You are on page 1of 17

Mehemmed Hadi

(Şamahı, 1879 - Gence, 1920)

XX. yy. Azerbaycan romantik şiirinin ön- Şairin hayatındaki huzursuzluklar birbirini
derlerinden biridir. 1879'da Şamahı'da küçük bir takip eder. Bütün varlığı ile sevdiği nişanlısı onu
tüccar ailede doğdu. "Hadi" şiirlerinde kullandığı bırakarak başkasıyla evlenir. Yüzyılın sonunda ha-
takma addır. Ailesinin asıl soyadı Hacı Eb- yatın bütün acılarını tatmış, bütün sevdiklerini, ya-
dülselimzâde'dir. Kederli bir çocukluk hayatı ge- kınlarını yitirmiş Hadi, babasının Şamahı'daki
çirdi. 1888'de babasını kaybetti. Bunun ardından mülkünde tek başına oturur. Amcasının onu dük-
annesi, onları kaderleriyle başbaşa bırakarak başka kanda çalıştırmak isteği de boşa çıkar. He-
birisiyle evlendi. Dokuz yaşındaki Hadi ve iki yalperver ve laubali genç, bütün zamanını şehir
küçük bacısı anneanneleri Teyyibe Hanım'm hi- kütüphanesinde geçirir, insanlardan uzak olmaya,
mayesine sığındılar. Mehemmed Hadi, önce şair kendi hayalleriyle baş başa kalmaya can atar. Ama
Abbas Sehhet'in babası Molla Elabbas'ın mek- 1902 yılının dehşetli Şamahı depremi, bu ya-
tebinde okudu, daha sonra akrabalarından Mus- rıbohem hayatına son verir. Evsiz kalmış Hadi, Şa-
tafa Lütfi, onun tahsiliyle meşgul oldu. Lakin ih- mahı göçkünlerine katılarak Kürdemir'e gelir. Bu-
tiyaç nedeni ile davamlı tahsil alamayan şair, rada yerli okulda Türk dili ve Edebiyatı
kişisel eğitim yolu ile Fars, kısmen de Arap ve Rus öğretmenliği yapar.
dillerini öğrendi, dünya Edebiyatıyla ilgilendi. 1905'ten sonra, millî yayıncılığın gelişmesi
Onun bir şair olarak yetişmesinde, çağdaş Türk şi- Hâdi'yi, Azerbaycan'ın esas kültür merkezi olan
irinin, özellikle de bu şiirin İbrahim Şinasi, Ab- Bakü'ye getirir. Önce "Hayat" gazetesinde, sonra
dülhak Hâmid, Namık Kemal, Tevfik Fikret vb. ise Alibey Turan'ın (1864-1940) yayınladığı
temsilcilerinin büyük rolü oldu. "Füyûzât" mecmuasında şiir ve makaleleri ile ken-
Akrabası, gazeteci ve yazar Mustafa dini başarılı bir şair ve yazar olarak tanıtır. Bir
Lütfi'nin, Heşterhan'a göçmesinden sonra Hadi, süre Heşterhan'da yaşayıp, Mustafa Lütfi'nin ya-
Şirvan medreselerinde birkaç yıl daha tahsilini ar- yınladığı "Bürhan-i tereggi" gazetesinde çalışır,
tırmağa gayret etti. Lakin hür fikirliliği yüzünden, hatta aynı gazetenin başyazarlığını yapar. Lakin
sonunda medreseden dışarı atıldı. Sonraları şair, Alibey Turan'm daveti üzerine Bakü'ye döner.
şiirlerinin birinde kendinin okuma, öğrenme ar- "Füyûzâf'ın daimi yazarlarından biri olur.
zusunu ve içerisinde olduğu muhitin bu arzuya "Füyûzât" pantürkizmle suçlanarak kapadıldıktan
düşman tavrını şöyle dile getirecekti: sonra, şiirlerini "Taze Hayat" ve "İttifag" gibi li-
beral istikametli gazetelerde yayınlatır.
Oxumaqçün ne qeder dad ü fegân etdimse, Rusya'da irticanm kuvvetlendiğini gören
Olmadı zerre eserbexş şu istimdadım. Hadi, 1910 yılının baharında İstanbul'a gider. Bu-
Dağa dersen, eşidir, sonra verir eks-sedâ, rada "Tanin" gazetesinde Şark dilleri tercümanı
Daşa dönmüşlere efe eylemedi feryadım. olarak çalışır. Şiirlerini "Servet-i Fünûn", "Rübab",
"Şehpal", "Mehtab", "Hilâl" gibi mecmua ve ga- rizmin tanınmış ustalarından biri olarak dahil
zetelerde yayınlatır. Çağdaş Türk şairleriyle ta- oldu. Eserlerinde Divan Edebiyatının ve çağdaş
nışır. Lakin isyankâr ruhlu şair, aradığı fikir hür- Osmanlı şiirinin geleneklerine dayansa da bu ge-
riyetini Osmanlı Imparatorluğu'nun başkentinde leneklerin esiri olmamış, aksine şiirin hayatla
de bulamaz. Genç Türklerin faaliyetlerinden hayal nefes almasına, şiirde sosyal problemlerin gün-
kırıklığına uğramıştır. "Siz istibdad mik- deme getirilmesine ve çözülmesine dikkat et-
roblarısmız" diyerek iktidar sahiplerine dü- miştir. Eğitimin, ilim ve kültürün propagandası,
şündüklerini ve içindeki duyguları açık açık ifade sosyal gelişme, hürriyet ve özgürlük uğrunda mü-
eder. cadele, kadınların hak eşitliği, fanatizme ve ce-
1913' de harbiye nazırının öldürülmesi ne- halete karşı uzlaşmazlık, insan hislerinin te-
deniyle, Hadi de şübheliler arasında İstanbul'dan mizliğine ve kutsallığına inanç Hadi şiirinin esas
Selanik'e sürgün edilir. Şair burada oldukça me- konularını oluşturmaktadır.
şakkatli günler yaşar, büyük zorluklardan sonra Sosyal hayat problemlerine bakış meselesinde
1914 yılının Şubatında Bakü'ye döner. Aynı yıl Hadi, batıcı bir tavır sergiler. Onun bir çok şiiri
Bakü'de iki şiir kitabı yayınlanır ve edebî mah- Batı ile Doğunun kıyaslandırılmasma, ilim, eğitim,
fillerde büyük ilgi ile karşılanır. kültür, sanayi ve maneviyat alanında birincinin
Evi, ailesi ve davamlı meşguliyeti olmayan üstünlüğünün tesbitine hasrolunmuştur. Hâdi'nin
şair 1914 'te Birinci Cihan Savaşı sıralarına ka- şiir dili, çağdaşı olduğu Azerbaycan şairlerinin bir
tılmak için Âzerîlerden oluşan "Vehşi diviziyanm" çoğunun şiir dilinden zorluğu ile ayrılır. Lakin şiir
içinde alay mollası sıfatıyla cepheye gider. Üç yıl dilindeki bu zorluk, aynı zamanda şairin ele aldığı
Karpat cephesinde bulunur. Bu dehşetli savaş, konuların karmaşıklığı ve felsefî tarafı ile de doğ-
onda, dünyanın yenileşeceği, değişeceği inancını
rudan ilgilidir. Şiir ve makaleleri ile bir arada
yaratır. Bu fikri 1915'teki mektublarınm birinde de
Hadi, "Beşikden Mezara Kadar Beşerin Ehvalı",
yansıtmaktadır; "... yeni hayat, yeni meişet vücuda
"Alem-i Müsavatdan", "İranlı Kardeşlerime", "İn-
gelecekdir. Her şeyde bir inkılab ve teceddüd gö-
sanların Tarix-i Facieleri, Yahud Elvah-i İntibah"
rülecektir. Dünyada bir değişiklik hasil olacakdır.
destanlarının ve Rus Edebiyatından uyarlanmış
Dikkatle bakılacak olursa, zaten numuneleri gö-
"Bir Sergüzeşt-i Hunin" manzum romanının
rülmeye başlamışdır". Ve şair ister şiirleri, isterse
müellifidir.
de keskin ruhlu makaleleri ile kendi vatandaşlarını
bu yeni devre hazır olmağa çağırır: "Elm ve
Eserleri: Firdövsi-İlhamat, Bakı, 1908; Şü-
me'rifetle müselleh olmayanlar bundan sonra pek
kufeyi-Hikmet, Bakı, 1914; Eşki-Möhteşem, Ya-
bedbeht bir halda yaşayacaklar. Yaşayacaklar
hud Ana Gucağı, Bakı, 1914; Elvahi-İntibah, Ya-
değil, sürünecekler..."
hud insanların Tarihi Facieleri, Bakı, 1918;
1918'de Bakü'ye dönen hasta ve düşkün Hadi,
Seçilmiş Eserleri, Bakı, 1956; Seçilmiş Eserleri, 2
burada kendine bir yer edinemez. Savaşın dehşeti
Cilde, C. I, Bakı, 1979; El Feryadı, Seçilmiş Şiirler,
onu daima takib eder. Hadi hiç kimseye inanmaz.
Bakı, 1980.
Kimseyle yakınlık kuramaz ve hiçbir partiye ya-
Kaynakça: Azerbaycan Edebiyyatı Tarixi, C.
naşmaz. Tenha ve laubali bir hayat geçirir, içkiye
Iı, Bakı, 1960, S. 796-829; Memmed Cefer. Azer-
müptela olur. Yaşamını temin etmek için ayrı-ayrı
baycan Edebiyyatında Romantizm, Bakı, 1963;
kağıtlar üzerinde yazılı şiirlerini sokak ve mey-
Eziz Mirehmedov. Mehemmed Hadi, Bakı, 1962,
danlarda satar. O, hiç kimse ile ilgilenmediği gibi,
1985; Abdulla Şaiq. Xatirelereim, Bakı, 1973; Eziz
kimse de ateşli mısraları ile cemiyyetin altını üs-
Mirehmedov. Yazıcılar, Taleler, Eserler, Bakı,
tüne çevirmeye can atan bu isyankâr şairle il-
1978; Eziz Mirehmedov. XIX-XX. Esrler Azer-
gilenmez. "Toplar dinende muzalar susur" ha-
baycan Edebiyyatına Dair Tedqiqler, Bakı 1981;
kikatine kendi özgeçmişinde inanan Hadi,
Refik Zeka. Mehemmed Hadi, Bakı, 1979; Eziz Mi-
Gence'ye döner ve 1920 yılının Mayısında burada
rehmedov. Mehemmed Hâdi'nin Eserlerinin iki
herkesçe unutulmuş, terk dilmiş bir durumda,
Cildliyine Müqeddime. Mehemmed Hadi, Eser-
Gence hastanesinde hayata gözlerini yumar.
leri, C. I. Bakı, 1979, S. 5-43; Mir Celal, Firudin Hü-
Hadi XX. yy. Azerbaycan şiiri tarihine ateşli,
seynov. XX. Esr Azerbaycan Edebiyyatı Tarixi,
ihtiraslı, düşündürücü romantik şiirin, felsefî li-
Bakı, 1982, S. 331-350.
ŞİİRLERİ

