You are on page 1of 32

 

                    30 / 10 / 2006 
 
 
Sayın Meslekdaşım, 
 
Doktora tezim kapsamında yürüttüğüm ve katılımınız sayesinde gerçekleşen araştırmanın 
sonucunu, doktora tezimi bitirdikten ve bilimsel bir toplantıda sunduktan sonra bilgilerinize 
sunuyorum. Bildirinin yanısıra, önemli olduğunu düşündüğüm birkaç noktayı da ekte bulabilirsiniz.  
 
Size katkınız için teşekkür etmek istiyorum. Zaman ayırarak, açık uçlu sorulara kimi zaman bir 
sayfadan fazla yanıt yazarak, çalışma için teşekkür ederek, sonuçları sorarak, en önemlisi de bu 
konunun ne kadar önemli, ne kadar güncel, ne kadar sağlığa değen bir konu olduğunu göstererek 
beni yüreklendirdiniz. Düşüncelerini içtenlikle paylaşan tüm meslekdaşlarıma teşekkür ediyorum 
ve beklentileri karşılayabilmiş olmayı umuyorum.  
 
Saygılarımla, 
 
Dr. Murat Civaner 
 
mcivaner@gmail.com 

Hekim-İlaç Şirketi İlişkileri: Hekimlerin Çıkarımları 1


Physician-Pharmaceutical Company Relationships: Physicians’ Arguments

Murat Civaner 2

İlaç şirketlerinin pazarlama yöntemleri, giderek artan biçimde sağlık çalışanlarının ve


kamuoyunun gündemine girmeye başlamıştır. Yasal düzenlemelerde tanımlanan tanıtım
çalışmalarının neden olabildiği etik sorunlar çeşitli çevrelerde ciddi bir tartışma konusudur.
Ayrıca saygın bilim adamlarına ilaç propagandası karşılığında ücret ödemek, bilimsel
araştırma sonuçlarını yönlendirmek, hekimlere yazdıkları ilaçlar karşılığında pahalı hediyeler
vermek gibi yasal olmayan uygulamalardan da söz edilmeye başlanmış, pazarlama
yöntemlerinin olumsuz etkileri yazında sık yer alır olmuştur. Çeşitli kaynaklarda yasal ve
yasal olmayan pazarlama yöntemlerinin etik sorunlara yol açtığı, hasta-hekim ilişkisini ve
mesleği olumsuz etkilediği ve ayrıca maliyetleri artırdığı ileri sürülmektedir [1-16].

Yukarıdaki bilgilerin ışığında, hekimlerin ilaç şirketlerinin pazarlama yöntemlerine ilişkin


değerlendirmelerini belirlemek ve bu değerlendirmeleri etik açıdan sorgulamak önemli bir
gereksinim olarak ortaya çıkmaktadır. Yazında bulunan araştırmalar hekimlerin bilgi, düşünce
ve tutumlarını saptamaya ve bağımsız değişkenlerle ilişkisini incelemeye yöneliktir [17-41].
Bu araştırma, hekimlerin ilişkiler üzerine ileri sürdükleri çıkarımları çözümlemeye yönelik bir
tez çalışmasının parçasıdır ve ilişkilerin kabul edilebilirliği üzerine yargı ve gerekçeleri
belirlemeyi amaçlamaktadır. Çalışma bu yönleriyle yazındaki diğer araştırmalardan farklıdır
ve bu anlamda önemli bir boşluğu doldurmaktadır.

1
 Bu çalışma, 12‐13 Ekim 2006 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Katılımlı 2. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku 
Sempozyumu’nda sunulmuştur. 
2
 Dr., Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji AD 
2

YÖNTEM

Hekimlerin yargı ve gerekçelerini öğrenebilmek için, tez çalışmasının birinci aşamasında


yürütülen ve pazarlama yöntemlerini öğrenmeye yönelik olan niteliksel bir araştırmanın
bulguları ile yazında bulunan bilgiler kullanılarak bir anket formu oluşturulmuştur. Anket
soruları, 32 hekimin katıldığı bir öntest ile anlaşılırlık ve uygulanabilirlik açısından
değerlendirilmiştir. Araştırmanın amacı, ülkemize özgü yargı ve gerekçelerin
varlığını/çeşitlerini yakalamaktır. Dolayısıyla genelleme yapmak ya da değişkenler arasında
anlamlı bir ilişki aramak değil, mümkün olduğunca çok sayıda hekime ulaşabilmek
hedeflenmiştir. Türkiye’de çalışan hekim sayısı, yayımlanan son verilere göre 95,110’tir [42].
Ülkenin tüm kentlerine ve çok çeşitli kurumlara dağılmış bulunan hekimlere yaygın, hızlı,
kolay ve düşük maliyetli biçimde ulaşabilmek için e-posta adresleri kullanılmıştır.

Veri toplama aşamasında, niteliksel araştırma yöntemlerinde kullanılan “kartopu” yöntemine


benzer bir yöntem uygulanmıştır. Bunun için ilk aşamada, Türkiye’deki hekimlerin yaklaşık
%84’ünün üye olduğu Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) elinde bulunan üye kayıtlarını
kullanmanın uygun olacağı düşünülmüştür. Bu amaçla TTB’den izin alınmış ve kayıtlarda e-
posta adresi bulunan 15,991 hekime bir çağrı metni gönderilmiştir. Anket formu TTB’nin
internet sayfasına yerleştirilmiş, anket verileri veritabanına kaydedilmiştir. Sonraki
basamakta, anketi yanıtlayanlara ulaşabildikleri tüm hekimlere ve üye oldukları hekim
forumlarına anket çağrısını iletmeleri konusunda yardımcı olmalarını dileyen bir mesaj
gönderilmiştir. Ayrıca anketi eksik yanıtlayanlara, internet bağlantısındaki olası sorunlar göz
önüne alınarak tekrar katılımlarını sağlamak için bir mesaj gönderilmiştir. Veri toplama
sürecinin birinci ayı tamamlandığında, TTB veritabanında kayıtlı üyelere çağrı mesajı ikinci
kez iletilmiştir. Ayrıca Türkiye’de bulunan 84 uzmanlık derneğine ve 56 Tabip Odası’na,
üyelerine anketin iletilmesi için bir dilekçe ile başvurulmuştur. Dilekçeye 10 Tabip Odası ve 4
uzmanlık derneği yanıt vermiş, anket bu yollarla yaklaşık 17,500 hekime ulaşmıştır. Bunun
yanı sıra, araştırmacı tarafından izlenebildiği kadarıyla anket, yaklaşık 4,500 hekimin üye
olduğu 33 iletişim forumuna iletilmiş, Ankara, Pamukkale, Karaelmas ve Atatürk
Üniversitelerinde çalışan hekimlerin üye oldukları e-posta forumlarına gönderilmiştir. Ayrıca
ankete katılan üç hekim anketi bastırıp çoğaltarak bölge ve kurumlarındaki hekimlere
dağıtmışlar ve bu yolla 98 hekimin ankete katılması sağlanmıştır. Sonuçta anketin yaklaşık
38,000 hekime ulaştığı ileri sürülebilir. Duplikasyonların büyüklüğünü hesaplamak olası
olmasa da, İstanbul, Ankara ve İzmir Tabip Odalarının kendi veritabanlarında kayıtlı bulunan,
ancak TTB veritabanında kayıtlı olmayan yaklaşık 4,000 hekime de anket gönderildiği göz
önüne alınırsa, sonuçta anketin en az 20,000 hekime, bir başka deyişle Türkiye’deki
hekimlerin yaklaşık beşte birine ulaştığı söylenebilir.

Türkiye’deki hekimlere ulaşmayı amaçlayan araştırmanın birincil kısıtlılığı, hekimlerin


bilgisayar, internet ve e-posta kullanma oranları ile ilgilidir. Hekimlerin en az üçte birinin
bilgisayar ve internet bağlantısına sahip olmaması, internet aracılığıyla ulaşılabilmelerini
olanaksız kılmıştır [43]. Yanı sıra, internet erişimi olan hekimlerin e-posta adresleri toplu
halde bir kaynakta bulunmadığından, öncelikle TTB veritabanındaki adreslerden başlayarak
kartopu yöntemiyle diğer adreslere ulaşılmaya çalışılmıştır. Anketin yer aldığı internet
sayfasına erişim sırasında ortaya çıkan bağlantı sorunları, bağlantı hızının yavaşlığı ve anketin
yer aldığı sunucu bilgisayarda oluşan arızalar gibi teknik sorunlar katılımı düşürmüş olsa
gerektir. Ayrıca, TTB sayfasında yer almış olması araştırmanın TTB tarafından yürütüldüğü
izlenimini vermiş ve meslek örgütünün etkinliklerini çeşitli gerekçelerle doğru bulmayan
hekimler ankete katılmak istememiş olabilir. Diğer bir etmen ise, uzmanlık alanları temel tıp
3

bilimlerinde olan hekimlerin anketin sadece ilaç şirketleri ile ilişki kuran hekimlere yönelik
olduğu düşüncesiyle ankete katılmaya gerek görmemeleri olabilir.

Araştırmanın yapısından kaynaklanan bir kısıtlılık, bazı katılımcıların “olması gereken” ile
“olan”ı aynı anda işaretlemek istemeleri, ancak anketin buna izin vermeyecek biçimde
yapılandırılmış olması nedeniyle katılımcıların ankete katılmaktan vazgeçmesi, kimi
katılımcıların ise hangi yanıtı seçmeleri gerektiğini belirleyememeleri ve yanıt
vermemeleridir. Bu durum kimi katılımcıların ankete katılmalarını ve yanıtlarını etkilemiş
olabilir; araştırmacıya bu yönde uyarılarda bulunulmuştur.

Bu kısıtlılıkların yanı sıra, araştırmanın kavramsal bir sorunundan söz etmek yerinde
olacaktır. Etik felsefenin bir dalı olarak ahlaki değerleri konu edinir. Etik alanındaki
çalışmalar normatif ve meta-etik alanlarda olabileceği gibi, non-normatif biçimde, toplumun,
kişilerin değerlerini anlamaya yönelik olarak da yapılabilir. Çalışmanın amacı temel olarak,
hekimlerin meslek ahlakını oluşturan değerleri anlamaya yöneliktir. Bu anlamda niceliksel bir
araştırma doğasından kaynaklanan bir kısıtlılığa sahiptir. Çünkü niceliksel araştırmalar
araştırmaya katılanı verili seçenekler arasında seçim yapmaya zorlar; katılımcı böyle bir
durumda kendisine en yakın gelen seçeneği işaretler, ancak bu seçenek her zaman
katılımcının gerçek görüşünü yansıtmıyor olabilir. Ayrıca verili seçenekler, uygulama
kolaylığı sağlaması için belli bir uzunlukla sınırlı tutulmaya çalışılır; bu sınırlılık karşılıklı
olarak yanlış anlamaları kolaylaştırabilir. Bu kısıtlılıklardan kurtulmak için kullanılan açık
uçlu yanıt seçenekleri ise hem zaman yetersizliği nedeniyle genellikle doldurulmaması, hem
de yanıtların çözümlenmesinin güçlüğü açısından çözüm oluşturmakta yetersiz
kalabilmektedir. Bu nedenlerle, değerleri anlamayı amaçlayan araştırmaların niteliksel
araştırmalar olması daha uygun görünmektedir ve tez çalışması kapsamında yürütülen
niceliksel araştırma bu anlamda bir kısıtlılığa sahiptir.

BULGULAR

Anket araştırmasına 2,301 hekim katılmıştır. Anket yanıtlarının işaretlenmemiş olması, hem
“kabul edilebilir” hem de “kabul edilemez” seçeneklerinin işaretlenmiş olması ve yanıtların
veri çözümleme aşamasından sonra iletilmesi nedeniyle toplam 474 anket değerlendirme
dışında bırakılmış, 1,827 hekimin yanıtları değerlendirilmiştir. TTB’den elde edilen ve ilk
çağrının gönderildiği 15,991 adresin 1,053’ünden geri dönüş olmuştur (%6.6). Geri kalan
1,248 hekim ise, “Yöntem” bölümünde açıklanan yollarla ulaşılan ve anketi yanıtlayan
hekimlerdir. Diğer deyişle ankete katılan hekimlerin yaklaşık yarısına, “kartopu” yöntemiyle
ulaşılmıştır (%54.2).

Araştırmaya katılanların hekimlerin büyük çoğunluğu 31-50 yaş grubundadır (%77.0) ve üçte
ikisi erkektir (%66.5). Katılımcıların yarısından fazlası Türkiye’nin üç büyük kentindendir
(%58.0). 10 kentten hiç katılım sağlanamamıştır (Ağrı, Ardahan, Bayburt, Bingöl, Bitlis,
Iğdır, Kilis, Nevşehir ve Tunceli). Araştırmaya katılan hekimlerin üçte biri üniversitede
çalışmaktadır (%31.2). 843 katılımcı eğitim veren bir kurumda çalışmaktadır (%46.1). Bu
hekimlerin yaklaşık yarısı uzman ve araştırma görevlisidir (%49.4). Anketi yanıtlayan
hekimlerin yaklaşık üçte biri pratisyendir (%37.8). Uzman hekimler arasında en sık katılımın
Halk Sağlığı, Psikiyatri, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Genel Cerrahi ve İç Hastalıkları
uzmanlarından olduğu görülmektedir (Sırasıyla %9.7, %8.4, %8.1, %6.0 ve %5.3). Askeri
Sahra Hekimliği ile Hava ve Uzay Hekimliği dışındaki tüm uzmanlık alanlarından katılım
olmuştur. Katılımcıların yaklaşık yarısı 11-20 yıldır mesleklerini sürdürmektedir (%46.0).
4

İlaç şirketinden destek alarak bilimsel toplantı düzenlemek ya da katılmak

İlk soruyu yanıtlayan 1,372 hekimin %64.0’ı bilimsel toplantılara katılmak ya da toplantıyı
düzenlemek için ilaç şirketlerinden maddi destek alınmasını çeşitli gerekçelerle kabul
edilebilir bulmuştur. Tablo 1’de, gerekçelerin temel oluşturdukları yargılara göre dağılımı
görülmektedir.

Tablo.1 “Bilimsel bir toplantıya katılırken kayıt, konaklama, yolculuk gibi giderlerin karşılanması için
ya da bilimsel bir toplantı düzenlemek için ilaç şirketlerinden maddi destek almak”
%
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;
Maliyeti çok yüksek olduğu için destek almadan böyle toplantılara katılmak /düzenlemek olanaksız 28.3
İlaç şirketleri dışında destek sağlayan bir kaynak yok. 17.3
Bilimsel toplantılara katılmak benim topluma yararımı artırıyor. 15.9
Maliyeti çok yüksek olduğu için geniş katılım ancak böyle sağlanabilir. 13.9
Toplantı içeriğini şirketler belirlemiyor. 8.7
Kaygılanacak birşey yok; sponsorun adını hiç hatırlamam. 5.9
İlaç şirketleri toplum sağlığına katkıda bulunmak için böyle bir destek sağlıyor. 3.9
Destek sağlamak ilaç şirketlerinin görevi. 2.3
Diğer 3.9
Toplam 100.0
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;
Destek veren şirkete karşı bir biçimde borçlanılmış olur. 22.3
Şirketlerden destek almak bir zorunluluk değildir. Başka kaynaklarla daha düşük maliyetli toplantılar
20.8
düzenlenebilir.
Bu tür destekler satış artırmak için verilir ve bu yönde etki eder. 18.9
İçeriği şirketler belirlemese bile, bağlantılı konuşmacılar, standlar, tanıtım malzemeleri gibi araçlarla
17.2
katılımcıları etkiliyorlar.
Böyle bir destek almak ilaç fiyatlarının artmasına katkıda bulunmak anlamına gelir. 15.6
Diğer 5.2
Toplam 100.0

Tabloya göre ilaç şirketlerinden destek almak, %59.5 oranında, toplantıya katılım/düzenleme
maliyetinin yüksek olması ve başka kaynak bulunmaması gerekçeleriyle kabul edilebilir
bulunmaktadır. Destek alınmasına karşı çıkan görüşler ise sıklıkla, etkilenme gerekçesinden
temel almaktadır (%58.4).

