serleri: "Baþvekilim Adnan Menderes" (1968 Celâl Bayar ile beraber), -Bir Çaðýn Perde Arka (1976), "Demokrat Parti ve Ötekiler" (1978), Kemal Tahir'in Sohbetleri" (1080), "Üçüncü Çö (1983), "Ýþte Japon Modeli" (1985). Ayrýca "Pekin'de Gömülen Marksizm" adlý bir çalýþmasýný bitirmek üzere. "Günümüze Aykýrý D düþünülen, konulan itibariyle hayli ilginç olacaðýný sandýðýmýz bir eserin de üzerinde çal ABDÜLHAMÝD'ÝN HATIRA DEFTERÝ Hazýrlayan: Ýsmet Bozdað PINAR YAYINLARI Beyazsaray No.: 31 Beyazýt / Ýstanbul Tel: 528 40 03 Altýncý Basým: Þubat 1985 Dizgi - Baský: Dizerfconca Matbaasý Cilt: Zafer Matbaasý Kapak: Endülüs. Grafik Kapak Baský: Temel Matbaasý ÝÇÝNDEKÝLER ÖNSÖZ / 7 YENÝ DEVLET TAKVÝMÝ / 9 Þehzadelik Günleri / 10, Edebiyatçýlarýn Deðil Edepsizlerin Düþmanýydým / 13, Mithat Paþa esinde / 21, Mithat Paþa'nýn ölümünde Parmaðým Yok / 22, Sultan Abdülaziz Öldürülmüþtür / ri / 31, Siyasette Taviz Zorunludur / 32, Sait ve Kâmil Paþalar / 33, Daha Kuvvetli B ir Rusya Doðabilir / 36, Mithat Paþa Ýngilizlere Güveniyor / 39, Sadrazam Ordu Mevcudunu ilmiyor / 41, Konsolosluða Sýðýnan Vezir / 45, Namýk Kemal / 47, Kýzýl Hayvan / 53, Ermeni lesi / 55, Jön Türk - Ermeni iþbirliði / 59, Ýngiliz Aldatmacasý / 77, Akýllan Fikirleri P de / 79, Osmanlý Devleti'nde istihbarat / 81, Hep Akýllý insan Aradým / 83, Ermeni Kundakç rýný Alkýþlayan Münevverlerimiz / 86, Doksanüç Muharebesini Tarih Þaþýrmadan Yazacaktýr / 9 e ikilik / 95, Tarih Deðil Hatalar Tekerrür Ediyor / 99, 31 Mart Hadisesi / 102, Yanlýþta Yanlýþa / 111, Padiþah, Tarih ve Allah Huzurunda Hesap Verir / 112, Kaçmaya Tenezzül Etme dim / 115, Selanik'te ilk Günler / 121, Padiþah'ýn Þahsî Serveti Alýnýyor / 126, Demek Devl Yoktu / 137, Balkan Savaþý Günleri / 148, Buradan Benim Cenazem Gider / 151, Talât Paþa'ný iyareti / 155, Enver Paþa Kýlýcýný Çýkarmýþtý / 160. HATIRALAR NASIL BULUNDU / 165 BELGELER VE RESÝMLER / 185 SUNUÞ II. Abdülhamid Han, Osmanlý sultanlarý içerisinde kuþkusuz en çok tartýþýlaný. Osmanlý tari n ve zorlu bir döneminde tahta çýkan Sultan II. Abdülhamid, þahsî özelliklerinden çok, dev eydana gelen oldukça önemli siyasî-sosyal geliþmeler karþýsýndaki tutumuyla yerilmekte ya kte-dir. Hakan'ýn þahsýyla ilgili ithamlarý ve bunlara karþý yapýlan savunmalarý önemsiz bu ve kulak ardý edebiliriz. Ama otuzüç yýllýk muazzam bir tarih dilimini kapsayan ve siyasî ntrikalarla beraber Batýlý düþünce akýmlarýnýn da alabildiðine hýz kazandýðý, buna karþýlý m tezlerinin boy gösterdiði, Batýlý devletlerin siyasî ve psikolojik baskýlarýnýn doruk nok ulaþtýðý bir dönemi, "II. Abdülhamid dönemi"ni dikkate almamak mümkün müdür? Tanzimat'la ba le alevlenen ve nihayet Cum-huriyet'le devam eden "Batýlýlaþma" sürecinin, genelde aydýnla tarafýndan çok dikkatli bir biçimde deðerlendirilmesi gerektiði itiraz kabul etmez bir ha ikat olsa gerektir. Günümüzdeki kültürel ve siyasal geliþmelerin temelleri hiç þüphesiz ya zde aranmalýdýr. Bu yüzden Abdülhamid devri özel bir önem tanýmaktadýr. Kitap bir "Abdülhamid