MEKTEP
(Mehemmed Hadi, Seçilmiş Eserleri, Bakü-1978, c.I, s.3)

Mekteb ne demek? Xâdim-i qüdsiyyet-i Mektep ne demek? Milletin kudsî hizmetçisi Mek-
millet, Mekteb ne demek? Bâis-i ülviyyet ü tep ne demek? Büyüklük ve yüceliğin sebebi Mek-
şövket, Mekteb ne demek? Cilvegâh-i nûr-i tep ne demek? Hakikat ışıklarının doğduğu yer
heqîqet, Mekteb ne demek? Rehber-i irşâd ü Mektep ne demek? Doğru yol ve mutluluğun reh-
seâdet, Övlâd-ı veten etmek üçün bizde teali, beri. Biz de vatan evlatlarının yükselmesi için,
Mektebler açıb kesb edelim elm ü kamalı. mektepler açıp ilim ve kemâli kazanalım.
Mekteb ne demek? Hey'et-i milliyyeye candır, Mektep ne demek? Millî topluluğa candır. Mektep
Mekteb ne demek? Rûh ü dil-i mürdedilandır. ne demek? Gönlü sönmüşlere ruhtur. Ey millet!
Ariflere hemvâre bu söz vird-i zebandır, "Mekteb kurtuluştur" sözü bilge insanların daima
Elmektebü, elmektebü, ey millet, amandır. dilindedir. Biz de, vatan evlatlarının yükselmesi
Övlâd-i veten etmek üçün bizde teali, için, mektebler açıp ilim ve kemâli kazanalım.
Mektebler açıb kesb edelim elm ü kamâli.
Mekteb ne demek? Encümen-i ehl-i sefadır, Mektep ne demek? Sefa ehlinin meclisidir.
Mekteb ne demek? Bâriqeyi fikre semâdır. Mektep ne demek? İnce düşünüşün yüksekliğidir.
Neyyirleri hep şe'şeebexşây-i dühâdır, (fikir ışığım semasıdır)
Perverde-yi ağûşi olanlar üdebâdır. Işıkları kuşluk vakti gibi parlaktır.
Övlad-ı veten etmek üçün bizde teali, (Mektebin) kucağında büyüyenler ediplerdir.
Mektebler açıb kesb edelim elm ü kamâli. Biz de, vatan evlatlarının yükselmesi için mektepler
açıp ilim ve kemâli kazanalım.

Mekteble bulur tesfiye âyine-yi vicdan, Vicdan aynası mekteple temizlenir. İnsanoğlu
Mekteble eder kesb-i şeref zade-yi insan, mekteple şeref kazanır. Kültür bahçesinin gülleri
Mekteble görer terbiye hep gülşen-i irfan, hep mekteple terbiye görür. Şu sözü kardeşlerimize
Tekrar edek ixvânımıza şu sözü her an: her an tekrar edelim: "Biz de, vatan evlatlarının
Övlâd-i veten etmek üçün bizde teali, yükselmesi için mektebler açıp ilim ve kemâli ka-
Mektebler açıb kesb edelim elm ü kamâli. zanalım."

1906
TERANE-Yi QEMPERVERANE

(c.I, S.18-19)

Cahâne gelmekden meqsed nedir insâne, bilmem ki, İnsanın cihâna gelmesinden maksat nedir?
Heqîqet mi bu xilqet, yoxsa bir efsâne, bilmem ki? Bu yaratılış, bir hakikat midir, yoksa bir efsâne
midir? Bilmem ki...

Men idrak etmedim dünyâya gelmekden nedir hikmet, Dünyaya gelmekten hikmet nedir? Ben bunu idrak
Yaratmaqdan nedir hikmet bizi sübhâne, bilmem ki? edemedim. Sübhân'ın (Allah'ın) bizi yaratmasının
hikmeti nedir? Bilmem ki...

Mücessem bir xeyâle benzeyir timsâli imkanın, İmkânlar (âleminin) örneği, mücessem bir hayâle
Hecin dildâde-yi şövqüz xeyâlistâne bilmem ki? benziyor. Hayal ülkesine niçin can atarız bilmem
ki?

Kitâb-i-kâinâtın sirri heyretbexş-i imandır, Kâinat kitabının sırrı, çok araştırılınca insana hay-
Bu sirri keşfe yoxdur yol necin imane, bilmem ki? ret verir. Niçin çok araştıranın (düşünenin) bu sırrı
keşfine yol yoktur? Bilmem ki...

Bütün zerrât-ı âlem mezher-i esrar-i qüdretdir, Âlemin bütün: zerreleri kudret sırlarına maz-
Bunun hellide acizdir necin ferzane, bilmem ki? hardırlar. İlim bunun hallinde niçin acizdir? Bil-
mem ki...
Düşündükçe fecâyegah-i dehrin hal-i dilsûzun, Zamanın musibetlerini, gönül yakan hâlleri dü-
Neçin âşıq olur dördü elem vicdâne, bilmem ki? şündükçe, dert ve elem vicdana niçin âşık olur? Bil-
mem ki...
Bu zülmâbâd-i qiytide feqet bir nâmı var edlin, Bu zulmedilen kuytu yerde adaletin bir nâmı var.
Olur mu edl ile me'mûr bu vîrâne, bilmem ki? Bu virane adalet ile ma'mur olur mu? Bilmem ki...
Sitemperverlerin çoxdur müîn ü yârı âlemde, Zalimlerin yardımcısı ve yâri âlemde çoktur.
Necin rehm eyleyen yox hâl-i mezlûmâne, bilmemki? Mazlumun hâline niçin rahmeyleyen yoktur? Bil-
mem ki...
Necin fexr eylesin ehrâre zülm eylemekle istibdad? İstibdat (baskı) halka zulmetmekten dolayı niçin
İlâhî, tâbekey bu zülm-i qeddarâne, bilmem ki? övünsün? Allah'ım bu merhametsizce zulüm ne za-
mana kadar sürecek bilmem ki?..
Cünunperverlerin fikri olub âlempesendâne, Akılsızların fikrini herkes beğeniyor. Akıllı insanın
Necin me'yubdur re'y-i Felâtûnâne, bilmem ki? görüşü niçin hoş karşılanmıyor? Bilmem ki...
Olubdur müstebiddan calis-i övreng-i istiğna, Tahta hep zorbalıkla oturulmuştur. Hür olanlara
Necin zillet nesîb olmuşdur ehrârâne, bilmem ki? (halka) niçin zillet nasip olmuştur? Bilmem ki...
Ziya vü zulmeti temyize yoxmu dîde-yi idrak, Gündüzü ve geceyi (aydınlığı ve karanlığı) ayır-
Niye nûr-i heqîqet çıxmayır meydâne, bilmem ki? dedecek idrakli gözler yok mu? Niye hakikat ışık-
ları meydana çıkmıyor? Bilmem ki...
Olub ârâyiş-i bağ-i seâdet cehlperverler, Cahil insanlar saadet bağının süsü olurken; arif
Necin arif yaşar dünyâde bedbextâne, bilmem ki? olanlar dünyada niçin bedbaht olarak yaşar? Bil-
mem ki...

Hezârân bülbülün bağ-i fenada nâleperverdir, Binlerce bülbül yokluk bağında inlemektedirler.
Ne mecbur eylemişdir bunları efğâne bilmem ki? Bunları efgâna mecbur eden nedir? Bilmem ki...
Ürek al qane dönmüş, Hâdiyâ, hüzn-i umûmîden, Ey Hâdî umûmi hüzünlerden yürek al kana dön-
Bu hüznü bexş eden kimdir dil ü vicdâne, bilmem ki? müş. Vicdan ve gönüle bu hüznü bahş eden kim-
dir? Bilmem ki...

