You are on page 1of 4

http://www.kolektifler.

net/yazi/2627/liberalizm-
kapitalizm-ve-sol-fikret-baskaya dair bir söylemdi. Buna göre piyasanın
işleyişine hiçbir şey engel olmamalı,
Liberalizm, kapitalizm ve sol / Fikret Başkaya
devlet de oyunun kurallarına riayet
edilmesini sağlayacak kadar müdahale
30.08.2009
etmeli, kurallara uymayanları
Son dönemde, özellikle de neoliberal cezalandırmalıdır.
çılgınlığın ideolojik alanı kuşatıp,
alternatifsiz tek düşünce olarak Büyük Fransız Devrimi’nin üç
sunulduğu koşullarda, zaten geçerli olan sloganı: özgürlük, eşitlik,
kafa karışıklığı daha da büyüdü. Esas kardeşlik, modernite devriminin ve
itibariyle bir sistem olan kapitalizmle aydınlanmanın tezahürüydü. Sol hareket
bir düşünce akımı olan liberalizm bir de modernitenin ve aydınlanmanın
ve aynı şey sayılır hale geldi. Oysa doğal mirasçısı ve devamı olarak
bazı kesişme alanları olmakla birlikte sahneye çıkmıştı. Sosyalizm, Fransız
kapitalizm ve liberalizm kavramları Devrim’inin üç sloganında ifadesini
aynı içeriğe sahip değildir. Liberalizm, bulan amaçların gerçekleşmesi ve
insanlık tarihinde bir dönüm noktası, insanın her türlü yabancılaşmadan
müthiş bir entellektüel devrim arınarak özgürleşmesi [emansipasyon],
olan Aydınlık Felsefesinin sonucunda kendini bütünüyle gerçekleştirmesi
ortaya çıkan bir düşünce akımıydı. perspektifiydi. Sosyalizm, hem politik
Entellektüel bir devrim olan Aydınlık felsefe olan, bireysel özürlüğü
Felsefesi insan özgürlüğünü amaç, aklı önemseyen politik liberalizmin
da araç sayıyordu. Liberalizm de, esas mirasçısı, hem de onu eleştirip aşmak
itibariyle iki bileşenden oluşuyordu: zorunda olan bir politik-entellektüel
İnsanı merkeze alan, insanın eşit ve akımdı. Zira, Politik felsefe olarak
özgür olduğunu ilân eden politik liberalizm insanı merkeze alıp, insan
felsefe ve mülkiyeti esas alan özgürlüğüne vurgu yapmakla
ekonomik doktrin. Politik bir felsefe birlikte, özgürlüğü bir amaç [finalité]
olan liberalizmin ekonomik doktrin olarak görmüyordu... Bir araç olarak
olan liberalizme önceliği vardı. görüyordu ve yaklaşım kabaca
Ekonomik liberalizm kapitalizmin bir şöyleydi: eğer insan [birey] kilise [din],
sistem olarak sahneye çıkıp kendini gelenek ve hükümdar [prens] üçlüsünün
dayattığı koşullarda formüle edilmişti. [Eski Rejimin] tahakkümünden
Bir politik felsefe olan liberalizm ise kurtulursa, özgürleşmesinin, kendini
aydınlıklar [lumières] yüzyılı da denilen gerçekleştirmesinin önü açılacaktır...
XVII. yüzyılın hemen sonrasında ortaya Politik liberalizm eğer insanın hareketi
çıkmıştı. Ekonomik doktrin olarak engellenmez ve akıl galip gelirse, özel
liberalizm özel mülkiyeti ‘doğal bir girişimin önü açılırsa, adaletin ve genel
hak’ sayıyordu ve bireylerin kendi çıkarın gerçekleşeceğini öngörüyordu.
çıkarlarını gerçekleştirmeleriyle Oysa, özel mülkiyetin kutsandığı,
kollektif çıkara ulaşılacağını rekabetin yüceltildiği kapitalizm
öngörüyordu. Başka türlü ifade edersek, koşullarında ne insan özgürlüğünün
teker teker kendi çıkarları peşinde gerçekleşmesi, ne de genel çıkarın
koşan bireylerin, kollektif çıkarı tecellisi mümkün olabilirdi ki, işte
gerçekleştireceği varsayılıyordu. Bu XIX’uncu yüzyılda sahneye çıkan
daha sonra görünmez el metaforunda sosyalist felsefe ve sosyalist hareket,
ifadesini bulacak ve zihinlere yerleşip liberalizmin bu vaatlerinin boşa
bıktırıcı bir tekerlemeye dönüşecekti. çıktığının anlaşıldığı koşullarda, ona bir
Fakat bir ekonomik doktrin olarak tepki olarak doğdu, ayıbı teşhir etti...
