You are on page 1of 87

Bahar Dervi!

cemalo"lu

Abduction (T…., Fr. Abduction): I.Man. Charles Peirce tarafõndan, bir varsayõmõn
(hypothesis) biçimlendirildi!i ya da üretildi!i çõkarõm sürecini belirtmek için
kullanõlan bir terim. Peirce, 1900’den önceki çalõ"malarõnda “bilinen kurallardan
hareket ederek bir olguyu açõklamak” anlamõnda varsayõm (hypothesis) terimini
kullanõyordu. Mesela yerlerin õslak oldu!unu görüp, “ya!mur ya!õnca sokaklar
õslanõr” gibi bilinen bir kuraldan hareketle, ya!murun ya!mõ" oldu!unu çõkarmak
gibi. Ancak Peirce, daha sonraki çalõ"malarõnda "unu fark etti: Bu konudaki bazõ
örneklerde farklõ bir süreç söz konusuydu yani yeni ve "a"õrtõcõ bir olguyu
açõklamak için bilinen bir kuraldan hareket etmek yerine yeni bir kural yaratmak
gerekiyordu. Peirce bunu fark ettikten sonra abduction terimini kullanmaya ba"ladõ
ve bu terimin, “yeni” bir "eyler yaratan tek mantõksal çõkarõm (logical inference)
oldu!unu vurguladõ. Mesela bilinen kurallardan hareketle deneyerek ya da seçerek
sonuca ula"õlan bulmacalar (puzzle) abduction teriminin kapsamõna girmez çünkü
burada yeni kurallar yaratmak yani yaratõcõlõk söz konusu de!ildir. II.Sem.
Gösterene (signifier) yakõn olan bir düzgüyü (code) bir kural örne!i (instance of a
rule) olarak kabul etmek ve bu kuralõ uygulayarak o gösterenin ne gösterdi!ini
çõkarmak. (50; 89; 106; 34-190) Bkz. Deduction, Induction

Absent Signifiers (T. Görünmez Gösterenler*, Fr. Signifiants Absent): Sem. Bir
metnin içinde bulunmadõ!õ halde o metinde kullanõlan ve kendisiyle aynõ dizide
(paradigm) yer alan bir gösterenin anlamõnõ etkileyen gösterenler. (50) Bkz.
Paradigm, Paradigmatic Analysis, Signifier.

Abstract Concept (T. Soyut Kavram, Fr. Concept Abstrait): Dõ" dünyaya ait
göndergesi (referent) do!rudan gösterilemeyen ya da görülemeyen zihinsel bir
biçimdir. Soyut kavramõn görülebilir fiziksel nitelikleri yoktur ancak anlamsal
özelli!i (semantic feature) ile bilinir. Umut, sevgi, nefret vb. gibi. (34-190; 44-
234) Bkz. Abstraction, Concept, Concrete Concept, Referent
Abstraction (T. Soyutlama, Fr. Abstraction): #nsanlarõn algõladõklarõ verileri (data) ya
da bilgileri eleyip, organize ettikleri süreç. Göstergeler bir anlamda, soyutlamadõr.
Çünkü bir gösterge, nesne (object) de!ildir ancak nesneye gönderme yapan
algõsal bir veridir. Bir göstergenin algõlanmasõnda, bir nesnenin kendisinin
algõlanmasõnda oldu!u kadar çok ayrõntõ elde edilemez. Soyut göstergeleri
bildiri"imde kullanõrken ba!lam (context ) ve uzla"õm (convention) önem kazanõr.
Soyutlamanõn daha fazla olmasõ, ayrõntõlarõn daha az olmasõ demektir.
Soyutlamanõn düzeyinin ayarlanmasõ, insan bildiri"iminin temel özelliklerinden
biridir. E!retileme (metaphor), düzde!i"mece (metonymy) ve mit, özel soyutlama
kategorileri arasõnda yer alõr. (59) Bkz. Abstract Concept, Metaphor, Metonymy,
Myth

Acceptable (T. Geçerli, Fr. Acceptable): Dil. Üretici-dönü"ümsel dilbilgisi anlayõ"õnda,


geçerlik ta"õyan sözceler için kullanõlõr. Buna göre bir sözce, belli bir durum ve
ba!lam içinde uygun görülürse geçerli olur. (41-105)

Acronym (T. Akronim, Fr. Acronyme): Bir tümce dizisinin ba" harflerinin ya da ilk
hecelerinin birle"tirilmesiyle olu"turulan kelimedir. TBMM, NATO vb. gibi. (44-234)

Actant (T. Eyleyen, Fr. Actant): I.Dil. L. Tesnière’in kuramõnda eylemin belirtti!i olu"a
etken ya da edilgen biçimde katõlan varlõk ya da nesnelerden her biri. Örne!in
“Ö!retmen çalõ"kan ö!renciye ödül verdi” cümlesinde üç eyleyen vardõr:
Ö!retmen, ö!renci ve ödül. Eyleyenler ad nitelikli sözcüklerdir ve tümü de eyleme
ba!lõdõr; Tesnière’e göre bir olu", ço!u kez çe"itli oyuncular ve tümleyenler içeren
tümcenin odak noktasõ, eylemdir. II.Sem. Her çe"it hikâyede görülen anlatõ ö!esi
(kahraman, kar"õ-kahraman vb.). Greimas’õn kuramõna göre ise varlõk ya da
nesnenin gerçekle"tirdi!i eylem önemli oldu!undan, eyleyen kavramõ ki"i
kavramõndan çok daha kapsamlõdõr: insan da olabilir, nesne de, tekil de olabilir,
ço!ul da, soyut da olabilir somut da. Öte yandan, gene eylemin ya da i"levin önde
gelmesi nedeniyle, belirim düzleminde tek bir varlõk ya da nesne olarak
tanõmlanan bu ö!e içerik düzleminde birkaç eyleyen i"levini birden yüklenebilir, bir
ba"ka deyi"le, aynõ zamanda birkaç eyleyenin kar"õlõ!õ olabilir. Greimas altõ tane
eyleyen tipi sõralar ve bu eyleyenler kar"õlõklõ ili"kileri çerçevesinde üç farklõ eylem
alanõnda incelenir:

1. #steyim ekseni üzerinde Özne-Nesne kar"õtlõ!õ

2. #leti"im ekseni üzerinde Gönderici-Alõcõ kar"õtlõ!õ

3. Güç ekseni üzerinde Yardõmcõ-Engelleyici kar"õtlõ!õ


Anlatõda bir kahraman, iki ya da daha fazla eyleyensel rol üstlenebilir; yani bir kahraman
hem destekleyici hem de gönderici olabilir. Ya da bir eyleyensel rolü birçok
kahraman üstlenebilir. Destekleyici, engelleyici, alõcõ eyleyensel rolleri bir
kahramanda odaklanabilir. (41-102; 34-190; 3)

Actualization (T.Gerçekle!me, Gerçekle!tirme, Fr. Actualization): I.Dil. Bir dil


birimini, belli bir ba!lam ve durum içinde kullanma. II.Sem. Dizgeden sürece
geçi". Mesela dil (langue), sözde (parole) ve söylemde (discourse) gerçekle"en
gücül (virtuel) bir dizgedir. (89; 41-107)

Adressee (T. Gönderilen, Fr. Destinataire): Bildiri"im modellerinde bildiriyi yani


mesajõ alan ki"i (receiver). (50; 41-110) Bkz. Code, Functions of Signs,
Enonciation.

Adresser (T. Gönderen, Fr. Destinateur): Bildiri olu"turup dinleyiciye yönelten ki"i
(sender). (50; 41-110) Bkz. Code, Functions of Signs, Enonciation.

Aesthetic Codes (T. Güzelduyusal Düzgüler, Fr. Codes Esthétique): Sem. $iir,
tiyatro, resim, heykel, müzik gibi anlatõmsal (expressive) sanatlardaki düzgüler ya
da herhangi bir metnin ça!rõ"tõrdõ!õ anlatõmsal ya da "iirsel i"levler. Güzelduyusal
düzgüler, ki"isel ve bütünüyle öznel gerçeklik kar"õsõnda ruhu co"turan duyguyla
ilgilidir. Bu düzgüler, mantõksal ve bilimsel düzgülerin aksine, ça!rõ"õma ve farklõ
yorumlamalara sonuna kadar açõktõr. (20-85; 50) Bkz. Code, Logical Codes, Poetic
Function, Representational Codes

Affective Fallacy (T….): Bir metnin anlamõnõ, okuyucularõn yorumlarõyla ili"kilendirme


yanõlgõsõ. Bu terimi ortaya atan ara"tõrmacõlar, anlamõn okuyucuda de!il metnin
içinde yattõ!õnõ dü"ünürler. (50) Bkz. Literalism, Meaning, Textual Determinism

Agent (T. Kõlõcõ, Fr. Agent): Dil. Etken biçimde olu"a katõlan ö!e. Kendi iradesiyle bir
"eyler yaptõ!õ için kõlõcõnõn mutlaka canlõ (animate) olmasõ gerekir. Mesela “Kedi
fareyi kovaladõ” cümlesinde “kedi” kõlõcõdõr çünkü kovalama eyleminin
sorumlusudur. (41-91; 21-224)

Allegory (T. Yerine, Alegori, Fr. Allégorie): Ret. Bir anlatõnõn ya da söylemin tamamõ
boyunca devam eden bir tür geni"letilmi" metafor. Alegoride, bir anlatõdaki
nesneler, ki"iler ve olaylar, anlatõnõn dõ"õndaki anlamlarla örtü"ür. Yani alegoride
iki anlam vardõr: Birincisi yüzeysel ya da gerçek anlam, ikincisi ise bunun altõnda
yatan daha derin ve genel bir sembolik anlamdõr. Alegorik bir metinde gerçek
anlamõn dõ"õndaki derin ve sembolik anlamõ ortaya çõkarmak için metni kelime
kelime çözümlemek gerekir. Alegoride ço!unlukla altta yatan anlamõn ahlaki,
toplumsal, dini ya da politik bir önemi vardõr ve karakterler hayõrseverlik,
açgözlülük, kõskançlõk gibi soyut kavramlarõn ki"ile"tirilmi" temsilleri olarak
kar"õmõza çõkarlar. Alegori, bir fikir ya da kavramõn do!rudan, birebir ili"ki içinde
somut bir temsilidir. Bu düzeyde belirsizlik yoktur, her alegorik unsurun açõk bir
yorumu vardõr. Alegori basitçe bir "ey söyler ve ba"ka bir "ey kasteder. Ama
alegoriyi bu açõdan ironiyle karõ"tõrmamak gerekir. #ronide bir "ey söylenir ve
genelde onun zõttõ kastedilir. Alegoride yüzeydeki hikayenin gerisinde ahlâkî,
politik ya da dinî bir anlam anla"õlmalõdõr. Alegori genel olarak ikiye ayrõlõr:
Tarihsel ve politik alegori, çe"itli karakterler ve olaylar vasõtasõyla tarihi ki"iliklerin
ve olaylarõn temsil edildi!i alegorilerdir. Fikrî alegoriler ise ana karakterlerin soyut
kavramlarõ temsil etti!i ve olay örgüsünün bir ö!retiyi ya da tezi örnekledi!i
alegorilerdir. Bu tür alegorilerde ki"ile"tirme söz konusudur. (77; 78; 79) Bkz.
Irony, Metaphor

Ambiguity (T. Belirsizlik, Fr. Ambiguité): Anl. Bir kelimenin ya da cümlenin birden
çok anlam ta"õmasõ. Üretici dilbilgisi, belirsizli!i açõklamak için derin yapõ ve
yüzeysel yapõ terimlerini kullanõr. Buna göre belirsizlikte tek bir yüzeysel yapõ,
birden çok derin yapõyla ili"kilidir. Belirsizli!in sözlüksel (lexical) ve yapõsal
(structural) olmak üzere iki çe"idi vardõr. Sözlüksel belirsizlikte e"adlõlõktan
kaynaklanan bir durum yani bir kelimenin ya da cümlenin birden çok yorumunun
olmasõ söz konusudur. Yapõsal belirsizlikte ise aynõ kelime dizisinin altõnda iki ya da
daha çok yapõ bulunmasõ söz konusudur. (16-128, 129 vd.; 41-138, 139) Bkz.
Deep Structure, Surface Structure, Polysemy

Analogical Signs (T. Analojik Göstergeler, Örneksemeli Göstergeler, Fr. Signes


Analogique): Sem. Analojik göstergeler, bir galerideki resimler ya da yüz yüze
etkile"imdeki jestler gibi, bölünmemi" yani sürekli bir dizideki orantõlõ ili"kileri
içeren göstergelerdir. (50) Bkz. Digital Signs

Analogy (T. Analoji, Andõrõm, Örnekseme, Fr. Analogie): I.Man. Tümevarõm


(induction) ve tümdengelimle (deduction) birlikte akõl yürütmenin üç çe"idinden
biri. Analoji, iki "ey arasõndaki bilinen bir benzerlikten henüz bilinmeyen bir
benzerli!e ula"ma yoludur. Analojide, tikelden tikele ula"ma söz konusudur. #slam
mantõkçõlarõ, analojide dört unsurun bulundu!unu kabul ederler:

!" Mü!ebbih (benzetilen): #kinci derecede önemli olan bir unsurdur.

!" Mü!ebbih ün bih (kendisine benzetilen): Asõl olan budur.

!" "llet: #kisi arasõnda bulunan ortak ilgi(anlam)dir.


!" Te!bih (benzetme): Buna da hüküm denilir.

Bunu bir örnekle açõklamak gerekirse “Yer gezegeninin atmosferi vardõr ve üzerinde
canlõlar ya"ar. Merih’te de atmosfer vardõr o halde Merih’te de canlõlarõn bulunmasõ
gerekir.” ifadesinde Merih gezegeni, benzetilen; yer gezegeni, kendisine
benzetilen; canlõlarõn ya!amasõ, hüküm; atmosfer ise illettir.

Analojiyi günümüzde kullanõlan anlamõyla tanõmlayan, Aristoteles’tir. Analoji,


niceliksel oldu!u gibi niteliksel de olabilir ancak mantõk daha çok niteliksel
analojilerle akõl yürütme yapar. Bununla birlikte niceliksel analojide bir kesinlik
vardõr, ku"kulanõlmaz; niteliksel analoji ise aynõ ölçüde kesin de!ildir. Dolayõsõyla
bazõ dü"ünürler, analoji ile yapõlan akõl yürütmeye birtakõm itirazlarda
bulunmu"lar; analojide hem tümevarõmõn hem de tümdengelimin bulundu!unu
belirterek, ayrõca bir de analojiye gerek olmadõ!õnõ savunmu"lardõr. Analojiden
çõkan sonuçlar, muhtemel sonuçlardõr, deneyle ispatlanmadõkça kesinlik ifade
etmezler. Analoji, aynõ zamanda umumî görünü"leri birbirine benzemeyen iki "ey
arasõndaki kõsmî benzerli!e, münasebete verilen bir addõr. Mesela bir tablo ile bir
"iir arasõnda analoji kurulabilir. Analoji, edebiyatõn dayandõ!õ temel anlatõm
vasõtalarõndan biridir. Te"bih, istiare, epitet, paralelizm vb. analojiye dayanõr. II.
Dil. Zihnimizdeki dile ait birtakõm örneklerden hareketle, bu örneklere benzer yeni
"ekiller ve kelimeler meydana getirme; bir kelimenin herhangi bir ilgi ile kendisine
yakõn sayõlan ba"ka bir kelimeye "ekilce veya anlamca örnek tutulmasõ. Mesela
“söylem” terimi “eylem” sözcü!ü örnek alõnarak üretilmi", analoji ürünü bir
biçimdir. Analojiye özellikle çocuk dilinin ilk devrelerinde sõkça rastlanõr. Mesela
çocuklar genelde “yaptõrmak, ettirmek, kandõrmak” gibi mastarlara benzeterek,
“çõkartmak” yerine “çõktõrmak” demeye meylederler. Analoji, dilde genellikle
düzenlilik yaratõr, yapõm ve bükün yöntemlerinde birlik sa!lamaya yönelir. M.
Bréal, dilin, analojiyi dört i" için yardõma ça!õrdõ!õnõ belirtmi"tir: Bazõ ifade
güçlüklerini yenmek için, daha fazla berraklõk sa!lamak için, bir tezata veya
benzemeye i"aret için ve eski veya yeni bir kurala uymak için. Analojinin türlü
çe"itleri vardõr. Madde Analojisi ya da "ç Analoji, “çar"amba”ya bakarak
“penç"embe”nin “per"embe” olmasõ gibidir. #ekil Analojisi ya da Dõ! Analoji,
“alaca!õm” "ekline bakõlarak “alacaksõn” yerine yerine “alaca!õn” denmesi gibi
biçimsel bir benzerlikten kaynaklanõr. Anlam Analojisi, “vefakâr, fedakâr”
kelimelerinin ta"õdõklarõ iyilikçi anlamlara bakõlarak “cefakâr” kelimesinin asõl
anlamõnõn tersine bir anlama alõnmasõ gibidir. (37-151, 152; 40-86, 87; 41-162,
163; 14-24; 24-65; 26-113, 114) Bkz. Deduction, Induction, Metaphor
Anaphora (T. Yinelem, Fr. Anaphore): Dil. Sözcede daha önce kullanõlmõ" bir biçime
(öncül) daha sonra gelen bir ö!e (özellikle de adõl) aracõlõ!õyla gönderme yapõlmasõ
sonucu gerçekle"en sözdizimsel süreç. Mesela “Ben hata yaptõ!õnõ söyledim, o da
bunun aynõsõnõ söyledi” derken “bunun aynõsõ”, tekrardan kaçõnmak için kullanõlmõ"
bir yinelemdir. (44-235; 41-232) Bkz. Antecedent

Anomaly (T. Aykõrõlõk, Fr. Anomalie): Anl. Birbiriyle uyu"mayan iki anlamõn bir araya
gelmesi sonucu semantik ve pragmatik açõdan kurala uymayan garip ifade. Mesela
“Masam a!lõyor” böyle bir ifadedir. Aykõrõlõk, metaforun da temelini
olu"turmaktadõr. (39-207) Bkz. Metaphore

Antecedent (T. Öncül, Fr. Antécédent): I.Dil. Bir adõlõn gönderme yaptõ!õ ve o adõldan
önce gelen kelime ya da kelime grubu. Mesela “Dikkatsiz avcõ kendisini yaraladõ”
cümlesinde “dikkatsiz avcõ”, “kendisi” adõlõnõn öncülüdür. II. Man. Bir ko"ullunun
birinci anabile"eni. (44-235; 18-97) Bkz. Anaphora

Antonymy (T. Kar!õt Anlamlõlõk, Fr. Antonymie): Anlam bakõmõndan birbirinin kar"õtõ
olan sözcüklerin özelli!i. Kar"õt anlamlõlõk, sözlü!ün anlamsal yapõsõnõ kuran ba"lõca
olgulardandõr. Kar"õt anlamlõlõk ve içerdi!i türler, de!i"ik yakla"õm çerçevelerinde
ele alõnmõ"tõr. Genellikle ikili kar"õt anlamlõlõk olgularõyla (örn. ölü/diri) çe"itli ara
evreler içeren kar"õt anlamlõlõk olgularõ birbirinden ayrõlõr. (örn.
sõcak/õlõk/serin/so$uk) Bir ba"ka ayrõm da, bütünleyici (örn. evli/bekar), kar"õlõklõlõk
içeren (örn. satmak/almak) ve yalnõzca kar"õtlõk anlatan (örn. büyük/küçük) kar"õt
anlamlõlõk olgularõna ili"kindir. Kar"õt anlamlõlõk ili"kisi içindeki ö!eler, ortak bir
anlam ekseni ve kar"õt anlambirimcikler sunar. (41-137) Bkz. Moneme,
Oppposition

Appellative Function (T. Ça"rõ #!levi, Fr. Fonction Appellative): Dilin, bildirici ve
alõcõ arasõndaki ili"kileri belirleyen, buyruk verme biçiminde geli"en ve alõcõdan bir
tepki elde etmeyi amaçlayan i"levi. “Oraya git” cümlesi buna bir örnektir. (20-22;
41-61) Bkz. Expressive Function, Metalingual Function, Phatic Function,, Poetic
Function,, Referential Function

Arbitrariness (T. Nedensizlik, Fr. Arbitraire): Dil göstergesinin herhangi bir nedene
ba!lanamamasõ yani dil göstergesini olu"turan gösterenle gösterilen arasõnda
do!al, zorunlu bir iç ba! bulunmamasõ durumu. F. de Saussure’e göre dil
göstergesi nedensizdir ancak dilin i"leyi" düzleminde gösterenle gösterilen zorunlu
olarak birbirini ça!rõ"tõrõr. (41-153, 154; 11-21, 22)

Argument (T. De"ini, Fr. Argument): Eyleyene verilen bir ba"ka ad. Bkz. Actant
Articulation (T. Eklemlilik, Eklemleme, Eklemlenme, Fr. Articulation): Sesleme
örgenleri aracõlõ!õyla sesleri olu"turup çõkarma; akci!erden gelen havanõn belli
konumlara girmesini sa!layan devinimlerin tümü; özellikle de, ses yolunun kimi
nokta ya da bölgelerde daralmasõ ya da kapanmasõ. Eklemlilik, bütün dillerin
ta"õdõ!õ bir özelliktir. Söz konusu eklemlilik iki ayrõ düzlemde gerçekle"ir. Birinci
eklemleme sonucunda ortaya çõkan birimlerin her biri de ba"ka türden birimler
halinde eklemlenir. Dilin birinci eklemlili!i, aktarõlacak her deneyim olgusunun,
ba"kasõna bildirilmek istenen her gereksinimin, her biri sesli bir biçim ve bir
anlamla donanmõ" bir dizi birime ayrõ"tõ!õ eklemliliktir. E!er birisi ba" a!rõsõ
çekiyorsa, bunu ses çõkartarak (ba!õrtõ, çõ!lõk) belli edebilir. Bunlar istem dõ"õ
olabilir ve bu durumda fizyolojiyi ilgilendirirler. Yine bu sesleri, ki"i, çekti!i a!rõyõ
ba"kalarõna bildirmek için bilerek de çõkarabilir. Ama bu durum, söz konusu
seslerin dilsel bildiri"ime dönü"mesine yeterli de!ildir. Ba!õrtõlar ayrõ"tõrõlamaz.
Ancak “Ba!õm a$rõyor” gibi bir tümcenin söylenmesi bamba"ka bir durumdur.
Burada birbirini izleyen dört birimden (ba"+õm+a!rõ+yor) hiçbiri çekilen a!rõnõn
özelli!ini belirtmez. Bu birimlerden her biri ba"ka deneyim olgularõnõ bildirmek için
bamba"ka ba!lamlarda yer alabilir. Mesela ba! e$di, aya$õm !i!ti, kolu a"rõdõ,
çocuk geliyor vb. Burada birinci eklemlili!in tutumlulu!u söz konusudur. Belli bir
durumun, belli bir deneyim olgusunun özel bir ba!õrtõyla kar"õlandõ!õ bir bildiri"im
dizgesi dü"ünülebilir. Ama söz konusu durumlar ve deneyim olgularõ o kadar
çe"itlidir ki, e!er böyle bir dizge, dillerimizle aynõ hizmeti sa!lamak zorunda
kalsaydõ, insan belle!inin tutamayaca!õ kadar çok sayõda, birbirinden ayrõ
göstergeler içermesi gerekecekti.

Birinci eklemlilik, belli bir dilsel toplulu!un tüm üyelerinin ortak deneyiminin
düzenlenme biçimidir. Birinci eklemlilik birimlerinden her birinin bir anlamõ ve bir
de sesli biçimi vardõr. Birbirini izleyen daha küçük anlamlõ birimlere ayrõ"tõrõlamaz:
“Ba"” bütünü daha küçük bir birime bölünemez. Ama sesli biçim, birbirini izleyen
birimlere ayrõ"tõrõlabilir; bu birimlerden her biri ba!õ, sözgelimi ka!, ta! gibi öbür
birimlerden ayõrmaya katkõda bulunur. Bu da dilin ikinci eklemlili$i olarak
adlandõrõlan "eydedir. #kinci eklemlilik de bu açõdan oldukça tutumludur. E!er her
anlamlõ en küçük birimi özgül ve ayrõ"tõrõlamaz bir sesli üretimle kar"õlamak
zorunda olsaydõk, bunlardan binlerce ayõrt etmemiz gerekirdi; bu ise insano!lunun
eklemleme yetileri ve i"itsel duyarlõ!õyla ba!da"maz. #kinci eklemlilik sayesinde
diller birinci eklemlilik birimlerinin sesli biçimini elde etmek için birle"tirilen,
birbirinden ayrõ otuz kõrk kadar sessel üretimle yetinebilirler. II.Sem.
Göstergebilimsel düzgüler (codes), yapõlarõnõn ya da “eklemlilik”lerinin karma"õklõ!õ
içerisinde çe"itlilik gösterirler. Göstergebilimciler tarafõndan “düzgünün yapõsõ”nõ
ifade etmek için kulanõlan “eklemlilik” terimi, André Martinet’nin yapõsal
dilbiliminden alõnmõ"tõr. Bu terimin göstergebilimdeki kullanõmõ daha çok yük
vagonlarõnõn birbirine eklemlenebilmesine benzer "ekilde, yani birbirine ba!lanmõ"
olan ayrõlabilir parçalara sahip olma anlamõnda kullanõlõr. Pierre Guiraud,
göstergebilimsel eklemlili!i "öyle tamamlar: “Bir bildiri (message), anlamlõ
birimlere bölünebildi!inde eklemlidir. “Anlamlõ” olu", elbette ki her türlü
göstergebilimsel kendiliklerin (entity) varolma ko"uludur. Mesela yol panolarõndaki
kamyon, tekerlekler, "asi, sürücü yeri gibi bölümlere ayrõ"abilir. Ama bu ö!elerin
varlõ!õ ya da yoklu!u göstergenin de!erini etkilemez. Oysa ceket giyinmemek ya
da yerine kazak giyinmek, bir giysi takõmõnõn anlamõnõ de!i"tirir.” Sözlü dil
modelinden hareketle, eklemli bir düzgünün daha geni" anlamlõ birle"imler ortaya
koymak için kullanõlabilen sözdizimsel (syntactical) kurallarla birlikte temel
birimlerden olu"an bir “sözcük da!arcõ!õ” (vocabulary) vardõr. “Çift eklemlilik”e
(double articulation) sahip göstergebilimsel bir düzgü (tõpkõ sözlü dilde oldu!u
gibi) iki soyut yapõsal düzeyde çözümlenebilir: Daha üst bir düzey “birinci
eklemlilik” (first articulation), daha alt bir düzey ise “ikinci eklemlilik” (second
articulation) düzeyi olarak adlandõrõlõr. Yol panosundaki göstergede ikinci eklemlilik
yoktur ancak eklemlili!in hiç olmadõ!õ da söylenemez, sadece birinci eklemlili!e
sahip oldu!u söylenebilir.

Birinci eklemlilik düzeyinde dizge, mevcut olan “en küçük anlamlõ birimler”den
olu"ur. (Mesela bir dildeki biçimbirimler (morphemes) ve kelimeler) Bu eklemlilik
düzeyine dilde, “gramatikal düzey” denir. Bu düzeydeki anlamlõ birimler, her biri
bir gösteren ve gösterilenden olu"an eksiksiz göstergelerdir.

"kinci eklemlilik düzeyinde, göstergebilimsel bir düzgü, tek ba"õna anlam ta"õmayan
“en küçük i"levsel birimler”e bölünebilir. (Mesela konu"madaki sesbirimler
(phonemes) ve yazõdaki yazõbirimler (graphemes)) Tamamen ayrõmsal
(differential) ve yapõsal olan bu birimler, düzgüdeki yinelenebilen özelliklerdir.
Bunlar tek ba"larõna birer gösterge de!ildir. (Bu küçük birimlerin anlamlõ
göstergeler haline getirilmesi için düzgünün mutlaka birinci eklemlilik düzeyinin
olmasõ gerekir) Bu küçük birimler, bir "eye i"aret etmeyen gösterge ö!eleridir. Her
iki düzeyi de içeren bir düzgüde, bu küçük birimlerin i"levi, en küçük anlamlõ
birimleri ayõrt etmektir. Mesela dildeki /k/, /b/, /s/ sesbirimleri, ikinci eklemlili!in
ö!eleridir ve bunlarõn i"levi, dilin birinci eklemlilik düzeyinin ö!eleri olan /kel/,
/bel/, /sel/ gibi kelimeleri birbirinden ayõrt etmektir. Dildeki ikinci eklemlilik
düzeyi, görüldü!ü gibi, sesbilimsel (phonological) bir düzeydir.

Göstergebilimsel düzgüler ya tek eklemli ya çift eklemli ya da eklemsizdir. Çift


eklemlilik (double articulation), göstergebilimsel bir düzgünün, az sayõda birim
kullanarak sayõsõz anlamlõ birle"imler olu"turmasõna olanak tanõmlanõr. Sõnõrlõ
sayõda ö!elerin sõnõrsõz kullanõmõ, “göstergebilimsel ekonomi” olarak adlandõrõlõr.
Hjelmslev, çift eklemlili!i, dilin temel ve tanõmlayõcõ bir özelli!i olarak görmü"tür.
Çift eklemlilik, büyük ölçüde dilin yaratõcõ ekonomisine katkõ sa!lar. Dil, az sayõda
gösterge kullanan, fazlasõyla ekonomik bir göstergebilimsel dizgedir. Dilsel
ekonomi, ö!renmeyi ve hatõrlamayõ kolayla"tõrõr. Yaratõcõlõk açõsõndan dil, sõnõrsõz
biçimde üretkendir. Mesela bir dilde 40-50 civarõnda ikinci eklemlilik ö!esi yani
sesbirim bulunabilir ancak bunlardan yüzbinlerce cümle üretilebilir. Sonuçta Noam
Chomsky’nin belirtti!i gibi, dilin yaratõcõ ekonomisi bize, daha önce hiç
kar"õla"madõ!õmõz sonsuz sayõda cümle üretme olana!õnõ verir.

John Lyons’a göre “ikilik” (duality), aynõ zamanda “nedensizlik”le ili"kilidir. E!er her
sesbilimsel ö!eyle anlamõ arasõnda bazõ açõlardan -ister uzla"õmsal isterse do!al-
ikonik bir ba!õntõ bulunsaydõ, sesbilimsel ö!eleri birbirleriyle birle"tirme olana!õ
oldukça kõsõtlanõrdõ. Roman Jacobson’a göre ise dilsel birimlerin birle"tirilmesinde
artan bir özgürlük derecesi söz konusudur. Mesela ayõrõcõ özelliklerin sesbirimlerle
birle"tirilmesinde, birey-konu"ucunun özgürlü!ü sõfõrdõr, çünkü düzgü (code), söz
konusu dilde kullanõlabilecek bütün olanaklarõ zaten belirlemi"tir. Sesbirimleri
kelimelerle birle"tirirken de özgürlük sõnõrlõdõr. Kelimelerle cümle olu"tururken ise
konu"ucu daha az sõnõrlanmõ"tõr. Nihayetinde cümlelerin sözcelerle (utterance)
birle"tirilmesinde birey-konu"ucunun özgürlü!ü artar ve böylece yeni ba!lamlar
yaratabilir. Jacobson’un da belirtti!i gibi, cümle düzeyinin ötesinde bile, kelimeleri
kullanma "eklimiz bize açõk olan olanaklarõ sõnõrlayan dilsel uzla"õmlara ba!lõdõr.
E!er bu normlardan fazla uzakla"õrsak, bildiri"imde ba"arõsõz olabiliriz.

Bazõ düzgülerde sadece birinci eklemlilik vardõr. Bu göstergebilimsel dizgeler,


göstergelerden yani sistematik olarak birbirine ba!lõ olan anlamlõ ö!elerden olu"ur
ancak bu göstergeleri en küçük ve kendi ba"õna anlam ta"õmayan ö!eler halinde
yapõlandõracak ikinci bir eklemlilik yoktur. Bir düzgüdeki en küçük ve yinelenen
yapõsal birimin anlamlõ oldu!u yerde, düzgünün sadece birinci eklemlili!i vardõr.
Birçok göstergebilimci, sözlü olayan bildiri"imin, hayvan bildiri"imiyle ilgili çe"itli
dizgelerin sadece birinci eklemlili!e sahip oldu!unu savunur. Çift eklemlili!in
bulunmadõ!õ di!er göstergebilimsel düzgülerde, sadece ikinci eklemlilik vardõr.
Bunlar belirli anlamlara sahip göstergelerden olu"ur ve bu anlamlar o
göstergelerin ö!elerinden çõkarõlamaz. Bunlar sadece “beti”lere (figurae) yani en
küçük i"levsel birimlere bölünebilir.

Eklemsiz düzgüler, birbiriyle do!rudan ili"kili olmayan bir göstergeler dizisinden


olu"ur. Bu göstergeler, yinelenen birle"imsel ö!elere ayrõlamaz. Mesela “çiçeklerin
dili”, eklemsiz bir düzgüdür çünkü her çiçek çe"idi, düzgüdeki di!er göstergelerle
ba!õntõlõ olmayan ba!õmsõz bir göstergedir. Eklemsiz düzgüler, yinelenebilen
özellikleri olmadõ!õ için, ekonomik de!ildirler.

Eklemlilik kavramõ kõsaca, göstergebilimsel bir dizgeyi temel düzeylere ayõrmayõ


ifade eder. Sözlü dil söz konusu oldu!unda bu düzeyler “ses” ve “anlam”
terimleriyle ifade edilebilir. Bu da açõkça Saussure’ün i!itim-imgesi (gösteren) ve
kavram (gösterilen) ayrõmõyla ili"kilidir. Çift eklemli bir göstergebilimsel dizgede,
gösterenin ve gösterilenin düzeyleri nispeten ba!õmsõzdõr. Düzanlam, yananlam ve
mit de göstergebilimsel açõdan birer düzey olarak tanõmlanõrlar. Mesela Hjelmslev
ve Barthes bunlarõ anlamlama dizgeleri olarak de!erlendirir. Saussure ise daha
genel olarak tõpkõ “yirmi dokuz” göstergesinin yirmi ve dokuz "eklinde basit
göstergelerden olu"an karma"õk bir gösterge olmasõ gibi göstergelerin kendilerinin
de göstergeler içerebilece!ini belirtir. Daha geni" olarak dü"ünülürse, tam bir
metin, çe"itli sayõda göstergelerden olu"an bir gösterge sayõlabilir. (80; 20-49;
50; 42-90, 91 vd.) Bkz. Double Articulation, Unarticulated Codes

Aspect (T. Görünü!, Kõlõnõ!, Fr. Aspect): Bir olayõ, süreci ya da ili"ki durumunu
bitmi"lik, bitmemi"lik, geli"im, sonuç vb. açõsõndan de!erlendiren bir kategoridir.
Mesela “Ay"e kazak örüyor” cümlesi, geli"im halinde olan bir görünü" arz eder.
Aramak, yürümek, devam etmek, atõ"tõrmak gibi devamlõ bir i" anlatan mastarlar,
sürekli veya tamamlanmamõ! bir görünü"e sahiptir. Atmak, görmek, yasak etmek,
ataca!õ tutmak gibi daha i"in ba"õnda olup bitenler ise ba!lamada tamamlanmõ!
bir görünü"e sahiptir. Bulmak, susamak, iyi etmek, atabilmek gibi mastarlar
sonuçta tamamlanmõ!tõr. Bir mastarõn görünü"ü çekimde de!i"ebilir ve buna
zaman görünü!ü denir. “Atmak” mastarõnõn görünü"ü ba"lamada tamamlanmõ"
oldu!u halde “atõyor” "ekli sürekli bir kõlõnõ"tadõr. (37-129, 130; 39-400)

Associative Relations (T. Ça"rõ!õmsal Ba"õntõlar, Fr. Rapports Associatif):


Saussure tarafõndan kullanõlmõ" olan bu terim, aynõ anda birlikte bulunmayan
ö!eleri, gücül bir belleksel dizide birle"tirmeyi ifade eder. E" anlamlõ, zõt anlamlõ,
e" sesli kelimeler ça!rõ"õmsal nitelikli dil göstergeleridir. Ça!rõ"õmsal ba!õntõlar,
dizimsel ba!õntõlarõn (syntagmatic relations) kar"õtõdõr. Ça!rõ"õmsal ba!õntõlar
teriminin yarine daha sonra “dizisel ba!õntõlar” (paradigmatic relations) terimi
kullanõlmaya ba"lamõ"tõr. (50) Bkz. Paradigm, Syntagmatic Relations, Syntagm

Axis of Combination (T. Sõralama Ekseni, Fr. Axe Syntagmatique): Metinsel bir
yapõnõn çözümlemesinde “yatay” düzlem için kullanõlan yapõsalcõ bir terim; dizim
(syntagm) düzlemi. (50) Bkz. Paradigm, Paradigmatic Analysis, Paradigmatic
Relation, Syntagm, Syntagmatic Analysis, Syntagmatic Relation
Axis of Selection (T. Seçme Ekseni, Fr. Axe Paradigmatique): Metinsel bir yapõnõn
çözümlemesinde “dikey” düzlem için kullanõlan yapõsalcõ bir terim; dizi (paradigm)
düzlemi. (50) Bkz. Bkz. Paradigm, Paradigmatic Analysis, Paradigmatic Relation,
Syntagm, Syntagmatic Analysis, Syntagmatic Relation

Binarism (T. #kicilik, Fr. Binarisme): Bir alanõn iki farklõ kategoriye ya da kutba
(polarity) bölünmesi. Jacobson ve Lévi-Strauss gibi yapõsalcõlar kuramlarõnõ
olu"tururken “ikicilik”i temel almõ"lardõr ancak Hjelmslev ikicili!e kar"õ çõkmõ"tõr.
Derrida gelene!ine ba!lõ yapõ-sökücüler ise ikili mantõ!õn (binary logic) kaçõnõlmaz
oldu!unu ortaya koymu"lardõr. (50; 41-124) Bkz. Deconstruction

Channel (T. Oluk, Kanal, Fr. Canal): Bir bildirinin veya belirtkenin (signal)
konu"ucudan dinleyiciye aktarõlmasõnõ sa!layan her türlü fiziksel araç. (34-191)
Bkz. Medium

Code (T. Düzgü, Kod, Fr. Code): Hem bildiri olu"turmayõ hem de bildiriyi do!ru olarak
çözümleyip yorumlamayõ sa!layan saymaca nitelikli simgeler ve birle"im kurallarõ
dizgesi. Mesela biçimsel bir olgunun herkesçe bilinen bir anlama göndermesi bir
düzgünün varlõ!õnõ gösterir. Göstergebilimciler, anla"õlõr olmanõn yani
anla"õlabilmenin düzgülere ba!lõ oldu!unu kabul ederler. Buna göre bir olaya
anlam verdi!imiz zaman, bunun sebebi, bizim bunu yapmamõzõ sa!layan bir
dü"ünce sistemine, bir düzgüye sahip olmamõzdõr. Bir zamanlar “"im"ek”, da!larda
ya da gökyüzünde ya"ayan güçlü bir varlõ!õn bir hareketi olarak dü"ünülüyordu
ancak günümüzde bunun elektirikle ilgili bir olay oldu!u anla"õlmõ"tõr. Burada mitik
bir düzgünün yerini bilimsel bir düzgünün alma"tõr. R. Jacobson ve A. Martinet gibi
ara"tõrmacõlar Saussure’cü bir bakõ" açõsõndan hareketle dili düzgüyle, sözü de
bildiriyle özde"le"tirmi"tir. (35-143; 50) Bkz. Aesthetic Codes, Codification,
Ideological Codes, Interpretative Codes, Logical Codes, Representational Codes,
Social Codes, Textual Codes, Unarticulated Codes

Codification (T. Düzgüle!me*, Kodlanma*, Fr. Codification): Tarihî bir süreç


içerisinde belli bir düzgüye ait uzla"õnõn yaygõnla"arak genel kabul görmesi. (50)
Bkz. Code