Nesîbi xun-i dildir bu fena mülkünde ehrârın, Bu fânî âlemde halkın nasibi gönül yaralanmasıdır.
Ecâyib bir müemmâlı bu tilsimxâne, bilmem ki? Bu acâib muamma bir tılsımhâne mi bilmem ki?...

1906

VETENİN NİDASI
(c,l,s.56)
Besdir, yeter artıq, dur, oğul, dur, daha yatma. Tamamdır, yeter artık, dur, oğul; artık yatma.
Nâmûsu, heyânı ebedî uyxuya satma. Nâmûs ve hayayı ebedî uykuya satma.
Ey sevgili övlad, ayıl Allah'ı seversen, Ey sevgili evlat Allah'ı seversen uyan.
Gün doğdu, hamı durdu, yatan birce özünsen. Gün doğdu, herkes kalktı, uyuyan yalnızca sensin.
Yoldaşlarına, sil gözünü yaxşı bax, oğlum. Oğlum; sil gözünü, yoldaşlarına iyi bak.
Onlar yetib isteklerine, sen uzaq oğlum. Onlar isteklerine kavuştular, sen uzak kaldın.
Başdan papağın, ya başını qaptıracaqdır, Yürümesi gereken yolda yatan insan, ya şapkasını,
Ol yol geden âdem ki, yol üste yatacaqdır. ya da başını kaptırır.
1906
TEHETTÜR-İ MAZİ

(c.l, s.54)

Bir zaman ah ki, bir şâir idim âzâde, Ah! Bir zaman hür bir şâir idim, acaba beni bu ha-
Ecebâ, kim meni saldı bu xerâbâbâde? rabeye kim saldı?

Pürsürûr idi könül, qüsse nedir bilmez idim, Gönlüm hep neşeli idi, gâm, keder nedir bilmez
Neş'edâr-i mey-i hürriyyet idim me'nâde. idim. Mânâ âleminde hürriyet meyiyle ne-
şelenmiştim.

Perküşâş-i melekût olmada mürğ-i dil-i cân, Gönül kuşum kanatları açık bir melek olduğu
Seyr xüld eyler idim dlvegâh-i balâde. zaman yükseklerde cenneti seyrederdim.

Hürr uçurken meni seyd eyledi şahbâz-i qezâ, Hür uçarken kaza doğanı beni avladı. Şimdi dünya
İndi derqeyd-i cefâ yem qefes-i dünyâde. kafesinde cefâya bağlanıp kaldım.

Qem nedir bilmeyerek hürr yaşardım, heyhat! Heyhat! Kahrı çok olan yere düşmemiş olsaydım,
Düşmemiş olsa idim sâhe-yi qehrâbâde. gam nedir bilmeyerek hür yaşardım.

Batar ümmân-i xürûşânde zövreqce-yi ömr, Coşkun denizde ömür kayığı batıyor (da) her tarafa
Baxaram her terefe, yox yetişen imdâde. bakıyorum, imdada yetişen yok.

Besleyib bir gülü min nazle gülzâr-ı fena, Fâni gülbahçesi bir gülü bin nazla besleyip; gü-
Doymadan xendesine terk ediyor hep bade. lüşüne doymadan, rüzgara bırakıyor.

Elem-i lâyetenâhinin elinden, Hâdî, Ey Hâdî, sonsuz acıların eleminden ne kadar feryat
Yeri vardır ne qeder, qelsen eğer feryâde. etsen yeridir.

DAD İSTİBDADDAN

(c.I,s.65-66)

Qaldıq elinde bir sürü sebâb-i vehşetin, Bir sürü vahşet sebeplerinin elinde kaldık.
Olduq esîri pence-yi qehr ü musibetin. Kahır ve musibet (belâ) pençesinin esiri olduk.

Her semtden atılmadadır tîri-cangüdâz, Her taraftan, can alıcı oklar atılmaktadır; bu felaket
Yoxdur önün alan bu xedeng-i felâketin. oklarının önünü alan yoktur.

"Lâyet'el"in meâlma meydan olub veten, "Lâyezel"in meâlına vatan meydan olmuş, keyfi
Keyfi idarelerde ne kârı edâletin? idarelerde adaletin ne önemi var?

Her yerde eyleyir sitem icra hökmünü, Her yerde zulüm hükmünü icra ediyor. İşte aşa-
İşte budur nizami kilâb-i denâetin. ğlık köpeklerin nizâmı budur.

Her kes ne bilse etsin, evet... kimse dinmesin, Evet, herkes durmadan ne biliyorsa yapsın (ama);
Memnû'dur denilmesi sidqin, heqîqetin. doğrunun, hakikatin denilmesi yasaktır.

Ehrâq olundu zülm ile nâzânde şehrler, Güzelim şehirler zulüm ile yakılıp yok edildi.
Yaxmaqdadır cahanları âhı camlatın. Cemaatin âhı dünyaları yakmaktadır.

Bâr-i qirân-i zehmete yox sebri qullarm, Kulların bu ağır zahmetlere sabrı kalmadı.
Ya Rebb, nedir bu rütbe tehemmülde hikmetin? Ya Rab! (kullarının uğradığı zulme) bu kadar ta-
hammülde, hikmetin nedir?

Çan ağlayır ehâli, könüller cerîhadâr, Ahâlî kan ağlıyor, gönüller yaralı.
Gülmez mi, ey Xudâ, yene rüxsâr-i rehmetin? Ey Allah'ım; yine rahmetinin yanağı gülmez mi?
Her kimse öz menâfe-yi şexsiyyesin arar, Herkes kendi şahsî menfaatini arar; yoksullar al-
Eshâb-i feqr olmada qurbânı zilletin. çaklığın kurbanı olmaktadır.
Minlerce bînevâ quru yerlerde can verir, Binlerce zavallı kuru yerde can verir. Derya gibi ni-
Beş-on leim nâil-i deryâ-yi ne'metin. metlere beş on kişi nail olur.
Her kes gerek beraber ola her hüqûqda, Herkes hukukta eşit olmalıdır.
Ehsânıdır bu erz bize dest-i qüdretin. Bu dünya, bize kudret elinin (Allah'ın) ihsanıdır.
Mensûh olunsa qâide-yi keyfemâyeşâ, İstediğini yapanların kaideleri geçersiz kılınsın,
Tertib edilse âyesi şûrâ-yi ümmetin. milletin meclisinin kanunları tertip edilsin.
Kesb-i seâdet eyleriz âzâd-i qem olub, Gamdan âzâd olup, saadeti kazanırız.
Mes'udluqla ömr eder efradı milletin. Milletin fertleri mesut bir şekilde ömrünü geçirir.
Qet'i ümmîd etmeyerek kûşiş eyleyin, Ümidinizi kırmayarak çalışın. Gayret edenlerin
Eyler cibâlı gel' hümmeti erbâb-i geyretin. himmeti dağları deler.
Hemdest-i ittifâq olunuz, ey refîgler, El ele verip birlik olun ey dostlar,
Birlikde feth olunur size bâbi seâdetin.
Saadet kapısı size, birlik olunca açılır.
Xâb-i nifaq saldı bizi bu sefalete, Bizi bu sefalete nifaka kapılmamız düşürdü, cüm-
Mehkûm qıldı cümlemizi qeyd-i möhnete. lemizi düşkünlüğe mahkûm kıldı.
1907

KİME KİMDEN ŞİKAYET EDELİM?


(c. l, s. 78)
İnleyir bâr-i qem altmda veten, imdâd yox, Vatan, gam yükü altında inlerken yardım eden
Kisve-yi matem bürünmüş cümle, bir dilşâd yox. yok, herkes matem kisvesine bürünmüş bir gönlü
şen yok.
Olmuş övlâd-i veten rûyende-yi râh-i zelâl, Vatanın çocukları karanlık bir yolda gidiyor, bun-
Bunları irşâd üçün bir şö'le-yi irşâd yox. lara doğru yolu gösterecek bir ışık yok.
Bir takım bîçâreler me'rûz-i tir-i intiqâd, Bir takım bîçâreler tenkid oklarına ma'ruzdurlar.
"Mühteqidler" olduğun tenqide bir neqqâd yox. Eleştirenleri eleştirecek biri yok.
Millet-i meğdûrıye her işde min îrâd var, Mağdur millete akıl öğreten bin kişi var da, bilmem
Ehl-i îrâda neçün, bilmem ki, bir îrâd yox. ki neden akıl verenlere akıl veren bir kişi yok.
İrqi mületde tefessüd eylemiş xûn, ey "hekim", Ey Hekim, millet ırkının kanı bozulmuş, o kanı çı-
Etmeye ixrâc-i dem cerrah yox, fessâd yox. karacak bir cerrah yok.
Xestenin nebzin turub derdâşine olmaq gerek, Hastanın nabzını tutup, derdini bilmek gerek,
Yoksa feryadın hubâdır, meyveyi feryâd yox. yoksa feryadın boşunadır. O feryadın neticesini ala-
mazsın.
Gerçi mületde müheqqeqdir vücûdi illetin, Millette hastalık olduğu kesindir, ama sende onu
Sende teşxîs-i merez etmekde iste'dâd yox. teşhis edecek kabiliyet yok.
Fexr-i ustâdâne ile, ey olan serşâr-i kibr, Ey üstadlığını övmekle, baştan ayağa büyüklük tas-
Cehl üçün ustâdsm, ürfan üçün ustâd yox. layan kişi; cahillik için üstadsın ama, irfanda üs-
tadlığın yok.
Millet-i mezlûmede var qâbiliyyet cövheri, Mazlum millette kaabiliyet cevheri var, ne yazık ki
Heyf, onu parlandıran bizlerde iste'dâd yox.
bizde onu parlatacak kabiliyet yok.
Gördüyün ehl-i qelem xuddâm-i istibdaddır, Bu gördüğün kalemler zorbalığın köleleridir. Mil-
Haqqa teslim olmağa milletde istib'âd yox. lette ise Hakk'a teslim olmak için umutsuzluk yok.
Dâneler neşv ü nümâ bulmuş bu sünbülzâde, Dâneler bu sünbüllükte gelişip olgunlaşmış, ney-
Neyleyek, bu zer'qâhi biçmeye hessâd yox. leyelim ki bu altınlığı hasat edecek kimse yok.
Terk-i eğrâz etmeyi her şexs eyler tövsiye, Kinleri (düşmanlıkları) terk etmeyi herkes
Terk-i eğrâz eyleyen, eyvah, bir efrâd yox. tavsiye ediyor, eyvah ki garazı terk eden bir kişi
bile yok.
1908
ZUMZUMAT-ITEHESSÜRAT, YAXUD QARIŞIQ XEYALLAR
(c. 1, s. 128-130)

