You are on page 1of 6

FOUCAULT/DA ŞİDDET VE İKTİDAR

Ferda Keskin

Focault'nun düşüncesinde önemli bir eksen değişikliğini belirleyen ve 'ilk kitabım'


olarak tanımladığı Hapishaneniıı Doğuşu,' Fransa kralı xv. Louis'yi bıçakladığı için
175Tde ölüm cezasına çarptırılan Darniens'in cezasının infazını betimleyen ayrıntılarla
açılır. İlk okumada bu betimlemenin şaşırtıcı hatta dehşet verici olmasının nedeni ise ya-
zarın ayrıntılara bu kadar uzun yer vermesi değil, betimlenen infaz yönteminin ta ken-
disidir. Mahkemenin kararına göre Damierıs'in bedenin çeşitli yerlerinden kızgın maşa-
larla et kopartılacak; bıçağı tutan eli sülfürle yakılacak; et kopartılan yerlere eritilmiş
kurşun, kızgın yağ, yanar halde reçine, birlikte erimiş balmumu ve sülfür dökülecek;
daha sonra vücudu atlarla çekilerek parçalanacak. parçalar yakılıp kül haline getirilecek
ve son olarak da küller rüzgara savrulacaktır. Üstelik bütün bu işkencelerin uygulanma-
Si bazı zorluklar yüzünden öngörülenden çok daha uzun ve acı verici olur.s Böylesi ay-
rıntılı bir şiddet betimlemesinin bir felsefe kitabı için alışılmadık bir başlangıç olduğu
açık. Ancak bu kitapla birlikte Foucault'nun düşüncesinde meydana gelen eksen deği-
şikliği göz önüne alındığında çıplak şiddete ayırdığı yerin anlamı ortaya çıkıyor.
Burada betimlenen infazın tanımsız ve rasgele seçilmiş bir şiddet sahnesi değil,
monarşik hukuka göre bir cezalandırma örneği olduğunu vurgulamak gerekiyor. Üste-
lik hükümranın varlığına kastederek. yani iktidarın ta kendisine karşı işlenmiş bir suçun
cezalandırılması. Foucault'ya göre 19. Yüzyıla kadar ciddi her ceza bir işkence, şiddete
dayanan bedensel bir cezalandırma içermiştir. İşkence hem bir yasal sorgulama yöntemi
hem de bir infaz yöntemi olarak suçun hakikatinin ortaya çıkarılmasında ve bu hakika-
tin infazı izleyenler tarafından suçlunun bedeninde tanınmasında kullanılmıştır. Ancak
1 F. Ewald, "Anatomie et corps politiques", Critinue, n.343 (Aralık 1975), (s.1228).
2 M. Foucault, Surueiller et pınıir, Gallimard, Paris, 1975, (s. 9-11).