Communication (T. Bildiri!im, Fr. Communication): Konu"ucuyla dinleyici arasõnda


bildiri alõ"veri"i, kar"õlõklõ bilgi aktarõmõ. Göstergebilimsel bir perspektifle
bakõldõ!õnda ise bildiri"im, metinlerin düzgülenmesi (encoding) ve çözülmesini
(decoding) içerir. Uzla"õlarõn önemini ve bildiri"imin toplumsal tabiatõnõ vurgulayan
düzgüler, bildiri"imde merkezî bir öneme sahiptir. (41-47; 50)
Competence (T. Edinç, Fr. Compétence): Konu"ucularõn kendi dillerinde dilbilgisi
kurallarõna uygun cümleler yaratabilme, anlayabilme; aykõrõ ve dilbilgisi kurallarõna
uymayan cümleleri fark edebilme ve kendi dillerinde bu gibi daha ba"ka dilsel
hükümlerde bulunabilme yetisi. Edinç, dil kullanõcõlarõnda bulunan içselle"tirilmi"
(internalized) bilgidir. Bildiri"imsel (communicative) ve dilbilgisel (grammatical)
olmak üzere ikiye ayrõlõr. Dilbilgisel edinç, dil kullanõcõlarõnõn ba!lamõ ve bildiri"im
niyetini hesaba katmaksõzõn sahip olduklarõ bilgiyi ifade eder. Bildiri!imsel edinç ise
bu bilgiyle birlikte, belirli ba!lamlar ve bildiri"imsel amaçlarla ili"kili olarak
sözceler üretebilmek ve anlayabilmek için gerekli olan bilgiyi ifade eder. Edinç
kavramõ, ço!unlukla edincin gerçekle"me düzlemi olan edim (performance)
kavramõyla birlikte anõlmaktadõr. N. Chomsky’nin ba"õnõ çekti!i üretici dönü"ümsel
dilbilgisi anlayõ"õnda benimsenen edinç/edim kar"õtlõ!õ bazõ açõlardan Saussure’ün
dil/söz ayrõmõnõ hatõrlatõr ancak bunlar arasõnda önemli kar"õtlõklar da bulunur.
Dilde edilgenlik ve belleksel olgunun yanõ sõra toplum a!õr basarken edinçte
yaratõcõlõk, üreticilik ve ülküsel konu"ucu egemendir. Dil bir göstergeler dizgesidir,
edinç ise bir kurallar düzene!idir. Biri üründür, di!eri üretim sürecidir. Tümce
Saussure’de söze ba!lanõr, özgün bir yaratõm eyleminin sonucu olarak ele alõnõr.
Oysa Chomsky’de belirli kurallarõn uygulanmasõnõ içerir. Bir üretim ve yorum
düzene!i olan edinç, dilbilgisi denilen açõk seçik kurallarõn olu"turdu!u devingen
bir dizgedir. (39-401; 44-238; 41-92) Bkz. Performance

Complex Sign (T. Karma!õk Gösterge, Fr. Signe Complexe): Sem. Saussure’ün,
ba"ka göstergeleri de içeren gösterge için kullandõ!õ terim. Mesela “yirmi dokuz
(29)” göstergesi “yirmi” ve “dokuz” göstergelerinden olu"an karma"õk bir
göstergedir. Bir “metin” (text) de ço!unlukla karma"õk bir göstergedir. (50) Bkz.
Sign, Simple Sign, Text

Composition (T. Bile!tirme, Fr. Composition): Dil. #ki ya da daha çok sözlükbirimi,
bile"ik sözcük ya da bile"kebirim niteli!inde yeni bir birim olu"turacak biçimde
kayna"tõrma ( anayasa, özveri, kamuoyu vb.). Yeni sözcük yaratõmõnõ sa!layan
yöntemler arasõnda yer alan bile"tirmede söz konusu ö!eler söylemde ba!õmsõz
kullanõmõ olan birimlerdir. Bu nedenle kimi durumlarda yorum güçlü!ü do!abilir.
(41-48)

Conative Function (T. Ça"rõ #!levi, Fr. Fonction conative): Bkz. Appellative Function

Concept (T. Ba"lam, Fr. Concept): Ortak özellikler ta"õyan bir dizi olgu, varlõk ya da
nesneye ili"kin genel nitelikli bir anlam içeren, de!i"ik deneyimlere uygun dü"en,
dilsel kökenli her türlü tasarõm, dü"ünü, imge; bir nesne, varlõk ya da olu"un
anlõksal imgesi; gösterilen. Kavramõn en önemli özelli!i zihinsel bir biçim, bir
tasavvur olmasõdõr. Soyut ve somut olmak üzere iki tür kavram vardõr. Somut bir
kavram, dõ"sal göndergesi (external referent) do!rudan gösterilebilen ve
görülebilen zihinsel bir biçimdir. Soyut bir kavram ise dõ"sal göndergesi do!rudan
gösterilemeyen ve görülemeyen zihinsel bir biçimdir. Mesela “araba” kelimesi
somut bir kavramõn yerini tutar çünkü göndergesi fizik dünyada kolayca görülebilir
ve gösterilebilir. “A"k” kelimesi ise soyut bir kavramõ temsil eder çünkü her ne
kadar “a"k” duygusal bir olgu olarak var olsa da do!rudan görülemez ve
gösterilemez. Kavramlar genel olarak üç yolla biçimlendirilir. Birincisi
tümevarõmdõr (induction). Tümevarõm, belirli örnek durumlardan hareketle bir
kavram olu"turma sürecidir. Mesela henüz “kedi” kavramõnõ biçimlendirmemi" olan
bir çocuk, kar"õla"tõ!õ bazõ hayvanlarõn bõyõklõ oldu!unu fark edebilir ve bu özellik o
çocu!u bu tür hayvanlarõ bõyõklarõ olan bir yaratõk olarak zihnine yerle"tirmesini
sa!layabilir. Yani çocuk belli bir örnekten hareketle genel bir tasavvur olu"turmu"
olur. #nsanlarõn kavramlarõ biçimlendirdi!i bir ba"ka yol da tündengelimdir
(deduction). Mesela “kedi” kavramõnõ biçimlendirmi" olan bir çocuk, zihnindeki
“kedi”nin genel biçimine uyup uymadõ!õnõ gözden geçirerek ilk kez kar"õla"tõ!õ bir
memelinin “kedi” olup olmadõ!õnõ çõkarabilir. Kavramlar bir de “abduction” yoluyla
biçimlendirilebilir. Burada yeni bir kavramõn kendisiyle sezgisel olarak ortak
noktalar içerdi!i dü"ünülen mevcut bir kavramdan çõkarõlmasõ söz konusudur. (34-
6,7; 41-138; 13-67) Bkz. Abduction, Abstraction, Abstract Concept, Concrete
Concept

Concrete Concept (T. Somut Kavram, Fr. Concept Concret): Dõ" dünyaya ait
göndergesi do!rudan gösterilebilen ve görülebilen zihinsel biçim. Mesela ta",
kitap, masa vb. (34-192; 44-238) Bkz. Concept, Abstract Concept

Connotation (T. Yananlam, Fr. Connotation): Göstergelerin, düzanlam (denotation)


dõ"õnda ifade ettikleri ikincil, duygusal ya da kültürel anlamlar. Bir göstergenin
düzanlam dõ"õnda ça!rõ"tõrdõ!õ her "ey yananlam terimiyle ifade edilir. Yananlam,
düzanlamõn aksine özneldir ve ki"ilere, gruplara, ba!lama göre de!i"ebilmektedir.
Barthes’a göre düzanlamsal bir gösterge, birinci anlamlama dizgesinde yer alõrken,
yananlam ise düzanlamsal göstergenin göstereninden kaynaklanan ek bir
göstergedir. Yani yananlam ikinci anlamlama dizgesinde yer alõr, düzanlamsal
göstergeyi (gösteren ve gösterilen) kendi göstereni olarak kullanõr ve ona ek bir
gösterilen ekler. Dolayõsõyla düzanlam, bir yananlam silsilesinin olu"masõna yol
açar. Barthes, düzanlam ve yananlam dizgelerinin “mit” biçiminde ideoloji
üretmek için bir araya getirildi!ini ve bunun da üçüncü bir anlamlama dizgesi
olu"turdu!unu savunur. Barthes, göstergelerin bir dizgeden ötekine kaymalarõnõ
a"a!õdaki çizimle gösterir:
Görüldü!ü gibi anlamlamanõn ikinci dizgesini olu"turan yananlamõn göstereni,
düzanlam dizgesinin göstereni ve gösterileninden olu"ur. Düzanlam ve yananlamõn
bir araya gelmesiyle de üçüncü anlamlama dizgesi yani mit olu"ur. (72; 90; 94;
50) Bkz. Denotation, Metaphor, Metonymy, Myth, Signification,

Construction (T. Kurulu!, Fr. Construction): Sözdizimsel kurallar uyarõnca,


sözcüklerin tümce içinde anlam ve i"levleri bakõmõndan öbeklenmi" durumu; Bir
cümledeki kurucular (constituents) arasõndaki ili"ki. Mesela “ya"lõ adam” öbe!inde
(phrase) ya"lõ ve adam arasõndaki ili"ki. (41-147)

Content Analysis (T. #çerik Çözümlemesi, Fr. Analyse du Contenu): Metin


çözümlemesinin nicel bir biçimidir; metinlerin biçim ya da içeri!indeki tekrar eden
ö!elerin sayõlmasõ ve sõnõflandõrõlmasõnõ içerir. #çerik çözümlemesinde konu"ucu ve
dinleyici göz önünde bulundurulmaz; nesnel ve düzenli betimlemelere ula"mak
amaçlanõr. Bu yöntem, göstergebilimsel çözümlemeyle birlikte de kullanõlabilir.
(50; 41-122)

Context (T. Ba"lam, Fr. Contexte): Herhangi bir olgunun, içinde ortaya çõktõ!õ, olaylar,
durumlar, ili"kiler örgüsü. Ba!lamõ, dil içi ba!lam ve dil dõ"õ ba!lam olarak iki
"ekilde de!erlendirmek mümkündür. Dil içi ba$lam, bir dil birimini çevreleyen,
ondan önce ya da sonra gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen, onun
anlamõnõ, de!erini belirleyen birim ya da birimler bütünüdür. Dil dõ!õ ba$lam ise
duruma, konu"ucu ve dinleyicinin dil dõ"õ toplumsal, kültürel, ruhsal nitelikli
deneyim ve bilgilerine ili"kin verilerin tümüdür. (41-34; 17-188)

Contiguity (T. Biti!iklik, Fr. Contiguité): Sem. Bir ölçüde ba"ka bir "eyin parçasõ olan
"ey. Biti"iklik, nedensel, kültürel, uzamsal, zamansal, fiziksel, kavramsal, biçimsel
ya da yapõsal olabilir. Mesela düzde!i"mece (metonymy), gösterilen seviyesinde
de!erlendirilirse biti"ikli!e dayandõ!õ söylenebilir. Çünkü düzde!i"meceler -
e!retilemelerin (metaphor) aksine- onlara ait oldu!u dü"ünülen "eylerin yerini
tutar ve bu anlamda düzde!i"mece, e!retilemeden daha “gerçekçi” (realistic)
olarak de!erlendirilir. Gösteren seviyesinde ise dizimler (syntagm), dizilerin
(paradigm) aksine, biçimsel biti"ikli!e dayanõrlar. (50) Bkz. Metaphor, Metonymy,
Paradigm, Syntagm

Contradiction (T. Çeli!ki, Fr. Contradiction): Man. Bir önerme ile bu önermenin
de!illemesinden olu"an küme. (18-23)

Contrast (T. Aykõrõlõk, Fr. Contraste): Dil. Anlambirim ya da sesbirimlerin ba!lam


içinde kendilerini çevreleyen aynõ türden birimlerle kurduklarõ ba!õntõ. Mesela
“açaocok geldi” tümcesinde çocuk ile gel- ve gel- ile -di ö!eleri arasõnda aykõrõlõk
ba!õntõsõ vardõr. Aykõrõlõk ba!õntõsõ, dizisel (paradigmatic) ba!õntõlardan
kaynaklanan kar"õtlõk ba!õntõsõnõn tersine dizimsel (syntagmatic) ba!õntõlarõn
ürünüdür. (41-29) Bkz. Paradigmatic Relation, Syntagmatic Relation

Cooperative Principle (T. #!birli"i #lkesi): Prag. Grice’a göre sözcelenen tümcenin
söyledi!i "ey ile anlattõ!õ "eyin farklõ olmasõ durumunda, konu"ucular ile
dinleyicilerin dikkate almalarõ gereken ve bir dizi buyruktan olu"an ileti"im ilkesi.
Grce, bu ilkeyi dört kuralla açõklar. Bunlar nitelik (quality), nicelik (quantity),
ba!õntõ (relevance) ve kiplik (manner) kurallarõdõr.

!" Nitelik: Konu"ucular dürüst olmalõdõr; yanlõ" oldu!unu dü"ündükleri "eyleri ya da


ellerinde kanõt olmayan "eyleri söylememelidir.

!" Nicelik: Yapõlacak katkõ, konu"manõn uygun bir biçimde ilerlemesi için gereken
ölçüde bilgilendirici olmalõdõr. Ne çok uzun ne de çok kõsa olmalõdõr.

!" Relevance: Konu"ucularõn katkõsõ, söz alõ"-veri"inin amacõna uygun olmalõdõr.

!" Kiplik: Konu"ucularõn katkõsõ açõk, derli toplu, kõsa bir "ekilde gerçekle"meli;
bulanõk ve belirsiz olmamalõdõr. (107; 108)

Corpus (T. Bütünce, Fr. Corpus): Dil. Dilbilimsel ara"tõrmalar için yazõlõ ve sözlü
kaynaklardan toplanmõ" sözceler bütünü. (16-473)

Culture (T. Kültür, Ekin, Fr. Culture): Belirli bir insan grubu tarafõndan olu"turulan ve
sürdürülen yerle"ik kurallar ve pratikler bütünüdür. Söylem biçimleri de buna
dahildir. Kültür ara"tõrmalarõ yapan etnoloji ile göstergebilim arasõnda kar"õlõklõ bir
etkile"im vardõr. Göstergebilim kültürü ileti"im açõsõndan inceler; etnoloji ise
göstergebilimsel metotlarõ ara"tõrmalarõnda kullanarak bu alana hizmet eder. (89;
13-11)

Decoding (T. Çözme, Fr. Décodage): Alõcõlarõn, metinleri ili"kili olduklarõ düzgülere
(codes) gönderim (reference) yaparak algõlamasõ ve yorumlamasõ. Birçok
yorumcu, okuyucularõn anlamõ kolayca metinden çõkarmak yerine, kendilerinin
bizzat yapõlandõrdõ!õnõ dü"ünür. (50) Bkz. Code, Encoding, Reference

Deconstruction (T. Yapõ-sökme, Fr. Déconstruction): J. Derrida tarafõndan metin


çözümlemesi için geli"tirilmi" olan yapõsalcõlõk-ötesi (post-structuralist) bir strateji
ya da yöntemdir. Özellikle felsefe, edebiyat teorisi ve ele"tirisinde ön plana çõkan
bu yöntem, de!i"mez ve sabit hiyerar"ilere kar"õ çõkar; bir metindeki retorikle ilgili
yapõlarõ sökmeye, parçalara ayõrmaya çalõ"õr. Bu yöntemi savunanlar, anlamlarõn
hiyerar"isi diye bir "eyin kesinlikle olamayaca!õnõ, metinlerin altõnda tam ve
de!i"mez bir yapõnõn kurulamayaca!õnõ dü"ünürler. Derrida, metinlerin anlamõnõn
metinde olmayanla, söylenmeyenle ba!lantõlõ oldu!unu dü"ünür. Derrida metni
yapõ-sökme yöntemiyle inceledi!i zaman önemsiz sayõlan ayrõntõlarõn bile metnin
kendi mantõ!õnõ sarstõ!õnõ, yadsõdõ!õnõ, yani metnin söyler göründü!ünün tersini de
söyledi!ini belirtmi"tir. Yani Derrida’ya göre bir metnin anlamõ, aya!õnõ yere basan
sabit bir anlam de!ildir; oynaktõr, kaypaktõr, çeli"kilidir ve dolayõsõyla belirsizlikler
ta"õr. Hiçbir metnin tek ve kesin bir anlamõ olamaz; bunun tersini dü"ünmek bir
yanõlgõdõr. Yapõbozucu ele"tiri, metin incelemelerinde retorik ile gramer kar"õtlõ!õna
dayanõr. Buna göre bir metnin dilbilgisel ya da sözdizimsel yapõsõnõn yarattõ!õ
anlam ile aynõ metnin dokusunda yatan retorik yapõlarõnõn ya da retorik figürlerinin
belirttikleri anlamlar birbirleriyle büyük bir çeli"ki içinde bulunabilir. Bu da akõl ile
retorik, gramer ile retorik arasõnda bir çatõ"ma bulundu!unu gösterir. Bu nedenle
bir metnin anlamõnõ, anlamlarõnõ kavramada tam bir açõklõ!a, tam bir kesinli!e,
gerçek anlama hiçbir zaman ula"õlamayacaktõr. Dolayõsõyla bir metni okuyabilmek
için retorik/gramer çeli"kisinin yarattõ!õ anla"mazlõ!õ ortadan kaldõrmak, o metnin
dokusunu, yapõsõnõ “bozmak”, “kõrmak”, “ayrõ"tõrmak”, böylece anlamlarõ da!õtmak
gerekir. Bir metin gerçekli!i araken, kendini yaratõrken yine kendi kendinin
yapõsõnõ, anlamsal düzenini, tutarlõlõ!õnõ bozar; okurun kar"õsõna dilbilgisel
kurallarla örülmü" ve belli anlamlar içeren bir düzenek, bir yapõ olarak de!il, söz
sanatlarõyla örülü bir oyun biçiminde çõkar. Böylece dilbilgisel yapõnõn
söyledi!inden ba"ka bir "ey de belirtmi" olur. Bu yüzden aynõ metne yönelik
okumalarda farklõ ve hatta çeli"kili yorumlara varõlmasõnõn nedeni, okuma
yöntemlerinin ve yakla"õm biçimlerinin farklõ olmasõ de!il, çeli"kilerin do!rudan
do!ruya metnin içinde bulunmasõ, metnin olu"um sürecindeki retorik/gramer
kar"õtlõ!õndan do!masõdõr. (27-202, 203 vd., 50) Bkz. Denaturalization, Post-
Structuralism, Opposition

Deduction (T. Tümdengelim, Fr. Déduction): Man. Geçerli bir çõkarõmõn sonucunu,
öncüllerinden çõkarma i"lemi. Tümdengelim, zihnin genel bir önermeden tikel bir
önermeye geçi" suretiyle yaptõ!õ bir akõl yürütme olup, klasik mantõ!õn en önemli
prensiplerinden biridir. Hatta Aristo mantõ!õnõn a!õrlõk merkezini de bu prensip
te"kil eder. Tümdengelim, ilimlerde, sebeplerden sonuçlara, kanunlardan olaylara,
kaidelerden misallere do!ru ini" "eklinde bir akõl yürütmedir. Mesela bütün a!açlar
yapraklõdõr, me"e de bir a!açtõr, o halde me"e de yapraklõdõr. (26-112; 18-133)
Bkz. Abduction, Induction
Deep Structure (T. Derin Yapõ, Fr. Structure Profonde): Dil. Dilbilimci Noam
Chomsky’nin ba"õnõ çekti!i üretici-dönü"ümsel (transformative-generative)
dilbilgisi anlayõ"õnda, bir cümlenin iskelet yapõsõnõ belirleyen sözdizimsel toplamõ
ifade etmek için kullanõlan teknik bir terimdir. Sözdizimsel bile"ende elde edilen bu
yapõ biçimsel ve soyut bir yapõdõr. Bir cümlenin dönü"ümsel süreç öncesindeki
derin yapõsõ o cümlenin anlamõnõ belirler. (39-402, 403; 50) Bkz. Surface
Structure, Meaning, Sense

Deictic (T. Gösterici, Fr. Déictique): Bir sözceyle ilgili durum ya da ba!lama, sözcenin
üretildi!i süre dilimine (eylemin zaman ve görünü"ü), konu"an bireyle
(kiple"tirme) dinleyiciye gönderme yapan, somut bir düzanlam içermeyen,
göndergesi de!i"ken olan, ancak durum ve ba!lamla ili"kili olarak yorumlanabilen
her türlü dilsel ö!e. Göstericiler "ahõs ya da iyelik zamirleri, i"aret zamirleri, yer-
zaman zarflarõ, i"aret sõfatlarõ, i"aret zamirleri, tanõmlõklar gibi sözlükbirimlerini
(lexemes) içerir. (41-113; 107) Bkz. Aspect, Deixis, Modality

Deixis (T. Gösterim, Fr. Deixis): Gösterici kullanarak sözce olu"turma, dili söze
dönü"türme. Gösterim bir anlamda “sözel i"aretleme” (verbal pointing) yani dil
vasõtasõyla bir "eyleri i"aret etmek demektir. Bu i"aretleme, gösterici ifadeler
(deictic expressions) kullanõlarak yapõlõr. Gösterim genel olarak iki ba"lõk altõnda
de!erlendirilebilir:

1) Birincil (primary) ya da dõ! (exophoric) gösterim: Bir metnin dõ"õndaki bir duruma ya
da konu"ucu ve dinleyici tarafõndan payla"õlan hayat bilgilerine gönderme yapan
gösterimdir.

2) "kincil (secondary) ya da iç (endophoric) gösterim: Gösterici ifadelerin, ba!lamõn


içindeki söylemsel ö!elere gönderme yaptõ!õ gösterimdir. Bu gibi ifadeler bir
metinde önceki ve sonraki unsurlara gönderme yapar. Buna göre iki grupta
de!erlendirilebilir:

a) Yinelem gösterimi (anaphoric deixis): Metnin öncesine i"aretleme yapar. Mesela


bunun gibi, buna benzer "ekilde, aynõ "ekilde vb.

b) Önyinelem gösterimi (cataphoric deixis): Metnin sonrasõna i"aretleme yapar.


Mesela a"a!õdaki, bazõ, bu (bunu söylememe izin verin gibi) vb.

Bunlarõn dõ"õnda gösterim, "ahõs (biz, siz), yer (burada, orada) ve zaman ("imdi, sonra)
gösterimi olarak üç kategoride de!erlendirilebilir. Gösterim, konu"ucunun içinde
bulundu!u duruma ba!lõ oldu!undan, bu konuda, konu"ucuya yakõn (proximal) ve
konu"ucudan uzak (distal) olu"a göre iki tür gösterim de ayõrt edilebilir.
Konu"ucuya yakõn gösterim ifadeleri bu, burada, !imdi gibi örnekleri içerirken;
konu"ucudan uzak gösterim ifadeleri !u, orada, sonra gibi örnekleri içerir. (41-
114; 107) Bkz. Aspect, Deictic, Modality

Denaturalization (T. Gayritabiîle!tirme*, Fr. Dénaturalization): Sem.


Göstergebilimcilerin, “tabiî” olarak kabul edilen toplumsal kaynaklõ olgularõ açõ!a
çõkarmak amacõyla, Shklovsky’nin “yabancõla"tõrma” (defamiliarization)
kavramõndan esinlenerek kullandõklarõ bir terim. Sanatta, sürekli kar"õla"tõ!õmõz ve
bize yakõn olan "eylere daha farklõ bir gözle, daha nesnel ve ele"tirel olarak
bakmamõzõ sa!lamak için kullanõlan “yabancõla"tõrma” tekni!i, göstergebilimciler
tarafõndan göstergeleri ve düzgüleri olu"turup çözerken bunlarõn altõnda yatan
kurallarõ daha açõk "ekilde belirlemek ve yine bunlarõn altõnda yatan görünmez
ideolojik güçlerin etkisini açõ!a çõkarmak için kullanõlõr. (50) Bkz. Deconstruction,
Formalism

Denotation (T. Düzanlam, Fr. Denotation): Yananlamõn (connotation) mukabili


olarak, bir göstergenin en temel, mantõksal, de!i"mez, nesnel ve herkesçe kabul
edilen anlamõdõr. Düzanlamõn kayna!õ, toplumsal uzla"õmdõr. E!er herkes, her
gösterge için kendi anlamõnõ uydursaydõ, insanlarõn birbirini anlamasõ imkansõz
olurdu. Bununla birlikte birçok göstergenin "ahsî anlamõ yani yananlamõ olsa da
birçok göstergenin en az bir herkesçe payla"õlan düzanlamõ vardõr. Dolayõsõyla
düzanlam, insan bildiri"iminin önemli bir unsurudur. Bir göstergenin birden fazla
düzanlamõ olabilir. Çe"itli seçeneklerden bir anlamõn seçilmesi gerekti!inde, karar
vermek için göstergenin ba$lamõna (context) bakõlõr. Düzanlam ço!unlukla
yananlamla birlikte ele alõnõr. Mesela “kurba!a”nõn kuyruksuz, perde ayaklõ, hem
suda hem karada ya"ayabilen bir hayvan oldu!u konusunda herkes hemfikirdir.
Bu, kurba!anõn düzanlamõdõr ve sözlükte de bu anlamõyla yer alõr. Ancak
“kurba!a”nõn yananlamlarõ yani her insanõn "ahsî tecrübelerine göre de!i"ebilir.
Mesela bazõlarõna, biyoloji dersinde kesip inceledikleri kurba!ayõ; bazõlarõna ise
küçükken okuduklarõ “Kurba!a Prens” hikâyesini vb. hatõrlatabilir.

Düzanlam terimi, göstergebilimde, gösteren ile gösterilen arasõndaki ba!õntõyõ ifade


eder. Buna göre düzanlam, hakkõnda geni" bir fikir birli!i olan bir “gösterilen” dir.
Barthes’a göre düzanlamsal bir gösterge, birinci anlamlama dizgesinde yer alõr,
yananlam ise düzanlamsal göstergenin göstereninden kaynaklanõr. Göstergebilim
ve göstergebilime kom"u olan di!er disiplinlerde kullanõlan düzanlam ve yananlam
terimleri genel olarak dört kavramsal ayrõmõ içerir: Mantõksal ayrõm, stilistik ayrõm,
göstergebilimsel ayrõm ya da Hjelmslev’in ayrõmõ ve Eco’nun ayrõmõ.

!" Mantõksal Ayrõm: Mantõkta ve felsefede düzanlam “kaplam”la (mesela bir kavramõn
kapsadõ!õ nesne ya da nesneler sõnõfõ) aynõ anlamdadõr. Yananlam ise “içlem”le
(mesela kavramõ karakterize eden bütün özelliklerin listesi) aynõ anlamdadõr. #çlem
ve kaplam terimlerini kullanarak böyle bir ayrõm yapan Port Royal mantõ!õyken,
düzanlam ve yananlam terimlerini içeren ilk kullanõm muhtemelen John Stuart
Mill’e dayanmaktadõr. #çlem ve kaplam, bazen Frege’nin “Sinn” ve “Bedeutung”
terimleriyle bir tutulur. Buna göre farklõ içlemler tek bir kaplamla ili"kili olabilir.
Mesela “sabah yõldõzõ” ve “ak"am yõldõzõ” ya da “e"kenar üçgen” ve “e"it açõlõ
üçgen” terimlerinin kaplamlarõ aynõ olmakla birlikte içlemleri farklõdõr. E!er içlem,
kaplamdaki nesnelerin ortak olan bütün özelliklerini içerseydi, kaplamõ aynõ olan
terimlerin içlemi de aynõ olurdu. Mesela hem “sabah yõldõzõ” hem de “ak"am yõldõzõ”
terimleri “güne"in batõ"õndan ve do!u"undan hemen önce görülebilen bir tür
yõldõz” "eklinde tanõmlanabilirdi.

!" Stilistik Ayrõm: Bu ayrõm da kayna!õnõ Port Poyal mantõ!õndan alõr. Burada
düzanlam, göndergeyle (referent) birebir uyu"tu!u kabul edilen içeri!in (content)
bir parçasõ olarak dü"ünülür; yananlam ise düzanlam içerikten çõkarõldõ!õ zaman
geri kalan "eyle bir tutulur. Bununla birlikte düzanlam ve yananlam, ço!unlukla
içeri!in farklõ çe"itleri olarak dü"ünülür.

!" Göstergebilimsel Ayrõm ya da Hjelmslev’in Ayrõmõ: Hjelmslev’e göre yananlam,


dillerin özel bir görünü"ü(configuration)dür ve bu anlamda düzanlamla ve üstdille
(metalanguage) kar"õttõr. Bu tanõmlara göre yananlamsal bir dil, anlatõm düzlemi
ba"ka bir dil olan bir dildir ve bu da içerik düzlemi ba"ka bir dil olan bir üstdilin
alt-üst olmasõ yani devrikle"mesi anlamõna gelir. Düzanlamsal bir dil ise hiçbir
düzlemi ba"ka bir dili biçimlendirmeyen bir dildir. Buna göre düzanlam, anlatõmõ
(expression) ve bir göstergenin içeri!ini birle"tirmeye yarayan bir ba!õntõdõr;
yananlam ve üstdil ise her birinin kendi anlatõmõ ve içeri!i bulunan iki ayrõ
göstergeyi ili"kilendirir.

!" Eco’nun ayrõmõ: Eco, yananlam kavramõnda Hjelmslev’den esinlenmekle birlikte,


onu daha farklõ bir "ekilde yorumlamõ"tõr. Eco, bu terimi ilk kullandõ!õnda oldukça
heterojen bir olgular listesi üretmi" ve buna mantõksal yananlam, stilistik
yananlam ve daha birçok "eyi dahil etmi"tir. Eco daha sonraki çalõ"masõnda ise
yananlamõ, “önceki anlam tarafõndan iletilen bir anlam (signification)” olarak
tanõmlamõ"tõr. Bu tanõm, mantõkçõlarõn “ba!lamsal ima” (contextual implication)
dedikleri "eyle benzerdir. Eco, daha sonraki çalõ"malarõnda, yananlamsal dizgenin
ikinci seviyesi olarak adlandõrdõ!õ "eyin “çõkarõm”a (inference) dayandõ!õnõ
belirtmi"tir. Eco, yananlamla ilgili fikrini açõklarken, alarm sistemiyle donanmõ" bir
su seddini örnek verir. Bu sistemde AB göstergesinin tehlikeye, AD göstergesinin
ise yetersizli$e delalet etti!ini farz edersek, bunlar, göstergelerin düzanlamõ olur.
Su seddinin ba!lamõ içerisinde, “tehlike”, suyun belirli bir seviyenin üzerine
çõkmasõ, “yetersizlik” ise su seviyesinin, sõnõrõn altõna dü"mesi demektir. Buna
göre birinci durumda bir miktar suyun bo"altõlmasõ, ikinci durumda ise bir miktar
suyun sisteme dahil edilmesi gereklidir. Eco, AB göstergesinin tehlikeye delalet
etti!ini (düzanlam) ve bo"altmayõ (ayrõca yüksek su seviyesini) ça!rõ"tõrdõ!õnõ
(yananlam); AD göstergesinin ise yetersizli!e delalet etti!ini (düzanlam) ve
sisteme su giri"ini (ayrõca alçak su seviyesini) ça!rõ"tõrdõ!õnõ (yananlam) belirtir.
Görüldü!ü gibi su seddinin ba!lamõ içerisinde bütün bu durumlar birbirini ima
eder. (14-130; 90; 72; 94; 50) Bkz. Connotation

Denotatum (T….): Bir sõnõfõn elemanõ. Morris’e göre denotatum, “gönderge” (referent)
yani gerçekte var olan bir kerelik tek nesnedir ve kavramsal gösterilenin
üyelerinden yalnõzca biridir. (14-41; 13-66) Bkz. Designatum, Referent

Description (T. Betimleme, Fr. Description): Dil. Genel olarak görgül ve tümevarõmlõ
inceleme, özel olarak da tümceyi kuran ö!elerin, anlambirimlerin, sesbirimlerin,
bunlara ili"kin birle"im kurallarõnõn dizgesel gösterimi. Man. “........ özelli!i olan
biricik nesne” biçimindeki ad. “Çalõku"u’nun (biricik) yazarõ” gibi. (41-43; 18-12)

Designatum (T….): Bir nesne sõnõfõ veya türü; ö!elerden olu"an bir sõnõf. Bir sõnõfõn
birçok elemanõ, bir tek elemanõ bulunabilir ya da hiç elemanõ bulunmayabilir.
Morris’e göre designatum, gösterilen yani göstergenin gönderme, ça!rõ"õm
yapabilece!i nesne türüdür; bir türe ait bütün nitelikleri kapsayan bir genel
kavram ya da soyutlama, birçok ö!eyi kapsayan anlamsal içeriktir. Bu gösterilenin
yani designatumun gerçekten, tek ve bir kereye özgü olarak var olmasõ gerekmez.
(14-41; 13-66) Bkz. Denotatum

Diachronic (T. Artsüremli, Fr. Diachronique): Gen.Ter. Olgularõ zaman içindeki


evrimleri açõsõndan ele alan. Dil. Dil olgularõnõ tarihî süreç içerisinde inceleyen.
(89; 41-27) Bkz. Diachronic Analysis, Synchronic, Synchronic Analysis

Diachronic Analysis (T. Artsüremli Çözümleme, Fr. Analyse Diachronique): Sem.


Bir olgunun (mesela bir “düzgü”nün) tarihî süreç içerisindeki de!i"imini ara"tõran
çözümleme yöntemi. Saussure, dili e"süremli bir yöntemle incelemek gerekti!ini
savunuyordu ancak bazõ ele"tirmenler bu yöntemin, de!i"imlerin nasõl olu"tu!unu
hesaba katmadõ!õ için yetersiz oldu!unu öne sürmü"lerdir. (50) Bkz. Diachronic,
Synchronic, Synchronic Analysis
Dialectic (T. Diyalektik, Fr. Dialectique): Gen.Ter. Genel anlamda kar"õtlõklarõ içeren
bir süreç, özel anlamdaysa kar"õt güçlerin ya da etkenlerin sentezi ya da
uzla"masõyla sonuçlandõrõlan süreç. (89)

Dialogism (T. Diyalojizm, Metinlerarasõ #li!kiler, Fr. Intertextualité): M. Bahtin


tarafõndan ortaya atõlmõ" bir terim. Diyolojizm, Bahtin’in metinlerarasõ ili!kiler
kavramõ için kullandõ!õ kendisine özgü bir terimdir. Bahtin, yan yana konmu" iki
dilsel yapõtõn ya da iki sözcenin bir tür anlamsal ili"kiler içine girdi!ini belirtir ve
bunu diyalojik ili"kiler olarak adlandõrõr. Diyalojik ili"kiler, dilsel bildiri"imde yer
alan bütün sözceler arasõndaki anlamsal ili"kilerdir. Bahtin, söylemlerin ya da
metinlerin tarihsel, toplumsal, kültürel geçmi"leri ve çevreleriyle birlikte ele
alõnmasõ gerekti!i savunur. Böylece bir metnin hem kendinden önceki metinlerle,
hem de bu metni okuyanlarõn yaratacaklarõ metinlerle çoksesli bir ili"ki içinde
bulundu!unu belirtir. Bahtin’e göre çokseslili!in, yani metinlerarasõ ili"kilerin en
yo!un oldu!u yazõnsal tür romandõr, çünkü roman, bütün öbür türlerin bir
birle"imidir, kar"õlõklõ etkile"imler, söyle"imler dizgesidir. Bu nedenle roman, ancak
öbür söylemlere açõlarak çözümlenebilir. (30-279; 29-41) Bkz. Intertextuality,
Intratextuality

Digital Signs (T. Dijital Göstergeler, Fr. Signes Digital): Sem. Dijital göstergeler,
örneksemeli göstergelerin aksine kelimeler ve sayõlar gibi ayrõ ayrõ birimleri içeren
göstergelerdir. Ancak unutulmamalõdõr ki dijital teknoloji, örneksemeli göstergeleri
(analogical signs) dijital kopyalara dönü"türebilir ve dijital bir araçla olu"turulmu"
metinler “asõllarõ olmayan kopyalar” olabilir. (50) Bkz. Analogical Signs

Discourse (T. Söylem, Fr. Discours): I.Gen.Ter. Bir "eyler söylemek, bilgi vermek
için konu"mak, bir "eyleri tartõ"mak, halka hitap etmek için konu"mak, bir "eyler
ö!retmek amacõyla dinleyicilerin kar"õsõnda konu"mak, ahlakî bir konuda söylev
vermek vb. II.Dil.Sem. Sözce, bir ya da birçok tümceden olu"an, ba"õ ve sonu
olan bildiri, tümce sõnõrlarõnõ a"an, tümcelerin birbirine ba!lanmasõ açõsõndan ele
alõnan sözce. Bir göstergeler dizgesi olan dilin, birey tarafõndan kullanõlmasõ,
bireyin bunu kendine mal etmesi. Söylemde belli bir öznenin varlõ!õ söz
konusudur. Söylemi anlamak ve anlamlandõrmak için o söylemin ba!lamõnõ yani
söylendi!i ortamõ bilmek gerekir. Kuramcõlar söylem terimini dilden (langue)
ziyade söz (parole) üzerinde yo!unla"arak ele almõ"lardõr. Birçok ça!da" kuramcõ,
M. Foucault’nun etkisiyle dili, yekpare bir dizge (monolithic system) olarak de!il;
bilim, hukuk, tõp, siyaset, gazetecilik, ahlak gibi çe"itli söylemlerle yapõlanmõ"
olarak ele alõrlar. Söylem, belirli gerçeklik biçimleri olu"turmak ve sürdürmek içim
kullanõlan bir dizi temsilî düzgüden (representational code) olu"an bir temsil
dizgesidir. Temsilî düzgüler, “söylemsel alan”õn sembolik düzeninin altõnda yatan
ba!õntõsal ilkeleri akla getirir. Öncelikle belirli tarihsel ve sosyo-kültürel
ba!lamlardaki söylemsel biçimleri ele alan Foucault’ya göre belli bir söylemsel
biçim, kendi “do!ruluk rejimi”ni sürdürür. Foucault, dilbilimsel bir determinizmi
benimseyerek belli bir tarihsel döneme ait bir söylemdeki baskõn de!i"mecelerin
(tropes) o dönem hakkõnda bilinebilecek her "eyi belirledi!ini dü"ünür. Yapõsalcõlõk-
ötesi (poststructruralist) ele"tirmenler ise söylemin dõ"õnda herhangi bir gerçeklik
ya da anlam oldu!unu kabul etmezler.; onlara göre söylem, belirli tarihsel
ko"ullardan ba!õmsõz olarak i"ler. Yapõsalcõlõk-ötesi ele"tiride söylem, zaman
zaman “metin”in yerini almõ", onun yerine kullanõlmõ"tõr. Toplumsal
göstergebilimciler ise metin ve söylem arasõnda ayrõm yapmõ"tõr. Onlara göre
söylem, içine metinlerin yerle"tirildi!i toplumsal bir süreci ifade eder; metin ise
söylemin içinde üretilen somut, maddî bir nesneyi ifade eder. Metnin, söyleme
göre farklõ bir konumlanõ"õ vardõr. Metnin birincil yönelimi mimetik düzleme
yöneliktir, söylem ise gösterme süreci düzlemine (semiosic plane) gönderme
yapar. (21-141; 41-188; 50; 25-7, 8 vd.)Bkz. Episteme, Post-structuralism,
Representation, Representational Codes, Text

Distinctive Feature (T. Ayõrõcõ Özellik, Fr. Trait Distinctif): Dil. Varlõ!õ ya da
yoklu!uyla bir dil birimini bir ba"kasõndan ayõrt eden, belirgin en küçük özellik.
Mesela Türkçe’deki [t] ve [d] arasõndaki kar"õtlõkta [d]nin içerdi!i “titre"imlilik” ya
da “ötümlülük” ayõrõcõ bir özelliktir. (41-28)

Double Articulation (T. Çift Eklemlilik, Fr. Double Articulation): I.Dil. Dilin, iki
türlü çözümleme sonucu elde edilen, iki a"amalõ bir seçim eylemiyle gerçekle"en
sözceleri olu"turma düzene!i. Dilin eklemlili!i, ikili bir düzenek içerir. Her sözce,
gerek göstergeler bakõmõndan, gerekse salt gösterenler açõsõndan algõlanabilir
ö!elerden olu"ur. Dildeki çift eklemlilik, bildirilerin iki türlü parça içermesinden,
üretim sürecinde olsun, çözümleme i"leminde olsun, ikitür temel ö!eyle
kar"õla"õlmasõndan kaynaklanõr. Söz zincirinde yer alan en küçük ses birimleriyle
bunlarõn olu"turdu!u en küçük anlamlõ birimlerin çizgisel dizili"i, belli bir ba!lamda
yer alan bu birimlerin ba"ka ba!lamlarda da görevlendirilebilmesi, dilsel düzene!in
temel özelli!idir. #nsan dili bu yönüyle hayvanlarõn çõkardõ!õ eklemsiz seslerden de,
çõ!lõk vb. bölümlenemez, eklemlerine indirgenemez dil dõ"õ ses yõ!õnlarõndan da
kesinlikle ayrõlõr. Söz konusu özellik ancak iki düzeyli bir çözümleme sonucu elde
edilen ve iki türlü seçme eylemiyle gerçekle"en dilsel bildirilerin ayrõ"tõrõlmasõyla
kavranabilir. II.Sem. Sözlü dil modelinden hareketle, eklemli bir düzgünün daha
geni" anlamlõ birle"imler ortaya koymak için kullanõlabilen sözdizimsel (syntactical)
kurallarla birlikte temel birimlerden olu"an bir “sözcük da!arcõ!õ” (vocabulary)
vardõr. “Çift eklemlilik”e (double articulation) sahip göstergebilimsel bir düzgü
(tõpkõ sözlü dilde oldu!u gibi) iki soyut yapõsal düzeyde çözümlenebilir: Daha üst
bir düzey “birinci eklemlilik” (first articulation), daha alt bir düzey ise “ikinci
eklemlilik” (second articulation) düzeyi olarak adlandõrõlõr. Yol panosundaki
göstergede ikinci eklemlilik yoktur ancak eklemlili!in hiç olmadõ!õ da söylenemez,
sadece birinci eklemlili!e sahip oldu!u söylenebilir.