Şirket temsilcisine zaman ayırmak ve sunumunu dinlemek

1,420 hekimin %76.3’ü, şirket temsilcisi ile görüşmeyi çeşitli gerekçelerle kabul edilebilir
bulmuştur (Tablo.2). Kabul edilebilir bulma gerekçeleri içinde öne çıkanlar, hekimin kendi
yetilerine duyduğu güven ve temsilcinin niteliğidir. Diğer taraftan, soruyu yanıtlayan
hekimlerin yaklaşık üçte biri, yine etkilenme gerekçesini ileri sürerek temsilci ile görüşmenin
kabul edilemez olduğunu ileri sürmüşlerdir.
5

Tablo.2 “Şirket temsilcisine zaman ayırmak ve sunumunu dinlemek”


%
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;
Neyin bilimsel, neyin ticari olduğunu ayırt edebilirim; o yüzden pazarlama yöntemleri beni etkilemez. 25.5
Temsilcinin emeğine saygı göstermek gerek; görüşmemek ayıp olur. Zor bir iş yapıyorlar. 21.1
İşyerime gelen temsilcilerden bazıları diğerlerine göre daha bilimsel çalışıyor, daha güleryüzlü ve anlayışlı.
15.6
Rahatsız etmiyorlar, çalışmamızı kolaylaştırıyorlar. Onlara daha olumlu yaklaşıyorum.
Temsilci güncel ve işime yarayan bilgiler veriyor. Bu nitelikte bilgi alabileceğim başka bir kaynak yok. 10.4
İlaç şirketlerinin diğer şirketler gibi satışlarını artırmak için çalışmaya hakları var. 8.2
Onlarla görüşmek psikolojik bir rahatlama sağlıyor. Bir tür “teneffüs” oluyor. Yoğun çalışma temposu içinde
5.7
insani bir ara verme fırsatı sağlıyor.
Yerli ilaç şirketlerini desteklemek gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle pazarlama çalışmalarına daha olumlu
5.0
yaklaşıyorum.
Sürekli birlikteyiz. Artık onlarla kişisel ilişkimiz, arkadaşlığımız oluştu. Benim işyerimde çalışan temsilcilere
2.2
genellikle güveniyorum.
Yöntemlerin söylendiği kadar etkili olduğunu sanmıyorum; bu konuda yeterince bilimsel çalışma yok. 1.9
Kotalarını doldurmaları gerekiyor. Onlar için üzülüyorum. 1.2
Diğer 3.2
Toplam 100.0
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;
Yaklaşımlarını samimiyetsiz buluyorum. Sonuçta amaçları satışları artırmak. 17.0
Belli bir eğitimden geçiyorlar ve pazarlama taktikleri kullanıyorlar. 15.3
Kullandıkları satış yöntemleri herkes üzerinde bir şekilde etkilidir; yoksa promosyona bu kadar para
14.5
harcanmazdı.
Verdikleri bilgiler yanıltıcı olabiliyor. Bu da sonuçta hastanın zararına... 13.5
Borçluluk hissi yaratarak hekimleri etkiliyorlar. 13.2
Hekimlerin farkında olmadan da etkilendikleri biliniyor. 11.7
Temsilciler tam ara verip nefes alacakken içeri dalıyorlar. Hem işyükümüz artıyor, hem de zaman
10.4
kaybediyoruz.
Diğer 4.4
Toplam 100.0

Şirket temsilcisinden hediye almak

1,451 hekimin %54.9’u, şirket temsilcisinden hediye almayı çeşitli gerekçelerle kabul
edilebilir bulmuştur (Tablo.3). Hediye alma eylemini kabul edilebilir bulan yargıların
gerekçeleri arasında en sık rastlanılanları, hekimin etkilenmeyeceğine ilişkin güveni ve
hediyenin sağlık hizmetine olumlu yansıyacağı savıdır. Karşıt yargı ise, daha çok hediyelerin
reçeteyi etkilenmesi, mesleğin değerini azaltması ve ilaç fiyatlarını artırması gerekçelerine
dayanmaktadır.
6

Tablo.3 “Şirket temsilcisinin verdiği hediyeleri kabul etmek”


%
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;
Belli bir değerin altındaki kırtasiye araçları, bardak, havlu gibi günlük kullanıma yönelik eşyalar, müzik CD’si
36.5
gibi hediyeler hem hekimin yazacağı ilacı etkilemez, hem de hoş bir çalışma ortamı yaratır.
Değeri 400 dolar olan bir kitap, uzmanlık derneği aidatının ödenmesi, bilimsel bir yabancı dergiye abonelik
gibi hekimin bilimsel gelişimine katkıda bulunan hediyeler, doğrudan ve dolaylı olarak hastanın aldığı hizmeti 21.3
iyileştirir.
Üç kuruşluk hediyelerin hekimleri etkilediğini ileri sürmek, onlara hakaret etmektir. 16.5
Çalışma koşullarına olumlu etki eden hediyeler önemlidir. Örneğin acil servisteki hekim odası için bir klima
ya da 37 ekran bir televizyon hediye edilmesi, hekimin çalışma koşullarını iyileştirir ve sonuçta bu da hastaya 13.0
olumlu yansır.
Temsilciye zaman ayırarak ben de ona bir iyilik yapmış oluyorum. 3.0
Herkes alıyor, benim almamam birşeyi değiştirmez. 1.9
Hediye almak hekime iletişimi, bilgi geçişini kolaylaştırmaktadır, ki bu da hastanın yararınadır. 1.2
Diğer 6.5
Toplam 100.0
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;
Hediye alan, kendisini bir biçimde borçlu hisseder ve buna karşılık vermek gereksinimi duyar. 17.3
Bu tür ilişkiler toplumun gözünde mesleğin değerini yıpratıyor. 17.1
Hediyeler maliyetleri artırdığı için, ilaç fiyatlarının artmasına yol açar. 16.5
Hediyeler hastalar için uygun olmayan ilaçların (yanlış/pahalı/daha fazla yan etkili...) yazılmasına yol açabilir. 15.0
Hediyeler marka tanınmışlığını ve satışları artırmak için verilir. 12.6
Genellikle işe yaramayan şeyler oluyor ve çöpe atılıyor. 10.5
Hastanın hekime duyduğu güveni azaltabilir. 7.8
Diğer 3.3
Toplam 100.0

Şirket temsilcisinin verdiği ücretsiz ilaç örneğini almak

1,476 katılımcının %83.1’i, şirket temsilcisinin verdiği ücretsiz ilaç örneğini almayı çeşitli
gerekçelerle kabul edilebilir bulmuştur (Tablo.4). Ücretsiz ilaç örneklerinin günlük yaşamda
ve sağlık hizmetinde karşılık geldikleri boşluk, kabul edilebilirliği için çok büyük oranda
gerekçe oluşturmaktadır (%79.5).

Tablo.4 “Temsilcinin verdiği ilaç numunesini almak”


%
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;
Numune ilaçları yoksul hastalara dağıtıyorum. 58.1
Numune ilaçlar evde çok işe yarıyor. 21.4
Bu yerleşik bir tavırdır. 11.8
Diğer 8.7
Toplam 100.0
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;
Hasta için en uygun ilacın değil de, orada en çok tanıtılan ilacın reçetelenmesi olasılığını artırır. 34.2
İlaç maliyetlerini ve dolayısıyla fiyatlarını artırmaktadır. 29.7
Numune ilaç verilen hasta er ya da geç o ilacı satın almak zorunda kalacak ve bu ilaç büyük olasılıkla pahalı
28.2
bir seçenek olacaktır. Özellikle de kronik hastalar. Baştan daha ucuz bir seçenek başlamak daha doğru.
Diğer 7.9
Toplam 100.0
7

İlaç şirketinin hekimin kurumuna demirbaş ya da sarf malzemesi alması

Bu soruyu yanıtlayan 1,469 hekimin %50.0’ı, ilaç şirketinin çalıştıkları kuruma demirbaş ya
da sarf malzemesi almasını çeşitli gerekçelerle kabul edilemez bulmuştur (Tablo.5). Devletin
hizmete yönelik malzeme gereksinimlerini yeterince karşılamaması ve ilaç şirketinin verdiği
malzemenin kayıtlara geçiyor olması, hizmetin daha sağlıklı sürdürülebilmesi amacına
yönelik olarak kabul edilebilir gerekçeler olarak belirtilmiştir (%72.1). Bu tür hediyelerin yine
de bir borçluluk doğurması ve kötüye kullanılabilmesi, kabul edilemezliği için gerekçe
gösterilmiştir (%68.0).

Tablo.5 “İlaç şirketinin hekimin çalıştığı kuruma demirbaş ya da sarf malzemesi alması”
%
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;
Fotokopi toneri ya da kliniğe ultrason aygıtı alınması tüm hekim-ilaç şirketi ilişkileri içinde en az
41.1
sorgulanabilir olanı. Çünkü destek kişiye değil kuruma yapılıyor ve demirbaş kayıtlarına geçiyor.
Devlet bu tür gereksinimlerin çoğunu karşılamıyor. İlaç şirketlerinin desteği olmasa kırtasiye işleri dahi
31.0
yürümez.
İlaç şirketlerinin amacı sağlık hizmetlerine destek sağlamak olduğu için bu tür katkılarda bulunmaları doğal
22.0
karşılanmalı.
Diğer 6.0
Toplam 100.0
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;
Bu tür destekler bir karşılık beklentisiyle verilir. Yazılı bir anlaşma olmasa da sözel olarak beklenti ifade edilir
49.0
ve hekimler bir biçimde bu borcu ödemek yükümlülüğü ile karşı karşıya kalır.
Malzeme alımı için ölçüt koymak çoğu kez güç oluyor. Bazen ortak gereksinime karşılık gelirken, sıklıkla
19.0
hekimin odasının döşenmesi gibi kişisel çapta oluyor.
Malzeme alan şirketin temsilcileri klinikte serbestçe dolaşıyor, hediye malzemenin diyeti temsilcilerin böyle
18.4
bir hak kazanması oluyor.
Lüks tüketime yönelik malzemeler hekim ve hasta odaları arasında eşitsizlik yaratıyor. 8.9
Diğer 4.8
Toplam 100.0
İlaç şirketinin düzenlediği bir tanıtım ya da eğitim programına katılmak

1,429 hekimin %57.1’i, ilaç şirketinin düzenlediği bir ilaç tanıtım toplantısına veya belli bir
konudaki eğitim programına katılmayı çeşitli gerekçelerle kabul edilebilir bulmuştur
(Tablo.6).
8

Tablo.6 “İlaç şirketinin düzenlediği bir ilaç tanıtım toplantısına veya belli bir konudaki eğitim
programına katılmak”
%
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;
İlaç şirketi destekli tanıtım ve eğitim toplantıları, tıbbi bilgilerin yayılması ve sağlık hizmetlerinin
27.5
geliştirilmesine katkıda bulunduğu için topluma bir hizmettir.
Sunulan bilgiler yansız olmayabilse de, rakip şirketlerin toplantılarına katıldığım için karşılaştırma yapıp en
24.8
doğrusunu bulabiliyorum.
Bu tür toplantılar aracılığı ile yararlı bilgiler ediniyorum ve böylece daha iyi hekimlik yaptığımı
21.3
düşünüyorum.
Belli bir konuda güncel, bilimsel ve ücretsiz bir eğitim almanın başka olanağı yok. 19.8
Bu toplantılara katılım için hekimlere ödenen ücreti vakfa bağışlıyorum. 0.6
Diğer 6.1
Toplam 100.0
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;
Verilen yemek ve hediyeler olmasa, bu toplantılara katılım oldukça düşerdi. Hekimler daha çok bu tür
32.8
beklentilerle katılıyorlar. Aslında ortada karşılıklı bir samimiyetsizlik var.
Bu tür toplantılarda verilen bilgilerin yanıltıcı olabileceğini düşünüyorum. Çünkü sonuçta şirketlerin amacı
27.9
satışlarını artırmak. Toplantılar ister istemez hekimleri etkiliyor, çünkü çok iyi hazırlanıyor, sunuluyor.
Bilgimizi başka yollarla da güncelleyebiliriz. 21.3
Katılımcılar verilecek ödülü hak etmek durumunda bırakılıyorlar. Bunu onur kırıcı buluyorum. 14.2
Diğer 3.8
Toplam 100.0

İlaç şirketinin düzenlediği eğitim/tanıtım toplantısına katılmak, hekimin sunduğu sağlık


hizmetini iyileştirdiği ve olası yanlı bilgilendirme denetim altına alınabildiği gerekçeleriyle
kabul edilebilir bulunmuştur (%73.6). Buna karşın bu toplantılara katılmayı kabul edilemez
bulan hekimler, karşılıklı olarak çıkar beklentisi olmasını ve toplantıların yanlış yönlendirici
olabilmesini gerekçe göstermişlerdir (%60.7).

Bilimsel araştırmalar için ilaç şirketlerinden destek almak

Bilimsel araştırmalarla ilgili soruyu yanıtlayan 1,439 hekimin %51.4’ü, ilaç şirketlerinden
destek almayı çeşitli gerekçelerle kabul edilebilir bulmuştur. Bu orantı, bir üniversitede
çalışan hekimler için %74.1, eğitim veren kurumlarda çalışan hekimler içinse %77.9’dur
(Tablo.7). Şirketlerin maddi desteği olmaksızın bilimsel araştırma yapılamayacağı ve maddi
destek vermelerinin araştırma sonuçlarını etkilemeyeceği gerekçeleri, bilimsel araştırmalar
için ilaç şirketlerinden destek almayı kabul edileceği savının en sık dile getirilen
dayanaklarıdır (%59.2). Buna karşılık şirketlerin araştırmalara müdahale etmeleri ve
akademisyenlerin yayın yapma zorunluğunu kullanmaları, bu ilişkiyi kabul edilemez bulma
gerekçeleri olarak dile getirilmiştir (%60.0).
9

Tablo.7 “Bilimsel araştırmalar için ilaç şirketlerinden destek almak”


%
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;
Şirketler bilimsel araştırmalara destek vermeseler, bugün yürütülen klinik araştırmaların çoğu
37.3
gerçekleştirilemezdi.
İlaç şirketlerinin bilimsel özerkliği olumsuz etkilediği gibi genellemeler yapamayız. Genellikle bilimsel
21.9
araştırma sonuçlarına müdahale edilmediğini düşünüyorum.
Akademisyenler ile ilaç şirketleri arasındaki sözleşmeler sayesinde hem akademisyenler ilaç araştırmalarına
ilişkin yeni bilgiler ediniyorlar, hem de ilaç şirketleri alana ilişkin bilgi alarak yaygın sağlık sorunları için yeni 19.5
çözümler üretebiliyorlar.
İlaç şirketi ile araştırmacılar ve hekimler arasındaki bağ sayesinde yeni ilaçların güvenilirliği ve etkinliğini
15.3
ölçmek mümkün oluyor.
Diğer 5.9
Toplam 100.0
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;
Araştırmacılar ancak ilaç şirketi çıkarlarına uygun konularda çalışma yaparsa destek bulabilmekte, şirketler
destek karşılığında yaptıkları sözleşmelerle araştırmacıyı bağlamakta ve araştırma sonuçlarına müdahale 36.4
edebilmektedir.
Günümüzde akademisyenler büyük bir yayın yapma baskısı altındadırlar. Şirketler de bu baskıyı
23.6
kullanmaktadır.
Hastadan aydınlatılmış onam alınsa bile ilaç araştırmalarına uygun nitelikte hasta katmak karşılığında hekime
ücret ödenmesi kabul edilemez. Çünkü hekimin eylemi, maddi çıkarı için hastayı kullanmak anlamına 22.0
gelmektedir.
Hastaların bu tür araştırmalara ne kadar gönüllü katıldıkları tartışmalıdır. 14.4
Diğer 3.5
Toplam 100.0

TARTIŞMA

Katılımcıların demografik özellikleri

Araştırmaya katılanlar, çoğunlukla erkek, Türkiye’nin en büyük üç kentinde ve üniversitede


çalışan hekimlerdir. Bu profilin birincil nedeni, araştırmanın internet üzerinden yürütülmüş
olmasıdır. Bu uygulamanın sonucunda, doğal olarak bilgisayar ve interneti daha fazla
kullanan cinsiyetten, internet erişimi daha fazla olan kentlerden ve kurumlardan katılım daha
yüksek olmuştur [43]. Araştırmanın internet üzerinden yürütülmüş olması, katılımcıların diğer
özelliklerini de etkilemiş olabilir.

Bir eğitim kurumunda çalışan katılımcılar arasında ünvanlara göre dağılıma bakıldığında,
katılımcıların yarısını uzman ve araştırma görevlilerinin oluşturduğu görülmektedir. Öğretim
üyeleri içinde ise en sık katılım profesör ünvanına sahip hekimlerdendir. Anket çağrısının
daha fazla oranda ulaşmış olması, konuyla daha ilgili olma ve daha çok zaman bulabilme, bu
dağılımın olası nedenleri olarak akla gelmektedir. Anketi yanıtlayanların üçte biri
pratisyendir. Ancak ülkemizdeki hekimlerin %54’ü pratisyen hekimdir [42]. Bu farkın
nedenleri, pratisyen hekimlerin internet erişiminin daha az olması, anket çağrısının daha az
ulaşması ya da konuyla daha az ilgilenmeleri olabilir. Akla daha yakın olan olasılık, pratisyen
hekimlerin çalışma koşulları içinde internete bağlanma ve bir anket dolduracak kadar zaman
ayırabilme olanaklarının uzman hekimlere göre daha düşük olmasıdır.

Uzman hekimler içindeki dağılıma bakıldığında, en fazla katılımın Halk Sağlığı, Psikiyatri,
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Genel Cerrahi, İç Hastalıkları ve Aile Hekimliği uzmanlarından
olduğu görülmektedir. Araştırmacının Halk Sağlığı alanında doktora yapmış, dolayısıyla bu
alandaki uzmanlarla daha kolay ve yakın ilişki kurabilmiş olması, ilk sırada neden Halk
Sağlıkçıların bulunduğunu büyük olasılıkla açıklamaktadır. Diğer bir neden, çoğunlukla
10

üniversitelerde çalışan Halk Sağlıkçıların bilgisayar ve internet erişimlerinin daha fazla


olması, yanı sıra, internetin çalışma alanının özelliklerine bağlı olarak yoğun biçimde
kullanılıyor olması olabilir. İkinci sıklıkta katılım olan uzmanlık dalı Psikiyatri’dir. Bu
katılımın bir nedeni, araştırmaya katılım çağrısının psikiyatri uzmanlarının üye olduğu
yaklaşık 800 kişilik bir e-posta forumuna gönderilmiş olmasıdır. Deontoloji ve Tıp Tarihi
alanında eğitim almış ya da almakta olan 15 hekim araştırmaya katılmıştır. Türkiye’de bu
alanda eğitim alan ya da almakta olan 33 hekim olduğu dikkate alındığında bu sayının yüksek
bir orana karşılık geldiği düşünülebilir [44]. Diğer bir bakışla, hekimlerin meslek ahlakını
konu edinen bir araştırmaya daha yüksek katılım olmasının bekleneceği de ileri sürülebilir.

