You are on page 1of 109

ÖLÜMÜN ÖTESİ

DOLORES CANNON

Çeviren: Semra Ayanbaşı

Bu Kitabın Türkiye'deki Yayın Hakları Akaşa Yayın ve Dağıtım Ltd. Şti.'ne aittir.
Dizgi: Bilginler Baskı: Özal Matbaası Kapak: Santra Ajans Film: Senkron Grafik
AKAŞA YAYIN VE DAĞITIM LTD. ŞTİ.
İstiklâl Cad. Mis Sokak No: 6/4
Beyoğlu - İstanbul
Tel: 249 20 15
İstanbul, 1998

İÇİNDEKİLER
1. Ölüm Deneyimi / 9
2. Karşılayıcılar / 31
3. Bir Ölümden Dönme Deneyimi / 39
4. Okullar / 49
5. Büyük Tur / 81
6. Farklı Varoluş Düzeyleri / 109 Ti Sözde "Kötü" Yaşamlar / 135
8. Rehberler / 157
9. Tanrı ve İsa / 169
10. Şeytan, Cin Çarpması ve İfritler / 179
11. Hayaletler ve Gürültülü Varlıklar / 195
12. Plânlama ve Hazırlık Yapma / 207
13. Danışma Kurulu / 221
14. Kaydetme / 237
15. Bedene-Girenler / 249
16. Geri Dönüş Yolculuğu / 263

ölüm, bazıları seni kudretli ve korkunç bulsa da,


Gururlanma, çünkü öyle değilsin;
Yenip yok ettiğini düşündüklerin
ölmediler, zavallı ölüm; beni de öldüreme-
yeceksin.
John Donne (1573-1631) Sone: Ölüm

ÖLÜM DENEYİMİ
Ben, ölülerin ruhlarıyla konuşmakla suçlandım ki bu dini çevrelerce, kesinlikle "yapılmaması
gereken şey" olarak görülür. Yaptığım şeyin bu olduğunu asla düşünmemiştim, ama sanırım bu
doğru. Bir şey dışında: benim konuştuğum ölüler artık ölü değil, bugün yaşayan insanlar. Evet,
gördüğünüz gibi, ben insanları geçmişe götüren bir hipnozcuyum (regresyonist).
"Regresyonist" sözcüğü, geçmiş yaşam çalışmaları ve tarihi araştırma konusunda uzmanlaşmış
hipnozcular için kullanılan yaygın bir terimdir.
Birçok insan, benim zamanda geriye gidip, hipnoz altında geçmiş yaşamlarını yeniden yaşayan
insanlarla konuşabildiğim fikrini kabullenmekte hâlâ zorlanıyor. Oysa çok geçmeden ben
yaptığım işe alıştım ve onu büyüleyici buldum. Bu inanılmaz alandaki serüvenlerimi anlatan
kitaplar da yazdım.
Çoğu hipnozcu, geçmiş-yaşam çalışmasını çalışma alanı dışında tutar. Bunun nedenini
gerçekten anlamış değilim, ama sanırım, geçmiş yaşamlara gittiklerinde orada ne
bulacaklarından korkuyor ve başa çıkabilecekleri bildik, aşina durumlar üzerinde çalışmayı
yeğliyorlar. Böyle bir terapist bana bir sır verircesine ve gerçek bir hamle yaptığını düşünerek
şöyle demişti: "Ben de bazı denekleri geçmişe götürdüm. Hatta, bir seferinde birini ta
bebekliğine kadar götürdüm."
9
Ölümün Ötesi
O kadar ciddi görünüyordu ki ona yanıt verirken kahkahamı bastırmam olanaksızdı: "Oh! Ama,
ben işe o bebeklik döneminden başlıyorum." Hastalarını terapi amacıyla düzenli olarak geçmiş
yaşamlarına götüren diğer hipnozcular arasında bile, birçoğunun, hipnoz altındaki kişiyi ölüm
deneyiminden geçirmekten ya da ölümden sonraki döneme götürmekten korktuğunu gördüm.
Onlar, trans halindeki deneğin bedenine fiziksel bir zarar gelebileceğinden korkuyorlardı.
Deneklerin, özellikle eğer travmatik ise bu anıları yeniden yaşamaktan zarar görebileceklerini
düşünüyorlardı. Yüzlerce denekle bu deneyimi geçirdikten sonra, hipnozla geçmişe döndürülen
kişi korkunç bir biçimde ölmüş olsa bile hiçbir fiziksel sorunun ortaya çıkmadığını biliyorum.
Kuşkusuz, hiçbir fiziksel etki olmamasını garantiye almak için daima özel önlemler alırım.
Deneğimin esenliği benim için en önemli şeydir. Kullandığım yöntemin deneği tamamen
koruduğunu hissediyorum. Aksi takdirde bu tip bir araştırmaya girişmez-dim.
Yaşamlar-arası kat, yani "ölüm" denen hal, bana göre, en heyecan verici varoluş katıdır.
Çünkü orada insanlığa büyük yararı dokunabilecek bir hayli bilginin edinilebileceğine
inanıyorum ve bunu yaşadım da. İnsanların ölümün korkulacak bir şey olmadığını idrak
edebileceklerine inanıyorum. Ölüm insanlar için yeni değil, tam tersine, onların çok aşina
oldukları bir deneyimdir. Onlar bunu birçok kez deneyimle-mişlerdir. Onlar dehşet verici bir
bilinmeyene değil, birçok kez ziyaret etmiş oldukları tanıdık bir yere gideceklerdir. Bu
birçoklarının "yuvamız" dediği bir yerdir. İnsanların, doğum ve ölümün her insanın birçok kez
geçtiği tekâmüli devreler olduğunu, böylece ruhlarının gelişiminin doğal bir parçası olduğunu
öğreneceklerini umuyorum. Ölümden sonra, öte âlemde de, çevrelerinde gördükleri fiziksel
dünya kadar gerçek bir yaşam ve varoluş vardır. Hatta, bu daha bile gerçek
10
ÖCüm 'Deneyimi olabilir.
Bir seferinde, kendini "aydınlanmış" olarak kabul eden bir kadınla konuşurken, ona bulduğum
bazı şeyleri açıklamaya çalışıyordum. Ona, ölüm ve sonra gidilen yer hakkında bir araştırma
yaptığımı söyledim. Bana heyecanla şöyle sordu: "Nereye gidebilirsiniz ki, ya Cennet'e, ya
Cehennem'e ya da Araf a (geçici olarak günah cezası çekilen yere)."
Düş kırıklığına uğramıştım. Eğer onun zihninin kabul edeceği tek seçenek bunlar idiyse, bu
kadının sandığı kadar aydınlanmış olmadığı çok açıktı.
Sinirli bir biçimde, "Hiçbiri!" diye karşılık verdim.
Kadın şok olmuştu. "Yani," dedi, "öylece toprağın içinde mi kalıyoruz?"
Böylece şunu idrak ettim ki, bu kitabı yazabilmek için, kapı ilk kez açıldığında nerede
durduğuma dönmeli ve ışık girmeden önceki inançlarımı ve düşüncelerimi hatırlamaya
çalışmalıydım. Bu hiç de kolay bir iş değildi, ama hâlâ o kapıyı ve o ışığı arayanları anlamak ve
onlarla ilişki kurmak istiyorsam bu gerekliydi. Onlarla anlayabilecekleri terimlerle konuşmalı ve
onları farkındalık yoluna yumuşak bir biçimde yönlendirmeye çalışmalıydım. O zaman
hayatlarını, yarının neler getireceğinden korkmadan dolu dolu yaşayabilirlerdi.
Birçok insana "ölüm" son derece ürkütücü, umutsuz bir durum ve her şeyin sonu olarak
görünür. O gizem ve karmaşa dolu kara bir boşluktur, çünkü o, insanların kesinlikle var
olduğunu bildikleri tek yer olan fiziksel dünyadan kopmayı temsil eder. Hayattaki birçok şey
gibi, ölüm bilinmeyendir, gizem, folklor ve batıl inançlarla örtülüdür ve bu yüzden de
korkulacak bir şeydir. Ancak, o eninde sonunda herkesin de-neyimlemek zorunda olduğunu
bildiğimiz bir şeydir. Onu zihnimizin gerilerine itmeyi ve hiç düşünmemeyi ne kadar
11
ÖCümün Ötesi
istersek isteyelim, bedenin ölümlü olduğunu ve bir gün son nefesini vereceğini biliriz. Ondan
sonra ne olur? Kendimiz olarak kabul ettiğimiz kişiliğimiz de o fiziksel kabukla birlikte yok
olacak mıdır? Var olan her şey tek bir hayattan mı ibarettir? Yoksa yaşam olarak bildiğimiz
şeyin ötesinde daha fazla bir şey, nadir ve güzel bir şey var mıdır? Kiliseler, cennetin iyi ve
dindar insanlar, cehennemin de kötü ve lanetlenmiş kişiler için olduğunu vaaz ederken
doğruyu mu söylemektedirler? Doymak bilmez merakımla daima yanıtları arıyorum ve birçok
insanın da bu bilme arzusunu paylaştığına inanıyorum. Eğer günlerimizi, sonunda bizi neyin
beklediğinden korkmadan, mutluluk ve sevgi içinde yaşayabilsey-dik, bu hayatı çok daha
kolaylaştırırdı.
İnsanları hipnozla geçmişe döndürme çalışmama ilk başladığımda bu sorulara yanıt bulup
bulamayacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tarih aşkıyla dolu biri olarak, zamanda geriye
gidip, farklı çağlarda yaşamış insanlarla konuşmaktan büyük bir zevk alıyordum. Tarihi, olduğu
gibi, başka hayatlarını hatırlayan insanların gördüğü biçimde yeniden yaşamaktan haz
duyuyordum. Bu tarihi dönemlerle ilgili onların açıklamaları (versiyonları) hakkında kitaplar
yazmak istiyordum, çünkü her biri bilmeden, derin transtay-ken diğerlerinin öykülerini
doğruluyordu. Bulmayı ummadığım kalıplarla karşılaşıyordum. Ama, sonra hiç beklenmedik bir
şey oldu ve bu benim önümde araştırılıp keşfedilecek tümüyle yeni bir dünya açtı. Yaşamlar
arasındaki dönemi, "ölüm" denen hali, insanların bu dünyadaki fiziksel yaşamlarını bitirdikten
sonra gittikleri yeri keşfettim.
İlk kez o kapıya rastlayıp bir "ölü" ile konuştuğum o anı hâlâ hatırlarım. Bu bir denek ile
geçmiş-yaşama-dönüş çalışmamız sırasında oldu; denek bir anda öldüğü ana gitti ve bu o
kadar çabuk ve spontane bir biçimde oldu ki ben hazırlıksız yakalandım. Neler olup bittiğinin
tam anlamıyla
12
ÖCüm 'Deneyimi
farkına varamamıştım. Bir insan ölüm deneyiminden geçtiğinde neler olabileceğini
bilmiyordum. Ve dediğim gibi, bu o kadar hızlı bir biçimde oldu ki onu durduracak zaman
bulamadım. Hipnoz altındaki kişi bedeninden çıkmış, aşağıda yatan bedenine bakıyordu ve
onun kendisine herhangi başka bir ceset gibi göründüğünü söylüyordu. Deneğin kişiliğinin
kesinlikle olduğu gibi, sağ salim kalmasına, hiç değişmemesine çok şaşırmıştım. Bu önemliydi.
Bu bazı insanların sahip olduğu bir korkudur: ölüm deneyiminin, bir biçimde, onları ya da
sevdikleri kişileri farklı, yabancı ya da tanınamaz bir şeye dönüştüreceği korkusu. Yine, bu
bilinmeyene karşı duyulan bir korkudur. Yoksa neden hayaletlerden ve ruhlardan o kadar
korkarız ki? Öte âleme geçiş sürecinin, bir biçimde onları, bildiğimiz o sevgili insandan kötü ve
korkutucu bir şeye dönüştüreceğini düşünürüz. Ama, ben kişiliğin aynı kaldığını keşfetmiştim.
Bazı durumlarda geçici bir karmaşa yaşasa da o hâlâ, temelde aynı kişidir.
Öldükten sonra bir insanla konuşabilme şokunu ve şaşkınlığını yendikten sonra merakım ağır
basmış ve kafam daima merak ettiğim sorularla dolup taşmıştı. O zamandan beri, bu tip bir
araştırmanın gerektirdiği gibi daha derin trans haline girebilen bir denek bulduğum her
seferinde bu soruların bazılarını sormayı adet edindim. Dini inançları bu insanların bildirdikleri
şeyleri hiç etkilemiyor görünüyordu. Onların yanıtları her seferinde temelde aynıydı. Farklı
sözcüklerle dile getirseler de hepsi aynı şeyi söylüyordu ki bu başlı başına bir fenomendi.
Bu konuda çalışmaya başladığım 1979 yılından bu yana yüzlerce insanı ölüm deneyiminden
geçirdim. Onlar akla gelebilecek her biçimde ölmüşlerdi: kaza geçirerek, vurularak,
bıçaklanarak, yanarak, asılarak, boyunları vurularak, boğularak ve hatta, atomik bir
patlamada, ki bu sonuncusunu Bir Ruh Hiroşima'yı Hatırlıyor adlı kitabımda anlattım.
13
Ölümün Ötesi
Onlar ayrıca kalp krizleri, hastalık, yaşlılık gibi doğal nedenlerle veya uykularında huzur içinde
ölmüşlerdi. Bir hayli çeşitlilik olmasına karşın, her seferinde belli kalıplar ortaya çıkıyordu.
Ölüm tarzı farklı olabilirken, ölümden sonra olanlar daima aynıydı. Böylece, ölümden korkmak
için hiçbir neden olmadığı sonucuna vardım. Biz, bilinçaltı düzeyde, neler olduğunu ve orada
bizi neyin beklediğini biliyoruz. Bilmemiz gerekir, çünkü bu konuda çok fazla pratiğe sahibiz.
Daha önce defalarca ölüm deneyimini geçirdik. Böylece, ölüm incelememde ben yaşamın
kutlamasını buldum. O ürkütücü ve marazi bir konu olmanın çok uzağında, son derece
büyüleyici bir öte dünya idi.
Ölümle birlikte bilgelik de gelir. Fiziksel bedenin bırakılmasıyla birlikte bir şey olur ve tümüyle
yeni bir bilgi boyutu önümüzde açılır. Apaçık ki, madde âlemi insanı sınırlar ve engeller. Oysa
ölümden sonra varlığını sürdüren kişilik ya da ruh bu biçimde sınırlanmaz ve hayal
edebileceğimizden çok daha fazla şeyi algılayabilir. Böylece, "öldükten" sonra bu insanlarla
konuştuğumda, birçok soruya -zamanın başlangıcından beri insanoğlunun aklını meşgul eden
sorulara-yanıt bulabildim. O durumda ruhun bildirdiği şey, o ruhun tekâmül düzeyine bağlıydı.
Bazıları diğerlerinden daha fazla bilgiye sahiplerdi ve bu bilgiyi bizlerin daha kolay
kavrayabileceğimiz terimlerle, daha açık bir biçimde ifade edebiliyorlardı. Onların
deneyimledikleri şeyleri size yine onların ağzından aktaracağım. Bu kitap, birçok insanın
bildirdiklerinden oluşan bir derlemedir.
••
Ölümün vuku bulduğu anla ilgili olarak deneklerin yaptıkları en ortak tarif şu: Bir soğukluk
hissi duyuluyor ve sonra ruh birden kendini yatağın kenarında (ya da her nerede bulunuyorsa
orada) dikilmiş, orada yatan bedenine bakarken buluyor. Onlar, genelde, odada bulunan diğer
kişilerin neden
14
Ölüm 'Deneyimi
o kadar üzgün olduklarını anlayamıyorlar, çünkü kendilerini o kadar harika hissediyorlar ki. O
anda tüm varlıklarına hâkim olan duygu bir dehşet duygusu değil, o anda sadece sevinç ve
coşku hissediyorlar.
Aşağıda, seksen yaşlarında yaşlılıktan dolayı ölen bir kadın, bedenden ayrılış anını tarif
etmekte. Bu tipik ve sürekli olarak yinelenen bir örnektir.
Soru: Epey uzun bir ömür yaşadınız, öyle değil mi?
Yanıt: Oh, evet. Ağır hareket ediyorum, bir şeyi yapabilmem çok uzun bir zaman alıyor.
(Yakınarak) Artık yaşamak bana sevinç vermiyor. Çok yorgunum.
Çok açık bir biçimde rahatsızlık yaşadığından, onu zamanda ileri -ölümün sona erdiği an'a-
götürdüm. Ben sayı saymayı bitirdiğimde, deneğin bedeni yatakta şiddetli ve ani bir çekilişle
sıçradı ve o birden gülümsedi. Sesi yaşam doluydu, bir an öncesinin yorgun sesine hiç
benzemiyordu. "Kendimi çok özgür hissediyorum! Ben... ben ışığım!" O kadar hoşnut
görünüyordu ki...
S: Bedeninizi görebiliyor musunuz?
Y: (Bıkkınlıkla) Oh, şu yaşlı şey! O aşağıda yatıyor! Oh! Bu kadar kötü göründüğümü hiç
bilmiyordum! O kadar buruşmuş ve büzülmüştüm ki. Oysa şimdi kendimi çok iyi hissediyorum.
O tümüyle eskiyip yıpranmış... (Neşe dolu bir sesle) Oh, oh, burada olduğuma o kadar
memnunum ki!
Yüz ifadesi ve ses tonu öyle bir tezat oluşturuyordu ki gülmemek için kendimi zor tuttum.
S: Bedeninizin buruşup büzülmesi çok doğal; o uzun bir ömür yaşadı. Ve belki bu yüzden, yani
yaşlılıktan öldü. "Burada" olduğunuzu söylediniz, neredesiniz?
Y: Işıktayım, ve o çok güzel bir duygu veriyor! Kendimi
15
Ölümün Ötesi
zeki hissediyorum... Huzur duyuyorum... Büyük bir sükûnet hissediyorum. Hiçbir şeye
ihtiyacım yok.
S: Şimdi ne yapacaksınız?
Y: Gidip dinlenmem gerektiğini söylüyorlar. Oh, yapacak bu kadar çok şey varken
dinlenmekten nefret ediyorum.
S: Eğer istemiyorsanız da dinlenmek zorunda mısınız ?
Y: Hayır, ama tekrar kısıtlanıp sıkıntı çekmek istemiyorum. Gelişmek, öğrenmek istiyorum.
Bundan sonra ondan daha fazla yanıt alamadım, sadece sürüklenmekte, hayal gibi hareket
etmekte olduğunu söylüyordu. Yüz ifadesinden ve solunum biçiminden onun dinlen-me-yerinde
olduğunu söyleyebilirdim. Bir denek oraya gittiğinde sanki derin bir uykuya dalmış gibi olur ve
o durumda rahatsız edilmek istemez. O durumda onları sorgulamaya çalışmak yararsızdır,
çünkü yanıtları tutarsız olacaktır.
Bu özel yer daha sonra bu kitapta ayrıntılarıyla anlatılacaktır.
Bir başka vakada, bir kadın evde doğum yapışını yeniden yaşıyordu. Solunumu ve bedensel
devinimleri onun doğum yapmanın fiziksel belirtilerini deneyimlediğini gösteriyordu. Bu, beden
zihin gibi geçmişi hatırladığında sıkça vuku bulur. Deneğe rahatsızlık vermemek için onu
zamanda ileri -doğumun bittiği an'a- götürdüm.
S: Bebeği doğurdunuz mu?
Y: Hayır. Çok zor anlar geçirdim. Ve dayanamadım. O kadar yıpranmıştım ki bedenimi terk
ettim.
S: Bebeğin kim olduğunu biliyor musunuz? Y: Hayır. Bu benim için bir şey ifade etmiyor. S:
Bedeninizi görebiliyor musunuz? Y: Evet. Herkes çok üzgün.
16
Öfüm 'Deneyimi

S: Şimdi ne yapacaksınız?
Y: Sanırım, dinleneceğim. Eninde sonunda yeniden en-karne olacağım, ama şimdilik bir süre
daha burada kalacağım. Şimdi ışıktayım. O çok dinlendirici.
S: Bu ışığın nerede olduğunu söyleyebilir misiniz?
Y: Bu tüm bilginin ve her şeyin bilindiği yer. Burada her şey saf ve basit. Burada daha saf bir
gerçek var. Burada dünyevi şeyler kafanızı karıştırmıyor, sizi karmaşaya düşürmüyor. Dünyada
da gerçeğe sahipsiniz, ama onu görmüyorsunuz.
S: Bir süre sonra yeniden enkarne olmak zorunda kalacağınızı söylediniz. Bunu nereden
biliyorsunuz?
Y: Ben zayıftım. Oysa o doğum acısına dayanabilmem gerekiyordu. Bu yüzden dayanıklılığı
öğrenmek zorundayım. Bu kadar zayıf olmasaydım hâlâ yaşıyor olurdum. O doğum acısını
hatırlamadığım için mutluyum. Yeniden geri dönüp bu kez daha tamam, daha bütün hale
gelmem gerektiğini biliyorum. Acı, üstesinden gelmem gereken bir şey. Dünyanın tüm
acılarının üstesinden gelmeliyim.
S: Ama, acı çekmek çok insani bir şey ve bedendeyken bunu yapmak daima zordur. Şu anda
bulunduğunuz tarafta buna farklı bir biçimde bakmanız daha kolay. Bu sizin gerçekten
öğrenmek istediğiniz bir ders mi ?
Y: Evet, öyle. Bu biraz zaman alabilir, ama her şeyi yapabilirim. Daha güçlü olmam gerektiğini
düşünüyorum. Daha iyi yapmam gerekirdi, ama sanırım çocukken sahip olduğum hastalıktan
bir hayli korkmuştum. Bunun da o kadar kötü olacağından korkuyordum. Ve... pes ettim. Acı...
Zihninin daha yüksek bilinçli düzeyiyle meşgul olduğunda ve kendini saf ışık ve saf düşünceye
bıraktığında acı yok olur. Acı sadece bir derstir. İnsan düzeyinde acıyı öğrendiğimizde çılgına
döner, kendimizi kaybeder ve hemen o anda dışsal bir
17
Öfümün Ötesi
kaygı gösteririz. Oysa kendimizi o acıdan ayırıp, konsantre olarak derinlere ulaştığımızda ve
sabrettiğimizde onun üzerine yükselebiliriz.
S: Acının bir amacı var mıdır?
Y: Acı bir öğretim aracıdır. Bazen kibirli bir ruh ıstırap yoluyla daha alçak gönüllü olmayı
öğrenebilir. Acı, insanlara, eninde sonunda acının üzerine çıkmayı öğrenmek zorunda
olduklarını, ancak o zaman onunla başa çıkabileceklerini öğretebilir. Bazen, sadece neden acı
çektiğimizi anlamamız bile acıyı azaltabilir.
S: Ama, dediğiniz gibi, insanlar acı çekerken çılgına dönüyor ve onunla başa çıkamayacaklarını
düşünüyorlar.
Y: Çok fazla ben-merkezci hale geliyorlar. Kendi çıkarlarının ve o anda hissettikleri şeyin
üzerine, daha ruhsal bir düzeye çıkmaları gerekir ve ancak o zaman acıyla başa çıkabilirler.
Bazı insanlar da acıyı kendilerine çekerler, böylece o onlar için bir sığınak olur. Onlar acıyı bir
mazeret olarak kullanırlar ve amaç budur. Yani, bu bireye göre değişir. Acı nedir? Eğer izin
vermezseniz o size dokunamaz. Eğer incineceğinizi kabul ederseniz, acıya güç vermiş
olursunuz. Ona güç vermeyin. Bu tümüyle kişinin kendisine bağlıdır. Ruhunuza, yüksek
zihninize erişin, o zaman acı sizi zaptedemez.
S: Yani, insanlar kendilerini acıdan ayırabilirler mi?
Y: Eğer istiyorlarsa. Ancak, bunu her zaman istemezler. Onlar acı yoluyla sempati toplamak ya
da kendilerini cezalandırmak vb. isterler. Onlar kendileri için bir yol bulmak zorundalar, çünkü
daha bir kolay yol olduğunu onlara söylediğinizde buna inanmayacaklardır. Bunu kendileri
anlamak zorundalar. İşte sizi bu dünyaya getiren derslerin bir bölümü de budur.
S: İnsanlar ölmekten çok korkuyorlar, ölüm gerçekleştiğinde bunun nasıl bir duygu verdiğini
söyleyebilir misiniz?
18
ÖCüm 'Deneyimi
Y: Eh, bedendeyken o (beden) size ağır gelir. Sizi zorlar. Rahatsız bir durumdur bu. Ama,
öldüğünüzde tüm ağırlıklar kalkar. Bu çok rahatlatıcı bir duygudur. İnsanlar dünyada tüm o
sorunları birlikte taşırlar. Ve bu gerçekten bir ağırlık taşımaya benzer. Öldüğünüzde ise adeta
bu yükleri fırlatıp atarsınız ve bu çok güzel bir duygudur. Bu gerçek bir geçiştir.
S: Sanırım, insanlar en çok ölümün ne getireceğini, neyi bekleyeceklerini bilmedikleri için
korkuyorlar.
Y: Bilinmeyenden korkuyorlar. Oysa imana ve güvene sahip olmalılar.
S: Biri öldüğünde ne olur?
• Y: Bedenin üzerine yükselir, onu bırakırsınız. Ve bura-
_ ya, ışığa gelirsiniz.
S: Oradayken ne yaparsınız ?
Y: Her şeyi kusursuz hale getirirsiniz.
S: Işıktan uzaklaşmanız gerekiyorsa nereye gidersiniz?
Y: Yeniden dünyaya geri dönersiniz.
S: Sizinle iki farklı zaman içinde böyle karşılıklı konuşmamız olağandışı bir şey mi?
Y: Ama, zamanın hiçbir anlamı yoktur. Bu çerçevede zaman yoktur, tüm zaman bir'dir.
Bir başka örnek de, dokuz yaşında ölmüş küçük bir kızla ilgiliydi. Hipnoz altındaki bu denekle
ilk konuşmaya başladığımda, o, 1800'lerin sonlarında bir tarihte bir saman arabasıyla bir okul
pikniğine gidiyordu. Piknik yerinin yakınında bir dere vardı ve diğerleri yüzmeye gideceklerdi.
O pek iyi yüzemiyordu ve sudan korkuyordu, ama alay edecekleri korkusuyla bunu
arkadaşlarına söyleyememişti. Bazılarının balık oltaları da olduğundan, küçük kız kalıp balık
tutacağını söyledi, böylece kimse onun yüzemediğini bilmeyecekti. Kız-
19
Öfümün Ötesi
cağız bu konuda gerçekten endişeliydi ve bu yüzden de bu kır gezintisinden hiç zevk
almıyordu. Ona zamanda daha ileriye, onun için önem taşıyan bir güne gitmesini söyledim.
Sayı saymayı bitirdiğimde, sevinç dolu bir sesle, "Artık orada değilim. Artık ışıktayım!" dedi. Bu
benim için şaşırtıcı bir yanıt olmuştu, ona neler olduğunu sordum.
Y: (Üzgün bir sesle) Yüzmeyi başaramadım. Sulara gömüldüm. Göğsümün yandığını hissettim.
Ve sonra bedenimden ayrılıp ışığa geldim, ve artık başıma gelenler bir önem taşımıyordu.
S: Dere sandığınızdan da derin miydi ?
Y: O kadar derin olduğunu sanmıyorum. Ama, gerçekten korkmuştum. Sanırım, dizlerimin bağı
çözüldü ve ayağa kalkamadım. Sadece çok korkmuştum.
S: Nerede olduğunuzu biliyor musunuz?
Y: (Sesi hâlâ çocuksuydu.) Ebediyetteyim.
S: Yanınızda kimse var mı?
Y: Onlar çalışıyorlar. Hepsi ne yapmaları gerektiğini düşünmekle meşguller. Ben her şeyin
anlamını kavramaya çalışıyorum.
S: Sizce, daha önce de bu yerde bulunmuş muydunuz?
Y: Evet, burası çok huzur dolu bir yer. Ama, yine dünyaya geri döneceğim. Korkunun
üstesinden gelmeyi öğrenmeliyim. Korku sizin kendinize çektiğiniz bir şey ve o insanı adeta
felç ediyor. Suyun o kadar da derin olduğunu sanmıyorum. Sanırım, sırf korktuğum için suyun
içinde iki büklüm oldum. Çoğunlukla olabilecek en kötü şey bile korktuğumuz kadar kötü
değildir. (Sesi şimdi daha olgundu.) Korku insanın zihnindeki bir canavar, ve o sadece
dünyadakileri etkiliyor. Bu dünyevi, bedensel zihin. Ruh ise etkilenmeden kalıyor.
S: insanların korktukları şeyleri kendilerine çektiklerini
20
Ölüm 'Deneyimi mi düşünüyorsunuz?
Y: Oh, evet! Düşünce enerjidir; her şeyi o yaratır. Bir başka insanın korkularının ne kadar
saçma ve önemsiz olduğunu görmek kolaydır ve siz, "Bundan neden korkarlar ki?" diye
düşünürsünüz. Ancak, bu sizin korkunuz olduğunda, bu o kadar derin, o kadar kişisel ve o
kadar etkileyicidir ki sizi girdap gibi içine çeker. Bu yüzden, eğer başkalarının korkularına bakıp
onların kendi korkularını anlamalarına yardım edebilirsem, sanırım, bu benim süreç içinde
kendi korkularımı anlamama yardımcı olabilir.
S: Bu epey anlam ifade ediyor. Biliyorsunuz, insanların sahip oldukları en büyük korkulardan
biri de ölüm korkusu.
Y: Oysa bu hiç de kötü bir şey değil. Bu benim yapabileceğim en kolay şey. Bu sanki tüm
karmaşanın sonu gibi; tabii, her şeye yeniden başlayıp daha fazla karmaşa yaşayana dek...
S: O halde, insanlar neden enkarne olmaya devam ediyorlar?
Y: Devreyi tamamlamak zorundasınız. Her şeyi öğrenmeli ve her şeyin üstesinden
gelebilmelisiniz ki mükemmelliğe ve sonsuz bir yaşama erişebilesiniz.
S: Bu epey uzun bir zaman alacak bir iş.
Y: Eh, benim bulunduğum konumdan bu çok basit görünüyor. Burada kontrol benim elimde.
Örneğin, ben korkuyu anlayabilirim; ve şu anda korkunun beni etkileyemeyece-ğini
hissediyorum. Ancak, insan enkarne haldeyken, oradayken, korku sizi bir girdap gibi içine
çekiyor. Yani, o sizin bir parçanız haline geliyor, sizi etkiliyor ve bu durumda uzak durup
objektif kalmak o kadar kolay olmuyor.
Ben dayanıp, yaşamı sürdürmeyi ve o hayattan alabileceğim kadar çok şeyi almadan bedeni
terk etmemeyi öğrenmeliyim. Sanırım, eğer yaşamayı sürdürüp birçok deneyim
21
Ölümün Ötesi
geçirebilseydim, bu birçok kısa hayat yaşamaktan çok daha kolay olurdu. Bir sürü zamanı boşa
harcamış oldum. Bu yüzden, bu sefer dikkatli bir biçimde, birçok şeyi deneyimleyebi-leceğim
ve böylece geri dönüşlerimi sınırlayabileceğim bir seçim yapacağım.
••
Ölürken yaşamınızın "gözlerinizin önünden bir film gibi geçtiğini" söylerler. Araştırdığım bazı
vakalarda da böyle oldu. Bu daha çok ölümden sonra, ölmüş kişi geride bıraktığı yaşama bakıp
ondan ne öğrendiğini sorguladığında vuku bulur. Ve bu çoğunlukla öbür taraftaki üstatların
yardımıyla olur, onlar geride bırakılan yaşama daha objektif bir gözle, duygulardan arınmış bir
biçimde bakabilirler.
Deneklerimden biri geçmiş yaşamını geleneksel olmayan bir biçimde gözden geçirebilmişti.
Hipnozla denekleri geçmişe döndürme çalışmalarında neyin geleneksel olduğunu söylemek de
zaten zordur.
Hipnoz altındaki kadın geçmiş hayatını yeniden yaşamış ve o hayattaki ölüm anına gelmişti. O
yaşlı bir kadın olarak huzur içinde ölmüş ve tabutunun evinin yakınındaki bir tepedeki aile
mezarlığına gömülüşünü izlemişti. Sonra, hemen öbür tarafa gitmek yerine, o evine dönüp
bazı bitmemiş işlerini tamamlamaya karar verdi. Orada kendisinin bir hayalet olarak belirdiğini
ve duvarların içinden geçebildiğim görünce çok şaşırdı. O kendisini bir insan biçiminde bir sis
ya da duman olarak gördü, ve sanki saydammış gibi eşyanın ve nesnelerin onun içinden doğru
görülebildiğini keşfedince daha da çok şaşırdı. Onun için kendisini bu garip durumda bulmak
çok ilginç olmuştu ve evin içinde gezinerek neler yapabileceğini keşfetmeye koyuldu. Bir
noktada, oda hizmetçilerinin, ölen yaşlı kadının hayaletinin evin içinde gezindiğini söylediklerini
işitti, onlar onun etrafta dolaştığını duyabil-mişlerdi.
22
Öfüm 'Deneyimi
Bir süre sonra bir hayalet olmak onun için sıkıcı hale geldi, çünkü kimsenin onu göremediğini
ve işitemediğini, kimseyle iletişim kuramayacağını anlamıştı. Böylece, o eve bitirmek üzere
geldiği işleri yapamayacağını da anladı. Bunu idrak ettiği anda kendini evin dışında buldu, bir
tepenin üzerinde durmuş bir vadiye bakıyordu. Orada, ölmüş kocası onu karşılamaya geldi ve
yanında durdu. O boyutta yeniden gençleşmişler, aynı evlendikleri ilk günkü kadar genç
görünüyorlardı. Onlar orada kolkola durmuş aşağıdaki vadiye bakarken, o bir "yaşam vadisi"ne
dönüştü. Hipnoz altındaki denek daha sonra bunu, adeta vadiye serilmiş parlak renkli bir örtü
olarak tarif etti; ve bu örtü, bir süre önce ayrıldığı yaşamındaki sahnelerden ve yerlerden
oluşan bir kolaj gibi görünüyordu. Yaşamının bir film gibi sıralı bir biçimde gözlerinin önünüden
geçmesi, bir sahnenin bir diğerini izlemesi yerine, tüm tablo aynı anda gözlerinin önüne
serilmişti.
O şöyle söylüyordu: "Mezarlığı görebiliyoruz, kenti görebiliyoruz, evi görebiliyoruz, dağları
görebiliyoruz. Sanki tanıdığımız her şeyi bir arada görebiliyoruz. Sanki bu bizim ya-şamımızdı,
birlikte yaşadığımız her şeydi. Ve onu paylaştığımızı, onu birlikte geçirdiğimizi görebiliyorduk.
Bu hayatı böyle yaşadığımız için mutluyduk. O sona erdiğinde sağlam bir şeyler kalmıştı bize.
O huzur vericiydi. Sanki orada durup dikkatle her şeye göz gezdirmiştiniz. Sanki büyük
tarlalarınız vardı ve onların her birinde farklı ürünler yetiştirmiştiniz. Ya da bir bahçede bir sürü
çiçeğiniz vardı ve siz orada durup dikkatle onları incelemiştiniz. Bu bahçeyi oluşturmak için
neler yaptığınızı, her şeyin nasıl büyüyüp geliştiğini hatırlamıştınız. Ve bu, gözlerinizin önüne
serilen nihai sonuçtu. Bu yaşam vadisine bakıp belli bölgeleri işaret ederek, 'Eh, burada
gerçekten iyi bir zaman geçirdik, ve burada birlikte yaptığımız büyük şey de buydu,'
demiştiniz. Bahçenin tüm farklı bölümlerine hayranlıkla bakıyor ve hepsini
23
ÖCümün Ötesi
aynı anda görebiliyordunuz. Yaşamınızın tüm farklı sahneleri gözlerinizin önüne serilmişti ve siz
onlara dokunabiliyordunuz. Sanki bir aile albümüne, yaşamımızın değişik anlarına bakıyorduk,
ama bu daha çok bir vadiye benziyordu."
Hayatının zor bölümlerini yeniden görmek zor gelse de, bu sahnelere bakmak onun için çok
doyum verici olmuştu. Ayrıca, bu sahnelerde hiçbir yargı yoktu. Onlar, bir dahaki sefere geri
geldiklerinde neleri değiştirmek istediklerini onlara hatırlatacak zihinsel bir not-alma olarak
görünüyorlardı. Hiç kuşkusuz, bu geride bırakılmış bir yaşamı gözden geçirmenin tek yöntemi
değildi, ama güzel bir yöntemiydi.
Bir başka vakada, bir toprak kayması yüzünden henüz ölmüş bir adamla konuşuyordum.
Y: Hiç derin bir havuza daldınız mı... dibi karanlık ve bulanık olan bir havuza? Suyun yüzeyine
doğru çıktıkça çevreniz giderek aydınlanır. Sonra, suyun dışına çıktığınızda her tarafta gün ışığı
vardır. Ölüm bunun gibi bir şeydi.
S: Bunu, ölüm biçiminizden, yani kayaların üzerinize yuvarlanmasından dolayı böyle
hissettiğinizi söyleyebilir miyiz?
Y: Hayır, fiziksel kattan spiritüel kata geçmekte olduğum için bu böyleydi. Bedenden
ayrıldığımda, bu o havuzun yüzeyine doğru çıkmak gibiydi. Sonra, spiritüel kata eriştiğimde,
bu da suyun dışına fırlayıp gün ışığına çıkmaya benziyordu. Eğer bir kazada ölürseniz,
bedeniniz yaralandığı için, fiziksel katın bilincini yitirmeden hemen önce fiziksel acı çekersiniz.
Ama, bilincinizi yitirdikten sonra her şey çok kolay ve doğal bir biçimde gelişir. Bu, hayattaki
başka herhangi bir şey kadar, sevişmek, yürümek, yüzmek kadar doğal bir şeydir. Bu sadece
yaşamın bir başka bölümüdür. Öl mek diye bir şey yoktur. Sadece, yaşamınızın farklı bir aşa-
24
Öfüm 'Deneyimi
masına geçersiniz. Ölmek mutluluk verici bir deneyimdir.
S: Birçok insan ölümün acı verici olacağından korkuyor.
Y: Siz acı çekme ihtiyacı duymadıkça ölüm acı verici değildir. Çoğunlukla, böyle olması arzu
edilmedikçe, hiçbir acı duyulmaz. Eğer siz öyle olmasını istiyorsanız ya da size bir ders
öğretmesi için buna ihtiyacınız olduğunu hissediyorsanız ölüm son derece acı verici de olabilir.
Ama, siz her zaman kendinizi ondan ayırabilirsiniz. Ve olan bitene ne kadar bağlı olursanız olun
bu mümkündür. Bu acı hissedildiğinde ruhu bedenden ayırmak herkes için mümkündür.
S: Peki, ölümün kendisi, yani bedeni bırakmak acı verici midir?
Y: Hayır. Bu zorluk içermeyen kolay bir geçiştir. Acı bedenden kaynaklanır. Ruh vicdan azabı,
pişmanlık dışında hiçbir acı hissetmez. Bu gerçekten de ruhun hissedebileceği tek acıdır. Daha
fazla bir şeyler, daha farklı bir şeyler yapabileceği duygusu... Bu acı vericidir. Ama, fiziksel acı
artık bir anlam taşımaz, çünkü o bedenle birlikte bırakılmıştır.
S: ölüm meydana gelmeden bedenden ayrılıp, bedeni acı çekmeye bırakmak mümkün müdür?
Y: Evet. Kişi bu konuda bir seçim yapabilir; isterse bedende kalıp o acıyı deneyimler, isterse
bedeni terk edip olayı dışarıdan izleyebilir. Bu herkese açık bir seçenektir.
Çalışmalarım sırasında bunun örnekleriyle karşılaştım. Bir hipnozla geçmişe döndürme
çalışması sırasında, genç bir kadın, inançları yüzünden tüm kasabanın gözleri önünde kazığa
bağlanarak yakılmıştı. Kadın hem çok korkmuş, hem de bundan sorumlu olan bağnaz insanlara
çok kızmıştı. Alevler yükseldikçe, kadın, seyircilerine onun ıstırabını görme zevkini
tattırmamaya karar verdi. Böylece, bedenini terk edip sahnenin üzerinde süzülerek olayı izledi.
Orada büyük bir üzüntüyle ve öfkeyle, bedeninin yanarak ölürken çektiği
25
ÖCümün Ötesi
azap yüzünden çığlıklar attığını gördü. Bu vakada beden ve ruhun iki ayrı şey olduğu çok açık
bir biçimde ortaya çıkmıştı.
Sanırım, sevdiklerini şiddet dolu, korkunç bir biçimde kaybetmiş olanların, sevdiklerinin
ölümün en travmatik bölümünü belki de hiç »deneyimlemediklerini bilmeleri onlar için teselli
verici olabilir. Ruhun bedende kalıp tüm o acıyı deneyimlemek istememesi çok anlaşılır bir
şeydir. Bu durumda ruh kendini ayırmakta ve beden sadece spontane bir biçimde tepki
göstermektedir. Tıpkı kaza eseri bir yerimizi kestiğimiz ya da yaktığımız zaman tepki
gösterdiğimiz gibi. Bu durumda bağırır ve elimizi geri çekeriz. Bu bilinçli değil, istemdışı bir
tepkidir. Böylece, korkunç bir ölüm sırasında gerçek kişilik ayrılıp olayı saha dışından izlerken
sadece beden tepki gösterebilir.
Bir başka ölüm tasviri de şöyleydi:
Y: Çalılıklar, vahşi hayvanlar ve garip seslerle dolu karanlık bir ormanda çıplak, üşümüş bir
halde ve kan kaybederek yürüdüğünüzü hayal edin. Her çalılığın ardında, üzerinize atılıp sizi
parçalamaya hazır bir hayvan bulunduğunu biliyorsunuz. Ve birden bir açıklığa çıkıyorsunuz:
burası çimenlik bir yer, çevrede kuşlar ötüşüyor, gökyüzünde güzelim bulutlar süzülüyor ve
güzel bir ırmak kıvrımlar çizerek coşkuyla akıyor. Bu senaryolar arasındaki farklılığı düşünün,
işte ben yaşam ve ölüm dediğiniz şeyi böyle tasvir edebilirim.
S: Ama, dünyada ölümden korkan birçok insan var.
Y: Ormanda yürüyen birçok insan ölümden korkuyor, bu doğru. Ama, bir kez o ormanın dışına
çıktıklarında artık hiçbir korku yoktur. Korku ormanda yaşanır.
S: öyleyse yaşamdan ölüme geçişte korkulacak hiçbir şey yok...
26
ÖCütn 'Deneyimi
Y: Diğerlerinden daha arzu edilir bazı geçişler vardır. Bu konuda lafı dolandırmayacağım.
Ancak, bir kapı yine de bir kapıdır. Onu kaç kez açmış olursanız olun, bu onun bir kapı olduğu
gerçeğini değiştirmeyecektir.
Bir başka tasvir de şöyleydi:
İnsanlar ölümden korkmamalılar. Ölüm soluk alıp vermekten daha çok korkulacak bir şey
değildir. Ölmek, gözlerinizi kırpmanız kadar doğal ve acısız bir şeydir. Bir an bir varoluş
katındasınızdır, ve bir göz açıp kapayıncaya kadar, bir de bakarsınız ki bir başka varoluş
katındasınız. Hissedeceğiniz fiziksel duyum böyle bir şeydir ve o bu kadar acısız vuku bulur. Bu
süreçte hissettiğiniz herhangi bir acı, gördüğünüz fiziksel zarardan kaynaklanır, ama ruhsal
olarak hiçbir acı hissedilmez. Anılarınız olduğu gibi sağlam kalırlar ve siz kendinizi, sanki
yaşamınız devam ediyormuş gibi aynı hissedersiniz. Bazen, artık fiziksel bedene bağlı
olmadığınızı fark etmeniz biraz zaman alır, ama çoğunlukla hemen fark edilir, çünkü algılarınız
spiritüel katı perdesiz bir biçimde algılayabilecek kadar genişlemiştir. Bundan sonra, ilk önce
yeni çevrenize alışma, uyum sağlama döneminden geçmeniz gerekir. Hâlâ fiziksel katın
fazlasıyla bilincindesinizdir, ama bir yandan da spiritüel katın farkında olmanın duyumlarını
keşfetmektesinizdir -ta ki gerçekten spiritüel katta olduğunuz gerçeğine alışana ve orada
kendinizi rahat hissedene dek.
S: "Gümüş kordon" denen şey gerçekten var mıdır?
Y: Bu, ruhunuz ile bedeniniz arasındaki gerçek bir yaşam bağıdır. O, bedeniniz ile enerjileriniz
arasındaki yaşam-bağını sürdüren enerjisel bir kordondur. Ve ölüm anında bu kordon kopar.
S: Bazı insanlar bedenlerinden zamanından önce ayrı-
27
ÖCümün Ötesi
labilecekleri korkusuyla beden-dışı-deneyimler geçirmeye çekiniyorlar.
Y: Bunu yapmak mümkündür. Ancak, bu kesinlikle bilerek yapılır, rastlantısal olarak değil.
¦S: Yani, bedenden çıktıklarında bu gümüş kordon onları asla kaybolmayacakları şekilde
bedenlerine bağlar, öyle mi?
Y: Evet, astral yolculuğu deneyimlemekten korkmak gereksizdir, çünkü eğer bu sırada
bedenden tamamen ayrılmak istemiyorsanız asla ayrılmazsınız.
S: Ama, birçok durumda bu yolculuk önceden plânlanarak değil, spontane bir biçimde
yapılıyor.
Y: Bu doğru. Bu genelde spontane bir çıkıştır.
S." insanın bu yolculuklarda bedenden uzun süre ayrı kalmasının herhangi bir tehlikesi var
mıdır?
Y: Biz hiçbir tehlike algılamıyoruz. Çünkü eğer kişi dönmeyecekse, bu onun ardından gelip
kordonu kesen kötü niyetli bir enerjiden değil, kişinin kendi seçiminden kaynaklanır.
S: O halde, insanlar ölüm anına kadar kesinlikle bedene bağlılar, ve sonra bu kordon kopuyor.
Bu bir tür göbek bağı gibi bir şey. Eğer bir beden-dışı-deneyim sırasında insan ölmeyi seçerse,
bedenin neden dolayı öldüğünü söyleyebiliriz? Bu bir kalp krizi mi olur?
Y: Fiziksel bulgunun ne olacağını soruyorsunuz. Örneğin, ani bebek ölümleri buna atfedilir.
Bazıları da çok yaşlı oldukları için artık bedene dönmemeyi seçerler, böylece uykuda ölürler.
S: Bu bir kalp krizi mi olur?
Y: Pek değil, çünkü kalp krizine neden olan şey gerçek bir fiziksel rahatsızlıktır. Bizim sözünü
ettiğimiz durumda ise insanlar uykularında ölürler ve onların "doğal nedenlerle" öldükleri
söylenir. Eğer bir otopsi yapılsa hiçbir fiziksel
28
Öfüm 'Deneyimi
neden bulamazlar.
S: Kendiliğinden yanarak ölen insanlar hakkında ne diyeceksiniz? Bu nedeni anlaşılamamış bir
gizem de...
Y: Bu, sistemdeki "kimyasal maddeler"in dengesizliğinden kaynaklanan bir durumdur. İnsan
bedeni yiyecekleri çok kontrollü ve yavaş bir işlemle yakar. Bu tür bir ölüme beden sıvılarının
yanması neden olur. Bu çoğunlukla, bedenin kimyasal oluşumunda bir dengesizliğe yol açan
kalıtımsal etkenlerden kaynaklanır. Örneğin, bedende çok fazla fosfor bulunmasından...
S." Buna yapılan bir rejim mi neden olur?
Y: Buna rejimden çok, bu kimyasal maddelerin düzeylerini üretmesi için bedene verilen
sinyaller neden olur. - S: Peki, grup halinde ölen insanlar için ne söyleyebilirsiniz? Uçak ve tren
kazaları, katliamlar, depremler gibi olaylarda birçok kişi aynı anda ölüyor. Onların hepsi de
aynı anda gitmeyi mi seçiyor?
Y: Siz bireysel karma kavramını biliyorsunuz. Bir de "grup" karması vardır. Binlerce yıldan bu
yana, ruhların belli görevleri yerine getirmek, değişiklikler yaratmak ya da yaşamı birlikte
deneyimlemek için bir grup oluşturma eğilimi gösterdikleri durumlar vardır. Bu "grup halinde
ölenler," ölümle ilgili öğrenim deneyimini birlikte geçirmeyi seçmişlerdir. Ve böylece
kendilerini, aynı anda ayrılmalarının onlar için en uygun olduğu bir kesişme noktasında
bulurlar.
S: Onlar enkarne olmadan önce bunu yapmak üzere anlaşmışlar mıdır?
Y: Evet. Çünkü onlar bu grup halinde geçişten bir destek bulurlar. Bu deneyimi paylaşarak, bu
geçişte yalnız kalmazlar. Birçok durumda, aynı anda doğma ve yaşama deneyimi paylaşılır,
aynı anda ölme deneyimini, yani ölüm deneyimini paylaşmak da az rastlanan bir durum
değildir.
29
Ölümün Ötesi
S: Challenger uzay gemisi kazasında birlikte ölen astronotlar için de aynı şey mi söz
konusuydu?
Y: Gerçekten de, ölüm deneyiminin paylaşılması konusunda önceden anlaşmaya varılmış bir
durumdu bu.
S: Ama, bu olay yüzünden bu insanların aileleri ve tüm ülke insanları çok acı çektiler. Eğer o
insanlar kaderlerine gidiyor idiyseler, biz neden bundan mutluluk duyamadık?
Y: Olayı geniş açıdan göremiyorsunuz. Siz sadece ölen insanları düşünüyorsunuz. Oysa bu
duruma başka birçok unsur dahildir. Bu tür durumlarda geride kalanların bir araya gelmeleri,
deneyimi paylaşmaları söz konusudur. Bir başka insanın acınızı paylaştığını görmeniz, birçok
insanın aynı şeyi yaşadığını bilmeniz sizin bu acıyı deneyimlemenizi çok daha kolaylaştırır. Bu
birçok düzeyde yaşanan bir grup deneyimiydi.
Birçok denek, fiziksel bedeni terk ettikten sonra yaşadığı deneyimi, bir tünelin sonundaki göz
kamaştırıcı parlaklıkta bir ışığa doğru gitmek olarak tarif etmiştir. Bu tarifler ÖDD'lerin
(Ölümden Dönme Deneyimleri'nin) raporlarında da tekrarlanmıştır. Deneklerimden biri, bu
beyaz ışığın fiziksel dünyamız ile spiritüel âlem arasında bir bariyer görevi yapan yoğun bir
enerji alanı olduğunu söyledi. ÖDD'lerde, kişi bu ışığa yaklaşır, ama ona girmeden bedenine
geri çekilir. Onlar gerçekten ölüme yakın bir durumda bulunmuş, ama bu geçişi
tamamlamamışlardır. Deneklerim ölüm deneyimini yeniden yaşadıklarında, o beyaz ışığı, o
bariyeri geçerler. O noktada enerji o kadar yoğundur ki o "gümüş kor-don"u, ruhu fiziksel
bedene bağlayan göbek bağını koparır. Bu vuku bulduğunda, artık ruh o bariyeri geçip bedene
geri dönemez. Bu ikili ebediyen ayrılmışlardır. Yaşam gücüyle, yani ruhla olan bu bağlantı
koptuğunda beden hızla bozulup çürümeye başlar.
30
KARŞILAYICILAR
Öldükten sonra bazı ruhlar bir karmaşa dönemi geçirirler. Her ruh bu karmaşayı yaşamaz. Bu
çoğunlukla ölüm tarzına, ölümün doğal mı, yoksa ani ve beklenmedik bir biçimde mi geldiğine
bağlıdır. Ancak, bu konudaki başlıca bulgularıma göre, insan ölüm deneyiminden geçtikten
sonra asla yalnız bırakılmaz.
Y: Bazen, nerede bulunduğunuzdan, fiziksel katta mı, yoksa spiritüel katta mı olduğunuzdan
gerçekten emin olamadığınız bir dönem geçirirsiniz, çünkü bazı duyumlar benzerler, ama yine
de farklıdırlar. Ve siz neler olup bittiğini ve nerede olduğunuzu anlamaya çalışırsınız. Bir
çevreye alışma dönemi geçirilir ki bu bazıları için, buradan nereye gideceklerini bilemedikleri
için biraz karmaşa dolu bir dönemdir. Ama, endişelenmeleri gerekmez, çünkü onlara hemen
yardım gönderilir. Genelde, eski yaşamlardan yakın karmik bağlara sahip olduğunuz biraç ruh
yardıma gelecektir. Daima el altında, henüz yeniden enkarne olmamış birkaç varlık bulunur.
Onlar sizi karşılamak üzere orada olacaklardır. Ve kişi, son enkarnasyonundaki bağlantıları
nedeniyle onları tanıyacaktır. Spiritüel katlara geçtiğinizde karmaşa yaratan bir başka şey de,
belleğinizin geçmiş enkarnasyonlarınızı ve tüm karmik tablonuzu hatırlamaya başlamasıdır.
Böylece, bu ruhları tanırsınız İlk önce, onları henüz ayrıldığınız ya-
31
Ölümün Ötesi
samdaki ilişkilerinizden tanırsınız. Sonra onları eski yaşam-larınızdaki ilişkilerinizden de
hatırlamaya başlarsınız. Bu, o kattayken tüm karmanızı hatırlama sürecinizin bir parçasını
oluşturur, böylece halledip tamamlamış olduğunuz ve yeniden dünyaya döndüğünüzde
halletmeniz gereken karmayı anlayabilirsiniz.
S: Ama, bazen insanlar şiddetli ya da ani bir biçimde ölürler. Eğer öldüklerinin farkında
değillerse, karmaşaya düşmeye daha mı eğilimli olurlar?
Y: Evet. Ve orada bulunan yardımcının onlara olup biteni açıklaması ve bu süreçten
geçmelerine yardımcı olması gerekir.
S: Ruh, diğer ruhlar tarafından karşılandıktan sonra genelde nereye gider?
Y: Öğrenimin yapılacağı kata gider. Bunun için merkezi bir yer yoktur; bu sadece bir varoluş
halidir. Ve genelde, ruh bunu yaparken diğer birçok ruhla ilişki ve etkileşime girer. Bir sonraki
enkarnasyonu için ihtiyacı olanları öğrendikten sonra, ruhsal üstatlarla görüşür ve yeni
yaşamına hazırlanmaya başlar. O, ruhsal üstatlarla, ne tür koşullarda enkarne olacağı
konusunda görüş alışverişinde bulunur. Ayrıca, bütünün hayrı için hangi ruhlarla ilişki kuracağı
konusunda da bir görüş alışverişi olur.
S: Dinlenme-yeri diye bir yerin varlığından haberdar mısınız?
Y: Evet, bu zarar görmüş ruhların gidip dinlendikleri ve diğer ruhlara katılmadan ya da yeniden
enkarne olmadan önce kendilerini onardıkları özel bir yerdir.
S: Bazı insanlar, ruhunuz bedeninizden ayrılırken İsa 'nın ruhsal formunun sizinle temas kurup
size rehberlik yapacağına inanmaktalar.
Y: Bu kesinlikle mümkündür; ancak her durumda zo-
32
Karşılayıcılar
runlu değildir. Bu bazen, ölen varlığın bu İsa enerjisini görmeyi dilediği durumlarda gerçekleşir
ve böylece İsa enerjisi kendisini gerçekten tezahür ettirir. Çünkü O, O'nun yardımının bu
sürecin bir parçası olacağını bildirmiştir ve enkarne halde olsun ya da olmasın kendisini bu
enerjiye açmayı seçen herkes için orada bulunmaktadır. Bu diğer dinlerden ve inançlardan olan
insanlar için de geçerlidir. Eğer onlar belli bir varlığa derin bir inanç besliyorlarsa, o ruh
enerjisi, eğer isteniyorsa, onların geçişini kolaylaştırmak için orada olacaktır.
S: Spiritüel âlemin, ruhların, İsa ikinci kez gelip onları yeniden diriltinceye kadar dinlenmek
zorunda olduklarına inanarak uyudukları bir yer olduğuna da inanılıyor.
Y: Bulmayı beklediğiniz ya da yarattığınız realiteyi gerçekten bulursunuz. Fiziksel bedenin
ölümünden sonra birçok farklı şey meydana gelebilir. Eğer bu yumuşak bir ölüm ise bir
rahatlama, bir özgürlük ve huşu duygusu hissedilir. Çoğunlukla kişi bulmayı beklediği şeyi
bulacaktır. Eğer o yol boyunca kendisinin ışığa ulaşmasına yardımcı olacak rehberler ya da
dostlarla karşılaşmayı bekliyorsa, bunu görecektir. Eğer o lanetlenmeye ve cehennem ateşine
inanıyorsa, ve bunu hak ettiğine inanıyorsa tam da bunu algılayacaktır. Bu, genelde, ruhun
ölüm öncesi hazırlığına dayanır. Ama, çoğunlukla, ölmeden önce ona yakın olan varlıklar
vardır. Çoğunlukla, bir başka ruh gelip onu bir şifa yerine götürecektir ki içinde bulunduğu
karmaşayı aşıp neler olup bittiğini anlaya-bilsin. Belki ruh dünyada çok uzun bir zamandır
bulunduğu için karmaşa yaşamaktadır. Karşılayıcılar onun bu karmaşayı aşmasına ve nereye
gitmek istediğini ve nereye gitmesi gerektiğini bulmasına yardımcı olacaklardır. Bu şekilde,
eğer karşılayıcı varlık tanıdıkları biriyse hiçbir korku duymazlar, aksi takdirde korku onların
şoka girmelerine neden olur. Eğer bu travmatik bir ölümse, bazı insanlar bedenlerinin artık yok
olduğu bilgisiyle başa çıkabilecekleri zamana
33
Ölümün Ötesi
dek derin bir dinlenme dönemine girerler. Ve uyanışları da çok yavaş olacaktır. Bizim, yarı
şuursuz ve şaşkın bir halde etrafta dolaşan varlıklara ihtiyacımız yok. Onlar kendilerine ve
başkalarına zarar verebilirler.
S: Zaman zaman bunu yaparlar mı?
Y: Bu işitilmemiş bir şey değildir, evet. Onlar nerede olduklarını bilmezler. Panikleri içinde,
"Geri dönmem gerek, geri dönmeliyim," diye düşünerek kendilerine zarar verebilirler. Ve
bunun olamayacağı duygusuyla, kendilerini öldükleri yere bağlarlar. Bu yüzden de gidip
dinlenmeleri daha iyidir. Ondan sonra, vuku bulan şeyin iyi, doğru ve doğal olduğunu bilerek,
yavaşça uyandırılabilirler. O zaman şok ve travma ortadan kalkmıştır.
S: Travmatik bir ölüm olduğunda da, ölenlerin sevdikleri onları karşılamaya gelirler mi ?
Y: Evet, bazen onları dinlenebilecekleri bir yere götürürler sadece. Ama, bazen sizin travmatik
bir ölüm diye düşündüğünüz şey bu tarafta o kadar travmatik olarak görülmeyebilir. Siz
savaşta ölen askerlerin travmatik bir ölümle öldüklerini düşünürsünüz. Ancak, bazen onlar,
doğum yaparken ölen birine göre, olan biteni çok daha kabullenici olabilirler.
Öyle görünüyor ki, öbür tarafta bir süre kaldıktan sonra yine dünyaya dönmek gibi bir devre
oluşturulmuş. Ben, eğer bir varlık ölerneyeceği bir yerde bulunuyorsa, doğal olarak orada
ebediyen kalmak isteyeceğini düşünüyordum. Dünyadaki insanların sürekli ölümsüzlüğün
yolunu aramaları göz önüne alındığında bu bana doğal görünüyordu.
Y: Hayır, çok çabuk sıkılırsınız. Eğer üçüncü sınıfta öğrenmeniz gereken dersler bitmişse,
yaşamınızın geri kalan bölümü boyunca neden üçüncü sınıfta kalmak istoyesiniz ki?
34
I
%arşdaijic\lar
Bu sizin için rahat olabilir, ama bu arada hiçbir şey öğrenemezsiniz.
S: Yani, bu durumda hiçbir mücadele olmaz...
Y: Evet. İlerlemek için ölüm gereklidir. İnsanın spiri-tüel âleme geçmesini sağlayan ölüm
olmasa bir durağanlık meydana gelirdi. Bu en fazla bilginin öğrenilebilmesine uygun ve sürekli
bir süreçtir. Bu yönden, her şey olması gerektiği gibidir. Eğer öğrenmekte olduğunuz dersler
bitmişse, o zaman size bu dersleri öğretmiş olan deneyimleri bırakıp, daha ileri dersleri
öğrenmek için yeni deneyimleri üstlenirsiniz. Bu bir merdivenin basamaklarını tırmanmak
gibidir, her bir basamak, her bir deneyim düzeyi bir alttaki düzeyden daha gelişkin bir
farkındalığı içerir. Böylece, yeni deneyimler gerektiğinde, bu deneyimler için bir katalizör
oluşturan çevre de terk edilir. Üçüncü sınıf odasında kalıp dördüncü ya da altıncı sınıfın
derslerini almak ister miydiniz? Yoksa yeni bir çevrede olup, yeni bir düşünüş tarzı ve halle
başlamak daha iyi olmaz mı?
S: Sanırım, bu dünyadaki birçok insan için doğru olan bir şey. Bazen, sürekli aynı çevrede
kaldıklarında insanlar gelişmiyorlar. Onların yeni bir şeyin, yeni bir çevrenin meydan
okumasına, zorlamasına ihtiyaçları var.
Y: Yeni bir çevre ilerlemek için çok önemlidir. Geçmişin kalıntıları geleceğe bakmanızı engeller.
Y: Bazı insanlar ölümden sonra bir yaşam olmadığına inanıyorlar. (Güler.) Ama, bir şey eğer
mevcutsa, o mevcudiyeti oluşturan enerji yok edilemez. İnsanın, fiziksel bedeninin ölümünden
sonra da var olmaya devam ettiğine inanmak neden o kadar zor? Elektrik gibi bir şeyi yok
edemezsiniz, çünkü farklı bir formda da olsa enerji daima oradadır. Enerji yok edilemezken,
insan ruhunun ve canının yok edilebileceğini neden düşünüyorlar? İnsanın canı-ruhu enerjiden
35
Ölümün Ötesi
başka bir şey değildir. Ruh bir enerji olarak, enerjilerin yapmaya alışmış olduğu gibi, üretebilir,
bir şeyler meydana getirebilir. Yaradılışın gerçeğinin özü budur -her şey enerjidir. Çevrenizdeki
fiziksel dünya gibi, bazı formlar daha düşük titreşim düzeylerinde bulunurlar, ama onlar da
enerjidir ve ateşin yaptığı gibi basit dönüştürme işlemleriyle böyle oldukları görülebilir. Madde
diye bir şey yoktur. Bu sadece, "fiziksel" dünyada görüneni tarif etmek için verilmiş bir
kavramdır.
Y: Ölüm birçok korku içerir. Ancak, ölüm büyük bir yalandır. O hakkında en çok
konuşulmayan, ama en çok düşünülen şeydir. Ölümden korkmaya hiç gerek yoktur, çünkü
ölümden sonra da -bu gezegendekini çok aşan- bir yaşam vardır. Ancak, bu dünyadaki yaşamı
yadsıyanları uyarmak isteriz ki, örneğin intihar ya da benzeri yolla bu yaşamı reddettiğinizde,
yani uygun biçimde kullanmadığınızda, sizi ölümden sonra da izleyecek bir enerji üretirsiniz.
Ve o zaman o enerjiyle öbür tarafta başa çıkmanız gerekir. Bu yüzden, vakti gelmeden önce
canlı bir bedeni bırakmak asla uygun değildir. Bu hoşgörülemez bir israf olur.
S: İnsanların bu şeylerden korkmamaları için tüm bunları açıklığa kavuşturmaya çalışıyorum.
Y: Evet. Bu yolda karşınıza çıkacak esas sorun korku değil, felsefi dogma olacaktır. Dogmalar,
insanların zihinlerini olana kapama yollarıdır. Örneğin, farklı inanç yollarını izleyen insanlar
açıkladığım bazı şeyleri anlamakta zorlanacaklardır.
S: Yani, cennet ve cehennem gibi şeylere inanarak yetiştirilmiş olanlar mı?
Y: Örneğin, evet. Örneğin, her ruhun sadece bir kez en-karne olduğuna inananlar... Bu aptalca
bir şey, ama buna inanıyorlar. Başka bedenlerde defalarca doğabileceğine inan-
36
I
%axşıîmficıCaT
mak, bir bedende bir kere doğabileceğine inanmaktan daha mı zor? İşte, birçoklarının
depresyon ve benzeri sorunlar yaşamalarının nedenlerinden biri de budur. Çünkü onlar
ellerindeki tek yaşam şansını da boşa harcadıklarını hissediyorlar. Eğer birçok şansa sahip
olduklarını idrak etseler, her seferinde ellerinden gelenin en iyisini yapıp, yaptıkları hatalara o
kadar üzülmezlerdi. Bu yaşamdaki hatalarını bir sonrakinde düzeltebilirler.
•S: Bu yaşamlarında ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalılar. Bu benim için bir anlam
ifade ediyor, ama bunu anlamayan birçok insan var.
Y: Anlamak istemeyen birçok insan var. Birçoğu, yaşadığı bu hayattan sonra yeniden
yaşamaktan korkuyor, çünkü belki bu yaşamları o kadar acı verici ki onlar birbiri ardına
hayatlar yaşamanın sürekli bir işkence olduğunu düşünüyorlar. Birçok kilise, insanların
tekrardoğuşa inanmalarını istemiyor, çünkü bunun insanları korkunun pençesinden
kurtaracağından ve artık kontrolü ellerinde tutamayacaklarından korkuyorlar. Tüm büyük
düşünce okullarının liderleri tekrardoğuşun bir gerçek olduğunu biliyorlardı, ama kontrol
kurmak amacıyla bu bilgi kamuoyundan gizlenmiştir. Hindu düşünce okulu bile şöyle
söyleyerek bu kontrolü farklı bir tarzda kullanır: "Bu adam, geçmiş yaşamında şimdi acı
çekmesine neden olan bir şey yaptı. Bu yüzden ona neden yardım edelim ki? O bunu hak
edecek bir şeyler yaptı." Bu şekilde onlar, Hristiyanlığın ya da diğer inançların kullandığı aynı
taktikleri kullanıyorlar. Şunu anlamalısınız ki, dinin tarafında olduğunu söyleyen herkes o
tarafta değildir. Onlar belki, farkında olmadan, karanlık taraf tarafından saptırılmışlardır.
Ruhban sınıf, İncil'den birçok şeyi çıkarıp, onun yerine kendi istediği şeyleri eklemiştir. Bunu
yaparken hiçbir şeyi umursamamışlar, "Biz bu kitabın bunları söylemesini istiyoruz, bu yüzden
de o bunları söyleyecektir," diye
37
Ölümün Ötesi düşünmüşlerdir.
S: Böyle bir şeyi ortaya getirdiğinizde, yani İncil'in tarih boyunca birçok kez değiştirildiğini
söylediğinizde insanlar bu konuda konuşmaya korkuyorlar.
Y: Çünkü bunlar onların düşünmelerine neden oluyor ve insanlar özgürce düşünmekten
korkuyorlar. Yaşamları boyunca inanageldikleri şeyleri insanların elinden alıp, bunun farklı
olduğunu, ya da ana-babalarının bilmeden onlara yalan söylediğini açıkladığınızda, dayandıkları
temelleri onların altlarından çekmiş olursunuz. Ve insan -bu hiçbir şey olmadığı inancı bile olsa-
bir şeylere inanmadan varlığını sürdüremez.
S: Bir başka deyişle, onlar farklı bir düşünce okulundan korkarlar.
Y: İsa, "Ben kehanetleri gerçekleştirmeye geldim," dediğinde de insanlar onun hakkında aynı
şeyi söylediler. İnsanlar O'nun yanıldığını, O'nun deli olduğunu, ne konuştuğunu bilmediğini
söylediler. Her ne zaman birisi biraz farklı ya da olağandışı bir şeyle ortaya çıksa, bu insanları
korkutacaktır. Oysa insan, olabileceği şeyi olabilmesi için, önce korkusuz olmayı öğrenmelidir.
Bunları bilmesi gereken insanlar var. Ve bu onlarda bir kıvılcım çaktıracak ve onlar bunu bir
gerçek olarak tanıyacaklardır. Bu belki onların, olmak istedikleri ve olmaları gereken şey haline
gelmek üzere yollarını bulmalarına yardımcı olacaktır. Onlar önemli insanlardır, çünkü onlar
eninde sonunda yeterince insanı kendi taraflarına çekeceklerdir. Unutmayın, İsa'nın mesajına
da ilk başta sadece bir avuç insan inanmıştı. Ve şimdi dünyaya bakın. Dünyanın büyük
çoğunluğu, en azından dışsal olarak, Hristiyanlığı kabul etmiş durumda. Gerçek yüzlerce yıldan
beri bastırılıp gizlenmiştir ve artık onun açığa çıkmasının zamanı gelmiştir.
38
BİR ÖLÜMDEN DÖNME DENEYİMİ
Ölüm deneyimi hakkındaki bilgilerimin hepsini de hipnoz yoluyla elde etmedim. Ara sıra
insanlar bana geçirdikleri Ölümden Dönme Deneyimleri'ni (ODD) de anlattılar. Bu terim, Dr.
Raymond Moody ve Dr. Elizabeth Kubler-Ross'un çalışmaları tarafından popüler hale
getirilmiştir. O, insanların gerçekten ölüp, iki boyut arasındaki eşiği geçtikleri zaman
yaşadıkları ve sonradan yaşama geri döndüklerinde hatırladıkları olaylarla ilgilidir. Bu konuda
insanların bana anlattıkları öyküler diğer araştırmacıların keşfettikleri kalıba uymaktadır. Onlar
ayrıca benim çalışmalarım sonucunda elde ettiğim bilgiye de benzemektedir, tek farkla ki,
onların denekleri geri dönüp deneyimlerini aktarırken, benim deneklerim yeniden enkarne
olana dek spiritüel katta kalmışlardır. Benim deneklerim bu anıları taşımaktadırlar, ama bu
anılar onların bilinçaltlannda gömülüdür ve ancak geçmişe götüren bir hipnoz yoluyla ortaya
çıkarılabilirler.
Size aktaracağım vaka klasik bölümlerin çoğunu içermektedir. Meg'i bir arkadaşım bana
tanıştırdı ve onun bana anlatacak ilginç bir öyküsü olduğunu söyledi. Meg, alay edilmekten
korktuğu için bu deneyimi çok fazla insana anlatmamıştı. Bu çok kişisel ve özel bir öyküydü ve
o, birçoklarının kendisinin bu deneyime verdiği önemi asla anlamayacaklarını düşünüyordu. O,
bu deneyimin onun hayatını ebe-
39
Öfümün Ötesi
diyen değiştirdiğini hissediyordu. Bu olaydan sonra Meg artık aynı insan değildi ve asla aynı
insan olmayacaktı. O, bu olayı hatırlamasına izin verilmesinin nedeninin de bu olduğuna
inanıyordu. Bu onun kararsızlık ve gerilim anlarında başvurabileceği bir armağandı. O bana, bu
anıyı bilinçaltın-dan bilinç üstüne çıkarmak için hipnozun gerekli olmadığını, çünkü bunun
unutulmaz bir biçimde zihninde yer ettiğini söyledi. Bu onun yaşamında bir dönüm noktasıydı.
Meg, kırk yaşlarının sonlarında, evli ve birkaç çocuk sahibi bir kadındı. O, ÖDD'ler hakkında
hiçbir şey okumamıştı. O, birçok ilgi alanı olan faal bir yaşam sürmüştü, ama o olaydan sonra
olan her şey onun için eski önemini yitirmişti.
Onunla bir arkadaşımın evinde buluştuk, burada rahatsız edilmeden konuşabilirdik. Meg,
öyküsünü anlatmaya başladı, ben de onun sözlerini bir teybe kaydediyordum. Onun öyküyü
titiz bir doğrulukla, herhangi bir süslemeden kaçınarak anlatma çabası beni etkilemişti. Meg,
ismini saklı tutmam koşuluyla öyküsünü yayınlamama da izin verdi.
İşte, olan bitenlerin Meg'in ağzından anlatılışı:
Bu olay on yıl önce, 1978 yılında bir operasyon geçirdiğimde vuku buldu. Rutin bir kontrol
sırasında doktorum akciğerimde bir tümör buldu. Bu tümörün iyi huylu mu, kanserli mi
olduğuna karar veremediklerinden bir akciğer operasyonu geçirmek zorunda kaldım. Şunu da
söylemeliyim ki ameliyata girmeden, sezgisel olarak, bir kansere sahip olduğumu
hissetmiyordum, ama yine de kendimi bu operasyon konusunda pek iyi hissetmiyordum.