Birinci eklemlilik düzeyinde dizge, mevcut olan “en küçük anlamlõ birimler”den
olu"ur. (Mesela bir dildeki biçimbirimler (morphemes) ve kelimeler) Bu eklemlilik
düzeyine dilde, “gramatikal düzey” denir. Bu düzeydeki anlamlõ birimler, her biri
bir gösteren ve gösterilenden olu"an eksiksiz göstergelerdir.

"kinci eklemlilik düzeyinde, göstergebilimsel bir düzgü, tek ba"õna anlam ta"õmayan
“en küçük i"levsel birimler”e bölünebilir. (Mesela konu"madaki sesbirimler
(phonemes) ve yazõdaki yazõbirimler (graphemes)) Tamamen ayrõmsal
(differential) ve yapõsal olan bu birimler, düzgüdeki yinelenebilen özelliklerdir.
Bunlar tek ba"larõna birer gösterge de!ildir. (Bu küçük birimlerin anlamlõ
göstergeler haline getirilmesi için düzgünün mutlaka birinci eklemlilik düzeyinin
olmasõ gerekir) Bu küçük birimler, bir "eye i"aret etmeyen gösterge ö!eleridir. Her
iki düzeyi de içeren bir düzgüde, bu küçük birimlerin i"levi, en küçük anlamlõ
birimleri ayõrt etmektir. Mesela dildeki /k/, /b/, /s/ sesbirimleri, ikinci eklemlili!in
ö!eleridir ve bunlarõn i"levi, dilin birinci eklemlilik düzeyinin ö!eleri olan /kel/,
/bel/, /sel/ gibi kelimeleri birbirinden ayõrt etmektir. Dildeki ikinci eklemlilik
düzeyi, görüldü!ü gibi, sesbilimsel (phonological) bir düzeydir.

Göstergebilimsel düzgüler ya tek eklemli ya çift eklemli ya da eklemsizdir. Çift


eklemlilik (double articulation), göstergebilimsel bir düzgünün, az sayõda birim
kullanarak sayõsõz anlamlõ birle"imler olu"turmasõna olanak tanõmlanõr. Sõnõrlõ
sayõda ö!elerin sõnõrsõz kullanõmõ, “göstergebilimsel ekonomi” olarak adlandõrõlõr.
Hjelmslev, çift eklemlili!i, dilin temel ve tanõmlayõcõ bir özelli!i olarak görmü"tür.
Çift eklemlilik, büyük ölçüde dilin yaratõcõ ekonomisine katkõ sa!lar. Dil, az sayõda
gösterge kullanan, fazlasõyla ekonomik bir göstergebilimsel dizgedir. Dilsel
ekonomi, ö!renmeyi ve hatõrlamayõ kolayla"tõrõr. Yaratõcõlõk açõsõndan dil, sõnõrsõz
biçimde üretkendir. Mesela bir dilde 40-50 civarõnda ikinci eklemlilik ö!esi yani
sesbirim bulunabilir ancak bunlardan yüzbinlerce cümle üretilebilir. Sonuçta Noam
Chomsky’nin belirtti!i gibi, dilin yaratõcõ ekonomisi bize, daha önce hiç
kar"õla"madõ!õmõz sonsuz sayõda cümle üretme olana!õnõ verir.

John Lyons’a göre “ikilik” (duality), aynõ zamanda “nedensizlik”le ili"kilidir. E!er her
sesbilimsel ö!eyle anlamõ arasõnda bazõ açõlardan -ister uzla"õmsal isterse do!al-
ikonik bir ba!õntõ bulunsaydõ, sesbilimsel ö!eleri birbirleriyle birle"tirme olana!õ
oldukça kõsõtlanõrdõ. Roman Jacobson’a göre ise dilsel birimlerin birle"tirilmesinde
artan bir özgürlük derecesi söz konusudur. Mesela ayõrõcõ özelliklerin sesbirimlerle
birle"tirilmesinde, birey-konu"ucunun özgürlü!ü sõfõrdõr, çünkü düzgü (code), söz
konusu dilde kullanõlabilecek bütün olanaklarõ zaten belirlemi"tir. Sesbirimleri
kelimelerle birle"tirirken de özgürlük sõnõrlõdõr. Kelimelerle cümle olu"tururken ise
konu"ucu daha az sõnõrlanmõ"tõr. Nihayetinde cümlelerin sözcelerle (utterance)
birle"tirilmesinde birey-konu"ucunun özgürlü!ü artar ve böylece yeni ba!lamlar
yaratabilir. Jacobson’un da belirtti!i gibi, cümle düzeyinin ötesinde bile, kelimeleri
kullanma "eklimiz bize açõk olan olanaklarõ sõnõrlayan dilsel uzla"õmlara ba!lõdõr.
E!er bu normlardan fazla uzakla"õrsak, bildiri"imde ba"arõsõz olabiliriz.

Bazõ düzgülerde sadece birinci eklemlilik vardõr. Bu göstergebilimsel dizgeler,


göstergelerden yani sistematik olarak birbirine ba!lõ olan anlamlõ ö!elerden olu"ur
ancak bu göstergeleri en küçük ve kendi ba"õna anlam ta"õmayan ö!eler halinde
yapõlandõracak ikinci bir eklemlilik yoktur. Bir düzgüdeki en küçük ve yinelenen
yapõsal birimin anlamlõ oldu!u yerde, düzgünün sadece birinci eklemlili!i vardõr.
Birçok göstergebilimci, sözlü olayan bildiri"imin, hayvan bildiri"imiyle ilgili çe"itli
dizgelerin sadece birinci eklemlili!e sahip oldu!unu savunur. Çift eklemlili!in
bulunmadõ!õ di!er göstergebilimsel düzgülerde, sadece ikinci eklemlilik vardõr.
Bunlar belirli anlamlara sahip göstergelerden olu"ur ve bu anlamlar o
göstergelerin ö!elerinden çõkarõlamaz. Bunlar sadece “beti”lere (figurae) yani en
küçük i"levsel birimlere bölünebilir. (42-91, 92; 80; 50) Bkz. Articulation,
Binarism, Figurae

Empty Signifier (T. Bo! Gösteren*, Fr. Signifiant Vain): Sem. Müphem, fazlasõyla
de!i"ken, özel olarak belirtilemeyen ya da mevcut olmayan bir gösterileni olan
gösteren olarak tanõmlanõr. Bu gibi bo" gösterenler, farklõ insanlar için farklõ "eyler
ifade ederler, birçok gösterilenin yerini tutabilirler ya da hiçbir gösterilenin yerini
tutmayabilirler. Onu yorumlayanlar ona ne anlam verirse o olabilirler. Bu tür
gösterenlerin var oldu!unu öne sürenler, gösteren ve gösterilen arasõnda hiçbir
ba!õntõ olmadõ!õnõ savunurlar. Ancak Saussure gelene!ini benimsemi" olan
göstergebilimcilere göre bir gösterilenin yerini tutmayan bir gösteren mevcut
olamaz, bir "eyi gösterge olarak nitelendirmek için mutlaka bir "eyi göstermesi
gerekir. (50) Bkz. Signifier

Encoding (T. Düzgüleme, Fr. Encodage): Sem. Metinlerin, düzgüleyiciler (encoders)


tarafõndan, ilgili düzgülerden faydalanõlarak üretilmesi. (50) Bkz. Code, Decoding
Enonciation (T. Sözceleme, Fr. Enonciation): Dilin bireysel olarak üretilmesi, dili
bireysel kullanõm haline sokmak. Sözcelemede, sözcelerin içinde bulundu!u durum
ve ba!lam büyük önem ta"õr. Belli bir özne tarafõndan üretilen bir sözcenin
anla"õlabilmesi için belirleyicilerini, söylenme nedenini, hangi ba!lamda
söylendi!ini ve söyleme ortamõnõ bilmek gereklidir. Üç tür sözceleme vardõr:
Do!rudan, gecikmeli ve dolaylõ sözceleme. Do$rudan sözcelemede, verici ile alõcõ
yüz yüzedir. Her biri konu"ma boyunca sõra ile verici ve alõcõ olur. Bazõ do!rudan
sözcelemede verici ile alõcõ do!rudan görü"se de, aynõ mekanda de!ildir. Verici ya
da alõcõ için, belirgin bir dinleyici ve mekan göz önüne gelmez. Telefon
konu"malarõ, bir ki"i ile yapõlan görü"meler bu türe örnek verilebilir. Gecikmeli
sözelemede, verici ve alõcõ aynõ zaman dilini içinde bulunmazlar. Yani vericinin
sözcelemesi, alõcõnõn sözceyi anlamlandõrma zamanõna göre daha önceki bir zaman
diliminde olacaktõr. Mektup, gecikmeli sözceleme için örnek verilebilir. Birisi
mektup yazar, kar"õsõndaki mektubu okur ve geri bildirimde bulunur. Yazõlõ
metinlerde de (gazete, ö!retici yazõlar, edebî metinler) gecikmeli sözceleme söz
konusudur. Ancak yazõlõ metinlerde alõcõnõn geri bildirimde bulunma hakkõ yoktur.
Yazõnsal anlatõmlarda iki sözceleme yeri ve zamanõndan söz edilebilir. Birincisi,
kitabõn basõldõ!õ yayõnevine ait yer ve zamandõr. #kincisi ise yazarõn metni kaleme
aldõ!õ yer ve zamandõr. Gecikmi" sözceleme için afi", duvar yazõsõ, araç-gereçlerin
üzerindeki kullanma talimatlarõ, genel uyarõlar gibi yazõ türleri örnek verilebilir.
Dolaylõ sözcelemede ise bir konu"ucu, ba"kalarõndan duyduklarõnõ aktarõr. Dolaylõ
anlatõm buna örnektir. Bu tür sözcelemede iki ayrõ verici vardõr. Birincisi, bir sözce
üreten; di!eri ise bu sözceyi bir ba"kasõna aktaran ki"idir. Aynõ biçimde iki
sözceleme durumu da söz konusudur. Birincisi, aktarõlan söyleme ait sözceleme
durumu; ikincisi ise aktaran söyleme ait sözceleme durumu. Yazõlõ ve sözlü
anlatõmlardan ba"ka tiyatro metinlerinde ve filmlerde dolaylõ sözceleme durumuna
örnekler bulunabilir. Özellikle anlatõbilim açõsõndan, bir anlatõda konu"an ki"i
anlatõcõdõr. Ancak anlatõ içinde anlatõcõdan ba"ka birçok ki"i de olacaktõr. Anlatõbilim
açõsõndan, di!er ki"ilerin tüm sözlerini anlatõcõnõn anlatõlana/okuyucuya aktardõ!õ
kabul edilir. Bubunla birlikte bir romandaki tüm konu"malarõn dolaylõ anlatõm
olmadõ!õ da bilinir. Bu durumda anlatõcõ silinmi" ve konu"ma hakkõnõ anlatõ
ki"ilerine bõrakmõ"tõr. Ama her durumda, bu bilgileri de okuyucuya anlatõcõnõn
aktardõ!õ kabul edilir. (21-36, 37, 38) Bkz. Discourse, Narration, Utterance

Episteme (T…., Fr. Epistème): Foucault’nun kullandõ!õ “episteme” terimi, belli bir
tarihsel dönemdeki söylemsel pratikleri biraraya getiren ba!õntõlar dizisinin
toplamõna gönderme yapar. Söylemsel pratikler de o dönemin bilgi kuramlarõnõ
(epistemologies) üretir. (50) Bkz. Epistemology
Epistemology (T. Bilgi Kuramõ, Fr. Epistemologie): Felsefenin, bilgi kuramõyla
ilgilenen bir dalõdõr. “Epistemology” terimi, dünyanõn nasõl bilinebilece!ine ve
dünya hakkõnda ne bilinebilece!ine gönderme yapar. #dealizm, realizm vb. hep
“gerçek”in ne oldu!u üzerinde duran bilgikuramsal bir tutum içindedir. Bilgi
kuramlarõ, ontolojik varsayõmlarõ da temsil eder. (50) Bkz. Episteme

Essentialism (T. Esasçõlõk, Fr. Essentielisme): Esasçõlõ!õ savunanlar, bazõ


gösterilenlerin (signifieds) di!erlerinden farklõ, müstakil kendilikler (entities)
oldu!unu, bunlarõn nesnel bir varlõ!a ve esas özelliklere sahip oldu!unu
savunurlar. Esasçõlara göre bu gösterilenler bir çe"it mutlak, evrensel ve tarih-
ötesi (transhistorical) “esas” vasõtasõyla tanõmlanabilirler. Mesela gerçeklik,
do!ruluk, anlam, zihin, bilinç, tabiat, güzellik, adalet, özgürlük gibi gösterilenlere,
dilden önce mevcut olmalarõnõ sa!layan varlõkbilimsel bir statü verilmi"tir.
Esasçõlõk, insanlarla ili"kili olarak, insano!lunun ya da tõpkõ “kadõnlar” gibi belirli bir
insan kategorisinin, do!u"tan gelen, de!i"mez ve ayõrõcõ bir tabiatõ oldu!una
gönderme yapar. Mesela kadõn ve erkek arasõndaki ayrõmda biyolojik esasçõlõk söz
konusudur. “Hümanizm” diye bilinen dü"ünce de esasçõdõr çünkü bireylerin sabit,
uyumlu, tutarlõ, bütünsel ve müstakil bir “iç ben”e, ki"ili!e, tutumlara ve fikirlere
sahip oldu!unu kabul eder. Burjuva ideolojisi de toplumu, “kabiliyet”, “tembellik”,
“müsriflik” gibi önceden verilmi" esaslara sahip “ba!õmsõz” bireyler açõsõndan
karakterize etti!i için esasçõdõr. Görececiler (relativists) ile yapõsalcõlõ!õ ve
yapõsalcõlõk-ötesini savunan göstergebilimciler esasçõlõ!a kar"õ çõkarlar çünkü
onlara göre "eylerin, bizim onlarõ tanõmlama ve sõnõflandõrma biçimimizden
ba!õmsõz “esas” özellikleri yoktur. (50) Bkz. Reductionism

Expression-Token (T. #fade Örne"i, Deyim Örne"i): Man. Bir ifadenin tekil ve somut
olarak her tekrarlanõ"õ bir ifade örne!idir. (9-41, 42; 14-25, 26) Bkz. Expression-
Type

Expression-Type (T. #fade Tipi, Deyim Tipi): Man. Bir tümel olarak ifadenin kendisi.
Buna kar"õlõk ifadenin her tekrarlanõ"õ tekil ve somut bir olay olarak “ifade örne$i”
(expression token) adõnõ alõr. Mesela “Ak"am, yine ak"am, yine ak"am” mõsrasõnda
be" kelimenin oldu!unu da söyleyebiliriz, iki kelimenin oldu!unu da. #ki kelimenin
oldu!unu söyledi!imizde “ifade tipi”ni saymõ" oluruz. Be" kelimenin bulundu!unu
söyledi!imizde ise “ifade örnekleri”ni saymõ" oluruz. “Ak"am” kelimesinin her
geçi"i bir ifade örne!idir; tek ba"õna ak"am kelimesi ise ifade tipidir. Bir kelimenin
fonetik varyantlarõ da aynõ ifade tipine dahildir. Buradan hareketle “Söz da!arcõ!õ
bakõmõndan en zengin dil #ngilizce’dir” veya “En fazla sözcük kullanan yazar
Shakespeare’mi"” gibi ifadeleri #ngilizlerin çok konu"an ve yazan bir ulus,
Shakespeare’in ise en verimli yazar oldu!u "eklinde yorumlamamak gerekir.
Çünkü burada #ngilizce’nin zenginli!i, bu dilin sözlü!ünde yer alan ayrõ tipten
sözcü!ün sayõsõyla ilgilidir. Aynõ "ekilde Shakespeare’in hacimce hiç de kabarõk
olmayan eserlerinde 20.000’e yakõn ayrõ tipten sözcü!ün geçti!i hesaplanmõ"tõr.
(9-41, 42; 14-25, 26) Bkz. Expression-Token

Expressive Function (T. Anlatõmsallõk #!levi, Fr. Fonction Expressive): Bildirinin


konu"ucuya yönelik oldu!u, konu"ucunun sözünü etti!i konuya ili"kin özel
tutumunu, gerçek olsun olmasõn ço"kusallõ!õnõ dolaysõz biçimde dile getirdi!i
durumlarda gerçekle"en dilsel i"lev. “Ne günlerdi o günler!” gibi ünlemler bu
i"levin en yalõn anlatõmõdõr. Bu i"lev ayrõca çe"itli sesçil, dilbilgisel, sözlüksel
biçimlere de renk katar. (42-62, 63; 41-25) Bkz. Appellative Function, Functions
of Signs, Metalingual Function, Phatic Function,, Poetic Function, Referential
Function

Extension (T. Kaplam, Fr. Extension): Man. Bir düzgün deyimin dile getirdi!i nesne
ya da nesneler kümesi. Mesela bir adõn kaplamõ, gösterdi!i birey; bir yüklemin
kaplamõ, bu yüklemi alan nesnelerin toplamõ; bir önermenin kaplamõ, bu
önermenin do!ruluk de!eridir. Kaplam ile içlem arasõndaki ayrõmõ ilk dile getiren
John Stuart Mill’e göre bir terimin kaplamõ, bu terimin uygulanabildi!i nesnelerdir.
Buna göre “sandalye” kelimesinin kaplamõ, dünyadaki her sandalyeyi içerir. (18-
71) Bkz. Intension

Felicity Conditions (T. Yerindelik Ko!ullarõ): Prag. Bir söz ediminin uygun ko"ullarda
sözcelenip sözcelenmedi!ini belirleyen ko"ullar. Konu"an ki"inin sözceledi!i
edimsel bir tümce ancak belli ko"ullarda yerinde olabilir ve ba"arõya ula"õr. Mesela
“Bu gemiye ‘Queen Elizabeth’ adõnõ veriyorum” sözcesi, söz konusu geminin zaten
bir adõ varsa, ortada gemiye ad veren ki"i dõ"õnda kimse yoksa, bu töreni
düzenleyen ki"i ya da ki"ilerin bu i" için davet etti!i bir ki"i de!ilse yerinde olmaz.
Yerindelik ko"ullarõ kabaca üç ba"lõk altõnda de!erlendirilebilir:

!" Hazõrlayõcõ Ko!ullar: Bunlar söz edimini gerçekle"tirmek için konu"ucunun sahip
olmasõ gereken toplumsal durumu ya da otoriteyi, di!er "ahõslarõn durumunu vb.
içerir. Mesela resmî bir nikahõ ancak nikah memuru gerçekle"tirebilir. Ayrõca
evlenen çiftlerin mutlaka bekar olmasõ ve “evet” ya da “hayõr” "eklinde sözcelerle
evlili!i kabul ya da reddetmeleri gerekir.

!" "cra ya da Uygulama Ko!ullarõ: Uygulama ko"ullarõ, bir söz ediminin bir ayin ya da
tören e"li!inde gerçekle"tirilmesini akla getirir ancak esasõnda bir hareket ya da
eylem olmadõ!õ zaman da edimin geçerli ve yerinde oldu!u durumlar vardõr.
Mesela bir futbol kar"õla"masõndaki bir hakem, bir oyuncuyu uyardõ!õ zaman onun
adõnõ, numarasõnõ ve oynadõ!õ takõmõ not eder. Bununla birlikte hakem sarõ kartõnõ
da çõkarõp gösterebilir ama bu, uyarmak için ille de gerekli de!ildir.

!" "çtenlik Ko!ullarõ: Bunlar, konu"ucunun söyledi!i "eyi yapmaya gerçekten niyetli
olmasõ gerekti!ini ifade eder. Söz verme ya da özür dileme durumunda di!erleri
için konu"ucunun ne kadar içten olup olmadõ!õnõ bilmek imkansõz olabilir. Bununla
birlikte içtenlik, özrün bir daha tekrarlanmayaca!õna ya da verilen sözün
tutulaca!õna dair garanti vermez. “Evlenme sözü vermek, and içmek” gibi bazõ söz
edimlerinde bu içtenlik, "ahitlerin varlõ!õyla belirli hale gelir. Sözü veren ki"i daha
sonra “Ben böyle demek istememi"tim” diye bir "ey öne süremez. (107; 108; 36-
14, 15, 16) Bkz. Cooperative Principle, Performative, Speech Act

Figurae (T. Beti, Fr. Figurae): Hjelmslev tarafõndan, göstergeden daha küçük boyuttaki
birimlere verilen ortak ad. Çift eklemlili!in daha alt bir yapõsal düzeyinde,
göstergebilimsel bir düzgü, kendi ba"õna anlam ta"õmayan (konu"mada
sesbirimler, yazõda yazõbirimler gibi) küçük i"levsel birimlere
ayrõlabilir.Hjelmslev’in “figurae” diye adlandõrdõ!õ daha alt düzeydeki bu birimler,
tamamõyla ayrõmsal (differential) olan yapõsal birimlerdir. Dil, sonlu sayõda
betilerle (seslem, sesbirim, anlambirimcik) sonsuz sayõda gösterge olu"turmaya
elveri"li bir düzenektir. (41-42; 50) Bkz. Articulation, Double Articulation

Figure (T. De"i!mece, Fr. Figure): Bir göstergenin gerçek anlamõ dõ"õnda, tabiî ve
alõ"õlmõ" olandan uzakla"mõ" biçimde kullanõlmasõ. Figürler, dü!ünce figürleri ve
kelime figürleri olarak ikiye ayrõlõr. Dü"ünce figürleri imgelemle ili"kilidir, bunlarõ
ifade eden kelimeler de!i"tirilse de figür daima aynõ kalõr. Buna kar"õlõk kelime
figürlerinde söz de!i"tirildi!inde figür yok olur. Figürlerde temel olarak benzerlik
ya da e!de$erlik ili"kisi bulunur. Burada benzerlik, e!retilemeye (metaphor);
e"de!erlik ise düzde!i"meceye (metonymy) tekabül eder. Bu tarz figürlerin
dõ"õnda, tümcedeki ö!elerin düzenleni" biçiminden, tümce kurulu"undan, biçemsel
özelliklerden kaynaklanan figürler de vardõr. (41-72; 14-27) Bkz. Metaphor,
Metonymy, Synecdoche

First Articulation (T. Birinci Eklemlilik, Fr. Première Articulation): Bkz. Articulation

Form (T. Biçim, Fr. Forme): I.Dil. Dilsel bir göstereni olu"turan ses ö!elerinin tümü.
II.Sem. Saussure’ün yaptõ!õ gösteren-gösterilen ayrõmõnda “gösteren” biçim,
“gösterilen” ise içerik olarak de!erlendirilir. Hjelmslev, Saussure’ün
gösteren/gösterilen kar"õtlõ!õnõ anlatõm/içerik düzlemleriyle kar"õlar. Her düzlemde
de töz/biçim kar"õtlõ!õnõ öngörür. Yani anlatõm (expression) ve içerik (content)
düzlemlerinin birer tözü (substance) ve biçimi (form) vardõr. Buna göre
göstergelerin dört boyutu vardõr: #çeri!in tözü, içeri!in biçimi; anlatõmõn özü,
anlatõmõn biçimi. #çerik düzlemindeki gösterilenler "unlardõr: Metinsel dünya, konu,
tür (genre) vb.’yi kapsayan “içeri!in tözü” ve anlamsal yapõ (semantic structure)
ile tematik yapõyõ kapsayan “içeri!im biçimi”. Anlatõm düzlemindeki gösterenler de
"unlardõr: Görüntü, ses gibi fiziksel iletim araçlarõnõ kapsayan “anlatõmõn tözü” ve
biçimsel sözdizimsel yapõ, teknik ve üslubu kapsayan “anlatõmõn biçimi”. (41-44;
50) Bkz. Signified, Signifier

Formalism (T. Biçimcilik, Fr. Formalisme): 1915-1930 yõllarõ arasõnda S.S.C.B’de


ortaya çõkan yapõsalcõ, realizm kar"õtõ ve estetik bir ö!reti. Bu ö!retiyi savunanlar
arasõnda Boris Toma"evski, Viktor $klovski, Boris Eichenbaum ve Yuri Tinyanov
gibi ara"tõrmacõlar vardõr. Çalõ"malarõna Rus Biçimcileri ile ba"layan Roman
Jacobson ise 1920’de Rusya’dan ayrõlõp Çekoslovakya’ya giderek Prag Dilbilim
Okulu’na katõlmõ" ve Rus Biçimcili!ini, bir bakõma, Avrupa’da devam ettirmi"tir.
Rus Biçimcili!i, Sovyetler’in resmî anlayõ"õna ters dü"tü!ü için 1930’dan sonra yok
olmaya yüz tutmu" ve yerini yapõsalcõlõ!a bõrakmõ"tõr. 1960’larda ise Rus
Biçimcili!inin göstergebilimsel bir biçimi ortaya çõkmõ"tõr. Rus Biçimcileri esas
olarak dilin edebî kullanõmlarõ üzerine odaklanmõ"lardõr. Dolayõsõyla içerikten
ziyade biçim, yapõ, teknik ya da iletim aracõ (medium) üzerinde durmu"lardõr.
Biçimciler, edebî dili “yabancõla"tõrõlmõ"” bir dil olarak görmü" ve düzyazõdan
ziyade !iiri model almõ"lardõr. $iirde de daha çok kafiye, vezin, betimleme,
sözdizimi ve anlatõ teknikleri gibi edebî “araç”lara ilgi duymu"lardõr. Rus
Biçimcilerine göre edebiyat incelemesinin, di!er tür incelemelerden ayrõ, kendine
özgü bir yönteme dayandõrõlmasõ gerekiyordu. Rus Biçimcileri bunun için eserden
hareket etmeyi savunmu" ve her "eyden önce edebiyat eserini di!er eserlerden
ayõran biçimsel özelli!in, yani yazõnsallõ!õn ne oldu!u sorusuna cevap aramõ"lardõr.
Rus Biçimcileri yazõnsallõ!õ “ostranenie” yani “yabancõla"tõrma” ya da “alõ"kanlõ!õ
kõrma” kavramõyla açõklamõ"lardõr. Buna göre biz, dõ" dünyaya, nesnelere,
davranõ" ve dü"ünü" biçimlerine baka baka bunlarõ kanõksarõz. $iir ise kendine
özgü dili sayesinde bu kanõksamayõ sarsarak, nesneleri, davranõ"larõ, dü"ünceleri
ve duygularõ taze bir bakõ"la görmemizi, yeniden algõlamamõzõ sa!lar. Dolayõsõyla
edebiyat eserinin yaptõ!õ, gerçekli!i yansõtmak de!il, onu de!i"ik biçimde
yansõtmak. Rus Biçimcileri, yazõnsallõ!õn özünü alõ"kanlõ!õ kõrmakta gördükleri için,
üzerinde durduklarõ sorun, metnin bunu nasõl sa!ladõ!õ sorunudur. Bu yüzden, Rus
Biçimcileri için önemli olan "airin gerçeklik kar"õsõndaki tutumu de!il, dil
kar"õsõndaki tutumudur. (27-177, 178 vd.; 50) Bkz. Denaturalization, Form, Poetic
Function, Structuralism
Functionalism (T. #!levselcilik, Fr. Fonctionalisme): Geni" anlamõyla, toplumu ve
kültürü bütün bir sistemin içerisindeki birbiriyle ili"kili olan ba!õmsõz ö!elerin
i"levlerini vurgulayan bir yakla"õm. Birer sosyolog olan Herbert Spencer ve Emile
Durkheim tarafõndan ortaya atõlan i"levselcilik, daha sonra Bronislav Malinovski
gibi antropologlar, Talcott Parsons ve Robert Morton gibi sosyologlar tarafõndan da
benimsenmi"tir. #"levselci yakla"õm, dilbilimciler tarafõndan da benimsenmi" ve
“i"levsel dilbilim” ortaya çõkmõ"tõr. #"levsel dilbilim, dilsel biçimlerin i"levi üzerinde
odaklanõr ve dilsel ö!eler arasõndaki ba!õntõlarõ, bildiri"imdeki i"levleri açõsõndan
ele alõr. Güçlü bir toplumsal yakla"õmla da belirlenen i"levsel dilbilim, dilin kendi
içinde ve kendisi bakõmõndan incelenmesi ilkesinin, toplumla ve dil dõ"õ somut
durumla ba!õntõlarõ göz önünde tutularak ele alõnmasõnõ engellemedi!i görü"ünü de
içerir. Rus Biçimcileri (Propp, Volosinov, Bakhtin), Prag okuluna mensup
dilbilimciler (Jacobson), L. Hjelmslev, André Martinet, Teun von Dijk gibi
dilbilimciler i"levsel yakla"õmõ benimsemi"tir. #"levselcilik, toplumsal de!i"meyi
gözardõ etmekle ve tarih-dõ"õ olmakla ele"tirilmi"tir. #"levselcilik, olgularõ bir
bütünün ö!eleri olarak ve bu bütün içindeki ili"kileri bakõmõndan ele alan
yapõsalcõlõkla da yakõndan ili"kilidir. (50; 41-129) Bkz. Formalism, Functions of
Signs, Structuralism

Functions of Signs (T. Göstergelerin #!levleri, Fr. Fonctions des Signes):


Jacobson, K. Bühler’in üç i"levli modelini geli"tirerek altõ i"levli bir dilsel bildiri"im
modeli tasarlamõ"tõr. Jacobson’a göre dilsel bildiri"imin gerçekle"tirilmesi için altõ
etken gereklidir: Konu"ucu, dinleyici, bildiri, oluk, gönderge, düzgü ya da dizge.
Bildirim eyleminde ilkece ilkece göndergeye ili"kin, düzgülenmi" bir bildirinin oluk
aracõlõ!õyla konu"ucudan dinleyiciye aktarõlmasõ söz konusu ise de, gerçekte
bildiri"im hiç de bu denli yalõn ve tekdüze de!ildir. Duruma göre, söz konusu altõ
ö!eden biri ya da öbürü a!õr basabilir; bir ba"ka deyi"le süreç gönderge a!õrlõklõ
olmayabilir. Böylece bildiri"im çe"itlenir, egemen ö!eye göre anlam kazanõr;
de!i"ik dilsel i"levler ortaya çõkar. Yorumlama ve de!erlendirmede yanlõ"lõ!a
dü"memek için hem egemen ö!enin belirlenmesi; hem de bu ö!eye e"lik eden
öbür ö!elerin hangi oranda sürece katõldõ!õnõn saptanmasõ gerekir. Jacobson buna
dayanarak geli"tirdi!i modelde, ço"ku i"levi, ça!rõ i"levi, yazõnsal i"lev ya da sanat
i"levi, ili"ki i"levi, gönderge i"levi ve üstdil i"levine yer vermi"tir. Ço"ku i"levinde
bildiri konu"ucuya yöneliktir. Ça!rõ i"levinde bildiri dinleyiciye yöneliktir. Yazõnsal
i"lev ya da sanat i"levinde bildirinin kendisine yöneliktir. #li"ki i"levinde bildiri,
bildiri"imin kendisine yöneliktir. Gönderge i"levinde ba!lama yönelik, üstdil
i"levinde ise düzgüye ya da dizgeye yöneliktir. (20-22, 23 vd.; 50; 42-62, 63 vd.)
Bkz. Conative Function, Expressive Function, Metalingual Function, Phatic
Function,, Poetic Function, Referential Function
Glossematics (T. Glosematik, Fr. Glossématique): L.Hjelmslev ve arkada"larõ
tarafõndan, dilin biçimsel yapõsõnõ incelemek üzere bir tür dil cebiri olarak
tasarlanan kuram ve yöntem. Bu kuram bir dil betimlenirken gerçekle"me
düzleminde kar"õla"õlan bütün ö!elerin (ses, yazõ vb.) ya da tözün bir yana
bõrakõlarak hem içerik hem anlatõm yönünden biçimin ele alõnmasõnõ öngörür. (41-
109)

Hermeneutics (T. Yorumbilgisi, Fr. Herméneutique): I.Fel. Adõnõ Yunan


mitolojisinde tanrõlarla insanlar arasõnda aracõlõk yapan Hermes’ten alan
“Hermeneutics” felsefede, yorum ve açõklamanõn yöntembilim ilkelerini inceleyen
sistemdir. Eski Yunan gelene!inden bir sanat olarak aktarõlmõ", bir metni
anlamaya yönelen ya da metin yorumlamasõnõ konu alan ö!reti anlamõnõ almõ"tõr.
Kutsal metinlerin yorumlanmasõnõn önem kazanmasõyla birlikte geli"mi"tir.
Aristotales, Organon’un ikinci kitabõ olan Peri hermenias’ta (Yorum Üzerine)
anlamlara dayanarak önermeler aracõlõ!õyla çõkarõm yapma biçimlerini ele almõ",
böylece bir bakõma ça!da" yorumbilime öncülük etmi"tir. Yorumbilgisinin temel
ilkesi, bir saptamanõn anlamõnõn ancak, kendisinin bir parçasõnõ olu"turdu!u tüm
bir söylemle ya da dünya görü"üyle ili"kili olarak kavranabilece!i dü"üncesidir.
(50) Bkz. Interpretative Codes

Idealizm (T. #dealizm, Idéalisme): Sem. Gerçekli!in öznel oldu!unu ve insanlar


tarafõndan kullanõlan göstergelerle kuruldu!unu ileri süren yakla"õm. #dealist
yakla"õm, toplumsal boyutu gözardõ etmekle ele"tirilmi"tir. Metinleri toplumsal
ba!lamlarõnda ba!õmsõz olarak ele alan yakla"õma “metinsel idealizm” (textual
idealizm) olarak nitelendirilmi"tir. Özellikle solcu ele"tirmenler, idealizme, insan
varolu"unun maddî ko"ullarõnõ görmezden geldi!i için kar"õ çõkmõ"lardõr. Bireyden
ve onun dü"üncesinden ba"ka hiçbir "eyin varolmadõ!õnõ savunan idealizm,
tekbencilikle (solopsizm) de ili"kilidir. (50) Bkz. Epistemology, Essentialism

Ideogram (T. Fikir #mi, Fr. Idéogramme): Do!rudan do!ruya bir fikir temsil eden
"ekil. Bu bir resim ya da herhangi bir i"aret olabilir. (37-82)

Ideological Codes (T. #deolojik Düzgüler, Fr. Codes Ideologique): Sem.


Yorumlayõcõ düzgülerin (Interpretative codes) bir türü. Feminizm, materyalizm,
liberalizm, kapitalizm, popülizm… gibi “izm”leri içeren düzgülerdir. Bir bakõma
bütün düzgüleri ideolojik olarak görmek de mümkündür. (50) Bkz. Aesthetic
Codes, Code, Interpretative Codes, Logical Codes

Idiolect (T. Bireysel Dil, Fr. Idiolecte): I.Dil. Toplumdilbilimden (sociolinguistics)


alõnmõ" olan, dilin bireyler tarafõndan farklõ biçimlerde kullanõlmasõnõ ifade eden
terim. Bir dilin, belli bir bireyde aldõ!õ biçim. II.Sem. Bu terim, göstergebilimde,
bireylerin kendilerine özgü üsluplarõnõ ve alt-düzgülerini ifade eder. (41-49; 50)
Bkz. Sociolect

Illocutionary Act (T. Edimsöz Edimi, Fr. Acte Illocutionnaire): Prag. Austin’in söz
edimleri kuramõnda düzsöz ediminden (locutionary act) sonra gelen ve sözceyle
birlikte gerçekle"tirilen davranõ"larõ ifade eden edim. Buna göre bahse girmek,
evlenme sözü vermek, ho" geldin demek, uyarmak, emir vermek, suru sormak
gibi edimleri söylemek aynõ zamanda yapmak demektir ve dolayõsõyla bunlar
edimsöz edimleridir. Edimsöz edimi, bildiri"im ili"kileri içinde sözcenin (utterance)
ta"õdõ!õ de!ere göre de!i"iklikler gösterir, konu"ucu ve dinleyici arasõndaki ili"kileri
ilgilendirir, kullanõmsal anlamõ ortaya çõkarõr. Edimsöz edimleri, öteki edimlerden
farklõ olarak, birtakõm sesler çõkarõlõrken ya da birtakõm çizgiler çizilirken yerine
getirilir. Ancak yalnõzca birtakõm sesler çõkarmak ya da çizgiler çizmekle, bir
edimsöz ediminde bulunmak arasõnda fark vardõr. Birinci fark, ki"inin bir edimsöz
ediminde bulunurken çõkardõ!õ seslerin ya da çizdi!i çizgilerin bir anlamõ oldu$unun
söylenmesi, ikinci fark ise ki"inin bu sesleri çõkararak ya da çizgileri çizerek bir !ey
anlatmak istedi$inin söylenmesidir. Bazõ ara"tõrmacõlar, edimsöz edimlerini
kategorilere ayõrmaya çalõ"mõ"tõr. Austin, tümce söylenirken yerine getirilebilecek
edimsöz edimlerinin sayõsõnõn binlerle ifade edilece!ini söylemekle birlikte bunlarõ
be" ba"lõk altõnda toplamanõn da olanaklõ oldu!unu belirtmektedir:

!" Karar-belirticiler (verdictives): Bir karar bildirilirken sözcelenen tümcelerin (örne!in


bir jürinin, bir yargõcõn, bir hakemin kararõnõ bildirirken kullandõ!õ tümcelerin)
edimsöz güçlerini (illocutionary force) içerir. Burada, verilen ya da bildirilen
kararõn kesin olmasõ gerekmez. Bu bir tahmin, bir sanõ, bir takdir de olabilir.
Karar-belirticiler için önemli olan, "u ya da bu nedenle hakkõnda tam bir karara
varõlamayan bir "eyle (bir olguyla, bir de!erle) ilgili bir bulgunun dile
getirilmesidir.

!" Yaptõrõcõlar (Exercites): Bir güç, bir hak, bir erk kullanõlõrken sözcelenen tümcelerin
ta"õdõ!õ edimsöz güçlerini (illocutionary force) kapsar. Örne!in atama, oyunu
belirtme, emretme, üsteleme, önerme, uyarma birer yaptõrõcõdõr.