liberalizm aynı zamanda kapitalizme Bireyin, Eski Rejimin, eski
düzenin densin kısıtlarından özgürleşme [emansipasyon]
kurtulması gerekliydi ama yeterli felsefesiydi ama bunu bireyi
değildi. Ücretli kölelik düzeninden yalnızlaştıran liberal felsefenin
başka bir şey olmayan kapitalizm aksine, toplumsal dayanışmayı,
koşullarında liberalizmin vaat toplumsal bağları güçlendirerek
ettiği özgürlüğün gerçekleşmesi gerçekleştirmeyi vaat ediyordu... O
mümkün değildi. halde kritik sorun ne idi? Sol bireysel
Kapitalizm, özgürlüğü, eşitliği ve özgürlükle ilgili nasıl bir tutum
kardeşliği gerçekleştirmeyi hedef alan benimsemeliydi? Sol ekonomik
perspektifin içinin bütünüyle liberalizme karşı çıktığı gibi politik
boşaltılması demekti. Nitekim, özel liberalizme de karşı çıkmalı mıydı?
mülkiyetin ve prodüktivizmin Eğer bizdeki özgürlüğün
kutsandığı, özgürlüğün girişim karşılığı libérté ise, sol anti-libéral
[teşebbüs] ‘özgürlüğü’ [sömürme, olamazdı ama bu onun asla liberal
yağmalama ve talan özgürlüğü], olduğu, liberalizmle uzlaştığı anlamına
eşitliğin yasalar karşısında ‘biçimsel gelmezdi. Tarihsel sol sözünü
eşitlik’ sayıldığı, onun dahî bir retorik ettiğimiz ince çizgi üzerinde
olmanın ötesine geçemediği koşullarda, yürüyemedi ve liberalizme karşı
kardeşlikten [fraternité] söz etmek çıkarken özgürlüğü [libérté]
abesti [zira, rekabetin ve bireysel önemsemedi. Bireysel özgürlüğün
egoizmin kutsandığı koşullarda artık önemini kavramakta sınıfta kaldı. Öyle
dayanışma diye bir şey mümkün ki, solun bu talihsiz tavrı çocuğu
değildir] Her türlü sosyal bağdan leğendeki kirli su ile birlikte atmak gibi
kopmuş, her türlü koruma ve sosyal bir şeydi. Buna başka olumsuzluklar ve
güvenceden yoksun, emeğini satmadığı yanlışlar da eklenince iflas
zaman aç, kaderi sermayenin insafına kaçınılmazdı. Ekonomik liberaller gibi
terkedilmiş, ekonomik planda özerk sol da ekonomik büyümeyi
olmayan, meta denizinde boğulmamak [prodüktivizmi] esas aldı ve maddi
için sürekli debelenen bireyin zenginleşmeyle tüm sorunların
özgürlüğünden, oradan hareketle de çözüleceğine dair burjuva
toplumsal refahtan söz edilebilir miydi? saplantısına ortak oldu... Sosyal
Böylesi bir ortamda tarih sahnesine sorunların çözümünün maddi
çıkan, aydınlanmanın ve zenginlikten geçtiğini ve maddi
modernitenın mirasçısı ve devamı olan zenginliğe giden yolun ve araçların
sosyalist eleştiri ve sosyalist hareket bir değiştirilmesiyle sorunların çözüleceği
tür ikinci düşünsel-entellektüel beklentisi tam bir hata idi... Bu ‘biz
devrimdi. Aydınlanmanın vaatlerini ve yaparsak iyi yaparız’ demekten
Büyük Fransız Devrim’inin üç ibaretti ve sonucun hüsrân olması
sloganının da [libérte, égalité, fraternité] kaçınılmazdı.