savunmasý" olarak deðerlendiril -memelidir. Hakan'ýn anlattýklarý, ye yer, kendisine yapýlan ithamlara cevap niteliði taþýyorsa da; bu anýlar bizce, daha çok ya tarihimizin önemli olaylarýna ýþýk tutmasý açýsýndan kýymet arzetmektedir. Anýlar, yalnýz rý için deðil, günümüzü anlamak ve geçirmekte olduðumuz sosyo-kül-türel deðiþmelerin dinami eyen aydýnlarýmýz içinde paha biçilmez bir malzeme niteliði taþýmaktadýr. Bu arada çok önemli gördüðümüz bir hususu okuyucularýmýza hatýrlatmayý gerekli görüyoruz: id, hatýralarýnýn bir yerinde, dikkatli okuyucularýmýzýn gözünden kaçmayacaðýna emin olduðu ndirme yapmaktadýr; Cemaleddin Afganî hakkýnda... Bilindiði gibi Afganî iki kez Ýstanbul'a lmiþ ve bir süre kalmýþtýr. Zamanýn Þeyhülis-lâm'ý ve bazý din adamlarý ile arasýnda geçen tsýz ve nahoþ olmuþtur. Yazýktýr ki, 19. yüzyýlýn ikinci yarýsýndaki Islâmî hareketlerin p sirleri olan Afgani ülkemizde yanlýþ anlaþýlmýþtýr, istisna kabul edilebilecek birkaç kiþin olumsuz imaj, Ab-dülhamid'den Þeyhülislâm'a kadar pek çok insan üzerinde hakim olmuþtur. A Mehmet Akif ve benzeri birkaç kiþi, O'nu hararetle müdafaa etmiþler ve Afganî'yi lâyýk old evkiye oturtmaya çalýþmýþlardýr. Sýrât-ý Müstakimin 91. sayýsýnda, Akif onun hakkýnda þunla "Bugün Mýsýr ülkesinde islam adýna mücadele eden ne kadar insan varsa, bütün bu kýymetli i emaleddin Afga-nî'nin yetiþtirdiði kiþilerdir... "Merhumu ne Afganistan'da, ne Hindistan'da, ne Avrupa da ve ne de Osmanlý topraðýnda r ahat býrakmadýlar. Hiç bir yerde onu rahat ettirmediler. Cemaleddin, islâm dininden biraz taviz verse idi, Ýslâm için mücadele etmekten biraz olsun vazgeçse idi, dünyanýn her taraf itibar ve makam bulurdu. Debdebe ve þatafat içinde yaþardý. Fakat o bütün mansýblara ulaþma iliyetinde olduðu halde, islâm konusunda tavizsiz olduðu için, bunlarýn hepsinden mahrum bý akýlmýþ bir büyük insandýr. Hiç kimsenin dayanamayacaðý hakaretlere ve taarruzlara kendi i rþý koydu. Kâmil, üstün kelimesinin ihtiva ettiði manaya göre o bir yaþayan sehid idi..." Sultan Abdülhamid'in Afganî ile ilgili ifadeleri, bizce, içerisinde bulunduðu konum ve þar lar açýsýndan deðerlendirilmelidir. Bilindiði gibi Afganî "saltanat" anlayýþýna karþýdýr v had-ý islâm"a bir engel olarak görmektedir. Sultan Abdülhamid ise "Pan-Ýslâmizm"i savunmak beraber saltanat makamýnýn sahibidir. Hakan'ýn, Ýngilizler'in Hilafeti yýkma çabalarýyla n düþünceleri arasýnda bir paralellik (l) Modernleþmek mi, islâmlaþmak mý? M. Akif Ersoy. îhya yy. 1983-Ýst. görmesi, olaylarý çok yönlü deðerlendirmek ve her türlü ihtimali hesaba katmak alýþk aklansa gerektir. Ayrýca þunu belirtmekte yarar var. Abdülhamid dönemine iliþkin sayýlan çok olmasa da, hatý kitaplar yayýnlandý. Bunlardan bilhassa, belli aralýklarla birkaç kez Ab-" dülhamid'in sa razamlýðýný yapmýþ "Sait Paþa'nýn Anýlarýnýn(2) bu kitap açýsýndan bir ayrý önemi var. Olay mesi ve bu olaylara iliþkin deðerlendirme tarzlarýnýn ve davranýþlanýn açýkça görülebilmesi 'nýn Aný-larý'nýn da bu eserle beraber okunmasýnda yarar olduðu kanaatýndayýz. Sonuç olarak tekrar belirtelim ki, bu anýlar, tarihçiler, araþtýrmacýlar ve aydýnlar için zemedir. Bu deðerli belgeler, Osmanlý tarihinin son yüzyýlýnýn daha objektif ve daha gerçe þekilde incelenmesine yardýmcý olacaktýr kanaatindeyiz. PINAR YAYINLARI (2) Sadrazam Said Paþa, Anýlar. Haz. Þemsettin Kutlu, Hür. yy. 1977 - Ýstanbul. YENÝ DEVLET TAKVÝMÝ l.