“Olan / olması gereken” ve araştırmanın amacı

Araştırmaya katılan hekimlerin ankette sorgulanan yedi ilişki biçimi hakkındaki yargıları,
yüzde olarak ölçüldüğünde olumlu yöndedir. Ücretsiz ilaç örneği almak büyük oranda kabul
edilebilir bulunurken, kuruma demirbaş ya da sarf malzemesi alınması konusunda hekimler
eşit oranda karşıt görüşe sahiptir. Sorgulanan ilişki biçimlerini iki grupta, şirket temsilcisi ile
ilişkiler ve ilaç şirketinden maddi destek almak biçiminde incelemek mümkündür. Bu gözle
bakıldığında, katılımcıların yasal düzenlemelere aykırı olan ya da gri bölgede kalan “destek
alma” biçimindeki ilişkilere daha olumsuz baktığı görülmektedir. Bu yanıt kompozisyonunun
bir nedeni, katılımcıların yanıtlarını “olması gereken” yönünde vermiş olmaları olabilir.

Bu noktada, anket araştırmasının temel kaygısının hekimlerin olumlu ve olumsuz görüşlerinin


ardındaki gerekçeleri yakalayarak meslek ahlakını nereden kurduklarını anlamaya çalışmak
olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Araştırmanın bu kaygısı, katılımcılara hem çağrı metninde,
hem de anketin giriş bölümünde mümkün olduğunca uzun ve ayrıntılı biçimde açıklanmaya
çalışılmıştır. Ancak, geri bildirimler ve araştırmacıya sorulan sorulardan da anlaşıldığı üzere,
tüm bu çabalara rağmen, olasılıkla hekim-ilaç şirketi ilişkilerinin meslek yaşamındaki önemli
etkileri nedeniyle, araştırma hekimlerin bir kısmınca meslek ahlakını ölçmeyi amaçlayan,
sonuçta da “hekimlerin yüzde şu kadarı ahlaksızdır” sonucuna ulaşmayı hedefleyen bir
“soruşturma” olarak algılanmıştır. Olumsuzlukların nedeninin tek tek bireyler ya da kurumlar
olduğu ve çözümünün de o birey ya da kurumları parmakla işaret ederek teşhir etmek ve
cezalandırmak olduğuna ilişkin toplumumuzdaki yaygın kanı da bu algının oluşmasında etkili
olmuş olabilir. Sonuçta araştırma, en azından katılımcıların bir bölümünce bir “ahlak-ölçer”
olarak algılanmış ve yanıtlar bu algı ile verilmiştir. Bu anlamda, belirtilen yanlış algının
doğurabileceği beklenti de dikkate alınarak, araştırma bulguları sadece yüzdeler olarak
sunulmuş, farklar arasında istatistiksel anlamlılık, değişkenler arasında ilişki aranmamıştır.

Olumsuz çıkarımların çözümlenmesi

Sorgulanan ilişki biçimlerine verilen “kabul edilemez” türündeki yanıtlar ve gerekçeleri, diğer
deyişle “olumsuz çıkarımlar”, aşağıda incelenmektedir:

• Hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine verilen “kabul edilemez” yanıtlar ve gerekçeleri, diğer
deyişle “olumsuz çıkarımlar”, kısmen aşağıdaki biçimde ortaklaştırılabilir:

Öncül.1 - Hekim akılcı ilaç seçimi ölçütlerini kullanarak ilaç yazmalıdır.


Öncül.2 - İlaç şirketlerinin pazarlama yöntemleri akılcı ilaç seçimini engeller.
Sonuç - Hekim ilaç şirketleriyle, pazarlama yöntemleri aracılığı ile ilişki kurmamalıdır.
11

Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Hata, öyküsel
düşünce ve çarpıtma içermemektedir. Öncüllerin doğru olması halinde, mantıksal olarak
sonucu da doğru kabul etmemiz gerekir; dolayısıyla çıkarımın iç-tutarlılığı vardır.
Çıkarımın bilgisel öncülünün doğru olduğu, çok sayıda araştırma ile bilimsel olarak
gösterilmiştir.

o Hekimlerin aldıkları tanıtım malzemelerinin sayısı arttıkça, tanıtım etkinliklerinin


kendilerini etkilemediğine ilişkin inançları anlamlı oranda artmaktadır [45].
o İlaç şirketlerinin düzenledikleri sempozyumlara katılan hekimlerin, sempozyum
sonrasında bu ilaçları anlamlı biçimde daha fazla yazdıkları saptanmıştır [16].
o Bir çalışmada, hekimlerin bilgi edinmeleri açısından bilimsel ve ticari kaynakların
etkisi araştırılmıştır. Hekimler bilgilerinin akademik kaynaklı olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Ardından çeşitli tıbbi alanlardaki bilgileri sorulduğunda; %71’i azalmış
serebral kan akımının demansın temel nedeni olduğunu, %32’si, serebral
vazodilatatörlerin konfü durumdaki yaşlı hastalarda etkili olduğunu, %49’u
propoxyphene’in aspirinden daha etkin olduğunu belirtmişlerdir. Bu bilgilerin hiçbiri
tıbbi yazın tarafından desteklenmemektedir [46].
o Hekimlerin serebrovasküler vazodilatatörler hakkındaki düşüncelerinin, ilaç reklamları
tarafından yönlendirildiği gösterilmiştir [47].
o İlaç temsilcisi ile haftada bir ya da daha sık görüşen hekimlerin o ilacı reçete etme oranı
anlamlı derecede artmaktadır [16, 24, 41, 46-48].
o Hekimlerin, temsilcilerin verdiği bilgilere güvenme oranı arttıkça, yazdıkları ilaçların
maliyeti de artmaktadır [41, 46, 47].
o Hekimlerin temsilcilerle görüşmelerinin, tanıtılan ilaçların çalıştıkları hastaneye
alınmasını istemeleri, yazdıkları reçetelerin maliyetinin artması ve akılcı ilaç
kullanımının azalması ile ilişkili olduğu bulunmuştur [24, 47-50].
o Ücretsiz ilaç örneği almak hekimlerin yazdıkları reçeteleri anlamlı oranda
etkilemektedir [51]. İlaç örneği alan hekimler şirket temsilcisine daha olumlu
yaklaşmakta, o ilacı daha çok seçmekte, daha çabuk reçete etmektedir [52, 53].

Ek olarak, Dünya Sağlık Örgütü’nün “ilaç promosyonunun giderek artan olumsuz


etkilerinden duyulan kaygı” nedeniyle oluşturduğu “Drug Promotion Database”de yer alan
bilgileri gözden geçirmek uygun olacaktır [54]:

o Hekimler, pazarlama yöntemlerinden, düşündüklerinden daha fazla etkilenmektedir [55-


58].
o Temsilciyle görüşme sayısı arttıkça, yeni bir ilacı yazma oranı artmaktadır [52, 59, 60].
o Akılcı ilaç ölçütüne uyan ilaçlar, yeterince pazarlanmadığında reçeteye
yazıl(a)mamaktadır [61].
o Bilimsel araştırmayı ilaç şirketi desteklediğinde, araştırma konusunun seçimini şirketin
belirleme oranı artmakta, sonuçlar anlamlı oranda o şirket lehine çıkmakta, sonuçların
ticari nedenlerle gizlenmesi ya da yayımlanmaması olasılığı artmaktadır [62-75].
o Tatil beldelerinde tüm masraflarını ilaç şirketlerinin karşıladığı eğitim toplantılarından
sonra o ilacı yazma oranı anlamlı oranda artmaktadır [76].

Bu bilgilerin yanı sıra, ne kadar küçük olursa olsun, hediye almanın bilinçaltında bir
karşılık verme duygusu uyandırdığı ileri sürülmektedir [77-79]. Ayrıca, bilinçaltına
seslenen reklam yöntemleri yıllardır etkili biçimde kullanılmaktadır [79, 80]. Bu
nedenlerle, yukarıdaki çıkarım sağlamdır. Öncül.1, korumak gereken değeri ifade
12

etmektedir. Özetle yukarıdaki çıkarım, ikna edicidir ve “kabul edilemez” yargısını haklı
çıkarmaktadır.

• “Kabul edilemez” yargısına ilişkin diğer gerekçelerden biri, ilacın ticari bir meta
olamayacağıdır. Öncelikle, Devlet Planlama Teşkilatı’nın Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı çerçevesinde oluşturduğu “İlaç Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu”nda da
belirtildiği gibi, ilacın çeşitli nedenlerle diğer ürünlerden farklı olduğu dikkate alınmalıdır
[81]:
o İlacın, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen kriterlere uygun olarak tek bir kalitesi
vardır.
o İlacı, tüketici yerine bir başkası, doktor (veya eczacı) seçmektedir.
o İlacın farklı ve önemli diğer bir özelliği de onsuz olunamazlığıdır. Yani, gerekiyorsa
hasta tarafından mutlaka kullanılmalıdır.
o Bu yüzden alınabilir uygun bir fiyatta ve kolayca bulunabilir olmalıdır.
o İlacın özellikle son özelliğinden dolayı, hükümetlerin bu hususları sağlayacak
politikalar izlemesi zorunlu hale gelmektedir. Bu da ilacın politik yönünü
yansıtmaktadır.

Diğer bir deyişle, gereksinim duyan için mutlaka edinilmesi gerektiğinden, ilacı tüketici
değil hekim seçtiğinden ve en önemlisi de ilacın sadece belli niteliklerde olması kabul
edilebileceğinden, ilaca erişim pazar dinamiklerine göre belirlenemez. Ayrıca korunması
gereken değerlerden biri, her bireyin gereksindiği ilacı edinme hakkıdır (Yer darlığı
nedeniyle bu değerin gerekçelendirilmesine yer verilememiştir). İlacın ticari bir meta, bir
kâr aracı olarak kullanılması ve bu amaçla pazarlanması, gereksinilen sağlık hizmetine
erişme hakkı ile çelişmektedir. Diğer taraftan hekimlik mesleği, gereksinilen sağlık
hizmetlerine erişim hakkına saygı ve özen göstermeyi gerektirir. Bu gerekçelerle hekim,
pazarlama yöntemlerinin nesnesi olmayı reddetmelidir.

• Pazarlama yöntemlerinin kaynakların boşa harcanmasına neden olması, “kabul edilemez”


yargısına dayanak gösterilen savlardan biridir. Korunması gereken değerlerden biri,
toplumsal kaynakların akılcı biçimde harcanması gerekliliğidir. İlaç şirketlerinin kullandığı
pazarlama yöntemleri, aşağıdaki nedenlerle bu değeri harcamaktadır:

o Pazarlama, ilaç şirketlerinin gelirlerini harcadıkları alanların başında gelmekte, şirketler


gelirlerinin yaklaşık %30’unu pazarlamaya ayırmaktadır [46]. Bu yönüyle pazarlama,
ilaç fiyatlarını belirleyen en önemli etmenlerden biridir. Dolayısıyla hekimler şirketlerle
pazarlama yöntemleri aracılığıyla ilişki kurarak, örneğin bilimsel bir toplantıya katılım
için maddi destek alarak bu harcamaların gerçekleşmesine ve pazarlama yöntemlerinin
satışları artırması nedeniyle şirketlerin pazarlamaya daha çok harcamada bulunmasına
katkıda bulunmuş olmaktadırlar.
o İlaç şirketlerinin kurumlara demirbaş ve sarf malzemesi almaları, kuruma gereğinden
fazla ilaç ve plansız malzeme alımına neden olarak kurumu zarara uğratır, dolayısıyla
kaynakların akıldışı kullanımına neden olur.
o Bir diğer sorun, ilacı satın alan kişi ya da kurumun ilaç fiyatının içindeki pazarlama
giderini de yükleniyor olmasıdır. Bunun yanı sıra, şirketler pazarlama giderlerini
devlete ödedikleri vergiden düşmekte, bu da pazarlama giderlerinin toplum tarafından
ödenmesi anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle toplum, pazarlama giderleri için
sonuçta iki kez bedel ödemiş olmaktadır.
13

Doğal olarak hekimler pazarlama harcamalarının gerçekleşmesi ve artmasının başlıca


sorumlusu değildir. Ya da tersinden, hekimlerin şirketlerin pazarlama amacıyla kurmak
istedikleri ilişkilere girmemeleri, pazarlama giderlerini ve pazarlama kaynaklı etik sorunları
azaltmayabilecektir; çünkü şirketler, doğaları gereği yeni yöntemler bulmak durumunda
olduklarından sınırlayıcı/olumsuz değişikliklere uyum sağlamanın yollarını arayacaktır.
Ancak bu harcamalara bir biçimde katkıda bulunmak, akılcı ilaç seçimini ve kaynakların
gereksinime göre kullanımını bir biçimde engelleyeceği için, hekimlik mesleğinin ahlaki
duruşu şirketlerin pazarlama amacıyla kurmaya çalıştıkları ilişkileri yadsımayı gerektirir.

• Diğer bir gerekçe, ilaç şirketlerinden destek almanın daha ahlaki çözüm arayışlarını
güçleştirdiği yönündedir:

Öncül.1 - Geçici çözümler, sorunun temel nedenine yönelik çözüm arayışını engelleyici
etkide bulunur.
Öncül.2 - İlaç şirketlerinin sağlık hizmeti sunmaya ilişkin maddi destekleri, geçici
çözümlerdir.
Sonuç - Hekimler sağlık hizmeti sunmaya ilişkin sorunları çözmek için ilaç şirketlerinden
maddi destek almamalıdır.

Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Hata, öyküsel
düşünce ve çarpıtma içermemektedir. Öncüllerin kabul edilmesi halinde, mantıksal olarak
sonucu da kabul etmemiz gerekir; dolayısıyla çıkarımın iç-tutarlılığı vardır. Öncül.1, geçici
çözümlerin insan davranışı üzerine etkisi üzerinedir. Geçici çözümler, bir sorunun o anda
yaşanan yakıcı etkisini ortadan kaldırarak, yanıltıcı bir rahatlama duygusu yaratır. Bu
rahatlamayla birlikte, sorunun o anda ortaya çıkardığı rahatsız edici etkiden kurtulma
motivasyonu ortadan kalkar. Bu da sorunun nedenini araştırmak ve nedene yönelik
girişimde bulunarak soruna kalıcı ve ahlaki açıdan kabul edilebilir bir çözüm bulmak için
gerekli enerjiyi inhibe eder. Bu nedenle geçici çözümlerin süreklilik kazanması olumsuz bir
uygulamadır. Öncül.2, şirketlerin hizmet sunumu sırasında oluşan ve hizmeti sunan
tarafından karşılanmayan gereksinimlere yönelik destekte bulunmasının, geçici bir çözüm
olduğunu ileri sürmektedir. Bu savın doğruluğu, şirketlerin doğal yapısında var olan kâr
etme zorunluluğu olgusuna dayanılarak gösterilebilir. Pazarın rekabetçi koşullarında, kâr
etme zorunluluğu içinde bulunan şirketlerin birincil kaygısı, doğal olarak kendi çıkarları
olacaktır.

“Ya ilaç firmaları ticari firmalar, gayet net, tüccar bunlar. Yani halk sağlığı filan işin
hikayesi tabii. Kâr amaçlı bunlar, kâr etmek için de herşeyi yapacaklar. Ama hekim
kâr amaçlı bir kişi değil, olmamalı. E o zaman da tanım gereği ‘ilaç firması halk
sağlığına çalışsın’, olmaz, ticari bi kuruluş, olmaz.” Niteliksel araştırmada görüşülen
bir ilaç şirketi medikal müdürünün anlatımından...

Bu çıkarların olgusal düzlemde toplumsal çıkarlarla örtüşme olasılığı var olsa da,
desteklerin ardındaki temel güdü kâr olduğundan, ilaç şirketlerinin maddi destekleri, belli
bir plan çerçevesinde, toplumun kaynakları ve gereksinimlerini dikkate alarak ve eşitlikçi
bir yaklaşımla verilmez. Dolayısıyla şirket destekleri ancak şirket çıkarları ile uyumlu
olduğu koşullarda, o özgül durumda verilir. Bu tür bir destek ise, sorunu kalıcı biçimde
çözme girişimlerini engelleyici etkide bulunur.

