Professional Documents
Culture Documents
Risale-i Nur
Külliyatından
Küçük
Sözler
Müellifi
Bediüzzaman
Said Nursî
2
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ْ الله ِه الَّر ّٰ ِ سم ْ ِب
ه
ُ َ حانَ ْ سب ُ ِمه ِ س ْ بِا
ُ َ سل
م َّ صلَة ُ وَالَّ ن وَال َ مي َ ْ
ِ ب العَال ِّ مد ُ ّل ِٰله ِه َر َ ْ اَل
ْ ح
ِمد ٍ وَع َلَى الِه َّ ح َ م ُ ن َ سلِي َ مْر ُ ْ سي ِّد ِ ال
َ ع َلَى
ن
َ معِي َ ج ْ َ حبِهِ ا ْ ص َ َو
Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker
olduğun için askerlik temsilâtıyla, sekiz hikâyecikler ile
birkaç hakikatı nefsimle beraber dinle. Çünki ben nefsimi
herkesten ziyade nasihata muhtaç görüyorum. Vaktiyle
sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca
nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime
diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.
3
Birinci Söz
Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona
başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı
olduğu gibi, bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i
zebanıdır.
Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok
bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî
hikâyeciğe bak dinle. Şöyle ki: Bedevi Arab çöllerinde
seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini
alsın ve himayesine girsin. Tâ şakilerin şerrinden kurtulup
hacatını tedarik edebilsin. Yoksa tek başıyla hadsiz
düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır.
İşte böyle bir seyahat için iki adam, sahraya çıkıp
gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi. Diğeri mağrur...
Mütevazii, bir reisin ismini aldı. Mağrur, almadı... Alanı,
her yerde selâmetle gezdi. Bir katı-üt tarîke rast gelse, der:
“Ben, filan reisin ismiyle gezerim.” Şaki defolur, ilişemez.
Bir çadıra girse,
4
Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye
karşı dayanır. Başta demiştik: Bütün mevcudat, lisan-ı hal
ile Bismillah der. Öyle mi?
Evet, nasılki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün
şehir ahalisini cebren bir yere sevketti ve cebren işlerde
çalıştırdı. Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi
kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet
namına hareket eder. Bir padişah kuvvetine istinad eder.
Öyle de her şey, Cenab-ı Hakk'ın namına hareket
eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında
koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar.
Demek herbir ağaç, Bismillah der. Hazine-i Rahmet
meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık
ediyor. Her bir bostan, Bismillah der. Matbaha-i Kudret'ten
bir kazan olur ki: Çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar,
içinde beraber pişiriliyor. Herbir inek, deve, koyun, keçi
gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden
bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en latif,
6
İkinci Söz
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
ْ َّ َ
ب
ِ ن بِالغَي ْه
منُو َه
ِ ن يُو الذِي َهİmanda
ne kadar
büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve
rahat bulunduğunu anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe
bak, dinle:
Bir vakit iki adam, hem keyif, hem ticaret için
seyahate
9
Üçüncü Söz
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
ُ ي َا اَيُّه َا النَّاİbadet, ne büyük bir ticaret ve
س اع ْبُدُوا
saadet; fısk ve sefahet, ne büyük bir hasaret ve helâket
olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak,
dinle...
Bir vakit iki asker, uzak bir şehire gitmek için emir
alıyorlar. Beraber giderler; tâ, yol ikileşir. Bir adam orada
bulunur, onlara der: “Şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla
beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr
ve rahat görür. Soldaki yol ise, menfaatı olmamakla
beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi,
kısa ve uzunlukta birdirler. Yalnız bir fark var ki,
intizamsız, hükûmetsiz olan sol yolun yolcusu çantasız,
silâhsız gider. Zahirî bir hıffet, yalancı bir rahatlık görür.