Fikrim yaşayır meni'-i re'nâlar içinde, Fikrim erişilmez güzellikler içinde yaşıyor,
Ruhum uçuyor cennet-i ülyâlar içinde. ruhum yüce cennetlerde uçuyor.
"Lâl ol, deme, qanma, gözünü kor ele" derler, "Dilini tut, söyleme, aldanma, gözünü kör et" der-
Gözlü nasıl ömr eylesin e'mâlar içinde. ler ama, gören insan, körler içinde nasıl yaşasın.
Men bir eserim, anlamadım kimdi müessir, Ben bir eserim, ama yazarımın kim olduğunu an-
Bir şe'r-i belîğem bu müemmâlar içinde. lamadım. Muammalar içinde bir güzel şiirim.
...Xâk-i siyahı parladacaq nûr-i xeyâlim, Vatanım, karanlık geceler içinde kalmış, bu kara
Qalmiş vetenim leyle-yi zülmâlar içinde. toprağı hayâlimin nuru parlatacak.
...Hürriyet-i vicdan ki, deyirler, adı vardır "Vicdan hürriyetinin sadece adı vardır; o huri, in-
Ol huri derâğûş eler rö'yâlar içinde. sanı rüyalar içinde kucaklar" diyorlar .
Erz etmededir kendini ifrite-yi övhâm, Hakikat güzeli henüz hülyalar içinde, (oysa); korku
Dildâr-ı heqîqet hele xülyâlar içinde. cadısı kendini arz etmektedir.
Serbest bu gün zulmünü icrada mezâlim, Bu gün zalimler, zulümlerini serbestçe ya-
Erbâb-i edâlet hanı? Menfalar içinde. pabilmektedirler. Adalet erbabı ise sürgündedir.
Övlâd-i veten fikrce mehdûd bu günde, Vatan evlatlarının fikir hürriyetleri yok, bugün.
Men isteyen ehbâb ise ferdalar içinde. Benim istediğim günler henüz gelmedi

Teşrih ederim dillerine çox rüfeqâmm, Pek çok arkadaşımın gönlünden geçeni anlarım.
Bir ehl-i sefa yox bu ehibbâlar içinde. Dostlar içinde bir safa ehli kimse yok.
Men bir diriyem, etdi meni defn tesadüf, Ben bir diriyim; tesadüfler beni görünen ölüler için-
Zinde görünen bir sürü mövtâlar içinde. de defnetti.
Bilmem ki, nolurdu men-i bedbext doğulaydım, Bilmem ki, ne olurdu medeniyet beşiğindeki bil-
Mehd-i medeniyettedeki danalar içinde, ginler içinde, bedbaht doğsaydım.
Her kes sanıyor kendini perverde-yi dâniş, Herkes kendini bilgili zannediyor.
Lezzetli edeb yox bu mürebbâlar içinde. Bu yazılanlar içinde bir tad yok.
Turşdur deyemez hiç kes ayranına, amma Hiç kimse ayranına ekşidir demez, ama tatlılarla
Dadsa, der acı şehd-i müseffalâr içinde. beraber tatsa acı olduğunu anlar.
İkmâl-i kamâl etmede eqvâm, biz, efsûs, Diğer ülkeler gelişmelerini tamamlamakta, yazık ki
Teyzi! ederiz ömrü elifbalar içinde. biz ömrümüzü elifbalar içinde zayi etmekteyiz.
...Qoymuş milel imzasını övrâq-i heyâte, Milletler hayata imzalarını atmış(damgalarını vur-
Yox milletimin xetti bu imzalar içinde. muş)lar, milletiin damgası yok...
1908
CEHALETİMDEN ŞİKAYET
(c. I, s. 147)

Var mı bundan yuxarı uçmağa iste'dâdım? Üstadım (hocam) kabiliyet kanadımı kırmış. Bun-
Qabiliyyet perime zexm vurub üstadım. dan yukarı uçmaya istidadım mı var?
Oxumaqçun ne qeder dâd ü feğân etdimse, Okumak için ne kadar feryat ve figan ettiysem de;
Olmadı zerre eserbexş şu istimdadım. bu yakarışımın zerre kadar faydası olmadı.
Dağa dersen eşidir, sonra verir eks-i seda, Dağa desen işitir, yankılanırdı.
Daşa dönmüşlere eks eylemedi feryadım. Bu taşa dönmüş insanlarda feryadım aks etmedi.
Olmadan nâil-i dîdâr-i emel qebre girer, Zavallı Ferhad'ım, emellerine nail olamadan,
Eşq-i Şîrini-ülum ile yazıq Ferhadım. Şirin'in aşkının bilgisi ile kabre girer.
Âcizem tercüme-yi hâlimi tehrîre, sebeb? Kendi hayatımı yazmaktan acizim; çünkü, şen ol-
Doludur tebc heqâiqle dil-i -nâşâdım. mayan gönlüm acı gerçeklerle doludur.
Ey Hâdi'-yi qemdîde. De şu bülbül-i zâre, Ey gözleri gamlı Hadi. Şu inleyen bülbüle, böyle şa-
Ceh-ceh deyib âxır düşer âğûş-i mezara. kıdıktan sonra mezarın kucağına düşeceğini söyle.
1908
TERANE-Yİ EHRARANE
(c.I, s.161)

Biz veten viranesin edl ile âbâd isterik, Biz vatan viranesini adalet ile mamur isteriz. Adlin
Sehl-i edl ile bîna-yi zulmü berbâd isterik, kolaylığı ile zulüm binasını berbâd etmek isteriz.
Milletin qelb-i hezinin xürrem-ü şâd isterik, Milletin hüzünlü kalbinin hürrem ve şen olmasını
Sevmerik qeyd-i esaret, Xalqı âzâd isterik, isteriz. Esir olmayı sevmeyiz, halkı, hür isteriz.
Xalqı âzâd isterik, qânûna münqâd isterik, Halkı âzâd isteriz, kanuna bağlı isteriz. Devlet
Nedir dövlet, onun hifzinde millet etmese şirket, nedir, onu korurken millet birlik olmazsa,
Nedir millet, himaye qılmasa hergâh ona dövlet, Millet nedir, devlet onu eğer korumazsa
Qalır zülmetde hergâh olmasa envâr-i hürriyyet, hürriyet ışığı olmasa eğer karanlıkta kalır
Ne hürriyyet? Sirât'ül müsteqîmi-hifz-i milliyyet, Ne Hürriyet? Milleti korumanın doğru yolu, bu
Qurtar bu millet-i mezlûmeni qeyd-i esâretden. mazlum milleti esaretten kurtar.
1909

OXU, BİL, ÖYREN


(Övlad-ı Vetene)

(c.l, s. 207-208)
Ey cavan, öyren: cehalet en böyük ardır, Ey genç, öğren! Cehalet en büyük ayıptır.
Elmsiz âdem behâımden de bîmiqdârdır. İlimsiz adam hayvandan farksızdır.
Yük çeken heyvan görülmez nifrete lâyıq, veleyk- Yük çeken hayvandan nefret edilmez.
Lâyiq-i nifret o câhildir ki, xelqe azardır. Ancak, nefreti hak eden, halkı inciten o cahildir.

Her fenâlıq, her yamanlıq elmsizlikden törer, Her fenalık, her kötülük ilimsizlikten çıkar.
Anlamazdan yer göy, insanlar bütün bizardır. Cahilden yer, gök, bütün insanlar bıkmışlardır.
Anlamazlar anlayanlar üçün olmuş yükçeken, Yük çekmek cahillere mahsûstur.
Yük çeker mi, söyleyin, ol kimse ki, huşyârdır? Söyleyin, akıllı insan hiç yük çeker mi?
Sen de elmin taxtı üzre eyleş arifler kim, Sen de ilmin tahtı üzerinde arifler gibi otur.
Elmsizler yer üzünde bextsizdir, xârdır. İlimsizler yeryüzünde bahtsızdır, eşektir.
Çok deyilmişdir bu söz tekrarı da lezzetlidir, Bu söz çok söylenmiştir, ama tekrarı lezzetlidir:
Qordur câhiller, âlimler ülûl'ebsârdır. "Cahiller kör, alimler ise basiretlidirler".

