim yaratıldı mı, hiçbir eğitim, propaganda ya da sözleşme
hükümleriyle kazanamayacağı kadar çok çıkar sağlar patron. Patronun ya da amirin emrini, talimatını babaya
itaat gibi yerine getirirsek çarklar çok daha hızlı döner. Şirket için yapmayacağımız fedakarlığı, aile için yaparız;
hem de farkında olmadan. Cezalandırıldığımızda, bunun ailenin iyiliği için yapıldığına ikna olabiliriz, ya da
olmuş gibi görünmek daha kolay olur. Hatta fırça yer, ihtar almaktan kurtuluruz. Hepsinden önemlisi, şirketin
devamlılığına inanırız. Zaten ailemizle birlikte geçirebildiğimiz zamandan daha fazlasını iş yerimizde geçirmiyor
muyuz? (Yine de hassas bir konudur bu. Genel ideoloji aile ilişkisi olsa bile, yeri geldiğinde profesyonel ilişkiye
dönüşür.)

..ve her zaman 'Kol kırılır, yen içinde kalır.'

Aslına bakarsanız sıcak aile ortamı o kadar güzeldir ki (!), aile simülasyonu toplumla devlet ilişkisine de taşınır.
Devlet yerine göre kah baba olur, kah ana..yerine göre bayramlaşır, azarlar, cezalandırır, uyarır, baskı kurar,
gelecek hazırlar, hayatımızı düzenler. Bunları yaparken sık sık aile içi ilişkilerde kullanılan söylemlere başvurur.

Okullar, partiler, dernekler, askeri veya sivil kitlesel örgütler....kendini gerçekten demokratik olarak
tanımlayamayan tüm kurumlar bu benzeşim mekanizmasını kullanırlar. Bazı kooperatif, sendika ve meslek
odalarında bu mekanizmanın hakim olmadığını gördüm. Tersine örneklerin de olması güzel.

-3-
Ensesti nasıl analiz edebiliriz? Cinsel ensestle, sosyal ensest arasındaki benzerlikleri ve ortak sebeplerini
daha açık ortaya koymalı. Eğer cinsel ensestin kök sebeplerini bulup, sosyal ensestle aynı sebepler olduğunu
gösterebilirsek iyi bir analize oldukça yaklaşmışız demektir.

Cinsel ensesti mümkün kılan şartlara bakmakla başlanabilir.

1- Ataerkil aile
2- Kapalılık
3- Gizlilik
4- Ruhsal sorunlar
5- Eğitimsizlik
6- Eşitsizlik
7- Güdük bireysellik
8- Ahlaki baskı

Etkenler muhtemelen daha çoktur. Her birinin çözümlenerek, mekanizmanın ortaya çıkarılması ve zayıf
halkaların bulunması gerekir. Bu büyük sosyolojik araştırma yapılmalıdır.

Ataerkil aile yapısı bir çok bakımdan her iki türdeki ensest tohumunun yeşerdiği topraktır. Bu nedenle aile ve
özellikle ataerkil aile başlığı altında ayrıca tartışmak gerekebilir.

Aile hegemonik ilişkileri en iyi gizleyen yapıdır.

Aile yapısı, ensestin önkoşulları arasında sayılan, kapalılığı ve gizliliği barındırır. ( Karı koca arasına girilmez,
ana-babadan hesap sorulmaz v.b.) Eşitsizlik ise doğasında vardır.

Geriye kalıyor ruhsal sorunlar, güdük bireysellik, ahlaki baskı, ruhsal sorunlar ve eğitimsizlik.

Aile içinde ve ekonomik yaşamda aktif aktör ebeveynin ruhsal sorunlarının çoğu zaten altı bin yıllık ataerkil aile
kültüründen gelmektedir. (Bkz. Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı – Wilhelm Reich)

Eğitimsizlik ise sadece Mili Eğitimin düzelmesiyle düzelebilecek bir sorun değildir. Yetişkin ve ortalama vatandaş
kendine sormalıdır: Özel hayatında okulda aldığı eğitimin ağırlığı nedir? (Belki bu da araştırılmalı; sıradan
insanın özel yaşamına yansıtabildiği eğitimi nasıl oluşmaktadır? En azından insanın günlük hayatında aldığı
mesajların önemli bir bölümünün medyadan geldiğini söyleyebiliriz. Aile, mahalle kültürü, sözlü gelenek, din,
yazılı kaynaklar, doğa, yaşam pratiği v.b.)

Güdük bireysellik ya da bireyselliğin gelişmiş olmaması, daha soyut bir tespit olmasına karşılık, ensestin
gelişemeyeceği ortamı işaret etmesi bakımından önemlidir. (Benciliğin karşıtı olarak) Bireyselliği gelişmiş
olan insan, böyle bir karmaşanın ortasında kalmayacak kadar kendi gerçeğine inanır ve kendi ahlakı vardır.
Bireyselliğin gelişmiş olmasının birinci ölçütü ise, her durumda kendini başkalarından ayırabilme yeteneğidir.
Üstünle özdeşleşme duygusunun yok olduğu bir durum yüksek düzeyde bir bireysellik tanımlar. Genel olarak
yaşama ve kendi varlığına saygı duyan, bağımsız karar verebilen, özgür düşünebilen insandır bireyselliği
gelişmiş insan. (Özgür birey olamayan insanın kendi gerçekliğine inanması ve taklit haline gelmeden, özgün
gerçekliğini yaşaması mümkün müdür?)

