You are on page 1of 8

Hurşud Banu Natevan

(Şuşa, 1832 - Şuşa, 1897)

5 Ağustos 1832'de Şuşa'da doğdu. Karabağ'ın cukları -Mehdikulu Han ve Hanbike- doğmuştu.
sonuncu egemen hanı Mehdikulu Han'ın kızı, İb- Rus ordusunun albayı olan Mehdikulu Han (1851-
rahim Halil Han'ın torunudur. Annesi Bedircahan, 1900) aynı zamanda "Vefa" mahlasıyla şiirler de
Gence hanlarının neslinden olan Uğurlu Bey'in yazmıştır.
kızı idi. Ailenin yegâne evladı ve Karabağ han- 1858'de Rusya seyahatine çıkmış ünlü Fransız
lığının mirasçısı olduğundan sarayda "Dürr-i yazarı Aleksandr Duma (Ata), Bakü'de Hasay Han
yekta" (Tek inci), halk arasında ise Han Kızı adıyla ve eşi Nâtevan'la görüşmüş, bu görüşmenin te-
tanınmıştı. sirleri, kendisinin 1860'ta Paris'te yayınlanan "Kaf-
İlk tahsilini sarayda aldı. Burada Arap ve Fars kaz" kitabına yansımıştır.
dillerini, edebiyatını benimsedi. Karabağ'ın Zâkir, Nâtevan 1872'de Şuşa'da "Meclis-i Üns" adı
Mirze Camal, Mirze Adıgözel Bey, Ahmedbey Ce- altında şairler birliği kurmuş ve yirmi yıldan fazla
vanşir gibi sanat ve ilim adamları ile daha ilk genç onun yöneticisi ve mali destekleyicisi olmuştu. Ka-
lik yıllarında başlayan yakınlık, Natevan'm fikrî ve rabağ'm çoğu şairleri bu meclisinin üyeleriydiler.
zihnî gelişmesinde önemli rol oynadı. Nâtevan, ye- Nâtevan, aynı zamanda Azerbaycan'ın muhtelif
niyetme çağlarında şiirle beraber güzel sanatlarla bölgelerindeki şair meclislerine ve ayrı-ayri sa-
da ilgilendi. Aynı zamanda ince zevkle işlenmiş re natkârlara da destek vermişti. O, kendi im-
simlerin ve kumaş üzerinde işlemelerin de , sa- kanlarıyla Şuşa'ya dağlardan su kemeri, Muğan
hibidir. bölgesine bir su arkı çektirmiş, Şuşa'nm imarına,
1845'te Mehdikulu Han'ın ölümünden sonra burada maarif ve kültürün yayılmasına külli mik-
Karabağ Hanlığı'nm topraklan Rusya İm- tarda para sarfetmişti. "Hurşit Banu fukaraya zi-
paratorluğu'nun idaresine geçti. Tabii ki, bu du- yade merhamet eden ve heyli tesisat-ı hayriyyeye
rumda Han kızının şahsi hayatını da, Tiflis'teki el uzadan Hanım idi. Müselmanlarm maarifine
Rus yöneticileri düzenliyorlardı. Şayet Nâtevan dehi hemiyyet ve müavineti az deyildir"
Karabağ'ın han neslinden olan biriyle cvlcnseydi ("Tercüman", 1897, n 444). "Karabağ'la birlikde
bu, sülalenin ve hanlığın yaşaması demek olurdu. bütün Transkafkaz'm senet adamları onun hi-
Bu sebeple de Kafkas genel valisi Vorontsov'un mayesine sığınırdılar". ("Kaspi", 1911, n. 146)
emriyle 1850'de Hurşid Banu, Dağıstan Lakin servetine, zenginliğine, güzelliğine rağ-
