Professional Documents
Culture Documents
Kalite konusunda olduğu gibi iş sağlığı ve güvenliğinde de yönetim sistemlerinin bir zorunluluk
olarak ortaya çıkışına yol açan benzer nedenler vardır. Özellikle batı dünyasında 1990lı yıllardaki
tecrübe, şirket yönetimlerinin iş sağlığı ve güvenliği konularını öncelikli konular olarak ele
almadıkları ve sadece iş güvenliği uzmanlarına ve iş yeri hekimlerine bıraktıkları yönündedir. Bu
uzmanlar ve hekimler her ne kadar kanun ve yönetmeliklere uygun önlemleri alma ve uygulatma
yönünde çaba sarf etseler de üst yönetimin doğrudan desteği olmadan şirketteki üretimle ve diğer
faaliyetlerle ilgili bölümlere konunun önemini anlatamamışlardır. Konu sürekli ikinci planda
kalmaya mahkum olmuş, şirket için gerçekten önemli olmayan, ancak ceza almamak için asgari
önlemlerin alınmasıyla baştan savılmaya çalışılan bir konu olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla
mevzuatta yer alan zorlamalarla iş kazaları ve meslek hastalıkları belli bir dereceye kadar
azaltılabilmiş, ancak belli bir noktadan sonra ilerleme kaydetmek mümkün olmamıştır. Bu
noktada kamu otoritesinin zorlamasına ilave olarak şirket yönetiminin doğrudan sorumluluk
almasını, çalışanlara konunun önemini anlatmasını, uygulamaları bizzat denetlemesini sağlayan
İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) yönetim sistemlerinin kullanılmaya başlanması yeni bir çözüm
ortaya koymuştur. Böylece iş sağlığı ve güvenliği konularında sürekli iyileşmenin sağlanması
mümkün olmuştur. Batı dünyasının 1990lı yıllarda tecrübe ettiği bu olaylar, Türkiye için henüz
yenidir, bu yönetim sistemlerine sahip şirket sayısı son derece azdır. İş kazaları ve meslek
hastalıkları istatistiklerine bakıldığında Avrupa ülkeleri arasında en kötü durumda bulunan
Türkiye, 2010 sonrasında etkin yasal denetimlere ek olarak yönetim sistemlerinin kullanımını
yaygınlaştırmak suretiyle bu kaza ve hastalıklar sayılarında hızla düşüşler sağlayabilir.
Batılı şirketler uzun yılların tecrübesiyle, iş sağlığı ve güvenliğini etkileyen tehlike ve risklerin,
çalışma hayatını, üretkenliği ve bunlara bağlı olarak işletmelerin kârlılıklarını olumsuz yönde
etkilediğini öğrenmişlerdir. Tehlike ve riskleri ortadan kaldırmak için şirket çapında sistematik
önlemler almak ilk planda masraflı görünse de uzun vadede verimliliği ve karlılığı çok olumlu
yönde etkilemekte, masrafı kısa sürede telafi etmektedir. Ayrıntılı bir tarif yapmak gerekirse, bu
tehlike ve risklere karşı önlem almak için öncelikle mevcut durumun analizi yapılarak risklerin
tespit edildiği, bu riskleri yok etmek için yasal yönetmelik, mevzuat ve kanunlara entegre edilmiş
programların oluşturulduğu ve uygulandığı, bütün çalışmaların sistematik bir yaklaşımla
dokümante edildiği ve ilgilenenlere bildirildiği, bu çalışmaların izlenip denetlendiği yönetim
sistemlerine İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Yönetim Sistemleri denmektedir.
İSG yönetim sistemi oluşturmak için dünyada uygulanan başlıca standartlar şunlardır: QS 9000,
BS 8800(Guide To Occupational Health and Safety Management Systems), ILO (International
Labor Organisation) İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Rehberi: 2001, ISA 2000, NPR
5001, OSHA AS/NSZ 4360, OSHA AS/NSZ 4804, OHSAS (Occupational Health and Safety
Assessment Series) 18001, OHSAS 18002 Uygulama Rehberi (OHSAS 18001’e destek amaçlı).
Bunların içinde en yaygın olarak kullanılan OHSAS 18001 standardı, Türk Standartlar Enstitüsü
tarafından TS 18001 “İş Sağılığı ve Güvenliği Yönetim Sistemleri – Şartlar” olarak
yayınlanmıştır. Standart en son Nisan 2008’de güncellenmiştir.
Bu yönetim sistemleri birbirleriyle büyük paralellik arz ettiği için güncel TS 18001 standardı,
OHSAS olarak da dünyada yaygın olduğu için bu bölümde ve takip eden bölümlerde örnek
olarak ele alınacaktır. TS 18001 İSG Yönetim Sisteminin temel elemanları Şekil 1’de verilmiştir.
Bu elemanlar şu şekilde özetlenebilir.
Yönetim sistemleri değişen piyasa ihtiyaçlarına cevap verebilmek için zamanla geliştirilmektedir.
TS 18001 standardının güncellenmiş son halinde iki unsurun vurgulandığı görülmektedir. Bunlar
Sürekli İyileştirme kavramı ve Risk Yönetimidir. Sürekli iyileştirme, ISO 9000 Kalite Yönetim
Sisteminde de vurgulanan temel bir unsurdur. Sürekli iyileştirmenin esasını Deming Çevrimi
olarak da bilinen PUKÖ (Planla-Uygula-Kontrol Et- Önlem Al) çevrimi oluşturur, bu çevrim
Şekil 2’de verilmiştir:
Planla
• İş Sağlığı ve Güvenliği açısından amacın belirlenmesi ( neyi başarmak istiyoruz, nerede,
ne zaman )
• Mevcut durumun analizi
• Hedeflerin belirlenmesi
• Kayıtların analizi
• Tehlikelerin belirlenmesi
• Risk değerlendirme yöntemlerinin belirlenmesi
• Detaylı plan hazırlaması ( uygulama planı )
• İç talimatların hazırlaması
Uygula
• Risklerin değerlendirilmesi
• Risklerin kabul edilebilir olup olmadığına karar verilmesi
• Kontrol önlemlerinin seçimi ve uygulaması
• Her bölümdeki İlgili kişilerin bilgilendirilmesi, eğitimi ve katılımının sağlanması
• Faaliyet planının izlenmesi ve gerçekleştirilmesi
• Uygulama sonuçlarının yakından takip edilmesi
Kontrol Et
• Hedef veya hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığının kontrolü
• İç talimatların ve yönergelerin gözden geçirilmesi
• Olası sapmaları tespit etme ve kaydetme
• İlgili kişileri bilgilendirme
Önlem Al
• Kalıcı bir denetleme sistemi kurulması
• Etkili önlemlerin standartlaştırılması
• Gerekli eğitim ve yönlendirmelerin sağlanması
Sürekli İyileştirme kavramına ilave olarak TS 18001’de vurgulanan ikinci unsur, risk
değerlendirmesi ve risk kontrolünü içeren ‘Risk Yönetimi’dir.