somutlananı nihai hedefe taşımayı vaat
ediyordu. Sorun bireyi özgürleştirerek Tarihsel solun bu tür zaaflarının ve
[ o sayede] ‘iyi toplumu’ yaratmak yanlışlarının, teorik, ideolojik, pratik
değil, tam tersine, bireylerin ve entellektüel planda azgelişmiş
özgürlüğünü ayağı yere sağlam basan Türkiye toplumunda daha derin
dayanışmacı bir toplumsal düzen olarak yaşanması kaçınılmazdı. Zira,
kurarak tesis etmekti... Velhasıl Türkiye’de bir aydınlanma ve
sosyalizm politik felsefe olan modernite devrimi yaşanmamıştı. Eski
liberalizmin içeriğinin ters-yüz rejimle ve onun ‘geleneksel’
edilmesiydi. Başka türlü ifade etmek ideolojisiyle bir hesaplaşma hiçbir
istersek, sosyalizm, bir bireysel zaman söz konusu olmamış, ‘kopuş’
gerçekleşmemişti... Eleştiri bilinci, hazırlanırken önce hastalandı sonra da
kültürü ve üslûbu gelişmemişti [bugün öldü. Yaşasaydı olayların seyrini
de gelişmiş değildir] Böyle bir değiştirebilir miydi? Bu ‘tarihte bireyin
durumun, bizzat aydınlanma ve rolünü’ angaje eden bir soru ve soruya
modernite’nin devamı ve mirasçısı olan olumlu cevap vermek pek mümkün
sosyalist düşüncenin algılanışı ve değil... O aşamadan sonra Lenin’in
özümlenişi bakımından sorunlar rotayı değiştirmesi belki imkânsız
yaratması kaçınılmazdı. Türkiye’deki değildi ama çok zayıf bir olasılıktı...
sol hareket, Avrupa solu’nun Retorik sosyalist olsa da realite çok
zaaflarını ve yanlışlarını miras aldığı farklıydı ve sosyalizm düşmanı gerici
gibi, yegâne referansı da sosyalizmin bürokrasi çoktan yerleşmişti... Lenin’in
teorik ve pratik planda inkârı demek ölümünden sonra Bolşevik Parti artık
olan Stalinizmdi. Oysa Stalinistse Bolşevik parti değildi. Stalinist
sosyalist değildir denecektir. Sol otokrasinin bir iktidar aracına
hareket Sovyetler Birliğinde geçerli dönüşmüştü. Söylemle gerçek durum
olanı tartışmasız sosyalizmin tecellisi arasında büyük bir uçurum vardı.
saydı. Sovyet devrimine ve devrim Sovyetler Birliği sosyalist değildi ama
sonrasına dair bildiği, Sovyetler Stalinist rejim Sovyetler Birliğini dünya
Birliği’nin oluşturduğu resmi tarih ve siyasetinin başlıca aktörlerinden biri
resmi ideolojiye dayandı... Devrimi, haline getirmeyi başarmıştı. Bu durum
rejimin kendisiyle özdeş saymak gibi rejimin prestijini artırırken, soldan
bir aymazlıktan bir türlü yakayı eleştiri konusu yapılmasını da
kurtaramadı. Sovyetler Birliği’nin engellemiş, değilse zorlaştırmıştı...
çöküşünün ardından bile hâlâ orada Elbette Sovyet Sisteminin niteliği,
‘yaşananın’ sosyalizm olduğuna neden ve nasıl çöktüğü ciddi bir
inananların varlığı ibret verici. Sadece tarihsel-sosyal-entellektüel eleştiriyi
ibret verici de değil aynı zamanda hak ediyor ama rejimin bir otokrasi
rahatsız edici... Kolayca iki şey olduğu ve hiçbir zaman özgürlük diye
birbirine karıştırıldı ve karıştırmak bir kaygısı olmadığı, özgürlüğün
işlerine geliyordu: Birincisi Sovyet kırıntısına bile yaşama şansı tanımadığı,
Devrimi insanlık tarihinin tartışmasız en velhasıl o tarakta bezi olmadığı
önemli olaylarından, şanlı insanlık kesindi... Oysa özgürlük, demokrasi ve
tarihinin kritik ‘emansipasyon’ sosyalizm özdeş olmasalar da akraba
aşamalarından biriydi; ikincisi, kavramlardır ve aynı aileye
devrimden kısa bir süre sonra devrim mensupturlar... Özgürlüğün ve
rotadan çıktı ve başlangıçtaki amaca demokrasinin olmadığı yerde sosyalizm
yabancılaştı. İç Savaş’ın sona erdiği mümkün değildir. Tabii bunun tersi de
1921 sonunda ortada ne Sovyetler ne aynı derecede doğrudur: sosyalizasyon
de Bolşevik Parti diye reel bir yoksa özgürlük ve demokrasi
şey kalmıştı. Moshe Lewin’in dediği kavramlarının içi boştur. Birinin
gibi, “Sovyet devleti sosyalist değildi gelişip- serpilmesi diğerinin gelişilip,
ama Ekim Devrimi’ni yapanlar olgunlaşmasının da koşuludur. Bu temel
sosyalistti.” Elbette bu, devrimin karşı gerçeğin farkında olmayanların
karşıya geldiği sayısız iç ve dış inandırıcı olmaları da, bir şeyleri
sorunları ve olumsuzlukları, emperyalist başarmaları da asla mümkün değildir...