COGİTO, Kış-BAHAR '96 117


Ferda Keskiıı

bunun ötesinde halka açık olarak yapılan işkence ve infazın, yani suçluya uygulanan
şiddetin, yasal işlevi yanında bir de siyasi işlevi vardır: 'işkencenin 'aşırılıklarında' tüm
bir iktidar ekonomisi" gizlidir.3
Foucault, Klasik çağ olarak adlandırdığı (yaklaşık olarak 17. yüzyılın ortasından 18.
yüzyılın sonuna kadar uzanan) ve aşağı yukarı monarşi kurumuyla örtüşen dönemin
hukuk anlayışına göre yasaya karşı işlenen suçun, niteliği ve hedefi ne olursa olsun, as-
lında hükümrana karşı işlenmiş olarak kabul edildiğini söylüyor. Yasa hükümranının
iradesiyle özdeş olduğu ve yasanın gücü hükürnrarun gücü olduğu için suç hükümrana
hem kişisel hem de fizikselolarak saldırmış oluyor. Dolayısıyla halka açık olarak yapı-
lan infaz suçun iktidara verdiği zararın onarılması ve iktidarın üstünlüğünü n olumlan-
ması anlamına geliyor. Böylece infaz ve bedensel işkencenin törenselliğinin önemi de or-
taya çıkıyor, çünkü bu tören hükümrarıın yasaya güç veren iktidarının herkes tarafın-
dan görülmesini ve tanınmasını sağlıyor. Yani Klasik çağda işkencenin ve şiddetin yasal
pratiklerde bu kadar güçlü bir yer tutmasının nedeni, yasal süreçlerde hakikati ortaya
çıkarmak üzere kullanılmasından öte, iktidarın işleyişini gösteren siyasal bir işlem olma-
S1.4 Foucault'nun bu çözümlemesinin altında yatan ve aslında düşüncesinde sözünü etti-
ğimiz eksen değişikliğine işaret eden yepyeni bir iktidar çözümlemesi var.
Foucault'ya göre Klasik çağda, suçun şiddet yoluyla ve halka açık olarak cezalandı-
rılmasını mümkün kılan, hükümranın ve temsil ettiği iktidarın sahip olduğu bir ayrıca-
lıktır. Bu ayrıcalık, yaşam ve ölüm üzerine karar verebilme ayrıcalığıdır. Her ne kadar
bu çağda iktidarın işleyişi her zaman mutlak ve koşulsuz olmasa da hükümran. kendisi-
ne karşı gelen ve yasalarını çiğneyen birinin varlığında, iktidarını doğrudan doğruya
onun yaşamını elinden almak üzere kullanabilir. İktidarın bu özel hakkı meşru olarak
kendinde görmesi ise, Batı siyasetinde yeni bir hukuksal varlık olarak hükümranın orta-
ya çıkmasıyla doğrudan doğruya ilintilidir. Hükumrarun iradesiyle özdeş olan bu yeni
hukuk biçimini tarihsel bir toplum biçimine bağlamak gerekir. Bu toplum biçiminde ik-
tidar temelde bir tasarruf areıcı olarak işler: iktidar bir el koyma hakkıdır. Uyruğundaki-
lerin varlığına, ürettiklerine. emeklerine ve hatta kanlarına; yani nesnelere, zamana, be-
denlere ve nihai olarak yaşamın kendisine el koyar.> Bu hukuk biçiminin ortaya çıkması,
Foucault'ya göre Batı siyaset felsefesinin iktidar çözümlemelerini de günümüze kadar
koşullandırmıştır. Foucault bu iktidar çözümlemelerinin hukuksal-söylemsel (juridico-
discursive) olarak adlandırılabilecek bir modele indirgenebileceğini söylüyor. Bu model
iktidarı bir hükümranlık, yasa ve yasaklama sistemi içinde tasarımlar. Monarşi ve onu
izleyen devlet gibi, Ortaçağda gelişen iktidar kurumları dağınık feodal iktidar odakları
arasındaki mücadelelere son verebilecek bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu kurumlar,
farklı ve birbirine karşıt talepleri aşan bir hukuk ilkesi gibi işlemiş, birleştirici bir düzen
oluşturmuş, iradelerini yasayla özdeşleştirrniş ve yasaklama mekanizmalarıyla hareket
etmişlerdir. Böylece, Batı monarşileri birer yasa dizgesi olarak kurulmuş ve iktidar me-
kanizmaları hep yasa biçiminde işlemiştir. O zamandan beri, hukuksal alanı monarşi
kurumundan ayırmak ve siyasal alanı hukuksal alandan kurtarmak için harcanan bütün
çabalara karşın, Batı toplumlarında iktidar bu sistem içinde tasarırnlanmaktan kurtula-
mamışnr.e l S. ve 19. yüzyıllarda geliştirilen siyasal eleştiriler ise, yine monarşinin gelişi-
mine eşlik eden hukuksal düşünce biçiminden yararlanmıştır. Eleştiri ya iktidarın hü-
kümran tarafından istismar edilmesine karşı ve bir hukuk sistemi adına ya da başka

3 A.g.e., (5.39).
4 A.g.e., (s.51-58).
S La v%nlt! de snvoir: Histoire de In sex/Ulfile, V.I. Gallimard, Paris, 1976, (s. 177-179),
6 a.g.e., (s. 113-120).