!" Yükleyiciler (Comissives): Söz verme gibi konu"an ki"iyi bir "ey yapmakla yükümlü
kõlan sorumluluklar altõna girilirken sözcelenen tümcelerin edimsöz güçlerini
kapsar. Bunun yanõ sõra, söz verilmeksizin bir yönelim dile getirilirken kullanõlan
tümcelerle, birini desteklemek gibi daha belirsiz durumlarda üretilen tümcelerin
edimsöz güçlerini de içerir. Austin, yükleyicilerin yaptõrõcõlarla ve karar-belirticilerle
yakõn ba!lantõlarõ oldu!una dikkat çeker.
!" Davranõ!-belirticiler (Behabitives): Austin’e göre çok karma"õk olan bu edimsöz gücü
tutumlarla ve davranõ"larla ilgilidir. Örne!in özür dileme, kutlama, saygõ sunma,
taziyede bulunma, beddua etme, meydan okuma bu sõnõfa girer.

!" Serimleyiciler (Expositives): Austin tanõmlamakta güçlük çekti!ini belirtti!i bu


edimsöz gücünü "öyle açõklar: Bunlar sözceledi!imiz tümcelerin bir uslamlamanõn
ya da bir söz alõ"-veri"inin akõ"õ içindeki yerini; daha genel bir anlatõmla ileti"im
sõrasõnda tümcelerimizi nasõl kullandõ!õmõzõ gösterir. Örne!in yanõtlama, kabul
etme, varsayma, açõklama birer serimleyicidir. (14-5; 107; 108; 4-137; 36-21)
Bkz. Illocutionary Force, Locutionary Act, Perlocutionary Act, Speech Act

Illocutionary Force (T. Edimsöz Gücü, Fr. Force Illocotionnaire): Prag. Austin’e
göre, belli bir ileti"im ortamõnda üretilen tümcelerin ta"õdõ!õ edimsözel de!er.
Mesela “Tamam, gelece!im” tümcesinin, uygun ileti"im ortamõnda ta"õdõ!õ edimsöz
gücü, söz vermektir. (107; 108) Bkz. Illocutionary Act

Index (T. Belirti, Fr. Indice): Sem. Peirce’ün gösterge ile nesnesi arasõndaki ili"kiye
göre yaptõ!õ tasnifte yer alan üç gösterge türünden (icon, index, symbol) biri.
Belirtide, gösterge ile nesnesi arasõnda varolu"sal ve nedensel bir ba!õntõ vardõr.
Mesela duman, ate"in; ayakizi, insanõn; yanõk yemek kokusu yeme!in yandõ!õnõn
vb. belirtisidir. Belirtinin olu"umunda, temelde bir "ey aktarma niyeti yoktur. (13-
56; 67) Bkz. Sign, Icon, Symbol

Induction (T. Tümevarõm, Fr. Induction): Man. Ki"ilerin, özellikle bilim adamlarõnõn
gözlem ve deneylere dayanarak yeni varsayõmlarõ benimsemeleri süreci.
Tümevarõm, tümdengelimin aksine zihnin özellerden genellere, misallerden
kaidelere, olaylardan kanunlara do!ru çõkõ" "eklindeki bir dü"ünce tarzõdõr.
Tümevarõm daha çok deneyin söz konusu oldu!u tabiat bilimleri için elveri"lidir.
Mesela demir, bakõr, gümü" gibi madenler õsõ kar"õsõnda geni"ler. Bu, deneylerle
ispatlanmõ"tõr. O halde bütün madenler õsõ kar"õsõnda genle"ir. (26-113; 18-138)
Bkz. Abduction, Deduction

Inference (T. Çõkarõm, Fr. Inférence): Man. Verilerden sonuç çõkarma, bir önermeden
yeni bir önerme çõkarma. Bu terim, mantõkta, do!rulu!u bilinen önermelerden
sonuç çõkarma i"lemini ifade eder ve bu anlamda akõl yürütme (reasoning)
terimiyle e"anlamda kullanõlmasõ do!ru de!ildir çünkü akõl yürütme, araçlõ
çõkarsamalarõ kapsar. Mesela “Ta" insan de!ildir” önermesinden “insan ta"
de!ildir” sonucunu araçsõz olarak çõkarõrõz. Oysa “Ni"asta besleyicidir”
önermesinden, “Ekmek ni"astadõr” aracõ önermesini bilmeksizin “Ekmek
besleyicidir” sonucunu çõkaramayõz. Bu araçlõ ya da dolaylõ çõkarõm, akõl
yürütmedir. Çõkarõm, geni" kapsamlõ bir deyimdir; akõl yürütme, tümdengelim ve
tümevarõm bunun özel biçimleridir. Çõkarõmda varõlan sonucun do!ru olabilmesi
için öncüllerin do!ru olmasõ "arttõr. Öncülleri yanlõ" olan çõkarõmda varõlan sonuç
da yanlõ" olur. (18-24; 24-256) Bkz. Abduction, Deduction, Induction

Intension (T. #çlem, Fr. Intension): Man. Genel olarak bir sözcü!ün ça!rõ"õmlarõ;
kaplama (extension) giren nesnelere uygulanan nitelik ya da kavram. Mesela
“sandalye” kelimesinin içlemi, “bir ki"inin oturmasõ içim tasarlanmõ" mobilya
parçasõ” "eklinde belirtilebilir. John Stuart Mill, kaplam-içlem kar"õla"tõrmasõnõ
ortaya atmõ" ve bir cins adõnõn içlemini, genel olarak bu adla bir arada anõlan
ayõrõcõ niteliklerin kümesi, bu cins adõnõn hangi nesnelere uygulanabilece!ini
belirleyen ayõrõcõ nitelik ya da nitelikler kümesi olarak tanõmlanmõ"tõ. Genel bir
terimin içlemi arttõkça, kaplamõ azalõr. Ça!da" bir terim olan içlem, geleneksel
mantõk terimi “kapsam”dan (compréhension) türemi"tir. (18-59, 60) Bkz.
Extension

Interpretative Codes (T. Yorumlayõcõ Düzgüler, Fr. Codes Interpretatif): Sem.


Birçok göstergebilimsel düzgüyü yorumlayõcõ olarak görmek mümkünse de,
yorumlayõcõ düzgüler, toplumsal ve metinsel düzgülerin yanõnda ba"lõca bir grup
olarak de!erlendirilebilir. Yorumlayõcõ düzgüler algõsal (perceptual) düzgüler ve
ideolojik düzgüleri içerir. Yorumlayõcõ düzgülerin, metinsel ve toplumsal
düzgülerden faydalanarak kiplikle (modality) ilgili yargõlarõn temelini olu"turdu!u
söylenebilir. Bazõ göstergebilimciler, kesin ve net almadõ!õ için yorumlayõcõ
düzgüleri, göstergebilimsel düzgüler olarak de!erlendirmekte tereddüt ederler.
(50) Bkz. Code, Hermeneutics, Ideological Codes, Perceptual Codes

Interpretant (T. Yorumlayan, Fr. Interpretant): Sem. Peirce’ün üçlü gösterge


modelinde, bir “yorumlayõcõ” (interpreter) olmaktan ziyade, göstergeye verilen
mânâyõ (sense) ifade eden terim. Peirce’e göre bir göstergeyi tanõmlarken onu
nakletmek için her zaman ba"ka bir gösterge kullanmak durumunda kalõrõz; i"te
Peirce, di!er göstergeyi betimlemek için kullandõ!õmõz göstergeye “yorumlayan”
der. (50; 57; 60) Bkz. Sign, Object, Representamen, Referent, Semiotic Triangle

Intertextuality (T. Metinlerarasõ #li!kiler, Fr. Intertextualité): J. Kristeva’nõn M.


Bahtin’in “diyalojizm” kavramõndan esinlenerek geli"tirdi!i kavram. Metinlerarasõ
ili"kiler kavramõ, bir metnin di!er metinlerle olan ili"kilerini ifade eder. Buna göre
her metin, di!er metinlerle olan ili"kileriyle var olur. Metinler kendi
yaratõcõlarõndan ziyade di!er metinlere daha çok "ey borçludurlar. Metinler, tõpkõ
“tür” (genre) gibi içinde daha ba"ka metinlerin yaratõlabilece!i ya da
yorumlanabilece!i ba!lamlar sa!lar. Metinlerarasõ ili"kiler terimi, bir metnin
sõnõrlarõ oldu!u fikrini “Bir metin nerede ba"lar ve biter?” "eklinde sorunsalla"tõrõr.
Ayrõca bu terim, yapõsalcõlõk-ötesi (post-structuralist) kuramcõlarõn görü"leriyle de
benzerlikler ta"õr. (50; Bkz. Dialogism, Intratextuality

Intratextuality (T. Metiniçi #li!kiler, Fr.Intratextualité): “Metinlerarasõ ili"kiler”


(intertextuality) terimi bir metnin di!er metinlerle olan ili"kilerini ifade ederken,
“metiniçi ili"kiler” terimi adõ üzerinde bir metnin kendi içerisindeki ba!õntõlarla
ilgilidir. Bu ba!õntõlar, tek bir düzgü (code) içerisinde ve dizimsel (syntagmatic)
ba!õntõlar "eklinde olabilmektedir. Mesela foto!rafik bir düzgüde, bir ki"inin aynõ
foto!raftaki ba"ka bir ki"iyle olan ba!õntõsõ. (50; Bkz. Dialogism, Intertextuality

Irony (T. Tersinme, #roni, Fr. Ironie): I.Ret. Asõl maksadõn zõt anlam ta"õyan
kelimelerle ifade edildi!i bir tür de!i"mece (trope). #ronide ince bir alay ve dolaylõ
bir anlatõm söz konusu olmakla birlikte keskin ve incitici bir yön vardõr. #ronide,
konu"an ki"inin ima etti!i anlam görünü"teki anlamdan tamamen farklõdõr. #ronik
ifade genellikle bir tavõr ya da de!erlendirmenin açõk bir ifadesini içerir ancak
konu"manõn genelindeki belirtilerden, konu"an ki"inin farklõ ve ço!unlukla zõt bir
tutum ve de!erlendirmeyi kastetti!i anla"õlõr. II.Sem. Asõl göstergenin (literal
sign) genellikle tam tersi bir anlamõ i"aret etmek için, ba"ka bir göstergeyle
birle"tirilerek kullanõldõ!õ bir tür çift gösterge. (50; Bkz. Allegory, Metaphor,
Metonymy, Synecdoche

Isomorphism (T. E!biçimlilik, Fr. Isomorphisme): Bazõ ara"tõrmacõlar tarafõndan


“homology” terimiyle de ifade edilen bu terim a) #ki farklõ yapõnõn b) #ki farklõ
yapõdaki yapõsal ö!elerin ve c) Aynõ yapõ içinde yer alan farklõ seviyelerdeki yapõsal
ö!elerin özellikleri, modelleri ya da ili"kileri açõsõndan birbirleriyle uygunluklarõnõ,
paralelliklerini ya da benzerliklerini ifade eder. Yapõsalcõlar, bu gibi modelleri tespit
etmeye çalõ"õrlar ve bir dizgenin içinde yer alan bütün seviyelerdeki yapõlar
arasõndaki e"biçimliliklere önem verirler; çünkü bütün yapõsal birimler aynõ temel
dönü"üm kurallarõndan kaynaklanõr. Anlatõ bilimciler (narratologists), belirli
metinlerdeki anlamsal yapõlar (mesela anlatõ) ve sözdizimsel yapõlar (mesela bir
cümlenin yapõsõ) arasõndaki e"biçimliliklere dikkat çekerler. E"biçimsel
(isomorphic) ili"kilerin, bir gösterenin (signifier) belirli yapõsal özelliklerinin,
gönderme yaptõ!õ gösterileninkiyle (signified) benzerlik ta"õdõ!õ zaman mevcut
oldu!u kabul edilir. Bu anlamda görüntüsel gösterge (icon) e"biçimlili!i içerir. Dil
kategorilerinin fiziksel dünyanõn yapõsõnõ ayna gibi yansõttõ!õnõ savunan
“nomenclaturism”, dil-dünya e"biçimlili!iyle yakõndan ilgilidir. Dilsel görecelik
(linguistic relativism), dil-dil e"biçimlili!ini reddeder. Ele"tirmenler, yüksek
düzeydeki bir soyutlamada iki yapõsal ö!enin e"biçimli olarak tanõmlanabilece!ine
dikkat çekerler. (50;

Isotopy (T. Yerde!lik, Fr. Isotopie): Sem. Metnin birli!ini sa!layan ve destekleyen
ba!lamsal özelliklerin ya da sõnõfbirimlerin (classemes) istikrarõnõ yani süreklili!ini
ifade eden terim. Burada söz konusu olan özellikler metin boyunca tekrarlanarak,
metnin tutarlõlõ!õnõ ve tek bir biçimde yorumlanmasõnõ sa!lar. Ancak bazõ
ara"tõrmacõlar buna katõlmazlar ve bir metnin pek çok yerde"lik içerebilece!ini, bu
yerde"liklerin her birinin de farklõ bir tutarlõ okumaya yol açabilece!ini savunurlar.
#lk kez A.J. Greimas’õn “Sémantique Structurale” (1966) isimli eserinde bahsetti!i
“yerde"lik” terimi, zamanla Paris okulunun yakla"õmõnda anahtar kavramlardan
biri haline gelmi"tir. Daha sonra Umberto Eco da, yorumlama stratejilerinin
sõnõflandõrõlmasõnda bu terime yer vermi"tir. Bir yerde"lik çözümlemesi
yapõldõ!õnda, ortaya çõkacak "ey, ortak ba!lamsal özellikler (sõnõfbirimler) içeren
terimlerin yani sözlükbirimlerin (lexemes) bir listesi olacaktõr. Cümle düzeyinde bir
örnek vermek gerekirse, “Kedi miyavlõyor” cümlesinde özne ile fiil anlamsal açõdan
tutarlõ, “Kedi havlõyor” cümlesinde ise tutarsõzdõr. (96; 41-232)

Language (T. Dilyetisi, Fr. Langage): Dil. #nsanõn sesli göstergeler aracõlõ!õyla ya da
do!al diller kullanarak anla"ma, bildiri"im sa!lama yetisi. Dilyetisi, dili de içine
alan geni" kapsamlõ bir terimdir. Günümüzde sinema dili, sanat dili, nezaket
hareketleri vb. gibi konu"ma dõ"õ sistemler de bu terimle ifade edilmektedir.
Dilyetisi çok biçimli ve karma"õktõr. Fiziksel, fizyolojik, ruhsal alanlarla ili"kisi
oldu!u gibi, bireysel ve toplumsal alanlarla da ili"kisi vardõr. Saussure, dilyetisinin
incelenmesini iki bölümde de!erlendirir: “Temel nitelikli bölüm, özü bakõmõnda
toplumsal olan ve bireyden ba!õmsõz bulunan dili inceler; bu inceleme yalnõzca
ruhsal özelliklidir. #kincil nitelikli öbür bölümse, dilyetisinin bireysel kesimini, yani
sesleri çõkarma olgusu da dahil olmak üzere sözü inceler; bu inceleme de ruhsal-
fiziksel özelliklidir.” (30-20, 21, 22; 10-7) Bkz. Language

Language (T. Dil, Fr. Langue): Dil. Topluluk arasõnda anla"maya yarayan, çift eklemli
göstergeler dizgesi. Dil, insanõn gereksinimlerine göre kurdu!u ve geli"tirdi!i
toplumsal bir kurumdur. A. Martinet dili "öyle tanõmlar: “Bir dil, insan
deneyiminin, topluluktan toplulu!a de!i"en biçimlerde, anlamsal bir içerikle sessel
bir anlatõm kapsayan birimlere, ba"ka bir deyi"le anlambirimlere ayrõ"tõrõlmasõnõ
sa!layan bildiri"im aracõdõr; bu sessel anlatõm da, her dilde belli sayõda bulunan,
öz nitelikleriyle kar"õlõklõ ba!õntõlarõ bir dilden öbürüne de!i"en ayõrõcõ ve ardõ"õk
birimler, ba"ka bir deyi"le sesbirimler biçiminde eklemlenir.” Saussure, dili
(langue), dilyetisinden (langage) ayõrõr ve onu dilyetisinin bir bölümü olarak kabul
eder. Ona göre dil, hem dilyetisinin toplumsal bir ürünüdür, hem de bu yetinin
bireyler tarafõndan kullanõlabilmesi için toplumun benimsedi!i zorunlu uzla"õmlar
bütünüdür. Ayrõca Saussure, dil (langue) ile söz (parole) arasõnda bir ayrõm
yaparak toplumsal olanõ bireysel olandan ayõrõr. Buna göre dil, konu"an bireyin bir
i"levi de!ildir, bireyin edilgen biçimde belle!ine yerle"tirdi!i üründür; hiçbir zaman
bir önceden tasarlama gerektirmez, dü"ünme eylemi yalnõzca sõnõflandõrma
etkinli!i söz konusu oldu!unda ortaya çõkar. Ama buna kar"õlõk söz, bireysel bir
irade ve zeka edimidir. Bu edimde "u özellikleri birbirinden ayõrt etmek gerekir: 1.
Konu"an bireyin, kendi ki"isel dü"üncesini anlatmak için dil düzgüsünü
kullanmasõnõ sa!layan bire"imleri; 2. Bu bire"imleri dõ"a vurmasõnõ sa!layan
ruhsal-fiziksel düzene!i. Saussure’e göre bireyin edilgen biçimde belle!ine
aktardõ!õ bir ürün olan dil, dilyetisinin, bir ba"ka deyi"le insanõn, sesli göstergeler
aracõlõ!õyla do!al diller çerçevesinde anla"ma, bildiri"me sa!lama yetisinin bütün
gerçekle"melerinin kuralõdõr; bir tür sõnõflandõrma ilkesidir. Bu nedenle de dilbilimin
gerçek konusunu olu"turur. Söz ise dilbilime yalnõzca gereç sa!lar. Saussure’ün
yaptõ!õ dil-söz ayrõmõ XX. yy dilbiliminin izleyece!i do!rultuyu çizmi",
ara"tõrmacõlara çok verimli bir bakõ" açõsõ sunmu"tur. Bu ayrõm ça!cõl dilbilimin
temellerinden biri olmu" ve di!er insan bilimlerinde de inceleme konularõnõn
dizgele"tirilmesinde büyük katkõ sa!lamõ"tõr. Ancak birçok dilbilimci dil ile söz
arasõnda öngörülen ayrõmõ oldu!u gibi benimserken kimi kuramcõlar bu terimlere
ko"ut, ayrõntõlara bakõlmazsa hemen hemen e"de!erli sayõlabilecek yeni terimler
ortaya atmõ"lar, kimileri ise ele"tirel bir yakla"õmla terimlerin kapladõ!õ alanõ en
ince özelliklerine de!in yeniden gözden geçirerek de!i"ik türden kavramla"tõrma
giri"imlerinde bulunmu"lardõr. Ama bunlarõn tümünün de gönderme yaptõ!õ ana
çerçeveyi yine dil/söz kar"õtlõ!õ olu"turur. Örne!in L. Hjelmslev, Saussure’ün kimi
dü"üncelerini en ileri sonuçlarõna de!in geli"tirmek amacõyla tasarladõ!õ “içkin dil
cebiri”nde biçimselle"tirmeye birincil yeri verirken dil/söz kar"õtlõ!õ üzerinde de
durmu" ve salt dil düzleminde üç yön ayõrt etmi"tir: Taslak ya da arõ biçim olarak
dil, kural ya da özdeksel biçim olarak dil ve kullanõm ya da dilsel topluluktaki
alõ"kõlar bütünü olarak dil. Hjelmslev yaptõ!õ yalõnla"tõrma sonucu taslak/kullanõm
kar"õtlõ!õna ula"õr ve bu ikiliyi dil/söz ikilisinin daha geli"mi" bir biçimi olarak
sunar. Öte yandan, dil ile söz arasõndaki ayrõmõ benimseyen G. Guillaume,
Saussure’ü bütünlemek amacõyla söylem kavramõnõ kullanõr. E. Buyssens ise üçlü
bir ayrõm benimser: Dil/söz/söylem. E. Benveniste dil/söylem ikilisini kullanõr ve
söylemi, konu"an bireyin üstlenip dönü"türdü!ü, söz alõ"veri"inde ya da bildiri"im
sürecinde dilin gerçekle"en biçimi olarak tanõmlamõ"tõr. Üretici-dönü"ümsel
dilbilgisinin benimsedi!i edinç/edim ikilisinin de dil/söz ayrõmõyla benzerlikleri
vardõr. (42-44, 45 vd.; 43-14, 15; 40-14; 30-20, 21; 11-31, 32 vd.) Bkz.
Language

Lexeme (T. Sözlükbirim, Fr. Lexème): Dil. Anlambirimin (moneme), biçimbirime


(morpheme) kar"õt olarak dilbilgisel nitelik ta"õmayan türü; bir tek anlambirimden
olu"an sözlüksel birim. Mesela oda, ev, yol vb. (41-193) Bkz. Moneme, Morpheme

Linguistic Determinism (T. Dilsel Belirlenimcilik, Fr. Déterminisme Linguistique):


Dil. Dü"üncemizin ya da dünya görü"ümüzün dil tarafõndan belirlendi!ini savunan
görü". Buna göre sözlü dilin kullanõmõ, dildeki gramatikal yapõlar, anlamsal
farklõlõklar vs. bizim dü"üncemizi belirler. Bu konuda daha õlõmlõ dü"ünenler bunun
ikili bir süreç oldu!unu, yani bizim dünya görü"ümüzün de dili etkileyebilece!ini
dü"ünürler. Toplumsal-yönelimli (socially-oriented) ele"tirmenler, daha ziyade
dilin toplumsal ba!lamdaki kullanõmõnõ vurgular ve herhangi bir etkinin sadece
“dil”e de!il aynõ zamanda belirli ba!lamlar ve belirli söylemlere isnat edilmesi
gerekti!ini savunurlar. Gerek yapõsalcõlõ!õ gerekse yapõsalcõlõk-ötesini (post-
structuralist) savunanlar, dil dizgesinin belirleyici gücüne öncelik verirler: Dil,
bizim deneyimlerimizi örnekler ya da kopyalar ve özne, söylem vasõtasõyla
olu"turulur. (50) Bkz. Discourse, Language, Social Determinism, Structuralism,
Textual Determinism

Literalism (T…., Fr. Littéralisme): Sem. Bir metnin anlamõnõn, o metnin içinde
bulundu!unu ve tamamõyla metin tarafõndan belirlendi!ini savunan yakla"õm.
Buna göre okur bu anlamõ, metnin içindeki göstergelerden çõkarmalõdõr. Bu görü",
verilen bilginin dõ"õna çõkmayõ reddeder ve metinlerin çözümlenmesinde sõnõrlõ bir
bakõ" açõsõ sunar. (50) Bkz. Affective Fallacy, Decoding, Meaning, Textual
Determinism

Locutionnary Act (T. Düzsöz Edimi, Fr. Acte Locutionnaire): Prag. I. Bildiri"im
durumundan ba!õmsõz olarak, sesbirimlerin eklemleni" ve birle"imi,
anlambirimlerin birle"imi ve belli bir anlatõmõn gerçekle"mesi. II. Austin’de,
seslendirme (phonetic), dillendirme (phatic) ve anlamlandõrma (rhetic) edimlerinin
olu"turdu!u üçlü edim. Bu üç edimin gerçekle"mesiyle söyleme edimi tam olur.
Bunu "öyle özetleyebiliriz: Bazõ sesler üretmemiz, ifadenin birinci evresidir ve
seslendirmeyle (phonetic) ilgilidir, bu sesleri bir dilin kurallarõna göre
düzenlememiz, bir dil birimi yaratmamõz demektir fakat tam bir söyleme edimi
de!ildir; pekala, bilmedi!imiz bir dile ait bir cümleyi söyleyebiliriz. Ancak böyle bir
cümleyi söylememiz, söyleme ediminin gerçekle"ti!i anlamõna gelmez. #"te ifade
etti!imiz dil birimini zihnimizdeki bir kavrama ve nesneye ba!ladõ!õmõzda, söz, bir
konu"ma halini alõr ve söyleme edimi tamamlanõr. III. Austin’de “söz edimleri”nin
(speech acts) üç düzeyi arasõnda yapõlan ayrõmda yer alan birinci edim. Bu edimler
sõrasõyla düzsöz edimi (locutionary act), edimsöz edimi (illocutionary act) ve
etkisöz edimleri (perlocutionary act) "eklindedir. Bu sõralamada düzsöz edimi
“herhangi bir "ey söyleme edimi”ni ifade eder. (14-5; 107; 42-51; 4-137; 108)
Bkz. Speech Act, Illocutionary Act, Perlocutionary Act

Logical Codes (T. Mantõksal Düzgüler, Fr. Codes Logique): Sem. Nesnel deneyim
ile insan-dünya ili"kisini anlamlamayõ (signification) i"lev edinen düzgüler.
Mantõksal düzgüler, güzelduyusal düzgülerin (aesthetic codes) aksine dõ" dünyanõn
nesnel tamalgõsõyla ilgilidir. Bilgikuramsal düzgüler, uygulamalõ düzgüler ve
yandilsel düzgüleri, mantõksal düzgüler ba"lõ!õ altõnda de!erlendirmek
mümkündür. (20-63,64) Bkz. Aesthetic Codes, Code, Ideological Codes,
Interpretative Codes, Perceptual Codes

Materility of the Sign (T. Göstergenin Maddeselli"i, Fr. Materialité du Signe):


Sem. Göstergeler, her ne kadar kelimelerin, görüntülerin, seslerin, hareketlerin
ya da nesnelerin maddesel biçimi içerisinde anla"õlabilirlerse de, temelde bu gibi
"eylerin anlamõ yoktur ve bunlar ancak biz onlara bir anlam yüklersek birer
gösterge haline dönü"ürler. Bu gibi göstergelerin maddesel bir varlõ!õ yoktur;
sadece gösterge aracõnõn (sign vehicle) maddesel tözü (material substance)
vardõr. Günümüzde, “gösteren” genellikle göstergenin maddesel ya da fiziksel
biçimi olarak yorumlanõyorsa da, aslõnda bu, Saussure’ün modelinden daha
maddeseldir. Saussure’e göre hem gösteren hem de gösterilen tözden (substance)
ziyade “biçim”dir. Bununla birlikte göstergenin maddesel biçimi (material form) de
bizzat bir gösteren olabilir. Mesela aynõ metin elle ya da bilgisayarda yazõlmõ"
olmasõna ba!lõ olarak farklõ "ekillerde yorumlanabilir, hatta belirli bir yazõ tipiyle
yazõlmõ" olmasõyla da farklõ ça!rõ"õmlar uyandõrabilir. Sonuçta metnin “orijinal” ya
da “kopya” olmasõ, metnin anlamlandõrõlmasõnõ etkileyebilir. Yani bilgisayarda
yazõlarak çõktõsõ alõnmõ" bir a"k mektubu bazõlarõnõn ho"una gitmeyebilir. Metnin
temel maddesel özellikleri, kullanõlan “ileti"im aracõ”nõn (medium) sõnõrlõlõklarõ ya
da sa!ladõ!õ olanaklarla biçimlenebilir ki bunlar aynõ zamanda ça!rõ"õmlar yaratõr.
(50) Bkz. Channel, Medium, Sign Vehicle, Translatability

Meaning (T. Anlam, Fr. Sense): I.Dil. Dildeki bir birimin aktardõ!õ ya da uyandõrdõ!õ
kavram, tasarõm, dü"ünce, içerik. II.Sem. “Gösterilen” planõnda yani dil
göstergesinin soyut yönünde ortaya çõkan kavram. Saussure’ün anlam anlayõ"õ
tamamen yapõsal (structural), ba!õntõsal (relational) ve ayrõmsaldõr (differential).
Yani göstergelerin anlamõ onlarõn birbirleriyle olan sistematik ba!õntõlarõnda yatar.
Bunun aksine göndergesel anlam (referential meaning) ise göstergelerdeki ve
metinlerdeki göndergelerin (referents) temsilidir. #letimsel bildiri"im modelinde
(transmission model of communication) anlam, içeri!e (content) e"ittir. Benzer
"ekilde biçimciler (formalists) ve yapõsalcõlar (structuralists) da “metnin anlamõ”nõn
metnin içinde yattõ!õnõ dü"ünürler yani toplumsa-tarihsel ba!lamõ, yazarõn niyetini
ve okuyucularõn amaçlarõnõ göz önünde bulundurmazlar. Toplumsal
göstergebilimciler ise buna kar"õ çõkarlar ve anlamõn metnin içinde yatmadõ!õnõ
savunurlar. Dolayõsõyla düzgülerin yorumsal açõdan önemini ve anlam üretme
pratiklerini vurgularlar. Birçok göstergebilimci anlamõ, okurun bir metni, metinsel
düzgülerle ili"kili olarak çözümlerken üretilen düzanlamsal (denotative) ve
yananlamsal (connotative) ça!rõ"õmlar açõsõndan tanõmlar. III.Anl. Anlambilimde,
özellikle kelimenin anlamõnõn ne oldu!uyla ilgili farklõ görü"ler ve teoriler
mevcuttur. "deci teoriye göre bir kelimenin anlamõ, onunla ili"kili olan kavram ya
da imgedir. Göndergeci teoriye göre ise kelimenin anlamõ, onun göndergeleridir ya
da kelime ile göndergesi arasõndaki ba!õntõdõr. Bu görü"ü savunanlar,
kavramlardan kurtulmaya çalõ"arak kelimenin gönderme yaptõ!õ "eye yönelirler ve
bütün kelimelerin bir "eylere gönderme yaptõ!õnõ dü"ünürler. Davranõ!çõ teori ise
anlamõ, söylenen "eyin dinleyicide uyandõrdõ!õ tepkiyle açõklar. (14-41; 41-20; 50;
5-139) Bkz. Affective Fallacy, Literalism, Pragmatics, Sense, Semantics, Value

Medium (T. #letge, #leti!im Aracõ, Fr. Médium): Bildirinin (message) iletilmesini
sa!layan fiziksel ya da teknik araç. Bu terim, farklõ kuramcõlar tarafõndan çok
çe"itli biçimlerde kullanõlmakta ve konu"ma, yazõ, basõlõ kitap, dergi, gazete vs.,
televizyon, radyo vs. yayõnlarõ, foto!raf, film, telefon, mektup, faks, e-mail, video-
konferans gibi geni" kategorileri içermektedir. #leti"im aracõ ya da iletge, genellikle
metnin okuyucularõ tarafõndan saydam (transparent) bir temsil aracõ (vehicle of
representation) olarak görülür ancak bu ileti"im aracõ anlama da katkõda
bulunabilmektedir. Mesela elle yazõlmõ" bir mektupla, bilgisayarda yazõlmõ" bir
mektubun içeri!i aynõ olsa da uyandõrdõ!õ ça!rõ"õmlar farklõ olabilir. Bir ileti"im
aracõ benze"imsel (analogical) ya da dijital olabilir. McLuhan’a göre ileti"im
araçlarõ, duyularõmõzõn ve i"levlerimizin uzantõlarõdõr: Tekerlek, aya!õn; yazõ,
gözün; giysi, derinin; elektronik donanõmlar, merkezi sinir sisteminin vb.
uzantõlarõdõr. McLuhan’a göre “#leti"im aracõ, bildirinin (message) kendisidir”.
#leti"im araçlarõnõ hot ve cool yani “sõcak” ve “so!uk” diye ikiye ayõran McLuhan,
herhangi bir bildiride, bildirim ö!elerinin sayõsõ arttõkça, bilgi verici tözün
yo!unla"tõ!õnõ ve bildirinin sõcakla"tõ!õnõ; tersi oldu!unda da sõcakla"tõ!õnõ belirtir.
Bir bildirinin ne ölçüde sõcak oldu!u, herhangi bir gösterilen için ne kadar düzgü
çözme (decoding) ö!esi sundu!una ba!lõdõr; bu gösterilenin ne ölçüde zengin
oldu!u, durumu de!i"tirmez. Bir portre sõcak, ama bir karikatür so!uktur. Bir
foto!rafla bir sinema filmi sõcaktõr; ama, imgeyi olu"turan noktalar seyreldikçe bir
televizyon imgesi so!ukla"õr. Söz, yazõya göre daha so!uktur. Bildirinin sõcaklõk
derecesiyle, o bildiriyi yorumlayacak, dolayõsõyla eksik kalan bildirim ö!elerini
tamamlayacak olan alõcõnõn “katõlõm”õ arasõnda bir ba!õntõ vardõr. Anlamõ, sõcak
bildiride verici, so!uk bildiride (bir ölçüde) alõcõ verir. (34-195; 20-31,32 vd.; 50)
Bkz. Channel, Materiality of the Sign, Sign Vehicle

Message (T. Bildiri, #leti, Fr. Message): Bildiri"im sõrasõnda, konu"ucunun belli bir
düzgüye uygun olarak olu"turup dinleyiciye iletmeye çalõ"tõ!õ içerik ya da
göstergesel bütün. Bu terim bazen bir metni bazen de metnin anlamõnõ ifade
edecek "ekilde kullanõlõr. McLuhan, bildiriyle ileti"im aracõnõ (medium) aynõ "ey
olarak görür. Toplumsal göstergebilimciler (social semioticians), bildiriyi, somut
varlõ!õ olan enküçük göstergebilimsel biçim olarak tanõmlarlar. Onlara göre
bildirinin bir kayna!õ ve hedefi, toplumsal ba!lamõ ve amacõ vardõr. Bildiri,
gösterme sürecine (semiosis) yani anlamõn olu"turuldu!u ve de!i"tirildi!i
toplumsal sürece yönelmi"tir. Bildiri, kendisinin dõ"õnda var oldu!u farz edilen bir
"eyle ilgilidir; bazõ açõlardan gönderme yaptõ!õ bir dünyayla ili"kilidir ve bildirinin
anlamõ da gerçekle"tirdi!i bu temsilî (representative) ya da mimetik i"levden
kaynaklanõr. (108; 41-46; 50; 25-5, 6 vd.)Bkz. Channel, Medium, Representation

Metaform (T…., Fr. Métaforme): Sem. Soyut kavramlarõn somut kavramlarla temsil
edilmesi ve bu ikisinin birbirleriyle olan ba!õntõsõndan kaynaklanan kavram. Mesela
“dü"ünmek(thinking) = görmek(seeing)” formülü bir metaformdur çünkü burada
soyut olan “dü"ünmek” kavramõ, somut olan “görmek” kavramõyla ili"kili olan
gösterilenlerle (signifieds) verilmi"tir. Yerli konu"ucular tarafõndan ço!unlukla
farkõna varmadan kullanõlan metaform, "u gibi sözcelerde kar"õmõza çõkar:

!" Senin fikirlerinde i"e yara bir "ey göremiyorum.

!" Bu yeni fikrin ne hakkõnda oldu!unu gözümde canlandõramõyorum.

!" Geli"tirdi!i yeni kurama baksana, ola!anüstü!

!" Ben bu fikre daha farklõ bakõyorum.

Metaformun her iki kõsmõ da birer “alan” (domain) olarak adlandõrõlõr. “Dü"ünmek”, hedef
alanõ (target domain) olarak adlandõrõlõr çünkü soyuttur ve temsilin “hedefi”dir;
“görmek” ise kaynak alan (source domain) olarak adlandõrõlõr çünkü metaformun
anlamõnõ veren biçimleri içine alõr. Bir söylem durumunda sözcelenmi" olan belirli
bir metaforik ifade, bir metaformun özel bir biçimde dõ"salla"tõrõlmasõ
(externalization) olarak de!erlendirilebilir. Buna göre insanlarõn yukarõdaki
örneklere benzer ifadeler kullandõklarõnõ duydu!umuz zaman gayet açõktõr ki bu
ifadeler tecrit edilmi", kapalõ metaforik yaratõmlar de!il; metaformun, hedef alanõ
“dü"ünmek”, kaynak alanõ ise “görmek” olan belirli örnek kullanõmlarõdõr.
Metaformlar psikolojik açõdan, bazõ soyut tasarõmlarla ilgili tecrübeleri ya da
kavrayõ"larõ, daha tanõdõk ve daha kolay anla"õlõr biçimde ifade etmekle ilgilidir.
Bunu, göstergebilimsel terimlerle ifade etmek gerekirse, metaformlar insan
zihninin soyut kavramlarõ ikonik olarak dü"ünme e!ilimini açõ!a vururlar. #nsan
dü"üncesinin bu yönü, bilindi!i gibi, temelde Aristo tarafõndan fark edilmi"ti.
Aristo, mecazõn ya da de!i"mecenin soyut kavramlarõn mütemadiyen somut
terimlerle “bilinebilir” hale getirmek için kullanõldõ!õnõ fark ederek, “metafor”
(e!retileme) terimini ortaya atmõ"tõ. Aristo, akõllõ bir hayvan olan insanõn
metaforlarla dü"ündü!ünü ileri sürmü" ve metaforun en yaygõn i"levlerinden
birinin de gerçe!e ya da aslõna uygun (literal) dü"ünme ve konu"mayõ süslemek
oldu!unu belirtmi"tir. Metafor ile son elli yõldõr dilbilim ve psikolojinin yakõndan
ilgilenmeye ba"ladõ!õ metaform arasõnda “altanlamlõlõk”tan (hyponymy)
kaynaklanan bir fark vardõr. Yukarõda da belirtildi!i gibi belirli bir metaforik ifade,
bir metaformun sözel bir örne!idir. (34-37, 38 vd.) Bkz. Metaphor, Metonymy,
Synecdoche

Metalanguage (T. Üstdil, Fr. Métalangue): Bir dil göstergesini yine o dil vasõtasõyla
açõklamaya yarayan araç dil; dili anlatan dil. Her türlü açõklama etkinli!i,
sözlüklerde bulunan kelime kar"õlõklarõ, tanõmlar, bilimsel açõklamalar, e"anlamlõ
kelimeler, metinlerde “yani” tarzõnda ba"layan açõklamalar vb. üstdil kapsamõna
girer. Üstdil ile nesnel-dili (object-language) birbirinden ayõrmak gerekir. Mesela
“Ankara Türkiye’nin ba!kentidir” cümlesi Ankara ile Türkiye denilen iki nesne
arasõnda bir ba!lantõyõ dile getirme amacõ ile kullanõlõr. Bu gibi dilsel olmayan
nesnelerden sözeden dile “nesnel-dil” denir. “ ‘Ankara’ Türkiye’nin ba!kentinin
adõdõr” cümlesi ise do!rudan do!ruya bir kent olan Ankara’dan de!il, bir kentin adõ
olan ‘Ankara’ sözcü!ünden yani dilsel bir nesneden sözetti!i için üstdildir. Bir
üstdil yardõmõyla herhangi bir dilin kendisine ait deyimlerden sözedebilece!imiz
gibi, ba"ka bir dilin deyimlerinden de sözedebiliriz. Mesela “ ‘Book’ #ngilizce ‘kitap’
anlamõna gelir” cümlesinde üstdilimiz Türkçe olup #ngilizce’ye ait bir sözcükten
sözedilmektedir. Üstdil, nesnel-dilden daha zengin bir dildir çünkü bu dil, nesnel-
dilden geçen bütün deyimlerden fazla olarak nesnel-dili niteleyen bazõ deyimleri
de içine alacaktõr. Göstergebilimin inceleme konusu ba"ka diller oldu!u için,
göstergebilim daima üst-dil seviyesindedir. (14-71; 9-42, 43; 41-218) Bkz.
Metalingual Function

Metalingual Function (T. Üstdil #!levi, Fr. Fonction Méta-linguistique):


Jacobson’un dilsel bildiri"im modelindeki altõ i"levden biri olan üstdil i"levi, alõcõnõn
anlayamayaca!õ durumda olabilecek göstergelerin anlamõnõ belirtmeye yöneliktir.
Mesela bir sözcük tõrnak içine alõnõr ya da “terimin tõptaki anlamõnda,
göstergebilim….” $eklinde bir açõklama yapõlõrsa, düzgüye (code) ili"kin bir
açõklama getirilmi" yani bir tanõm yapõlmõ" olur ve böylece üstdil i"levi gerçekle"ir.
Buna göre üstdil i"levi göstergeyi, kendisine anlam veren düzgüye gönderir. (42-
63; 20-24,25) Bkz. Appellative Function, Code, Expressive Function, Functions of
Signs, Phatic Function,, Poetic Function, Referential Function

Metaphor (T. E"retileme, #stiâre, Fr. Métaphore): Bir kavramõn daha canlõ ve daha
bilinen bir kavramõn göstergesiyle ifade edildi!i bir söz figürü. Metafor, geleneksel
olarak, figüratif dilin en temel biçimi olarak de!erlendirilir. Metaforda birbiriyle pek
uyu"mayan kavramlarõn bir "ekilde bir araya getirilmesi söz konusudur. Söz
konusu iki kavram arasõnda sadece kõsmî bir uygunluk ve andõrma mevcuttur.
Metafor, alõ"õldõk olanõ kullanarak alõ"õlmadõk olanõ ifade eder. Yeni bir metaforun
ima etti!i benzerli!i fark etmek için hayal gücünü devreye sokmak gerekir.
Göstergebilimsel terimlerle ifade edilirse, bir metafor, daha farklõ bir gösterilene
gönderme yapan bir gösteren gibi hareket eden bir gösterilen içerir. Metaforlar
ba"langõçta uzla"õmsal de!ilmi" gibi görünürler çünkü görünü"te “asõl” (literal) ya
da düzanlamsal benzerli!i dikkate almazlar. Dolayõsõyla metaforun ikonik bir nitelik
ta"õmasõnõn dõ"õnda simgesel (symbolic) bir nitelik ta"õdõ!õ da söylenebilir.
Metaforik gösterenler (signifiers), gösterilenden ziyade göstereni ön plana alõrlar.
Metaforlar, dizisel (paradigmatic) olarak i"lerler yani genellikle birbirleriyle ili"kili
olmayan nesnelere i"aret eden bir göstergeler dizisinden olu"urlar.