asilzadelerinden, milliyetçe Kumuk Türklerinden men Nâtevan şahsi hayatında mutlu olamadı.
olan Hasay Han Usmiye'yle evlendirildi. Hasay Onun sevmeden evlendiği Hasay Han'la aile ha-
Han, Kafkas ordusunun subaylarmdandı. Pe- yatı 50-li yılların sonunda bozuldu. Hasay Han'ın
tersburg'da eğitim görmüş, genç yaşlarında ge- ölümünden sonra 1869'da esnaf arasından çıkmış
neral rütbesine yükselmişti. 1866'da Şeyh Şamille Seyid Hüseyn adlı birisiyle evlendi. Han Kızı'nm
gizli ilişkileri olduğu şüphesiyle Rusiya'nm içe- bu nikahı Şuşa ve genellikle Karabağ âsilzedeleri
rilerine -Voronej kentine- sürülmüş, bu gü- arasında büyük rahatsızlık yarattı. Şair Kasımbey
vensizliğe öfkelenen Hasay Han kendi hayatına Zâkir'in torunu, Natevan'm kurduğu "Meclis-i
kastedmişti. Hurşud Banu ile evliliklerinden iki ço- Uns"ün üyelerinden biri olan Abdullabey Âsi,
Nâtevan'ı hicveden edcbsiz bir şiir yazdı. Lakin bu XIX. yy. Azerî kadın şairleri içerisinde sa-
şiir, Nâtevan'ı iyi tanıyanlar ve genellikle de tüm natkârlığının ince ruhu, derin psikolizmi, sa-
Azerî şairleri tarafından nefretle karşılandı. mimiyeti ve güzelliği ile kendine mahsus bir yer
Nâtevan'm birinci evliliğinden olma çocukları tutan Nâtevan, eski Şark Edebiyatının ge-
onun resmî mirasçıları sayıldıklarından, İkinci ev- leneklerine dayanmakla beraber Halk Edebiyatı ör-
lilikten olan kardeşlerine (ikisi kız, ikisi erkek) hiç neklerinden de faydalanmış, mazmunu ve şekli
bir şey bırakmadılar. Evladları arasındaki bu hu- açısından okuyucularda derin tesirler bırakan eser-
zursuzluk, oğlu Mehdikulu Han'ın ondan yüz çe- ler yaratmıştır.
virmesi, ikinci nikahtan doğan oğlu Mir Abbas'm Eserleri: Türkçe qezeller Mecmuesi, Bakı,
17 yaşında iken ölmesi, borca düşmesi, mülk- 1917; Şükufe mecmuesi, Bakı, 1913; Eserleri, Bakı,
lerinin borçlarını ödemek için mecburi olarak me- 1928, 1938; 1956; 1984. Otuz Üç Qezel, Bakı, 1989;
zatlarda satılması, ailesi arasındaki hu- Azerbaycamn Aşıq ve Şair Qadınları, Bakı, 1990.
zursuzlukların matbuat sehifelerine çıkarılması Kaynakça: Riza Fahrutdin. Meşhur Xatunlar,
Nâtevan'ı çok üzdü ve hayatının son yıllarını hasta Orenburg, 1904; Mehemmed Ağa Müctehidzade.
yatağında geçirmesine neden oldu. Riyazül-aşiqin, İstanbul, 1912; Mir MÖhsün Nev-
Bu psikolojik "sarsıntıların sonucu olarak vab. Tezkireyi-Nevvab, Bakı, 1913; Firuddinbey
Nâtevan, 1 Ekim 1897'de Şuşa'da öldü ve Köçerli. Azerbaycan Edebiyyatı, c. II, Bakı, 1981, s.
Ağdam'daki "İmaret" denilen aile mezarlığında 153-H.8; Henefi Zeynali, Nâtevan, Baxı, 1928, Bey-
defnolundu. ler Memmedov. Xurşid Bamı Nâtevan, Bakı, 1983.