118 COGİTO, KıŞ-BAHAR '96


Foucault'da Şiddet ve İktidar

baskıcı siyasi kurumlara karşı yapılmış ve iktidarın temel bir hukuksallık çerçevesinde
işlemesi gerektiğini savunmuştur. Bu modele göre iktidar özünde olumsuzdur: hayır
der, reddeder, dışlar gizler; yasa dayatır, düzen getirir ve kurallarla işler; iktidar yasak-
lar ve cezayla tehdit eder; iktidar sansür uygular?
Öte yandan, 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren halka açık infazlara ve işkence-
ye karşı çıkışların ciddi biçimde arttığını gözlemler Foucault. Reform hareketi olarak
adlandırılan ve hükümlünün 'insanlığı'na duyulması gereken bir saygı temelinde dile
getirilen bedensel işkenceden arındırılmış cezalandırma, yani şiddetin dışlanması tale-
bi, aynı zamanda Foucault'ya göre iktidarın cezalandırma alanına getirilmiş bir yasal sı-
nırdır. Böylece 'insan' aynı zamanda iktidarın sınırı haline gelir. Tam bu noktada Fo-
ucault, işkenceye gösterilen tepkinin ve cezanın insani olması konusundaki ısrarın ne-
denlerini sorar. Cezanın 'ölçü'suniın 'insanlık' olması gerektiği ilkesinin anlamı nedir?8
Bu sorunun cevabı ancak reform hareketi tarihsel bir süreç içine oturtulduğunda verile-
bilir. Bu süreçte suçlar giderek daha az şiddet içerir hale gelmiş, buna karşılık cezalar
yumuşamıştır. Ancak bunun bedeli iktidarın topluma çok daha güçlü ve derin bir mü-
dahalesidir.
Foucault'ya göre 17. yüzyılın sonundan itibaren şiddet ağırlıklı suçlar giderek yer-
lerini mülkiyete karşı işlenen suçlara bırakmıştır. Ancak bu geçiş aslında daha karmaşık
bir mekanizmanın bir parçasıdır. Bu mekanizma "maddi üretimin gelişmesini, servetin
artrnasıru, mülkiyet ilişkilerine daha yüksek bir hukuksal ve ahlaki değer verilmesini,
daha titiz gözetim yöntemlerini, ve daha etkili istihbarat edinme tekniklerini" içerir: ya-
sadışı pratiklerde meydana gelen değişim, cezalandırma pratiklerindeki bir yaygınlaş-
ma ve titizliğin karşılığıdır. Cezalandırma tekniklerindeki bu yaygınlaşma ve titizlik ise
artık bireylerin günlük yaşamını çerçevelendirmeyi hedefleyen iktidar mekanizmaları-
nın kendini yeniden ayarlama çabasıdır.? Bu anlamda reform hareketiyle birlikte ortaya

ıı
çıkan aslında cezalandırılacak hükümlünün insanlığına yeni yeni duyulan bir saygı de-
ğil, daha ayrıntılı bir toplumsal ceza haritasıdır. Ceza hukukundaki reform, cezalandı-
ran iktidarı daha düzenli, daha etkili, daha kalıcı hale getirmek için hazırlanmış bir stra-
tejidir. Reform hareketinin gerçek amacı aslında "yasadışılıklann cezalandırılmasını ve
bastırılmasını düzenli ve rum toplumu kapsayan bir işlev haline getirmek; daha az ceza-
landırmaktan çok daha iyi cezalandırmak; belki daha az sert, ancak daha evrensel ve da-
ha sorunlu bir biçimde cezalandırmak; cezayı veren ve uygulayan iktidarı toplumsal
gövdeye daha derinlemesine yerleştirmektir." Dolayısıyla, reformun doğuşu yeni bir
duyarlılık değil, suçla ilgili yeni bir iktidar politikası bağlamında olmuştur.t?
18. yüzyılın sonuna gelindiğinde cezalandırma artık, monarşik hukukta olduğu gi-
bi, izleyenleri dehşete düşürecek bir hükümranlık töreni, bir şiddet gösterisi değildir.
Tersine, giderek gizlilik gerektiren ve işlevleri, kuralları, teknikleri açısından özerk yeni
bir cezalandırma biçimi benimsenmeye başlamıştır. Bu yeni cezalandırma biçiminin te-
melini hapishane oluşturur. Kuşkusuz hapishane tarihselolarak ilk kez bu dönemde or-
taya çıkmamıştır. Ancak kullanılış amacı ve biçimi açısından yepyeni bir işlev edinmiş-
tir Foucault'ya göre. Cezanın müdahale amacı artık suçun hakikatini ortaya çıkarmak ve
hükümranın iktidarına verdiği zararı, izleyenıerin gözünde, bedensel işkenceyle onar-
mak değildir. Müdahalenin alanı bireyin davranış biçimleri; amacı ise bu davranış bi-
çimlerinin ıslah edilmesidir. Bu müdahale biçiminin kullandığı araçlar, düzenli etkinlik-

