Professional Documents
Culture Documents
Güncel Durum
Duble Yol ve
Kapalı Üretim Birimlerinin
Kapitalizme Açılması
Ne olursa olsun,
Nasıl olursa olsun,
“Sorunu” Çözmek!
(Ulusal Sorunda Pratiklik)
Ulaş Bardakçı
İlker Akman, Hasan Basri Temizalp, Yusuf Ziya Güneş
Yüksel Eriş
Nedim Atılgan
Mustafa Atmaca
“Medya”nın
“Devrim” Aşkı!
[Tunus ve Mısır “Devrimi”]
Muhafazakarlaşma
Mekteb-i Sultani’nin
Aristokratları
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
NE OLURSA OLSUN,
“Kürt sorunu”nunun “çözümü”nde NASIL OLURSA OLSUN,
ortaya çıkan pragmatist anlayışların “SORUNU” ÇÖZMEK
genel bir değerlendirilmesi. 17 (ULUSAL SORUNDA PRATİKLİK)
Güncel Durum
Ocak ayının ortalarına gelinirken, siyaset yip Erdoğan ve AKP için “ölüm-kalım” seçi-
yeniden kıpırdanmaya başladı. Öğrenci ey- midir. Üstelik 2007 seçimlerinde olduğu gi-
lemleri, 102 sayılı yasa “gereğince” Hizbul- bi %47 oy oranı AKP için tek başına yeterli
lahçıların cezaevlerinden tahliye edilmesi, değildir. “Hesaplar”, “ılımlı islam”ın mutlak
“ucube” tartışmaları, içki yasakları ve niha- egemenliğini sağlayacak bir “ılımlı islam
yetinde “Aslan Gassaray” protestosu siyaset- anayasası” hazırlanması ve Recep Tayyip
teki yeni canlanmanın, kıpırdanmanın ilk Erdoğan’ın (en yakın olasılık olarak) 2012’de
işaretleri oldu. cumhurbaşkanı değil, “devlet başkanı” ola-
Henüz seçim sath-ı mailine girilmediğin- rak devletin tepesine yerleşmesi üzerine ya-
den, henüz milletvekili aday adayları bile or- pılmaktadır. Açıktır ki, bu da AKP’nin “ana-
taya çıkmamışken ve hatta seçimin kesin yasayı tek başına değiştirebilecek bir çoğun-
tarihi bile belirlenmemişken ortaya çıkan bu luğa”, yani 367 milletvekili çıkarmasını sağ-
kıpırdanmalar, geçen yılın son aylarındaki layacak bir oy oranına (%50) sahip olması-
“siyasal rehavet” ve durgunluk günlerinin nı gerektirmektedir. Öte yandan Recep Tay-
geride kaldığını göstermektedir. yip Erdoğan’ın “devlet başkanı” olabilmesi
Bugün için AKP iktidarına yönelik “top- için de, seçimlerde AKP’nin %50 oy oranı-
lumsal muhalefet” siyasetin lokomotifi olur- na ihtiyaç vardır. Aksi halde, yani bu oy ora-
ken, aynı zamanda seçim sath-ı mailinde nının altında kalındığında, birilerine tavizler
ortaya çıkacak gelişmelerin de habercisi sa- verilmesi, uzlaşmalara gidilmesi zorunlu
yılabilir. Ancak “siyaset”, doğrudan iktidara olacaktır.
ilişkin bir faaliyet olduğundan, bu gelişen Diğer yandan “AKP karşıtları”nın, asıl ola-
“toplumsal muhalefet”, kaçınılmaz olarak rak da CHP ve MHP’nin toplam %45’ler dü-
seçim ortamındaki siyasetle bütünleşecek- zeyinde oy alması ya da AKP oylarının %40’-
tir. ların altına düşmesi durumunda AKP’nin ye-
Öte yandan Recep Tayyip Erdoğan’ın niden iktidar olabilme olasılığı da büyük öl-
(nereden bakıldığına göre değişen) “Aslan- çüde tehlikeye düşecektir. Bu durumda ise,
tepe/Seyrantepe” protestosuna “aristokrat” AKP “yandaşları”nın sekiz yıllık iktidar dö-
Galatasaray’ın “Kongre üyeleri”nin gönüllü neminde servetin el değiştirmesiyle sağla-
katılımıyla birlikte, değişik toplumsal kesim- dıkları üstünlüklerini tümüyle yitirmeleri söz
lerin siyasal tercihlerinin değişmekte oldu- konusudur. Özellikle muhalefet partilerinin
ğu da açığa çıkmıştır. AKP’den “hesap” soracaklarını açıkça ilan
Bizi burada asıl ilgilendiren toplumsal ettikleri bir ortamda, sadece kazandıkları
kesim, “sol” ve “sol”a oy veren seçmendir. servetlerini değil, doğrudan kendi varlıkları-
12 Haziran seçimlerinin (elbette “şimdi- nı bile yitirebilecekleri de açıktır. Bu da 12
lik”, çünkü seçim tarihi kesinleşmemiştir) Haziran seçimlerini “en kritik” seçim yap-
“en kritik” seçim olacağı kesindir. manın ötesinde, AKP için “ölüm-kalım” se-
“En kritik” seçimdir, çünkü Recep Tay- çimi haline getirmektedir.
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
İşte bu “en kritik” seçim ortamında tüm “operasyon”da etkin unsur Fetullahçılardır.
silahlar siyaset sahnesine sürülmeye başlan- Saadet Partisi’nde yapılan Numan Kurtul-
mıştır. Amaç, her türlü yol ve araç kullanı- muş “operasyonu” ilk aşamada başarılı ol-
larak amaca, yani mutlak çoğunluğa ulaş- muşsa da, Erbakan’ın doğrudan devreye gir-
maktır. mesiyle etkisizleştirilmiştir.
AKP, kendisi için olmaz-sa-olmaz olarak İkinci “operasyon” Demokrat Parti’ye ya-
düşündüğü %45-50 oy oranına ulaşabilmek pılmış görünmektedir. Numan Kurtulmuş
için, herşeyden önce 29 Mart 2009 yerel se- olayına benzer biçimde Namık Kemal Zey-
çimlerindeki %38’lik oy oranını yükseltmek, bek DP’nin başına getirilmiştir.*
en az %7-10 civarında bir oy artışı sağlamak DP “operasyonu”ndan beklenen, Namık
zorundadır. Bunun olası üç yolu vardır. Kemal Zeybek’in, bir yandan DP’nin %4
Birincisi, 12 Eylül referandumunda ken- oyunu AKP’ye taşıması, diğer taraftan Türk-
di saflarında yer alan “ülkücüler” aracılığıy- İslam sentezi “teorisyen”liğiyle “milliyetçi-
la ve milliyetçi söylemle MHP’nin oylarının ülkücü” oyların DP üzerinden AKP’ye dev-
bir bölümünü kendisine çekmektir. Özellik- şirilmesini sağlamasıdır. Bunun Süleyman
le MHP’nin Anadolu’nun küçük illerinde ve Demirel’e rağmen ne ölçüde başarılabile-
kasabalarında yoğunlaşmış olan seçmen kit- ceği belirsizse de, Namık Kemal Zeybek’in
lesi “bire-bir” ilişkiye çok açıktır. Edilgen du- DP’nin başına getirilmesiyle, Saadet Partisi
rumdaki “ülkücüler” çok kolaylıkla ayrıştırı- ile Demokrat Partinin olası bir seçim ittifakı
labilmektedir. Devlet Bahçeli’nin “devlet önlenebilecektir.
adamı sorumluluğu”yla, “devletin bekası Bugün için SP ile DP’nin (diğer küçük
için” “ülkücüler”i pasifize etmesi de bu ay- partileri de yanlarına alarak) seçim ittifakı
rışmayı kolaylaştırmaktadır. Diğer yandan yapma olasılığı zayıflamıştır. Böylece %10
PKK’nin “ateşkes” ilan etmesi MHP’nin mil- barajını aşabilecek bir SP (oy oranı %5-
liyetçi söyleminin şiddetini azaltmıştır. “Es- 6)+DP (oy oranı %3-4)+BBP (oy oranı
ki ülkücüler” denilen ve sola karşı “eski %2,5) +TP ittifakı AKP için bir “sorun” ol-
tarzda” şiddetten yana olan kesimin, AKP maktan çıkartılmış gibi görünmektedir.
tarafından sağlanan “avantalar” ile soyut bir Herkesin bildiği gibi, siyasette bir hafta
“milliyetçilik” söylemi içinde AKP saflarına çok uzun bir süredir. Bu nedenle, seçim dö-
alınabilmesinin zemini oluşmuştur. MHP’nin nemine kadar bu ittifak yeniden güçlü bir
küçük yerleşim yerlerindeki örgütlülüğü, olasılık haline gelebilir. AKP, bunu engelle-
BBP örneğinde de görüldüğü gibi, kolayca yebilmek için “kesenin ağzını açmak” du-
saflaştırılabilmektedir. rumundadır.
Bu “siyaset”in temel araçlarından birisi Şüphesiz burada Erbakan ile “talebele-
“eski ülkücüler”in Alparslan Türkeş döne- ri” arasında kıyasıya bir mücadele ortaya çı-
minden itibaren MHP tarafından dışlanmış- kacaktır. Erbakan’ın tüm “hüneri”ni kullana-
lıklarıyla belirlenen MHP karşıtlığıyken, di- rak bu ittifakın kurulması yönünde çalışaca-
ğeri MHP’nin “devlet adamı sorumluluğu” ğı kesindir. Erbakan’ın karşısındaki güç ise
görünümü altında faşist milisleri pasifize et- Fetullah Gülen’dir. Bugün için Fetullahçılar,
miş olmasıdır. DP ve BBP üzerindeki etkileriyle bir adım
AKP’nin MHP üzerine yaptığı hesaplar, öndedir. Üstelik Fetullahçıların elinde “AKP
MHP’nin %4-5 oyunu kendisine çekmeye giderse CHP gelir” kozu bulunmaktadır.**
yöneliktir.
İkincisi, “küçük partiler”in, yani Saadet * Numan Kurtulmuş, SP’nin 2008’deki kongresin-
Partisi, Demokrat Parti, BBP, Türkiye Partisi de 946 delegenin 924 oyunu alarak genel başkan se-
(Abdüllatif Şener’in partisi) vb. partilerin se- çilirken, 2010 kongresinde 1.250 delegenin 310 oyu-
nu olarak genel başkan seçilebilmiştir. Namık Kemal
çim ittifakı yapmalarının engellenmesi, ola-
Zeybek ise, DP’nin kayıtlı 1.325 delegesinin 912’sinin
nak olduğu ölçüde eritilmesi ya da AKP saf- oy kullandığı kongrede 566 oy alarak seçilmiştir.
larına çekilmesidir. ** AKP’nin, özel olarak da Fetullahçı kesimin 12
AKP, tüm iktidar olanaklarını kullanarak Eylül referandumunda kullandıkları bu “argüman”,
bu partileri satın almaya çalışmaktadır. Bu- AKP Kahramanmaraş milletvekili Avni Doğan tarafın-
dan “CHP iktidar olursa Türkiye’de kan gövdeyi götü-
nun için kullandığı en temel araç, kendi de- rür” sözleriyle açık biçimde ifade edilmiştir. Benzer
netimine alabileceği kişilerin bu partilerin bir durumu Erbakan şöyle anlatmaktadır:
yönetimine seçilmesini sağlamaktır. Bu “Geçen seçimde (2007 seçimlerini kastediyor),
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
Üçüncü olası yol ise, Kürt oylarıdır. çiş yaparken, “doğu”da kendi “Kürtleri” ara-
12 Eylül referandumunda PKK’nin Kürt- cılığıyla Kürt milliyetçiliği söylemini (yeni
ler üzerinde mutlak bir güce sahip olmadı- “popüler” ifadeyle “algısını”) yaygınlaştır-
ğı görünür olmuştur. Ancak, BDP tarafından maktadır.
yürütülen ikidilliliğin, anadilinde eğitimin Şüphesiz seçim sath-ı mailinde AKP’nin
Kürtler tarafından büyük ölçüde benimsen- yapacakları bunlarla sınırlı değildir. 12 Eylül
mesi, seçim ortamında BDP’nin oylarının referandumu öncesinde “bitaraf olanlar ber-
artmasına yol açabileceği de görülmüştür. taraf olacaktır” sözüyle tehdit ettiği TÜSİAD’-
Özellikle BDP’nin yeniden bağımsız adaylar la “barışma”ya çalışmaktadır. Öte yandan
yoluyla seçimlere katılma durumunda oyla- kömür ve çelik ürünleri ticaretine ilişkin
rını artırabileceği, meclise daha fazla millet- AB’yle yapılan “rekabet politikaları” faslının
vekili gönderebileceği daha da belirginleş- açılmasına yönelik görüşmeler ertelenmiş-
miştir. Bu ise, AKP’nin hem oylarının, hem tir. Bu yolla, İSO’nun “en büyük 500 şirket”
de kazanacağı milletvekili sayısının düşme- sıralamasında ilk sıraları alan demir-çelik
si demektir. şirketlerinin (özellikle de hurda demir ithal
İşte bu ortamda yıllarca yürürlülük tari- ederek üretim yapanlarının) gönlü hoş tu-
hi ertelenen 102. madde yürürlüğe sokula- tulmuştur.*
rak Hizbullahçılar cezaevinden çıkartılmış- Yine Merkez Bankası’nın “beklenmedik”
tır. Ardından Hizbullah’ın “büyük bir kitle ta- biçimde faiz oranlarını aşağıya çekmesi ve
banına sahip olduğu” ve seçimlerde “ba- munzam karşılık oranlarını yükseltmesi so-
ğımsız adaylar” çıkartarak meclise girmeye nucu TL’nin değer kaybetmesiyle de ihracat
çalışacağına ilişkin haberler piyasaya sürül- şirketlerine avantaj sağlanmıştır.
müştür. Böylece BDP’nin bağımsız adayla- Bütün bunlar, AKP’nin sadece “islami
rının karşısına (özellikle Diyarbakır ve Bat- sermaye”nin değil, aynı zamanda işbirlikçi-
man’da) Hizbullah’ın bağımsız adayları çı- tekelci burjuvazi ile orta burjuvazinin de çı-
kartılarak BDP’nin önünü kesme hesapları karlarının savunucusu olarak görünme ça-
yapılmaktadır. balarının ürünüdür.