ŞİİRLERİ
(Xurşid Bamı Nâtevan, Şiirler, Bakı-1981, s.24)

Dilberâ, derd-i dilimden bele ünvân etdim Ey dilber, gönül derdimden böyle şöhret oldum.
Ki, qem-i hicr ede dil mülkünü viran etdim. Ki, ayrılık gamında gönül mülkünü viran ettim.
Mümkün olmaz mene veslin, bilirem, heşre kimi, Sana kavuşmamın, kıyamete kadar mümkün ol-
Ol sebeb meskenimi kuh-i bıyaban etdim. madığını biliyorum. Bu sebeple kendime mesken
edindim.
Eşq sultanı menim qetlime ferman getirib, Aşk sultanı, benim katlim için ferman vermiş; ve-
Etmedim terk-i vefa, taet-i ferman etdim. fasızlık etmedim, fermana itaat ettim.
Ser-i kuyinde qoyub başımı bir uf demedim, Başımı koyup, bir "üf" bile demedim; sadakat ile
Ser-i sidq ile dil ü canımı qurban etdim. günlümü ve canımı kurban ettim.
Yâ tebib adını terk eyle, tebâbet etme, Ey hekim; adını (mesleğini) terk et, hekimlik
Yâ menim derdimi tâp, gör niye tuğyan etdim. yapma. Benim derdimi(n ne olduğunu) bul, neden
taşkınlık ettiğimi gör.

Yoxdu bir kimse meğer derdimi bilsin, yâ Rebb? Ey Allah'ım, benim derdimi bilen bir kişi bile yoktu
Ki, men öz qanîm ile derdime derman etdim. ki; ben kendi kanımı derdime derman ettim.

Derd-i hicrinde gözüm yaşı tutub dünyanı, Ayrılık derdinde gözyaşların dünyayı kapladı; gör
Nuh tufanı kimi gör ki, ne tufan etdim. ki (gözyaşlarının seli) Nuh tufanı gibi tufan oldu.

Nâtevan, etmedi ol sengdile nâlem eser, Nâtevan, gece gündüz (demeden) ne kadar figan
Gece-gündüz ne qeder nâlevü efgân etdim. ettimse de; inlemelerim, o taş gönüllüye tesir et-
medi.

(s. 32)

Yene yâ Reb, ne qemgîndir menim bu şad olan Ey Allah'ım: Benim bu mutlu gönlüm, yine hü-
könlüm, zünlendi. Üstad olan gönlüm, aşk rumuzundan ha-
Rümûz-i eşqden gâh olub ustâd olan könlüm. berdar oldu.
Görübdür yâri eğyâre olubdur mehv-i nezzâre, Benim şu mamur gönlüm; sevgiliyi, rakibin ba-
Edibdir sinesin pare, menim abâd olan könlüm. kışlarında kaybolurken gördüğü an sinesine par-
çalar.

Niye peymâneden keçdin, niye zencirden qaçdm? Ey benim berbat olan gönlüm: niçin kadehten geç-
Nedendir çöllere düşdün, menim berbâd olan könlüm? tin, zinden kaçıp, nedendir çöllere düştün?
Ferâqm ruz-i meşherdir, serâser möhnet-i qemdir, Ayrılığın, mahşer günü gibidir; baştanbaşa sıkıntı
O zülfün kimi derhemdir, menim azâd olan könlüm. ve gamdır. Benim azad olan gönlüm, (senin) o zül-
fün gibi karmakarışıktır.
Baxın bu Nâtevan zâre, günü bextim kimi qara, Şu ağlayan Nâtevan'a bakın, günü de bahtı gibi ka-
Gezer Mecnûntek avare, menim nâşâd olan könlüm. radır. Benim kederli gönlüm, Mecnun gibi başıboş
gezer.

(s. 35)