kuşatmayı, vb. hafife almak anlamına
gelmezdi ama, bunlar sosyalizmin Türkiye’de sol hareketin adına lâyık
gerçekleşmeyişinin gerekçesi de olabilmesi için iki şey yapması
olamazdı. Lenin durumun farkındaydı gerekiyor: Birincisi, tarihsel solun ve
ve yeni bir perspektif önermeye kendi geçmişinin radikal bir
eleştirisini yapmak; ikincisi de yasaklayan örgütlerin farklı bir
realiteyi anlamak üzere içine şeyin taşıyıcısı olmaları mümkün
sürüklendiği atâletten kurtulmak. değildir. İstedikleri kadar sosyalizme,
Toplumsal sorunların bilince komünizme, sınıfsız topluma gönderme
çıkarılabilmesi için yeni, farklı, orijinal yapsınlar, bu tür bürokratik yapıların
yöntemler keşfetmek, günlük yaşamın kendi kendilerini yeniden üretmeleri
farklı veçhelerini tartışıp-tartıştırmayı bile problemlidir. Kaldı ki,
başarmak, söyledikleriyle yaptıkları bürokrasinin olduğu yerde bırakın
arasındaki tutarlılık konusunda ikna canlı, verimli, ufuk açıcı tartışmayı,
edici, inandırıcı olmak... Sosyalizm canlı hiçbir şeyin yaşaması mümkün
demek aynı zamanda eleştiri değildir. Bürokrasi demek statüko ve
demektir ama bizdeki solun o tarakta statükonun korunması demektir... Bir
bezi yok gibi. İktidarı alırlarsa, zamanlar solcu olduğunu
direksiyona kendileri geçerlerse, sanan/sanılanların şimdilerde
sorunun ilelebet çözüleceğini ‘ulusalcılığa’ iltica etmesi, bürokratik
sanıyorlar. Bu yaklaşım sosyalizme yapıların nereye varacağının ibret verici
özgü bir anlayışı temsil etmez. Son bir göstergesidir... İnsanlık içine
tahlilde bu, biz de aslında aynı zemin sürüklendiği kepazeliğe razı olmayacak,
üzerindeyiz demeye gelir... Eğer ‘reel olmaması gerekiyor... Kepazelikten
sosyalizmler’ de denilen tarihsel kurtulmanın yolu da radikal
deneyleri eleştirel bir tarzda eleştiriden geçiyor... Öyleyse
değerlendirebilselerdi, aracın insanlığın kurtuluşu onun eleştiri ve
direksiyonuna kendileri geçtiğinde örgütlenme yeteneğine ve
hedefe ulaşılacağını düşünmezlerdi. kapasitesine indirgenmiş demektir...
Dünyayı anlamadan onu değiştirmek
mümkün değildir ve dünyayı
anlamanın yolu radikal eleştiriden
geçiyor. Solun kitlelerin gözünde bir
çekim merkezi olamamasının asıl
nedeni yeteri kadar radikal
olamamakla, farklı olduğuna kitleleri
ikna edememekle ilgili. Kaldı ki,
bizdeki sol hareket radikallikten
başka şeyi anlıyor. Onlara göre
radikal olmak, iktidarı silahlı
mücadeleyle [zorla] ele geçirmek
üzere gizli örgüt kurmaktan ibaret...
Zaten bu yüzden de sadece iktidarı
hedef alıyor ve gözü başka bir şey
görmüyor. Elbette iktidar el
değiştirmeden süreci farklı yöne
çevirmek mümkün değildir ama bu
kafayla iktidarı almak dahi mümkün
değildir. Sol retorik bir yana bırakılırsa,
sol örgütlerin iç işleyişi burjuva
örgütlerdekinden farksız. Kendi içinde
demokrasiyi, gayri hiyerarşik,
eşitlikçi ilişkileri bir yaşam tarzına
dönüştürememiş, eleştirel bilinci
gelişmemiş, daha da ötede eleştiriyi

You might also like