Ben daha çok geleneksel bir çocukluk geçirmiştim. Birkaç farklı kiliseye devam etmiş, sonra da
hiçbir kiliseye gitmez olmuştum. Bunlar her tipte kiliseydi: Congregational (Cemaatin
yönettiği), Lutheryan, vs. Kırsal kesime taşındığımızda ise kapı komşumuzla birlikte Baptist
Kilisesi'ne git-
40
'Bir Ölümden "Dönme 'Deneyimi
tim. Ama, kökten-dinci bir eğilimle yetiştirilmemiştim. Aslında çok gevşek bir Hristiyanhk
geçmişim vardı, kiliseye o kadar çok gitmeye alışık değildim. Kocamla evlendikten sonra onun
kilisesine katıldım ki bu Episcopal (Piskoposların yönettiği) Kilisesi idi. Yine bu çok gevşek bir
ilişkiydi ve bu gün de böyle sürmekte. Bu yol boyunca bir noktada, kesinlikle bir agnostik
(bilinmezci), belki de bir ateist olmak üzere olduğum sonucuna vardım. Ama, sanırım
çocukluktan kalma alışkanlıklarım nedeniyle tam bir ateist olmaya pek cüret edemedim. Hani,
ne olur ne olmaz diye... (Güler.)
Ameliyattan bir gece önce hastanede yatarken nasıl bir birikime sahip olduğumu bilmenizi
istedim. Bu operasyondan sağ çıkmayabileceğimi düşünüyordum. Son duamı etmem
gerektiğini düşündüm ve karanlığa doğru, "Orada olup olmadığını bilmiyorum, ama eğer
oradaysan, elimden gelen bu," diye fısıldadım. Her şeyi gözden geçirip, ruhsal olarak
yapılmamış herhangi bir şey bırakıp bırakmadığımı görmeye çalıştım. Sonra, "Gerçekten orada
olduğunu sanmıyorum, ama eğer oradaysan, gerçekten yardıma ihtiyacım var," dedim. "Daha
fazla imana sahip olamadığım için üzgünüm, ama tüm dürüstlüğüm içinde, elimden gelenin en
iyisi bu."
Her neyse, ameliyat başarılı geçti, ama benim canım çok acıyordu, bu yüzden de adeta
cehennemi yaşıyordum. Canım o kadar yanıyordu ki düşünebildiğim tek şey bir sonraki
uyuşturucu iğnenin ne zaman yapılacağı idi. Bana De-merol verilmişti ve adeta bedenimin
dışına ve içine doğru sürüklenip duruyordum. Yoğun bakımdaki üçüncü günümde
uyuyakalmıştım. Ve birden çok uzun ve karanlık bir kanyonda ilerlemekte olduğumu gördüm.
Kendimi çok sıcak ve çok güvende hissediyordum, ama bu gördüğüm en siyah kanyondu. O,
epey uzakta görünen dağların oluşturduğu duvarlar gibiydi ve birden bu dağlar çok yakın
göründüler. Bir noktada, bu dağların oluşturduğu duvarlara baktım ve onların
41
Ölümün Ötesi
tümüyle siyah görünmek yerine, karşılarında yanıp sönen koyu ışıklarla neredeyse turuncu
renkte göründüklerini fark ettim. Bu ışıkların ruhlarla bir ilgisi vardı, ama bunun ne olduğunu
hatırlamıyorum. Ama bu çok sıcak, güvenli bir duyguydu.
Kanyonda ilerlerken, hemen önümde çok puslu bir yer gördüm. Oraya geldiğimde, bir tür
kayadan oluşan ve bu kanyona girişi tümüyle engelleyen bir bariyer gördüm. Buradan daha
ileriye gidemiyordum ve her yerde pus vardı.
Ve sonra bazı varlıkların orada dikildiklerini gördüm. İki erkek ve bir de gölgeli bir siluet vardı.
Birden bu kişinin kim olduğunu tanıdım, ve o artık gölgeli bir siluet değildi. Bu çok komik, ama
o Gene Wilder'in Willy Wonka filmindeki görüntüsüne benziyordu. Öylesine harika kıvırcık
saçlara sahipti ve beyaz şeritli bir giysisi vardı. Aklıma gelen ilk düşünce, "Bu nedir?" oldu. Ve
sonra birden ölmekte olduğumu anladım. Orada bir anlık bir korku hissettim.
Ve sonra o kıvırcık saçlı varlık bana, "Ölümün eşiğinde-sin," dedi. Aynen böyle dedi: "Ölümün
eşiğindesin." O zaman onun bir "ölüm meleği" olduğunu anladım. O bunu söylemedi ama ben
hissettim. İlk anda onun biraz göz korkutucu olduğunu düşünmüştüm. Ama o, "Ölümün
eşiğindesin" dediğinde bunu öyle nazik ve yumuşak bir biçimde söylemişti ki hiç
korkmamıştım. O kadar nazik ve yumuşak görünüyordu ve öylesine etkiliydi ki. Bu inanılmaz
bir şeydi.
Bu konuda düşündüğümü, sonra başımı sallayarak, "Biliyorum," dediğimi hatırlıyorum.
Öykünün geriye kalan kısmını biraz karışık bir biçimde anlatacağım, çünkü aynı anda değişik
bilgiler almaya başlamıştım. Bu sadece izlenimler halinde geliyordu. Bu arada konuşulanları da
harfi harfine aktaracağım. Aklıma gelen ilk düşünce, "Ölümden sonra gerçekten bir şeyler var!"
olmuştu. "Gerçekten bir şeyler var!" Son derece şaşkın bir haldeydim. Sürekli, "Ama, ölüm çok
42
'Bir Ölümden 'Dönme "Deneyimi
kolay, O çok kolay, "diyordum, "O adeta bu koltuktan kalkıp şu koltuğa oturmaya benziyor."
Karşımdaki varlıklar onaylarcasına başlarını sallıyorlardı. Ve içlerinden biri, "Evet, ama oraya
ulaşmak zordur" dedi. Onun ne demek istediğini anlamadım, ama böyle demişti. Sonra, o
beyaz şeritli giysisi olan varlık, "Sana bir seçim hakkı tanındı," dedi. O noktada, bana her
zaman bir seçim hakkı verilmeyeceği ve herkese bir seçim hakkı tanınmadığı izlenimini
edindim. Bu o noktada, o anda geçerli bir seçim şansıydı. Sonra, "ölüm melekliği"nin bu
varlığın sürekli görevi olmadığını, onun geçici olarak bu göreve atandığını hissettim.
Orada başka gölgeli figürler de vardı ve onların bana yardım etmek üzere orada bulunduklarını
algıladım. Çünkü ölüm meleği, "Kalmak mı yoksa gitmek mi istiyorsun?" diye sormuştu.
Kalmak onlarla kalmak anlamına geliyordu; gitmek ise dünyaya geri dönmek demekti. "Kalmak
mı yoksa gitmek mi istiyorsun?" Ve ben orasının harika bir yer olduğunu hissediyor ve kalmak
istiyordum. {Heyecanlı bir sesle) "Kalmak istiyorum," dedim.
Karşımdaki varlık, "Kararını vermeden önce bilmen gereken bazı şeyler var," dedi. Sonra, bana
annemin durumu gösterildi, o hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ve varlık bana, "Bu durumda annen
yıkılacak. Ve bu durumda o çevresindekileri de harap edecek,"dedi. Onun babamdan söz
ettiğinden emindim. Annemin hayatının o noktada sona ereceğini algıladım. Ve anneme
duyduğu sevgi yüzünden babamın hayatı da sona erecekti. Ama yine de, "Kalmak istiyorum,"
dedim. Çünkü zamanın orada çok hızlı geçtiğini, onun adeta bir hiç olduğunu algılamıştım.
Annem ve babam çok geçmeden yanımda olacaklar ve buraya gelince de beni anlayacaklardı.
Bir başka şeyi de algıladım: Her neyi seçersem seçeyim, bu doğru bir seçim olacaktı. Kesinlikle
hiçbir yargı ya da kına-
43
Öfümün Ötesi
ma yoktu, neyi seçersem bu doğru bir seçim olacaktı. Sonra bana kocamın durumu gösterildi.
O ağlıyor ve "Onu sevdiğimi hiç bilmiyordum," diyordu, ki bu evliliğimizin içinde bulunduğu
duruma çok uygundu. Bunun onun için çok zor olacağını gördüm, ama yine de, "Kalmak
istiyorum," dedim. Çünkü çok geçmeden hepsinin oraya gelip, hepsinin de beni anlayacağını
biliyordum.
Sonra o varlık, "Çocuklarına iyi bakılacak, ama onlar yeterince gelişemeyecekler." dedi. Ama
ben hâlâ, "Kalmak ts-tiyorum," diyordum. Çocuklarımın iyi durumda olacaklarını biliyordum.
Belki benim yanlarında bulunmamın yararı daha çok olacaktı, ama onlar yine de aşağılara
düşmeyeceklerdi. Orada kalmak benim için hâlâ en çekici seçimdi. Ve sonra Ölüm, "Şimdi artık
çocuklarına yakın bir durumda kalman gerekecek," dedi. Bir başka deyişle, bu eşiğin yakınında
kalacaktım. Ve bana, buradan çocuklarıma rehberlik yapmam gerektiği söylenmişti. Çok
şaşırmıştım, çünkü benim istediğim şey bu değildi. Tümüyle bu mutlu yeri araştırıp öğrenmek
istiyordum. Orada bir şeyler öğrenebileceğimi nasıl bildiğimi bilmiyorum. Ama, bunun olacağını
biliyordum. Bu yeri görmemiştim, ama bu varlıklar ağızlarını açtıkları anda burasının kalmak
istediğim bir yer olduğunu anlamıştım. Orada yanıtlar bulunduğunu biliyordum. Orada
incelemelerde bulunabilir, çalışabilir ve gelişebilirdim. Bu sadece içgüdüsel bir şeydi, ama
bunun kalmak istediğim bir yer olduğunu biliyordum. Kesinlikle, oradan ayrılıp, yine aynı
sorunlarla dolu dünyama dönmek istemiyordum. Ama, o noktada gönülsüz bir biçimde şöyle
söyledim: "Eh, eğer eşiğe yakın kalmak zo-rundaysam, o zaman geriye dönsem daha iyi
olacak. Burada çocuklarıma yakın olmaya, onları buradan etkilemeye çalış-maktansa, o tarafta
bulunup sorumluluklarımı daha iyi ele alabilirim. Pekâlâ, gideceğim." Aksi takdirde hiçbir yargı
ya da kınama olmayacak olsa bile, bu kararıma hepsi çok mem-
44
'Bit Ölümden 'Dönme 'Deneyimi nun olmuş görünüyordu.
Geriye çekilmeye başladığımı hissettim. Ve o daha küçük figürlerin, "O gidecek. O gidecek,"
diye fısıldaştıklarını duydum. Onların gözden mi kaybolduklarını, yoksa bariye-rin öbür yanına
mı geçtiklerini hatırlayamıyorum. Sanırım, bariyerin öbür tarafına geçtiler. Ve onların öbür
tarafa geçmeme yardım etmek üzere orada bulunuyor olduklarını algıladım. Ama, artık ihtiyaç
olmadığı için gözden kaybolmuşlardı. Sonra geriye çekilmeye başladım, sanki artık orayı terk
ediyordum. Ve o varlıklardan biri, "Gitmeden önce bilmeni istediğimiz bazı şeyler var," dedi.
O anda kendimi başka bir yerde buldum. Artık o tünelde değildim. Burası bir tür arka bahçeye
benziyordu ve orada bir grup varlık vardı. O zamandan beri, orada halka şeklinde oturan kaç
kişi bulunduğunu tahmin etmeye çalışıyorum. Sanırım, sekiz-on erkek ve kadın vardı orada.
Onların benim danışma kurulum olduklarını algıladım. Ve dünyadaki her bir kişinin, kendisi için
bir sorumluluğa sahip bir danışma kurulu olduğunu biliyordum. Onlar bana bir anlamda, Pazar
günü öğleden sonra kilise bahçesinde buluşan bir okul grubunu hatırlattılar. Yüzleri gerçekten
göremiyordum, ama bir kişi bana bir tür rehberlik yapıyordu. Onun, yazın, sıcak bir Pazar günü
İncil-sınıfında bulunan bir erkeğin olduğu gibi, gömlek kolları kıvrılmış, çıplak kollarını
hatırlıyorum...
Bir sonraki tabloda ise... üç kişi bir yol üzerinde duruyorduk, ve danışmanlarımdan biri benimle
birlikteydi. Bu iki Hintli görünüşlü genç adam bana beni göstermek için oradaydılar. Şimdi ben
orada duruyordum ve birden yanımda kendimin durduğunu gördüm. Güzel, parlak ve yarı
saydam bir biçimde ışıldayan iri bir küre gördüm ve onun ben olduğumu anladım. Ve onun
çevresinde yürüyüp, kendi içime, bu ışık küresine girdim. (El hareketleriyle bu kürenin te-
45
ÖCümün Ötesi
peşinden girip dibinden dışarıya çıktığını anlatır.) Ve oradan dışarı çıktığımda tüm sorularımın
yanıtlarını bulacağımı biliyordum. Kendimi bilecektim. Ve öyle de oldu. O kürenin içine
girdiğimde aşağı indim. Bu bir süt beyazına gömülmek gibiydi, çok rahatlatıcıydı. "Şimdi her an
bu kürenin merkezine ulaşabilirim," diye düşündüm. Ve çok geçmeden öbür taraftan dışarı
çıktım. Ne zaman merkezde bulunduğumu biliyordum, arna merkez kenar gibiydi. Onlar tam
aynı oluşumdular. Ancak, ben ne zaman kenarlarda olduğumu, ne zaman içerlerde olduğumu,
ne zaman merkezde olduğumu ve ne zaman dışarı çıktığımı algıladım. Dışarı çıktığımda
kendimi tanıdım. Ve orada durduğumda kendimi çıplak hissettim, çünkü kendimi tanımış,
olumlu ve olumsuz yanlarımı algılamıştım. Ama, kendimi hiç yargılamamış, sadece, "Bu
konuda çalışmam gerekiyor," demiştim. Onlar da beni tanıyorlardı, bütünüyle tanıyorlardı. Ve
gülümseyerek başlarını sallamışlardı. En güzeli de, hiçbir eleştiri ya da yargılama yoktu.
Kesinlikle yoktu.
İşte burada zihnim bulanıklaşıyor. Ondan hemen sonra ne olduğunu hatırlayamıyorum. Yukarı
baktım ve gökyüzünün aniden karardığını ve yıldızlarla dolduğunu gördüm. Bazıları büyük,
bazıları orta büyüklükte, bazıları da küçüktü; onlar değişik parlaklıkta olmakla birlikte, hiçbiri
bir diğerinin parlaklığını bastırmıyordu. Büyük, parlak bir yıldızın yanında küçük bir yıldız olsa
bile, hâlâ her birini eşit parlaklıkta görebiliyordunuz. Ve ben o yıldızların ruhlar olduklarını
biliyordum. "Peki, benimki nerede?" diye sordum. Biri, "İşte orada," dedi. Arkama baktım ve
kendi yıldızımı gördüm. Ufuktan henüz yükselmiştim. Birden kendimi orada, yıldızımın yerinde
buldum. Ve onunla içice örülü olduğumu hissettim. O anda, hepimizin tümüyle birbirimize bağlı
olduğumuzu ve her ne olursa olsun yok edilemeyeceğimizi anladım. Benim hep ben olacağımı
biliyordum.
46
'Bir Ölümden 'Dönme. 'Deneyimi
Sonra kendimi yeniden çayırda, yol kenarında dikilirken buldum. Bu güzel, güneşli çayıra
baktığımda orada bir ağaçlık gördüm. O koru -benim için- sembolik bir şeydi, ama onun içinde
yaşam ağacının bulunduğunu algıladım. Birden, bu ağaçlıktan muazzam bir şimşek topu çıktı
ve çayırın üzerinden geçerek gelip tam burama çarptı. (Elini göğsüne, kalbinin üzerine koyar.)
Sanki o an soluksuz kalmıştım. Sanki her gramım benden emilerek massedilmişti ve onun
yerine içime tam, saf ve koşulsuz bir sevgi akmıştı. Bu öylesine inanılmaz bir şeydi ki... O
adeta her hücreme nüfuz etmiş ve ben soluksuz kalmıştım. O durumda benim sevgiden başka
verecek bir şeyim yoktu, çünkü ben tümüyle sevgiden oluşuyordum. O benim her atomuma
hâkim olmuştu. Ve sonra geri dönmeye başladım.
Geri döndüm. Kendime geldiğimde, Yoğun Bakım Bölü-rnü'nün hemşiresinin son derece
endişeli bir yüzle üzerime eğilmiş olduğunu gördüm. Ve içimden şöyle geçirdim: "Endişelenme,
ben iyiyim. Ölmeyeceğim. Ve tekrar buradan ayrılmayacağım." Ve sonra şöyle düşündüm:
"Oh, nerede olduğumu bir bilsen."
Hiç kuşkusuz, bu olayın gerçekten mi vuku bulduğu yoksa Meg'in kendisine yapılan uyuşturucu
yüzünden bir hayal mi gördüğü konusunda tartışma olacaktır. Ama, Meg 'in içinde böyle bir
tartışma asla yer almıyor. O bu olayın gerçek olduğunu biliyor. O biliyor, çünkü o olay onun
yaşamını ebediyen değiştirdi. Meg'in dediği gibi, "Belki insan, yaşamını bulabilmek için, o
yaşamı neredeyse kaybetmek zorundadır."
47
OKULLAR
Büyüleyici spiritüel âleme birçok kez girdim. Bu, insanlar için en çok korku barındıran ve şu
ezeli ve ebedi soruyu uyandıran alandır: "Ölünce nereye gideceğim?" Herkes kendisine ne
olacağını, kişiliğin tamamen unutulacağını mı yoksa süreceğini mi merak ediyor. En dindar
kişiler bile bu konuda kuşkular barındırıyorlar. Ben tüm yanıtlara sahip değilim, ama sanırım,
bu araştırmalar sonucunda elde ettiğim bilgilerle bu konuda yardımcı olabilirim. Hipnozla
geçmişe döndürülen bir kişi bile size bilmediği şeyi söyleyemez. Ama, aynı tarifleri birçok
kişiden aldığınızda, bunların geçerli olduklarını varsaymak durumundasınız.
Ben şahsen, Yeniden-diriliş Günü ya da Yargılanma Günü'ne dek mezarda kalma fikrini son
derece itici buluyorum. Ayrıca, bir bulutun üzerinde sürüklenerek sonsuza dek harp çalma fikri
de benim Cennet görüşüme uymuyor. Sanırım, bu çabucak sıkıcı bir şey haline gelirdi. Belki
doymak bilmez bilgi merakım ve arayışım yüzünden bu okullar kavramını çekici buluyorum.
Durum her ne olursa olsun, sanırım bu bize en iyi tarifi, ve belki de hepimizin kafasını meşgul
eden bazı sorulara yanıtlar veriyor.
Farklı denekleri geçmişe döndürdüğüm birçok seferinde onlar geçmiş bir yaşama değil,
yaşamlar-arası (ölümden son-
49
Öfümün Ötesi
raki) hale döndüler. Verdikleri yanıtlar onların çeşitli spi-ritüel katlarda ve farklı yerlerde
bulunduklarını gösteriyordu. Bunlardan en ortak olanı, okuldu. Bir denekten bana burayı tarif
etmesini istedim.
Y: Bu bilgi okulu. Burada büyük bir hol görüyorum. Tümüyle beyaz ve uzun sütunları var.
Burada gerçek bir ışık var -bunu nasıl tarif edebilirim? İşık içeriden ve dışarıdan, her şeyden
geliyor ve öylece parlıyor.
S: Güneş ışığı gibi mi?
Y: O kadar parlak değil, ama daha... kalıcı. Burası çok huzur verici, dinlendirici, çok sakin bir
yer. Burası çok hoş bir yer.
S: Bilgi okulu nerede?
Y: Orada. O, Dünya diye bilinen varoluştan farklı bir titreşimde. O ayrı bir varoluş katında
bulunuyor.
S: Burasının Dünya ile hiçbir bağlantısı yok mu?
Y: Burada Dünya'da neler yapmış olduğumuzu öğreniyoruz, bu anlamda Dünya ile bir
bağlantısı var, ama bundan başka bir bağlantı yok.
S: Burasının büyük bir hole benzediğini söylediniz. Tüm' bu dersler bu holde mi görülüyor?
Y: Hayır, bu holün dışında sınıflar var. Sanırım, burası bir tür ana geçit. Burada görmek
istediğiniz her şeyi görebilirsiniz. Sadece onu gözünüzde canlandırmanız yeterli, ve o
karşınızda belirir. Ve onu istediğiniz kadar iyi ya da kötü yapabilirsiniz. Eğer suçlu bir vicdanla
uğraşıyorsanız ve ıstırap çekmek istiyorsanız, bunu da yapabilirsiniz. Çevrenin istediğiniz ya da
gözünüzde canlandırdığınız gibi görünmesini sağlayabilirsiniz. Şu anda benim bulunduğum kat
da dahil olmak üzere, bazı katlarda bulunmak, Dünya'nın daha yüksek bir katında bulunmaya
benziyor, topografya aynı, ama burası daha ince bir enerji düzeyine sahip. Yani, dağlar, te-
50
O/çuOar
peler ve vadiler var, ama bunlar tam Dünya'daki tepeler gibi konumlanmamış olabiliyorlar.
Burada da yeşillik vb. var, ama buradaki renkler daha yoğun ve daha saf görünüyorlar. Burada
insan bir eve de sahip olabilir, ama genelde onların enerji yapıları belli bir görüntü verecek
şekilde etkileniyor.
S: Diğer varlıklar da sizin gördüğünüz aynı şeyleri görüyorlar mı ?
Y: Evet, dağlar ve yeşillik bu katta herkesin gördüğü genel özellikler. Burası Dünya, ama farklı
bir enerji düzeyinde bulunuyor. Ve farklı bir enerji düzeyinde bulunduğu için, enerjiyi yöneten
yasalar da farklı. Yerler ve tepeler katı maddeden oluşuyor ve burada ağaçlar ve hayvanlar
gerçekten var; onlar gerçekten oradalar. Bu, tekrar geri döneceğim enkarnasyon katına
benziyor. Ama, burada enerji yasaları farklı olduğundan, diğer şeyler yapay bir biçimde,
imgelemeyle oluşturulabiliyor.
S: Onu herkes tezahür ettirmek zorunda mı, yoksa o her zaman orada mı ?
Y: O her zaman orada. Bu sadece bir algılama meselesi, onu algılayıp algılamamanızla ilgili bir
şey.
S/ Yani, bazı varlıklar oraya gelip sizin gördüğünüz aynı şeyleri görmeyebilirler mi?
Y: Hayır, ben enkarnasyon katındaki insanlardan söz ediyorum. Onlar bunu algılamazlar,
çünkü onlar her şeyi daha düşük bir düzeyde ya da düzlemde (katta) algılıyorlar.
S: Burası, insanların "Cennet" (Heaven) dedikleri yere eşit bir yer mi?
Y: Hayır. Burası belki onların "cennet bahçesi" (paradise) diyebilecekleri bir yer. Cennet ile
cennet bahçesi arasında bir ayrım yapıyorum, çünkü cennet-bahçesi kusursuz bir Dünya
anlamına gelir. Bu, enkarnasyon katında mevcut yıkım ve çürümenin olmadığı bir yerdir.
"Cennet" (heaven) ise
51
Ölümün Ötesi
-ruhun, enkarnasyon katında kullanılan yetersiz sözcükler ve kavramlarla berrak bir biçimde
aktaramasa da içgüdüsel olarak bildiği- yüksek varoluş katlarını ifade eder. Cennet kavramı,
her şeyin enerjiden oluştuğu yüksek katları ifade eder. "Cennet bahçesi" ise Dünya'nın daha
yüksek bir katında bulunduğunuzdan hâlâ Dünya'ya benzeyen o "daha düşük" katları ifade
eder.
S: O halde, bir insan cennete gitmekten söz ettiğinde, o örneğin, hiçbir görüntünün,
manzaranın olmadığı yüksek bir kata gitmekten söz etmiş oluyor. Orada her şey enerji mi,
yoksa onların çevrelerinde manzaralar da var mı?
Y: O çoğunlukla enerji ve enerjinin yönlendirilmesinden (manipülasyonundan) oluşuyor. Ama,
insanlar ölüp de cennete gitmekten söz ettiklerinde, onların gerçekte gittikleri yer bu "cennet
bahçesi" diye nitelendirilebilecek katlardır, çünkü her şey sırasıyla alınmalı ve sırasıyla algılanıp
kav-ranmalıdır. Yüksek katlara geçmeden önce, onları gerektiği biçimde özümseyebilmeniz için
önce hazırlanmanız gerekir.
S: Ama, cennet olarak bilinen bölge tamamen beyaz bir boşluktan mı oluşuyor, yoksa orada
manzaralar, binalar vs. var mı?
Y: Hayır, binalar yok. Burada siz farklı bir algılayışa sahipsiniz ve enerjileri görebiliyorsunuz.
Bu, aurora borealis'in (kuzey yarımkürede geceleri gökyüzünde görülen renkli ışıkların)
fantastik gösterilerine benziyor. Siz burada kendiniz enerjisiniz ve farklı şeyler elde etmek ve
farklı şeylerin vuku bulmasını sağlamak amacıyla enerjileri yönlendirebilirsiniz. Siz cennet
olarak ifade edilen yüksek katlarda bulunurken, daha düşük katlara çok kolayca bakıp, fiziksel
katları ve oralarda neler olup bittiğini görebilirsiniz. Bunları görmek hiç de sorun olmaz;
gördüğünüz şeye gelince, bu sadece hangi düzeye baktığınızla ilgili bir meseledir.
S: Ama, insanların hemen oraya gidemeyeceklerini söy-
52
1
Ofçuttar lediniz.
Y: Bu doğru. Genelde, bir insan öldüğünde, onun, artık enkarnasyon katında olmadığı
gerçeğine alışabilmesi için bir geçiş dönemi geçirmesi gerekir. İnsan bu gerçeğe alıştığında, o
zaman, ruhsal gelişkinlik düzeyinin izin verdiği ölçüde, gidebileceği katlara gitme özgürlüğüne
sahip olur.
S: Şu anda bu okulda sizin yanınızda kimse var mı?
Y: Sadece benim sınıfımda yaklaşık elli kişi var. Burada başkaları da var, ama onlarla pek
ilgimiz yok. Onlar başka sorunlar üzerinde çalışıyorlar. Onların öğrenmeleri gereken farklı
dersler var ve bunlarla kendi benlikleri içinde uzlaşmak zorundalar. Ben sadece beklediğimi
sanıyorum. Enkarnasyon katına geri döneceğimi biliyorum. Ben burada öğreniyorum ve
Dünya'dayken olan bitenlere bakıp onları değerlendirebiliyorum, çünkü burada dünyevi etkiler
beni engellemiyor.
S: Derslerinizi öğrenirken, bunu tümüyle kendi başınıza mı, yoksa birisinin yardımıyla mı
yapıyorsunuz?
Y: Eğer ihtiyaç duyarsam yardım alıyorum. Eğer araştırır ya da soru sorarsam, yanıtlar hemen
gelir.
S: Size kim öğretmenlik yapıyor?
Y: Üstatlar. Her sınıfın birkaç üstadı vardır. Onlar size kendi benliğinizi incelemeyi öğretirler.
S: Oradaki varlıklar nasıl görünüyorlar? Yani, giysileri var mı ?
Y: Onlar giysili görünürler, ama her zaman değil. Temelde, burada çeşitli şekillerde ektoplazma
olarak görünürüz. Bazen birilerini birer beden şekliyle görürsünüz, ve onların üzerinde bir giysi
görünür, ama onlar daha çok beyaz ve saydam görünüşlü olurlar. Bazen de, daha katı bir
maddeye sahip gibi görünmek istiyorlarsa, öyle de görünebilirler. Ve her ne tipte bir giysi
giyiyormuş gibi görünmek isterlerse,
53
Ölümün Ötesi
o sırada görünmek istedikleri tipteki görüntünün bir parçası olarak, bunu yaparlar.
S: O halde hepsi aynı görünmez.
Y: Hayır. Hatta, aynı kişi bir zamandan diğerine ille de aynı şekilde görünmez. Bu onların ne
elde etmek istediklerine bağlıdır. Ama, şimdi burada onların üzerinde giysiler var.
S: Bu okulda ne öğreniyorsunuz?
Y: Ben yaşam deneyimlerimi ve bunların etkilerini inceliyorum. Öğrenip bilebilmek için uzun bir
süredir sıkı bir biçimde çalışıyorum. Deneyimlerimin parçalarını bir araya getirip, onları -
varoluşumun anlam kazanacağı şekilde- derliyorum. Kendi kendime, "Bu deneyimler beni nasıl
etkiledi? Onlarla nasıl başa çıktım?" diye soruyorum. Burası çok dingin ve sessiz bir yer,
böylece kendi kendime, tek başıma geçirebileceğim epey zamana sahibim. Bu şeyler üzerinde
düşünüyor ve çalışıyorum. Bazen o deneyimleri yeniden gözden geçirip anlamaya çalışıyorum.
Bu dünyada yaşarken, her ne nedenle olursa olsun, eylemlerimde haklı olduğumu hissedecek
şekilde yargılarda bulunurdum. Ve burada tahlilde bulunabiliyorum, böylece o deneyimi
yeniden gözden geçirip, gerçekte olup bitenlerle ilgili daha doğru bir perspektif edinmeye
çalışıyorum. Önceki yanlışlarımı tekrarlamamak için, neden o şekilde davrandığımı ya da tepki
gösterdiğimi anlamaya çalışıyorum. Biz burada, öğrenilecek dersler ve halledilecek karma ile
ilgili büyük bir bilgi topluyoruz. İnsan doğasıyla başa çıkma hakkında ve yüzleşmek zorunda
kaldığımız sorunlar hakkında birçok şey öğreniyoruz. Ayrıca, yüzleşeceği-miz sorunlar ve bu
konuda vereceğimiz kararlar hakkında da bir çok şey öğreniyoruz. Ve böylece gelişip
genişlemeyi öğreniyoruz.
S: Bu sorunlarla oradayken mi yüzleşeceksiniz?
Y: Hayır, yeniden doğduğum zaman. Ben yeniden aşağıya inmeye hazırlanıyorum.
54
O/(u(far
S: Ne tür sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacağınızı size söylediler mi ?
Y: Biraz, ama çok değil. Sadece neye karar vereceğim hakkında, halletmek istediğim işler ve
başa çıkmak istediğim sorunlar hakkında konuşuyoruz.
S: Yani, hangilerini halletmek istediğinizi saptamaya mı çalışıyorsunuz, yoksa halletmek
zorunda olduklarınız da var mı?
Y: Halletmek zorunda olduğum bazı şeyler de var. Ama, şimdi bu gerçekten bir öğrenme
durumu.
¦S: Yeniden enkarne olduğunuzda birçok sorunla yüzle-şeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Y: Bu sizin neye sorun dediğinize bağlı. Bunların çoğu sadece kararlar; kendimi ve diğer
insanlarla olan ilişkilerimi nasıl ele alacağım hakkında kararlar. Dünyada bir şeyler yaşarken,
bu ister olumlu ister olumsuz bir şey olsun, önemli olan sizin o deneyime karşı tutumunuz, onu
kabul ediş biçi-minizdir. Yenilgileriniz karşısında ne yaparsınız? Zaferleriniz karşısında ne
yaparsınız? Durumlara ve sorunlara nasıl yaklaşırsınız? Başarısızlıklarınızı nasıl kabul edersiniz?
Şefkatli ve merhametli misiniz? Yani, yaşamla ilgili tüm durumlar... Tüm bunlar sizin kim ve ne
olduğunuzun toplamını oluştururlar. Ve kendini aldatma büyük bir sorundur. İnsanlar
yaşadıklarına dürüstçe bakamazlar. Onlar yaptıkları şeyler için mazeretler uydurur ve tüm
gerçeği yitirene dek kendilerini haklı çıkarıp gerçeği çarpıtırlar.
S: özellikle başınızın dertte olduğu belli dersler var mı?
Y: Kendi adıma çekinmeden konuşmayı öğrenmek zorundayım. Daha talepkâr olmayı ve
insanların beni bu kadar çok yönetip yönlendirmelerine izin vermemeyi öğrenmeliyim. Benim
sorunum, kısmen, uzun bir zamandır enkarnasyon katında bulunduğum için hayatı çok fazla
önemsemeyip du-
55
Ölümün Ötesi
rumlarla sürüklenmem. İnsanların beni yönetip yönlendirmelerine izin veriyorum, çünkü bu
benim için gerçekten o kadar fark etmiyor. Bu yüzden, daha kararlı olmalı ve kararlar vermeyi
öğrenmeliyim. Bunu yapmaktan gerçekten hoşlanmıyorum.
S: Bu durumları, onların üstesinden gelebilmek için mi kendinize çekiyorsunuz? Ya da bunları
önceden mi plânlıyorsunuz?
Y: Sanırım, durumların çoğunu siz kendiniz oluşturuyorsunuz. Kafanızda her ne varsa, bazen o
gerçekleşiyor. Ruhunuz sizin neleri öğrenmeniz gerektiğini biliyor ve -siz neler olup bittiğinin
gerçekten farkına varmadan- o bu öğrenim için gerekli durumları yaratıyor. Hiçbir şey nedensiz
meydana gelmez. Ben orada, Dünya'dayken bunu gerçekten bilmeyeceğim, gerçekten karar
vermeyeceğim. Onların rastlantısal olarak vuku bulduklarını düşüneceğim. Ama, onların hepsi
düşünülmüş ve amaçlı olarak plânlanmıştır.
S: Bu plânları yapmanıza yardım eden birisi var mı?
Y: Evet, bazen buradaki diğer insanların bana yardım etmelerine izin veriyorum. Bana bir hayli
yardım eden bir kadın var. O beni gözetiyor. Bazen bir hayatta bile, çocukluktan ergenliğe
geçerken onun mevcudiyetinin daha farkında oluyor gibiyim. Bazen her şeye çok daldığımda,
onun varlığının o kadar farkında olmuyorum. Burada o bazen bana, belli eylemlerin beni bir
yaşamda nasıl etkileyeceğini gösteriyor. O bunları bir film perdesinde olduğu gibi gösteriyor.
Ve, "Eğer bunu yaparsan şunlar olur; ve şu sorunla karşı karşıya kalırsın," gibi şeyler söylüyor.
Ve benim farkında olmadığım yerlerde o açıklamalarda bulunuyor. Hayatta, benim bir şeylerin
yanlış olduğunu bildiğim, ama neyin yanlış olduğunu göremediğim durumlarda zorluklar ortaya
çıkıyordu. Bazen o bilmem gereken şeyleri bilmemi sağlıyordu.
S: Burada ne kadar kalacağınızı biliyor musunuz?
56
OÇuCCar
Y: Pek uzun bir süre kalmayacağım. Yeniden enkarne olup, bıraktığım yerden devam etmem
gerektiğini biliyorum. Şimdi öğrenebileceğim her şeyi öğrenmek istiyorum. Yapabileceğim
ölçüde öğrenimimi sürdürmeye çalışıyorum. Zaman zaman, bir şeyleri çok iyi kavradığımı
düşünüyorum ve sonra daima bir şeyler ortaya çıkıyor, asla düşünmediğim bir şeyler.
(Düşünceli bir sesle) Sanırım, asla tamamen kavrayamıyorsun. Ama, yine de deneyip onu
kusursuz hale getirebilirsin. Bu sanki bir şeyi ocağa koyup arındırmaya, rafine-leştirmeye
benziyor.
S: Dünyayı de ney imlemekten hoşlanıyor musunuz?
Y: Eh, öğrenebileceğim başka bir şey kalmadığını düşünmeme rağmen, her seferinde bir şeyler
öğreniyorum. Ben biraz isyankâr olma eğilimindeyim. Bunun üstesinden geldiğimi
düşünmekten hoşlansam da, henüz üstesinden gelemediğimi biliyorum
S: Tekrar dünyaya dönüp bir bedene girmeniz zorunlu mu, yoksa bir seçime sahip misiniz ?
Y: Hayır, çünkü zorunluluk diye bir şey yok. Eğer bu en uygun şey ise, evet; o zaman bu
yapılacak en iyi şeydir. Ancak, bir varlığın enkarne olmak zorunda olduğunu söyleyen bir yasa
yok, çünkü bir varlığın ebediyen yeniden enkarne olmamayı seçebileceğini kim söyleyebilir? Bu
işin içindeki yaşam-gücüne bağlı bir şeydir. Ben burada kalıp öğrenimime devam da edebilirim
ya da dünyaya geri dönebilirim. Sanırım, geri döneceğim. Burada hissettiğim huzura bakıyor
ve yeni mücadelelere hazır olduğumu düşünüyorum.
S: Ne zaman geri döneceğinizle ilgili bir karar veriyor musunuz?
Y: İhtiyacıma uygun olduğunu hissettiğim birini bulduğumda bir seçime sahip olacağım. Siz
başka insanlarla ilişkiye giriyorsunuz. Onlarla ilgili bağlar ve duygular oluşturuyorsunuz.
Açıksınız, hissediyor, duyumsuyorsunuz ve onla-
57
Ölümün Ötesi
rın yaşamları sizi etkiliyor.
S: Tüm bunlar önceden mi plânlanıyor?
Y: Öyle olmak zorunda, çünkü geri dönmek isteyen çok varlık var ama enkarne olunacak
beden az.
¦S: Tüm bu kararları siz kendiniz mi veriyorsunuz?
Y: Hayır, biz daha küçük kararları veriyoruz. Büyük kararları vermemize ise öğretmenler ve
üstatlar yardım ediyor.
S: Bu biraz karmaşık bir şey gibi görünüyor.
Y: Evet, ama işe yarıyor. Asıl sizin kendi başınıza karar vermeye çalışmanız karmaşa
yaratabilir. Ayrıca, herkes hiçbir sorunla karşılaşmamak için her şeyi son derece kolaylaştırmak
isteyebilir. Ve bu şekilde tekâmül edemezsiniz.
S: Nasıl bir insan olacağınızı seçebiliyor musunuz?
Y: Siz zaten belli özelliklere sahipsinizdir. Siz o ana dek olduğunuz ve yaptığınız her şeyin bir
toplamısınız. Siz bir kişisiniz. Tabii, enkarne olduktan sonra, çocukluğunuzda çevrenizdeki
insanlar tarafından biraz etkilenip koşullandırıla-bilirsiniz, ama bu etki sizi gerçekten
değiştirmez. Siz ne iseniz, ne yapmış, ne söylemiş, ne düşünmüş, nasıl yaşamış ve her
durumu nasıl ele almışsanız o'sunuzdur. Siz tüm bu şeylerin bir toplamısınız.
S: Peki, özgür irade konusunda ne düşünüyorsunuz?
Y: Her ruh bir kişiliğe sahiptir. Bu yüzden, biz bir insanın o kişiliği nedeniyle belli bir durumda
nasıl karar vereceğini, özgür iradesini nasıl kullanacağını biliriz. Diğer geçmiş yaşamlarında
neler yaptığına bakarak, kişiliğin nasıl davranacağı önceden tahmin edilebilir. Onlar değişerek
ya da karakterlerine ters davranarak belli şeylerin olmasını önleyebilirler ama yine de, bir
kişinin birden ağır ve kesin bir değişim geçirmesi olağandışı bir şeydir.
S: Bu şeylerin önceden oluşturulduğunu ve böyle olmak zorunda olduklarını, bu konuda
söyleyecek bir şeyleri olma-
58
O^uffar dığını kastettiğinizi düşünmüştüm.
Y: Siz kendi kararlarınızı vermedikçe sonuçlardan ders alamazsınız. Kendi hatalarınızla kendiniz
başa çıkmak zorundasınız.
S: Öyleyse kader denen şey bir gerçek mi?
Y: Gördüğünüz kader size aittir, o gökyüzünde oturup, "Sen şunu, sen de şunu yapacaksın,"
diye buyuran bir Tanrı tarafından belirlenmez. Kaderiniz tamamen size aittir, çünkü gideceğiniz
yolu siz kendiniz seçersiniz. Burada sözü edilen "siz"in, sizin erişebileceğinizden daha geniş bir
bakış açısına sahip bir "siz" olduğunu da belirtmem gerekir. Her birimizin içinde, farkında
olduğumuzdan çok daha büyük bir parça vardır. Her birimiz kendi buz dağımızın sadece üstte
görünen bölümüyüz ve kaderimizi seçen de bu buz dağının kendisidir. İşte bu yüzden "nahoş"
diyebileceğiniz deneyimleri bir tanrıya, bulutların üzerinde oturan bir ilaha atfetmek çok
kolaydır. "Sen sürüm sürüm sürünecek, feryat figan edeceksin, ama yanındaki varlık ihtişam
dolu bir yaşamın tadını çıkaracak," diye buyuran birine... Durum kesinlikle böyle değildir. Bu
durumda sadece kendi sınırlı perspektifimizden konuşuyor oluruz.
S: öyleyse her şey tümüyle "önceden belirlenmiyor" öyle mi?
Y: Sadece belli bir dereceye kadar. Dediğim gibi, o insanın kişiliğini bilirsiniz ve o kişinin
eninde sonunda o karara varacağını tahmin edebilirsiniz, bu anlamda bir "önceden belirlenme"
söz konusudur. Kişilik temelde aynı kalır. O sadece siz tekâmül ettikçe değişir.
S: O halde, onların ne tür bir durumda işlev görecekleri konusunda bir fikriniz oluyor. Bazı
insanlar ise sizin işlerin gidişatıyla ilgili hiçbir seçime sahip olmadığınızı söylüyorlar.
59
Ölümün Ötesi
Y: İnsanlar bunu bir mazeret olarak kullanıyorlar. "Eh, bu konuda hiçbir seçime sahip
olmadığımıza göre, neler olacağı konusunda neden tasalanayım ki, çünkü ne yaparsam
yapayım, başıma gelecekleri engelleyemem," diyorlar. Bence bu, insanın gelişme konusundaki
tembelliğinden ve isteksizliğinden kaynaklanıyor.
S: Peki, bu hayatta kimlerle karşılaşıp ilişki kuracağınız önceden plânlanıyor mu?
Y: Bir dereceye kadar, çünkü siz yaşamınız boyunca karşılaştığınız insanların çoğuyla bir tür
eski bağa sahipsinizdir. Belli insanlarla aranızda halletmeniz gereken bir karma olabilir. Bazen
iki-üç kişiyle, bazen de tüm bir grupla olan karmanızı halletmeniz gerekebilir. Bazen onların
arasında doğarsınız ki bu işleri kolaylaştırır. Bu ayrıca, bazı ana-babaların ve çocukların
birbirlerine neden dayanama-dıklarını da açıklar, çünkü onlar önceki yaşamlarında
birbirlerinden nefret etmişlerdir. Onlar, en azından bir şeyleri halletmek istediklerine karar
vererek birlikte enkarne olmuşlar, ama bunu pek başaramamışlardır.
S: Ama, bir kez fiziksel bedene girdikten sonra tüm bunları hatırlamıyorsunuz.
Y: Bu büyük ölçüde doğru. Ama, daima bu bilince erişmenin yolları vardır. Bu sadece biraz
zaman ve inceleme gerektirir.
S: Birçok insan bana geçmiş yaşamlarımızı neden hatırlamadığımızı soruyor. Bu karmik
bağlantıların bilincinde olmamızın çok yardımı olacağını düşünüyorlar.
Y: Yardımı olmazdı, tam tersine, işleri çok karmaşık hale getirirdi. Sayısız geçmiş yaşamınızın
anlarının sizi sürekli bombardıman ettiği bir ortamda günlük yaşamınızı sürdürmenizin ne
kadar zor olabileceğini düşünün. O zaman, bu yaşamınızda halletmeniz gereken dersler
üzerinde asla konsantre olamazdınız. Bazen, çocukluğunuzda geçmiş yaşam
60
Ofçuttar
bağlantılarınızı hatırlarsınız, çünkü onlara hâlâ yakınsınız-dır. Ama, daha sonraki yıllarda
edindiğiniz anılarınız bu eski anıları derinlere gömer ve siz unutursunuz -ancak onlar hâlâ
bilinçaltınızdadır. Bu yüzden, bir şey yerine bir başka şeyi yapmanız gerektiğini hissettiğinizde
ve bu hisse uygun davrandığınızda, genelde bu, bilinçaltınızın size belli bir karmayı hafifçe
hatırlatmasından kaynaklanmaktadır.
S: O hayatta önceleri yapmadığınız bir şeyi...
Y: Evet. İşte bu yüzden, bu geçmiş karmaları bulup çıkarmak için hipnoz ve diğer yöntemleri
geliştirmenize izin verilmiştir, böylece bu karmayla ilgili kişiler daha hızla ilerleyebilirler. Bu
kısmen, Kova-burcu Çağı'na girmemizle de ilgilidir.
S: Bunlar bir tür kestirme yollardır. Ama, birçok insan bu şeyleri kendi başlarına
hatırlayabilmeleri gerektiğini, bunun sorunlarını halletmelerine yardımcı olacağını düşünüyor.
Sanki, bu insanlarla olan sorunlarınızı hatırlasanız bu işleri daha kolaylaştıracakmış gibi
görünüyor.
Y: Ama, sonra işler daha da zorlaşır, çünkü bu hatırlama yüzünden geçmişin önyargılarını da
bu güne taşırsınız. İşte bizim kaçınmaya çalıştığımız şey budur. Bazı durumlarda hatırlamanın
yardımı olur. Bazı insanlar bununla diğerlerine göre daha iyi başa çıkabilirler. Ama, çoğu
durumda bu işe yaramaz. Eğer geçmiş duygular yüzünden hâlâ kızgınsa-nız, bunun getireceği
tek şey, içinde pek mantık bulunmayan bir öfke olacaktır. Bu yüzden, geçmişi hatırlamanın her
zaman yararı olmaz.
S: Karmayı siz nasıl tarif edebilirsiniz?
(Genel bir tarife göre, karma, olumlu ve olumsuz her şeyin geriye ödenmesi ve dengelenmesi
gerektiğini bildiren evrensel denge ya da neden-sonuç yasasıdır.)
Y: Sanırım, farklı insanlar bu sözcüğe kendi anlamları-
61
Ölümün Ötesi
nı katmışlar. Bunu gerçekten söylemek zor, ama çok genel bir sözcük olarak o sevmek
anlamına gelir. Bir örnek olarak, eğer birini öldürürseniz, bununla yeniden yüzleşmeniz
gerekir. Örneğin, diyelim ki para için öldürdünüz. Bunun üstesinden gelebilene kadar aynı
durumla tekrar karşılaşmak zorundasınızdır. Durumlar çoğu kez tersine döner ve siz para için
öldürülebilirsiniz. Ya da her şeyin çok hoş ve güzel olduğu, çok zevk verici bir yaşamı bırakmak
zorunda kalabilirsiniz. Onu kısa kesersiniz. Böylece, bir şeylerin kaybını dene-yimlemeniz
gerekir. Her şey insana geri döner.
S: Karma borcunu ödemenin başka yolları olduğunu da duydum. Bu ille de göze göz, dişe diş
bir ödeşme olmak zorunda mı?
Y: Hayır, diyelim ki bir insana büyük bir haksızlık yaptınız. O zaman, bir başka yaşamda o
insana hizmet ederek de karma borcunuzu ödeyebilirsiniz. Belki geçmişteki o yanlışınızı telafi
etmek için o insana bakıp hizmet edebilir, onun koruyucusu olabilirsiniz. Bazen, tüm bir yaşamı
o insana da adayabilirsiniz. O insan için kendinizden vazgeçersiniz. Yaptığınız şey daima bir
biçimde temize çıkarılır.
S." Sizden ne haber? Siz genç mi yoksa yaşlı bir ruh musunuz? Bir başka deyişle, siz uzun bir
süredir mi, yoksa kısa bir süredir mi buralarda bulunuyorsunuz?
Y: Tüm ruhlar bir dereceye kadar buralarda bulunmuşlardır. Bazılarımız, kendi kişisel
nedenlerimizden ötürü, diğerlerinden daha sık bir biçimde enkarne olmayı seçmişiz-dir. İşte bu
yüzden "yaşlı ya da genç ruh" terimi kullanılır. Bazıları Dünyevi deneyim açısından gençtir. Ben
sadece kendime değil, başkalarına da yardım etmek için yapabileceğim şeyleri elle tutulur
gözle görülür bir biçimde yapmaktan hoşlandığımı gördüm. Böylece, tekrar tekrar geri gelme
eğili-mindeyim.
S: O halde, bir genç ruh fazla Dünyevi deneyime sahip
62
OlQiffar olmayan biridir, öyle mi?
Y: Evet, ya da diğer âlemlerde fazla deneyime sahip olmayan, çünkü Dünya tek bilinç âlemi
değildir.
S: Okula gittiğinizi, orada bazı dersler öğrendiğinizi söylemiştiniz. Eğer spiritüel dünyada
dersler öğrenebiliyor-sanız, fiziksel dünyada enkarne olmak neden gerekli?
Y: Bu çok gerekli. Bu bir kitap okumaya benzetilebilir. Bir kitabı okuyup onun içindeki bilgiyi
alabilirsiniz, ama onu henüz kullanmamış, yaşama geçirmemişsinizdir. Ve eğer o bilgiyi
kullanmazsanız, onun hiçbir değeri olmaz. Bir değişim nedenini deneyimlemeden kendinizi
değiştiremezsiniz. Eğer siz sorunları deneyimliyor, yaşıyorsanız, bu daha güçlü ve daha kişisel
olur. Bir şey hakkında sadece bir şeyler okumuşsanız, o bu kadar güçlü bir biçimde
hissedilmez. Siz bir şeyi nasıl yapacağınız hakkındaki her şeyi bir kitabı okuyarak
öğrenebilirsiniz, ama o işe ellerinizi sokmadıkça, bizzat deneyimlemedikçe, bunun size hiçbir
yararı olmaz.
S: Dünyada, beden içinde deneyim yaşamanın zor olduğunu söylüyorlar. Dersleri öğrenmek
için bunun zor bir yol olduğunu... Bunun doğru olduğunu düşünüyor musunuz?
Y: Bu dersleri öğrenmek için zor bir yoldur, ama sonuçta o dersler daha kalıcı olurlar. Eğer bir
sürü mücadele geçirdikten sonra bir dersi öğrenebilirseniz, o artık hep sizinle kalacaktır.
S: Kaç hayat yaşadığınızı biliyor musunuz? Y: Hiçbir fikrim yok. Belki yüz, belki daha fazla. S:
Bu konuda bir hesap tutmak zor mu? Y: İlk elli yaşamdan sonra, evet.
Bunun nasıl olabileceğini anlayabiliyorum, çünkü bir kadın denekle bir yıl boyunca onun yirmi
altı yaşamı üzerinde çalıştıktan sonra tüm bu yaşamlar bulanıklaşıp karışmaya başladı ve ben
onları birbirinden ayırt etmekte zorlan-
63
Ölümün Ötesi
maya başladım. Onların birbirini nasıl etkilediklerini ve -bir bilmecenin parçaları gibi- nasıl
bütün bir kişiliğin parçalarını oluşturduklarını görebiliyordum.
S: Peki, bu yaşamların kaydı herhangi bir yerde tutuluyor mu?
Y: Evet, ama bu önemli değil. Önemli olan sadece deneyimdir.
S: Akaşik Kayıtlar diye bir şey duydunuz mu?
Y: Evet, yaşam kayıtları. Bu kayıtların koruyucusu olan varlıklar vardır ve onlar bu kayıtları
okuma iznine sahiptirler. Bu konuda yıllarca inceleme ve uygulama yapmış bazı varlıklar da bu
kayıtlara küçük çapta ulaşabilirler. Ama, çok az varlık bu kayıtlara tümüyle erişebilir, ve
bildiğim kadarıyla, enkarne haldeki hiçbir varlık bu kayıtlara ulaşamaz.
Bir başka ruh ise bu kayıtları çok daha fazla ulaşılabilir olarak görmüştü:
S: Akaşik Kayıtlardı duydunuz mu? Belki siz ona başka bir isim veriyorsunuzdur. Bir yerlerde,
yaşadığınız tüm hayatlarla ilgili bir kaydın bulunduğunu düşünüyor musunuz?
Y: Evet. Eğer ona bir isim vermem gerekirse, "Yaşam Kitabı" diyebilirim. O, bu tarafta. O çok
büyük.
S: Bu sadece sizin mi, yoksa herkesin kaydı mı?
Y: Herkes gidip ona bakabilir. Sayfalan çevirirsiniz, ve eğer ben ona bakıyorsam, o zaman o
benim aradığım şeyi yansıtır. Eğer bir başkası ona bakarsa, o zaman o bu varlığın aradığı şeyi
yansıtır. Bu bir tür sihirli bir kitaptır.
S: Herkesin kaydının"nasıl bir kitapta yer alabildiğini merak ediyorum. Bunun oldukça büyük
bir kitap olması gerekir.
Y: Siz neyi bulmak istediğinizi düşünüyorsanız, neyi arıyorsanız o hemen orada belirir.
64
Oiçuttar
Bir başka varlık ise Akaşik Kayıtlar'ı daha kişisel bir düzeyde açıklamaya çalıştı:
Y: Gerçekten de Akaşık JKayıtlar_ diye bir şey vardır ve aradığınız kişisel bilgi için bu kayıtlara
ulaşabilirsiniz. Akaşik Kayıtlar kavramı belki tam olarak anlaşılamamıştır. Şimdi bunu
tanımlamak istiyoruz. Belki bu konuda, bir bankadaki özel kasalar benzetmesini kullanabiliriz.
Bu bireysel kasalar sizin kişisel eşyanızı depolar. Bankanın kendisi de bir depodur; ancak, her
bireysel kasa sadece sahibiyle ilgili şeyleri içerir. Aslında, siz kendiniz kendi enerjinizi
depolarsınız, ya da bu enerjinin özel kasası sizsiniz. Böylece, siz kendi kasanıza gidip aradığınız
bilgiyi oradan çekebilirsiniz. Ancak, bu bilginin haznesi siz kendinizsiniz.
S: Peki, bu özel kasalar geçmiş yaşamlarımızın olduğu gibi, geleceğimizin tüm kayıtlarını da
içeriyorlar mı?
Y: Onlar sadece, bu zamanda sizin için uygun olanı içerirler. Elbette, şu sırada yanıtını
almanızın sizin için uygun olmayacağı sorular vardır, ve bundan dolayı özel kasanızda bu
konuda bir şey bulamazsınız.
S: Bilgi bu kasada nasıl depolanır? Orada yaşadığımız hayatın mı, düşündüğümüz düşüncelerin
mi kayıtlan bulunur?
Y: Deneyimlediğiniz her şey, yaşamınızdaki her bir deneyim parçası, siz onu deneyimlerken
otomatik olarak kaydolur. Sanki bu yaşamınızdan oluşan bir banttır ve sonra istediğiniz zaman
ona başvurabilirsiniz.
S: Başka insanların da bu banda ulaşmaları mümkün müdür?
Y: Çalışmanız vasıtasıyla sizin de bildiğiniz gibi, bu elbette mümkündür.
S: "Paralel yaşamlar" dediğimiz durumda da olan bu mudur?
65
Ölümün Ötesi
Y: Gerçekten de, aynı anda başkalarının Akaşik Kayıt-ları'na da başvurup, bir başka bireyin
yaşadığı deneyimlerden izlenimler almak mümkündür. Bu göründüğü kadar az rastlanan bir
şey değildir.
S: Bir başka deyişle, biz bir geçmiş yaşam deneyimini araştırırken, aslında bir başkasının
Akaşik Kayıtları'na da girmiş olabiliriz, öyle mi?
Y: Ya da belki, kendinizinkine.
S: Aradaki farkı belirlemenin bir yolu var mıdır?
Y: Bunu bilmek gerekir mi? O anda o kayıtların size gösterilmesi, onun size bir şeyler
anlatacak olmasından, sizinle ilgili olmasından kaynaklanır. Bundan dolayı, kayıtların kime ait
olduğunu ayırt etmek gerekli değildir. O anda onun size gösterilmesi, onun sizin için o anda
uygun bir kayıt olduğunun bir göstergesidir.
Bana ayrıca, bilmemizin uygun olmadığı durumlarda sorularımızın yanıtlanmadığı da söylendi.
Bazı bilgiler o anda bize bir deva değil, bir zehir olacağından, bazı şeyleri bilmemize izin
verilmemesinin daha iyi olacağı, bunun da bizi korumak amacını güden bir sansür olduğu
bildirildi.
S: Bir insanın tüm yaşamının bir enerji olarak kaydedildiği şeklinde bir kuram var. Siz bir teyp
bandı benzetmesini kullandınız. Ama, her şeyin, hatta düşüncelerin ve eylemlerin bile enerji
ürettiği ve bu enerjinin olduğu gibi kaldığı fikri var. Bunun bir özel kasaya benzetilmesi uygun
mudur?
Y: Bu doğrudur. Ayrıca, gerektiğinde bunu silmek de mümkündür. Bir deneyimin, hiçbir yararlı
amaca hizmet etmeyen belli bir kısmının kayıtlardan silinmesi mümkündür -örneğin,
Museviler'in yakıldıkları Auschwitz fırınları...
S: Eğer istersek bunu bilinçli olarak yapabilir miyiz?
Y: Bunu siz yapamazsınız, çünkü siz tüm benliğinizin
66
Olcudur
çok küçük bir parçasısınız. Bunu ancak, bu bilgilerin koruyu-cularıyla işbirliği içinde, sizin bütün
benliğiniz yapabilir. Bu bilinçli bir düzeyde yapılmaz. Çünkü deneyiminizin herhangi bir
kısmının silinmesinin uygun olacağına karar verilmesini sağlayacak bilgiye siz ulaşamazsınız.
Bu karar, o kayıtların koruyuculanyla sizin yüksek benliğinizin işbirliğini gerektirir.
S: Auschwitz fırınları gibi olayların silinmesinden söz ettiniz. Onlar olumsuzlukları yüzünden mi
silindiler?
Y: Bu fırınlarda yakılmış bireylerin çoğu için bu niyetlenmiş bir deneyim değildi. Bu yüzden,
karmik korunmaları adına, bu deneyimin daha sonraki yaşamlarında sorunlar yaratmaması için
bu deneyim silinebilirdi. Böylece, onların bilinçaltları, daha sonraki yaşamlarında gerçekten
sorunlar yaratacak böyle bir olayın trajedisine ulaşamayacaktı.
S: Bu, onların öldükten sonra gittikleri "dinlenme-yeri" nde gerçekleşen işlemin bir parçası
mıdır?
Y: Evet. Bu, travmatik deneyimlerin şifa enerjileriyle ortadan kaldırıldığı bir şifa sürecidir.
S: O halde, bu sürecin bu suçları işleyenlerle ilgili olarak nasıl işlediğini de açıklayabilir misiniz?
Y: Onların karmik kayıtları yapılan gaddarlığa uygun karmayı yansıtacaktır. Çünkü, dini
terminolojiyi kullanırsak, bu gaddarlıklar kaydedildiğinde, buna uygun olan kefaret de ortaya
çıkar. Bu kayıtlara girildiğinde, bu karmik ödemeler de aşikâr olur. Ve böylece, bir sonraki
enkarnasyon için hazırlanırken, neyin şifa bulması gerektiği belirlenip, yaşanacak bu şifa
deneyimi saptanır.
S: Doğmadan önce, ilgili tüm Akaşik Kayıt size yeniden gösterilir mi?
Y: Belki bu tamamen bireysel bir bildirim olabilir. Bazıları belki tüm olayı yeniden gözden
geçirirler. Ancak, bazı-
67
Ölümün Ötesi
lanna belki sadece kısa bir özet verilir. Bu tamamen o bireye ve gelecek hayat için plânlanan
hedeflere bağlıdır. Tüm olasılıkları kapsayacak geniş kapsamlı bir bildirimde bulunmamız
mümkün değildir.
S: Tüm geçmiş yaşamlarınıza bakmak zorunda mısınız, yoksa henüz bitirmiş olduğunuz
yaşamla mı meşgul olursunuz?
Y: İlle de son yaşamınızla meşgul olmazsınız, şimdi o belli karma üzerinde çalışabilecek kadar
yeterince uzaklaştığınızı hissettiğiniz yaşamlarla meşgul olursunuz. Bir insan öldükten sonra,
zihnen, sadece son yaşamında oluşturduğu karma ile meşgul olmayabilir; eğer oluşturduğu
karma ile yüzleşebileceğini hissediyorsa, bundan önceki yaşamlarla da meşgul olabilir.
S: Yani, yaşadığınız tüm hayatlarla ilgili bir hesap çetelesi tutup, onu bütünüyle elden
geçirmezsiniz, öyle mi?
Y: Bir seferinde değil, hayır. Kayıtlar oradadır. Bir seferde ele alınamayacak kadar çok karma
oluşturulmuştur.
S: O halde, tüm karmayı gözden geçirip, "Şimdi tüm geçmiş yaşamlarımda oluşturduğum
karmayı düzeltmek için şunu şunu yapmam gerekir," demezsiniz.
Y: Eğer onlar o kadar eskiye dayanıyorsa, genelde o sorunlar, o karma halledilmiştir.
Aşağıdaki kadın denek ile bir yıl boyunca, onun otuz yaşamı üzerinde çalışmıştım ve henüz işin
daha yüzeyini kazıyabildiğimi hissediyordum.
Y: Tüm yaşamlarımla ilişki kurmam gerekmeyecek, çünkü belki bunların bazıları birer dinlenme
yaşamıydı ve benim dışımda kimse için bir anlam ifade etmeyebilirler. Ancak, onlardan çok
ders alınabilecek birçok yaşam da geçirdim.
68
Oiçuttar
S: Karmanın değişik biçimlerde halledilmesiyle ilgili bir model görmek üzere bu yaşamların her
birini inceliyorum.
Y: Evet. Ama, elde ettiğiniz şeyde daima yanıtlar bulmayı beklemeyin. Bizim bulunduğumuz
düzeyde bile biz buna belli bir görüş noktasından bakıyoruz ve bütün ile kıyaslandığında bizim
görüş noktamız da hâlâ çok dardır.
S: Bunların bazılarının basit yaşamlar, dinlenme yaşamları olduğunu fark ettim.
Y: Evet, bunlar, olumlu ya da olumsuz daha fazla karmanın oluşturulmadığı yaşamlardı.
S: Bu yaşamların birçoğu öyle zihinsel, zeki yaşamlar değildi. Onlar aşağı yukarı fiziksel
yaşamlardı.
Y: Ama, onlar varlık için ve nihai sonuç için önemlidirler.
Bir "dinlenme yaşamı" önemsiz bir yaşam olarak tanımlanabilir, ancak ben hiçbir yaşamın
gerçekten önemsiz olduğunu sanmıyorum. Her bir yaşam bir insanın benzersiz öyküsüdür ve
bundan dolayı da tüm yaşamlar yararlı ve değerlidir. Bir dinlenme yaşamı uzun ya da kısa
olabilir. Böyle en-karnasyonlarda bir insan, görünüşte, olağandışı hiçbir şeyin olmadığı, sıkıcı,
anlamsız bir yaşam sürer.
Hiçbir engelle karşılaşmadan çok kolay bir yaşam süren bu tür insanları hepimiz tanımışızdır.
Onların yaşamlarında hiçbir dalgalanma olmaz. Karma, böyle yeni karma yaratmadan geçirilen
bir yaşamda da ödenebilir. Yavaşlayıp rahatlamadan, sürekli olarak bir travmatık yaşamdan
diğerine geçemeyeceğimiz için, herkesin ara sıra böyle bir yaşama ihtiyacı olduğunu
düşünüyorum.
Bir dinlenme yaşamı bunun için mükemmeldir ve kişilik sıkıcı ve önemsiz görünebilse de, bu
yaşam bir yarara ve değere sahiptir. Bu, karşılaştığımız ve bu tip bir yaşam süren insanları
anlamamıza da yardımcı olabilir. Onları yargı-
69
Ölümün Ötesi
layamayacağımızı anlamalıyız. O insanların ne tür bir yaşamdan sonra dinlenmekte olduklarını
ya da ne tür bir yaşama hazırlandıklarını, bundan önceki yaşamlarında neleri başardıklarını ya
da bundan sonraki yaşamlarında neleri başaracaklarını bilemeyiz.
S: Sözünü ettiğiniz bu okul sizin bir şeyler öğrenebileceğiniz tek yer mi?
Y: Hayır, diğer varoluş katlarında başka tipte okullar vardır. Her şey, en azından bir kez belli
bir dereceye kadar deneyimlenmelidir.
S: Siz bir yaşamı bitirdiğiniz her seferinde okula gider misiniz?
Y: Her zaman değil. Bazen sadece dinlenmeyi seçersiniz.
Bu sözü edilen dinlen me-yerinde birçok kez varlıklarla karşılaştım. Onlar oradayken konuşmak
istemiyorlardı. Sesleri çok uykulu geliyordu ve hiçbir bilgi vermeye istekli görünmüyorlardı;
bunu, geceyarısı uykudan uyandırılan bir insanın haline benzetebilirdiniz. Onlar ayrıca,
verilecek hiçbir tarif yokmuşçasına, bulundukları yeri tarif edemiyorlardı. Bu, insanın bir kez
daha o sonsuz yaşam çarkına katılmaya hazır olana dek, hiçbir şey düşünmeden ve hiçbir
sorun yaşamadan belli bir süre boyunca her şeyden uzaklaşabileceği sessiz, huzurlu bir yer
gibi görünüyordu.
S; Bu dinlenme-yeri sizin bulunduğunuz yerden farklı bir yerde mi?
Y: Hayır, arada bir fark yok. Bazıları önce okula gelir, ve sonra, diğer öğrenim yollarına
girmeden önce bir süre dinlenirler. Diğerleri sadece dinlenmeye ayrılmış bir yere giderler ki
burada mutlak bir sessizlik ve hiçliğin özü vardır.
S: İşte ben burayı soruyordum. İnsanlar çok travmatik
70
OlçuCCar bir yaşamdan sonra genelde buraya mı giderler?
Y: Evet, ya da o travmayı unutmak istemeyip onu ileri taşımak istediklerinde de buraya
giderler.
Hatırlanan Beş Yaşam adlı kitabımda yer alan Gretc-hen'in öyküsünü düşünüyordum. Bu
mümkün olmadığı halde, Gretchen, Almanya'daki enkarnasyonuna geri dönmeye çalışıyordu.
Ve o, bu ısrarlı yaşamın tüm anıları silinene kadar sürekli olarak bu dinlenme-yerine geri
gönderilmişti. Ancak ondan sonra o yeniden enkarne olup normal olarak işlev yapabilmişti.
S: Evet, eski yaşamının anılarını ileriye taşımak isteyen biriyle karşılaşmıştım. O bir türlü
bunları bırakamıyor ve sizin sözünü ettiğinize benzer bir yere gönderiliyordu. Birçok ruh bana
farklı şeyler anlatmış, ama birbirine benzer yerleri tarif etmiştir. Peki, bir dinlenme yaşamı da
bu dinlenme-yerine gitmekle aynı amaca mı hizmet eder?
Y: Küçük bir ölçüde, evet. Dinlenme-yeri, o noktaya kadar olan her şeyi tamamen siler.
Dinlenme yaşamları ise gerilim dolu bir yaşamdan sonra yaşanır, bu durumda insanın
dinlenmeye ihtiyacı vardır, ama bu yaşamı ille de eski kişiliğini unutmak için yaşamaz, çünkü
bunu kolayca yapmıştır. Dinlenme-yeri ise daha önceki kişiliğini ya da yaşadığı sorunları
unutmakta zorlanan ve onlarla özdeşleşmeye devam edenler içindir. Aksi takdirde, bundan
sonraki yaşamlarında o kişiliğin çok güçlü bir etkisi olacaktır. Böylece, dinlenme-yerine bunu
unutmak için gidersiniz.
S: Değişik öğrenim yerlerini tarif etmeyi sürdürür müsünüz?
Y: Sonsuz sayıda okul ve öğrenim yeri vardır ve kendi ihtiyacınıza bağlı olarak bunlara
gidersiniz. Bazen geriye bakıp, o yaşamda öğrenmeniz gereken dersler üzerinde düşünmeniz
ve neleri başarmış olduğunuzu keşfetmeniz gere-
71
Öfümün Ötesi
kir. Bazen, başarmak istediğiniz şey sizin bir okula gitmenize neden olur. Bazen de direkt
olarak yeniden enkarne olursunuz.
S: Bu şeyler hakkında kurallar ya da yönetmelikler var mıdır?
Y: Bu genelde varlığın kendi seçimine bağlıdır. Ancak özel durumlarda,1 yani o varlığın çok
fazla şeyi ileriye taşıyacağı görüldüğü durumlarda, o ya okula gidip bu durumu halletmeye
çalışır ya da dinlenme-yerine gönderilir.
S: Ama, hemen yeniden enkarne de olabilirsiniz, öyle değil mi?
Y: Eğer ruh böyle istiyorsa, evet.
S: Bazen yıllarca beklemeniz gerektiğini düşünmüştüm.
Y: Her zaman değil. Bu o ruhun karşılaşacağı sorunlarla başa çıkma kapasitesine bağlıdır.
Bazıları yeni enkarnas-yonlarıyla başa çıkabilmek üzere hazırlanmak ya da eski yaşamlarını
unutmak için daha fazla zamana ihtiyaç duyarlar.
S: Yeniden enkarne olmadan önce geçmişi unutmak daha mı iyidir?
Y: Birçok durumda, evet. Eğer bir sonraki enkarnasyo-nunuza eski derslerinizi taşımanın bir
gereği yoksa, onları unutmak iyidir. Aksi takdirde, kişi sürekli olarak önceki yaşamına geri
dönmeye çalışacaktır ki bu mümkün değildir.
Hatırlanan Beş Yaşam adlı kitabımda yer alan Gretc-hen de sürekli olarak Almanya'da geçirdiği
yaşama geri dönmek istemişti. Onun en sonunda bu eski yaşamına geri dönemeyeceği
gerçeğini kabullenmesi için o dinlenme-yerinde iki yüzyıl geçirmesi gerekmişti. Bu öylesine
güçlü ve şiddetli bir yaşamdı ki, bu insan en sonunda Dünya'ya geri dönebildiğinde, eskisinin
tam zıddı bir kişilikle dönmek zorunda kalmıştı. Onun dünyevi derslerle başa çıkabilmesinin ve
bu derslere devam edebilmesinin tek yolu buydu.
72
OtçuCfar
S: insanların eski yaşamlarını ve kişiliklerini unutmamalarının daha iyi olacağı durumlar da var
mıdır?
Y: Bu durumda, o eski yaşamdan, bu yaşamlarında de-neyimleyecekleri şeyle direkt ilgili
olarak öğrenecekleri bir şey vardır.
S: Bu durumlarda hemen yeniden enkarne olmak daha mı iyidir?
Y: Bazen. Ama bazen, bir önceki enkarnasyonun bilgisiyle başa çıkabilmek için kendinizi daha
uzun bir bir süre hazırlamanız gerekir.
S: Hemen enkarne olma kararında kişinin karması da etkili olur mu?
Y: Evet. Bu ayrıca, belli şeyleri halletmeye çalışıp çalışmadığınıza da bağlıdır. Bazen, henüz bu
âleme geçmemiş (ölmemiş) olanları da beklemeniz gerekir. Doğacağınız zamanı her zaman
kendiniz seçmezsiniz. Sizin bu nihai kararı vermenize bazı üstatlar ve öğretmenler yardım
ederler. Ayrıca, o karmayı oluşturduğunuz kişinin durumu da burada önemlidir.
S: O diğer kişinin de onayı gerekir mi?
Y: Bu belli koşullara bağlıdır. Onların onayı her zaman gerekli değildir.
S: Tüm bu kararları vermenize yardımcı olan öğretmenlerin ve üstatların kararları sizinkilerden
daha mı önemlidir?
Y: Daha önemli değildir. Çoğu kez, onlar duruma farklı bir açıdan bakarlar. Onlar duruma
kendi deneyimleri ışığında bakar ve bilgeliklerini sizinle paylaşırlar. Çoğu zaman yargıları tam
doğrudur ve siz de bedelini ödeyerek aynı perspektiften görmeyi öğrenirsiniz ve bu şekilde
gelişirsiniz.
S: Peki, bir ruh istemediği halde enkarne olmaya zorlanabilir mi?
73
Ölümün Ötesi
Y: Bazı durumlarda evet, ama bu onun enkarne olmak istememesinden kaynaklanmayabilir.