Şâhid-i hürriyyete yer oldu erbâb-i ülm, Alimler hürriyete kavuştu.


Elmsizler, terbiyetsizler ona eğyârdır. Cahiller ve terbiyesizler (ise) onlara yabancıdır.
Şerqde batmış maârif, Qerbde çıxmış fünûn, Doğuda eğitim batmış, batıda fenler gelişmiş.
Me'rifetle, elm ile Meğribzemin nevvârdır. Marifet ve ilim ile, batı memleketleri parlaktır.
Ey yatan zulmet qucağında, sübh oldu dur, Ey karanlığın kucağında yatan kişi! Kalk, sabah
Âleme bir yaxşı göz gezdir, tecellîzârdır. oldu. Âleme bir güzel göz gezdir. Bak her şey or-
tadadır.
Elm eli ile ortaya çıxdı yerin könlündeki, Yerin içindekiler ilim ile ortaya çıktı; ilim, gökteki
Göylerin de qelbine atmış elin, esrardır. sırlara da elini atmıştır.
Dîde-yi elme açılmış qâmizât-i kâinat, Kâinatın gizlilikleri, ilim gözüne açılmıştır.
Cehle her şey örtülü, çeşm-i cehalet târdır. Cahillikle her şey örtülü, cahilliğin gözü kördür.
Lövhe-yi ibret deyildir mi ser â ser kâinat, Kâinat baştan başa ibret levhası değil midir?
Çeşm-i îmâne alır herkes zevil efkârdır. Fikir sahibi herkes onu inceler.
Âlimin servetle malamaldır mâhiyyeti, Âlimin mahiyeti servetle dopdoludur.
Fenn ile dartar, alır ol kes ki, tehsildârdır. Tahsildar odur ki her şeyi fen ile tartıp alır.
Xilqetin bitmez-tükenmez varlığından ehl-i elm- İlim ehli, zenginliği yaratılışın bitmez tükenmez
Çekdi, aldı dövleti, bax, şimdi servetdârdır. varlığından çekip aldı. Bak şimdi o servet sa-
hibidir.
Qardaşım, işsiz oturma bârigâh-i dehrde, Kardeşim dünya yüzünde işsiz oturma.
Çul olur kâr ehline ol kimse ki, bîkârdır. İş sahibine kul olanlar işsizlerdir.
İşte âmâl, işte iqbâl, işte istiqbâl hep, İşte işler, işte bahtlar, işte gelecek; hepsi ilim sa-
Ehl-i elmindir, bize üz gösteren idbârdır. hiplerinindir. Bize yüz gösteren düşkünlüktür.
Selsebîl-i elmden boşdur qafamız kâsasi, Kafamızın içinde iyi ve faydalı ilim yoktur (boştur).
Başqa eqvâmm başı bu feyz ile serşârdır. Başka milletin başı ise bu feyz ile dopdoludur.
Zeherlenmiş fikrimiz zehrâb-i mövhûmât ile, Fikrimiz zehir gibi korkularla zehirlenmiş.
Ey heqîqet! Parla, parlat Şerqi, zülmetzârdır. Ey hakikat! Doğu'yu aydınlat, orası karanlıktır.
1910
TEBRİK

(el, s. 218)

Baxmasanız yaxşı ciyerpârelere, Ciğerpareniz olan çocuklarınıza iyi bakmasanız, bu


Yazıx olmaz mı bu bîçârelere? biçârelere yazık olmaz mı?
Tifl bir âyinedir, eksnumâ, Çocuk, aksettiren bir aynadır. Dikkatli bakarsan
İnce baxsan olacaq çöhrenumâ. kendini görürsün.
Bîedeb beslemeyek tiflânı, Çocukları edepsiz yetiştirmeyelim;
Me'rifetperder edek sibyânı. ilim sever edelim
Ne zaman kesb-i ulûm etse nisa, Kadınlar ne zaman ilim öğrenirse
Cism-i millet tapacaq onda şefâ. milletin varlığı onda şifa bulacaktır.
Elm ile ruh müdâvât olunur, İlm ile ruh deva bulur.
Elm ile kesb ü kemâlât olunur. İlm ile çalışkanlık ve olgunluk kazanılır.
1912
TEVFIK FİKRET'E
(c. l, s. 220)

Şe'rin, edebin nâsiye-yi şe'şe'edâri, Şiirin, edebiyatın parlayan yüzü;


Dilsiz vetenin bir femi ilhamnisâri. dilsiz vatanın, ilham saçan ağzıdır.
Bir heyret-i feyyaz, fürûzende-yi irfan, Hayret veren bir bereket, parlayan bir irfan;
Âfaq-i mühîtâtımıza necm-i direxşan. bölgemizin ufuklarında parlayan bir yıldız.

Fikret-o böyük şâir-i nevvar, füsunkar, Fiket- O büyük nurlu şair, büyüleyici,
Her târi -"Rübâb"ından uçar neğme-yi sehhar. Her gece "Rübab"ından seher nağmesi uçar.
(Rübab kelimesiyle T. Fikret'in "Rubab-ı Şikeste"
eserine işaret edilmektedir.)

Ecfani-vetenden tökülen qetre-yi âbi, Vatanın kipriklerinden dökülen bir damla yaşı
Şe'r incileri yapmada enqüşt-i rübâbi. şiir incileri yapmada rübabın parmağı

Bir nâle, bir eyvah, bir efğani-cigersuz Bir inleme, bir eyvah, gönül yakan bir figân
Dest-i hünerinde oluyor şe'r-i qemefruz. gamlı şiir hünerli elinde bir ateş oluyor.

Ey dest-i edeb, desti-hüner, desti-rehâsaz, Ey edep eli, hüner eli, kurtuluş (veren) eli;
Alqışlayan eller seni elbette, yorulmaz. seni alkışlayan eller elbette yorulmaz.

1913
NİSVİYYET TERANELERİ
(c.l, s. 223)

Çöhre-yi dilberân-i fettanı, Güzellerin gönül alan çehrelerini bakışımla öp-


Baxışımla öpen zaman derem: tüğüm zaman söylerim; "Kırmızı rengi, kızların du-
Renq-i ah onun üçün severem- daklarını öptüğü için severim".
Öpüyor qızlarm dodaqlarmı.
Bir çiçek var ki- gülşenarâdır, Bir çiçek var ki, gülbahçesini süsler, bir çiçek var ki
Bir çiçek var ki, ruh-i cem'iyyet. cemiyetin ruhudur. "Kadınların koku saçan gon-
Gönçe-yi buydarı-nisviyyet, cası" bu çiçek de cihanı süsleyicisi
Bu çiçek de cahanpiradır.
Ne demekdir qadın? İlahi-heyat, Ne demektir kadın? -ilâhî hayât, insanlığın ru-
Ruhbexşa-yi âdemiyyetdir. hunun ışıklarıdır, saadetin yaratıcısıdır; kadını gö-
Âferînende-yi seâdetdir, zardı eden, yere batsın.
Qadım perdepuş olan, yere bat.
Melek-i erzdir nisa-yi cahan, Cihanın kadınları dünyanın melekleridir, hürriyet
Buy ü reng-i heyatü hürriyyet, ve hayatın rengi ve kokusudur. Ey âleme hayât
Mader-i feyzkar-i nisviyyet, saçan, kadınların feyiz veren annesi yaşa,
Yaşa, ey âleme heyat saçan.
Ey qadın! Ey qaranlıq içre sabah, Ey kadın! Ey karanlık içindeki sabah. Ey hayatın
Ey heyâtın letîf bir seheri. güzel seheri. Ey cihanın parlak cevheri, işte örtülü
Ey cahânin işıqlı bir gövheri, olduğun yer siyah.
Örtülü olduğun yer işte siyah.
Qerbi parlatdıran camâlmdır, Batıyı aydınlatan yüzündür.
Çarşafın Şerqi perdedâr etmiş. Çarşafın Doğu'yu örtmüş.
Sübhü yox şebliqâta diyar etmiş, Sabahı olmayan gecede yer etmiş olan fecr-i sâdık
Sübh-i sâdiq senin melalindir. senin hüznündür.

Açıl, ey sübh-i sadiq-i millet, Ey, milletin gerçek sabahı; açıl! Hayatımıza gece
Gece geymiş heyâtımızsa yeter. (karanlık) hakim olmuş, artık yeter. Parla, ey canlı
Parla, ey canlı nûr, canlı seher, nur, aydınlık seher, bizleri yutan karanlık kay-
Erisin bizleri udan zulmet. bolsun.