Sonuç olarak yukarıdaki çıkarım ikna edicidir ve ilaç şirketlerinin hizmet sunumundaki
gereksinimlere yönelik desteklerinin kabul edilemeyeceği yargısını haklı çıkarmaktadır.
14

• İlaç şirketleriyle kurulan ilişkilerin kabul edilemez olduğuna ilişkin yargıya dayanak
oluşturan gerekçelerin aşağıda yer verilen bir bölümü, mesleki, bilimsel ve kültürel
değerlerin olumsuz etkileneceğine, pazarlama yöntemlerinin çeşitli değerlerin yozlaşmasına
neden olduğuna ilişkindir:

o Bu tür ilişkiler uzun dönemde değer yargılarınızın, ilkelerinizin ve yaşam biçiminizin


de silikleşmesine yol açar.
o İnsani değer birikimi süreçleri açısından doğru bulmuyorum. Katedilen süreçte
promosyon ve çıkarcı işbirliklerinin olumlu bir katkısı yok.
o Bu tür rasyonalize edilmiş etik olmayan davranışlar, kasıtlı olmayan insanlarda bile
yerleşik davranış kalıplarına dönüşerek -herkes yaptığına göre normal gibi kabul
edilebilir- önemli ahlaki erozyon kaynağı olarak ortaya çıkabilir.
o Bu tür özendirmeler bilgi ve eğitimin içini boşaltmakta, çalışmaya yeni başlamış
meslektaşlarımıza kongrelerin bilgi ve eğitim için değil para, iş bitirebilme yetisi,
eğlence ve dostlar alışverişte görsün düşüncelerini aşılamaktadır.
o Mesleki sorumluluğun bir hediyeyle ilişkilendirilmesi, mesleki ve belki daha önemlisi
insani değerlerde önemli yıpranmaya neden oluyor: Her şeyin mutlaka maddi
karşılığının bulunması gerektiği algısı...
o Şirketlerin hekimlere ve mesleğe saygısını azaltıyor, ticari beklentiler oluşuyor.
o Hasta-hekim ilişkisinin anlamını yitirmesine, ticarileşmesine, sıradanlaşmasına neden
olur.
o Mesleğin değerini, saygınlığını, hekimin güvenilirliğini olumsuz etkiler.
o Hediye verme kavramının anlamına zarar verilmiş oluyor.
o Toplumsal bir etkinliğin ticari amaçla kullanılması kültürel değerleri yoksullaştırıyor.
o Bu tür eğlencelerle hekimler aynı zamanda kültürel olarak da aynılaştırılmakta.
o Yalnızca firmaların uğraştığı alanlarla ilgilenmek bile, bilimsel yelpazenin açılımını
tahrif eder.
o Bilimsel araştırmalar ilaç araştırmasına indirgenmiş durumda ve yeni yetişen hekim
adayları ve genç akademisyenler sadece bu tür araştırmalarla kuşatılmış oldukları için
özgür bilimin ne olduğunu görecek bir birikim devralmıyorlar.

Değerlerin yozlaşması, korunması gereken değerlerin zaman içinde giderek daha fazla
harcanması, uzun dönemde ise bu değerlerin korunması gerektiği yönündeki toplumsal
uzlaşının ortadan kalkması, daha doğru bir deyişle insanların belleklerinden silinmesi
olarak tanımlanabilir. Değerler insanların etkileşimleri ile, artan bilgiyle, üretim ilişkilerinin
farklılaşmasıyla, değişen gereksinimlerle, iletişim olanaklarının çeşitlenmesiyle,
demografik dönüşümlerle, çalışma koşullarındaki değişimlerle, teknolojik gelişmelerle,
özetle toplumsal dinamiklerin tümünün etkisiyle yaratılır, değişir ve yok olur. Önemli olan,
insanlığın zaman içinde, çeşitli deneyimlerle, daha iyi bir dünya için korunması gerektiğine
karar verdiği değerlerin harcanmasını ve yok olmasını önleyebilmek, bir katılımcının
ifadesiyle değer biriktirmektir. Yukarıda sözü edilenler bu türden değerlerdendir.
Dolayısıyla, pazarlama yöntemlerinin bu değerleri yozlaştırdığına ilişkin kaygı bu anlamda
önemlidir. Bu türden etkilerin varlığı, değerlerin, değerleri oluşturan ve etkileyen süreçlerin
toplumbilim araştırmalarıyla gösterilmesi yoluyla saptandığında, çıkarım sağlam ve ikna
edici olacaktır.
15

Olumlu çıkarımların çözümlenmesi

Sorgulanan ilişki biçimlerine verilen “kabul edilebilir” türündeki yanıtlar ve gerekçeleri, diğer
deyişle “olumlu çıkarımlar”, aşağıda incelenmektedir:

• “Pazarlama yöntemleri reçetemi isteğim dışında yönlendiremez, hastam için en iyi/uygun


ilacı seçmemi engelleyemez.”

Öncül.1 - Hekim akılcı ilaç seçimi ölçütlerini kullanarak ilaç yazmalıdır.


Öncül.2 - İlaç şirketlerinin pazarlama yöntemleri akılcı ilaç seçimini engellemez.
Sonuç - Hekimin ilaç şirketleriyle, pazarlama yöntemleri aracılığı ile ilişki kurmasında
sakınca yoktur.

Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Hata, öyküsel
düşünce ve çarpıtma içermemektedir. Öncüllerin doğru olması halinde, mantıksal olarak
sonucu da doğru kabul etmemiz gerekir; dolayısıyla çıkarımın iç-tutarlılığı vardır. Değersel
öncülü, korunması gereken bir değeri vurgulamaktadır. Ancak daha önce belirtildiği gibi
bilimsel bilgi, pazarlama yöntemlerinin hekimlerin akılcı ilaç seçimi ölçütlerine uygun reçete
yazmalarını engelleyebildiğini gösterdiğinden, Öncül.2 yanlıştır. Bu nedenle yukarıdaki
çıkarım sağlam değildir ve “kabul edilebilir” yargısını haklı çıkarmamaktadır.

• “Sağlık hizmetlerinin ticari bir meta olması haklı çıkarılabilir. Dolayısıyla sağlık
hizmetlerinin satışında pazarlama yöntemleri uygulanabilir.

o Hemen her iş kolunda promosyon uygulaması var. Sağlık artık Hipokrat dönemindeki
gibi değil, bir sanayi sektörü.
o Pazar sisteminin geçerli olduğu bir ülkede, sağlık da pazar kurallarına tabidir.
o Bu bir tanıtım ve pazarlama şeklidir. Eğer serbest piyasa kuralları uygulanacaksa her
yerde uygulanmalı. Sağlığın bir köşesinde farklı uygulama kabul edilemez. Edilmemeli.
o Hediyeler ticari bir iş kolunda üretim yapan ilaç şirketlerinin kullandığı tutundurma
araçlarıdır. Bu nedenle hediye vermek/almak doğal karşılanmalıdır.
o Kuaförlerden tutun, kırtasiye, market, aklınıza hangi alan gelirse tüm alanlarda üretici
firmalar ve aracılar arasında ilişki var.”

Öncül.1 – Sağlık hizmetleri, diğer mal ve hizmetler gibi alınıp satılan, fiyatları pazar
koşulları içinde oluşacak olan ticari bir metadır.
Öncül.2 – Şirketler ürettikleri mal ve hizmetlerin satışını sağlamak için çeşitli pazarlama
yöntemleri uygulama hakkına sahiptir.
Sonuç – İlaç şirketleri ürettikleri ilaçların satışını sağlamak için çeşitli pazarlama
yöntemleri uygulama hakkına sahiptir.

Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Hata, öyküsel
düşünce ve çarpıtma içermemektedir. Öncüllerin doğru olması halinde, mantıksal olarak
sonucu da doğru kabul etmemiz gerekir; dolayısıyla çıkarımın iç-tutarlılığı vardır. Bunlarla
birlikte, Öncül.1 korunması gereken değerlerden olan, herkesin gereksinimine göre sağlık
hizmeti alma hakkını korumamaktadır. Bu nedenden dolayı, sağlık hizmetlerinin alınıp
satılan ticari bir şeye dönüştürülmesi haklı çıkarılamaz; bu türden çıkarımlar sağlık hizmeti
alma hakkı ile çelişecektir. Dolayısıyla başka iş kollarında pazarlama yöntemlerinin
uygulanıyor olması ve o ülkede pazar sisteminin geçerli olması, söz konusu sağlık
16

hizmetleri olduğunda pazarlama yöntemlerinin varlığını ve bu yöntemler aracılığıyla


kurulan ilişkileri haklı çıkarmayacaktır.

Çeşitli şirketlerin sözcüleri, sağlık hizmetlerinin bir ticaret kolu olduğunu ileri sürmektedir:

“Toplum gözünde, her nedense tıbbın diğer işlerden farklı olduğuna ilişkin bir yanlış
algılama var. Gerçek şu ki, o da bir iş. Hekimlerin de hasta gruplarının da kaynağa
ihtiyacı var ve bu kaynak ilaç endüstrisinden geliyor. Toplum, tıbbın da bir iş
olduğunu anlamalı...” Ethical Strategies Limited şirketinden Peter Hansen... [2]

“...ben, ilaç endüstrisinden özel çabalar beklenmesini anlamıyorum. Kimse


Renault’dan, sahip olmayan insanlara araba vermesini istemiyor!” AIDS ilaçları krizi
sırasında, Fransa Ulusal İlaç Endüstrisi Birliği Genel Direktörü’nün sözleri... [82]

Hekimlerin yukarıdaki alıntılarla benzer söylemler kurması, kendi mesleklerinin anlamına,


insan sağlığı ve sağlık hizmetleriyle ilgili değerlere yabancılaştıklarının, dünyayı ticaretin
gözü/diliyle algılayıp açıkladıklarının bir göstergesi sayılabilir. Özetle yukarıdaki çıkarım,
ikna edici değildir ve “kabul edilebilir” yargısını haklı çıkarmamaktadır.

• “İlaç şirketleri olmasa, yeni ilaç bulunamazdı. Dolayısıyla ürettiklerini yüksek kârlarla
satmaya ve pazarlama yöntemleri uygulamaya hakları var.”

Bu çıkarım, ilaç şirketlerinin internet sayfalarında öne çıkan “araştırma ve yenilik”


söylemiyle örtüşmektedir. Gerçekten de, düşünüldüğünde, bugün kullanılan ve birçok
hastalıktan korunmayı ve iyileşmeyi sağlayan ilaçların, ilaç şirketleri tarafından bulunduğu
akla gelmektedir. Şirketler diğer endüstrilere oranla dört kat daha fazla kâr ediyor
olmalarını, insanlığa yaptıkları bu büyük katkı ile haklı çıkarmaktadır. Ancak aşağıdaki
alıntı, bu söylemin doğruluğu hakkında kuşku uyandırmaktadır [83]:

“Günümüzde ülkelerin uluslararası standartta Ar-Ge yapabilme kapasiteleri ekonomik


durumlarıyla doğrudan ilişkilidir. Sosyal ve coğrafi koşullar, izlenen sosyo ekonomik
ve sürdürülebilir politikalar nedeniyle ülkelerin gelir seviyeleri, teknolojik düzeyleri,
innovasyon yetenekleri ve ekonomik büyümenin sürekliliğini sağlama kapasiteleri
birbirlerinden oldukça farklıdır. Dünyada yeni ürün ve proses patenti alınma hızı ölçü
olarak alındığında başlıca innovatör ülkelerin sayısı azdır. Bunların tamamında da
devletin Ar-Ge çalışmalarında büyük rol oynadığı görülmektedir. İlaç sektöründeki
ABD ve AB kaynaklı birçok önemli buluş, devletin kurduğu enstitülerde yine kamu
kaynaklı fonlarla geliştirilmektedir.”

İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası resmi internet sayfasında, yeni ilaç bulan ülkelerin
tamamında devletin katkısının büyük olduğunu, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerindeki
birçok önemli buluşun kamu kaynaklı fonlarla geliştirildiğini belirtmektedir. Ülkemizdeki
yerli ilaç şirketlerinin ortak örgütünce ifade edilmiş olması bu anlatımın ciddiyetini
artırmakta, ilaç alanındaki “araştırma ve yenilik”lerin ancak ilaç şirketleri sayesinde var
olabileceği söylemi üzerinde düşünmeyi gerektirmektedir. Bu ifadenin, en çok yeni ilaç
üreten ABD için de doğru olduğu başka bir kaynakta ayrıntılı biçimde gösterilmektedir:

“Pazara sadece birkaç yeni ilaç verilmekte, bunların da hemen tamamı kamu
tarafından desteklenen araştırmalardan kaynaklanmaktadır. Bu ülkede, (yeni ilaçların
bulunduğu) araştırmaların neredeyse tümü NIH (Ulusal Sağlık Kurumu) tarafından
17

desteklenmekte ve üniversitelerde, küçük biyoteknoloji şirketlerinde ya da NIH’in


kendi içinde yürütülmektedir. NIH’in desteklediği araştırmaların %90’ı tıp
fakültelerinde ve eğitim hastanelerinde gerçekleştirilmektedir.” [84].

“İlaç şirketleri kendilerini “araştırma-temelli endüstri” olarak tanımlamayı tercih eder.


Ama aslında onlar için en iyi tanım, “düşünceleri lisanslayan, ilaç üreten, klinik
denemeler yapan, patentleyen ve pazarlayan endüstri”dir.” [84].

Özetle, günümüzde yeni ilaçların büyük bölümü, devlet tarafından desteklenen ve devlet
tarafından yürütülen araştırmalarla bulunmaktadır. Öyleyse, yeni ilaçların ancak şirketler
sayesinde bulunabileceğine ilişkin düşünce hatalıdır.

• “Benim yapmamam bir şeyi değiştirmez. Çünkü;

o Şirketler bu parayı yasal olarak harcamak zorunda.


o Ben yapmasam başkası yapacak.
o Dünyanın her yerinde böyle.
o Herkes yapıyor.”

Haklıçıkarım ile akla uydurmayı birbirinden ayırt etmek gerekir. Akla uydurmak,
gerekçelerden sonuca ulaşmak değil, sonucun kabul edilirliğini sağlamak için gerekçeler
‘bulmak’tır [85]. Bu tanım göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, yukarıdaki
gerekçelerin haklıçıkarım değil, birer akla uydurma olduğu görülmektedir. Ayrıca
“şirketler bu parayı yasal olarak harcamak zorunda” savı, öyküsel bir düşünceyi
yansıtmaktadır. 4/1/2002 tarihli “İlaç Fiyatları Hakkında Tebliğ”’ ile, şirketlerin tanıtım
giderleri için, ““yıllık net ilaç satış hasılatının %3'ünü aşamaz” biçiminde bir sınırlama
getirilmişti [86]. Ancak bu tebliğ, 3/3/2004 tarihinde yayımlanan “Beşeri Tıbbi Ürünlerin
Fiyatları Hakkında Tebliğ” ile yürürlükten kaldırılmıştır [87]. Halen geçerli olan Tebliğ’in
içeriğinde şirketlerin kârlarını nasıl harcayacaklarına ya da tanıtım giderlerini nasıl
belirleyeceklerine ilişkin herhangi bir düzenlememe bulunmamaktadır. Dolayısıyla
şirketlerin kârlarının bir kısmını bilimsel toplantılara, araştırmalara, hekimlerin eğitimine
destek vermek ya da sağlık hizmetlerinin yararına harcamak, yabancı şirketlerin ise
kârlarının bir bölümünü Türkiye’de harcamak gibi yasal bir zorunlulukları
bulunmamaktadır.

Bunun yanı sıra, “Herkes yapıyor” ve “Dünyanın her yerinde böyle” ifadeleri, Latincesiyle
Argumentum ad populum çıkarımını kullanmaktır. Bu çıkarım çok sayıda insanın aynı
biçimde davranmasını gerekçe göstererek sonucun haklı çıkarılabileceğini ileri
sürmektedir. Bu türden çıkarımlardaki hata, “herkes”in yeterince aydınlanmış veya yansız
bir kaynak olup olmadığı konusunda bilgi vermemesidir [88].

• “Reddedersem ayıp olur / garip olur / hakaret olarak algılanır / saygısızlık etmiş olurum.”

Hekim temsilci ile görüşmesinde, gerek basit nezaket kuralları, gerekse de çalışan insana
duyulan saygı nedeniyle bir değer çatışması yaşamaktadır. Diğer deyişle kültürel bir
değer, hekimlik mesleğini uygularken korumak gereken bir değer ile çatışmakta, çatışma
kültürel değer lehine çözümlenerek mesleki değer harcanmaktadır. Buradan hareketle
kabaca, hekimin değer muhasebesini yanlış yaptığını ileri sürmek olasıdır; hekim değer
harcamayı bu gerekçe ile haklı çıkaramamaktadır. Bununla birlikte, bu yorumun yeterince
özenli olmayabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü bu yorum, hem hekimin
18

içinde yetiştiği, yaşadığı ve çalıştığı toplumun değerlerinin hekimin ahlaki değerlerinin


biçimlenmesi üzerine etkisini, hem de ilaç şirketlerinin insan ilişkilerini pazarlama için
kullanma çabasını dikkate almamak, dolayısıyla da tüm sorumluluğu hekime yüklemek
anlamına gelir. Derinlemesine görüşmelerde bir ilaç temsilcisinin vurguladığı gibi, “İkili
ilişki kurmak; hedef budur, her zaman budur.” Bu pazarlama taktikleri ve meslek ahlakı
değerleri konusunda yeterince eğitim almamış, bu değerleri belli koşullarda/çatışmalarda
nasıl koruyabileceğinin, değer harcamayı nasıl haklı çıkarabileceğinin yetisini edinmemiş,
hatta bu konuda herhangi bir farkındalığı olmayan bir hekimi bu etik sorundan tek başına
sorumlu tutmak doğru olmayacaktır. Elbette bu etmenler hekimin değer harcaması için bir
tür mazeret değildir; ancak etik sorunların oluşmasının önlenmesi için yol göstericidir.
Nezaket kuralları ve çalışan insana saygı göstermek, toplumdaki olumlu değerlerdendir ve
hekim-ilaç şirketi ilişkilerinde ortaya çıkan etik sorunları önlemek için hekimden bu
değerlerin korumamasını beklemek gerçekçi olmaz.