İntizam-ı askerî altındaki sağ yolun yolcusu ise, mugaddi
hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta
14
Dördüncü Söz
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
ن
ِ ماد ُ الدِّيَ ع َّ اَلNamaz, ne kadar kıymetdar ve
ِ ُ صلَة
mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır,
hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu,
iki kerre iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen;
şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:
Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını,
-herbirisine yirmidört altun verip- iki ay uzaklıkta has ve
güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve
onlara emreder ki: “Şu para ile yol ve bilet masrafı
yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri
mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır.
Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare
bulunur. Sermayeye göre binilir. “
İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi
19
bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder.
Fakat o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle
güzel bir ticaret elde eder ki; sermayesi birden bine çıkar.
Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan;
istasyona kadar yirmiüç altununu sarfeder. Kumara-
mumara verip zayi' eder, birtek altunu kalır. Arkadaşı ona
der: “Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda
yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerimdir;
belki merhamet eder, ettiğin kusuru afveder. Seni de
tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize
gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye
mecbur olursun. “
Acaba şu adam inad edip, o tek lirasını bir define
anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir
lezzet için sefahete sarfetse; gâyet akılsız, zararlı, bedbaht
olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlan-
mayan nefsim!
20
Beşinci Söz
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ َ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ب
ّ َ َّ ِ
ن
َ سنُو
ِ ح
ْ م
ُ م َ ن ات ّقَوْا وَالذِي
ْ ُن ه َ معَ الذِي ّٰ ن
َ الل َهه َّ ِ ا
Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek, ne
derece hakikî bir vazife-i insaniye ve ne kadar fıtrî,
münasib bir netice-i hılkat-ı beşeriye olduğunu
22
[ Altıncı Söz ]
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
َ ُن اَنْف
ْ ُ سه
م َ منِي ِ مو ُ ْ ن ال َ م ِ شتََرى ّٰ ن
ْ الل َهه ا َّ ِ ا
َ َّ جن
ة َ ْ م الُ ُن لَه ْ ُموَالَه
َّ َ م بِا ْ َ وَا
Nefis ve malını Cenab-ı Hakk'a satmak ve ona abd
olmak ve asker olmak; ne kadar kârlı bir ticaret, ne kadar
şerefli bir rütbe olduğunu
27
َ ُن اَنْف
ْ ُ سه
م َ منِي ِ موُ ْ ن ال َ م ِ شتََرى ّٰ ن
ْ الل َهه ا َّ ِ ا
َ َّ جن
ة َ ْ م الُ ُن لَه ْ ُموَالَه
َّ َ م بِا ْ َ وَا
Ve o dalgalı muharebe meydanı ise, şu fırtınalı
dünya yüzüdür ki; durmuyor, dönüyor, bozuluyor ve her
insanın aklına şu fikri veriyor: “Madem herşey elimizden
çıkacak, fâni olup kaybolacak. Acaba bâkiye tebdil
edip ibka etmek çaresi yok mu?” deyip, düşünürken birden
semavî sadâ-yı Kur'an işitiliyor. Der: “Evet var. Hem, beş
mertebe kârlı bir surette güzel ve rahat bir çaresi var. “
Sual: Nedir? Elcevab: Emaneti, sahib-i
hakikîsine satmak.. İşte o satışta, beş derece kâr içinde kâr
var.
Birinci Kâr: Fâni mal, beka bulur. Çünki
Kayyum-u Bâki olan Zât-ı Zülcelal'e verilen ve onun
yolunda sarfedilen şu ömr-ü zâil, bâkiye inkılab eder, bâki
meyveler verir. O vakit ömür dakikaları, âdeta tohumlar,
çekirdekler hükmünde zahiren fena bulur, çürür. Fakat
âlem-i bekada, saadet çiçekleri açarlar ve sünbüllenirler.
Ve Âlem-i Berzah'ta ziyadar, munis birer manzara olurlar.