Diğer yandan AKP’li “Kürt” milletvekille- Tüm bunlar “egemen siyaset”in, siyasal
ri ve “bağımsız Kürt aydınları”, giderek da- iktidarın, yani AKP’nin seçimlere yönelik po-
ha keskin bir söyleme yönelmişlerdir. BDP’- litikaları ve operasyonlarıdır. Doğal olarak,
nin dile getirdiği tüm tezler (ki bunun için- “sol” seçmen kitlesinin uzaktan ve dışardan
de “demokratik özerklik” de vardır) bu izlemek durumunda kaldığı olaylar dizisi-
“Kürtler” tarafından en keskin biçimde sa- dir.
vunulmaya başlanmıştır. Bir yerden sonra, Şüphesiz CHP’nin bu AKP politikaları ve
“bu sorunu çözecekse AKP çözecektir” dü- operasyonları karşısında yapabileceği fazla-
şüncesi yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu ca bir şey yoktur. CHP’nin elinden gelebile-
açıdan, AKP, “batı”da milliyetçi söyleme ge- cek olan tek şey, tekil düzeyde oylarını ar-
tırmaya çalışmaktan ibarettir.
hepimizin bildiği inançlı bir grup, evlatlarını topladı. Yukarda ifade ettiğimiz gibi, AKP’nin kit-
Bendenizi de çağırdı. Yardımcılarını da çağırdı ve de- le içindeki temel propaganda aracı, her ne
di ki, ‘Ben hastayım, seçimler geldi, sizinle meşgul kadar “CHP/Sol” korkusunu yaygınlaştır-
olamayacağım. Şu yardımcılarım meşgul olacak.’ Yar- maksa da, bu araç sadece sağ seçmen kit-
dımcılarına döndü, bendenizi göstererek, ‘Hocamızın
izinden ayrılmayacaksınız’ dedi. Seçime gittik, bunla-
rın camisinin önündeki sandığın ne oy aldığına bak- * Bu şirketler ve İSO 500 listesinde yer alan bu
tık. %50 AKP oy almış, %10 Saadet Partisi almış. Ken- şirketlerin en büyükleri ve sıraları şöyledir:
dilerini çağırdık, dedik ki, ‘Size bu tebligat yapıldığı 7. Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları
halde bu hal nedir?’ Dediler ki, ‘Hata yaptık.’” 10. Habaş Sınai ve Tıbbi Gazlar İstihsal Endüstri-
Kendilerine bu hatanın Cumhuriyet mitingleri ne- si
deniyle yapıldığının söylendiğini anlatan Erbakan, ken- 11. İçdaş Çelik Enerji Tersane ve Ulaşım San.
dilerine, “Bu milyonlarca insan Cumhuriyet Halk 12. İskenderun Demir ve Çelik A.Ş.
Partisi’ni desteklerse, CHP iktidara gelirse daha mı iyi 20. Çolakoğlu Metalurji
olur? O karanlık günleri bir kez daha yaşamak iste- 23. Kroman Çelik Sanayii
mediğimiz için, buna karşı bir kalkan olsun diye, Sa- 28. Borçelik Çelik Sanayii Ticaret
adet Partisi’nin barajı geçeceğinden şüphe ettiğimiz- 35. Diler Demir Çelik Endüstri ve Tic.
den dolayı Ak Parti’ye oy vermeyi tercih ettik” denil- Sadece bu sekiz demir-çelik şirketinin toplam ci-
diğini söyledi. rosu 16 milyar liradır.
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
lesine yöneliktir. Bu da CHP’nin etkili bir se- maları ve nihayetinde AKP’nin yaratmaya
çim çalışması yürütmesini engelleyecek çalıştığı “algı”nın etkisizleştirilmesi büyük bir
özelliğe sahip değildir. Bu nedenle asıl he- öneme sahip olmaktadır. Bunun yolu ise,
def CHP’de toplaşan “sol kitle”nin demora- kendilerine yönelik her türlü demoralize et-
lize edilmesidir. “Sol kitle”nin demoralize me çabalarını etkisizleştirmekten ve etkin
edilmesi için de, temel olarak AKP’nin %45 biçimde siyasete katılmalarından geçmek-
oy oranıyla yeniden iktidara geleceği “algı- tedir.
sı” yaratılmaya çalışılmaktadır. CHP’nin tek başına alabileceği %30 oy
Bu temel “algı” yaratmada, şüphesiz en oranı, Türkiye tarihi açısından önemli bir
etkili araç “medya”dır. “Yandaş medya”, her dönüşüme de yol açacaktır.
türlü aracı ve fırsatı kullanarak AKP’nin %45, Bilindiği gibi, 1960’dan günümüze kadar-
hatta %50 oyla yeniden iktidar olacağı “al- ki seçim sonuçlarının, %30 “sol” ve %70 sağ
gısı” yaratma peşindedir. Bu temel çabanın oylar olarak “standart” bir orana sahip oldu-
yanında, CHP içindeki sorunlar, küçük ve ğu söylenir. Bu bağlamda, CHP’nin alacağı
önemsiz hatalar abartılarak “bu CHP’den %30 oy oranı, ilk bakışta “yeni bir durum”
hayır gelmez” “algısı” da oluşturulmaya ça- olarak görülmeyebilir. Elbette tüm seçim so-
lışılmaktadır. 12 Eylül referandumu akşamı nuçları ele alındığında (1977 ve 1999 seçim-
görüldüğü gibi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy leri dışında) “sol”un oy oranı %30’un altın-
kullanamaması referandumdan bile daha da olmuştur. Ancak 1995 seçimlerine kadar
önemli hale getirilmiştir. bu oy oranı içinde Kürt seçmenlerinin oyla-
Sol, sol kitle uzun yıllardır demoralize rı da bulunmaktadır. 1995 sonrasındaki se-
durumda kalmıştır. Her seçim öncesinde çimlerde CHP, DSP ve HADEP/DEHAP/DTP/
umutlanmakta, ancak seçim sonuçları kar- BDP oyları (1999 seçimlerindeki Ecevit “rüz-
şısında “kişisel bozgun havası” içine girerek garı” dışında) %30’ları aşamamıştır.*
geri çekilmekte ve siyasetten uzaklaşmak- Bugün BDP’nin oy oranının %6-7 olduğu
tadır. Ancak 29 Mart 2009 yerel seçimlerin- tartışmasız bir olgudur. Bu açıdan BDP oy-
de AKP’nin oylarının %38’e düşmesiyle bir- ları dışta bırakıldığında, CHP’nin tek başına
likte, bu demoralize hava belli ölçülerde da- alacağı %30 oy oranı tarihsel bir farklılaşma-
ğılmış ve ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun ya denk düşmektedir. Böyle bir seçim so-
CHP genel başkanlığına seçilmesiyle birlik- nucu, Ecevit’in “efsanevi” 1977 seçimlerin-
te büyük ölçüde etkisizleşmiştir. Ancak re- de ulaşılan %41,3’lük oy oranına yakın bir
ferandumdan beklenen “sonuç” çıkmayın- sonuç durumunda olacaktır. Bu da alışıla
ca, bir kez daha demoralize olmuş, ancak gelen ve “ezber”e söylenen 30-70 dengesi-
eskisi gibi tam anlamıyla apolitik bir tutum nin bozulması demektir. Üstelik CHP’nin bu-
içine de girmemiştir. CHP’nin oylarını artır- gün alacağı olası bir %30 oy oranı, etkin ve
masının yolu, bir yandan demoralize hava politize olmuş bir kitleye denk düşmektedir.
içinde apolitikleşen “sol kitle”nin sandığa Referandum sonuçlarında görüldüğü gibi bu
gitmesini sağlamaktan, öte yandan CHP ta- kitle, uzlaşmaz biçimde AKP’ye karşıdır. Her
banını harekete geçirmekten geçmektedir. ne kadar kolayca demoralize olabilse de,
AKP’nin yaratmaya çalıştığı “algı” da, bu du- seçim sath-ı maili içinde politize olma dü-
ruma karşı geliştirilmiştir. zeyinin yükseleceği kesindir.
Bunun yanında Süleyman Demirel’in ba- Son olarak, yandaş “medya”nın söyle-
şını çektiği DP’liler, referandumda olduğu
gibi, seçimde de CHP’yi destekleme eğili- * Bu partilerin 1995 sonrasındaki seçimlerde aldık-
mindedirler. Namık Kemal Zeybek’in DP ge- ları oy oranları şöyledir:
nel başkanı olmasıyla birlikte bu eğilim da- HADEP/
ha da güçlenmiştir. Bu durumda, DP’nin oy- CHP DSP DEHAP/ Toplam
larının önemli bir kısmının CHP’ye yönel- DTP
mesi şaşırtıcı olmayacaktır. 1995 10,7 14,6 4,1 29,4
Bugün için CHP’nin oylarını %30’lara çı- 1999 8,7 22,2 4,8 35,7
kartabileceği görülmektedir. Burada CHP ta- 2002 19,4 1,2 6,2 26,8
banının ve “sol aydınlar”ın seçim çalışma- 2004 18,2 2,1 5,2 25,5
larına etkin olarak katılmaları, demoralize 2007 20,9 - 3,8 24,7
olmuş “sol” kesimleri bu durumdan kurtar- 2009 23,1 2,8 5,6 31,5
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
miyle, “yargı reformu” adı altında Yargıtay da, Mısır’da gelişen olayları kullanarak ye-
ve Danıştay’ın ele geçirilmesi operasyonu niden “Ortadoğu’nun yeni sultanı” söylemi-
sol kitlenin politizasyon düzeyinin yükseldi- ni güçlendirmeye çalışmaktadırlar.
ğini göstermiştir. Ancak “marjinal” öğrenci eylemleri kar-
AKP’nin yüksek yargıyı ele geçirme ope- şısında AKP’nin gösterdiği tepki (“yumurta
rasyonuna karşı, içlerinde İstanbul ve Anka- eylemi” sonrasında yandaş “medya”nın sal-
ra’nın da bulunduğu 24 baro başkanının ya- dırıları ve birbiri ardına cumhurbaşkanı, baş-
yınladığı bildiri ve buna karşı AKP yandaşı bakan ve YÖK başkanının yaptığı toplantı-
37 baro başkanının bildirisi ülkedeki ayrış- lar) nasıl bir korku ve panik içinde oldukla-
mayı ve politizasyonu açıkça göstermekte- rını açıkça göstermiştir. AKP, bu korku ve
dir.* panik havası içinde, her türlü muhalefete
Öte yandan “yargı reformu”nun TBMM karşı zor kullanma eğilimine girmiştir. Ama
Adalet Komisyonu’ndaki görüşmeleri sıra- AKP’nin “marjinal” öğrenci eylemlerine kar-
sında CHP’li üyelerin istifa etmesi ve halkı şı gösterdiği tutum da, geniş öğrenci kitlesi-
“sokak sokak” direnişe, “direnme hakkı”nı nin tepkisine yol açmıştır.
kullanmaya çağırması da, seçim dönemin- Şüphesiz bu “tablo”da devrimcilerin,
de kutuplaşmanın ne ölçüde sertleşeceği- devrimci örgütlerin ve legalist “sol”un hiç-
nin göstergesidir. bir yeri bulunmamaktadır. Devrimciler oldu-
Her ne kadar CHP, “direnme hakkı”nı ğu kadar legalist “sol” da, son on beş yılda
“demokratik bir hak” olarak anlatma çaba- olduğu gibi, bir kez daha olayların izleyicisi
sına girmişse de, “direnme hakkı”nın 1789 durumundadır. Legalist “sol”un “daha iyi bir
Fransız Devrimi’nin İnsan ve Yurtaş Hakları yaşam”, “başka bir dünya mümkündür” vb.
Bildirgesi’nin özünü oluşturduğunu, “baskı- söylemlerle geliştirdiği “barışçıl dönüşüm”le
ya karşı direnme hakkı” olarak ifade edildi- devrimci olmak isteyen pek çok kişi pasifi-
ğini söyleyebilme cesaretini gösterememiş- ze edilmiştir. Böylesi bir pasifikasyon orta-
tir. mında, sadece boş zamanlarını değil, tüm
Siyasette her hamle bir karşı hamleyle yaşamını devrime adayacak insanlar ortaya
yanıtlanır. CHP’nin attığı her adıma karşı çıkmamaktadır. “Her türlü şiddete karşıyız”
AKP de bir adım atmaktadır. AKP, bir yan- söylemleriyle, “baskıya karşı direnme hak-
dan sol kitleyi demoralize etmeye çalışır- kı”nın en doğal ifadesi olan silahlı mücade-
ken, bir yandan da sağ seçmen kitlesini aji- le de önemsizleştirilmiştir.
te etmeye çalışmaktadır. Bunun için kullan- Bütün bunların yanında, legalist “sol” da-
dığı en temel “argüman”, “bölgesel güç” hil olmak üzere tüm sol örgütler yeni unsur-
söylemidir. “One minute”den Marmara ge- ları örgütleyememekte ve kadrolaştırama-
misi olayına kadar Ortadoğu’nun ve “islam maktadır. “Aktif unsurlar” ise, legalizmin
dünyasının” “yeni lideri” propagandasıyla “barışçıl dönüşüm” mantığıyla “görsel” ey-
tüm milliyetçi-islamcı duygular kışkırtılmak- lemlerin içinde tükenip gitmektedir.
tadır. Her ne kadar Lübnan “krizi”nde şirket 2011 genel seçimleri, bu gelişmeler ışı-
ortağı oldukları Hariri’nin yanında tutum ala- ğında “en kritik” seçim haline gelirken, ay-
rak önemli bir prestij kaybına uğramışlarsa nı zamanda AKP iktidarının nüfusun önem-
li bölümünde her türlü meşruiyetini yitirme-
si sonucunu da doğuracak niteliktedir. Bu
* AKP’nin “yargı reformu” adı altında Yargıtay ve kitlenin düzenden umudunu kesmesi, bir
Danıştay’ı ele geçirme operasyonuna karşı bildiri ya-
yınlayan 24 baro şunlardır: Adana, Amasya, Ankara, dönem için pasifize olmasına yol açsa da,
Antalya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Bursa, meşruiyetini yitiren bir AKP iktidarına karşı
Denizli, Edirne, Eskişehir, Giresun, İstanbul, Kayseri, “direnme hakkı”, silahlı mücadele kaçınıl-
Kırıkkale, Kocaeli, Manisa, Muğla, Sinop, Tekirdağ, maz olarak yeniden gündemin ilk sırasına
Tunceli, Uşak.
AKP yandaşı bildiriye imza koyan 37 baro şunlar-
yükselecektir. Bütün sorun, devrimcilerin
dır: Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Batman, Bingöl, böylesi bir gelişmeye ne kadar hazırlıklı
Bitlis, Burdur, Çankırı, Çorum, Düzce, Elazığ, Erzurum, olup olamayacaklarıdır.
Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kahramanmaraş, Kars,
Kırklareli, Karaman, Kırşehir, Konya, Kütahya, Malat-
ya, Mardin, Muş, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Si-
vas, Şanlıurfa, Şırnak, Tokat, Trabzon, Van, Yozgat ve
Zonguldak.