1914
ZAMANIN MEZHEKELERINDEN
(c. l, s. 234)

Qelp pula döndü hep ilhamımız, İlhamımız sahte para gibi olmuş. Onu alacak bir
Qaldı kitab, qalmadı bir müşteri. müşteri yok, kitap elimizde kaldı. Herkime versek,
Her kese versek de deyir al geri. "al geri" der; zavallı şairler boşta kaldı. Ortaya koy-
Qaldı zavallı şüerâ serseri. duklarımız satılmıyor. Hepimize "çok yazık oldu"
Satılmayır zâde-yi ilhamımız, diyorum.
"Çox yazıq olduq" -deyirem hamımız.
Boynu buruq, kîsesi boş, könlü qan, Boynu bükük, kesesi boş, gönlü kırık, bir sürü
Bir sürü eshâb-i qelem her zaman, kalem sahibi, her an kitapçının yüzüne bakar. Ki-
Kitab satanın üzüne baxmada, tapçı "şiire bakan yok!"der. Ortaya koyduklarımız
Kitabcı söyler: "Şe're yox baxan". (şiirler) satılmıyor. Hepimize " yazık oldu" di-
Satılmayır zâde-yi ilhamımız, yorum.
"Çox yazıq olduq" -deyirem hamımız.
1914
ÜMİD SEHNE-Yİ TEMAŞA-Yİ HEYATIN RUHUDUR
(c. l, s. 254)

Men bir güneşem, yerde E'yândir lemeâtım, Ben, ışığı yerde parlayan bir güneşim. Çehrem şi-
Şe'rimde parıldar durur çöhre-yi zâtım. irimde parıldayıp duruyor. Hayatım yoksulluk
Yoxdur zereri, keçse de feqr ile heyâtım, içinde geçse de önemi yok, bilin ki, ölümüm kim ol-
Kim olduğumu bildirecek bil ki, memâtım. duğumu öğretecek. Öldüğümde bu millet ağ-
Ferdâ-yi üfûlumda bu qövm ağlayacaqdır, layacaktır ama (çok geç olacak) gözümü ecel eli
Lâkin gözümü dest-i ecel bağlayacaqdır. bağlamış olacaktır.
Men solmalıyam tâ ki, açılsın da baharım, Baharım açılsın da ben solayım, günüm ay-
Men sönmeliyem, şe'şe'elensin de nahârım, dınlansın da ben söneyim. Ben ölmeden evvel va-
Men ölmeden evvel vetenim oldu mezarım, tanım mezarım oldu. Memleketim akıllı kişilere
Erbâb-i zekâ düşmenidir indi diyarım, düşman oldu. Zeka kayboldukça vatandaşlar ağ-
Söndükde zekâ ehl-i veten ağlayacaqdır, layacak, o zaman gözün incisi olan yaşlar par-
Göz incisi-yaşlar o zaman parlayacaqdır. layacaktır.
En son dileyim: meqberim olsun vetenimde, En son dileğim, mezarımın vatanımda olmasıdır.
Tendir vetenim, olmalı canım da tenimde. Vatanım tenimdir, canım da tenimde olmalıdır. Bu
Ruhum ki, menim qalmayacaq bu bedenimde, bedenimde kalmayacak olan ruhum, kuş şekline
Quş şekline girsin, qanad açsin çemenimde. girip (ülkenin) çimeninde kanat açsın . Vücudumu
Endamımı eğûş-i erem saxlayacaqdır, irem bahçesi kucaklayıp, saklayacak, ölümümden
Ferdâ-yi memâtımda adım parlayacaqdır. sonra adım parlayacak.
Bextim kimi olsun vetenim, ye'ni siyehnâk, Vatanım bahtım gibi kara olsun, abide istemem; ey
Heykel dilemem heykel-i qebrimdir of eflâk. felek kabrim abidemdir. Beni bu kara toprak yut-
Millet işıq olsun, meni udsun bu siyah xâk, sun (ama) vatan aydınlık olsun, milletim akıllansın.
Ancaq dilerem qövmüm ola sâhib-i idrâk, Akıllı, anlayışlı olanlar beni sonra anlayacaklardır,
İdrâki olanlar meni sonra qanacaqdır, bir milleti yaşatan da bu akıllılıktır.
Bir qövmü dirilden de cahanda qanacaqdır.
Men ölmeden evvel vetenimdir mene meqber, Ben ölmeden evvel vatanım mezarım oldu. (Ancak)
Çünki vetenimdir, buna olmam ki, mükedder. buna üzülmem (çünkü) yurdum, benim anamdır.
Yurdum da anamdır, bütün övlâdı beraber, Ben, bütün vatan evlatlarının hepsinin aydın (bil-
Men isteyirem, olmalıdır hepsi münevver. gili) olmasını isterim. Cahil kaldıkça zararlarına
Qaldıqca qara ehl, ziyam qovacaqdır, olacaktır. (Ancak) birgün gelecek yanlışlarını an-
Bir gün gelecek, sehvini de anlayacaqdır. layacaklardır.
Ulduzlar emel, leyli,heyâtımda direxşân, Hayatımın gecesinde parıldayan emel yıldızları gu-
Dilber kimidir xende-i meğrûr ile xendân, rurlu gülüşleriyle gülen bir güzel gibi bazen parlar,
Geh-geh açılır, geh oluyor perdede nîhân, bazen gizlenirler. Bazen de işvelenip, can alırlar. O
Bir işve verir, can alıyor sonra qürîzân, can alan afet, bir gün gelecek boyun eğecek, gönül
Ol âfet-i can bir gün olur râm olacaqdır, bülbülü, meclisimizde salman güzel olacaktır.
Dil bülbülü hembezm-i gülendâm olacaqdır.
1914

ELVAN-I NEFASET
(c. l, s. 265)

Bir ildırım olsam da eritsem gecelerden- Bir yıldırım olup gecelerden bir parça olan örtüyü
Bir parça olan örtüyü gül üzlü seherden. gül yüzlü seherden yok etsem
Gül üzlü seher, işte, qadmdır bu f irişte, İşte gül yüzlü seher, melek gibi bir kadındır, bize
Yol gösteri versin, girelim biz de behişte. yol gösteriversin de biz de cennete girelim.
Men Şerqe cehennem deyirem, Qarbe de cennet, Ben Doğu'ya cehennem, Batı'ya da cennet diyorum.
Parlar, durur Qerbde elvâh-i letafet. Batı'da, letafet levhaları parlayıp duruyor.
Te'rîf edecek kelmesini yox, aradım çox- Ey insanoğlu, bütün sözlükleri taradım ama, tarif
Qâmûsu tamamen, a xudâvende-yi mexlûq. edecek kelime bulamadım.
"Xurşîd" desem, gün de sönükdür nezerimde, Güneş desem (olmaz çünkü) o da gözümde sönük
Sen gölgelisen, ey güneşim, rahgüzerimde. kalır. Sen güneşi bile gölgelersin.
Sen gölgeli oldun ki, işıxlar da büründü, Sen gölgelendiğinde bütün ışıklar da karardı ve
Bir gölge kimi Şerqde, yerlerde süründü. Doğu'da bir karaltı gibi yerlerde süründü.
Teyyâreye mindi, göye uçdu, doğuran sen, Ey büyükanne (yüce anne) senin doğurduğun ev-
Övlâdm, eyâ mâder-i âli, görüyorsan. ladın uçağa bindi, göğe uçtu.
Meşriqdeki oğlun deyir: örtün ve bürün sen, Doğu'daki oğlun, örtün ve bürün diyor. Bu muh-
Bu möhterem övlâdma âyâ, ne deyirsen? terem evladına ne dersin?
Sen açmaz isen bizlere ümmîd-i rehâ yox, Sen açmasan bizlere kurtuluş ümidi yok. Bil ki bu
Hürriyyete hesret qalacaq bil ki, bu mexlûg. insanlar özgürlüğe hasret kalacaklar.
Merdânı doğan, besleyen, işte böyüden sen, Oğulları doğuran, besleyen, büyüten de; gün-
Gündüzleri, axşamları dâim de güden sen. düzleri, akşamlan yapan da sensin.
Ey gönce açan, gönce saçan gülşen-i mestur, Ey gonca açan, gonca saçan kapalı bahçe, ey ka-
Ey zulmet içinde boğulan xâlige-yi nûr. ranlıkta boğulan nurlu tabiat.
Bax, boğmadadır bizleri de dûd-i xurâfât, Bak, bizleri de hurafeler boğmada, bil ki sen par-
Sen parlamasan, yanmayacaq, bil ki, bu âfât. lamazsan, bu fenalıklar yakılmayacak yok edi-
lemiyecek.
1914