31
Yedinci Söz
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
Şu kâinatın tılsım-ı muğlakını açan
ِ ِ ٓ الله ِه وَ بِالْيَو ْم ِ اْل
خر ّٰ ِ ت ب
ُ ْ من
َ ا
ruh-u beşer için saadet
kapısını fetheden ne kadar kıymetdar iki tılsım-ı müşkil-
küşa olduğunu ve sabır ile Hâlıkına tevekkül ve iltica ve
şükür ile Rezzakından sual ve dua; ne kadar nâfi' ve tiryak
gibi iki ilâç olduğunu; ve Kur'an'ı dinlemek,
37
ن ا َ ّٰللههُه َّ
م ن وَ ْ الْقُْرا ِه ما ِه م نَوِّْر قُلُوبَن َها بِنُورِ اْلِي َ ا َ ّٰلل هُه َّ
ك ستِغْنَاءِ ع َن ْ َ ك و ل َ تَفْقُْرن َا بِال ِ ْ اَغْنِن َا بِاْلِفْتِقَارِ اِلَي ْ َ
جئْن َ ها اِلى َ ْ
وتِن َهها وَ الت َ َ حولِن َهها وَ قُ َّ ْ ن َ ه ْ م
ك ِ تَبََّراْنَا َ اِلَي ْهه َ
ك َو ن ع َلَي ْه َ متَوَكِّلِي َه ن ال ْ ُ م َه جعَلْن َها ِ ك فَا ْ ك وَ قُوَّت ِه َ حوْل ِه َ َ
من َها وَ ح ْ حفْظ ِهك وَاْر َ َ حفَظنَا ب ِ ِ ْ سنَاوَا ْ َ
لتَكِلن َها اِلى انْفُه ِ َ ْ َ
ت ن َ ُ ِ َ ِ ا من مو ْ ال و منِي َ مو ِ حم ِ ال ْ ُ اْر َ
ك ك وَ نَبِي ّ ِه َ مد ٍ ع َبْد ِه َ ح َّ م َ سي ِّدِنَا ُ م ع َلَى َه سل ِّ ْ ل وَ َه صه ِّ وَ َ
صهن ْ ِعك َو َ ك ُ ملِي ِه ملك ِهك َو َ َ ْ ما ِ ُ ج َ خلِيل ِهك َو َ َ صهفِي ِّك َو َ َ وَ َ
ك َو جت ِه َ ح َّ ن سا
ْ ِ ِ َ َ ِه َ ِه َ ِ ُ ل و ك َ تاي د ه س م ش َ َ
عَي ْ ِ ِ َ َ ِ َ
و ك ت ي ا ن ع ن
ك َو جودَات ِ َ موْ ُ ف َ شَر ِ ك وَ َ خلق ِ َ ْ ك وَ نُورِ َ مت ِ َ ح َ مثَا ِ َر ْ ِ
ف ش ِه َ
خلوقَات ِهك وَ كا ِ َ ُ م ْ َ َ َ ِ ة ر ْ ثَ ك ى ِه ف ك َ ِه ت َ د ح
ْ و
ْه َ ِ َ ج را س
ه ِ
مبَل ِّهِغ ك وَ ُ سلْطَنَةِ ُربُوبِيَّت ِه َ ل َه ك وَ دَل ِّ سم ِ كَائِنَات ِه َ طِل ِ
م هه ه ّ ل ع م و ك َ مائ س هه ه َ ا وز ن ُ ك ف ر ع م و كَ مْر ِ ّ ِههه
ات َ ضي
َ ُ ََ َِ ِ ْ َ ِ َ ُ َ ّ ِههه ِ ُ ِ َ
ما ِ ُربُوبِي ّت ِهك َو َ َ ج ت
ِه را َ ْ مِ و َ
ك ِه ات ي ا
َ ْ ُ َ ِه َ ن ما ج ر َ ت و كَ ِه د اَ عب ِ
ك سول ِ َ ك وَ َر ُ ه حبِيب ِ ه َ ك وَ َ شهَاد ِ ه َ ك وَ ا ِ ْ شهُود ِ ه َ م َدَارِ ُ َ
ه حب ِ ِ ص ْ ن َو عَلَى ال ِه ِه َو َه َه مي ة لِل ْ َعالَ ِ م ً ح َ ه َر ْ سلْت َ ُ ال ّذِى اَْر َه
ن وَ سلِي َ مْر َ ن وَ ال ْ ُ َ ن النَّبِيِّي َ م
خوان ِ ِه ِ َ ن َو عَلَى ا ِ ْ َ م ِعي ج َ اَ ْ
ك عبَاد ِههههه َ ن وَ ع َلَى ِ مقََّربِي َههههه ك ال ْ ُ ملٰئِكَت ِههههه َ ع َلَى َ
ن
مي َ نا ِ حي َ صال ِ ِ ال َّ
45
Sekizinci Söz
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
َّ ى الْقَيُّو ُمه ا ِه َ
ن الدِّي نَه ُّ ح ا َ ّٰلل ُه