Varsayalım ki o çok zevk aldığı geçmiş yaşamında bir erkekti, ve şimdi bir kadın olarak
gelmeye zorlanmaktadır. Eğer seçim hakkı onda olsa, o yine bir erkek olarak gelmeyi
seçecektir. Bunun olduğu zamanlar vardır, evet. Bu âlemde varoluş çok daha kolaydır, ama o
zaman ruh çok fazla şey öğrenmez, çünkü bu dünyada geçirilen günlük deneyimler size daha
büyük bir bilgelik kazandırırlar. Kusurları ve sorunları olan insanlarla başa çıkmanın getireceği
bir bilgelik. Bu, büyük bilgeliğe erişebilir durumda olan varlıklardan çok daha fazla gelişmenizi
sağlar. Eğer bir ruh bir şeye doğru perspektiften bakmıyorsa, o zaman enkarne olmak zorunda
kalabilir. O zaman, bizzat yaşayarak doğru perspektifi edinebilir, bu perspektif ona böylece
gösterilebilir. Bir varlık enkarne olmadan önce karma dengesini ve onun nasıl olduğunu
gözlemler. Ve o, bu belli durumda ve bu belli karma dengesinde hangi karmaların en iyi
biçimde halledilebileceğini görür. Onun ruhsal üstatları bu hayatta neyi başarmak istediğini
anlayıp belirlemesine yardımcı olmak üzere bazı önerilerde bulunabilirler. Ama, kimse
kesinlikle nefret ettiği bir durum içinde enkarne olmaya zorlanamaz. Hangi koşullarda enkarne
olunacağı, genelde, o kişi ile onun ruhsal üstatlarının fikir birliğiyle saptanır. Onlar hayatlarının
birçok veçhesinden hoşlanmayabilirler, ama o hayatla büyük ölçüde başa çıkabilir duruda
olacaklardır. Ve pek hoşlanmadıkları o şeylere ruhsal meydan okumalar olarak, çaba gösterip
başarmaları gereken şeyler olarak bakarlar. Bu şeylerle ne kadar iyi başa çıktıkları,
karmalarının bir kısmını halletmelerine yardımcı olan şeylerden biridir. Spiritüel kata geri
döndüklerinde eğer başarılı ol-muşlarsa, bu onların karmalarını iyi yönde etkiler.
S: Bireysel bir vakayı düşünüyordum. Bu kız bir başka yaşamında intihar etmiş ve yeniden
enkarne olmaya zorlan-
74

OfaCCar
mıştı. Durumlar ve her şey doğru görünüyordu, ama o gerçekten geri dönmek istememişti.
Y: Bazen, örneğin bir varlık ruhsal bir hastanede bulunuyorsa ve üstatları ona, "Eh, artık
dünyaya geri dönme zamanın geldi, çünkü burada ebediyen kalamazsın," dedikleri zaman bu
olur. Bu durumda, o varlık korktuğu için dışsal bir direnç gösterir. Ama, içsel olarak o, bu
durumdan kurtulup gelişmek istiyorsa bunu yapmak zorunda olduğunu bilir. O istemiyormuş
izlenimini verse de, bunu yapmak zorunda olduğunu bilir.
S: Ama bu durumda, bu ruhlar dünyaya dönmeye zorlanırlar...
Y: Buna kuvvetle teşvik edilirler diyelim, çünkü o ruhsal hastanede ebediyen kalamazlar, ve
böylece geri dönmek zorundadırlar. Hasta ve zarar görmüş ruhların, sağlıklı olanlardan daha
güçlü bir rehberliğe ihtiyaçları vardır. Bir dereceye kadar, onlar bu konuda karar verme
sorumluluğunu yitirmişlerdir. Şimdi, terazinin diğer gözünde ise, sizin gibi ruhların durdurulup,
size, "Dur bakalım. Henüz geri gidemezsin, henüz öğrenmen gereken bazı şeyler var," denmesi
gerekir. Çünkü siz geri dönüp bu hayata dalmak için sabırsızlanıyordunuz.
S: Ama, sözünü ettiğim bu kız bu hayatında çok mutsuz. O kesinlikle bu hayatla pek iyi bir
biçimde başa çıkıyor görünmüyordu...
Y: Eh, bununla nasıl başa çıkacağını ve bu süreç içinde nasıl mutlu olacağını anlamak birkaç
hayat alır. Bu hayatını da intiharla sonuçlandırmadığı sürece bu da bir ilerleme sayılacaktır.
S: O aynı kişilerle aynı duruma girmek zorunda mıydı? Y: Hiç kuşkusuz, o yine aynı kişilerle
aynı durumu yaşayacağından, onun bu hayatta karşılaşacağı asıl zorluk, bu
75
Ölümün Ötesi
hayatını da intihar ederek sona erdirmemek olacaktır. Asıl mücadele, bu insanlarla normal bir
ömür boyunca başa çı-kabilip bu hayatı kısa kesmemek olacaktır. Eğer o bunu başarırsa, o
zaman sonraki yaşamı ve onu izleyen yaşamları daha iyi sonuçlanacaktır. Bundan sonraki
yaşamlarında en sonunda bu insan, bir seferinde tüm bir grup yerine bir-iki kişiyle başa
çıkmak zorunda olacağı bir duruma gelecektir. Ve o ayrıca yeniden mutlu olmayı öğrenecektir.
Enkarne olmaları için görünüşte zorlanan kişiler bunun onların hayrına olduğunu bilirler. Bu
konuda düşünmeleri için onlara zaman tanınır ve onlar gerçekten geri dönmeleri gerektiğini,
aksi takdirde o konumda ebediyen saplanıp kalacaklarını ve asla bir ilerleme
kaydedemeyeceklerini idrak ederler. Asla ilerleme kaydetmemek ise Hristiyanlığın cehennem
kavramına en yakın şeydir.
S: Sizin başka yerlere gitmenize de izin veriliyor mu, yoksa bu okulda mı kalmak zorundasınız?
Y: Bazen, ruhun bunlarla nasıl başa çıkması gerektiğini görmek için diğer varoluş katlarını
ziyaret ederiz. Bu düzeylerin her birinin bize öğretecek dersleri vardır.
S: Ben diğer ruhlarla konuşurken, onlar bazen çevrelerini farklı bir biçimde tarif ediyorlar.
Y: Bunun çoğu bireyin imgelemesine bağlıdır, çünkü okulların çoğunu siz nasıl imgeliyorsanız
öyle görürsünüz. Siz kendi deneyimlerinize bağlı olarak onu belli bir biçimde görebilirsiniz, bir
başkası ise onu tamamen farklı bir şey olarak görebilir ve o hâlâ temelde aynı yer olarak
kalacaktır.
S: Ben ise orasının tüm bu farklı yerleri içerecek kadar büyük bir yer olabileceğini
düşünmüştüm.
Y: Bu da doğru. Çünkü sonsuz sayıda kat vardır.
S: Bir ruh bana, Dünya katı ile spiritüel kat arasında gidip gelerek ruhları taşıyan altın bir
kayıktan söz etmişti.
76
O/QiCCar
Siz hiç böyle bir şey gördünüz mü?
Y: Büyük bir olasılıkla bu, olan bitenlerle ilgili onun kendi imgelemesidir. Bazıları da spiritüel
kata giden altın basamaklardan ya da bir köprüden söz ederler. Bazısı da sadece büyük bir ışık
holü görür ve bu ışığa doğru ilerler. Burada çoğunlukla, bireysel deneyimleri, imgelemeleri
onların gördükleri şeyi belirler ve hayal ettikleri şey gerçekleşir. Burada imgeleyebileceğiniz
her şey gerçek olabilir. Çünkü siz kendi kaderinizin, kendi bedeninizin, kendi alıcınızın efendi-
sisiniz. Önünüzde beliren şeyi siz yaratırsınız. Siz burada birlikte-yaratansınız. İster fiziksel,
ister spiritüel katlarda olsun, önünüzde bulduğunuz şeyi siz yaratmışsınızdır. Herkes bu
sorumluluğa uyum sağlamalıdır, çünkü herkes tezahür eden kaderinin birlikte-yaratanıdır.
S: Bir insanın sakat yaşadığı bir hayat için ne söyleyeceksiniz? Bu da bir amaca hizmet eder
mi?
Y: Oh, evet! Bu, varlığı alçak gönüllü hale getiren bir deneyimdir. Bu durumda, kendinle
gerçekten uzlaşmaya ve kendi içine bakmaya, dışarıdaki insanların senin hakkında ne
düşündüklerini umursamamaya zorlanırsın. İnsanların kendilerini başka insanların gördükleri
gibi görme eğilimine sahip olmaları çok kolaydır ki bu doğru bir yaklaşım değildir. Siz
gerçekten ne iseniz o'sunuz, sonra siz ne olduğunuzu düşünüyorsanız o'sunuz, sonra siz başka
insanlar sizi nasıl görüyorlarsa o'sunuz... ve sonra siz değişirsiniz. Ama, siz sakatlandığınız
zaman, size üstesinden gelmeniz gereken bir şey sunulmuş demektir. Ve bu durumda
öğrenmeniz gereken şeylerden biri de başkalarının alaylarından etkilenmemektir. Siz diğer
insanların acımasızlığını, kabalığını kişisel olarak alamazsınız. Bu onların başa çıkıp halletmeleri
gereken bir şeydir. Onlar durumu anlamamaktadırlar ya da belki korkmuşlardır. İnsanlar,
genelde, anlamadıkları şeyden korkarlar.
77
ÖCümün Ötesi
S: Sizin hiç sakat geçirdiğiniz bir hayatınız oldu mu?
Y: (Düşünür) Evet, bir hayatımda sonradan gözlerimi kaybetmiştim...
S: O hayattan ne öğrendiğinizi düşünüyorsunuz?
Y: Sabır ve sebat göstermeyi öğrendim. Sahip olduğumuz şeyleri garanti kabul etmemeyi, her
şeyi daha çok takdir etmeyi öğrendim. Ve... (şaşırarak) güvenmeyi öğrendim.
S: O halde, buna değmiş. Peki, böyle bir durumda eğer diğer insanlar sizi iyileştirmeye
çalışırlarsa ve eğer bu sizin başa çıkmanız gereken karmik bir durumsa, o zaman bu şifanın bir
yararı olur mu?
Y: Hayır. Eğer bu bir insanı belli bir noktaya getirmek amacıyla plânlanmış bir şeyse, şifanın bir
yararı olmaz.
S: Peki, şifa vermeyi denemenin bir zararı var mıdır?
Y: Oh, hayır. İçsel kaynaklarını başkalarına yardım etmekte kullananlar daima Tanrı'nın
inayetine mazhar olurlar. Bu verme işlemi, kendinden verme, birlikte ödülünü de getirir.
Aşağıda, genç bir kızı, sağır ve dilsiz olduğu bir yaşamına götürdüğüm bir hipnoz seansından
yapılan bir alıntı yer almaktadır. Onunla öldükten hemen sonra konuşuyordum:
S: Bu kötü bir yaşam sayılmazdı, öyle değil mi? Y: Hayır, çünkü bu yaşamımda yeni bir karma
oluşturmadım.
S: Eh, böyle bir yaşamda herhangi bir karma oluşturamazdınız, öyle değil mi?
Y: Eğer bu durumda mücadele etmeyip ipin ucunu bırakırsanız, yani, bir şeyler başarmak için
çaba göstermezseniz yeni karma oluşturursunuz. Bu tip yaşamlardan belli yararlar elde etmek
için, daima büyük ilerleme kaydetmek üzere çaba göstermelisiniz ve o sakatlığın sizi yenik
düşürmesine
78
Of(uUar
izin vermemelisiniz.
S: Bu durumda karma borcunuzu ödüyor olursunuz. Eğer mücadeleden vazgeçerseniz, o
zaman yeni karma oluşturmuş olursunuz.
Y: Evet.
S: Bir insanın sakat doğmasının ya da sonradan sakatlanmasının ardında mutlaka geçerli bir
neden var mıdır?
Y: Evet. Bu durumu ya geçmişte yaptıkları bir şeyin karmasını ödemek ya da ruhen daha hızlı
gelişmek için seçmişlerdir. Çünkü bu durumda insanın anlayışı gerçekten gelişir, örneğin diğer
insanları yargılamakta o kadar acele etmezsiniz.
Burada, sakat insanların başkaları üzerindeki etkilerini de unutmamamız gerekir. Sakat
insanlarla her gün temas halinde olan insanlar bundan nasıl bir ders almaktadırlar? Onları
uzaktan gözlemleyen kişiler bundan nasıl bir ders almaktadırlar? Olumlu ya da olumsuz hangi
duygular ortaya çıkmaktadır? Ve ayrıca ne tür dersler reddedilmektedir? Bu yine, istesek de
istemesek de herkesin her gün birbirini sürekli olarak birçok biçimde etkilediği gerçeğini
vurgulamaktadır. Karşılaştığımız şeyleri nasıl ele aldığımıza, onları nasıl kabul ya da
reddettiğimize bağlı olarak da bu dersler öğrenilmektedir.
79
T
BÜYÜKTÜR
Spiritüel kattaki Bilgelik Tapınağı'nı tamamen rastlantısal bir biçimde kaşfettik. John isimli, bazı
fiziksel rahatsızlıkları olan genç bir adamla bir hipnoz çalışması yapıyordum. O, spiritüel
âlemde şifa bulabileceği bir yer olup olmadığını merak ediyordu. Ben böyle bir yerin olup
olmadığını bilmiyordum ve bir deneme yapıp bunu öğrenmeye karar verdik. Bu kitapta sunulan
bilgiler, deneklerin hipnozla geçmişe, iki yaşam arasındaki o "ölü" denen hale götürülerek
konuşturul-maları sonucunda elde edilmiştir. Oysa bu sefer farklı olacaktı. John derin bir
hipnoza girdikten sonra, onu kasten spiritüel âleme yönlendirdim ve orada şifayla ilgili bir yer
olup olmadığını araştırmasını istedim.
Ben saymayı bitirdiğimde, John kendini güzel bir eterik ortamda buldu. Ona, burasının, Şifa
Tapınağı, Goblen Odası ve Kütüphane gibi bölümler içeren büyük bir kompleks olan Bilgelik
Tapınağı olduğu bildirilmişti. Deneklerimin gördüğü görsel harikaları göremediğim, bu zevki
yaşayamadığım için zaman zaman düş kırıklığı duyarım. Kör bir insan gibi, ben diğerlerinin
sözel tariflerine dayanmak zorundayım ve sözler deneklerin bu diğer boyutlarda buldukları
harikaları tasvir etmekte çoğunlukla yetersiz kalırlar.
Y: Şu anda Şifa Tapınağı'ndayım. Burası çok güzel bir
81
Ölümün Ötesi
yer. Burası daire biçiminde, kubbeli bir yapı ve tavandaki değerli taşların oluşturduğu
pencerelerden parlak ışıklar içeri süzülüyor. Yukarıdan, bu saydam taşların oluşturduğu
pencerelerden siyah ve beyaz hariç her renk süzülüyor: maviler, kırmızılar, yeşiller, sarılar,
turuncular, turkuazlar, aklınıza gelebilecek her renk... Evet, burada siyah ve beyaz hariç, her
renk temsil ediliyor ve bunların güzel ışıklan daire şeklindeki bu binanın zeminine yayılıyor.
Şimdi, Şifa Tapı-nağı'nın koruyucusu geliyor. O, gülümseyerek yanıma yaklaşıyor ve elimi
tutuyor. Bana, "Bir tedavi görmek için geldin, öyle değil mi? Ruhun epey şeyden geçti, öyle
değil mi? Şimdi burada, tüm bu ışıkların ortasında dur ve bu ışık enerjisinin içinden akmasına
izin ver," diyor.
S: Bu yer bu amaçla mı kullanılıyor?
Yanıt yoktu. Bedensel devinimleri ve yüz ifadeleri onun çok derin bir şeyler deneyimlemekte
olduğunu gösteriyordu. Kndişoye kapılmamıştım, çünkü bu çok haz verici bir dene-vim idil'i
görünüyordu.
>'• Simdi ne olduğunu söyleyebilir misiniz?
Hâlâ bir yanıt yoktu. Kendini tamamen yaşadığı o deneyime kaptırdığı belliydi. Bedeni birkaç
kez şiddetle sarsıldı. Bu birkaç saniye sürdü.
S: Bu nasıl bir duygu veriyor?
Y: Çeşitli ışıklar etrafımda dönüyor, beni hissediyor ve temizliyorlar. O yüzden
konuşamıyorum.
S." Her şeyin yolunda olduğundan emin olmak istemiştim de. Bu güzel bir duygu mu veriyor?
Y: Ah, adeta bir vecit hali... (Bir süre sessizlik olur, bu arada genç adamın bedeni ara sıra
sarsılmaya devam eder.) Oh, bu harika bir duygu. Kendimi öylesine canlanıp tazelenmiş
hissediyorum ki... (Birkaç saniye sessizlik) Ah! Bu ola-
82
ğanüstü. Çevremdeki bu renk ve enerji dalgaları tüm acılarımı alıp götürüyorlar. Ve şimdi
tapınağın koruyucusu elimden tutup beni oradan uzaklaştırıyor. Bana, "Ruhun çevrendeki
olumsuz enerjiden temizlendi. Gelen huzur duygusunu hisset. Sen kendine şifa vermeyi
öğrenme konusunda yoğunlaşmaksın," diyor. (Derin bir soluk alarak) Oh! Bu harika bir
duyguydu. Bu fiziksel bedenleri ağır hasta olanlar için çok güzel bir yer. Onlar öldüklerinde
buraya alınıyorlar ve burada astral ve ruhsal bedenleri şifa bulup canlanıyor. Daha sonra, artık
bedene bağlı olmayan bu varlıklar, ruhsal rehberleri tarafından, ruhsal gelişimleri hakkında
daha çok şey öğrenmek üzere farklı bölgelere aktarılıyorlar. Burada onlar uzun bir kuyruk
oluşturuyorlar. Ben şifa bulmak istediğim ve hâlâ insan bedeninde bulunduğum için, bana
öncelik tanıyarak onlardan önce bu şifa yerine aldılar. Onlar buraya "Renkler ve Işık Dairesi"
diyorlar.
S: Hâlâ fiziksel bedende bulunan birinin buraya gelmesi olağandışı bir şey mi?
Y: Evet. Koruyucu, astral yolculuk halindeyken pek fazla kişinin bu fırsattan yararlanmadığını
söylüyor. "Ama, yararlanmalılar," diyor. "Biz enkarne haldeki ruhlara hizmet etmek için de
buradayız. Eğer gelmek isterlerse, onları buyur etmekten mutluluk duyarız. Çünkü tüm bu
şifaya daima bir sevgi enerjisi eşlik eder." Burası harikulade, sevgi dolu bir yer. Burası bir
hastaneye asla benzemiyor. Burası güzel bir tapınak gibi, daire biçimindeki, kubbeli bu yapının
üzerinde değerli taşlardan oluşan pencereler var. Onlar beş-altı kadem boyunda ve farklı
renkte taşlardan oluşuyorlar. Işık onların içinden geçip bu dairenin merkezine akıyor ve enerji
etrafınızda bir girdap gibi dönüyor. İşte ben oradaydım. Oh, bu olağanüstü bir duygu. Şimdi bu
koruyucu bana, "Sana sağlığınla ilgili birkaç şey söyleyeceğim," diyor, "Daima olumlu bir
duygu taşımak, olumlu düşünceler barındırmak
83
Ölümün Ötesi
çok önemlidir. Ve senin ruhsal görevinin diğer insanlara hizmet ve yardım etmek olduğunu da
bilmelisin, John. Sağlığın konusunda endişelenme. Olumlu enerjin sayesinde onlardan
kurtulacaksın. Eğer fazla kilolarından kurtulmak istiyorsan, olmak istediğin biçim üzerinde
odaklan, çok geçmeden o hale gelirsin. Ama, bu konuda konsantre olman önemli. Alkol ve
sigara ruhsal gelişmen için yararlı şeyler değildir, bu yüzden bunları eninde sonunda
hayatından çıkarmak zorundasın. Bedenine giren bu enerjilerle gelişemezsin, çünkü onlar
fiziksel ve ruhsal bedenlerine acı verirler. Zamanla, eğer istiyorsan, ruhunun sahip olduğu tüm
doğal ve güzel şeyleri ortaya çıkaracak, tezahür ettireceksin. Doğru enerjileri kendine
çekeceksin, bu yüzden sağlığın konusunda tasalanma, çünkü gereken şifayı aldın. Eğer bu
tapınağa tekrar gelmek istersen, sadece burada olmayı dile ve burada olacaksın." O gerçekten
sevgi dolu bir varlıktı. Beni içtenlikle kucaklayarak, "Şimdi artık buradan ayrılmalısın," dedi.
S: Ayrılmadan önce ona, kuyrukta bekleyen o varlıklarla ilgili bir soru sormak istiyorum. Bu
insanlar çeşitli hastalıklar yüzünden mi ölmüşler?
Y: Evet, diyor. Bunlar çok uzun süren hastalıklardan sonra ölen insanlar. Ayrıca, içlerinde
ölmeden önce muazzam acı çekmiş insanlar da var. Onlar kanser gibi hastalıklardan, araba
kazası gibi şeylerden ölen insanlar. Aslında onlar gerçekten bir kuyruk oluşturmamışlar. Evet,
bir düzen duygusu var, ama onlar birbiri ardına sıralanmamışlar. Ancak, her biri sırayla bu ışık
enerjisi dairesine giriyor.
S: Onları buraya rehberleri mi getirmiş?
Y: Aralarında rehberler de var. Aslında, bazıları buraya kendi aile üyeleriyle birlikte gelmişler.
S: Bunlar öldüklerinde onları karşılamaya gelen aile üyeleri mi?
Y: Evet, aileleri onlara buraya kadar eşlik etmişler.
84
"Büyü/^JIur
S: Onların başka yerlere gitmelerine izin verilmeden önce burada temizlenmeleri ya da şifa
bulmaları mı gerekiyor1?
Y: Evet. Geçirdikleri şey çok acı verici olduğundan bu şifa işlemine ihtiyaçları var.
S: Ve bu âleme geçtikten sonra yapılması gereken ilk iş bu oluyor, öyle mi?
Y: Evet, eğer insanlar fiziksel bedende bulunurken bir hastalık ya da kaza yüzünden çok ıstırap
çekmişlerse, onların deneyimleyecekleri ilk şeylerden biri bu şifa enerjisi oluyor. Çünkü bu
hastalıklar ya da kazalar onların eterik bedenlerinde de hastalık ya da olumsuzluk yaratıyor. Bu
yüzden, onların astral âleme girip bu düzeyde çalışabilmeleri için önce eterik bedenlerinin şifa
bulması gerekiyor. Bu, o insanlar için çok önemli bir yer. Onlar bu dairenin ortasına
yerleştiriliyorlar. Ve tüm o ışınlar gelip onları kuşatıyor, etraflarında bir girdap gibi dönüyor ve
eterik bedenlerindeki tüm olumsuzluğu alıp götürüyor. Sonra, onlar aileleri ve rehberleriyle
birlikte astral dünyanın değişik bölgelerine gidiyorlar.
S: Daha önce bu şifa tapmağı hakkında bir şey duymamıştım. Bu bilgi için kendisine teşekkür
ederim.
Y: O şimdi gülümsüyor ve, "Ben burada daima hizmeti-nizdeyim," diyor. "Bu benim görevim,
benim hayatım, benim varoluşum -hayat değil, varoluş." O son derece sıcak, parlak, sevgi dolu
bir enerji. Dokunuşu ise büyüleyici. Sanki bir annenin çocuğunu sevgiyle kucaklayışı gibi. Böyle
bir sevgi hissediyorsunuz. O, burasının, enkarne halde olsunlar olmasınlar, tüm ruhlar için
uygun bir yer olduğunu, bu şifa yerinin herkese açık olduğunu söylüyor. Psişik şifa güçlerini
kullanan birçok kişi bu imgeyi projekte etmeli, çünkü onlar burada şifa bulabilirler. O, "John,
buna tanık olduğuna ve içinde yer aldığına göre, bunu diğer insanların da kullanmaları için
onlara tarif etmen önemli," diyor. "Bu, Dolores'in de insanla-
85
Ötümün Ötesi
rın şifa bulmaları için kullanabileceği harika bir gereç. O, insanları hipnoz yoluyla bu şifa
tapınağına yönlendirebilir, burada işi biz devralıp yardım edebiliriz. Bu Dolores'in
kullanabileceği olağanüstü bir hizmet olur. Ve böylece o da gelişecektir." Bu onun sana mesajı,
Dolores.
S: Bunun için ona şükranlarımı sunuyorum. Buraya kimlerin gelip gelemeyeceğiyle ilgili bir
kural var mı?
Y: O, "Eğer bu yolculuğu yapmaya gönüllüyseler, tüm ruhlar buraya gelebilir," diyor. "Ancak,
herkes bunu yapacak kadar istekli ya da yeterince gelişmiş değil. Ama, eğer şifa bulmayı arzu
ediyorlarsa, biz hizmete hazırız. Olumsuzluk düzeylerine bağlı olarak, zaman içinde buraya
tekrar gelmeleri gerekebilir. Ama, bir kez burada tedavi gördükten sonra çoğu ruh yoluna
devam edecektir. Buraya geri dönmeleri onlar için önemli olmadıkça, genelde buraya geri
dönmek istemezler. Ruh kendisi için neyin en iyi olduğunu bilir. Kimse bu enerjiye bağımlı hale
gelmez. Onlar şifa 'bağımlıları' olmazlar."
S: O halde, eğer trans halindeyken bir insanı buraya yönlendirirsem, o eğer istiyorsa bu
işlemle şifa alabilir.
Y: O, "Eğer meditatif ya da hipnotik bir hale girerek bizimle uyumlanırsanız, biz hizmet etmek
üzere buradayız, çünkü bizim enerjimiz budur," diyor. (Heyecanlı bir sesle) Hey, burada
gerçekten harika bir yer, altından bir yer var. Tüm duvarlarda güzelim altın desenler
görülüyor. S: Bu o şifa tapınağından ayrı bir yer mi? Y: Hâlâ şifa tapınağındayız. Bu koruyucu
varlıkla konuşurken bir yandan da etrafta geziniyoruz. O bana farklı ışın enerjilerini ve onların
nasıl geldiklerini gösteriyor. Bu sanki bir mücevher kutusunun içinde olmaya benziyor.
Olağanüstü bir şey. Tapınak yapısının büyük bölümü elektrikli bir altın renk yayıyor. Yani, o
gerçek bir şifa rengi, ve sanki duvarların içine bir telkari süsleme işlenmiş gibi. Duvarlara
86
'BüyüÇjTur
opaller ve değişik tipte değerli taşlar yerleştirilmiş. Ama, bunların en önemlileri tavandaki,
ışığın geldiği pencerelerde bulunan mücevherler.
S: Buraya girmemize ve sizin şifa almanıza izin verdiği için kendisine teşekkür ediyorum. Artık
buradan ayrılmak istiyor musunuz?
Y: Evet. O beni kucakladı ve hoşçakal dedi.
S: Bu, varlığından haberdar olunması gereken çok önemli bir yer. Orada, varlığından habersiz
olduğumuz böyle birçok yer olmalı. Siz tüm bu yapıların bir kompleksin bir parçası olduğunu
söylemiştiniz. Acaba, burada bir tura çıkıp daha neler olduğunu görebilir miyiz?
Y: Pekâlâ. Koruyucu bana, Goblen Odası'nın önemli olduğunu söylüyor ve gitmem gereken
yönü gösteriyor. Böylece, duvarları lapis lazuli ve mermer gibi görünen güzel bir koridordan
aşağı doğru yürüyorum. Koridorun sonunda büyük bir kapı var. Kapıyı açar açmaz göz
kamaştırıcı parlaklıkta bir ışıkla karşılaşıyorum.
S: Bu parlak ışık nereden geliyor?
Y: Bu insan biçimindeki bir ruhtan geliyor. O, Goblen Odası'nın koruyucusu olduğunu söylüyor
ve içeri girmeme izin veriyor. (Bu Goblen Odası, Nostradamus'la Konuşmalar adlı üç ciltlik
kitabımın ikinci cildinde anlatılmıştır.) Burası çok saygın bir yer. Havada harikulade bir koku
var. Bu koku, taze bir esinti ile çeşitli çiçek kokularının bir bileşimine benziyor. Bir tür tütsü
kokusu gibi. Burası çok güzel bir oda ve tavanı çok yüksek. Belki yüz kadem yükseklikte.
Tavan bir kilise kubbesi gibi yuvarlak bir noktaya sahip. Hem tavanda hem de duvarlarda
pencereler var, onlar epey yüksekte bulunuyor ve odayı aydınlatıyorlar. Duvarlar ve zemin
mermerden yapılmış gibi görünüyor. Ve goblenin karşısındaki farklı aralıklarda bir grup
sandalye ve masa gibi ağır eşya var. Onlar ne çağdaş ne de antika eşya, ama çok işlevsel ve
87
I
Ölümün Ötesi
rahat görünüyorlar. Koruyucu bana, bazen öğretmenlerin bu goblenin harikalarını ve şaşırtıcı
karışıklığını öğrencilerine açıklamak üzere onları buraya getirdiklerini söylüyor. Sanki,
insanların gelip bu gobleni inceleyebilecekleri özel bir müzede gibiyim.. Bu goblen metalik;
metal ipliklerden dokunmuş ve çok muhteşem. Bu iplikler ışıltıyla parlıyorlar. Ve o sanki soluk
alıp veriyor. O sanki... canlı. Gerçekten canlı. Yani, o dalgalanıyor ve kıvılcımlar saçıyor. Bazı
iplikler parlıyor, diğerleri ise donuk. Bu gobleni tarif etmek çok zor. O gerçekten bir canlıya
benziyor, ama hiç korkutucu değil; aksine çok güzel, muhteşem bir şey. Dünyadaki hiçbir şey
onunla kıyaslanamaz, onun ihtişamını tarif etmek mümkün değil, o neredeyse elektrikli
görünen canlı bir titreşime sahip. Ve koruyucu ruh, her bir ipliğin bir yaşamı temsil ettiğini
söylüyor.
S: Bu çok karmaşık bir şey gibi görünüyor.
Y: Oh, bir kısmı karmaşık, ama bu çok güzel bir desen oluşturuyor. Ebedi bir desen. Ve... onun
ötesindeki dünyayı da görebiliyorum. Bu goblene bakarak, meydana gelmiş herhangi bir olayı
görebilirim.
S: Ne demek istiyorsunuz?
Y: Sanki, goblenin içinden doğru bakıp insanların günlük yaşamlarını görebilirim, ve onlar bu
goblendeki iplikler gibi birbirine bağlı. Koruyucu varlık, yaşanmış her hayatın bu goblende bir
iplik olarak temsil edildiğini açıklıyor. Burası insan hayatının tüm ipliklerinin, enkarne olan
ruhların birbirine bağlı oldukları yer. Bu goblen, her yaşamın nasıl birbirine bağlı olduğunu,
sonunda tüm insanlığı etkileyecek biçimde nasıl tüm diğer yaşamlarla ilişkili olduğunu
mükemmel bir biçimde tasvir ediyor. Bu goblen, insanlığın mutlak birliğini temsil ediyor. O
birçok parçadan oluşan tek bir goblen. Bu ipliklerin hiçbiri bir diğeri olmadan varolamaz ve
onlar, hepsi birbirinin içine örülü ve birbirini etkiliyor.
88
'BüyülçJTur
S: Eğer bu goblen herkesin yaşamından oluşuyorsa, o zaman canlı olması gerekir. Koruyucu
bizim bu goblene bakmamıza karşı çıkar mı?
Y: Oh, hayır, bizim bir amacımız olduğunu biliyor. O, "Buyrun, lütfen ona bakın, ama çok
derinlemesine bakmayın. Ben sizin diğer insanların yaşamlarına bakmanızı istemiyorum, çünkü
bu bilginin yayılması onların gelişimine zarar verebilir," diyor. (John gobleni tarif etmeyi
sürdürür.) Bu dev bir goblen. En az yirmi-yirmibeş kadem boyunda görünüyor. Eni ise sanki
sonsuza dek uzanıyor. Onun başından sonuna kadar yürümem saatler alabilir. Belki bir mil,
belki daha da öteye uzanıyor olmalı. O sol taraftaki duvar boyunca uzanıyor ve pencerelerden
gelen ışık onun üzerinde parlıyor. Ama, bir nokta var ki ondan daha ileriye gidemiyorum.
S: Neden?
Y: Goblenin koruyucusu, bunun tüm varlıkların ruhsal gelişim düzeylerine bağlı olduğunu
söylüyor. Ancak ruhen yeterince gelişmiş varlıklar goblenin bu bölümüne geçebiliyorlar. Sanki
burada, "Bu noktanın ötesine geçmeyin," diyen küçük bir işaret var. (Güler) Fakat bu bir
işaretten çok, ancak bu noktaya kadar yürüyebileceğimi belirten bir his. Sanki şu anda,
yaratılmış en güzel sanat eserine bakıyorum. O, kalınlıkları küçük bir tel ile bilek kalınlığında
bir kablo arasında değişen iplik tellerinden oluşuyor.
S: Ben onları iplik inceliğinde olarak düşünmüştüm.
Y: Hayır, onlar iplik teli kadar ince değiller. Onlara iplik teli diyorum, çünkü onlar birbirine
örülüler, birlikte dokunmuşlar, ama bu iplikler çok değişik kalınlıklarda. Bazı yerde çok ince,
bazı yerde ise çok kalınlar. Çoğunluğu bir tür ip kalınlığında ve sonra ilerledikçe, onlar gitgide
kalınlaşı-yorlar. Burada çeşitli renklerde iplikler görünüyor, yeşiller, maviler, kırmızılar, sarılar,
turuncular ve siyahlar. Evet, az sayıda da olsa siyah iplikler görünüyor. Siyahlar belirgin bir
89
Ölümün Ötesi
biçimde ortaya çıkıyorlar, çünkü onlar diğer renkler kadar ilerilere uzanmıyorlar. Hımm, bu
garip.
S: Bu renklerin bir önemi var mı?
Y: Bunu koruyucuya soruyorum. O, "Evet, onlar tüm ruhların ruhsal enerjisini temsil
ediyorlar," diyor.
S: Peki, daha parlak renklere kıyasla daha koyu renklerin anlamı ne?
Y: O, "Daha koyu renkler gerçekten bir öneme sahip değiller. Siyah renkler ise özeldir, çünkü
bu ruhlar çok olağandışı bir yol seçmişlerdir," diyor.
S: Ben koyu renklerin daha olumsuz yaşamları temsil ettiklerini düşünmüştüm.
Y: Hayır. O, bu goblende hiçbir olumsuzluğun bulunmadığını söylüyor. Siyah renkler sadece
olağandışı bir tezahür yolunu seçmişler. Ama o, "Bunu sorgulamayın. Bunu şu anda bilmeniz
gerekmiyor. Siz buraya başka bir amaçla geldiniz," diyor.
S: Evet. Birkaç soru sormak istiyorum. Siz orada öğrencilerine bu goblen hakkında bilgiler
veren öğretmenlerin de bulunduğunu söylediniz. Onlar burada geçmiş yaşamlarının modelini
de görebilirler mi?
Y: Evet. Şu anda bir öğretmen-öğrenci grubuna bakıyorum. Öğretmenin üzerinde güzel bir
giysi ve yüzünde çok yardımsever bir ifade var. O, birkaç varlığa, geçmişte ve o sırada neler
olduğunu gösteriyor. O, bu goblen hakkında bilgi veriyor ve farklı desenlerin anlamlarını
açıklıyor. Elinde parlak bir işaret değneği gibi bir şey var. Bu altın-renkli bir değnek ve ucunda
bir kristal, daha doğrusu kendi ışığıyla dokunduğu yeri aydınlatan bir elmas var. O, goblendeki
bir ipliği işaret ediyor ve o iplik hemen aydınlanıyor. O, yaşamlarla ilgili farklı özellikleri,
insanların nasıl geliştiklerini ve hangi noktaya kadar gelişmeleri gerektiğini işaret ediyor.
90
(BüyülçJTur
Öğrenciler ise kalem ve kâğıtla değil, ama kafalarıyla not alıyor gibiler.
S: Yani, o bu öğrencilere, gelecek yaşamlarıyla ilgili kararlar verebilmeleri için geçmiş
yaşamlarıyla ilgili açıklamalar mı yapıyor?
Y: Evet, sanırım onlar burada geçmiş yaşamlarını inceleyip, kendi ipliklerinin bu yaşam
goblenine nasıl örüldüğünü anlamaya çalışıyorlar. Bu kadim insanların "Akaşik Kayıtlar" dediği
şey. (Şaşırmıştım.) Bunlar ancak gelişkin ruhların anlayabilecekleri Akaşik Kayıtlar. O,
kayıtların bir kısmının kitap halinde saklandığını, ama bunların o kadar gelişmemiş ruhlar için
olduğunu söylüyor.
S: (Anlamayarak) O halde herkesin bu goblende bir ipliği yok, öyle mi?
Y: Hayır, tüm yaşam bu goblende bir ipliğe sahip, ama yalnızca gelişkin ruhlar bu goblen
kavramını anlayıp buradaki bilgiye girebilirler. Daha az gelişmiş ruhlar ise Akaşik Kayıt
kitaplarına bakabilirler. Bunu, bir çocuğun bir üniversite kütüphanesine gitmesine
benzetebiliriz. Oysa o bunun yerine yerel bir kütüphanenin çocuklar bölümüne gitmelidir.
S: O halde, onlar buraya gelseler bile, gördükleri şeyden bir şey anlamayacaklardır.
Y: Doğru. Onlar bunu anlamayacaklardır. O bu boyutun da üzerindeki yüksek boyutlara uzanır.
Bu goblen en sonunda tüm parlaklığıyla Tanrı katında son bulur. O, bu muhteşem ışığa
götürür.
S: Bu koruyucuya, şu anda enkarne haldeki birçok insanın bu gobleni görmeye gelip
gelmediğini sorabilir misiniz? Yoksa bizim burada bulunmamız olağandışı bir şey mi?
Y: O, kaç insanın buraya geldiğini bilseniz şaşıracağınızı söylüyor. Birçokları onu bir sanat eseri
olarak görmeye geliyormuş. O, bu goblenin bazı ressamlara, heykeltraşlara
91
Ölümün Ötesi
ve kumaş tasarımcılarına ilham verdiğini söylüyor. "Onlar bazen buraya gelirler, çünkü bu tüm
yaradılış içinde en muhteşem sanat eserlerinden biridir. O çılgın çağdaş desenler, Doğulu
desenler ya da Kızılderili desenleri gibi birçok farklı desene sahip."
S: Onlar buraya nasıl gelebiliyorlar?
Y: Bazıları rüya görürken, astral halde buraya geliyor-larmış. Bazıları ise meditasyon, astral
projeksiyon ya da hipnoz uygulayarak spiritüel katlarda gezerken buraya geliyor-larmış. Ama
o, tüm insanlığın henüz bu yere gelmeye hazır olmadığını söylüyor.
S: O sizin ölü olmadığınızı biliyor mu?
Y: Evet, o, ardımda uzanan gümüş kordonu görüyor. Burada bulunanların çoğunun gümüş
kordonu yok.
S: Peki, enkarne haldeyken buraya gelenler arasında buraya girmesine izin verilmeyen kimse
olmuş mu?
Y: O, "Şaşıracaksınız," diyor. "İnsanlardan burayı terk etmelerini istemek zorunda kalıyoruz
bazen. Bir adam astral yolculuk sırasında buraya gelip, kendi ipliğini bu goblenden koparmak
istedi. Bunun varoluşunu sona erdirecek en iyi yol olduğunu düşünmüştü. Bu adam bir tür
bunama içindeydi ve o sırada spiritüel katta bulunduğunu fark etmemişti. Büyük bir karmaşa
içindeydi. Onu geri göndermek zorunda kaldık. Şu anda bir akıl hastanesinde ve çok kolayca
trans haline girdiği için, bunu engellemek üzere kendisine ağır dozda yatıştırıcılar veriliyor.
Ama, o buraya gobleni ya da kendi ipliği sandığı ipliği yok etmeye gelmişti. Aslında, bu onun
ipliği bile değildi."
S: Ama, bunu yapmayı deneyen çok insan yok, öyle değil mi?
Y: Hayır, bu çok nadir görülen bir vakaymış. Koruyucunun dediğine göre, bu adam
enkarnasyonu sırasında büyük
92
'BüyüÇjTur
bir spiritüel güce sahipti, ama o bunun bir hayal, bir kuruntu olduğunu düşünüyordu ve bu
durum onda zihinsel dengesizliğe yol açtı. Bunun sonucunda da fiziksel olarak kısıtlandı ve
ona, astral yolculuk yapmasını engelleyecek dozda ağır ilaçlar veriliyor. Eğer doğru yolu
bulabilseydi, dünyaya büyük hizmetlerde bulunabilirdi. Ama, o akli yanının diğer yanlarına
baskın çıkmasına izin verdi.
S: Sanırım, bu yüzden bu odada bir koruyucu bulunuyor.
Y: Evet, bir koruyucu bulunmak zorunda. Bu, zamanın bir tasviri, bir portresi olduğundan
bazen burada garip şeyler oluyor ve her şeyin dengesinin korunması gerekiyor. Bu goblen
boyunca kontroller ve dengelemeler yapılıyor.
S: Bize bunları anlattığı için teşekkür ederiz. Doğrusu epey meraklıydık.
Y: O, "Bu anlaşılabilir bir şeydir. Biz sizin misyonunuzun ve ruhsal gelişim düzeyinizin
farkındayız. Ben burada hepinize hizmet etmek üzere bulunuyorum," diyor.
S: Biz bu bilgiyi olumlu bir biçimde kullanmaya çalışıyoruz. Eğer olumsuz biçimde kullanacak
olsaydık buraya gelmemize izin verilir miydi acaba?
Y: O, "Hayır. Burada hiçbir şey gizlenip saklanamaz. Biz sizin güdülerinizi sizden daha iyi
biliyoruz," diyor.
S: Buradan ayrılmadan önce John, o goblende görmek istediğiniz başka bir şey var mı ?
Y: Şimdi kendi ipliğimi görüyorum. O bu goblen boyunca yer yer gümüş ve bakır renginde
görünüyor. Goblenin koruyucusu artık oradan ayrılma zamanımın geldiğini söylüyor."Bu bilgiye
ihtiyacın yok," diyor, "İleride bakabilirsin, ama şimdi değil." (Sessizlik) O, ruhsal gelişimim
konusunda bir şeyler söylüyor ve bir anlamda, beni bu konuda göreve çağırıyor. (Güler) O
benim parlak bir ışığa sahip olduğumu,
93
Ölümün Ötesi
ama onun donuklaşmasına izin verdiğimi söylüyor. İşte bu yüzden dünya okuluna geri
dönmem gerekiyormuş.
S: Ki durumu düzeltebilesiniz...
Y: Evrensel yasaları ve sevgiyi anlayarak, ışığımı geri kazanabilirim. İnsan, dünya okulunda
diğer boyutlara göre daha hızlı bir biçimde gelişiyor.
S: Onun size bunları söylemesi karşısında neler hissediyorsunuz?
Y: Eh, biraz utanıyorum. O çok haklı tabii. Sorumluluklarımdan kaçıyordum, bu yüzden de
yeniden enkarne olmam gerekiyordu. Ama, o bana bu sözleri sert bir öğretmen edasıyla değil,
sevecen bir biçimde söylüyor. Şimdi beni kucaklıyor ve bundan sonraki misyonumda başarılar
diliyor.
İçimden gelen isteğe direnemeyip, "Benim ipliğim de oralarda bir yerde mi?" diye soruyorum.
Y: Evet, sizin ipliğinizi de görüyorum. Sizin ipliğiniz giderek güçlenen bir parlak ışıltılı bakır
renginde. O küçük bir iplik olarak başlayıp giderek büyüyor ve diğer birçok ipliği de etkiliyor.
Bu goblen gerçekten büyülü. (Gülerek) Koruyucu, şimdi bana basamakları gösteriyor ve
"Neden aşağı kadar yürüyüp orada neler olduğuna bir bakmıyorsunuz?" diyor.
¦S: Sanırım, bu kadar meraklı olmamamız gerekiyor.
Y: Evet. O, "Şimdilik yeterince şey gördünüz," diyor. Sanırım, geleceğimize pek fazla
bakmamamız gerektiğini ima ediyor.
S: Bu makul bir şey. Çünkü, eğer başımıza neler geleceğini bilseydik, yapmayı plânladığımız
birçok şeyi yapmaz ve sonuçta alacağımız dersleri de alamamış olurduk. Pekâlâ, artık oradan
ayrılalım mı?
Y: Evet, Goblen Odası'ndan çıkıp merdivenden aşağı iniyorum. Şimdi, Bilgelik Tapınağı'nın
içindeyim, büyük hol
94
boyunca yürüyorum. Duvarlarda zümrüt, yakut, perido ve kristal gibi değerli taşlar varmış gibi
görünüyor. O kadar güzel ki... Çok parlak ve kutsanmış bir yer görünümünde burası. İnsana
adeta huşu veriyor. Az ileride Kütüphane var. Şimdi oraya giriyorum. Raflarda ve kapılarda
yine değerli taşlar varmış gibi görünüyor ve onlar kendi ışıklarıyla parlı-yorlar. Büyük bir
çalışma salonundayım. Burada her konuda kitaplar ve parşömenler var ve raflarda her tür
metin yer alıyor. İçeri güzel bir ışık akıp her yeri aydınlatıyor. Burası altın, gümüş ve değerli
taşlardan yapılmış görünüyor ve bunların hepsi sizin rahatça bir şeyler okuyabileceğiniz şekilde
ışık yansıtıyor. Tüm bina bu harikulade maddeden yapılmış görünüyor.
Spiritüel âlemdeki bu kütüphane bana yabancı bir yer değildi. Deneklerim vasıtasıyla burayı
birçok kez ziyaret etmiştim. Birçok kişi oradan söz etmişti ve onların tarifleri birbirine aşağı
yukarı uyuyordu. Bu kütüphanenin koruyucusu bana bilgi verme konusunda daima istekliydi ve
ben burada birçok konuda bilgi edinmiştim.
S: Burası benim en gözde yerlerimden biri. Ben zaten içinde kitaplar ve metinler bulunan her
yerden hoşlanırım. Burada başka insanlar da var mı?
Y: Diğer bölümde insanlar var. Burası büyük bir yer; neredeyse bir katedral büyüklüğünde.
Orada, ışık içinde parlayan bir varlık var. O, Dünya okulu için hazırlanmaktan söz ediyor ve
birkaç kişi de onu dinliyor. Diğerleri ya kendi aralarında gruplar oluşturmuşlar ya da sessizce
yürüyüp kitapları ve metinleri farklı yerlere taşıyorlar. Sanki hepsi âlim gibi çalışıyor. Burada
herkesin bir amacı var ve ortalığa bir sükûnet duygusu hâkim. Her yeri dolduran bir müzik
duyuluyor. Bu çok güzel bir müzik ve hafif bir biçimde duyuluyor.
95
Ölümün Ötesi
S: Burası çok güzel bir yer gibi görünüyor...
Y: Evet, gerçekten çok hoş bir yer. Her şey parıldıyor ve herkes güzelim giysiler içinde. Bu
giysiler saydammış gibi görünüyor, ama onların içinden dışarı doğru eterik renkler yayılıyor.
Bunlar o insanların auralan.
S: Buradan sorumlu olan biri var mı? Burada aradığınız bir şeyi nasıl buluyorsunuz?
Y: Evet, buranın koruyucusu olan bir ruhsal rehber var. O, orada bir masada oturmuş bir
şeyler yazıyor. Ve bana, "Siz ne istemiştiniz?" diye soruyor.
S: Şu anda o çok mu meşgul görünüyor?
Y: Oh, hayır. O, "Hayır, hayır, hayır. Bu harika bir şey. Hizmet etmek çok önemli bir şeydir,"
diyor.
S: Pekâlâ. O bizim için bazı bilgileri araştırıp bulabilir mi?
Y: Bu konuda bazı kısıtlamalar olduğunu söylüyor.
S: Bunların neler olduğunu söyleyebilir mi?
Y: O, "Kendi kişisel geleceğinizi çok fazla araştırmak iyi değildir. Çünkü bu uyumsuzluğa yol
açar," diyor.
S: Pekâlâ, bunu yapmayacağız. Hâlâ enkarne halde bulunan insanların bu kütüphaneye
gelmelerine izin veriliyor mu?
Y: O, "Evet, onlar astral yolculukları, rüyaları sırasında buraya gelirler," diyor. "Aslında, rüya
görmek astral yolculuk yapmaktır. Onlar buraya gelirler ve her zaman ne yaptıklarının farkında
değildirler, çünkü bunu biraz sisli, biraz bulanık bir biçimde deneyimlerler. Enkarne haldeki
insanların bizi bilinçli olarak aramaları nadir rastlanan bir şeydir. Böyle birkaç kişiye rastlanır."
Şimdi o bana çevreyi gösteriyor. Bu kütüphanenin ortasında kubbeli, daire biçiminde bir alan
var; varlıklar orada gruplar halinde toplanıp çalışıyor ve bazı konuları tartışıyorlar. Onlar bu
alanın çevresindeki izleme-
96
(BüyüfcTur
odalarına gidip istedikleri şeyi izleyebiliyorlar. Bu izleme odalarında tüm bilgi depolanmış
halde, ama bu bir bilgisayara benzemiyor. Burada varlıkların bilgisayarlara ihtiyaçları yok,
burada bilgi düşünce yoluyla aktarılıyor. Ve o, bizim okuma-yazma odasına gidebileceğimizi
söylüyor. Burası okuma yapılan bir oda, burada varlıklar istedikleri gibi okuyup yazıyorlar.
S: Bu okuma-yazma odası bu kütüphanede bulunan farklı bir bölüm mü?
Y: Evet. Burası ruhen çok gelişmemiş varlıklara ayrılmış bir yer. Bunlar, bilgiyi kavrayabilmek
için onu hâlâ yazılı halde görmeye ihtiyacı olan, ortalama gelişkinlik düzeyindeki varlıklar.
S; Onlar izleme-odalarından bir şey anlamıyorlar öyleyse.
Y: Eh, onları anlayabilirler, ama onlar kitaplardan okuyarak öğrenmeyi seçiyorlar.
S: Bu kütüphaneye kimlerin gelip gelemeyecekleri konu-suda bir kısıtlama var mı?
Y: Hiçbir kısıtlama yokmuş, ama düşük titreşimli enerjiye sahip ruhlar buraya adım atmakta
çok zorlanırlarmış. Onlar bu bölgeden çekinir, hatta korkar ve bu yüzden de buraya gelmeye
çalışmazlarmış.
S: Onların bu bölgeden neden korktuklarını merak ettim.
Y: Koruyucu varlığın dediğine göre, onlar daha önceki varoluşlarının birçok olumsuz niteliğini
hâlâ taşıyorlar. Bunlar, insanın titreşimlerini düşüren açgözlülük, kıskançlık, şehvet düşkünlüğü
gibi ilkel nitelikler. Bu yüzden onlar çoğunlukla "aşağı astral dünya" denen bölgede kalıyorlar.
Onlar bu bölgeye girmekte gerçekten zorlanıyorlar, bir anlamda kendileri tepki duyup girmeyi
reddediyorlar.
97
ÖCümün Ötesi
S: Zaten onlar bu durumda pek bilgi arayışında olmayacaklardır.
Y: O, "Biz burada onlara da hizmet etmek için bulunuyoruz," diyor. "Aslında aşağı astral
dünyada da bizim kütüphane şubelerimiz var. Ve bu merkezlerde gerçekten büyük varlıklar
görev yapıyor. Ama, onlar yine de buralara çok zor adım atıyorlar. Bu varlıklar hâlâ fiziksel
formdaki deneyimlerin peşindeler. Onların dejenere edici ya da insanı ruhen alçaltıcı yerlerde
oyalanmalarının nedeni de budur."
S: Bizim buraya gelmemize neden izin verildiğini merak ediyordum...
Y: Amacımız bilindiği için. Bizim neden bilgi aradığımızı biliyorlar. "Sadece bir beyaz ışık
halkasına girmenize izin vermenizden bile sizin yüksek astral kattan olduğunuzu biliriz. Ve biz
sizin düşüncelerinizi, niyetinizi okuyabiliriz. Burada hiçbir şey saklanamaz," diyor.
S: Bu bilginin bir kısmını edinmemize izin verecekler mi?
Y: İzleme-odasına girebileceğimizi söylüyor.
S: Bu oda nerede?
Y: Beni bu odaya götürüyor.
S: Tamam. Ben bu farklı varoluş katlarıyla ilgileniyorum. Bu farklı katlara gitmek yerine, onları
bu izleme-oda-sında araştırmanın daha kolay olacağını düşündüm. Eğer bu koruyucu bize onlar
hakkında bilgi verebilir ya da onları size gösterebilirse işimiz kolaylaşır. Acaba o bunu yapabilir
mi?
Y: Evet. O, astral dünyanın üç bölüme ayrıldığını söylüyor: aşağı, orta ve yüksek astral katlar.
S: Her şeyden önce, ben aşağı katları merak ediyorum. O bölgeyle başlayalım. Bize, bu aşağı
katın nasıl bir yer olduğunu ve ne tür varlıkların orada bulunduğunu söyleyebilir mi?
98
yÇjur
Y: Evet. Biz şu anda izleme-odasındayız ve o bana bunları gösterecek. O, "Neyi görmek
istiyorsanız onun üzerinde odaklanın ve bu görüntüler duvarlarda belirecektir," diyor. S:
Duvarda bir perde mi var?
Y: Bu pek perde gibi değil, bu sizi kuşatan bir şey. Ben ortada durmuş seyrediyorum.
Rehberim bana aşağı astral katın korkunç bir yer olduğunu söylüyor. "Biz bu katta bulunan
varlıklar için dua ediyoruz, ama onlar dünyaya çok bağlılar. Onlar artık insan formunda
bulunmasalar da dünyadan ayrılamıyorlar," diyor. Ve onlar şeye benziyor... Ohh! (tkilerek)
Ama, bu iğrenç! S: Ne görüyorsunuz?
Y: Birinin vurulduğunu gördüm. (Rahatsız bir tavırla) Ve burada bir grup ruh bu olayı izleyip,
"Oh, bu müthiş bir şey! Şu akan kanlara, şu fırlayan bağırsaklara bakî" diye bağırıyor.
.S: Yani, onlar enkarne haldeki bir insanın vuruluşunu mu izliyorlardı?
Y: Evet, iki kişiyi izliyorlardı. İki zenci bir uyuşturucu pazarlığı yüzünden birbirlerini vurdular.
Ve sanki... oh! Neredeyse bine yakın ruh bunu izliyordu. Sanki şöyle şeyler söylüyorlar: "İşte
biri daha gidiyor! Şimdi nereye gideceğiz? Oh, şu kıza bakın, tecavüze uğruyor! Gelin bunu
izleyelim!" Onlar tüm bu vahşete tanık oluyorlar. Ve koruyucu varlık bana, "Onlar kendi
yaşamlarını nasıl yaşadıklarını görmek için bunu izlemek zorundalar," diyor. "Onlar da böyle,
çok dejenere bir biçimde yaşadılar." Ve o, bu ruhların bundan öğrenmek zorunda olduklarını
söylüyor.
S: Yani, onlar öldükten sonra o bölgelerde mi kaldılar? Y: Buna zorlandılar. Daha yüksek
katlara çıkamadılar. Çünkü ruhsal titreşim hızlan çok düşüktü. Onlar yoğun bir titreşimdeler,
daha yükseklere çıkamıyorlar, bu yüzden fi-
99
Ölümün Ötesi
ziksel dünyayı izlemek zorundalar. Onlar bu dünya ile etkileşimde bulunuyorlar.
S: Bu bir tür cehenneme benziyor...
Y: Evet. Çünkü onlar ruhen gelişene kadar bazen benzer durumları tekrarlayıp dururlar.
Rehberim, içlerinde bazılarının adeta bir canavar, bir hayvan gibi olduğunu söylüyor. Bu onlar
için bir cehennem. Çünkü eğer onlar uyuşturucuları ya da alkolü aşırı derecede kullanmışlarsa
ya da şehvet düşkünlüklerinin kendilerini yönetmesine izin vermiş-lerse, bu zaafları onları
yönetmeye devam eder. Onlar, öldükten sonra da bunları arzular, ama tezahür ettiremezler.
İşte bu yüzden, dünyadan ayrılmadan önce bu olumsuz alışkanlıkları bırakmak çok önemlidir;
aksi takdirde, bu arzulan gittiğiniz yere birlikte götürürsünüz. Rehberim, "Örneğin, burada
sigara içmek isteyip de bunu yapamayan varlıklar var, çünkü burada sigara yok. Bu yüzden,
onlar orada sigara içen insanların etrafında dolanıp dururlar. Aynı şey uyuşturucu kullanmış
varlıklar için de geçerlidir, onlar da uyuşturucu kullanan insanların etrafında dolanıp dururlar,"
diyor.
S: Yani onlar osmoz (geçişme) yoluyla bazı duyumları elde etmeye mi çalışırlar?
Y: Evet. Bu yüzden onların etrafında dolanıp dururlar. Yaşarken şehvet duygularının kendilerini
yönetmesine izin vermiş ruhlar ise genelev gibi şehvetin bolca yaşandığı yerlerde dolanırlar.
Rehberim, bunların aşağı astral katın sakinleri olduklarını söylüyor.
S: Bu, insanı hiçbir yere çıkarmayan bir kısırdöngüye benziyor. Peki, onlar bu kattan nasıl
kurtulabilirler?
Y: Rehberim, "İşte bu yüzden insanların sevdikleri için dua etmeleri gerekir, çünkü bu onların
ışığı görmelerine yardımcı olur," diyor. "Onlar kendi kişisel cehennemlerinde yaşamaktadırlar.
Ama, artık bunu yeterince yaşadıklarını hissettiklerinde, koruyucu ruhlar onların yardımına
gelirler.
100
Örneğin, 'Benim yapamadığım şeyleri yapan tüm bu insanları izlemekten bıktım usandım,'
dediklerinde, rehberler gelip onlara, kendileri için bir değişim yaratmanın yollarını gösterirler.
Ancak, yeniden enkarne olma zamanlan geldiğinde onları bir işlemden geçiririz. Onları, yeniden
değerlendirilecekleri bir yer olan bilgisayar odasına götürürüz. Burada, ne zaman enkarne
olacakları ve bu enkarnasyonda ne tip dersler öğrenecekleri saptanır. Onlara bu yaşamı nasıl
elverişli bir biçimde kullanabilecekleri gösterilir. Ama, tüm bunlar çok kısa bir süre sonra
değişecek, çünkü Dünya artık gelişip, bu ruhların barınamayacaklan kadar yüksek bir titreşime
geçmekte. Bu yüzden, bu ruhlar başka gezegenlere aktarılacaklar. "
S: O zaman bu gezegenler bu olumsuzluğu mu barındıracaklar?
Y: "Evet, çünkü bunlar hâlâ gelişmekte olan gezegenler. Ve bu ruhlar buraya geri
dönmeyecekler, çünkü Dünya gezegeni artık değişmekte. Şu anda izlediğimiz ruhlar düşük,
yoğun titreşimli ruhlar. Yüksek titreşimli ruhlar ise farklıdır. Onlar öldüklerinde direkt olarak
Bilgelik ve Bilgi Tapınağı' na yönelirler, çünkü onlar daha önce de orada bulunmuşlardır."
Sanırım, okulların bulunduğu yer burası olmalıydı.
S: O halde, onlar tüm bu olumsuzluğu atlatıp buraya gelirler.
Y: "Düşük astral kattan sonra, orta düzeyde ruhların bulunduğu orta-astral-kat yer alır. Onlar
kendilerini, onlardan önce ölmüş aile üyeleriyle mutlu durumlarda tezahür ettirmekten
hoşlanırlar. Burada evler, göller, göllerin üzerinde gezi tekneleri ve çevrelerinde de gezinti
yerleri bulunur."
S: Yani, bu onların Dünya'daki yaşam tarzlarına mı benzer?
101
Ölümün Ötesi
Y: "Göl kıyısında farklı tiplerde evler inşa edilmiştir. Dağların yamaçlarında da güzelim evler
yer alır. Burası, özellikle, astral dünyaya alışmakta zorluk çeken varlıkların yaşadıkları bir
yerdir."
S: Yani, onlar aşina oldukları gibi bir evde mi yaşamak istiyorlar?
Y: "Öyle. Onlar madde alemindeki evlerine benzeyen bir evde yaşayabilirler."
S: Bu evlerde başka insanlar, mobilya vs. gibi şeyler de var mıdır?
Y: "Bu evlerde başka insanlar da vardır ve onlar her ne eşya istiyorlarsa onu tezahür ettirirler.
Böylece, eğer onlar art deko dönemine ait mobilya istiyorlarsa bunu tezahür ettirirler.
Uzakdoğu mobilyası istiyorlarsa bunu tezahür ettirirler. Eğer, 14. Louis dönemine ait mobilya
istiyorlarsa onu tezahür ettirirler. Gördüğünüz gibi, bunlar çok gelişkin ruhlar değildir. Onlar
orada sadece bir sonraki enkarnasyonlarını beklemektedirler. Sadece yüksek derecede gelişmiş
ruhlar bu kütüphanelerde ve o kompleksin farklı bölgelerinde bulunmaktadırlar. Diğerleri ise
hâlâ Dünya ile ilişkili ruhlardır."
S: Belki onlar sadece bunu kavrayabilmektedirler. Belki o âlemde de sadece bunların mevcut
olabileceğini düşünmektedirler.
Y: "Çok doğru, burada iyi bir nokta yakaladınız. Onlar, genelde, benzer biçimde düşünen
varlıklarla birlikte olurlar. Yani, titreşimleri, huyları birbirine benzer varlıklar bir arada
bulunurlar. Nasıl düşük enerjili insanlar kendilerine düşük enerjili, düşük titreşimli varlıkları
çekerlerse, yüksek enerjili gelişkin varlıklar da kendi titreşim düzeylerindeki varlıklarla bir
araya gelirler. Orta düzeyde bulunan varlıklar bu âlemde de aşina oldukları yaşam tarzını
sürdürmek isterler. Ama, bunu kendileriyle ilgili bazı şeyleri temizlemek için kullanırlar. Bu
düzeyde yaşanan enkarnasyonlarda bir hayli
102
<BuyulcjTur
ailevi karma yaratılır, çünkü bu orta-düzeyde insanlar güçlü bağlar kurarlar. Evet, bir aşağı-
astral, bir orta-astral, bir de üst-astral kat vardır. Ve orta-astral bu tip bir ortamdır. Burasını,
Birleşik Devletler'de kentlerin dışında oluşturulmuş sakin, güzel mahallelere benzetebilirsiniz.
Burada güzel evler vardır ve insanlar genelde arkadaşları, akrabaları ile konuşur ve güzel
anılara sahip olurlar. Bazen rehber ruhlar bir eve gelip onlarla konuşur ve bir sonraki
yaşamlarına hazırlanmaları gerektiğini bildirirler. Bazen onlar, 'Biz bir süre daha ailelerimizle
kalıp bunun tadını çıkarmak istiyoruz. Acaba bunun için zamanımız var mı? Ruhsal gelişimimiz
için hemen enkarne olmamız gerçekten gerekiyor mu?' diye sorarlar. Rehber ruh, 'Evet, sizin
gelişip üst-astraldaki bilgelik tapınağına gidebilmeniz gerekiyor,' diye yanıt verdiğinde ise onlar
biraz korkarlar. Çünkü burası hakkında hiçbir şey bilmemektedirler."
S: Yani, aşina oldukları ortamda kalmak isterler...
Y: "Evet, onlar daha ileri gitmek pek istemezler. Ama, onlar iyi şeyler tezahür ettirebilirler ve
oldukça da mutludurlar. Sonra, üst astral kat vardır. Bunu farklı toplumsal sınıflara sahip
olmak olarak görebilirsiniz. Orta-astral hoştur; bu güzel bir dış-mahalleye gitmek gibidir. Ama,
üst-astral son derece güzel manzaralara sahip, muhteşem bir kattır. Burada bahçeler ve tüm
güzel dağların, denizlerin, ırmakların, göllerin ve şelalelerin prototipleri vardır. Onların hepsi
oradadır ve manzara gerçekten olağanüstüdür. Ve burada, Bilgelik Tapınağı'nın bulunduğu bu
güzel mücevher-gibi kent vardır. Bu kenti kuşatan dağlarda bazı üst-astral varlıkları yaşarlar.
Ama, onlar da bu tapmağa gelirler. Bunlar ev ve aile yaşamının verdiği rahatlık duygusundan
hoşlanan ruhlardır. Birçok gelişkin ruh bu tip bir yaşamdan hoşlanır. İşte bu yüzden, onlar
dağların yamaçlarındaki küçük villa tipi evlerde yaşıyorlar. Burası gerçekten çok güzel bir
103
Ölümün Ötesi
yerdir."
S: öyle görünüyor ki, ruhlar aşina oldukları yerlere gidiyorlar. Ve onlar hazır olana kadar bir
sonraki düzeye çıkamıyorlar...
Y: "Doğru. Belli bir düzeye kadar gelişmeniz gerekir. Ve siz buraya geldiğinizde, gitmek
isteyeceğiniz yer bu üst astral kat olacaktır. Burası gerçekten muhteşem bir yerdir. Orta astral
kat da önemlidir. Ruhların büyük çoğunluğu buraya gelir. Onlar ne iyi ne kötüdür, onlar
dejenere ruhlar değildir, onlar sadece ailelerini ve arkadaşlarını görmek istemektedirler. Ve
biraz zamana ihtiyaçları vardır. Ama, onların yukarıdaki bilgisayar odasına gitme zamanlan
geldiğinde, artık yeniden enkarne olma zamanları gelmiştir."
S: Bu konuda onların bir söz hakkı yok mudur?
Y: "Hayır, üzücü olan da budur. İşte bu yüzden, üst astral katta çok daha fazla seçim hakkına
sahipsiniz. Çünkü
S: Herkes eninde sonunda bu bilgisayar odasına gider
mi?
i?
Y: "Evet. Hepsi gider. Bu işlemden-geçirme odasıdır. Ama, dediğimiz gibi, aşağı astral kattan
varlıkların tüm bu olumsuzluklarıyla enkarne olacak ancak birkaç yılları kaldı, dünyanın
titreşiminin yükselmesiyle birlikte onlar başka gezegenlerde enkarne olacaklar." (Burada John
sözü devralır.) Koruyucu varlık bana bilgisayar odasını gösteremiyor. Bu genelde sadece
koruyucu ruhların girmelerine izin verilen bir işlem odasıymış. Burası çok önemli bir bölge,
ama biz şimdi, astral haldeyken bile oraya gidemezmişiz.
S: Pekâlâ. Orayı görmek zorunda değiliz. Bu konuda sadece bilgimizin olması da yeterli.
Y: O, "Burası ruhların sıralanıp, enkarne olacakları uygun bedenlerle eşleştirildikleri,
birleştirildikleri bir işlem
104
'BüyütijTur
merkezi," diyor. Ama, üst-astral kattan bir ruh enkarne olmak istediğinde durum farklı
olurmuş. O "iyi-belgelere" sahip olduğu için ona öncelik tanınırmış. (Güler) Yani, bunlar hemen
gönderilirlermiş.
S: Peki, insanların cennet kavramları bu astral katlardan birine uyar mı?
Y: O, üst astral dünya çok güzel olduğundan burasının cennet olarak görülebileceğini söylüyor.
S: Bu onların cennet kavramı mı?
Y: Hayır. Cennet ve cehenneme inanan insanlar hâlâ o ortalama anlayış düzeyinde (orta astral
katta) bulunuyorlar-mış. Hayır, onlara verilen şey bir cennet ya da cehennem değil. Onlara,
hoş bir dış-mahalle görünümlü bir yerde bahçeli güzel bir ev veriliyor. Onlar bunu bekliyor ve
bu yüzden de bu ortam buna benziyor.
S: Peki, bu rehberin size anlatabileceği başka daha yüksek katlar var mı, yoksa bu son kat mı?
Y: O diyor ki,"Bunun üzerinde de sınıflar var. Ama, sen hâlâ bir bedene bağlısın ve ilgilenmen
gereken başka şeyler var. Daha ileriyi görmeye çalışma, John. Senin farkındahk düzeyin için
şimdilik bu yeterli."
S: Bu yüksek katlara gittiğiniz zaman, yeniden geri dönüp enkarne oluyor musunuz?
Y: Hayır. O zaman evrensel plân içinde yerine getirmeniz gereken daha önemli misyonlarınız
oluyormuş. Ve bu çok önemli bir misyon olmadıkça, genelde, fiziksel olarak enkarne
olmuyormuşsunuz. O, tarihteki, örneğin İsa ve Buda gibi büyük adamların, böyle önemli bir
amaçla geri dönen çok yüksek üst-astral varlıkları olduklarını söylüyor.
S: Bizim tekâmül hedefimizin bu katı da aşmak olup olmadığını merak ediyordum.
Y: O, bizim üst-astralı da aşıp, spiritüel değişim geçire-
105
Ölümün Ötesi
rek evrensel bir ruh olmayı öğreneceğimizi söylüyor. O zaman Dünya'nın astral bölgelerine bu
kadar bağlı olmayacak-mışız.
S: Peki, bizim nihai hedefimiz nedir?
Y: "Mükemmellik. Kendi fizik yasanızdan da bildiğiniz gibi, enerji ne yaratılır ne de yok
edilebilir. O sadece, kaynağına geri dönerken şekil değiştirir. Ve o kaynağına ulaştığında, artık
onunla aynı enerji olur. Bu ruhsal fizik yasası için de geçerlidir. îşte size bir ipucu. Bunun
üzerinde düşünün." (John, sözü devralır) O, yeterince şey gördüğümüzü ve artık bu bölgeyi
terk etmemizin zamanının geldiğini söylüyor. O beni kütüphanenin dışına çıkarıp bir merdivene
götürüyor; bu merdiven Tapmak bölgesinin dışına, olağanüstü, adeta soluk kesici bir bahçeye
iniyor. O bana, "Neden gidip orada neler bulunduğuna bir bakmıyorsun," diyor. Sanırım ona
çok fazla soru sorduk. Şimdi bu bahçede yürüyorum, burası gerçekten çok güzel. Burada
fıskiyeli çeşmeler ve su yolları var. Kuşlar şakıyorlar. Çiçeklerin kokuları ise olağanüstü. Burada
ışık saçan, parlak bir ruh var ve o bana yaklaşıp, "Sana bu bahçeyi anlatayım," diyor. "Burası,
Dünya'daki tüm çiçeklerin, ağaçların, göletlerin, göllerin ve pınarların bir prototipidir, ama çok
daha ince bir örneğidir. " Burada her şey gerçekten nefis, ince bir güzelliğe ve zerafete sahip.
Çiçekler kesme mücevherler gibi. Üstelik inanılmaz güzellikte kokulara sahipler. Dünyanın en
iyi, en pahalı parfümünün her yere sıkıldığını düşünün. Yani, havada böyle harika bir koku var.
Sanki doğa size sevgisini böyle gösteriyor. Ve etrafta güzelim kelebekler uçuşuyorlar. Burası o
kadar güzel bir yer ki. Ve bu, maddi dünyadaki bahçelerin görünümlerinin bir prototipi. Oysa,
gerçek dünya bu. Astral dünya gerçek dünya ve bu bahçe bizim Dünya bahçelerimizin
prototipi.
S: Dünyadaki çiçekler çiçek açıp sonra solarlar...
Y: Buradakiler ebedi çiçekler. Onlar asla değişmiyorlar.
106
'Büyül(jTur O yüzden mücevherimsi bir mükemmelliğe sahipler. v
S: Aynı şey ağaçlar için de geçerli mi? Onlar da bu ağaçların en mükemmel örnekleri mi?
Y: Bu varlık, maddi dünyadaki ağaçların bunların sadece bir yansıması olduklarını söylüyor.
S: Ben ise tam tersini, yani astral dünyanın bu dünyanın bir yansıması olduğunu
düşünüyordum...
Y: Oh, hayır. Bu harika bahçenin koruyucusu, bu dünyanın çok daha iyi olduğunu, bizim
fiziksel dünyamızda yaratılmış tüm güzel şeylerin bu astral dünyada bir karşılığı olduğunu
söylüyor. "Dünya, spiritüel dünyanın sadece bir yansımasıdır. Sizin dünyanız bu incelikten
yoksun, daha kaba bir dünya," diyor.
S: Her yerin bir koruyucusu mu var?
Y: Evet, bu kompleks içindeki her yer ayrı bir koruyucuya sahip. Bu bahçelerde güzel bir göl
var. Gölün bir kıyısına değişik tipte evler yapılmış. Ve her şey, pınarlar, Tapınak, dağlar ve kır
manzarası mükemmel ve ebedi görünüyor. Renklerin yoğunluğu ise soluk kesici. Bu yerin
inanılmaz güzelliğini tarif etmek mümkün değil. Koruyucu, turumuzu tamamladığımızı, artık
geri dönmem gerektiğini söylüyor.