DİLEK ÖLMEZ
(c. l, s. 300-301)
Yüksek dilek, ay dilek Ey dilek, yüksek dilek, aydın dilek, "ay" dilek, yol-
Aydin dilek, "ay" dilek, cuyuz ışığını yol üstüne yay.
Yolçuyuq, yol üstüne,
Işığını yay, dilek.
Parlaq dilek, ay dilek, Ey dilek, parlak dilek, gözlerden de uzak dilek. Sa-
Gözlerden de bay dilek, yısız ışıklarından millet pay alır.
Sansız işıglarından,
Millet alır pay, dilek.
Seninle gözler güler, Seninle gözler, alınlar, yüzler güler. Hangi dudağa
Alınlar, üzler güler. konsan, ağızdaki sözler güler.
Hansı dodağa qonsan,
Ağızda sözler güler.
Bir külfetin içinde, Bir ailenin içinde ışıklı gülüş sensin. Tatlı dudakta
Sensen işıqlı xende. adın 'tebessüm" olmuş.
Adın "tebessüm" olmuş,
Xoşbext olan dehende.
Xestelere sehhetsen, Hastalara sıhhat, güçsüzlere kuvvetsin. Dünya ce-
Güçsüzlere quvvetsen, hennem olsa da sen bir cennetsin.
Dünya cehennem olsa,
Sen özün bir cennetsen.
Bu ağır yük çekilmez, Ey parlak dilek, sensiz bu ağır yük çekilmez, şu acı-
Şu acılar içilmez, lar içilmez, şu karanlıklar geçilmez.
Sensiz a parlaq dilek,
Qaranlıqlar keçilmez.
Yol gösteren ay dilek, Ey yol gösteren dilek, sen kurtuluşun ta kendisisin,
Nicâtm özü sensen. yaşamayı sevdiren, sözümün doğrusu sensin.
Yaşamağı sevdiren,
Sözümün düzü sensen.
Dirilik qararanda Hayat karardığında, onun gündüzü sensin. Biz her
Onun gündüzü sensen. zaman ağlardık, bizi güldüren sensin.
Biz ağlardıq hemîşe,
Bizi güldüren sensen.
Qaranlıqların işte İşte, karanlıkların parlak yıldızı sensin. Eğer dün-
İşıq ulduzu sensen. yada mutluluk varsa şüphesiz sebebi sensin.
Yerde seadet varsa,
Seksiz ki, izi sensen.
Me'yûs olma, amandır, Ümitsiz olmak, kötüdür; aman, ümitsiz olma. Kor-
Me'yûs olmaq yamandır. kak olan dileksiz yaşar, benim milletim kah-
Qorxaq dileksiz yaşar, ramandır.
Milletim qehremandır.
1916
BEDBEXT KOR ÇOCUQ
(Karpat Hatıralarından)
(c.I, s. 314)

Dünyâ üzüne geldiyi hâlâ iki ildir, Dünyaya geldiği iki yıldan beri yer, gök nasıl,
Yer, göy nasıl imiş buna agâh deyildir. bunun farkında değildir.
Parlaq güneşinden deyûl agâh semânın, Semanın parlak güneşinin farkında değil, "ama
Gündüzleri de hep gecedir tifl-i e'mânm. (kör) çocuğun gündüzleri de hep gecedir".
Göylerde qemer, yerde seherler yaşar, amma, Göklerde ay, yeryüzünde sabahlar yaşar ama, bu
Envâr nedir anlamıyır kûdek-i e'mâ. kör çocuk ışık nedir bilmiyor.
Bir çift işıqdan bele mehrûm o bedbext, Dünya onun için baştan başa karanlık, o bedbaht,
Dünyâ ona başdan-başa bir lövhe-yi zulmet. bir çift ışıktan bile mahrum. ı
Cismi diridir, gözleri ölmüş de, ağarmış, Vücudu diridir ama gözleri öldüğü için ağarmış.
Çeşmânı beyazdır, ona âlem de qararmış. (Bu sebeple) ona âlem de kararmış.
Derperdedir ondaki bütün âlemdeki eşya, Âlemdeki bütün eşyalara perde çekilmiş gibi, gece
Görmez ki, nedir şâm ü seher, pest ile balâ. ve gündüz, alçak ve yüksek nasıldır görmez.
Çünki iki çeşmi duruyor zülmet-i xâvî, Çünkü iki gözü kapkara duruyor; Onun için, her-
Her şey ona muzlim, ona her şey de müsavi. şey karanlık, her şey aynı.
Bilmez necedir rûy-i peder, çöhre-yi xaher, Babasının yüzü, kızkardeşinin çehresi, nasıldır bil-
Bedbext çocuq hesret-i rüxsâre-yi mâder. mez. Kötü talihli çocuk annesinin yüzüne hasret.
Birdir nezerinde bütün âfâg ü semâvat, Onun nazarında yer ve gök birdir. Karanlık gibi bir
Bir reng-i siyah anlayır, işte o da zulmet. siyah rengi biliyor.

Gözsüzler ile gözlüler olmaz ki, beraber, Diriyle, ölünün bir olamayacağı gibi, gözlülerle
Zindeyle beraber ola bilmez ki, ölenler. gözsüzler de bir olmaz.

Şehrân-i heyâtı göremez kur ola insan, Kör olan insan hayatı, göremez. Ömrü parlak gör-
Kur olmayalım, ister isek ömrü direxşan. mek istiyorsak kör olmayalım.

1918

EY ZAVALLI BEŞER
(c.I, s. 330)

Elinle teng qildm başına bu enli dünyânı, Ey zavallı, kendi elinle bu koskoca dünyayı da-
Yaxıb, yandırdm, ey bedbext, bu gülşenli dünyânı. raltıp, bu gülbahçesini yakıp yıktın.

Beşer, cidden siyâhiq bâlsan rûz-i ezelden sen, Ey insanoğlu sen tâ yaratıldığın günden beri kara
Qaranlıq eylemişsen kendine rövşenli dünyâni sen. bahtlısın (ki) bu ışıklı dünyayı kendine karanlık et-
mişsin.

Demirlerden yaratdın duzexendâm âlet-i cengi, Cehennemden çıkmışa benzeyen savaş aletlerini
Mezaristâne dönderdin necin bu senli dünyâni? demirlerden yapıp, niçin bu mutlu dünyayı me-
zarlığa çevirdin?

Dolu olsaydı, ey insan, künûz-i eql-i idrâkin, Ey insanoğlu, akıl hazinen dolu olsaydı bu mah-
Qanardm çox gözel sûretde bu mexzenli dünyanı. zenli (karanlık) dünyayı çok güzel anlardın.
Sene çox-çox yazıqlar olsun, ey xunxâr olan insan, Ey, kan döken, ışıklı (iyi) günlere hasret zavallı ve
İşıglı günlere hesret zelîl ü xâr olan insan. düşkün olan insan; sana yazıklar olsun!
Necin gûş etmeyirsen, ey beşer, fermân-i vicdani, Ey insanoğlu, niçin vicdanın sesini dinle miyorsun?
Nasıl lezzetlenirsen, söyle, qan tökmekden, ey fânî? Ey fani; söyle kan akıtmaktan ne zevk alırsın?
Bu xisletle, emîn ol, dilber-i âmâlı görmezsen, Bu huyla emin ol, emel dilberini; göremezsin (ama-
Keçer ömrün qaranlıq, pertöv-i iqbâlı görmezsen. cına ulaşamazsın). Ömrün karanlık geçer de ikbâl
güneşini göremezsin.
Nesîb-i xeste-yi ömrün müsîbetden ibaret mi? Hasta ömrünün nasibi, belâdan, irinden, kirden,
irinden, çirkden, qandan, felâketden ibaret mi? kandan, felaketten mi ibaret?
1919
İNSANLARIN TARİHİ FECIELERI YAXUD ELVAH-I İNTİBAH
(Destandan Parçalar)
I

(c.l, s. 362-363)

Heyatm sesleri gûşumda hep feryâd şeklinde, Hayatm sesleri kulağımda hep feryad şeklinde.
Bu insanlar ki, qardaşdır ve lâkin yâd şeklinde, Bu insanlar kardeştir ama yabancı gibi.
Bu torpaq qanlı ovlaqdır, beşer seyyâd şeklinde, Bu toprak kanlı av yeri, insan avcı şeklinde.
Edâvet dâima vardı, mehebbet âd şeklinde, Düşmanlık her zaman vardı, sevginin ancak adı
var.

Bu dünyâ eskidendir sehne-yi bîdâd şeklinde, Bu dünya eskiden beri adaletsiz sahne şeklinde.
Cahan başdan-başa meydân-i mâtemzâd şeklinde, Cihan baştan başa matem dolu meydan şeklinde.