َ ْ ه ل َ اِلٰ َهه اِل ّ هُوَ ال
ُ َ سل
م ْ ِ الله ِه اْل
ّٰ َ عنْد
ِ Şu dünya ve dünya içindeki
ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini ve
eğer din-i hak olmazsa, dünya bir zindan olması ve dinsiz
insan, en bedbaht mahluk olduğunu ve şu âlemin tılsımını
ّٰ َ ي َا اve َل
açan, ruh-u beşerîyi zulümattan kurtaran لل ُهه
الل ُهه
ه ّٰ َّ ه اِل
اِلٰ َهolduğunu anlamak istersen; şu temsilî
hikâyeciğe bak, dinle:
Eski zamanda iki kardeş, uzun bir seyahate beraber
gidiyorlar. Gitgide tâ yol ikileşti. O iki yol başında ciddî
bir adamı gördüler. Ondan sordular: “Hangi yol iyidir?” O
dahi onlara dedi ki: Sağ yolda kanun ve nizama tebaiyet
mecburiyeti vardır. Fakat o külfet içinde bir emniyet ve
saadet vardır. Sol yolda ise, serbestiyet ve hürriyet vardır.
Fakat o serbestiyet içinde bir tehlike ve şekavet vardır.
Şimdi
46
Dokuzuncu Söz
ن الَّر ِ ِ
حيم حمٰ ِ سم ِ ّٰ
الله ِه الَّر ْ بِ ْ
ن
حو َ صب ِ ُ
ن تُ ْ
حي َن وَ ِ سو َم ُ ن تُ ْ حي َ ن ّٰ
الله ِه ِ حا َ فَ ُ
سب ْ َ
ْ ه ال ْ َ* وَل َ ُ
شيا
ض وَع َ ِ ت وَالَْر ِ سمٰوَا ِ مد ُ فِى ال َّ ح ْ
ن تُظْهُِرو َ
ن حي َوَ ِ
59
ما معَل ِّ ً
ه ُسلْت َ ُ ن اَْر َ م ْ م ع َلَى َ سل ِّ ْل وَ َ ص ِّم َ ا َ ّٰلله ُه َّ
ك وَ الْعُبُودِي َّ َ
ة معْرِفَت ِ َ ة َ م كَيْفِي َّ َ مهُ ْك لِيُعَل ِّ َلِعِبَادِ َ
تمانًا لٓيَا ِ ج َ ك وَ تَْر ُ مائ ِ َ س َ معَّرِفًا لِكُنُوزِ ا َ ْ ك وَ ُ لَ َ
ما ِ ُربُوبِيَّت ِ َ
ك ج َ مْراتا ً بِعُبُودِيَّتِهِ ل ِ َ ك وَ ِ ب كَائِنَات ِ َ كِتَا ِ
حمِ منَا وَ اْر َ ح ْ ن وَ اْر َ معِي َ ج َ حبِهِ ا َ ْ ص ْوَ ع َلَى الِهِ وَ َ
م
ح َ ك يَا اَْر َ مت ِ َ ح َن بَِر ْ مي َ تا ِ منَا ِ مو ِ ن وَ ال ْ ُ منِي َ مو ِ ال ْ ُ
ن
مي َح ِ الَّرا ِ
76
Yirmibirinci Söz’ün
Birinci Makamı
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
موْقُوتًا
َ ن كِتَابًا
َ منِي
ِ مو ْ َ
ُ ت ع َلى ال ْ َ صلَة َ كَان َّ ِ ا
َّ ن ال
َن نَطَق ْ مَ َصدَق َ
Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam
bana dedi: “Namaz iyidir. Fakat hergün hergün beşer defa
kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor. “
O zâtın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra,
nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor ve ona
baktım gördüm ki; tenbellik kulağıyla şeytandan aynı dersi
alıyor. O vakit anladım: O zât o sözü, bütün nüfus-u
emmarenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir.
