Professional Documents
Culture Documents
“Kamusal Alan”
ve
Başörtüsü
Ahmet DEMİRHAN
İçindekiler
Giriş................................................................................................................................................................ 4
Sonuç..........................................................................................................................................................17
SDE ANALİZ
Aralık 2010
Özet
Bu çalışma, son yıllarda “başörtüsü” ile ilişkilendirilmeye çalışılan “kamusal alan” kavramının,
ortaya çıktığı dönemden itibaren ne anlama geldiğini, nasıl tanımlandığını, eleştirilerle bir-
likte nasıl bir dönüşüm geçirdiğini inceliyor. Her ne kadar ortaya çıkışından itibaren çeşitli
eleştirilerle içeriğinin zenginleşmesine şahit olunsa da, toplumun farklı kesimlerinin belirli
bir “vasat”ta birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde olma vasfını hiç bir zaman kaybetme-
diğine dikkat çekerek, “kamusal alan”ın toplumun daha da demokratikleşmesi için toplum
kesimlerinin sürece katılımlarını işaret ettiğini vurguluyor.
Türkiye’de “kamusal alan” kavramının kullanım tarzlarını kısaca değerlendiren çalışma, 10.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, AK Parti’nin iktidara gelmesinin hemen akabinde,
“kamusal alan”ı “başörtüsü” ekseninde tanımlayarak, onu devlet otoritesinin temsil edildiği
bir alana çevirme girişiminin anlamları üzerinde duruyor.
“Kamusal alan”ı özellikle “başörtülü”lerin “görünür” olmaya başladıkları bir “alan” olarak ta-
nımlama çabalarına eleştirel olarak yaklaşan çalışmada, herhangi bir “din” gibi İslam’ın da bir
toplumsal hareket olarak değil “kamusal din” çerçevesinde ele alınmasının “kamusa alan”ı
kavramın içeriğine ve işlevine uygun bir hale sokabileceği vurgulanıyor.
Çalışma, Sezer’in müdahalesiyle dönüşen “kamusal alan” kavramının, devlet otoritesine yas-
lanır bir hale getirilmesi yanında, özellikle yargı bürokrasisinin toplumdaki gücünü arttır-
maya dönük bir veçhesi olduğunu; siyasal partilerin kendilerini ifade etmelerinin önüne ket
vurduğunu ve “başörtüsü”nü bir “hukuk problemi” haline getirdiğini ileri sürüyor.
Neticede “başörtüsü” sorununun “hukuki” yollarla çözülebileceğini; ancak bunu sağlamanın
en önemli aşamasının canlı bir “kamusal alan”ın varlığı olduğunu belirtiyor.
Anahtar Kelimeler: kamusal alan, başörtüsü, kamusal din, temsili kamusallık, demokratik-
leşme, katılım, müzakere, toplumsal vasat.
“Kamusal Alan”
ve Başörtüsü
4
Giriş
Türkiye’de “kamusal alan” kavramının tarihi incelenecek olursa her halde 24
Kasım 2004 tarihini bir dönüm noktası olarak almak gerekir. Bu tarihte, dö-
nemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, “Anayasa’yı resmen yorumla-
maya yetkili tek organ olan Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararları”na atıfta
bulunarak, “Özel alanda özgürlük kapsamına girdiğinde kuşku bulunmayan
başörtüsünün, kamusal alanda kabul edilip edilemeyeceği sorunu Anayasa
Sezer’in “Anayasa Mahkemesi kararlarıyla çözülmüştür” dedi. Sezer, “Toplumun gündeminden
Mahkemesi’nin bir çıkmış bulunan başörtüsünün yeniden sorun durumuna getirilmesinin kimse-
takım kararları”na ye yararı yoktur” cümlesiyle sorunun sadece “resmen” değil, “toplumsal” olarak
gönderme yaparak da çözüldüğünü ifade etti.1 Böylece özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra
ve hatta “toplumun YÖK’ün kurulmasıyla başlayan üniversitelerde “başörtüsü”nün yasaklanması,
gündeminden Ahmet Necdet Sezer’in müdahalesiyle, “kamusal alan”la ilişkilendirmiş oldu.