Risk Yönetimi:
4857 sayılı İş Kanunu’na bağlı olarak yürürlüğe giren yönetmeliklerin birçoğunda iş sağlığı ve
güvenliği risklerinin değerlendirilmesi yasal zorunluluktur. Bu konu ileriki bölümlerde ayrıntılı
şekilde ele alınacaktır. Ayrıca daha önce belirtildiği gibi TS 18001 (ya da OHSAS 18001) İSG
Yönetim Sisteminde de risk değerlendirmesi yapılması şartı bulunmaktadır. Bu açıdan
bakıldığında Risk Yönetimi, TS 18001 standartları uygulansın ya da uygulanmasın, işletmelerin
uygulama zorunluluğu bulunan risk değerlendirme ve kontrol yöntemlerini içermektedir.
İş Sağlığı ve Güvenliğinin yönetimi için, bir risk yönetimi yaklaşımının kabulü ve bunun
yönetimce taahhüdü gerekir. Yetki ve sorumluluklar tanımlanmalı ve kaynaklar tahsis
edilmelidir. Kurumsal risk yönetim felsefesinin geliştirilmesi ve organizasyon içinde her seviyede
risk bilinci için üst yönetimin desteği zorunludur.
Riskin birçok kaynağı ve etkilediği alanlar vardır; dolayısıyla, örneğin iş emniyeti, üretim, kalite,
çevre arasında var olan yakın ilişkiler bir firmanın ününe ve finansal durumuna etki eder. Bu
yüzden, risk yönetimi üzerindeki kararlar, diğer alanlar içindeki fayda ve maliyetleri hesaba
katmayı gerektirir.
Risk Yönetiminin parçaları olan risk analizi, değerlendirmesi ve kontrolü takip eden bölümlerde
ele alınacaktır. Bu bölümde ise risk yönetimiyle ilgili bütünsel bir çerçeve sunulacaktır, bu
amaçla Özkılıç (2005) tarafından önerilen yaklaşım temel alınacaktır. Bu yaklaşımda ele alınan
Risk Yönetim Sistemi kavramsal olarak Şekil 3’te verilmiştir.
Çerçevenin tesis adımı, kurumun risk yönetimini neden kabul ettiğini stratejik bir bakış açısından
tanımlar. Riskleri kurumu çevreleyen kültür, değerler, iş ihtiyaçları vs. bakımından izleyerek,
çalışma yeri içinde İSG Yönetim Sisteminin alt yapısını oluşturur. İletişim ve danışma
politikalarını tanımlar. Unutulmamalıdır ki çalışanların İSG riskleri, organizasyonun yönetmesi
gereken birçok çeşit riskten biri olacaktır. Bu adımda ayrıca İSG Risk Yönetim programı
planlanır. Riskin yönetimindeki ilk adım, organizasyonun bütünü ile ilgili bilgilerin toplanması
ve kararların verilmesidir. Bu bilgiler stratejik, kurumsal ve risk yönetimi meseleleri olarak ele
alınır. Çerçevenin tesisi; kurumun güçlü ve zayıf yönlerinin, tehlikelerinin, fırsatlarının ve
tehditlerinin tanınması ve kurumla çevresi arasındaki ilişkinin tanımlanması ile oluşturulur.
Risklerin tanınması adımı, İSG risklerinin tanınması, kayıp veya zarara neden olacak potansiyele
sahip her şeyin tanınmasını gerektirir. Bu adımda şu sorulara cevap ararız: Tehlikeler nelerdir, ne
tür kaza ve hastalıklara (risk) yol açabilirler, hangi sıklıkla bunlarla karşılaşırız?
Risklerin ele alınması (muamelesi) adımı, risk ile alakadar olmak için seçeneklerin dizisini
tanımlamayı, en iyi eyleme kadar vermeyi, bir plan hazırlamayı ve bunun nasıl izleneceğini
tanımlamayı içerir. İSG çerçevesi içerisinde, makul uygulanabilir bir “Kontrol Hiyerarşisi” takip
edilerek riskler en düşük seviyeye getirilmelidir.
Şekil 3: Risk Yönetimi
İzleme ve Gözden Geçirme adımında ise risk yönetimi süreci, riskin seviyesini etkileyecek
muhtemel faktörlerde veya çerçevelerde, örneğin malzeme, iş yeri veya süreçlerde değişiklik
olduğu durumlarda, düzenli gözden geçirmelere tabi tutulmalıdır. Denetimler ve iş emniyeti
kontrollerinde olduğu gibi faaliyetlerin gözden geçirilmesi ve izlenmesi sıklığı ve çeşidi ile ilgili
belli kanuni gereksinimler varsa buna göre uygulama yapılır. Pek az İSG riski değişim göstermez,
zaman içerisinde ilave bilgilerin gün ışığına çıkması ile risk yönetim döngüsü düzenli olarak
tekrarlamaya ihtiyaç duyar.
Yukarıda bir sistem yaklaşımıyla değerlendirilen risk yönetiminin, sürekli iyileştirme anlayışı ile
ele alındığına dikkat edilmelidir. Risk Yönetim sistemi ile PUKÖ çevrimi arasındaki yakın ilişki,
Şekil 2 ve 3’ün incelenmesiyle hemen anlaşılacaktır. Risk Yönetim Sistemi, sürekli değişen
(artan, azalan veya çeşitlenen) riskleri düzenli şekilde tanımlamakta/yeniden tanımlamakta, analiz
ve değerlendirmeden geçirerek alınacak önlemlere, gerçekleştirilecek eylemlere karar vermekte
ve bunların uygulaması sonunda elden edilen sonuçları gözden geçirmektedir. Sürekli izlemeyle
de değişen risklere göre yeni tanımlama, analiz ve değerlendirmeler ortaya konmaktadır. Bu
yaklaşımın bir hedefi riskleri kontrol altında tutmak, bir diğer hedefi de riskleri azaltmaktır. Bunu
biraz daha açalım. Kontrol altında olmayan riskler öncelikle kontrol altına alınmalıdır. Yani
bilinmeyen ya da az bilinen riskler tanımlanmalı, analiz ve değerlendirmeye tabi tutulmalı,
bunlara karşı gerekli önlemler alınmalıdır. Böylece riskler kabul edilir bir düzeye çekilmiş
olacaktır. Ancak “kabul edilir” belli bir düzeyle asla yetinilmemeli her ay, her yıl riskleri daha da
azaltacak proaktif yaklaşımlar sergilenmelidir.
Proaktif yaklaşım, TS 18001 İSG yönetim sisteminde özellikle vurgulanmaktadır. Yani risklerin
gerçekleşerek bir kazanın olması beklenmeden, korkulan şeyler daha başa gelmeden bunların
olmaması için sistemsel çözümler üretilmelidir. Diğer bir deyişle, başa gelen kazanın ardından
tekrar olmaması için çözüm aramak reaktif bir yaklaşım, daha hiç olmadan risk azaltmak hatta
ortadan tamamen kaldırmak için çözüm aramak proaktif bir yaklaşımdır.