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Sonradan Batý takvimi benimsenmemiþ olsaydý, bugün yeni bir yýlýmýz baþlardý. (1) Bizim ik iz var : biri, DÝN'in ki, Muharrem'Ie, öteki DEVLETÝN ki, Mart ile girer. (1) Osmanlý Devletinde Tanzimattan beri kullanýlmakta olan Rûmî takvimde yýlbaþý, l Mart'd ien takviminin, müslümanla-rýn kullandýðý Hicri takvime uygulanmasýyla yapýlan Rûmî takvim nmakta olduðumuz Gregorien takvimden 13 gün geridir. 1917 yýlýnda Hükümet bu farký kaldýrma emiþ ve Rûmî tarihle 8 Þubat 1332 de, 5 maddelik bir kanun çýkarýlmýþtýr. Kanunun 1. ci mad : "1332 senesi Þubatýnýn 16. cý günü, 1333 senesi Martýnýn birinci günü sayýlacaktýr." Bundan sonra yýlbaþýmýz "Kânunsâni" olacak. Bilmem, ilgili Daireler, Bakanlar Kurulu, Mille vekilleri, Senato ve muh terem biraderim hazretleri" (2) "Kânunsâni" deyimiyle yeni Bir yýla girmenin, biraz manâsýz, biraz gülünç olacaðýný dü-þündüler mi?... Bir yýl, Kânunun (birinci) sinde bitiyor, ardýndan ge-çen yýl da (ikincisi) adile besmele ç kip buyuruyor. Batý tak-viminin benimsenmesine karþý olduðum sanýlmasýn; tersine, uygun bul uðum içindir 'ki þu birkaç satýrý yazdým. Bir yenik eksik olursa, yararý da eksik olur. Umu i, zaman bunu da düzeltsin. Þehzadelik Günleri 2.Mart.1333 (1917) Dün yaptýðým bu yorum, bugün beni biraz düþündürdü, Þimdiye kadar sigara dumanlan arasýnda imin bazý hatýralarýný yazmaktaki ihmalime nerdeyse piþman oldum ve üzüldüm. Uzun bir hayat zun bir hü-kümdarlýk çaðý geçirdim. Hatýralarým, yalnýz benim deðil, biraz tarihin ve özell ir. Ben Saltanatta iken, düzgün bir tahsile ve okumaya va- Yýlbaþý da l Kânunsâni (l Ocak) olarak benimsenmiþ, ancak bütçe yýlýnýn baþlangýç tarihi, e olarak býrakýl -mýþtý. Abdülhamidin sözünü ettiði ve biraz da mizaha aldýðý deði-þiklik iþte bu deðiþikliktir. Çün nci Kanunla bitiyor, ikinci yýl "ikinci Kânun" la baþlýyor. Sonradan Birinci Kânun, ikinci Kânun" deyimleri kaldýrýlarak bu aylar, "Aralýk ve Ocak" olarak adlandýrýldýktan, yeni kuþa bu ince mizahýn zevkine varmalarý güçleþmiþtir. (2) Sultan Mehmet Reþat. kil bulamýyordum. Þehzadeliðim de büyük kardeþim gibi, hiçbir þeye aldýrýþ etmezlik içinde Büyük kardeþim hazretlerinin çevresini alan edebiyatçýlar ile, sonra beni yeren yazýlar ya r, Sultan Murad'ý bilgin, þair, yurtsever saðlam bir kiþi olarak halka tanýtmak ve sevdirm ek isterlerdi. Oysa Rahmetli'nin bilginliði, olgunluðu þöyle dursun, yazýsý ve imlâsý bile adrazam Fuat Paþa (3) tedavi için Nis'e giderken, gelini Nimet hanýma yazdýðý bir tezkerey zaman görmüþ ve bir suretini çýkarmýþtým. Rahmetli kardeþim Fuat Paþadan pek çok korkard