Metafor, Aristo tarafõndan çok geni" bir anlamda kullanõlmõ"tõr. Aristo’ya göre
metafor, türden çe"ide, çe"itten türe, çe"itten çe"ide bir kaymayla ya da bir
benze"im ili"kisi içinde, bir adõn, ona uygun olmayan bir "ey için kullanõlmasõdõr.
Aristo, türden çe"ide derken, “Gemim orada durdu” cümlesini örnek olarak verir
çünkü “demir atmak” durmanõn bir türüdür. Aristo, çe"itten türe kayma için
“Ku"kusuz binbir "ey ba"ardõ Odysseus” örne!ini verir ve buradaki “binbir”
kelimesinin”çok” anlamõ ta"õdõ!õnõ belirtir. Çe"itten çe"ide kayma içinse “Tuncuyla
tüketti ya"amõnõ” ve “A"õnmak bilmez tunçla kesip aldõ” cümlelerini örnek vererek,
birinci cümlede “tüketmek”in kesmek, ikinci cümlede ise “kesip alma”nõn tüketmek
demek oldu!unu yani ikisinin de bir tür eksilterek alma anlamõ ta"õdõ!õnõ belirtir.
Aristo’nun e!retileme anlayõ"õ, hem düzde!i"meceyi (metonymy) hem de
kapsamlayõ"õ (synecdoche) içine alõr. Bu anlayõ", Antikça! sonlarõna do!ru
de!i"meye ba"lamõ"; e!retileme, düzde!i"mece ve kapsamlayõ"tan ayrõ olarak
de!erlendirilmi"tir.
E!retileme, sadece edebî bir üslup figürü de!il, aynõ zamanda ilmî dü"ünce ile de
ili"kilidir. Mesela gazlarõn moleküler kuramõ ustaca bir e!retilemeden çõkmõ"tõr: Bir
gaz a"õrõ derecede küçük cisimlerden olu"an çok büyük bir sürüye benzetilmi",
daha sonra bu metaforun harfi harfine do!ru oldu!u açõklanmõ" ve böylece hemen
ölü bir metafora dönü"mü"tür. Hayal edilen minyatür cisimlerin gerçek oldu!u
açõklanõnca, “cisim” sözcü!ü hepsini kapsayacak "ekilde geni"lemi"tir. Bugün artõk
moleküller elektron mikroskoplarla gözlemlenmekte ise de bu i"in ba"langõcõ bir
metafora dayanõr. Metaforun, düzde!i"mece ve kapsamlayõ" gibi alt türleri yoktur
ancak pek çok çe"idi vardõr. Bunlardan bazõlarõ "unlardõr:

!" Kapalõ Metafor: Benzeyenin açõkça belirtilmedi!i yalnõzca andõrõldõ!õ bir


e!retilemedir. “O kamõ", elemlerin yarattõ!õ fõrtõnaya dayanamayacak kadar
zayõftõ” ifadesinde “kamõ"” acõlara yenik dü"en bir ki"iyi göstermektedir, belirsizdir.

!" Karma Metafor: #ki ya da daha fazla sayõda farklõ benzetilenin (ta"õyõcõ)
birle"tirildi!i, bazen de iç içe geçirildi!i e!retilemedir. Shakespeare gibi söz
sanatlarõnõ çok yo!un kullanan "airlerde bu tip e!retilemelere sõk rastlanõr.

!" Ölü Metafor: Uzun zamandõr kullanõlagelen, sõradanla"an ve benzeyenle benzetilen


arasõndaki uyu"mazlõ!õn fark edilemedi!i e!retilemeler. Masanõn aya!õ, meselenin
özü, politikanõn nabzõ, da!õn ete!i gibi. Divan edebiyatõmõzda da ölü e!retilemelere
sõkça rastlanmaktadõr.

!" Eksiltili Metafor: Bu e!retileme çe"idi, metaforla düzde!i"mece arasõnda önemli bir
mantõksal fark olmadõ!õ görü"üne dayanõr. Mesela “Richard bir gorildir” ifadesi bize
Richard hakkõnda gerçek bir bilgiyi aktarõyor olabilir: Gorilin adõ Richard olabilir ya
da Richard’õn goril gibi bir adam oldu!unu söylüyor olabilir.

!" "mgesel Metafor: Görsel ayrõntõlar bakõmõndan zengin kavramsal metaforlardõr.


Bunlar, görsel "emalardan çok, zengin bir görsellik içerirler. $iir dilinden
verilebilecek “Krõm, beli bir kum saatini andõran” ifadesi iki tane imge içerir: Bir
kadõn bedeni imgesi ve bir kum saatinin imgesi. Buradaki imgeler, iki “nesne”nin
"ekli üzerinden olu"turulmu"tur.

!" Mega-Metaforlar: Bir metnin bütünü boyunca alttan alta yer alan ancak yüzeye
çõkmayan metaforlardõr.

Metafor, düzde!i"meceyle kar"õtlõk ili"kisi içindedir. Jacobson, e!retilemeyi dilin seçme


ekseniyle, düzde!i"meceyi ise sõralama ekseniyle özde"le"tirir. Jacobson ayrõca
afazi yani söz yitimi türlerinin temelinde de metafora ve düzde!i"meceye dayalõ iki
kutup oldu!unu savunur. Yani afazik rahatsõzlõklarõn tüm biçimleri, farklõ "iddette
de olsa, ya ayõrma ve yer de!i"tirme, ya da birle"tirme ve ba!da"tõrma
yeteneklerindeki bozukluklardan olu"ur. Jacobson, edebiyatta, romantizm ve
sembolizmin metaforik yönteme a!õrlõk verdi!ini, realist akõmda ise
düzde!i"mecenin ön planda oldu!unu belirtir. Ayrõca bu iki yöntemin baskõn olmasõ
durumunu söz sanatlaryla sõnõrlamaz ve dil dõ"õ i"aret sistemlerinde de geçerli
olabilece!ini belirtir. Mesela sanat tarihinden bir örnek verir ve nesnenin bir dizi
kapsamlayõma dönü"tü!ü kübizmin düzde!i"meceye yönelik oldu!unu, sürrealist
ressamlarõn ise bütünüyle metaforik bir yakla"õm benimsediklerini savunur. (6-60,
61; 14-118, 119; 50; 92; 23-1, 2 vd.) Bkz. Figure, Metonymy, Paradigm,
Syntagm, Synecdoche

Metonymy (T. Düzde"i!mece, Mürselmecaz, Fr. Métonymie): Bir gösterilenin,


onunla do!rudan ba!õntõlõ olan ya da herhangi bir açõdan onunla ili"kili olan ba"ka
bir gösterilenin yerini tuttu!u bir söz figürü. Düzde!i"mece, bu açõdan bir tür
yananlam (connotation) gibi de de!erlendirilebilir. Düzde!i"meceli gösterenler
(signifiers), gösterilenlerini (signifieds) ön plana alõr, kendilerini ise arka plana
atarlar. Düzde!i"meceli bir gösterge, göstergenin gönderme yaptõ!õ "eyden ba"ka,
bir nesneyle ili"kili olan bir kavramõ akla getirir. Mesela “Beyaz Saray, bugün,
Ba!kan’õn en kõsa zamanda bir Orta Do$u gezisi yapaca$õnõ beyan etti” cümlesinde
“Beyaz Saray” göstergesi, do!al olarak, Amerika Birle"ik Devletleri ba"kanõnõn
ikamet etti!i büyük, beyaz konutu ifade eder. Bununla birlikte “Beyaz
Saray….beyan etti” ifadesini oldu!u gibi kabul eden bir okuyucu, evlerin
konu"abildi!ini de kabul etmi" olacaktõr ki bu da mümkün de!ildir. Dolayõsõyla
birçok okuyucu “Beyaz Saray” göstergesini, Birle"ik Devletler’in yönetim
organlarõna atfederek yorumlayacak ve söz konusu beyanõn, ba"kanõn adõna,
yönetim kadrosonda görevli bir personel tarafõndan verildi!ini dü"ünecektir.

Düzde!i"mece, bilhassa kitle bildiri"imiyle ilgili göstergebilimsel ara"tõrmalarda


önemli bir yer tutmaktadõr. Mesela bir gazetede “içkili araç kullanma” problemini
temsilen, bir trafik kazasõ foto!rafõ kullanõlabilir. Düzde!i"mece bu "ekilde
kullanõldõ!õnda, tek bir hikâyeden, bütünlüklü bir anlatõ üretmek için dizimsel
(syntagmatic) bir "ekilde i"ler. Mesela okuyucu, parçalanmõ" bir araba
görüntüsüyle kar"õla"tõ!õ zaman, i"ten sonra içki içmek için bir bara u!ramõ",
fazlasõyla içmi", daha sonra arkada"larõnõn uyarõsõna ra!men arabasõna binmi" ve
yanlõ" "eride geçip kar"õdan gelen bir arabayla çarpõ"mõ" bir sürücünün öyküsünü
kafasõnda kurabilir. Tabiî ki okuyucunun kurdu!u bu öykü, haberde söz konusu
olan kazayla birebir örtü"meyebilir ancak muhtemelen buna benzer olacaktõr.
Sonuçta düzde!i"mece, bir anlatõ ça!rõ"tõrmak için bir tür steno yöntemi olarak
kulanõldõ!õnda, kitle bildiri"imiyle ilgili bildirilerin (messages) olu"turulmasõnda
oldukça de!erli bir araç haline gelmektedir.

Bir kelime de!i"imine yani bir kelimenin ba"ka bir kelimenin yerine kullanõlmasõna
dayanan düzde!i"mece, Fontanier tarafõndan "u "ekilde sõnõflandõrõlmõ"tõr:

!" Sonucu ifade etmek için sebebin kullanõldõ$õ düzde$i!meceler: Bu tür


düzde!i"mecelerde, sonucu ifade etmek için sebep zikredilir. Mesela "arabõ
anlatmak için Bacchus, sava" için Mars, deniz için Neptün demek gibi. Sebep
ba!lantõsõ zihnî ya da sosyal kaynaklõ olabilir. Bir yazarõn adõ, eserinin adõ yerine
kullanõldõ!õnda böyle bir sebep ba!lantõsõ vardõr: “Bir Homére, iki Virgile, dört
Racine satõn aldõm” cümlesindeki adlar, yazarlarõn eserleri yerine kullanõlmõ"tõr.
Sebep ba!õntõsõ, aletle ilgili ve pasif olabilir. Mesela bir ressamõn boyama tarzõ için
“Onun cesur bir fõrçasõ var” dedi!imizde böyle bir ba!õntõ söz konusudur. Bazõ
düzde!i"meceler, fizikî ya da tabiî bir ba!õntõ üzerine kurulmu" olabilir. Mesela
sõcaklõk yerine “güne"” kelimesini kullanmak gibi. Bazõ düzde!i"mecelerde de
soyut ve metafizik bir sebep ba!õntõsõ söz konusudur. “#yi” fikrinden do!an
hareketlere iyilik denmesi gibi.

!" Sebebin yerini aletin aldõ$õ düzde$i!meceler: Bir yazar için “mükemmel bir kalem”
denildi!inde böyle bir ba!õntõ kurulmu" olur.

!" Sebebin yerini sonucun aldõ$õ düzde$i!meceler: “Ey o!lum, ey sevincim, ey


hayatõmõn bahtiyarlõ!õ!” cümlesinde o$ul sebep, sevinç ve bahtiyarlõk ise sonuçtur.

!" "çeri$in yerine içerenin kullanõldõ$õ düzde$i!meceler: $arap için kadehin


kullanõlmasõ buna örnektir. Yer, "ehir isimlerinin oralarda oturanlar için
kullanõlmasõ da buna örnektir: “Ankara kirli havadan kurtuldu” gibi.

!" Bir !eyin adõ yerine o !eyin yerini belirterek yapõlan düzde$i!meceler: Burada, bir
nesne kendi adõyla de!il, geldi!i, üretildi!i, asõl ait oldu!u yerin adõyla anõlõr.
Mesela “Bir ke!mir aldõm” denildi!inde kuma"õn, “Amasya aldõm” denildi!inde
elmanõn kastedilmesi buna örnektir.

!" "fade edilen !eyin adõ yerine i!aretinin kullanõldõ$õ düzde$i!meceler: Hristiyanlõk
için “haç”, Müslümanlõk için “hilâl” kelimelerinin kullanõlmasõ gibi.

!" Manevî bir kavramõn yerine fizikî bir kavramõn kullanõldõ$õ düzde$i!meceler:
“Yürek” kelimesinin “cesaret” yerine, “beyin” kelimesinin “zekâ” yerine
kullanõlmasõ gibi.
!" Bir !eyin yerine o !eyin sahibi olanõn kullanõldõ$õ düzde$i!meceler: “Ev” yerine
“lares” (Eski Romalõlarda aile oca!õnõ koruyan Tanrõ) adõnõn kullanõlmasõ gibi.

!" Sahip olanõn yerine sahip oldu$u !eyin kullanõlmasõyla yapõlan düzde$i!meceler:
Adamlar için “!apkalar”, kadõnlar için “ya!maklar” denmesi gibi.

Düzde!i"mece, e!retileme (metaphor) ve kapsamlayõ"la (synecdoche) birlikte,


kayna!õnõ Eski Yunan’dan alan söz figürleri arasõnda en bilinenlerden biridir.
Düzde!i"mece, zaman içerisinde geli"tirilmi", Fransa’da 17. ve 18. yüzyõllarda
yapõlan bilimsel incelemelerde, ayrõntõlõ bir "ekilde yapõlan kapsamlõ
sõnõflandõrmalarõn içine dahil edilmi"tir. Daha sonraki çalõ"malarda yapõlan
karma"õk sõnõflandõrmalarda, tõpkõ di!er iki figür (e!retileme ve kapsamlayõ") gibi
bir de!i"mece (trope) ve bir ikame ya da de!i"tirim (substitution) olarak ele
alõnmõ"tõr. Düzde!i"meceyi e!retilemeden ve kapsamlayõ"tan ayõran "ey,
de!i"tirime dahil olan iki ö!e arasõndaki ba!õntõnõn tabiatõdõr. E!retimede bu
ba!õntõ benzerli$e dayalõyken, düzde!i"mecede biti!ikli$e (contiguity),
kapsamlayõ"ta ise bütünün bir parçasõ olmaya dayalõdõr. Ayrõca bu figürler,
göstergebilimde dizim (syntagm) ve dizi (paradigm) ayrõmõ ya da belirtisellik
(indexicality) kavramõ gibi daha temel ve teorik bir çerçevede ele alõnõrlar.
Saussure tarafõndan ortaya konan ve sözlü dile ait en temel iki ba!õntõ olan dizisel
ya da ça!rõ"õmsal (associative) ba!õntõlar ve dizimsel ba!õntõlar (bunlar seçme ve
sõralama eksenleri olarak da bilinir) Jacobson tarafõndan e!retileme (metaphor) ve
düzde!i"mece (metonymy) ile özde"le"tirmi"tir. Jacobson, kapsamlayõ"õ
(synecdoche) da düzde!i"meceyle ba!da"tõrmõ"tõr. Jacobson, bu terimleri sözü
olmayan söylemlere de uygulamõ", ayrõca e!retilemenin lirik "iir, Romantizm ve C.
Chaplin’in filmlerini karakterize etti!ini, düzde!i"mecenin ise epik "iir, realist
romanlar ve Griffith’in filmlerinde söz konusu oldu!unu öne sürmü"tür. Ayrõca
Jacobson, e!retileme ya da düzde!i"meceyle ili"kili bozukluklardan kaynaklanan
iki tür sözyitimi (aphasia) ayõrt etmi"tir. Jacobson, bu görü"leriyle birçok
ara"tõrmacõya ilham vermi"tir. (97; 92; 94; 50; 14-114, 115, 116) Bkz.
Contiguity, Figure, Metaphor, Paradigm, Syntagm, Synecdoche

Mimesis (T. Taklit, Mimesis, Fr. #mitation, Mimesis): Dõ"sal bir gerçekli!in
gözlemlenebilen özelliklerini taklit etmek, benzerini yapmak. Bu kavram, Klasik
Yunan’dan kaynaklanmakla birlikte, 19. yy’da realist sanat ve edebiyat akõmõnõn
temel aracõ haline gelmi"tir. (50) Bkz. Naturalism, Representation

Modality (T. Kiplik, Fr. Modalité): I. Dil. Konu"ucuyla dinleyici arasõndaki bildiri"imin
türüne göre tümcenin içerdi!i yapõnõn özelli!i. Olumlu ya da olumsuz bildirme
tümcesi, olumlu ya da olumsuz soru tümcesi, olumlu ya da olumsuz buyrum ya da
dilek tümcesi, dolaylõ ya da dolaysõz anlatõm çerçevesinde ba"lõca kiplikleri
olu"turur. II.Sem. Bir göstergeye, metne (text) ya da türe (genre) verilen veya
bunlardan beklenen gerçeklik durumu (reality status). Bir metni anlamlandõrmaya
çalõ"õrken, yorumlayanlar, o metin hakkõnda “kiplik hükümleri” (modality
judgements) verirler. Mesela metnin makul, güvenilir, inanõlõr ya da do!ru olup
olmadõ!õnõ belirlerler. (41-141; 50) Bkz. Mode

Mode (T. Kip, Fr. Mode): Dil. Cümle içinde fiillerin aldõklarõ "ekiller. Kip, fiilin ifade etti!i
i"in, halin veya hükmün ne "ekilde oldu!unu, meydana geldi!ini veya yapõldõ!õnõ
göstermeye yarar. Her dilde kipler birbirinden ayrõlõr. Her dilde çe"itli kipler vardõr
ve bunlar çe"itli "ekillerde gösterilir. Mesela bildirme kipi, dilek kipi, istek kipi, !art
kipi, gereklilik kipi, emir kipi vb. (40-128) Bkz. Modality

Modernism (T. Modernizm, Fr. Modernisme): Batõ’da 19. yy’õn sonundan itibaren
görülen; 1910-1930 arasõnda zirve dönemini ya"ayan ve 1970’lerin sonlarõna
kadar devam eden edebiyat ve sanat akõmõ. Modernizmin en belirgin özelli!i
gelene!i ve sanatõ taklit olarak görmeyi reddetmesidir. Bu akõm de!i"ik ülkelerdeki
çe"itli sanat ve edebiyat biçimlerini bulu"turup kayna"tõrmak ister. Bu durum
görsel sanatlarda Kübizm, Dadaizm, Sürrealizm ve Gelecekçilik (Futurism)
"eklinde ortaya çõkar. Resimde ise özellikle do!rudan “temsil”in artõk bir kenara
bõrakõldõ!õ görülür. Müzikte, melodi ve armoninin yerine atonalli!in (atonality) ön
planda alõndõ!õ göze çarpar. Mimarlõkta, özellikle Bauhaus okuluyla birlikte
geleneksel materyaller ve biçimler bir kenara bõrakõlõp, i"levsel geometrik biçimler
ve yeni materyaller kullanõlõr. Edebiyatta ise romandaki gerçekçili!in yerini “bilinç
akõ"õ” (stream of consciousness) alõrken, "iirde serbest nazõm baskõn duruma
geçer. (50)

Moneme (T. Anlambirim, Fr. Monème): Dil. Anlamlõ en küçük dilsel birim. Dilin birinci
eklemlilik düzeni, tümceleri ya da sözceleri olu"turan en küçük anlamlõ
birimlerden, yani en küçük göstergelerden kuruludur ve hem göstereni, hem de
gösterileni ilgilendirir. Bildiriyi en küçük göstergelerine ayrõ"tõrarak, en küçük
anlamlõ birimler saptanabilir. Mesela “Evi sattõ” tümcesindeki en küçük anlamlõ
birimlerin sayõsõ dörttür: Ev, -i, sat- ve -tõ. Bu ö!eleri, gösteren düzleminde daha
küçük anlamlõ birimlere bölmek mümkün de!ildir. Anlambirimler genellikle
biçimbirim (morpheme) ve sözlükbirim (lexeme) olarak ikiye ayrõlõr. (41-22; 42-
92, 93) Bkz. First Articulation, Lexeme, Morpheme.

Morpheme (T. Biçimbirim, Fr. Morphème): Dil. En temel dilbilgisel birim, en küçük
anlamlõ birim, en küçük gösterge. Münferit bir kelime bir ya da daha fazla
biçimbirimden olu"abilir. Mesela “çocokça” kelimesinde iki biçimbirim vardõr: çocuk
ve -ça. Bir biçimbirim tek bir sesle de temsil edilebilir, birden çok heceyle de.
Biçimbirimler, ba$õmlõ (bound) ve ba$õmsõz (free)olmak üzere ikiye ayrõlõr.
Ba!õmsõz biçimbirimler, tek ba"larõna kelime olu"turabilirler: erkek, defter, kitap
vb. Ba!õmlõ biçimbirimler ise tek ba"larõna de!il, ancak kelimelerin birer parçasõ
olarak gerçekle"ebilirler: -sõz, -lõk, -ça, -ma vb. (16-41, 42; 41-45) Bkz. Lexeme,
Moneme

Myth (T. Söylen, Mit, Fr. Mythe): #nsan ya da do!a olaylarõnõ açõklamak amacõyla
do!aüstü varlõklarõn ola!anüstü eylemlerini efsane biçiminde anlatan ve ku"aktan
ku"a!a geçen anlatõ. Barthes’a göre mit, baskõn sõnõfõn ideolojik amaçlarõna hizmet
eden karma"õk ve iyi biçimlenmi" bildiri"im dizgesidir. Yani mit, gösterilenin kendi
tarihinden, biçimin ise kendi içeri!inden soyutlandõ!õ ve yapay bir içerikle
dolduruldu!u ancak tamamen tabiî göründü!ü bir anlamlama biçimidir. (20-141;
109)

Narration (T. Anlatma, Anlatõm Edinimi, Fr. Narration): Bir anlatõ (narrative)
meydana getirme eylemi ya da süreci. (27-197; 50)Bkz. Enonciation, Narrative,
Narratology

Narrative (T. Anlatõ, Fr. Récit): Bir olaylar silsilesinin temsili (representation); yazõlmõ"
ya da anlatõlmõ" bir hikaye, olay, masal vb. Aristo tarzõ anlatõ biçiminde, neden-
sonuç ili"kisi ve hedefler hikayeyi (kronolojik olaylarõ), olay örgüsü (plot) haline
getirir. Yani ba"taki olaylar geli"me kõsmõndaki olaylarõ, geli"me kõsmõndakiler de
son kõsõmdakileri etkiler. (34; 197; 50) Bkz. Narration, Narratology, Syntagm,
Syntagmatic Analysis

Narratology (T. Anlatõbilimi, Narratoloji, Fr. Narratologie): Anlatõlarõ, bütün


anlatõlarõn ortak yanlarõnõ ve di!erlerinden ayrõlan yönlerini inceleyen bir anlatõ
kuramõ ya da bilimi. Tzvetan Todorov’un “Grammaire du Décaméron” (1969) isimli
eserinde ortaya attõ!õ “narratologie” kuramõ, Rus Biçimcili!i ve Fransõz
Yapõsalcõlõ!õyla da paralellikler ta"õmaktadõr. Narratolojinin geli"meye ba"ladõ!õ
zamanlarda, anlatõlarõn çok çe"itli ileti"im araçlarõyla (media) anlatõldõ!õ ya da
ortaya çõktõ!õ gözlemlenir. Yani sadece yazõlõ ve sözlü dil de!il, i"aret dilleri,
hareletli resimler, filmler, jastler, karikatür "eklindeki hikaye serileri vs. de buna
dahildir. Ayrõca bir masalõn baleye ya da bir romanõn sinemaya uyarlanabilece!ini
de unutmamak gerekir. Buradan "öyle bir sonuç çõkarõlabilir: Anlatõ, onu olu"turan
ileti"im aracõndan (medium) ba!õmsõz olarak ele alõnabilir ya da alõnmalõdõr.
Esasõnda sadece ileti"im aracõndan de!il, anlatõ söyleminden yani ileti"im aracõyla
anlatõlmak istenen "eyin sunu" biçiminden de ba!õmsõz olarak ele alõnmalõdõr.
Todorov’un Grammaire du Décaméron’da yaptõ!õ "ey de Boccaccio’nun
hikayelerinde “anlatõlan” üzerinde odaklanmak ve bunu açõklamak üzere bir
“gramer” geli"tirmeye çalõ"maktõr. Benzer "ekilde Barthes’õn “Introduction à
l’analyse structurale des récits” isimli çalõ"masõ da söylem yapõsõndan (discourse
structure) ziyade hikayeye yöneliktir. Barthes ve Todorov, nasõl söylendi!inden
çok ne söylendi!i üzerinde odaklanarak, Lévi-Strauss ve Vladimir Propp’un
yolundan gitmi"lerdir. Lévi-Strauss, “Anthropologie Structurale” isimli
çalõ"masõnda “anlamsal yapõ” (semantic structure) üzerinde durarak mitin
mantõ!õnõ karakterize etmi"tir. Propp ise “Masalõn Biçimbilimi”nde Rus peri
masallarõnõ tespit etti!i 31 i"leve göre incelemi"tir. Ona göre masallarõn
görünü"teki çok çe"itlili!i altõnda, de!i"meyen ortak bir yapõ vardõr. Masallardaki
ki"iler çok çe"itli olsa da, bu ki"ilerin eylemleri sõnõrlõdõr hatta 31’i geçmez. “#"lev”
diye nitelendirilebilecek bu 31 eylem, hep aynõ sõrayla kar"õmõza çõkar. Propp bu
31 i"levi de eylem alanlarõna göre yedi gruba ayõrmõ"tõr. Bunlara uygun dü"en
ki"iler de yedi tanedir. Yani 31 i"levden birkaçõ aynõ ki"iye dü"tü!ü için masallarda
da!õtõlacak rollerin sayõsõ yediyi geçmez (Saldõrgan, ba!õ"cõ, yardõmcõ, prenses,
gönderen, kahraman, düzmece kahraman). Propp sadece Barthes ve Todorov’a
de!il Claude Bremond, Algirdas Greimas gibi birçok ara"tõrmacõya da ilham
vermi"tir. Narratolojiyle ilgili ilk çalõ"malar her ne kadar “anlatõlan”õ (narrated)
merkez alõp, anlatõyõ buna göre tanõmlasa da, bazõ ara"tõrmacõlar anlatõyõ, sözel bir
sunu" kipi (a mode of verbal presentation) olarak dü"ünmü"ler ve görevlerini de
anlatõdaki hikayeyi incelemek yerine, anlatõ söylemlerini (narrative discourses)
incelemek "eklinde tanõmlamõ"lardõr. Onlara göre bu sayede, edebî anlatõm ve
uzaklõk (distance) ya da bakõ" açõsõ gibi konular üzerinde yapõlacak kapsamlõ
çalõ"malar daha faydalõ olacaktõr. Anglo-sakson ele"tirmenler (Henry James,
Wayne Booth gibi), Alman ara"tõrmacõlar (Eberhard Lammert, Günther Müler gibi)
ve Rus Biçimcileri de bu konularla ilgilenmi"tir. Gérard Genette ise bu tarz
narratolojik e!ilimin en önemli temsilcisi sayõlõr. Genette, “Narrative Discourse”
isimli eserinde anlatõ metni ve onun anlattõ!õ hikâye arasõndaki zamansal ba!õntõlar
üzerinde durur.

Anlatõyõ sunu" kipine göre (mode of presentation) tanõmlamak ve anlatõcõnõn


(narrator) rolü üzerinde õsrarla durmak, anlatõcõnõn bulunmadõ!õ hikâyelerin ihmal
edilmesine yol açar. Bununla birlikte ne olursa olsun hikâyenin anlatõyõ
olu"turdu!unu ve hikâyesiz bir anlatõ olamayaca!õnõ da gözardõ eder. Dolayõsõyla
Mieke Bal, Seymour Chatman ve Gerald Prince gibi bazõ ara"tõrmacõlar ne
anlatõldõ!õyla , bunun anlatõlma "eklini bir arada ele almaya çalõ"arak bu konuyla
ilgili iki yakla"õmõ da bir araya getirmek isterler. Greimas’õn en son geli"tirdi!i
anlatõ modelinde ise söylemin yanõ sõra hikâyeye de yer verilir.
Hikâye ve söylem incelemesinin bütünle"tirilmesi açõsõndan bakõldõ!õnda, bunun Rus
Biçimcilerinin fabula (temel hikâye) ve sjuzet (olay örgüsü) ayrõmõyla genelde aynõ
do!rultuyu izledi!i görülür. Nasõl ki dilbilimciler dilin gramerini olu"turmayõ
amaçlõyorlarsa, anlatõ bilimcileri (narratologists) de anlatõnõn gramerini olu"turmak
ister. Böyle bir gramer de birbiriyle ili"kili dört bölümü içerebilir: Sözdizimsel
bile"en (syntactic component), anlamsal bile"en (semantic component), söylemsel
bile"en (discoursive component) ve pragmatik bile"en. (74; 34-197) Bkz.
Narration, Narrative, Syntagmatic Analysis

Naturalism (T. Do"alcõlõk, Fr. Naturalisme): Naturalizm, bazõ ba!lamlarda realizmin


indirgenmi" bir biçimi olarak görülür ve "eylerin (things) görünü"lerinin yüzeydeki
yani görünen temsillerinin detaylõ bir "ekilde ortaya konmasõnõ içerir. Bu açõdan
"eylerin “esas” do!asõnõ daha derinden ve içten kavramaya çalõ"an biçimlerle
kar"õtlõk içindedir.(50) Bkz. Mimesis

Naturalization (T. Tabiîle!me, Fr. Naturalisation): Sem. Düzgülerin (codes) bir


kültürde çok geni" bir alana yayõlmasõ ve çok erken ya"ta ö!renildi!i için sonradan
olu"turulmu" gibi de!il de “tabiî” olarak verilmi" gibi görülmesi. Mesela mitler bu
açõdan tabiîle"mi"tir. Yine düzanlam (denotation) da yananlama (connotation)
göre tabiîle"mi"tir ya da tabiîle"me sürecinin bir parçasõdõr. (50) Bkz.
Denaturalization, Valorization

Object (T. Nesne, Fr. Objet): Sem. Peirce’ün üçlü gösterge modelinde göstergenin
göndergesini (referent) yani göstergenin yerini tuttu!u "eyi ifade eden terim.
Saussure’ün soyut gösterileninin (signified) aksine, buradaki gönderge, dünyadaki
bir nesnedir. Ancak bu, soyut kavramlarõ ve kurgusal "eyleri dõ"lamayõ
gerektirmez çünkü Peirce’ün modeli Saussure’ün modelinde belirtilmeyen fiziksel
gerçeklik (physical reality) için bir yer açar. (12-89, 90; 50) Bkz. Interpretant,
Referent, Representamen, Sign, Semiotic Triangle

Open and Closed Texts (T. Açõk ve Kapalõ Metinler, Fr. Textes Ouvert et Textes
Fermé): Sem. Eco, kapalõ metinleri, açõk metinlerin aksine, belirli bir yoruma
sevk etme e!ilimi gösteren metinler olarak tanõmlar. Eco’ya göre kitle ileti"im
araçlarõna ait metinler “kapalõ” olmaya e!ilimlidir ancak bunlar, heterojen bir
dinleyici kitlesine yayõn yaptõklarõ için, bu gibi metinlerin farklõ farklõ çözümlenmesi
ve yorumlanmasõ kaçõnõlmazdõr. Açõk ve kapalõ metinler, anlatõ ve söylem
düzlemlerine göre de de!erlendirilebilir. Söylem ya da anlatõm düzleminde
kapalõlõk, anlatõmõn yeni birimlerle ço!almasõna son veren bir gösterge, okura
önceden sezdirilen bir birim, bir i"aret kullanõlmasõyla ele alõnabilir. Anlatõm
boyutunda, bir ba"langõç ile bir sonuç belirten özelliklerin bulunmasõ, söylemin
açõlõ" ve kapanõ" yerlerini gösterir. Mesela bir "iirin ba"õna konan gazel, sone gibi
ba"lõklar, daha giri"te, okura, "iirin nerede kapanaca!õnõ, açõklõ!õn söylem
açõsõndan ne zaman ve nerede bitece!ini belirten göstergelerdir. Gazel ba"lõ!õ,
"iirin genelde 5 ile 15 dize arasõna sõkõ"tõ!õnõ belirtirken, bir sone ba"lõ!õ da "iirin
14. dizede bitece!ini gösterir. Metinleri biçimsel açõdan kapalõ yapan bir özellik de
noktalama i"aretlerinin kullanõmõdõr. Mesela "iirlerinde noktalama i"areti
kullanmayan "airlerin "iirleri, söylem boyutu açõk bõrakõlmõ" "iirlerdir. Bazõ halk
"iirlerinde ozanlarõn adõnõn geçmesiyle, dizelerin sona erece!i i"areti verilmi" olur.
Bu da aynõ "ekilde biçimsel boyuttaki kapalõlõ!õ ifade eder. Anlatõ boyutunun
kapalõlõ$õ bitimli eylemlerin kullanõmõ (aranõlan bir "eyi bulmak, istenilen bir yere
varmak, ölmek vb.) ile gerçekle"irken, açõklõ!õ ise bitimsiz eylemlerin kullanõmõ (bir
kimseyi ya da bir "eyi aramak, bir olayõ ara"tõrmak, bir yere ula"maya çalõ"mak,
bir ipucu do!rultusunda ilerlemek vb.) ile gerçekle"ir. Bitimli bir eylemin ve bu
eyleme dayalõ bir programõn uygulanmasõ, olaylarõn, bu eylemin kapsadsõ!õ
anlamlar ötesinde sürmeyece!ini, bitti!ini belirtir. Mesela polisiye romanlarõ diye
adlandõrõlan metinlerin bir ço!u bir soru"turmanõn ba"latõlmasõyla açõlõr ve bu
soru"turmanõn son bulmasõyla da biter. Aranan ki"i ya da ara"tõrõlan gerçek,
metnin akõ"õ içinde ortaya çõkarõldõ!õnda anlatõ programõ kapanõr. Buna kar"õlõk, iz
sürme programõnõn yer aldõ!õ bazõ polis romanlarõnda, ba"latõlan soru"turmanõn
son a"amasõna ve dolayõsõyla metnin son bölümüne gelindi!inde, ortaya
beklenmedik verilerin, ipuçlarõnõn çõktõ!õ, bunun da yeni bir soru"turmaya, iz
sürmeye yol açaca!õ sezdirilir. Böylece metin, anlatõ boyutu açõsõndan bir sonuca
ula"madan noktalanõr. Bu tür bir metin, anlatõ düzlemi açõk bir metindir. (29-68,
69 vd.; 50) Bkz. Polysemy, Text

Opposition (T. Kar!õtlõk, Fr. Opposition): Bir dilsel birimle, belli bir ba!lamda onun
yerini alabilecek birim ya da birimler arasõndaki ba!õntõ. Dilsel birimler arasõnda
birbirinden ayrõ iki çe"it ba!õntõ vardõr: Birincisi, sözce içinde dizimsel
(syntagmatic) olarak adlandõrõlan ba!õntõlardõr ve bunlar do!rudan do!ruya
gözlemlenebilirler. Bu ba!õntõlar “aykõrõlõklar” (contrastes) terimiyle ifade edilebilir.
#kinci ba!õntõ türü ise aynõ ba!lamda yer alabilen ve en azõndan bu ba!lam içinde
kar"õlõklõ olarak birbirini dõ"layan birimler arasõndaki ba!õntõlardõr. Bunlar dizisel
(paradigmatic) ba!õntõlardõr ve kar"õtlõklar (oppositions) terimiyle belirtilirler.
Kar"õtlõklarõn da çe"itli türleri vardõr. "kili kar!õtlõklar (binary oppositions),
mantõksal olarak birbirine kar"õttõr. Bu tür kar"õtlõklarda her terim kendi zõttõnõ ima
eder ve orta ya da ara terim mevcut de!ildir. Mesela ölü/diri kar"õtlõ!õ buna
örnektir. Analog kar!õtlõklar, aynõ boyutta yer alan dilsel birimlerin dereceli
kar"õtlõ!õnõ içerir. Bu tür kar"õtlõklarda ara evreler söz konusudur. Mesela
iyi/orta/kötü gibi. (30-155; 41-137; 50) Bkz. Contrast, Paradigmatic Relations,
Syntagmatic Relations

Paradigm (T. Dizi, Fr. Paradigme): I.Dil. Bir kelimenin çekimlenmi" biçimlerinden
olu"an (sanatçõ, sanatçõnõn, sanatçõlar gibi) dizi ya da bir fiilin çekiminde takip
edilen standart örnekçe (1. tekil "ahõs, 2. tekil "ahõs, 3. tekil "ahõs, 1. ço!ul "ahõs…
gibi). Dizide aynõ sözdizimsel ba!lam içerisinde birbirinin yerini alabilecek
ö!elerden olu"an bir bütün söz konusudur. II.Sem. Birbirleriyle ortak yanlarõ olan
ve aynõ kategorinin üyesi olan gösterenlerin (signifiers) olu"turdu!u dizi. Bir
ba!lam içerisinde, dizinin bir üyesi, yapõsal açõdan di!er bir üyeyle yer
de!i"tirebilir. Mesela “Ay!e vazoyu kõrdõ” cümlesinde Ay!e yerine Mehmet, çocuk,
kedi gibi ad türü sözcükler koyabiliriz. Burada Ay!e, Mehmet, çocuk, kedi…
birbirlerinin yerini alabildikleri için bir dizi olu"tururlar. Bir dizinin kapsamõ, verilen
tanõma ba!lõdõr. Dilbilgisi tanõmlamasõ yapõlõyorsa, bir dildeki ad türü tüm
sözcükleri aynõ diziye sokmak mümkündür. Bu tanõma göre yukarõda verilen
örnekte Ay!e yerine, rüzgar, fõrtõna, defter, derinlik vb. kullanõlabilir çünkü bunlar
ad türündendir. $ayet tanõm “vazoyu kõrabilen insan türü canlõlar” "eklinde
olsaydõ, bunlar dizinin dõ"õnda kalacaktõ.