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
seçimlere beş ay kala alınan bu kararın pi- Diğer yandan Merkez Bankası repo faiz
yasalardaki dengeleri bozacağını, dolayısıy- oranlarını indirirken, aynı zamanda (üç gün-
la da AKP’yi olumsuz etkileyeceğini iddia lük bir gecikmeyle) “munzam (zorunlu) kar-
ediyor. şılık oranları”, yani bankaların topladıkları
Olayların izleyicisi olan ve ekonominin mevduatların Merkez Bankası’nda tutmak
durumunu borsa endeksine bakarak değer- zorunda oldukları bölümü artırılmıştır.
lendiren (yeni moda sözcükle “algılayan”) Repo faiz oranlarının indirilmesinden üç
“sıradan vatandaş”ın bunlardan anlayabile- gün sonra alınan kararla, vadesiz hesaplar
ceği tek şey, AKP’nin faizleri düşürdüğün- için zorunlu karşılık oranı %8’den %12’ye, 1
den başka bir şey olmayacaktır. aya kadar mevduatlarda zorunlu karşılıklar
Bu durumda gelişen her siyasal olayda %8’den %10’a ve 3 aya kadar vadeli mevdu-
egemen “zihniyet”in ünlü sorusunu sorarak atlarda ise %7’den %9’a yükseltildi. Merkez
işe başlamak gerekir: Bu faiz indirimlerin- Bankası’nın açıklamasına göre, bu yolla pi-
den kim yararlanmaktadır? yasalardan 9,8 milyar TL “allah para” çeki-
Evet, faizler düşmüştür. Ama faizi düşen, lecektir. Aralık sonlarındaki artışlardan çe-
Merkez Bankası’nın bir haftalık repo faizle- kilen parayla birlikte, piyasadan çekilen pa-
ridir. “Ekonomistler”in “açık piyasa işlemle- ra miktarı 22 milyar doları bulmaktadır.
ri” adını verdikleri repo işlemleri, Merkez Bir yandan repo faiz oranları düşürüle-
Bankası kanalıyla yapılan bir iç borçlanma rek piyasalardan para çekilmesinin önü ka-
yöntemidir. Genellikle kısa vadeli olarak pi- patılırken, diğer taraftan zorunlu karşılık
yasadaki fazla parayı emmek amacıyla kul- oranları (üstelik “piyasaların beklentisinin
lanılır. Bir başka ifadeyle, Merkez Bankası üzerinde”) yükseltilerek bankaların mevdu-
repo işlemleriyle hazine bonosu satar ve bu atlarından 22 milyar lira para Merkez Ban-
yolla piyasalardan para çeker. Repo faiz kası’na aktarılmaktadır.
oranları ne kadar yüksek olursa Merkez İşte Merkez Bankası’nın “kafası karışık”
Bankası’nın borçlanma olanağı da o kadar denilmesinin nedeni de bu çelişik durum-
artar. dur.
Bugün repo faiz oranları düşürülmüştür. Burada bilinmesi gereken “bir” olgu, “sı-
Bu durumda, Merkez Bankası’nın piyasalar- cak para”nın en çok kullandığı araçlardan
dan repo yoluyla para çekmek diye bir “so- birisinin bankalara (özellikle “bazı bankala-
runu” olmadığı söylenebilir. Bu da, açıktır ra”) ve şirketlere verilen kısa vadeli “borç-
ki, piyasalardaki fazla para “sorun” olarak lar” olduğudur.
görülmemektedir, dolayısıyla piyasalarda 2010 Kasım ayı itibariyle, 285 milyar do-
her dönemkinden daha fazla para olacak- larlık dış borcun 71 milyar doları, yani %25’i
tır. kısa vadeli borçlardır. (Bu oran, 2008 ve
Güngör Uras’ın “kıssadan hisse” çıkarta- 2009 yılında %18’dir.) Bu yüksek kısa vade-
rak, AKP’nin “dört yıllık iktidarı garantiledi- li borçlanmanın “yükü”, kısa vadeli borçlan-
ği”nden böyle bir indirime gittiği yorumu- ma faiz oranları düşürülerek bir ölçüde azal-
nun tersine, “dört yıllık iktidarı” garantileye- tılırken, zorunlu karşılık oranları yükseltile-
bilmek için repo faiz oranlarını indirme yo- rek bu “sıcak para”nın kısa vadede kaçma-
luna gitmiştir. Dolaylı olarak piyasalardaki sı engellenmek istenmektedir.
para miktarı artırılmaktadır. Böylece seçim- Tüm “medya ekonomistleri”nin (eski de-
lere kadar piyasalar “paraya boğularak” tü- yimle “televoleci ekonomistler”) çok iyi bil-
ketimin artırılması yoluna gidilmek-
tedir. Bir bakıma seçmenin gözü bo- Kısa Vadeli Borçlar
yanmaktadır. Bu nedenle repo faiz (Milyon $)
indirimi açık bir “seçim ekonomisi”
Merkez Ticari
uygulamasının başlangıcıdır. “Ciddi Bankalar Toplam
Bankası Krediler
bir tehdit” haline gelen cari açığa 2005 2.763 18.295 17.225 38.283
rağmen alınan bu faiz indirim kara- 2006 2.563 21.548 18.512 42.623
rıyla seçimlere kadar “piyasalardaki 2007 2.282 18.330 22.523 43.135
istikrar”, yani cari açığın temel nede- 2008 1.874 24.761 23.813 50.448
ni olan ithalata dayalı aşırı tüketim 2009 1.776 25.545 22.089 49.410
sürdürülmek istenmektedir. 2010 Kasım 1.571 46.191 23.588 71.350
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
diği gibi, Türkiye ekonomisinin “en ciddi kacaktır.** Böylece faiz oranları ve dolar ku-
tehdidi” bankaların ve şirketlerin yurtdışın- ru “patlayacak”, kısa vadeli borç sarmalın-
dan aldıkları kısa vadeli borçlardır. Bu kısa daki bankalar ve şirketler kısa vadeli borç-
vadeli borçlar, bir yandan sürekli artarken, larını “çeviremedikleri” için iflas edecektir.
diğer yandan eski borçlar sürekli yenilen- Bu da açık bir kriz demektir. Bu “tehdit
mektedir. Bu “borçların çevrilebilirliği”nde algısı”na göre, ekonomik krizle (2001) ikti-
meydana gelebilecek en küçük bir aksama, dara gelen AKP, yeni bir ekonomik krizle git-
pek çok bankanın ve şirketin hemen (kısa miş olacaktır. Bir başka deyişle, AKP, “para
vadede) batmasına yol açabilecek ölçüde sihirbazı” Soros’un 1997’de Malezya’ya yap-
“ciddi tehdit” oluşturmaktadır. Ve herkesin tığı operasyonun bir benzeri “yurtdışı kay-
de bilebileceği gibi, bu bankaların ve özel- naklı” operasyonun Türkiye’de yapılmasın-
likle şirketlerin önemli bir bölümü AKP yan- dan korkmaktadır.
daşı bankalar ve şirketlerdir. Bu nedenden Daha net bir ifadeyle, “Merkez Bankası’-
dolayı, Merkez Bankası’nın “kafa karışıklığı” nın korktuğu şey cari açık değil, asıl olarak
içinde aldığı karar, ekonomik düzeyde yan- kısa vadeye park etmiş sıcak paranın seçim
daş bankaları ve şirketleri kurtarma operas- öncesinde kaçarak piyasalarda istikrarsızlık
yonundan başka bir şey değildir. yaratması” ve bunun sonucu bir ekonomik
Yukarda ifade ettiğimiz gibi, aynı zaman- krizin patlak vermesidir. Böylece Merkez
da “zorunlu karşılık oranları” artırılarak, ya- Bankası, başkan Durmuş Yılmaz’ın tüm mu-
ni zor yoluyla bankalardan 22 milyar lira halefetine rağmen, “seçim döneminde pi-
Merkez Bankası’na transfer edilmiştir. Diğer yasalarda istikrarı koruma görevi”ni de üst-
bir ifadeyle, Merkez Bankası bu “operas- lenmiştir.***
yon”la bankalardan 13 milyar dolar almıştır.
Böylece 2009 yılına göre (11 Milyar dolar) ** Ödemeler dengesinde “portföy hesapları”,
%277 artarak 41,6 milyar dolara yükselen Ocak-Kasım 2009 döneminde 3,497 milyar dolarken,
Ocak-Kasım 2010’da 19,819 milyar dolara yükselmiş-
cari açığın %30’u (“zorunlu karşılık oranla- tir. Ticari ve nakit krediler ile mevduatlardan oluşan
rı” artırılarak) bankalardan sağlanmıştır. “diğer yatırımlar” ise, 2009 döneminde -9,375 milyar
Olayın temeli siyasaldır. Daha tam deyiş- dolarken, 2010’da 20,153 milyar dolara çıkmıştır. Böy-
le, Merkez Bankası’nın aldığı son kararlar lece kısa vadeli “sıcak para”da 39,971 milyar dolarlık
bir artış olmuştur. 2010 yılındaki 41,6 milyar dolarlık
(faiz indirimi ve zorunlu karşılık oranlarını cari açık da bu şekilde finanse edilmiştir. Burada
artırması) AKP iktidarının “ciddi tehdit algı- AKP’yi en çok korkutan (en kolay ve en hızlı çıkabi-
sı”na dayanmaktadır.* len “sıcak para” olduğu için) portföy yatırımlarındaki
AKP’nin “ciddi tehdit algısı”na göre, “sı- artış olmakla birlikte, bankaların ve şirketlerin yurtdı-
cak para”, özellikle portföy hesapları ile ti- şından aldıkları kısa vadeli krediler de aynı ölçüde
tehdit oluşturmaktadır.
cari ve nakit krediler ile mevduatlardan olu- *** Bu değerlendirmeyi açıkça ifade eden bir ya-
şan “diğer yatırımlar” kaleminde yer alan zar şöyle yazmaktadır:
“sıcak para” seçim öncesinde bir “yurtdışı “Merkez Bankası’nın tutarsız görülen bu açıkla-
kaynaklı operasyon”la hızla piyasalardan çı- maları, ciddi bir kafa karışıklığı ve iletişim sorunu ya-
şandığını gösteriyor. Ancak gelişmelere politika pen-
ceresinden bakarsak, konu daha anlaşılır hale geliyor.
* Algı, dış dünyanın duyumlarla gelen imgesinin ‘Faiz indirimi cari açığı artırıyor’ dedikten hemen son-
zihinde gerçekleşen tasarımıdır, hayalidir. Bu neden- ra faiz indirimi yaptığına göre Merkez Bankası’nın
den dolayı, “algı”, “dervişin fikri ile zikri” arasındaki korktuğu şey, cari açık artışı değil. Merkez Bankası’nın
bir durumdur. Son dönemde moda olan ve olur ol- karşı olduğu ve önlemeye çalıştığı şey, sıcak paranın
maz her yerde kullanılan “algı” sözcüğü, gerçekte çok kısa vadeli araçlarda park etmesi. Merkez Ban-
CIA’in uzun yıllar üzerinde çalıştığı “algı yönetimi”nin kası, cari açık artışından değil, kısa vadeye park eden
reklamcılık sektöründe kullanıma başlamasının bir sıcak paranın, seçim öncesinde aniden kaçarak piya-
ürünü olarak yaygınlaşmıştır. “Algı yönetimi”nden salarda istikrarsızlık yaratmasından korkuyor. Görü-
amaç, karşı tarafın bilgiye, deneyime dayalı düşünme nen o ki Merkez Bankası, görevleri arasına seçim dö-
ve yargılama yeteneğini zayıflatmak, sadece dış dün- neminde piyasalarda istikrarı koruma görevini de ek-
yadan gelen ya da gönderilen imgelerle düşünmüş gi- lemiş bulunuyor.
bi düşünmesini, yani düşüncenin yerine kanıların ve Bütçe sonuçları ile Hazine nakit dengesi verileri,
sanıların geçmesini sağlamaktır. “Komplo teorileri”, seçim ekonomisinin aralıkta hızlı bir başlangıç yaptı-
gelişen ekonomik, toplumsal ve siyasal nesnel olay- ğını gösteriyor. Maliye Bakanı, aralıktaki bütçe açığı
ların yapay, kurgusal öznel olaylar olarak kavranılma- patlamasını ‘Aralık bütçelerinin kaderi’ diyerek geçiş-
sı için uygun bir ortam yaratmıştır. Bugün artık her du- tirmeye çalışıyor. Ancak bütçe açığında bu kez yaşa-
rumda “algı”dan, “algılamaktan” söz edilmektedir. Bu nan artış, önceki yılların çok çok üzerinde. Yıllık açı-
10 söylem, nesnel bilgiyi tümüyle dışlar. ğın %40,7’si tek başına Aralık ayında gerçekleşti. Ara-
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
Burada şu soru ortaya çıkmaktadır: AKP, da, İrlanda, Yunanistan, Portekiz ve İspan-
neden ve hangi olgularla böylesi bir “tehdit ya’yı kapsayan “borç krizi”ne dönüşmesinin
algısı” içine girmiştir? yaratmış olduğu bir “durum” vardır. Bu “du-
Bu soru karşısında, ister istemez ilk ak- rum”, Yunanistan, Portekiz vb. ülkelerdeki
la gelen Malezya ve Soros’tur. 1997 Asya kri- “borç krizi” nedeniyle “borçlanma”nın eski-
zini “tetikleyen” Soros’un “Malezya operas- si kadar kolay olmaması ve “borçlanma ma-
yonu”nu “siyasal komplo” olarak değerlen- liyetinin” yükselmesidir. Artık borçların,
direnler için, bu olay hemen bir neden ola- özellikle kısa vadeli borçların “çevrilebilirli-
rak akla gelecektir. ği” zorlaşmıştır. Ve aynı nedenle, cari açık-
Akla gelecek ikinci olay, AKP’nin iktida- ların “sıcak para” yoluyla finanse edilmesi
ra gelmesine yol açan 19 Şubat 2001 eko- de eskisi kadar kolay olmamaktadır. Bu yüz-
nomik krizidir. Eğer Şubat 2001 krizi AKP’nin den, Türkiye gibi dışa bağımlı ve “sıcak pa-
önünü açan bir “komplo” ise, doğaldır ki, ra müptelası” ülkeler için cari açık her za-
böyle bir “komplo” ürünü olanlar, benzer mankinden daha büyük bir “ciddi tehdit”
bir “komplo”nun başlarına gelmesinden haline gelmiştir. Bu da, bugüne kadar cari
korkacaklardır. (Belki de, Tayyip Erdoğan’ın açığın kapatılmasını sağlayan “yüksek faiz/
12 Eylül referandumunda “bitaraf olanlar düşük kur” politikasının da işe yaramayaca-
bertaraf olacaktır” diye tehdit ettiği TÜSİAD’- ğı demektir. Bu ortamda, özellikle özel ban-
la “barış”masının arka planında bu “komp- kaların ve şirketlerin artan kısa vadeli borç-
lo” korkusu yatmaktadır.) ları, mikro ve makro planda dengesizlikle-
Polonya devlet başkanının uçağının Rus- re ve sonuçta genel bir ekonomik krize yol
ya’da düşmesinin altında bile “komplo” ara- açabilecek düzeye gelmiştir. Ama sorun, bu
yan Tayyip Erdoğan ve mehteran takımı için “tehdit”lere rağmen, bundan çıkış yolunun
bu türden “komplo teorileri” çok “gerçekçi bulunmamasıdır. Kapitalist ekonominin te-
senaryolar” olarak “algı”lanabilmektedir. mel yasalarından birisi de, piyasaların “istik-
Merkez Bankası’nın aldığı bir ekonomik rar ve dengesi”nin er ya da geç bir ekono-
kararın böylesine bir “komplo algısı”na da- mik krizle sağlanabilmesidir, yani kaçış yok-
yanıyor olması da, AKP’nin içinde bulundu- tur.