• “Eğlenceli/hoş olanaklar sunuluyor.

o Bu toplantılarda eğleniyorum, sosyalleşiyorum, arkadaşlarımı görüyorum, katılmak


hoşuma gidiyor.
o Kendimi değerli hissediyorum.”

Hekim burada, bir gereksinim-değer çatışmasını gereksinim lehine çözmektedir. Böyle bir
durumda değer harcamanın haklı çıkarılabilmesi için, gereksinimin yaşamsallığını
değerlendirmek gerekir. Ancak gereksinimleri ölçmek oldukça güçtür:

“Tom “Bir içkiye çok ihtiyacım var”, Dick ise “İçsem de olur içmesem de” dediğinde,
farklı derecede gereksinimi ilk anlamda belirtmektedirler. Eğer Tom “Susuzluğum on
litre bira içmeden geçmeyecek”, Dick ise “Bir iki bardak benim için yeterli” diyorsa,
yine farklı derecede gereksinimi ikinci anlamda belirtmektedirler. Eğer kendi içkilerini
içtikten sonra Dick “Sadece susuzluğum geçmedi, ayrıca kendimi çok iyi
hissediyorum”, Tom ise “Susuzluğum geçti, ama hala berbat hissediyorum” diyorsa,
farklı derecede yararlanmayı dile getiriyorlar anlamına gelir. Son olarak, Tom “Yarın
ve sonraki hergün on litre bira içeceğim”, Dick “Bu iki litre beni bir hafta idare eder”
diyorsa, gereksindikleri miktarın farkını belirtiyorlardır. Tom’un gereksinimi ilk iki
anlamda daha büyük iken, Dick’in yararlanma kapasitesi son iki anlamda daha fazla
olduğundan Dick’in biraya Tom’dan daha fazla gereksinimi olduğu söylenemez.
‘Daha fazla miktara gereksinim duyma’nın ‘daha fazla gereksinim’ ile aynı olmaması
gibi, ‘yararlanma kapasitesinin daha fazla olması’ da, ‘gereksinimin daha uzun süre
karşılanması’ da, ‘gereksinimin acilliği, yoğunluğu ya da önemi’ ya da ‘gereksinim
duyulan şeyin miktarı’ ölçütlerinden daha iyi değildir. ... Bu farklılıklar doğaldır ki,
barınma ve beslenme gibi herkes için ortak olduğuna inanılan ‘nesnel’ gereksinimler
için de geçerlidir.” [89].

Gereksinimlerin miktarını, acilliğini ya da önemini ölçmek, daha doğru bir deyişle her kişi
için standart bir çizgiler demeti oluşturmak neredeyse olanaksız görünmektedir. Öyleyse
gereksinim karşılamak için değer harcama olgusunu nasıl değerlendirebiliriz? “Hekim
kişisel gereksinimlerini bir tarafa bırakır, öncelik daima sunması gereken hizmette
olmalıdır” türünden bir “izci” yaklaşımı, yaşamla bağdaşmayan katı bir ahlakçı yaklaşım
olurdu. Diğer taraftan, her gereksinimin değer harcamayı haklı çıkaramayacağı açıktır. Bu
olguyu değerlendirirken kullanılabilecek bir ölçüt, gereksinimi karşılamak için başka bir
olanağın o kişiye açık olup olmadığını göz önüne almak olabilir. Başka bir olanak yok ise
19

ve kişi özgün koşulları içinde o gereksinimin karşılanması gerektiğini ileri sürüyorsa,


sorulması gereken bir diğer soru, gereksinimin karşılanmaması durumunda sunulacak olan
hizmetin ne derece etkileneceğidir. Gereksinim karşılanmadığında hizmet işlevini yerine
getiremeyecek derecede olumsuz etkilenecek ise, ya da hizmet sunarken hata yapma riski
normal kabul edilen düzeyin üzerine çıkacak ise, gereksinimi karşılayabilmek için değer
harcanabilir. Hekimin kendisini değerli hissetme, eğlenme, arkadaşlarını görme, toplumsal
bir etkinliğe katılma gereksinimlerini giderememesi, sonuçta sunacağı hizmeti anlamlı
derecede olumsuz etkileyebilir. Ancak bu gereksinimleri gidermenin tek yolunun, ilaç
şirketinin düzenlediği yemekli toplantılara katılmak ya da şirket temsilcisi ile görüşmek
olduğu kuşkuludur; dolayısıyla da bu gerekçe ilaç şirketleri ile kurulan ilişkileri haklı
çıkarmamaktadır.

• “Belli koşullarda kabul edilebilir:

o Hekime bilimsel bir katkı sağlıyorsa...


o Kötüye kullanım olasılıklarına karşı önlem alınabiliyorsa...
o Gereksinim acilse ve başka bir kaynak yoksa...
o Gereksinim hizmetin sürdürülebilmesine yönelik ise ve başka bir kaynak yoksa...”

“İlaç şirketinden alınacak hediye, maddi destek, malzeme ya da eğitim hekime bilimsel
katkı sağlayacak ise ilişki kabul edilebilirdir” çıkarımında, sunulan sağlık hizmetini
iyileştirmeye yönelik olarak hekimin bilimsel bilgisinin artması gerekliliği öne
çıkarılmakta, bu gerekliliği sağlayacak olan desteklerin kabul edilebilir olduğu sonucuna
ulaşılmaktadır. Ancak, bilimsel bilgi aksi yönde olduğu için, bu çıkarımın bilgisel öncülü
yanlıştır. Daha önce vurgulandığı gibi, ilaç şirketlerinin pazarlama çalışmaları hekimlerin
reçetelerini akılcı olmayan yönde etkilemektedir. Ticari kaynaklı bilgiler hekimlerin reçete
ettikleri ilaçları belirlemede bilimsel kaynaklardan daha etkili olduğu gösterilmiştir [47].
Tanıtım çalışmaları genellikle taraflı ve yanlış bilgi içermekte, hekimlerin hatalı reçete
yazmasına neden olabilmektedir [54]. Dolayısıyla şirket destekleri bilimsel katkı sağlamak
bir yana, bilimsel bilginin gösterdiğine göre, hekimleri bilimsel uygulamaların dışına
yöneltebilmektedir. Bu nedenle, çıkarım iç-tutarlıdır, ancak sağlam değildir.

“Kötüye kullanım olasılıklarına karşı önlem alınabilme” koşulu, uygulama açısından ve


kavramsal olarak sorunludur. Araştırmacının şirketten destek alarak kendi araştırmasını
yürütüüğü koşullarda denetleme bir dereceye kadar olası görünüyor ise de, ilaç şirketinin
doğası gereği, sadece kendi çıkarına uygun araştırmaları destekliyor olması, “kötüye
kullanım olasılığını” denetleme şansını baştan ortadan kaldırmaktadır. Yanı sıra, özellikle
çok merkezli kurgularda araştırmacının denetim şansının hemen hiç olmayacağı kolayca
öngörülebilir. Ayrıca, ilaç şirketlerinin desteklediği araştırmaların başka kaynakların
desteklediği araştırmalara göre daha az yayımlandığı, başka kaynaklarca desteklenen
çalışmalara göre sponsorun ürünü lehine sonuçların daha fazla olduğu bilinmektedir [33].
“Kötüye kullanım olasılıklarına karşı önlem alınabilme” koşulu bilimsel toplantıların
organizasyonu için alınacak desteğe ilişkin öne sürülüyorsa, şirketlerin neden ortak bir
havuza katkıda bulunmayı tercih etmedikleri ve neden destek karşılığında flama, afiş ve
stand gibi belli “tanıtım” etkinliklerini talep ettiklerini sorgulamak gerekir. Buradaki
amaç, verilen maddi desteğin satış artırıcı etkide bulunmasını sağlamaktır. Bağlantılı
olarak, “önlem alınırsa kabul edilebilirdir” savının kavramsal sorunu değerlendirilmelidir:
Şirketler, doğaları gereği, kâr getirmeyecek bir etkinlikte bulunmazlar, çünkü aksi türlüsü
kârı ve dolayısıyla şirketin rekabet gücünü azaltır. Ayrıca, örneğin şirkete hiçbir biçimde
dönüşü olmayacak “kimliksiz” yardımları neden yaptıklarını hisse senedi sahiplerine
20

açıklayamazlar. Dolayısıyla, yeterince önlem alıp şirketlerin herhangi bir biçimde


etkilemeyeceği bir kurgu oluşturulduğunda, şirketler destek vermeyecektir; çünkü, şirket
açısından destek vermenin amacına ulaşmak, bu koşullarda olanaksız olacaktır.

Bir parantez açarak, şirket desteklerinin ortak bir havuza aktarılması önerisi üzerinde
düşünüldüğünde, şirketlerin bu kimliksiz katkı önerisini kabul etmemelerinin yanı sıra,
önerinin kendisinin de sorunlu olduğu görülmektedir. Çünkü bu önerinin gerçekleşmesi
halinde, şirketler pazarlama giderlerini vergiden düştükleri için aslında ödemeyi toplum
yapmış olacaktır. Havuza aktarılacak bir para, ya da diğer destekler, kimliksiz olsa dahi bu
nedenle kabul edilemez. Bunun nedeni ise, toplumun vergiler yoluyla halihazırda eğitim
için ödemede bulunmuş olmasıdır. Toplum sağlık hizmetlerinin sunumu ve bununla
bağlantılı olarak sağlık hizmeti sunacak olanların eğitimi için vergi vermektedir. Bilimsel
toplantı düzenleme ya da katılım için şirketlerden destek alındığında, toplum ödediği
verginin yanı sıra, ilaç şirketinin bu desteği vergiden düşmesi ve pazarlama giderlerinin
maliyeti oluşturan kalemlerden biri olması nedeniyle ilaç fiyatına yansıtılması sonucu,
aynı şey için toplam üç kez ödemede bulunmuş olur. İlaç şirketlerinin pazarlama amacıyla
verdikleri maddi desteği alarak toplumun bu biçimde zarara uğratmasına katkıda
bulunmak, meslek ahlakı açısından haklı çıkarılamaz.

İlaç şirketleri ile ilişkilerin belli koşullarda kabul edilebileceğine ilişkin çıkarımlardan bir
diğeri, acil ya da hizmetin sürdürülebilmesine yönelik bir gereksinimin söz konusu olduğu
ve başka bir kaynaktan karşılanamadığı durumlarda, gereksinimin değer harcamayı haklı
çıkaracağına yöneliktir. Gereksinim-değer çatışmalarında çözüm için yol gösterici
olabilecek iki koşuldan daha önce söz edilmişti. Yakınlarında eczane bulunmayan bir köy
sağlık ocağında çalışan hekimin acil durumlarda kullanmak üzere temsilciden numune ilaç
alması örneğinde bu koşulların her ikisi de karşılanmaktadır. Bu örnekte, gereksinimin
karşılanmaması hizmeti anlamlı derecede olumsuz etkileyecektir ve gereksinimin
karşılanabileceği başka bir kaynak bulunmamaktadır. Öyleyse, acil gereksinimi
karşılamak için başka bir kaynak bulunamayacağı öngörüldüğü durumlarda şirket
temsilcisinden ücretsiz ilaç örneği almak, insan yaşamını öncelediği için kabul edilebilir
görünmektedir. Bir başka örnek ise, hizmet sunumunu engelleyecek ya da etkinliğini
ortadan kaldıracak bir malzeme eksikliğinin söz konusu olduğu durumlardır. Örneğin
otoklavı bulunmayan bir acil serviste, görünür gelecekte devletin otoklav vereceği de
oldukça kuşkulu ise, bu desteği şirketten alarak hizmete yönelik bir gereksinim
karşılanmış, sonuçta yine sağlık hizmeti alma hakkını sağlamaya yönelik bir uygulamada
bulunulmuş olur (Daha önce açıklandığı gibi, destek alarak bilimsel toplantı düzenlemek
veya katılmak, tanıtım toplantısına katılmak, bilimsel araştırma için destek almak ve şirket
temsilcisi ile görüşmek biçimindeki ilişkiler, bu biçimde haklı çıkarılamaz; çünkü başka
kaynak olmasa da, alınan destek gereksinimi karşılamamakta, yanı sıra, destek alma
amacının aksi yönde etki gösterebilmektedir).

Bununla birlikte, gelinen noktada hekim, gereksinimleri karşılamış, ancak buna karşılık
pazarlama yöntemlerinin akılcı ilaç seçimi üzerine olumsuz etkisini kabullenmiş ve
toplumsal kaynakların olası en akılcı biçimde harcanması gerekliliğini dikkate almamış
olur. Özetle hekim, hastalarının anlık/günlük gereksinimlerini karşılayabilmek için,
korunması gereken değerleri harcamaktadır. Hekim ilaç şirketinden destek alarak ilaç
fiyatlarının artmasına katkıda bulunmuş, ilaç şirketine istemese de borçlanmış, vergiden
düşülen bir desteği kabul ederek şirketin pazarlama giderinin topluma aktarılmasına
katkıda bulunmuştur. Ayrıca, araştırmaya katılanların belirttiği gibi, bu türden
gereksinimlerin ilaç şirketlerince karşılanması devlete ait sorumluluğun göz ardı
21

edilmesine neden olur, kurumlara yönelik görev-sorumluluk algısını bozar ve bir süre
sonra bu desteğin doğal kabul edilmesine yol açar. Yine de hekimin seçimini ahlaki açıdan
yargılamak çok kolay görünmemektedir. Örneklerde dramatik durumlar söz konusudur.
Dramatik durumlar ezberi bozan, kendi özgün koşullarını dayatan ve ahlakı yeniden
kurduran durumlardır. Kaynakların gereksinimlerden daha az olduğu olağandışı
durumlardaki triyaj uygulaması buna örnek verilebilir. Örneğin çok sayıda yaralının
olduğu bir tarafik kazasına ilk ulaşan hekimseniz ve onbeş dakika içinde sağlık çalışanı ve
malzeme desteği alınamayacaksa, yapmak gereken yaralılar arasında seçim yapmaktır.
Yaralılar hızla gözden geçirilir ve eldeki tedavi yöntemlerinden en fazla yararlanacaklara
uygulanır. Hastanede, normal koşullarda tedavi edilebilecek kimi hastalar (kırmızı kodlu
hastalar) ise, bu koşullarda ölüme terk edilir. Normal koşullarda kırmızı kodlu hastaları
tedaviye almamak meslek ahlakı açısından haklı çıkarılamaz, ancak olağandışı
durumlardaki hekim sorumluluğu tam da budur. İnsanların ilaç bulamadığı bir köyde ya da
otoklavı olmayan bir acil serviste, hekim sorumluluğu düzeyinde bir ahlaki gereklilik
tanımlanamasa bile, hekimin içinde bulunduğu durumda bir değer muhasebesi yapmak,
özellikle olgusal düzlemde ve acil gereksinimler söz konusu olduğunda çok güçtür.
Neredeyse tanımlanamaz derecede karmaşık ve olağandışı bir durumda, bu kadar
kişisel/olgusal ayrıntılar üstüne genelgeçer bir ahlak tanımlamaya çalışmak, duyarlı,
özenli, anlamaya yönelik ve yapıcı bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü yanlış olduğu ne
kadar vurgulanırsa vurgulansın, gereksinimler sürdükçe haklı ya da haksız gerekçelerle bu
türden çatışmalar daima var olacaktır. Öyleyse çatışmaları ortadan kaldırmak için,
gereksinimlerin karşılanması gerekir.

SONUÇ

Bu çalışmada, hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine ileri sürdükleri yargılar ve


gerekçeleri etik açıdan çözümlenmiştir. Çözümleme sonucunda, ilaç şirketleriyle pazarlama
yöntemleri aracılığıyla kurulan ilişkilerin kabul edilebilir olduğuna ilişkin çıkarımların,
sağlam veya ikna edici olmadığı belirlenmiştir. Ulaşılan bir diğer sonuç, bu ilişkilerin haklı
çıkarılamayacağını ileri süren dört çıkarımın sağlam ve ikna edici olduğudur:

• Pazarlama yöntemleri aracılığıyla kurulan ilişkiler, akılcı ilaç seçimini engelleyebilir.


• İlacın bir kâr aracı olarak kullanılması ve bu amaçla pazarlanması, gereksinilen sağlık
hizmetine erişme hakkı ile çelişmektedir; ancak hekimlik mesleği, gereksinilen sağlık
hizmetlerine erişim hakkına saygı ve özen göstermeyi gerektirir. Bu nedenle hekim,
pazarlama yöntemlerinin nesnesi olmayı reddetmelidir.
• Pazarlama yöntemleri kaynakların boşa /akıldışı harcanmasına neden olmaktadır.
Pazarlama giderleri hem ilaç bedellerine yansıdığı, hem de vergiden düşüldüğü için
sonuçta topluma yansımaktadır.
• İlaç şirketlerinden destek almak, daha ahlaki çözüm arayışlarını güçleştirmektedir.