Egerçi xoşdu mene etri, hem sefâsi gülün, Bana; hem kokusu, hem de sefası hoştu gülün.
Cefâsı coxdu, ne hasil ki, yox vefası gülün. Cefâsı çoktu, ne var ki vefası yoktu gülün.
Cefâyı xân görüb, köçdü bâğiden bülbül, Bülbül, dikenin cefasını görüp bağdan göçtü; gül-
Gören kim oldu bu gülşende aşinansı gülün? bahçesinde gülü gördüğü zaman, gülün aşinası
oldu.
Xezane meyi eledi, almadı vefa nezere, (Gül;) hazana yönelip, (bülbülün) vefasına bak-
Yetişdi bülbüle çox-çox cefâsı gülün. madı. Gül, bülbüle çok eziyetler etti.
Tökür sirişk evezinde gözüm üzre al qan, Gönlüm, gülün ağlayıcısı ve bağımlısı olduğu için;
Ohibdu çünki könül zâr ü mübtelası gülün. gözlerim, gözyaşı yerine kan ağlamaktadır.
Yazılsa nöqtebenöqte, deyilse herfbeherf, Gülün yaptıkları; nokta nokta, harf harf yazılsa, bu
Qutarrnaz heşre qeder hâl-i macerası gülün. maceranın (hikayesi) kıyamete kadar bitmez.
Üzâr-i âlina baxdıqca qan olur diller, Gönüller, kırmızı yanağına baktıkça kan ol-
İlâhi, heddin aşıb möhnet-i belâsı gülün. maktadır. Ya Rabbi, gülün belasının sıkıntısı had-
dini aşmıştır.
Xeta yoluna düşüb bülbüle cefâ qıldi, Gül, hataya düşüp bülbüle cefa etti; gülün hatası,
Xetaya saldı Özün âqibet xetası gülün. sonunda kendini de yanlışa saldı.

(s. 40)

Ne yaxşi munis idi, heyf, nâgahan getdi, Ne güzel, cana yakındı, yazık ki ansızın gitti. Ela-
Meni bu möhnet ara qoydu el'aman, getdi. man, beni bu sıkıntılar içinde bırakıp gitti.
O serv-i nâzdan ayrı baxar mı serve gözüm? Gözüm o nazlı selviden başka selviye bakar mı? Bo-
Hilal tek qeddimi eyledi kaman, getdi. yumu hilal gibi kemana çevirip gitti.
Unutdu güllerini, qıldı xâniman terkin, Evini barkını terk edip, güllerini unuttu; yaralara
Ne baxdi yaralare, çekdi el'aman getdi. bakmayıp, feryat ederek gitti.
Ne oldu âriz, eya, bağiban, bu gülşende, Ey bahçıvan, bu gül bahçesinde ne oldu yanağa
Açılmadı bu bahar gülleri, xezân getdi? (ki); hazan gittiği halde baharın gülleri açılmadı.
Ne tapdı lezzet-i işret, ne gördü gülleri, Bahar mevsiminde bu delikanlı gidince, sevgililer;
Bahar feslinde, yaran, bu növcavan getdi. ne eğlenceden zevk aldı, ne de gülleri görebildi.
Meni bu möhnet ara qoydu gözleri giryân, Beni bu sıkıntılar içinde gözü yaşlı bıraktı. Beni ay-
Belâ-yi hicre sahb, qoydu bağrı qân, getdi. rılık belasına salıp, bağrı kanlı bırakıp gitti.

Mezarın üste gelib eylenim demaden, oğul, Oğul, sık sık mezarının üzerine gelip dursam;
Deyermisen ki, ne növ ile Nâtevan getdi. Nâtevan ne için gitti der misin?

(s. 43-44)

Zemane eceb saldı möhnet ü melale meni, Zamane, beni sıkıntı ve hüzün karşısında şaşkın bı-
O mahrûdan uzaq verdi qem zevâla meni. raktı. O ay yüzlüden uzak kalmanın gamı beni
ölüme götürdü.
Tükendi tab ü tevan, ey Xudâ'yi lemyezeli, Ey bakî olan Allah'ım; dayanma gücüm ve kuv-
Ya tez bu canımı al, ya yetir viisâla meni. vetim kalmadı; ya bu canımı tezden al, ya da ka-
vuşmayı nasip et.
Sene ne qedri dedim rehm qil mene, getme. Sana, ne kadar "Bana acı, gitme" dedim; şimdi gel
Gel indi gör ki, feraqm sahb ne hala meni. gör ki, ayrılığın beni ne hale getirdi.
Ne vaxtadek qem-i hicrinde âhü zâr çekim? Ayrılığının gamıyla ne zamana kadar feryat ve
Terehhüm eyle, getir sen de bir xiyâle meni. figan edeyim? Sen de bir defa merhamet edip beni
hatırla.