O zaman
77
belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir
gayret almak lâzımgelir. Gelecek günler ise madem
gelmemişler. Şimdiden düşünüp usanmak ve fütur
getirmek; aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün
düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir.
Madem hakikat böyledir. Âkıl isen, ibadet cihetinde
yalnız bugünü düşün ve onun bir saatini, ücreti pek büyük,
külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete
sarfediyorum, de. O vakit senin acı bir füturun, tatlı bir
gayrete inkılab eder.
İşte ey sabırsız nefsim! Sen üç sabır ile
mükellefsin. Birisi: Taat üstünde sabırdır. Birisi:
Masiyetten sabırdır. Diğeri: Musibete karşı sabırdır. Aklın
varsa, şu üçüncü ikazdaki temsilde görünen hakikatı
rehber tut. Merdane “Ya Sabur” de, üç sabrı omuzuna al.
Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış
yolda dağıtmazsan, her meşakkate
81
(Hâşiye):
Bu makam, bir bağda bir zâta bir derstir ki, bu tarz ile
beyan edilmiş.
85
َ ن قَا
ل ْ مَ م ع َلَى ْ ِّ سل َ َل و ِّ صَ م َّ ا َ ّٰلله ُه
ُماد
َ عِ ُ صلَةَّ ن (اَل
َ معِي َ ج ْ َ حبِهِ اْ صَ َوَع َلَى الِهِ و
نِ دّي ِ (ال
____________
Hâtime
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ َ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
ِ ُ ُمتَاع ُ الْغ
رور َ ْ ما ال
َ ّ حيَاة ُ الدُّنْيَا اِل َ َو
Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir.
Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti
unutup, dünyaya talib bedbaht nefsim! Bilir misin neye
benzersin? Deve kuşuna... Avcıyı görür, uçamıyor; başını
kuma sokuyor, tâ avcı onu görmesin. Koca gövdesi
dışarda. Avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış,
görmez.
Ey nefis! Şu temsile bak gör: Nasıl dünyaya
89
hasr-ı nazar, aziz bir lezzeti, elîm bir eleme kalb eder.
Meselâ; şu karyede (yani Barla'da) iki adam bulunur.
Birisinin yüzde doksandokuz ahbabı İstanbul'a gitmişler.
Güzelce yaşıyorlar. Yalnız birtek burada kalmış. O dahi
oraya gidecek. Bunun için şu adam İstanbul'a müştaktır,
orayı düşünür. Ahbaba kavuşmak ister. Ne vakit ona
denilse “Oraya git “, sevinip gülerek gider.
İkinci adam ise, yüzde doksandokuz dostları
buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar. Bir kısmı, ne
görür, ne de görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup
gitmişler, zanneder. Şu bîçare adam ise, bütün onlara bedel
yalnız bir misafire ünsiyet edip teselli bulmak ister.
Onunla o elîm âlâm-ı firakı kapamak ister.
Ey nefis! Başta Habibullah, bütün ahbabın kabrin
öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir-iki tane ise, onlar da
gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup, başını
çevirme. Merdane
90
(Hâşiye):
İzmir'in zelzelesi münasebetiyle yazılmıştır.