7 A.g.e., (S. i10-112).


8 Sıırveiller el punir, (s.76-77).
9 A.g.e. (s.80).
10 A.g.e., (5.84).

COGİTO, KıŞ-BAHAR '96


Ferda Keskin

Öğrenci ayaklanmalan, 1995 kışı, Fransa. (Sipa Press)

120 COGİTO, KıŞ-BAHAR '96


Foucault'da Şiddet ve İktidar

ler, orta çalışma, sessizlik, saygı ve iyi alışkanlıklardır. Amaç itaatkar. kurallara, düzene
ve kendini kuşatan otoriteye boyun eğmiş ve bu otoriteyi içselleştirmiş bir birey yarar-
maktadır.u Kuşkusuz, burada sorulması gereken ve Foucault'nun da sorduğu soru, ce-
zalandırma biçiminde meydana gelen bu köklü değişimin nedenleridir.
Bu değişimin nedeni Foucault'ya göre doğrudan doğruya, lB. yüzyıldan itibaren
Batı toplumlarına hakim olan yeni bir iktidar biçimidir. Yukarda sözünü ettiğimiz hu-
kuksal-söylemsel model bu yeni iktidar biçimini görmek ve çözümlernekten acizdir.
çünkü bu iktidar biçimini ne yasaya indirgeyebiliriz ne de hükümranlık biçiminde anla-
yabiliriz. Toplumsal her ilişkide üretilen ve dolayısıyla her yerde var olan bu iktidarı
herşeyden önce, iktidara sahip olan ve olmayanlar arasındaki bir ilişki olarak değil, bir
güç ilişkileri çokluğu olarak anlamak gerekir. İktidar bu güç ilişkilerinin birbirlerinden
aldığı destek, bu şekilde oluşturdukları zincirleme sistem ya da onları birbirlerinden
ayıran çelişkilerdir. İktidar güç ilişkilerinin içinde yer aldığı stratejilerdir. Bu stratejilerin
kurumsalolarak cisimleşmesi ise, devlet aygıtında. yasada ya da çeşitli toplumsalhege-
monya biçimlerinde ortaya çıkar.ı? Olumsuz ve sınırlayıcı olan ve hükümranın yaşamı
almak veya affetmek hakkıyla belirlenen eski iktidar biçimlerinin tersine, bu yeni iktidar
biçimi olumlu, üretken ve yaşamın desteklenmesine yöneliktir. Bu yüzden, bu yeni ikti-
dar teknikleri ve mekanizmalarına Foucault bio-iktidar adını verir.
Bio-iktidar iki ana biçimde gelişmiştir. İnsan bedenine bir makine olarak yaklaşan
birinci biçimi, disiplinci bir iktidardır. Amacı bedeni disipline etmek, yeteneklerini geliş-
tirmek, daha yararlı ve uysal kılmak ve ekonomik denetim dizgeleriyle bütünleştirmek-
tir; ikinci biçimi ise insan bedenine bir doğal tür olarak yaklaşır ve nüfusu düzenleyici
bir denetim üzerinde yoğunlaşır. Bio-iktidar kapitalizmin gelişmesinde vazgeçilmez bir
unsurdur; çünkü, kapitalizm bedenin üretim sürecine denetimli bir şekilde girmesini ve
nüfusun ekonomik süreçlere uygun kılınmasını gerektirir.131B. yüzyılın başından itiba-
ren meydana gelen bu gelişme sonucu insan bedenine, cinselliğe, aileye, okula, orduya,
fabrikalara, vb. yayılan bir iktidar ağları dizisi ortaya çıkmıştır.
İşte modern 'ruh', 'birey' ve 'insan' kavramları da, Foucault'ya göre, iktidarın insan
bedenini kuşatma biçiminde meydana gelen bu değişikliğin bir ürünüdür. Batı toplu-
munda beden bir iktidar ilişkileri ağında yer alır; çünkü, üretim biçimi gereği bedenin
emek gücüne dönüştürülmesi ve üretim gücü olarak kullanılması gerekiL Bunun için
gereken itaatkarlık, bedenin sözünü ettiğimiz yeni disiplinci iktidar tarafından kuşatıl-
masıyla elde edilir. Foucault disiplinleri "bedenin işlemesini titiz bir denetim altına al-
mayı mümkün kılan, bedensel güçlerin aralıksız itaatini sağlayan ve bu güçlere bir uy-
sallık-yararlık ilişkisi dayatan yöntemler" olarak tammlıyor.n Bu yöntemlerin oluştur-
duğu iktidar, farklı kökenleri olan küçük ve dağınık süreçlerden ortaya çıkmıştır. Dola-
yısıyla, kullandığı titiz ve ince teknikler, yeni bir mikrofizik tanım ve ayrıntılara dikkat
gerektirir. Son üç yüz yıl içinde insanı, insanın içinde var olan ruhu, kısacası modern ça-
ğın bireyini üreten bu disiplinci iktidarın itaat ettirme biçimidir. Böylece modern insan
kavramını anlamak, iktidarın mikrofiziğini anlamayı gerektirir. Çünkü insan, bu yeni
iktidar biçiminin cezalandırılanlar. denetlenenler. ehlileştirilenler. ıslah edilenler, deliler.
çocuklar ve yaşamının sonuna kadar aynı yerde aynı işi yapmaya mahkum olanlar üze-
rindeki işleyişinin bir ürünüdür.
Foucault'ya göre bio-iktidarın getirdiği bir başka yenilik, iktidarı yasayla özdeşleş-