Kurallarõn uygun bir "ekilde tatbik edilmesiyle dizilerden, dizimler (syntagm)


olu"turulabilir. Dizideki ö!eler, “dizim” olarak adlandõrõlan daha karma"õk gösterge
örnekçeleriyle (pattern) bir araya getirildi!i zaman anlam kazanõr. Bunun için de
alternatif göstergelerden olu"an bir bütünden bir gösterge seçilir. Bunu, dizisel ve
dizimsel eksen (axis) üzerinde "u "ekilde örneklendirmek
mümkündür:………………..(42-107; 13-52, 53; 99; 91; 104) Bkz. Paradigmatic
Analysis, Paradigmatic Relation, Syntagm, Syntagmatic Analysis, Syntagmatic
Relation

Paradigmatic Analysis (T. Dizisel Çözümleme, Fr. Analyse Paradigmatique):


Sem. Bir metindeki “yüzey yapõ”nõn (surface structure) altõnda yatan farklõ dizileri
belirlemeye çalõ"an yapõsalcõ bir çözümleme tekni!i. Yapõsal çözümlemenin bu
yönü, her gösterilenin olumlu ya da olumsuz ça!rõ"õmlarõnõ ve altta yatan tematik
dizilerin varlõ!õnõ göz önünde bulundurur. (50) Bkz. Paradigm, Paradigmatic
Relation, Syntagm, Syntagmatic Analysis, Syntagmatic Relation

Paradigmatic Relation (T. Dizisel Ba"õntõ, Fr. Rapport Paradigmatique): Sem.


Birbirinin yerine geçebilecek göstergeler arasõnda olu"an ba!õntõ. Aynõ dizide
(paradigm) yer alan aynõ türden iki ya da daha çok sayõda gösterge, dizge içinde
birbirinin yerini alabilir ya da gerçekle"ebilir. Her gerçekle"en birim, belli bir diziye
ba!lanan birimler arasõnda yapõlan bir “seçme”nin ürünüdür. Saussure, “dizisel
ba!õntõ” yerine “ça!rõ"õmsal ba!õntõ” (associative relation) terimini kullanmõ" ve bu
ba!õntõnõn, aralarõnda ortak yan bulunan ö!elerin bellekte birbirini ça!rõ"tõrmasõyla
olu"tu!unu belirtmi"tir. Mesela Fransõzca enseignement (ö!retim), anlam
açõsõndan éducation (e!itim), apprentissage (yeti"me, ö!renme, çõraklõk)
sözcüklerini; ses açõsõndan ise enseigner (ö!retmek), renseigner (bilgi vermek) ya
da armement (silahlanma, donanõm) ve chargement (yükleme, yük) sözcüklerini
ça!rõ"tõrabilir. Her dizide, aynõ anda bir arada bulunmayan ö!eler birbirine
ba!lanõr. Artõk Saussure’ün kullandõ!õ “ça!rõ"õmsal ba!õntõ” yerine “dizisel ba!õntõ”
terimi kullanõlmaktadõr. Ancak Barthes, dizisel yerine dizgesel terimini tercih
ederken, Hjelmslev ba$lõla!õmlar, Jacobson benzerlikler, Martinet ise kar!õtlõklar
terimini kullanõr. Bütün bu terimlerle belirtilen ba!õntõlarõ ortaya koyan ba"lõca
i"lem de$i!tirim ya da de$i!imdir. Anlatõm ya da içerik düzleminde bir ö!enin
(anlamlõ birim ya da sesbirim) yerine bir ba"ka ö!e koyarak bu de!i"ikli!in öbür
düzlemde de de!i"ikli!e yol açõp açmadõ!õnõ sõnama i"lemi olan de!i"tirim yoluyla
aynõ anda bir arada bulunmayan ö!elerin hem varlõklarõ saptanõr, hem de
ba!õntõlarõ belirlenir. Mesela “Evi sattõ” tümcesinde gerçekle"en ev anlambirimi
kö!k vb. anlambirimlerle de!i"tirilebilir; yani ev, kendisinin yerini alabilecek öbür
ö!elerle dizisel ba!õntõ kurar. (13-52; 41-107, 108; 7-75, 76 vd.) Bkz. Paradigm,
Paradigmatic Analysis, Syntagm, Syntagmatic Analysis, Syntagmatic Relation

Paraphrase (T. Açõmlama, Fr. Paraphrase): Dil. Bir birimi, cümleyi, paragrafõ ya da
metni, anlamõ aynõ kalacak "ekilde yeniden ifade etmek. Mesela “Ahmet,
Ankara’da ya!õyor” cümlesi “Ahmet’in ya!adõ$õ yer Ankara’dõr” "eklinde ifade
edilirse açõmlama yapõlmõ" olur. Çünkü ifade edi" "ekli farklõ olsa da, her iki cümle
aynõ anlamõ ta"õr. Sözlüklerdeki tanõmlar da açõmlamaya örnektir. #lk önce
retorikte ortaya çõkmõ" olan “açõmlama” kavramõ daha sonra dilbilimde de
benimsenmi"tir. Üretici dilbilgisinde bu kavram önemli bir yere sahiptir. (41-14;
75)Bkz. Periphrase

Perceptual Codes (T. Algõsal Düzgüler, Fr. Codes Perceptualle): Sem. Yorumlayõcõ
(interpretative) düzgünün bir çe"idi. Bazõ göstergebilimciler, duyusal (sensory)
algõyõ bir düzgü olarak görürler. Bu konuda farklõ görü"ler ileri sürülmü"tür:
Yorumlama ile algõlamanõn birbirinden ayrõ dü"ünülemeyece!i; insanõn algõsal
sisteminin di!er organizmalarõnkinden farklõ oldu!u; insan türünde bile algõsal
açõdan sosyo-kültürel, alt-kültürel ve çevresel farklõlõklar oldu!u vb. Algõsal
düzgülerin ö!renilmi" olmasõ gerekir. Göstergebilimsel bir düzgü olarak algõ
“temsil” içerir. Birçok düzgünün aksine algõsal düzgüde bir verici yani gönderen
olmasõ gerekmez. (50) Bkz. Code, Interpretative Codes, Representation,
Representational Codes
Performative (T. Edimsel, Fr. Performatif): Prag. Austin’e göre, ki"inin sözcelerken,
bir "ey söyleyip bir "ey bildirmekten çok bir "ey yaptõ!õ tümceler. Mesela “Sizi
karõ-koca ilan ediyorum”, “Bu gemiye ‘Queen Elizabeth’ adõnõ veriyorum” gibi
tümceler edimseldir. Böyle tümcelerin do!rulu!undan ya da yanlõ"lõ!õndan söz
edilemez; yerindeli!inden ya da yersizli!inden söz edilebilir. Edimsellerin uygun
ki"i tarafõndan, uygun bir durumda, uygun kelimelerden olu"an sözcelerle
gerçekle"tirilmesi gerekir. Yani sadece gerekli kelimeleri söylemek yeterli de!ildir.
Sadece belirli insanlar sava" ilan etme, nikah kõyma, suçlularõ mahkum etme vs.
yetkilerine sahiptir. Mesela sõradan bir insanõn çõkõp sava" ilan etmesi bir "ey ifade
etmez. (36-13, 14; 107; 108) Bkz. Speech Act, Felicity Conditions

Performance (T. Edim, Fr. Performance): Edinçin (competence) yani bireylerin dilsel
bilgisini olu"turan, sonsuz sayõda tümce üretip anlamayõ sa!layan kurallar
dizgesinin, somut söz eyleminde gerçekle"tirilmesi. (42-54, 55) Bkz. Competence

Periphrase (T. Dolaylama, Fr. Périphrase): Dil. Bir ya da birçok kelimeyle ifade
edilebilecek bir kavramõ daha fazla kelimeyle, dolaylõ olarak ifade etmek. Mesela
“e!im” demek yerine “evli oldu$um ki!i” demek gibi. (76; 41-84)

Perlocutionary Act (T. Etkisöz Edimi, Fr. Acte Perlocutionnaire): Prag. Austin’in
söz edimleri kuramõnda düzsöz ve edimsöz edimlerinden sonra gelen, dinleyici
üzarinde belli etkiler yaratmaya yönelik olan edim. Burada konu"ucunun, bir
tümce sözcelerken bilerek ya da bilmeden yerine getirdi!i, dinleyicinin duygu ve
dü"üncelerini etkileme edimi söz konusudur. Mesela “Dikkat, köpek var” tümcesini
sözcelerken, konu"ucu, bilerek ya da bilmeden dinleyiciyi korkutulabilir. Burada
korkutma edimi, bir etkisöz edimidir. Etkisöz edimi, edimsöz kavramõyla ba!lantõlõ,
edimsöz edimlerinin dinleyen ki"ilerin eylemleri, dü"ünceleri, inançlarõ vb.
üzerindeki sonuçlarõnõ ya da etkilerini gösteren bir kavramdõr. Searle bunu "öyle
örneklendirir: “Örne!in, dü"üncelerimi gerekçelendirerek kar"õmdaki ki"iyi
kandõrmaya ya da ikna etmeye; birini uyararak, onu korkutmaya ya da
tela!landõrmaya; birinden bir ricada bulunarak, ki!iye bir !ey yaptõrmaya;
bilgilendirerek, ki"iyi ikna etmeye (aydõnlatmaya, e$itmeye ya da ki"iye esin
vermeye, ki"inin bir !eyi kavramasõnõ sa$lamaya) çalõ"abilirim. Bütün bu italik
anlatõmlar etkisöz edimlerini gösterir.” ( Bkz. Illocutionary Act, Locutionary Act,
Speech Act

Personage (T. Anlatõ Ki!isi, Fr. Personnage): Sem. Gerçek ya"amdaki ki"inin
(person) aksine, dü"sel bir dünyada yaratõlmõ" ki"i. Ancak anlatõ ki"isini yaratan
yazar da gerçek dünyadan hareketle bu ki"ileri yarattõ!õ için anlatõ ki"isi gerçek
ki"iden ayrõ olamaz. Anlatõ ki"isi her ne kadar bütünüyle gerçek ya"amdaki
ki"ilerle örtü"mese de, birçok bakõmdan gerçek ki"ileri anõmsatan bir kimlik olarak
anlatõlarda yer alõr. (21-57) Bkz. Narration, Narrative

Phatic Function (T. #li!ki #!levi, Fr. Fonction Phatique): Jacobson’un dilsel bildiri"im
modelinde yer alan; bildiri"imin varlõ!õnõ do!rulamaya, sürdürmeye ya da
kesmeye yönelik olan i"lev. Mesela “Beni duyuyor musunuz? Alo!, Dikkat!” gibi
sözler ili"ki i"levini yerine getirir. #li"ki i"levi ayinler, biçimsel kurallar, törenler,
uzun söylevler, aile yakõnlarõ vs. arasõndaki konu"malar gibi bildiri"im biçimlerinde
de önemli bir yer tutar. Bunlarda bildiri"imin içeri!inden çok, orada birlikte
bulunmanõn benimsenmesi olgusu a!õr basar. Yani aynõ kelimeler, aynõ davranõ"lar
yinelenir, aynõ öyküler tekrar anlatõlõr. Ancak bu durum, bildiri"imin içinde olanlara
zevk verir. #li"ki bildirisinin göndergesi, bildiri"imin kendisidir. (20-23, 24; 42-63)
Bkz. Appellative Function, Expressive Function, Functions of Signs, Metalingual
Function, Poetic Function, Referential Function

Poetic Function (T. Yazõnsal #!lev, Sanat #!levi, Fr. Fonction Poétique):
Jacobson’un dilsel bildiri"im modelinde yer alan ve bildirinin sadece kendisine
dönük oldu!u, do!rudan do!ruya kendisini amaçladõ!õ i"lev. Sanatta gönderge,
bildirinin kendisidir; bildiri, bildiri"imin aracõ olmaktan çõkar amacõ olur. Yazõnsal
i"lev, yazõnsal eserler dõ"õnda, biçimsel ya da deyi"sel yanõ a!õr basan tanõtõm,
siyasal slogan vb. gibi bütün bildirilerde gerçekle"ir. Yani yazõnsal i"lev, içerikten
çok deyi"e önem verilen kullanõmlarda göze çarpar. Jacobson, bu i"levin ba"ka
i"levlerle de (ça!rõ i"levi gibi) kayna"abilece!ini belirtir. (20-23; 42-63; 41-230)
Bkz. Appellative Function, Expressive Function, Functions of Signs, Metalingual
Function, Phatic Function, Referential Function

Polysemy (T. Çok Anlamlõlõk; Fr. Polysémie): I.Anl. Bir gösterenin birçok gösterileni
belirtmesi; de!i"ik etkenlerle bir göstergenin yansõttõ!õ temel anlamõn yanõ sõra
yeni kavramlarõ da anlatõr durumda olmasõ. Mesela Türkçedeki “ba"” anlambirimi
çok anlamlõ bir ö!edir. Çok anlamlõlõk, sõklõk kavramõyla yakõndan ilgilidir. En sõk
rastlanan birimler, çok anlamlõlõ!õn en yo!un düzeye ula"tõ!õ ö!elerdir. Çok
anlamlõlõkta, gösterge, temel anlamõnõ yitirmeden yan anlamlar kazanmaktadõr.
Zaman içinde unutulabildi!i gibi yeni yan anlamlarla daha da
zenginle"ebilmektedir. Bazõ dilciler, çok anlamlõlõ!õ, “belirsizlik” (ambiguity)
çerçevesinde ele alõrlar. Ba!lam ve durum, kullanõm düzleminde çokanlamlõlõ!õ
dengeleyici ve anlam belirsizli!ini giderici etkenlerdir. II.Sem. Bir metnin birçok
anlam içermesi. Özellikle “metinsel belirlenimcilik”e (textual determinism) kar"õ
çõkanlar, metinlerin “çok anlamlõ” oldu!unu vurgularlar. (1-70, 71; 50; 41-65)
Bkz. Ambiguity, Textual Determinism
Post-Structuralism (T. Yapõsalcõlõk-Ötesi, Fr. Post-Structuralisme): Yapõsalcõlõktan
sonra Lacan, Derrida ve Foucault öncülü!ünde geli"tirilen, yapõsalcõlõkla ili"kili olan
ancak bazõ farklõlõklar da içeren bir akõm ya da dü"ünce okulu. Yapõsalcõlõk-ötesi,
temelde yapõsalcõ kavramlarõ benimsemekle birlikte, bunlarõn bir ço!unu da
sorunsalla"tõrmõ"tõr. Mesela yapõsalcõlõk-ötesini savunan ara"tõrmacõlar,
Saussure’ün gösteren ve gösterilen arasõndaki ba!õntõnõn nedensiz olu"uyla ilgili
görü"lerini daha da ileri götürerek, gösteren ve gösterilen arasõnda hiçbir ba!õntõ
olmadõ!õnõ savunmu"lardõr. Yapõsalcõlõk-ötesi göstergebilim de Saussure’ün,
göstergebilimi, temel dizgelerin (system) altõnda yatan "eyleri açõ!a çõkaracak
sistematik bir bilim olarak de!erlendirmesini reddederler çünkü böyle bir dizge her
zaman çeli"kiler içerecek ve bazõ "eyleri dõ"arõda bõrakacaktõr. Yapõsalcõlõk-ötesi
ara"tõrmacõlarõna göre dõ" dünyada temel “derin yapõ”lar ve altta yatan biçimler
yoktur. Bu ara"tõrmacõlarõn ço!u “yapõ-sökme” (deconstruction) yöntemini
benimser ve gösteren ile gösterilen arasõndaki ba!õntõnõn sabit olmadõ!õnõ
vurgularlar. Onlara göre anlam hiçbir zaman tamamlanamaz çünkü bir gösterenin
anlamõ, di!er bütün gösterenlerle ba!õntõlõdõr. Burada sonu gelmeyen zincirleme
bir ba!õntõ söz konusudur; dolayõsõyla anlam sürekli ertelenir. Aynõ "ekilde bir
metnin de kesin ve sabit bir anlamõ yoktur, oynaktõr, kaypaktõr, çeli"kilidir ve
dolayõsõyla belirsizlikler ta"õr. (27-201, 202; 50) Bkz. Deconstruction,
Intertextuality, Srtucturalism

Pragmatics (T. Edimbilim, Kullanõmbilim, Fr. Pragmatique): Dilin ba!lam


içerisindeki kullanõmõnõ ve göstergeler ile onlarõ kullanan ki"iler arasõndaki ili"kileri
konu edinen bilim dalõ. Pragmatik, Morris’in yaptõ!õ tasnife göre göstergebilimin üç
alt dalõndan biridir. Pragmatik, kayna!õnõ dil felsefesinden ve Oxford çözümleyici
okulundan alõr. Birer dil felsefecisi olan J.L. Austin “How to Do Things with Words”
adlõ eserinde pragmatik yakla"õmõn ilk örne!ini vermi"tir. Austin, bir cümle
sözcelemekle, bir edimde bulunmanõn özde" oldu!unu belirtmi"tir. Austin’in
ö!rencisi olan Searle ise “Speech Acts” isimli eserinde söz edimlerini teorik bir
çerçeveye oturtmu" ve bir dili konu"manõn birtakõm kurallara uygun davranõ"larda
bulunmak oldu!unu savunmu"tur. Bir ba"ka önemli ara"tõrmacõ olan H.P. Grice ise
daha çok dile getirilen cümleyle anlatõlmak istenen "eyin farklõ oldu!u durumlarõ
açõklamaya yönelik bir dizi kuralõ tanõmlamõ"tõr. S. Levinson, P. Brown ve G. Leech
ise özellikle görgü kurallarõ (politeness) üzerinde çalõ"mõ"lardõr. Pragmati!in genel
olarak "u konularõ içerdi!i söylenebilir: Söz edimleri teorisi, yerindelik ko"ullarõ,
i"birli!i ilkesi, ba!õntõ, görgü kurallarõ, gösterim, edimseller. (107; 4-74, 75 vd.;
42-51) Bkz. Cooperative Principle, Deixis, Felicity Conditions, Illocutionary Act,
Locutionary Act, Perlocutionary Act, Performative
Proposition (T. Önerme, Fr. Proposition): Man. Bir savõ öne süren ya da bir durumu
dile getiren (genellikle bildiri kipinde olan) bir tümce; belli bir yorumda belli bir
do!ruluk de!eri kazanan düzgün deyim. Bir önermenin kaplamõ kendi do!ruluk
de!eri, içlemi de öne sürdü!ü sav ya da dile getirdi!i durumdur. Önermeyi
“hüküm”le (judgement) karõ"tõrmamak gerekir. Önerme, iki veya daha fazla
sayõda fikir arasõnda kurulmu" bulunan ili"kiler sonucu elde edilen hükmün sözle
ifadesidir. Fikirler arasõnda böyle bir ba! kurmaya psikolojide “hüküm” denir ve
bunun mantõk dilindeki kar"õlõ!õ “önerme”dir. Önerme niteli!i ta"õyan bir sözün
mutlaka do!ru ve yanlõ" olmasõ, yani bir fikrin ötekisinde do!rulanmasõ veya inkâr
edilmesi gerekir. Nitekim Bana falanca adresi söyler misin?, "ngiltere’nin saatiyle
Türkiye saati arasõnda ne kadar fark vardõr?, Dönü!te bize u$rar mõsõnõz? gibi
sözler de anlamlõdõr, fakat bunlarda herhangi bir tasdik veya inkâr
bulunmadõ!õndan bunlara “önerme” denemez. (18-99; 26-96)

Receiver (T. Alõcõ, Gönderilen, Fr. Récepteur): Verici (sender) tarafõndan


olu"turulmu" bildiriyi alan ki"i ya da aygõt. Alõcõ, dil düzleminde “dinleyici” olarak
adlandõrõlõr. (41-19; 50) Bkz. Sender

Reductionism (T. #ndirgemecilik, Fr. Réductionisme): Bazõ olgularda bulunan


açõklayõcõ etkenlerin tek bir i"leve ya da nedene indirgenmesi. Mesela iletimsel
bildiri"im modellerinin anlamõ “içerik”e indirgemesi, teknolojik belirlenimcili!in
toplumsal de!i"meyi tek bir nedene indirgemesi gibi. Greimas, “göstergebilimsel
indirgeme”yi bir teknik olarak, anlatõdaki birçok i"levi üç çe"it “dizim”e indirgemek
için kullanmõ"tõr. Ancak "unu eklemek gerekir ki “indirgemecilik” genellikle
olumsuz bir etiket gibi kullanõlõr. Yani çe"itli yakla"õmlar, sürekli olarak çe"itli
açõlardan “indirgemeci” olmakla ele"tirilirler. (50) Bkz. Essentialism

Redundancy (T. Artõklõk, Fr. Redondance): Dil. Bildiri"imde fazla ya da gereksiz gibi
sayõlacak ek veya artõk göstergelerin kullanõlmasõ. Mesela “Ben geliyorum”
sözünde sondaki "ahõs eki olan “-um” parçasõ, konu"an kimsenin birinci "ahõs
oldu!unu gösterdi!i için “ben” kelimesi burada fazla ve artõktõr. Bununla birlikte
özellikle zor i"itme çartlarõnda kullanõldõ!õ zaman söylenen sözün daha yanlõ"sõz ve
daha rahat anla"õlmasõnõ sa!lamaktõr. Dolayõsõyla “artõklõk”, tamamen gereksiz
de!ildir; kelimelerin anlamlarõnõn kaypak oldu!u dü"ünüldü!ünde, anla"mayõ
garantilemek açõsõndan faydalõ olabilir. (8-119)

Reference (T. Gönderim, Fr. Référence): Sem. Bir göstergeyi göndergeye ba!lama.
Dilin, dünyada ve çevredeki "eyler hakkõnda konu"mak için kullanõldõ!õ
dü"ünülürse, kelimeler, ifadeler ve gönderme yapõlan "eyler arasõnda açõkça bir
ba!õntõ oldu!u görülür. Dünyadaki "eylerle ilgili sahip oldu!umuz zihinsel
tasavvurlar, dilimizdeki kelimeler ve o "eylerin kendisiyle bizzat ili"kilidir. Bu ili"ki
ara"tõrmacõlar tarafõndan çe"itli biçimlerde resmedilmi"tir ancak bunlarõn en
me"huru Ogden ve Richards’õn anlam üçgenidir.

Dü"ünce/#mge/Kavram

Simge (Kelime) Gönderge (Dünyadaki Nesne)

Bu üçgene göre dü"ünce, imge ya da kavram (thought/image/concept), simgeyi yani


kelimeyi (symbol, word) sembolize eder ve göndergeye (referent) yani dünyadaki
nesneye gönderme yapar; kelime ise göndergenin yerini tutar. Burada dikkat
çeken nokta, kelime ile "ey (thing) arasõndaki ili"kinin dolaylõ olmasõ yani
“kavram” vasõtasõyla gerçekle"mesidir. Genelde, kelimelerin "eylere gönderme
yaptõ!õndan bahsedilir ancak bu üçgende göndermeyi yapan kavramlardõr. (5-145;
41-110; 33-119) Bkz. Concept, Referent, Signe, Symbol

Referent (T. Gönderge, Fr. Référent): Sem. Göstergenin yerini tuttu!u "ey.
Gönderge, Peirce’ün üçlü gösterge modelinde “nesne” (object) olarak
adlandõrõlmõ"tõr. Peirce’ün kuramõnda her göstergenin gönderme yaptõ!õ bir nesne
vardõr ancak bu nesnenin fiziksel bir varlõ!õ olmasõ gerekmez, yani bir dü"ünce, bir
rüya figürü, hayalî bir varlõk da olabilir. Pozitif anlambilim gelene!inde ise sadece
göndergesi gerçek olan ifadeler dikkate alõnõr çünkü sadece bunlarõn do!ruluk
de!eri olabilir. Hatta bu gelene!e göre kelimeler, anlamlarõnõ gönderme yaptõklarõ
"eylerden alõr. Saussure gelene!ine göre kelimeler anlamlarõnõ dizisel
(paradigmatic) yapõlarõndan yani dildeki di!er kelimelerle ba!õntõlarõndan alõr.
Saussure’ün ikili gösterge modelinde dünyadaki gönderge açõkça belirtilmemi"tir,
sadece bir kavram olarak gösterilenden bahsedilmi"tir. Peirce’ün
göstergebiliminde görüntüsel göstergeler (icon) ve belirtiler (index) kendi
göndergeleriyle olan ba!õntõlarõyla tanõmlanõr; simgeler (symbol) ise uzla"õmsal
dizge (system) içindeki yerlerine göre tanõmlanõr. Göndergeler maddî nesneleri,
fikirleri, olaylarõ, dü"sel nesne ya da varlõklarõ vs. içerir. Yazõnsal metinlerin gerçek
dünyada göndergeleri yoktur ancak benzerleri bulunabilir, çünkü bunlar kurmaca
metinlerdir, imge gücünün ürünleridir. Foucault gibi gerçekçili!e kar"õ (anti-realist)
olan kuramcõlar, göndergelerin somutlu!unu reddeder ve onlarõ dilin ürünü olarak
görürler. (35-146; 50; 88; 109)Bkz. Object, Representation, Semiotic Triangle,
Sign

Referential Fallacy (T. Göndergesel Yanõlgõ*): Bu terim, gösterenin bir göndergeye,


özellikle de dünyadaki maddî bir nesneye sahip olmasõ gerekti!i ya da bir
göstergenin anlamõnõn sadece onun göndergesinde yattõ!õ yönündeki fikirlerin
yetersizli!ini ifade etmek için kullanõlõr. Çünkü birçok gösterenin göndergesi
yoktur. Mesela dildeki “ve” ba!lacõnõn göndergesi yoktur. Bir göstergenin varlõ!õ,
dünyada ona ili"kin bir göndergenin varlõ!õnõ garanti etmez. Zira yapõsalcõlõk-
ötesini (post-structuralist) savunanlara göre metinlerdeki gönderim (reference)
dünyadan ziyade di!er metinleredir. Göndergesel yanõlgõ içerisinde olanlar,
Peirce’ün göndergeye yani nesneye yer veren gösterge modelinin, Saussure’ün
göndergeye yer vermeyen gösterge modelinden daha üstün oldu!unu savunurlar.
(50) Bkz. Referent, Referential Function

Referential Function (T. Gönderge #!levi, Fr. Fonction Référentielle): Dilin,


gönderge ya da düzanlama yönelik bildiri"im i"levi. Gönderge i"levi, salt soyut ya
da somut nitelikli bir dõ" gerçe!in a!õrlõk ta"õdõ!õ bildirim eylemlerinde öne çõkar.
Dinleyiciye bir konuda bilgi vermeyi, bir dü"ünceyi iletmeyi sa!layan bildirme
tümcelerinde bu i"lev görülür. Mesela “Bugün hava güne!li” cümlesinde gönderge
i"levi egemendir. Bu i"lev, bildiri ile bizi gönderdi!i yani bildiriye konu olan nesne
arasõndaki ba!larõ belirler. Bu i"lev, içeri!e gönderme yapar. (42-63; 41-110; 20-
22) Bkz. Referent, Referential Fallacy

Representamen (T….): Sem. Peirce’ün üçlü gösterge modelinde, göstergenin aldõ!õ


biçimi ifade eden terim. Representamen, e!er maddesel olmayan bir biçime
gönderme yaparsa Saussure’ün “gösteren”iyle kar"õla"tõrõlabilir ancak maddesel bir
biçime gönderme yaparsa, bazõ ara"tõrmacõlarõn deyimiyle “gösterge aracõ” (sign
vehicle) olarak nitelendirilir. (110; 50) Bkz. Interpretant, Object, Semiotic
Triangle, Sign, Signifier

Representation (T. Temsil, Fr. Représentation): Ba"ka bir "eyin yerini tutan ve onu
insan zihninde canlandõran her "ey. Göstergebilim “temsil” sürecini ön plana alõr
ve sorunsalla"tõrõr. Göstergebilimde, gerçekli!in her zaman temsil edildi!ine dair
yaygõn bir görü" vardõr. Yani “do!rudan” (direct) bir tecrübe gibi ele aldõ!õmõz
"eyde algõsal düzgüler aracõlõk yapar, algõ da zihinsel temsili içerir. Bütün metinler
“gerçekçi” gibi görünseler de, aslõnda kurgusal temsillerdir. Temsil her zaman
“gerçekli!in in"asõ”nõ içerir. Temsil kavramõnõ “gösterge” (sign) ve “anlamlama”
(signification) kavramlarõyla karõ"tõrmamak gerekir. Bu kavramlar arasõndaki
karõ"õklõk, her göstergenin mutlaka bir temsil oldu!u gerçe!inden kaynaklanõr.
Ancak her “anlamlama” temsil içermekle birlikte, her temsil bir gösterge olmak
zorunda de!ildir. Bir ba"ka deyimle gösterge, belirli bir tipin hatta sadece belirli bir
tipin temsilidir; bir temsil ise bir gösterge olabilir de olmayabilir de. Bir temsil
kendisi hakkõnda ya da ba"ka bir "ey hakkõnda olabilir. Temsil e!er kendisi
hakkõndaysa, bir nesne (object) olu"turur; ba"ka bir "ey hakkõndaysa bir gösterge
(sign) olu"turur. Bu yüzden tam ve indirgenemez haliyle gösterge her zaman bir
ili"ki içerir. Teknik terimlerle ifade etmek gerekirse bu tarz bir temsildeki sadece
a"kõn (transcendental) bir ili"ki olabilirken, bir gösterge her zaman varlõksal bir
ili"kidir. Göstergede, ba!õntõnõn a"kõn ö!esi (transcendental element) yani temsille
ilgili olan etken sadece temeldir yani ba"ka bir "eyle (mesela gösterilenle) olan
varlõksal ba!õntõnõn ortaya çõktõ!õ bir zemindir. #"te ba"ka bir "eyle olan bu ba!õntõ
sayesinde gösterge resmen olu"ur. Temsil ve gösterge arasõndaki ayrõm bir
anlamda nesne (object) ve gösterge arasõndaki ayrõma benzer. Bir temsil, bir
nesne olabilir de olmayabilir de. Ancak bir nesne olmak için bir temsil olmak
gereklidir. Bir gösterge olmak için ise bir temsil olmak yeterli de!ildir. Bkz.
Mimesis, Referent, Representational Codes

Representational Codes (T. Temsilî Düzgüler, Fr. Codes Representatif): Sem.


Gerçekli!i temsil eden metinsel düzgülerdir. Bkz. Aesthetic Codes, Code, Logical
Codes, Representation, Textual Codes

Second Articulation (T. #kinci Eklemlilik, Fr. Deuxième Articulation): Bkz.


Articulation

Semantics (T. Anlambilim, Fr. Sémantique): Göstergelerin anlamõnõ ve göstergelerle,


göstergelerin yerini tuttu!u "ey arasõndaki ili"kileri inceleyen bilim dalõ. Morris’in
yaptõ!õ tasnife göre anlambilim, göstergebilimin üç alt dalõndan biridir. Anlambilim,
gösterenle gösterilenin ili"kilerini, anlam de!i"melerini, e" anlamlõlõ!õ, çok
anlamlõlõ!õ, sözlük yapõsõnõ inceler. Kelime, önerme ve cümle birimleri anlam
açõsõndan farklõ problemler ortaya çõkardõ!õndan günümüzde kelime, önerme ve
cümle anlambilimleri kurulmu"tur. Genel anlambilim, sosyal hayatta kullanõlan
di!er göstergeleri de inceler. Semantik terimi ilk kez dilbilim alanõnda kullanõlmõ"
(Fr. Sémantique, 1883) ve ba"langõçta tarihsel bir inceleme olarak geli"en bu bilim
dalõ, Saussure’ün yol açtõ!õ büyük de!i"imin etkisiyle yapõsalcõ bir anlayõ"la ba"tan
ba"a yenilenmi"tir. Günümüzde anlambilim her iki koldan da geli"mektedir.
Tarihsel Anlambilim, dildeki anlamsal de!i"meleri artzamanlõ olarak incelerken,
Yapõsal Anlambilim konuyu e"zamanlõ olarak ele alõr; kelimenin seçme ve
birle"tirme eksenlerinde kazandõ!õ anlamlarõ ara"tõrõr. Yapõsal anlambilimde sadece
e"ya ve e"yanõn düzeni üzerinde durulmaz, dil sistemi içindeki anlam ili"kileri
üzerinde de durulur. B. Pottier, anlambilimleri sõnõflandõrõrken dört tür anlambilime
yer verir ve tanõmlarõnõ yapar: Göndergesel Anlambilim, dünya, kavramsalla"tõrma
ve do!al dillerin dizgeleri arasõndaki ili"kileri ele alõr. Gerçek ya da hayali
nesnelerin belirtilmesi olgusunu ve buna ek olarak da dünyadaki "eylere
gönderme olgusunu i"ler. Yapõsal Anlambilim, belirli bir do!al dile özgü
göstergelerin seçimindeki gerekçeleri aydõnlatmaya çalõ"õr ve bu çabasõnõ da,
göstergelerin gösterilenlerindeki ayõrõcõ özellikleri (anlambirimler) çözümleyerek
gerçekle"tirir; gösterilenleriyle olan ba!õntõsõnõ da göz önünde bulundurur.
Söylemsel Anlambilim, dilden söyleme ve söylemden dile geçi"in düzeneklerini
betimler. Birbirini bütünleyen iki yapmayõ-bilme eylemi söz konusudur burada. Ve
dilin gösterilenleri, ba!lama uyarlanmõ" söylem anlamlarõna dönü"ürler. Edimsel
Anlambilim, bildirilerin içeri!ini ve biçimin büyük ölçüde belirleyen konu"ucularõn
arasõndaki bilme ve isteme ili"kilerini dikkate alõr. B. Pottier, bu dört anlambilimin
yanõnda üç anlambilimsel etkinlikten daha söz eder. Bunlardan Metin
Göstergebilimi, az çok geni" dilsel gerçekle"meleri ("iirler, öyküler, romanlar…)
inceler ve bunlardaki anlam düzenleyici büyük yapõla"tõrmalarõ ortaya çõkarmaya
çalõ"õr. A. J. Greimas ile çevresindeki okulun çalõ"malarõ metin göstergebiliminin en
yetkin örne!idir. Ko!ut Gösterge Dizgeleri, dil dizgesine ko"ut olarak kullanõlmõ"
gösterge dizgelerini bir araya getirirler. Dildõ!õ Anlambilimsel Dizgeler ise kendileri
için yaratõlmõ"lardõr ve do!al dillerden alõnmõ" örnekleri ikincil olarak kullanõrlar.
(14-75, 76 vd.; 43-149; 50; 30-208, 209) Bkz. Pragmatics, Syntax

Semiosis (T. Gösterme Süreci, Semiosis, Fr. Sémiosis): Sem. Peirce’e göre, bazõ
olgularõ anlamak için göstergelere ba"vurma (induction), göstergeden göstergeye
akõl yürütme (deduction) ve/veya bazõ yeni tecrübeleri anlamlõ kõlmak için
göstergeler icat etme (abduction) süreci. Semiosis, genel olarak anlam üretme
sürecini ifade eder. Morris, semiosisi “bir "eyin/ki"inin, üçüncü bir "ey aracõlõ!õyla,
o anda do!rudan etkili olmayan ba"ka bir "eyin farkõna varmasõnõ sa!lamaktõr”
"eklinde tanõmlar. Morris, bu tanõmõnõ "u örnekle açõklar: Belli bir türdeki bir düdük
sesini duyan ki"i, bu düdük sesinin, yakla"makta olan bir trene ait oldu!unu anlar.
Yani düdük sesi, onu duyan ki"i tarafõndan yorumlanõr. Burada önemli olan nokta,
yorumlayanõn, düdük sesini, anlamõnõ bilerek yorumlamasõdõr. Düdük sesinin,
bütün gösterge ta"õyõcõlarõ gibi bir kavramsal gösterileni (designatum) vardõr ancak
gerçek-somut bir göndergesi (denotatum) olmayabilir. #nsan, yakla"an bir trenin
sesini duyabilir ve tren geliyormu" gibi davranabilir, oysa gerçekte bu bir yanõlgõ
da olabilir. Gerçekte tren olmayabilir, sadece sesi benzetmi" olabiliriz. Buna
ra!men anlamsal açõdan, ses, "u ya da bu biçimde yorumlanmõ"tõr, bir i"lev yerine
getirmi"tir. Bunun gerçekle"mesi de, yorumlayanõn kafasõndaki anlam dizgesinde
bu sesin kar"õlõk geldi!i, ça!rõ"tõrdõ!õ bir genel bilgi ya da kavramõn bulunmasõna
ba!lõdõr. Bu örnekten hareketle semiosisin üç boyutunu açõklamak mümkündür.
Birinci boyut, anlamsal (semantic) boyuttur. Yani düdük sesiyle tren arasõnda
kurulan ili"ki ya da gösterge ta"õyõcõsõyla onun kavramsal ve somut gösterileni
arasõnda kurulan ili"kidir. #kinci boyut, edimsel (pragmatic) boyuttur. Bu, gösterge
ta"õyõcõsõyla yorumlayan arasõndaki ili"ki yani düdük sesiyle, onu duyan ve
de!erlendiren ki"i arasõndaki ili"kidir. Bu boyut, yorumlayanõn duruma
gösterece!i tepkileri ba"latõr. Üçüncü boyut ise sözdizimsel (syntactic) boyuttur.
Burada düdük sesinin öteki seslerle olan ili"kisi incelenir, düdük sesinin uyarõcõ
sesler dizgesi içinde tuttu!u yer belirlenir. Yani bir göstergenin kendisiyle aynõ
dizgede bulunan öteki göstergelerle olan ili"kisi ara"tõrõlõr. Düdük sesi, ba"ka
seslerle belli bir ili"ki içinde oldu!u sürece, yani ancak öteki seslere göre düdük
sesidir. (13-81, 82; 50; 88) Bkz. Signification, Unlimited Semiosis

Semiosphere (T. Semiosfer, Fr. Sémiophère): Sem. Kültür göstergebilimi üzerinde


çalõ"an Rus ara"tõrmacõ Yuri Lotman tarafõndan “söz konusu olan bütün
göstergebilimsel kültür alanõ”nõ ifade etmek için kullanõlan terim. Bu terim, farklõ
dillerin ve kitle ileti"im araçlarõnõn etkile"im içinde bulundu!u göstergebilimsel bir
ekolojiyi de ifade edebilir. (50)

Semiotic Economy (Göstergebilimsel Ekonomi, Fr. Economie Sémiotique): Sem.