çıkmış”
bulunduğunu Aslında Sezer, “başörtüsü”nü “kamusal alan” ile ilişkilendirirken iki şey birden
iddia ederek yaptı. Birincisi, daha çok öğrencilerin bir sorunu olarak görülen “başörtüsü ya-
“başörtüsü”nü sağı”, (daha çok eşleri dolayısıyla) kamu görevlilerini ve siyasetçileri de ilgilen-
“kamusal alan”a dirir bir hal aldı. Gerçi özellikle 28 Şubat sürecinde eşi başörtülü bürokratlar
bağlaması, AK ya da kamu görevlileri, bir biçimde cezalandırılmışlardı; ancak bu cezalandır-
Parti’nin iktidara ma, hep başka gerekçeler öne sürülerek gerçekleştirilmişti. Sezer’e kadar “ba-
geldiği 3 Kasım şörtüsü” yasağının öğrenciler dışında doğrudan muhatabı olmamıştı. Fazilet
2002 seçimlerinden Partisi’nden milletvekili seçilerek Meclis’e giren Merve Kavakçı’nın Meclis’ten
yaklaşık 20 gün atılması buna bir istisna gibi görülse de, o zaman Kavakçı “kamusal alan” değil
sonraya denk “kılık-kıyafet” öne sürülerek böyle bir muameleye muhatap olmuştu ve dö-
geliyor. nemin Başbakanı Bülent Ecevit, “atın bu kadını dışarı” diye bitirdiği o meşhur
konuşmasında bile, “Türkiye’de hanımların giyim kuşamına, başörtüsüne özel
yaşamlarında hiç kimse karışmıyor. Ancak burası hiç kimsenin özel yaşam me-
kanı değildir” dese de “kamusal alan”a atıfta bulunmamıştı.
SDE Analiz
Sezer’in “Anayasa Mahkemesi’nin bir takım kararları”na gönderme yapa-
rak ve hatta “toplumun gündeminden çıkmış” bulunduğunu iddia ederek
“başörtüsü”nü “kamusal alan”a bağlaması, AK Parti’nin iktidara geldiği 3 Kasım
2002 seçimlerinden yaklaşık 20 gün sonraya denk geliyor. Sezer’in sözkonusu “Kamusal Alan”
konuşmasını yapmasından üç gün önce, 21 Kasım’da ise, iktidarı devralan AK ve Başörtüsü
Parti’nin çoğunluk oylarıyla Meclis Başkanlığı’na seçilen Bülent Arınç, bir NATO 5
toplantısına katılmak için Prag’a giden Sezer’i başörtülü eşiyle birlikte uğur-
lamış; şimdiye kadar Cumhurbaşkanlarının uğurlanma törenlerinde TBMM
Başkanlarının eşlerinin de bulunduğunu hatırlatarak, törene eşsiz katılmayı
Cumhurbaşkanı’na “hakaret” sayacağını ifade etmişti.
Ancak medyada “protokolde türban” konulu tartışmalar yoğunlaşırken,
Sezer’in, yıl içinde TBMM Başkanı sıfatıyla Bülent Arınç’ın verdiği iki ayrı resep-
siyona katılmadığı görüldü. Bunlardan ilki, Ulusal Egemenlik Bayramı vesile-
siyle, Arınç’ın 23 Nisan 2003’te ve diğeri de TBMM’nin yeni yasama yılına baş-
lamasıyla dolayısıyla 1 Ekim 2003’te Meclis’te verdiği “resepsiyon” davetleriydi.
Sezer’in resepsiyonlara katılmamasının “gerekçesi” 29 Ekim 2003’te Cumhuri-
yet Bayramı vesilesi ile Çankaya Köşkü’nde düzenlenen resepsiyonun daveti-
yelerinde ortaya çıktı: Sezer, özellikle milletvekilleri için, iki türlü davetiye gön-
derdi: AK Partili eşi başörtülü milletvekilleri için “eşsiz”, eşi başörtülü olmayan
milletvekilleri için de “eşli” davetiye. Bunu da 24 Kasım 2002’deki konuşmasın-
da ifadesini bulan “yorum”unu tekrar ederek “Çankaya’nın kamusal alan” olma- Sezer’in
sına bağladı ve Çankaya Köşkü’ne başörtülülerin giremeyeceğini ifade etti.2 müdahalesiyle
birlikte ortaya çıkan
Böylece Sezer’in bu müdahalesiyle, 12 Eylül ve YÖK ile birlikte “çağdaş kıyafet
dikkat çekici husus,
zorunluluğu” olarak açıklanan “başörtüsü” meselesi, kapsamı genişletilerek,
“kamusal alan”ın
“kamusal alan” etrafında sorunsallaştırılmaya başlandı.
tarifini Anayasa’ya
Sezer’in müdahalesiyle birlikte ortaya çıkan ikinci dikkat çekici husus, “kamu- bağlama girişimidir.