Kesildi sebr ü qerarım, ferağe tabım yox, Sabrım ve kararım kalmadı, ayrılığa (dayanacak)
Revâdı tenge getirsin bu âh ü nâle meni? gücüm yok; bu âh ve inlemelerimin, beni usan-
dırması reva mıdır?
Alıbdı eqlimi serden, qerarımı dilden, Felek; aklımı başımdan, kararımı gönlümden aldı;
Edib belâya felek gör nece hevâle meni. gör, beni belaya nasıl saldı.
Teeccübem ki neçün relime germedin zâlim? Ey zalim; ayrılık ateşiyle yakıp, beni bu hale ge-
Feraq oduna yaxıb salmısan bu hâle meni. tirmişsin; şaşkına döndüm, niçin merhamete gel-
iniyorsun?
Ne yaxşı günler idi ki, seninle munis idim, Ne güzel günlerdi ki seninle yakın (mutlu) idim.
Zemâne indi edib sîne dağlı lâle meni. Şimdi; zaman, beni sinesi dağlanmış lale yaptı.

Vüsâle yetmeyiben zâr ü Nâtevan qaldım, Kavuşamayınca, ağlayıcı ve Nâtevan (kelime; hem
Edib yene felek hesret o mahcemâle meni. güçsüz anlamında, hem de mahlas olarak kul-
lanılmıştır) kaldım. Felek yine, ay yüzüyle beni has-
ret bıraktı.

OğlumÜçün(*)
(s. 48A9)

Yanar canım, oğul, daim senen nâr'i feraqmda, Oğul, canım daima senin ayrılığının ateşiyle yanar;
Nece pervaneler yanar her dem şe'min ayağında. mumunun (ışığının) çevresinde, her an nice per-
vaneler yanar.
Qül-i rûyin hevasile çıxar eflâke efgâmm, Gül yanağının arzusuyla feryadım ' gökyüzüne
Odur bülbül nevası gül ferâq ü iştiyakında. çıkar; gülün, ayrılık ve iştiyakında bülbülün şa-
kıması budur.
(*) 17 yaşında ölmüş oğlu Mirabbas üçün yazılmışdır.
Senin veslin xeyalile gözüm, könlüm gezer daim, Gözüm ve gönlüm, daima sana kavuşma hayaliyle
Ki, çün Mecnûn-i sergeşte, gezer Leylî sorağmda. gezer, perişan Mecnunun Leyla'yı arayarak gezdiği
gibi.

Nehâl-i qâmetin zikri menim vird-i zebânımdır, Fidan (gibi) boyunun zikri, benim dilimin do-
Demadem nâleyi qumri oxur servin budağında. laşığıdır; selvi budağında daima kumrular öter.

O şirin leblerin şövqü gönlü günden olur efzun, Ferhat gibi, yüzyıl ayrılık dağında dolaşsam da; o
Eğer Ferhad tek doîansam yüz il hicr dağında. güzel dudaklara olan hasretim, günden güne art-
maktadır.

Herisem bes ki, ol şirinzebanm zikrine her dem, Her an, o şirin dilin konuşmasına düşkünüm; pa-
Olur xoş nitqli hıti, şekker olsa damağında. pağanın, damağında şeker olursa ifadesi düzgün
olur.
Senin hicrin odu, Abbas, dexi çixmaz ki, canımdan, (Ey) Abbas, senin ayrılığının ateşi asla canımdan
Semender tek yanar daim anan nâr-i ferağında. çıkmaz; annen ayrılığının ateşiyle semender (ateşte
yaşayan efsanevi bir kuş) gibi daima yanar.
Uçub şahbaz tek könlüm, gezerdi vesl bağında, Gönlüm, doğan gibi uçup, kavuşma bağında ge-
Per ü balını sındırdı felek bu pîr çağında. zerdi; felek, bu ihtiyarlık çağımda kolumu ve ka-
nadımı kırdı.