S: Pekâlâ. Ama, orada bilmemiz gereken başka bir yer yok mu?
Y: Hayır, şimdi değil. O bazı yerleri görmemizin uygun olmayacağını, bunun bir ana okulu
öğrencisini bir üniversiteye götürmek gibi olacağını, bu bilginin şu anda bizim için gerekli
olmadığını söylüyor.
S: Tamam. Ama ona, bu bilgileri bu dünyada ölmekten korkan insanların o âlemin nasıl bir yer
olduğunu öğrenmeleri için edinmeye çalıştığımı söyleyin. Asıl amacımız bu. Eğer onlar bu
konuda bilgili olsalar belki de hiç korkmazlardı.
107
ÖCümün Ötesi
Y: O sizin nasıl bir hizmet verdiğinizi anlıyor. O bunun harika bir şey olduğunu söylüyor. Ama,
yine de saklı tutmak zorunda oldukları bazı şeyler varmış.
S: Evet, bunu anlayabiliyorum.
Y: Ve o diyor ki, "Kendine iyi bak. Sevgi ve ışık içinde yüksel. Tanrı seni korusun, beyaz ışık
seni kuşatsın ve sana mutluluk ve güven versin."
S: Sanırım, artık başka soru sormamamız gerekiyor.
Y: (Şaşırmış bir halde) O gitmiş!
S: Peki, siz neredesiniz? (Ara) Şu sırada herhangi bir şey görüyor musunuz ?
Y: Ben bir grilik içindeyim. Hepsi bu. Tümüyle bir grilik... Bir tür bulutun içindeyim.
S: Tamam. Artık soru sormaya son vermemizi istedikleri belli. Bu sizin için de uygun mu?
Ama, sanırım fazla seçeneğiniz yok.
Y: (Şaşırmış) Artık orada değilim.
S: Tamam, sorun yok. Sonuçta epey şey öğrendik.
Sonra John'u hipnozdan çıkardım. Keşif yolculuğumuzu daha fazla sürdüremediğimiz için biraz
düş kırıklığına uğramıştım, ama iletişim akışı o taraftan kesildiği için bizim yapabileceğimiz bir
şey yoktu. Sanki, ancak belli bir noktaya kadar girmemize izin verilmişti. Artık gitmemiz
gerektiğine karar verdikleri zaman ise bizi usulca kapının dışına itmiş ve onu ardımızdan
kapatmışlardı. Manzara tümüyle ortadan kaybolmuştu. Bu çok olağandışı bir durumdu. Bu
durum, bu hipnotik seansı yönetenin kesinlikle biz olmadığımızı göstermişti.
108
FARKLI VAROLUŞ DÜZEYLERİ
Farklı varoluş düzeyleriyle ilgili bilgi, bir hipnoz seansında bir kadın deneği geçmişe, iki yaşam
arasındaki (ölümden sonraki) hale gönderdiğimde ortaya çıkmaya başladı. Bu kadın spiritüel
katlarda bir okula devam ediyordu, ama bu -bazı benzerlikler olsa da- daha önce varlığını
öğrendiğim bilgi okulundan farklı bir okul gibi görünmüştü. Kadın bu okulun yedinci düzeyde
bulunduğunu söylemişti.
Y: Burada, hayattaki günlük deneyimleri nasıl karşılayıp, onları nasıl yararlı kılabileceğimi,
onlardan nasıl zevk alabileceğimi öğreniyorum. Biz burada Dünya'da meydana gelen farklı
aşamalar hakkında bir şeyler öğreniyoruz. Ve ileri doğru gerekli adımları atabilmeleri için
insanlara bilgi vermeye çalışıyoruz.
S: Yani, bir tür rehberlik mi yapıyorsunuz?
Y: Belli bir dereceye kadar, evet. Daha çok, insanların kendilerini yeni olasılıklara-olanaklara
açmalarına yardımcı oluyoruz.
S: Bunu bulunduğunuz yerden yapabiliyor musunuz?
Y: Çoğunlukla buradan yapılıyor. Verebileceğimiz bilgiyi alabileceklerini hissettiğimiz bireylerin
dikkatini çekmek için çaba gösteriyoruz. Yedinci düzeydekilere açık olan yal-
109
ÖCümün Ötesi
mzca belli sayıda insan vardır. Altıncı düzeydekilere açık olanlar ise daha fazladır. Ama, biz
örneğin, spiritüel liderler ya da mucitlerle ilişki kurmaya çalışıyoruz. Ve birçok insanın önemli
saymadığı kişilerle ilişki kurmaya çalışıyoruz, çünkü onlar önemli bir şey yapıyorlar. Onlar
belki, tanınacak birine babalık ya da bu tür çocuklara rehberlik ve öğretmenlik yapıyorlar.
S: Siz onlarla zihinsel düzeyde mi ilişki kurmaya çalışıyorsunuz?
Y: Evet. Rüyalarında ve benzeri yollarla.
Öyle görünüyor ki bu yedinci düzey icatların, ilham verici müziğin ve yaratıcı etkilerin geldiği
yer. Ben daima, dünya hazır olduğunda bu fikirlerin ve ilhamların atmosfer yoluyla
yayınlandığını, ve açık olup da bu fikirleri alabilenlerin bu icatların ve eserlerin yaratıcıları
olarak ortaya çıktıklarını düşünmüşümdür. Sanırım, spiritüel âlemdekiler, bu fikirleri dünyada
kimin gerçekleştireceğini değil, bu fikirlerin zamanı geldiğinde gerçekleştirilmelerini
önemsemektedirler. Bu, dünyanın dört bir köşesinden birçok kişinin aynı sırada aynı şey
üzerinde çalışıp, onu bitirmek üzere acele etmesinin nedenini açıklayabilir. Birçok ünlü mucit
ve besteci, ilhamlarının kendisine, onlara psişik olarak açık olduğu bir tür rüya ya da trans hali
sırasında geldiğini söylemiştir.
S: Bu spiritüel katlar ya da düzeyler hakkında açıklama yapabilir misiniz?
Y: Tersine çevrilmiş bir piramidi gözünüzde canlandırın; Tanrı katı bu piramidin tepesinde, yani
en uzun kenarında, insanlık ise en altta, yani piramidin sivri ucunda bulunacaktır. Katlar ise bu
iki ucun arasında yer alırlar ve sayı olarak yükseldikçe daha spiritüel hale gelirler. Bir varlık bu
katlarda yükseldikçe, onun farkındalığı genişler ve Tanrı'ya daha çok yaklaşır. Ancak, bu
piramit benzetmesi birkaç yön-
110
Varoluş T)üzeyCeri
den yetersiz kalır; bunlardan biri, üst ya da en uzun kenarın sonsuza uzanmasıdır. Tanrı olmak
için, o sonsuz olmak zorundadır.
S: Biz bu katlar boyunca nasıl ilerleriz?
Y: Siz kendi katlarınızda şu anda ilerliyorsunuz. Bunun bir yolu enkarne olmaktır.
S: Bu sadece bir ruhsal gelişim meselesi midir?
Y: Ruhsal gelişim, evet. Fiziksel gelişim ise bir başkası-dır.
S: Gelişmek için birden fazla kez enkarne olmak zorunda mıyız?
Y: Eğer istemiyorsanız, hiç enkarne olmak zorunda değilsiniz. Ama, bu sizin için daha etkili,
daha verimli bir yoldur. Öğrenim deneyimleriniz için. Sadece spiritüel halde kal-maktansa
enkarne olmak daha tam bir öğrenim sunar. Nihai hedefe giden kestirme yollar vardır.
S: Nihai hedef nedir?
Y: Tanrı iljejbir olmak. Yeniden Tanrı ile birleşip mükemmelliğe erişmek, ve ondan sonra artık
geri gelmek zorunda değilsinizdir. Ama, birçok insan dünyanın yollarına saplanıp kalır. Egoları
ve kibirleri onların çevresinde bir ağ örer ve onlar varoluşlarının ardındaki ruhsal nedenlerle,
derin gerçeklerle teması yitirirler.
S: Eğer enkarne olmasaydık, Tanrı'ya nasıl ulaşabilirdik?
Y: Başka yollarla. Enkarne olmuş varlıklara yardım ederek. Spiritüel katlarda bir rehber, bir
öğretmen, bir yardımcı olarak. Birçok farklı yöntem vardır.
S: Eğer bu öbür âlemden de yapılabiliyorsa, bu katlar boyunca fiziksel olarak çalışıp
çabalamanın amacı ne?
Y: Bizler yükselen varlıklarız. Biz bir merdiven oluşturuyoruz. Tüm amacı sabit-durağan olan
başka varlıklar da
111
Ölümün Ötesi
vardır. Bu bir maratona katılan insanlara benzer. Bu maraton sırasında belli noktalarda durup,
geçen koşuculara su vermekten başka bir şey yapmayan bazı görevliler vardır. Burada o
koşucular, baştan sona doğru yükselen varlıklar olarak görülebilirler. Melekler ise yukarılara
tırmanmayan, sadece hizmet eden yardımcılardır. Bizim amacımız ise başlangıçtan başlayıp
bitiş çizgisine kadar koşmaktır. Ancak, bu yarışta birincilik ya da sonunculuk diye bir şey
yoktur. Bitiş çizgisini geçen herkes bu yarışta kazanandır.
Ben bu düzeyleri, bu katları merak ediyordum. Konuştuğum varlıklardan kimi on ila on üç, kimi
ise sonsuz sayıda düzey ya da kat olduğunu söylüyordu. Ama hepsi de, yukarılara tırmandıkça
Tanrı ile bir olmaya daha yaklaştığınız konusunda fikir birliği içindeydi.
S: Bana, farklı düzeyler hakkında bir şeyler söyleyebilir misiniz?
Y: Sizin her katı ya da düzeyi anlamanızı sağlayacak bir açıklama yapamam, çünkü siz onları
anlayacak bir deneyime sahip değilsiniz. Ama, yine de biraz bilgi vermeye çalışacağım.
S: Dünya birinci düzey olarak mı kabul ediliyor?
Y: Dünyanın düzeyi beşinci düzey olarak kabul ediliyor. Bunun altında birkaç düzey vardır.
Birinci düzeyde ise elementaller bulunur. Bu temel kat, saf duygulardan ve enerjilerden oluşur.
Onlar temel bir enerjiden başka bir şey değildir, ve siz o düzeyden başlayarak tekâmül
edersiniz. Onlar bireysel kişiliğe sahip olmayan, nasıl insanlar kendi zamanlarını beklemişlerse,
onlar da kendi zamanlarını bekleyen kolektif yaşam formlarıdır. Elementaller de gelecekte
kişilik kazanacaklardır. Ancak, şu zamanda onlar bekleme döne-mindedirler. Onların
potansiyelini küçümsemeyin, çünkü onlar çok güçlü olabilirler. Onlara hak ettikleri değeri
verme-
112
Jarf<£ı 'Varoluş 'Düzeyleri
mezlik de yapmayın, çünkü insanlar gibi onlar da çok dikkate değer bir geleceğe sahiptirler.
S: Elementallerin "cin çarpması" dediğimiz şeyle bir ilgileri var mıdır?
Y: Genel anlamda değil. Cin çarpması bir gerçektir; ancak, elementaller insanlar tarafından
cezbedilirler, onlar saldırmaz ya da tecavüz etmezler. Elementaller çok kolayca etki altına
alınıp şu ya da bu biçimde yönlendirilebilirler.
S: Diğer düzeyler hakkında ne söyleyeceksiniz?
Y: İkinci düzeyde, ağaçların ve tepelerin koruyucuları bulunur. Onlar birbirlerinden farklıdır.
Elementaller çoğunlukla belli yerlerle ilgilidirler. Oysa, ağaçları koruyanların her biri bir ağaca
ya da kendi tipinde bir bitkiye sahiptir. Antik Yunanlılar bu sprite'lardan ve driad'lardan (bir tür
perilerden) ve bu tür şeylerden söz etmişlerdir. Bunlar bu anlayış düzeyinin varlıklarıdır.
S: Onlar belli bir zekâya sahip midir?
Y: Onlar temelde çok iyi kalpli olmalarına rağmen, zekâdan çok, yaramazlığa sahip varlıklardır.
Bu bir ilerleme meselesidir. Sizin fiziksel düzeyiniz bir başka enerji düzeyidir. Bu sadece, en
rahat olduğunuz idrak meselesidir. Bu sizin hangi düzeyde enkarne olacağınızı belirler. Bazı
insanlar tekrar fairy (peri) ya da leprechaun olarak geri gelirler, çünkü onların rahatça
algıladıkları düzey budur. S: Bunu yapabilirler mi?
Y: Evet. Çoğunlukla, onlar sizin dilinizde "küçük insanlar" denen varlıklar olarak enkarne
olurlar. Onlar spiritüel düzeyle daha uyum içindedirler, çünkü onlar enerjilerin ve onları nasıl
yönlendireceklerinin farkındadırlar.
S: O halde, böyle varlıklar gerçekten vardır, öyle mi? Y: Evet, onlar vardır, ama onlar fiziksel
olarak tezahür etmez, spiritüel âlemde var olurlar. Ama, fiziksel bir tezahür
113

Ölümün Ötesi
olarak görünebilirler. Bu çok önemlidir. Onlar görünebilirler. Onların ruhları da, tıpkı sizinkiler
gibi, mükemmelliğe doğru gelişirler. Onlar, ormanlardaki bitkiler ve hayvanlar ve ayrıca deniz
ve hava üzerinde güce sahiptirler. Onlar bu bölgelerdeki şeylerin ardındaki hareket
ettiricilerdir. Ama, onlar tezahür ettiklerinde, kırsal bölgelerde insanımsı yaratıklar olarak
tezahür ederler. Bu yüzden bizim leprechaun'lar, fairy'ler, elfler hakkında mitolojik denen
öykülerimiz vardır. S: Normal hallerinde onlar bir ruh gibidir, ama onlar küçük yaratıklar olarak
tezahür edebilirler, öyle mi? Peki, neden böyle olağandışı bir formda tezahür ederler?
Y: Bu plânın bir parçasıdır. Onlar doğayı nasıl koruyacaklarını öğrenme konusunda sınanırlar.
Bunu yapmayı öğrendiklerinde, o zaman artık başlarının çaresine bakabilirler.
S: Yani, o zaman onlar tekâmül edip en sonunda insan olarak enkarne mi olurlar?
Y: Siz de daha önceki yaşamlarınızda periler olarak enkarne olmuştunuz. Gelişiminizin bu
aşamasında siz ruhun tekâmülü hakkında gerçekten çok fazla konuşamazsınız. Sizin bunu
kavramanız zordur. Ama, biz nasıl basamakları tırmanıyorsak, onlar da öyle basamakları
tırmanıyorlar.
S: İnsanlar bu şeyleri bu yüzden mi çok çekici buluyorlar?
Y: Belki aynı düzeyden geçtikleri için, evet. Onlar da bu periler olmuşlardı, özellikle Yerküre ile
çok uyum içinde olan insanlar... Onlar hâlâ, dünyada bu tip yaratıklar olarak bulundukları
enkarnasyonlarının anılarını hatırlıyorlar.
S: Folklorumuza göre, onların sihirli güçlere sahip olmaları gerekiyor. Bu doğru mu? Onlar
gerçekten de böyle güçlere sahipler mi?
Y: Bu sadece folklor. Onlar şaşırtıcı yeteneklere sahip-
114
Jartçfı 'UaroCuş 'Düzeyteri
tir. Ama, onlar tezahür ettiklerinde, spiritüel âlemin farkında olmayan cahil insanlar onları
fiziksel bir yaşam formundan çok, bir ruh olarak görmüşlerdir. Onlar yine de, spiritüel anlamda
bir yaşama sahiptirler.
S: Onları önce bir ruh, sonra da bir fiziksel tezahüre dönüşürken görmek bizim için zor...
Y: Gerektiğinde bunu yapmalarına izin verilmiştir. Bu yüzden onlar insanlara pek sık olarak
görünmezler. Eğer siz bir durugörü medyumu iseniz, tüm doğanın onun sonsuz görevlerini
yerine getiren ruhlara sahip olduğunu görebilirsiniz.
S: Onlar da bizim gibi ölümü deneyimler mi?
Y: Hayır, onlar ölümü deneyimlemezler. Onlar sadece daha çok bireyleşirler. Onlar grup
ruhundan çıkıp daha göze çarpan bir bireyselliğe kavuşurlar, böylece karmik kaderleri üzerinde
çalışabilirler.
S: Toplumlarda öyle uzun zamandır süregelen bir folklor var ki bu bir gerçekliğe sahip olmalı
diye düşünüyor insan. Peki, insanların bu varlıkları elfler, fairy 'ler, gnome 'lar gibi farklı
biçimlerde görmelerinin bir nedeni var mı?
Y: Bu varlıklardan bazıları göllerin ve suların yaratıklarını koruyup gözetirler. Diğerleri ormanın
yaratıklarını gözetirler. Diğerleri ise Yerküre'nin halısının, yani, çayırların, çimenlerin
yaratıklarını gözetirler.
S: Demek bu yüzden onlar farklı görünüyorlar, farklı şekillere, kişiliklere vs. sahipler... Peki, bu
yaratıklar hiç olumsuz bir şey yaratırlar mı?
Y: Hayır, çünkü bunu yapmamak üzere programlanmışlardır.
S: Eh, aklıma bazı folklorik öyküler geldi de... Y: Evet. Çünkü bu varlıkların kılığına bürünen
ifritler vardır. Bunlar, çoğunlukla, dünyada yaşamış ve tekrar en-
115
ÖCümün Ötesi
karne olamadıkları için canları sıkılan olumsuz astral varlıklardır. Bunlar sorunlara neden
olabilirler. Bu geçmişte daha çok vuku bulmuştur. Gördüğünüz gibi, insanoğlu teknolojik
gelişimi yüzünden bu ruhları artık bilmezlikten gelmektedir. Bu ifritler, insanlara peri ya da
hayvan kılığına bürünerek işkence ederlerdi. Ama, insanlar tarımsal bir yaşam tarzından
teknolojik bir yaşam tarzına geçtiklerinden beri bu artık o kadar sık bir biçimde vuku
bulmamaktadır.
S: Peki, insanlar bu varlıkları birbirlerinden nasıl ayırabilirler?
Y: Bu konuda tasalanmayın. Doğa ruhları ölümlü insanlara o kadar sık bir biçimde
görünmezler. Ama göründüklerinde, bunu önemli bir nedenden ötürü yaparlar. Çoğunlukla, bu
o toprakla ya da doğanın kendisiyle ilgili bir nedendir. Örneğin, belki insanlar o ruhlar için
kutsal olan o toprağa zarar vermek üzeredirler. O zaman bu ruhlar o insanlara, "Lütfen bu
toprağa zarar vermeyin," demek için, o insanlarla uykuda ya da uyanıkken temas kurmaya
çalışacaklardır.
S: Bu duyduğumuz bazı Kızılderili kadim bilgilerine benziyor. Ama, onlar artık eskisi gibi sık sık
tezahür etmiyorlar demek...
Y: Hayır. Ama, onlar gözetimleri altındaki bitkilerin ve hayvanların yararına olacak bazı şeyler
yaparlar.
S: Bir şeyi merak ediyorum. Her bitki ve hayvanın ayrı bir koruyucusu var mıdır?
Y: Hayır, çünkü bitkiler ve hayvanlar bir grup ruhuna sahiptirler. Ve bu grup ruhlarını sizin
leprechaun'lar ve fairy 'ler dediğiniz ruhlar gözetirler. Grup ruhlarını gözetip koruyan bireysel
ruhlar vardır. Ve bu bireysel ruhlar elf ler, fairy 'ler vs'dir.
S: Bu anlaşılması zor bir şey. Ben tüm bitkileri gözeten bir grup ruhu olduğunu, ve sonra bu
ruhun bireyleştiğini düşünmüştüm.
116
Jarlçlı Varoluş 'Düzeyleri
Y: Onlar ayrı varlıklardır, çünkü grup ruhu bir yardımcı ruh kadar gelişmiş değildir.
S: Bu bizim rehberlerimiz ve koruyucularımızın bize yardım etmelerine benziyor.
Y: Evet. Şu farkla ki onlar hayvanlar ve bitkiler âlemine yardım ederler. Leprechaun'lar ya da
elf ler insan olarak enkarne olmaya doğru tekâmül eden farklı bir ruh-tipidir. Onlar gelecekte
bu fırsata sahip olacaklardır. Aslında, biz de çok önceki yaşamlarımızda bu tip bir enerjiydik,
ama şimdi bir insan rolünü üstlendik. Bu ruhlar, grup ruhlarına sahip hayvanlara ve kuşlara
hizmet ederler. Hayvanların bireysel ruhları olmadığı için, onlar bu yaratıklara yardım ederler.
Hayvanlar yaşamı üreme olarak görür, varlıklarını böyle sürdürürler.
Bu söylenenlerin çoğu, bizim batıl inanç "safsatası" diye reddettiğimiz folklor ve mitolojiye
benziyordu. Belki kadim insanlar doğaya daha yakın yaşadıkları için, onlar bu temel prensipleri
daha çok anlıyorlardı. Bu onlar için çok açık bir şeydi, ama aynı zamanda onları korkutuyordu
da. Ve doğaya duydukları saygıdan ötürü, onlar öyküler uydurmuş ve bu öyküleri, bu farklı
tiplerde yaratıklarla süslemişlerdi ve bunlar da günümüze kadar folklor ve mitler sayesinde
gelebilmişti. Öyle görünüyor ki bu onların, bizim makineleşmiş ve karmaşıklaşmış
toplumumuzda bilmezlikten gelmeyi seçtiğimiz bu ruh âlemini anlama çabalarından
kaynaklanmıştı.
S: O halde, bu ruhlar tekâmül ederek en sonunda insan haline geliyorlar.
Y: Evet. Onlar tüm insanlığa ve tüm doğaya karşı sevgi dolular, ama özellikle doğaya karşı.
Yerkürenin ekseni kaydıktan, kutuplar değiştikten sonra onlar tekâmül skalasın-da bir üst
düzeye çıkacaklar, çünkü o zaman fiziksel bedenlerde enkarne olmaya başlayacaklar. Onlar
halen Dünya'yı
117
Ölümün Ötesi
bu kutup kaymasına hazırlıyorlar. İşte bu yüzden, insanlar yaşamak üzere kırsal kesimin belli
bölgelerine yönlendiriliyorlar. Bu ruhlar insan olarak enkarne oldukları zaman, dünya düşük bir
gezegensel titreşim sisteminden yüksek bir gezegensel titreşim sistemine geçmiş olacak, ve bu
onların ışığını ve yaşamlarını yansıtacak. Onların birçoğu operasyona katılıp enkarne olarak,
dünyanın yeniden inşa edilmesine, yiyecek üretilmesine ve kutup değişimi yüzünden travma
geçiren hayvanların yeniden uyum sağlamalarına yardımcı olacaklar.
S: Peki, bizim tipte ruhlara ne olacak ?
Y: Kutup kayması meydana geldikten sonra, ruh grupları farklı değişimler yaşayacaklar. Bizler
daha yüksek bir bilinç düzeyine doğru bir gelişim geçireceğiz.
S: O zaman Dünya'da enkarne olmak istemeyecek miyiz?
Y: O zaman sadece karma duygumuzu tamamlayıp bitirmek için Dünya'da enkarne olacağız.
Ama, o zaman Dün-ya'ya çoğunlukla ruhen gelişmiş insanlar gelecek. Tüm daha az gelişmiş
varlıklar ise kozmik yolculuklarına yeniden başlamak üzere başka gezegenlere gönderilecekler.
(Dünyanın ekseninin kayması ve bunun mekanizması Nostradamus ile Konuşmalar adlı
kitaplarımda daha ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır.)*
S: Peki, hayvanlar hakkında ne diyeceksiniz? Onların bireysel ruhlara sahip olmadıklarını
söylemiştiniz.
* Çeşitli medyumlar, kâhinler ve bazı bilim adamları, iki bin yılı civarında bazı gezegenlerin
gökyüzünde hizalanışları sonucunda dünyanın bir kutup kayması geçireceğini bildirmekle
birlikte, çeşitli kaynaklar da, insanlığın gerçekleştirmekte olduğu bilinç yükselişi ve spiritüel
hiyerarşinin dünyayı koruyucu bir hologram içine alması sonucunda bunun travmatik bir
biçimde yaşanmayacağını ileri sürmektedir. (Ç.N.)
118
Varoluş cDüzeyİ£ri
Y: Hayır. Hayvanların ruhları insanlarınkinden farklıdır. Onlar grup ruhlarına sahiptirler, ve
bunları diğer ele-mentaller gözetirler. İnekler ve atlar gibi bazı hayvanlar bir grup ruhu olarak
kolayca tanımlanabilir bir sürü eğilimine sahiptirler. Ama, hayvan ruhları insanlar gibi bir
kişiliğe sahip değildir. Bununla birlikte, onlar yaşam güçleridir ve bedenlerde -hayvan
bedenlerinde- enkarne olurlar.
S: Onlar da aynen insanlar gibi enkarnasyonlara sahip midir1?
Y: Bu enkarnasyondur, evet. Burada fiziksel beden bir yaşam gücü ile doldurulduğundan, buna
enkarnasyon denebilir.
S: Peki, bir hayvan ruhu bir insan olarak enkarne olur mu?
Y: Evet, en sonunda olur. Bu onun ruhsal gelişiminin bir parçasıdır. Siz nasıl daha yüksek
düzeylere doğru gelişe-cekseniz, bir hayvanın ruhu da grup ruhundan ayrılıp bireysel bir ruh
haline gelir ve ruhsal olarak gelişme sürecine başlar. Dünyadaki insanların birçoğu, çok uzun
zaman önce başka gezegenlerde hayvan olarak yaşamıştır.
S: Ve bu tekâmülün bir parçasıydı. Ben tekâmüle nereden başladığımızı merak ediyorum. İlk
başladığımızda biz ne tip bir enerjiydik?
Y: Biz tüm gelişim dizisinden geçmeliyiz: gaz, madde, bitki, hayvan, ruh, tanrısal-olan.
S: Bir hayvan, grup ruhundan nasıl ayrılıp bireyleşe-bilir?
Y: Bu sevgi sayesinde gerçekleşir. Bir hayvana sevgi gösteren insanlar, ona bir benlik bilinci,
bir kişilik kazandırırlar. Sevgi onun bağlı olduğu hayvan ruhundan ayrılmasına yardımcı olur ve
onu daha bireysel kılar. Bu o hayvanın bilincini yükseltir. İşte bu yüzden, tüm yaratıklara karşı
da-
119
Ölümün Ötesi
ima sevecen olmalısınız.
S: Hayvan ruhları hangi düzeyde bulunuyorlar?
Y: Bazıları ikinci, bazıları üçüncü, bazıları da bu ikisinin arasında bir düzeyde bulunuyorlar.
Örneğin, bir karınca, çok-sevilen bir köpek ya da attan farklı bir düzeyde olacaktır. Tabii, bu
düzeyleri her zaman kesin bir biçimde ayıramazsınız. Ayrıca, insan formunda bulunduğu halde
bu düşük düzeylerde olanlar da vardır. Onların bu düzeylerini yükseltecekleri umuduyla bunu
yapmalarına izin verilmiştir. Bazı insanlar enkarne olduktan sonra bile üçüncü düzeyde
bulunurlar. Bunlar vicdanları henüz hiç gelişmemiş insanlardır. Onlar sadece var olurlar, gerçek
bir yaşam sürmezler.
S: Ne demek istediniz? Yani, onlar kötüler mi, yoksa hiçbir ilgi mi duymuyorlar?
Y: Onlar iyi ya da kötü olmak için gerekli zekâya sahip değiller. Ve böyle çok az insan vardır.
Dünyada şu anda üçüncü-düzey varlıklarından çok, dördüncü-düzey varlıkları enkarne
haldedir. Sizin bir sosyopat diyeceğiniz biri, bir dördüncü-düzey bireyidir. Yine, bunların da hiç
vicdanı yoktur, ama onlar bunu başkalarına karşı nasıl kullanacaklarını bilecek zekâya
sahiptirler.
S: Katiller ve suçlular, üçüncü ve dördüncü düzeyde bulunan bu antisosyal varlıklar arasından
mı çıkar?
Y: Evet, büyük bir bölümü. Bunlar ya o düzeye kadar düşmüş ya da henüz bir üst düzeye
çıkamamış varlıklardır. Bunlarda vicdan gelişmemiştir. Bundan sonra, günlük varoluşunuz olan
beşinci düzey gelir. Ayrıca, altıncı düzeyden bu dünya katına gelmiş varlıklar da bulunur.
S: Bu altıncı düzey, Dünya'nın üzerinde bir düzey mi?
Bu düzeylerin fiziksel olarak yerlerini ve sınırlarını belirlemeye çalışıyordum ki daha sonra
bunun mümkün olmadığını anladım.
120
Jartçlı Varoluş 'Düzeyleri
Y: Altıncı düzey spiritüel âlem olarak bilinir.
S: Bunlar Dünya'yı terk etmek istememiş ruhlar mıdır?
Y: Bazen bunlar, ya kendi güdüleri ya da geride bıraktıkları ailelerinin üzüntüleri yüzünden
dünyevi kattan ayrılamamış, buraya adeta kilitlenmiş varlıklardır.
S: Dünya beşinci düzeyde bulunuyor. Bundan sonra altıncı, yedinci ve daha yüksek düzeyler
mi bulunuyor? Ve bunlar okulların bulunduğu yerler mi?
Y: Okulların, üstatların ve diğer şeylerin bulunduğu düzeyler, evet. Sekizinci ve dokuzuncu
düzeyler ise büyük üstatlara ayrılmıştır. Eğer onuncu düzeye erişirseniz, Tanrı ile yeniden bir
olursunuz.
S: Peki, insan hiç tekâmülde geriye gider mi? İnsanların hayvanlar olarak enkarne olmalarıyla
ilgili teoriyi düşünüyorum da...
Y: Hayır. Tabii, bir insan aşırı derecede hayvani olmadıkça. Bir başka deyişle, eğer siz bir
hayvan gibi davranmış-sanız ve bir hayvan olmak istemişseniz, evet olabilirsiniz, ama bu çok
nadir rastlanan bir şeydir. Buna genelde izin verilmez. Bu bir zamanlar mümkündü, ama artık
değil. Bu, en-karnasyon deneyinin ilk günlerinde yapılmıştı, ama artık yapılmıyor. Mümkün
olmadığından değil, artık buna izin verilmediğinden. Eğer bir insan bu kadar aşağı düşmüşse,
büyük bir olasılıkla, o skalada daha aşağılara düşmektense, tekrar yükselene kadar spiritüel
âlemde kalacak, dünyada enkarne olmayacaktır. Bir insanın zihinsel olarak hayvani bir düzeye
düşmesi mümkündür, ama onun bir hayvanın bedenine girmesi artık mümkün değildir. Bir kez
insan bilincine eriştiğinizde, artık tekâmül ederek geride bıraktığınız hayvan varoluşuna geri
dönmeniz pek mümkün değildir.
S: O halde, enkarne olan insanlar üçüncü, dördüncü ve beşinci düzeyde bulunmaktalar.
121
Ölümün Ötesi
Y: Bazen de altıncı. /
Eğer biz enkarne olmuşsak ve altıncı düzey de spiritüel âlem ise, bunun nasıl mümkün
olacağını merak etmiştim.
Y: Bir insanın bir ayağının bir dünyada, diğer ayağının da bir sonraki dünyada olduğu şeklinde
bir ifade duymuşsunuzdur. Bunlar çevrelerindeki her şeye çok açık olan bireylerdir.
S: Onlar istediklerinde bulundukları düzeyi değiştirebilirler mi ?
Y: Onlar bir kez bunun farkına vardıklarında ve her iki dünya ile de meşgul olmaya
başladıklarında, evet. Ve bir de bilgi ve düşünce okullarının birçoğunu barındıran yedinci düzey
vardır. Bilginin çoğu altıncı ve yedinci düzeyden gelir. Bazı insanlar farkında olmadan iki
düzeyde birden iş görürler. Bunun bir örneği de, bilgisinin, ilhamının nereden geldiği
konusunda hiçbir fikri olmayan bir mucittir.
Bu sırada aklıma, insanların bazen göğün yedinci katından, yedinci cennet katından söz
ettikleri geldi. Burasının kusursuz bir mutluluk yeri olduğu varsayılıyordu. Bununla ilgili orijinal
kavramın bu farklı düzeyler teorisinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını merak etmiştim.
S: Dinlenme-yeri hangi düzeyde bulunuyor? Y: O bir düzeye sahip değildir. O vardır. O her
türlü uyarımdan uzak kalma ihtiyacından dolayı vardır. Bu yüzden, o bir düzeye sahip değildir.
Her şeyi dışarıda bırakmak, her türlü uyarımdan uzak kalmak için oraya gidersiniz. S: Burası
diğer katlardan uzakta, özel bir yer midir? Y: Uzak olması gerekmez. O katların arasında
bulunur, , ama o tamamıyla kendi başına bir yerdir. Bunu açıklamak / zor. Bir benzetme
kullanırsak, bunu gezegeninizin yüzeyin-_/ den yukarılara çıktıkça havanın incelmesine
benzetebiliriz.
122
Varoluş 'Düzeyleri
Siz yükselerek bulutların bulunduğu düzeye gelirsiniz ve orada çok kalın ve katı-görünümlü bir
bulut görürsünüz. O kendi başına, diğerlerinden ayrı durmaktadır, ama yine de havanın bir
parçasıdır. İşte, dinlenme-yeri de bunun gibidir. S: Her enkarnasyondan sonra farklı bir düzeye
mi gidersiniz, yoksa enkarne olurken bıraktığınız aynı düzeye mi geri dönersiniz?
Y: Bazen bu o hayatta neyi başardığınıza bağlıdır. Eğer siz bir yaşamda yükselmek yerine
gerilere düşmüşseniz, o zaman bıraktığınız aynı düzeye geri dönemezsiniz. Bazen bir
enkarnasyondan sonra hemen yeniden enkarne olursunuz. Bazen de bir dinlenme dönemi
geçirirsiniz. Bazen hemen bir okula gidersiniz, ama bu ille de enkarne olurken bıraktığınız aynı
okul olmayabilir. Belki öğrenecek başka dersleriniz vardır, ya da bir sonraki enkarnasyonda
öğrenmeniz gereken dersleri gözden geçirirsiniz. Belki, yeniden dünyaya dönmeyi mi
istediğinize, yoksa orada kalıp uzun I.SY süre çalışmak mı istediğinize karar vermeye
çalışırsınız.
S: Her bir düzeyde bir okul var mıdır?
Y: Evet, her bir düzeyde birçok okul vardır: ışık okulları, düşünce okulları gibi. Onların her biri,
her şeyle ilgili doğal yasa ve düzenin bir kısmını kullanırlar. Onlar, bireylerin yolu bulabilmeleri
için, gerçeğin o bölümüyle ilişki kurmalarını sağlamaya çalışırlar.
S: O düzey için kazır olmadan bir sonraki düzeye gidemezsiniz, öyle değil mi? Yani, bir sonraki
düzeye çıkmadan önce belli gereklilikleri yerine getirmek mi gerekiyor? Neyi başarıp
başaramadığınıza bağlı olarak bir üst ya da alt düzeye gidebiliyorsunuz...
Y: Evet. Ve bir kez belli bir düzeyi geçtikten, yani dokuzuncu düzeye eriştikten sonra, bir daha
enkarne olmak çok az rastlanan bir şeydir, çünkü artık bu tür derslere olan büyük ihtiyacı
aşmışsmızdır. Ancak, dediğim gibi, bazı enkar-
123
II
ÖCûtnün Ötesi
nasyonlarda karşılaştığınız saptırıcı etkiler sizi yoldan çıkarabilir ve siz o etkileri yükselteceğiniz
yerde, onlar sizi geriletebilir.
S: Ancak, öyle görünüyor ki, bu üst düzeylere eriştikten sonra artık bu saptırıcı etkileri
tamamen aşmış oluyorsunuz
Y: Eğer çok uzun bir zamandır enkarne olmayıp dünyevi varoluştan uzak kalmışsanız, bu bir
insanın bir şeyleri reddedip ondan yoksun kalmasına benzetilebilir. Eğer bir çocuk uzun bir
zaman şeker yememişse, ona şeker sunulduğunda o büyük bir olasılıkla bu şekerleri oburlukla
tıkına-caktır. İşte, yüksek düzeylerdeki varlıklar enkarne olduklarında da bazen bu tip bir şey
vuku bulabilir. Bu aşağı düzeylerde olduğu kadar sık rastlanan bir şey değildir, ama yine de
vuku bulabilir. En büyük avatarlar bile yollarını şaşırabilirler.
Avatar Dünya'ya bedensel form içinde gelen bir yarı-tanrıdır, Tanrı'nın niteliklerini tezahür
ettiren bir varlıktır. Hindu metinlerinde bunun birçok örneğine rastlanır.
Burada dokuzuncu düzey, üstat öğretmen İsa'nın geldiği düzey gibi görünüyor. Bu onun,
İncil'deki öyküde anlatıldığı gibi, şeytan tarafından günaha teşvik edilmesini de açıklar. Bu, hiç
kuşkusuz, onun kendi iç benliği ile savaşmasıydı.
S: Dünya 'da bunu insanlara yapan bir şey olmalı.
Y: Sizin kötülük dediğiniz, her şeyin karanlık tarafı, bu âleme kıyasla Dünya'da daha aktif. Ve
çekim de daha güçlü, evet.
S: Bu ona karşı direnilmesini çok zorlaştırıyor.
Y: Ama, yine de bu direnci gösterebilirseniz, bu sizi daha güçlü kılar. Var olmanın çok kolay
olduğu bu âlemde ise sizin bir şeye karşı direnmeniz gerekmez, bu yüzden de dünyadaki kadar
hızlı gelişemezsiniz.
124
Jarf^h. Varoluş 'Düzeyleri
S: öyle görünüyor ki, en iyi biçimde plânlayarak ve en iyi niyetlerle enkarne olduğunuz zaman
bile bunlara her zaman sadık kalamıyorsunuz.
Y: Oraya gitmeden, dünyaya inmeden neler olacağını asla bilemezsiniz. Bazen aşağıdakilere
yardım etmek için geriye dönmek yararlıdır. Çoğunlukla, bu yüksek katlardaki varlıklar
insanların farkındalığını yükseltmek için fiziksel dünyaya geri dönerler.
Bunlara, Budizm'de "boddhisatva'lar denir ve bunlar, aydınlanmış ama insanlara duydukları
şefkatten ötürü fiziksel kata geri dönmeyi seçmiş varlıklar olarak tarif edilirler. Budizm'e göre,
İsa bir boddhisatva, yani aydınlanmış varlıktı.
Y: Bunu yapanlara sunulan bir takdiri-ilahi vardır. Buna izin verilir, ve bu yapılır.
S; Bir ruh eninde sonunda tüm bu farklı katlara gider mi?
Y: Hepimiz bunun için çalışıyoruz. Nihai plân, bir'liğe ulaşmak, Tanrı ile yeniden bir olmaktır.
Başka denekler de, farklı sözcüklerle de olsa aynı tarifleri vermişlerdir. Bu tariflerin birbirleriyle
çeliştiklerini sanmıyorum. Onların bana söyledikleri her şey kendi ruhsal gelişim düzeylerine,
algılarının doğruluğuna ve algıladıkları şeyleri, dilimizin sınırlılığı içinde, doğru olarak
aktarabilme yeteneklerine bağlıydı. Her biri, gördükleri şeyi tarif etmekte dilimizin tümüyle
yetersiz kaldığını söylemiştir. Sık sık, benzetmeler kullanarak bunu telâfi etmeye çalışsalar da,
bunlar da tüm tabloyu resmetmekte ne yazık ki yetersiz kalmıştır. Bu perdenin ardında yatan
şey o kadar muhteşemdir ki dile tarife sığmamaktadır.
125
Ölümün Ötesi
Aşağıda, bir başka varlığın değişik varoluş katları hakkında yaptığı açıklama yer almakta:
Y: Farklı katlar aynı yeri, aynı uzayı işgal ederler. Örneğin, siz şu anda fiziksel katta var
oluyorsunuz, ancak sizin spiritüel veçheleriniz spiritüel katlarda yansımalara sahipler. Çünkü
spiritüel katlar da buradalar, ama onlar farklı bir frekansta titreşiyorlar. Spiritüel gözlerle onları
neredeyse fiziksel bir yer olarak görebilirdiniz. Onlar da burada, Dünya ile aynı yerdedirler;
sadece farklı bir frekansta titreşmektedirler. Bunu bir radyoya benzetebiliriz. Aynı radyoya
gelen titreşimler, aynı zamanda, farklı frekanslarda aynı yeri işgal ederler. Ve siz herhangi bir
zamanda frekans alıcınızı belli titreşim dizisini alabilmek üzere ayarlarsınız. Aynı şey bu farklı
katlar için de geçerlidir. Onlar aynı zamanda aynı yerde var olurlar, ama farklı frekanslarda
bulundukları için birbirleriyle çarpışmazlar.
S: Anladığımı sanıyorum. Böylece, belli bir düzeyde bulunup diğer katların farkında olmazsınız.
Y: Evet. Ya da, örneğin meditasyon yoluyla o katların bulanık bir biçimde farkına varabilirsiniz,
çünkü siz farklı bir frekansta bulunmaktasınızdır. Onun var olduğunu bilecek ve o frekansla
ilişki ve etkileşime girecek kadar frekansınızı değiştirebilirsiniz. Ama, burada da bir bariyer
olacaktır. Böylece, karanlık bir camdan ya da bir perdeden ötesini görebilirsiniz. Farklı katlar
vardır, ama gerektiğinde bu katlardaki varlıklarla ilişkiye geçmenizi sağlayacak ara katlar da
vardır. Örneğin, karmanızı halletme sürecinde fiziksel katta ilişki ve etkileşimde bulunduğunuz
varlıkların bazıları farklı bir katta bulunuyor olabilirler. Onlar henüz fiziksel katta en-karne
olmamış olabilirler, ve sizin, bir sonraki enkarnasyon-ları için neye karar verdiklerini anlamak
üzere onlarla görüş alışverişinde bulunmanız gerekebilir. Her ikinizin de karması açısından,
nerede ve ne zaman enkarne olmanızın en iyi
126
Jarful VaroCus TfuzeyCeri
sonucu verebileceğini tartışmanız gerekebilir. Uyurken, bu amaçla bu arada-bulunan katlara
gidebilirsiniz. Ölümden sonra da yüksek katlara ulaşabilirsiniz.
S: O kadar gelişkin olmasanız da o katlara gidebilir misiniz? Yoksa arada, sizin sadece belli
düzeylere gitmenize izin veren bariyerler var mıdır?
Y: Anlayış ve idrakinizin izin verdiği ölçüde ileri gidersiniz. Burada tek bariyer sizin zihninizdir.
Bu, zihninizi ne kadar açıp anlayabildiğinize bağlı bir şeydir. Ve eğer isterseniz ya da ihtiyacınız
olursa, zihninizi daha çok açmanıza yardımcı olacak varlıklar daima vardır.
S: Ben bu düzeyleri anlamaya çalışıyordum. Onları ayrı fiziksel sınırlara sahip olarak görmeye
çalışıyordum ki şimdi bunun belki de olanaksız olduğunu anlamaya başlıyorum.
Y: Ayrı fiziksel sınırlar yoktur. Bir benzetme kullanırsak, sizin katınızda toprağın üzerinde
durmak bir düzeyde olmaya benzetilebilir. Gezegeninizin yüzeyinden dümdüz yukarı
çıktığınızda, bilim adamlarının havanın ne kadar inceldiğine bağlı olarak stratosfer vs. gibi farklı
katmanlara ayırdıkları atmosfere girersiniz. Ama, bu farklı düzeylerde olmaz; bu sadece bir
düzeyden diğerine tedrici bir geçiştir. Topraktan direkt olarak yukarı çıktığınızda siz atmosferin
farklı düzeylerini görmezsiniz. Siz sadece çevrenin tedricen değişmekte olduğunu ve siz
yükseldikçe o çevrenin de değiştiğini fark edersiniz. Spiritüel katlar da bunun gibidir.
S: Orada kaç kat olduğunu biliyor musunuz?
Y: Hayır, sanırım sayısız kat var. Bazı katlar özel amaçlar için, diğerleri ise genel katlardır.
S: Eğer bir insan giderek yükseliyorsa, onun gidebileceği en yüksek düzey hangisidir?
Y: Size bu konuda bir şey söyleyemem, çünkü ne kadar yükseklere çıkabileceğinizin bir sınırı
olduğundan emin de-
127
Ölümün Ötesi
ğilim. Ben herhangi bir sınırın farkında değilim ve benim idrakim ancak bu kadar yükseğe
uzanıyor. Ama, benden daha gelişkin olanlar daha ilerisini de algılayabilirler. Mevcut
düzeyimde tüm bildiğim, bir varlığın daima ilerlemeye devam edebileceğidir. Ve bir insan ne
kadar ilerlerse, onun karması o kadar olumlu hale gelir.
S: Sanırım, aynı düzeyde kalıp, varlığınızı tekdüze bir biçimde sürdürmek istemezsiniz.
Enkarnasyon katını terk ettikten sonra, bıraktığınız aynı spiritüel düzeye geri mi dönersiniz?
Y: Hayır. Çoğunlukla bu, enkarne haldeyken yaşadığınız deneyimlere ve onlarla nasıl başa
çıktığınıza bağlıdır. Örneğin, eğer enkarne haldeyken düzenli bir biçimde meditas-yon
uygulamışsanız, bu sizin fiziksel kattayken de ilerleme kaydetmenize yardımcı olacaktır. O
zaman, ölümden sonra daha yüksek bir düzeye geri dönebilirsiniz. Eğer bir varlık geçici olarak
belli bir düzeye saplanıp kalmışsa, bu genelde, orada öğrenmesi gereken ama kavramakta
zorlandığı bir şey bulunmasından kaynaklanır.
Bu varlıktan, Dünya'daki, insan düzeyinin altındaki düzeyler hakkında daha fazla bilgi almaya
çalıştım. Ona, en alt düzeyin, kayalar, bitkiler ve ağaçlar gibi şeylerin enerji düzeyi olduğunu
duyduğumu söyledim.
Y: Sanırım, siz elementallerden söz ediyorsunuz. Tüm evren -ki şu anda bizim içinde
bulunduğumuz evrenden söz ediyorum- değişik yoğunluktaki enerjiden ve farklı düzeylerden
oluşur. Siz, fiziksel düzeyi, fiziksel ve katı olarak algılarsınız, çünkü sizin bedeninizin enerjisi
onunla bu biçimde uyuşur. Ama, atom bilimcilerinizin de farkında oldukları gibi, bunların hepsi
enerjidir. Kayalar, ağaçlar vs. gibi çeşitli yaradılış düzeylerinde bedenlenen enerjiler ille de
düşük ya da yüksek enerji düzeylerinde bulunuyor değildirler. Onlar
128
'UaroCiLŞ 'Düzcyferi
sadece farklı titreşimde enerjiler ya da ruhlardır. Onlar yaşam güçleridir. Onlar sadece farklı
kurallara göre iş görürler. Ben size, şu anda bulunduğum katta enerji kurallarının nasıl farklı
işlediğini söylemiştim. Aynı şey bu diğer enerji düzeyleri için de geçerlidir. İşte bu yüzden,
Dünyanız'da anlaşılmaz, açıklanamaz görünen şeyler olur, çünkü onlara çoğunlukla bu diğer
enerji düzeylerindeki varlıklar neden olurlar. Onlar sizin enerji düzeyinizle ilişki ve etkileşime
girebilirler. Anlıyor musunuz?
S: Onların bizi nasıl etkileyebildiklerini ya da açıklanamaz olaylara nasıl neden olabildiklerini
anlamaya çalışıyo-
rum.
Y: Folklorunuz küçük insanlardan söz eder, bu folklor bu farklı enerji düzeylerini anlamanıza
yardımcı olmak amacıyla yaratılmıştır. Onlar farklı bir enerji düzeyinde bulunan bir dizi
varlıktır. Bu, farklı tipte bir enkarnasyondur. Örneğin, bu diğer enerji düzeylerinin sizi
etkileyebilme yollarından biri, sizin sahip olduğunuz psişik yeteneklerle etkileşime girmektir. Ya
da bir dizi garip "rastlantı" olur, bunlar işte bu diğer enerji düzeylerinin etkilerinden
kaynaklanır. Korkarım, tüm bunlar kafanızı biraz karıştırabilir. Örneğin, eğer bir insan bir şeyi
çok güçlü bir biçimde arzu etmişse, bu arzunun gücü ve onun hakkındaki düşünceler belli bir
enerji formu oluşturur. Bu diğer enerji düzeylerindeki varlıklar bunun farkına varacaklardır. Ve
onlar, bu arzunuzun gerçekleşmesi için işleri süptil bir biçimde etkileyebilirler. y
S: Bu varlıklar bir olayı olumsuz bir biçimde de etkilerler mi? Ya da bunu yapmalarına izin
verilir mi?
Y: Evet, bunu yapanlar olur. Bunu Yin ve Yang dengesine, işleri dengede tutmaya
benzetebiliriz. Genelde, işleri sözde "olumsuz" bir biçimde etkileyenler ya biraz yaramaz
varlıklardır ya da farklı arzularıyla ilgili enerji yayan kişinin neyi istediği, nasıl bir enerji formu
oluşturduğu açık de-
129
Ölümün Ötesi
ğildir. Böylece, o gerçekleşen şeyi olumsuz olarak algılar.
S: Ben burada daha çok kötü ruhlar ya da ifritler hakkındaki öyküleri düşünüyordum...
Y: Hayır, bunlar öyle değildir.
S: Peki, Katolik Kilisesi'nin "Araf (geçici olarak günah cezası çekilen yer) dediği yer hakkında
ne diyeceksiniz? Bu düzeyler arasında böyle bir yer var mıdır?
Y: Hayır. Belki Araf a benzetilebilecek en yakın şey, zarar görmüş ruhlara ayrılmış olan
dinlenme-yeridir. Ama bu, Katolikler'in Araf terimiyle ima ettikleri gibi bir ceza yeri değildir.
Araf ya da Cehennem diye bir yer yoktur. Bu tür bir deneyim, geçmiş yaşamınızda vuku bulan
şeylerin bir sonucu olarak kendi zihninizin yarattığı bir şeydir.
S: Ben de Cehennem'i soracaktım. Ölümden dönen bazı insanlar, bu deneyim sırasında
gördükleri ve onlara "kötü" görünen bazı yerleri tarif etmişlerdir. Bu konuda bir şey biliyor
musunuz?
Y: Onlar böyle bir beklenti içindeydiler. Bu, bir insanın "cehenneme gitmeyi" hak edecek bir
yaşam sürdüğüne inanmasından kaynaklanır, böyle bir inancın ve beklentinin bir sonucudur.
Onlar yaşadıkları yaşam tipinden dolayı kendilerine olumsuz enerjileri ve etkileri çekmişlerdir.
Onlar spiritüel âleme geçtiklerinde de bu olumsuz etkiler onların etrafında kümelenmiş
haldedir. Ama, artık onlar bu etkilerin bilincindedir, şimdi kendileri de spiritüel katta
bulunduklarından bu etkileri algılayabilirler. Bu şeyler onları tamamen kuşatır, zihinlerini etkiler
ve çok nahoş bir yerde bulunduklarını düşünmelerine yol açar. Oysa gerçekte bu, geçmiş
yaşamlarında kendilerine çektikleri olumsuz enerjilerin neden olduğu bir zihin ve ruh halidir.
S: Ama, bu onların kalmak zorunda oldukları bir yer değildir, öyle mi?
130
Jarlçlı Varoluş 'DüztyCeri
Y: Cehennem durumu, ölüm sırasında, yani öte âleme geçiş sırasında zihnen içinde
bulunduğunuz hale bağlı olarak yaşanabilir. Cennet ve cehennem fikri, sizin perspektifinizden,
bir tür masala ya da efsaneye dönüşmüştür. Buna inanmayı seçenler kendi realitelerini o
dereceye kadar yaratırlar ki, bu âleme geçtiklerinde kendilerinin yarattıkları o ilkel realiteyi
bulurlar, ve bundan dolayı da o bir gerçek olur. Kutsal yazıları nızdaki cennet ve cehennem
tarifleri, ölüm-den-dönme-deneyimi yaşamış insanlardan kaynaklanır. Onlar ölümden dönüp,
gördükleri şeyi tarif etmişlerdir. Ve onların gördükleri şey, öte âleme geçiş sırasında
çevrelerindeki spiritüel enerjileri nasıl algıladıklarına dayanır. Ama, onlar gerçekte neyin olup
bittiğini idrak edebilecek kadar öte âleme yeterince girmemiş, hemen geri dönmüşlerdir. Eğer
onlar döndüklerinde iyi, güzel, hoş şeylerin varlığından söz etmişlerse bu cennet olarak kabul
edilmiştir. Eğer dönenler korkunç şeylerin varlığından söz etmişlerse, bu da cehennem olarak
kabul edilmiştir.
S: Onlar cehennem ateşi vb'den de söz ediyorlar...
Y: Olumsuz enerjiler insanın zihnine öyle bir işkence edebilir ki siz yandığınızı hissedersiniz.
Ölümlü beden geride bırakıldığı için bu fiziksel bir yanma değildir.
5: Peki, ben bu konuda yazarken, insanların bu şeyleri anlamalarına nasıl yardımcı olabilirim?
Onlara kilise tarafından o kadar uzun bir zamandır bunun böyle olduğu öğretilmiş ki...
Y: Bu iyi bir soru. Bu ve benzeri çalışmalar sonucunda elde ettiğiniz bilgileri yazın ve bunların
arasında ilişki kurun. İnsanları, ölümden-dönme-deneyimleri hakkında yazılmış kitapları
okumaya teşvik edin ki ölümün korkulacak bir şey olduğu inancının üstesinden gelebilsinler.
Ölüm, soluk alıp vermekten daha fazla korkulacak bir şey değildir.
S: Gerçekten de, ben bazı insanların, ölünce cehenneme
131
Ölümün Ötesi
gideceklerinden korkuyarlarsa, öldüklerinde bu korktukları şeyle karşılaşacaklarım duymuştum.
Onlar kötü bir yaşam sürdüklerini ve bekleyebilecekleri tek şeyin cehenneme gitmek olduğunu
düşünüyorlar ve bu da onları böyle kötü bir deneyime hazırlıyor.
Y: Evet, doğru, çünkü bu olumsuz enerjileri çeken tutumlardan biridir. Eğer onlar güzel ve hoş
bir deneyim bekliyorlarsa, o zaman böyle bir deneyim yaşayacaklardır ve bu da geçiş dönemini
kolaylaştıracaktır. Onların, olumsuz enerjileri dağıtmak için tutumları üzerinde çalışmak üzere
din-lenme-yerine gitmeye de pek ihtiyaçları olmayacaktır. Eğer onlar hayatta olumlu tutumlar
geliştirebilirlerse, kendi başına bu, olumsuz enerjileri dağıtmaya yardımcı olacaktır. Bu âleme
bu olumsuz durumda geçen insanlar -bu sorunları halletmeleri için- çoğunlukla bu dinlenme
yerine gönderilirler. Orada tutumları ya da bu olumsuz titreşimleri çeken belli durumları
üzerinde çalışırlar. Onların bu olumsuz titreşimleri çekecek ne yaptıklarını ve artık bu etkileri
çekmeyecek biçimde nasıl gelişebileceklerini anlamaları gerekmektedir. Onlar kendileri
üzerinde çalışıp, belli tutumlarını düzelttikleri zaman, çekim enerjisi de ortadan kaybolacaktır.
Artık onları orada tutacak bir enerji kalmadığından, olumsuz etkiler de dağılıp kaybolurlar.
Bunu manyetizma, elektrik ve çekimin bir bileşimine benzetebiliriz.
S: Peki, bir varlık bu etkiler dağılmadan önce yeniden enkarne olursa ne olacaktır?
Y: Genelde, onlar dinlenme-yerinde kendilerine, bu olumsuz etkilerin dağılmasına yönelik
olumlu bir ilerleme kaydedecek kadar bir zaman tanırlar. Bunu yapmadan enkarne olurlarsa,
sanırım, bu da onların karmalarına eklenir. Siz doğduktan sonra, henüz küçük ve masum bir
çocukken bu etkilerden bir süre korunursunuz -doğruyu yanlışı anlamaya başlayıp, artık
davranışlarınızdan sorumlu olacağınız
132
Jarlçh Varoluş 'Düzeyleri
duruma gelene kadar. Zihnin doğruyu yanlıştan ayırt edebileceği yeterli olgunluğa eriştiği o
noktada, aynı zihin hali sürdürüldüğünden, o genelde kendisine bu güçleri çekmeye devam
edecektir.Ve sonuçta daha fazla olumsuz enerjiyi kendisine çekecektir. Böylece, kişinin,
öldükten sonra yine din-lenme-yerine gidip bu tutumlar üzerinde çalışarak o enerjileri
dağıtması gerekecektir.
S: Peki, bu sorumluluk çağı ne zaman başlar? Y: Bu, insanın nasıl geliştiğine bağlı olarak farklı
yaşlarda başlar. Bazı insanlar için bu çağ beş yaşında, bazıları için on iki yaşında ya da bu iki
yaşın arasında başlayabilir. Bazıları masumiyetlerini asla yitirmezler. Geri-zekâlı olarak
nitelendirilen insanlar tüm yaşamları boyunca masumiyetlerini korurlar. Onlar öldüklerinde, bir
anlamda şanslıdırlar, çünkü o olumsuz enerjileri çekecek tutumlara sahip olacak idrakten
yoksun olduklarından, bu enerjileri dağıtmaya çalışmak zorunda da değildirler. Ayrıca, o tip bir
hayatı yaşamış olmanın zorluğu epey karmayı halletmelerini de sağlayacaktır.
S: Bir insanın neden geri-zekâlı ya da sakat olarak doğmayı isteyeceğini merak ediyorum.
Y: Bu, sürekli olarak o dinlenme-yerine gitmek zorunda kalmamak için seçilen yollardan biridir.
Bazı insanlar yeniden enkarne olmadan önce o dinlenme-yerinde sorunlarını halledebilirler,
ama bazıları her zaman o kadar başarılı değildir.
S: öyle görünüyor ki, insanlar gerçekten olup bitenler konusunda daha çok bilgilendikçe, bu
herkes için daha iyi olacak. Tabii, kilise insanlar için neyin daha iyi olacağı konusundaki
fikirlerime katılmayabilir.
Y: Hayır, hiçbir zaman da katılmamıştır. Çünkü bu onlar için bir güç meselesidir. Ne yazık ki
din bozulup bir siyasi güç oyununa dönüşmüştür; bir zamanlar spiritüel olan
133
Ölümün Ötesi
şey, sonraları kitlelerin davranışını kontrol etmekte kullanılan bir boyun eğdirme aracı haline
gelmiştir. Bugün din, sonradan eklenen hayal ürünü eklentiler içinde de temel bazı gerçeklere
sahiptir, ancak genel tablo bu zamanda fiziksel katta bulunan çoğu insan tarafından son derece
yanlış anlaşılmaktadır.
S: Kilise, insanları, eğer onun dediklerini yapmazlarsa, cehenneme gitmekle korkutmaktadır.
Oysa insanlar gerçek hakkında kabaca bir fikre bile sahip olsalar ölüme daha iyi
hazırlanabilirlerdi.
Y: Konuşma dilinin sınırlılıkları yüzünden bu tabloyu tam olarak yansıtmak zor. Ama, yine de
belki bu anlatılanlar onlara, gerçek kavramların nasıl olduğuyla ilgili bir ipucu verecektir.
134
SÖZDE "KÖTÜ" YAŞAMLAR
Y: Tüm evrenlerin hâkimi olan, tek, mutlak ve sevgi dolu Tanrı, intikam alıcı ve nefretle dolu
bir Tanrı değildir. Hiçbir evrende böyle bir Tanrı yoktur. O günah cezası vermeyi hiç
gereksemez. O'nun yaşam tasarımında cezaya hiç gerek yoktur. Dünyanızda şu anda -ona
hiçbir şey eklemeden de- yeterince ceza vardır. Karma kavramının bir neden değil bir sonuç
olduğunu söylemeliyiz. Bu kavram, olanların niçin olduklarının bir açıklaması olarak dikkatle
düşünülerek verilmiştir.
S: Bizim için, bazı insanların diğerlerine göre neden zor ve çalkantılı bir yaşam sürdüklerini
anlamak zordur. Bunun kolay bir yanıtı, bunu diğer yaşamlarından getirdikleri bir karma olarak
kabul etmektir. Bazı insanların yaşamlarının bir ömür boyunca neden pürüzsüz bir biçimde
aktığı ve diğerlerinin neden o kadar çalkantı ve çatışma dolu bir yaşam sürdükleriyle ilgili sizin
bir açıklamanız var mı?
Y: Çünkü siz o insanın sadece o yaşamına bakarak bir sonuca varıyorsunuz. Eğer o ruhun
tekâmülüne geniş bir açıdan bakabilseydiniz, örneğin onun bir değil yüz yaşamına birden
bakabilseydiniz, o zaman herkesin tüm yaşamlarının kolay ya da tüm yaşamlarım zor
geçmediğini görürdünüz. Bunlar kolay ya da zor olsunlar, her yaşamda, o yaşam için uygun
olan deneyimler yaşanır. Deneyimin gerçeğini o ya-
135
Ölümün Ötesi
samda deneyimlenen şeyler değil, öğrenilen dersler oluşturur. Önemli olan yaşamın ne kadar
kolay ya da zor geçtiği değil, o hayattan öğrenilen derstir, bu ders o enkarnasyonun
meyvesidir. Bir insanın bu zaman devresinde çok zor bir hayat sürmesi, sadece, onun
derslerinin -bir başkasının yaşamına kıyasla- daha zor bir yaşamı gerektirdiği anlamına gelir.
S: Peki, tekrardoğuşun amacı nedir? Geçmişte yaptığınız şeyleri düzeltmek mi?
/ Y: Amaç daha çok şey öğrenmektir. Daima daha çok şey öğrenmek. Tekrardoğuşun amacı bir
şeyleri düzeltmek değil, bir şeyleri daha kendinize katmaktır. Kendi tayin ettiğiniz ' dersleri
tamamen anlayabilmeniz için birçok kez yaşamanız gerekir. Elinde kazma kürek, sizin
bedeninizi gömüp, öte âlemde sizi cezalandıran, sonra da bu hoşnutsuzluk ülkesine geri
dönmeye zorlayan katı kalpli bir iş-yükleyici (angaryacı) yoktur. Yaşam ve tekrardoğuş
deneyimlerine daha olumlu gözlerle bakmanız gerekir. Bu bir öğrenme ve sevme işidir, ceza ve
ıstırap işi değil. Her şey tutumda yatar. Yarattığınız şeyi yaşarsınız ve yaşadığınız şeyi de
yaratırsınız.
S: Peki, insanların kötü yaşamlar yaşamalarına nasıl bakıyorsunuz?
Y: İnsanlar ortaya çıkan sorunlarla, aslında kendilerinin seçmiş oldukları sorunlarla başa
çıkmaya çalışmadıkları için kötü yaşamlar yaşıyorlar. Onlar, başlarına gelen şeyler üzerinde
hiçbir kontrole sahip olmadıklarını, bu yüzden de bu konuda bir çaba göstermeleri
gerekmediğini düşünüyorlar. Oysa çaba gösterilmesi gerekir, hayatta günden güne ka-
yarcasına ilerlenmez.
S." Yaşamları sırasında çok olumsuz şeyler yapan insanlar var. Bu hangi amaca hizmet eder?
Y: Bazen bunu yapan tümüyle o kişi değildir. Bazen işin içine başka güçler karışır. Ve bu diğer
insanlara, bir insanın
136
Sözde "%ötü" Jaşamlar
ne kadar aşağılara düşebileceğini göstermekten, onların vicdan mekanizmalarını harekete
geçiren bir ibret olmaktan başka bir amaca hizmet etmez. Bu açıdan o amacına hizmet eder.
Ama, o insan ya da ruh ne kadar aşağılara yuvarlanmış olursa olsun, daima çaba göstererek,
sorunlarıyla yüzleşerek kendini o durumdan kurtarabilir. İşte, üzerinde çalışılması, çaba
gösterilmesi gereken şey budur.
S: Mükemmelliğe, kusursuzluğa ulaşmanın tek yolunun tüm bu dersleri öğrenmek olduğunu
düşünüyorum ki bunu Dünya katında başarmak çok zor.
Y: İnsan kusurlu olanı deneyimleyerek kusursuz olanı öğrenir. Bu yüzden, neyin kusurlu
olduğunu öğrenmek, neyin kusursuz olduğunu öğrenmek kadar önemlidir. Sizden alınanı
deneyimlemeden, size verileni anlayamazsınız.
S: Bu, herkesin bunları anlayabilmek için tekâmül süreci içinde, "kötü" denen yaşamları da
deney imlemek zorunda olduğu anlamına mı gelir?
Y: Zorundalar diyemeyiz. Ancak, birçokları öğrenim süreçlerini hızlandırmak için bu yöntemi
seçerler. Hiçbiri fiziksel form içinde gerektiğinden daha uzun bir süre kalmak istemez, çünkü
bu gerçek varoluş hali değildir. Böylece, bir varlığın öğrenimini, artık daha fazla enkarne
olması gerekmeyecek noktaya kadar çok hızlandıracak dersler en çok aranır ve aziz tutulur.
S: Sanırım, "iyiyi" anlamak için "kötüyü" yaşamamız gerektiğini söylüyorsunuz.
Y: "Kötünün" deneyimlenmesi gerektiğini söyleyen bir kural yoktur. Ancak, birini bütünüyle
anlamak için, bir diğerini deneyimlemekten kaynaklanan bir içgörü realitesi vardır. Bu bir kural
değil, bir olgudur.
S: Evet, üzüntüyü bilmeden mutluluğun değerini bilemezsiniz derler. Her şeyi zıddıyla
öğrenirsiniz.
137
ÖCümün Ötesi
Y: Doğru. Ve bu yüzden, çok olumsuz bir halde görünen insanlara şefkatle bakmak gerekir,
çünkü onlar en olumlu hale gelmelerini sağlayacak dersleri öğrenmektedirler.
S: Onların bu olumsuz deneyimleri gelişmek için seçtiklerini mi düşünüyorsunuz?
Y: Birçoğu, evet. Bazıları da kendilerini bu durumlarda bulurlar, böylece bu dersleri daha dolu
dolu deneyimleyebil-meleri için onlara bir armağan verildiği söylenebilir.
S: Ama, öyle görünüyor ki eğer seçme hakkı olsaydı kimse bu olumsuz deneyimleri yaşamak
istemezdi.
Y: Doğru. Bir insanın böyle bir deneyimi neden seçtiğini anlayabilmek için deneyimin ötesine,
kazanılan derslere bakması gerekir. Eğer kişi şu ya da bu "kötü" deneyimden zevk alsaydı, bu
sağlıklı bir kişilik olmazdı. Bu uyumsuzluk, uyumlu olanı idrak etmek ve onun değerini
anlayabilmek için başlıbaşına bir derstir. Ve, dersler bu şekilde öğrenilir.
S: Ben, enkarne olan birinin geçmişte yaptığı bir şeyin bedelini geri ödemek için olumsuz
deneyimler geçirmeye karar verebileceğini düşünüyordum.
Y: Buna "geri ödemek" diyemeyiz, çünkü bu doğru bir evrensel yasa kavramı olmaz. Bir
insanın, bir eylemin vuku bulmasının ardındaki muhakemeyi anlaması ille de gerekebilir ki o
konuda aydınlansın ve bu eylem tekrarlanıp onun gelişimini engellemesin. Bu farkındalığı
oluşturabilmek için de o varlığın karşı realiteyi deneyimlemesi gerekecektir.
S: Ben de bunu kastediyordum; onlar deneyimlerini amaçlı olarak seçiyorlar. Ama, bir kez
fiziksel âleme indikten sonra bunu aşırı yapabilecekleri konusunda uyarılıyorlar mı ? I Y: Bu
uyarılar ille de belli bir dersle ilgili olarak değil, /-diğer fiziksel enerjilerle ilgili olarak daha
uygun bir biçimde verilir. Fiziksel yapıda birçok enerji zevk vericidir ama bunlara aşırı
düşkünleşildiğinde zarar verici hale gelirler. Ve in-
138
Sözde '%ötü" fasamtar
san belli bir enerjiye aşırı düşkün olmasından dolayı yolunu şaşırabilir, yoldan çıkabilir.
S: Sonuçta, biz kendi kendimizin yargıcıyız. Neyin uygun, neyin uygunsuz davranış olduğuna
biz karar veririz. Ve böylece, ödeyeceğimiz kefarete de kendimiz karar veririz. Bize ceza veren
bir Tanrı yoktur...
Y: Evet. Ancak, varlığın farkındalığının bir şeye aşın-düşkünleşmesi yüzünden çok karardığı,
onun içgörüsünü yitirdiği ve sorunun genişliğini kavrayamadığı bazı durumlar vardır. O zaman
yüksek rehberlerin, bu varlığın farkındalığının temizlenmesi için gerekli deneyimleri
yaşamasına yardımcı olmaları gerekir.
Birçokları niyet ettikleri hedeflerine giden yolu kaybeder ve aynı olumsuz deneyimleri
sürdürürler. Bu, enkarnas-yonun içerdiği risklerden biridir. Varlıklar enkarne olacakları her
seferinde, rehberleri onları, fiziksel enerjilere aşırı düşkünleşerek yollarını kaybedebilecekleri
konusunda uyarırlar. Varlık, kendisine Akaşik Kayıtlar ve evrensel gerçeklerden aktarılan
bilgiyle kendi yolunu kendi seçmelidir. Bu bilgiyle, bu varlık o enkarnasyon için neyin en uygun
olduğuna, ve o realiteyi tezahür ettirecek koşullara karar verir.
S: Peki, günah diye bir şey var mıdır?
Y: Bir açıdan bakıldığında günah diye bir şey yoktur. Bir başka açıdan bakıldığında ise günah,
temelde, yanlış .olduğunu bildiğiniz şeyi yapmaktır. Onu bilerek yapmaktır. Onun yanlış
olduğunu bilmiyorsanız günah işleyemezsiniz. Günah işleyebilmek için ahlaki değerlere sahip
olmanız gerekir. İşte burada insan hayvandan ayrılır, insan vicdana sahiptir. O bir insanı
öldürdüğünde, eğer bunun yanlış olduğunu biliyorsa, bu bir tür "günah"tır. Bir hayvan bunu
yaptığında, bunu bilmeden yapar; bu yüzden de bir günah işlememiş olur. O bunu çoğunlukla
hayatta kalabilmek ya da yiyecek bulabilmek için yapar -yani, asla anlamsızca yapmaz.
139
Ölümün Ötesi
Siz onları incitmek istemeyecek, onların acılarını kendi acınız gi-bi hissedecek noktaya kadar
diğer insanların farkında olma-yı, onlara karşı duyarlı olmayı öğrenmek zorundasınız.
S: Sizin âleminizde herhangi bir şeyin günah sayılıp sayılmadığını daima merak etmişimdir.
Y: Bu âlemde bunlar büyük adaletsizlikler, haksızlıklar olarak görülürler.
S: Ancak, İncil birçok şeyin günah olduğunu söylüyor.
Y: Katolikler'in düşünüp buldukları "Yedi Ölümcül Günah" gibi, size günah olduğu söylenen
birçok şey, insanları kontrol altında tutmak için İncil'e sonradan eklenmiş şeylerdir.
S: O halde, öte âlemdeki varlıklar bunları olumsuz şeyler olarak görmüyorlar, öyle mi?
Y: Bazıları öyle görülür, ama her varlık kendi karmasını kendi halletmek zorundadır. Bir insanı
ebediyen cehennem ateşine atan bir ceza sistemi yoktur. Bir varlık kendini bu şekilde
cezalandırmadıkça, böyle bir şey vuku bulmaz.
S: Oysa burada birçok insan her şeyi İncil'in buyrukları doğrultusunda siyah-beyaz olarak
görüyor.
Y: Ama, İncil'in kendisi yüzyıllar içinde ruhban sınıfın kendi doğruları, kendi istekleri
doğrultusunda değiştirilmiştir. Böylece, yüzyıllar boyunca onlar geniş halk kitlelerini böyle
kontrol altında tutmuş ve yönetmişlerdir. İnsanlara, bu buyrukları dinlemezlerse cehennemde
yanacakları tehdidiyle boyun eğdirmişlerdir.
—^.. Siz asla tek bir yolu nihai, en yüksek yol olarak görmemelisiniz. Çünkü her yolda
gerçekler ve yalanlar bulunur. Siz kendi gerçeğinizi bulmak için tüm yaşamınız boyunca onları
kalburdan geçirmelisiniz. Bunun başkaları için de bir gerçek olması gerekmez ve siz bunu da
kabul etmelisiniz. j. Farklı olmak kolay bir yol değildir.