sal alan”ın tarifini Anayasa’ya bağlama girişimidir. Her ne kadar Sezer, “kamu- Her ne kadar Sezer,
sal alan”a dair bir tanım sunmasa da, “Anayasa Mahkemesi’nin kararı”na atıfta “kamusal alan”a dair
bulunması, onun Anayasa’dan çıkarsanan bir alan olduğu izlenimi veriyordu. bir tanım sunmasa
Ancak, bu da doğrudan Sezer’in kendi müdahalesi sonucu oluşan bir izlenim- da, “Anayasa
di. Çünkü Sezer muhtemelen kendisinin Anayasa Mahkemesi üyeliği sırasında, Mahkemesi’nin
1990 yılında, YÖK yönetmenliğinde “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kararı”na atıfta
kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” şeklinde yapı- bulunması, onun
lan bir kanun değişikliğin Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi üzerine alınan Anayasa’dan
kararı kastetmekteydi. çıkarsanan bir alan
Ancak Anayasa Mahkemesi, iptal istemiyle yapılan başvurunun aleyhinde ka- olduğu izlenimi
rar vermiş ve değişikliği Anayasa’ya uygun bulmuştu. Tuhaf olanı, bir yıl kadar veriyordu.
sonra, 1991’de başvurunun reddine dair açıkladığı “gerekçeli kararı”nda, deği-
şikliğin nasıl anlaşılması gerektiğine dair bir “yorum”a gitmesi ve Anayasa’ya
uygun olduğunu belirttiği üniversitelerde kılık ve kıyafeti serbest bırakan dü- SDE Analiz
zenlemeye, düzenlemede olmamasına rağmen, “çağdaş kıyafet ve görünüme
ters düşen dinsel nitelikli kılık ve kıyafetin serbest bırakılmasını öngörmeyen”
diye kayıt düşmesiydi.
“Kamusal Alan” Daha da tuhaf olanı ise, o dönemde Anayasa Mahkemesi üyesi olan Sezer, bu
ve Başörtüsü sınırlayıcı yorum yönteminin başörtüsünü yasaklamaya yetmeyeceğini ve ya-
6 sak için düzenlemenin iptal edilmesi gerektiğini ifade ederek, Mahkeme’nin
kararına muhalefet etmesiydi. Dolayısıyla Sezer’in Anayasa Mahkemesi’nin
kararıyla çözüldüğünü söylediği “başörtüsü” sorunu, aslında, kendi yorumuna
göre çözülmemişti.
Öte yandan, ne 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel döneminde ve ne de Ah-
met Necdet Sezer’in göreve geldiği ilk yıllarda, Cumhuriyet resepsiyonlarında
olsun diğer resmi merasimlerde olsun, “başörtülü konuklar” sorun teşkil etme-
mişti. Öyleyse sorunun AK Parti’nin iktidarıyla birlikte başlaması, bu anlamda
dikkat çekici.
Burada, bu ve benzeri meseleler etrafında “kamusal alan”ın ne olduğu soru-
suna cevap ararken, öncelikle kavramın ortaya çıkışından itibaren kazandığı
anlamlar üzerinde durulacak; akabinde Türkiye’de “kamusal alan”ın oluşumu-
na dair düşünceler ele alınacak. Bu çerçevede Sezer sonrası kavramın kullanılış
Türkiye’de
biçimi, “kamusal alan” kavramının yapısal ve tarihsel oluşumu açısından de-
“kamusal alan”a
ğerlendirilecek ve eleştirilecek. Sonuçta, “başörtüsü”nün “kamusal alan” bağ-
dair tartışmalara
lamında “yeri”nin olup olmadığı sorusuna cevap bulunmaya çalışılacak.
bakıldığında onun
“ne” olduğundan
çok “neresi” olduğu “Kamusal Alan” Nedir?
sorusunun daha çok Türkiye’de “kamusal alan”a dair tartışmalara bakıldığında onun “ne” olduğun-
önplana çıktığını dan çok “neresi” olduğu sorusunun daha çok önplana çıktığını müşahede
müşahede ediyoruz. ediyoruz. Elbette “kamusal alan” bir “alan”; ancak “alan” ifadesi, sınırları belirli
Elbette “kamusal “mekânsal” bir içerikten ziyade bir “vasat”ı; “kamu”nun etkileşim içinde olduğu
alan” bir “alan”; ancak bir “vasıta”yı işaret ediyor.3 Bu açıdan “kamusal alan” aslında bir metafor; dahası
“alan” ifadesi, sınırları bir soyutlama. Şimdilerde “basın” için kullandığımız, ancak daha çok “araçlar”,
belirli “mekânsal” bir “vasıtalar”, “ortamlar” anlamlarına da gelen bir “medya” ortamı “kamusal alan”.