Gözümde tardır dövran, meh ü xurşid ü-nurefşan, Dünya, gözümde karanlıktır; aydınlık saçan güneş
Mezar içre olub pünhan, sanasan çex tağmda. ve ay mezar içinde gizlenmiş sanırsın ki feleğin göl-
gesindedir.
Sirişkim bilir ki, hâli deyildir qametin gözden, Gözyaşlarını, boyunun gözlerimden uzak ol-
Ne tez düşdü terâvetden o servin su gidağmda. madığını bilir. O selvi su içinde tazelikten ne çabuk
düştü!
Nolaydı, kor olaydım, görmeyeydim gül kimi cismin, Ne olaydı; kör olsaydım da, gül gibi vücudunun
Qalıbdır tire xak içre, mezarın gün qabağmda. kara toprak içinde, mezarını güneş altında gör-
memeydim.
Könülde hesretim qaldı, hezeran heyf kim, bir dem Oğul, gönülde hasretim kaldı, binlerce eyvah ki, bir
Seni ta görmedim xürrem, oğul, damad otağında. an olsun mutlu ve damat odasına girmiş olarak
(mürüvvetini) görmedim.
Nedendir intizâr ile o şehlâ göz baxar heyran, O şehla gözlerin neden hayranlık ve hasret ile
Gözüm ol gözlere qurban, baxar âhu şayağında. bakar; gözün ahir tuzağından bakan o gözlere kur-
ban olsun.

Hemîşe zar ü dilmehzûn, töker gözden sirişk-i xûn, Ağlayan mahzun gönlüm; sıkıntı ve gam bu-
Perişan hâl ile daim, qem-i möhnet bucağında. cağında, gözlerinden daima kanlı gözyaşları döker.
Qem-i hicran edib tuğyan, qahbdır Nâtevan suzan, Ayrılık gamı taşmış, Nâtevan yanmış, göz pı-
Revân eşk-i beser her yan olan gözler bulağında. narlarından yürüyen yaşlar her yanı tutmuştur.

(s. 60)

Ne men olaydım İlâhi, ne de bu âlem olaydı. Ya Rabbi; ne ben olaydım, ne bu âlem, ne de bu


Ne de bu aleni ara dil mügeyyed-i qem olaydı. alemde gönül gamla bağlı olaydı.
Ne hicr ateşine odlanıb yanaydı dilim ki, Gönlüm, ne ayrılık ateşiyle alevlenip yanaydı; ne
Ne eşqin içre könül böyle şad ü xürrem olaydı. de aşkla (böylesine) mutlu ve şen olaydı.
Ne serv qeddin olaydı, ne hesretinle gözüm kur, Ne selvi boyun olaydı, ne hasretinle gözüm kor
Ne rûzigâr-i feraqmda qâmetim xem kolaydı. olaydı; ne de ayrılık rüzgarında boyum büküleydi.

Ne behr olaydı, ne umman, ne böyle göz yaşı cari, Ya Rabbi; ne deniz, ne derya, ne akan gözyaşı, ne
Ne gül üzünde, İlâhi, bu növ şebnem olaydı. de (sevgilinin) gül yüzünde bu tür şebnem olaydı.

Ne gül olaydı, ne gülzâr-i gülşenin dexi seyri, Ne gül olaydı, ne gül bahçesinin gül yüzlüsünü
Ne xâr~i ınöhnet-i bülbül, seninle möhkem olaydı. seyir olaydı; ne de bülbüle sıkıntı veren diken se-
ninle muhkem olaydı!

Ne Misr olaydi, ne Kenan, ne Hezret-i Yaqub Ne Mısır,-: ne Kenan,.'ne Hz. Yakup; ne de diken, ay-
Ne xâr olub qem-i hicranda, qerq-i möhnet olaydı. rılık gamında sıkıntı gerici olaydı!

Ne çah olaydı, ne zindan, ne kârivan güzâri. Ne kuyu, ne zindan, ne geçen kervan; ne de


Ne Yusifi bu belâde gören bir âdem olaydı. Yusuf'u (kuyuda) gören bir insan olaydı!