Güdük bireysellik ise her türlü manipülasyona ve sömürüye açıktır. (Antitez olarak dayanışma ve kollektivizmin
bireycilikle birlikte var olamayacağı düşünülebilir. Ancak bireyciliğin karşıtı olarak, bireyselliği gelişmiş insanlar
arasında nasıl dayanışma ve kollektivizmin yeşerebildiğini ise artık modern aktivistlerin yaratıcı ve demokratik
eylemlerinde daha açık olarak görebiliyoruz.).

-SONUÇ-

Bu yazı çerçevesinde ensesti mümkün kılan koşulların, günlük sosyal yaşamdaki ensest yansımalarını ortaya
koyarak eleştirel bir çerçeve sunmaya, böylelikle sosyal ensest sorununu görünür kılmaya çalıştım. Böylelikle
ensestle mücadelenin somut koşullarının belirlenmesine katkıda bulunabildiğimi umuyorum.

Toplumsal ensestin köklerine bakıp, suyu nereden aldığını anlayabildim mi diye düşünüyorum. Anlayabildiğim
birkaç şey var:

● Herşeyden önce kökler, tartışmalı ahlaki değerlere ve bu değerlerin oluştuğu ataerkil aileye uzanıyor.
● Ataerkil aile kültürü kapalılığa muhtaç.
● Kapalılık bireyselliği öldürüyor.
● Özgür bireyin olmadığı yerde demokrasi olamıyor.
● Demokrasinin, kollektivizmin olmadığı yerde sağlam değer ölçütleri gelişemiyor.
● Sağlam (nesnel) değer ölçütlerinin olmadığı yerde gerçeklik duygusu gelişemiyor.
● Gerçeklik duygusunun olmadığı yerde hayat bir oyun haline geliyor.

Toplumsal yaşamdaki insan ilişkilerinin sömürü ve antidemokratik öğeler içerdiği alanların niceliği, toplumun
ensest suçlarının da bir göstergesidir, diye düşünüyorum.

Eğer kurumsal yaşamdaki (ekonomik, siyasal, kamusal) ensest çağrışımlı ilişkilerin insan hakları düzeyinde eşit,
açıklığı içeren uygar ilişkiler olmasını sağlayabilirsek aile içi ensestte de büyük mesafeler alınabilir. Bu hem çok
daha kolaydır, hem de toplumsal gelişim bakımından zorunludur.

Bunun imkansız olmadığını düşünüyorum çünkü, artık daha açık ve iletişimli bir dünya kuruluyor.

Yine de halen insan haklarının bilinmesi, özümsenmesi ile ilgili sorunlar var. Hakların kullanımıyla ilgili sorunlar
var. (Bu sorunların da ensestin sebepleri ile ortak sebeplerden kaynaklandığını düşünüyorum.) İnsanların
uygar toplumsal yaşamlarının, dolayısıyla öncelikle yaşama haklarının, güvence altına alınması gerekir. Önemli
olan bireysel hukukun hakim olabileceği bir yaşamdır. Çok seslilik, açıklık ve özgürlük ortamıdır ensestin kök
saldığı toprakları kurutacak olan. Kendini ifade etme özgürlüğü tüm özgürlüklerin başında gelir. Demokrasi
ailede ve toplumda, okullarda, işyerlerinde, her yerde hakim ilişki düzeni haline gelmelidir. İletişim araçlarının bu
kadar geliştiği bir çağda bu ortamı yaratmak mümkündür. Önce haklarımızı ve sınırlarımızı öğrenmemiz, onları
korumamız, yönetenleri ve güç sahiplerini bu çerçevede sorgulamamız gereklidir. Düşünme ve ifade özgürlüğü
yargı erkinin en hassasiyetle koruduğu değerlerden olmalıdır.

Mr. Hayd'ın besin zinciri böyle kırılır.


-EK-
İş hayatından sık karşılaşılan bir örnek verirsem; amirin çalışana 'fırça atması' oldukça yerleşmiş bir argodur. Bu,
uygar ilişkilerde kabul edilemez bir durumdur. Gerçeğin bu oluşu ise enseste yataklık eden çalışma kültürünün
işaretidir.

Gerek aile içi ensest için, gerekse toplumsal ensest için çözüm gizli değildir aslında. Hatta yaşanmaktadır.
Sessiz seksin billurlaşmış imgesi 'Fordçu'ların, mizah dergilerinde çizildiği gün çözüm de ortaya çıkmıştır. Bu,
açıklıktır. Bu karikatüre birlikte gülenlerin, durumu konuşulabilir hale getirmiş olmaları sonucunda Fordçu da
yaşamını neden yeniden düzenlemesi gerektiğini, seksin insanlar arası karşılıklı anlaşma ve sevgi üzerine
kurulabileceğini, bunun da herkesin hakkı olduğunu da anlayacaktır. Çünkü herkes daha iyi bir hayat ister. Açık
bir toplumda, demokratik bir yaşamda herkes kendi yolunu bulur.

O halde bir an durup düşünelim. Kendimizi, çevremizi ve güç sahiplerini, ki bu güç sahipleri şirket
yöneticilerinden siyasal iktidara, öğretmenden ana babaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsar, ne kadar
sorgulayabiliyoruz? Çünkü açıklığı yaratacak olan budur.

Ömer Haluk Yılmaz


18.12.2010, Yoncaköy
16.04.2011, Narlıdere

You might also like