92
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
Yirmiüçüncü Söz’ün İkinci Mebhasının
Dördüncü Nüktesidir.
onun fakrı için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona
ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş. Ve o
saltanatın sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki
şefkat ve re'fet-i Rabbaniye ve rahmet ve hikmet-i
İlahiyedir ki; eşyayı ona teshir etmiştir. Evet, bir gözsüz
akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşerata mağlub olan
insana, bir küçük kurttan ipeği giydiren ve zehirli bir
böcekten balı yediren; onun iktidarı değil, belki onun
za'fının semeresi olan teshir-i Rabbanî ve ikram-ı
Rahmanîdir.
Ey insan! Madem hakikat böyledir; gururu ve
enaniyeti bırak. Uluhiyetin dergâhında acz ve za'fını,
istimdad lisanıyla; fakr ve hacatını, tazarru' ve dua
lisanıyla ilân et ve abd olduğunu göster. Ve سبُنَا ح ْه
َ
ُ م الْوَكِي
ل ّٰ
َ ْالل ُهه َونِع
de, yüksel.
Hem deme ki: “Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki,
bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak bana
teshir edilsin, benden bir şükr-ü küllî istenilsin?” Çünki
sen çendan, nefsin ve suretin itibariyle hiç hükmündesin.
Fakat vazife ve mertebe
95
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
Birinci Meyve: Ey nefisperest nefsim, ey
dünyaperest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i
vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır. Hem şu kâinatın
nurudur, hem hayatıdır. İnsan, kâinatın en câmi'
97
___________
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
Otuzbirinci Söz Mi’rac Risalesinin
Dördüncü Esasının Beşinci Meyvesidir.
ِ ِ ن الَّر
حيم ِ ٰحم ّٰ ِ سم
ْ الله ِه الَّر ْ ِب
Otuzikinci Söz’ün Üçüncü Mevkıfının
İkinci Noktasının İkinci Mebhasıdır.
(Hâşiye):
Bir zaman iki aşiret reisi, bir padişahın huzuruna
girmişler, yazılan aynı vaziyette bulunmuşlar.
139
(Hâşiye):
Lillah için bir saniye mülâkat, bir senedir. Dünya için
olsa; bir sene, bir saniyedir.
148
(Hâşiye):
Hadîsin nassıyla “O şuhud, bütün lezaiz-i Cennet'in o
derece fevkindedir ki, onları unutturur. Ve şuhuddan sonra ehl-i
şuhudun hüsn-ü cemali o derece fazlalaşır ki; döndükleri vakit,
saraylarındaki aileleri çok dikkat ile zor ile onları tanıyabilirler”
hadîste vârid olmuştur.
161
ربُنَاِ ّ َما يُق َ ب َّ حُ َك و َ َّ حب ُ م اْرُزقْنَا فِى الدُّنْيَا َّ ا َ ّٰلله ُه
ِخَرة ِ ٓ ت وَ فِى اْل َ مْر َ َ ما ا َ َة ك َ مَ ستِقَاْ ِ ك وَ اْل َ ْ اِلَي
َ َ ك وَ ُرويَت
ك َ َ متَ ح ْ َر
َ َ
ت َ ْ ك اَن
َ َّ متَنَا اِن