bey" olan Ziya Paþa'nýn, "Veraset-i Seniyye" (4) mevzuunda broþür olarak yayýnladýðý mektup ep olmuþtu. Ziya Bey'in Fuat Paþa'ya hýncý vardý. Güya, rahmetli Amcama (5) Fuat Paþayý Sad yapmasýný o salýk vermiþ de, Paþa Sadrazam olunca onun isteklerini yerine getirmemiþ! Veliahd Murat Efendî'nin Mektubu Ben, Ziya Bey'i o zaman da sevmezdim, "Ziya Paþa" olduktan sonra da... Çünkü zekâsýný iyil çok hýncý olan kimselere karþý kullanýr, hýrslý ve intikam peþinden koþan bir adamdý, Ýþte ) hevesile Veliaht Mu-rad Efendi'nin Fuat Paþa ailesine yazdýðý mektup olduðu gibi þudur : "Ýffetlû Hanýmefendi, Peder-i vâlâlarý Paþa Hazretlerinin nâmizaç olduklarý ve tebdil-i ab a gelecek Tanzimat döneminin ünlü sadrâzamlarýndan Keçecizâde Mehmet Fuat Paþa. (1815 - 1869) Ziya Paþanýn Âli Paþayý Mýsýr'da saltanat þeklini deðiþtir mesi yüzünden eleþtiren düzyazý eseri: "Veraset-i Saltanat-ý Se- niyye." (1868) Sultan Abdülâziz. (3) hafta zarfýnda Avrupa'ya azimet buyuracaklarý reside-i câ-mia-i teessüfümüz oldu. C nab-ý hak ve feyyaz-ý mutlak, ka-riben kesb-i afiyet ihsan (6) buyursun. Doðrusu þu hâle, aþýrý derecede maðmum ve mükedder olduk. Ve þafi-i (7) hakikî olan cenab-ý perverdigârdan þ ihsan buyurmasý da'vatýný an hulusulbâl yad-ü tezkâr eyledik. Her halde hýfz-ý hüdâda bulu enna-yý hulusveriyedir. (8) Merhum, bu tezkereyi yazarken ben yanýndaydým, önce uzun, uzun müsveddesini yaptý. Sonra d ikkatle ve aðýr, aðýr temize çekti. (9) Ben Selânik'e gittikten ve bu deðiþikliðin getirdiði bezginlik iki üç ay içinde silindikte , düzenli olarak okumaya baþladým. Edebiyat ile Tarih en sevdiðim bilgi dallarý idi. Ben s ltanatdan uzak kaldýðým bu günlerde yalnýz dinlenmeyi deðil, þan ve þerefimin de büyük bir ugün, Allah'a þükür, fikrimi oldukça düzgün bir üslup içinde ifade edebiliyorum. Fransýzca' k dolgunluðu ile birçok kelime bilirdim. Selânik'in uzun günlerinde bu dili, düzenli olar nmeðe çalýþtým. Þimdi okudu- Abdülhamid tarafýndan metinde yanlýþlýklarý belirtilmek için altlan çizilen sözcük ve deyimler siyah dizilmiþtir. Eski harflerle imlâsý yanlýþ yazýlmýþtýr. Metinde bu kelimenin altýnda 2 çizgi vardýr. Mektup, bu hâlile de anlaþýlacaðý gibi, Fuat Paþa'nýn has talýðý yüzünden Avrupa'ya gitmesi üzerine, Sultan Murad tara fýndan kaleme alýnmýþ bir hatýr mektubudur. Mektupta, Paþa'nýn hastalýðý yüzünden Avrupa'ya gideceðini üzüntü ile haber aldý ðýný yazýyor, o günün diliyle Paþaya Allah'dan saðlýklar diliyor. Bu birkaç satýrlýk mektupta Abdûlhamid bazý sözcüklerin yanlýþ yazýlmasýný, bazýlarýnýn da yanlýþ kullanýlmasýný ele almakta ve Sultan Murad'ýn da pek öyle bilgili, þair, edebiyatçý olmadýðýný anlatmaya çalýþmaktadýr. Çünkü baþka annelerden doðan bu iki kardeþ, oldum olasý birbirleriyle geçinememiþ, birbirlerini kýskan- maþlardýr. (6) ðum gazete ve kitaplarý, lügat yardýmý ile, fakat kolaylýkla anlýyorum. Ben Edebiyatçýlarýn Deðil, Edepsizlerin Düþmanýyým. Ah... Beni edebiyata düþman sanýr ve böyle gösterirlerdi. Hayýr!.. Ben edebiyatýn deðil, e