Genellikle kitle ileti"im araçlarõyla ili"kili olarak, sõnõrlõ ö!elerin sõnõrsõz bir "ekilde
kullanõlmasõnõ ifade eden bir özellik. Bir gösterge dizgesindeki çift eklemlili!in
(double articulation) yapõsal özelli!i, alt düzeydeki az sayõda birimden
faydalanarak, sõnõrsõz sayõda anlamlõ birle"imler (combinations) üretilmesine
olanak tanõr. Bu özelli!in, sözlü dilin yaratõcõ ekonomisinin ve üretkenli!inin temeli
oldu!u dü"ünülür. Mesela bir dilde 40-50 tane “çift eklemlilik” ö!esi yani sesbirim
(phoneme) olabilir ancak bunlar binlerce gösterge üretebilir. (80; 50) Bkz.
Articulation, Double Articulation

Semiotic Square (T. Göstergebilimsel Dörtgen, Fr. Carré Sémiotique): Sem. #lk
kez Greimas tarafõndan ortaya atõlan “göstergebilimsel dörtgen”, bir metinde yer
alan anahtar niteli!indeki anlamsal özelliklerle (semantic features) ili"kili olan
mantõksal birle"imler ve ayrõmlarõ detaylõ olarak göstermek için bir araç olarak
kullanõlõr. Mesela “güzel” ve “çirkin” gibi birbiriyle ili"kili iki terimi yatay bir çizgiyle
birbirine ba!larsak, bunun altõna “güzel olmayan” ve “çirkin olmayan” gibi iki
mantõksal olasõlõk daha ekleyerek göstergebilimsel bir dörtgen olu"turabiliriz.
Ancak göstergebilimsel dörtgen basitçe bir “ikili kar!õtlõk” (binary opposition)
de!ildir çünkü güzel olmayan bir "eyin çirkin olmasõ gerekmez ve çirkin olmayan
bir "eyin de güzel olmasõ gerekmez. Göstergebilimsel dörtgen, bir metindeki altta
yatan gizli temalara dikkat çekmek için kullanõlabilir. Göstergebilimsel
çözümlemelerde de bu dörtgen, çözümlemenin üçüncü katmanõnõ olu"turan temel
yapõ, yani mantõksal-anlamsal yapõ çözümlemesinde kullanõlmaktadõr. Burada
yapõlmak istenen "ey, söylem ve anlatõ düzeylerinde saptanan ili"kileri düzenleyen
derin, soyut mantõ!õn ne oldu!unu bulmaktõr. Yani, anlam üretiminin temel
yapõlarõnõ kavramaktõr. Bu nedenle öncelikle temel sözdizimin gerçekle"mesini
sa!layan ili"kiler belirlenir ve aralarõndaki mantõksal dönü"ümün nasõl gerçekle"ti!i
ara"tõrõlõr. #li"kilerin ya da ba!õntõlarõn türleri (kar!õtlõk, çeli!iklik, içerme ya da
tümleme ba!õntõlarõ) mantõksal dönü"üme göre belirlenmeye çalõ"õlõr: De$illeme,
varlama (ve dolayõsõyla içerme) Bu amaçla kullanõlan göstergesel dörtgen "u
"ekilde "ematize edilebilir:

Temel yapõda yer alan “sözdizimsel” ö!eler arasõndaki mantõksal, soyut


ba!õntõlar saptanõrken, yine temel yapõya ili"kin temel anlam bile"eni de belirlenir.
Yani somut mantõksal ö!elere, bir ba"ka deyi"le salt i"levsel de!eri olan bo"
yapõlara yüklenen ilk anlamsal de!erlerin ne oldu!u görülmeye çalõ"õlõr.
Göstergebilim genel, evrensel, mantõksal, soyut, derin ve gücül kar"õtlõklara ili"kin
olarak özellikle ya!am/ölüm ve do$a/kültür ikiliklerini belirlemi"tir. (31-170, 171,
172; 50) Bkz. Opposition

Semiotic Triangle (T. Göstergebilimsel Üçgen, Fr. Triangle Sémiotique): Sem.


Göstergebilimde bir de!il birden çok göstergebilimsel üçgen vardõr. Bunlarõn ço!u
Peirce’ün üçlü gösterge modelinden esinlenerek olu"turulmu"tur. Peirce’ün modeli,
representamen, yorumlayan (interpretant) ve nesneden (object) olu"ur.
Represantemen, göstergenin biçimini; yorumlayan, göstergeye verilen mânâyõ;
nesne nesne ise göstergenin gönderme yaptõ!õ "eyi ifade eder. Peirce’ün modeline
benzeyen bir ba"ka model ise gösterge aracõ (sign vehicle), mânâ (sense) ve
göndergeden (referent) olu"ur. Burada gösterge aracõ, göstergenin biçimini;
mânâ, göstergenin anlamõnõ; gönderge ise göstergenin yerini tuttu!u "eyi ifade
eder. Üçlü gösterge modellerinden en çok bilineni ve gönderme yapõlanõ, gösterge
(sign), kavram (concept) ve nesneden (object) olu"anõdõr.

Gösterge

Kavram Nesne

Bu
göstergesel üçgende gösterge, ba"ka bir "eyin yerini tutan bir "eyi; kavram,
göstergenin algõlanmasõyla zihnimizde canlanan dü"ünceler ya da imgeleri; nesne
ise göstergenin gönderme yaptõ!õ ve dünyada yer alan bir "eyi ifade eder. Burada
gösterge ve kavram, ki"inin algõlayõ"õyla ili"kilidir; kavram ve nesne, ki"inin
tecrübesiyle ili"kilidir; gösterge ve nesne ise ki"inin içinde ya"adõ!õ toplumsal
grubun uzla"õmlarõ (conventions) ya da kültürüyle ili"kilidir. (93; 58; 50; 13-66;
12-88) Bkz. Concept, Interpretant, Object, Representamen, Sense, Sign, Sign
Vehicle

Sender (T. Verici, Gönderen, Fr. Emetteur): Bildiri olu"turup alõcõya (receiver)
yönelten ki"i. Verici, dil düzleminde “konu"ucu” olarak adlandõrõlõr. Verici ve alõcõ
terimleri, bildiri"imsel iletim modellerinde (transmission models of
communication), bildiri"im eylemine katõlanlarõ ifade eder ve bildiri"im, vericinin
alõcõya bildiri (message) yöneltti!i, çizgisel (linear) bir süreç olarak takdim edilir.
Ancak göstergebilimciler, bu gibi modelleri, “anlamõ içeri!e(content) indirgedikleri
için” indirgemeci (reductionist) olarak görürler. Bu konuda temel itiraz ise iletim
modellerinin, göstergebilimsel bir kavram olarak “düzgü”nün (code) önemini
belirtmemesi ve bununla ili"kili olarak amaçlarõn, ili"kilerin, durumlarõn ve iletim
aracõnõn önemini ihmal etmesidir. (42-60; 50) Bkz. Receiver

Sense (T. Mânâ, Dil #çi Anlam, Fr. Sens): I.Sem. Bazõ göstergebilimsel üçgenlerde,
göstergeyi mânâlandõran bir terim olarak kullanõlõr. Peirce, bunun yerine
yorumlayan (interpretant) terimini kullanõr. II.Anl. Bir kelimenin, dildeki di!er
kelimelerle ili"kisinden kaynaklanan anlam ba!õntõlarõ vasõtasõyla ortaya çõkan
anlam. Bu anlamsal (semantic) ba!õntõlardan bazõlarõ (e"anlamlõlõk,
kar"õtanlamlõlõk, altanlamlõlõk gibi) açõkça tanõmlanmõ"tõr ve sistematiktir. Buna
göre “köpek” kelimesinin mânâsõ, onun hayvan, enik, spanyel vb. kelimelerle
anlamsal ba!õntõsõ vasõtasõyla kurulur ya da açõ!a çõkar. (5-147; 50)Bkz.
Interpretant, Meaning, Semiotic Triangle

Sign (T. Gösterge, #!aret, Fr. Signe): Kendisinden ba"ka bir "eyin yerini tutan anlamlõ
birim. Gösterge, göstergebilimdeki en küçük anlamlõ birimdir. Hem dilsel hem de
dil dõ"õ düzlemleri ilgilendiren gösterge kavramõ, ça!lar boyunca tartõ"õlmõ" ve bu
konuda birbiriyle örtü"meyen pek çok görü" ortaya atõlmõ"tõr. 20. yy’õn ba"larõnda
Saussure bu kavramõ yeniden ele alarak incelemi" ve genel bir gösterge bilimi
tasarlamõ"tõr. Saussure, göstergenin, gösteren (signifiant) ve gösterilen (signifié)
olmak üzere iki bölümden meydana geldi!ini belirtmi"tir. Saussure’e göre dilsel
gösterge bir "ey ile bir adõ de!il, bir kavram ile bir i"itim imgesini birbirine ba!lar.
#"itim imgesi salt fiziksel nitelikli olan maddesel ses de!il, bu sesin ruhsal izidir,
duyularõmõzõn tanõklõ!õna dayalõ olarak bizde bu ses hakkõnda olu"an tasarõmdõr.
Yani dilsel gösterge iki yönlü ruhsal bir kendiliktir. Saussure’e göre gösteren ve
gösterilen bir yapra!õn iki yüzü gibi birbirine ba!lõdõr ve biri öbürünü ça!rõ"tõrõr.
Burada bütünü belirtmek için gösterge terimi, kavram yerine gösterilen ve i"itim
imgesi yerine de gösteren kullanõlõr.
KAVRAM GÖSTER#LEN

#$#T#M #MGES# GÖSTEREN

Saussure, özellikle göstergenin iki temel özelli!i üzerinde durur. Bunlardan birincisi,
göstergenin nedensizli$idir. Buna göre gösteren ile gösterileni birle"tiren ba!
nedensiz ve uzla"õmsaldõr. Mesela “kedi”ye kedi dememizin bir açõklamasõ yoktur
pekâlâ kedi yerine ba"ka bir "ey kelime de kullanabilirdik. #kinci özellik ise
gösterenin çizgiselli$idir. Gösteren, i"itimsel nitelikli oldu!u için zaman içinde bir
yayõlõm gösterir ve bu yayõlõm da bir tek boyutta ölçülebilir: Bir çizgidir bu.

Saussure’ün gösterge tanõmõna ve bölümlemesine kar"õn Charles Peirce farklõ bir


yakla"õm geli"tirmi"tir. Peirce’e göre gösterge (sign) ya da representamen, bir ki"i
için, herhangi bir "eyin yerini, herhangi bir bakõmdan ya da herhangi bir sõfatla
tutan "eydir. Birine yöneliktir, bir ba"ka deyi"le, bu ki"inin zihninde e"de!erli bir
gösterge ya da belki daha geli"mi" bir gösterge yaratõr. Peirce yaratõlan bu
göstergeyi birinci göstergenin yorumlayanõ (interpretant) diye adlandõrõr. Bu
gösterge, bir "eyin yerini tutar yani nesnesinin (object) yerini. Söz konusu
gösterge, bu nesnenin yerini, her bakõmdan de!il de, Peirce’ün kimi kez
representamenin temeli diye adlandõrdõ!õ bir çe"it kavrama (idée) iletme
bakõmõndan tutar. Peirce, buradaki “kavram” sözcü!ünü, gündelik dilde yaygõn
olan bir tür Platon’cu anlamda ele almak gerekti!ini belirtir.

Peirce, göstergenin niteli!i üzerinde durarak insan deneyiminin üç düzeyi açõsõndan


üçlü bir bölümleme yapar. Birinci bölümleme, göstergenin kendisinin yalõn bir
nitelik, gerçek bir varlõk ya da genel bir kural olmasõna göre yapõlõr. Buna göre bir
gösterge nitel gösterge (qualisign), tekil gösterge (sinsign) ya da kural gösterge
(legisign) olarak adlandõrõlabilir. #kinci bölümleme, gösterge ile nesnesi arasõndaki
ili"kiye göre yapõlõr. Bu açõdan bir gösterge, görüntüsel gösterge (icon), belirti
(index) ya da simge (symbol) olarak adlandõrõlabilir. Görüntüsel gösterge (icon),
belirtti!i nesne var olmasa bile kendisini anlamlõ kõlan özelli!i ta"õyacak bir
göstergedir. Görüntüsel gösterge, benzerlik vasõtasõyla bir nesnenin yerini tutar.
Buna örnek olarak foto!raflar, haritalar, diyagramlar, metaforlar, dildeki yansõma
kelimeler vs. verilebilir. Görüntüsel gösterge, nesnesine niteliksel özelliklerle
ba!lõdõr ve nesnesine benzemesi açõsõndan nedenlidir. Belirti (index), nesnesi
ortadan kalktõ!õnda kendisini gösterge yapan özelli!i hemen yitirecek olan ama
yorumlayan (interpretant) bulunmadõ!õnda bu özelli!i yitirmeyecek olan bir
göstergedir. Belirtide gösterge ile nesnesi arasõnda varolu"sal ve nedensel bir
ba!õntõ vardõr. Mesela duman, ate"in belirtisidir; rüzgar fõrõlda!õ, rüzgarõn yönünün
belirtisidir; ayak izi, insanõn belirtisidir vb. Dildeki “bu, "u” gibi i"aret zamirleri de
belirtisel gösterge sayõlõr. Belirtinin olu"umunda temelde bir "ey aktarma ya da
ileti"im niyeti yoktur. Yani do!a, insanlar uzaktan dumanõ görüp de bir yerde ate"
yandõ!õnõ anlasõnlar diye ate"e dumanõ eklememi"tir. Aynõ "ekilde bir hõrsõzõn
girdi!i evde bazõ izler bõrakmasõ da, kendini belli etme ya da ieti"im amacõ
ta"õmaz. Simge (symbol), yorumlayan olmasaydõ kendisini gösterge yapan özelli!i
yitirecek bir göstergedir. Semboller, nesnelerini kanun, kural ya da uzla"mayla
ifade ederler. Yani simgenin, nesnesiyle niteliksel ya da fiziksel bir ba!õ yoktur,
tamamen uzla"õmsaldõr. Mesela kelimeler bunun en güzel örne!idir. “At”
kelimesiyle onun gönderme yaptõ!õ nesne arasõnda hiçbir ili"ki ya da nedensel ba!
yoktur ancak niyet vardõr. Sembol kategorisinde, özellikle göstergelerin
nedensizli!i ilkesi ön plandadõr. Sonuç olarak, bir gösterge, nesnesinin yerini
tamamen tutmaz; zaten gösterge ve nesne e"it olsaydõ, gösterge, nesne olurdu.
Peirce, üçüncü bölümlemeyi, yorumlayanõn göstergeyi ya bir olasõlõk göstergesi ya
da bir mantõk göstergesi biçiminde canlandõrmasõna göre yapar. Peirce, buna göre
bir göstergenin terim (rheme), önerme (dicent ya da dicisign) ya da kanõt
(argument) olarak adlandõrõlabilece!ini belirtir. Bir terim ya da sözcebirim,
yorumlayanõ açõsõndan nitel bir olasõlõk göstergesidir, yani herhangi bir olasõ
nesneyi canlandõran “gösterge” olarak kavranabilir. Bir terim, herhangi bir bilgi
sa!layabilir; ama, herhangi bir bilgi sa!layõcõ olarak yorumlanamaz. Bir önerme,
yorumlayanõ açõsõndan gerçek bir varolu" göstergesi olan göstergedir. Bir kanõt ya
da çõkarõm, yorumlayanõ açõsõndan bir kural göstergedir. Yani, bir terim, nesnesini
yalnõzca özellikleri açõsõndan temsil eden bir gösterge olarak; bir önerme,
nesnesini gerçek varolu"a göre temsil eden bir gösterge olarak; bir kanõt da
nesnesini gösterge özelli!i içinde temsil eden gösterge olarak kavranabilir.

Görüldü!ü gibi Saussure ile Peirce’ün gösterge anlayõ"larõ arasõnda farklar vardõr.
Peirce, yaptõ!õ gösterge tanõmõnda, Saussure’ün aksine, dinleyiciye yani bildirinin
alõcõsõna yer verir hatta tam bir “anlamlama” (signification) için onun varlõ!õnõ
gerekli görür. Peirce göstergeyi üçlü bir modelle açõklar. Bu üçlü modelde
representamen, yorumlayan (interpretant) ve nesne (object) yer alõr. Burada
representamen, Saussure’deki gösteren olarak dü"ünülebilir. Ancak Saussure,
gösterenin kar"õsõna gösterileni koydu!u halde, Peirce, bunu, yorumlayan ve
nesne olmak üzere iki parçaya ayõrõr. Yorumlayan, Peirce tarafõndan do!rudan
açõklanmamõ"tõr ancak göstergeyi manalandõran bir "ey ya da bir kavram olarak
dü"ünülebilir. Nesne ise göstergenin gönderme yaptõ!õ "eydir. Bunu bir örnekle
açõklamak gerekirse evlilik yüzü!ü bir represantamen, kadõn-erkek arasõndaki
evlilik nesne (object), birbirlerine kar"õ duyduklarõ a"k ise yorumlayan
(interpretant) olur. Saussure’ün ikili modeline göre dü"ünürsek, evlilik yüzü!ü
gösteren, kadõn-erkek arasõndaki evlilik ise gösterilen olur.

Göstergeleri, gösteren yani biçim açõsõndan da türlere ayõrmak mümkündür. Buna


göre be" tane gösterge sayabiliriz:

1. Kula$a Yönelik Göstergeler: Konu"ma dili, õslõkla haberle"me, müzik, korna sesleri
yani kula!a hitap eden her "ey bu gruba girer. Müzik dõ"õnda hemen hemen tüm
sesli göstergeler, konu"ma dili aracõlõ!õyla önceden varõlan uzla"malar sonucunda
olu"mu"tur.

2. Göze Yönelik Göstergeler: Yazõ, resim, trafik i"aretleri, foto!raf, çizim, dumanla
haberle"me, endüstri ürünleri vs. gibi gözümüzle görüp algõladõ!õmõz her "ey bu
gruba girer. Ancak sinema, tiyatro ve televizyondan aldõ!õmõz bildiriler hem kula!a
hem göze yöneliktir. Bir endüstri ürününe dokunmak mümkündür. Dans, töreler,
davranõ" biçimleri gözle ve kulakla birden algõlanõr.

3. Koku Göstergeleri: Bir taksiye ya da odaya güzel koku yayan bir nesne asõlmõ"sa,
görmesek bile burnumuzla algõlarõz. Güzel kokan bir mekan bizde ferahlõk, huzur,
güven, temizlik, iyi hizmet gibi kavramlarõ ça!rõ"tõrõr.

4. Tat Göstergeleri: Yedi!imiz yeme!in tadõ, bazen kokusuyla birlikte, yemek hakkõnda
bilgi verir: Bozuk, bayat vs. Ancak bu yorumlar da toplumsal alõ"kanlõk ve örflere
yani ö!renmeye ba!lõdõr. Bir güneyli için hiç de acõ sayõlmayacak bir yemek, acõya
yer vermeyen bir mutfa!a alõ"õk ki"ide bamba"ka kavramlar ça!rõ"tõrabilir.

5. Dokunmayla "letilen Göstergeler: Bir nesneye dokunmak bizde olumlu ya da olumsuz


ça!rõ"õmlar uyandõrabilir. O nesnenin nitelikleri hakkõnda birtakõm yorumlar
yapmamõza yol açar. Ba"ka birisinin bize dokunmasõ da çe"itli uyarõlar ta"õr.
Dokunma, biçimine göre ho"lanma, dostluk, dü"manlõk gibi içerikler ta"õyabilir.
(32-124, 125 vd.; 30-242, 243 vd.; 42-86; 65; 100; 72; 101; 110; 13-47, 48)
Bkz. Analogical Signs, Complex Sign, Digital Signs, Functions of Signs,
Signification, Simple Sign

Sign Vehicle (T. Gösterge Aracõ, Gösterge Vasõtasõ, Fr. Véhicule du Signe): Sem.
Göstergelerin fiziksel ya da maddesel biçimini (kelimeler, görüntüler, sesler,
hareketler, nesneler vb.) ifade eden terim. Bazõ yorumculara göre gösterge
vasõtasõ, “gösteren”le aynõ anlamõ ta"õr. Ancak Saussure’ün, gösterilen terimiyle
maddesel biçimi ifade etmedi!ini eklemek gerekir. Peirce’ün modelinde ise
gösterge vasõtasõ, “representamen”e kar"õlõk gelir. Yani göstergenin aldõ!õ biçimdir
ancak Peirce’e göre bu maddesel bir biçim olmak zorunda da de!ildir. (50; 109;
13-66) Bkz. Materiality of the Sign, Medium, Representamen, Signifier

Signification (T. Anlamlama, Anlam, Fr. Signification): I.Sem. Saussure gelene!ine


ba!lõ göstergebilimde, gösteren ile gösterilen arasõndaki kar"õlõklõ ili"kiyi ifade eden
bu kavram, bunun dõ"õnda göstergelerin tanõmlayõcõ i"levleri, gösterme süreci
(semiosis), bütün bir göstergebilimsel dizgenin parçasõ olarak göstergeler,
gösterilen ya da anlam, anlamõn eklemleni"i, dilin gerçekli!e gönderimi
(reference) ve temsili (representation) ifade etmek için de çe"itli "ekillerde
kullanõlõr. “Signification” ile “anlam”õ (sens) birbiriyle karõ"tõrmamak gerekir.
Fontanier, bu konuda, “signification”un bizzat kelimeyle ve göstergeyle ilgili
oldu!unu, “anlam”õn ise göstergenin zihindeki etkisiyle ilgili oldu!unu belirtir.
Fontanier’e göre “signification”, “anlam”dan daha dar bir anlam ifade eder. Çünkü
“signification” sadece kelime için kullanõlõrken, anlam kelimesi, kelime için
kullanõldõ!õ gibi, cümle ve bütün bir metin söz konusu oldu!unda da kullanõlabilir.
II.Anl. Dünyadaki nesne ve olaylarõn belli bir ses bile"imiyle simgele"tirilerek
kavramla"tõrõlmasõ. Mesela Türkler, dillerinin bilinen en eski döneminde güne"i kün
ses bile"imiyle adlandõrmõ"lar, güne"in do!u"uyla batõ"õ arasõndaki süreyi de
onunla anlatarak bu göstergeyi çok anlamlõ duruma getirmi"lerdir. Türklerin ku!
adõnõ vererek bir genel kavram niteli!i kazandõklarõ canlõ türü Almancada Vogel,
Rusçada ptítsa, Macarcada madár göstergeleriyle simgele"erek yine birer genel
kavram olu"turmu"tur. Bütün bu göstergeler ancak do!adaki varlõk ve olaylarõn
insan zihnindeki tasarõmlarõ, görüntüleriyle ba!lõdõr; do!adaki nesneler de!ildir.
Her dil bu nesneleri, devinimleri adlandõrõken onlarõ kendine özgü biçimde algõlar;
kimi zaman belli kavramlara ba!lar. (1-31; 15-11, 19; 50) Bkz. Abstraction,
Concept, Semiosis, Sense, Sign

Signified (T. Gösterilen, Fr. Signifié): Sem. Saussure’e göre göstergeyi olu"turan iki
bölümden biri, göstergenin kavramsal yönü. Gösteren, biçim olarak
dü"ünüldü!ünde, gösterilen de içerik olarak de!erlendirilir. Saussure’e göre
gösterilenin gösterenle zorunlu, do!al hiçbir ba!õntõsõ yoktur; bunlar arasõndaki
ba! nedensiz ve saymacadõr. Saussure’ün “gösterilen”i göstergenin dünyadaki
fiziksel nesnelere yaptõ!õ gönderimi (reference) dõ"lamaz ancak Peirce’ün üçlü
modelindeki “nesne”nin (object) aksine bu gösterilenin kendisi, dünyadaki bir
gönderge (referent) de!ildir. (41-114; 86; 93) Bkz. Reference, Referent, Sign,
Signifier

Signifier (T. Gösteren, Fr. Signifiant): Sem. Saussure’e göre göstergeyi olu"turan iki
bölümden biri. Saussure, bütünü belirtmek için gösterge terimini, kavram yerine
“gösterilen”i (signifié), i"itim imgesi yerine de “gösteren”i (signifiant) kullanmayõ
önermi"tir. Saussure’e göre gösteren çizgiseldir; yani i"itimsel nitelikli oldu!u için
yalnõzca zaman içinde ve zamana özgü "u özellikleri ta"õr: a) Bir yayõlõm gösterir
b) Bu yayõlõm da bir tek boyutta ölçülebilir: Bir çizgidir bu. Saussure gelene!inde,
gösteren, maddesel olmayan bir biçimi ve sesin psikolojik etkisini yani bizde
uyandõrdõ!õ izlenimi ifade eder. Saussure’den sonraki göstergebilimciler, göstereni,
göstergenin maddesel ya da fiziksel biçimi yani görülebilen, duyulabilen,
hissedilebilen, tadõlabilen, koklanabilen bir "ey olarak görürler. (86; 93; 50) Bkz.
Absent Signifiers, Empty Signifier, Representamen, Sign, Sign Vehicle, Signified

Simple Sign (T. Basit Gösterge, Fr. Signe Simple): Sem. Karma"õk göstergenin
(complex sign) aksine, ba"ka göstergeler içermeyen bir gösterge. (50) Bkz.
Complex Sign, Sign

Social Codes (T. Toplumsal Düzgüler, Fr. Codes Social): Sem. Toplumsal dünyadaki
yazõlõ olmayan düzgüleri ve toplumun anlamlandõrõlmasõnõ ifade eden düzgüler. Bu
düzgülerin gösterilenleri insanlar ya da onlarõn aralarõndaki ili"kilerdir. Ama insan,
göstergenin ta"õyõcõsõ ve tözüdür; yani hem gösteren, hem de gösterilendir,
gerçekte bir göstergedir, yani bir sözle"medir. (20-103,104) Bkz. Aesthetic Codes,
Code, Interpretative Codes, Logical Codes, Textual Codes

Social Determinism (T. Toplumsal Belirlenimcilik, Fr. Déterminisme Social):


Toplumsal ve politik etkenlerin, ileti"im aracõnõn (bu, dil ya da teknoloji olabilir)
müstakil etkisinden daha önde geldi!ini ileri süren yakla"õm. Toplumsal
belirlenimciler, dilsel belirlenimcilerin dile, teknolojik belirlenimcilerin de
teknolojiye verdikleri önceli!i reddederler. Toplumsal belirlenimcili!i savunanlar,
metnin yapõsõ, düzgü ya da ileti"im aracõnõn teknik özelliklerinden ziyade üretim
ko"ullarõ, kullanõm "ekilleri, de!erler, amaçlar, beceri, tarz, seçim, kontrol gibi
konular üzerinde odaklanõrlar. Yapõsalcõ göstergebilim, metinsel belirlenimcili!e
(textual determinism) sõcak bakmakla birlikte, toplumsal belirlenimcili!i dikkate
almama e!ilimindedir. (50) Bkz. Linguistic Determinism, Textual Determinism

Sociolect (T. Topluluk Dili, Fr. Sociolecte): I.Dil. Toplumdilbilimde (sociolinguistics),


belirli bir toplumsal grubun üyeleri tarafõndan kullanõlan dilin ayõrõcõ ve o gruba
özgü biçimlerini ifade eden terim. II.Sem. Belirli toplumsal gruplarõn üyeleri
tarafõndan payla"õlan alt-düzgüler (subcodes). (41-204; 50) Bkz. Idiolect

Speech Act (T. Söz Edimi, Fr. Acte de Parole): Prag. Bir tümce sözceleyen ki"ilerin
yerine getirdi!i dilsel edimler. #lk kez Austin tarafõndan ortaya atõlan söz edimleri
kuramõ, Searle tarafõndan geli"tirilmi"tir. Austin, felsefe tarihinde Aristoteles’e
kadar götürülebilecek “dilin ana i"levi olgularõ betimlemektir” görü"üne itiraz
ederek, söz edimleri kuramõnõ ortaya atmõ"tõr. Bu kuram, ortada biri konu"an,
öteki dinleyen olmak üzere en az iki ki"inin bulundu!u (ya da bulundu!unun
varsayõldõ!õ), konu"an ki"inin ne söylüyorsa onu anlatmaya çalõ"tõ!õ (bir "ey
söyleyip ba"ka bir "ey anlatmaya çalõ"madõ!õ), "aka yapmadõ!õ, yalan söylemedi!i,
e!retilemelere ba"vurmadõ!õ, ciddi ve ola!an bir ileti"im ortamõnõ dikkate alarak
konu"an ki"inin dilsel davranõ"õnõ çözümler. #"te Austin, konu"an ki"inin ciddi ve
ola!an bir ileti"im ortamõnda gerçekle"tirdi!i dilsel davranõ"õ çözümlemeye çalõ"tõ!õ
temel çalõ"masõ How to Do Things with Words’te dilin betimlemek, bildirmek
dõ"õnda ba"ka i"levleri de oldu!unu göstererek i"e ba"lar. #lk bakõ"ta bir olguyu
bildiriyormu" gibi görünen, ama aslõnda olgu bildiren tümcelerden farklõ olarak
do!ru ya da yanlõ" olamayan "u tümcelere dikkat çeker:

1. Nikah masasõnda kadõn ya da erkek tarafõndan söylenen “Evet” (Evet, bu


kadõnõ/erke!i karõlõ!a/kocalõ!a kabul ediyorum)

2. Bir geminin denize indirilmesi dolayõsõyla düzenlenene törenin belli bir a"amasõnda,
birinin çõkõp "ampanya "i"esini geminin pruvasõnda kõrarken söyledi!i “Bu gemiye
‘Queen Elizabeth’ adõnõ veriyorum”

3. Miras bõrakan ki"inin miras bõrakõrken söyledi!i ‘Saatimi karde"ime bõrakõyorum’

4. Bahse giren ki"inin bahse girerken söyledi!i ‘Seninle … lirasõna bahse girerim ki, yarõn
ya!mur ya!acak’

Austin bu tümceleri, “gözlemleyiciler” (constatives) dedi!i olgu bildirimlerinden ayõrõr ve


onlara “edimseller” (performatives) der. Ona göre bir ileti"im ortamõnda kendisini
dinleyen ki"iye böyle bir tümce sözceleyen ki"i, bir "ey bildirmekten çok bir "ey
yapar. Yukarõdaki cümlelerde de sõrasõyla, evlilik ba!õna girme, gemiye ad verme,
miras bõrakma, bahse girme söz konusudur. Austin ayrõca söz edimleri teorisini üç
kõsõmda ele alõr: Herhangi bir "ey söyleme edimi olarak “düzsöz edimi”
(locutionary act); bir "ey söylerken gerçekle"tirilen edim olarak “edimsöz edimi”
(illocutionary act); bir "ey söyleme yoluyla gerçekle"tirilen edim olarak ise
“etkisöz edimi” (perlocutionary act). Mesela birisinin “Hayvanat bahçesinden
kaçan aslan "ehirde deh"et saçõyor” dedi!i farz edilirse, mümkün bir önerme
olarak bu sözcelem bir düzsöz edimidir. Sözcelem, önermenin do!ru de!eri aldõ!õ
durumda bir haber bülteni sunucusu tarafõndan canlõ yayõnda, "ehirde ya"ayanlarõ
uyarmak için sözcelendi!inde bir edimsöz edimi de!eri ta"õr. Bu sözcelemiyle
sunucu, ahaliyi gerçekten uyarabilece!i gibi, onlarõn pani!e kapõlmasõna, "ehri terk
etmelerine, vb. durumlara neden olabilir. Bu tür sonuçlar do!urdu!unda sözcelem
bir etkisöz edimidir. Austin’in ö!rencisi olan Searle ise geli"tirdi!i söz edimleri
kuramõnda, Austin’den farklõ olarak söz edimlerini dört ba"lõk altõnda inceler:
Sözceleme edimi (utterance act), önerme edimi (propositional act), edimsöz edimi
(illocutionary act), “etkisöz edimi” (perlocutionary act). Searle, Austin’in düzsöz-
edimsöz ayrõmõnõ pek uygun bulmaz çünkü bazõ tümceler söz konusu oldu!unda
bu iki edimi birbirinden ayõrmak imkansõzla"õr. Mesela “Bunu yapaca!õma söz
veriyorum” sözceleminde durum budur. Bu tümce sözcelendi!i her duumda aynõ
gücü ta"õr: Söz verme gücü. Çünkü tümcenin anlamõ (tümceyle anlatõlmak
istenenler ile göndermede bulunulan "eyler) bunu gerektirir. Austin’e göre, düzsöz
edimi ile edimsöz edimi, söz ediminin bütününden yapõlan soyutlamalardõr. Ne var
ki, bu tümce söz konusu oldu!unda, söz ediminin bütününden düzsöz edimini,
edimsöz edimini dõ"arõda bõrakarak çekip çõkarmanõn olana!õ yoktur. Tümcenin
düzsöz anlamõnõ, tümcenin ta"õdõ!õ güçten ayõrmak da olanaklõ de!ildir. ( Bkz.
Cooperative Principle, Felicity Conditions, Illocutionary Act, Locutionary Act,
Perlocutionary Act, Performatives, Pragmatics

Structuralism (T. Yapõsalcõlõk, Fr. Structuralisme): Yüzeydeki birtakõm olgularõn


altõnda, derinde yatan bazõ kurallarõn ya da yasalarõn olu"turdu!u sistemi ya da
yapõyõ arayan; incelenen nesnenin yapõsõ üzerinde odaklanan bir akõm ya da
yöntem. Yapõsalcõlõkta, sistemdeki birimler kendi ba"larõna bir anlam ta"õmazlar,
onlara anlam kazandõran, sistem içinde birbirleriyle olan ba!õntõlarõdõr. Çünkü
ancak o zaman bir sistemin parçasõ olarak ele alõnabilirler. Yapõsalcõlõ!õn öncüsü,
modern dilbilimin kurucusu sayõlan F. de Saussure’dür. Saussure’ün geli"tirdi!i
dilbilimsel modelden ilham alan yapõsalcõlõk, ilk kez dilbilim alanõnda biçimlenmi"
ve bilimsel bir yöntemle donanmõ"tõr. Saussure’ün, dili, belli bir zaman noktasõnda
ele alarak e"zamanlõ (synchronic), kendi kendine yeterli ve ba!õmsõz bir sistem
olarak incelemeyi önermesi, dil ile söz arasõnda yaptõ!õ ayrõmlar,
gösteren/gösterilen ayrõmõ vb. dilbilimde yeni bir çõ!õr açmõ" ve yapõsal dilbilimin
olu"masõna zemin hazõrlamõ"tõr. Yapõsalcõlõk sadece dilbilimle sõnõrlõ kalmamõ",
zaman içerisinde edebiyata, antropolojiye, siyaset bilimine, edebî ele"tiriye,
psikanalize vb. uygulanmõ"tõr. 1960’larda edebiyatta yaygõnla"maya ba"layan
yapõsalcõlõ!õn iki kayna!õ vardõr: Yapõsalcõ dilbilim ve Rus Biçimcili!i. Rusya’dan
1920’de ayrõlarak çalõ"malarõnõ Prag’da sürdüren R. Jacobson, Rus Biçimcili!i ile
Fransõz yapõsalcõlarõ arasõnda bir köprü görevi üstlenmi"tir. Todorov’un Rus
Biçimcilerinin bazõ eserlerini Fransõzcaya çevirmesiyle, yapõsalcõlõk iyice tanõnmõ" ve
zamanla di!er ülkelere de yayõlmõ"tõr. Edebiyattaki yapõsalcõlõ!õn temel tezi,
edebiyatõn da kendine özgü bir sistemi, dolayõsõyla ö!eleri arasõndaki ba!õntõlarõ
düzenleyen birtakõm kurallarõ, yasalarõ olmasõ gerekti!idir. Yani nasõl dilbilimde
somut ve bireysel olan sözün arkasõnda onu belirleyen soyut ve toplumsal bir dil
sistemi varsa, edebiyatta söze tekabül eden somut ve bireysel tek tek yapõtlarõn
arkasõnda da soyut ve toplumsal bir edebiyat sistemi vardõr. Todorov, Barthes ve
Greimas gibi yapõsalcõlar, Saussure’ün etkisiyle, edebiyata e"zamanlõ olarak
yakla"õrlar; yazar, tarih, metin dõ"õ gerçek dünya ile edebiyat yapõtõ arasõnda bir
ba! kurmak gere!ini görmezler. Çünkü tek tek yapõtlarõn uydu!u sistem de, dõ"
gerçeklikten ba!õmsõz, kurallarõ, yasalarõ saymaca olan, kendi kendine yeterli bir
bütündür. Todorov, yapõsalcõ yöntemi “Grammaire du Décaméron” (1969) adlõ
kitabõnda edebiyata uygulamõ"tõr. Todorov bu çalõ"masõnda, Boccaccio’nun
öykülerinin gramerini yani öykülerin yüzeyde görünmeyen ama derinde yatan
yapõsõnõ saptamaya çalõ"mõ"tõr. Todorov’un dilsel bir terim olan “gramer”
sözcü!ünü kullanmasõnõn sebebi, öykülerin yapõsõnõn dilin yapõsõna uygun
olmasõdõr. Todorov, öyküleri çözümlerken de dilbilim kategorilerine ba"vurmu"tur.
A. J. Greimas ise “Sémantique Structurale” (1966) ve “Du Sens” (1970) adlõ
kitaplarõnda, Todorov gibi yapõsalcõ yöntemi kullanarak anlatõnõn temel ilkelerini
ara"tõrmõ" ve Propp’un yöntemini daha bilimsel bir hale getirmeye
çalõ"mõ"tõr.Yapõsalcõ yöntem, edebiyata bu gibi ara"tõrmacõlar tarafõndan
uygulanõrken, Lévi-Strauss bu yöntemi antropolojiye, Louis Althusser siyaset
bilimine, Barthes edebî ele"tiriye, Jacques Lacan ise psikanalize uygulamõ"tõr.
Yapõsalcõlõk, zamanla de!i"ikli!e u!ramõ" ve yapõsalcõlõk-ötesi (post-structuralism)
diye anõlan bir yakla"õm ortaya çõkmõ"tõr. (27-185, 186 vd.; 42-227; 50) Bkz.
Formalism, Functionalism, Paradigmatic Analysis, Post-structuralism, Synchronic
Analysis, Syntagmatic Analysis

Structure (T. Yapõ, Fr. Structure): Genel olarak, bir bütünü olu"turan çe"itli bölümlerin
birbirleriyle kurduklarõ ili"kilerden ve bütün içinde yerine getirdikleri i"levlerden
do!an düzen; özel olarak, dilsel ö!elerin olu"turdu!u, e"süremli iç ba!õntõlardan
ve ö!elerin i"levlerinden kaynaklanan, özerk nitelikli bütün, dizge; kimi
durumlarda da dizimsel düzlemdeki ili"kilerin olu"turdu!u bütün; sözdizimsel
düzen. Yapõ, bazen aynõ türden, bazen de!i"ik türlerden birimlere ayrõ"tõrõlabilecek
bir bütündür. Göstergebilimde, yapõ ve dizge (system) kavramlarõ zaman zaman
aynõ anlamda kullanõlmõ"tõr. Lévi-Strauss, yapõnõn dizgeden daha kapsamlõ bir
bütün oldu!unu belirtmi"; yapõnõn ne oldu!unu ve nasõl anla"õlaca!õnõ "u "ekilde
açõklamõ"tõr: “Bir yapõyõ kurmak ya da çözmek/yorumlamak için iki ko"ul yerine
getirilmelidir. Yapõ, bir içsel-ba!lõlõ!õn (cohesion) bir arada tuttu!u bir dizgedir.
(#çsel-ba!lõlõk, örne!in su moleküllerinin birbirini çekmesi, birbirine kenetlenmesi
durumudur.) Bu içsel-ba!lõlõ!õn saptanmasõ, yapõyõ anlamak için gereklidir, ama
yeterli de!ildir. Bu içsel-ba!lõlõ!õn ne oldu!unu anlamak için tek bir dizgeye
bakmak yetmez, tek bir dizgeye bakõldõ!õnda, bu dizge bize tek do!ruymu" gibi
görünür. Bir yapõyõ, dizgeyi anlamak için, ba"ka benzer dizgelere yönelmek
gerekir. Ancak bir dizgeden ötekine geçildi!inde, benzer niteliklerin ba"ka
dizgelerde nasõl dönü"ümlere u!radõ!õ görüldü!ünde bir yapõ hakkõnda fikir
edinebiliriz” Saussure’e göre ise yapõ, bir dizgedir. Bu dizgede, bir de!er ta"õyan
her birimi, yeri ve öteki birimlerle arasõndaki fark belirler; bu yapõnõn (dizgenin)
ortaya çõkmasõ için de!i"ik olgularõn tek ve aynõ çõkõ"-dizgesine (gönderme
dizgesine) yerle"tirilebilir olmalarõ ve aynõ ili"kiler bütünü içinde birbirleriyle
kar"õla"tõrõlabilir olmalarõ gereklidir. (13-57, 58) Bkz. Structuralism, System

Subject (Fr. Özne, Fr. Sujet): Dil. Yüklemi gerçekle"tiren ve onunla birlikte en küçük
sözceyi olu"turan ö!enin sözdizimsel i"levi. (41-165)

Surface Structure (T. Yüzeysel Yapõ, Fr. Structure de Surface, Structure


Superficielle): Dil. Üretici-dönü"ümsel (transformative-generative) dilbilgisinde,
cümlenin somut bir "ekilde resmedilmesini ifade eden terim. Üretici-dönü"ümsel
dilbilgisinde cümleler, “derin yapõ” (deep structure) ve “yüzeysel yapõ” "eklinde iki
düzenleni" düzeyine göre analiz edilir. Derin düzeyde, cümle yapõsõ soyut bir
biçimde resmedilip, o cümlenin anlamõnõn nasõl yorumlanmasõ gerekti!ini
belirleyen bütün etkenler ortaya konurken, yüzeysel düzeyde ise daha somut bir
resmetme söz konusudur. Yüzeysel düzeyde, cümle söylendi!i zaman duyaca!õmõz
"eye fazlasõyla benzeyen biçimbirim (morpheme) dizili"leri verilir. Derin ve
yüzeysel yapõ ayrõmõ, cümledeki belirsizlikleri açõklamak için kullanõlmõ"tõr. Buna
göre belirsizlikte tek bir yüzeysel yapõ, birden çok derin yapõyla ili"kilidir. Bu
ayrõm, yüzeysel biçimleri farklõ ancak altta yatan anlamõ aynõ olan cümleler
arasõndaki ba!lantõyõ kurmak için de kullanõlõr. Mesela etken ve edilgen cümlelerin
durumu böyledir. “Kedi fareyi kovaladõ” ve “Fare kedi tarafõndan kovalandõ”
cümleleri ayrõ yüzeysel yapõlara sahip olmakla birlikte, aynõ derin yapõya sahiptir.
(38-98; 41-235) Bkz. Ambiguity, Deep Structure, Polysemy

Symbol (T. Simge, Fr. Symbole): Sem. Charles Peirce’ün gösterge ile nesnesi
arasõndaki ba!õntõdan hareketle saptadõ!õ üç gösterge türünden (icon, index,
symbol) biri. Buna göre simge, nesnesine kanun, kural ya da uzla"mayla
gönderme yapar. Simge, nedensiz ve niyetlidir. Simgelerde biçimle içerik
arasõndaki ili"ki nedenli de!il, uzla"maya ba!lõdõr. Simgeler ileti"im niyetiyle
üretilir ve kullanõlõrlar. Bir dildeki kelimeler simgeye verilecek en güzel örnektir.
Mesela “masa” kelimesiyle onun gönderme yaptõ!õ nesne arasõnda hiçbir ili"ki ya
da nedensel ba! yoktur ancak uzla"ma söz konusudur. (13-47; 67) Bkz
Arbitrariness, Icon, Index, Sign

Synchronic Analysis (T. E!süremli Çözümleme, Fr. Analyse Synchronique): Bir


olguyu, mesela bir düzgüyü, belirli bir zaman dilimi dahilinde inceleyen
çözümleme yöntemi. Yapõsal göstergebilim (structuralist semiotics), artsüremli
çözümlemeden ziyade e"süremli çözümleme üzerinde odaklanmõ"tõr ve dolayõsõyla
tarihselli!i gözardõ etti!i için ele"tirilmi"tir. Bkz. Diachronic Analysis, Structuralism

Synecdoche (T. Kapsamlayõ!, Fr. Synecdoque): Parçanõn bütün yerine, cinsin tür
yerine ya da tam tersi bir "ekilde kullanõmõ içeren bir söz figürü, bir tür yananlam.
Bazõ kuramcõlar kapsamlayõ"õ düzde!i"meceden ayrõ görmezler. Mesela Jacobson,
kapsamlayõ"õ düzde!i"meceyle birlikte ele alõr. Bununla birlikte düzde!i"mecenin
niteliksel, kapsamlayõ"õn ise niceliksel oldu!u söylenebilir. Kapsamlayõ", dizisel
(paradigmatic) bir sapmadõr, bir ikame sapmasõdõr ve bir içerme yani kapsama
ili"kisiyle gerçekle"ir. Fontanier, kapsamlayõ"õ sekiz alt türe ayõrõr:

!" Bütünü ifade etmek için parçanõn kullanõldõ$õ kapsamlayõ!lar: Burada “el”, “dil”,
“ba"” gibi bütünün bir parçasõ olan kelimeler, bütünü ifade etmek için kullanõlõr.
Mesela “Alet i"ler, el ö!ünür” ya da “Deve dikenlerinin yeti"tirildi!i yerde "imdi
ba"lar yükseliyor” örneklerinde göüldü!ü gibi. Bir "ehir, bir õrmak vs. adõnõn o
"ehir ve õrmaklarõn bulundu!u ülkenin adõnõn yerine kullanõlmasõyla da aynõ sanat
yapõlmõ" olur.