ğu halet-i ruhiyeyi göstermektedir. İşte AKP’nin Merkez Bankası kanalıyla
Gerçek gerçeklikte ise, 2008 mortgage yapmaya çalıştığı, böylesi bir krizi seçim
(ipotekli konut kredisi) kriziyle başlayan sonrasına “ötelemek”ten ibarettir.
dünya ekonomik krizinin Avrupa’da İzlan-
Duble Yol ve
Kapalı Üretim Birimlerinin
Kapitalizme Açılması
ve bu yolla ortaya çıkan üretim eksikliğini mali krizler, gerekse bu düşey pazar gerek-
emperyalist metalarla doldurmak, öte yan- sinmesinin sınırlılığı, ister istemez pazarla-
dan “ihracata yönelik sanayileşme” adı al- rın yatay genişlemesinin kaçınılmaz olduğu-
tında tüm üretimlerinin dışsatımını artırmak nu ortaya çıkarmıştır. Bir başka ifadeyle, ge-
ve elde edilen dövizlerle dış borçların faiz ri-bıraktırılmış ülkelerde yeni-sömürgecilik
ödemelerinin yapılmasını sağlamak olmuş- yöntemleriyle kapalı üretim birimleri ne ka-
tur. Özellikle Brezilya, Türkiye, Meksika ve dar “pazar için üretim”e açılmış olursa ol-
Arjantin’de geniş ölçüde uygulanan bu yeni sun, hala pazar ilişkisi içine tam olarak gir-
politika, aynı zamanda “özelleştirme” adı al- memiş kesimler mevcuttur ve bunların “ser-
tında kamu varlıklarının satılmasına ve bu best pazar ekonomisi”ne çekilmesi pazar-
satıştan elde edilen gelirlerle dış borçların ların yatay olarak genişletilmesi için zorun-
finanse edilmesine yönelmiştir. lu hale gelmiştir.
1990-2000 döneminde emperyalist ülke- Brezilya, Meksika, Arjantin ve belli ölçü-
ler (özel olarak Amerikan emperyalizmi), lerde Mısır, pazarların yatay olarak genişle-
bir yandan geri-bıraktırılmış ülkeleri “yeni- tilmesi amacıyla henüz kapitalist pazar iliş-
den yapılandırır”ken, diğer yandan Sovyet- kisi içine çekilmemiş “kapalı” üretim birim-
ler Birliği’nin dağıtılmışlığıyla birlikte ortaya lerinin dağıtılmasına sahne olmuştur. Mek-
çıkan hazır “yeni pazarlara” yönelmiştir. sika’daki “Zapatist” hareket, Brezilya’daki
Ancak Sovyetler Birliği’nin dağıtılmışlığıy- “yoksullar” hareketi, Mısır’daki “Müslüman
la ortaya çıkan “yeni pazarlar”ın, emperya- Kardeşler” örgütlenmesi ve Arjantin’deki
lizmin istediği ve beklediği ölçüde “yeni pa- “kent yoksulları”, bu pazarların yatay olarak
zar” olmadığı kısa sürede görülmüştür. Ge- genişletilmesi girişimine tepki olarak ortaya
ri-bıraktırılmış ülkelerde “ithal ikameci sa- çıkmıştır. (Büyük bir yanılsamayla, bu yatay
nayileşme” büyük ölçüde tasfiye edilmişse pazar genişletme girişimi “neo-liberalizm”
de, bunun yaratmış olduğu üretim gereksin- olarak tanımlanmıştır. Gerçeklikte, “neo-li-
mesi yeterli ve beklenen düzeyde gerçek- beralizm” mevcut pazarların düşey olarak
leşmemiştir. Özellikle emperyalist ülkeler- genişletilmesi demektir.)
de 1990 sonrasında gelişen küçük ve orta Ülkemizde ise, “kapalı” üretim birimle-
sanayi mallarının yaratmış olduğu yeni pa- ri, tarımsal üretime dayalı iç pazara ilişkin-
zar gereksinmesi yeni “arayışlar”a yol aç- dir. Genellikle tefeci-tüccar kesiminin dene-
mıştır. timi altında olan bu “kapalı pazar” ilişkisi,
2000’li yıllar, uluslararası mali sermaye- son otuz yıl içinde kendi içinde birleşik bir
nin birbiri ardına gelen krizler (1997 Asya “iç pazar” ilişkisine dönüşmüştür. Neredey-
krizi, 2000 dot.com krizi, 2004 krizi ve niha- se İç ve Doğu Anadolu’nun tamamı “siyasal
yetinde 2008 mortgage krizi), mali genişle- islam” söyleminde ifadesini bulan tefeci-
meye dayalı dünya pazarlarının genişletil- tüccar kesimi tarafından birleşik bir “iç pa-
mesinin sınırlarına ulaşılmasını beraberin- zar” haline dönüştürülmüştür. “Arap serma-
de getirmiştir. Emperyalizm, kaçınılmaz ola- yesi”yle, “faizsiz bankacılık” sistemiyle bu
rak geri-bıraktırılmış ülkelerdeki iç pazarın “iç pazar” oluşumu hızlanmıştır. Bir bakıma,
daha fazla genişletilmesine gereksinme emperyalist sisteme bağlı iç pazarın yanın-
duymaya başlamıştır. da, ona paralel olarak ikinci bir pazar orta-
Açıktır ki, sorun, yeni-sömürgecilik yön- ya çıkmıştır. “Paralel toplum” da denilebile-
temleriyle genişletilen ve geliştirilen geri-bı- cek bu gelişme, emperyalizmin pazarlarını
raktırılmış ülkelerin iç pazarlarının daha faz- yatay olarak genişletmesi için uygun bir alan
la nasıl geliştirileceğidir. oluştururken, aynı zamanda bu pazara ege-
“İthal ikameci sanayileşme” tasfiye edil- men olan tefeci-tüccar sermayesinin büyü-
miş, devletin ekonomiden çekilmesi sağlan- mesine yol açmıştır. Büyüyen tefeci-tüccar
mıştır. Bu yolla ortaya çıkan üretim eksikli- sermayesi de kendisine yeni pazarlar ara-
ği emperyalist ülkelerden yapılan ithalatla maya başlamıştır.
giderilmeye ve böylece geri-bıraktırılmış ül- İşte emperyalizmin pazar gereksinmesi
kelerdeki mevcut pazarlar, düşey olarak ge- ile tefeci-tüccar sermayesinin büyüme ge-
nişletilmeye çalışılmıştır. Genişleyen tüketi- reksinmesinin birbiriyle çakışması sonucu,
ci kredileri, kredi kartları bu düşey pazar ge- emperyalist metalar bu yeni “iç pazar”a gi-
nişletmenin araçları olmuştur. Ama gerek rerken, tefeci-tüccar sermayesi de, emper- 15
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
yalizm aracılığıyla uluslararası pazarlara açıl- lar için emperyalizmin aç gözlü sömürüsü
ma olanağı bulmuştur. için ülkenin en ücra köşelerine kadar “dub-
Gerek emperyalist metaların pazarlan- le yol” yapılmasının ekonomik maliyeti ve
ması için, gerekse tefeci-tüccar sermayesi- bunun tüm halk üzerindeki yükü de olağan-
nin yeni pazarlara ulaşması için, herşeyden dır, doğaldır.
önce ulaşım ve haberleşme olanaklarının Emperyalizm için ise, bugün için önem-
genişlemesi zorunludur. Bu da AKP’nin senebilecek bir ekonomik “getiriye” sahip
“duble yol” yapımıyla çakışır. Böylece Men- olmasa bile en ücra köşelere kadar altyapı
deres, Demirel ve belli ölçüde T. Özal dö- yatırımlarının yapılmasının hiçbir “sakınca-
nemlerindeki “pazar genişletilmesi”ne yö- sı” yoktur. Çünkü ekonomik önceliği olma-
nelik altyapı yatırımları AKP döneminde de yan bu altyapı yatırımlarının maliyeti bağım-
sürdürülmüştür. Ancak AKP dönemindeki lı ülke tarafından karşılanmaktadır. Üstelik
altyapı yatırımları, Menderes ve Demirel dö- bu ülkeler, bu altyapı yatırımları için gerek-
nemlerindekinden farklı olarak, üretime de- li finansmanı da, dış borç olarak yine em-
ğil ticarete yöneliktir. (T. Özal, bu sürecin ge- peryalist finans kuruluşlarından sağlamak-
çiş döneminde yer alır. AKP iktidarının, bi- tadır. Emperyalizmin kısa ve orta vadede
raz Menderes-Demirel iktidarına, biraz T. önemsediği de bu finansman gereksinme-
Özal iktidarına benzetilmesinin kaynağı da sinden elde ettiği faiz geliridir.
budur.) AKP gibi tefeci-tüccar sermayesine da-
Bugün “duble yol”lar ülkeyi “ağ gibi” sar- yanan bir parti için ise, rasyonel ve ekono-
mıştır. En akla gelmeyecek yörelere “duble mik olmayan bu altyapı yatırımlarının yapıl-
yol” yapılmıştır. Eski ticaret yolları dışındaki masının “sonsuz” yararı vardır. Bu yolla tem-
“duble yollar”da trafik çok seyrektir. İlk ba- sil ettiği sömürücü sınıf “dünyaya açılmak-
kışta fazla “rasyonel” görülmeyen bu “dub- tadır”.
le yol” yapımı, iç pazarın yatay genişlemesi Böylece alanın da, satanın da memnun
açısından büyük öneme sahiptir. Bu yollar- olduğu bir “saadet zinciri” oluşmuştur. An-
da trafiğin yoğun olup olmamasının hiçbir cak unutulan ya da unutturulmaya çalışılan,
önemi yoktur. Önemli olan, en ücra yörede- bu rasyonel ve ekonomik olmayan, sadece
ki nüfusun pazar ilişkisi içine çekilmesidir. emperyalizmin gereksinmesini karşılamaya
Buna paralel olarak da, kapalı “iç pazar”da yönelik bu yatırımların mali ve toplumsal
egemenlik kurarak büyüyen tefeci-tüccar maliyetidir. Mali açıdan “duble yol” türü alt-
sermayesi emperyalist sermayeyle bütün- yapı yatırımları kamunun borçlanma gerek-
leşmeye başlamıştır. sinmesini artırırken, toplumsal açıdan “ult-
“Duble yollar” aracılığıyla, tefeci-tüccar ra-devrimci” sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
sermayesi, denetimi altında tuttuğu “iç pa- Kendi iç dinamiğiyle gelişmeyen her ülke-
zarı” “hiper marketler”in tedarikçisi olarak de ve toplumda olduğu gibi, bu yukardan
“sisteme” entegre ederken, aynı zamanda aşağıya kapitalizmin zoraki geliştirilmesi sü-
bu “iç pazarı” emperyalist metaların pazarı regiden toplumsal ilişkileri hızla tahrip et-
haline dönüştürmektedir. Giderek Anadolu mekte, bozmakta ve yozlaştırmaktadır. Her
tefeci-tüccar sermayesi büyük kentlere açıl- ne kadar AKP iktidarı, kendi eliyle yaptığı
maktadır. Dünya Bankası’nın İstanbul başta tahribatı “ahlaki değerlerin aşınması”, “yoz-
olmak üzere pek çok “büyükkent belediye- laşma” vb. söylemlerle kendi çıkarına kul-
si”ne açtığı krediler bu açılımın tamamlayı- lanıyor olsa da, ülke giderek “olağan yollar-
cı bir parçası olmuştur. la” yönetilemez hale gelmektedir. “Duble
Emperyalizmi, emperyalizme bağımlılı- yol” böylesi bir sürecin simgesi durumun-
ğı “doğal” ve “globalleşen dünyanın gereği” dadır.
olarak kabul edenler için böylesi bir geliş- Açıktır ki, yönetilemez bir ülkede, dev-
me kaçınılmazdır ve yarattığı sorunlar da rim ve karşı-devrimden başka alternatif yok-
kentleşme sorunu, kadın sorunu, tüketici tur.
hakları sorunu vb. “mikro” sorunlardır. Bun-
16
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
Ne olursa olsun,
Nasıl olursa olsun,
“Sorunu” Çözmek!
(Ulusal Sorunda Pratiklik)
“Sorun”, bir taraf için “terör”, diğer taraf rece, pragmatik “çözüm”ler, sadece ertele-
için ise “Kürt” sorunudur. “Sorun”u, “terör meyi, ötelemeyi sağlayabilir. Bu da, açıktır
sorunu” olarak görenler de, “Kürt sorunu” ki, sorunun (ulusal sorunun) çözümlenme-
olarak görenler de “çözüm”den söz etmek- miş olmasının getireceği sonuçların bir son-
tedirler. Pragmatist bakış açısından, asıl olan raki zamana, bir sonraki kuşağa aktarılma-
“çözüm”dür. Sorunun ne olduğu, hangi il- sından başka bir anlama gelmez. (Bu da bir
keler temelinde ve nasıl çözüldüğü değil, pragmatik bakış açısıdır. Herşeyi kısa vade-
sadece “çözülmüş” olması pragmatistleri il- li ele alan ve kendisinin varoluşuyla sınırla-
gilendirir. Deng Sioping’in ünlü sözüyle, “ke- yan bir anlayıştır.)
dinin görevi fare tutmaktır. Fare tuttuğu sü- “Sorun”u “terör sorunu” olarak tanımla-
rece renginin önemi yoktur!” yanlar ise (Recep Tayyip Erdoğan gibi “siya-
Oysa (Recep Tayyip Erdoğan gibi “siya- sal figürler” ve Taraf’ın “liberalleri”), kısa va-
sal figürler” dışında) “çözüm”den söz eden- dede “terör” sorununu “çözerek” rahat bir
ler, “sorun”un açık ve net biçimde “ulusal soluk almak isterler; “terör”ün yaratmış ol-
sorun” olduğunu çok iyi bilirler. Bir ulusal duğu ekonomik, toplumsal ve siyasal “dert-
sorun, siyasal zorla bastırılarak da “çözüm”- ler”den kurtulma peşindedirler.
lenebilir. Tıpkı demokrasinin, “genel olarak Bu “çözüm”cülere göre, “devlet terörü”-
söylersek, saldırgan ve zorba milliyetçilikle nün “PKK terörü”nü yarattığını, dolayısıyla
bağdaşabilir”* olması gibi. Ama sorun, ger- “PKK terörü”nün meşruiyetini buradan al-
çek ve kalıcı olarak çözümlenmediği için, dığını ileri sürerler. Bunlara göre, eğer “dev-
siyasal zorun etkisi azaldıkça ya da etkisini let”, Kürt ulusal sorunu karşısında “devlet
yitirdikçe yeniden ortaya çıkar. Bir ulusal so- terörü”nden vazgeçerse, sorunu “terör”le
runun ortaya çıkardığı hareket, ister barışçıl çözmeye kalkışmazsa, açıktır ki “PKK terö-
yöntemleri kullansın, ister zor yöntemlerini rü” meşruiyetini kaybedecektir. Böylece “si-
kullansın, her durumda ulusal sorunun var- lahlı mücadele miadını doldurmuş” olacak-
lığından türer. Bu nedenle, ulusal sorun ger- tır. Bunun için de yapılması gereken, “dev-
çek ve somut biçimde çözümlenmediği sü- let terörü”nden vazgeçmek, “Kürtlerin hak-
larını” tanımaktır. Bu “meşruiyet”çi anlayış,
* Lenin, “RSDİP’in Ulusal Programı”, Seçme Yazı- “Kürtlerin hakları” ile “kültürel hakları” ve
lar IV, s. 54. Lenin şöyle yazar:
“demokratik hakları” özdeşleştirir.