iðin, edebiyatçýlarýn deðil, edebsizlerin düþmaný idim. Ziya Bey'i Vezirlik ve Valilikle Ýstanbul'dan uzaklaþtýrmaya beni iten kuvvet, efkâr-ý umu iye deðil, onun bilgisine ve olgunluðuna olan saygýmdý. Mithat Paþa, bilgisi ve olgunluðu halka daha müessir olduðu halde, onu Avrupa'ya sürdüðüm zaman, kaç adam sesini çýkardý?.. Ben edebiyata düþman olsaydým. Kemal Bey'e (Namýk Kemal) öldüðü güne kadar kesemden aylýk v oðlunu saray hizmetine almazdým. (10) Ben edebiyata düþman olsaydým, Ekrem ve Ebüzziya bey in nazlarýný çekmezdim. Ben edebiyata düþman olsaydým, Abdülhak Hamit Bey'i dolgun aylýkla at yaþatmaktan baþka, ara sýra borçlarýný da vermek gibi hayýrhaklýklarda bulunmazdým. Ben a ve tarih bilimine düþman olsaydým, bir ara tacýmla, tahtýmla uðraþmak istemiþ olan Murad (Mizancý Murad) her münasebetsizliðine katlanarak, istifa ettiði halde etmemiþ kabul eder k devlet hizmetinde kalmasýna razý olmazdým! Hayýr, tekrar ederim ki ben, edebiyatçýlarýn ve þefkatli bir dostu idim. Eðer onlara düþman olsaydým, benim de sokak ortalarýnda edebiy muharrir öldürecek adamlarým yok deðildi!... (10) Ali Ekrem Bolayýr (1867 - 1937) babasý sürgüne gönderildikten sonra Mabeyn Kâtibi rak saraya alýnmýþtýr. (1888) "Ben Yangýn Býrakmýþým!" 3.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Bu sabah, Musahibim söyledi : Kadýköy vapurunun yan þamatalarýndan birinde dört-beþ efendi, yecanlý bir sohbete koyulmuþlar : Ýçlerinden biri, günün bütün yoksulluðunu ve hayat güçl an da Hükümeti sorumlu tutuyormuþ. Ama sarý býyýklý birisi bu tenkitleri yapana kaþlarýný bir tutum ve dil ile : Bu yangýný Abdülhamid býraktý. Mithat Paþa'yý attýktan ve öldürdükten sonra, tuttuðu yol uydu demiþ ve bu sözü söyleyen de Selânikli Doktor Nazým Bey'miþ... Bunu musahibim merak e n soruþturarak öðrenmiþ... Doktor Nazým Bey'in adým yirmi yýldanberi sýk sýk iþitir-dim. Öncüleri, Ahmet Rýza Bey'le b aleyhimde çalýþtý. "Ýttihat ve Terakki" nin koyu taraftarlarýndan olduðunu, kimseyi beðen mseyle hoþ geçinmez bir adem diye tanýndýðýný söylerlerdi. Bana karþý olanlarýn hayatlarým i köþemden arasýra izlerdim. Doktor Nazým Bey'in, mesleði olan doktorlukla uðraþacaðý yerde ka ile, ama karmakarýþýk bir politika ile uðraþýp didindiðini bilirdim. Yalnýz övülecek bir lar; kendi adýna hýrsý olmamakla, hiçbir memuriyet kabul etmemekle, arkadaþlarý arasýnda m z bir vatansevermiþ! Soyumdan getirerek taþýdýðým unvandan (Sultan) bile adýmý tecrit etmeðe kendisinde yetki g or Nazým Bey'in þahsýma deðil, Kadýköy vapurunun yan kamarasýndan hakkýmda bir kere daha s bu aþaðýlýk hicviyeyi burada mevzubahs edeceðim. Abdülhamid bir yangýn mý býraktý acaba?.. Ve Ab- dülhamid'in devrine baðlanan üç yüz senelik kopuþmalar döneminden gelen kundaklar var mýyd ydu?... Bunun münakaþa yeri burasý deðildir, tarihtir; Doktor Nazým Beyle, fikir yoldaþlarý a bir gün içine girecekleri Tarih!... Ben 1324 (1908) yýlýnýn Temmuzunda Hükümeti bu mücahitlere, 1325 (1909) Nisanýnda da salta etlû biraderim hazretlerine teslim ettim. Benim