içerikten ziyade bir Zaten “kamusal alan”ın tarihsel olarak ortaya çıkışına vesile olan “vasat” da,
“vasat”ı; kamu”nun öncelikle, fikirlerin değiş-tokuş edildiği ortamlar oldu. Kavramın fikir babası
etkileşim içinde olan Jürgen Habermas’ın bundan 40 yıl kadar önce yayınladığı Kamusal Alanın
olduğu bir “vasıta”yı Yapısal Dönüşümü adlı kitabı, öncelikle böyle bir “vasat”ın hangi koşullarda ve
işaret ediyor. nasıl ortaya çıktığını ve hangi “yapısal” dönüşümlerden geçtiğini analiz eden
bir çalışma.4 Yine de “kamusal alan” medyanın sunduğu imkânlardan daha faz-
lasını işaret eden bir “vasat” olarak kullanılan bir terim.
SDE Analiz Habermas’ın “kamusal alan”ı tasarlamasında bir yanıyla tarihsel ve diğer ya-
nıyla da yapısal unsurlar önem arzeder. Tarihsel unsurlar, modern toplumla-
rın arefesinde, sarayın, soyluların ve kilisenin halk önünde bir takım işaretler,
armalar, kılık-kıyafet ya da retoriksel araçlar vasıtasıyla temsil edilmesine da-
yalı “temsili bir kamusallık”ın dönüşümünü içerir. Orta Çağlar’a ait bu “temsi- “Kamusal Alan”
li kamusallık”ta “kamu”, otoriteyi temsil eden bünyedir; bunun karşısında ise ve Başörtüsü
temsilin nesnesi olan yığınlar yer alır. “Temsiliyet” bu yığını içine almayacak bir 7
tarzda, ama onların “önünde” gerçekleşir.
Türkiye’de “kamusal alan” kavramının kullanım biçimlerinde ziyadesiyle önp-
landa yer aldığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz, ancak Batı’da modern döne-
min başlangıcında yapısal olarak değişen “temsili kamusallık”taki bu dönüşü-
mü Habermas, iki farklı gelişimi birbirlerine paralel olarak kurgulayarak anlam-
landırmaya çalışır. Bir yandan, somut bir “otorite”nin belirli bir “düzen” içinde
kendisini daimi olarak kurumsallaştırdığı bir dönüşüm vardır: bu dönüşüm
içinde kamu maliyesi, mülki idare, parlamento ve benzeri aygıtlar biçimlen-
meye ve soyut anlamlar kazanmaya başlamıştır. Ancak bunu, kendisini parça-
layarak, kendisi için de bir özel alan yaratarak başarabilmiştir. Ancak bunların
müşahhas ve keyfiyete dayalı bir bünyeyi işaret eder bir halden soyut, sınırları
ve işlevleri belirli bir “sistem”e evrilmelerinde alttan gelen tazyiklerin de payı Burjuva kesimini
vardır. oluşturan unsurlar,
Diğer yandan ise, bu tazyiklerin en belirgin unsurları olarak, pazarların geliş- “özerk bir özel alan”
mesi ve yaygınlaşmasıyla sermaye birikimi sağlamaya başlayan kentli sınıf- oluşturarak daha
ların kendi özel çıkarlarının peşinde koşabilecekleri ilişkiler ağı da kendisini evvelden “ev”in ya
göstermeye başlamıştır. Burjuva kesimini oluşturan bu unsurlar, “özerk bir özel da “aile”nin sahası
alan” oluşturarak kendi örgütlenme tarzlarını geliştirmişler ve daha evvelden olarak tasarlanan
“ev”in ya da “aile”nin sahası olarak tasarlanan bu “özel” ağlarını alenileştirmeye
bu “özel” ağlarını
ve “kamu”nun ilgi alanı kılmaya başlamışlardır. Böylece “kamu otoritesi” ola-
“kamu”nun ilgi
alanı kılmaya
rak kurumsallaşan bir otoritenin işleyişini dengeleyecek bir toplumsal meka-
başlamışlardır.
nizmanın oluşmasını sağlamışlardır. Dolayısıyla bugün kullanılan anlamıyla
Böylece “kamu
“kamu”, biraz da “özel” denilen alanların genişlemesiyle oluşmuştur.