!" Parçayõ ifade etmek için bütünün kullanõldõ$õ kapsamlayõ!lar: Kastor tüyünden
yapõlmõ" bir "apka için “kastor” denmesi gibi bütünün parça için kullanõldõ!õ
kapsamlayõ"lardõr.

!" Nesneyi ifade etmek için o nesnenin yapõlmõ! oldu$u maddenin adõnõn kullanõldõ$õ
kapsamlayõ!lar: Demir ya da çeli!in, kõlõç ve zinciri ifade etmek için kullanõlmasõ ya
da “Be" bin ka!õda aldõm” sözünde para yerine ka!õdõn kullanõlmasõ gibi maddenin
zikredilerek, o maddeden yapõlmõ" bir nesnenin ifade edildi!i kapsamlayõ"lardõr.

!" Sayõyla ilgili kapsamlayõ!lar: Bu tür kapsamlayõ"larda tekili ifade etmek için ço!ul,
ço!ulu ifade etmek için tekil zikredilir. Mesela “#nsan ölümlüdür” cümlesinde tekil
kullanõlarak ço!ul ifade edilmi"tir. “Bütün bu Tevfik Fikretleri birle"tiren ortak bir
çizgi vardõr” cümlesinde ise ço!ul kullanõlarak tekil ifade edilmi"tir.
!" Türü ifade etmek için cinsin kullanõldõ$õ kapsamlayõ!lar: “At”õ kastederek “Hayvan
ürktü” denmesi gibi cins adõ zikredilerek türün kastedildi!i kapsamlayõ"lardõr.

!" Cinsi ifade etmek için türün kullanõldõ$õ kapsamlayõ!lar: “Ekmek parasõ” deyiminde
“ekmek” kelimesinin “yiyecekler”in yerine kullanõlmasõ gibi tür adõ zikredilerek
cinsin kastedildi!i kapsamlayõ"lardõr.

!" Soyutlamaya dayanan kapsamlayõ!lar: Burada somut varlõklar soyut bir "ekilde
ifade edilir. Bu soyutlama göreli bir "ekilde olabilir: “Di"lerinin incisi” , “#nci di"ler”
söyleyi"inden farklõ bir anlatõmõ içerir. Birinci örnekte di"ler inciye benzetilerek
önce bir metafor yapõlmõ", sonra inci kelimesi soyut bir "ekilde kullanõlmõ"tõr.
Mutlak bir soyutlama ise genç insanlarõ kastederek “gençlik” dendi!inde ortaya
çõkar.

!" Ferdi ifade etmede ortaya çõkan kapsamlayõ!lar: Bir özel ismi ifade etmek için bir
cins ismin kullanõlmasõ ya da bir cins ismi ifade etmek için özel bir ismin
kulanõlmasõyla olu"an kapsamlayõ"lardõr. II. Mehmet’#n okul kitaplarõnda “Fatih”
olarak anõlmasõ, Batõlõ tarihçilerin “kral” sözüyle ço!u zaman Alexandre’õ
kastetmesi, özel bir ismi ifade etmek için bir cins ismin kullanõldõ!õ kapsamlayõ"a
örnektir. “Büyük bir "air” demek için “Bir Virgil, bir Homère”, “Büyük bir
geometrici” demek için “bir Euclide” denmesi ise bir cins ismi ifade etmek için özel
bir ismin kullanõldõ!õ kapsamlayõ"a örnektir. Bazen bir özel isim yerine di!er bir
özel ismin kullanõlmasõ da mümkündür: XIV. Louis’ye Alexandre denilmesi gibi.
(14-116, 117, 118; 97; 50) Bkz. Figure, Metaphor, Metonymy

Syntagm (T. Dizim, Fr. Syntagme): I.Dil. Söz zincirinde birbirini izleyen ve belli bir
birim olu"turan anlamlõ ö!elerin birle"imi. Mesela bir cümle, kelimelerden olu"mu"
bir dizimdir. II.Sem. Gösterenlerin (signifiers) birbirleriyle ili"kiye girerek, anlamlõ
bir bütün olu"turacak "ekilde, bir “zincir” gibi art arda birle"mesi. Dizimler, diziden
seçilmi" gösterenlerin birle"tirilmesiyle olu"ur. Dizimlerin kurulu"u ço!unlukla bir
toplumdaki uzla"malara ba!lõdõr. Mesela bizim toplumumuzda kadõnlar etek yerine
pantolon giyebilir ama erkekler gömleklerinin altõna etek giymez. Ancak
#skoçya’da erkekler etek giyerler. Bir dizim, çe"itli dizilerden aldõ!õ birimleri yan
yana getirirken bazõ kurallara uyar. Bazõ dizimlerde bu ilk bakõ"ta belli olur. Yani
bu kurallarõ ö!renmi" oldu!umuz için, daha kolay bilincine varõrõz. “Mehmet kapõyõ
açtõ” cümlesinde özne, nesne, yüklem i"lev-dizilerinden alõnma birer dizi birimi
vardõr. Bu birimlerin arasõndaki ili"kinin nasõl kurulaca!õnõ sözdizim kurallarõ
belirler. “Mehmet kapõyõ açmak” ya da “Açtõ Mehmet kapõyõ” demeyiz.
Bir dizim, birimlerini zamanõn akõ"õ içinde art arda dizebilir: Yemeklerin sõrasõ,
sözcüklerin cümle içinde sõralanmasõ, müzikte notalarõn sõralanmasõ gibi. Bunun
yanõ sõra hangi birimlerin ne gibi uyum kurallarõyla bir arada bulunaca!õ da
önemlidir. Ancak birimlerin, zaman içinde art arda dizilmedi!i, aynõ anda
algõlandõ!õ dizimler de vardõr: Resim, desen, grafik, mimari, moda gibi. Bu iki
ilkenin (artzamanlõ ve e"zamanlõ) karõ"tõ!õ dizimlere de rastlanõr: Sinema, tiyatro,
maç gibi. (41-83; 104; 7-79; 13-55, 56; 50) Bkz. Paradigm, Paradigmatic
Analysis, Paradigmatic Relation, Syntagmatic Analysis, Syntagmatic Relation

Syntagmatic Analysis (T. Dizimsel Çözümleme, Fr. Analyse Syntagmatique):


Sem. Bir metindeki “yüzey yapõ”yõ (surface structure) ve onun bölümleri
arasõndaki ili"kileri tespit etmeye çalõ"an yapõsalcõ bir çözümleme tekni!i. Dizimsel
ba!õntõlarõn incelenmesi, metinlerin üretilmesinin ve yorumlanmasõnõn altõnda
yatan kurallarõ ve uzla"malarõ (conventions) açõ!a çõkarõr. (50) Bkz. Paradigm,
Paradigmatic Analysis, Paradigmatic Relation, Syntagm, Syntagmatic Relation

Syntagmatic Relation (T. Dizimsel Ba"õntõ, Fr. Rapport Syntagmatique): Sem.


Çe"itli dizilerdeki birimlerin seçilip anlamlõ bir bütün olu"turulmasõ için dizimlerin,
ba"ka dizilerin birimleriyle kurduklarõ ba!õntõ. Dizimsel ba!õntõlar, aynõ bildiride bir
arada bulunan ve birbirini izleyen eylemli birimler arasõndaki birle"im ya da
birle"tirimlerin ürünü ba!õntõlardõr. Dizimsel ba!õntõlar için Hjelmslev ba$lantõlar,
Jacobson biti!iklikler, Martinet ise ayrõlõklar terimini kullanõr. Saussure, dizimi,
“dayana!õ uzam olan bir göstergeler birle"imi” olarak görür. Eklemli dilde bu uzam
çizgiseldir ve tek yönlüdür: #ki ö!e aynõ anda söylenemez. Burada her ö!e,
de!erini, kendinden önce gelen ve kendini izleyen ö!elerle kurdu!u kar"õtlõktan
alõr. Söz zincirinde, aynõ anda bir arada bulunan ö!eler, birbirine gerçek anlamda
ba!lanmõ"lardõr. Dizime uygulanan çözümleyici çalõ"ma, bölümleme ya da
kesitlemedir. Mesela “Evi sattõ” tümcesinde bölümlemeyle elde edilen
anlambirimler (ev, -i, sat-, -tõ) arasõnda da , bu anlambirimleri olu"turan ve yine
bölümlemeyle saptanan sesbirimler (/e/, /v/, vb.) arasõnda da dizimsel ba!õntõlar
vardõr. Ö!elerin da!õlõmlarõna yön veren bir düzendir bu: Da!õlõm, sesbirim ya da
anlambirimlerin de!i"ik kullanõm ya da ba!lamlardaki çevrelerinin tümüdür.
Mesela, yukarõda verdi!imiz örnekte ev’in da!õlõmõnõ –i, sat-, -tõ, /e/’nin da!õlõmõnõ
/v/ ile sözcedeki öbür sesbirimler olu"turur. Do!al diller dõ"õndaki bildiri"im ya da
gösterge dizgelerinde dedizimsel ba!õntõlara rastlanõr. Mesela belli bir giysi
dizgesine uygun bir kõyafette de!i"ik ö!elerin (etek-bluz-ceket) yan yana gelmesi;
bir yemekte birbiri ardõna yenen yemeklerin sundu!u düzen; mobilya düzleminde
yatak-dolap-masa gibi nesnelerin aynõ uzamda bir araya getirilmesi vs. dildeki
dizimsel ba!õntõlar türünden ili"kiler içerir. (42-106; 50) Bkz. Paradigm,
Paradigmatic Analysis, Paradigmatic Relation, Syntagm, Syntagmatic Analysis

Syntax (T. Sözdizim, Fr. Syntaxe): Cümlelerin yapõsõnõ inceleyen dal; Morris’in
tasnifine göre göstergebilimin, göstergeler arasõndaki biçimsel ve yapõsal
ba!õntõlarõ inceleyen dalõ. Bütün dillerin gramerleri, çe"itli sözdizim kurallarõnõ
içerir. Bir cümlenin anlamõ, büyük ölçüde onu olu"turan kelimelerin anlamõna
ba!lõdõr ancak cümlenin yapõsõ da anlama katkõ sa!lamaktadõr. Bazen kelimelerin
sõralanõ"õ anlamõ de!i"tirebilir. Mesela “Ahmet, Selim’e hediye verdi” cümlesiyle
“Selin, Ahmet’e hediye verdi” cümlesinin anlamõ aynõ de!ildir. Bununla birlikte
sõralanmõ" ve anlamlõ kelimelerden olu"an bir dizim, anlamsõz da olabilir. Buna
göre her cümle, kelimelerin bir dizimidir ancak her kelime dizimi bir cümle
de!ildir. Sözdizim kurallarõna uygun olan kelime dizimleri “gramatikal” olarak
nitelendirilir. (109; 41-191; 16-72, 73) Bkz. Pragmatics, Semantics

System (T. Dizge, Fr. Système): Ö!eleri ya da bölümleri çe"itli ilkeler uyarõnca
birbirine ba!lõ düzenli bütün ya da yapõ. Mesela otomobil yedek parçasõ satan bir
dükkandaki malzemeler rastgele ve birbirleriyle ilgisiz çe"itli parçalarõn toplamõ
oldu!u için bir “yõ!õn”dõr ancak bu parçalarõn birbirlerine kar"õlõklõ bir ilgiyle
ba!lanmasõ sonucunda ortaya çõkan otomobil, bir dizge ya da yapõdõr. Buna göre
dizgenin bütün olarak de!eri, tek tek parçalarõn de!erleri toplamõndan fazladõr
yani bir otomobil, bütün parçalarõnõn yan yana dizilmesinden ortaya çõkacak
birliktelikten çok daha de!erlidir. Aynõ "ekilde, bir dilin dizgeli olarak yazõlmõ" bir
gramer kitabõ, o dilin bütün kelimelerini alt alta dizen bir sözlükten daha çok i"e
yarar. Yapõsal dilbilimin, dildeki tek tek kelimelerden çok dilin dizgesine ve
yapõsõna önem vermesinin sebebi de budur. E!er dilde de bir dizge olmasaydõ, dil,
insan bildiri"iminde bu kadar etkili bir araç olarak üstünlü!ünü devam ettiremezdi
çünkü sadece bir kelimeler yõ!õnõ ile sonsuz sayõda sonsuz sayõda cümleler
söylenip anla"õlamazdõ. Saussure’ün belirtti!i gibi “dil bir dizgedir” ve dolayõsõyla
toplumsal uzla"manõn bir ürünüdür. Bir dizgeyi yani dili bilmek, o dilin "ifresini de
bilmek demektir. Yani i"itti!imiz sözcüklerin anlamlarõnõ ve yan yana getirili"
kurallarõnõ bilmek demektir.

Dizge, dilin ikinci eksenini olu"turur. Saussure, dizgeyi, bir dizi ça$rõ!õmsal alan
biçiminde tasarlamõ"tõr. Bunlarõn bir bölümü ses benzerli!i ile bir bölümü de anlam
benzerli!iyle belirlenmi"tir. Her alan gücül bir ö!eler birikimidir çünkü bunlardan
yalnõz biri, söylemin o anõnda gerçekle"ebilir. (7-88; 13-33, 34 vd.; 8-59, 60) Bkz.
Code, Structure
Taxonomy (T. Sõnõflandõrma, Fr. Taxinomie): Dil. Dil birimlerini da!õlõmsal, anlamsal,
biçimbilimsel, sözdizimsel vb. özelliklerine göre sõnõflara ayõrma. (41-184)

Text (T. Metin, Fr. Texte): Geni" anlamõyla, anlam açõsõndan “okunabilecek” her "eyi
ifade eder. Hatta bazõ kuramcõlar dünyayõ, toplumsal bir metin olarak dü"ünürler.
Metin terimi her ne kadar yazõlõ metinlere ayrõcalõk tanõyormu" gibi görünse de,
birçok göstergebilimciye göre bir “metin”, göstergelerden olu"an bir dizge veya
bütündür. Yani kelimeler, görüntüler, sesler ve hareketler buna dahildir. Bir metin,
temsil sürecinin bir ürünüdür ancak okuyucular metnin içerdi!i temsil sürecinden
ziyade o metinde neyin temsil edildi!i üzerinde odaklanõrlar. Metnin de cümle gibi
kendine has bir grameri vardõr. Aslõnda geleneksel dilbilimsel çözümlemenin ilgisi
cümlelerin kurulu"u üzerineydi ancak sonraki zamanlarda cümlenin tutarlõ bütünler
üretmek için art arda dizili" biçimini yani metni çözümlemek önem kazandõ. Bunun
için de iki temel yakla"õm geli"tirildi: Söylem Çözümlemesi (Discourse Analysis) ve
Metin Çözümlemesi (Textual Analysis). Söylem çözümlemesi, tabiî "ekilde olu"an
konu"ma dilinin yapõsõ üzerinde odaklanõr. Mesela kar"õlõklõ konu"malar,
mülakatlar, ele"tiriler, söylevler vb. Metin çözümlemesi ise yazõlõ dilin yapõsõ
üzerinde odaklanõr. Mesela denemeler, ilanlar, yol i"aretleri vb.

Esasõnda “söylem” ve “metin”, ister sözlü ister yazõlõ olsun, tanõmlanabilir bir
bildiri"im i"levi yerine getiren bütün dil birimlerini kapsayacak "ekilde daha geni"
bir anlamda kullanõlabilir. Bazõ ara"tõrmacõlar “sözlü ve yazõlõ söylem”den, bazõlarõ
da “sözlü ve yazõlõ metin”den söz ederler. Avrupa’da “metin dilbilimi” terimi
ço!unlukla metnin bütün biçimlerinin yapõsõnõ belirleyen dilsel ilkeleri ara"tõrmak
için kullanõlõr. Daha geni" dilsel birimlerin ve yapõlarõn ara"tõrõlmasõ, birçok farklõ
disiplinden ara"tõrmacõnõn ilgisini çekmi"tir. Etnograflar ve sosyologlar, toplumsal
etkile"imin özellikle insanlar diyalo!a girdi!i zaman görülen yapõsõnõ ara"tõrmõ";
antropologlar, mitleri ve halk masallarõnõ çözümlemi"; psikologlar, “anlama”nõn
altõnda yatan zihinsel süreçler üzerine deneyler yapmõ"lardõr. Bunlarõn dõ"õnda
yapay zeka, retorik, felsefe ve üslûpla ilgili disiplinlerin de bu konuda katkõlarõ
olmu"tur. Bütün bu yakla"õmlarõn ortak noktasõ, “dili, ister konu"ucu ve dinleyici
arasõnda ister yazar ve okur arasõnda olsun, dinamik, toplumsal ve etkile"imli bir
olgu olarak görmek gereklili!ini vurgulamalarõ”dõr. Ayrõca anlamõn, münferit
cümlelerle de!il de daha karma"õk biçimde, mesela katõlõmcõlarõn inançlarõ ve
beklentileri, birbirleriyle ve dünyayla ilgili payla"tõklarõ bilgiler, etkile"imde
bulunduklarõ ko"ullar vb. gibi göz önünde bulundurulmasõ gereken etkenlerle
birlikte iletildi!i de vurgulanmõ"tõr. (5-207, 208; 38-116; 50; 14-88) Bkz. Complex
Sign, Discourse, Representation, Textual Codes
Textual Codes (T. Metinsel Düzgüler, Fr. Codes Textuel): Sem. Toplumsal ve
yorumlayõcõ düzgülerle birlikte ba"lõca düzgü gruplarõndan biri. Metinsel düzgüler,
bizim metinlere, türlere ve ileti"im araçlarõna (media) dair bilgimizle ilgilidir ayrõca
bilimsel, güzelduyusal (aesthetic), sözbilimsel (rhetorical), biçembilimsel (stylistic)
düzgülerle türü (genre) de içine alõr. (50) Bkz. Aesthetic Codes, Code, Logical
Codes, Representational Codes, Narration, Text

Textual Determinism (T. Metinsel Belirlenimcilik, Fr. Déterminisme Textuel):


Sem. Bir metnin nasõl çözülece!ini, o metnin biçim ve içeri!inin belirledi!ini
savunan yakla"õm. (50) Bkz. Affective Fallacy, Literalism, Polysemy, Social
Determinism

Translatability (T. Çevirilebilirlik*): Çevirilebilirlik konusunda, dilde evrenselcili!i


savunanlar, söylemek istedi!imiz her "eyi herhangi bir dilde söyleyebilece!imizi ve
bir dilde söyledi!imiz her "eyin ba"ka bir dile çevirilebilece!ini iddia ederler. Dilde
göreceli!i savunanlar ise, bir dilden ba"ka bir dile çevirinin ço!u zaman sorunlu ve
bazen de imkansõz oldu!unu dü"ünürler. Bazõ yorumcular bunun sözle ifade
edilmi" dü"üncenin dile “çevirilmesi”nde de geçerli oldu!unu savunurlar.
Göreceli!i savunan bazõlarõna göre tek bir dilin içinde bile, farklõ kelimeleri
kullanarak aynõ "eyi söylemek imkansõzdõr, dolayõsõyla biçim ve içerik birbirinden
ayrõlamaz ve ileti"im aracõnõn (medium) kullanõmõ anlamõn biçimlendirilmesine
katkõ sa!lar. Genellikle anlatõmcõ sanatlarõn çevrilmesinin çok zor, bilimsel
metinlerin ise daha kolay oldu!u dü"ünülür. Kelimelerin ça!rõ"õmsal anlamlarõnõn
çok önemli oldu!una inanan romantik edebiyat kuramcõlarõ, “çevirilemezlik”ten
yanadõr. Yeni Ele"tiriyi (New Criticism) savunanlar da aynõ "ekilde dü"ünür.
Çevirilebilirlik, göstergebilim ve dilbilim arasõndaki ba!õntõyla ilgili bir meseledir:
Yani mesele, sözlü olmayan dizgelerdeki metinlerin sözlü dile çevirilip
çevirilemeyece!i ya da tam tersidir. Benveniste, göstergebilimsel dizgelerin
“e"anlamlõ” (synonymous) olmadõ!õnõ yani farklõ birimlere dayanan dizgelerde aynõ
"eyi söyleyemeyece!imiz ve anlamõ de!i"tirip dönü"türmeden bir ileti"im
aracõndan ya da düzgüden bir ba"kasõna do!rudan çeviri yapamayaca!õmõzõ
savunur. (50) Bkz. Channel, Medium

Transparency (T. Saydamlõk, Fr. Transparence): Günlük ya"amda farklõ ileti"im


araçlarõ (media) kullanõlõrken, uzla"õmlarõn (conventions) herkesçe bilinen hâle
gelmesi; içerdikleri düzgülerin “saydam”la"masõ ve ileti"im aracõnõn “yansõz”
(neutral) gibi görünmesi. (50) Bkz. Mimesis, Representation, Materiality of the
Sign
Unarticulated Codes (T. Eklemlenmemi! Düzgüler, Fr. Codes Inarticulé): Sem.
Birbiriyle do!rudan ba!õntõlõ olmayan göstergelerden olu"an dizi. Mesela “çiçeklerin
dili”, eklemsiz bir düzgü olu"turur çünkü her çiçek türü, düzgüdeki di!er
göstergelerle ba!õntõsõ olmayan ba!õmsõz bir göstergedir. (50) Bkz. Articulation,
Code

Universalism (T. Evrenselcilik, Fr. Universalisme): Dil. Yüzeysel yapõlarõ farklõ


olmakla birlikte, her dilin altõnda yatan yapõnõn aynõ oldu!unu savunan yakla"õm.
Dilsel göreceli!i savunanlarõn aksine, evrenselciler, söylemek istedi!imiz her "eyi
herhangi bir dilde söyleyebilece!imizi ve bir dilde söyledi!imiz her "eyin ba"ka bir
dile çevrilebilece!ini savunurlar. (50) Bkz. Translatability

Unlimited Semiosis (T. Sõnõrsõz Gösterme Süreci*, Semiosis Illimité): Sem.


Umberto Eco tarafõndan, gösterilenin sürekli olarak de!i"tirilebildi!ini yani sõrasõ
geldi!inde daha ba"ka gösterilenler için bir gösteren i"levi gördü!ünü ifade etmek
için kullanõlan terim. (50) Bkz. Interpretant, Semiosis, Signified

Utterance (T. Sözce, Fr. Enoncé): #leti"im etkinli!i içinde belirli bir dilsel iletide
bulunmak için kullanõlan tümce. (108) Bkz. Enonciation, Message

Value (T. De"er, Fr. Valeur): Saussure’e göre, bir göstergenin dizgedeki konumundan,
aynõ dizge içinde di!er benzer birimlerle kurdu!u ba!õntõlardan kaynaklanan
göreceli durum. Saussure, de!erlerin yerle"ebilmesi için toplumun zorunlu
oldu!unu, de!eri yaratanõn yalnõz toplumsal kullanõm ve genel onay oldu!unu
belirtmi"tir. Buna göre birey tek ba"õna hiçbir de!er yerle"tiremez. Bir ö!eyi,
parçasõ oldu!u göz önüne alarak tanõmlamak gerekir. Saussure’e göre de!erin
varolabilmesi için iki etken gereklidir: De!eri belirlenecek "eyle de$i!tirilebilir
benzemez bir ö!e ve de!eri söz konusu olan "eyle kar!õla!tõrõlabilir benzer ö!eler.
Buna göre sözcü!ü benzer de!erlerle, kar"õtlõk ili"kisi kurabilece!i di!er
sözcüklerle de kar"õla"tõrmak gerekir. Sözcü!ün içeri!i, ancak kendi dõ"õndaki
ö!elerin yardõmõyla gerçekten belirlenebilir. Mesela Fransõzca “mouton” (koyun),
#ngilizce “sheep”le aynõ anlama gelebilirse de aynõ de!eri ta"õmaz. Bunun
sebeplerinden biri, pi"irilip sofraya getirilen ete #ngilizcede “mutton” denmesi,
Fransõzcada ise her iki durun için de sadece “mouton” sözcü!ünün kullanõlmasõdõr.
Saussure’ün ortaya attõ!õ “de!er” kavramõ sayesinde dil ö!eleri ne olduklarõyla
de!il, ne olmadõklarõyla tanõnõrlar. Ayrõca bu kavram, anlamõ sadece kelimede,
göstergede aramanõn yanlõ" oldu!unu göstermi" ve bu sayede bir göstergenin
anlamõnõn göstergeden çok gösterge sisteminden çõkarõlabilece!i anla"õlmõ"tõr. (32-
121, 122 vd.; 50; 41-70, 71; 14-65, 66) Bkz. Meaning, Signification,
Structuralism, Valorization
Valorization (T. De"erlenme*, Fr. Valorisation): De!erin (value), bir gösteren ve
onun gösterileni belirgin de!ilken, di!erinin belirgin oldu!u ikili anlamsal
kar"õtlõklara atfedilmesi. De!erlenme, tabiîle"me (naturalization) sürecinin bir
parçasõdõr. (50) Bkz. Naturalization, Value

Sözlükte Kullanõlan Kõsaltmalar ve #!aretler:


( ): Metne âit açõklamalar, kaynakça numaralarõ
* : Yazar tarafõndan önerilen Türkçe kar"õlõklar
Anl.: Anlambilim (Semantics)
Dil.: Dilbilim
Fel.: Felsefe
Fr.: Fransõzcasõ
Gen.: Genel Terim
Man.: Mantõk
Prag.: Edimbilim (Pragmatics)
Ret.: Retorik
Sem.: Göstergebilim (Semiotics)
Söz.: Sözdizim (Syntax)
T.: Türkçe

KAYNAKÇA

1. Aksan, Do!an, Anlambilim: Anlambilimin Konularõ ve Türkçenin Anlambilimi, Ankara, Engin Yay.,
1998.

2. Aksan, Do!an, Her Yönüyle Dil-Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara, TDK Yay., 1995.

3. Alp (Oral) Zeynep, “ Marguerite Yourcenar’õn Boynu Vurulan Kali Adlõ Öyküsüne Anlatõ
Göstergebilimi-Çeviri #li!kisi Açõsõndan Bir Yakla!õm”, Hacettepe Ü. Edb. Fak. #ngiliz Dilbilim ve
Uygulamalarõ Dergisi, Cilt: 1, Sayõ:1, Kasõm 2000.

4. Altõnörs, Atakan, Dil Felsefesine Giri!, #stanbul, #nkõlap Yay., 2003.

5. An Encyclopaedia of Language, edited by N. E. Collinge, London, Routledge Press, 1990.

6. Aristotales, Poetika, çev. Samih Rifat, #st., K Yay., 2003.

7. Barthes, Roland, Göstergebilimsel Serüven, çev. Mehmet Rifat-Sema Rifat, #stanbul,YKY, 1997.

8. Ba"kan, Ö., Lengüistik Metodu, #st., Ça!layan Kitabevi, 1967.

9. Batuhan, Hüseyin ve Grünberg, Teo, Modern Mantõk, ODTÜ Fen-edebiyat Fak. Yay., 1984.

10. Bayrav, Süheyla, Yapõsal Dilbilimi, #stanbul, #.Ü.E.F. Yay., 1969.

11. Culler, Jonathan, Saussure, çev. Nihal Akbulut, #st., Afa Yay., 1985.

12. Deely, John, Basics of Semiotics, Indiana University Pres, Bloomington, 1990.
13. Erkman, Fatma, Göstergebilime Giri!, #stanbul, Alan Yay., 1987.

14. Filizok, Rõza, Anlam Analizine Giri!, #zmir, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., 2001.

15. Filizok, Rõza, “#!aret ve Anlam”, Türk Dili ve Edebiyatõ Ara"tõrmalarõ Dergisi IX, Ege Ü. Basõmevi, #zmir,
1998.

16. Fromkin, Victoria and Romdan, Robert, An Introduction to Language, Harcourt Brace Jovanovich College
Publishers, New York, 1993.

17. Göktürk, Ak"it, Okuma U"ra!õ, #st., Ça!da" Yay., 1980.

18. Grünberg, Teo, Anlam Kavramõ Üzerine Bir Deneme, A.Ü.D.T.C.F Yay., 1970.

19. Grünberg, Teo, Mantõk Terimleri Sözlü"ü, #st., Ara Yay., 1989.

20. Guiraud, Pierre, Göstergebilim, çev. Mehmet Yalçõn, Ankara, #mge Yayõnlarõ, 1994.

21. Günay, Do!an, Göstergebilim Yazõlarõ, #st., Multilingual Yay., 2002.

22. Güzel"en, Mehmet Rifat, Roman Kurgusu ve Yapõsal Çözümleme, #stanbul Üniversitesi Yay., 1978.

23. Hawkes, Terence, Metaphor, Methuen, London and New York, 1984.

24. Hançerlio!lu, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi-Kavramlar ve Akõmlar, #stanbul, Remzi Kitabevi, 1976.

25. Hodge, Robert ve Kress Gunther, Social Semiotics, New York, Cornell University Pres,1988.

26. Moran, Berna, Edebiyat Kuramlarõ ve Ele!tiri, #stanbul, Cem Yayõnõ, 1991.

27. Propp, Vladimir, Masalõn Biçimbilimi, çev. Mehmet Rifat- Sema Rifat, BFS Yay., 1985.

28. Rifat, Mehmet, Dilbilim ve Göstergebilimin Ça"da! Kuramlarõ, #stanbul, Düzlem Yayõnõ, 1990.

29. Rifat, Mehmet, Göstergebilimin ABC’si, Simavi Yayõnlarõ, 1992.

30. Rifat, Mehmet, XX. Yüzyõlda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramlarõ, I. Tarihçe ve Ele!tirel
Dü!ünceler, #stanbul, YKY, 1998.

31. Rifat, Mehmet, Gösterge Ele!tirisi, #stanbul, Kaf Yay., 1999.

32. Saussure, F. de, Genel Dilbilim Dersleri I-II, çev. Berke Vardar, Birey ve Toplum Yayõnlarõ, Ankara,
1985.

33. Sebeok, Thomas, Signs An Introduction to Semiotics, Univerity of Toronto Pres, Toronto and Buffalo,
1994

34. Sebeok, Thomas, The Forms of Meaning, Mouton de Gruyter, Berlin and New York, 2000.

35. Scholes, Robert, Semiotics and Interpretation, Yale University Pres, New Haven and London, 1982.

36. Searle, John R, Söz Edimleri, çev. Levent Aysever, Ayraç Yay., Ankara, 2000.

37. TDK, Dilbilim Terimleri Sözlü"ü, Ankara, Güney Matbaacõlõk ve Gazetecilik TAO, 1949.

38. The Cambridge Encyclopedia of Language, David Crystal, Cambridge U. Pres, Cambridge, 1987.

39. Linguistics for Students of Literature, Traugott, Elizabeth Closs and Pratt, Mary Louise New York,
Harcourt Brace Jovanovich, 1980.

40. Üçok, Necip, Genel Dilbilim, #st., Multilingual Yay., 2004.

41. Vardar, Berke, Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlü"ü, Ankara, TDK, 1980.

42. Vardar, Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve #lkeleri, Ankara, TDK, 1982.
43. Vendryes, J.V., Dil ve Dü!ünce, çev. Berke Vardar, #st., Multilingual Yay., 2001.

44. Wardhaugh, Ronald, Introduction to Linguistics, New York, McGraw-Hill Book Company, 1977.

45. Yücel, Tahsin, Anlatõ Yerlemleri, #st., YKY, 1995.

46. Yücel, Tahsin, Yapõsalcõlõk, #st.,YKY, 1999.

47. http://www.wordiq.com/dictionary/Semiotics.html

48. http://www.rdillman.com/HFCL/TUTOR/Semiotics/sem1.html

49. http://www.pespmc1.vub.ac.be/SEMIOTER.html#Sign

50. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem-gloss.html

51. http://www.wsu.edu/~ice_age/semiotics.htm

52. http://www.sil.org/linguistics/glossary/

53. http://www.arts.auc.bc.ca/fina/glossary/s_list.html#semiotics

54. http://www.revue-texto-net/Biblio/Glossaire_en.html#head

55. http://www.isisemiotics.fi/semiotics.html

56. http://www.lchc.ucsd.edu/MCA/Mail/xmcamail.1996_01.dir/0238.html

57. http://www.zhurnal.ru/staff/garny/english/index.htm

58. http://www.rdillman.com/HFCL/GLOSS/hfclglossS.html#SEMIOTICS

59. http://www.rdillman.com/hfcl/TUTOR/tutor0.html

60. http://www.geocities.com/CollegePark/9349/sa-index.html

61. http://www.geography.dur.ac.uk/teaching/level1/module3/3_7/docs/textanalysis_3-html

62. http://www.wordiq.com/definition/Literary_semiotics

63. http://www.chass.utoronto.ca/epc/srb/cyber/sim1.html

64. http://www.chass.utoronto.ca/epc/srb/cyber/cyber.html

65. http://www.cultsock.ndirect.co.uk/MUHome/cshtml/semiomean/berlomea2.html

66. http://www.chass.utoronto.ca/french/as-sa/ASSA-No5/index.htm

67. http://www. cultsock.ndirect.co.uk/MUHome/cshtml/indices/glossary.html

68. http://www.chass.utoronto.ca/french/as-sa/ASSA-No13/index.html

69. http://www.chass.utoronto.ca/french/as-sa/ASSA-11-12/index.html

70. http://www.chass.utoronto.ca/french/as-sa/ASSA-No1/index.html

71. http://www.ling.kgw.tu-berlin.de/semiotik/english/index_e.htm

72. http://www.icomm.uoregan.edu/~cbybee/i388/index.html

73. http://www.ic.arizona.edu/~comm300/mary/semiotics/barthes.terms.html

74. http://www.press.jhu.edu/books/hopkins_guide_to_literary_theory/entries/narratology.html

75. http://www.vlc.polyu.edu.hk/academicwriter/evidence/Paraphrase/paraphrase.htm

76. http:// www.cs.cf.ac.uk/fun/welsh/Glossary_main.html


77. http://www.uta.edu/english/TAR/officeweb/defs1.htm

78. http://athena.english.vt.edu/~baugh/bosch/R-A-Main.htm

79. http://humanities.byu.edu/rhetoric/Figures/A/allegory.htm

80. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem08.html

81. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem06.html

82. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem-gloss.html

83. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem09.html

84. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem05.html

85. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem03.html

86. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem02.html

87. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem04.html

88. http://www.indiana.edu/~educp550/shtcrs.html

89. http://www.wsu.edu/~ice_age/glossary.htm

90. http://www.rdillman.com/HFCL/TUTOR/Semiotics/sem2.html

91. http://www.rdillman.com/HFCL/TUTOR/Semiotics/sem3.html

92. http://www.rdillman.com/HFCL/TUTOR/Semiotics/sem4.html

93. http://www.rdillman.com/HFCL/TUTOR/Semiotics/sem1.html

94. http://www.arthist.lu.se/kultsem/encyclo/denotation_connotation.html

95. http://www.arthist.lu.se/kultsem/encyclo/icon.html

96. http://www.arthist.lu.se/kultsem/encyclo/isotopy.html

97. http://www.arthist.lu.se/kultsem/encyclo/metonymy.html

98. http://labweb.education.wisc.edu/Semiotics/definitions/defined_semiotics.html

99. http://www.olinda.com/VC/lectures/Semiotics/semiotics.htm

100. http://iupress.indiana.edu/instruct_guide/anacult/chapter2.html

101. http://homepages.waymark.net/~bikechic/def_signs.html

102. http://www.hw.ac.uk/langWWW/lingloss.html

103. http://www.press.jhu.edu/books/hopkins_guide_to_literary_theory/entries/narratology.html

104. http://www.cultsock.ndirect.co.uk/MUHome/cshtml/semiomean/semio1.html

105. http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem08a.html

106. http://www.labweb.education.wisc.edu/Semiotics/definitions/defined_semiotics.html

107. http://www.olinda.com/VC/lectures/Semiotics/semiotics.htm

108. http://iupress.indiana.edu/instruct_guide/anacult/chapter2.html

109. http://homepages.waymark.net/~bikechic/def_signs.html

110. http://www.hw.ac.uk/langWWW/lingloss.html
-----------------------------------------------------------------------------------------------

# http://www.ege-edebiyat.org

You might also like