140
Sözde "%ötü"yasamCar
KATİLLER
S: Bir insanı bir suçlu haline getiren şey nedir?
Y: Bunun birçok nedeni vardır. Birçokları ana-babala-rının ihmalleri ya da olumsuz davranışları
sonucunda suçlu haline gelirler. Suçluluk, sosyal sınırların dışına çıkmayı, toplumsal olarak
kabul edilebilir sınırlan aşmayı tanımlayan bir terimdir. Elbette, değişik toplumsal adetlere
bağlı olarak, bazı davranışlar ve faaliyetler belli bir zamanda bir kültürde suç olarak
görülürken, aynı kültürde bir başka zamanda suç olarak görülmeyebilirler. Spiritüel bir görüş
noktasından, suçluluk diye bir şey yoktur, çünkü bu toplumsal sınırları çiğnemekten söz eden
toplumsal bir fenomendir. Bizim felsefemize göre, bir insanın ilerleme kaydetmesini
geciktirirseniz ona zarar vermiş olursunuz. Ancak, spiritüel bir görüş noktasından, suçlu
faaliyet diye bir şey yoktur. Bu spiritüel bir dengesizliğin bir tezahürü olabilir. Bununla birlikte,
o spiritüel olarak değil, toplumsal olarak suçlu olur.
S: Eğer insan kendi kendini cezalandırıyorsa, örneğin bir katil kendini nasıl cezalandıracaktır?
Y: Örneğin, o hayatının en mutlu olduğu, en mükemmel döneminde ölmeyi seçebilir. Bu
şekilde o kendini, daha önce hayatını kesintiye uğrattığı o insanın yerine koyarak cezalandırmış
olur. O, bu hayatın ansızın sona erdirilmesinin nasıl bir duygu verdiğini bilmek zorundadır.
Yani, olayı karşı tarafın gözleriyle görmek zorunda olacaktır.
Hepimiz böyle vakaları biliriz. Bu anlaşılması en zor şeylerden biridir. Görünüşte kimseye zarar
vermemiş iyi insanların neden hayatlarının en mükemmel döneminde ölüp gittiklerini, ve
neden bazılarının yaşamlarının rüyasını nihayet gerçekleştirdikleri sırada öldürüldüklerini
anlayamayız. Bu daima bize haksızlık olarak görünür, ama karmanın her şeyi dengeleyen
terazisi açısından her şey olması gerektiği gibi olmaktadır.
141
ÖCümün Ötesi
S: Ben, bir katilin bir başkası tarafından öldürülerek karma borcunu ödeyeceğini
düşünmüştüm. Göze göz, dişe diş misali...
Y: Başka alternatifler vardır. Çünkü eğer onun karma borcundan kurtulmasının tek yolu bir
başkası tarafından öldürülmesi olsaydı, bu o olumsuz karmayı bir başkasına geçirmek olurdu.
Bu o borcu halledip aşmak yerine, bir başkasına yüklemek olurdu.
S: Peki, eğer bu katil eski kurbanı tarafından öldürü-lürse ne olur?
Y: O zaman, eski kurban da bir cinayetin karmasını yüklenmiş olur. O eski bir
enkarnasyonunda öldürülmüş de olsa, dönüp bir başka insanı öldürmek o karmayı halletmez.
Bu daha çok ağır ve şiddetli bir çözüm yoludur. Daha yumuşak başka alternatifler vardır. Ve
yumuşak bir biçimde halletmek uzun vadede daha iyi sonuç verir.
Deneklerle yaptığım çalışmalarda, bazen insanların eski bir yaşamda öldürdükleri kurbanlanyla
bu yaşamlarında aynı ailede doğduklarını gördüm. Bu durumlarda onlar birbirleriyle olan
karmalarını sevgiyle halletmeye çalışırlar. Bu o yumuşak yollardan biri olabilir.
Ayrıca, önceki bölümlerden birinde belirtildiği gibi, insanın bu yaşamında, geçmişte öldürdüğü
kişinin hizmetkârı ya da koruyucusu olması, böylece yaşamını bu insana adayarak geçirmesi de
bu karmayı halletmenin yumuşak bir yolu olabilir.
Bir başka anlatım
Y: Tutkunun ateşiyle işlenmiş bir cinayet gibi şiddet dolu bir karma borcunun geri ödenmesi
birkaç yaşam alacaktır. Ve bu borcu geri ödeme yolları, o cinayeti işleme yollan
142
Sözde "%ötÜ'yaşamlar
kadar sayısızdır. Bu, işin içine karışan insanların bireysel karmalarına bağlı bir şeydir. Genelde,
onlar gelecek yaşamlarında, öldürdükleri insanlarla sürekli bir tür yakın ilişki içinde
olacaklardır. Ve çoğunlukla bu, ilk birkaç yaşamda düşmanca bir ilişki olacaktır. Çünkü
geçmişte öldürülmüş olan kişi, bir nedenle eski katilinden korktuğunu ya da ondan nefret
ettiğini hisseder ama bunun nedenini anlayamaz. Ve bu sırada, eski katil kendisini, onu
tanımaya ve onun çevresinde olmaya zorunlu hisseder, çünkü o geçmişte yaptığı şeyi telâfi
etmek istemektedir. Bu işi halletmek birkaç yaşam alır. Cinayet gibi şiddet dolu bir eylemde
bulunan kişi, spiritüel kata gidip karmik devrelerine orada devam etmeden önce, karmik
devrelerin fiziksel kısmında kalması gereken zamanı neredeyse süresiz olarak uzatmış olur.
S: O halde cinayet spiritüel katta o kadar kolayca halledilemeyecek bir şey. İnsan onu fiziksel
katta halletmek zorunda, öyle mi?
Y: Bunun gibi şiddetli karmaları fiziksel düzeyde halletmek en iyisidir, çünkü fiziksel kat bu işin
içerdiği şiddetli titreşimlerle başa çıkılabilecek kadar yeterince temel bir düzeydir. Onu spiritüel
katta halletmeye çalışmak ise -bu hassas bir denge olduğundan- diğer insanın karmasını
karışıklığa itme, engelleme riskini içerir.
S: Eğer bu karmasında çok güçlüyse, o insanın daima yeniden öldürme olasılığı yok mudur?
Y: İşte, ölümden sonra gidilen okulların amaçlarından biri de budur. Gelecek yaşamlarında yine
öldürme eğilimi duymayacakları şekilde bu sorunu halletmelerine yardımcı olmak. Böylece,
onların bir kısırdöngüye girmelerini önlemeye çalışırız.
S: Eğer onlar bu şeyleri yapmaya devam ederlerse, o zaman bu duygulardan kurtulacak kadar
uzun süre orada kalmamış olurlar...
143
Ölümün Ötesi
Y: Bu durumda dinlenme-yerine giderler. Bunu size nasıl açıklayabilirim? Eğer bir ruh zarar
gördüğü için değil de, gelişmemiş olduğu için dinlenme-yerinde bulunuyorsa, ve eğer o fiziksel
kata yeniden girmek istediğine karar verirse, sizin yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Siz onun
fiziksel kata girmesine izin verirsiniz, çünkü o sağlıklı bir ruhtur, sadece gelişmemiştir. Ama,
geçmiş bir yaşamında yaptığı şeyden ötürü zarar görmüş bir ruh, fiziksel kata girmek istese
de, bunu yapamayacaktır, çünkü yarattığı zarar onun yüksek katlardan bir varlığın yardımı
olmadan bunu yapmasını önleyecektir. Bazen bu zarar görmüş ruhun, karmasının belli bir
bölümünü halletmek üzere, belli bir amaçla yeniden enkarne olmasına yardım edilir. Ama diğer
zamanlarda, ruh enkarne olmak istese bile, eğer henüz bunun zamanı gelmemişse, ona,
"Hayır, önce biraz daha şifa bulman gerekiyor," denir.
S: Birinin öldükten hemen sonra yeniden enkarne olmaya çalıştığı vakalarla karşılaştım. Bunlar
o tarafta pek vakit geçirmiyorlar.
Y: Evet, onlar geçiş dönemindeyken bu sık sık olur. Bir ruh bu âleme geçiş dönemini
tamamladıktan sonra, eğer hemen yeniden enkarne olmaya karar verirse, ve eğer o sağlıklı bir
ruhsa bunu yapabilir. Sadece bu durumda daha çok karma üzerinde çalışır. Ama, çoğu ruh bu
katta bir süre kalıp daha çok öğrenip gelişmeyi seçer. Çünkü burada yaptığınız öğrenim ve
hazırlık bilinçaltınıza kaydolur ve bu enkarne olduktan sonra da tutumlarınıza ve bilgeliğinize
yansır. Bu şekilde karmanızda daha başarılı olursunuz.
S: O halde, bir ruhun öldükten hemen sonra yeniden enkarne olması gerçekten iyi bir şey
değil.
Y: Hayır, bu amaca zararı dokunabilecek bir seçim olabilir. Ama, bazı ruhlar sabırsızdır.
S: Sanırım, bazıları maddeyle o kadar sarılıp sarma-
144
Sözde "%ötü" Jasamiar
lanmışlar ki var olan tek şeyin bu fiziksel kat olduğunu düşünüyorlar. Böyle hemen enkarne
oldukları durumlarda ise karmık ilişkiler üzerinde çalışma ya da kendi kalıplarını görme şansları
olmuyor...
Y: Evet. Bunlar çoğunlukla, yaşamlarının son derece karışık ve düzenlerinin bozuk olduğunu
düşünen ve "Niçin hiçbir şey yolunda gitmiyor?" diye yakınan insanlardır. İşler yolunda gitmez,
çünkü onlar organize olmamış bir halde geri gelmişlerdir.
S: Bir anlamda, onlar herhangi bir eylem plânı yapmadan enkarne olmuşlardır.
Y: Doğru. Eğer bir ruh değişmek istemez görünüyorsa, bazen o iki enkarnasyon arasında özel
bir yerde tutulur ve burada onun gelişip bir sonraki enkarnasyona hazırlanmasına yardım
edilir. Ama, bu çok hassas bir dengede tutulur ve çok dikkatlice yapılır.
S: Bu ne tür bir denge olur?
Y: Bunu tarif etmek zordur. Bunun gibi özel sorunları çözmek için farklı bir kat vardır. O,
yüksek spiritüel katlar gibi uzun-süreli çalışmalar için kullanılmaz. O en çok, bir varlığın -bir
sonraki enkarnasyonuna daha iyi hazırlanıp karması üzerinde ilerleme kaydetmesi için- belli bir
sorunu halletmesine yardımcı olmak için kullanılır. Eğer bu böyle olmasaydı, o varlık bir
kısırdöngüye yakalanıp asla bir ilerleme kaydedemezdi. Böylece, onlara iki enkarnasyon
arasında yardım edilir, çünkü evrendeki her şeyin ilerlemeye devam etmesi gerekir.
S: Bu özel yer bir okul gibi mi? Ya da o ne tür bir atmosfere sahip?
Y: Orası bir inziva yeri gibidir.
S: Böylece, onlar orada, başkalarından uzakta yalıtılmış bir halde tutulurlar öyle mi?
145
ÖCümün Ötesi
Y: Hayır, bunu meditasyon yapmak ve tefekküre dalmak için bir manastıra gitmeye
benzetebiliriz. Orada onlar benzer sorunlara sahip varlıklarla ve bir ruhsal rehberle
karşılaşırlar. Onlar orada bu sorunları çözmeli ve yapmış oldukları şeyi neden yaptıklarını ve
bunların üstesinden gelebilmek için nasıl bir gelişme göstermeleri gerektiğini idrak etmelidirler.
S: Burasını insanların kafasındaki Cehennemce benzete-meyiz, öyle değil mi?
Y: Hayır, bu Hristiyanlar'ın geliştirdikleri bir kavramdır. Bu sözünü ettiğim yere uymaz.
Cehennem kavramı Ortodoks kilisesinin gücünü artırmak ve gnostiklerin etkisini yok etmek için
siyası bir gereç olarak geliştirilmiştir. Oysa bizim sözünü ettiğimiz, hatalarınızı ve yapmış
olduğunuz şeyleri öğrenip onlar üzerinde tefekküre dalmak için gittiğiniz bir kattır. Orada
daima, sizin gelişip bir sonraki enkarnasyonu-nuza hazırlanmanıza yardım etmeye gönüllü
gelişkin ruhlar vardır. Çünkü bu bir gelişme sürecidir. Bu bir çocuk yetiştirmeye benzer. Bir
çocuk yanlış bir şey yaptığında onu kaldırıp fırına atmazsınız. Onu karşınıza alıp yaptığı yanlışı
anlatır, davranışının neden yanlış olduğunu idrak etmesine yardımcı olur ve gelecekte benzer
bir durumda kullanması için daha iyi bir eylem biçimi bulmasına yardımcı olursunuz.
S: Ama, hiçbir ahlaki değere sahip görünmeyen insanlar da var...
Y: Bu doğru. Çünkü bu her zaman işe yaramaz. Islah olmaz bazı varlıklar vardır. Ama, ruhların
çoğu gelişmek, daha olumlu hale gelmek ve ilerleme kaydetmek ister. Bu sadece, onlarla
konuşup, kendilerini onlara sunulan bilgiye açmalarını sağlama meselesidir.
S: Hayvani görünen birine ne olur? Böyleleri hiçbir ahlaki değere ya da vicdana sahip değilmiş
gibi görünüyor ve aynı hataları tekrarlıyorlar.
146
Sözde "%ötu 'yaşamlar
Y: Bunlar çok gelişkin olmayan ruhlardır. Onlar bir hayli karmaya sahiptirler ama bunu pek
umursamazlar. Onlar sadece, fiziksel katta olmanın fiziksel duyumundan zevk almak isterler.
Onlar oluşturdukları yoğun karmaya pek aldırış etmezler. Bu katlarda başka özel bir yer vardır.
Bu bir hastaneye benzetilebilir. Burası çok zarar görmüş ruhlar içindir ve biz onların daha iyi
hale gelmelerine yardımcı olmaya çalışırız. Bu psikoterapiye epey benzer ve bu bazen uzun bir
zaman alır. Kaydettiğiniz ilerleme o kadar küçüktür ki bunu saptamak zordur ve bu çok yavaş
bir süreçtir. Bunlarla çok gelişkin ruhlar çalışırlar, çünkü bu aşırı bir sabır ve bilgiyi gerektirir.
S: Böyle bir varlıkla çalışabilmek o ruhun kendi karmasına da yardımcı olur, öyle değil mi?
Y: Oh, evet, bunlar çok yüksek gelişim düzeyine erişmiş ruhlardır. Onlar sonsuz bir sabra
sahiptirler. Bazen, birkaç enkarnasyondan sonra, kendisine rağmen, bazı "insani" duygular
böyle bir varlığın kalbinde uyanmaya başlar. Ve o, daha yüksek yaşam ve varoluş katları da
olduğunu fark etmeye başlar. İşte o zaman, karmasını değiştirmek için aktif bir biçimde
çalışmaya başlar. Bu kata gelenlerin ne kadar zarar görmüş, tahrip olmuş ruhlar olduklarına bir
örnek vermek için, bunlardan birinin Adolf Hitler olduğunu söyleyebiliriz. O, hastaneye
yollanmamıştı, çünkü onun ruhu o kadar zarar görmemişti. O, bu katın öğrenim bölümüne,
yani inziva yerine gönderilmişti. Onun düşünmek için sessiz bir zamana ihtiyacı vardı, çünkü
sinirleri altüst olmuştu. Onun buradaki enkarnasyonunda sorun, onun aşırı derecede yaratıcı
enerjiye sahip bir insan olmasıydı. O yaratıcı bir deha olabilirdi, ama bunun için gerekli bir çıkış
yoluna sahip değildi, çünkü yetiştiği Depresyon dönemi öyle yaratıcı çıkış yollan sunmuyordu.
Her dahinin ardında olduğu gibi, onun yaratıcılığının ardında da aşırı miktarda enerji vardı. Bu
yaratıcı enerjinin
147
fr^P
ÖCümün Ötesi
bir yerlerde başka bir çıkış yolu bulması gerekiyordu ve sonuçta bu onun yaşam görüşünü ve
düşüncelerini çarpıttı ve nihai sonucu hazırladı. Olanlar, ondan çok, babasının karmasına
yansımıştır.
S: (Şaşırarak) Bu konuda hiç böyle düşünmemiştik. Y: Çünkü sorunun kökü, babası onun
yaratıcı şeyler üzerinde çalışmasını reddettiğinde başlamıştı.
S; Ama yine de, tüm o korkunç şeyleri yapan Hitler'in kendisiydi.
Y: Bunu açıklamak zor. (Nasıl ifade edeceğini düşünerek bir süre susar.) O iyi niyetlerle
başlamıştı. Bir sanatçı ya da bir mimar olmak istiyordu. Ama, bu yönde gelişmesine izin
verilmedi, ve o noktadan sonra enerji çarpıklaşmaya başladı. Onun asıl yanlışı, bu enerjiyle
yaratıcı bir biçimde başa çıkamamak oldu. Böylece o, yaratıcı bir biçimde kullanamadığı bu
enerjiyi yıkıcılığa yöneltti. İşte onun halletmesi gereken esas şey buydu.
S: Yani, babası buna izin vermese bile, eğer o daha yaratıcı bir çıkış yolu bulabilseydi...
Y: Evet, örneğin bir mühendis olabilirdi. S: Peki, babasını suçlamak, sorumluluğu
başkasına yüklemek olmuyor mu?
Y: Hayır. Hitler de bu suçu paylaşmak zorunda elbette. Ama tek suçlu o olamaz, çünkü sorun,
babasının geliştirdiği dar tutumlarla başlamıştır. Babası daha geniş bir tutum ve yaklaşım
içinde olabilirdi.
S: Ama yine de, onun eylemlerinde bu kadar fanatik hale gelmesi gerekmiyormuş gibi
görünüyor. Siz o dönemde neler olup bittiğini biliyorsunuz.
Y: Buna neden olan o yaratıcı enerjilerin yoğunluğuydu. Eğer o bir sanatçı olabilseydi, hiç
kuşkusuz çılgın ve fanatik bir sanatçı olacaktı. Ama, bu durumun onun Bohemyah ol-
148
Sözde "%ötü" yaşamlar masından kaynaklandığı düşünülecekti.
S: En azından, o zaman kimseye zarar vermemiş olacaktı.
Y: Doğru, belki kendisi dışında.
S: Ama, sonuçta kartopu bir çığa dönüşerek milyonlarca insanı etkiledi. Ben onun da
"hastaneye" gönderilmesi gerektiğini düşünüyordum.
Y: O bu kadar zarar görmemişti. Yoldan sapmıştı ama zarar görmemişti. Onun esas ihtiyacı
olan şey, yaptığı şeyler üzerinde düşünebileceği sessiz bir zamandı. Oysa hastanede bulunan o
ruhlar aynı karmayı sürekli olarak yinelemekten dolayı çok zarar görmüş ve artık o karmaya
saplanıp kalmış ruhlardır. Oysa Adolf Hitler'in durumunda, bu ilk kez onun başına geliyordu. O,
eski enkarnasyonlarında da güçlü bir yaratıcılık dürtüsüne sahipti ve bu yaratıcılığı
geliştirebileceği durumlar içinde yaşamıştı. Ama, bu yaşamında bu yaratıcılığın önü kesilmişti.
Onun öğrenmesi gereken ders, işler onun istediği gibi gelişmediğinde bu enerjiyi nasıl
kullanacağını öğrenmek, bu enerjiyi içinde yaşaması gereken kalıba uyacak bir biçimde
kullanmaktı. Ve o bununla iyi bir biçimde başa çıkamamıştı. Bu onun karmasının, gelecek bir
yaşamda yeniden üzerinde çalışmak zorunda kalacağı esas bölümüdür -yani, arzu edilmeyen
durumlarla başa çıkabilmek.
S: Peki, o yaptıklarıyla insanların yaşamlarını etkilemesi sonucunda kendisi için daha fazla
karma yaratmadı mı?
Y: Doğru, kendisi için daha fazla karma yarattı. Ancak, bu çok yakınlarda meydana geldiğinden
ne kadar karma yarattığını söylemek şu noktada zordur.
S: Yani, bunun henüz tümüyle analiz edilmediğini mi söylemek istiyorsunuz?
Y: Evet. Onun her şeyin dengesini nasıl etkilediğini ve daha ne kadar çok karmayı halletmesi
gerektiğini görebil-
149
ÖCümün Ötesi
mek birkaç enkarnasyon alır.
S: Onun yaşamının direkt bir sonucu olarak öldürülen milyonlarca insanı düşünüyorum da...
Y: Bu doğru, onların öldürülme emirlerini o verdi, ama o kısmen çevresindeki insanlar
tarafından etkilenmişti. Ve o bu eylemlerden asıl cellatların aldıkları kadar direkt fiziksel zevk
almamıştı. Söylemek istediğim şey şu ki, o bu insanların öldürülmeleri için emir verdi ve bu
onun karmasına yansır, ama gaz odalarım inşa edip kullanma emrini alan gardiyanlar ve
diğerleri bu insanların ölümlerini görmekten direkt fiziksel zevk almışlardır.
S: Hitler, o insanları bizzat öldürmedi, ama bunu durduracak hiçbir şey de yapmadı.
Y: O, bu insanların öldürülmeleri için izin verdi, işte bu yüzden bu onun karmasına yansır. O,
diğerlerini bunu yapmaya teşvik etti, ama bunu direkt olarak yapmayarak bir anlamda kendi
ellerini kirletmedi. Onun buna izin veren bir siyasi sistem yaratmış olması karmasına kötü bir
biçimde yansır. Bu sistemdeki birçok erkek de bunu yapmak istediği için yapıyordu. Onlar
normal olarak topluma uyum sağlayamayan, gerçekten uyumsuz kişilerdi ve bu gaddarca
suçları işlemekten de fiziksel bir zevk alıyorlardı.
S: Ama, Hitler soykırım, yani bir ırkı tümüyle yok etme konusunda fanatik bir saplantıya
sahipti. Ve bu fanatikliği ve zulmüyle Musevi ırkını yok etmeye başlamıştı.
Y: Evet, o saf Alman ırkından, yani "Ari Irk"tan olmayan herkese, her ırka karşıydı. O, sevgili
Almanyası'nın A.B.D.'nin yüz-yüzelli yıl önce bulunduğu aynı durumda olmasını, yani onun
gelişip büyük bir güç haline gelebileceği, ve halkın çoğalabileceği topraklara sahip olmasını
istiyordu. O dev bir Alman ulusunu hedefliyor ve Amerikalılar gibi kültürleriyle tüm dünyayı
etkileyebilmek istiyordu. Ve o bu hedefe erişmesine engel gördüğü her ırkı yok etmek istiyor-
150
Sözde "%Çtü"yaşamlar
du. Bu o sözünü ettiğimiz yaratıcı dürtünün saptırılma sürecinin bir parçasıydı, çünkü birçok
insana zarar vermeden bu hedefe erişilemeyeceği çok açıktı.
S: Peki, örneğin, "Karındeşen Jack"gibi biri konusunda ne diyeceksiniz? Onun o hayatında
yaptıkları bir sonraki yaşamını etkilemeyecek midir?
Y: Kesinlikle etkileyecektir. Ancak, size bir içgörü sunmamıza izin verin. Karındeşen Jack
vakasında, belki bu insan bu deneyiminden olumlu dersler de öğrenmiştir. Elbette o
kurbanlarına çok zarar vermişti ve sizin toplumsal ölçütlerinize göre bunlar tiksindirici suçlardı.
Ancak yine, bu bireyin bu eylemlere katılmaktan dolayı bir şeyler öğrendiğini söyleyebiliriz.
Belki düşkünlüğün, insan yaşamına hiçbir saygı duymadan aşırı kendi isteklerine düşkünlüğün
ne olduğuyla ilgili bir ders... Ayrıca, belki, "kurbanlar" dediğiniz o varlıkların da, zor bir biçimde
de olsa, bu deneyimden alacakları dersler vardı.Ve belki buraya bir başka olasılığı da
sokabiliriz. Bu olaya katılanların, öyle görünmese de, içsel olarak bu deneyimi yaşamaya
gönüllü olduklarını söyleyebiliriz. Yani, onların, enkarne olmadan önceki plânlama aşamasında,
bu olaya katılma konusunda anlaşma yaptıklarını söyleyebiliriz. Ve böylece, toplumunuza
ahlaki standartlarınızın ölçülebileceği bir kıstas verme konusunda anlaştıklarını. Kabul edilebilir
ya da edilemez toplumsal davranışın ne olduğunun bir örneğini verme konusunda. Olumlu ya
da olumsuz, tüm eylemlerden öğrenilen dersler olduğunu görüyor musunuz? Sadece o eyleme
direkt olarak katılanlar için değil, o eyleme seyirci olanlar için de... Bunun kabul edilemeyecek
ölçüde korkunç bir suç olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, bu tür suçların dehşetini
yadsımadan, bu olaya katılan herkesin birçok ders aldığını da kabul edebiliriz. Ve burada
yaşam-gücünden de söz etmeliyiz. O bedende bulunan bilinç öldürülmemişti. O sadece bir
başka varoluş katına
151
Ölümün Ötesi
aktarılmıştı. Bedeninizin her bir hücresindeki bu yaşam-gü-cü asla yitirilmez, sadece bir başka
kata aktarılır. Bedenin basit fiziksel oluşumu düzenli (organize) bir halden düzensiz bir hale
dönüşür. Teknik olarak konuşursak, ölüm, fiziksel bir düzeyde molekülleri yeniden düzenleyip,
bilinci, kapalı ve sınırlı bir beden taşıtından özgür yapıda bir taşıta aktarmaktan başka bir şey
değildir. Yaşam daima vardır ve daima da var olacaktır. Birinin yaşamını almak diye bir şey
yoktur, çünkü yaşam sadece bir başka forma dönüşür.
S: Peki, bir başka insan tarafından vahşice öldürülen bir insan, yani kurban için bu travmatik
bir deneyim değil midir'?
Y: Bu, büyük ölçüde, ruhların ne kadar hazırlıklı olduklarına bağlı bir şeydir. Bir savaşta ölüp
de hiç travma geçirmeden bu âleme gelen birçok ruh vardır. Çünkü onlar bu ölümün olacağını
biliyorlardı ve bunu aynen kabul etmişlerdi. Diğerleri ise o kadar büyük bir travma
geçirmişlerdi ki dinlenme-yerine gitmek zorunda kaldılar. Bu her zaman eşit bir durum değildir.
İki kişi aynı anda, yan yana, ve görünüşte aynı ölçüde bir travmayla ölebilirler. Ancak,
bunlardan biri bu ölüm yüzünden sarsıntı geçirebilir ama diğeri geçirme-yebilir.
S: Bunun insanın yaşı ve önceki deneyimleriyle bir ilgisi var mıdır?
Y: Bu, insanların bulundukları yaştan çok, onların ruhsal olgunluk düzeyleriyle ilgili bir şeydir.
S: Bir seferinde bana, insanın yaşam biçimi kadar ölüm biçiminin de bir anlamı olduğunu
söylemiştiniz.
Y: Evet. Belli ölüm tipleri büyük ölçüde karmayı siler. Uzun, yavaş ölümlerin o bireyi
geliştirmesi murat edilir. Ve eğer o bu yolla öğrenip gelişirse büyük ölçüde iyi karma edi-
I
nır.
152
I
Sözde "T^ötü"'J/'asamCar
İNTİHAR
S: İntiharlar konusunda ne söyleyeceksiniz?
Y: Bunlar çok trajik vakalardır, bu var olan en üzücü gerçeklerden biridir. Bu durumu
bütünüyle tarif edecek sözcükler bulmak zordur. İntihar eden varlık yaptığı şeyin ağırlığını
idrak etmelidir. Çünkü intiharla birlikte kişi sadece yaptığı anlaşmayı bozmakla kalmaz, onun
ruh enerjisi de tam bir uyumsuzluğa düşer. İntihar ederek ölenler, içinde bulundukları duruma
bağlı olarak, bazen hastaneye, bazen de tefekkür bölgesine giderler. Burada bazı rehberler, bu
varlıklara, intihar ederek yaşamlarına son vermenin neden son derece yanlış bir şey olduğunu
açıklamakla görevlendirilirler. Yaşam çok değerli olduğundan, kendi yaşamına son vermek bu
âlemde gerçekten günah sayılabilecek tek şeydir. Bunlar, yaşamın anlamı ve ne yapmaları,
neyi başarmaları gerektiği konusunda kafaları karışmış varlıklardır. Onlar acil karmalarını
halletme konusundaki çözümleri göremezler. Ve ölümden sonra, yeniden enkarne olmadan
önce, görüşlerini genişletip hayatın daha büyük veçhelerine bakmayı, böylece sorunlardan
kaçmadan onlarla baş edebilmeyi öğrenirler. İntihar edenler normalde hemen enkarne
olmazlar. Genelde, bu çok travmatik bir durumdur. Onlar, intihar etmelerine yol açan sorunu,
hemen enkarne olacak kadar kısa bir sürede çözemezler. Onlarla konuşulur ve onlara yardım
edilir. Onlar neden intihar ettiklerini, onları bu noktaya neyin getirdiğini öğrenmek
zorundadırlar. Çoğunlukla, bununla yüzleşmeye hazır olabilmeleri uzun bir zaman alır. Eğer
aşırı derecede kötü bir durumda iseler, onları hayatta bu aşamaya, yaşamlarına son vermeyi
düşünecek noktaya getiren travmayı unutmaları için dinlenme-yerine götürülürler. İntihar, o
ruha, sonraki yaşamlarında bir hayli olumlu karmayla temizlemesi gereken olumsuz bir karma
getirir.
S: Eğer bu bir insanın yapabileceği en olumsuz şeyse,
153
Ölümün Ötesi
onlar enkarne olduklarında kendilerini cezalandırırlar mı?
Y: Bazen hemen o enkarnasyonda değil. Onlar bu en-karnasyonlarında, genelde, bir önceki
yaşamlarındaki sorunlarının üzerinde çalışmazlar. Bazen o sorunlarla yüzleşebil-meleri için
birkaç enkarnasyon gerekir. Ama, tüm sorunlarla eninde sonunda yüzleşmek ve onları
halletmek zorundası-nızdır. Bunu halletmenin en iyi yolu, aynı sorunları uygun ölçüde içeren
bir yaşama gelmektir. Ve o intihar karması, bu kez o sorunlardan kaçmadan, geniş kapsamlı
bir yaşam sürüp o sorunları hallederek ödenir. İntihar karmasını ödeyip dengelemek birkaç
yaşam alabilir. Böylece, daha önce kaçtığınız sorunları bu kez çözerek yeniden doğru yola
girersiniz. İntihar etmiş varlık, onları kabul edilebilir bir biçimde çözme yolunu öğrenene kadar
aynı durum ve sorunla yüzleşmek zorundadır. Bundan asla kaçamazlar. Onlar sadece
gelişimlerini geciktirip karışıklık yaratmış olurlar.
S: Sizin, bizim zaman kavramımız konusunda zorlandığınızı biliyorum. Ama, bir intiharcının bu
durumdan kurtulabilmesi için ne kadar zamanın geçmesi gerekir1?
Y: Bu varlığın kendisine bağlıdır. Her ruh diğerleriyle aynı çabuklukta öğrenemez. Bu daha çok,
o ruhun içinde bulunduğu karmaşaya ve değersizlik ve kayıp duygularına bağlıdır. İntihar
hafiflikle bağışlanamaz, ama üzerinde çalışılarak bu başarılabilir. Hiçbir şeyin başarılması
olanaksız değildir; sadece bazı şeyler daha karmaşık olduğu için, onların halledilmeleri
diğerlerinden daha uzun zaman alır.
S: İntiharın diğer insanların yaşamlarıyla bir ilgisi olur mu"?
Y: Evet. Çoğu kez, biri intihar ettiğinde, bu ailenin diğer üyelerinin bu deneyimden ders
almaları için bir fırsat yaratır. Örneğin, bir oğlan çocuğu kendini öldürür ve bu deneyim
sonucunda anne oğluna aşırı zorbalık ettiğini fark eder ve daha anlayışlı olmayı öğrenir. O
halde, bu zor bir ders de
154
Sözde "%ötü"yaşamlar olsa, anne bu deneyimden bir şeyler öğrenmiştir.
S: Bazı vakalarda, bu intihar o aileye ya da geride kalan arkadaşlara borçlu olunan bir karma
olamaz mı?
Y: İntihar asla karmanın bir parçası olamaz. İntihar bir özgür irade işidir. İntihar eden kişi
kendi karmasını yarıda kesmiş olur ve bu onun açısından haklı bir davranış olamaz.
S: Ben, insanların enkarne olmadan önce o yaşamlarıyla ilgili bir anlaşma yaptıklarını duydum.
Ve intihar bu anlaşmayı bozmak, taahhütünü yerine getirmemek oluyor...
Y: Bir insan enkarne olmadan önce ruhsal rehberiyle buluşup, eğer iyi kararlar verebilirse bu
hayatta ne kadar karmayı halledebileceğini konuşur. Bu neredeyse bir okul ödevine
benzetilebilir. Kişi, "Eh, bu hayatımda bunu başarmaya çalışacağım," der. Şimdi, eğer o
kararlaştırdığı her şeyi başaramazsa bu ona kötü bir biçimde yansımaz. Önemli olan onun o
konuda çalışması ve çaba göstermesidir. Ve o yarı yoldayken, işe daha henüz başlamışken
intihar ederse, bu durumda sadece başarmaya çalışacağına içtenlikle söz verdiği şeyi
başaramamış olmakla kalmaz, ama halletmesi gereken daha fazla karma yaratmış olur. Bu
yüzden, bu her açıdan olumsuz bir deneyimdir.
Ama, eğer bir yaşamda belli bir işin yapılması gerekiyorsa, ve eğer kişi bunu kısa bir sürede
hallederse, ve eğer bedeni bırakıp bu âleme geçmeyi isterse, bu durumda onun fiziksel âlemde
kalması gerekmez. O zaman, onun fiziksel kattan uygun bir yolla ayrılması sağlanır. Burada
asla hoş-görülmeyecek olan şey, bir işi başarmadan önce bedeni bırakmaktır.
155
8
REHBERLER
Dünyanın hemen her kültüründe koruyucu meleklere ya da ruhlara inanılır. Onlar gerçekten
var mıdır?
Y: Koruyucu ruhlar vardır. Çoğunlukla bu önceden aranızda yakın bir bağ olan biridir ve o
spiritüel katta okula devam etmektedir. Bu rehberler, öğrenim sürecinizden geçmenize yardım
eder ve sizi korurlar. Bunlar ruhsal düzeyde onların amaçlarına hizmet eder.
S: Onlar belli kişilere rehber olarak tayin mi edilirler?
Y: Onlar kendi yakın buldukları varlıkları seçebilirler. Onlar doğduğunuz günden itibaren sizin
yanınızda bulunurlar.
S: O halde fiziksel bedene girdiğinizde yalnız değilsi-nizdir.
Y: Hiç kimse yalnız değildir. Yalnızlık insanın başkalarından uzak olmak için kendi etrafına
duvar çekmesidir. Eğer bu duvarı yıkıp onların size yardım etmelerine izin verseniz, orada
deneyiminizi paylaşacak birileri daima vardır.
S: Onlar enkarne halde değillerse, nasıl yardım ediyorlar?
Y: Spiritüel düzeyi yeterince anlayamadığınız için bunu açıklamak biraz zor. Ama, fiziksel
düzeyde olduğu gibi spiritüel düzeyde de yapılması gereken iş vardır. Bir enkarnas-
157
Ölümün Ötesi
yondan sonra spiritüel düzeyde okullara gitmeleri gereken varlıklar vardır, ve bunlardan
bazıları okullarda öğretmen olacaklardır. Onların, fiziksel kattakilere rehberlik yapmak da dahil
olmak üzere, yardım edebilecekleri başka birçok yol vardır.
S: Onlar kalben daima sizin en yüksek hayrınızı mı gözetirler1?
Y: Çoğunlukla, evet. Böyle olmayanlardan kendinizi korumayı da öğrenmelisiniz.
S: Sizin kişisel rehberiniz diğer etkileri uzakta tutacak kadar yeterince güçlü müdür?
Y: Evet. Siz de kendinizi olumlu olanla kuşatmayı öğrendiğiniz sürece. Bu olumsuz olan her
şeyi sizden uzak tutacaktır. İyi ya da kötü diye bir şey yoktur; sadece olumlu ve olumsuz diye
bir şey vardır. Bir şeyler öğrenilen bir deneyim asla olumsuz değildir.
S: Bizi etkilemeye çalışanın rehberimiz olduğunu nasıl anlayabiliriz?
Y: Günlük yaşamlarınıza baktığınızda, çoğunlukla şunu ya da bunu yapma konusunda
kendinizle çatışma içine girdiğinizi görürsünüz. Örneğin, eğer rejim yapıyorsanız, çukula-talı
dondurma yemek için duyduğunuz isteğe karşı gelemeye-bilirsiniz. Bu dondurmanın açlığını
çeken yanınız doyum bulmak ister. Ancak, rejim yapmanızın gerekli olduğunu gören daha
yüksek yanınız, "Hayır, yemeyeceğiz," demektedir. Böylece, içinizde bir bölünme meydana
gelir. Rehberleriniz kendilerini sizin bir parçanız ve bir uzantınızmış gibi hissettirirler. Bu
şekilde, siz konuşanın diğer ruhunuz olduğunu bilirsiniz. Eğer biri size bir öğütte bulunuyorsa
ve siz bu öğüde uyup uymama konusunda bir ikirciklik hissederseniz, o zaman bunun hangi
kaynaktan geldiğine dikkat etmelisiniz. Eğer bu öğüt rehberinizden geliyorsa, size çok doğru
gelecektir. O sizi asla bir şey yapmaya zorlamayacaktır, sadece öne-
158
ride bulunacaktır. Eğer bir şey yapmaya zorlanıyorsanız, bu kesinlikle olumlu bir varlık değildir,
çünkü bu durumda özgür iradeniz çiğnenmiş olur. Siz bilinçli kararlar verirsiniz ve size bunu ya
da şunu yapmanız söylenmez, çünkü bu insanın kendisine aittir. Rehberler, bazılarının sandığı
gibi, gösteriyi sahne arkasından yönetmezler. Onlar kendi rollerini, siz de kendi rolünüzü
oynarsınız. Bu spiritüel ve fiziksel olanın arasındaki karşılıklı bir anlaşma, bir ortaklıktır.
S: Ama, gösterinin sizin taraftan yönetildiğini düşünen birçok insan var.
Y: Evet, onlar bu konuda paylaşılan bir sorumluluk olduğunu anlamalılar. Birçok karar sadece
insanın kendi düşüncesine ve deneyimine dayanır. Rehberler ise bilgelikleri ve deneyimleri ile
size yardımcı olmaya çalışırlar. Eğer siz kendi kararınız ile rehberinizin rehberliği arasında
kalırsanız, bu yanlış bir şey değildir; bu sadece bir seçme işlemidir. Onlar orada sadece yardım
ve rehberlik sunmak üzere bulunmaktadırlar. İnsandan, kesinlikle rehberlerinin öğütlerini
izlemesi talep edilmez. Onlar sadece yardımcılardır. Kaderinizin efendisi ise sizsiniz.
S: O halde, rehberlerimiz ve yardımcı ruhlar doğru olanı yapmamız konusunda bizi etkilemeye
çalışırlar.
Y: Bunu açıklığa kavuşturalım. Etkileme doğru bir sözcük olmaz. Rehberler ve yardımcılar
etkilemeye çalışmazlar. Yardım etmek ya da aydınlatmak daha doğru bir sözcük olur. Aradaki
fark çok süptil görünebilir, ama çok önemlidir. Dünya bir seçim katıdır. Siz istediğiniz şeyleri
seçmekte tam bir özgürlüğe sahipsiniz. Ha, eğer bu seçimleri yaparken bir yardıma ihtiyacınız
olursa, işte rehberleriniz burada devreye girerler. Onların amacı sadece yardım etmek, size
göstermeye, sizi aydınlatmaya çalışmaktır. Yani, siz öte âlemden yönetilen kuklalar değilsiniz.
Kaderiniz kesinlikle kendi elleri-nizdedir. Onlar ise her ne zaman yardım isterseniz, anında
159
ÖCümün Ötesi
yardım etmeye hazır seyircilerdir. Onlar sizi kendi imgeledikleri bir kaderi yaşamanız için
zorlamazlar, kendi kaderinizi kendiniz yaratırsınız. Aynı şey fiziksel âlemde yaşarken sizin için
de söylenebilir. Siz de birbirinize bencillikten uzak bir biçimde yardım etmelisiniz. Ancak, bazı
insanlar, hoşlan-salar da hoşlanmasalar da, insanlara yardım etmeleri gerektiğini hissederler.
O sıradaki duygusal haliniz ne olursa olsun yardım etmeniz gerektiğini düşünmemelisiniz.
İstediğiniz zaman yardım etmelisiniz; o zaman en nitelikli yardımda bulunabilirsiniz. Kendini
zorlayarak yardım etmek, hiç yardım etmemekten daha kötüdür.
S: Özgür irade burada mı devreye girer? Y: Özgür irade tam da budur.
S: Rehberimizin bizim kendimize zarar vermemizi önlemesi mümkün müdür?
Y: Evet. O sizi yakında vuku bulacak, tehlikeli bir olaya karşı uyarabilir. Bu sadece bir
yardımdır. Bir rehberin idareyi ele almasına ise şöyle bir örnek verebilirim. Diyelim ki siz araba
kullanıyorsunuz ve bir başka araba da karşıdan tehlikeli bir biçimde size doğru geliyor ve bir
noktada onunla çarpışabilirsiniz. İşte o sırada arabanızın direksiyonu aniden sola dönüp sizi o
kazadan kurtarabilir. Elbette bu olmaz, ama eğer rehberlerinizin bunu yapmalarına izin
verilseydi, vuku bulacak olan şey budur. Oysa direksiyonu siz idare edersiniz, onlar sadece sizi
uyarırlar.
S; Peki, onlar acil bir durumda böyle bir müdahalede bulunurlar mı?
Y: Eğer gerekiyorsa. Bu daha önce sadece olağanüstü durumlarda yapılmıştır. Bu, mevcut
çalışmalarla ilgili olarak sizi etkileyebileceğinden bunu ayrıntılı bir biçimde anlatmaya izinli
değilim.
S: Ama, ihtiyacımız olduğunda bize yardım edildiğini
160
bilmek iyi bir şey.
Y: Doğru. Bu âlemde bulunan bizler, insanların düşünmeden aceleyle hareket etmeleri ve
sabırsızlıkları karşısında gülmeden edemeyiz. Bu tabii, spiritüel ve fiziksel dünyalar arasındaki
farktan kaynaklanır. Spiritüel dünyada, bir düşünce hemen gerçekleşir. Sadece o düşünceyi
düşünmek, istenen sonucu yaratır. Fiziksel âlemde ise işler bu kadar kolay değildir, bu yüzden
de insan sabretmeyi öğrenmek zorundadır.
Spiritüel katta bir düşünce hemen gerçekleşiyorsa, Dünya'da düşünme ile o düşüncenin
tezahür etmesi arasında çok daha fazla zaman tanınması önemlidir, çünkü bu bize fikrimizi
değiştirebilmemiz için bir şans vermektedir. Eğer fiziksel dünyada da düşüncelerimiz anında
tezahür etselerdi, bu ortaya birçok sorun çıkarabilirdi. Çünkü bencillik, reka-betçilik, dar
görüşlülük vs. gibi birçok kusura sahip insan doğamızla, biz büyük bir olasılıkla bir kaos
yaratırdık. Çünkü bizler niyetlerimizde o kadar saf bir zihne sahip değiliz, ve rehberler daha
önce bize, niyetin tezahür ettirmek istediğimiz şey hakkındaki en önemli şey olduğunu
söylemişlerdir.
Y: Bir insan ile onun rehberi arasında akıcı ve değişken bir ilişki vardır ve bu ilişki bir
enkarnasyondan diğerine, hatta gerektiğinde, tek bir enkarnasyonun içinde değişir. Bu konuda
oluşturulmuş katı kurallar yoktur. Burada ihtiyaç vasıtayı belirler.
S: Bir insan için bir rehber nasıl seçilir?
Y: Bunu belirleyen şey, o insanın yaşamının o dönemindeki ihtiyacıdır. Bazıları bir
enkarnasyonun başından sonuna dek aynı insana rehberlik yaparlar. Diğerleri geçici olabilir ya
da gerektiğinde gelip gidebilirler. Bir ömür boyunca birkaç farklı rehberimiz olabilir. Bizim
yaşamımız değiştikçe
161
ÖCümün Ötesi
onların işlevleri de değişir.
S: Bir rehber ile bir danışman arasında bir fark var mıdır?
Y: Bir danışman, bir rehbere göre daha yüksek bir düzenden gelir. Bir danışman çok daha fazla
bilgi ve deneyime sahiptir. O bir deneyim deposudur. Bir rehber ise size ve gerçek bir
enkarnasyon deneyimine çok daha yakın bir varlıktır. Örneğin, belki bir enkarnasyonu
yakınlarda sona erdirmiş ve bu yüzden fiziksel yaşamın şaşırtıcı karışıklığına hâlâ aşina olan
biridir. Bir danışman ise çoğunlukla, uzun bir zamandır enkarne olmamış ve bilgi almak üzere
çağrılabilecek bir varlıktır. Yani, onlar rehberlerden farklı olarak, enkarne olma ihtiyacını aşmış
varlıklardır. Böylece, her biri kendi üzerine düşen görevi yapmaya gerçekten muktedirdir. Bir
rehber, fiziksel olan hakkında daha çok şey bilebilir. Bir danışman ise daha fazla ayrıntı
bilebilir.
Bunu, bir öğretmeninin bir öğrenciyle ilgili daha ileri bir öğüt alabilmek için okul müdürüne
başvurmasına benzetebiliriz. Öğretmen her gün o öğrenciyle birlikte olduğu için onu daha
yakından tanımaktadır. Okul müdürü ise o öğrenciyi hiç tanımayabilir, ama genel olarak daha
fazla bilgi ve deneyime sahip olduğu için öğüt verebilir. Müdür ayrıca, bir süredir öğrencilerle
sınıfta yakın bir ilişki içinde olmamıştır. O, bu yüzden, soruna daha uzaktan bakıp çok daha
önyargısız bir fikir verebilir.
S: Peki, rehberlerimizin ismini öğrenebilir miyiz ?
Y: Bu gerektiğinde onlar size söyleyeceklerdir. Aslında, burada, spiritüel katta isimler
kullanılmaz; burada sadece sesler, titreşimler ve renkler vardır. İsim verme insan ırkına özgü
bir adettir. Bu kolay bir kimlik tanımlaması sağlar. Ancak, rehberlere vermekten hoşlandığınız
bu isimler biraz küçültücü ya da yanlış fikir verici olabilir, çünkü isimler bir
162
Ü{efLt>erler
titreşime sahiptir ve bir rehbere bir isim vermek ona yanlış bir titreşim vermek olur. O yüzden,
bir rehberi bir isimden çok onun titreşimleriyle tanımak en iyisidir.
S: Herhangi bir varlığın bir rehber haline gelmesinin mümkün olduğunu söylemiştiniz. Bir
insanın rehberi olma konumuna ulaşmak epey zaman alır mı?
Y: Bu yalnızca, sizin karmanızı nasıl geliştirdiğinize bağlı bir şeydir. Karmalarını olumlu bir
yönde geliştiren bazı insanlar birkaç yaşam devresi içinde bir rehber haline gelebilirler. Ama,
diğerlerinin bu konuda daha çok çalışmaları gerekir. Bu sadece bireysel gelişime bağlı bir
şeydir. Bu gerçekten belli bir spiritüel kata ulaşma meselesidir. Siz bir kez bu kata
ulaştığınızda, o noktada hangi yönde gelişmeniz gerektiğine bağlı olarak, ya bir rehber olabilir
ya da danışma kurulunda (bkz. Bölüm 13) yer alabilirsiniz. Siz bu katın altındaki spiritüel
düzeylerde bulunuyorsanız, o zaman yine başka yollardan gelişir ve çeşitli yollardan yardım
edersiniz, ama bir rehber kadar direkt yardım edemezsiniz.
•S: Ben, bir rehber olabilmek için önce belli sayıda deneyimden ya da gereklilikten geçmeniz
gerektiğini düşünmüştüm.
Y: Öyledir. Fiziksel katta bulunan birine rehberlik yapabilecek düzeye eriştiğinizde, o zaman, o
sorumluluğu ruhsal olgunlukla üstlenebileceğiniz bir gelişim aşamasına erişmişsiniz demektir.
Ama, bu sizin tüm gelişiminizi sona erdirdiğiniz anlamına gelmez, çünkü hâlâ, sizden daha
gelişkin biri sizin gelişiminize yardım etmekte, siz de henüz sizin kadar gelişmemiş birine
yardım etmektesinizdir. Ve işte tüm sistem böyle çalışır. Bunu, bir yetişkinin ergenlik çağındaki
bir gence rehberlik etmesine, onun da bir çocuğa yardım etmesine, o çocuğun da yeni
yürümeye başlayan bir çocuğun tehlikeli bir şey yapmasını önlemek üzere ona yardım
etmesine benzetebiliriz.
163
ÖCümiin Ötesi
S: Ama, eğer bu rehberlik işi için hazır değilseniz hâlâ hatalar yapabilirsiniz.
Y: Ama, zaten eğer siz hazırsanız bu görev size verilir. Ve bu konuda şimdiye kadar hiç hatalı
bir seçim yapılmamıştır. Siz bu âleme geçtiğinizde, enerji kalıplarınız çok açık bir biçimde
görülür ve nereye uygun olduğunuz, hangi düzeyde bulunduğunuz ve ne yapabileceğiniz
hemen belirlenebilir. Ve size bu kapsamda bir iş verilir. Size, gelişmenize ve yeni yetenekler
geliştirmenize yardımcı olacak görevler verilir.
S: Ben, orada "Pekâlâ, şimdi geri dönüp bir rehber olma sırası sende," gibi bir şey diyen
birilerinin olup olmadığını merak ediyorum.
Y: Hayır. Burada her şey enerji olduğundan, bu enerjinizin ne yapmaya uygun olduğuna bağlı
bir şeydir. Siz başka insanlara yardım etmek için çalışırken enerjinizi kendiniz yükseltirsiniz. Ve
belli derecede bir enerji oluşturduğunuzda o zaman fiziksel kata geri dönmenizin zamanı
gelmiştir, çünkü iki âlem arasındaki bariyeri geçip bir kez daha o düzeyde karmanız üzerinde
çalışmayı sürdürmek enerji gerektirir.
S: O halde, bunu kendiniz bilirsiniz. Orada, "Eh, artık bu işleri yapmanın zamanı geldi," diyen
birileri yoktur.
Y: Doğru. Her şey herkes için çok açıktır, bu yüzden kimseye ne yapması gerektiğini
söylemeniz gerekmez, çünkü ihtiyaçlarınızın neler olduğu ve ne yapabileceğiniz -ve ne
yapacağınız- sizin ve herkes için aşikârdır. Burada her şey enerji biçiminde görülür. Her
düşünce ve niyet açıkça görünen bir enerjiye sahiptir. Ve artık sizin fiziksel kata geri dönme
zamanınız geldiğinde, burada devreye danışma kurulu girer ve bu kurul sizin ne zaman,
nerede, hangi ailede doğacağınızı belirler.
S: O halde, bu kurulun epey söz hakkı var...
164
%e.fıberUr
Y: Bu söz hakkını kullanmaktan çok, bir yardım etme, enerjinin akması gereken yönde akmaya
devam etmesini sağlama meselesidir. Bir varlığın fiziksel kata geri dönmesi gerektiğinde, o
enerjisine uygun bir ortama döner; bu onun diğer yaşamlarda ilişkide olduğu insanlarla
yeniden ilişkiye girmesini sağlayacak bir ortam olmalıdır. Böylece, karmik bağlantılar yeniden
kurulur.
S: Tüm bunlar plânlandıktan ve gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra, o varlık son dakikada
gitmekten vazgeçerse, gidişini ertelemeye karar verirse ne olur?
Y: Siz fiziksel kata geri dönme işlemini başlattığınızda artık bunu erteleme zamanı geçmiştir.
Siz fiziksel kata dönmeye karar vermeden önce spiritüel katta istediğiniz kadar zaman
geçirebilirsiniz. Ama, fiziksel kata geri dönme zamanınızın geldiğine karar verdiğiniz noktada,
bir kez bu kararı verdiğinizde, bu karar hareketi başlatır. O zaman kararınızı uygularsınız,
çünkü enerjiniz artık o yönde, yani fiziksel kata geri dönme yönünde akmaya başlar. Siz bir
kez süreci başlattığınızda, evrenin gücü bu kararı uygulamanızı sağlar.
S: Ben özellikle ölü doğmuş bebekleri düşünüyordum; yani, ruhun son dakikada fikir değiştirip
enkarne olmamaya karar verdiğini...
Y: Hayır, ölü doğmuş bebekler vakasında söz konusu olan şey, o bebeğin ana babasının -
karmik gelişimleri için- o noktada öyle bir deneyime ihtiyaçları olmasıdır.
S: Ben enkarne olacak ruhun kendini buna hazır hisset-meyip beklemeye ya da anlaşmayı
tümüyle bozmaya karar verdiğini düşünmüştüm. Ya da birkaç aylık bebeklerin ölmeleri
durumunda da aynı şeyin söz konusu olabileceğini düşünmüştüm.
Y: Çok küçük bir bebekken ölenler, genelde, fiziksel kata ara sıra gidecek kadar gelişmiş ve
kendi karmalarını halletmekten çok, bir başkasının karmasına yardımcı olmak
165
Ölümün Ötesi
için enkarne olan ruhlardır. Onlar kısa bir süre o insanın hayatına girerek, bu ilişki sonucunda
onun karmasına yardımcı olurlar.
S: Birkaç ay gibi kısa bir sürede mi?
Y: Bu birkaç gün gibi kısa bir süre de olabilir. Sonra o ruh spiritüel kata geri dönüp kendi işine
devam eder. Daha sonra, eğer bir başka karma yaşamını halletmek üzere fiziksel kata geri
dönmesi gerekiyorsa, o zaman da bunu yapar. Yani, bazen, daha gelişkin ruhlar bir başka
ruhun karmasına bir dürtü vererek ona yardımcı olmak için kısa bir süreliğine fiziksel kata
gitmeye gönüllü olurlar.
S: Ben ise onların yerine getirmeleri gereken bir kontrat yaptıklarını ve sonra bu kontratı
bozmak istediklerini düşünüyordum.
Y: Kontrat sözcüğü buraya kesinlikle uymuyor. Çünkü bir ruh fiziksel kata geri dönme kararını,
bu kararı kesinlikle gerçekleştirmeye hazır olmadan önce vermez. Eğer onu uygulamaya hazır
olmadığını hissediyorsa, böyle bir kararı niçin versin ki? Ve bir kez karar verdiğinde, enerji o
yönde akmaya başlar.
S: Ben size başka ruhlardan aldığım bilgiyi aktarıyorum. Belki onlar bu meseleye farklı görüş
noktalarından bakıyorlardı, belki de onlar sizin kadar gelişkin ruhlar değillerdi, bilmiyorum.
Y: Bu da bir olasılık. Bazen, daha düşük spiritüel düzeylerde bulunan ruhların fiziksel kata geri
dönme zamanları geldiğinde, onlar enerjinin tüm sistemi nasıl etkilediğini algılamazlar. Onlar
verdikleri kararın bir tür taahhüt olduğunu idrak etmezler. Burada bir benzetme yapacağım.
Sizin dünyanızda su kaydırağı denen bir eğlence aleti vardır. Bu işlemi, bu kaydırağın
tepesinden akıtılan suya benzetebiliriz. Burada su bu kaydırağın dibine inip aşağıda toplanır, o
suyu yarı yolda bir araya toplayamazsınız. İşte, fiziksel kata gir-
166
'HefıBerCer
meyi de buna benzetebiliriz. Fiziksel kata girme kararı enerji akışını başlatır, ve bu suyu o
kaydırağın tepesinden aşağı akıtmaya benzer. Suyu yeniden eskisi gibi toplayabilmeniz, yani
spiritüel kattaki enerjinizi tekrar toplayabilmeniz için önce o kaydırağın dibine kadar inmeniz,
yani, işi sonuna kadar götürmeniz gerekir.
S: Yarı yolda duramazsınız...
Y: Evet. Buna neden olan şey, enerjinin akışıyla ilgili bir evrensel yasadır. Bir kez enerji belli
bir kalıp içinde akmaya başladığında, bu enerjinin başka şeylere yönlendirile-bilmesi için önce
o kalıbı tamamlaması gerekir. Ancak, henüz düşük gelişim düzeylerinde bulunan ruhlar bu
genel görüşü kavrayamazlar, ve bu yüzden de, bir kez geri dönme karan verip de sonra bu
konuda başka türlü düşünmeye başladıklarında, yine de birilerinin onları gitmeye zorladıklarını
sanırlar. Oysa kimse onları buna zorlamamıştır, onlar sadece o su kaydırağından aşağı akma
sürecine girmişlerdir. Kaydırağın dibinde enerjilerini yeniden toplayabilmek için, o kaydıraktan
aşağı kaymaları gerekmektedir.
S: Ama, bu dünyada burada olmak istemez görünen insanlar var. Onlar bu dünyaya geldikleri
için çok kızgın görünüyorlar.
Y: Evet, bunlar olumsuz karmalarıyla başları dertte olan ruhlar ve onlar bu konuda biraz inatçı
(serkeş) davranıyorlar. Bu ruhlar, genelde, tekrar fiziksel katta bulundukları için biraz öfkeliler,
çünkü burada biraz daha sıkıştırılacaklarına inanıyorlar.
S: Sanırım, bu yüzden onların buraya gelmeye zorlandıkları ve burada, fiziksel bedende
bulunmak istemedikleri duygusuna kapıldım.
Y: Ve böylece onlar, daha önce sözünü ettiğim o kısırdöngü içinde dönerler.
167
TANRI ve İSA
Siz herhangi bir insandan kendi Tanrı kavramını tarif etmesini istediğinizde, çok karmaşık bir
soru sormuş olursunuz, çünkü belki ne kadar insan varsa o kadar çok Tanrı tanımlaması
vardır. Tanrı'nın neye benzediğiyle ilgili içsel imgelememiz dini yetiştiriliş biçimimiz tarafından
koşullanmıştır ve genelde de bu koşullanmaya başvururuz. Sadece bu değil, ama bu kitapta
ele alınan diğer nazik konularla ilgili kavramlarımızı değiştirmemiz çok zor olacaktır. Tüm
bunlar açık bir zihni gerektirir -ilk başta gülünç ve inanılmaz görü-nebilseler de, diğer fikirleri
en azından dinlemeye hazır bir zihni. İlk kilisenin, insanların Tanrı'yı biraz olsun kavraya-
bilmeleri için, O'nu mümkün olduğunca basit bir biçimde sunmak zorunda olduğuna
inanıyorum. Ancak, çağlar boyunca çoğu insanın bu ilk Tanrı tarifini olduğu gibi kabul edip,
kilisenin sunduğu bu tabloya hiç sorgulamadan inandığını da düşünüyorum. O günlerde bile,
Tanrı'yı daha geniş bir açıdan görebilmeyi başarmış az sayıda insan olabilir. Biz mevcut beyin
yıkamalardan ve koşullandırmalardan soyunup bu kavramlara açık bir zihinle baktığımızda,
onların birbirleriyle hiç çelişmediklerini şaşırarak görebiliriz. Onlar sadece aynı şeyi farklı
biçimlerde söylemektedirler.
Aşağıda, derin transta bulunan farklı kişilerin, ölümden sonra spiritüel katta Tanrı'yı nasıl
algıladıkları sorusuna
169
Ölümün Ötesi
verdikleri yanıtlar yer almaktadır.
Y: Yaradılışın her yanında, tüm evrenlerde, görünmeyen ama her şeyi bir arada tutan bir yapı
vardır. Betonarmenin içinde, çıplak gözle görülmeyen ama betonarmeyi bir arada tutan
kuvvetlendirici demir çubuklar vardır. Bu, Tanrı kavramıdır. O, evrenin, gözle görülmeyen ama
her şeyi bir arada tutan demir çubuklarıdır. Bu güç bir an için bile ortadan kalksaydı, o zaman
tam, mutlak ve nihai bir yıkım olurdu. Bu, sizin dünyanızda kişilik statüsü verilmiş olan Tanrı
kavramıdır.
Y: Ben bu evrenin yapısını gözlemliyorum.
S: Ne gördüğünüzü söyleyebilir misiniz?
Y: Bu dilin bunun için yeterli olacağından emin değilim.
Bu yanıtı konuştuğum her varlıktan aldım. Bizim dilimiz ve tüm diğer diller bu varlıkların
gördükleri gerçek tabloyu resmetmeye muktedir değildi. Ancak, ona, bunu anladığımı ama yine
de gördüklerini anlatmaya çalışmasını söyledim.
Y: Şu anda, sizin gözlerinizle göremeyeceğiniz bir tayfın parçalarını görebiliyorum. Sizin
göremeyeceğiniz kozmik ışınları, onların renklerini görebiliyorum. Gezegenlerin ta kalbine
bakabiliyor ve ışıldayan bir ağı, gezegenleri bir arada tutan atomların oluşturduğu ağı
görebiliyorum. O son derece güzel ve güçlü. Sizin gözlerinizle görebileceğiniz dar dalga bantları
farklı renklerde, ve göremeyeceğiniz daha geniş bantlar da farklı renklerde, sonunda onlar
göremediğiniz, yalnızca işitebildiğiniz bantlara dönüşüyorlar. Ama, ben hâlâ onları ve renklerini
görebiliyorum. O aynı elektromanyetik tayfın bir parçası.
S: Yani, bu bantlar o kadar yüksek frekansta titreşiyorlar ki biz onları göremiyor, sadece
işitebiliyoruz. O halde bu,
170
Tanrı ve İsa sesin bir renge de sahip olduğu anlamına mı geliyor?
Y: Evet. Ses sizin "ışık" dediğiniz şeyden çok daha yavaştır. Ama, onlar tümüyle titreşim ve
enerjidir ve ben onların hepsini görebiliyorum; sizin ışık olarak algıladığınız bandı ve onun da
ötesini. Bunu tarif etmek olanaksız, çünkü ben eteri de görebiliyorum. O çok güzel. Bunu
aurora borealis'i gözlemlemeye benzetebiliriz. Tüm uzayın aurora borealis ile kaplı olduğunu,
tüm farklı renklerin birbirlerine karıştıklarını gözünüzde canlandırın. Enerji ve renk tabakaları
ve bölgeleri etkileşime girerek birbirlerini değişime uğratıyor ve değişikliklere neden oluyorlar.
Bu çok karmaşık bir tablo.
S: Biz uzayı siyah bir boşluk olarak görüyoruz. Siz onun gerçekten tüm bu renklerle ve
titreşimlerle dolu olduğunu mu söylüyorsunuz ?
Y: Kesinlikle! Titreşimler, renkler ve enerji ile ve bunlar her şeyin içinden geçiyorlar. Orada
güneşin çevresinde dönen bir gezegenin bulunması, onun bu enerjinin Önünü kestiği ya da
perdelediği anlamına gelmez. Enerji doğruca onun içinden geçip gider. Orada bulunan tüm
enerji de bundan etkilenir. Tüm evren bundan etkilenir ve bu evren diğer evrenlerle bağlantı
içindedir.
S: Tüm bu enerjinin kaynağı nedir?
Y: O enerji her zaman orada olmuştur. Kaynağını ise gerçekten bilmiyorum. Belki bir zamanlar
bir kaynak vardı. Ancak, tüm evrenler bu enerjiden oluşmaktadır. Ve evrenler yaşamlarını
yaşayıp sona erdirdiklerinde, tekrar ayrışıp bu enerjiye dönüşürler. Ve sonra bu enerjiden yeni
evrenler oluşur.
Bu muazzam bir ölçekte bir enkarnasyona benziyordu. / Tüm yaradılışın en büyük ve en küçük
parçasını etkileyen ve T asla sona ermeyen, sürekli tekrarlanan bir devre söz konu- j suydu.
-"^
171
Ölümün Ötesi
S: Biz ışığın güneşten geldiğini vs. düşünmeye çok alıştık. Bu enerjinin de bir yerden, bir
kaynaktan geldiğini düşünmüştüm.
/' Y: Hayır. Enerji var olan her şeydir, ve o var olan her *—s şeyi doldurur. Her şey
enerjidir. Ve enerji, var olan her şey / olma sürecinde, kendini çeşitli yapılara dönüştürür,
örneğin \ çeşitli evrenlere, güneşlere, gezegenlere ve başka her şeye... \ S: Bu "var
olan her şey" ile ilgili ne tür bir kavrama sa-
hipsiniz?
Y: (İç çekerek) Bu benim de hepsini birden kavrayama-yacağım kadar büyük bir şey. Bunu
sözcüklerle ancak şöyle ifade edebilirim: ebediyen, daima var olan her şey. Var olan her şey:
enerjidir. Ve enerji -doğası gereği- değişim gösterdiğinde, bu değişimler sonucunda çeşitli
evrenler meydana gelir.
S: Bunun bizim Tanrı kavramımıza uyup uymayacağını merak ediyorum...
Y: Sizinki daha dar bir kavramdır. Zihinlerinizin sınırlı faaliyet alanı göz önüne alındığında bu
normaldir. Kavrayabileceğiniz en geniş tanrı kavramı bile, bu "var olan her şey" ile
kıyaslandığında bir iplik kadar dar olacaktır. Ve ne yazık ki birçok insan dar bir Tanrı kavramına
sahiptir. Onlar tam potansiyellerine kendilerini açamayacak kadar korkuyorlar.
¦S: Ben sadece bu evrenlerin, insanların ve her şeyin oluşumunu yöneten bir şeyin olup
olmadığını merak ediyordum. Bu tekrar gelip bizim Tanrı kavramımıza dayanıyor.
Y: Enerji organize bir haldedir. Enerji her zaman organize halde olmuştur. Bu onun temel
yapısının bir parçasıdır. Bu temel organizasyon onun yapısının ta en küçük sınırlarına kadar
iner ki bu da her şeyin düzenli, organize bir biçimde ortaya çıkmasına neden olur.
S: Bu düzen yüzünden, insanlar onun bir şey tarafın-
172
Tanrı ve İsa dan yönetilip yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Y: Hayır, o, enerjideki düzenli değişimler olarak, kendi organizasyonuna göre gelişmesi
gereken biçimde gelişir. Bir bölgeden diğerine bir ileri bir geri salınan -ve bu evreni ve diğer
evrenleri belirli biçimlerde etkileyen- düzenli değişimler vardır. Bunlar son derece büyük ve
devasa enerji değişimleri de olabilir, çok küçük değişimler de olabilir ki bunların sınırlarını bilim
adamlarınız keşfedemezler. Onlar sürekli olarak enerjinin küçük alt-bölümlerini
keşfetmektedirler, ancak en temel yapıya inmeleri pek mümkün görünmemektedir.
S: Sanırım, insanların Tanrı'nın her şeyi yönettiği fikrinden uzaklaşmaları çok zor olacaktır.
Onlar hiçbir şeyin kendi ellerinde olmadığını ve her şeye kadir bir gücün her şeyden sorumlu
olduğunu düşünmekten hoşlanıyorlar.
Y: Evet. İnsanın gelişiminin bir sonraki aşamasındaki büyük şeylerden biri, herkesin kendi
kaderinden sorumlu olduğunu idrak etmesi olacak. Yani, onların olmasını arzu ettikleri şey
oluyor. Durup dururken ortaya çıkmış görünen şeyler ise geçmiş nedenlerin, geçmişteki
düşüncelerin, yani sizin evrene salıverdiğiniz şeylerin sonuçlarıdır.
Bir başka varlık ise bunu benim daha rahatlıkla kabul edebileceğim bir kavram olarak ifade
etti. O, yüksek düzeylerden olup da, dünya insanlarına yardım etmek üzere bizim düzeyimize
inen ruhlardan söz ediyordu.
Y: Yüksek boyutlardan ruhlar, bazen sizin boyutunuza dönüp, fiziksel dünyadakilerin
farkındalıklarını yükseltmelerine yardımcı olurlar. Buna izin verilir ve bu yapılır. Bu fiziksel tipte
bir deneyim değildir.
S: Buna kim ya da ne izin verir ya da onaylar? Y: Bu, evrenleri yöneten danışma kurulları
(konseyler) tarafından yapılır. Her evrenin bir merkezi kurulu vardır ve
173
Ölümün Ötesi
bunun ardından da yerel danışma kurulları gelir.
S: İnsanlar, genelde, tek bir evren olduğunu düşünürler.
Y: Birçok evren vardır. Bizimki bunlardan yalnızca bir tanesidir. Bunlar da fiziksel uzayda
bulunuyorlar. Burada söz konusu mesafeleri kavramak için çok geniş bir imgeleme gerekir.
S: Bu, insanların Tanrı ya da her şeyin üzerindeki Varlık dedikleri şeye eşdeğer bir şey midir?
Y: Sizden buna daha açık bir zihinle bakıp, Tanrı'yi, görevlerini yapan çocuklarının bir
gözlemcisi olarak düşünmenizi istiyoruz. Görevleri yapan çocuklardır. Tanrı sadece var olur.
Tanrı olandır, nokta. Çocuklar yaparlar; Tanrı olur. Tanrı kavramı her şeyin toplamıdır. Bizler
Tanrı'nın bireysel parçalarıyız. Tanrı tek bir varlık değil, her şeydir.
S: O halde, evrenin farklı bölgelerinde danışma kurulları oluşturulur, öyle mi?
Y: Evet, buna yerel yönetimler de diyebiliriz.
S: Bu bizim gezegenimiz için de geçerli midir? Biz de bir kurulun yönetimi altında mıyız?
Y: Evet. Tüm evrenler bir arada Tanrı'yı oluştururlar. Her evren Tanrı'nın farkındadır, ancak bu
farkındalık farklı evrenlerde ve bir evrenin farklı bölgelerinde farklı olacaktır. Onların Tanrı
kavramı farklı olacaktır. Ancak, tüm evrenlerde, tüm yaradılışta Tanrı realitesi değişmez.
S: Bu her şeyi yaratmış olan güç müdür?
Y: Doğru. Bu sadece Tanrı'nın bir tezahürüdür.
S: Peki, bizlerin bireysel ruhlar olarak ilk başta nasıl yaratıldığımızı biliyor musunuz?
Y: Bize sadece kişilik verilmiştir. Bizler, kendisine de kişilik verilmiş Tanrı'nın parçalarıyız.
S: Peki, bu parçalar bölünerek Tanrı'dan niçin ayrıldılar?
174
Tanrı ve İsa
Y: Bu genel plânın -sadece Tanrı'nın tam anlamıyla bildiği ilahi plânın bir parçasıdır. Bizim
açımızdan bakıldığın/ da, biz bunu, parçaların deneyim kazanması sonucunda Tanrı'nın Kendini
tanıması olarak açıklayabiliriz.
0
İSA
S: İnsan İsa 'nın, Tanrı 'nın Oğlu olduğuna inanmalı mıyız?
Y: Bu çok kaba bir sadeleştirme olur, çünkü Tanrı insan değildir. O bir oğula nasıl sahip
olabilir? Bu, insanların çok temel bir düzeyde anlayabilmeleri için bu terimlerle ifade edilmiştir.
"Oğul" teriminin gerçek anlamda alınması murat edilmemişti. Eğer bir açıklama istiyorsanız,
İsa, Tanrı' katına bizden çok daha yakın bir ruhsal realite düzeyinden gelen bîF temsilciydi.
Onun düzeyi Tanrı katinin hemen altındaki bir düzey değildi. Bir başka deyişle, İsa'nınkinden
çok daha tamama ermiş düzeyler vardır. Ancak, O daha önce hiçbir insanın bulunmadığı bir
düzeyden geliyordu. İnsan zihni bu kavramların birçoğunu kavramakta zorlanmaktadır. Bu
yüzden, onlar insan anlayışının kabul edebileceği terimlerle ifade edilmek zorundaydılar.
S: İncil'de, Dünya'ya gelmeden önce İsa'nın Tanrı ile olduğu, onun bir parçası olduğu yazılıdır.
Nasıl bizim ruhlarımız Tanrı'nın bir parçası ise, İsa da Tanrı'nın bir parçasıdır. Bu sözler bu
anlamda mı söylenmiştir?
Y: Evet. Sadece, İsa daha yüksek bir kattan geliyordu. S; Aynı şekilde sınıflandırılabilecek
başka varlıklar da dünyamızda enkarne olmuşlar mıdır? Yani, Hristiyanlar'ın İsa'yı kabul
ettikleri kadar büyük kabul edilen başka yardımcılar da dünyaya gelmişler midir? Aynı rolle
enkarne olmuş bilmediğimiz başka varlıklar da var mıdır?