otoritesi” olarak
Pazar ilişkilerinin gelişmesiyle şekillenen bu yeni “kamusallığa” paralel olarak kurumsallaşan bir
ortaya çıkan ikinci gelişim, böylesi bir “kamu”nun iletişim ve etkileşim alanını otoritenin işleyişini
belirleyen aygıtların belirmesidir. Öncelikle pazarlarda dolaşan mallarla bir- dengeleyecek
likte haber de dolaşıma sokulmuş ve bir iletişim mekanizması olarak basının bir toplumsal
nüveleri atılmıştır. Kentli sınıf “kamu erki”nin de denetimine almaya çalıştığı mekanizmanın
basın aygıtlarına hızlı bir biçimde sahiplenirken diğer yandan da kent ortamla- oluşmasını
rında beliren, kültürel ve edebi ortamlar olarak salon ve kafelerdeki birikimi de sağlamışlardır.
arkasına almayı başarabilmiştir. Böylece bir yandan basın aygıtlarını ve diğer
yandan da özellikle kültürel ortamlardaki aydınlanmacı fikirleri dolaşıma sok-
ma becerisini gösterebilmiş ve “kamusal alan”ın politik bir çehre kazanmasına
yol açmıştır. SDE Analiz
İlk eksende 80’le birlikte “dil”de yaşanan dönüşümleri, mahremiyet ile bunun
ifade ediliş biçimlerini, “konuşan Türkiye” gibi ifadelerle sunulan medyatik
tartışmaları, popüler kültür ürünlerinin kamusallık üzerine etkilerini ve ben-
zeri gelişmeleri çözümlemeye çalışır. “Kamusal alan”da yer eden “ses”lerin,
“imajlar”ın ya da “söylemler”in eleştirisine odaklanan bu tür çalışmalar, aslında
kısa erimlidir; tarihsel bir gelişim çizgisini izlemek yerine toplumda yeni gö-
rülmeye başlanan şekillenmeleri temel alır ve her halükarda “kamusal alan”
tartışmalarına doğrudan katılmasa bile dolaylı olarak katkıda bulunabilecek
okumalara girişir.10
İkinci eksende yer alan çalışmalar ise, ilki gibi toplumdaki son gelişmelere
odaklansa dahi, belirli bir tarihsel döneme yayılan ya da kıyaslama içeren çö-
zümlemelere girişir. Özellikle Cumhuriyet sonrası “kamu”nun aldığı biçimleri
değerlendirerek “kamusal alan”ın tarihsel gelişim çizgilerini sunmaya gayret Göle, Türkiye’de
eder. Bu çalışmalarda Habermas ve onun etrafında gelişen “kamusal alan” tar- “kamusal
tışmalarının etkisi ağırlıklı olarak hissedilmekle birlikte, ilk eksendeki çalışma- alan”ın ülkeyi
ların dar bir ölçekte görmeye çalıştıkları bir manzarayı daha çok Batılılaşma ve modernleştirenler
modernleşme tarihi çizgisine yerleştirerek çözümlemeye çalışırlar.11 tarafından
oluşturulduğunu
Bu iki eksendeki çalışmaların genelinin akademik yönelimli olduğunu söyle-
ileri sürer. Ona
mek mümkündür.
göre, bu “kamusal
Bu noktada “kamusal alan” kavrayışının odağına “kadın”ı ve “başörtüsü”nün alan”, Habermas’ın
toplumda “görünür” olmaya başlamasını yerleştirdiği için Nilüfer Göle’nin tezinde olduğu gibi
Türkiye’de “kamusal alan”ın oluşumuna dair görüşlerine ayrı bir yer açmak “burjuva” unsurlara
gerekmektedir.12 Göle, özellikle Habermas’ın “kamusal alan” kavramına yö- dayalı olmak yerine
neltilen eleştirilere ve alternatif “kamusal alan” arayışlarına yaslanan tezinde, “Aydınlanmacı
Türkiye’de “kamusal alan”ın ülkeyi modernleştirenler tarafından oluşturuldu- seçkinler”in
ğunu ileri sürer. Ona göre, bu “kamusal alan”, Habermas’ın tezinde olduğu gibi ideallerini taşır ve
“burjuva” unsurlara dayalı olmak yerine “Aydınlanmacı seçkinler”in ideallerini “liberal” olmak
taşır ve “liberal” olmak yerine “devlet otoritesi” altında gelişir. “Homojen”dir ve yerine “devlet
“laik kurallar” tarafından belirlenmiştir. Seçkinlerin modernist pratiklerini ve otoritesi” altında
yaşam biçimlerini içerir. gelişir.
SDE Analiz