11 A.g.e. (5.131-132).
12 A.g.e. (5.121-123).
13 A.g.e. (5.181-186).
14 Suruillcr et punır, (5.139).

COCİTO, KıŞ-BAHAR '96 121


Ferda Keskin

tiren eski iktidar biçimlerinin tersine, yasanın giderek arka plana geçmesi, onun yerine
iktidarın belirlediği normların ön plana çıkmasıdır. Daha doğrusu, yasalar varlıklarını
sürdürrnüş ancak giderek daha çok norm biçiminde işleme başlamıştır. Dolayısıyla, bur-
juva toplumunun bir ürünü olan bio-iktidar, sonuçta bir normalizasyon toplumu oluştu-
rur, bireyleri norma uymaya zorlayan, onları normalleştiren bir toplum. Norrnalizasyon
toplumunda birey ve öznelliği, bilimsel-disiplinci mekanizmalar tarafından oluşturul-
muş ve biçimlendirilmiş bir bilgi nesnesi ve öznesi olarak ortaya çıkar. Bu toplumda ha-
pishane de tıpkı okul, aile, ordu ve hatta akıl hastanesi gibi, bireyi normalleştiren ve
üretim süreçlerine uygun kılan bir kurum olarak görev yapar. Batının üç yüz yıllık geç-
mişinde insanlık adına sağlandığı düşünülen gelişmeler -halka açık infazın ve ceza tek-
niği olarak bedensel işkencenin ortadan kaldırılması, hapishanenin ve akıl hastanesinin
doğuşu, insanın içindeki 'insanlığın' keşfi- aslında bu çerçevede birer bi o-iktidar meka-
nizmasından ibarettir.
Foucault'nun 'modernitenin eşiği' olarak adlandırdığı bio-iktidarırı cezalandırma
tekniklerinde niçin bedensel şiddeti dışladığı ve onun yerine hukumlüyu itaatkar ve
üretken hale getirecek islah edici ceza tekniklerini tercih ettiği açık. Çünkü bireyin biyo-
lojik yaşamı ve onun yönetilmesi artık iktidar için vazgeçilmez bir unsurdur. İktidar bu
yaşamın sahip olduğu güçleri engellemek ve yok etmek yerine teşvik etmek, güçlendir-
mek, denetlernek. en iyi şekilde kullanmak ve örgütlernek zorundadır. Hukurnranın
suçlunun yaşamını alma hakkı yerini iktidarın yaşamı koruma, emniyete alma ve geliş-
tirme hakkına bırakrruştır.t> Çıplak yaşamın kendisi artık politikanın tam merkezindedir
ve ona yönelik şiddet karşısına iktidarı alır. ..

15 Lı v%ıılc de soııoir, (5.179).

122 COGİTO, Kış-BAHAR '96

You might also like