Y: Eğer şimdiki dönemle ilgili soruyorsanız, bu konuda
175
ÖCümün Ötesi
açıklama yapmaya izinli değilim.
S: Geçmişte Isa gibi başka temsilciler de gelmiş midir? Y: Kesinlikle. Ve onlar iyi bir biçimde
belgelenmişlerdir. İsimler önemli değildir, çünkü bu durumda insan niyeti göremeyip o birey
üzerinde odaklanabilir. Sizin sıradan insanlar diyeceğiniz bazı varlıklar vardı ki, bunlar İsa
kadar iyi tanınmasalar da onunla aynı kattan gelmişlerdi. Onlar hayranlık verici bir biçimde
amaçlarına hizmet ettiler. Sadece, onlar İsa kadar iyi tanınmadılar. S: İsa'nın ölümünün amacı
neydi?
Y: Onun ölümü tamamıyla kendi seçimiydi. Ancak, o insan elleri ve insan iradesiyle
öldürülmüştür, ilahi kaderden ötürü değil. Kendini insanın kaderine sokmak O'nun seçimiydi.
S: Evet, İncil'de de, O'nun, yaşamını hiçbir insanın almadığını, kendi iradesiyle o yaşamı teslim
ettiğini söylediği yazar. Peki bunun amacı neydi?
Y: Eğer bir amaç istiyorsanız, bu cinayeti kimin işlediğine, insanların mı cellatların mı işlediğine
dikkat edin. Bu amaç sadece, insan ilişki ve etkileşiminin o zaman -ve hâlâ-bulunduğu düzeyin
altını çizmek, bu düzeyi vurgulamaktı.
S: O, insanlara yeniden yaşayabileceklerini kanıtlamak için mi öldü ?
Y: Gerçekte, hayır. Mecazi olarak, evet. Onun ölmesi aslında gerekmiyordu. O sadece
esenliğini insanların ellerine teslim etti ve ona istedikleri şeyi yapmalarına izin verdi. S: O
ölmek için niçin böyle korkunç bir yol seçti? Y: O seçmedi. O zamanki idam geleneği böyleydi.
O sadece buna rıza gösterdi. Eğer isteseydi bu ölümden kurtulacak güce sahipti. O ise bunu
deneyimlemeyi seçti.
S: Sanırım, O'nun bu şekilde ölerek neyi kanıtlamaya çalıştığını anlamaya çalışıyoruz.
176
Tanrı ve İsa
Y: Onun güdüleri O'na aittir, ben bu konuda sonradan fikir yürütmeye çalışmayacağım. Eğer o
bugün yaşasaydı ve adalet sistemi tarafından yargılanıp ölüme mahkum edilseydi, bu sefer
iğne, elektrikli sandalye, asılma ya da kurşuna dizilme yoluyla idam edilecekti. İşte, çarmıha
germe de o zamanlar rağbet gören yöntemdi.
Nedenine gelince, İsa'ya değil, kendi insanlarınıza bakın. Yanıt, O'nun idam edilmiş olması
gerçeğinde yatar. Burada mesele bu adaletsizliğin yapılmış olmasıdır.
S: İnsanın insana yaptığı adaletsizlik...
Y: Evet.
S: İsa'nın bizim günahlarımız için öldüğü yazılmıştır. Siz bu kavramı anlıyor musunuz?
Y: Bunlar, İncil'e bu olayı çok temel bir düzeyde açıklamak için konmuş rasyonelleştirmelerdir
sadece. Tüm yaşamı ve İsa deneyimini anlamak için çok daha geniş bir anlayışa ihtiyaç vardır.
Birçok yaygın ve kabul edilmiş inanç gerçek bir anlayışa zarar verir.
S: İncil'in Eski Ahdi'nde sık sık Kutsal Hayalet'e atıfta bulunulur. Yeni Ahit'te ise ondan daha
çok Kutsal Ruh diye söz edilir. Bunu, Tanrı 'dan gelen ve insanlara yardıma hazır bir ruh olarak
biliriz. Onun hakkında ve onun nasıl çalıştığı hakkında daha çok şey bilmek isterdim.
Y: Bu, bilincinizin Tanrı-doğasının bir veçhesini anlama girişimi olacaktır. "Tanrı" dediğiniz
şeyin veçhelere sahip olduğuyla ilgili belli bir farkındalık vardır. Ve bu veçhelere bu üç unvan
verilmiştir: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh. İnsanın mevcut farkındalık düzeyiyle bunları anlaması
zordur. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, bu ruh daha çok bir enerjidir -bir yaşam formundan
çok, bir yaşam gücüdür. O daha çok, yaşamı sürdüren bir güçtür. O, bu yaşam gücüyle dolu
olan kişiliğin tersine, bizzat o yaşam gücüdür, yaşamın özüdür.
177
Ölümün Ötesi
S: Bu ruh olmadan bir insanın hayatta kalması mümkün müdür?
Y: Hayır, yaşam gücü olmadan kişilik varlığını nasıl sürdürebilir? Yaşam, sadece fiziksel katta
değil, birçok spi-ritüel katta da ifade bulur. O, sizin düzeyinizde kişisel far-kındalığın ya da
kişiliğin varlığını sürdürmesini sağlayan unsurdur.
S: O halde, o bizzat yaşamın özü, ruhudur. Onu ancak böyle tanımlayabiliriz.
Y: Onu sizin anlayabileceğiniz terimlerle böyle ifade edebiliriz.
Böylece, kiliseler Üçlü Birlik'ten, Teslis'ten ya da Bir'de Üç'ten söz ederken, aslında gerçek
kavrama sandıklarından daha yakındılar. Bunların her biri, bizim de olduğumuz gibi, Tanrı'dan
hem ayrı görünmekte hem de O'nunla Bir'diler, hepsi Bir'diler. Onların hepsi aynı şeyin
veçheleriydi, ancak onlar bizim insan zihnimizin kavrayabileceği biçimde, basitleştirilmiş
terimlerle tarif edilmişlerdi. Bizim için, Tanrı'yı bir enerji gücü olarak imgelemek daha zordu.
Ona kişilik vermek bizim için çok daha kolaydı. Aldığım bilgiye göre, öyle görünüyordu ki Tanrı
ve Kutsal Ruh esasen aynı şeydiler, her şeye nüfuz eden bir yaşam gücü. Her ikisi de olmadan
bir yaşam olamazdı, çünkü bu, yaşamın ardındaki itici güçtü. Bu yüzden, kilise, Kutsal Ruh'un
içimize girmesine izin vermemiz gerektiğini söylerken aslında bir çelişkiye düşüyordu, çünkü
bu ruh zaten bizim içimizdeydi. Bu Ruh'un yokluğu, bizzat yaşamın yokluğu anlamına
gelecekti.
178
10
ŞEYTAN, CİN ÇARPMASI VE İFRİTLER
S: Size Tanrı kavramını sorduk. Peki, Şeytan kavramı hakkında neler söyleyeceksiniz?
Y: Bu, anlama amaçlarıyla kullanılmış bir kavram, bir benzetme, bir rasyonelleştirmedir.
S." O halde gerçekte böyle bir varlık yok, öyle mi?
Y: Hayır, böyle bir varlık yok. Böyle bir kişilik yok. Çoğu insanın Şeytan'dan söz ederken
kastettiği şey, Lusifer olarak bilinen, ve Oluşum zamanında bulunup da, güç arzusu yüzünden
her şeyi yitirmiş varlıktır.
S: insanlar onu kötülükle mi ilişkilendiriyorlar?
Y: Çünkü kötülükle ilişkilendirilmiş elementallerin çoğu onun etrafında toplanır.
S: Peki, bu yanlış anlamanın bu tür güçlere daha fazla güç verdiğine inanıyor musunuz?
Y: Evet, çünkü onlar bu yanlış anlamayı kendi amaçları doğrultusunda kullanırlar.
S: O halde, insanlar onları düşünerek onlara güç veriyorlar, öyle mi?
Y: İnsanlar bu gücü onlara, sadece onlar hakkındaki düşünceleriyle değil, eylemleriyle de
verirler. İşte bu yüzden bir insan yanlış olduğunu bildiği bir şeyi yapıp da, "Bunu bana Şeytan
yaptırdı," "Şeytana uydum," dediği her seferinde
179
Öfümün Ötesi
bu onlara daha fazla enerji verir.
S: Bir dengeye sahip olabilmemiz için bir Şeytan'ın olması gerektiğini işitmiştim. Eğer iyilik
varsa, kötülük de olmak zorundaydı.
Y: Bu bir rasyonelleştirme ya da anlama çabasıdır. İnsanların, "Oh, bunu anlıyorum," demeye
ihtiyaçları vardır. Eğer onu anlamazsak kendimizi rahat hissetmeyiz. Bunlar onu anladığımızı
hissetmemizi sağlayarak bizi rahatlatan rasyonelleştirmelerdir. Çevremizde gördüğümüz,
hissettiğimiz ve gözlemlediğimiz şeyleri açıklayabilmek için birçok rasyonelleştirmede
(aklileştirmede) bulunmuşuzdur, öyle ki sonunda bu rasyonelleştirmeler alıp başlarını gitmiş,
adeta yaşam bulmuşlardır. Onların kendi başlarına bir varlık değil, salt rasyonelleştirmeler
oldukları artık anlaşılmalıdır.
S: Peki, insanların bu şekilde rasyonelleştirmeleri olumlu mu, yoksa olumsuz bir şey midir?
Y: Amaca hizmet edilmiştir. Bir güvenlik duygusu vardır. Ancak, bu gelişimi engeller, çünkü
daha karmaşık bir şeyi anlamak için bu rasyonelleştirmeyi bırakmaya karşı bir direnç söz
konusudur.
S: Peki, günah, cehenneme gitme, ateşlerde yanma hakkında verilen o vaazlar için ne
diyeceksiniz?
Y: Siz bir çocukken, ana-babanız, onların sözlerini dinlemezseniz sizi kayışla dövmekle tehdit
ederlerdi. Bu cezalara karşı duyulan korku sizin, başlangıçta o çatışmaya neden olan şeyden
uzak durmanızı sağlamıştır. Cehennem de, iyi olduğu düşünülen şeyleri size yaptırmak için
kullanılmış bir yetişkin tehditidir. Cehennem diye bir yer yoktur. Ama, eğer insan böyle bir
beklenti içindeyse, ölüm anında zihnen kendi cehennemini yaratacaktır. Eğer bir insan
olumsuzluk dolu bir yaşam sürüyor ve bu yüzden ölünce cehenneme gideceğine inanıyorsa, o
zaman bu beklentisini bizzat yaratacaktır. S: Ben insanların bunun için ille de olumsuz bir
yaşam
180
Şeytan, Cin Çarpması ve İfritler
sürmeleri gerektiğine inanmıyorum. Onlar son derece normal, Tanrı korkusuyla ve kilise
ziyaretleriyle dolu bir yaşam sürebilirler, ama kilise bir kez bu korkuyu onların kalbine ekmiştir.
Ve normal olduklarını, mükemmel olmadıklarını bildiklerinden, onlar küçük, önemsiz günahları
yüzünden yine de cehenneme gideceklerini düşünürler. Onlar öldükten sonra cehennemden
başka bir yere gidemeyecek kadar değersiz olduklarını düşünürler. Bu tip bir beyin-yıkama bu
insanlara büyük bir zarar verir, insanlarda böylesi bir cehennem korkusu oluşturarak, kilise
onlar için bunu yaratmayı başarmıştır.
Y: İnsanlar bunun kendi zihinlerinin bir imalatı olduğunu fark edene kadar kendi yarattıkları
cehennemde kalırlar. Bu bir yıl da alabilir, yüzlerce yıl da, ama zamanın bu âlemde bir anlamı
olmadığından bu sadece göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir süre gibidir. Onlar orada
kalmak zorunda olmadıklarını fark ettiklerinde, bu imalatın artık onların üzerinde bir gücü
kalmaz ve o zaman gerçekten ait oldukları yere gitmek üzere özgür kalırlar.
S: Ama, dünyada "kötülük" dediğimiz şey çok. Y: "Kötülük" doğru bir terim değil. Bu gidip,
neyin iyi neyin kötü olduğuna dayanır. "Yanlış yönlendirilmiş" demek daha uygun olur. Bizim
anlayışımıza göre, sizin "kötü" dediğiniz şeyler sadece, yanlış yönlendirilmiş enerjilerdir. Bunlar
sadece gelişmemiş enerjilerdir. Onlar kötülüğün kişileştirü-meleri değildir. Onlar varlık değildir.
İnsanların omuzlarında oturup, onlara şunu ya da bunu yapmalarını söyleyen bir Şeytan
yoktur. Spiritüel âlemde biz bir kötülük kavramına sahip değiliz, çünkü kötülük sadece iki güç
arasındaki uyumsuzluktur ve insan zihninin bu uyumsuzluğu kavrayabilmesi için buna
"kötülük" adı verilmiştir. Lütfen anlayın ki enkar-ne olmuş bir kötülük yoktur. Dünyayı dolaşıp
insanların ruhlarını zapteden bir Şeytan yoktur. Bu, uyumsuzluğu anla-
181
Öfümün Ötesi
mak için yaratılmış bir öykü ve bir yanlış kavramdır. Bir benzetmede bulunacağım. Bir pilde
pozitif ve negatif kutup vardır. Eğer arabanızı çalıştırmak istiyorsanız bu kutupları birleştirmek
için iki bağlantı kablosu gerekir. Eğer birini dışarıda bırakırsanız arabanızı çalıştıramazsınız.
Yani, her iki kutup da gereklidir. Bu kutuplardan hiçbiri daha önemli ya da daha yararlı
değildir, onlar eşit öneme ve yarara sahiptirler. Bu yüzden, kafanızı iyi ve kötü ile meşgul
etmeyi bırakın, çünkü bu yanlış bir kavramdır ve anlayışınızın gelişmesini engeller.
S: Bu enerjiler buraya başka bir yerden mi geldiler? Y: Onlar bu gezegende yaşayan
enerjilerdir. Biz hepimiz enerjiyiz. Sözünü ettiğim şeyler de enerjidir. Buna ruhlar da diyebiliriz.
S: Bu, düşüncelerin aslında şeyler olduğu fikrine benziyor.
Y: Kesinlikle. Düşünceler enerjidir. Düşünceler gerçek tezahürlerdir. Düşünceler vardır, nokta.
Yani, insanlar bu kötü şeylerin olduğunu düşünerek aslında onları yaratıyorlar... Dünyada
cehennemi düşünmek, onu, dışarı çıkıp alın terinizle inşa etmek gibi, kesin bir biçimde
yaratacaktır. Bu şeyleri düşünüp onlardan korkarak, insanlar onları oluşturacak kadar güçlü bir
düşünce enerjisi yaratıyorlar...
Bir düşünce enerjidir. Ruhunuz enerjiyi yönlendirir. Düşünmek enerjiyi yönlendirmektir. Bir
düşünce kasıtlı bir eylemdir. Amaç, yeni enerji, yeni fikirler, umut, yeni yönelimler getirerek bu
uyumsuzluğu etkisiz kılmaktır. Önemli olan düşüncenin taşıdığı niyettir. Eğer bir insana sevgi
yollarsanız, niyet budur. Eğer bunun karşılığında bir şey beklerseniz, ona yine de sevgi
yollayabilirsiniz, ama niyetiniz bu değildir. Bu tamamen ne beklediğinize bağlıdır.
S: Peki, eğer kötülük diye, Şeytan diye bir şey yoksa, bizim kötülük kavramımız nereden
geliyor?
182
Şeytan, Cin Çarpması ve İfritfer
Y: Gerçekten bilmek istiyor musunuz? Tüm bu kavramı özetleyen bir sözcük var: Ma-ze-ret-
ler. Yaşanan mutsuzluk ve dehşetin suçu başkalarına yüklenerek sorumluluktan kaçılıyor. Suçu
içinize değil, dışınıza atfetmek çok daha kolaydır. Ve böylece, Şeytan üç sivri uçlu çatahyla
insanları dür-tükleyerek, normalde yapmayacakları şeyleri yapmaya zorlar! "Kim, ben mi?
Hayır, hayır, bunu bana Şeytan yaptırdı!" Yüzyıllar boyunca bu işitilmiştir. O imgelemeden
kaynaklanmıştır. O, zihinde bir hayal, bir fikir olarak oluşturuldu, ve o dünyayı dolaşıp masum
bebekleri parçalıyor, insanları baştan çıkarıyor, tecavüz ediyor, yağmalıyor. Bu enkarne olmuş
kötülüktür. Bu sorumluluktan kaçmanın mazeretidir. O dış bir güçten değil, insanların içsel
arzularından kaynaklanır, çünkü evreni dolaşan böyle bir güç yoktur.
S: Bu kadar çok insan kötülüğe ve şeytana inanıyorsa, onun varlığına inanarak, insanların bir
tür düşünce-formu yaratmaları mümkün müdür?
Y: Onlar bir varlık yaratamazlar, çünkü sadece Yaradan bunu yapabilir. Onlar bunun varlığını
kanıtlar görünen durumlar yaratabilirler. Onlar inanmak istedikleri şeyin geçerliliğini
kendilerine kanıtlayan olaylar yaratırlar. Bu sadece "kötü" deneyimler için değil, "iyi" ve
"kutsal" deneyimler için de geçerlidir -inandığınız şey, deneyiminizi önceden programlar.
İstediğiniz şeye inanın, onu bulacaksınız.
S: Ama, eğer yeterince insan konsantre olursa, bir düşünce-formu yaratabileceklerini duydum.
Y: Bu doğru değil. Onlar sadece, ona yüklenen enerjilerin bir toplamı olan bir enerji
yaratabilirler. Bu sadece, enerjileri bir araya toplama meselesidir. Bu hayır için de, şer için de
yapılabilir. Ama, bir varlık yaratamazsınız.
S: O halde, enerji dağıldığında ortada bir şey kalmaz.
Y: Yaratılmış bir şey yoktur, bu yüzden de enerji dağılacaktır. Tekrar ediyorum, burada bir
varlık yaratılmış ol-
183
Ölümün Ötesi
maz. Sadece enerjiler bir araya toplanır ki bu da çok güçlü bir işlemdir. Hiçbir yaratılmış,
fiziksel ya da astral bir canlı yaratamaz. Sadece Yaradan tarafından yaratılmış enerji vardır ve
hepsi budur.
İnsanlık çok uzun bir zamandır korku zincirleriyle bağlıydı ve artık insanın bu esaret zincirlerini
kırıp kendi sorumluluğunu kabul etmesinin zamanı geldi. Şeytani olarak görülebilecek bazı
varlıklar vardır. İnsanlarla temasa geçmeleri sonucunda yoldan sapmış bazı elementaller
vardır. Ayrıca, insanlarla temas kurmaları sonucunda yükselmiş bazı elementaller de vardır.
Her şey ortada ve açıktır. Söz konusu güç aynıdır. Önemli olan bu gücün nasıl kullanıldığıdır.
Siyah ya da beyaz bölgeler yoktur.
Bu sıralarda "elementaller" (bkz. Bölüm 6) terimini anlamakta zorlanıyordum.
S: Elementaller derken, onların çok basit, henüz hiçbir şey öğrenmemiş varlıklar olduğunu mu
söylemek istiyorsunuz?
Y: Onlar doğa ruhlarıdır, evet.
S: Dünyaya-bağlı ruhlar mı?
Y: Yerkürenin ruhları. Arada bir fark vardır.
S: Onların da enkarne olmalarına izin verilir mi?
Y: Hayır. İnsanlar "cin çarpması"ndan söz ederken, aslında, bir elenıentalin bir insanın idaresini
ele geçirmesinden söz etmektedirler.
S: Onlar gelişip sizin gibi bir ruh olabilirler mi?
Y: Onlar gelişip daha yüksek bir forma dönüşebilirler, ama enkarne olmalarına asla izin
verilmez.
S: Kızılderililer'in sözünü ettikleri ağaç ve hayvan ruhları bunlara mı benzer?
Y: Evet. Bu ağaçların vs. kendilerini gözeten koruyucu-
184
Şeytan, Cin Çarpması ve İfritler
lan vardır. Bunlar daha çok düşünen değil, hisseden tipte ruhlardır.
S: Peki, eğer sorunlara neden olurlarsa onlarla nasıl başa çıkılabilir? Onlar ikna edilebilir mi?
Y: Onları, onlarla yüzleşip gitmelerini söyleyerek ikna edebilirsiniz. Kendilerine bu uygun bir
tarzda söylendiğinde onlar gitmek zorundadırlar.
S: Eğer onlar muhakeme edebilen ruhlar değilseler, yaptıkları şeyin "doğru" mu, "yanlış" mı
olduğunu da anlayamazlar.
Y: Doğru. Elementaller his enerjilerine göre yaşarlar. Bunların bazıları kiliselerde yaşarlar.
Onlar duaların ruhen yükseltici etkisini ve orada yaşanan mutluluğu hisseder ve bu duygularla
beslenirler.Ve bir de nefret, şehvet gibi duygularla beslenenler vardır ki onlar bu duyguları
üreten yerlerde toplanırlar.
S: İnsanların kendilerini bu yaramaz elementallerin etkilerinden koruyabilecekleri bir yol var
mıdır?
Y: Bir korunma duası vasıtasıyla ya da çevrenize ışık geçirerek kendinizi ve çevrenizi koruma
altına alabilirsiniz.
S: Bunu yapmanın belli bir yolu var mıdır?
Y: Bu sizin Tanrı'ya ve evrene nasıl baktığınıza bağlıdır. Siz en yüksek hayır gücünü çağırıp,
ondan sizi korumasını isteyebilirsiniz.
S: O halde, belli bir biçimde söylenmesi gereken belli sözcükler yok, öyle mi?
Y: Hayır. O direkt olarak içinizden gelmeli ve anlamlı bir biçimde söylenmelidir. "Cin çarpmış"
kişiler, aslında, kendilerine özellikle kötü bir dozda olumsuz enerji çekmiş ruhların örnekleridir.
Öyle ki bu enerjiler onları fiziksel katta etkilemeye başlayacak kadar güçlenmiştir. Bu insanlar
öldüklerinde -kendilerini bu olumsuz enerjilerden kurtarabil-
185
Ölümün Ötesi
meleri için- dinlenme yerinde epey zaman geçirmek zorunda kalacaklardır.
S: Sanırım, insanlar bu olumsuz enerjileri Şeytan'a ya da ifritlere benzetiyorlar.
Bir başka anlatım:
S: Bir insanı "cin çarptığında", yani o bir varlık tarafından zaptolunduğunda, bunu yapan varlık
gerçek bir ruh mudur?
Y: Saptırılmış bir ruhtur. Bu daha çok "ifritler" dediğiniz düzeyde bulunan bir ruhtur. Onlar
insan ruhlarından daha düşük bir düzeyde bulunurlar ve belli varlıklarla, hatta insanlarla
temasa geçmeleri sonucunda saptırılmışlardır.
S: Eğer onlar gerçekten yaşamlar yaşamıyorlarsa, nereden gelmişlerdir?
Y: Onlar, Oluşum zamanında vardılar. "Cin çarpması" vakalarını yaşayanlar, genelde,
karmalarının dengesinin ciddi bir biçimde bozulmasına izin veren, karmik enerjilerinde -başka
enerjilerin içeri girebileceği- bir boşluk (vakum) bırakan kişilerdir. Bunlar çoğunlukla düzensiz
(organize olmamış) enerjilerdir, çünkü sizin ruhunuzu ve bedenizi oluşturan enerji var olan tek
enerji değildir. Toprak ruhları, su ruhları, elementaller vb., çoğunlukla, Dünya'daki belli fiziksel
özelliklere bağlı ve gevşek bir biçimde organize enerji topluluklarına verilen isimlerdir. Onlar
enerji tipleri yüzünden belli fiziksel durumlara çekilirler.
S: O halde, burada kişiyi çarpan (zapteden) ölmüş bir insanın ruhu değildir.
Y: Hayır. Bu genelde, Dünya'nın bir parçası olduğu için her zaman Dünya'da bulunan elemental
tipte bir ruhtur.
S: Onlar böyle şeyler yaptıklarında gerçekten bir zarar vermek isterler mi?
186
Şeytan, Cin Çarpması ve İfritler
Y: Hayır. Onların insanın enerji alanına girmelerinin nedeni, o alanda ciddi bir dengesizlik ve
bir boşluk bulunmasıdır ve o boşluğun doldurulması gerekir. Bu onlar üzerinde bir mıknatıs
etkisi yapar ve onlar gerçekte oraya girmek istemedikleri halde oraya çekilirler. Onlar bunu
amaçlı olarak yapmazlar; bu sadece bir kazadır. Ve bunun sonucunda ortaya çıkan şiddet,
onların -enerjisel anlamda- insan ruhu gibi organize olmamalarından kaynaklanır. Onlar bu
yüzden organize eylemde bulunamazlar, böylece sonuçta şiddetli eylemlerde bulunurlar.
S: Ben onların daha çok yaramaz-tipte ruhlar olduklarını düşünmüştüm.
Y: Hayır. Yaramazlıktan yaptıkları şeyler de vardır, ama bu tür şeyler genelde enerjilerdeki bir
dengesizlikten ötürü meydana gelir. Burada yine, neden-sonuç yasası karşımıza çıkar Bu
enerjiler -o enerjinin kendi enerjileriyle etkileşiminden Ötürü- bu dengesizliğe çekilirler. Burada
daha çok kişinin enerjisi çekilip tüketilir. "Cin çarpması" bir gerçektir; ancak, bu elementaller
istila edici varlıklar değildir, onlar kişinin enerji alanı tarafından çekilirler.
S: Böyle bir olaya maruz kalmış bir insanın bundan kurtulm,ak için yapabileceği bir şey var
mıdır?
Y: Bu soruyu yanıtlamak zor. Öncelikle, buna neden olan şeyin sizdeki bir dengesizlik olduğunu
idrak etmeniz gerekir. Sizin mevcut bilgi düzeyinizde yapabileceğiniz tek şeyin meditasyon
yapıp her şeyi yeniden dengeye sokmak olduğunu söyleyebilirim. Her şey yeniden dengeye
kavuştuğunda, olayın doğal bir akışı olarak o elementaller sizi terk etmek zorunda
kalacaklardır. Enerjilerin kutbiyetleri değişeceğinden, böylece enerji aynı şekilde birbiriyle
etkileşmeye-ceğinden onlar artık orada kalamayacaklardır.
S: Kilisenin yaptığı "cin çıkarma" (cinleri dualarla defetme) celselerini işittik.
187
Ölümün Ötesi
Y: Bu, söz konusu kişinin zihnine yapılan bir yardımdır; onun bir şeylerin dengesiz olduğunu
idrak etmesine ve bu dengeyi yeniden sağlamasına yardımcı olmaktır. Ama, çoğunlukla bu,
derin bir kesiğin üzerine bir yara bandı yapıştırmaya benzer. Bu bant o kesiği iyileştirmez ve
kan akmaya devam eder. Burada kişi, dengesizliği yeniden dengeleyebilmek için, kendi
üzerinde aktif bir biçimde çalışmalıdır.Yoksa üzerinize biraz su serpilmesi ve size bazı sözler
söylenmesi durumu düzeltmeyecektir.
S: Beyaz ışığın bu elementallerin defedilmelerin.de çok etkili olduğunu duymuştum.
Y: Evet. Bu korunmada etkilidir. Auraları sizinkiyle çarpışır görünen insanlarla başa çıkmaya
çalışırken de, korunmak için beyaz ışığı kullanabilirsiniz.
S: "Psişik vampirler"i de duydum. Bu, sizin enerjinizi emip sizi zayıf düşüren, enerjinizi tüketen
insanlara verilen bir isim. Bu pek güzel bir terim değil ama neyi kastettiğimi biliyor musunuz?
Y: Evet. Bu sizin diliniz için iyi bir tarif. Bu psişik vampirlerin kendileri dengesiz durumdadır ve
bunun üzerinde çalışmaları gerekir. Bazen bunlar kasıtlı olarak meydana gelmez, kendiliğinden
olurlar. Bu çok yaygın bir şey değildir, ama yine de kendinizi korumanız akıllıca olur.
S: Aura okuyabilen insanlar bu elementalleri görüp meydana çıkarabilirler mi?
Y: Evet. Eğer bir insan böyle "çarpıldığının" farkınday-sa, o bu varlığa, "Sana Mesih adına çekip
gitmeni emrediyorum," demelidir, o zaman o gitmek zorunda kalacaktır. O bu isme itaat etmek
zorundadır, başka bir seçeneği yoktur. Eğer bunu bir başkası yaparsa, bu sizin "cin çıkarma"
dediğiniz şey olur. Ama, eğer "çarpılmış" kişi içinde bulunduğu durumdan haberdar edilirse, o
da bu varlığa çekip gitmesini emredebilir. Ama, bu kararlı ve güçlü bir emir olmalıdır.
188
Şeytan, Cin Çarpması ve İfritler
S: Bir insanın bedenini terk edip de, bir başka ruhun o bedene girip onu kullanması mümkün
müdür?
Y: Oh, evet. Burada ruh belki hayatından hiç hoşnut değildir ve yapmak istediği şeyi artık
yapamayacağına karar verir. Ama, başka nedenlerden ötürü bu bedenin varlığını sürdürmesi
gerekir, çünkü o insanın başkalarının bildiği haliyle var olması gerekir. Bu yüzden, bir başka
ruh o bedene girip o hayatı yaşamayı seçer.
Bu, bir "cin çarpma" vakasının değil, bir "bedene-gi-ren"in (walk-in) tipik bir tarifiydi. "Bedene-
girenler" 15. Bö-lüm'de anlatılmaktadır.
S: Bir ruhun bedenini terk etmeye zorlandığı bir durum var mıdır?
Y: Hayır, bu kişinin kendi kararıdır. Eğer bedenin sahibi kalmak için hiçbir arzu duymuyorsa,
yüksek katlardan bir varlık gelip o bedeni devralabilir. Sizin söylediğiniz durumlarda iki varlık
aynı bedeni paylaşırlar, biri gitmeye zorlanamaz. Bunlar da, dediğimiz gibi, daha çok elemental
düzeyde bulunan ruhlardır. Ama, bedenin asıl sahibi eğer isterse onu istediği zaman
defedebilir.
S: O halde, o bedenin gerçek sahibinden daha güçlü değildir. Eğer bir insan çok içki içer ya da
uyuşturucu kullanırsa, bu yolla bedenini bir elementale açmış olur mu?
Y: Bu etkenler yüzünden çok açık hale gelen varlıklar vardır. Ve bu bu tip insanların etrafında
toplanan elemental-ler vardır, ama buna nadiren rastlanır. Yani, bu her gün vuku bulan bir şey
değildir.
S: O halde kuvvetli içkiler ya da diğer uyuşturucular insanın kendini koruma yeteneğini
azaltmaz, öyle mi?
Y: Hayır. Bu ancak kendileri izin verirse olur. Kendilerini korudukları sürece endişelenecekleri
bir şey yoktur. Bu
189
1
Ölümün Ötesi
durumda sadece Tanrı'nın korumasını isteyin. Bunu sesli bir biçimde söylediğiniz anda
korunma sağlarsınız.
S: Bu konuda beyaz ışık da kullanılabilir mi?
Y: Evet. Sadece Tanrı'nın ya da Mesih'in adını söyleyip, onların korumasını istemek de aynı
sonucu sağlar, çünkü anında bu ışık sizi kuşatır.
Öyle görünüyor ki bu konuda sizin dini inancınızın ne olduğu bir önem taşımıyor. Konuştuğum
her varlık, korunmak için yüksek bir gücü çağırmanın bu elementalleri uzak tutmaya yeteceği
görüşünü paylaşıyor. Onlar beyaz ışığın gücü konusunda da aynı fikirdeler. Bu güzel ışığın sizi,
evinizi kuşattığını gözünüzde canlandırmanız çok etkili olabilir.
Aşağıda, trans halindeki bir denek tarafından anlatılan çok etkili bir korunma imgelemesi yer
almaktadır:
Y: Korunma isteğinizi seslendirmeniz çok etkili olur, ama işin içine imgelemeyi de katmalısınız.
Sadece sözcüklere dayanmayın, bu korunmayı görüntüyle de güçlendirin. Çünkü, söylenen
sözcüklerin aslında yaratılan enerjiler olmalarına rağmen, eğer istediğiniz şeyi gözünüzde
canlandı-rırsanız bu çok daha etkili olur. Çünkü bu, aslında, yaratmaktır. Kendinizi, hatta
bulunduğunuz tüm binayı beyaz enerjiden oluşan bir piramitle kuşatılmış olarak görün. Eğer
böyle yaparsanız, orada bulunan her şey bu beyaz ışığın koruması içine girecektir. Bu
imgelemeyi bir grupla birlikte yapar, bu piramidi birlikte yaratırsanız enerjiler daha güçlü hale
gelir. Orada bulunanları kuşatan bir piramidi gözünüzde canlandırın, ve gruptan, beyaz titreşen
enerjiden oluşan bu piramidi yıkıcı enerjilerin dışarıdan giremeyeceği şekilde imgelemelerini
isteyin. Tüm bu yıkıcı enerjilerin, dönüşüm geçirerek evrenin yaratıcı enerjileriyle uyum içine
girmelerini isteyin. O zaman, toplantıda bulunanlar arasında ihtiyacı olanlar için şifa dilemeniz
de uygun olur. O hastalıkların fi-
190
Şeytan, Cin Çarpması ve İfritter
ziksel tezahürüne neden olan yıkıcı enerjilerin beyaz ışığa dönüşmelerini ve uyum içine girip,
yaratıcı bir biçimde evrene geri dönmelerini isteyin. Bu şekilde, orada bulunan herkes oradaki
hastaların şifa bulmalarına yardımcı olmuş olur. Enerji yok edilemez, ama o olumsuzdan
olumluya dönüştürülebilir. İsteyen herkes bu beyaz ışık piramidini yaratıp kendini onunla
kuşatabilir. Eğer bu şekilde yaratılırsa, bu piramide yaklaşan yıkıcı enerjiler yaratıcı ve yapıcı
enerjilere dönüşmek üzere evrene geri döndürülecektir. Piramidin içindeki yıkıcı enerjiler ise bu
beyaz ışıkla yıkanacak ve otomatik olarak uyumlu ve yaratıcı enerjilere dönüşecektir. Tüm
piramidin bu beyaz ışıkla sarıldığını ve dolduğunu imgeleyin, içerideki tüm yıkıcı enerjiler
ışıktaki karanlık olarak imgelenebilir. Işığın karanlığı aydınlattığını, ışığa dönüştürdüğünü
görün. Işığa dönüşen karanlık artık yıkıcı değildir, artık o yaratıcı enerjiye dönüşmüştür ve
yapıcı amaçlarla evrene döner. Herkes çevresinde bu beyaz ışık enerjisini yaratma yeteneğine
sahiptir. Onlar buna inanmak için bunu gerçekten istemeliler. Çünkü eğer kişi arzu ettiği şeye
kesinlikle inanmıyorsa bu konuda sınırlı bir başarı elde edebilir.
S: Bazı insanların Mesih adına korunma istemeniz gerektiğini söylediklerini duydum. Bu da o
kadar etkili midir'?
Y: Evet. Aslında burada aynı prensip iş başındadır, sadece bu prensip farklı biçimlerde ifade
edilmektedir. Bu enerji -kişinin dini inançlarına göre- birçok şekilde yönlendirilebilir. Ancak,
birçokları belli bir tarza daha çok uyumla-nırlar. Bu sadece bir uygunluk ve kişisel tercih
meselesidir.
Y: Siz çevrenizde sizin tarafınızdan yaratılmış şeyleri bulursunuz. Bu yüzden, bulduğunuz şey
gerçektir, hatta imgelediğinizi söylediğiniz şeyler bile. Çünkü imgeleme gerçekte sizin
yaratımlarınızın paleti-fırçasıdır; bundan dolayı, imgeleyebildiğiniz şey gerçektir. O ister
fiziksel, ister zihinsel bir doğaya sahip olsun, o gerçektir. Bu kötü dediğiniz yara-
191
Ölümün Ötesi
tıklar, onları zihinlerinde yaratanlar için gerçektir. Böyle şeylere inanmayanlar vardır, bundan
dolayı da onlar var olmazlar. Ancak, onların var olduğuna inanan kişiler için onların gerçek
olmadıklarını söylemek yanlış olur, çünkü onlar gerçektir. İstediğiniz şeyi yaratma yeteneğiniz
şimdi eskisine göre daha önemlidir. Bu gücün farkına varmanız esastır. Çünkü böylece sizin
için olumlu ya da olumsuz olanı yaratma seçeneğine sahip olursunuz.
Biz sizinle böyle iletişim kurabilmekten zevk alıyoruz. Bir zamanlar gezegeninizde bizim şimdi
yaptığımız gibi herkes özgürce konuşabiliyordu. Ancak, sonra o Düşüş (insanın bilinç olarak
düşüşü) yaşandı. Kimse bu Düşüş'ten kurtulamadı. Biz de sizin gibi bu Düşüş'ün kurbanlarıyız.
(Sıkıntılı bir ciddiyet) Ve neden söz ettiğimizi bildiğinizi hissediyoruz.
(Hristiyanlar, "Düşüş" terimini daima, melek Lusifer'in Tanrı tarafından Cennet'ten
kovulmasıyla ilişkilendirirler. Bunun ona Dünya üzerinde hükümranlık verdiği ve Şey-tan'a ve
kötülüğe olan inancı yarattığı varsayılır.)
Y: Bu, bilginin kaybolup bilincin Yerküre'ye çevrildiği ve artık bu yüksek enerji katının
önemsenmeyip dışlandığı bir zamandı. Böylece, bir benzetme yaparsak, bilinç yüksek kattan
daha düşük Dünya katına düşmüştü. Bu Düşüş vuku bulduğunda büyük bir kötülük dalgası
mevcut değildi. Sadece, insanların dikkati yüksek katlardan düşük katlara çevrilmişti.
Düşüş'ten kastedilen şey budur. Bu bir doğru ya da yanlış yargısı değildir. Bu sadece bir
olgudur. Böylece, siz kim ve ne olduğunuzla ilgili anlayışınızı yitirirseniz, o zaman, insanlığın bu
gezegende binlerce yıldır yaptığı gibi, yolu şaşırarak dolanıp durursunuz. Bu sadece, gerçek
kimliğin unutuluşuydu. Bilinçte bir düşüş yaşanmış ve bütünün bir parçası olduğumuz
unutulmuştu.
S: Sanırım, burada önemli olan insanlara bu cennet ve
192
Şeytan, Cin Çarpması ve İfritler
cehennem fikrinin ardındaki gerçeğin anlatılması, bu konudaki yanlışların düzeltilmesidir.
Y: Bu zor bir görev olur. Çünkü insanların bu konuda beyinleri epey yıkanmış durumda.
S: Başlangıçta İncil'de bu kavramlar var mıydı? Y: Hayır. Kullanılan bir referans, İsa'nın,
Gehenna (Museviler'in cehenneme verdikleri isim) ve ateş gölü hakkında verdiği tariftir. Oysa
İsa, olumsuz etkilerle kuşatılmış olarak spiritüel âleme geçtiğinizde içinde bulunacağınız
durumu tarif etmeye çalışıyordu. Ama, onu dinleyen insanlar bunu gerçek olarak aldılar ve
onun gerçek bir yerden söz ettiğini sandılar. İsa, çarmıha gerildiği gün ise, " O gün beni
cennette göreceksiniz," demişti. Burada o, insanların öldükten sonra yaşamın spiritüel yanına
geçeceklerini ve bunun o "cennet" denen kat olacağı gerçeğine atıfta bulunuyordu.
S: İncil'de bir bölümde, cehennemde bulunan bir ruhtan söz edilir. Ve o, bir başka varlıktan
onu kurtarmasını istemektedir. (O anda hazırlıksız olduğum için bu paragrafı hatırlamakta
zorlanıyordum.) Burada ruh, "Eğer dudaklarıma bir yudum su değdirirsen..." diyordu.
Y: Evet, o ruh fiziksel kattaki ateşe benzetilebilecek bir durum yaratan bir zihinsel işkence
içindeydi. Bu ayrıca, belli olumsuz enerjilerin o ruhu kuşatmış oldukları anlamına da gelir. O,
söz konusu varlıktan, dudaklarına bir yudum suyla dokunmasını isterken, aslında bu olumsuz
enerjileri dağıtmasına yardımcı olacak bir nebze bilgelik istiyordu.
S: Böylece, o bu durumu anlayıp ondan kurtulabilirdi. Kiliselerin İncil'in bu bölümünü birkaç
kez gündeme getirip, bunun onun kurtulamayacağı kalıcı bir durum olduğunu söylediklerini
biliyorum. Onlar bunu cehennem ateşinde yanmanın bir örneği olarak kullanıyorlardı.
Y: Evet, ama bu kalıcı bir durum değildi. O ruh o sırada
193
ÖCümün Ötesi
zihinsel bir kısırdöngü içinde bulunuyor ve bundan kurtulup olumsuz enerjileri dağıtamıyordu.
Bu yüzden o, bu durumdan çıkış yolunu görmesine yardımcı olacak bir parça bilgelik diliyordu.
S: İsa'nın incil'in herhangi bir yerinde cennetten söz edip etmediğini hatırlamaya çalışıyorum.
Bir yerde, "Gök ve Yer (Heaven and Earth) sona erecek, ama benim sözüm hep var olacak,"
der. Şu anda aklıma gelen sadece bu.
Y: Orada İsa fiziksel evrenden söz ediyordu. O, öğretisinin, bu evren yıkılsa da var olacak
yüksek katlarla ilgili olduğunu söylüyordu.
S: Bence, insanların bunların gitmek zorunda oldukları gerçek yerler olmadığını anlamaları çok
önemli. Bu çok sınırlayıcı ve çökertici bir kavram gibi görünüyor.
Y: Evet. Onların tekrardoğuşun Hristiyan dinine karşıt bir kutup olmadığını anlamaları
gerekiyor. Ne yazık ki felsefeleri ya da dinleri konusunda kesin inançlı (dogmatik) olan insanlar
gerçekle teması yitiriyorlar.
194
11
HAYALETLER ve GÜRÜLTÜLÜ VARLIKLAR
S: Hayaletler ve gürültülü varlıklar hakkında birçok şey duyuyoruz. Bunlarla ilgili bir açıklama
yapabilir misiniz?
Y: Tabii, eğer biz de eşyanın havada uçmasına ya da lambaların yanıp sönmesine neden
olsaydık bizi de öyle görebilirdiniz. Bu terminoloji, bilinçleri fiziksel düzeyde tezahürler
yaratacak kadar o düzeyde odaklanmış ruhlar için kullanılır. Bu, o derecede odaklanmış her
varlık tarafından başarılabilecek bir şeydir. Öfke, gazap ya da kıskançlık gibi yoğun duygular
tüm bilinci buna neden olacak kadar odaklayabilir.
S: Onlar bunları yaparken bir mesaj filan mı aktarmaya çalışmaktadırlar?
Y: Her zaman değil. Bazıları bu yolla eğlenirler. Bazen hem kendilerini hem de bu
yaramazlıklarının hedef aldığı insanları eğlendirirler. Bu her zaman düşük bilinç düzeyindeki
varlıkların neden olduğu bir şey değildir.
S: Bense aydınlanmış bir varlığın bu tür oyunlar oynamak isteyeceğini sanmıyordum.
Y: Daima, hem bu tarafta hem de sizin tarafınızda oyunlar oynanır. Bu sadece bunun bir başka
biçimidir. Bazen, kişinin farkındalığı bu faaliyet yoluyla uyanır. "Gürültülü varlık" terimi, fiziksel
objeleri yerinden oynatan her-
195
|^P
Ölümün Ötesi
hangi bir ruha atfedilir. Ancak, bu tarif o varlığın niyetini içermez. Çünkü çoğunlukla bu, bir
insanı, görünmeyen ama fiziksel âlem kadar gerçek bir âlemin varlığına uyandırmak için, yani
iyi bir niyetle yapılır.
S: Peki, hayaletler konusunda ne söyleyeceksiniz? Y: Birçok hayaletin tezahürü, bu hayalleri
gören insanın enerjilerinin projeksiyonundan başka bir şey değildir. Burada bireyler, kendi eski
yaşamlannı ya da diğer spiritüel katların farkmdalığını yansıtan bu enerjileri projekte
etmektedirler, ve bu farkmdalığı fiziksel bir düzeye kadar projekte etmektedirler. Tüm
hayaletlerin bu projeksiyonlar olduğunu söylemek istemiyoruz. Ancak, bunların da olasılıklar
olduğunu bilmenizi istiyoruz. Yani, bunların hepsi de gerçek ruhlar değildir, bunlar bazen de bu
realiteyi algılayan kişinin kendi projeksiyonlarıdır.
S: Peki biz, örneğin, orman ya da su perilerini ve bu tür şeyleri böyle mi algılamalıyız?
Y: Hayır, periler olarak algılanan enerjiler gerçekten vardır. Bunlar bir insan tarafından
algılanan ayrı enerjilerdir, o insanın projekte ettiği enerjiler değil. Bu projekte edilen enerjiler,
onları algılayan kişinin doğasında olan, onun doğal bir parçası olan enerjilerdir. Başka birçok
projeksiyon ve algılama olasılığı vardır. Ancak, biz burada sadece bu belirli tezahür biçiminden,
bu projekte etme-algılama türü deneyimden söz ediyoruz.
S: Bazı insanlar hayalet olduğunu düşündükleri şeyleri farklı yerlerde tekrarlanan sahnelerde
görmüşler. Onlar zamanın bir anında kapana kısılmış görünüyorlar.
Y: Bu mükemmel bir benzetme. Onlar gerçekten de zamanın bir anında kapana kısılmış
haldedirler. Onlar kendi yaptıkları şeyin kapanına kısılmış ve bir çıkış yolu bulamayan,
dünyaya-bağlı ruhlardır. Çünkü onlar enerjilerini bir şeye o kadar yöneltmişlerdir ki o
odaklandıkları şeyin dışın-
196
I
Çürüftüfü Varhi^ar da çevrelerindeki hiçbir şeyi algılayamamaktadırlar. Ve böylece, kendilerini
bir kısırdöngü içinde bulur ve aynı durumları yineleyip dururlar -ta ki uyanana kadar. Fiziksel
katta bulunan insanlar bu varlıklara bizden çok daha iyi bir biçimde yardım edebilirler. Bu
hayaletler de ruhlardır, ama onların bilinç ve farkmdalığı fiziksel kata kilitlenmiştir ve
algılayabildikleri tek şey budur. Bu yüzden çevrelerinde bulunan ve kendilerine rehberlik
yapmaya, onları gerçeğe uyandırıp bu eziyetten kurtarmaya çalışan ruhları göremezler. İşte
bu, fiziksel olanın spiritüel olana yardım etmeye en muktedir olduğu bir durumdur.
S: Bazen onlar kendilerini seyreden insanların da farkında değilmiş gibi görünüyorlar.
Y: Bu doğru, çünkü çoğu zaman kendi enerjileri içinde öylesine kilitlenmişlerdir ki
çevrelerindeki hiçbir şeyi, kendi enerjilerinden başka hiçbir şeyi göremezler.
S: Gürültülü varlık vakaları da bazen bu tip bir enerjiden mi kaynaklanır?
Y: Hayır. Çünkü gürültülü varlıklar fiziksel objeleri harekete geçirirler ve bunların yarattığı
sonuçların farkındadırlar. Onlar fiziksel çevrenin farkındadırlar. Evet, bir gürültülü varlık da
Dünya'nın enerjisi içine kilitlenip kalabilir. Ancak, böyle kilitlenip kalanların daima bu varlıklar
olduklarını söylemek doğru olmaz.
S: Ben onların bu şekilde karışıklık yaratarak çevrelerindeki insanların dikkatlerini çekmeye
çalıştıklarını düşünüyordum.
Y: Bu doğru. Genellikle neden budur. Onlar eğlenmek ya da egolarını tatmin etmek için
çevrelerindeki insanların dikkatini çekmek isterler.
S: Ama, bazen bu gürültülü varlıklar eylemleriyle insanlara zarar verebilirler. Onların yangınlar
çıkardıklarını da
197
ÖCümün Ötesi
duydum.
Y: Bu doğru. Biz tüm gürültülü varlıkların sadece soylu niyetlere sahip olduklarını
söyleyemeyiz. Bazen onlar dikkat çekmekten daha fazla bir şey yapmak, örneğin, intikam
almak isterler.
S: Çoğunlukla, ev halkının arasında küçük bir çocuk ya da ergenlik çağında bir genç vardır ve
bu varlıkların bir biçimde onların enerjilerini kullandıkları söylenir.
Y: Ergenlik çağına erişen gençlerin kendi kendilerinin gürültülü varlığı gibi davrandıklarını
söyleyebiliriz. Çünkü onlar farkında olmadıkları enerjileri kullanmaktadırlar. Ve böylece, onlar
bu faaliyeti kendileri yaratırlar; her zaman olmasa da, çoğunlukla durum budur.
S: Ama, onlar bunu yaptıklarının bilincinde değildirler...
Y: Evet. Bu, ergenlik çağından geçişin getirdiği psişik yeteneklerin bir tezahürüdür. Çünkü bir
insan bu ergenlik deneyiminden geçerken çok fazla enerjiyi yönlendirebilir. Bedende epey
değişim meydana gelmektedir ve bu hem zihinsel, duygusal, hem de spiritüel katlara aktarılır.
Bu sadece enerjiyi salıvermenin bir yoludur. Birikmiş enerjiler yönlendirilir ve sonra bu tür bir
faaliyetle boşaltılır. İnsanların bundan korkmaları anlaşılabilir bir şeydir. Çünkü bu,
çevrelerinde onlara zarar vermek isteyen ruhların olduğunu ima eder. Daha önce de
söylediğimiz gibi, bazen bu gerçekten söz konusudur. Ama çoğunlukla, bu faaliyet evdeki
ergenlik çağındaki gençlerden kaynaklanır.
S: Eğer bir insan, zarar verici bir gürültülü varlık faaliyetiyle karşılaşırsa bunu nasıl
durdurabilir?
Y: Daha önce söylendiği gibi, buna neden olan varlıklara Tanrı'nın adına meydan okunmalıdır.
"Cin çarpması" vakalarında olduğu gibi, Tanrı'nın ya da Mesih'in adıyla onları
198
kendi yollarına gönderin.
S: Dünyaya-bağlı ruhlar var mıdır?
Y: Genelde bilindiğinden belki daha derin bir anlamda,, dünyaya-bağlı bir ruh, birçok sorunu
olan ve artık serbest kalabileceğini kabul etmek istemeyen biridir.
S: Onların Dünya'yı terk etmek istemeyecek kadar hayatı çok sevdiklerini mi söylemek
istiyorsunuz?
Y: Bu da olabilir, ya da geride bıraktıkları biri onları öyle bağlamaktadır ki buradan
ayrılamamaktadırlar. Siz, ölmüş biri için üzülüp ağladığınız her seferinde bu insanı dünyaya
biraz daha bağlarsınız. Üzüntünün de yeri vardır, ama aşırı üzüntü ve ıstırap her iki taraf için
de, kalan için de giden için de iyi değildir. Aslında, giden için üzülmeye hiç gerek yoktur, çünkü
gidenlerin çoğu bu âlemde gördüğü şeylerden ötürü çok mutludur.
Bir başka anlatım:
S: Dünyaya-bağlı ruhlar diye bir şey olduğunu duydum. Böyle bir durumda ne olur?
Y: Bu biraz kafa karıştırıcı bir durumdur. Genelde, bunlar spiritüel olarak uyurgezer ruhlardır.
Onlar hâlâ fiziksel katın bilincindedirler ve bir şeylerin farklı olduğunu hissetmekte, ama bunun
ne olduğunu anlayamamaktadırlar. Spiritüel katta ise onlar uyurgezer olarak görünmektedirler.
Onlar, size çok uzun görünebilecek bir zaman boyunca -dünyaya bağlı bir ruh ya da hayalet
biçiminde- uyurgezerlik yapabilirler. Ama, bir süre sonra onlar uyanıp spiritüel katta olduklarını
ve yapacak başka işleri olduğunu fark edeceklerdir.
S: Onlar başlangıçta niye karmaşaya düşmüşlerdir? Buna neden, ani bir biçimde ölmeleri
midir?
Y: Genelde, bu durumda bilinçaltları, belli bir karmayı
199
ÖCümün Ötesi
halletmek için kalan zaman konusunda yanlış bir hüküm vermiştir. Burada bilinçaltı daha uzun
bir süre kaldığını ummakta olabilir, ve yaşam kısa kesildiğinde zihnin yeni çevreye alışması
daha uzun bir zaman alır.
S: Bu dünyaya-bağlı ruhlar eskiden yaşadıkları yerde mi dolanıp dururlar, yoksa dünyayı
dolaşırlar mı?
Y: Onlar aşina oldukları bölgelerde kalma eğilimi gösterirler. Bu belki de neyin olup bittiğini
anlamaya çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Onlar uyurgezer olduklarından, ruhsal bilincin
yeniden devreye girebilmesi için ruhsal bilinçaltı durumu düzeltmeye çalışır.
S: Bu haldeyken onlar yeniden fiziksel bir bedene girmeye çalışırlar mı?
Y: Nadiren. Ara sıra bunu deneyebilirler, ama o bedenin sahibi olan ruh onları
engelleyeceğinden bunun yapılamayacağını anlarlar. Bu kaldırımda yürürken birine çarpmaya
benzer. Bu birkaç kez olduktan sonra onlar uyanmaya başlar • ve sonunda uyurgezerliği
bırakırlar.
S: Onlar bu tür bir haldeyken, içinde bulundukları durumu idrak,etmeler ine yardımcı olunabilir
mi?
Y: Onlar Du ruhsal uyurgezerliğin derinliklerindeyken onlara erişmek çok zordur. Bazen onlara,
onlarla temas kurup daha hızlı uyanmalarına yardımcı olabilene kadar zaman tanınmalıdır.
S: Tavernalarda ya da içki içen veya uyuşturucu madde kullanan insanların çevresinde dolanıp
duran ruhlarla ilgili öyküler işittim. Çünkü bu maddelerin verdiği duyumları arzu ediyorlardı. Bu
tür vakaları biliyor musunuz?
Y: Daha önce size geçiş döneminden söz etmiştim. Bazı ruhlar, özellikle kendilerine çok
olumsuz etki çekmiş olanlar, genelde zor bir geçiş dönemi yaşarlar, çünkü bazı şeylerin fiziksel
duyumundan vazgeçmek istemezler. Bunlar çoğunluk-
200
9{aya.Cet(er ve Çürüâüfü VarCıü^ar
la alkol, nikotin, eroin vs. gibi çeşitli uyuşturuculardan alınan güçlü duyumlardır. Böylece, geçiş
döneminde bulunan bu ruhlar bu tür maddeleri düzenli olarak kullananların çevresinde
dolanarak, onların bu maddelerden aldıkları fiziksel duyumları massetmeye çalışırlar. Onlar, o
insanın deneyimine katıldıklarını imgeleyerek, onun yerine zevk almaya çalışırlar.
S: Bu ruhlar öldüklerini fark ederler mi?
Y: Bazen evet, bazen hayır. Çoğu kez, öldüklerini fark ederler, ama fiziksel kata hemen
yeniden girebileceklerini umut ederler. Onlar hâlâ geçiş dönemindedirler ve her şeyin nasıl
dengelenmesi gerektiğini henüz idrak edememektedirler. Bazıları da öldüklerinin gerçekten
farkında değildirler ve yaşarken katıldıkları fiziksel şeylere katılmaya çalışmaktadırlar. Onlar,
insanların onları algılayamadıklarının farkında değildirler. En sonunda öldüklerini anlarlar. Bunu
anladıklarında da spiritüel katın farkına varır ve geçiş dönemlerini bitirirler.
S: Onlar var olan tek şeyin bu dünya olduğunu sanıyor olabilirler.
Y: Evet. Bu tür ruhlar önce böyle düşünürler, ama ölü halde kalmayı sürdürdükçe -titreşimsel
çekim nedeniyle-spiritüel katın daha çok farkına varırlar. Geçiş dönemi sırasında bazen bu tip
bir ruh, kendine yardıma gelen bir varlığı hemen algılayamaz. Onu hemen göremez ya da
hissedemez, çünkü hâlâ çok güçlü bir biçimde fiziksel kata uyumlanmış haldedir.
S: Peki, bu dünyada kalmak ister görünen ruhlara ne olur?
Y: Bu vakalarda, ruhlar Dünya'ya geri çekilir gibi görünür. Onlar geldikleri spiritüel kata alışıp
ayarlanmak için daha uzun bir zamana ihtiyaç duyarlar. Onlar aşina oldukları sahneleri zihinsel
olarak yeniden kurarlar. Bunun ötesi-
201
Ölümün Ötesi
ne doğru bir gelişim göstermez ve onları bir koltuk değneği, bir destek olarak kullanırlar.
Böylece, bu onların fiziksel kata yakın kalmalarına yol açar. Bu ruhların bazen yardıma
ihtiyaçları olur. Bazen onlar istemeyerek, karmalarını olumsuz yönde etkileyen bir şey
yapmışlardır ve bu gerçekle yüzleşmek istememektedirler. Onlar bu zihinsel imgelemelerden
vazgeçtiklerinde, bu değneği fırlatıp attıklarında görebilecekleri şeyden korkmaktadırlar.
S: Aşina oldukları ortamda kalmak istemektedirler.
Y: Doğru. Korkudan. Eğer onlar fiziksel kata yakın kalmaya devam ederlerse, titreşimleri
fiziksel katın yeterince etkisinde kalır (rezonansa girer) ve sonuçta bazen kendilerini fiziksel
katta yankılandırabilirler. Bu bir ses yankısı olabileceği gibi, bir enerji yankısı da olabilir. Bu da
bazı ektoplaz-mik görüntüleri açıklar ki siz bu tür fenomenlere "hayaletler" dersiniz.
S: Onlar gerçekten ruh değil de, o evde bulunan ruhun bir yankısı mıdır1?
Y: Evet, belki bariyerin öteki yanındaki ruh bu evi imgelemekte, onu zihnen kurmaktadır. O ilk
kez öte âleme geçtiğinde, bu yeni yaşam aşamasına alışmasına yardımcı olması için o evi
resmetmiştir. Bu evi her ne zaman resmetse, kendini de o evin içinde görür. Ama, farkında
olarak ya da olmayarak, bu ruh yoluna devam etmeye korkar, ve böylece bu ev görüntüsüne
bir değnek olarak yaslanmaya devam eder, çünkü ona aşinadır. İşte bu yüzden, sizin hayalet
dediğiniz bu spiritüel yankılar çoğunlukla böylesine sınırlı bir bölgede görülürler. Bariyerin
ötesine geçiş bireysel bir deneyim olduğundan, onlar zihinlerini çevrelerine kapatmışlardır,
çünkü bu zihinsel imgelemeyi bir destek olarak kullanmaktadırlar. Bir anlamda, onlar kendi
başlarınadır, yalnızdırlar, çünkü kendilerini bu "ev" illüzyonunun içine hapsetmişlerdir. Onlar
orada yeni boyuta alışmalarına yardımcı ol-
202
OiayaictCex ve Çürüftüfü
mak üzere bekleyen ruhları görmezler. Sanki gözlerini ve kulaklarını kapatmış, sadece o evi
düşünüyor gibidirler. Böylece, sonuçta yalnızdırlar ve yankıları da (hayalet) -çevredeki
insanların farkında olmayarak- bu yalnızlığı yansıtır. Dünyadaki o evin sakinleri o hayaleti
görebilirler, ama o çevresinden habersiz gibidir.
S: Bu, onların bu sahneyi zihnen tekrarlayıp durdukları anlamına mı gelir?
Y: Evet. Onlar kendileri için çok anlamlı olan bir nedenden ötürü bu görüntüyü zihinlerinde
tutar, bu tek tablo üzerinde konsantre olurlar. Çoğunlukla, o ruhun öte âleme geçmekten çok
korktuğu ve buna alışamadığı durumlarda bu olur. Böylece, onlar bu bir anıya, henüz
bıraktıkları yaşamlarındaki bu bir an'a kilitlenip kalırlar. Zihinleri durmadan bunu
canlandırmaktadır, ve böylece spiritüel yankı aynı eylemleri tekrarlayıp durur. Bunu, yersiz bir
korkuya sahip bir insanın bu korkuyu defetmek için tılsım saydığı bir sözcüğü tekrarlayıp
durmasına benzetebiliriz.
S: Bazen bu bir cinayet sahnesi veya benzeri bir şiddetli sahne oluyor ve diğer insanlar
hayaletin aynı sahneyi sürekli olarak tekrarladığını görüyorlar.
Y: Evet. O ruh belli bir yeri imgelediği gibi, geçmiş hayatında vuku bulmuş belli bir eylemi de
imgeliyor olabilir. Bazen bu eylem bir başka insanı da içerebilir ve bu durumda o bu insanı da
imgeler. Bu da bazı insanların, iki hayaletin aynı sahnede tekrar tekrar aynı şeyi yaptıklarını
görmelerinin nedenini açıklar.
S: Eğer bu olumsuz bir anıysa, bu onu daha mı güçlü kılar?
Y: Çoğunlukla bu, bir ruh geçiş sürecine iyi tepki gös-termeyip bunu olumsuz bir deneyim
olarak yorumladığı zaman olur. Onun bunu yapmasına neden olan şey korkunun gücüdür.
Çoğunlukla, bir ruh bu âleme geçip de bu sefer
203
ÖCümün Ötesi
ulaştığı karma düzeyinin olumsuz olduğunu idrak ettiğinde bu geçişi tamamlamak istemez,
çünkü göreceklerinden korkar. Bu arada zihni o korkunun kaynağına kilitlenir; bu karmasının
olumsuz yönde gelişmesine neden olan yaşamdan bir sahne olabilir. O sadece buna
odaklanabilir. O bunların spiritüel katta dengelendiğini idrak etmez.
S: Ama, insanlar ölmüş insanların "hayaletleri" ya da "ruhları" ile deneyimler yaşıyorlar. Onlar
gelip bu insanlarla konuşuyor ve onlara mesajlar veriyorlar. Bu da aynı şey midir?
Y: Hayır. Çoğunlukla, bir insan kendisine mesaj vermek üzere gelen bir ruhla karşılaştığında,
bu onunla temas kurmaya çalışan rehberidir. Eğer insanlar yaşamın bu veçhesine uyum
sağlayacak kadar gelişmiş olsalar, rehberleri onlarla bu şekilde, yani onlara yardımcı olacak ve
daha direkt olarak mesaj verecek biçimde temas kuracaklardır.
S: Yani, siz bunun gerçekten sevdiklerinin ya da bir başkasının ruhu olmadığını mı
söylüyorsunuz?
Y: Bazen öyledir, bazen sevdikleri bir insanın ruhu onlara yardıma gelir. Ve onlar çoğunlukla
yardım etmek isterler, çünkü insanlar yaşamlar boyunca karmik olarak birbirlerine bağlı
kalırlar. Kişilerden biri öte âleme geçmiş olsa bile, hâlâ karmik olarak bağlıdırlar, çünkü hiç
kuşkusuz gelecek yaşamlarda da ilişkiye gireceklerdir ve bu yüzden onlar geride kalanlara
yardım etmek isterler. Çoğu kez de, fiziksel kattaki insanın rehberi, öte âleme geçmiş olan
varlık ile temas kurarak, bu varlığın kendisini fiziksel katta yankılandırarak, o insana bir mesaj
aktarmasına yardımcı olur.
S: O halde, onlar gerçekten bu kata gelmezler, sadece bir yankılarını yollarlar, öyle mi?
Y: Evet. Bu, diğer korkan ruhların kullandıklarına benzeyen bir işlemdir, ama bu işlem kontrol
altında ve kasıtlı olarak yapılır. Onlar zihinlerini sakinleştirerek doğru zihin-
204
MayaCetter ve gürüCtüCü VarlıSçlar
sel hale girerler, ama bu olumlu bir deneyimdir ve onlar spiritüel bir yankılarını fiziksel kata
gönderirler. Bazen fiziksel kattaki insanın algılayabilmesi için bu işlemi birkaç kez tekrarlarlar.
İşte bu yüzden, bazen bir insan bir hayaleti ya da ruhu algılamadan önce başka garip olaylar
vuku bulur. Onlar, bu olaylarla, o insanın dikkatini hayatın bu alışılmadık yanına çekmeye
çalışmaktadırlar ki o bu spiritüel yankıyı algılamaya daha açık olsun.
S: Bazen insanlar, bir ruhun gelip ihtiyaç duydukları bir öğüt verdiğini ya da kendisi için
üzülmemelerini söylediğini anlatırlar.
Y: Evet, çünkü aşırı üzüntü karmanızı geliştirmenizi geciktirebilir. O kadar özlediğiniz ve
uğrunda o kadar acı çektiğiniz varlıkla bir gün tekrar bir araya geleceğinizi idrak etmelisiniz.
Siz onunla ebediyen ayrılmış değilsiniz. Bu sadece geçici bir ayrılıktır ve artık bu olayı geride
bırakıp kendi gelişiminizi sürdürmeniz gerekir.
S: Peki, kişinin rehberi o kişiye, onun sevdiği insan kılığında da görünebilir mi?
Y: Hayır. O, kişinin sevdiği varlığın fiziksel kata bir yankısını yollamasına yardımcı olur.
Genelde, spiritüel âlemde henüz yeniden enkarne olmamış böyle bir ya da birkaç varlık
bulunur. Bazen rehber kendisi de bir mesaj yollar ve bu durumda söz konusu kişi bir melek ya
da başka bir semavi varlık gördüğünü söyler.
205
12
PLANLAMA VE HAZIRLIK YAPMA
Hipnoz altında ölümden sonraki hale giden deneklerden biri, okullardan birindeki bir faaliyetle
ilgili şu tarifi verdi.
Y: Bir derse devam ettiğimi söyleyebilirim. Bu bir öğrenme durumu, burada içimizden biri
yaşadığı öğretici bir deneyimi bizlerle paylaşıyor. Bu yüzden, bunu bir ders olarak
nitelendiriyorum.
S: Onlar hangi konuda ders veriyorlar?
Y: Bunu size anlatabileceğimden emin değilim, çünkü bu ders sözcüklerden çok zihinsel
kavramlar ve imgelerle sunuluyor. Bazı sıralamaları sözcüklere döktüğünüzde bir anlam ifade
etmeyebilirler. Bu oldukça garip bir durum. Sanırım, onun kısaca, duyuların kolay uyarlıkları ve
onların nasıl aldatılabileceği konusunda bir ders verdiğini söyleyebilirim. O bize, duyularımızın
bildirdiklerine dayanarak davra-namayacağımızı, onlara güvenemeyeceğimizi gösteriyor. Siz
sezgisel hislerinize güvenmelisiniz, çünkü bunlar evrenin temel kalp atışına uyumludurlar ve
onlar size rehberlik edebilirler. Şu anda, dersin bu bölümünde, duyuların nasıl alda-
tılabileceğini göstermek için o bir kanıt sunuyor. Örneğin, o bize farklı doğal objeler gösteriyor,
ama gözlerin nasıl aldatı-labileceğini göstermek üzere onlar yanlış renkte ve dokuda olacaklar.
Bu çok ilginç bir ders. Onlar bizi sezgisel ve psişik
207
Ölümün Ötesi
güçlerimizi kullanmaya teşvik ediyorlar, çünkü onları bu tarafta geliştirmek çok daha kolay. Ve
onları burada ne kadar çok geliştirirseniz, fiziksel katta onları çok daha güçlü bir biçimde
kullanabilirsiniz. Çünkü fiziksel kat bu yeteneklere karşı bir tür bariyer oluşturur ve onları
kullanmanızı zorlaştırır. Ama, eğer dünyaya dönmeden önce onları yeterince ge-liştirmişseniz,
o bariyeri aşabilirsiniz.
S: O âlemde, neye ihtiyacınız olduğunu hissediyorsanız onları mı yaparsınız ?
Y: Bu temelde hangi aşamada bulunduğunuza bağlıdır. Bana öyle geliyor ki siz ihtiyacınız olan
şeyi kendinize çekiyorsunuz ve bu böyle sürüp gidiyor. Onu kendinize çekiyor, böylece
öğrenmeniz gereken şeyi öğreniyor, deneyimlemeniz gereken şeyi deneyimliyorsunuz ve bu o
gelişme ihtiyacını karşılıyor.
S: O halde, daha karmaşık şeyleri öğrenmek isteyenler doğal olarak bunları arayıp buluyorlar.
Y: Evet. Bir şeyleri öğrenmek üzere arayanlar, o bilgiyi kendilerine çekiyorlar. Bu onlara
ihtiyaçları olan sırayla geliyor, böylece bundan en iyi biçimde yararlanabiliyorlar. Bazıları da
var ki, bunlar öğrenmek istediklerini düşünseler de, genelde bunu yapmıyor ve neden hiçbir
ilerleme kaydetmediklerini merak ederek etrafta dolanıp duruyorlar. Ve daima bu durumu
açıklayacak çeşitli nedenler buluyorlar.
S: Tabii, birçok varlık hiçbir şey öğrenmeden, hemen yeniden enkarne olmak istiyor.
Y: Bu doğru. Kendilerini karma çarkına zincirli tutmakta ısrar eden bazı talihsiz ruhlar var.
Ama, bu âlemde ne kadar gelişme kaydederseniz, bu sizi geçmiş nedenlerden o kadar çok
özgürleştirir. O zaman, karmanızla ilgili olarak daha büyük ve daha olumlu şeylere
geçebilirsiniz.
208
"Plânlama ve y{azırlı/(jyapma
Aşağıda, Dünya'ya dönmeden önceki hazırlık niteliğindeki olayları tarif eden bir sahne yer
almaktadır:
Y: Ben diğer varlıklarla birlikteyim. Bir grup olarak toplanmış haldeyiz. Buna bir tür tartışma ve
plânlama grubu diyebiliriz. Burada bulunanların büyük çoğunluğu geçmiş yaşamlarından ötürü
birbirlerine karmik olarak bağlı. Burada grubun ana rehberi olan bir varlık var, bireysel
rehberlerimiz de yakında bulunuyorlar. Bir sonraki yaşamımızda (deneğin şimdiki yaşamında)
hangi karmik sorunlar üzerinde çalışacağımızı tartışıyor ve bunu plânlıyoruz. Ve biz
yaşamlarımızın ve karmalarımızın nasıl birbirine karışacağını, nasıl bir ilişki içine gireceğimizi,
karmik olarak neyi halledebileceğimizi tartışıyor, bu konuda plânlar yapıyoruz.
S; Bunlar Dünya'ya döndüğünüzde ilişkiye gireceğiniz ruhlar mı ?
Y: Evet. Bu sizin karmik bağlantılara sahip olduğunuz varlıkları etkileyen bir şeydir. Bunu
bazen etkileyen bir başka şey de, belli iki insanın bir aradayken aritmetik değil, geometrik
olarak ilerleme kaydetmesidir. Onlar ayrıyken belli bir hızda gelişirler, ama bir araya
geldiklerinde, sırf birbirleriyle etkileşimlerinden ötürü bu gelişme geometrik olarak artar. Doğal
olarak onlar, birlikte ilerlemeye devam edebilmeleri için, gelecek yaşamlarda da yolları birlikte
aşmaya teşvik edilirler. Benim bireysel rehberim, yol göstermek ve korumak için bu
enkarnasyonum boyunca da benimle birlikte olacak. O, fiziksel kattayken de hayatın spiritüel
yanıyla bağlantı kurmama yardımcı olacak.
S: Onun ne zaman yanınızda bulunduğunu anlamanın bir yolu var mı?
Y: Evet, kendim için şunu söyleyebilirim ki, rehberim geldiğinde benim eşyayı (şeyleri) görsel
algılayışım değişecek, öyle ki her şey pırıldıyor, kıvılcımlar saçıyor gibi görüne-
209
Ölümün Ötesi
cek. Katı renkli şeyler bile, o rengin yoğun parıltılarıyla, sanki spiritüel kattaki renk bu kata
sızıyormuş gibi kıvılcımlar saçıyor görünecek. Bu zamanlarda ruhsal rehberim bana özellikle
yakın olacak ve biz, benim çevremi onun gözleriyle görmeye başlayacağım kadar yakın bir
uyum içinde olacağız. Ve bu anlarda belirgin bir huzur hissi de duyacağım.
S: Bu rehberinizin ona seslenebileceğiniz bir ismi olacak mı?
Y: Emin değilim. O birçok isimle bilinegelmiş. Ben ona zihinsel bir çağrıda bulunarak onunla
temas kurabilirim. O bunun yeterli olduğunu söylüyor. Onun bir ismi var, ama o bunun gerekli
olmadığını söylüyor. Onu hatırlamak benim için zor olabilirmiş.
S: O halde, bu yaşamınızda ne zaman yardıma ihtiyacınız olsa bu ruhsal dostunuzu
çağırabilirsiniz ve o size rehberlik yapabilir, öyle mi?