ْ ّ ما ع َل َ ّ م لَنَا اِل َ ْ عل
ِ َك ل َ َ حان
َ ْ سب ُ
م
ُ حكِي َ ْ م الُ الْعَلِي
اِلٰهِى
خالِقُ وَ اَنَا ت ال ْ َ ت َربِّى وَ اَنَا الْعَبْد ُ وَ اَن ْ َ اَن ْ َ
وُ
خل ُ م ْ ال َ ْ
ك وَ اَنَا مال ِ ُ ت ال ْ َ مْرُزوُ وَ اَن ْ َ ت الَّرَّزا ُ وَ اَنَا ال ْ َ وَ اَن ْ َ
مل ُ ُ
و م ْ ال ْ َ
ى وَ اَنَا ت الْغَن ِ ُّ ل وَ اَن ْ َ ت الْعَزِيُز وَ اَنَا الذَّلِي ُ وَ اَن ْ َ
الفَقِيُر ْ
ت الْبَاقِى وَ اَنَا ت وَ اَن ْ َ مي ِّ ُ ى وَ اَنَا ال ْ َ ح ُّ ت ال ْ َ وَ اَن ْ َ
الْفَانِى
َ
ن َو س ُ ح ِ م ْ ت ال ْ ُ م وَ اَن ْ َ م وَ اَنَا الل ّئِي ُ ت الْكَرِي ُ وَ اَن ْ َ
ئسي ُ م ِ اَنَا ال ْ ُ
م وَ ت الْعَظِي ُ ب وَ اَن ْ َ مذ ْن ِ ُ ت الْغَفُوُر وَ اَنَا ال ْ ُ وَ اَن ْ َ
حقِيُر ْ
انَا ال َ َ
معْطِى َو ت ال ْ ُ ف وَ اَن ْ َ ضعِي ُ ت الْقَوِىُّ وَ اَنَا ال َّ وَ اَن ْ َ
سائ ِ ُ
ل اَنَا ال َّ
جوَّاد ُ َو ت ال ْ َ ف وَ اَن ْ َ خا ئ ِ ُ ن وَ اَنَا ال ْ َ ُ ميت اْل َ ِ وَ اَن ْ َ
ن
سكِي ُ م ْ اَنَا ال ْ ِ
شافِى ت ال َّ عى وَ اَن ْ َ ب وَ اَنَا الدَّا ِ جي ُ م ِ ت ال ْ ُ وَ اَن ْ َ
ضمري ُ وَ اَنَا ال ْ َ ِ
فش ِ جاوَْز ع َنِّى وَ ا ْ فَاغْفِْرلِى ذ ُنُوبِى وَ ت َ َ
ب يَا وَافِى يَا ُ ضى يَا ا َ ّٰلل ُهه يَا كَافِى يَا َر ّ مَرا ِ اَ ْ
معَافِى م يَا ُ شافِى يَا كَرِي ُ م يَا َ حي ُ َر ِ
ض
ل دَاءٍ وَاْر َ ن ك ُ ِّ م ْ ب وَ ع َافِنِى ِ ل ذ َن ْ ٍن ك ُ ِّ م َْ ف ع َنِّى ِ فَاع ْ ُ
ن
مي َ ح ِ م الَّرا ِ ح َ َ
مت ِك يَا اْر َ َ ح َ
ع َنِّى ابَدًا بَِر ْ
ن مي َ ب الْعَال َ ِ مد ُ ّل ِٰله ِه َر ِّ ح ْ ن ال ْ َ م اَ ِ خُر دَع ْوَيهُ ْ وَ ا ِ
163
2 Derse giriş
3 Birinci söz: Besmelenin tefsiri ve mahlukatın
lisanıyla birlikte zikrini beyan eder.
8 İkinci söz: Gaybe imanın izahını beyan eder.
13 Üçüncü söz: İman ve ubudiyyet içinde olan
insanın emniyet içinde olduğunu beyan eder.
18 Dördüncü söz: Her gün ve gece içinde geçen
yirmidört saat, insanın eline verilmiş yirmidört altın
hükmünde olduğunu ve onun bir saatini namaza
harcamak,ne kadar lüzumlu olduğunu beyan eder.
21 Beşinci söz: İman ve takva içinde bulunup beş
vakit namazını kılarak yaşayan insanlar;toplum içerisinde
bir taburun askerleri gibi mütiğ olduklarını ve rızk
hususunda endişesiz olduklarını beyan eder.
26 Altıncı söz: Nefs ve malını Cenab-ı Hakka satan
kimse karşılığında cenneti aldığını beş kar ile gösterir.
Satmayan ise beş hasarete düştüğünü beyan eder.
36 Yedinci söz: Allah’a ve Ahirete iman eden
kimse,vücudunda aciz ve fakir gibi şiddetli ve endişeli
yaralarını (Gül-i Muhammedi aleyhisselatü vesselam ile
tedavi olduğunu beyan eder.
45 Sekizinci söz: Şu alemin tılsımını açan ( Ya Allah
ve La ilahe illallah) olduğunu
165