zamanýmda hududumuz, Ýþkodra'dan Basra Kör ezi'ne, Karadeniz'den Afrika'nýn kum çöllerine uzanýrdý. "Almanac de Gotha"nýn 1908 yýlýnda naný ile bugün çýkaný karþýlaþtýrýlýrsa, benden sonra gelenlere yangýn deðil, büyük bir ül ve bir ordu býrakmýþ olduðum anlaþýlýr. Ben Ödedim, Onlar Borçlandý. Þöyle böyle on yýl oldu. Yani, sürdüðüm padiþahlýðýn üç-de biri... Eserlerimin üç'de deðil iler mi?... Hükümdarlýk makamýna geldiðim zaman, üç yüz milyon liraya yaklaþan dýþ borçlarý e birçok ayaklanmalarýn gerektirdiði masraflarý karþýladýktan sonra otuz milyona indirme . (11) Yani, onda birine!. Nazmý Bey'le arkadaþlarý ise, benim býraktýðým otuz milyon borc güne kadar dört yüz milyona çýkardýlar... Yâni, on üç katýna... Demek benden sonrakiler, S mýnýn güç ve kuvvetini yürüten yalnýz biraderim olmadýðý için benden sonrakiler diyorum y ak konusunda büyük bir marifet ve muvaffakiyet göstermiþlerdir. Ben, hangi þartlar içinde ve nasýl bir zamanda padiþah oldum?... Bunu hatýrlatmak isterim. Bosna-Hersek ayaklan- (11) Bugünkü paramýzla borcumuz 7 tirilyon 800 milyar Türk lirasý veya takriben 26 mily ar Amerikan dolan kadardýr. mýþ, Karadað ordumuzu sarmýþ ve yenmiþ, Sýrbistan düzenli ve tehlikeli bir kuvvetle ülkemiz Bu bâdire-lerden o müthiþ Rus muharebesi doðdu. (12) Bu savaþý doðuran iç ve dýþ olaylar be nat günlerimin iþi deðil.. Ben ki padiþahýn ardarda hâl'inden, 93 günlük bir hükümet buh-ra ir saltanat boþluðundan sonra padiþah olmuþtum. Millet, rüþtünü, erginliðini iddia ediyord Kamuoyunun güvenini elinde tutan Mithat Paþayý hemen Sadârete getirdim. Rusya'nýn ileri sür tekleri veya Rusya ile savaþý göze alýp almamayý yine millete býrakmýþtým. Bunu konuþup ta lan "Meclis-i Umu-mi"ye de milletin o kadar güvendiði Mithat Paþa baþkanlýk etti. (Ben Ne Þahýs Olarak, Ne Makam Olarak Sorumluyum." Öyleyse, 93 Savaþý ile bunun getirdiði bütün sonuçlardan ben ne þahýs olarak, ne makam olar mluyum. Harbin idaresine gelince : O zaman tayin edip hizmet verdiðim kumandanlar, Osmanlý t arihinin yalnýz o döneminde deðil, ondan önce ve ondan sonraki dönemlerinde de esi-ne seyr k rastlanan kumandanlardý. Ulaþým araçlarýnýn ek-sikliði, Rumelindeki müslüman halkýn dýþýn rýn taa Edirne vilâyetinin içine kadar bulaþan ayaklanma ateþleri, hep benim zamanýmda ve b nim yüzümden oluþmuþ uðursuzluklar ve felâketler sýrasýnda gösterilmek istenirse, tarihin i adaletine dokunulmuþ olur. O savaþýn sürüklediði felâketler altýnda ezilenlerin yar- (12) 1877 Osmanlý-Rus Savaþý. Bizde buna "93 Harbi. (1293) denir. dýmýna yetiþtim. O göçmen dindaþlarý kondurmak ve yaþatmak için mümkün olan her þeyi yaptý as'a, Halep'e kadar bir uçtan bir uca göçmen köyleri kurdum. Bunlarýn bir çoðundaki camile asraflarýný, ulu Allahýn bana emanet buyurduðu kullarýna acizane bir yadigâr olmak üzere, k i kesemden verdim. "Millî Ticaret" adý altýnda üç-beþ kiþiyi patlayýncaya dek doyurmak için halkýn midelerine okmalara kadar el uzatmak, böyle dar ve bahtsýz günlerde deðil, en geniþ ve rahat zamanlar