Bununla birlikte, hekimlerin pazarlama amacıyla kurulan ilişkilere katılmasının kabul


edilebilir olduğunu ileri süren iki çıkarım, etik sorunların oluşumunu önlemek için yol
gösterici olduklarından üzerlerinde durulmayı gerektirmektedir. Bunlardan biri, ilaç
şirketleriyle kurulan ilişkilerin belli koşullarda kabul edilebilir olduğunu ileri süren
çıkarımdır. Bu çıkarım diğerlerinden farklı olarak, hizmetin sürmesine yönelik ve başka
biçimde karşılanamayan gereksinimlere dayanmaktadır. Bu nedenle, ilişkileri haklı çıkarmak
için kullanılamazsa da, gereksinimler sorumlusu tarafından karşılanmadıkça bu tür
çatışmaların süreceğine işaret etmektedir. Dolayısıyla bu tür sorunlarda bireysel olarak
hekimleri suçlamak ve çözümü hekimin ahlaklı davranmasında aramak, hem haksız hem de
22

boşuna bir çaba olacaktır. Diğer çıkarım, şirket temsilcisi ile görüşmeyi, hediye ve ücretsiz
ilaç örneği almayı reddetmenin ayıp olacağı, saygısızlık, hatta hakaret olarak algılanacağı
gerekçesine dayanmaktadır. Bu çıkarım da ilişkileri haklı çıkarmak için kullanılamaz. Ancak
nezaket kuralları ve çalışan insana saygı göstermenin toplumdaki olumlu değerler olduğu ve
hekim-ilaç şirketi ilişkilerinde ortaya çıkan etik sorunları önlemek için hekimden bu
değerlerin korumamasını beklemenin gerçekçi olmayacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Dolayısıyla şirket temsilcisi hekimlerle ikili ilişki kurma olanağı bulabildiği sürece bu
çatışmanın yaşanmasını engellemek, yine sadece hekimin bireysel tutumuna bağlı olacaktır.

Hekimler ilaç şirketleri ile, çalışma yaşamı ve ülkedeki sağlık ortamının olumsuzluklarına ek
olarak, devletçe karşılanmayan gereksinimlerin verdiği çaresizlik, pazarlama taktiklerine karşı
yetersiz eğitim ve bilinçsizlik, ticari bakış ve söylemin egemenliğine kayıtsızlık/duyarsızlık
içinde ilişki kurmaktadır. Buna karşın şirketler satış yapacakları ortamın özelliklerini sürekli
izleyen, değişikliklere çok hızlı uyum sağlayan ve hatta değişikliklere yön veren, çalışanlarını
insan psikolojisi, satış teknikleri, iletişim becerileri gibi konularda etkin biçimde eğiten ve
girişimlerinin etkinliğini sürekli olarak değerlendiren yapılardır. Bu nedenlerle hekim ilaç
şirketiyle kurduğu ilişkide savunmasızdır, dezavantajlıdır. Böylesi bir konumda, reçeteye
yazılacak ilacın akılcı ölçütler kullanılarak belirlenmesi olasılığı, neredeyse sadece hekimin
iyi niyetine, karakterine, eğitim durumuna ve kişisel özelliklerine bağlı olacaktır. Tıp
mesleğini uygularken korunması gereken değerleri korumak her sağlık çalışanının mesleki
sorumluluğudur. Ancak değerlerin korunması için sadece kişilerin ahlaki olgunluklarına ve
mesleki yeterliklerine güvenilemez; sağlık hizmetinin kurumsal olarak örgütlendiği, finanse
edildiği ve sunulduğu bir yapıda mesleki değerlerin korunması için kurumsal önlemler
alınması gereklidir.

KAYNAKLAR
1. Abbasi K, Smith R. No more free lunches. BMJ 2003;326(7400):1155-6.
2. Burton B, Rowell A. Unhealthy spin. BMJ 2003;326(7400):1205-7.
3. Charatan F. Doctors say they are not influenced by drug companies' promotions. BMJ 2001;322(7294):1081.
4. Giannakakis IA, Ioannidis JP. Arabian nights-1001 tales of how pharmaceutical companies cater to the material
needs of doctors: case report. BMJ 2000;321(7276):1563-4.
5. Gibson E, Baylis F, Lewis S. Dances with the pharmaceutical industry. Canadian Medical Association Journal
2002;166(4):448-50.
6. Kjaergard LL, ls-Nielsen B. Association between competing interests and authors' conclusions: epidemiological
study of randomised clinical trials published in the BMJ. BMJ 2002;325(7358):249.
7. Lenzer J. FDA's counsel accused of being too close to drug industry. BMJ 2004;329(7459):189.
8. Lenzer J. Scandals have eroded US public's confidence in drug industry. BMJ 2004;329(7460):247.
9. Liberati A, Magrini N. Information from drug companies and opinion leaders. BMJ 2003;326(7400):1156-7.
10. Moynihan R. Who pays for the pizza? Redefining the relationships between doctors and drug companies. 1:
entanglement. BMJ 2003;326(7400):1189-92.
11. Moynihan R. Drug company secretly briefed medical societies on HRT. BMJ 2003;326(7400):1161.
12. Moynihan R. MPs launch inquiry into influence of drug industry. BMJ 2004;329(7466):587-58a.
13. Sheldon T. Drug company fined for excessive hospitality. BMJ 2001;322(7283):382.
14. Smith R. Medical journals and pharmaceutical companies: uneasy bedfellows. BMJ 2003;326(7400):1202-5.
15. Tonks A. Authors of guidelines have strong links with drugs industry. BMJ 2002;324(7334):383a.
16. Wazana A. Physicians and the pharmaceutical industry: is a gift ever just a gift? JAMA 2000;283(3):373-80.
17. Acar K, Zencir M, Özşahin A. Hekimlerin ilaç firması temsilcileriyle ilişkilerindeki etik sorunlar. İçinde: 1.
Ulusal Tıbbi Etik Kongresi. 1999. Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi.
18. Agrawal S, Saluja I, Kaczorowski J. A prospective before-and-after trial of an educational intervention about
pharmaceutical marketing. Acad.Med. 2004;79(11):1046-50.
19. Akıcı A, Uğurlu MÜ, Gönüllü N, Oktay ž, Kalaça S. Pratisyen hekimlerin akılcı ilaç kullanımı konusunda bilgi
ve tutumlarının değerlendirilmesi. Sürekli Tıp Eğitimi 2002;11(7):253-6.
20. Andaleeb SS, Tallman RF. Physician attitudes toward pharmaceutical sales representatives. Health Care
Manage.Rev. 1995;20(3):68-76.
21. Ankara Tabip Odası, Ankara Tabip Odası üyelerinin mesleki ve sağlık alanına yönelik görüş ve tutumları
araştırması. 2002, Ankara Tabip Odası: Ankara.
23

22. az Gravalos GJ, Palmeiro FG, Nunnez ME, Casado GI. Opinion of primary care physicians from Ourense on
various features of the pharmaceutical prescription. Rev.Esp.Salud Publica 2001;75(4):361-73.
23. Beğen B, Opinions of Doctors about the Promotional Activities of Pharmaceutical Companies. 2002, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı İngilizce İşletme Bilim Dalı, yayımlanmamış yüksek
lisans tezi: İstanbul. s.23.
24. Chren MM, Landefeld CS. Physicians' behavior and their interactions with drug companies. A controlled study of
physicians who requested additions to a hospital drug formulary. JAMA 1994;271(9):684-9.
25. Düzgün AP, et al. Hekimlerin bilimsel toplantılara katılabilme çabalarına firmaların desteği. İçinde: II. Ulusal Tıbbi
Etik Kongresi. 2001. Ankara: Türkiye Biyoetik Derneği.
26. Göktaş G, İlaç Sektöründe Pazarlama Stratejileri ve Kişisel Satış Yönteminin İlaç Tanıtımı ve Satışı Üzerine Etkisi.
2003, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Hastane ve Sağlık Kuruluşları
Yönetimi, yayımlanmamış yüksek lisans tezi: İzmir.
27. Guldal D, Semin S. The influences of drug companies' advertising programs on physicians. Int.J.Health Serv.
2000;30(3):585-95.
28. Halperin EC, Hutchison P, Barrier RC, Jr. A population-based study of the prevalence and influence of gifts to
radiation oncologists from pharmaceutical companies and medical equipment manufacturers.
Int.J.Radiat.Oncol.Biol.Phys. 2004;59(5):1477-83.
29. Hopper JA, Speece MW, Musial JL. Effects of an educational intervention on residents' knowledge and attitudes
toward interactions with pharmaceutical representatives. J.Gen.Intern.Med. 1997;12(10):639-42.
30. Jones MI, Greenfield SM, Bradley CP. Prescribing new drugs: qualitative study of influences on consultants and
general practitioners. BMJ 2001;323(7309):378-81.
31. Keim SM, Sanders AB, Witzke DB, Dyne P, Fulginiti JW. Beliefs and practices of emergency medicine faculty
and residents regarding professional interactions with the biomedical industry. Ann.Emerg.Med. 1993;22(10):1576-
81.
32. Kutlay NÖ, Büken NÖ, Elhan AH, Arda B, İlaç sektörü-hekim ilişkisindeki etik sorunları sorgulayan bir tutum
araştırması, İçinde: Tıp Etiği Araştırmaları. 1999, Türkiye Biyoetik Derneği: Ankara. s.67-79.
33. Lexchin J. Interactions between physicians and the pharmaceutical industry: what does the literature say? Canadian
Medical Association Journal 1993;149(10):1401-7.
34. Lichstein PR, Turner RC, O'Brien K. Impact of pharmaceutical company representatives on internal medicine
residency programs. A survey of residency program directors. Arch.Intern.Med. 1992;152(5):1009-13.
35. Madhavan S, Amonkar MM, Elliott D, Burke K, Gore P. The gift relationship between pharmaceutical
companies and physicians: an exploratory survey of physicians. J.Clin.Pharm.Ther. 1997;22(3):207-15.
36. McCormick BB, Tomlinson G, Brill-Edwards P, Detsky AS. Effect of restricting contact between pharmaceutical
company representatives and internal medicine residents on posttraining attitudes and behavior. JAMA
2001;286(16):1994-9.
37. McKinney WP, et al. Attitudes of internal medicine faculty and residents toward professional interaction with
pharmaceutical sales representatives. JAMA 1990;264(13):1693-7.
38. Randall ML, Rosenbaum JR, Rohrbaugh RM, Rosenheck RA. Attitudes and behaviors of psychiatry residents
toward pharmaceutical representatives before and after an educational intervention. Acad.Psychiatry
2005;29(1):33-9.
39. Şemin S, Güldal D. Hekimlerin ilaçla ilgili tercihlerinde ilaç şirketlerinin tanıtım çalışmalarının rolü ve diğer
etkenler. Toplum ve Hekim 1993(57):73-85.
40. Varley CK, Jibson MD, McCarthy M, Benjamin S. A survey of the interactions between psychiatry residency
programs and the pharmaceutical industry. Acad.Psychiatry 2005;29(1):40-6.
41. Watkins RS, Kimberly J, Jr. What residents don't know about physician-pharmaceutical industry interactions.
Acad.Med. 2004;79(5):432-7.
42. Hamzaoğlu O, Özcan U, Türkiye Sağlık İstatistikleri. 2005, Ankara: Türk Tabipleri Birliği. s.67.
43. DİE. Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması Sonuçları.
http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/HHBilisim/HHBilisim.html (Erişim tarihi: 09/04/2006)
44. Türkiye Biyoetik Derneği. TBD - Üyeler. http://www.biyoetik.org.tr/uyeler.htm (Erişim tarihi: 09/04/2006)
45. Hodges B. Interactions with the pharmaceutical industry: experiences and attitudes of psychiatry residents, interns
and clerks. Canadian Medical Association Journal 1995;153(5):553-9.
46. No Free Lunch. The Physician-Pharmaceutical Industry Relationship. (Erişim tarihi: 13/04/2006)
47. Somerset M, Weiss M, Fahey T. Dramaturgical study of meetings between general practitioners and
representatives of pharmaceutical companies; Commentary: dramaturgical model gives valuable insight. BMJ
2001;323(7327):1481-4.
48. Lurie N, et al. Pharmaceutical representatives in academic medical centers: interaction with faculty and housestaff.
J.Gen.Intern.Med. 1990;5(3):240-3.
49. Caudill TS, Johnson MS, Rich EC, McKinney WP. Physicians, pharmaceutical sales representatives, and the cost
of prescribing. Arch.Fam.Med. 1996;5(4):201-6.
50. Haayer FM, van der Werf GT, Wieringa NF, Wesseling H. Use of cimetidine; parallels and discrepancies
between the views of drug regulatory agencies and practicing physicians. Eur.J.Clin.Pharmacol. 1983;25(5):601-7.
51. Chew LD, et al. A physician survey of the effect of drug sample availability on physicians' behavior. J Gen Intern
Med 2000;15(7):478-83.
52. Peay MY, Peay ER. The role of commercial sources in the adoption of a new drug. Soc.Sci.Med.
1988;26(12):1183-9.
24

53. Thomson AN, Craig BJ, Barham PM. Attitudes of general practitioners in New Zealand to pharmaceutical
representatives. Br.J.Gen.Pract. 1994;44(382):220-3.
54. WHO. Drug promotion database. http://www.drugpromo.info (Erişim tarihi: 13/04/2006)
55. Avorn J, Chen M, Hartley R. Scientific versus commercial sources of influence on the prescribing behavior of
physicians. Am.J.Med. 1982;73(1):4-8.
56. Cardenas EZ, Isenrich LL. Prescribing habits of Peruvian physicians and factors influencing them. Bulletin of
PAHO 1995;29:328-37.
57. Greenwood J, Pharmaceutical representatives and the prescribing of drugs by family doctors. 1989, Nottingham
University.
58. Ziegler MG, Lew P, Singer BC. The accuracy of drug information from pharmaceutical sales representatives.
JAMA 1995;273(16):1296-8.
59. Cleary JD. Impact of pharmaceutical sales representatives on physician antibiotic prescribing. J.Pharm.Technol.
1992;8(1):27-9.
60. Gonul FF, Carter F, Wind J. What kind of patients and physicians value direct-to-consumer advertising of
prescription drugs. Health Care Manag.Sci. 2000;3(3):215-26.
61. Suresh CG, Greene D, Coupe MO. Use of adenosine and effectiveness of pharmaceutical marketing. Lancet
1993;341(8859):1539-40.
62. Azimi NA, Welch HG. The effectiveness of cost-effectiveness analysis in containing costs. J.Gen.Intern.Med.
1998;13(10):664-9.
63. Blumenthal D, Gluck M, Louis KS, Stoto MA, Wise D. University-industry research relationships in
biotechnology: implications for the university. Science 1986;232(4756):1361-6.
64. Cho MK, Bero LA. The quality of drug studies published in symposium proceedings. Ann.Intern.Med.
1996;124(5):485-9.
65. Davidson RA. Source of funding and outcome of clinical trials. J.Gen.Intern.Med. 1986;1(3):155-8.
66. Djulbegovic B, et al. The uncertainty principle and industry-sponsored research. Lancet 2000;356(9230):635-8.
67. Friedberg M, Saffran B, Stinson TJ, Nelson W, Bennett CL. Evaluation of conflict of interest in economic
analyses of new drugs used in oncology. JAMA 1999;282(15):1453-7.
68. Jadad AR, et al. Systematic reviews and meta-analyses on treatment of asthma: critical evaluation. BMJ
2000;320(7234):537-40.
69. Kemmeren JM, Algra A, Grobbee DE. Third generation oral contraceptives and risk of venous thrombosis: meta-
analysis. BMJ 2001;323(7305):131-4.
70. Mandelkern M. Manufacturer support and outcome. J.Clin.Psychiatry 1999;60(2):122-3.
71. Rochon PA, et al. A study of manufacturer-supported trials of nonsteroidal anti-inflammatory drugs in the
treatment of arthritis. Arch.Intern.Med. 1994;154(2):157-63.
72. Stelfox HT, Chua G, O'Rourke K, Detsky AS. Conflict of interest in the debate over calcium-channel antagonists.
N.Engl.J.Med. 1998;338(2):101-6.
73. Tallon D, Chard J, Dieppe P. Relation between agendas of the research community and the research consumer.
Lancet 2000;355(9220):2037-40.
74. Vandenbroucke JP, Helmerhorst FM, Rosendaal FR. Competing interests and controversy about third generation
oral contraceptives. BMJ readers should know whose words they read. BMJ 2000;320(7231):381-2.
75. Wahlbeck K, Adams C. Beyond conflict of interest. Sponsored drug trials show more-favourable outcomes. BMJ
1999;318(7181):465.
76. Orlowski JP, Wateska L. The effects of pharmaceutical firm enticements on physician prescribing patterns. There's
no such thing as a free lunch. Chest 1992;102(1):270-3.
77. Chren MM, Landefeld CS, Murray TH. Doctors, drug companies, and gifts. JAMA 1989;262(24):3448-51.
78. Dana J, Loewenstein G. A social science perspective on gifts to physicians from industry. JAMA 2003;290(2):252-
5.
79. Katz D, Caplan AL, Merz JF. All gifts large and small: toward an understanding of the ethics of pharmaceutical
industry gift-giving. Am.J.Bioeth. 2003;3(3):39-46.
80. Brett AS, Burr W, Moloo J. Are gifts from pharmaceutical companies ethically problematic? A survey of
physicians. Arch.Intern.Med. 2003;163(18):2213-8.
81. DPT. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı İlaç Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu.
http://ekutup.dpt.gov.tr/imalatsa/ilac/oik556.pdf (Erişim tarihi: 14/04/2006)
82. Ayaz A. Kapitalizm ve İlaç. Özgür Üniversite Forumu 2004;26-27:92-9.
83. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası. Yatırımlar.
http://www.ieis.org.tr/yeni_site/asp_sayfalar/index.asp?sayfa=230&menuk=12 (Erişim tarihi: 12/04/2006)
84. Angell M, The Truth About the Drug Companies. 2004, New York: Random House Publishing Group. 56-73.
85. Curtler HM, Ethical Argument. 2004, New York: Oxford University Press. 89.
86. Sağlık Bakanlığı. İlaç Fiyatları Hakkında Tebliğ. (Erişim tarihi: 17/04/2006)
87. Sağlık Bakanlığı. Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatları Hakkında Tebliğ. (Erişim tarihi: 17/04/2006)
88. Weston A, A Rulebook for Arguments. 2000, Indianapolis: Hackett Publishing Company. s.74.
89. Harris J. Mikro-dağılım: Hastalar arasında seçim yapma. Toplum ve Hekim 2004;19(2):147-53.
25