“‘Kendi kaderini belirleme hakkı’, genel olarak
sadece demokrasiyi değil, bir tip demokratik sistemi, Bu “çözüm”ün karşı-tezi ise, “devlet te-
özellikle ayrılma sorununun demokratik olmayan bir rörü”nü yaratan PKK terörüdür; dolayısıyla
çözümünün olanaksız olduğu tipte bir demokratik sis- PKK terörü sona erdiğinde “devlet terörü”
temi gerektirir. Demokrasi, genel olarak söylersek, sal- de sona erecektir.
dırgan ve zorba milliyetçilikle bağdaşabilir. Proletar-
ya, herhangi bir ulusun devlet sınırları içinde zorla tu- Tüm bu söylemlerin, yaklaşımların, “çö-
tulmasını dışlayan bir demokrasiyi talep eder.” (agy, zümler”in ortak noktası pragmatizmdir. Ab-
s. 54.) dullah Öcalan gibi Kürt ulusal hareketinin 17
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
“Tek ulusal pazar”ın yaratıcısı olmak duru- yapmalarının olanaksız olacağı sanılmakta-
munda olan “Kürt ulusal burjuvazisi” mev- dır. Bugün PKK dışındaki “Kürt siyasetçile-
cut değildir. Bunun yerine, Türkiye’deki dı- ri”nin “ikidillilik”in mutlak savunucusu hali-
şa bağımlı kapitalizmin uzantısı olan “işbir- ne gelmelerinin nedeni de budur.
likçi” burjuva unsurlar ortaya çıkmıştır. Bun- PKK, bu pazar ilişkisi içinde hem etkin
lar da, çokluk küçük-burjuva Kürtlerden ve koruyucu unsur, hem de süreç içinde
oluşmaktadır. tasfiye olacak bir güç durumundadır. Bu du-
2000’li yıllarda Türkiye’nin emperyalist rumda PKK, ya bu gelişen pazar ilişkilerine
ülkelerin metalarının pazarı haline gelmesi tabi olacak, bu pazar içindeki yeni tür işbir-
ve bunun sonucu olarak emperyalizmin ye- likçi Kürt burjuvazisinin çıkarlarının savunu-
ni işbirlikçisi feodal-tüccar kesiminin güç- cusu olacak ya da pazar ilişkilerini denetle-
lenmesi, Kürt küçük-burjuvazisinin (özellik- yen bir merkezi güç olacaktır. Bugün için
le de eğitim görmüş kesimlerinin) bu yeni ikinci yan ağır basmaktadır. “Özerk Kürdis-
işbirlikçi kesimle olan ilişkilerini güçlendir- tan” tezi, PKK’nin mutlak egemenliği altın-
miştir. Hayvancılığa dayalı geleneksel-feo- da bu pazarın denetlenmesi ve kaynakların
dal “Kürt pazarı” dağılırken, bu yeni işbirlik- paylaştırılması düşüncesine dayanmaktadır.
çi-ticaret ilişkisinin yarattığı bir pazar ilişkisi Bu yönüyle, hem feodal ve yarı-feodal Kürt
gelişmiştir. kesimlerini, hem de yeni işbirlikçi Kürt bur-
Gelişen bu yeni pazar ilişkisi, Kürt kü- juva unsurlarını karşıya almaktadır.
çük-burjuvazisi yanında Kürt feodal aşiret- Demokratik Toplum Kongresi’nde orta-
leri arasında da işbirlikçilik arayışını artır- ya atılan “demokratik özerk Kürdistan mo-
mıştır. Her pazar ilişkisi gibi, bu pazar ilişki- deli”, hangi Kürt feodallerinin yükseleceği-
si de “huzur ve istikrar” istemektedir. Ancak nin, hangi işbirlikçi unsurların gelişeceğinin
bu gelişmelerde silahlı güç olarak PKK’nin karar yetkisinin PKK’nin elinde bulundurul-
varlığının “etkin bir unsur” olduğu, PKK si- masını amaçlamaktadır. AKP yandaşı “libe-
lahlı bir güç olmaktan çıktığı oranda bu ge- raller”in “demokratik özerk Kürdistan” tezi-
lişmelerin dumura uğrayacağı kanısı da çok ni “otoriter” ve “Stalinist” olarak adlandır-
yaygındır. Pazar ilişkilerinin gerektirdiği “hu- malarının nedeni budur.
zur ve istikrar” istemi ile bunun etkin unsu- Bu somut durum karşısında “Birleşik
ru olduğu düşünülen PKK’nin varlığını sür- Kürdistan”ın oluşturulabilmesinin “pratik
dürmesi istemi iç içe geçmiştir. (Buradan yolu”nun, hem dört parçaya egemen olan
da “özsavunma” tezi türetilmiştir.) ulusal devletlerle savaşmayı ortadan kaldı-
Bugün Kürt işbirlikçi kesimlerinin varlık- ran, hem de “birleşik” bir ulusal yapının or-
larını sürdürmek ve işbirlikçilik paylarını ko- taya çıkmasına hizmet eden bir “çözüm”den
rumak için PKK’ye gereksinmesi vardır. geçtiği düşünülmektedir. Bu da, Demokra-
“Türkler”e güvenmemektedirler. PKK’nin si- tik Toplum Kongresi “taslağı”nda (ve asıl
lahsızlandırılmasıyla birlikte tasfiye olacak- olarak da A. Öcalan’ın “tezler”inde) şöyle
larından korkmaktadırlar. Öte yandan ise, ifade edilmektedir:
Güney Doğu Anadolu bölgesinde mutlak bir “Demokratik özerklik, toplumda-
“Kürt pazarı”nın oluşturulmasını istemekte- ki tüm çoklukların birbirlerini tamam-
dirler. “Türkler”e karşı sürekli tek güvence- lama ve güçlendirme biçiminde de-
lerinin böyle bir “Kürt pazarı”nın yaratılma- mokratik konfederal birliğini sağlama
sı olduğunun bilincindedirler. Bu nedenle yeteneğini gösterirken, Kürdistan ül-
de “anadilde eğitim”i kayıtsız şartsız destek- kesinin diğer parçalarındaki Kürt si-
lemektedirler. Bu yolla, sadece Kürtçenin yasi sistemleri ve bölge halklarıyla da
konuşulduğu bir “Kürt pazarı” yaratılarak, demokratik ve özgür ilişkiler gelişti-
bu pazarda “başkalarının” (“Türkler”in) et- recektir. Demokratik özerklik yöneti-
kin olmasının engellenebilineceğini varsay- mi, Kuzey Kürdistan’daki halkın öz
maktadırlar. Kürtçenin tek geçerli dil oldu- iradesi olurken, diğer parçalardaki öz
ğu bir “Kürt pazarı”nda iş yapmak isteyen iradeler olan demokratik konfederal
“başkaları”nın (“Türkler”), kaçınılmaz ola- örgütlenmelerle, içinde yaşadıkları
rak kendileriyle işbirliği yapmak zorunda ka- devletlerin sınırlarına dokunmadan
lacaklarını düşünmektedirler. Kürtçe bilme- birbirini güçlendirme ve tamamlama
yen “Türkler”in bu pazarda tek başlarına iş biçiminde ilişkiler kuracaktır. Ulus 19
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
rilecekti. Böyle bir ittifak, “koşullara bağlı askeri darbesi karşısında “Türk solu yenil-
olarak” federal bir çözümü de tümüyle dış- miş”tir, “ayakta kalan” ve “savaşan” tek ör-
lamayacaktı.* güt PKK’dir; dolayısıyla “Türkiye devrimci
PKK’nin bu “pratik” “kurucu düşüncesi”, mücadelesi”nin tek temsilcisidir. A. Öcalan’-
Türkiye devrim mücadelesinin Türk-Kürt ın bir zamanlarki söylemiyle, “Türkiye dev-
olarak ayrışmasının maddi ortamını oluştur- rimi”ni de PKK yapacaktır!
muştur. 1980 askeri darbesiyle Türkiye dev- Oysa PKK’nin “kurucu düşüncesi”, ilk
rimci mücadelesinin gerilemesi ve güçsüz- baştan ayrı örgütlenmeyi esas alır. “Türk so-
leşmesiyle birlikte, “Türk-Kürt devrimci itti- lu” Türklere, “Kürt solu” Kürtlere yönelik ça-
fakı” pratik olarak ortadan kalkarken, PKK lışacaktır. Bu “ideal” gerçekleşmemiştir; bu
de yalın bir ulusal bağımsızlıkçı hareket ola- nedenle de PKK “kendi yoluna” bakmıştır.
rak ortada kalmıştır. Türkiye devrimini esas Ama “kendi yolu”, “kurucu düşünce”de ifa-
alan (ama ayrı örgütlenmeye dayanan) desini bulan ayrı örgütlenme anlayışıyla za-
“ittifak”ın pratikte ortadan kalkmasına rağ- ten marksist-leninist bir çizgiye sahip değil-
men, PKK hareketi bir süre “kurucu düşün- dir. Kaçınılmaz olarak yalın bir “ulusal ha-
ce”ye uygun olarak (Dev-Yol, Dev-Sol ya da reket” olmak durumundadır. Bugün PKK’nin
başka “Türk solu”yla kurulmaya çalışılan karşı karşıya kaldığı sorunlar, böylesi bir
“ittifaklar”ın gölgesinde) faaliyetini sürdür- “kurucu düşünce”nin ürünü olan yalın bir
müştür. Varolmayan ve varolması baştan “ulusal hareket”in sorunlarıdır.
olanaksız olan bir şey varmışcasına yürütü- Burada tüm “ulusal hareket”lerde görü-
len faaliyet, sonuçta (özellikle Kuzey Irak’ta len “pragmatizm” sahneye çıkar. Lenin’in
“feodal Kürt egemenlerine”, yani Barzani’ye açık biçimde ifade ettiği gibi, bu tür “ulusal
karşı girişilen savaşın başarısızlığa uğrama- hareketler”, her zaman bir yandan ulusal
sı) bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmış ayaklanmadan söz ederken, diğer yandan
ve “Türk soluyla ittifak”ın yerine başka “itti- ezen ulusun burjuvazisiyle gerici anlaşma-
fak” arayışları başlamıştır. lara gitmeye çalışır.***
Bütün bu süreçte, Türkiye devrimci mü- Bu gerici anlaşma arayışı, PKK’nin İmra-
cadelesinin gerilemesi ve güçsüzleşmesi
belirleyici bir etken olurken, aynı zamanda tidar sahipleri’nden gelen tüm bir baskılar dizisi, aşa-
ğıdan yükselen, ve bazen kaba bir şovenizme dönü-
PKK hareketinin “kurucu düşünce”sini ger- şen bir milliyetçilik karşı-dalgasına yol açtı.
çekleştirememesinin “sorumlusu” olarak da İşçi yığınlarını sürükleme tehlikesi gösteren milli-
ilan edilmiştir.** yetçilik dalgası, durmadan güçlenerek, yükseliyordu.
Pragmatizmin bakış açısından, 12 Eylül Ve kurtuluş hareketi ne kadar güçten düşüyorduysa,
milliyetçilik çiçekleri de öylesine açıyorlardı.
Bu güç zamanda, sosyal-demokrasiye (marksiz-
* Stalin, ayrı örgütlenmeye ilişkin şunları yazmak- me - KC) büyük bir görev düşüyordu: milliyetçiliğe sal-
tadır: “Ulusal özerklik ile örgütlenmede federatif ilke- dırmak, yığınları ‘genel salgın’dan korumak. Çünkü
nin birlikte gitmeleri rastlantı değildir. Bunun anlaşıl- bunu, milliyetçiliğin karşısına enternasyonalizmin de-
ması da güç değildir. Çünkü her ikisi de milliyetlerin nenmiş silahını, sınıflar mücadelesinin birlik ve bö-
sınırlandırılmasını isterler. Her ikisi de milliyetler ba- lünmezliğini çıkartarak, sosyal-demokrasi (marksizm
kımından örgütlenmeye dayanırlar. Benzerlik yadsı- - KC), ve yalnızca sosyal-demokrasi (marksizm - KC)
namaz. Tek ayrım, birinde genel olarak nüfusun, öbü- yapabilirdi. Ve milliyetçilik dalgası ne kadar yükselir-
ründe sosyal-demokrat işçilerin sınırlanmasıdır.” (Sta- se, sosyal-demokrasinin (marksizmin - KC) sesi de,
lin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, s: Rusya’nın tüm milliyetleri proleterlerinin kardeşliği ve
76-77.) birliği yararına, o kadar yüksek olmalıydı. Bu durum-
** Stalin 1905 Rus devriminin yenilgisi üzerine da, milliyetçi hareketle doğrudan doğruya çatışan çev-
şunları yazar: re-bölge sosyal-demokratları (marksistleri - KC), özel
“Rusya’da karşı-devrim dönemi yalnızca ‘yıldırım bir sarsılmazlık örneği göstermeliydiler.
ve gökgürültüsünü’ değil, ama hareket karşısında düş Oysa, bütün sosyal-demokratlar (marksistler -
kırıklığını, ortak güçlere inançsızlığı da getirdi. Önce- KC), ve herşeyden önce de çevre-bölge sosyal-de-
leri ‘parlak bir geleceğe’ inanılmıştı, ve insanlar, mil- mokratları (marksistleri - KC), bu görev düzeyinde gö-
liyetlerinden bağımsız olarak, birlikte savaşıyorlardı: rünmediler.” (Stalin, “Marksizm ve Ulusal Sorun”,
Herşeyden önce ortak sorunlar! Daha sonra içe bir Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, s. 7-
kuşku girdi ve insanlar, herkes kendi ulusal yuvasına 8.)
dönmek üzere, birbirlerinden ayrılmaya başladılar: *** “Ezilen ulusların burjuvazisi (özellikle Avus-
Kimse kendinden başka kimseye güvenmesin! Her- turya ve Rusya’da) ulusal isyandan söz ederken, öte
şeyden önce ‘ulusal sorun’!... yandan pratikte, kendi halkının arkasından ve kendi
Ve yukardan gelen kavgacı milliyetçilik dalgası, halkına karşı ezen ulusun burjuvazisiyle gerici anlaş-
kendi ‘özgürlük aşkı’ adına çevreden öcünü alan ‘ik- malara girmesi ender gördüğümüz bir şey değildir. 21
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
lı üzerinden “Kürt açılımı” adı altında AKP hızla geri almaya yönelecektir.
iktidarı ile yapılan “gizli” görüşmelerde ifa- Elbette Kürt ulusal sorunu konusunda
desini bulmaktadır. Ancak “tek” muhatap tek pragmatik anlayış PKK’nin anlayışı de-
ya da anlaşma yapmaya çalışılan kesim AKP ğildir. SİP-TKP’si gibi, ulusların kendi kader-
değildir. A. Öcalan’ın “Avukat Görüşme”le- lerini belirleme hakkına tümüyle karşı olan
rinde zaman zaman ifade ettiği gibi, “derin kesimlerde de benzer bir pragmatizm var-
devlet” ya da genelkurmay “alternatif ” ola- dır. Bu pragmatistler, “çok akıllı” oldukları-
rak kabul edilmektedir. Böylece hem AKP nı düşünerek, Rosa Luxemburg’un Polon-
ile, hem de “derin devlet”le anlaşmaya ça- ya’ya ilişkin ortaya attığı “özerklik” anlayışı-
lışılması, tam da Ortadoğu’ya özgü bir tacir nı pratik çözüm olarak sunmaya çalışırlar.