Tehlike ve risk kavramlarının kullanıldıkları alanlara göre değişen birçok farklı tanımlamaları
vardır. İSG açısından da zaman içinde gelişen ve değişen tanımlamalardan bahsedilebilir. Burada
TS 18001 İSG Yönetim Sisteminde verilen tanımlar esas alınacak, tehlike ve risk kavramları ile
bunlarla ilişkili tanımlar verildikten sonra açıklamaları yapılacaktır.
Bu tanımların ardından öncelikle Olay tanımındaki “veya sebep olacak potansiyele sahip olan”
ifadesine dikkat edelim. Bir olay her zaman kaza ile sonuçlanmaz, yani insan canına bir zarar
gelmez. Bu durumu ifade etmek için literatürde şu ilave tanım yapılmaktadır:
• Ramak kala (Kıl Payı) olaylar: Yaralanmaya, sağlığın bozulmasına veya ölüme sebep
olmadan gerçekleşen olaylar.
Dolayısıyla matematiksel bir ifadeyle Olaylar = Kaza + Ramak kala Olaylar’ dır.
Ramak kala olayların kaydedilmesi ve değerlendirilmesine İSG yönetim sistemlerinde özel önem
verilmektedir. Bir kaza oluşmasa da ramak kala olaylar, ileride ortaya çıkabilecek kazaların
oluşma nedenleri ve mekanizmalarıyla ilgili sağlıklı bilgiler verecektir. Örneğin bir atelyenin
asma katında çalışan işçi, yere koyduğu çekiç, korkuluğun altından yere düştüğünde büyük
olasılıkla bu olay kimseye zarar vermeyecektir. İşçi durumu üstlerine rapor ettiğinde bu
tehlikenin farkına kurumsal olarak varılmış olacak ve alınabilecek önlemler
değerlendirilebilecektir. Örneğin asma kata süpürgelik yapılması kalıcı bir önlem olabilir.
Bird’ün meşhur kaza piramidi, yukarıdaki kaza tanımına göre her 11 kazaya karşılık bir işyerinde
ortalama 600 ramak kala olay yaşandığını göstermektedir (Şekil 4). Bu da ramak kala olayların,
kazaların meydana gelmeden önlenmesi için sunduğu fırsatın ne derece büyük olduğunu ifade
eder. Önceki bölümde bahsedilen proaktif yaklaşıma en güzel örnek, ramal kala olayların
değerlendirilerek gerekli önlemlerin kazalar meydana gelmeden engellenmesidir.
İkinci bir konu TS 18001 (OHSAS) standardında 2007 yılında yapılan değişikliktir. Bu
değişiklikten önce;
Tehlike (eski tanım): İnsanların yaralanması veya sağlığının bozulması, malın veya malzemenin
hasar görmesi, işyeri ortamının zarar görmesi,
Kaza (eski tanım): Ölüm, meslek hastalığı, maddi zarar ve diğer kayıplarla sonuçlanabilen
istenmedik olaylar,
biçiminde tanımlanmıştı. Ancak maddi zarar insan sağlığıyla doğrudan ilgili olmadığından
tanımlardan çıkarılmıştır. Öte yandan başka birçok kaynakta tehlike ve kaza tanımları içinde
malın zarar görmesi de zikredilmektedir, dolayısıyla risk tanımı da maddi zararı da kapsayacak
şekilde genişlemektedir. Bunun bir nedeni İSG yönetiminde ve risk yönetiminde birçok tehlike
kaynağının hem insan sağlığına hem maddi kayba yol açacak potansiyelde olması ve risk
yönetilirken bunların her ikisinin ortak ele alınmasının pratik fayda sağlamasıdır. Bu ayrıma
burada dikkat çekildikten sonra ileriki tartışmalarda tekrar değinilmeyecektir.
Şimdi tehlike ve risk kavramlarını biraz daha açarak örneklendirelim. tehlike zarar verebilecek
herhangi bir şeydir; örneğin kimyasallar, elektrik, merdiven üzerinde çalışma, açık bir çekmece
vs; risk ise tehlikeler sonucu oluşabilecek zarardır. Risk daha meydana gelmemiş potansiyel bir
zararı ifade eder, dolayısıyla zararın olasılığı ve zararın derecesi risk olgusunun iki önemli
bileşenini oluşturur. Tehlikeyi gözünüzde canlandırmak için bunun bir kaynak, işlem ya da
durum olduğunu düşünün. Risk ise tehlikelerin neden olabileceği meslek hastalıkları ile iş
kazaları sonucu meydana gelen yaralanma gibi sağlık sorunlarıdır. Örneğin bir tank içinde
kaynak yapılması tehlikedir; kaynak yapanın yangına maruz kalması ya da kaynak gazlarından
zehirlemesi ise bu tehlikeden kaynaklanan birer risktir. Benzer şekilde ağır yüklerin elle
taşınması tehlikedir; bu işlemi gerçekleştiren kişinin kas-iskelet sistemi hastalıklarına
yakalanması bir risktir.
Tehlike, arıza veya aksaklıkla karıştırılmamalıdır. Bir arıza veya aksaklık tehlikeye neden olabilir
ama her arıza veya aksaklık tehlikeye yol açmaz. Tehlikeler birbirlerinden bağımsız da
düşünülmemelidir. Tehlikeler aynı tehlike kaynağından ortaya çıkabilir. Tehlike kaynakları
tabiriyle genellikle çalışanlar, makineler veya malzemeler ifade edilmektedir. Dolayısıyla bir
tehlike kaynağından birden çok tehlike, her bir tehlikeden de birden çok risk ortaya çıkabilir. Her
bir riski de birden çok yöntemle kontrol edebiliriz.
Risk tanımında ise iki kavram birlikte anılmaktadır: olasılık ve kaybın büyüklüğü. Olasılık, belli
bir süre zarfında (örneğin bir hafta boyunca) veya bir işlem sürecinde (örneğin tezgahta bir
parçanın işlenmesi) bir kazanın meydana gelme sıklığıdır. Olasılık geleneksel olarak 0-1
aralığında bir değer olarak ya da yüzde biçiminde verilir. Örneğin, “bir hafta boyunca belli bir iş
kazasının meydana gelme olasılığı 0.05 ya da % 5’tir” denir. Bu olasılıklar genellikle geçmiş
verilerden derlenerek hesaplanır. Bir kazanın olasılığının yüksek olması tek başına riskin
büyüklüğüne işaret etmez. Çünkü kazanın ciddiyeti büyük olmayabilir, örneğin kaza deride
küçük bir çizikle sonuçlanabilir. Diğer taraftan ciddiyeti çok büyük bir kazanın olasılığının düşük
olması da riski küçültmez. Örneğin kazanın sonucu ölümse olasılık ne kadar küçük de olsa risk
küçümsenemez. Dolayısıyla riski tanımlamak için olasılık ve kaybın büyüklüğünü birlikte hesaba
katan değişik yöntemler ve matematiksel formüller geliştirilmiştir. Bunlar ileriki bölümlerde ele
alınacaktır.