Y: Evet. O bana direkt olarak telepati yoluyla ya da hisler ve sezgiler vererek rehberlik
yapabilir. O, ayrıca, olayları belli biçimde yönlendirebilir.
S: Bazı insanlar, sizinle ilişki kuranın rehberiniz mi, yoksa size zarar vermek isteyen bir varlık
mı olduğunu nasıl ayırt edebileceğinizi merak ediyorlar.
Y: Sizin dilinizi kullanarak bunu tarif etmek zor. Eğer sizinle ilişki kuran varlık sizin
rehberinizse, kalbinizde, göğsünüzde belli bir sıcaklık, karıncalanma hissi duyarsınız ve her
şeyin rengi tarif ettiğim gibi parlaklaşır, kıvılcımlanır. Bu taklit edilemez bir bileşimdir. Ve bu
durumda genelde rahatlık ve güven duyarsınız. Eğer bu size zarar vermeye çalışan bir varlık
ise, o durumda güvensizlik, korku ve belki de öfke duyarsınız. Eğer bu temas sonucunda bir
şeyi yapmak size doğru geliyorsa, onu yapın. Eğer bir şey yapmayı düşünüyor, ama bunun
doğru olacağından emin olamıyorsanız ya da onu yapmaya başladığınızda titremeye veya
korkmaya da
210
TiânCama ve !tfazır[ıl<jyapma
başlarsanız, o zaman biraz bekleyin ve başka hisler de duyup duymayacağınıza bakın. Eğer
beklerseniz, çoğunlukla bir başka his gelecektir ve siz, "Evet, yapmam gereken şey bu,"
diyeceksinizdir. Bazen o sizin yapmayı kararlaştırdığınızdan epey farklı bir şey olacaktır, bazen
de çok az farklı bir şey. Ama, bu daima daha iyi bir yol olacaktır. Ayrıca, eğer bu sizin gerçek
ruhsal rehberinizse, sizi asla bir şey yapmaya zorlamayacaktır. O sadece, "Sen benden bu
konuda rehberlik istedin ve bence senin için en iyi yol bu. Ama, seçim sana aittir. Eğer sen bir
başka şey yapmayı tercih ediyorsan, o zaman bu tercihle de çalışırız," diyecektir. Eğer işin
içinde herhangi türde bir zorlama varsa, o zaman bu sizin hayrınıza değildir. Bu, evrenin
temelini oluşturan kavramlardan biridir.
S: Size yardım edecek başka rehberleriniz de olacak mı?
Y: Evet. O, benimle özellikle yakın temasta olacak ana rehberim. Benim gelişimimle ilgilenen
başka rehberler de var, ama onlar başkalarının gelişimiyle de ilgileniyorlar. Ve bizim özellikle
bir grup olarak gelişimimizle ilgilenen bir rehberler grubu var. Biz geçmişte karmik olarak
birçok kez bağlantı içinde bulunduk, ve bizim bir yandan ayrı ayrı gelişirken, bir yandan da bir
grup olarak ilerleme kaydettiğimizi söyleyebilirim.
S: Siz şu anda belli bir yerde mi bulunuyorsunuz?
Y: Hayır, belli bir yerde değil. Biz sadece... büyük bir yakınlık içinde toplanmış bir halde
buradayız. Hepimiz spiritüel form içinde bulunduğumuzdan, bizim burada adeta süzülüp
sürüklendiğimizi de söyleyebilirim. Bu farklı bir katta, ama bunun hangi kat olduğundan
gerçekten emin değilim. Burası çok sakin, huzur verici ve düşünmeye ve plânlamaya yardımcı
olan bir ortam. Fiziksel katta annem rolünü oynayacak varlık da burada. Bu plânlama
toplantıları seyrek olarak yapılır ve böyle bir toplantı yapma fırsatı çıktığında bu-
211
Öfümün Ötesi
nu kaçırmayız. Çünkü, çoğunlukla, gruptaki bir ya da iki varlık dünya katında enkarne haldedir.
Ama, ara sıra hepimiz aynı zamanda spiritüel katta bulunuruz, ve işleri birbirine göre
ayarlamak (koordine etmek) için bir araya geliriz.
S: Evet, eğer içinizden biri enkarne olmuşsa, sanırım bu işleri zorlaştırır.
Y: Doğru. Gerektiğinde onun bilinçaltıyla iletişim kurabilmemize rağmen, bu o kadar açık ve
rahat bir iletişim olmaz.
S: Dünyaya döndüğünüzde hayatınızda önemli olacak başka biri daha var mı bu grupta ?
Y: Evet. Eşruh olmak üzere karmık olarak bağlantılı olduğum biri var. O (erkek) da burada. O
Dünya'ya benden kısa bir süre önce dönecek. Ve burada hepimizden önce gitmeye hazırlanan
biri var. O benim büyükbabam olacak ve o annemin de geri dönebilmesi için ondan önce
gitmek zorunda. O dünya katında benimle kısa bir süre kalacak, ama bu benim yaşamımda
derin bir etki yapmaya yetecek. Ve bu etki yaşamımın geri kalan bölümünde beni etkileyecek.
O kar-mik olarak çok gelişkin, çok ilerleme kaydetmiş bir ruh. Şu anda geleceği bulutlu bir
biçimde görebiliyoruz, ama eğer işler şimdi burada plânladığımız gibi giderse, o zaman neler
olacağını biliyoruz. Benim, sabırlı olmayı ve bana çocukken öğretilenlere değil, içsel hislerime,
sezgilerime kulak vermeyi unutmamam gerekecek.
S: İşte, özgür iradeniz burada devreye giriyor. Sizin kendi adınıza düşünmeniz gerekiyor.
Y: Benim için zor olacak bazı değişimler geçirmem gerekecek. Ama, bu durumlarda rehberim
bana yardım edecek.
S: O halde, siz enkarne olmadan önce en küçük şeyler bile hesaplanıp hallediliyor, öyle mi?
Y: Onları halletmeye çalışıyoruz. Birbirimizle nasıl bir
212
TlânCama ve
ilişki ve etkileşime gireceğimizi tartışıyoruz. Biz enkarne olduğumuzda bu konularda fiziksel
görüş noktasından da yola çıkan bir özgür iradeye sahip olacağız. Ama, eğer bu şeyleri böyle
önceden halledersek, o zaman bize yol göstermeye çalışan ruhsal rehberlerimize daha açık
olma eğiliminde olacağız. Bu, karmamızı rasgele, gelişigüzel bir biçimde halletmemenin bir
yolu.
S: Aksi takdirde, bu rasgele ve rastlantısal bir süreç olur.
Y: Evet, ancak sonuçta her şey dengelenir.
Bir başka sahne:
Y: Ben ruh arkadaşımla konuşuyorum. O, tekrar enkarne olduğumda benim ruhsal rehberim
olacak.
S: Onu görebiliyor musunuz?
Y: Evet. O kırk yaşlarının sonunda bulunan olgun bir adam gibi görünüyor, görünüşü böyle. Bu
yaş belirtileri onun gerçekten içinde bulunduğu durumdan değil, başkalarından almak istediği
zihinsel tepkilerle ilgili kişisel seçiminden kaynaklanıyor. Onun şakaklarda griye çalan siyah
saçları ve yuvarlak bir bıyığı ve sakalı var. O, bu yüzyılın başlarında yaşamış bir İngiliz doktora
benziyor. Ve o eski-moda yelekli takımı ve cilalı ayakkabılarıyla çok kibar görünüyor. Bu
sadece onun bugün koruduğu imge. Biz çalışma odasına benzeyen bir yerde bulunuyoruz.
Zemin sert-tahtadan, yerde bir Şark halısı var ve masa da deri kaplı. Koltuklar da deri kaplı,
kütüphane tavana kadar uzanıyor ve bir de şömine var. Rehberim tel çerçeveli bir kıskaç
gözlük takıyor. Ve o çok akıllı ve bilge biri gibi görünüyor.
S: Oysa ben rehberlerin daima beyaz giysiler giydiklerini düşünürdüm.
Y: Hayır, her zaman değil. Bu bir kişisel seçim meselesi-
213
ÖCürnün Ötesi
dir. Ve o bana bir imaj yansıtmak istiyor. Bana, benim esenliğimi düşünen, bana yardım etmek
isteyen bir baba ya da amca gibi olduğu duygusunu vermek istiyor. O benim, beyaz uçucu
giysilere bürünmüş birinden çok, sıradan bir insan gibi görünen biriyle daha rahat olacağımı
biliyor. Bu durumda ben kendimi ona daha yakın hissediyorum. O sıcak kahverengi gözlere
sahip ve çok nazik bir insan.
S: Peki, bunları yalnızca siz mi görüyorsunuz, yoksa başka varlıklar da bunları görüyorlar mı?
Y: Biz ikimiz bu çalışma odasında yalnızız. Bu bir evin bir parçası değil. Bu sadece belli bir
atmosfer oluşturmak üzere bizi kuşatan bir görüntü, bir imge, ve böylece, eğer bir başkası bizi
dışarıdan görecek olsaydı, o sadece büyük bir ek-toplazma parçası görecekti. Bu daha çok, bir
sis kabarcığı gibi görünecekti. Ama seyreden varlık, bundan yayılan psişik histen, onun belli bir
amaçla kullanılan bir ektoplazmik yapı olduğunu bilecek ve bizim bu yapı içinde
bulunduğumuzu fark edebilecekti.
S: Siz rehberinizle hangi konuda konuşuyorsunuz? Y: Sizinle bu konuşmamız sırasında o bana,
bilgiyi sizin dilinizle anlaşılabilecek biçimde aktarmama yardım ediyordu. Ama, bundan önce,
enkarnasyon katına geri döndüğümde karmam üzerinde nasıl çalışabileceğimi konuşuyorduk.
Onun söylediklerini sizin dilinizle ifade etmek zor, ama ben onun ne dediğini anlıyorum.
S: Ama, bir dahaki sefere onunla karşılaştığınızda, siz başka bir ortamda bulanabilirsiniz ve o
size farklı bir biçimde görünebilir, öyle mi?
Y: Hayır, bir araya geldiğimiz zamanların çoğunda o böyle görünür, ya da en azından yüzü
böyle görünür. Bazen farklı bir biçimde giyinir. Bazen saçlarında daha fazla ya da daiıa az grilik
görünür. Ama, genelde, onu belli bir görüntüden çok belli bir psişik hisle tanırım.
214
TCânlama ve.
S: Bazen zihninizde onun bir görüntüsünü taşımanızın yararı olabilir.
Y: Evet, enkarnasyon katındaki üzgün anlarımda, kötü günlerimde bunun yardımı olur. Ama,
psişik hisse aşina olmanın da yardımı olur, böylece o sırada onu özellikle imgelememiş olsam
bile, onun yakınımda bulunup bana yardım ettiğini fark edebilirim.
Bu denek hipnozdan çıktığında ona söylediklerini aktardım. Bana, o çalışma odasının ve o
adamın, yaşamı boyunca tekrarlanan rüyalarındaki yere ve kişiye benzediğini söyledi.
Kendisine, rehberiyle konuşmak, ona danışmak istediği her seferinde o adamı ve o odayı
gözünde canlandırmasının yararlı olacağını söyledim.
KARMA
Y: Ben karmik bağlantılara bakıyorum.
S; Ne demek istediğinizi açıklar mısınız?
Y: Yaşamlar boyunca belli insan grupları arasında belli bağlantılar tekrar tekrar çeşitli
değişimler halinde belirir. Örneğin, bir hayatta sizin eşiniz olan bir insan, bir başka hayatta
anneniz ya da babanız, bir başka hayatta ise çocuğunuz ya da yakın bir arkadaşınız olabilir. Bu
bağlantılar çeşitli yaşamlarda tekrar tekrar ortaya çıkar ve bazen güçlenip bazen zayıflasa da
daima gelişir. Eninde sonunda, hepimiz en yükseğe (kaynağa) eriştiğimizde, o noktaya kadar
gelişmiş bağlantılarla, eğer arzu ediliyorsa, herkesin bir parçası olduğu daha büyük bir varlık
oluşturulabilir.
S: Karma hakkında epey şey duyduk. Siz karmayı kendi görüş noktanızdan tanımlayabilir
misiniz?
Y: Bu öyle kapsamlı ve karmaşık bir konudur ki bu tanımlamayı hakkıyla yapamam. Daha önce
farklı evrenlerden
215
Ölümün Ötesi
ve onların birbirlerine nasıl örülü olduklarından ve birbirlerine nasıl tepki gösterdiklerinden söz
etmiştim. Her bireysel yaşamın enerjisi kendi içinde bir evren gibidir ve onun evre-ninizdeki
tüm diğer enerjilerle -özellikle yaşam formlarının enerjileriyle- birbirine örülme biçimi ve onlara
gösterdiği tepkiler karma dediğimiz karmaşık gobleni oluşturur.
S: Karma, denge yasası, neden-sonuç yasası olarak bilinir. Eğer siz bir başka yaşamınızda bir
başkasına zarar ver-mişseniz, bu yaşamınızda onu ödemek zorundasınız. Ama, karmanın
olumlu eylemlerde bulunarak halledilebileceğini de duydum.
Y: Evet, öyledir. Neden-sonuç yasası her yerde, her evrende geçerli olan temel yasalardan
biridir. Bu yasa, bütün yapıyı destekleyen temel karma prensiplerinden biridir. Ve karma,
karmaşık bir hareketler bileşimi içinde bazen neden bazen de sonuç olarak, farklı enerjilerin
birbirleriyle nasıl et-kileştiklerini içerir. Karmayı oluşturan, inşa eden şey budur. Ve herhangi
bir şey, başlatılan herhangi bir eylem "neden" olarak sınıflandırılabilir, ve bunun sonucunda
meydana gelen şey de "sonuç" olarak sınıflandırılabilir. Bu sonuç da başka sonuçların nedeni
olarak nitelendirilebilir. Ve böylece her şey birbirine bağlanır. Bunu zincir halkalarından oluşan
bir küreye benzetebiliriz, tüm halkalar birbirine bağlıdır. Bu kürenin içindeki her zincir halkası
bir diğer halkaya bağlıdır. Siz, neden-sonucu ve onların nasıl tümüyle bağlantılı olduğunu
gözünüzde canlandırmak için bu benzetmeyi kullanabilirsiniz. Karma her an ödenir, her an
halledilir. Sadece soluk alıp vermek bile karmayı halleder. Siz ne yaparsanız yapın, daima
geçmiş karmayı hallediyor ve gelecek karmayı yaratıyorsunuz.
S: Yeni karma yaratmaktan kurtulmanın bir yolu var mıdır?
Y: Yeni karmanın yaratılması evrenin devamını sağlar.
216
TCâniama ve !Hazır(ılçjyapma
Sizin gelecekteki karmanızın olumsuz bir karma olması gerekmez. Geçmiş karmanızı halledip,
şimdiki yaşamınızda da elinizden gelenin en iyisini yapıyorsanız, yarattığınız yeni karma olumlu
bir karma olacak ve gelecek yaşamınızda olumlu etkiler yapacaktır. Ve siz en yüksek noktaya,
kaynağa erişene dek yolunuza devam edebilir ve gelecek yaşamlarınızı iyileştirebilirsiniz.
S: Bu karma çarkından çıkmak isteyen, bunun artık tümüyle sona ermesini isteyen birçok
insan var. Onlar tüm borçlarını ödeyip, yeni borçlar da yaratmamak istiyorlar.
Y: Siz karmanın yüksek düzeylerine eriştiğinizde artık onu halletmek için fiziksel yaşamlar
geçirmeniz gerekmez. Bunu artık spiritüel katta halledebilir ve hâlâ en yüksek kaynağa doğru
ilerliyor olursunuz. Ve siz o kaynağa eriştiğinizde bile, sizin karmanız diğer evrenleri ve
evrenlerin karmaşık goblenini etkiliyor olacaktır. Bu bir hapishane olarak görülmemelidir. Bu
sizin gelişip en yüksek benliğiniz haline gelebilmenizi sağlayan doğal bir devredir.
S: Çoğunlukla, insanlar karmayı şöyle bir şey olarak düşünüyorlar: Eğer geçmişte birine zarar
vermişseniz, o zaman şimdi onu Ödemek zorundasınız.
Y: Bu ham bir görüştür. Bu sadece karmanın bir veçhe-sidir. Bunu sizin yaşam devrenize
benzetirsek: siz çocukken cezayı daima kötü bir şey olarak düşünürdünüz, çünkü yapmamanız
gereken bir şey yapardınız. Daha sonra onun, hayatta kalıp iyi yaşayabilmek için yapmanız
gerekenleri öğrenmenize yardım ettiğini idrak edersiniz. Daha sonra, başınıza olumlu ya da
olumsuz şeyler geldikten sonra, bunun geçmişte yaptığınız -ya da bir başkasının yaptığı- bir
hatadan kaynaklandığını ve şimdi bu hatanın sonuçlarını yaşadığınızı idrak edersiniz. Yaşlanıp,
daha az hatalar yaptıkça, hayatınız daha rahat bir biçimde akmaya başlar. Karmadan,
geçmişte yaptıkları kötü bir şeyle ilgili bir şeymiş gibi söz
217
Ölümün Ötesi
edenler, henüz onu bir ceza olarak görme aşamasındadırlar. Onlar ileride karmayı,
gelişmelerine yardımcı olan bir öğretim gereci olarak görebileceklerdir.
S: Bazen o karmaşık bir şey olarak görünüyor, örneğin, eğer bir insan iyi bir yaşam sürmüş,
ama sonra çok şiddetli bir biçimde ölmüşse... Böyle iyi bir insanın neden bu şekilde ölmek
zorunda kaldığını kimse anlayamıyor. Bu tür şeyler büyük bir adaletsizlik gibi görünüyor.
Y: Bazen bir insan, enkarne olmadan önce, süreceği yaşama hiç uygun düşmeyecek böyle bir
şeyi deneyimlemeye gönüllü olur. Çünkü onun böyle bir şeyden isteyerek geçmesi, halledilmesi
belki de birçok yaşam alacak büyük bir karmayı halletmesini sağlar. Yani, bu durumda o
yaptığı bir şey yüzünden cezalandırılıyor değildir. Sadece, o büyük bir karmayı yoğun bir
biçimde halletmeye hazır olduğunu hissetmiştir. O yüzden, bu varlıklar için üzülmeyin, tam
tersine, böyle bir deneyimi kabullenme cesaretini gösterdikleri için onları kutsayın.
S: Ama, böyle bir deneyim ölenin yakınlarını ve onların yaşamlarını da etkiliyor...
Y: Evet, ama o insanlar bu deneyimi gelişmek ve bilgelik kazanmak için kullanabilirler. Eğer bir
deneyimden herhangi bir şey öğreniyorsanız, o zaman buna değer.
S: Siz karma devrelerine baktığınızı söylemiştiniz. Bu sizin kendi yaşamınızla mı ilgili?
Y: Evet, yaşam devrelerimde birbirini tutar görünen bağlantılara bakıyordum. Ve öyle
görünüyor ki onlar gelecek yaşam devrelerinde de böyle olacaklar.
S: Yani, ilişkide olduğunuz insanlarla gelecekte de ilişkide olacağınızı mı söylemek
istiyorsunuz?
Y: Evet. Onlar enkarne olacağım bu yaşamda (deneğin şimdiki yaşamında) bazı karmik şeyleri
halletmek üzere bir
218
'Plânlama ve
araya getirilecekler. Onlar bu yaşamda tekrar birlikte olmak istediler ve bu kabul edildi.
S: O halde, siz bu kalıpları sadece gözlemliyorsunuz. Onları etkilemek için yapabileceğiniz bir
şey yok, öyle mi?
Y: Olumlu bir yönde mi demek istiyorsunuz?
S: Evet, tabii.
Y: Geçmiş yaşamlardaki karmayı etkileyemem, çünkü bu zaten vaki olmuştur. Şimdiki
yaşamımda ise belki ona arasıra bir dürtü verebilirim. Bunun belli bir etkisi olup olmayacağını
bilmiyorum, ama bu hiçbir şeye zarar vermeyecektir. Belki onun (deneğin) bilinçaltına, gelecek
yaşamlarını etkileyecek bazı düşünceler ekebilirim ve bunlar gelecekte çiçek açacaklardır. Her
bir yaşam tüm diğer yaşamları etkiler.
219
13
DANIŞMA KURULU
Hipnoz altındaki bir deneği iki yaşam arası (ölüm sonrası) hale götürdüm ve onu bir danışma
kurulu toplantısına katılırken buldum. Görkemli bir güzelliğe sahip bu eterik ortam hiç
kuşkusuz yüksek bir katta bulunuyordu.
Y: Eğer fiziksel gözlerle bakacak olsaydınız, bizim toplandığımız yer havada asılı duruyor gibi
görünürdü, ama gerçekte öyle değildir. O sizin gözlerinizle algılayamayacağınız bir enerji alanı
tarafından desteklenmektedir. Bu enerji alanı güzel koyu menekşe renginde ve o hepimizi
kuşatıyor. Burada gerçekten duvarlar ya da bir tavan yok, her yer bu koyu menekşe ve altın
renginden oluşuyor. Ve bu enerji alanının ortasında bir danışma kurulu odası bulunuyor.
Kenarlarda altın renkli yivli sütunlar var. Onlar güzellik noktaları olmaktan başka bir amaca
hizmet etmiyorlar. Ama istenirse gücü odaklamak için kullanılabilirler. Onlar, tüm yapının bir
güç jeneratörü olarak kullanılabileceği biçimde, düzenli aralıklarla yerleştirilmişler, ama bunun
için ille de gerekli (elzem) değiller. Bunların ardında altın renkli bükümlü perdeler var. Ve
menekşe rengi ile altın rengi bir arada çok güzel görünüyor. Üzerinde oturduğumuz sıralar
altından yapılmış ama ağaç damarlı. Sanki bu sıralar som altından bir ağaçtan yapılmış. Onlar
çok güzel.
S: Siz bir masanın çevresinde mi toplanmış durumdasınız?
221
ÖCümün Ötesi
Y: Hayır, biz bu odanın kenarları boyunca sıralanmış durumdayız. Bir amfıtiyatro şeklinde
arkaya doğru yükselen dört-beş sıra var, böylece arkadaki varlıklar önlerindeki varlıkların
başlarının üzerinden çevreyi görebiliyorlar. Ve bu sıralar ortadaki podyumu çevreliyorlar. Eğer
biri konuşmak ya da bir şey sunmak isterse, bunu hepimizin görebileceği bu podyumda
yapabilir. Burası, altın sütunları ve perdeleriyle ve yukarı doğru yükselen sıralarıyla oval bir
mahkeme salonunu andırıyor, ortada ise bu podyumun bulunduğu bir açıklık var. Ama, bu
sıradan bir podyumdan daha gösterişli, daha düşsel; bu gerçekten altından yapılmış, ama ağaç
damarlı bir podyum. Birisi bir şey sunmak istediğinde bu podyuma çıkıyor. Örneğin, bu
podyumda sizin "hologram" dediğiniz şeyler projekte edilebilir.
S: Bunun amacı ne olabilir?
Y: Bu neyin tartışıldığına ve neyin sunulması gerektiğine bağlıdır. Biz genelde, Dünya'da
bıraktığımız etkiyi ve gelecekte yapacağımız etkiyi, ve bunun büyük plâna nasıl uyduğunu
tartışmak üzere buraya geliriz. Bu açık yerde sunulan şeyler bu evrendeki genel kalıbı, genel
modeli sergileyen şeylerdir. Ve yine burada, karmamızın bu kalıpla nasıl etkileştiğini ve en
sonunda aydınlanabilmek için hangi yolu izlemeyi sürdürmemiz gerektiğini tartışırız. İçinde
bulunduğumuz form nedeniyle, aslında, o sıralarda oturmak zorunda değiliz, istersek havada
süzülebiliriz de. Ama, bu daha rahat bir ortam yarattığından çoğumuz otururuz.
S: Siz nasıl bir form içinde bulunuyorsunuz?
Y: Ben burada beyaz ışıklar gibi görünen ruh varlıklar görüyorum. Bunu, çeşitli şekil ve
renklerde bulunan ve merkezinden dışarı doğru parlayan minyatür güneşlere benzetebiliriz. Ya
da ışık saçan bir enerji topuna. Ve ışık merkezden çıkıp dışarı yayılırken, beyazın içinde başka
renk tonları da görünüyor. Bunu kutuplarda geceleri görülen renkli ve hare-
222
'Danışma %uru[u
ket eden ışıklara (aurora) ya da bir opale benzetebilirsiniz; ancak, opale baktığınızda onu tek
bir renk olarak görürsünüz. Bu varlıklarda ise başka renklerin ışınlarını da görürsünüz ki bu
ışınlar onların ne düşündüklerini, ne hissettiklerini, içinde bulundukları ruh halini ve gelişkinlik
düzeylerini gösterir.
S: Ben bu ışığın insan formunda olduğunu düşünmüştüm, oysa o bir ışık topuna benziyormuş.
Y: Bu güneşe bakmak gibi bir şey. Burada kesin hatlar göremiyorsunuz, çünkü o çok parlak.
Ama, orada bir enerji merkezi olduğunu biliyorsunuz ve dışarı ışınlar halinde yayılan tüm bu
enerjiyi görüyorsunuz.
S: Siz burasının yüksek bir katta bulunduğunu söylediniz.
Y: Evet. Burada bulunan hepimiz iki yaşam arası (ölümden sonraki) halde bulunuyoruz ve bir
anlamda karmamızı yükseltmek için uğraşıyoruz (bkz. Bölüm 12). Biz bu düzeye eriştik,
böylece enkarne halde değilken, gelecekteki yolumuzu plânlamak için bu yüksek kata
gidebiliyoruz. Ve burada -nasıl daha gelişkin varlıklar bize yardım ediyorlarsa- bizim kadar
ilerleme kaydetmemiş varlıklara yardım etmenin yollarını da plânlıyoruz. Hepimiz birbirimize
yardım ediyoruz, her şey böyle karşılıklı bir ilişki içinde.
S: Yani, burası diğer insanların eriştiklerinden daha gelişkin bir yer, ama sizinkinden daha
yüksek başka katlar da var, öyle mi?
Y: Doğru. En yüksek katta mutlak bir aydınlanmaya erişmiş varlıklar bulunuyor. Biz henüz bu
düzeye erişmiş değiliz, ama bunun için çalışıyoruz ve iyi bir ilerleme kaydettiğimiz konusunda
bize güvence verildi. İşte bu yüzden, bizden daha az gelişkin varlıklara yardım etmemiz
konusunda bize itimat ediliyor.
223
Ölümün Ötesi
S: Bir tür rehberlik mi yapıyorsunuz? Y: Biz böyle iki yaşam arasında bulunurken, zaman
dünya katında olduğu gibi geçerli değildir. Ve dünya katında enkarne halde olan insanların
bazen yardıma ihtiyaçları olur. Biz yüksek bir katta bulunduğumuzdan, büyük bir enerji
harcamadan onlara yardım edebiliriz. Bizi bir tür rehbere de benzetebilirsiniz. Bu daha çok,
arasıra bir kardeşin size yardım etmesi gibidir. Ayrıca, yine bizim gibi iki yaşam arasında
bulunan, ama bizim kadar gelişmemiş varlıkların da, karmik ilerleme kaydedebilmek üzere
gelecek yaşamlarını plânlarken yardıma ihtiyaçları olur. Nasıl daha yüksek katlardan varlıklar
bize yardım ediyorlarsa, biz de kendi deneyimlerimize dayanarak onlara öğüt ve önerilerde
bulunuruz, ve sonra kendi kararlarını kendileri verirler. Daha yüksek katlardan varlıklar kendi
karmik düzeylerine erişmek için neler yaptıklarını ve bunların bizim karmamıza da
uygulanabilir olup olmadıklarını söylerler.
S: Bu diğer katlardaki varlıkları siz görebiliyor musunuz?
Y: Şu anda değil. Biz bu düzeye ait bir danışma kuru-lundayız ve ancak bu düzeyin ele
alabileceği şeylerle uğraşıyoruz. Ama, eğer işin içinden çıkamadığımız bir hale gelirsek, o
yüksek katlardaki varlıklarla bu podyumdaki güç sütunları vasıtasıyla temasa geçebiliriz ve
onlar gelip bize yol gösterebilirler.
S: Siz onlarla temasa geçmek için onların düzeyine çıka-mıyorsunuz, onlar sizin düzeyinize
gelmek zorundalar öyle mi?
Y: Biz onlarla, sizin katınızdaki radyo gibi bir uzaktan iletişim yöntemiyle temasa geçebiliriz.
Ama, bizimle direkt olarak temas kurabilmek için onlar bizim düzeyimize gelmek zorundalar,
çünkü biz ancak belli bir aydınlanma düzeyine erişmiş durumdayız. Biz yüksek düzeylere
çıkamayız, çünkü
224
'Danışma VÇurufu
enerji düzeyimiz henüz onlarla uyuşamaz. Ama, biz daha aşağı düzeyleri ziyaret edebiliriz,
çünkü biz zaten bu düzeylerden geçtik ve enerjimizi onlarla uyuşabilecek şekilde nasıl
ayarlayacağımızı biliyoruz. Böylece, gidip oradaki varlıklara yardım edebiliriz. Dünyadaki
yaşamlarınız vasıtasıyla karmanızı düzelttiğinizde ve buraya geri döndüğünüzde, yüksek
düzeylerde bulunan varlıklar size hangi düzeye eriştiğinizi bildirirler. Ve siz enerjinizin henüz
eriştiğiniz düzeyle uyuştuğunu görürsünüz. Siz bulunduğunuz eski düzeyleri de hatırlar ve
böylece oradaki insanlara yardım etmek için o düzeylere gidebilirsiniz.
S: Siz bulunduğunuz düzeyde büyük bir enerji harcamadan insanlara yardım edebileceğinizi
söylediniz. Başka düzeylerde bu daha fazla mı enerji gerektirir?
Y: Bu koşullara bağlıdır. Biz dünya katıyla sürekli temasta olduğumuz için, bu katta bulunan
insanlara fazla bir enerji harcamadan yardım edebiliriz. Biz bu âlemdeyken, enerjinin ya da
aydınlanmanın temelini oluşturan yapının her şeyi birbirine nasıl bağladığını görebiliriz.
Böylece, bir insanın belli bir yönde ilerlemesi için arasıra ona bir dürtü verebiliriz. Bunun çok
büyük bir şey olması gerekmez, ama bu, olayların başlangıçta ilerledikleri yön yerine bir başka
yönde ilerlemelerine neden olur.
S: En çok enerji nerede gerekir?
Y: Yüksek düzeylerle temasa geçmek daha fazla enerji gerektirir, çünkü bizim enerjimiz onlarla
uyuşmaz. Bu, enerjimizi yüksek düzeyde uygun-uyumlu bir titreşim bulabilecek kadar
yoğunlaştırma ve arındırma meselesidir. Olumsuz karmaya sahip insanları ziyaret etmek,
onlara yardım etmek istediğinizde de çok fazla enerji harcamanız gerekir. Bir insanın karması
ne kadar olumsuz ise, o kadar uyuşmazlık söz konusudur ve bu onlarla iletişim kurup onlara
yar- . dim etmeyi o kadar zorlaştırır. Bu, iki farklı mıknatısın aynı
225
ÖCümünü Ötesi
kutuplarını bir araya getirmeye çalışmaya benzer. Onların birbirlerini nasıl ittiklerini bilirsiniz.
Bunu bu tip bir durumda çalışmaya benzetebiliriz. Onlar istemeden aramızda enerji bariyerleri
oluştururlar. Onlar karmalarına ne yaptıklarının idrakinde değildirler. Bir tür karmik kısırdöngü
içine girmiş gibidirler. Biz, genelde, onları çok dikkatle gözlemlemek ve onları hassas bir
noktada yakalayıp alanlarına girerek, onlara bir umut ışığı vermek zorundayızdır. Onlara böyle
umutlu bir mesaj vermek bile, bu kısırdöngüyü kırıp karmik açıdan olumlu bir ilerleme
yapmalarına yardımcı olabr-lir. Karmaları üzerinde olumlu bir biçimde çalışan insanların
durumunu ise bir merdivenden çıkmaya benzetebiliriz. Bu çok daha açık bir durumdur ve bu
durumda onlarla temas kurmak çok daha kolaydır. Olumsuz karma üzerinde çalışan
insanlarınki ise çoğunlukla kapalı-tipte bir durumdur ve bu yüzden onlarla temas kurmak daha
zordur.
S: Belki onlar sizin orada olduğunuzu bile fark etmezler. Y: Kesinlikle. Onlar çevrelerine,
meşgul olmak istemedikleri her şeyi dışarıda bırakan zihinsel duvarlar ve enerji duvarları
örmüşlerdir.
S: Siz belli varlıklara rehber olarak atanıyor musunuz, yoksa kimi görürseniz ona mı yardım
ediyorsunuz?
Y: Belli kişilere atanmıyoruz. Biz gözetmenler gibiyiz. Bizden genel tablonun belli bir bölümünü
gözlememiz isteniyor, ve biz burada her ne zaman yardıma ya da dürtüklen-meye ihtiyacı olan
bir bölüm görsek, gidip kendi inisiyatifimize göre davranıyoruz. Her seferinde aynı kişiye
yardım ediyor değiliz. Genel olumlu-karma tablosuna yardımcı olmak için onlara yardım
ettiğimiz, bir dürtü verdiğimiz her seferinde bundan bazen belli bir kişi yararlanabilir. Ama,
genelde bu birçok insana yararı dokunan bir eylem olur. S: Bu insanların onlara atanmış
rehberleri var mı? Y: Evet, var. Ama, benim bulunduğum düzeyde biz belli
226
'Danışma %uruCu insanlardan çok, genel olaylar üzerinde çalışıyoruz.
S: Sizin normal rehberlerden daha yüksek bir düzeyde bulunduğunuzu söyleyebilir miyiz?
Böyle bir hiyerarşi var mıdır?
Y: Sanırım, karmanızın neresindeyseniz size ona göre bir görev veriliyor. Görev yanlış bir
sözcük. Siz dünyevi kattayken karmanız üzerinde çalışırsınız, ama bu çalışmayı yaptığınız
tek yer orası değildir. Siz iki yaşam arasındayken ve bizimki gibi katlarda bulunurken de
karmanız üzerinde çalışırsınız, ama farklı bir biçimde. Dünya dilleri ince farkları (nüansları)
ifade etmekten yoksun olduğu için bunu anlatmak zor. Belli insanlara rehberlik yapan varlıklar
gelişim karmalarının farklı bir yerinde bulunmaktadırlar. Onların belki her şeye daha geniş bir
açıdan bakabilmek için belli bir yönde gelişmeleri gerekmektedir ve bu tek tek kişilere
rehberlik yapma ihtiyacını da içerebilir. Onlar belki benim şimdi yaptığım şeyi çoktan
yapmışlardır; yani, belli bir sıra yoktur. Bu sizin bireysel olarak nasıl geliştiğinize bağlıdır.
Benim durumuma gelince, ben geçmişte bireysel rehberlik yapmıştım. Ve benim üzerimdekiler,
karmamın, bu sefer bu danışma kurulunda bulunmamdan çok yarar göreceğini hissettiler.
Onlar ayrıca, herkesin bu danışma kurulunda bulunma şansına sahip olup, böylece genel
tabloyu biraz olsun kavramasını istiyorlar. Bu şekilde, bizler nasıl gelişmekte olduğumuz
hakkında iyi bir fikir edinip, böylece doğru yönde gelişmeye devam edebiliriz. Genelde,
varlıklar bu danışma kurulunda bulunduktan sonra daha iyi bir genel görüşe sahip
olduklarından, karmik açıdan çok iyi bir ilerleme kaydediyorlar.
S: Siz en çok olaylarla ilgilendiğinizi, ama aynı zamanda belli insanlara yardım etmeye de
çalıştığınızı söylediniz. Siz onların rehberleriyle temas kurup, onlara da önerilerde bulunabilir
misiniz?
227
Ölümünü Ötesi
Y: Evet. Biz, bireysel rehberlik yapan ruhlarla çok yakın bir ilişki ve işbirliği içinde çalışıyoruz.
Onlar hem belli, kişilere rehberlik yapıyor hem de bizimle çalışıyorlar. Onlar bu insanlara
karmik açıdan daha çok yardım edebilmek için olayların tümüyle farkında olmak istiyorlar.
Bazen onlar bize belli bir kişinin belli bir şey yapmaya kararlı olduğunu bildirirler. Bize, bu
eylemin olayların genel gidişatını nasıl etkileyeceğini ve insanların çoğunda en olumlu etkiyi
yapmak için bu eylemde herhangi bir değişiklik yapmamızın gerekip gerekmediğini sorarlar.
Böylece, biz çok yakın bir ilişki içinde çalışırız.
S: O halde, siz bulunduğunuz düzeyden, o insanların eylemlerinin olası etki ve sonuçlarını
görebilirsiniz, öyle rni? Bir başka deyişle, siz geleceği görebilir misiniz?
Y: Eh, meydana gelmesi muhtemel olanların genel kalıplarını görürüz ve bunlar genelde vuku
bulurlar. Çoğunlukla, yol boyunca verilen diğer bireysel kararlar yüzünden onların ayrıntıları
farklıdır. Bazen kritik bir noktada, bir insan kendisini rehberinin yönlendirdiğinden tamamen
farklı bir karar alabilir ve bu, tabloyu o noktada biraz değiştirir. Bu durumda bizim yolun daha
ilerisindeki olayları biraz dürtmemiz gerekir. Ama, bu her zaman böyle olagelmiştir ve evreni
canlı ve düzensiz bir değişim içinde tutan şey de budur.
S: Siz onlara, tekrar başlangıçtaki yola dönmeleri için mi bir dürtü verirsiniz?
Y: İlle de bireysel olarak onlara vermeyiz, ama eğer onlar bir olayı etkileyen bir karar
verirlerse, daha sonra ortaya çıkabilecek olumsuz etkileri azaltmak üzere bir başka olayı
harekete geçirmemiz gerekebilir.
S: Bu şekilde onlar hâlâ istedikleri şeyi yapma özgür iradesine sahiptirler.
Y: Evet. Biz onların seçiminin genel sonucu etkilemesini önlemeye çalışırız. Herkes istediği şeyi
yapma özgür iradesi-
228
"Danışma %uru[u
ne sahiptir. Ama, eğer onlar başka birçok insanı olumsuz bir biçimde etkileyecek bir karar
vermişlerse, o zaman müdahale hakkı doğar, çünkü o birçok insan bu şekilde etkilenmeyi
seçmemiştir. Ve o olumsuz karar, sonuçta, onların özgür iradesini kısmen yok eder. Örneğin,
eğer bir insan diğer insanlar üzerinde ağır bir olumsuz etki yapacak bir karar vermiş-se, bu
etkiyi azaltmak için olayı kontrol altına alıp sınırlı tutmaya çalışırız.
S: Bunu yapmak zor gibi geliyor.
Y: Bu karmaşık bir şeydir, ama bu bizim gelişimimizin bir parçasını oluşturur ve bunu
yapmaktan hoşlanırız.
S: Eğer bu birçok insanı etkilemişse, çok geniş-kapsam-lı olacaktır.
Y: Bu sadece, işleri belli bir kalıp içinde tutma meselesidir. Bunu sizin bulunduğunuz katta size
tarif etmek zordur, ama burada bu kalıp çok açık bir biçimde görülebilir. Biz, en azından bu
danışma kurulunda, insanları ve olayları bireysel olarak görmeyiz. Biz o genel kalıbı parlak
enerji ağları olarak görürüz. Ve eğer enerji ağında bir tıkanıklık ya da karışıklık varsa, biz diğer
enerjileri kullanarak onun üzerinde çalışırız ve bu onu düzeltir, çünkü böylece ağ yeniden
bütün-lenir. Bu şekilde o, Dünya'daki olayları etkiler, çünkü herhangi bir şeyin ve her şeyin
olması ve vuku bulmasını sağlayan şey bu genel enerji kalıbıdır.
S: Ama, siz mutlak bir güce sahip değilsiniz, öyle değil mi? Siz de hatalar yapar mısınız?
Y: Hayır, biz mutlak güce sahip değiliz, ama genelde hata da yapmayız, çünkü yüksek
düzeylerdeki varlıklar bize halledebileceğimizden daha büyük bir iş verilmemesini güvenceye
alırlar. Gerektiğinde yüksek katlardan bir varlık bize hemen yol gösterecektir.
S: Tarihe baktığımızda, tümüyle kontrolden çıkmış gö-
229

Ölümünü Ötesi
rünen muazzam derecede olumsuz olaylar görüyoruz. Savaşlar gibi olumsuz olayları
kastediyorum.
Y: Evet. Ve bu kurulda bulunanlar, bu muazzam olumsuz kararlan kontrol edebilmek ve
sınırlamak için ellerinden geleni yapmışlardır. Çoğu kez bu tür şeyler, olumsuz karmalarına
öylesine saplanıp kaldıkları için hiçbir şeyin onlara nüfuz edemediği bir avuç insana dayanır. Bu
durumda onların kararlarının sonuçlan, zararı kontrol altında tutabilecek biçimde sınırlı
tutulmaya çalışılır.
S: Ama, siz tüm bunları izlediğinizi söylemiştiniz. Bulunduğunuz düzeyden, Dünya'da olup
bitecekleri görebilir misiniz? (Geleceğimizde yer alan olaylar hakkında biraz bilgi almayı umut
ediyordum.)
Y: Şu anda değil. Şu anda biz bu kurul toplantısında dünyevi katı değil, bir başka katı etkileyen
bir şeyi tartışıyoruz. Genelde biz, Dünya'daki şeylerle meşgul olurken, genel tablo ile ilgileniriz.
Biz, insanlann ve olayların bireysel görünüşünden (ortaya çıkışından) çok, karmik enerjinin
görünüşü üzerinde odaklanırız. Biz tek tek insanlara rehberlik yapan varlıklarla yakın bir
biçimde çalışınz. Bu rehberler fiziksel kattaki olayların ortaya çıkış biçimini görür ve böylece
bireylere yardım edebilirler.
S: Eğer bir insan belli bir eylemde bulunursa, onun bireysel rehberi neler olacağını görebilir
mi?
Y: Evet. Biz iki yaşam arasındaki (ölümden sonraki) halde bulunurken bazen bireysel rehberlik
yapar, bazen de böyle bir danışma kurulunda çalışırız. Bazen de her ikisini birlikte götürürüz,
çünkü bu konuda çok fazla deneyime sahip olmak diye bir şey yoktur. Ve bireysel rehberler,
genelde, ya danışma kurulunda daha önce hizmet vermiş ya da nasıl işlediğini bilecek kadar bu
kurulla yeterince yakın çalışmışlardır. Her ne zaman biz bir konuda birlikte çalışsak, onlar
genel tabloyu çok açık bir biçimde görme fırsatına sahip olur-
230
'Danışma %uru(u
lar, aynı şekilde biz de bireyler üzerinde odaklanıp, genel tablo üzerindeki çalışmamızın onları
nasıl etkilediğini görebiliriz. Böylece epey bilgi değiş-tokuşu olur. Bu sadece bir, farklı
perspektifler meselesidir.
S: Şu anda bu kurulda tartıştığınız şeyin farklı bir katla ilgili olduğunu söylemiştiniz...
Y: Evet. Kısa bir süre önce bu âleme geçmiş olan bazı ruhlar var. Onlar kısa bir süre önce
Dünya'dan ayrıldılar ve şu anda uyum sağlama sürecindeler. Fiziksel kattan spiri-tüel kata ya
da spiritüel kattan fiziksel kata geçerken, her ruhun bir alışma, ayarlanma dönemine ihtiyacı
olur. Karmaları üzerinde yeniden çalışmaya başlayabilmeleri için yeni durumlara alışmaları
gerekir. Bu ruhlar bu alışma döneminden geçerken, danışma kurulu toplanır ve onların
durumunu ve ihtiyaçlarını tartışır. Onların, bulundukları bu yeni aşamada karmalarını
geliştirmelerine en iyi nasıl yardım edebileceğimizi tartışırız. Belli bir spiritüel katta bu alışma
dönemini geçiren bazı ruhlar var. Biz birlikte son ayrıntıları be-lirliyoruz, böylece hazır
olduklarında onlarla temas kurup yardım edebiliriz. Böylece onlar, fiziksel kata dönme
zamanları gelmeden önceki bu dönemi yapıcı bir biçimde kullanabilirler.
S: Onlar o âleme geçer geçmez, onların çevrelerinde, oraya alışmalarını kolaylaştıracak belli
tipte bir ortam oluşturulur mu?
Y: Ruhsal gelişimlerine bağlı olarak, evet. Onların kişisel rehberleri bizimle çalışırlar ve biz
onların enerji titreşimlerine ve karmik gelişimlerine bakarak hangi ruhsal gelişim düzeyinde
olduklarını belirleyebiliriz. Onlar bu âleme geçtiklerinde, önce ele alabilecekleri, başa
çıkabilecekleri şeyi algılarlar. Ve genelde, eğer o sırada geçmiş yaşamlarında birlikte oldukları
bir ya da birkaç ruh hâlâ spiritüel katta bulunuyorsa, biz onların bu yeni gelenleri karşılayıp, bu
geçişe yar-
231
Ölümünü Ötesi
dim etmelerini sağlarız. İlk ayarlamayı yapmalarına yardımcı olmalarını sağlarız, çünkü bu ilk
alışma-ayarlanma daima en zorudur. Ama, onlar artık bu âleme geçtikleri ve yeni bir varoluş
katında bulundukları gerçeğini kabul ettikten sonra, artık onlara bu yeni duruma alışmaları için
zaman verilmesi gerekir. O zaman geçirildikten sonra, fiziksel katta geçirilmiş deneyimler artık
o kadar canlı bir biçimde hatırlanmaz, ve böylece onlar olayı spiritüel perspektiften düşünmeye
başlayabilirler. O zaman onların gelişmeyi sürdürmelerine yardımcı olabiliriz -ta ki onlar
yeniden fiziksel kata girmeye hazır olana dek.
S: Böylece onlar büyük bir şok yaşamamış olurlar...
Y: Doğru. Bu âleme geçiş zaten bir şok yaşatır, ama biz bu şoku mümkün olduğunca
azaltmaya çalışırız.
S: O halde, bu oluşturulan ortamlar herhangi bir şey olabilir. Ben daima bunu merak
etmişimdir. Ölümden dönme deneyimi geçirenlerin, geri döndüklerinde aynı sahneleri tarif
ettikleri de oluyor.
Y: Evet. Onlar fiziksel ile spiritüel kat arasındaki bari-yere yaklaştıklarında gördükleri şeyi tarif
ediyorlar. Bu bari-yere yaklaşırken görülenler genelde birbirine çok benzer, çünkü siz spiritüel
âleme girebilmek için aynı tipte enerji alanlarından geçmek zorundasınız. Ama bir kez, "tünelin
ucundaki parlak ışık" diye tarif edileni -ki bu parlak ışık ba-riyerin ta kendisidir- geçtikten
sonra, gördükleri şey bireysel gelişimlerine göre değişir.
S: ölümden dönenler, bazı sahneler ve insanlar gördüklerini söylüyor, bunları tarif ediyorlar, ve
bazen bu bir tünelden geçmeye benziyor. Ama, tüm bunlar o bariyere götürüyor, öyle mi?
Y: Evet. Bu durumda geçirdikleri şok yüzünden onlara en kısa sürede yardım edilmesi gerekir.
Bedeni bırakmak soluk alıp vermek kadar doğal bir eylemdir. Ama, fiziksel kat-
232
'Danışma JÇurufu
tan spiritüel kata geçme eylemi sistemleri üzerinde bir şok etkisi yapabilir. Ve gördükleri o
sahneler onları bu âleme geçmeye hazırlandıkları gerçeğine hazırlamak, kendilerini
sağlamlaştırmalarına yardımcı olmak için gösterilir.
S: O halde, bir kez o ışığı geçtikten sonra artık fiziksel bedene geri dönemezler, öyle mi?
Y: Evet. Bu ışığı bir kez daha ancak bir başka bedene girmek üzere geçebilirler.
S: Ruhu bedene bağlayan bir kordon olduğunu duydum.
Y: Evet, ve siz o parlak ışıktan geçtiğinizde, bu ışık yoğun bir enerji alanı olduğundan o
kordonu koparır. Astral bedeni fiziksel bedene bağlayan kordon bir tür enerjidir. Ve siz o enerji
bariyerinden geçtiğinizde, o erir gider.
S: O halde, ölüm deneyimlerini tarif edenler sadece o bariyere kadar gitmişlerdir. Onlar ışığa
doğru çekildiklerini hissettiklerini ve sonra geri döndüklerini söylüyorlar.
Y: Çünkü henüz onların gitme zamanı gelmemişti. Öldükleri zaman aynı çekim hissini duyarlar,
ama bu sefer bu geçişi tamamlarlar. Ve bu çok hoş bir deneyimdir. Sadece o büyük bir
değişimdir ve bu açıdan bir şoktur.
S: ölümden dönen insanlar, bu deneyimden sonra yaşamlarının değiştiğini söylüyorlar.
Y: Evet, öyle olmalı. Bu tür deneyimleri, genelde, karmalarında bir çıkmaza giren insanlar
yaşarlar. Ve onlar bu kalıptan gerçekten kurtulmak istemezler. Bunu gören rehberleri, onların
anlayışlarını sarsıp, karmalarını olumlu bir yöne yöneltmelerini sağlamak için onlara böyle bir
deneyim yaşatırlar.
S: O halde, "öbür tarafa geçmek" sözüyle, o enerji bariye-rini geçmek kastedilmektedir.
Y: Evet. Bunun için dünyevi dillerde birçok benzetme vardır. "Ürdün Nehri'ni geçmek", "perdeyi
geçmek" ya da
233
ÖCümünü Ötesi
"öte yana geçmek" -tüm bu benzetmeler, deneyimin bu kısmına atıfta bulunur. Ben sizin aşina
olduğunuz terimleri kullanmaya çalışıyorum. "Eski giysilerinizi bırakıp yeni giysilere bürünmek"
benzetmesi, bu bariyerden geçerken enerji kordonunuzun erimesini ve yeni bir varoluş
düzeyine geçmeyi ifade eder.
S: Onlar o sırada çevrelerinde herhangi bir şey, herhangi bir manzara görürler mi?
Y: Onların bu bariyerden geçtikleri zaman gördükleri tek şey parlak bir enerjidir. Ve onlar
temizlendiklerini hissederler, çünkü bu enerji onların ruhsal titreşimlerini eriştikleri düzeye
uyum sağlayacak biçimde ayarlar. "Ürdün Nehri 'nde* yıkanıp paklanmak," sözü bunu ifade
eder. Onlar bir kez bu âleme geçtiklerinde, burada geçirdikleri ayarlanma döneminde, ilk önce
fiziksel kattan hatırladıkları ya da o katta imgelediklere şeylere benzer bazı sahneler
görebilirler, ama bunlar onların imgeleyebildiklerinden çok daha kusursuz ve güzeldir. Sonra,
onlar o kata ayarlanıp alıştıklarında, bu sahneleri kendi zihinlerinin yarattığını fark eder ve
bulundukları düzeyi gerçek haliyle görmeye başlarlar. Ama, bu çok yumuşak bir geçiştir, çünkü
burada sadece zihinlerinin hazır olduğu şeyi görüp deneyimlerler. Her şeyi gerçekte olduğu gibi
görene kadar zihinleri bu sahneleri yaratır.
S: Peki, her şey gerçekte nasıldır?
Y: Bu sizin hangi düzeyde bulunduğunuza bağlı bir şeydir. Her şeyin gerçekte nasıl olduğunu
tarif etmek zordur, çünkü dünya katındaki fizik yasaları burada geçerli değildir. Örneğin,
genellikle, bir insan kendini bir yerde hayal etmek isterse, bir gezegenin üzerinde ve
çevresinde belli şeylerle hayal eder. Ama, spiritüel katta bu ille de böyle olmaz. Siz değişik
özelliklere sahip belli tipte bir enerji alanında bulu-* Ürdün Nehri, aynı zamanda, Hz. isa'nın
Vaftizci Yahya tarafından suyla vaftiz edilip Kutsal Ruh'la birleştiği nehirdir. (Ç.N.) .
234
'Danışma "KjıruCu
nabilirsiniz. Ve sizin bu enerji alanı ve bu alanda bulunan diğer varlıklar ile etkileşiminizden
dolayı çeşitli olaylar meydana gelir. Bu yüzden, bu bulunduğunuz kata bağlı bir şeydir. Bazen,
daha önce deneyimlemiş olduklarınız ile o sırada gördüklerinizi kıyaslamanız, arada bağlantılar
kurmanız için size görsel benzetmeler sunulur.
S: Danışma kurulu toplantısına geri dönmek zorunda mısınız? Size engel olmuyorum, değil mi?
Y: Hayır, kesinlikle. Çünkü her ne zaman sizin katınızdan anlayışlı ruhlar bu kuruldaki ve bu
kattakilerle temas kursalar, onlara mümkün olduğunca açık yanıtlar vererek yardım etmek de
bizim karmamızın bir parçasını oluşturur. Ve insanların karmalarında ilerleme kaydedebilmeleri
için yüksek katlardan daha çok bilgiyi sizin katınıza getirmek de sizin ve bu deneğin karmasının
bir parçasıdır. Tüm bunlar genel kalıbın bir parçasıdır.
S: İşte bu yüzden, bu karmaşık bilgileri insanların anlayabilecekleri şekilde ifade etmeye
çalışmak zorundayım. Bu ise çok önemli ve zor bir iş.
Y: Ben de bu yüzden konuyu benzetmelerle açıklamaya çalışıyorum.
S: Evet, onlar benim bu konuyu kavramamı kolaylaştırıyor. Ve bana verilebileceğiniz her türlü
bilgiye açığım, çünkü bazen ne soracağımı ya da hangi yöne gittiğimizi bilmiyorum.
Y: Aklınıza gelen düşünceleri aslında rehberiniz sormanız için size ilham etmekte. Yaratıcı
yanınızla teması sürdürün ve aklınıza birden geliveren o sorulara açık olun, onları sormaktan
kaçınmayın. Ve biz de bu taraftan size, insanların anlayabilecekleri şekilde bilgi aktarmayı
sürdüreceğiz.
S: Biz artık insanların bunları bilmelerinin zamanının geldiğine inanıyoruz.
235
Ötümünü Ötesi
Y: Evet, öyle. Size bu düşünceyi de rehberiniz verdi, çünkü biz burada insanların bir şeyleri
öğrenmeye hazır hale gelip gelmediklerini daha yetkinlikle görebiliyoruz.
Bana, bu danışma kurullarına ek olarak, bunların üzerinde sayısız düzeyde kurullar olduğu da
söylendi. Bu konuda bir sınır olup olmadığını bilmiyorum, çünkü bana tüm evrenlerin
üzerindeki evrensel kurullardan ve ayrıca Yaradan düzeyinde kurullardan söz edildi. Bu
düzeydeki varlıklar Tanrı ile birlikte-yaratan sayılıyorlar ve bunlar yeni evrenler ya da gereken
her neyse onu -sonsuz bir biçimde- yaratma işini sürdürüyorlar.
Sanırım, ölümlü zihinlerimizin tüm bunları anlayıp kavramasını bekleyemeyiz. Ama yine de,
bizim mümkün olduğunu hayal edebileceğimizden daha fazlasının var olduğunu bilmek
büyüleyici bir şey.
236
14 KAYDETME
Kaydetme olgusu, hipnoz altındaki bir erkek deneğe bir soru sorduğumda rastlantısal bir
biçimde ortaya çıktı.
S: Siz Dünya gezegeninde birçok yaşam geçirdiniz mi?
Y: Bu benim bu gezegen üzerindeki ilk fiziksel yaşamım, ilk gerçek enkarnasyonum. Ben birçok
varlığın deneyiminin kaydına sahibim ve birçok varlığa da yardım ettim. Ancak, bu benim
Dünya'daki ilk fiziksel enkarnasyonum.
Ne demek istemişti? Bu biraz kafa karıştırıcı bir yanıttı, çünkü biz birlikte ilk çalışmaya
başladığımızda, bu gezegende yaşanmış dört yaşam üzerinde konuşmuştuk. O hipnoz
seanslarında ne olup bitmişti? '
S: O halde, üzerinde konuştuğumuz diğer yaşamlar gerçek değildi, öyle mi?
Y: Onlar kayıtlar ve yardımlardı, gerçek fiziksel enkar-nasyonlar değildi.
Geleneklere karşı bilgi arayışımda şaşırtıcı birçok açıklamayla karşılaşmıştım, ama bu son bilgi
beni gerçekten şok etmişti. "Kaydetme" diye bir şey hiç duymamıştım. Deneklerle yaptığım
çalışmaların sonucunda edindiğim bilgiye göre, bir hayatı ya yaşardınız ya da yaşamazdınız.
Diğer alternatif ise bu deneğin tüm bunları hayal etmesi olabilirdi. Bir
237
Öfüntün Ötesi
bilginin gerçek mi yoksa hayal ürünü mü olduğunu ayırt etme konusunda kendimle daima
övünmüşümdür. Geçmiş yaşamlarla ilgili açıklamalar hakkında okuduğum hiçbir şey kaydetme
diye bir şeyden söz etmiyordu. Kafam karışmıştı. Eğer bir yaşam gerçek fiziksel enkarnasyon
olmazsa, o zaman neyle meşgul olduğumu nasıl bilecektim?
iS: Yani siz, bazı ruhların bir enkarnasyona başlarken, başkalarının geçmiş yaşam bilgilerini
kaydederek geldiklerini mi söylemek istiyorsunuz?
Y: Onlar, Akaşik Kayıtlar'dan bilgi çekip, bu bilgiyi ruhlarına kaydedebilirler ve bu onların
deneyimi olur.
Diğer araştırmacılar, Akaşik Kayıtlar'ın sadece olayların, duyguların ve öğrenilen derslerin
kayıtlarını içerdiğini, ama asla bunların zamanından söz etmediğini bildirmişlerdir.
¦S: Benim, bir hipnoz çalışması yaparken ikisi arasındaki farkı nasıl ayırt edebileceğimi söyler
misiniz?
Y: Hayır, çünkü bu farkı ben bile ayırt edemem. Eğer ben bir deneyimi kaydetmişsem, bu
kayıt, onu gerçekten de-neyimlediğimde olduğu kadar gerçektir. Tüm duygular, anılar, o
yaşamla ilgili hemen her şey o kayıtta yer alır. Bu yüzden, o deneyime tamamen gömülmüş
olacağımdan, benim görüş noktamdan bakarak aradaki farkı söyleyemem, Böylece, bir
gezegende daha önce asla bulunmadığınız halde, orada geçirilmiş binlerce yıllık deneyime
sahip olabilirsiniz.
S: Bunu yapmanın nedeni nedir?
Y: Eğer bir varlık daha önce Dünya'da hiç yaşam geçir-memişse ya da son kez enkarne
olduğundan bu yana uzun bir zaman geçmişse, onun bu deneyim için başvurabileceği bir
nokta, ilişki kurabileceği bir şey yoktur. Eğer bu varlık bu kayıtların yardımı olmadan bu
gezegene gelirse, burada
238
%ay£etme
kendini tümüyle kaybedebilir. Bu durumda o, adetleri, dinleri, siyasetleri anlamaz ve sosyal bir
çevrede nasıl davranacağını bilemez. Yani, eğer o varlığın bilinçaltında önceki dünyevi
deneyimlerden kaynaklanan bu tür bilgiler yoksa, o zaman bu kayıt gerekli olur. Bu insanın
kendisini rahat hissedebilmesi için başvurabileceği ve geçirdiği günlük deneyimlerle
kıyaslayabileceği bir şeylerin olması gerekir. Eğer bu böyle olmasaydı kişi tam bir uyumsuzluk
duygusu hissederdi ve o, başvurabileceği deneyimler biriktirene, yani geriye bakıp da kişisel
tarihine benzer bir şeyler görene dek bu böyle sürerdi. Ki bu da ancak hayatın daha geç
döneminde olabilirdi. Ancak, bunu deneyimlemek zorunda kalmaktan kaynaklanan karmaşa ve
uyumsuzluk her türlü öğrenimi yadsıyıp reddedecekti, çünkü bu uyumsuzluk tüm öğrenilenleri
daima kendi süzgecinden geçirecek, filtreleyecekti. Tüm öğrenim bu uyumsuzlukla renklenecek
ve sonuçta bu bir öğrenim olmayacaktı. Bu yüzden, enkarne olan varlığın bu tümüyle yabancı
olduğu yeni çevrede ve deneyimlerde kendini rahat hissetmesi için bu kaydın yapılması
gerekir. Aksi takdirde, bir fikir tartışması gibi basit bir şey bile bu varlığın dehşete kapılıp
tümüyle boşalmasına yol açabilir. Bu masumların, insanın aşina olduğu öfke ya da korku ile
ilgili hiçbir deneyimleri yoktur. Böyle bir durum onları iyice güçsüz ve etkisiz hale getirir, adeta
felç eder. Bu gerçek bir travma olabilir.
Birçok insan tüm bunların çevre tarafından koşullandı-rıldığına inanır. Bir bebeğin zihninin
tümüyle temiz olduğuna ve onun tüm bilgiyi büyüdükçe ve yaşadıkça öğrenip sindirdiğine
inanılır. Öyle görünüyor ki biz bilinçaltı anılarımıza sandığımızdan daha çok dayanıyoruz. Bunu,
günlük yaşamlarımızda sürekli olarak kıyaslamalar çektiğimiz bir bilgisayar bankasına
benzetebiliriz. Bu yeni fikre göre, dünyada ilk kez enkarne olup yabancı bir kültürle karşılaşan
bir
239
ÖCümün Ötesi
ruhun, çevreye alışıp uyabilmek için başvurabileceği geçmiş anıları olması gerekiyor. Tüm bu
fikir benim için çok şaşırtıcıydı ve tamamen yeni bir düşünce yolu açmıştı. Bu benim
tekrardoğuşa tüm bakışımı değiştirebilirdi.
S: Ama, insanları transa soktuğumda onların gerçek bir yaşamı mı hatırladıklarını, yoksa bir
kaydı mı aktardıklarını nasıl anlayabilirim?
Y: Bunu neden bilmek istediğinizi sorabilir miyiz?
S: Şey, bu belki kanıtlamaya çalıştığım şeyi kanıtlamama yardımcı olur. (içimden güldüm,
çünkü bu gelip, "Neyi kanıtlamaya çalıştığıma" dayanmıştı. O ise bu düşüncemi algılamış
gibiydi.)
Y: Peki, neyi kanıtlamaya çalışıyorsunuz?
S: Ben tekrardoğuşun bir gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışıyorum, çünkü birçok insan bu
kavrama inanmıyor. Bir deneği geçmiş yaşamına götürerek ve onun o zaman diliminde
yaşadığını kanıtlayarak ben bu kavramı doğrulamaya çalışıyorum. Ama, eğer bir insan geçmiş
yaşamını değil de sadece böyle bir kaydı hatırlıyorsa, o zaman da tekrardoğuş kavramını
doğrulamış olur muyuz?
Y: Evet, çünkü bu deneyim o anda konuştuğunuz varlık tarafından yaşanmamış olsa bile,
gerçekten yaşanmıştır. Ancak, verilen tüm bilgi, o anda o bedende bulunan ruhla ko-
nuşuyormuşsunuz gibi, aynı olacaktır. Kayıtlar gerçekte o ruhun bir parçası haline gelir ve o
ruhla birlikte taşınırlar.
S; Bu bazen birden fazla kişinin aynı geçmiş yaşamı yaşamış görünmesinin nedenini açıklar
mı? Örneğin, birden fazla insan geçmiş yaşamında bir Kleopatra ya da bir Napol-yon olduğunu
iddia etmiştir. Burada da belli kayıtlar mı söz konusudur? (Gerçi ben böyle bir şeyle
karşılaşmamıştım, ama bu, tekrardoğuş konusuna kuşkuyla yaklaşanların öne sürdükleri karşı
tezlerden biriydi.)
240
'Kaydetme
Y: Kesinlikle. Çünkü... {doğru sözcüğü bulmakta zorlanıyordu) bu kayıtlarda bir mal sahipliği
söz konusu değildir. Onlar herkese açıktır. Ve böylece, kimin gerçekten o insan olduğunu kesin
olarak saptamaya çalışmak yararsız hale gelir, çünkü bu anlamsızdır.
S: Bu, insanların tekrardoğuş kavramına karşı ileri sürdükleri savunmalardan biri. Onlar, birçok
insan geçmiş yaşamında aynı kişi olduğunu iddia ediyorsa, o zaman tekrardoğuşun bir gerçek
olamayacağını söylüyorlar.
Y: Onların bilgi alanlarını ve anlayışlarını genişletmeleri gerekiyor. Onlara bu dar görüşlü
inançlarına aykırı düşen gerçekler sunulmuştur ve böylece farkındalıklarını genişletmeleri için
onlara meydan okunmaktadır.
S: O halde, bir insanın gerçek Kleopatra olup olmaması önemli değildir. Biz yine de
Kleopatra'nın yaşamıyla ilgili bilgiye ulaşabiliriz.
Y: Bu gerçek ruh ile ya da aynı kaydı yapmış yüzlerce ruhtan biriyle kolayca doğrulanabilir. Bu
hiç fark etmez.
S: Ama, farklı insanlar bu kaydı farklı bir biçimde algılamazlar mı? Kleopatra'nın yaşamını
kaydetmiş iki kişinin kavramları farklı olmaz mı?
Y: Çok güzel bir soru. İnsan deneyimi bir filtre gibidir ve bu filtreden geçen algıları renklendirir.
Böylece, Kleopatra deneyimini kaydeden bir denek, eğer o Kleopatra enkar-nasyonundaki bir
deneyimi kabullenemiyorsa, o zaman o varlığı karışıklığa düşürmemek için o deneyim silinir ya
da değiştirilir.
Bu sözler, bazen ortaya çıkan yanlışları açıklayabilir miydi? Bu, insanların yaptıkları
araştırmaları kendi amaçlarına uygun biçimde, kendi görüş noktalarını kanıtlayacak biçimde
anlayıp kullanmalarına benzemiyor muydu?
241
Ölümün Ötesi
S: Bu yine de doğru olacaktı, bu sadece ona farklı biçimlerde bakış olacaktı.
Y: Doğru. O mümkün olduğunca doğru -ama en rahat biçimde- sunulan bir portre olacaktı.
S: Bu ayrıca paralel yaşamları, yani bir insanın aynı anda iki yaşam sürmesini de açıklar mı?
Y: Evet, paralel yaşamlar hakkındaki paradoks ya da aykırılık böyle ortaya çıkar. Bu sadece,
bir insanın enkarnas-yonunu etkili bir biçimde sürdürebilmek için sosyal deneyimler edinmesi,
yasaları, kuralları, adetleri bilmesi meselesidir. ¦S: O halde, onun kanıtlanıp kanıtlanamaması
gerçekten önemli değil.
Y: Kesinlikle. Maksat nedir? Bir insanın "geçmiş yaşamlarının" izini sürerek binlerce yıl geriye
gidebilirsiniz, ama aldığınız sonuç hiçbir işe yaramayabilir. Öte yandan, bu kayıtların
hatırlanması sonucunda birçok şey öğrenebilirsiniz. Sadece kaydın sahibi olan denek değil,
bunu işitip okuyanlar da birçok şey öğrenebilir. Bu yolla epey bilgi paylaşı-labilir.
S: Sizin ya da bir başkasının hangi kayıtlara sahip olacağınıza nasıl karar veriliyor? Belli
bireyler için belli kayıtlar mı seçiliyor?
Y: Kayıt, o enkarnasyonun hedeflerine göre belirleniyor. Örneğin, eğer bir insan bir lider, bir
başkan olacaksa, o, kabile liderlerinden, geçmiş başkanlara kadar, belki bir belediye
başkanından bir hırsızlar çetesi şefine kadar çeşitli lider düzeylerinden kayıtlar edinebilir. Eğer
önem verilen nokta yönetmek ise, yönetici bir yapının birçok kaydı kullanılabilir ki o varlık
liderlik işine aşina olabilsin. Ayrıca, bu arada alçak gönüllülüğü, sabrı, neşe ve eğlenceyi
öğrenmek gibi ikinci ve hatta üçüncü avantajlar da vardır. Bu kayıtlarda çok sayıda deneyim
bulunur. Kayıt yöntemi beni aşıyor. Sonuç
242
"Kaydetme.
ise birçok yaşamı belki aynı anda, belki birbirini izleyerek deneyimlemektir. Burada önemli
olan, başka insanların deneyimlerinden dersler almaktır. Bu dersler paylaşılır. Bu yaşamda her
birimizin sahip olduğu deneyimler, bu yaşamların sonunda, onları kullanabilecek varlıkların
kullanımına hazır kayıtlar olacaktır. Her bir yaşamı bir kütüphanedeki kitap olarak kabul
edersek, bu kayıt işlemini de o kitabı okuyup hemen anlamaya benzetebiliriz.
S: Yani, sanki o yaşamın enerjisi bir kitapta depolanıp bir kütüphaneye koyulur ve bu bilgiyi
kullanmak isteyen her varlık bu yaşamı kaydedebilir.
Y: Doğru. Belli bir yaşamı kaç varlığın kullanabileceği ile ilgili bir sınırlama yoktur. Aynı anda
binlerce insan aynı deneyimi kaydedebilir. Kayıtlar enkarnasyondan önce seçilir. Bu anlaşılması
güç olan karmaşık bir yöntemdir. Ama, tüm geçmiş yaşamlara girebilen bir ana bilgisayar
olduğunu düşünebilirsiniz. Ve böylece, bu yaşamdan ne bekleniyorsa, ona göre uygun kayıtlar
seçilip enkarne olacak varlığa yüklenir. İşleri bunu yapmak olan bir varlıklar hiyerarşisi vardır.
Bunu yönetip izleyen bir kurul vardır. Onlar enkarne olan ruha yardım ederler. Bu bilgisayar ya
da kurula, bilginin alınacağı varlıkların misyonları ve geçmiş deneyimleriyle ilgili tüm bilgi
verilir. Ve böylece, kayıtlarda depolanan o geçmiş yaşamlar arasında uygun bir seçim yapılır ve
bu kayıt yeni başlayacak deneyimle birleştirilir. Tüm anılar, tüm düşünceler, tüm duyumlar,
gerçek bir yaşamın sahip olabileceği her şey orada olduğu gibi bulunur. Bu o eski yaşamın bir
hologramı, üç-boyutlu bir özetidir. Tüm deneyimler, anılar, duygular o ruha kaydolur ve o
ruhun bir parçası olur. Bu bilgi o enkarnasyon sona erdikten sonra da taşınır, o bu varoluş
âleminde yaşamış olmanın bir armağanıdır ve böylece bu ruhun kalıcı bir kaydı olur.
S: Ama, bir insan bir hayatı gerçekten yaşadığında, o
243
Ölümün Ötesi
yaşamı günbegün yaşama deneyiminden çok şey kazanır. Bir
varlık böyle bir kayıttan da aynı değeri elde edebilir mi?
Y: Siz karmik bir görüş noktasından konuşuyorsunuz ve biz bunun doğru olmadığını
söyleyebiliriz. Çünkü kayıt sadece başvurulacak bir referans verir. O karmanın halledilmesine
yardımcı olmaz. O sadece karmayı halletmekte kullanabileceğiniz ek bir gereçtir. Eğer herkes
kayıt yapsaydı, o zaman hiç kimsenin gerçek yaşamları deneyimlemeyeceği bir durma
noktasına gelinirdi, bir paydos olurdu. Ve eninde sonunda, kaydedilecek yeni bir yaşam, yeni
bir bilgi kalmazdı. Bu yüzden, bu kayıt kütüphanesine katkıda bulunacak gerçek yaşamlar
vardır ve olmalıdır.
S: Evet, bir süre sonra ruh gerçek deneyime kestirme yollardan ulaşmayı tercih edebilir.
Y: Bazı ruhlar için kestirme yollar uygundur, bazıları için de değildir. Bu denek, şimdi uygun
olan bir yaşamı yaşamaktadır. O bir başkasının bu hayatı deneyimlemesini bekleyip ondan bu
kaydı alabilirdi, öyle değil mi? Ancak, bu durumda gerçek deneyim öğrenilmiş olmayacaktı.
Burada ruhun özgür iradesi vardır, bu kayıt bir başkasının değil, o ruhun özgür iradesiyle
yapılır. Bu kaynak kayıtları sunar, ama son kararı birey verir. Eğer bir ruh bir kaydı herhangi
bir nedenle kabul edilemez bulursa, onu reddetme hakkına sahiptir.
S: Bir başka deyişle, bu sizin doğuştan sahip olduğunuz ve yaşamınız boyunca kullandığınız bir
bilgidir.
Y: Kayıtlar doğum zamanında tamam haldedir. Ama, gerektiğinde başka kayıtlar da edinilebilir.
Bunu bir yolculuk için bir bavul hazırlayıp, yolculuk sırasında da bir şeyleri yanınıza almayı
unuttuğunuzu fark etmenize benzetebiliriz. Ve böylece, yol boyunca yeni kayıtlar yapabilirsiniz.