Ne bezm olaydı, ne bazâr-i Yusif ehvalatı, Ne meclis, ne Yusuf(un) pazarının durumları; ne de


bu gidişatta, Züleyha gamla arkadaş olaydı!
Ne râhgüzerde Züleyxa qemle hemdem olaydı.
Ne âh (çekiş), ne eyvah (deyiş), ne gönül parça
Ne ah olaydı, ne efsûs, ne pâre-pâre könül, parça; Allah'ım ne de Nâtevan'ın duyguları kar-
Ne Nâtevanin, İlâhi, hevasi derhem olaydı. makarışık olaydı!

(s.62)

Seni kimdir seven bicâ, qerenfil? Karanfil, seni boşuna seven kimdir; senin için deli
Sene men âşiq ü şeydâ qerenfil. divâne ve aşık olan benim.
Seni gülsen ara aşüfte gördüm, Karanfil, seni gül bahçesinde perişan vaziyette gör-
Yeğin bildim tutub sevda qerenfil. düm. Bildim ki sevdaya tutulmuşsun.
Bele pejmürde hâl ile durubsan, Karanfil, böyle perişan halde durursan; güller ara-
Düşer güller ara qovğa qerenfil. sında kavgalar başlar.
Dirâğa kim vefasızdır bu gülsen, Eyvah ki bu gül bahçesi vefasızdır. Karanfili bu yü-
Geder bu telet-i zibâ, qerenfil. zünün güzelliği (bir gün) gider.
Üzünden perdey-i nâzın kenar et, Karanfil, yüzünden naz perdesini kenar et; aşığı,
Untjtma âşiq-i haşa, qerenfil. asla unutma.

(s. 63)

Felek rengine benzer bu benövşe, Bu menekşe(nin rengi), gökyüzünün rengine ben-


Tutub sehraları hersu, benövşe. zer; kırlara çok hızlı şekilde yayılmaktadır.
Neçün gülşenlerin terkin qîlıbsan? (Ey) gönül alan menekşe; niçin, gül bahçelerini terk
Düşübsen çöllere dilcû benövşe? edip, bozkıra düşmüşsün?
Bele geddin bükülmüş pirler tek, Menekşe, ihtiyarlar gibi boyun (belin) bükülmüş;
Deyirsen sübh ü şanı "yahu" benövşe. sabah akşam "Ya Hu" demektesin.
Seni şövq ü bahar aşüfte qılmış, Menekşe, seni şevk ve bahar perişan etmiş; aşık
Çeker âşiq olan qayğu benövşe. olan kaygı çeker.
Diler etrin könül bâd-i sebadan, Menekşe; gönü, sabah rüzgarından yarin saçları
O zülfü-yâr tek xoşbû, benövşe. gibi, hoş kokunu diler.
ÖLÜREM

(s.69-70)

Şiir Nâtevan'm böyük oğlu, Rus ordusunun albayı Gazel; Nâtevan'ın, Rus ordusunda albay olan
Mehdiqulu Han'a hesredilmişdir. Albümda şiirin büyük oğlu Mehdiqulu Han'a yazılmıştır. Defterde,
baş tarafında şairin eliyle şu sözler yazılmıştır. şirin baş tarafına; şairin kendi eliyle şu sözler ya-
"Meriz olduğu halda Xanoğlanm xeyali ile inşa et- zılmıştır: "Hasta olduğu sırada, Karaoğlan'ın ha-
diyim qezel hale xitabdır ki, neqş olunan quşa kim, yaliyle yazdığım gazel; hale hitaptır ki, nakşolunan
yetirsin". kim götürecek.
Varımdı sinede derd ü qem ü nihân, ölürem. Variyetim (bütün varlığım), sinemdeki dert, gam
Feda olum sene, gel eyle imtehan, ölürem. ve gizli sırlardı. Gel (istersen) imtihan et; sana feda
olsun canım, ölüyorum.
Feraqdan geceler yatmaram sabaha qeder, Geceleri ayrılıktan (dolayı) sabahlara kadar ya-
Xeyal-i zülfüne bağlı gedibdi cân, ölürem. tamıyorum. Canım, saçının hayaline dü-
ğümlenmiştir, ölüyorum.
Bahâr-i hüsnün ara, gör nece xezanem men, Ben, (senin) güzelliğinin baharında nasıl hazana uğ-
Bahar lâlesi tek bağrım oldu qân, ölürem. ramışım gör; bahar lalesi gibi bağrım kan oldu ölü-
yorum.
Vereq-vereq dil ü can hicrin içre odlandı, Gönül ve can, ayrılığın(ın acısı) ile sayfa sayfa ateş-
Misâl-i kencefe sedpâre oldu cân, ölürem. lendi; canım kencef misali yüz parça oldu ölü-
yorum.
O xâk-i pâyini men âşiyane etmiş idim, Ben, o ayağının toprağını, (kendime) yuva (mes-
Yetenden ayri düşüb indi lâmekân ölürem. ken) edinmiştim; şimdi , vatandan ayrı düştüm,
yersiz-yurtsuz ölüyorum.