Risk kavramını daha ayrıntılı ele aldıktan sonra kabul edilebilir risk kavramına değinmek faydalı
olacaktır. Bu kavram, yanlış anlaşılabilmekte, bir kurumun risk değerlendirmesinin ardından
düzeyi yüksek riskler için gerekli önlemleri alıp, belli bir düzeyin altındaki riskleri kabullenmesi,
yani önlem almaması şeklinde değerlendirilebilmektedir. Bir şirket yöneticisi açısından da bu çok
yerinde bir yaklaşım olarak görülebilir. Çünkü bütün risklerin üzerine gitmek, zaman ve maliyet
açısından neredeyse imkansız olacak, dolayısıyla belli bir düzeyin altındaki riskler
kabullenilecek, böylece önemli risklere öncelik verilecek ve maliyet azaltılacaktır. Bunlar kabul
edilebilir risk tanımıyla uyumlu görünse de küçük bir risk gerçekleşerek kaza meydana
geldiğinde bu riskin kabul edilebilir risk olarak değerlendirilmiş olması hiçbir şekilde işvereni
hukuki açıdan sorumluluktan kurtarmayacaktır. İşveren, kabul edilebilir riskler belirlemekle
hukuki ve cezai sorumluluğu peşinen kabul etmektedir.
Risk kavramıyla ilgili önemli bir boyut risk algılamasıdır. Riskin farklı tanımları olduğundan
bahsetmiştik, ancak örnek vermemiştik. Risk algılamasına ışık tutması açısından kısaca birkaç
farklı tanıma değinelim:
• Risk kaybetme olasılığıdır.
• Risk olası kaybın büyüklüğüdür.
• Risk belirli bir tehlike karşısında kişinin şahsi varlıklarından bir kısmını veya tamamının
kaybedilme olasılığıdır.
• Risk bir fonksiyondur ve olasılık ve kayıp seviyesinin çarpımını ifade eder.
Bunlardan İSG çerçevesinde geçerli olan son tanımdır. Ancak burada vurgulamak istediğimiz,
herhangi bir İSG eğitimi alınmadığı sürece insanların kafalarında birbirinde farklı risk
tanımlamaları olduğudur; bu da risk algılamasını etkilemektedir. Diğer taraftan herkes, riskin
güvenliğin zıddı bir durumu ifade ettiği, güvenlikle ters orantılı olduğu konusunda hemfikirdir.
Farklı risk tanımlamalarının dışında, kişisel risk algılamasını şu sorulara verilen cevapların
etkilediği gözlenmektedir.
• Korkutuculuk düzeyi
• Anlaşılabilirlik düzeyi
• Etkilenecek kişi sayısı
• Riskin ne derece eşit dağıldığı
• Riski kişinin ne derece önleyebileceği
• Riskin kişisel olarak kabullenilip kabullenilmediği
Risk algılamasıyla zaman arasında da önemli bir ilişki vardır. Risk kişi tarafından ilk fark
edildiğinde belli bir düzeyde algılanır. Ancak zamanla bu düzeyde bir düşüş gözlenir. Bu olaya
kanıksama denir. Örneğin şoförlerin kaza yaşamadıkça belli trafik kurallarını zamanla göz ardı
etmeye başlamaları buna güzel bir örnektir. Bir kaza yaşanmasıyla risk algılama düzeyi yükselir.
Bu yükselme kazanın ciddiyetiyle orantılıdır. Zaman geçtikçe risk algılama düzeyinde tekrar
azalma olur. Bu aşamada uyulması gerekli kurallar konulmuştur. Ancak umursamazlık ve
kanıksama sonucu risk algılama düzeyi yine de düşecektir. Şekil 5 bu durumu özetlemektedir.
Endüstri işletmelerinde çalışanların sağlık ve güvenliklerini olumsuz etkileyen bir takım tehlike
ve risklerin bulunduğu kabulü ile hareket ettiğimizi yukarıda açıklamıştık. Bu tehlike ve riskleri
ortadan kaldırmamız veya kabul edilebilir seviyelere indirerek kontrol altına almamız, bundan
daha öte olmak üzere yönetebilmemiz için, tehlike ve risklerin nelerden kaynaklandığını iyi
bilmemiz ve şu sorulara cevap aramamız gerekmektedir: Tehlike kaynakları ve oluşturdukları
riskler nelerdir, nelerden kaynaklanır?
Bu soruları, eğitimi ve hiyerarşik planda görev seviyesi ne olursa olsun endüstriyel alanda görev
alan kişilere yönelttiğimizde bilgi ve birikimine bağlı olarak binlerce noktadan, konudan
bahsedecektir. Gerçekten de endüstriyel alanda insanların sağlık ve güvenliğini olumsuz
etkileyen binlerce konu bulunmaktadır. Ancak başlangıçta da belirtildiği gibi konuyu tam bir
sistematik bütünlük içinde ele almak durumundayız. Aksi durumda konunun atlanılan, gözden
kaçan, ya da ihmal edilen yönleri bulunabilecektir. İSG riskleri belirli gruplar altında toplanabilir.
Aşağıda risk gruplandırması yapılarak tehlike kaynakları ve oluşturdukları riskler ele
alınmaktadır. Bu gruplama, bilgi toplanması, tehlike ve risklerin belirlenmesi açısından kolaylık
sağlar.
i. Yapılan işler ya da yürütülen faaliyetler: Çalışma hayatında yer alan işletmelerde çok çeşitli
işler yapılmakta ve yürütülmektedir. Bu işleri birçok değişik şekillerde sınıflandırmak
mümkündür. İş kollarına göre, (sanayi, hizmet ve benzeri) faaliyet türüne göre (işletme, bakım
onarım ve benzeri), işin güçlüğüne (ağır ve tehlikeli işler, parlayıcı ve patlayıcı maddelerle
çalışmalar ve benzeri) ve diğer birçok kıstas kullanılarak sınıflandırma yapılabilir. Bütün bu
işlerin planlanması ve yürütülmesi aşamalarında çalışanlar birçok mesleki sağlık ve güvenlik riski
ile karşı karşıya gelmektedir. Yapılan işler açısından bir gruplandırma sayesinde iş kolu, faaliyet
türü ya da işin güçlüğüne dayalı özel hususlar öne çıkabilecek, böylece bilgi toplanırken gözden
kaçabilecek tehlike kaynakları ile bunların oluşturduğu riskler belirlenecektir.
ii. İnsanlar: İşletmelerde üretimin çeşitli kademelerinde endüstriyel alanda yürütülen bilimsel
çalışmalara paralel olarak çok hızlı teknolojik değişme ve gelişmeler yaşanmakta, bu gelişmeler
çok kısa zamanda işletmelerin bünyesine aktarılmaktadır. Bu gelişmeler daha çok otomasyon
sistemlerini çalışma hayatına kazandırmakta ise de üretimde insana olan ihtiyaç, şekil ve muhteva
açısından değişim göstermekle birlikte sürmektedir. Yani işletmelerde otomasyon sistemlerine
rağmen başta üretim olmak üzere çok değişik amaçlar için insanlar çalışmaktadır. İş yerinde
üretim, yönetim, iş takibi, eğitim, ziyaret, danışmanlık ve benzeri işler için bulunan kişilerin
eylemleri, kararları, varlığı ve münasebetleri çeşitli İSG risklerini oluşturabilmektedir.