zihniyetiyle (“piyasa kızıştırma” yöntemi) Nasıl olsa R. Luxemburg “özerklik”le, –ül-
sürdürülmektedir. kenin genel yasaları temelinde– tümüyle ye-
Kolayca anlaşılabileceği gibi, AKP’yle ya- rel, bölgesel ya da ulusal önemdeki sorun-
pılacak bir “anlaşma”, “laik cumhuriyet”e larla (örneğin yerel demiryolları ve karayol-
karşı “ılımlı islam”la yapılan bir anlaşma larının yapımıyla) ilgili bölgesel bir yönetim-
olacaktır. Aynı şekilde “derin devlet”le yapı- den söz eder. Bunun dışındaki herşey, yani
lacak bir anlaşma da, “ılımlı islam”a karşı “gümrük politikası, ticaret ve sanayiyle ilgi-
bir anlaşma olacaktır. li yasalar, taşımacılık ve iletişim araçları (de-
Görüleceği gibi, PKK pragmatizmi açı- miryolları, posta, telefon, telgraf vb.), ordu,
sından “çözüm”ün hiçbir ilkesi mevcut de- vergi sistemi, medeni kanun, ceza yasası,
ğildir. Deng Sioping’in kulaklarını çınlatırca- eğitimin genel ilkeleri (örneğin, yalnızca la-
sına, kedi fare tuttuğu sürece farenin “ılım- ik okul, evrensel eğitim, asgari program,
lı islam” olmasının ya da “derin devlet” ol- okulun demokratik yönetimi vb. üzerine ya-
masının hiçbir önemi yoktur! salar), emeği koruma yasaları ve siyasal öz-
Aynı biçimde “demokratik özerklik” de gürlükler (birlik kurma hakkı) vb. vb.”* her-
her yana çekilebilen bir “çözüm”dür. Kimi şey merkezi devletin yetki alanında olacak-
zaman demokratik merkeziyetçiliğin bir par- tır. Bu da, yalın biçimde demokratik merke-
çası olan “özerklik”ten söz edilirken, kimi ziyetçiliğin bir gereği olan “yerel yönetim”den
zaman da “ulusal-kültürel özerklik”ten söz başka bir şey değildir.
edilmektedir. Üstelik “ulusal-kültürel özerk- Böylece SİP-TKP’si, Rosa Luxemburg’un
lik”, kimi zaman “toprak dışı” özerklik ola- “pratik”liğiyle sorunu bir çırpıda “üniter dev-
rak tanımlanırken, kimi zaman “toprağa let” yapısı içinde çözüverir! Sorun, “sorun”u
bağlı” özerklik olarak tanımlanmaktadır. “çözmek”tir. “Çözüyormuş gibi” yapılmış ol-
Şüphesiz bunlar “kafa karışıklığının”, “tu- masının da hiçbir önemi yoktur.
tarsızlığın”, “ilkesizliğin” ürünleri değil, tü- Tüm bunlar “pratik çözüm” olarak piya-
müyle pragmatizmin ürünleridir. saya sürülmektedir. Tek, gerçek ve kalıcı çö-
Açıktır ki, “ılımlı islam”la yapılacak bir züm olan ulusların kaderlerini belirleme
“uzlaşma” ile “derin devlet”le yapılacak bir hakkının tanınmasıyla ulusal sorunların çö-
“uzlaşma”, yani bu çeşit “pratik çözüm”ler zülmesinden “umudunu” kesenler, her za-
Kürt ulusal sorununu çözmeyecektir. “Ilım- man bu türden “pratikliğin” peşine takıla-
lı islam”, “çözüm”le birlikte, hatta “çözüm caklardır. Bu nedenle, “ulusal sorunda pra-
müzakereleri” sürerken “ümmetçilik” teme- tiklik”, özsel olarak ulusal sorunların yarat-
linde Kürt ulusunu asimile etmeye çalışa- tığı çatışmalardan ve kavgalardan uzak dur-
caktır. “Derin devlet” ise, karşı karşıya oldu- mak isteyen küçük-burjuva milliyetçi aydın-
ğu “diğer sorunları” belli ölçüde çözer çöz- larının işidir.
mez karşı milliyetçilik temelinde harekete
geçecek ve “verilen hakları” az ya da çok
ULAŞ BARDAKÇI
1947 Hacıbektaş
19 Şubat 1972 İstanbul
24
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
YÜKSEL ERİŞ
1951 Tekirdağ/Şarköy
21 Ocak 1977/Trabzon
NEDİM ATILGAN
1959 Uşak/Karahallı-25 Şubat 1981 Selendi
MUSTAFA ATMACA
1948 Sivas/Kangal-29 Şubat 1992 İstanbul
“Medya”nın
“Devrim” Aşkı!
[Tunus ve Mısır “Devrimi”]
Önce Tunus “karıştı”. Binlerce insan so- yaşamış ve 2009’da “laik berberiler”in isya-
kaklara döküldü. Cumhurbaşkanı Zeynel nına sahne olmuştu. Tunus’un ardından Ce-
Abidin bin Ali, bir gece ansızın ülkesini terk zayir’in düşeceğinden kimse şüphe ede-
etti. mezdi.
“Medya”ya göre, Zeynel Abidin bin Ali, Ama Tunus “devrimi”, tüm “uzmanlar”ın
Burgiba’yı bir “saray darbesi”yle (Coup de beklentilerine rağmen bir hafta sonra Mısır’-
Tête) devirmiş ve 23 yıldır Tunus’u “demir da “domino etkisi” yaptı. İlk sokak gösteri-
yumruk”la yönetiyordu. Bu “Batıcı, islam lerinin ardından Muhammed El Baraday’ın
düşmanı ve laik” zorba yönetim, Aralık son- “muhalefet lideri” olarak sahneye çıkması,
larında üniversite mezunu bir seyyar satıcı- “bir milyon”luk gösteri hazırlıkları vb. der-
nın kendini yakmasıyla “fitili ateşlenen” bir ken, ardından Mısır ordusunun “halka ateş
“halk ayaklanması”yla devrildi. Bu bir “dev- açmayacağız” açıklaması geldi. Böylece
rim” idi! Hüsnü Mübarek’in “ipi” çekilmiş oldu. Her-
Ardından birden “domino teorisi” geldi. kes Tunus’tan sonra Mısır’da da “devrim”
Tunus “devrimi”nin tüm bölgedeki yönetim- olduğuna hükmetti.
leri etkileyeceği öngörüldü. Bu teorik öngö- İşte tam bu “hüküm” ortaya çıktığında,
rüye göre, sırada Cezayir, Libya vardı. Onla- yani Tunus olaylarından iki ve Mısır olayla-
rı Mısır, Ürdün, Fas ve Suriye takip edecek- rından bir hafta sonra Recep Tayyip Erdo-
ti. Bir başka deyişle, Tunus “devrimi”, bü- ğan suskunluğunu bozarak sahneye çıktı.
tünsel bir “Arap devrimi”ne dönüşerek tüm Büyük bir “demokrat” havası içinde Hüsnü
Ortadoğu’nun değişmesinin fitilini ateşle- Mübarek’e “halkın isteklerine kulak verme-
mişti. sini” tavsiye etti. “Medya”ya göre (yandaşın-
Her cinsten ve çeşitten “uzmanlar” bu dan merkezine kadar tüm “medya”), Recep
öngörü temelinde Ortadoğu’nun nasıl “di- Tayyip Erdoğan Mısır’daki göstericilere “tam
zayn” edileceği üzerine günlerce konuştu- destek” verdi. Üstelik konuşması “Kahire’de-
lar. “Ilımlı islam” yandaşları, Tunus’ta “laik ki Tahrir Meydanı’nda yankı buldu”. Dahası
yönetim”in devrilmesinden duydukları se- 8-9 Şubat günlerinde Mısır’a yapacağı “ziya-
vinçle yeni Ortadoğu’da “islamın yeniden reti” de ertelediğini açıkladı.
yükselişi”nden söz ettiler. Böylesine “devrim”ler karşısında elbette
Bu “yeni Ortadoğu” öngörülerinden ön- legalist sol da sessiz kalamazdı. Öyle de ol-
ce Libya elendi. Kaddafi “güçlü”ydü ve
Libya’daki değişim ancak Kaddafi’nin ölme- * Dünyadaki gelişmeleri Batı haber ajanslarından
sinden sonra olabilirdi. Böylece “medya” birebir çevirerek veren “Türk medya”sının ve her cins-
uzmanlarının tüm dikkatleri Cezayir üzerin- ten “uzman”ın Cezayir tarihini anlatırken kullandıkla-
rı FIS, İslamcı Kurtuluş Cephesi’nin Fransızca (Front
de toplandı. Cezayir, “laik” bir ülke olarak, Islamique du Salut) kısaltmasıdır. Bu bile, “medya”nın
1991-2002 yılları arasında “islam devrimi”ni ve “medya uzmanları”nın bölgeyi ne kadar “yakın-
26 hedefleyen FIS’ın* gerilla savaşı dönemini dan” takip ettiklerinin bir kanıtıdır.
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
du. Bir grup legalist sol, her zaman olduğu Bir yanda ABD’den yılda 1,3 milyon as-
gibi, Taksim Tramvay durağında, “Tunus’tan keri hibe alan Mısır ordusu, öte yanda, Re-
Mısır’a Emekçi Halk Ayakta! Zafer Direnen cep Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle “halkının
Emekçilerin Olacak” sloganlarıyla olaylara isteklerine kulak veren” Mısır ordusu bulun-
“destek çıktılar”. maktadır.
Mısır’da Müslüman Kardeşler* örgütü- Şimdi Batı haber ajanslarından derlen-
nün gücünü hesaplayan “uzmanlar”a göre miş tüm bu “olgulara” bakarak, “Mısır dev-
ise, olaylar “islam cumhuriyeti”nin kurulma- rimi”nden söz edilip edilemeyeceğini, Mı-
sına da yol açabilecek boyutlara sahiptir. sır’ın geleceğinin ne olacağını, Tunus’tan
Bunlara göre, Mısır “devrimi”, aynı zaman- başlayan “domino etkisi”nin nerelere kadar
da bir “islam devrimi” olacaktır. Başka uzanacağını saptamak gerekir. Gerekir, çün-
“uzmanlar”a göre ise, Tunus ve Mısır’da ge- kü geleceği “bilmek” isteyen, bunun için fal-
lişen olaylar Amerikan emperyalizminin cılardan, cincilerden, burçlardan medet
“Büyük Ortadoğu Projesi”nin uygulanmasın- uman bir küçük-burjuva dünyasıyla yüzyü-
dan ibarettir. zeyiz. Bu nedenle, işimiz bilgi kırıntılarıyla
Olaylar aynı olmakla birlikte “rivayet “kahinlik” yapmaktır.
muhteliftir”. Mısır olaylarında ortaya çıkan Herşeyden önce, devrimin, en bilinen ta-
“muhtelif rivayetler”in temelinde ise, herşe- nımıyla, halkın devrimci girişimiyle –aşağı-
yi bildiğini ve her konuda bir “fikri” olduğu- dan yukarı– mevcut devlet cihazının parça-
nu iddia eden “uzmanlar”ın hiçbir şey bil- lanarak, politik iktidarın ele geçirilmesi ve
medikleri ve hiçbir ülkeyi yakından izleme- bu iktidar aracılığıyla –yukarıdan aşağıya–
dikleri gerçeği yatmaktadır. Bu “uzmanlar”ın daha ileri bir üretim düzeninin örgütlenme-
bilgi kaynağı, sadece Batı haber ajanslarıdır. si olduğundan yola çıkarsak, açıktır ki, ne
Böyle olduğu için de, “medya”da boy gös- Tunus’ta, ne Mısır’da devrimden söz edile-
teren hemen herkes bu ajansların geçtiği mez.
haber kırıntılarıyla durumu idare etmeye ça- Ama “devrim” denilen şey, ortalığın ka-
lışmaktadırlar. rışması sonucu yaşanılan bir “altüst” olma
Batı haber ajanslarına göre, Hüsnü Mü- durumu olarak tanımlanırsa, açıktır ki, Tu-
barek rejimi, doğrudan ABD tarafından des- nus’ta, Mısır’da olduğu kadar dünyanın pek
teklenmekte ve finanse edilmektedir. Bu çok ülkesinde “devrimler” olmaktadır. Hat-
değerlendirmenin kanıtı da, ABD’nin her yıl ta AKP’nin anayasa referandumu, yargıyı
Mısır’a 1,3 milyar dolar askeri hibede bulun- “dizayn” etme girişimi vb. de, “kemalist-la-
masıdır. Hemen her “uzman” ve “yorum- ik cumhuriyet” yapısının bir “altüst” edilme-
cu”, bulduğu ilk fırsatta ajansların geçtiği bu si anlamında “devrim” olarak yorumlanabi-
askeri hibeden söz ederek, konunun ne ka- lir.
dar “uzmanı” olduğunu göstermeye çalış- Oysa Batı haber ajanslarından alınan bil-
maktadır. gi kırıntıları bile, gelişen olayların birden pat-
Öte yandan 1 Şubat günü, El Cezire’nin lak veren kendiliğinden “isyan”lar olmadı-
sayılamasına göre, “Tahrir Meydanı”nda bir ğını, uzun süredir hazırlandığını ve pek çok
milyon (“evet, ama yetmez”, iki milyon) ki- belirtinin aylar ve hatta bir yıl öncesinden
şinin toplanması karşısında Mısır’ın nasıl bü- ortaya çıktığını göstermektedir. En basitin-
yük bir “devrim” geçirmekte olduğu yorum- den Mısır’da “alternatif” olarak ortaya çıkan
ları ortalığı kapladı. Böylesi bir kitlenin “Tah- Muhammed El Baraday, yaklaşık bir yıldır
rir Meydanı”nda “çocuklarıyla” birlikte top- cumhurbaşkanı adayı olarak Batı “medya”-
lanması ile Mısır ordusunun “göstericilerden sında yer almaktadır. Ancak mevcut Mısır
yana tavır alması” arasında ilişkiye ise pek anayasasına göre cumhurbaşkanı seçilmek
azı değinmekle yetindi. için gerekli koşullara sahip olmadığı için
“fazla şansı” olmadığından söz edilmiştir.
* Burada Mısır vb. ülkeleri “çok iyi bildiğimizi” Bu “müstakbel” cumhurbaşkanı adayı El
göstermek için, Müslüman Kardeşler yerine “İhvanü’l- Baraday, bugün “Tahrir Meydanı”nın iktidar
Müslimin” ya da sadece “İhvan” diye yazmamız ge- seçeneği olarak piyasaya sunulmuştur. Ay-
rekiyor. Böyle yazdığımızda, okuyucu, “medya uzman-
ları” gibi bizim de “çok şey” bildiğimizi sanacaktır. El-
nı El Baraday, aynı Amerikan emperyalizmi-
bette “okuyucu”nun kim olduğuna göre değişen bir nin adamı olarak, Saddam Hüseyin döne-
“sanı”dır. minde Irak’ın “nükleer silah üretimi”ni de- 27
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
jik” öneme sahip olduğunu iddia ederek, ğı seçimi için hazırlık yapan muhalefet ha-
Amerikan emperyalizminin “enerji kaynak- rekete geçmiştir. “Tahrir Meydanı”nda atılan
larının denetimi”ni hedefleyen “Büyük Or- sloganlar da, Müslüman Kardeşlerin yaptığı
tadoğu Projesi”nde Türkiye’yi “kilit ülke” açıklamalar da, amacın sadece Mübarek’in
olarak göstermek olanaklıdır. “çekilmesi” olduğunu ortaya koymaktadır.