Sayın Meslekdaşım, 
 
Yukarıda sunduğum bildiri metninin yanısıra, önemli olduğunu düşündüğüm birkaç noktayı sizinle 
paylaşmak istiyorum: 
 
• Gerek araştırmaya katılım çağrısında, gerekse aşağıda göreceğiniz gibi makalenin kendisinde 
özenle bir noktayı vurgulamaya çalıştım. Yürüttüğüm araştırmanın amacı, ülkemizdeki 
hekimlerin ne kadarının hangi ilişkiyi olumladığını saptamak değildi. Temel amaç, makalenin 
başlığından da anlaşılacağını sandığım gibi, hekimlerin konu hakkındaki çıkarımlarını 
saptamaktı. Bu nedenle, araştırmaya katılanların değerlendirmeleri sadece yüzde dağılımları 
olarak sunulmuştur. Bu dağılımlara bakarak Türkiye’de çalışan hekimlere ilişkin genelleme 
yapılamayacağı belirtilmiş, çalışma amacı farklı olduğundan değişkenler arasında istatistiksel 
açıdan anlamlı ilişki aranmamıştır. Ancak bu çabalara rağmen, 16/10/2006 tarihli Zaman 
gazetesinin bu çalışmayı haberleştirirken kullandığı başlıkta olduğu gibi (“Doktorlar ilaç 
firmalarından hediye almayı etik buldu”), araştırma sonuçlarının yanlış yorumlanması söz 
konusu olmuş, hekimlerin çıkarımlarından çok sıklık üzerinde durulmuştur. Bunun bir nedeni, 
araştırma sonuçlarını uygun biçimde sunmamış olmam olabilir; sayısal ifadeleri çıkarıp sadece 
çıkarımlara yer verseydim araştırma sonuçlarının odağını istediğim yere yönlendirebilirdim. 
Ancak bu kez de hem katılımcıların, hem de etik alanı felsefeye dahil olmasına rağmen 
pozitivizmin hakim olduğu günümüz bilim anlayışının tepkisiyle karşı karşıya kalabilirdim. 
Sonuçta, bilimsel bir örneklem alınmamış olmasına rağmen, en azından katılımcılara ait sıklık 
dağılımlarını vermeyi tercih ettim. Yanlış yorumlamanın bir başka nedeni, konunun popülerliği 
olsa gerektir; ki bu nedenin daha etkili olduğunu sanıyorum. Sonuç olarak, böylesi bir konuda 
bu tür spekülasyonları engellemek ne kadar olası idi, bilemiyorum; yine de, araştırma 
sonucunda oluşan ve oluşabilecek olan tüm özensiz genellemeler için meslekdaşlarımın beni 
hoşgörmesini diliyorum.  
 
 
• Ankette yer alan 8.soruya verilen yanıtlara, bildiri metninde yer verilmemiştir. Bunun nedeni, 
bildiri metninin sadece çıkarımlara odaklanmasıdır. Soru ile yanıtların yüzde dağılımını, tezde 
yer aldığı biçimiyle değerlendirmenize sunuyorum:  
 
3.2.2.8 Yöntemlerin Olası Olumsuz Sonuçlarının Yargılar Üzerine Etkisi

Ankette yer verilen bir diğer soru, ilaç şirketlerinin kullandıkları pazarlama yöntemlerinin
olumsuz etkilerine ilişkin yazında yer alan bilgileri katılımcılara aktarmakta ve bu bilgilerin
yargılarını etkileyip etkilemeyeceğini sorgulamaktadır:

“Pazarlama yöntemlerinin ilaç fiyatlarını %10-15 artırdığı, yazılan reçeteleri etkilediği, hasta
için uygun olmayan ilaçların (yanlış, daha pahalı, yan etkisi yüksek) yazılmasına neden olabildiği,
ayrıca toplumun gözünde hekimlik mesleğinin değerini ve saygınlığını azalttığı bilimsel
araştırmalarla gösterilmiş olsaydı, hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine yargılarınızda değişiklik
olur muydu?”

Soruyu yanıtlayan 1,505 hekimin üçte birinden fazlası, yeni bilgilerin olumlu yargılarını
etkileyebileceğini belirtmiştir (Tablo 3.15). Yargıları olumlu hekimler arasında ise bu oran,
%60.0’dır. Karar vermek için düşünmesi gerektiğini belirtenler de katılırsa, hekimlerin %80.0’ının
yeni bilgileri yargılarını etkileyecek derecede önemli buldukları söylenebilir.

Tablo 3.15 Katılımcıların yeni bilgileri göz önüne alarak yaptıkları değerlendirmeler

%
Evet. Yeni bilgiler olumlu yargılarımı değiştirmeme neden olabilir. 38.9
26

Düşünmeliyim. 13.0
Hayır. Yine de bazı hekim-ilaç şirketi ilişkilerine olumlu bakarım. 13.0
Hayır. Zaten olumsuz yargılara sahibim. 35.1
Toplam 100.0

• Anketteki son soruya verilen yanıtlar bildiride yüzde olarak yer almamış, açık uçlu yanıtlar 
tematik analizden sonra çıkarımlara eklenmiştir. Verilen yanıtları tezde yer aldığı biçimiyle 
değerlendirmenize sunuyorum: 

3.2.2.9 Hekimin Şirketlerden Hediye Alması Kavramına İlişkin Değerlendirmeler

Anketin son sorusu, hekimlerin ilaç şirketlerinden hediye alması ile başka ilişkilerde taraflardan
birinin diğerinden hediye alması arasında benzerlik kurulup kurulamayacağına ilişkin
değerlendirmeleri öğrenmek üzere sorulmuştur.

Soruyu yanıtlayan 1,359 hekimin %46.5’i belirtilen hediye verme biçimlerinden en az biri ile
benzerlik kurulabileceğini ileri sürmüştür. Bu hekimlerin %36.0’ı, karşılaştırma için verilen
hediye verme örneklerinin tümüyle benzerlik kurmuş, %53.7’si ise 1 hediye verme örneğiyle
benzer olduğunu belirtmiştir. Tablo 3.16’da genel olarak yanıtların dağılımı görülmektedir.

Tablo 3.16 Katılımcıların “Hekimin ilaç şirketi temsilcisinden hediye alması ile aşağıdaki hediye
alma biçimleri arasında benzerlik kurulabilir mi?” sorusuna verdikleri yanıtların dağılımı

%
Evet 46.5
İhale komisyonu üyelerinin müteahhitlerden ihale öncesinde hediye alması 31.2
Milletvekillerinin şirketlerden ilgili bir yasayı çıkarmadan önce hediye alması 26.8
Hakemlerin futbolculardan maç öncesinde hediye alması 21.1
Öğretmenlerin öğrencilerinden sınav öncesinde hediye alması 20.9
Hayır 53.5
Toplam 100.0

Soruyu yanıtlayan hekimlerin %53.5’i soruda yer alan hediye verme biçimleri ile benzerlik
kurulamayacağını belirtmişlerdir. Bu katılımcıların %1.5’i soruyu yanlı bulmuş, %1’i ise
hekimlere hakaret edildiğini ileri sürmüş ve araştırmacıyı kınadığını belirtmiş, ayrıca böyle bir
soruya yer verilmesini “saçma”, “sersemce”, “zırva”, “çocukça”, “saygısızlık”, “hakaret”,
“aşağılayıcı” sıfatlarıyla nitelemiştir. Bu hekimlerden ikisi yanıtlarını geri çekmiş, ikisi ise daha
önceden bilse idi ankete katılmayacağını belirtmiştir. Bir hekim “tüm doktorlara ahlaksız ve
rüşvetçi gözüyle bakan sizin gibi zihniyetler yüzünden, tüm toplum doktor düşmanı oldu”
biçiminde bir yorumda bulunmuştur. 709 hekim ise (%97.5) gerekçe belirterek yanıt vermiştir. Bu
yanıtları aşağıdaki biçimde özetlemek olasıdır:

Hekimlerin büyük çoğunluğu, örneklerde belirtilen hediye alma biçimlerini doğrudan rüşvet
olarak nitelemiştir. Seçeneklerde hediyenin nitelik ve niceliği belirtilmemesine karşın, bu
hediyeler pahalı/büyük hediyeler biçiminde algılanmıştır:

• 9a maddeleri resmen rüşvet. 
• Yukarıda sayılanlar “rüşvet” tanımına girer. 
• Hakemler  kulüp  yöneticilerinden,  öğretmen  özel  ders  verdiği  öğrencilerden,  ihale 
komisyonu üyeleri ve milletvekillerinden bahsetmeye bile gerek  yok. Bunların hepsi para 
alıyor. Bunlarla karşılaştırılacaksa doktorun en az otomobil istemesi gerekir. 
• Bireysel olmayan rüşvet olarak kabul edilemez. Yukardakiler rüşvete girer. 
• Yukarıdaki örnekler daha doğrudan algılanabilir rüşvet örnekleridir. 
• Sınav öncesi alırsa bu rüşvettir. 
27

• Yukarıdaki tüm ilişkiler şikedir.   

Bu önkabul sonrasında aşağıdaki yargılar dile getirilmiştir:

a. Hekimlere verilenler, küçük/değersiz hediyelerdir. Bu nedenle yukarıdaki rüşvet örneklerinden


farklıdır.

• Siz o ıvırzıvırlara hediye diyorsanız benim diyecek hiçbirşeyim yok. 
• Yukarıdaki  örnekler  rüşvet,  hekimin  aldığı  belirlenmiş  sınırlar  içindeki  hediye 
promosyondur   
• Küçük şeyler sadece sevgi saygı belirtisidir. 
• Ben  o  hediyeyi  onların  sunumlarını  dinlenmek  karşılığı  zaman  ayırmamın  karşılığı 
olduğunu düşünüyorum... İlaçlarını yazmak için bir rüşvet olarak değil. 
• Bir  kalem,  bloknot  gibi  sürekli  ihtiyacımız  olan  eşyalar  yukarıdaki  örneklerdeki 
“rüşvet”lerle benzer degildir.   
• Hediye  olarak  verdikleri  şeylerin  çoğu  çok  bir  maddi  değer  ifade  etmiyor...  Genelde 
eğlenceli araçlar oluyor... 
• Bu  hediyeler  sembolik  hediyeler.  Değerleri  1‐2  YTL.  Bu  tip  hediyeleri  benzinciler  bile 
dağıtıyor.    
• Bunlara hediye demek bile bence abartılı bir söylem olur. Üç kuruşluk şeyler. 

b. Hekimlere verilenler, küçük/değersiz hediyelerin yanı sıra, mesleki gelişimlerine katkıda


bulunacak destekler ve sunulan sağlık hizmetini iyileştirecek kurumsal malzeme yardımlarıdır. Bu
nedenle yukarıdaki rüşvet örneklerinden farklıdır.

• Alınan  “nesne/destek”  kişisel  olmadığı,  kurumun  demirbaşına  kaydedildiği  ya  da  eğitim 
amacıyla kullanıldığı sürece benzerlik kurulamaz. 
• Sağlık sektörünün bir bilimsel paylaşımına aracılık eder. 
• Bilimsel dergi ya da kitap almayı masum buluyorum. 
• Mesleğe ve hastaya katkı sağlayacak destek kişisel sayılamaz.  

c. Hekimlere verilenler, yukarıda belirtilenlerin dışında, pahalı, kişisel hediyeler ise rüşvet
kapsamına girer ve dolayısıyla örneklerle benzerlik kurulabilir.

• Örneğin firma yetkilileri hasta potansiyeli çok yüksek olan bir hekimi eşiyle birlikte tatile 
götürüyor  veya  hekime  direkt  zarf  içinde  para  veriyorsa  bu  durum  yukarıdakilerle 
benzerlik teşkil eder. 
• Tabii ilaç şirketlerinin elemanları ile çok daha ciddi boyutlarda ilişkisi olan hekimler için bu 
tehlike arz edebilir ve o koşullarda ancak yukarıda bahsedilen bir benzerlik kurulabilir.   

Bir grup hekim (%2.8), örneklerde belirtilen hediye alma biçimlerini verili haliyle rüşvet olarak
nitelememiştir. Bu değerlendirme sonrasında neyin rüşvet neyin hediye olduğunu belirlemek için
dört ölçüt ileri sürülmüştür:

1. Maddi değer: Gerek örneklerdeki hediye alma biçimleri, gerekse hekimlerin şirketlerden hediye
alması olgusunu nitelemek için kullanılacak ölçüt, o şeyin maddi değeridir.

• Kıymetli  hediyelerse  bu  bence  doğrudan  rüşvete  girer  ve  her  meslek  grubu  icin  aynı 
sonuçları doğurur. 
• Bir  hakemin  futbolcu  veya  bir  takım  yöneticisinden  bir  düdük,  futbol  topu  alması  ile  bir 
otomobil  hediye  alması  nasıl  denk  tutulabilir?  Ya  da  bir  öğretmenin  öğrencisinden  bir 
tükenmez  kalem  hediye  alması  ile  bir  renkli  televizyon  alması  durumunda,  bunların 
hangisi öğretmenin öğrenciye karşı görüşünü değiştirir? 
28

• Bu,  hediyenin  türüne  göre  değişir.  Çok  büyük  hediyelerin  kabulü  (ör.  oda  döşenmesi) 
hekimi borçlu bıraktığı için yukarıdaki her benzetme geçerli olabilir. 
• Hakeme  düdük,  ögretmene  kalem,  memura  yönetmelik  verilmesi  tarzında  fonksiyon 
kolaylaştırıcı, bilgi ve fayda artırıcı hediye verilmesi ne kadar sakıncalıysa aynı tarz hediye 
de o kadar sakıncalı olur.   

2. Karara etkisi: Alınan şey kararı etkilemiyorsa, hediye olarak nitelenmelidir.

• Bu  konuların  hepsinde  asıl  konu  hediyeyi  verenin  değil  alanın,  aldıktan  sonra  hangi 
davranış biçimini uygulayacağıdır. 
• Alınan hediye neticesinde karşı tarafa bir ek fayda sağlanıyorsa aynı şeydir. 
• Yukarıdakilerin  de  kamunun  menfaatini  ön  planda  tutarak  hediye  almalarında  sakınca 
yoktur. 
• Her  takımdan  rutin  hediye  alan  bir  hakem,  hakemliğine  halel  getirmek  istemiyorsa  adil 
davranmasını bu hediyeler etkilemeyecektir. 
• Burada  önemli  olan  sağlanan  desteğin  türü  ve  hekimin  bu  desteği  ne  amaçla  kabul 
ettiğidir.  a  şıkkında  adı  geçen  hediye  türlerinde  de  bu  ilişkinin  varlığı  ya  da  yokluğu 
ilişkinin  adını  koydurtur.  Maç  öncesi  hediye  alan  her  hakemin  bunu  rüşvet  amaçlı  kabul 
ettiğini iddia edemeyiz. 
• Tümüne eşit mesafede ve önyargısız ve beklentisiz durabiliyorsak sorun olmaz. 
• İlaç şirketlerinin tümünün temsilcileri ile görüşürüz ve tümüne eşit mesafede ve önyargısız 
ve beklentisiz durabiliyorsak sorun olmaz.  

3. Kişisel gelişime katkı sağlaması:

• Hakemin  aldığı  hediye  ne  olabilir?  Bir  takım  lehine  sonucu  değiştirecek  bir  hediyeyi 
elbetteki  alamaz,  çünkü  bu  bir  hediye  değil  rüşvettir.  Ama  o  maçın  anısı  olarak  maç 
topunu  alması,  bir  starın  formasını  almasını  yadırgamalı  mıyız?  Aynı  şekilde  öğrenciyi 
haketmeden sınıf geçirmesi için verilen bir şey hediye değildir. Milletvekili için de benzer 
şeyler söylenebilir tabiki. Oysa hediye alan kişinin maddi pozisyonunda bir değişime sebep 
olmayan,  kişinin  bilgi,  birikim  ve  kültürel  yapısında  gelişmeye  sebep  olabilecek  şeyler 
olmalıdır. 