Özellikle kişisel olarak yapılan işlerde insan etmenine dayalı tehlike kaynakları ve riskler ön
plana çıkmaktadır. Kişisel olarak yapılan işlerle kasıt emek yoğun işlerdir, yani kişinin bedeniyle
bizzat yaptığı işlerdir (Esin, 2004). Bunlara ilişkin aşağıdaki niteliklere dikkat edilmemesi,
tehlikelere kaynaklık eder.
Kişisel olarak yapılan işlerde, yapılan işin tehlikelerine, işi yapan kişi veya kişilerin dışındaki
çalışanların da maruz kalıp kalmadığına dikkat edilmelidir. Bununla ilişkin en iyi tehlike kaynağı
örneği koruyucuların kullanılmaması ya da eksik/yanlış kullanılmasıdır. Koruyucular bir tezgahla
doğrudan ilişkisi olmamakla birlikte tezgah çevresinde bulunan kişilerin de tezgahın hareket eden
kısımları ile temasını önleyecektir.
Benzer şekilde işin yapıldığı ortamın tehlikelerine çalışanların hangi durumlarda maruz
kaldıklarına dikkat edilmelidir. Bazı tehlikeler normal çalışma koşulları altında her an vardır.
Örneğin bir pres operatörü elinin kalıplar arasında kalması tehlikesi ile her an yüz yüzedir.
Ancak, koruyucuları bakım amacıyla sökülmüş bir makinenin yanından geçenlerin iş elbiselerini
dişlilere kaptırması, tam güçle çalışan bir dizel motorun çok titreşim ve gürültü yapması, tam
kapasite ile çalıştırıldığında içinden sıcak sıvı akan boruların kızması gibi örnekler belli
koşullarda ortaya çıkmaktadır. Söz konusu durumların belirlenmesinden amaç, normal çalışma
koşulları altında olmayan ama özel durumlarda ortaya çıkabilecek tehlikeler için de önlem
alınmasıdır.
iii. Kullanılan malzemeler ve maddeler: İşletmelerde gerek doğrudan üretim sürecinde gerek
başka amaçlar için çok çeşitli ham, yarı mamul ve mamul madde kullanılmakta ve çeşitli ürünler
üretilmektedir. Çalışanlar bu maddeler ile çok çeşitli şekillerde etkileşim içine girmekte ve sağlık
ve güvenlikleri az veya çok olumsuz yönde etkilenmektedir. Yani diğer bir ifadeyle kullanılan ve
üretilen maddeler ile bunların atık ve artıkları çalışanlar açısından bir takım İSG riskleri
taşımaktadır. Günümüzde tehlike kaynakları arasında bu grubun çok önemli yeri vardır, bunları
kısaca alt başlıklar altında tartışmakta fayda olacaktır.
• Üretilen, saklanan veya sevk edilen maddelerden (katı, sıvı, veya gaz) ve bunlardan çıkan
tozlardan, dumandan, buhardan ve gazlardan doğan kimyasal tehlikeler
• Üretilen, saklanan veya sevk edilen maddelerden ortaya çıkan veya sistem içinde (havada
veya havalandırma sistemlerinde vb.) barınan bakteri, mikrop, virüs, mantar vb. ile
bulaşıcı hastalıklar taşıyan atıklar ve artıklardan kaynaklanan biyolojik tehlikeler.
v. İşlemler (operasyonlar) ve yöntemler: İşletmelerde üretimi sağlamak üzere bir takım temel
ve yardımcı prosesler (süreçler) gerçekleştirilmektedir. Bu prosesler genellikle onlarca alt
proseslerden ve yüzlerce hatta binlerce işlemden (operasyondan) oluşmaktadır. Bu alt proses ve
işlemlerin gerçekleştirilmesi esnasında birçok sağlık ve güvenlik riskleri ortaya çıkmaktadır.
Bunların ayrıntılı analizi birçok gözden kaçacak riskin saptanmasına ve ortadan kaldırılmasına
fırsat sunacaktır. Sağlıklı iş etüdü çalışmalarının yapıldığı işletmelerde bu işlemlerin sırası,
birbirleriyle ilişkisi ve süreleri tespit edilerek kayıt altına alınmaktadır. Bu çalışmaların
yapılmadığı özellikle KOBİ niteliğindeki işletmelerde ise ustabaşı ve işçilerle yüzyüze yapılacak
istişareler bu tür kolay fark edilmeyecek risklerin ortaya konmasına izin verecektir. Ayrıca birden
çok kişinin bir arada iş yaptığı durumlarda, çalışanlardan birinin yapacağı yanlış kolaylıkla
tehlike yaratabilir; dikkatsizce makineyi çalıştırma, aracı hareket ettirme gibi. Nitekim eldeki
mevzuatın birçok maddesi bu tür tehlikelerin önlenmesine yöneliktir. Kişisel koruyucu
donanımların kullanılmaması da bu çerçevede ele alınmalıdır.
vii. İş çevresi: Kuruluşlarda üretim faaliyetlerinin yürütüldüğü dahili ve harici çevre, çalışanların
sağlık ve güvenliği açısından önemli risk kaynaklarından birini oluşturmaktadır. İş çevresini
oluşturan unsurları iç çevre unsurları ve dış çevre unsurları olarak ele almak mümkündür.
İç çevre unsurları, çalışma çevresi olarak isimlendirilen ve işin yapıldığı alanda yer alan ve
çalışanı etkileyebilecek maddi olan/olmayan şartların tamamı, iç çevre unsurları olarak
isimlendirilir. İç çevre unsurları çalışanı İSG açısından en çok etkileyen risklerin bulunduğu
bölümdür.
Dış çevre unsurları; iş yerini de içine alan ve en geniş anlamı ile komşu araziler, jeolojik ve
coğrafi yapı ile atmosferik unsurları içeren ve çalışanları etkileyebilecek her şeyin yer aldığı
hacimdir. Burada jeolojik riskler ( deprem, toprak kayması, göçük ve benzeri), coğrafi riskler
( sel baskını, uçak düşmesi ve benzeri), atmosferik riskler ( yağı, don, çevre işyerlerinden gelen
gazlar ve benzeri) dikkate alınmalıdır. Ayrıca biyolojik çevreden gelen riskler de (hayvanlar,
bakteri ve virüsler, bitkiler ve benzeri) önemli bir husus olarak ele alınmalıdır.
viii. Faktörlerin etkileşimi: Bütün sayılan bu faktörlerin birden fazlasının birbirleri ile olan
olumsuz etkileşimleri, uyum ya da uyumsuzlukları İSG açısından önemli risklerin oluşmasına
sebep olabilmektedir.