Bir harita üzerine konan tamamlayıcı sayfaları bilirsiniz. Örneğin, elinizde Birleşik Devletler'in
coğrafi sınırlarını gösteren
244
%aydetme
bir harita olabilir, ama bu harita eyaletlerin siyasi sınırlarını göstermeyebilir. Ama, bu sınırlar
da o haritanın üzerine konan saydam sayfalarda bulunur. Saydam sayfalar birbirinin üzerine
örtüldüğünde harita tamamlanır. Kayıtları da buna benzetebiliriz. Bu kayıtlar birçok farklı
biçimde üst üste konabilir, birini bir rüyada, birini bir fiziksel deneyimde yüklenebilirsiniz. Bu,
ailede birinin ölümü ya da işini kaybetmek gibi sarsıcı bir deneyim olabilir veya insanın içsel
olarak açılmasına neden olan herhangi bir deneyim olabilir. Bu ister sevinç, ister acı verici bir
deneyim olsun, burada önemli olan insanın kendini açmasıdır. Ve gereken kayıt kişi tarafından
fark edilmeden kaydedilecektir. Ama, siz hiçbir kayıt almadan birçok hayat da yaşayabilirsiniz.
Kayıtlar sadece yardımlardır. Onlar herkes için gerekli değildir.
S: Şöyle bir fikir aklıma geldi, örneğin, isa'nın yaşamını sıradan bir insan da kendine
kaydedebilir mi?
Y: Bu yaşam da kaydedilebilir ve tarih boyunca kullanılmıştır. Bu kullanıma sunulmuş son
derece istisnai bir ya-' samdır. Bu yaşam, insanlığın ulaşmaya uğraştığı tüm idealleri barındırır.
S: İsa'nın yaşamının prensiplerini mi demek istiyorsunuz?
Y: Evet. Enkarne olan birçok kişi şu anda bu kayda sahiptir. İsa, mevcut bu tekâmül için, bu
gezegenin şifa bulması için bir kaynak olarak gelmiştir. Bu, "Mesih Bilinci" denen şeydir. Ve bu
yolu, İsa gibi, insanlığın dostu ve şifacısı olarak yürüyen her insan bu kayda sahiptir. Ve onlar
kendi gelişimlerinde belli bir bilinç haline eriştiklerinde bu kaydı hatırlayabilirler.
S: Bu, Hristiyanların "yeniden doğmak" dedikleri, bir insanın yaşamının tamamen değişmesi
deneyimine karşılık gelen bir şey midir? Onlar Mesih kaydını aldıklarında olan bu mudur?
245
ÖCümün Ötesi
Y: O bu kayda uyanmaktır, ve o "yeniden doğmak" olarak algılanır. Birçokları bunu Mesih'in
yaşamlarına girmesi olarak tarif eder, ki gerçekte O her zaman oradadır. Bunu dolapta bir
mücevher bulmaya benzetebiliriz.
S: Bu durumda, onlar buna uyandıklarında, o onların yaşamlarını değiştirir. Böylece, onların
bilinçlerinde, artık Mesih bilincinde iş görmelerini sağlayan bir değişim mi meydana gelmiş
olur?
Y: Onlar içsel katlarında Mesih Bilinci ile iş görmektedirler. O zaman Mesih Ruhu kalpteki ebedi
ateşe getirilir ve koşulsuz sevgi ateşi olarak yanar.
S: O halde, bu birçok insan tarafından deneyimlenen gerçek bir deneyimdir.
Y: Doğru. Bu, karanlıkta yakılan bir ışık gibi çok derin bir deneyimdir.
S: Ben daima, yaptığım iş ile kimi Hristiyan'ın yaşadığı deneyim arasında bir ilişki
kurabileceğimi ve onlara arada bir çatışma olmadığını gösterebileceğimi düşünmüşümdür.
Y: Burada sadece terminolojiler değişiktir. Bu deneyimlerin nasıl isimlendirileceği konusunda
yapılan tartışmalardan çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu sadece bir anlambilim (semantik) ya da
bir etiketlendirme meselesidir, insanların dinsel yönelimleriyle ilgili bir meseledir. Her biri onu
dene-yimlediğinde başka bir isim verir ve tartışma bundan çıkar. Her insan kendi kavramı ya
da algısının daha doğru olduğunu düşünür. Ve bu etiketlendirmeler onların "görünmeyen"e
dayanmalarını sağlayan koltuk değneklerine dönüşür. O zaman, etiketlendirme
etiketlendirilenden daha önemli hale gelir.
S: Bu deneyimler sadece Hristiyanlık dinine özgü bir şey midir?
Y: Onlar başlangıçtan beri tüm insanlığın yaşadığı ben-
246
'Kaydetme
zer deneyimlerdir. O tüm dini veçhelerde ve tüm kültürler yoluyla tekâmülde yer alır. Dediğim
gibi, aynı anda binlerce insan aynı deneyimi kaydedebilir. İsa, bu gezegende Mesih bilincinin
tek enkarnasyonu değildi. Bu gezegende bu kavramları her dinden, İsa ve Buda gibi,
aydınlanmış birçok varlık temsil etmiştir.
S: Yani, ona ne isim verirseniz verin, "gerçek gerçektir." Yani, insanların sandıkları kadar
farklılık yok...
Y: Doğru. Sadece sınıflandırma, etiketlendirme ve buna eşlik eden bir tartışma ve çekişme var.
Bu insanların bu eti-ketlendirmelerin altında yatanı görmelerini, gerçeği görmelerini sağlamak
için çaba gösterilmesi gerekiyor.
247
15
BEDENE-GİRENLER
Bir "bedene-giren" (walk-in) ile hiç beklemediğim bir anda, spontane bir biçimde iletişim
kurdum. Zaten böyle bir şeyi önceden tahmin etmek de olanaksız olurdu. Hipnoz altında
doğum deneyiminden geçen deneklerimin büyük çoğunluğu bu hayata geleneksel tarzda gelişi
yeniden yaşar. Bu yüzden ben, fiziksel bedene bu çok farklı biçimde girişi duymaya hazır
değildim.
Deneğim olan genç kız bu hayata doğuşunun öyküsünü bana anlatmıştı. O bana, annesinin
evde yaptığı doğum sırasında ölü doğduğunu söylemişti. Doktor onu sağaltmak için çaba
göstermiş ama bunu başaramamış ve annesiyle meşgul olmak için onun ölü bedenini bir
kenara bırakmak zorunda kalmıştı. Ancak, halasının müdahalesiyle bebek yeniden yaşama
dönmüştü. Doktor ona, uğraşmanın bir yararı olmayacağını söylemesine rağmen, halası onun
cansız bedenini sağaltmak için birkaç dakika boyunca durmadan uğraşmış ve en sonunda
bebeğin zayıf ağlaması duyulmuştu. Bu öykü genç kıza yaşamı boyunca anlatılmıştı. Ve ailesi,
eğer halasının ısrarı olmasaydı genç kızın bugün hayatta olmayacağına kuvvetle inanıyordu.
Gerçekten neler olup bittiğini anlamak için onu o doğum deneyiminden yeniden geçirmek
istedim. Denekler bunun gibi geri gidişlerin çok yararını görmüşlerdir. Onlar
249
Ölümün Ötesi
özellikle yakın aile üyelerinin duyguları ve tutumları konusunda daha büyük içgörüler
almışlardır, çünkü bebeğin hamilelik ve doğum öncesinde olan biten her şeyin tümüyle
farkında olduğu kanıtlanmıştır.
Bu genç kızın doğum sırasında o bebeğin bedeninde olmadığından, bir nedenden ötürü bu
bedene girişi ertelediğinden emin olacak kadar yeterince deneği doğum deneyiminden
geçirmiştim. Belki o sırada o hâlâ öbür kattaki okulda öğretmenleri ve üstatlarıyla konuşuyordu
ve bu yüzden bedene girmekte gecikmişti. Belki o bu yaşama gelme konusunda bir tereddüt
geçiriyordu ve öğretmenlerinin onu daha güçlü bir biçimde ikna etmeleri gerekiyordu.
Çoğunlukla, varlıklar bu dünyevi okuldaki öğrenim programlarını plânlarken halledilecek çok
fazla karma üstlenmeye çalışırlar. Ve doğum öncesinde, çok ağır bir yük yüklenip
yüklenmediklerini düşünmeye başlarlar, ama artık caymaları için çok geçtir.
Çalışmalarım sırasında, varlıkların en azından iki ana yolla doğduklarını keşfettim. Onlar, eğer
doğumu deneyimle-mek istiyorlarsa, bedenlerine ana rahmindeyken de girebilir ve doğumu
deneyimlerler. Onlar ayrıca, bebeğin bedeninin dışında, ama annenin yakınında kalarak
doğumu dışarıdan izleyebilirler. Bu sırada bebeğe tamamen bağlı olmadıklarından, spiritüel
katlara gidip gelme özgürlüğüne sahiptirler. Burada yapmaları şart olan şey, bebek dünyada ilk
soluğunu aldığında o bedene girmiş olmaktır. Bunu yapamamaları ölü doğumlara yol açabilir.
Doğum koşulları yüzünden, ondan, doğum anına gitmesini istemek yerine, deneğin bedenine
ilk kez girdiği zamana gitmesini istedim. Belki bu sözler bu şaşırtıcı açıklamayı başlattı. Geriye
sayarak, onu o zamana götürdüm ve ona ne yaptığını sordum.
250
'Bedene-girenkr
Y: İzliyorum.
Şaşırmamıştım, çünkü bebeğin bedeninde olmayacağını biliyordum.
S: Neredesiniz?
Y: Yatağın ayak ucunda. (Derin bir soluk alarak) Son kez bedene girmeye hazırlanıyorum. Bu
noktaya kadar sadece... kısa süreler için bu bedene girmiştim.
S: Bebeğin bedenini mi kastediyorsunuz?
Y: Hayır. Bu bir bebeğin bedeni değil. Bu bir yetişkinin bedeni.
Böyle bir yanıta hiç hazır olmadığım için adeta şok olmuştum. Ne demek istiyordu?
S: Yani, siz yeni doğmuş bir bebeğin bedenine girmiyor musunuz?
Y: Hayır.
S: Bu normal bir şey değil, öyle değil mi?
Y: Hayır, ama bu giderek birçok insanın sandığından daha normal hale geliyor.
S: Siz bu zamana kadar bu bedene sadece kısa süreler için girdiğinizi söylerken ne demek
istediniz?
Y: Ben bu bedeni, onun eski sahibi olan ruhtan devraldım. Ancak önce, bu ruhun bedenini
gerçekten bırakmak isteyip istemediğini anlamak için bir deneme süresi geçirdik. Bu süreçte,
zaman zaman, o kısa bir süre için bedenden ayrılıyor ve ben bedene giriyordum. Böylece, onun
istediğini söylediği şeyi gerçekten isteyip istemediğini anlamaya çalışıyorduk.
S: O bunu istedi mi?
Y: Evet. Bu gönüllü olarak gerçekleştirilen bir şeydir; o
251
Ölümün Ötesi
varlık artık burada işinin bittiğini hissetmişti.
Bunu kabullenmekte zorlanıyordum. Bu olay bir "bede-ne-giren" (walk-in) olayına çok
benziyordu. Bu, Ruth Mont-gomery'nin araştırma yazılarından kaynaklanan bir terimdir ve
artık yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Bu kabaca, bir ruhun bir bebek olarak doğmak
yerine, daha büyük bir insanın bedenine-girmesi, bu bedeni ondan devralması anlamına gelir.*
Hipnoz çalışmalarım sırasında daha önce bu fenomenle sadece bir kez karşılaşmıştım. Burada
söz konusu varlık çok hasta olan küçük bir çocuğun bedenine girmişti. Bedenin sahibi olan
çocuk bu bedeni terk etmek istediği için diğer varlık bedeni devralmıştı. Bu deneyimi, "bedene-
giren" terimi icat edilmeden çok uzun zaman önce, 1960'larda yaptığım bir hipnoz seansında
öğrenmiştim. (Bu olayı, Hatırlanan Beş Yaşam adlı kitabımda ayrıntılarıyla anlatmıştım.)
S: Neden ? Bir şey mi olmuştu ? Bunun için bir neden var mıydı ?
Y: Burada yaşamı etkileyen kararlar söz konusuydu. O, yüklendiği sorunlarla başa
çıkabileceğini düşünmüştü, ama onların çok güçlü sorunlar olduğunu anlayınca yuvaya geri
dönmeyi istedi. O sandığı kadar güçlü değildi, bundan dolayı da o durumdan kurtarılmayı
istiyordu.
S: O, ölüm yoluyla da buradan ayrılamaz mıydı?
Y: Evet, ama bir başkası o bedeni devralıp iyi hizmetler yapabilecekken neden bedenin
ölmesine izin vermeli? Burada, genç kızın halletmeyi plânlayarak geldiği karmayla başa
çıkamayacağına karar veren ve bu yüzden de bedeni terk etmek isteyen onun ruhu idi. Oysa
bedenin ölüm zamanı henüz gelmemişti. O devam etmeliydi. Bu durumda diğer ruhun
girebilmesi için beden sağ bırakıldı.
* Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için, Akaşa Yayınları'ndan çıkan İkinci Beden (T. Lobsang
Rampa) kitabına bakabilirsiniz. (Ç.N.)
252
'Bedene-jirenfer
S: Ve böyle bir şeyin yapılması uygun görüldü, öyle mi? Y: Eğer o intihar etseydi bu uygun
görülmezdi. Ama, bu
bedeni hizmet edecek bir varlığa devrettiğinizde, bundan
kimsenin bir zararı olmaz. Bu her iki tarafın da kabulüyle
yapılan bir değiş-tokuştur.
S: Tüm bunlara nerede karar verilir? Bu işlem hangi
düzeyde halledilir?
Y: Spiritüel düzeyde. Bunu üstatlarla tartışırız ve kararlar verilir.
S: Peki, bu konuda fiziksel kişilik hiç söz sahibi midir? Bu denek hipnoz altında değilken, böyle
büyük bir kararı gerçekleştirdiğinin kesinlikle farkında değildi. O değişik zamanlarda bunu
görüşmek için bir yerlere gidiyor muydu?
Y: Evet, o başkalarına uyku gibi görünen bir haldeyken bunu yapıyordu.
Bu düşünce, yani, bilinçli insanlar olarak hayatımızda olup bitenlerle ilgili söyleyecek çok az
şeyimiz olduğunu düşünmek beni tedirgin etmişti. Sanki, bilincimiz son derece karmaşık bir iç
kısmı örten ince bir kaplamadan başka bir şey değildi.
S: Bu görüşme epey bir zamandır sürüyor muydu? Y: İki aydır sürüyordu.
S: Gireceğiniz bu fiziksel beden kaç yaşında? Y: Yirmi bir.
Yirmi bir mi? Bu da bir başka şoktu. Bu genç kızla, o yirmi iki yaşına bastıktan kısa bir süre
sonra tanışmıştım. Bu, söz konusu değiş-tokuşun ben onunla tanışmadan kısa bir süre önce
gerçekleştiği anlamına geliyordu. Ancak, o her gün karşılaştığım insanlardan hiç de farklı
görünmüyordu.
S: O bu bedende uzun bir süre kalmış.
253
ÖCümün Ötesi
Y: Evet. Bir sürü şeyin temizlenmesi gerekiyordu. O doğarken, başa çıkamayacağı kadar çok
karmayı halletmeyi kabul etmişti.
Genç kızın doğarken bedenine girmekte gecikmesinin nedeni bu muydu? O, üstlendiği tüm
görevleri yerine getirip getiremeyeceği konusunda bir tereddüt geçirdiği için mi bedene
girmekte gecikmişti? Genç yaşamında o bir sürü sorun yaşamış ve dış görünüşte onlarla
takdire şayan bir biçimde başa çıkabilmişti. O bu yaşamı gönülsüz bir biçimde yaşayıp, ancak
yirmi bir yaşına kadar mı sabırla dayanabilmişti?
Bu, bizim bir insanı asla gerçekten tanıyamayacağımız anlamına mı geliyordu? Bu, bizim
kendimizi asla gerçekten bilemeyeceğimiz anlamına mı geliyordu? Bir insanın farklı parçalarının
ayrılığını ve bu diğer parçalar üzerinde gerçekte ne kadar az kontrole sahip olduğumuzu
gösteren bu durum ilk kez beni çok güçlü bir biçimde etkilemişti.
S: Bedene kimin gireceğine kim karar veriyor?
Y: Üstatlar, benliklerimizin yeterince birbirine benzediğine ve bu yüzden de değişikliğin çok
fazla fark edilmeyeceğine karar verdiler.
S: O diğer varlığı tanıyor muydunuz?
Y: Evet. Onunla başka yaşamları paylaşmıştık.
S: Siz bu olayın giderek daha sık bir biçimde gerçekleştirildiğini söylediniz. Neden? Dünyada
yaşamanın baskısı giderek çok mu artıyor?
Y: Evet. Ayrıca, bedene-girenler doğum ve çocukluk travması geçirmedikleri için spiritüel
âlemin etkilerine daha açıklar. Halen ve gelecekte bu açıklığa çok ihtiyaç olacak. Bunlar
gelecekte başkalarına rehberlik yapacak insanlardır. Bedene-girmenin nedenlerinden biri de
zaman ve beden kıtlığıdır. Spiritüel âlemi duyacak insanlara ihtiyaç vardır. Ve
254
'Be.itne-girenter
onların doğum ve çocukluk sürecinden geçmeyip, böylece her şeyi unutmak zorunda
kalmamalarından daha iyi bir yol ne olabilir? Bundan dolayı onlar vasıtasıyla büyük hizmetler
başarılabilir. Bedene-girerken birlikte getirdiğimiz enerji -dış görünüşte her zaman dikkati
çekmeyen biçimlerde- çev-remizdekileri de etkiler. Bu yolla çok önemli işler yapılmıştır.
Hipnoz çalışmalarım sonucunda, çocuklar ve geçmiş yaşam anıları hakkında bir kuram
geliştirdim. Ruh bedene girdiğinde, anılar hâlâ yüzeye çok yakındır. Ruhun kendini birden,
konuşup derdini anlatamayan bir bebeğin bedeninde kısılıp kalmış bulması çok düş kırıklığı
yaratıcı bir deneyim olmalı. Bebeklerin doğar doğmaz bu kadar ağladıklarına şaşmamalı. Onlar
bu durumda belki insanlara, gerçekte onların düşünebileceklerinden daha çok şey bilen akıllı
yaşlı ruhlar olduklarını anlatmaya çalışıyorlar. İlk iki yıl sırasında, ruh içine girdiği bu yeni
bedeni kullanmayı ve insanlarla iletişim kurmayı öğrenmekle o kadar meşguldür ki geçmiş
anıları susturup geri plâna iter. Hâlâ geçmişini hatırlayıp bunları insanlara anlatmaya çalışan,
spiritüel yetenekler gösteren az sayıda çocuk ise genelde -bu çabadan vazgeçip "normal" bir
çocuk olana kadar- eleştirilir ya da onlarla alay edilir. Eğer bu çocuklar -onlara kendilerini farklı
hissettirmek yerine-teşvik edilselerdi, bu yeteneklerini yararlı bir biçimde kullanabilirlerdi. Öte
yandan, "bedene-girenler," doğum travması geçirmeden ve bedeni kullanmayı öğrenmek için
yıllarını harcamadan hazır bir bedene girerler. Böylece onlar çok psişiktir, çünkü spiritüel
kattan getirdikleri anıları ve yetenekleri son derece gelişkin, taze ve aktif durumdadır.
S: Bu değiş-tokuş yapıldığında fiziksel beden herhangi bir değişiklik hisseder mi?
Y: Hayır, nabız atışı ve solunum devam eder. Birçok va-
255
Ölümün Ötesi
kada, bu değiş-tokuş ölüm noktasında yapılır, kişi ölüp yeniden dirilmiş görünür. Ama, bu her
zaman böyle olmaz. Birçok kez de kişi uyur ve uyandığında bu değiş-tokuş yapılmıştır. O kişi
gider, onun yerine siz gelirsiniz. Ama, bellek olduğu gibi varlığını sürdürdüğünden, siz kendinizi
o kişi olarak hissedersiniz.
S: Peki, giden varlığın karmasına ne olur, bu karmayı onun adına siz mi sürdürürsünüz?
Y: Yapılan anlaşmaya göre, ben giden varlığın bitirilmesini şart koştuğu şeyleri bitirmek
zorundayım. Buna pek karma denemez, ama giden varlığın doğumla birlikte üstlendiği bazı
şeyler vardır. Onun başka ruhlarla kurduğu ilişkiler ve üstlendiği belli yükümlülükler vardır ki
eğer bunlar yerine getirilmezse birçok insanın yaşamı olumsuz yönde etkilenir. Bundan dolayı,
bu yükümlülüklerin karşılanması için anlaşmalar yapılır. Yani, yeni gelen ruh, eski ruhun tüm
yükümlülüklerini, karşılaşacağı her şeyi bilerek gelir.
S: Böylece, sizin kendi anılarınız var ve onun anılarına da sahipsiniz, öyle mi?
Y: Ben onun geçmişinin değil, sadece bu yaşamının anılarına sahibim.
Bu bende başka bir merak uyandırmıştı. Yani, ben bu deneği birkaç yıl öncesine götürseydim,
o zaman o bana bir yıldır çalıştığım genç kızın anlattığı anılardan tamamen farklı geçmiş yaşam
anıları mı anlatacaktı? Bu başka hip-nozcularm-araştırmacılarm da başına gelmiştir ve bu
psiki-yatristlerin ve septiklerin tekrardoğuşu kabul etmemelerine yol açan bir noktadır.
S: Peki, yeni kişi, yani fiziksel varlık (hipnoz altında değilken) böyle bir şeyin vuku bulduğunu
neden bilmez?
Y: Bazen bunu bilmek büyük bir travma yaratabilir. Bazı bedene-girenler bunu asla bilmeden
yaşarlar. Ama, on-
256
'Bedene-girenler
lar eski varlığa kıyasla daha iyi ve bir mutlu bir yaşam sürer ve başkalarına büyük hizmetlerde
bulunurlar. Geçmişi hatırlamak her zaman önemli değildir. Ama, yapılan hizmet önemlidir.
S: Eğer fiziksel beden böyle bir değiş-tokuşun yapıldığını hiç bilmezse, bu onun ayrı bir varlık
olduğu anlamına mı gelir?
Y: Böyle değil midir? Eğer siz doğum anında bir bedene girebiliyorsanız, daha sonra da zaman
zaman o bedenin dışına çıkabiliyorsamz, bu o bedenin içinde ruh olmadan da bir süre varlığını
sürdürebildiğini, dolayısıyla ayrı bir varlık olduğunu göstermez mi?
Birçok hipnoz çalışmasında bu nokta ortaya çıkmıştı, bebek küçükken, ruh bebeğin bedenini
sürekli olarak uzun süreler boyunca terk ediyordu. Bu en çok bebek uyurken oluyordu ki
herkes bebeklerin çok uyuduklarını bilir. Bu, bebek iki yaşına gelene kadar sürer. Ruh bu
bedenden ayrılışlar sırasında, genelde, okuldaki üstatlarla görüşür ve son-dakika kararları
verir. Bebeklerin beşiklerinde ölümleri de belki bununla açıklanabilir. Ruh ya bedenden uzun
süre ayrı kalmıştır ya da anlaşmasını bozmaya karar vermiştir. Böylece, beden bu şekilde ayrı
olabilir ve içindeki yaşam-gücü olmadan belli süreler varlığını sürdürebilir. Koma halindeki
insanların da bunu deneyimlediklerine inanıyorum. Bu durumda da beden yaşamayı sürdürür,
ama ruh başka bir yere gitmiştir. İşte bu yüzden, klinik olarak ölü kabul edilen bir bedeni
yaşatmaya çalışmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Beden uzun bir süre boyunca terk
edilmişse, ruhun ona yeniden girmeyi seçmesi zayıf bir olasılıktır. Bu durumda beden herhangi
bir ruhun içine girmesini olanaksız kılacak ölçüde zarar görmüş olabilir ve yeniden
canlandırılamayabilir.
Denek konuşurken sesi yorgun çıkmaya ve yanıtları
257
Ölümün Ötesi
ağırlaşıp donuklaşmaya başlamıştı. Artık beni yanıtlamak için duyduğu ilgiyi yitirmişti ya da
sorularıma vereceği yanıtları hatırlayamıyordu. Daha önceki çalışmalarımda da, bazen bir
varlık bir bebeğin bedenine girdiğinde bunun olduğuna tanık olmuştum. Onların spiritüel
âlemle bağlantıları kesildiğinde verdikleri bilgi de kesiliyordu. Onlar artık spiritüel açıdan
düşünemiyor, fiziksel âlemle ilgileniyorlardı.
S: Bedene girdiğiniz, onun tesirlerini massetmeye başladığınız için yorgunlaştığınızı
düşünüyorum. Şimdi bedene girdiniz mi?
Y: Evet.
S: Ve bu, fiziksel beden gece uyurken oldu, öyle mi?
Y: Evet.
S: Ve diğer varlık da gitti...
Y: Evet.
Yanıtları, uykuya dalar gibi giderek ağırlaşıyordu.
Y: (Yumuşak bir sesle) Yeniden kalp atışlarını, bedeni hissetmek garip bir duygu.
¦S: Bu kadar çabuk geri dönmeye niyetli miydiniz, yoksa öte âlemde kalacak mıydınız?
Y: Çok geçmeden dönmeliydim. Bu yolla bedene-girmeyi daha çok tercih ediyorum. Böylece,
bebekliğin ve büyüme çağının sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalmadım. Şimdi yapılacak çok iş
var. Ve bu şekilde bu çok daha kolay.
S: Sizi dinlenmeniz için bırakıyorum, çünkü böyle bir şeyi yapmak da büyük bir sıkıntıya
dayanmak olmalı.
Tabii, o yaptığı açıklamalarla beni de sıkıntıya sokmuştu. Bu genç kızı uyandırdıktan sonra, ona
trans sırasında söylediklerini aktardığımda çok şaşırdı. Hayır! dedi, buna inanamıyordu. Çünkü
kendisini eskisinden hiç farklı hisset-
258
rBedene-£İren(er
miyordu; o hâlâ aynı insan olduğunu biliyordu. Bilinçli zihni bu fikre karşı çıkıyordu ve o da
benim gibi bu büyüklükte bir şeyi içine sindirmekte zorlanıyordu. Ona, eğer istemiyorsa bu fikri
kabullenmek zorunda olmadığını söyledim. O bu habere sadece ilginç bir tuhaflık olarak
bakabilirdi. Ancak o, ana-babasının ona, bir yıldır farklı göründüğünü, değiştiğini söylediklerini
açıkladı. Ama, bunu doğal olgunlaşma sürecinin bir parçası olarak değerlendirmişlerdi. Öyle ya,
hiçbirimiz aynı kalmıyor, sürekli gelişiyorduk...
Daha sonra, bu bedene-giren konusu ile ilgili, başka deneklerden de çok benzer bilgiler aldım:
S: Hiç, "bedene-girenler" terimini işittiniz mi? Y: Evet.
S: Bu konuda bir açıklama yapabilir misiniz? Y: Daha önce de belirttiğimiz gibi, enkarne olmayı
bekleyen ruhların sayısı, onları barındıracak bedenlerden daha fazla. Bazen insanın yaşamında,
artık fiziksel âlemde kalmayı gerçekten istemediği bir zaman gelir. O ruhen, fiziksel yüklere ve
sorumluluklara artık dayanamadığı bir noktaya sürüklenmiştir. Ve böylece, bu insana öte
âleme geçme seçeneği sunulur. O zaman, spiritüel âlemdeki bir varlığın gelip o bedene girme
fırsatı doğar. Bu her iki taraf için de çok yararlı bir şeydir. Sonuçta, bedenin ilk sahibi serbest
kalıp gerçek yuvasına döner. Diğer varlık da karmasını halletmekte kullanacağı bir bedene
sahip olur. Ancak önce, giden varlığın başlattığı işi bitirmek zorundadır. Örneğin, bedenin asıl
sahibi olan varlığın karısıyla halletmesi gereken bir ilişkisi olduğunu varsayalım. Bedene giren
ikinci varlık, kocanın karısıyla olan karmasını halletme sorumluluğunu da üstlenecektir.
Böylece, önceden kabul ettiği çeşitli görevlerini tamamladıktan sonra, varlık artık kendi
görevleri ve karmasıyla ilgili olarak çalışmaya başlayabilir.
259
Ölümün Ötesi
S: Peki, bu bedene kimin gireceğine nasıl karar verilir? Y: İlk başta bu bedene kimin gireceğine
nasıl karar verilmişse, aynı şekilde karar verilir. Bu, o insanlarla kimin halletmesi gereken
karması olduğuna bağlı bir şeydir. Bede-ne-girenin, daha sonra yapılması gereken şeyi başarıp
başaramayacağını hissetmesine bağlı olan bir şeydir. Ve bedene-girenin, bebeklik ve çocukluk
döneminin derslerine ihtiyaç duymayacak ve diğer varlığın anılarıyla başedebilecek kadar
gelişkin olmasına bağlıdır.
S: O anıları doğumla birlikte unutmamak durumu daha da zorlaştırır, öyle değil mi?
Y: İnsan, anılarını doğumla birlikte unutmaz. Çocuklar hâlâ o anılara sahiptirler. Bu anılar,
onların -ana babaların ve yetişkinlerin "uydurma" olduğunu varsaydıkları- bazı oyunlarında
görülebilir. Yetişkinler onları, kasıtlı olarak ya da olmayarak, birçok şekilde sustururlar. Ve
insan büyüdükçe, bu anılar da -varlığın içindekinden çok dışındaki etkiler yüzünden- giderek
sessizleşirler.
S: Ben doğum travması ve büyüme çağının bu anıları geriye ittiğini düşünüyordum.
Y: Bazılarını evet, ama hepsini değil. S: O halde, onlar büyüdükçe, eğer bu anılar kullanıl-
mazlarsa unutuluyorlar. Peki, beden değiş-tokuş edildikten sonra kişi bir değişiklik hissediyor
mu?
Y: Çoğu zaman, beden ve bilinçli kişilik bedenin el değiştirdiğini bilmez. Çünkü bedene giren
varlık giden varlığın tüm anılarına da sahip olur. Böylece, fiziksel görüş noktasından belirgin bir
değişiklik yoktur.
S: O halde kişiliğin, bilinçli zihnin burada hiç söz hakkı yoktur, bu ona danışılmadan yapılır.
Y: Bilinç asla kesintiye uğramaz. Burada bilinçaltının el değiştirdiğini söyleyebiliriz. Hiçbir
rahatsızlık ya da karı-
260
'Be.itne-gİTtnitT
şıklık hissedilmez. Bazen, eğer gerekiyorsa ya da isteniyorsa bu değiş-tokuş hatırlanır.
Çoğunlukla, bu değiş-tokuş zamanla, tedricen fark edilir ve bazen değişim anı da hatırlanır.
S: O halde, bir ruh enkarne olduğu bedeni bırakmak istediğinde, enkarne olurken yaptığı
anlaşmayı bozmak istediğinde bu hiç de uygunsuz görülmez, öyle mi?
Y: Bu anlaşmayı bozmak değildir, bu sadece ruhun kendini içinde bulduğu bir durumdur.
Çünkü spiritüel âlemden madde âlemi iyi bir biçimde gözlenmiştir ve bilinmektedir ki her şey
bu tarafta önceden planlandığı gibi gitmez. Ve bu ideal bir çözümdür. Biz bu hayranlık verici ve
soylu değiş-to-kuşu çok yararlı buluyor ve onaylıyoruz. İntiharı ise bağış-l lanmaz bir eylem
olarak görüyoruz. Bu durumda sadece bir beden heba edilmiş olmaz, aynı zamanda ruhun
uyumu ve diğer işler de altüst olur.
S: Normal koşullar altında, ceninin ya da bebeğin fiziksel gelişim sürecinde, ruh bedene hangi
noktada girer?
Y: Ruh, girmeyi seçtiği noktada girer. Bu döllenme anı da olabilir, doğumdan sonra da olabilir
ki böylece o doğum travmasını yaşamak zorunda kalmaz. Bu tamamen o ruhun seçimine ve
öğrenme ihtiyacında olduğu derse bağlıdır.
S: O halde, siz bir insanın bir ruha sahip olmadan bir süre yaşayabileceğini mi söylüyorsunuz?
Y: Tam böyle değil, çünkü varlığını sürdürmek için yaşam gücü gereklidir. Ancak, yaşam-
gücünün ille de bebeğin ruhundan kaynaklanması gerekmez, bu güç anneden de alınabilir.
Ruh, bu süreçte istediği zaman bedene girip onunla bütünleşebilir ve onu kendi yaşam gücüyle
beslemeye başlar.
S: Yani, yaşamın hangi noktada gerçekten başladığını belirleyemeyiz, öyle mi?
Y: Evet. Ve böylece, kürtaj bir ruhu öldürmek olarak de-
261
Ölümün Ötesi
ğerlendirilemez, çünkü o fiziksel yaşam formunun hangi noktada ruh sahibi olduğunu ölçmek
olanaksızdır. Zaten kürtaj kararının sorumluluğu sadece anneye değil, o cenine girmeyi
plânlayan ruha da aittir. Ve bu karar, bilinçaltından da daha derin bir farkındalık düzeyinde
verilir. Bu karar verme sürecinde bilinçli bir iletişim vardır. Bu karar aynı anda hem içsel hem
dışsal düzeyde verilir.
S: Yaşamın diğer ucunda, işlev görme yeteneğini artık yitirmiş bir bedeni yaşatmaya çalışmak
doğru mudur?
Y: Yine, bu da ortak bir karar olmalıdır. Karar verme yetkisine sahip olanlar, içlerine yönelip
meditatif bir düzeye inerek, ölüm kararı verilecek varlığın kararını da hissetmeye
çalışmalıdırlar.
S: Peki, ruh belli bir bedene girmeyi reddedebilir mi?
Y: Evet, bu durumda beşikte ölüm dediğiniz şey olur. Yaşam-gücü bedeni terk eder. Beşikte
ölümlerin ana nedeni budur. Belki fiziksel ya da spiritüel düzeyde olan bir olay bu enerjinin geri
çekilmesini gerektirmiştir. Belki o bebeğin karmik bir bağlantısı ortadan kalkmıştır. Belki
bebeğin gelecekte karşılaşmak üzere anlaşma yaptığı biri kaza ya da hastalık sonucu ölmüş
veya enkarne olmamaya karar vermiştir. O zaman, bu anlaşma yerine getirilemeyeceği için o
bebeğin ruhu da bedeni bırakmayı seçebilir.
S: Peki, ruhun sadece fikir değiştirip gitmeyi seçtiği durumlar da var mıdır?
Y: Vardır. Bu durumda o ruhun yerine bir başka ruh o bedende enkarne olabilir. Böyle
vakalarda, bebek mucizevi görünen bir biçimde yaşama döner. Bu tamamen ilgili bireylere
bağlı bir şeydir. Bu bazen de, şu anda anlayamayacağınız kadar çok karmaşık bir karmayı
içeriyor olabilir.
Çok açık ki biz, bilinçli insanlar olarak, tüm dünyevi senaryodan en az haberdar katılımcılarız.
262
16
GERİ DÖNÜŞ YOLCULUĞU
Fiziksel yaşama geri dönüş yolculuğuna başlamadan önce, ruh sadece üstatlar ve
öğretmenlerle plânlama görüşmeleri yapmaz, ya da karmik ilişkilerini halledeceği varlıklarla
görüşmez, o ayrıca, doğacağı aileyi de inceler. Bunu söylediğim bir kadın bunun çok ürkütücü
bir şey olduğunu düşünmüş ve gözleri şaşkınlıktan irileşerek, "Yani, bebeğimin beni
hamileliğim süresince izlediğini mi söylemek istiyorsunuz?" demişti. Fikir biraz ürkütücü
olabilir, ama görünüşte tüm bunlar da plânın bir parçası. Ve bu, ruhun kendi doğum koşullarını
tümüyle kontrol ettiğini gösteriyor. Aşağıda, bir ruhun bir ailenin bebeği olarak doğmadan önce
her şeyi kontrol etmesiyle ilgili birkaç örnek yer alıyor.
S: Ne yapıyorsunuz? Y: Doğacağım aileyi izliyorum. S: Henüz Dünya'ya gelmediniz, öyle mi?
Y: Hayır. Onları inceliyor ve tanımaya çalışıyorum ki onlarla nasıl ilişki kuracağımı bileyim. S:
Onları nerede izliyorsunuz?
Denek, ailenin yaşadığı yeri tarif etti. O, Çin'de bir köylü ailenin çocuğu olarak doğacaktı.
S: Bu aileyi neden seçtiniz?
263
Ölümün Ötesi
Y: Birbirimizi daha önceden tanıyorduk ve benim başarmam gereken şeyler var. Onlarla
halletmemiz gereken bazı şeyler var, ve bu açıdan onlar çok şeyi başarmama yardımcı
olabilirler.
S: Ne yapıyorsunuz? Doğum zamanı gelene dek orada bekliyor musunuz?
Y: Hayır. Onları izleyip öğreniriz ve bazen üstatlarla birlikte gideriz ve onlar bize bazı şeyler
öğretirler.
S: O halde, hep bu aileyle birlikte kalmak zorunda değilsiniz. Peki, yeni bedene ne zaman
girersiniz?
Y: Bazen doğumdan önce, bazen doğum sırasında, bazen de doğumdan sonra. Bu sefer,
sanırım, doğumdan önce bedene gireceğim.
S: Yani, ruh bedenin etrafında başıboş gezinerek bekler mi?
Y: Evet. Bedene girenlerin bazıları da bedeni kısa süreler için terk ederler. Belki kalmak
istemezler, bunu tartışırlar. Çoğu vakada, kısa bir süre için, kalıp kalmama konusunda bir
seçim yapılabilir. Bazen ruh, bir nedenden ötürü, kalmanın doğru olmadığına karar verir ve
bedeni tümüyle terk eder. Örneğin, o bedene girdiğinden ya da girmeye karar verdiğinden bu
yana bazı şeyler değişmiştir. Belki ruh, ana-babası olacak varlıkların onun için hazır
olmadıklarını, ihtiyacı olan şeyi kendisine veremeyeceklerini düşünür, ya da bazen de kendisini
hazır hissetmez.
S: Bazen ruhun bir süre için bedenden ayrılabileceğini söylediniz. Bu bedene zarar vermez mi?
Y: Genelde, bu beden uyurken yapılır ve varlık çok uzun süre beden dışında kalmazsa bir zarar
olmaz. Aksi takdirde beden ölebilir.
S: Ama, çoğu zaman ayrılıp yine geri gelebilirler...
Y: Bu yeni bir deneyimdir. Esasen yeni değildir, daha
264
Çeri 'Dönüş yolculuğu
önce defalarca enkarne olmuşlardır, ama yine de bu uzun zamandır unutmuş oldukları bir
deneyimdir. Özellikle eğer uzun bir süredir spiritüel âlemde bulunuyor iseler. O zaman bu yeni
durumda, beden içinde kendilerini kapana kısılmış hissedebilirler.
S: Anlıyorum. Bu yüzden de bebek çok küçükken kısa süreler için bedenden ayrılmasına izin
verilir ve bu şekilde bebek bir zarar görmez. Bu gidiş gelişlere son verip artık sürekli olarak
bedende kalmaları gereken bir yaş var mıdır?
Y: Buna bir yaşında son verilmesi tercih edilir. Ama, bazı durumlarda bunu üç hatta beş yaşına
kadar sürdürenler vardır. Bazıları bu tarafın neye benzediğini diğerlerinden daha uzun süre
hatırlar. ;. S: Ama, beden neler olup bittiğini bilmez, öyle değil mi?
Y: Hayır. O bu dönemlerde kendi varoluşuyla ilgilidir.
S: Doğacağınız bu hayatta neler öğrenmeniz gerektiğini biliyor musunuz?
Y: Benim çok açgözlü olmamayı öğrenmem gerekiyor. İnsanlarla bire bir ilişki kurmaya, onlarla
iyi geçinmeyi, ve bir kitapta yazdığı gibi, tamah etmemeyi öğrenmeliyim.
S: Bir kitapta mı?Ne demek istiyorsunuz?
Y: Bu bizim öğrenimimizde kullanılan bir rehber kitap. İnşallah, tüm bunların üstesinden
geleceğim.
S: Geçmişte çok mu tamahkârdınız?
Y: Evet. Bu, diğerlerine göre, öğrenilmesi biraz daha zor olan şeylerden biridir. Çünkü siz hiçbir
şeye sahip değilseniz ve çevrenizdekilerin bazı şeylere sahip olduklarını görürseniz, bunları
istersiniz. "Neden bu insan benden daha iyi durumda, neden o çok daha fazla şeye sahip?"
diye düşünürsünüz. Bu öğrenilmesi ve başa çıkılması gereken bir şeydir.
S: Bu çok insani bir şey. Ona ihtiyacınız olmasa do onu istersiniz.
265
Ölümün Ötesi
Y: İhtiyacı olma ile sırf isteme arasındaki farkı öğrenmeli ve ikisinin arasındaki orta noktayı
bulmalısınız.
S: Bu sizin bu yaşamınızda öğrenmeyi umduğunuz şeylerden biri. Ve bu ailenin size yardım
edebileceğini düşünüyorsunuz. Şu anda siz sadece onları izliyor, bedene gireceğiniz zamana
hazırlanıyorsunuz. Siz bu aileye aşağı yukarı tayin edilmiş durumda mısınız?
Y: Evet, seçim yapıldı.
S: Tüm bu şeyleri bir araya getirmek ve tüm bu değişik etkenlerin doğru işlemesini sağlamak
bir zaman almalı.
Y: Evet, ayrıca doğum zamanı da doğru olmalı.
Ne yazık ki bu yaşam, varlığın bedene girmeden önce programladığı gibi gelişmedi. Onun
öğrenmesi gereken asıl ders tamah etmemekti, ama yaşarken maddenin çekimi karşı
koyamayacağı kadar güçlü olmuştu, ve elbette, ruhunun öte âlemde dikkatle yaptığı yaşam
plânını hiç hatırlamıyordu. O dolandırıcı bir Çinli tüccar oldu. İnsanları kandırabi-len bir
konuşma yeteneğine sahip, açıkgöz bir hırsız. Ama, o yaşarken kendini sadece akıllı bir iş
adamı olarak görüyordu. Onun düşüşü, siyah bir inciye tamah edip onu elde etmeyi
başardığında gerçekleşti. Bu eylemi onun tutuklanıp, kamçılanarak öldürülmesine yol açtı. Bir
başka varlığın da söylemiş olduğu gibi, işler spiritüel kattan bakıldığında çok basit görünüyor,
ama fiziksel bedendeyken işler daha kar-maşıklaşıyor ve bazen siz hedefinizi göremez hale
geliyordu-nuz.
Aşağıda bir başka doğum-öncesi örneği yer alıyor:
Y: Annem olacak kadını izliyorum. Böylece ondan ne bekleyebileceğimi anlayabilirim.
Denek kadın aileyi ve evi tarif eder.
266
Çeri 'Dönüş yoCcufujju
S: Bu aile hakkında ne düşünüyorsunuz?
Y: Hiç emin değilim. Onlar aşırı talepkâr görünüyorlar. Ne yapmak istedikleri konusunda kesin
fikirlere sahipler. Son kararı henüz vermedim.
S: Ne zaman vereceksiniz?
Y: Yakında. Bir seçim hakkına sahibim. Öğrenmem gerektiğini hissettiğim dersleri bu
enkarnasyonda öğrenip öğrenemeyeceğime karar vermeliyim.
S: Kararınızı vermeden önce onları ne kadar süre izlersiniz?
Y: Bazen birkaç gün, bazen de daha uzun bir süre.
S: Eğer orada doğmak istemedeğinize karar verirseniz, sizin yerinizi bir başka ruh mu alacak?
Y: Evet. Ama, bu duru'mda benim için bir gereklilik var. Bundan çok şey öğrenebilirim.
S: Bu hayatta ne öğrenmeyi umuyorsunuz?
Y: Alçak gönüllülüğü. Günlük yaşamda insan ilişkileriyle başa çıkabilmeyi, başkalarını
hoşgörmeyi. Karşılık beklemeden vermeyi öğrenmeliyim. Kendimi geri çekmemeyi, aşırı
derecede kendi kendine yeterli olmak yerine, insanlarla birlikte çalışıp onlarla iyi bağlar
kurmayı öğrenmeliyim.
S: Bu hayatta, aranızdaki karmayı halletmeniz gereken insanlar var mı?
Y: Evet. Annem olacak ruhla ilişkimizde sorunlar vardı. Bunları halletmeli ve hatalarımıza
rağmen birbirimizi sevmeyi öğrenmeliyiz.
S: Bu hayatta, şimdiden anlaşma yaptığınız başka insanlar da var mı?
Y: Evet, orada benimle birlikte bulunacak varlıklar var. Yaşarken rehberlik için bana
başvuracak birini görüyorum, ve ona rehberlik yapmak için çaba göstermeliyim. Daha önce
267
I
Ölümün Ötesi
bu konuda başarısız olmuştum ve şimdi bunu düzeltmeliyim.
S: Bu hayatta ne olacağınızı biliyor musunuz?
Y: Bir rahip olacağım. Karmik borçlarımı ödeyebilmem için bu yolu izlemem gerekiyor.
S: Hayatınız şimdiden plânlanmış durumda mı?
Y: Bir dereceye kadar planlanabilir. Daima, işin içine varlıkların özgür iradeleri girer.
Uygulamada, bu yaşam da plânlanana göre daha karmaşık bir halde gelişmişti. O gerçekten bir
rahip oldu, ama bu onun seçimi değildi. Onun yaşadığı dönemde, eğer bir ailenin birçok çocuğu
varsa, içlerinden birinin olsun masrafından kurtulmak için, bir oğullarını rahip olması için
manastıra veriyorlardı. Bu o zamanlar kilisedeki birçoklarının kaderiydi. Ve insanlığa yardım
etme arzusuyla dine girmedikleri için de, manastırdaki başrahipler çoğunlukla sert ve katı
insanlardı ve keşişler üzerinde gaddarlığa varan bir güç kullanıyorlardı. Böylece, bu denek de
yardım etme kapasitesine sahip olmayan bir rahip olmuştu. O erken yaşta bir kalp krizi
geçirerek bu hayattan kurtulana dek yoksul, yalnız ve mutsuz bir yaşam sürmüştü.
Birçok deneği hipnoz altında doğum deneyiminden geçirdim. Bu çalışmalar şu ana kadar
açıklananları, yani ruhun bazen doğum olayını gözlemlemeyi seçerek, bebeğin bedenine
doğumdan sonra girdiğini doğrulamaktadır. Ya da o bebeğin bedenine daha anne karnındayken
girmeye karar verip fiziksel doğumu deneyimleyebilir. Ruhlar, genelde, gelişen ceninin içinde
olmaktan hoşlanmazlar, çünkü bu sıkıntılı, kısıtlayıcı, rahatsız bir duygu verir. Onlar orada
kendilerini sıcak ama karanlık bir ortamda hissederler. Onlar ayrıca müstakbel annenin
hissettiği tüm duyguları tarif edebilirler. Annenin çocuğu istemediği ve gelecek ruhun bunu
olduğu gibi
268
Çeri "Dönüş 'yolculuğu
hissettiği bazı üzücü hipnoz çalışmalarım oldu. Ama, enkar-ne olacak ruhlar artık
cayamayacaklarmı ve bu durumu belki doğduktan sonra düzeltebileceklerini düşünmüşlerdi.
Onlar hâlâ, belki karmik nedenlerle, bu ailede doğmaları gerektiğini hissediyorlardı.
Bir insanın gerçek doğum sürecinden geçmesini izlemek çok garip bir duygu veriyor. Onlar
genelde baş ve omuzları çevresinde kuvvetli bir basınç hissediyorlar. Bazen de soluk almakta
zorlanır gibi soluyorlar. Ve onlar, parlak ışığa çıkıncaya dek hiçbir şey görmüyorlar. O zaman
çok üşüdüklerini ve tam bir karmaşa içine düştüklerini hissediyorlar. İçlerinde bir denek,
insanların beyaz önlükler giydiklerini gördü, ama onların "gerçek yuvalarında" beyaz
giyenlerden farklı göründüklerini söyledi. Onlar herkesin düşüncelerinin farkındaydılar ve
annelerinden ayrılmaktan hoşnut değildiler. Ve attıkları ilk çığlık, bu yeni çevredeki yabancı
yaratıklarla iletişim kuramamanm yarattığı düş kırıklığını yansıtıyordu. Sonra, yumuşak bir
biçimde, bir unutkanlık dalgası üzerlerini örtüyor ve tepkileri donuklaşmaya, ve diğer katların
ve varoluşların anıları silinmeye başlıyordu.
Birçok kişi "nüfus sorusu"nu merak eder. Onlar, Dünya'da şimdiye dek yaşamış olan toplam
nüfustan daha fazla insan olduğunu ve bu nüfusun yine de artmaya devam ettiğini söylerler.
Eğer bunlar dünyaya tekrar tekrar gelen aynı ruhlar-sa, o zaman bu nüfus artışını nasıl
açıklayabilirsiniz? Bu soruları soran insanların dar bir bakışla sınırlandıklarını söyleyebiliriz.
Onlar, tarihin başlangıcından beri enkarne olanların var olan bütün ruhlar olduklarını
düşünmektedirler.
Y: Sorunuzu anlıyoruz. Tüm bu yeni ruhlar nereden gelmektedirler? Biz sizden, kullanılabilecek
bedenlerden çok daha fazla ruhun bulunduğunu anlamanızı istiyoruz. Eğer
269
Ö tümün Ötesi
bunun aksi doğru olsaydı, ruhsuz bedenlerin etrafta dolaştıklarını hayal edebilir misiniz? Bu
ilginç bir durum olurdu. Ancak, dediğimiz gibi, enkarne olunacak bedenlerden çok, enkarne
olacak ruhlar vardır. Ve böylece, uygun taşıtın gelmesi için bekleme süreci söz konusudur.
S: Onların tartıştığı şey, bizim şimdiye dek sahip olduğumuzdan daha fazla nüfusa sahip
olmamız. Ve eğer bunlar şimdiye dek yaşamış tüm ruhlarsa...
Y: Bu doğru değil. Çünkü eğer herkes enkarne olsaydı, spiritüel dünyada "dükkâna bakacak"
kimse kalmazdı. Her zaman spiritüel âlemde rehberlik edecek ve yönetecek birileri
bulunmalıdır. Sizin gezegeninizde olduğu gibi, burada da yönetimsel anlamda yapılması
gereken işler vardır. Bu gezegende asla tüm ruhların tam bir akını olmamıştır. Eğer böyle
olsaydı, o zaman hiç kuşkusuz, dünya üzerinde tüm ruhlarla omuz omuza sıkışık bir durumda
kalırdınız. Bu yüzden şunu söyleyebiliriz ki, şu anda ruhlar mevcut bedenlere uygun bir oranda
enkarne olmaktadırlar.
Dünyada kazanılacak birçok ders vardır. Eğer belli dersler öğrenilirse, bu diğer dersleri
kolaylaştırır.
Y: Biz şimdi size koşulsuz sevgiden söz edeceğiz. Bu kavramı deneyimleyebilmek için bir
insanın koşulsuz sevgi dediğimiz bu enerjinin eksikliğini deneyimlemesi gerekir. Böylece,
büyük plânda, insan kendini karanlıktan, sevgi ve anlayış eksikliğinden kurtulup yuvaya
dönmüş bulur. Ve o yeniden bu âlemdeki ışığa kavuşur ve bu koşulsuz sevgiyi verenlerle
kuşatılır. O zaman, insan bu sevginin eksikliğini kolayca hatırlayabilir ve onun bolluğuna en
uyumlu biçimde karşılık verebilir. Bu şimdi bir bütün olarak bu gezegenin öğrendiği bir derstir.
Gezegende mevcut karmaşa ve uyumsuzluk bu sevgiyi neredeyse tanınmaz hale gelecek kadar
ör-
270
Çeri "Dönüş yoicutuğu
tüp çarpıtmıştır. Bu koşullu sevgiden koşulsuz sevgiye geçiş şimdi en son aşamalarındadır.
S: Koşulsuz sevgiyi tanımlayabilir misiniz?
Y: Bunun sizin sözcüklerinizle doğru biçimde tanımlanması biraz zordur, çünkü bunu hakkıyla
yapacak hiçbir kavram yoktur. O tarif edilebilir, ama tanımlanamaz.
S; O halde onu tarif edebilir misiniz?
Y: Bunun sizin gezegeninizdeki en doğru tarifi ya da ör- O neği bir annenin çocuğuna duyduğu
sevgidir, çünkü o yaşa- ' dığı topluma uysa da uymasa da anne bu çocuğu sever. İnsan,
çocuğunun toplum yasalarını çiğnediğini ve bunun cezasını ödemesi gerektiğini gördüğü
zaman, ona daha fazla sevgi verir, daha fazla anlayış gösterir. Ve çocuğun açısından bu îsevgi
ve anlayışa çok daha fazla ihtiyaç olduğundan, bu davranış tam olması gerektiği gibidir.
Böylece, o yasaları çiğneme koşulları ne olursa olsun bu sevgi koşulsuz biçimde verilir. Bu
sevgi sırf bu ikisi arasındaki ilişki ve bağın doğası yüzünden verilir. Bu koşulsuz sevginin bir
örneğidir.
S: Bu birbirimizden öğrenmemiz gereken bir şeydir... Ama, insanların nasıl olduklarını
bilirsiniz. Bırakın koşulsuz sevmeyi, bazı insanlar için sevmek bile çok zordur. Bu bazı
insanların anlayamayacakları kadar zor bir kavram. İsa'nın bu dünyada öğretmeye çalıştığı şey
bu koşulsuz sevgi değil miydi?
Y: Bu karşı gelinemez bir gerçek! Onun enkarnasyonu koşulsuz sevginin kişileştirilmesiydi.
Birçokları şimdi bu gerçeğe uyumlanıyor ve Mesih'in öğretilerindeki inceliklerin farkına varıyor.
S: Sunmak istediğiniz bir başka ders var mı?
Y: Hoşgörü ve sabrın ikiz gibi olduklarını, her birinin bir diğerini tamamladığını söyleyebiliriz.
Çünkü biri olmadan diğeri de olamaz.
271
Ölümün Ötesi
S: Bunlar Dünya'ya geldiğimizde öğrenmeye çalışmamız gereken derslerin bazıları mı?
Y: Evet. Gelişkin ve sağlıklı bir kişiliğin bu niteliklere sahip olması gerekir.
Y: Biz, hayatta deneyimlediklerinden daha fazla şey olması gerektiğini hissedenlere
sesleneceğiz. Siz daha fazla şey arzu ediyorsunuz, ancak onu deneyimlemek için açmanız
gereken kapıyı bulamıyor görünüyorsunuz. Eğer bu benzetmeyi kullanırsak, sizin kapınız
zihninizden başka bir şey değildir. Fiziksel kattaki nihai hedef kendini bilmektir. Size, kendinizi
bilmeniz için sizi zorlayacak birçok ders sunulacak. Ve çoğu zaman bunlar acı verici olacak.
Sizden gülü incelemenizi ve böyle bir güzellikte daima acı verici bir unsur olduğunu görmenizi
istiyoruz. Gülden zevk alabilmeniz için onu sapından koparmanız gerekir, o zaman da
parmağınıza gülün dikenleri batabilir. Fiziksel kattaki yaşam da buna benzetilebilir. Ancak, bu
sıkıntılı ve kederli zamanlarda sizden, deneyimlerinizi daima kendinizin seçtiğinizi hatırlamanızı
istiyoruz. Deneyimleyeceğiniz şeyleri siz seçersiniz ki böylece ihtiyacınız olan dersleri
öğrenebilesiniz. Böylece, bu acı verici deneyimler sayesinde kendinizi gerçekten bilmeye
başlayacaksınız. Ve eğer bu deneyimlerden bir şeyler öğrenirseniz, o zaman onlar boşuna
yaşanmış olmayacaklar.
Siz gerçekten kendi kaderinizin efendisisiniz. Siz kendiniz yaşamınızın tam kontrolüne
sahipsiniz. "Ne zaman, nerede ve nasıl" gibi kararları siz veriyorsunuz. Biz, kendi görüş
noktamızdan, tüm seçeneklerin önünüze serildiklerini görebiliyoruz. Ama, nihai kararı vermesi
gereken sizsiniz. Ve siz bu katta yaşarken başka bireyleri de etkilersiniz. Siz sürekli olarak
çevrenizdeki insanları etkilersiniz.
S: Bir başka insanı etkilemememiz gerektiğini düşünüyordum.
272
Çeri 'Dönüş foCcuCuğu
Y: İnsanlara hükmetmek ile onları etkilemek farklı şeylerdir. Eğer insanları etkileyemeseydiniz,
onlara bir şeyler öğretmeniz mümkün olabilir miydi? Her insan olumlu olan ile olmayanı
birbirinden ayırt etme yeteneğine sahiptir. Siz sadece parçaları sofraya koyarsınız ve onların
istediklerini seçmelerine izin verirsiniz.
Dünyada daima çok fazla çalkantı var gibi görünür. Bunlar, bu gezegende vuku bulması
mukadder kılınmış olayların devresel doğası açısından tümüyle doğaldır. Ancak, sizin
perspektifinizden bu hiç doğal değildir, çünkü siz her şeyin olması gerektiği gibi olduğu bir
devre yaşamayı tercih edersiniz. Ama, eğer her şey olması gerektiği gibi kalsaydı, hiçbir şey
asla değişmezdi. Her şey ebediyen, olması gerektiği gibi olurdu. Dünyanın amacı ise bu
değildir. Çünkü dünya bir sınav alanı, bir savaş alanı, bir oyun alanıdır. Böylece, çeşitli
deneyimsel tezahürleri uzlaştırmak için bazen realiteleri değiştirmek gerekir ki üzerinde
durulan, öncelik tanınan nokta birinde daha az, diğerinde ise daha fazla olsun. Belki bu o
zaman bir oyun alanından çok bir savaş alanı olacaktır ya da bunun tersi yaşanacaktır. İhtiyaç
olduğunda öncelikler değiştirilir. Ve sizin karışıklık ve çalkantı olarak algıladığınız şey aslında
önceliklerin yeniden değiştirilmesinin fiziksel tezahürüdür. Dünyadayken sizin kendi sezgisel
rehberliğinizi izlemeniz gerektiğini söyleyebiliriz. En uygunu bu olacaktır. Çünkü bir insan için
hiç istenmez olan şey, bir başkası için çok istenir olabilir. Hiçbir katı, değişmez realite yoktur.
Gerçek diye bir şey yoktur, çünkü aslında her şey görecelidir. Bu yüzden, bir insan gerçekleri
ve realiteleri tayin ederken, bunların sının aşıp bir başkasının realite ve gerçeklerine tecavüz
etmemesine dikkat etmelidir. Böylece, realiteleri yaratırken, daima sadece en uygun olanın,
bütünün hayrı yönünde olanın tezahür etmesini istemek önemlidir. Şunu söyleyebiliriz ki
gerekli olan, tezahür de edecektir.
273
I
Ölümün Ötesi
S: Biz Dünya'dahilerin, diğer insanların acı ve ıstıraplarını görüp bunu tekâmül olarak
değerlendirmemiz çok zor.
Y: Beşeri deneyim perspektifinden baktığınızda bu doğrudur. Bu şu anda gezegeninizde
bulunan birçokları tarafından tam anlaşılmayan bir durum. Siz Dünya'dakilerin bu tekâmülde
şimdi bulunduğunuz noktayı tarif etmek yararlı olmaz. Çünkü eğer henüz başlangıç noktasında
bulunduğunuzu söylesek, o zaman kalbinize büyük bir ağırlık çökebilir ki böyle olmamalıdır. Ve
eğer son noktada bulunduğunuzu söylesek, o zaman da bir süre daha gerçekleşmeyebilecek
olanı sabırsız bir biçimde bekleyebilirsiniz. Böylece, hangi noktada bulunuyorsak, bu karışıklık
ve çalkantının içinde bulunduğumuzu kabul etmek en uygunu olur. Ve şimdi içinde
bulunduğumuz bu dönemde çalışmak ve devrenin kendi başına devam etmesine izin vermek...
Şimdiki dönem, üzerinde çalışılacak en önemli dönemdir.
Sizin devrenizde enkarne olan ruhlar, görüş noktalarına bağlı olarak, ya çılgın ya da
cesurdurlar. Bazıları bunu sadece görev olarak yaparlar, çünkü onlar belli bir noktaya kadar
gelişebilmeleri için belli sayıda yaşam geçirmeleri gerektiğini bilirler. Bunların çoğu daha çok
anlayışı kıt, donuk, zorla gelişen, zahmetle yaşayan ve geleneksel insanlardır. Daha gelişkin
olan diğer ruhlar ise bunu gözleri açık bir biçimde yaparlar ve bunun zor olacağını iyi bilirler.
Ama, onlar bu yaşamın, karmalarında ilerleme kaydetmelerini, bir yaşamda birkaç yaşamlık
gelişme göstermelerini sağlayacağını bilirler. Bu, dünyanızın maddeciliği içinde ruhsal olarak
gelişmenin zor olduğu bu zamanda enkarne olmakla mümkün olur. Bu daha gelişkin varlıklar
ruhlarıyla temaslarını ve uyumlarını sürdürebilirler, ve bu konuda verdikleri emek sonucunda
bir hayli ruhsal gelişme gösterebilirler. Dünyanın genel gidişatının yarattığı direnç onların daha
da güçlenme^ lerine, iki-üç yaşamlık gelişme kaydetmelerine yol açar. On-
274
Çeri "Dönüş
lar tekrar spiritüel âleme geçtiklerinde, son derece gelişmişlerdir, ve onlardan, genelde,
enkarne olmayı isteyen ruhların hazırlanmalarına yardımcı olmaları için bir süre bu âlemde
kalmaları istenir. Bir süre geçtikten sonra onlar, "Ben dünyaya geri dönüp biraz daha gelişmek
istiyorum," der ve bunu yaparlar. Ve bu iş böyle yürür.
Bu odada toplanan sizlere şunu söyleyeceğiz ki her biriniz, şimdi önünüzde uzanan şu ya da bu
biçimde bir yolculuğu görebilirsiniz. Aslında, bu gezegendeki herkes aynı yolculuğu
yapmaktadır. Ancak, birçokları bunun, diğerlerine göre, daha çok farkındadır.
S: Hepimiz aynı yoldayız, sadece farklı yönlerde ilerliyoruz.
Y: Doğru. Ancak, tüm yollar en sonunda tek bir noktada birleşir.
Bu kitaptaki tüm bilginin, birbirini tanımayan birçok farklı kişiden alınmış olması şaşırtıcıdır.
Onlar farklı dinlerden ve mesleklerden insanlardı. Bununla birlikte, derin transtay-ken
verdikleri bilgi birbiriyle çelişmiyor, tam tersine birbirini tamamlıyordu. Birçok yerde bu bilgiler
birbirlerine o kadar iyi uyuyorlardı ki, birleştirildiklerinde, birçok kişiden değil de tek bir kişiden
alınmış gibi görünüyorlardı. Bunun, bir araya getirildiğinde birbirine bağlı bilgiden oluşan
sağlam bir kitap yaratması kendi başına şaşırtıcı bir fenomendir. Benim için bu, onların hipnoz
altında "ölü" denen hale gittiklerinde benzer sahneleri görüp anlattıklarının bir kanıtıdır. Eğer
hepsi aynı şeyleri görüyorlarsa, o zaman biz, ölümden sonra gidilen âlemin, her şeyi düzen
içinde tutan kesin kurallara ve bir hiyerarşiye sahip çok gerçek, tanımlanabilir bir yer olması
gerektiğini düşünebiliriz.
Ben tüm yanıtlara sahip olduğumu iddia etmiyorum, ölümden sonraki yaşam gibi bir konuyla
ilgili sorular çok de-
275
Ölümün Ötesi
rin ve karmaşıktır. Belki okurlarımın akıllarına gelen ve sorulmasını istedikleri birçok soru
benim hiç aklıma gelmemiş olabilir. Ama, siz bilgi aramak için kapıyı açtığınızda ve çoğu
insanın var olduğunu bile kabullenmeyi reddettiği sorulara yanıt bulmaya çalıştığınızda, bu
böyle oluyor. Çalışmalarım sonucunda aldığım bilgi belki sadece bir başlangıç oluşturabilir. Bu
bilgi, bir gün hepimizin ziyaret etmek zorunda olduğumuz öbür dünyada ne yattığını biraz
olsun görmemizi sağlıyor. Derin transtayken birçok denekten aynı bilginin gelmesi bir rastlantı
olamaz. Onların tariflerinin birbirine bu kadar çok benzemesi için, onların gerçekten aynı
yerleri ve koşulları anlatıyor olmaları gerekir. Çocukluğumuzdan beri önümüze serilen kalıbı
kısmen ya da tamamen altüst eden bir başka düşünüş biçimini kabullenmek her zaman kolay
değildir. Ama, eğer o gerçeğin çınlamasını taşıyorsa, o zaman onu dikkate alıp araştırmaya
değer. Yine, bu bilgi sadece başkalarından edinilmiş bir bilgidir, ve bu yolculuğu kendimiz
yapana kadar da bunun gerçekten doğru olup olmadığını asla bilemeyeceğiz. Ama, bu zor
yolculuğu şimdiden yapmış ve ruhlarında bu deneyimin anısını taşıyanlardan bu kadar çok bilgi
alabiliyorsak, o zaman korkutucu bilinmeyen âlemi anlamaya en azından bir adım daha
yaklaşmışızdır. Ben hepimizin bu anıları taşıdığımıza inanıyorum ve belki onlar, onlara en çok
ihtiyaç duyduğumuz anda uyanacaklar.
Sanırım, benim araştırmam, okyanusun ötesindeki yabancı ve egzotik bir ülke hakkındaki bir
coğrafya kitabını okumaya benzetilebilir. Kitap orayı tarif ettiği ve onun resimlerini gösterdiği
ve insanlarının faaliyetlerini anlattığı için bu var olduğunu bildiğimiz gerçek bir yerdir. Ama,
oraya gerçekten gidip kendi gözlerimizle görene kadar, bilgi sadece bir kitaptaki sözcükler ve
resimler olarak kalacaktır. Belki kitabın yazarı gördüklerini abartmış, belki de önemsiz
göstermiştir, belki sadece kendi görüş noktasından anlat-
276
Çeri 'Dönüş Jokuluğu
mıştır, oysa bir başka coğrafya kitabı bu ülkenin gerçeklerini farklı bir biçimde anlatabilir.
Yabancı bir ülkeye gittiğimizde orayı kendi gözlerimizle görür ve bir başkasının dikkatinden
tamamıyla kaçmış şeyleri fark edebiliriz. Yaşadığımız her şeyi kendi düşüncelerimiz ve
deneyimlerimiz renklendirir, her şeyi onların filtresinden geçiririz.
Bu yüzden, bedenimizden son kez ayrılıp bu ve öbür dünya arasındaki bariyere, o parlak ışığa
ulaşana dek asla gerçekten bilemeyeceğiz. Çalışmalarım sonucunda elde ettiğim bilgiye
rağmen, bu yolculuğu yapmak için sabırsızlanmıyorum. En azından, şimdilik buna hevesli
değilim. Burada, bu katta daha başarmam gereken çok şey olduğunu hissediyorum. Çünkü
ölümü incelerken, yaşamın kutsanışını buldum.
Ama sanırım, bu yolculuğu yapma zamanım geldiğinde, bundan eskisi gibi korkmayacağım.
Çünkü artık yabancı, karanlık, ürkütücü bir bilinmeyene gitmeyeceğimi biliyorum. Sadece
yuvaya dönüyor olacağım ve o katta da bu katta olduğu kadar çok tanıdık insan ve manzara
olacak. Belki, bulduğum bilgi perdeyi biraz aralayıp öte tarafa bakmamızı sağlamıştır ve
gördüğümüz şey eskisi kadar karanlık değildir. Bu uzun zamandır gömülü anıların uyanışıdır.
Ve bu anılar gerçekten harikuladedir, çünkü gördüğümüz şey gerçekten görülecek
güzelliktedir.
Ruhlarla bu konuşmaları yapmama izin verildiği için minnettarım. Onların anlattıkları şeyler
bizi, korku ve kuşkularımızı bırakmaya teşvik ediyor ve bariyerin ötesinde yatanın sadece
sevinçli bir "yuvaya-dönüş" olduğu idrakini getiriyor.

SHIRLEY MACLAINE
DIŞARIDA HİÇBİR ŞEY VAR
BİR İÇE YÖNELİŞ RBHBP.Rİ
AKAŞA YAYINLARI
Mcditasyon /James Hewitt
Bioritimler / Peter West
El Falı/Joyce Wilson
Üçüncü Göz / T. Lobsang Rampa
İkinci Beden / T. Lobsang Rampa
Andromeda'dan Gelen UFO/Prof .Hernandez, Rodrigez
İçimdeki Yolculuk / Shirley MacLaine
Sevginin Sonsuz Dansı / Shirley MacLaine
Dışarıda Hiçbir Şey Var / Shirley MacLaine
Ram(ha / Ramtha
Eşruhlar / Ramtha
Gelecek Günler / Ramtha
Tiranların Son Valsi / Ramtha
% 100 Düşünce Gücü / Jack Ensign Addington
Yüksek Bilinç Kılavuzu / Ken Keyes Jr.
M.S. 2150 / Thea Alexander
Yaratıcı İmgeleme / Shakti Gawain
Az Seçilen Yol / Dr. M. Scott Peck
Ra Bilgileri / Elkins, Rueckert, McCarty
Ra Bilgileri 2 / Elkins, Rueckert, McCarty
Ra Bilgileri 3 / Elkins, Rueckert, McCarty
Ra Bilgileri 4/ Elkins, Rueckert, McCarty
Ben O'yum / Sri Nisargadatta Maharaj
İllüzyonların Anımsanışı / Bartholomew
% 51 Zararsızlık / Bartholomew
Rüyadan Uyanış / Bartholomew
Özgürlüğe Davet / Bartholomew
Kristal Mucizesi / Edmund Harold
Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri /Louise Hay
Hayatınızın Amacı/Dan Millman
M »Hak Gücün Yolu /Gary Zukav
Ruhsal Büyüme / Sanaya Roman
Işık Habercileri / Terry Lynn Taylor
Ruhsal Şifa Teknikleri / Keith Sherwood
Işığın Çağrısı / Mark Niclas
Yükseliş/Eric Klein
Galaktik İnsan / V. Essene, S. Nidle
Sevgiye Dönüş / Marianne Williamson
Yükseliş-2/Eric Klein
Yükseliş-3/Eric Klein
Hathor Bilgileri/T.Kenyon, V.Essene
Yükseliş-4 / Eric Klein
Feng Shui / Kirşten M. Lagatree
Kendini Tanıma Rehberi / Michael
Ölümün Ötesi
Birçok insan, ölümü her şeyin sonu olan, ürkütücü ve umutsuz bir durum olarak görür, çünkü
ölüm insanların var olduğunu bildikleri tek yaşamdan ayrılış demektir. Peki, gerçekten de ölüm
her şeyin sonu mudur? Ölümden sonra da yaşam var mıdır? Varsa, bu nasıl bir yaşamdır? Ünlü
yazar ve hipnozcu Dolores Cannon, yüzlerce kişiyi transa sokarak onları doğmadan önce
bulundukları âleme, yani, ölümden sonra gidilen yere görürdü. Bu âlemle ilgili olarak
deneklerin anlattıkları şeyler birbirine o kadar çok benziyordu ki, sonunda ünlü hipnozcu bu
heyecan verici ve aydınlatıcı açıklamaları bir kitap halinde yayınlamaya karar verdi.
Ölüm ve ötesi hakkındaki bu son derece kapsamlı kitapta:
• Ölüm Deneyimi i
• Ruhlar Alemindeki Farklı Varoluş Katlan
• Ruhsal Okullar
• Rehberler ve Koruyucu Melekler
• Cennet ve Cehennem Anlayışı
• Tanrı Anlayışları
• "Kötü" Yaşamların Önemi
• Hayaletler ve Gürültülü Varlıklar
• Doğa Ruhları
• Çeşitli Ruhsal Danışma Kurulları ve Onların İnsanlık Üzerindeki Etkileri
• Bedene-Girenler (Walk-ins)
• Doğmadan Önce Yaşamınızı Plânlama
• Geri Dönüş Yolculuğu
konularında verilen bilgilerde, ölüm ötesinde hiç de ürkütücü değil, tam tersine büyüleyici bir
âlem bulunduğu vurgulanmaktadır. Yazar, kendisinin de ifade ettiği gibi, ölümü araştırırken
son derece gerçek, canlı ve ruhen geliştirici bir yaşam bulmuştur.

You might also like