Tunus ve Mısır olaylarının gösterdiği tek Mübarek’in Ekimdeki seçimlerde aday ol-
gerçek, Amerikan emperyalizminin yıpran- mayacağı belli olmasına rağmen, böyle bir
mış yönetimleri değiştirmesidir. Bu da Ame- “talebin” meydanlarda dile getirilmesi, açık-
rikan emperyalizminin yeni bir tutumu de- tır ki, Mübarek’in oğlunun cumhurbaşkanı
ğildir. Hemen her durumda, mevcut bir ik- adayı olmasını engellemeye yöneliktir. Ve
tidar ülkesini yönetemez hale geldiğinde, bi- Mısır ordusu da bu adaylıktan “rahatsız”-
zatihi Amerikan emperyalizmi tarafından al- dır.
tedilmiştir. Çoğu durumda yıpranmış yöne- Böylesi bir seçim ortamında Amerikan
timlerin değiştirilmesi askeri darbeler yoluy- emperyalizminin yaptığı tek şey, kendi ada-
la gerçekleştirilmiştir. Ancak Ukrayna’daki yını, yani El Baraday’ı öne çıkartmaktan iba-
“Turuncu Devrimi”, bu amaç için yeni yön- rettir. “Korkulan” tek şey, “radikal islamcı”
temlerin kullanılabileceğini göstermiştir. Müslüman Kardeşler örgütünün bu ortam-
Böylece Amerikan emperyalizmi yıpranmış dan yararlanarak iktidarı ele geçirmek için
yönetimleri (ve de kendi çıkarlarını yeterin- silaha sarılmasıdır. Bu nedenle sokak ey-
ce iyi savunmadığını düşündüğü yönetimle- lemlerinin böylesi bir silahlı ayaklanmaya
ri) kurgusal kitle hareketleri yoluyla, “de- dönüşmesi olasılığı önlenmeye çalışılmak-
mokrasi” söylemiyle değiştirebilmektedir. tadır. Öte yandan seçim döneminde ortaya
Bugün Tunus ve Mısır’da sokağa dökü- çıkan bu kitle gösterilerinin Müslüman Kar-
len kitlenin ne ölçüde “kendiliğinden” so- deşler örgütü için de beklenmedik bir du-
kağa döküldüğüne ilişkin tüm bilgi emper- rum olduğu görülmektedir. Bir bakıma ha-
yalist haber ajanslarından gelmektedir. Bili- zırlıksız yakalanmışlardır. Ancak bütün bun-
nebilenler, sadece Tunus ve Mısır’da daha ların ne kadar gerçeklikle çakıştığı bugün
önceki yıllarda yüksek fiyat artışları nede- için belirsizdir. Özellikle Müslüman Kardeş-
niyle kitlelerin sokaklara döküldükleridir. Bu ler örgütüne ilişkin yorumlar, tümüyle on-
da, bu ülkelerde “çarşı esnafı”nın kitle ha- larca yıl öncesine ilişkin bilgilere dayanmak-
reketlerinde etkin bir unsur olduğunu gös- tadır. Onların nasıl bir değişime ve dönüşü-
termektedir. me uğradıklarına ilişkin bilgi mevcut değil-
Mısır’daki olayların üzerinde Tunus’taki dir. El Baraday’ın böylesine kolayca piyasa-
“devrim”in “domino etkisi”nden söz etmek, ya sürülebilmiş olması da, Müslüman Kar-
birbirleriyle benzeş yapıya sahip olmayan, deşler örgütünün sanıldığı kadar güçlü ol-
dolayısıyla tarihsel olarak birbirlerini etkile- madığını, en azından kentlerde fazla gücü
memiş iki ülkeyi özdeşleştirmeye kalkışmak olmadığını göstermektedir.
demektir. Mısır’da BAAS rejimi kurulurken Bugün için Mısır’daki gelişmelerde Uk-
ve etkisi Suriye ve Irak’ta ortaya çıkarken, rayna tipi “devrim” yönteminin ne kadar et-
Tunus’ta hiçbir etkiye sahip olmamıştır. Bu kili olduğu bilinmemektedir. Bilinen tek şey,
açıdan iki ülkenin birbirini etkilemesinden, “medya” görüntülerinde fazlaca yer alma-
“domino etkisi”nden söz etmek olanaksız- yan “çadırlar”ın “Tahrir Meydanı”nda da ku-
dır. rulduğudur.
Gerçekte, Tunus ve Mısır’da geniş halk Olaylar ister kitlelerin kendiliğinden isya-
kitleleri mevcut iktidarlardan hoşnut değil- nı olarak ortaya çıkmış olsun, ister kurgusal
dir. Zaman zaman bu hoşnutsuzluklarını ey- bir kitle hareketi yaratılmış olsun, her du-
lemlerle dışavurmaktadırlar. Mısır’da 2011 rumda cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde
Ekiminde cumhurbaşkanlığı seçimi yapıla- yıpranmış Hüsnü Mübarek yönetiminin de-
caktır. Bir başka deyişle, Ekim 2011’deki ğişeceği ve Amerikan emperyalizminin, bu
cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte Hüsnü durumdan “vazife” çıkararak, yıpranmış yö-
Mübarek dönemi sona ermek üzeredir. Ama netimleri değiştirmek zorunda kaldığıdır.
Hüsnü Mübarek, tüm “tavsiyelere” kulak as- “Medya”nın “devrim” dediği de, bu yıpran-
mayarak kendi oğlunu aday göstermeye yel- mış yönetimlerin değiştirilmesinden ibaret-
tenmiştir. İşte bu ortamda cumhurbaşkanlı- tir. 29
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
İlk haberler yıllar önce “sol medya”da yatın İçindeki Teori: Yozlaşmanın Te-
çıkmaya başlamıştı: orisi-1, Sayı: 21, 9 Ekim 2005.)
“Dersim’de yozlaşma ve çürüme- Elbette “teori olmadan pratik olmaz”dı
ye karşı kadın duyarlılığı ve ardından “pratik” geldi!
Dersim (03.02.2004) - Aralarında Yürüyüş dergisinin 6 Ağustos 2006 tarih-
Emekçi Kadınlar Birliği’nin de bulun- li 64. sayısında “Halkı yozlaştıranlar affedil-
duğu Dersim İl Kadın Platformu, 31 miyor” başlıklı yazıda, “Devrimciler yaptık-
Ocak’ta Yeraltı Çarşısı üzerinde Der- ları eylemlerle halkımızın gençlerimizin; fu-
sim’deki ahlaki çürüme ve kültürel huş, uyuşturucu, kumar ve her çeşit pislik
yozlaştırmaya karşı basın açıklaması içinde boğulmasına izin vermeyeceğiz di-
yaptı. Yaklaşık 150 kişinin katıldığı ey- yorlar.” alt başlığı altında yapılan eylemler
lemde açıklamayı platform adına sıralanıyordu: “Eylem-4: 12 Temmuz saat
Hüsniye Mavi okudu. Dersim’de bu- 21.00’da Bağcılar-Kazımkarabekir Mahalle-
lunan birahanelerde çalıştırılan ka- si’nde ‘Sohbet Et Lokantası’ adlı içkili, ka-
dınlar üzerinden fuhuşun yaygınlaştı- dın çalıştıran batakhane tahrip edilmiştir.”
rılarak ahlaki çürümenin derinleştiril- Ve yine aynı derginin aynı sayısında, “Bu
diğine vurgu yapan Mavi, “Kadınların Birahane Kadın Çalıştırıyor. Cemil Bundan
‘garson’ adı altında birahanelerde ça- Vazgeç” pankartının asıldığı bir başka “ey-
lıştırılması, kadınların bedenlerini pa- lem” haberi yer alıyordu.
ra karşılığı satmasının önünü açtığı Aradan yıllar geçti ve 2010’a gelindi.
gibi, fuhuşun, çeteciliğin ve madde 2010 yılının Temmuz ayında Atılım’da şu
bağımlılığının yaygınlaştırılmasını da haber yer alıyordu:
teşvik etmektedir” dedi.” “Dersim’de yozlaşmaya karşı
Ardından “teori” geldi! bombalı uyarı
“Yozlaşma, halkın geçmişten bu Dersim (10.07.2010)- HPG Dersim
yana yarattığı, gelenekselleştirdiği Saha Komutanlığı, Dersim’de kültü-
olumlu gelenek, kültür, ahlaki özel- rel yozlaşmaya yol açtığı gerekçesiy-
liklerinin toplamı olan manevi değer- le birahaneleri uyarıyor. HPG geçtiği-
lerinin bozulması, içinin boşaltılması miz hafta bu amaçla Saray Birahane-
ve bunların yerine emperyalist yoz si’ni bombalamıştı. Dün sabah saat-
kültürün geçmesidir. Yozlaştırma po- lerinde de Mozaik birahanesi bom-
litikası, bir yandan halkın asırlardan balandı. HPG Dersim Saha Komutan-
bu güne taşıdığı olumlu değerlerin içi lığı’nın yayınladığı açıklamada, geçti-
boşaltılırken, diğer yandan da bunla- ğimiz haftalarda Dersim’de kültürel
rın yerine burjuvazinin kültürünün ve yozlaşmaya yol açan, esrar satan baş-
lümpen bir kültürün empoze edilme- ta Mozaik, Saray ve Muhabbet bira-
30 sinden oluşuyor.” (abç) (Yürüyüş, Ha- haneleri olmak üzere tüm birahane-
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
leri uyardığı belirtildi. Uyarının ardın- miştir. Dersim halkı artık bu duruma
dan bir hafta önce Saray birahanesi dur demiştir. Birahane sahipleri bun-
bombalandı ve HPG bombalamayı dan böyle artık kadın garson çalıştır-
üstlendi.” maktan vazgeçmeleri gerekmektedir,
25 Kasım 2010’da “sol medya”da şu ha- aksi takdirde halkımız buna müsaa-
ber yer aldı: de etmeyecek ve halkımızı yozlaştı-
“Dersim Belediye Başkanı Edibe rarak kadın bedeni üzerinde para ka-
Şahin, kadın garson çalıştıran biraha- zanan işyerlerine gitmeyecek ve bun-
nelerin Dersim’de ciddi yozlaşmaya ları protesto etmeye devam edecek-
sebep olduğunu savundu. Dersim’de tir’ dedi.”
birahaneler sorunu olduğunu öne sü- Böylece toplumsal bir sorun, üst başlığı
ren Başkan Şahin, şöyle dedi: ‘Diye- “yozlaşma”, alt başlığı “kadın garson çalış-
ceksiniz ki hiçbir kentte birahane yok tıran birahanelerin yarattığı yozlaşma” ola-
mu? Elbette ki var. Ama bizim kenti- rak konuldu. İmzalar toplandı, protesto gös-
mizdeki birahaneler, ‘birahane’ gibi terileri yapıldı, birahane sahipleri dövüldü,
çalıştırılmamakta. Kadın bedenleri birahaneler bombalandı ve sonunda “Hay-
buradan pazarlanmakta. Bu da ken- dar Hakyemez” sahneye çıktı!
timizdeki yozlaşmaya neden olmak- Tüm bunlar, “manevi değerlere bağlı”
ta. Ahlaki, politik ve her türlü yozlaş- AKP iktidarı koşullarında ortaya çıktı. Üste-
maya neden olmakta. Biz kadınlar bu lik “içkili lokantalara” polis baskınlarının ya-
şiddetin birinci dereceden mağduru- pıldığı, “yaşam tarzına müdahale”nin yasa
yuz. Hem bedenleri satılanlar olarak, ve yönetmeliklere dönüştürüldüğü bir dö-
hem de geride kalan kadınlar ola- nemde gündemleşti. Üstelik bu gündem,
rak.’” “yozlaşmaya karşı mücadele” adı altında ey-
Aynı konuda son “haber” ise tüm “med- leme dönüştürüldü.
ya”da yer aldı: Evet, bugün toplumda, özellikle Anado-
“18 Aralık 2010 – Tunceli’de kadın lu kasabalarında ve büyük kentlerin “varoş”-
garson çalıştırılan birahanelerin fu- larında “ahlaksızlık”tan, “ahlaksızlığın başı-
huş yaparak aile yapısına zarar veril- nı alıp gitmesinden”, “manevi değerlerin bo-
diğini öne süren Demokratik Haklar zulması”ndan yakınılmaktadır. Ancak bu ya-
Federasyonu (DHF) ilde bayan gar- kınma yeni değildir.
son çalıştıran birahaneleri protesto Yukardan aşağıya gelişen, işbirlikçiliğe
etmek için yürüyüş düzenledi. Tun- dayanan kapitalizmin ekonomik, toplumsal
celi Sanat sokağında bir araya gelen ve siyasal yapıda meydana getirdiği değişi-
2 bin kişi, şehir merkezinde bulunan min tarihi çok eskilere dayanır. Emperyaliz-
birahanelerin bulunduğu sokağa doğ- min yeni-sömürgecilik yöntemleriyle kapa-
ru yürüyüşe geçti. lı üretim birimlerinin pazara açılması, feo-
Grup, ‘Dersim onurdur, onuruna dal ve yarı-feodal ilişkilerin giderek tasfiye
sahip çık, birahaneler kapatılsın, yoz- edilmesi, “geleneksel ilişkileri” değiştirmiş-
laşmaya hayır’ sloganları atarak bira- tir. Feodal köylülüğün geleneksel dayanış-
hane camlarını taş yağmuruna tuttu. masına dayanan kapalı toplumsal ilişkinin
Çok sayıda kadının da katıldığı pro- yerini pazar ilişkisi, para ilişkisi almıştır. Kır-
testoda, kadın garson çalıştıran bir bi- dan kente göçle birlikte eski “değer ölçüle-
rahanenin camlarının kırılmasına kü- ri” ortadan kalkmıştır. Bu da “geleneksel
fürle karşılık veren birahane sahibi ile toplumsal yapı”nın bozulmasına neden ol-
grup arasında kavga çıktı. muştur. Ancak dış dinamikle geliştirilen ka-
Kadın garson çalıştırmanın ahla- pitalizmin en temel toplumsal sonucu ise,
ki çöküntüye yol açtığını belirten Mu- kırdan kente göçle birlikte ortaya çıkan bü-
rat Kur, ‘Dersim halkı bu durumu as- yük işsizler ordusudur. İşsizlik ve para ilişki-
la kabul etmemektedir. Son yıllarda si, geleneksel ilişkileri değiştirirken, aynı za-
birahanelerdeki bu bayan garsonlar manda bu ilişkilerin üzerinde yükselen “ma-
yüzünden 86 kişi eşinden boşanmış nevi değerleri”, ahlak anlayışını da işlevsiz
4 vatandaşımız bu iş yerlerinde yaşa- hale getirmiştir. Olağan, yani iç dinamikle
nan kavgadan dolayı hayatını kaybet- gelişen bir kapitalizm söz konusu olduğun- 31
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
da, bu işlevsizleşen “manevi değerler” yer- nı %9,8, 1985 yılında %8,7, 1990 yılında
lerini burjuvazinin “manevi değerlerine”, ya- %10,8 olurken, kırdan kente göç edenlerin
ni burjuva ahlakına bırakırken, dış dinamik- oranı 1980-1985 yılları arasında %22,5 ve
le geliştirilen kapitalizm koşullarında bu ger- 1985-1990 yılları arasında %17,9 olmuştur.