Yukarıda tartışılan tehlike kaynakları ve risklerin normal bir sıralamada birbirlerine bir
üstünlükleri yoktur. Ancak öncelik sıralaması yapılan iş türü, kullanılan malzemenin niteliği,
çalışan elemanın özellikleri, yapılan işlem çeşidi, bulunulan çevre, kullanılan teknoloji ve benzeri
hususlar önemli oranda etkilemekte olduğu dikkate alınarak yapılacak her risk değerlendirme
çalışmasında öncelik sıralamasının farklı olabileceği baştan kabul edilmelidir.
Yukarıda verilen gruplandırmanın amacının riskleri sistematik bir şekilde ele almayı sağlayan bir
yaklaşım geliştirmek olduğunu belirtmiştik. Buna alternatif gruplandırmalar da söz konusu
olabilmektedir. Örnek olması açısından böyle bir gruplandırma aşağıda verilmiştir.
FİZİKSEL
MEKANİK : Yüksekten Düşmeler, Darbeler vb., Batmalar vb. Titreşim, Kaymalar –
Düşmeler vb.
TERMAL : Sıcaklık/Alev, Soğuk vb.
ELEKTRİK: Elektrik Kaçağı, Kısa Devre, Yangın vb.
RADYASYON : İyonize Radyasyon, İyonize Olmayan Radyasyon
GÜRÜLTÜ: Gürültülü Ortamda Çalışma vb.
KİMYASAL
AEROSOLLER : Tozlar/Lifler, Duman, Buhar, Yangın vb.
SIVILAR : Sıvıya Batma, Sıçrama, Yanma vb.
GAZLAR/BUHARLAR: Gaz Birikmesi/Patlama, Yangın, Zehirli Gaz Soluma vb.
BİYOLOJİK
ZARARLI BAKTERİLER
ZARARLI VİRÜSLER
MANTARLAR
MİKROBİYOLOJİK OLMAYAN ANTİJENLER
PSİKO-SOSYAL
ERGONOMİK
Risk değerlendirmesinin 2. bölümde kısa tanımı yapılmıştı. Şimdi biraz daha açarak şöyle bir
tanım verebiliriz. Risk değerlendirmesi, bir kurumda İSG ile ilgili tehlikelerin belirlenmesi,
kimlerin nasıl zarar görebileceğine karar verilmesi, risklerin analiz edilmesi, alınacak önlemlere
karar verilmesi, bu önlemlerin uygulanması ile tehlikeler, riskler ve önlemlerin sürekli izlenerek
gerekliyse değiştirilmesini içine alan bir süreçler bütünüdür. Bunların Şekil 3’te verilen risk
yönetiminin süreçleriyle büyük paralellik arz ettiği görülecektir. Dolayısıyla risk yönetimi ve risk
değerlendirmesi kavramları zaman zaman karıştırılmaktadır. Bu noktada risk yönetiminin
kurumdaki yönetsel süreçlerle ilgili olduğunu, diğer bir deyişle üst yönetimin gözetim ve
sorumluluğuna giren yönleriyle süreçleri içerdiğini belirtmek gerekir. Risk değerlendirmesinde
ise bahsi geçen süreçler, teknik düzeyde yapılması gerekenleri, özellikle iş güvenliği uzmanı ve iş
yeri hekiminin görev ve sorumluluklarını ifade etmektedir.
Ayrıntılı şekilde konuyu ele almadan önce Avrupa Birliğinde (AB) konuya bakış açısına
incelemek faydalı olacaktır. Çünkü Türkiye’deki İSG yönetmeliklerinin büyük kısma AB
direktifleriyle paralel şekilde tasarlanmıştır. Adım adım AB’deki uygulamalar Türkiye’ye
kanalize edilmeye çalışılmaktadır. Uyumlaşma çalışmalarının yürütüldüğü AB Mevzuatında Risk
Değerlendirmesi konusuna büyük önem verilmiş ve sistem adeta bu yaklaşım üzerine
kurulmuştur. Başta 89/392 sayılı Çerçeve Direktif olmak üzere yavru direktifler ve diğer ilgili
direktiflerde risk değerlendirmesi yapılması gerekliliği (gürültü, titreşim, tehlikeli kimyasallar
gibi pek çok konuda) sürekli ifade edilmiştir. Türkiye mevzuatının ele alındığı takip eden
bölümde bu bu gereklilik ayrıntılı şekilde tartışılacaktır. Son yıllarda AB’de konuya verilen önem
özellikle artmıştır. Avrupa iş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı 2008 yılında Risk Değerlendirmesi
Kampanyası başlatmıştır ve bu kampanya halen devam etrmektedir. Kampanyada;
• Risk değerlendirmesinin İSG yönetiminde ilk adım olduğu ve kilit role sahip olduğu,
• İlk adım olarak doğru yapılmazsa (ya da hiç yapılmazsa) muhtemelen yerinde önlemler
alınamayacağı,
• Birçok kurumda özellikle KOBİ’lerde doğru ve yeterli risk değerlendirmesi yapılamadığı,
• İSG risklerinin maliyetinin çok büyük olduğu (Avrupa’da yılda 167000 çalışan işle ilgili
nedenlerle hayatını kaybetmektedir),
• Risk farkındalığı, algılaması ve iletilişiminin iş kazaları ve meslek hastalıklarının meydana
gelmesini engellemede çok önemli, ancak çok düşük düzeyde olduğu,
• Risk değerlendirmesinin basit, anlaşılır hale getirilmesi gerektiği,
• Kurumlara nasıl uygulayacaklarını göstermek gerektiği,
• Kurumlara risk değerlendirmesinin bir yasal zorunluluk olduğunun hatırlatılması gerektiği,
Ne yanlış gidebilir?
Bunun olasılığı nedir?
Olursa ne tür sonuçlar doğurabilir?
Riski nelerdir?
Bu riskler kabul edilebilir düzeyde midir?
Riskler nasıl azaltılabilir ya da ortadan kaldırılabilir?
Risk değerlendirmesi süreçleri farklı ülke ve kurum uygulamalarında beş ya da daha fazla sayıda
adımdan oluşmaktadır, fakat içerik olarak birbirlerine çok benzemektedir. Burada Avrupa İş
Sağlığı ve Güvenliği Ajansının yaklaşımıyla paralel 5 adımlı bir yaklaşım sunulmaktadır.
Bu adımda işyerindeki tehlikelerin eksiksiz ve doğru bir listesi oluşturulur. İşyeri nispeten
küçük olduğunda 3. bölümde verilen gruplandırmalardan biri kullanılarak liste oluşturulabilir.
Bunun sağlıklı olabilmesi için çalışmanın sadece masabaşında yapılmaması, işyeri gezilerek
gözlemlerde bulunulması, işçi, usta ve mühendislere danışılması, gerekirse beyin fırtınasına
başvurulması tavsiye edilir. Diğer taraftan işyeri büyüdükçe, her departman için (depo, 1.