da bile hatýrýmdan geçmedi. Aklýmdan hiç çýkmayan þeyler, bu Allah kullarýnýn yiyeceði, içe caðý idi. Bunlarý, kendimi savunmak için söylemiyorum; çünkü yerime geçenler beni o ka'dar ar, temize çýkardýlar ki, dinime ve devletime getirdikleri felâketin hatýrasý olmasaydý, k erine bunun için teþekkür bile ederdim. Ben, sayýp döktüðüm bu küçük hizmetlerimle iftihar etmeye de kendimde hak bulmuyorum; çünk emdi. Bugün üzgün ve piþman olarak görüyorum ve yaþarsam ilerde kendi kalemimle enine boyu iraf edeceðim ki, benim de birçok kusurlarým vardýr. Haydi, o yurtsever Doktor Nazým Bey'e hak vererek kendisi ile birlikte ilân edeyim ki : Bu yangýný Abdülhamid býraktý!... Ama o haksever doktor da eðer mert bir insansa saklamasýn ki, o yangýný güya söndürmek içi ler su yerine petrol kullandýlar! Yaþlýlýk, daha fazla yazmama engel olacak; yoruldum. Mithat Paþa için de söyleyecek sözleri ar. Vaktim olur ve Allah da isterse yarýn bu konuyu ele alacaðým. Mithat Paþa 4.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Hatýrýmda kaldýðýna göre, cennetmekân pederimin (13) son Veziri Mithat Paþa'dýr. Son Veziri bile, son ve-zirlerindendir. Amcam merhumun maiyetinde Avrupa'dan dönerken Mithat Paþa'nýn Tuna vilâyetindeki bayýndýrlýðý ve devlet düzeni hepimizin takdirini kazanmýþ ve düðü bayýndýrlýða hayran olan amcam, Tuna vilâyetine girer girmez hayýr-dualarla hatýrlamýþ Paþanýn "Þura-yý Devlet" baþkanlýðýna getirilmesi, ona Sadrazamlýk yolunu açmak içindi. Fak bdülâziz, Âli Paþa'yý incitmek istemediði ve Avrupa dönüþünde bu duygusu daha da güçlendiði ra-yý Dev-let'de, yâni Ýstanbul'da çokça duramadý. Cennetmekân amcam, pek vakur bir hükümdardý Âli Pa-þa'yý böylece arkalamasýnda, öyle sanýyo lyon'un da etkisinin payý vardý. Fakat rahmetli, böyle bir etki altýnda olduðunu kimseye b elli etmezdi. Bir gün Âli Paþa Sultan Aziz'e gelerek Baðdat vilâyetinin olaðanüstü önem kazandýðýný ve Þ em Þahý'nýn "Atebâtý" (14) ziyaret vesilesi ile oralara seyahat edeceðinin söylenti halind aþtýðýný anlatarak Vali Nakittin Paþa'nýn idaresine güvenmediðini söyledikten sonra, kendi lâyete memur edilmesini arz etti. Âli Paþa, Padiþah'ýn kendisini Ýstanbul'dan uzaklaþtýr-mayacaðýndan emindi. Nitekim düþündü e : "O halde Reis Paþa kullarýndan uygun bir Vali bu- (13) Sultan Abdülmecid. (14) "Atebat-ý aliyye> Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizin meþhed-i mukaddesleri mânasýna gelir. lamýyorum." dedi. Mithat Paþa da böylece Baðdad Valisi oldu. "Mithat Paþa'nýn Politikasý Hatalý Ýdi." Baðdad vilâyetinin sýnýrý o zaman pek geniþti. Mithat Paþa, sanýrým üç seneden fazla Baðda i iyi idare ettiðini, ve bazý bayýndýrlýk ve düzenlemelerde baþarý kazandýðýný iþitiyorduk. mek istemediði bu vilâyetten Mithat Paþa'nýn ayrýlýrken çok üzgün olduðunu da iþittik. Mith 'dan kaldýrmak, Âli Paþa'nýn yerine Sadrâzam olan Mahmut Nedim Paþa'nýn hatasý idi. Çünkü, n Ali Paþa'nýn bile çekindiði bir adam, Mahmut Nedim Paþa için tehlikeli bir muhalif olabil rdi; nitekim öyle oldu. Mithat