çekleşmemiştir. Üstelik feodal ideolojiler 1980 yılında 16 milyon olan kent nüfusu,
(özel olarak din ve ahlak) bizatihi emperya- 1990 yılında 13 milyon artarak 29 milyona
lizm ve işbirlikçi-burjuvazi tarafından yaşa- çıkmıştır.
tılmış ve üstyapının ayrılmaz bir parçası ola- Bu göç olgusu, kaçınılmaz olarak kırlar-
rak korunmuştur. da egemen olan feodal “manevi değerler”in
Bir yandan feodal “manevi değerler” üst- kentlere taşınmasını ve kentlerde yaşatılma-
yapıda korunurken, diğer yandan giderek sını beraberinde getirmiştir. Bu da, yukar-
gelişen kapitalizm bu değerleri sürekli ola- dan aşağıya geliştirilen kapitalizme karşı kır-
rak tahrip etmiş, bozmuş ve yozlaştırmıştır. sal alanlarda ortaya çıkan tepkiyi örgütleyen
Ekonomik kriz dönemlerinde bu bozulma Erbakan hareketinin kentlerde etkin olma-
yoğunlaşarak toplumsal bir tepkiye de yol sına yol açmıştır. Ama Erbakan hareketi (“is-
açmıştır. lamcılık”) uzun süredir kentlere yerleşmiş
İşte bu süreçte, sürekli güçsüzleşen feo- olan nüfus içinde aynı etkiye sahip olama-
dal kalıntılar (tefeci-tüccar sermayesi ve fe- mıştır. Ancak 1982’deki bankerzedelik kent
odal esnaf) “tutuculaşırken” (muhafazakar- yerleşikleri üzerinde derin etkiler yapmıştır.
laşma), aynı zamanda bu feodal “manevi Yüksek faiz için bankerlere yatırılan parala-
değerler”in korucusu ve savunucusu olarak rın buharlaşmasıyla birlikte, kent yerleşikle-
siyasete girmişlerdir. Bu kesimler, 1950’ler- ri arasındaki toplumsal ve aile ilişkileri bü-
de emperyalizm-feodalizm ittifakının bir yük ölçüde tahrip olmuştur. Sözcüğün tam
ürünü olarak DP’nin içinde siyaset yapmış- anlamıyla kentlileşememiş (burjuvalaşama-
lardır. Ancak bu ittifakın 1969 bozulmasıyla mış) kent yerleşikleri, toplumsal ve aile iliş-
birlikte ayrı ve bağımsız olarak siyaset sah- kisinin bozulmasıyla birlikte “manevi” ara-
nesine çıkmışlardır. Feodal kalıntıların em- yışlara yönelmiştir. Bu arayışın sonucu ola-
peryalizm-işbirlikçi burjuvaziden kopuşları rak da, kent yerleşikleri arasında, özel ola-
ve bağımsız olarak siyasete girişleri Erbakan rak da kadınlar arasında “sosyete tarikatla-
hareketi (MNP/Milli Nizam Partisi) ile başla- rı” yaygınlaşmış ve güçlenmiştir.
mıştır. Benzer bir gelişme de Kürt nüfus arasın-
Erbakan hareketi, MNP’den MSP’ye, Fa- da ortaya çıkmıştır. Özellikle “terör” nede-
zilet’ten Saadet’e kadar her aşamada “ma- niyle köylerin boşaltılmasıyla Güney Doğu
nevi değerlerin savunucusu” olmuştur. Er- bölgesindeki il ve ilçelere göç eden nüfus,
bakan’ın “milli nizamı”, eski feodal değer- ülke genelindekine benzer biçimde tarikat-
leri temsil eder. Yukardan aşağıya gelişen ların nesnesi haline gelmişlerdir. Özellikle
kapitalizmin, sözcüğün tam ve tarihsel an- Saidi Nursi’nun “nurculuk” hareketi bu nü-
lamıyla burjuva üstyapı kurma yeteneğine fus arasında hızla yayılmıştır.
sahip olmaması, öte yandan feodal ideolo- Tüm bu gelişmelerin ilk sonucu, 1994’de
jileri üstyapının temel taşı olarak koruması, İstanbul büyükkent belediye başkanlığını Er-
bu eski “nizam” özlemini sürekli kılmıştır. bakancıların kazanması olmuştur (Recep
Tasfiye olan her feodal kalıntı, pazara açılan Tayyip Erdoğan’ın yükselişi). Ardından Re-
her kapalı üretim birimi geleneksel ilişkile- fah Partisi 1995 genel seçimlerinden birinci
rin ortadan kalkmasına karşı bir tepkiyi, es- parti olarak çıkmıştır.
ki “nizam” arayışını ortaya çıkarmıştır. 1980’- Gerek Erbakan partileri, gerekse AKP,
lere kadar “manevi değerlerin savunucusu” her durumda yukardan aşağıya geliştirilen
olan Erbakan hareketi geniş bir kitleselliğe kapitalizmin “geleneksel” ilişkilerde meyda-
ulaşamamıştır. na getirdiği değişimleri, “çürüme”, “bozul-
1980’de, özellikle 24 Ocak Kararlarıyla ma”, “yozlaşma”, “ahlaksızlaşma” olarak
birlikte, feodal ilişkilerin tasfiyesinde çok kendi siyasetinin merkezine oturtmuştur. Bu
büyük gelişmeler ortaya çıkmıştır. Bu süreç- partiler, bir yandan yukardan aşağıya geli-
te kırdan kente göç olağanüstü boyutlara şen kapitalizmin parçası haline gelirken ve
ulaşmıştır. 1980 yılında yerleşim yerleri ara- 2002’den günümüze kadar bunun bizatihi
32 sında göç eden nüfusun toplam nüfusa ora- yürütücüsü olurken, öte yandan bu gelişme-
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
nin geleneksel toplumsal ve aile ilişkilerin- kendilerine karşı olarak ortaya çıktığının
de yarattığı sonuçlara karşı “manevi değer- propagandasını yaparak, “manevi değerle-
lerin savunucusu” olarak çıkmışlardır. Her rin savunucusu” olarak kendini gösterebil-
yeni ekonomik kriz geleneksel toplumsal mektedir. AKP, 2008 mortgage kriziyle bir
ilişkileri daha da bozarken, geleneksel iliş- kez daha yoğunlaşan yoksullaşma ve mülk-
kilerin savunucusu olarak kendilerini sunan süzleşme koşullarında ortaya çıkan “mane-
“islamcılar” daha da güçlenmişlerdir. vi değerlerin bozulması” ve buna karşı du-
Bu nedenle, 1982 bankerlik olayı, 1994 yulan tepkiyi örgütleyerek “milli nizam”ı yer-
Şubat krizi, 1999 ve 2001 Şubat krizi ve ni- leştirme konusunda daha ileri adımlar ata-
hayetinde 2008 krizi, ne ölçüde geleneksel bilmektedir.
ilişkileri tahrip etmişse, o ölçüde “islamcı- Bugün AKP’nin yasallaştırmaya başladı-
ların” yükselişini getirmiştir. ğı “milli nizam”, bir yanıyla Anadolu’daki
2010 yılında bir kez daha “yozlaşma”dan, toplumsal dönüşümden beslenirken, bir ya-
“alkolizm”den, “fuhuş”tan söz ediliyorsa, nıyla da “toplu konutlar”da oturan “kredi
bunun temelinde 2008 mortgage krizi yat- kartlı yaşam”lardan beslenmektedir. Öte
maktadır. yandan kendi iktidarlarıyla geliştirdikleri dı-
“Sol”un (legalist soldan düzen soluna şa bağımlı kapitalizmin “kötülükleri”ni, üs-
kadar tüm “sol”), tarikatların (“cemaat”in) tü örtük “anti-amerikan” ve “anti-semitist”
her ekonomik kriz sonrasında daha da güç- söylemlerle bertaraf edebilmektedir.
lenmesi karşısında eli kolu bağlı kalmıştır. Sorun, dış dinamikle gelişen kapitaliz-
Elden gelen tek şey, legalist solun bir bölü- min feodal ilişkileri tasfiye etmesi, “manevi
münün yaptığı gibi, bazı “varoşlar”da “ma- değerleri”, yani feodal değerleri yok etme-
nevi değerlerin bozulması”na, “fuhuşa”, “al- si değildir. Bunlar, şu ya da bu biçimde tas-
kolizme” ve “uyuşturucuya” karşı “kampan- fiye olmaya mahkumdurlar. Bu feodal de-
yalar” düzenlemekten ibarettir. Bu da, tari- ğerleri yapay olarak yaşatan ve vareden bi-
katların güçlenmesine yol açan söylemin zatihi emperyalizmin kendisidir. Bugün AKP
benimsenmesi sonucunu doğurmuştur. iktidarı, bir yandan feodal tefeci-tüccar ser-
Herkesin bilebileceği gibi, yaşanılan top- mayesi ile emperyalizm arasındaki ittifakın
lumsal ve ailesel sorunların temelinde ka- sürdürücüsü olurken, diğer yandan gelişen
pitalizmin dışa bağımlı, dış dinamikle geliş- kapitalizmin ortaya çıkardığı toplumsal tep-
tirilmesi yatmaktadır. Düne kadar emperya- kileri “feodal ideolojiler”le pasifize etmenin
lizm-işbirlikçi burjuvazi ikilisinin dışladığı fe- bir aracı durumundadır. Toplumun önemli
odal kalıntılar, bugün bu ikilinin müttefiki bir bölümünün “muhafazakarlaşması”, da-
durumuna gelmiştir. Dün tasfiye olan feodal ha tam ifadeyle “muhafazakarlaştırılması”,
kalıntıların kapitalizme karşı “tepki”sini ifa- yukardan aşağıya gelişen kapitalizme karşı
de eden Erbakan hareketi, artık bu gelişme- duyulan tepkinin olağanüstü boyutlara ulaş-
nin öznesi durumundadır. Ama bu durum tığının da bir ifadesidir. Bu nedenle bugün
teşhir edilemediğinden, AKP iktidarı, sanki yapılması gereken şey, “yozlaşmaya karşı
iktidar değilmişçesine, kapitalizmin dış di- mücadele” sloganları atarak “birahanelere”
namikle gelişmesinin yeni “aktörü” değil- karşı savaş ilan etmek değil, AKP iktidarının
mişçesine hareket edebilmektedir. AKP, bu ikiyüzlülüğünü teşhir etmek ve yukardan
“manevi değerler”in bozulmasına yol açan aşağıya gelişen kapitalizmin niteliğini geniş
tüm gelişmelerin kendilerinin dışında ve kitlelere anlatmaktır.
33
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
Muhafazakarlaşma
36
Ocak-Şubat 2011 KURTULUŞ CEPHESİ
Mekteb-i Sultani’nin
Aristokratları
Portekiz’i 36 yıl yöneten diktatör Salazar’- lerce Galatasaray taraftarı ilk lig maçında
ın, “futbol olmasaydı ben Portekiz’i yönete- kendi takımlarını desteklemekten başka bir
mezdim” deyişini hemen herkes bilir. Sala- şey yapmadılar. Bir kez daha futbol, siyaset-
zar’ın bu sözü, profesyonel futbolun nasıl si- ten arındırılmış “arena” olarak kaldı. Çünkü
yasetin bir aracı olarak kullanıldığının tipik “mektepli” aristokrat “kongre üyeleri”, sihir-
bir ifadesidir. li bir değnek değmişçesine sahneden çekil-
Futbol, profesyonel futbol, geniş halk kit- mişti.
lelerinin politikadan uzak tutulmasının, top- Bu aristokrat “kongre üyeleri”ne bağla-
lumsal sorunlar karşısında duyarsız kalma- nan umutların boş çıkmasının doğru anla-
larının sağlanmasının bir aracı olmuştur. şılabilmesi için, futbolun toplumsal işlevine
Tıpkı din gibi, futbol da halk kitlelerinin olduğu kadar Galatasaray kulübünün “aris-
“afyonu”dur. Kimi psikologların ve sosyolog- tokrat”larının ne olduğuna bakmak gere-
ların söylemiyle, futbol, günlük yaşamın ya- kir.
rattığı “stres”lerin atıldığı, “deşarj” olunan Galatasaray, İstanbul “dükalığı”nın (işbir-
bir gösteridir. Futbol statları, kimileri için bir likçi-tekelci burjuvazinin despotik egemen-
eğlence mekanı, kimileri için boş zamanla- liğini simgeleyen bir terim) “spor” kulübü-
rın geçirildiği “mabet”tir. “Taraftar”, “ne sağ- dür. Temelde hıristiyan devşirmelerin (en-
cıdır, ne solcudur”, sadece futbolcudur. derun) eğitimini yapan Mekteb-i Sultani’ye
İşte bu depolitizasyon aracı, bu “psiko- dayanır. Mekteb-i Sultani, 19. yüzyılın ikinci
lojik terapi” alanı, Galatasaray futbol kulü- yarısında, saray bürokratlarını yetiştirmek
bünün “yeni mabet”inin açılışında Tayyip için dönemin diplomasi ve ticaret dili olan
Erdoğan’ın “ıslıklı” protestosuyla siyaset Fransızca eğitim yapan bir okula dönüştü-
gündeminde bir süreliğine yer aldı. rülmüştür. Cumhuriyet’le birlikte saltanatın
“Solcu taraftar”, futbola “siyaset karıştı- kaldırılmasına paralel olarak Mekteb-i Sul-
rarak”, futbolun Salazar’ın ifade ettiği asli iş- tani’nin adı değiştirilmiş ve Galatasara Lise-
levinden bir nebze uzaklaştırabildiği için si olmuştur. Bu tarihten itibaren Galatasaray
mutlu oldu. Özellikle “Aslantepe mabedi”- Lisesi, Cumhuriyet Türkiyesi’nin üst düzey
nin açılışındaki Tayyip Erdoğan protestosu- bürokratlarının yetiştirildiği bir okul haline
na Galatasaray’ın aristokrat “kongre üyele- gelmiştir.
rinin” katılmış olması yepyeni umutların Bu tarihsel özelliği nedeniyle, Galatasa-
doğmasına yol açtı. FenerbahCHE, Kartal ray Lisesi “aristokratların okulu” olarak ta-
PenCHE, Tek Yumruk vb. “politik taraftar”, nımlanır. Dolayısıyla Galatasaray “spor ku-
“ıslıklı protesto”nun dalga dalga yayılacağı lübü” de, “aristokrat spor kulübü” olarak
umutlarına kapıldı. Hızla Galatasaray’ın ye- anılır.*
ni “mabet”inde yapacağı ilk maç için hazır-
lık yapmaya giriştiler. Ama beklenen olma- * Osmanlı İmparatorluğu’nda, sözcüğün toplum-
dı. “Aslantepe mabedi”ni dolduran on bin- sal anlamıyla “aristokrat” bir sınıf olmamasına rağ- 37
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2011
E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org
erisyayinlari@kurtuluscephesi.org