Ferehler hebs olunmuş hüznler âzâd şeklinde, Mutluluklar hapsolunmuş, hüzünler özgür. Mu-
Musibetler, belâler, qüsseler âbâd şeklinde, sibetler, belâler, kederler mamur,
Ürekler qem oduyle her zaman berbâd şeklinde. Yürekler gam ateşi ile her zaman kötü halde. Ba-
Baxışlar gölgeli, üzler bütün nâşâd şeklinde, kışlar gölgeli, yüzler hep üzüntülü
Bu mâtemgâhı kim görmüş sürûrâbâd şeklinde, Bu matem yerini hiç neşeli gören olmuş mu? Mut-
Seâdet bir emel, amma şeqâvetler heqîqetdir, luluk bir emel ama, üzüntüler gerçektir.
Messerret âni bir şeydir, melâletler heqîqetdir, Saadet geçicidir ama kederler gerçektir.
Mehebbetler müveqqetdir, edâvetler heqîqetdir, Sevgiler geçicidir ama düşmalıklar gerçektir.
Edâlet nerde, lâkin zülm ü vehşetler heqîqetdir, Adalet nerde, ama zulüm ve vahşetler gerçektir.
Hanı hürriyyet âlemde, esaretler heqîqetdir, Alemde hürriyet hani? Ancak esaretler gerçektir.
Çjaçan bir kölgedir râhet, meşeqqetler heqîqetdir, Rahat kaçan bir gölgedir, zorluklar gerçektir.
Belâler, derdler çoxdur, felâketler heqîqetdir, Belâlar, dertler çoktur, felaketler gerçektir.
Bütün E'sârımız qanlı- cinayetler heqîqetdir, Bütün tarihimiz kanlı cinayetlerle dolu anlatılanlar
Budur târîx meydanda, hekâyetler heqîqetdir, gerçektir.
Benî ademde her günde şerâretler heqîqetdir, İnsanoğlunun her gün yaptığı kötülükler gerçektir.
Cahan bir erz-i matemdir, musibetler heqîqetdir, Cihan bir matem yeridir, belalar gerçektir.
Cehennem var bu dünyâde, ezîyyetler heqîqetdir, Cehennem bu dünyada, eziyetler gerçektir.
Meîşet âleminde rene ü zehmetler heqîqetdir, Geçim dün yasmda zahmetler gerçektir.
Beşer şakidir ömründen, şikâyetler heqîqetdir, İnsan ömründen şikayetçidir ve bu şikayetler ger-
Ne yapsın behtsiz insan ki, möhnetler heqîqetdir, çektir. Ne yapsın bahtsız insan ki mihnetler ger-
çektir.
Kederler, qüsseler, qemler, sefaletler heqîqetdir, İnsan hayatında her gün görülen kederler, gamlar
Benî âdemde her günde bu suretler heqîqetdir, sefaletler gerçektir.
Baxışlar kölgeli, üzler bütün nâşâd şeklinde, Bakışlar gölgeli, bütün yüzler mutsuz, bu matem
Bu mâtemgâhı kim görmüş sürûrâbâd şeklinde, yerini kim neşeli görmüş?
Gülüşler hep binasızdır, feqet, qemler tebîîdir, Gülüşler hep asılsız, ancak kederler olağandır.
Ferehlerde temel yoxdur, o matemler tebîîdir, Mutluluk geçicidir, matemler olağandır.
Könülde hüzn odu, gözlerdeki nemler tebîîdir, Gönülde hüzün ateşi, gözlerdeki nemler olağandır.
Hemişe qelbi mehzun eyleyen demler tebîîdir, Daima kalbi mahzunlaştıran anlar olağandır.
Yerin üstünde her gün axan demler tebîîdir, Hergün yere akan kanlar tabiidir. Demek ki, ıslah
Demek, islâhı müşkül qanlı âdemler tebîîdir, olmaz kanlı insanlar, kirli âlemler tabiidir.
Demek, pâk olmayan bu kirli âlemler tebîîdir, Demek temiz olmayan bu kirli âlemler tabiidir;
Demek dünyâda mezlûm ile zulümler tebîîdir, demek dünyada mazlum ile zulümler tabiidir.
Tebîet âlemirîde qemli görkemler tebîîdir. Tabiatta gamlı görünüşler tabiidir. Bakışlar gölgeli,
Baxışlar kölgeli, üzler bütün nâşâd şeklinde, bütün yüzler mutsuz; bu matem yerini kim neşeli
Bu mâtemgâhı kim görmüş sürûrâbâd şeklinde? görmüş?

MAKALELELERI

ÂMÂL-İ İSTİÇBÂL
(c.I. s. 431-432)
Ümid insan üçün pek böyük ve pek müqeddes istiqamet, xülûs-i qelb, gözel hissiyyat,
olan bir istinadgâh-i metindir. İnsan bir teyr-i hüquqperveri, vezâifşünasi kimi xesâis-i
ülvipervaz teqdir olursa, ümid onun fezâ-yi insaniyyeni bir merkeze-ye'ni qelbe cem ederek
ülviyyetidir, insaniyyet o fezâde teyran eder. mıxlamaqdır. Mövcud olmaq- insan öz qiymetin-
Cemiyyet-i beşeriyye bir seyl-i xürûşan hesab deyerini bilmekdir, iqtidârmı tanımaq, vezifesini
olunsa, emel, ümid onun mecrâsıdır, seylâb-i qüsur etmemekdir. Mövcudiyyet vicdandır, vicdan
beşeriyyet onda cereyan eder. ise ümidle, emelle qâimdir..."
Ehl-i âlem bir küre-yi zâtü'1-eczâ ferz olunsa, İşte edib-i müşârileyhin sözünden anlaşılan
ümid onun xett-i herekâtıdır, insaniyyet küreyi budur ki, mövcudiyyet ümidle beqâpezir olur. Ne
mehfûzesi onda hareket eder. müqeddes kelâm, ne âli fikir!
Demek olar ki, ümid hayat-i növ-i beşerdir. Düşünelim. Meydan-i mübârize-yi heyatda
Mövcudiyyet feqet ümidle te'min olunur. insanları yek diğerine reqabet edercesine son
Ümid nedir? derece çalışmaya mecbur eden âmâl-i tereqqî-
Fransa üdebâ-yi meşhûresinden Viktor cûyane deyildir mi, eceba?
Hüqo'nun atideki kelâmını nezer-i diqqetden Bir ferdi, bir milleti, bütün âlem-i beşeriyyeti
keçirin. İşte edib deyir: ülviyyetin en balâl, en vüs'etli fezasına feshetcah-i
"Heyat heqîqetle, mövcudiyyet de xeyal ve ceberutun namütenahi nöqtelerine isnad eden
ümidle qaimdir. Heyatla mövcudiyyet arasındaki emelden, ümidden başqa bir şey midir? Ümid bir
ferqi mi sorursunuz? vasite-yi teali, bir rehber-i tekamüldür ki, növ-i
Beli, heyvanlar yaşayır, insanlar isbat-i vücud
eyler. beşer2 ondan heç zaman müsteğnî olmayıb ve hâlâ
Mövcud olmaq-anlamaqdır, mövcudiyyet olmayır ve bundan sonra da olamaz.
zeman-i hâla tebessüm etmek, geleceye ümid ve Medenniyyet âleminde zib-i enzâr-i hürriyyet
intizarda bulunmaqdır. Mövcud olmaq pis ve olan bunca mearif3, bedâye4, senaye5, bütün âsâri
yaxşmı muvazine etmek, çekmek üçün bir mizan-i insanperveranebâriqe-yi ümidin şe'şeeleriöşecere-yi
müsteqîme mâlik olmaqdır. Mövcud olmaq edâlet, âmâlm mey ve-yi helâvetbaxşası deyil midir?
heqîqet, eql ve hikmet, emniyyet, doğruluq, Sine-yi erzde medfûn servet-i tebiyyeyi
meydana çıxaran, tebietin en deqiq ve muzlim

1. en yüce 2. insanlık 3. bilgi 4. güzel sanatlar 5. sanayi 6. şa'şaalar


esrâr-i xefâyesini açan envâr-i ümidden başqa Şirâz'm da şair-i feyyazı ve mümtazı bu şe'r ile
nedir? terennümsaz-i heqîqet olmuşdur:
Üzerinde yaşadığımız dünyanın erazi-yi
mechûlesini keşfe müveffeq olan nûr-i emel, şövq Hergiz nemired on ke, dileş zinde şüd beeşq,
ü âriz u, sâyiqe-yi ümmid deyil midir? Sebt est bercerîde-yi âlem devam mâ...
"Keşf" sözü gelende Amerika qit'esinin kaşif-î
heqiqisi bulunan Kistofor Kolumb'u derxatir Şerq bunları ve bunlar kimi3 pek az vücuda
etmemek elden gelmir. Ümid ve emelin timsal-i gelen dühât-i ebedheyati görmedi. Çünkü görmek
mücessemi olan şu dâhi üreyindel beslediyi bir üçün göz gerekdir. Feqet kor olmayan Avropa-
ünvd-i cehân-pesendâne ile milyonlarla senelerle me'rifetin o cahân-i bülendi Se'dîleri, Hâfizleri,
perdeyi xefâda qalmış bir qit'eyi2 keşfe müveffeq Xeyyâmları edebiyyatm en yüksek ve en parlaq
olaraq eski dünyamıza taze bir dünya-"Yeni tarix yapraqları ile qucaqladı. Odur ki, Qerb
dünya" bexş ve elâve eyledi. denilen Avropa âlemine de seadet-i möhteşeme
femqûşe-yi ibtisam oldu. Qerbin dodaqlarmı
1906 güldürdü ve güldürür... Güldürecek. Mühitindeki
insanların "canlı cenaze" olduğunu pek gözel
anlayan o böyük ve lâyemut Hafız deyirdi:

ILHÂM-İ XEYYAM Qedem driğ medar ez cenâze-yi Hâfiz,


Egerçi qerq-i günâhest mîreved bebehişt.
(c.I. s. 425-426)
...İşte seltenet-i hürriyyetin hökmdâr-ı
Ömer Xeyyâm ki, medeni ve dühaşünas olan ziiqtidarı olan hezreti Xeyyâm'm eş'ârı, eş'âr-ı
milletlerin tarixinde, tarix-i edebiyyatmda herdembahan elmen, fikren ve ürfanen yükselmiş
xeymezeni, ezemet ve ehtişam olmuşdur. Xeyyam milel ve eqvâmm dillerine tercüme edilmiş ve
zindenâmdır, ebedheyatdır, câvidânî bir diriliye cidden de layiq olduğu meqâm-i bülendi ehrâz
mâlikdir. eylemişdir. Xeyyâm Şerqde bînam olsa da, Qerbde
Şirvan'ın, o şehr-i viranın, o xah-i xüsrenişanm bânamdır. Xeyyâm Şerq-i qâfilde üfûl etmiş ise de,
laqeyde ve laubali şairi, şair-i ezimüşşeni deyir ki: Qerbde parıl-parıl parıldayır ve yaşayır. Men nâm-i
Xeyyâm'ı yasadan cahân-i medeniyyete perestiş
Mövt-i cismânım ile sanma menim ölmeyimi, ey ler em...
Seyyidâ, ölmerem, âlemde sesim var menim.
1914

1. yüreğinde 2. kıtayı 3. gibi 4. şiirleri

You might also like