Dedin ki, çek el dvmenimden, el çekdim, Ey delikanlı, "eteğimden el çek" dedin, çektim;
Terehhüm eylemedin âxır, ey cavan, ölürem. sonra merhamet etmedin, ölüyorum.

Çekirdim hesretini, görmedim, xudâhafiz, Hasretini çekiyordum, bir vedalaşma (olsun) gör-
Olubdu indi işim nâlev ü efgân, ölürem. medim; şimdi ağlayıp-inlemek işim oldu, ölü-
yorum.

Feda o qâmetine kim, qezâ ne xoş çekmiş, O boyuna (canım) vedadır, kaderin ne hoş çek-
Qeder büküb belimi, eyleyib kaman, ölürem. miştir (seni); kaderim belimi büküp keman ey-
lemiştir; ölüyorum.

Feraqdan tükenib tâb ü taqetim, billâh, Allah'a yemin olsun ki, ayrılıktan (dolayı) gücüm
Vüsâle yetmez elim, zâr ü Nâtevan ölürem. ve kuvvetim kesilmiştir; elim visale (kavuşmaya)
ulaşmaz, ağlayıcı ve Nâtevan (hem güçsüz ma-
nasında, hem de mahlas olarak kullanılmıştır) ola-
rak ölüyorum.

(s.72)

Bilin, yvran bu dünyada here bir kâr ilen oynar. Dostlar, bilin ki, bu dünyada herkes bir iş ile meş-
Kimi xanenişm olmuş, kimi bazar ilen oynar. gul olur. Bazıları evinde oturur (evine bağlı olur),
bazıları da ticaretle meşgul olur.
Kimi text-i müressede, başında tâc-i şahane, Bazıları, başlarında şahane taçlarıyla, kıymetli taş-
Kimi zindan içinde el-ayağı dâr ilen oynar. larla süslenmiş taht üzerinde oturur: Bazılarının da,
zindandaki darağacında eh ayağı oynar.
Kimi tabidi dünyâye, kimi âşiqdi ügbâye, Bazıları dünyaya bağlıdır (düşkündür), bazıları ahi-
Kimi sâze, kimi nâze, kimi tek târ ilen oynar. rete aşıktır; bazıları saz, bazıları naz, bazıları da tar
ile oynar.

Kimi Mecnûn sorağmda, kimi Leylî ferağında, Bazıları Mecnun gibi arayış], bazıları Leyla(nm) ay-
Kimi yârın üzerinde yatan şahmar ilen oynar. nlığıyla; bazıları da sevgilinin üzerinde yatan yı-
lanla oynar (meşguldür).

Kimisi şâdü xürremdir, kimi leyi ü nâhar ağlar, Bazıları şen ve mutludur, bazıları gece gündüz
Felek de sergiran olmuş xurşid-i zâr ilen oynar. ağlar; gökyüzü de sarhoş olmuş ağlayan güneşle
oynar.

You might also like