Montaj hattı vs. ) ya da her iş istasyonu (CNC freze-1, CNC freze v2, boyama odası, giyotin-
1, vs.) için ayrı ayrı tehlikelerin belirlenmesi yoluna gidilebilir. Ayrıca aynı ya da benzer
sektördeki firmaların tecrübelerinden, hammadde/yarı mamül tedarikçilerinin ve
tezgah/makine üreticilerinin vereceği bilgilerden istifade edilebilir. Tehlikeler belirlenirken
fark edilmesi zor tehlikelerin de mevcut olabileceği akılda tutulmalıdır. Örneğin sadece
uzmanların fark edebileceği tehlikeler (buharları reaksiyona girebilecek iki kimyasalın kapalı
ortamda açık kutularda tutulması gibi) ya da sürekliliği olmayan tehlikeler (tehlikeli
davranışlar, kaba şakalar gibi) ancak uzman görüşüne başvurarak ve ciddi beyin fırtınalarıyla
ortaya çıkarılabilir.
2. adımda ortaya konulan her tehlike için risklerin belirlenmesi ve analizi gerekir. Risk
değerlendirmesi sağlıklı bir ekip çalışmasıyla ve çalışanların katılımı sağlanarak
gerçekleştirildiğinde her tehlike için olası tüm riskler ortaya konacaktır. Ekip çalışması ve
katılım konusuna ileriki bölümlerde ayrıtılı yer verilecektir. 1. adımda bahsi geçen bilgi
kaynaklarının da incelenmesiyle hiçbir riskin gözden kaçmasına özen gösterilmelidir.
Şimdi bir örnekle konuyu açalım. Bir işyerinde kaygan zemin bir tehlike olarak belirlenmiş
olsun. Kaygan zeminle ilişkili işçilerin düşmesi, forklift ve diğer taşıma araçlarının
firenlerinin tutmaması gibi riskler mevcuttur. Bu adımda en kritik görev, risklere değer
biçilmesidir. Risklere değer biçilmelidir, çünkü ancak bu şekilde hangi riskin hangi
riskten/risklerden daha büyük olduğuna dair bir sıralama yapmak mümkün olmaktadır.
Örneğin bakım için bir tezgahın üstünde çalışan işçinin düşme riskiyle, kaygan zeminde
yürüyen işçinin düşme riski nasıl kıyaslanacaktır? Burada risk kavramının, biri olasılık ve
diğeri şiddet olmak üzere iki boyutu birlikte değerlendirilmelidir. Bahsedilen yüksekten
düşme risk geçen 3 yıl içinde bir kez meydana gelmiş olsun. Sonucu ise ağır yaralanma
(omurilik zedelenmesi, felç gibi sonuçlar) olarak değerlendirilsin. Kaygan zeminde düşme ise
her yıl ortalama 10 kez meydana gelmiş, sonucu ise ayak, bilek ya da bacakta burkulma,
çatlak ya da kırık şeklinde görülmüş olsun. İlk risk ikincisinden daha ağır bir yaralanmayla
sonuçlansa da daha seyrek meydana gelmektedir, yani olasılığı düşüktür. Genel kabul gören
tanım riskin olasılık ve şiddet değerlerinin bir çarpımı olarak ele alınmasıdır. Matematiksel
bir formülle verelim.
Şiddet
Olasılık Hafif -1 Orta – 2 Yüksek - 3
Düşük - 1 Düşük Risk – 1 Düşük Risk - 2 Orta Risk -3
Orta - 2 Düşük Risk – 2 Orta Risk - 4 Yüksek Risk - 6
Yüksek - 3 Orta Risk –3 Yüksek Risk- 6 Yüksek Risk - 9
Olasılık: Şiddet:
3:Zararın meydana gelmesi kesindir 3:Ölüm ya da büyük yaralanma
ya da neredeyse kesindir
2:Zarar sık sık meydana gelir 2:Etkisi en az 3 gün süren hastalık ya da
yaralanma
1:Zarar nadiren meydana gelir 1: Diğer tüm yaralanma ya da hastalıklar
Burada olasılık ve şiddet 3 kategoriye ayrılmıştır. Şiddet kategorileri nettir. Olasılıkta ise ya
görece (subjektif) değerler verilir, ya da ‘3 ayda en az bir kez’ gibi sıklığı daha net ifade eden
tanımlamalar kullanılır. Böylece riske değerler atanır. Örneğin Tablo 1’de olasılık 3, şiddet 3
değerini aldığı bir riskin değeri 3x3=9 olur. Şimdi az evvelki örneğimize dönelim. Yüksekten
düşme olasılığı 1, şiddeti 3 alınır, risk değeri 3 olur. Kaygan zeminde düşme olasılığı 3,
şiddeti 2 alınır, risk değeri 6 olur. Dolayısıyla kaygan zeminde düşme riski, yüksekten düşme
riskinden yüksektir (6 > 3). Bu iki riskte olasılıklar ve şiddetler farklı değerler almıştır. Bazen
durum daha karmaşık bir hal alır: Yılda meydana gelen kaza ile üç yılda bir meydana gelen
kazaya aynı olasılık değerini (1) vermek gerekir, ya da ayak bileğinde çatlak ile kalça kemiği
kırığına aynı şiddet değerini (2) vermek gerekir. Bunların ayrımını yapabilmek için şiddeti
daha yüksek sayıda kategoriye ayırmak gerekir. Aynı tür problemler olasılığı ve şiddeti daha
fazla kategoriye ayırarak çözülebilir. Örneğin sanayi uygulamalarında 5x5lik matrisler
kullanılan risk değerlendirmelerine sıkça rastlanır. Elbette kategorilerin sayıca artırılması
değerlendirme işini daha karmaşık hale getirmektedir. HSE ayrıca, risk ≤ 2 ise riski düşük, 3
≤ Risk ≤ 4 ise riski orta, Risk ≥ 6 ise yüksek olarak tanımlamaktadır.
Tablo 1’e bakarak kıyaslama yaparsak matris kullanan kalitatif risk değerlendirme
yöntemlerinde riske sayısal değer verilmemekte, sadece ‘orta risk’ gibi ifadeler
kullanılmaktadır. Bazı risk analiz yöntemleri de riske hiçbir nitel ya da nicel değer
biçmemekte, doğrudan riskin doğası, oluş mekanizmaları, nasıl önlenebileceğine
odaklanmaktadır. Bu özellikle tehlikeli iş kollarında geçerlidir.
AB’deki uygulamalarda genellikle yüksek risk kabul edilemez, orta ve düşük risk kabul
edilebilir olarak değerlendirilmektedir. Bu değerlendirmeye göre alınacak önlemlerin niteliği
değişecektir. Ancak her kurumun uygulaması farklı olabilir.
Aşağıda bazı risk analiz yöntemlerinin adları verilmiştir. Bu yöntemleri birbirinden ayıran
başlıca fark, risk değerini bulmak için kullandıkları kendilerine has tekniklerdir.
Bu adımda riskleri azaltmak ya da ortadan kaldırmak için 89/391 EEC Çerçeve Direktifinde
tanımlanan risk kontrol hiyerarşisini takip etmek faydalı olacaktır. Buna göre işverenler şu
prensipleri uygulayacaklardır.