4. Kullanım amacı:

• Bu  soruya  her  türlü  yanıt  verilebilir.  Bu  sadece  hekimin  olaya  bakışı  ve  dürüstlüğü  ile 
ilintilidir.  Tamamen  rüşvet  olarak  karşılanabilir,  ya  da  bir  finans  kaynağını  toplumun 
yararına  dünüştüren  bir  yaklaşım  da  olabilir.  Kongreye  gidip  bir  toplantıya  bile 
uğramadan  tamamen  turistik  amaçlı  bir  uygulama  olabileceği  gibi,  tüm  bilimsel 
aktiviteleri dönüşünde çalıştığı kuruma aktaran bir uygulama da olabilir. 
• Hekimin  hediye  alma  biçimi  hediye  alma,  rüşvet  alma,  tanıtım  numunesi  alma,  hastası 
için yardım alma gibi çok farklı algılarla gerçekleşebilir. Kimi rüşvet almayı rahatlıkla içine 
sindirirken,  kimi  çaresizlikten  yapıyor  ve  meslek  pratiğine  yansıtmamak  için  çabalıyor 
olabilir.    

Bu sınıflamanın yanı sıra, verilen yanıtlar aşağıdaki biçimde özetlenebilir:

• Verilecek kararın etkileyeceği tarafların tümünden hediye alınması, almayı kabul edilebilir
kılar.

o Hakem her iki takımdan da birer demet çiçek ya da birer takım formalarını kabul etse ilaç 
şirketinin küçük hediyelerini ya da numunelerini kabul eden hekim gibi olur. 
29

o Verilen  hediyeler  yanlız  kişiye  özel  değil  tüm  çalıştığı  doktorlara  verildiğinden,  herhangi 
bir bağlayıcılığı yok. 
o Bütün  hakemlere,  bütün  öğretmenlere  (öğretmenler  gününde  birçok  öğretmen  gayet 
güzel  hediyeler  alıyor),  bütün  mütahitlerden  bütün  komisyon  üyelerine,  bütün 
şirketlerden bütün milletvekillerine alırlarsa bir sorun olacağını zannetmiyorum. 
o Keşke  milletvekilleri  yasa  çıkarmadan  önce  bütün  ama  “bütün”  şirketlerden  (herkesin 
içinde‐açıkça) hediye alsa ve çok yeni de olsa her şirket her milletvekiline ulaşabilse... 

• Hekimlerin temsilcilerden hediye alması yerleşik/toplumda kabul edilmiş bir davranıştır.


Ancak verilen örneklerdeki meslekler için, hediye almak rutin/yerleşik bir uygulama değildir.

o Tüm ilaç firmaları bu uygulamayı tüm hekimlere yaptığı için bu rutin bir uygulama haline 
gelmiştir.  Ancak  rutin  dışı  büyük  hediyeler,  bir  hekime  ayrıcalık  düzeyinde  olursa  rüşvet 
gibi algılanacaktır. Yukarıdaki örneklerin hepsi belki konunun dışında olduğum için (belki 
bu camialarda bunlar rutindir) bana rüşvet izlenimi veriyor. 
o Yukardaki  seçeneklerin  hepsi  rüşvet,  ancak  hekimlerin  firmalardan  hediye  alması  artık 
yerleşik bir davranış olmuştur.   
o Yukardaki verilen örneklerde toplum içinde yerleşmiş olan rüşvet olgusunun gizli nükteleri 
yer  almaktadır  ve  böyle  davranışlar  tüm  toplum  tarafından  alenen  rüşvet  olarak 
algılanmaktadır. 
o Hediyeyi  verende  oluşan  beklentinin  dozu  yukarıdaki  örneklerde  olduğu  gibi  yüksek 
değildir.  Belki  bu  da  bu  alanda  verilen  hediyelerin  daha  kanıksanmış  olduğu  bende  bu 
etkiyi uyandırmış olabilir. 

• Küçük hediyeler beni / hekimlerin kararını etkilemez.

o Hediye  dediğiniz  şeyler  kalem  defter  vs  niteliğinde  ve  bunların  hiçbiri  reçete  yazmamızı 
etkileyecek değil. 
o Bu  tür  reklam  araçları,  toplumun  TV'ndaki  reklam  kuşaklarında  dakikalarla  izlenen  ve 
bazıları topluma kötü örnek olan reklamlardan etkilenmesinden fazla bir yarar sağlamaz.

• Onlar işini yapıyor.

o Bu  onların  mesleklerinin  doğal  bir  parçasıdır.  Kendilerini  hatırlatma  biçimidir.   

• Bilimsel  çalışmalara  destek  sağlanmasının  bu  sektörden  kâr  eden  özel  sektör  kuruluşlarının 
görevi olduğunu düşünüyorum. 

• Hakem  aldığı  hediyeyi  seyirciyle,  öğretmen  veliyle  vb.  paylaşamaz.  Bahsettiğim  numuneler 
tabii ki... 

• Hediye almak hekimi bir yükümlülük altına sokmaz, kimse bir hesap soramaz.

o Onlar  bir  sonuç  alamaz  ise  kötü  düşünebilir.  Çünkü  bir  kez  yapılan  iş.  Ama  mümessil  ile 
sürekli görüşüldüğü için sizi tanıyor ve böyle bir beklentiye girmiyor. 
o Hekim  aldığı  hediyenin  kendisinden  herhangi  bir  beklenti  beklenmeksizin  verildiğini 
düşünmek  durumundadır.  Kendisinden  bir  beklenti  olması  ya  da  olmaması  hekimi 
ilgilendirmez. 
o Yukarıdaki  örneklerde  verilen  hediyeler  karşılığında  net  bir  beklenti  vardır.  Ancak  ilaç 
şirketleri  bu  promosyonları  yaparken  bu  kadar  net  bir  beklenti  içerisinde  olamazlar. 
Hediye dağıtılması sadece bir marketing tarzıdır diye düşünüyorum.   
o Yukarıdaki örneklerde bir mecburiyet vardır ve aksi takdirde bir şekilde hesabı sorulur. 
30

• Burada  insan  sağlığı  söz  konusu,  hiçbir  hediye  ya  da  benzeri  şey  insan  sağlığının  önüne 
geçemez, böyle bir benzetme de uygun olmaz. 

• Hekimlik mesleği ve hekimin hediye alması toplumsal yarar sağlar.

o İhale  komisyonu  üyeleri  müteahhitin  inşaatında  çalışıp  halk  için  fayda  sağlamazlar, 
milletvekillerin ne mal olduğunu hepimiz biliyoruz ! 
o Kalem  kağıt  tıbbi  malzeme  gibi  hediyeleri  zaten  kurum  içerisinde  halka  yönelik 
kullanıyoruz. Dolayısıyla toplum hizmeti olarak görüyorum. 

• Bu  tür  ufak  hediyeler,  toplum  gözünde  doktorun  değerli  önem  verilmesi  gereken  bir  insan 
olduğu izlenimi yaratıyor. 

• Hekime hediye verenlerin sayısı çok fazladır.

o Bence  birçok  hekim  normal  çalışma  sınırları  içinde  olan  hediyelerden  (düşük  maliyetli) 
etkilenmez.  Hatta  çalışma  bitiminde  firmayı  da,  hediyeyi  de,  çalışanı  da  anımsamaz. 
Hakem  günde  60‐80  maç  yönetse,  öğretmen  60‐80  sınav  yapsa,  komisyon  üyeleri  ve 
vekillerde  aynı  tempo  ile  akşamı  bulsa,  bu  kadar  işin  arasında  bir  de  ucuz  hediyeleri 
kovalayamazlar.  

• Yasal olarak çerçevesi belirlenmiş tanıtım etkinlikleridir.

o Çünkü ilaç tanıtımı SB’nın “Beşeri İlaç Tanıtım Yönetmeliği” ile denetlenmektedir. Hediye 
bedelinin  sınırları  da  bu  yönetmelik  ile  belirlenmiştir.  Yukarıda  bahsedilen  hususlarda 
"tanıtım" söz konusu değildir.  
o Yapılan  ziyaretler  kişisel  reklam  ve  verilen  hediyeler  de  kişisel  zenginleşmeye  neden 
olmayan  promosyonlardır.  Türkiye  Cumhuriyetinde  reklam  yasak  değildir,  bilakis 
ekonominin temel öğelerindendir.   
o Yukarıdakilerin  hukuki  dayanağı  hiç  yoktur.  Halbuki  beşeri  ilaçların  tanıtımı  hakkında 
çıkarılarak  resmi  gazetede  yayımlanmış  bir  yönetmelik,  ilaç  promosyon  faaliyetlerinin 
tanımını  ve  sınırlamasını  yaparak,  numune  ilaç  dağıtımının,  bilimsel  toplantı 
desteklenmesinin, sağlık kurumlarına demirbaş desteklenmesinin ve tanıtım hediyelerinin 
hukuksal mevzuatını oluşturmuş bulunmaktadır. 

• Hekimin seçimi genellikle uygulamaya yansımaz.

o Türkiye  genelinde  bir  başka  gerçek  de  hekimin  reçetesinin  değil,  eczanenin  stoklarının 
belirleyici olduğudur. Hekim ne yazarsa yazsın, birçok yörede eczacı elinde hangi muadil 
varsa onu verir.  

• Bizim bu hediyeleri almamızdan kimse zarar görmüyor. 
 
• Yukarıdakiler kadar gizli olarak yapılmaz. 
 
• Hekimler  yukarıdaki  sayılan  meslek  grupları  ile  karşılaştırılamaz.  IQ  seviyeleri  2  misli  daha 
fazladır. 
 
• Çünkü yukarıdakilerin hiçbirisi Hipokrat yemini etmemiştir.  
 
• Yukardaki şıkların hiçbirinde süreklilik yok, oysa hekim ilaç şirketi temsilcileri arasındaki ilişki 
kaçınılmaz olarak sürekli.  
31

• Hekimlerin ilaç şirketinden hediye alması olgusu, verilen örneklerden daha vahimdir.

o İlaç  endüstrisi  gözünde  hekimler  kârları  ve  satışları  için  daimi  aracılar  konumundadır. 
Yukarıdaki  bütün  ilişkilerden  daha  kapsamlı,  daha  uzun  süreli  ve  daha  çirkin  bir  ilişkiler 
yumağının yaşanmakta olduğunu düşünüyorum.  
o Hiç biri insan haklarının en önemli bölümünü oluşturan yaşam hakkı/sağlık hakkı ile ilgili 
değil,  basit  çıkar  ilişkileri  söz  konusu.  Ancak  hekim  ile  ilaç  firmaları  arasındaki  etik  dışı 
ilişki doğrudan insan sağlığıyla yani temel insan haklarıyla ilişkilidir. 
o Yukarıda  sayılan  koşulların  sonuçları  sağlık  üzerinde  olabilecek  sonuçlardan  çok  daha 
hafif ve herkes tarafından kolaylıkla farkedilebilir ve tepkide bulunulabilir olacaktır.  
o Sağlık arz‐talep ilişkisi daha farklı olduğu için bu eylemlerin olumsuz sonuçlarının hasta ve 
toplum  tarafından  bu  denli  kolay  değerlendirilmeyeceği  gerçeği  böyle  bir  ilişkiyi 
diğerlerinden ayırmaktadır.  
o Sağlık  hizmetinde,  kişisel  veya  kurumsal  kâr  amacı  güdülemez,  yukarıda  belirtilenlerden 
çok  daha  fazla  ahlaki  sorundur.  Bu  bir  hediye  bile  olsa  anlamı  derindir.  Ayrıca  ilaç 
şirketleri ticaret yapar ve kâr amacı vardır. Kârın olduğu yerde ahlak aranmaz. 
o Hekimler çok daha küçük rüşvetlerle satın alınabilir durumdalar. 

• Hekimler, başka seçenek yoksa, şirketlerden hizmete yönelik hediye alabilirler.

o Özellikle  periferde  bir  sağlık  ocağında  sağlık  hizmeti  verirken,  ilaç/kitap  vb.  sağlamakta 
acil  çözüm  sağlayabileceğiniz  başka  bir  seçeneğiniz  yoksa,  yukarıda  belirtilen 
önermelerde olduğu gibi bir “seçme şansına”....sahip olamayabilirsiniz. Çünkü promosyon 
kabul  etmeme  gibi  bir  seçim,  hastanızın  ilaçsız  kalması,  sağlık  ocağının  bahçesinden 
çıkmadan  reçetenin  yırtılıp  atılmasına  tanık  olmanızla  sonuçlanabilmektedir.    Bu  gibi 
durumların  dışında  kalan  iletişimler  için  yukarıdaki  önermelerin  tümüne  katılıyorum. 
Ancak  her  durumun  kendi  içinde  değerlendirilip,  genelleme  yapılmaması  gerektiğini 
düşünüyorum.  

• Hediyenin etkisiyle tanınan öncelik, hizmeti etkilemez.

o Sonuçta  hekim  hastasına  en  yararlı  olan  ilacı  yazacaktır.  Bu  sempati  kanalı  aynı  etkiyi 
oluşturabilecek  eşdeğer  ilaçlar  arasında  birine  biraz  öncelik  tanınması  dışında  bir  fark 
yaratmaz. 

• Hekimin aldığı hediye, bilimsel bilgi alış-verişinin bir parçasıdır.

o Hekim  ‐  ilaç  şirketi  ilişkisinde  bilgi  ve  deneyim  paylaşımı  gibi  bir  yön  vardır.  Diğer 
ilişkilerde bu yön yoktur.  
o Hekim  –  ilaç  şirketi  ilişkisi  daha  ziyade  bilim  –  endüstri  ilişkisi  kapsamına  girer  (iyi 
tanımlanmış sınırlarda kaldığı sürece). Yukarıda verilen örnekler ise tamamen kişisel çıkar 
pozisyonu doğuran durumlardır. 
o Saydıklarınızın  hangisinin  en  ufacık  bir  “bilimsel  gelişmelerden  uzak  kalma”  kaygısı 
vardır?  

• İlaç firmaları hastaya hizmet oluşturmaya çalışan sağlık takımının çok önemli bir ayağıdır. 

• Pazar sisteminin geçerli olduğu bir ülkede, sağlık da pazar kurallarına tabidir.

o Tamamen tanıtıma ve hatırlatmaya yöneliktir.   
o Kuaförlerden  tutun,  kırtasiye,  market,  aklınıza  hangi  alan  gelirse  tüm  alanlarda  üretici 
firmalar ve aracılar arasında ilişki var.  
32

o Marka bağımlılığı yaratmaya yönelik satış stratejilerini bir kalemde sildiniz. Bu durumda 
siz  de  dahil  böyle  düşünenlerin  marketlerde  bir  ürün  alana  diğeri  %50  indirimli  gibi 
promosyonlar da dahil hiç bir promosyonu kabul etmemeleri lazım. 
o Türkiye'nin  seçtiği  serbest  piyasa  modelinde  ilaçların  bir  şekilde  tanıtılması  gerekli. 
Tamam “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”i istemiyoruz. Ama bu işin oluru olmalı. 
o Bu  bir  tanıtım  ve  pazarlama  şeklidir.  Eğer  serbest  piyasa  kuralları  uygulanacaksa  her 
yerde uygulanmalı. Sağlığın bir köşesinde farklı uygulama kabul edilemez. Edilmemeli.  
o Hayır basit bir pazarlama yöntemidir. Tüm şirketler eşit şartlardadır. Benzetme belirli bir 
üründe kotayı aşan bayiler benzeri eczanelerle olmalıdır. Oysa ilacı asıl yazan yani satan 
doktor  olmasına  karşın  kaymağını  eczaneler  ve  şirketler  yer.  Sizinki  gibi  bu  araştırmalar 
da doktorlara verilen cüzi sadakanın kesilmesine yöneliktir.  

• Milletvekili ve hakemlerin maddi durumu hekimlerden çok daha iyidir.

o Maddi  imkansızlık  içinde  çalışan  doktorların,  kendilerini  geliştirme  konusunda  (kongre 


katılımı,  kitap‐dergi‐makale)  ilaç  firmalarının  dışında  sponsorları  yok,  özellikle  de  devlet 
hastanelerinde  çalışan  doktorların.  Maddi  durumu  doktorlarla  karşılaştırılmayacak 
milletvekilleri,  hakemleri  bu  ilişki  ile  karşılaştırmak  mümkün  değil.  Ayrıca  bu 
mesleklerdeki  kişilerin  kendilerini  geliştirmeye  biz  doktorlar  kadar  ihtiyaç  duyduğunu  ve 
bunun için yetersiz maddi kaynaklara sahip olduklarını düşünmüyorum.  
 
 
• Tez çalışması, daha önce yürütülen ve ilaç şirketlerinin ülkemizde kullandıkları pazarlama 
yöntemlerini araştıran bir başka araştırma ile birlikte bir bütün olarak kitaplaştırılacak ve 
yukarıdaki yanıtları da içerecektir. 
 
 
• Araştırma bulgularını kaynak gösterirken, aşağıdaki künyeyi kullanmanızı diliyorum: 
 
Civaner M. Hekim-ilaç şirketi ilişkileri: Hekimlerin çıkarımları. Uluslararası Katılımlı 2. Tıp Etiği
ve Tıp Hukuku Sempozyumu, 12-13 Ekim 2006, İstanbul.
 

You might also like