Ayrıca, 27 Kasım 2010 tarih ve 27768 sayı ile Resmi Gazetede yayımlanan üç yönetmelikte
devamlı olarak en az 50 işçi çalıştırılan işyerlerinde çalışan işyeri hekimleri ve iş güvenliği
uzmanlarının, yukarıda maddeler halinde atıflar yapılan konuları da içine alan görevleri
olduğu ifade edilmektedir. Bu yönetmelikler, İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği,
İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik ile
İşyeri Hekimlerinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliktir. Bu
yönetmeliklerin ilki ile düzenlenen işletme içinde oluşturulacak İş Sağlığı ve
GüvenliğiBirimleri (İSGB) ve birden çok işyerine bu hizmetleri sağlayacak Ortak İş Sağlığı
veGüvenliği Birimlerinin (OSGB) görev, yetki ve sorumlulukları arasında işyerinde sağlık
vegüvenlik risklerine karşı yürütülecek her türlü koruyucu, önleyici ve düzeltici
faaliyetikapsayan çalışma ortamı gözetimi bulunmaktadır. Diğer iki yönetmelikte belirtilen İş
güvenliği uzmanlarının görevleri arasında risk değerlendirmesinin yapılmasını sağlamak,
gerekli çalışmaları planlayarak alınacak sağlık ve güvenlik önlemleri konusunda
işvereneönerilerde bulunmak ve takibini yapmak yer alır. İşyeri hekimlerinin görevleri
arasında ise işsağlığı ve güvenliği çalışmaları kapsamında işyerinde periyodik incelemeler
yapmak ve riskdeğerlendirme çalışmalarına katılmak yer almaktadır.
Ayrıca iş sağlığı hizmetlerine ilişkin 161Numaralı ILO (Uluslar arası Çalışma Örgütü)
Sözleşmesi (ILO kabul tarihi: 7/6/21985)TBMM’nden kanun olarak geçirilmiş ve 13.01.2004
tarih ve 25345 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Risk Değerlendirmesine sözleşmenin 5.
Maddesinde yer verilmektedir. Aşağıda verilen maddenin tümüne bakıldığında daha önce ele
alınan risk değerlendirmesiadımlarıyla paralel bir yaklaşımı görebilirsiniz.
Son olarak 2011 yılında yasalaşması planlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağında da
risk değerlendirmesine vurgu yapıldığını belirtmemiz gerekir. İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetmeliği (yukarıda yönetmelikler kısmındaki ilk madde) iptal edilmiş olmakla birlikte bu
yönetmelikte geçen işverenin yükümlülüklerinin yeni yasada da benzer hükümlerle yer alması
beklenmelidir.
Çalışanların katılımını sağlamak için çalışanları etkin bir şekilde bilgilendirmek ne kadar
önemli ise çalışanlardan tehlikeler, riskler ve önlemler hakkında bilgi temin edebilmek de o
kadar önemlidir. Bu noktada toplam kalite yönetiminde vurgulanan önemli bir prensibi
tekrarlamak gerekir: “İşi en iyi yapan bilir.” Bu prensip İSG için de geçerlidir. Bir işçi geçmiş
tecrübeleri ve aldığı eğitimler ışığında çalıştığı tezgahta yaşanan geçmiş kazalar,
yaşanabilecek kazalar, başından geçen meslek hastalıkları (bel ağrısı, solunum güçlüğü vs.)
ile bunların nasıl önlenebileceği konusunda iş güvenliği uzmanına ve iş yeri hekimine çok
yararlı bilgiler verebilir. Daha önceden bahsedilen ramak kala olayları da bildirmesi, risk
değerlendirmesinin daha doğru ve isabetli yapılabilmesini sağlacaktır. Sadece üretimde
çalışan işçiler değil, tüm çalışanlar iş yeri ortamı (hava kalitesi, sıcaklık, nem, gürültü, vs.),
işyeri hijyeni, çalışma koşulları gibi genel İSG konularında yönetim için faydalı bilgiler
aktarabilirler.
Çalışanları bilgilendirmek ve onlardan aktif katılım sağlamak zaman zaman zor olabilir.
Özellikle olumlu bir çalışma atmosferinin eksikliği yönetimin bu bağlamda işini
güçleştirecektir. Olumlu bir çalışma atmosferini sağlamanın başlıca şartlarından biri işyerinde
gerek yönetim ve çalışanlar arasında gerekse çalışanların kendi arasında sağlıklı, samimi bir
iletişim olmasıdır. Böyle bir ortamı yaratmakta başlıca sorumluluk üst yönetime aittir. Üst
yöneticiler çalışanlarına güveniyorsa ve çalışanlar da yöneticilerine güveniyorlarsa sağlıklı bir
iletişim için en önemli koşullardan biri yerine getirilmiş demektir. Güvenin sağlanabilmesi
için de üst yöneticinin çalışanlarına değer vermesi, adam yerine koyması, onları yaptığı iş
açısından yeterli ve becerikli görmesi çok önemlidir. Aksi taktirde çalışanların isteksiz, içten
pazarlıklı, bilgi saklayan davranışlar göstermeleri sıkça görülecektir.
Mevzuatta risk değerlendirmesini kimlerin gerçekleştirmesi gerektiğine dair net bir husus
yoktur (iptal edilen yönetmeliklerde bazı hususlar belirtilmiştir). Diğer taraftan özellikle batı
dünyasındaki uygulamalar incelendiğinde işveren veya işveren temsilcilerinin risk
değerlendirmesinin her aşamasında yer aldığı görülecektir. Ancak risk değerlendirmesinin
yürütülmesi, varsa başta risk değerlendirme uzmanları veya iş güvenliği uzmanları olmak
üzere işyeri hekimleri, teknik elemanlar ve çalışanlardan oluşan bir ekip tarafından
gerçekleştirilmelidir. Ekipte yer alması tavsiye edilen yetkililer ise şöyledir:
KOBİlerde böyle bir ekibi kurmak çoğu zaman mümkün olmayabilir. Böyle durumlarda
yönetimin İSG ile görevlendirdiği bir çalışan da tek başına bu faaliyetleri yerine getirebilir.
Elbette bu çalışanın temel İSG konularında ve risk değerlendirmesi konusunda bilgili olması
gerekecektir. Bu durumda çalışanın kendi bilgi, tecrübe ve risk algısıyla işyeri risklerine
bakması ve dolayısıyla subjektif olması, çalışanları doğru şekilde bilgilendirememesi ve
onların aktif katılımını sağlayamaması gibi riskler söz konusu olacaktır. Diğer taraftan risk
değerlendirmesi daha hızlı ve daha az maliyetle gerçekleştirilecektir.
KAYNAKLAR:
Bird, L. G., Germain, G. L., “Loss Control Management: Practical Loss Control Leadership”,
revised ed., 1996.
Hansen, L., “Safety Management: A Call for (R)evolution”, Professional Safety, 38(3), Mart
1993, 16-21.
Hughes, P., Ferret, E., “Introduction to Health and Safety at Work”, 3rd ed., 2006.
Ridley, J, Channing, J., “Safety at Work”, 7th ed., Elsevier Ltd. (Butterworth-Heinemann),
Hungary, 2008.