Paþa, tayin edildiði Edirne vilâyetine gitmeden, bir yolun bularak kendisini huzura kabul ettirmiþ ve Mahmut Nedim Paþayý düþürerek yerine geçmiþtir Mithat Paþa iyi bir Vali idi, fakat yürüttüðü politika hatalý idi. O zaman padiþahýn ve vü i olan adamlarla sýk sýk buluþur ve bir þark padiþahýný deðil, en meþrutiyetçi hükümdarlarý davranýþ ve konuþmalar, Sadrâzamýn aðzýndan ve konaðýndan duyulurdu. Sultan Abdülâziz'i tahttan indirmek fikri, ilk önce Hüseyin Avni Paþa'da doðdu. Sebebi de iþah'ýn daha önce kendisini Ýsparta'ya sürmesiydi. Amcam merhum, aðýr baþlý ve herkesi de k gibi eli ve yüreði açýk zannedecek kadar insanlara güvenliydi. Hüseyin Avni Paþa gibi kinc adamý hem baðýþladý, hem de Seraskerliðe getirdi, Ýþte amcam, bu hatasýna kurban gitmiþtir "Hâl' Ýþine Girmiþ Kimseye Güvenilmez." Mithat Paþa, hâl' iþine karýþmakla, idare adamý olmaktan çýkarak ihtilâlciler sýnýfýna geç ' iþine karýþmýþ bir adama güven duyamaz. Meðer ki, hâl' edilen hükümdar, yerine geçenin ca Ve dünyada hiçbir ihtilalci görülmemiþtir ki, yýkmakta gösterdiði baþarýyý, yapmakta da gö ... Ben tahta çýktýðým zaman, Sadrazam Mithat Paþa deðildi. Kamuoyu'nun kendisine eðilimi ve g asý, durumun da olaðanüstü tehlike ve nezaket taþýmasý nedenile, hemen kendisini Sadrazaml dim. Þunu temin ederim ki, Mithat Paþa idareli ve tedbirli bir Sadrâzam olsaydý, hiç olmazsa Ru s Muharebesinin sonuna kadar sadaretde kalýrdý. (15) Halbuki ilk günden baþlayarak bana bir âmir, bir vasî kesildi. Üstelik tutumu da meþrutiyetten çok, despotluða yakýndý. Mitha yi tanýyanlar, re'yinde ve tutumunda ne kadar müstebit olduðunu saklamazlar. Tuna vilâyet ndenberi en aziz ahbablarýndan bulunan ve Mahkeme-i temyizin birinci reisi iken Mit hat Paþa'ya olan sevgisi nedeni ile taþralarda ömrünü yitirmeðe razý olan Ramiz Molla'nýn B merkez niyabeti sýrasýnda Vilâyet idare Meclisinde bir mesele konuþulurken : "Bu esasen Mithat Paþa'nýn Tuna Valisi iken düþünmüþ olduðu bir þeydir. Paþa hürriyeti yalnýz kendi i; bunun dýþýnda müstebidin müstebidi idi." der. Mithat Paþa'ya görmeden âþýk olanlardan birinin bu söz pek gönlüne dokunur ve elinde olmada kýrgýnlýk gösterir. Ramiz Molla, bu öfkenin farkýna vararak Meclis daðýldýktan sonra o z zun, beyaz sakalýný eline alarak : Bak oðlum, ben bu sakalý yalnýz yýllarýn zahmeti ile (15) 1877 Osmanlý - Rus Savaþý. deðil, bir parça da Mithat Paþanýn yüzünden çektiðim gurbet mihneti ile aðarttým. Þimdi se u sözü, ben Paþanýn yüzüne karþý da kaç defa söylemiþimdir. Ben, þunun bunun hatýrýna uyara konuþan bir adamým. demiþ olduðunu Ramiz Molla'nýn ölümünden sonra, o çevre insanlarýndan biri, bir gün bana h . O Ýþret Gecesinde Mithat Paþa'nýn ikinci Sadâretinde Kanun-ý Esasî (Anayasa) hakkýndaki "Hatt-ý hümâyûn" ben çýkarýldý. Bilindiði gibi bu hattým okunduktan sonra, akþam olunca Mithat Paþa'nýn konað O zamanýn hür-riyetsever þairleri, edebiyatçýlarý hep beraber, o gece devlet iþleri konuþu yerde, iþaret iþleri konuþulur. Mithat Paþa, taa gençliðindenberi sarhoþluðu ile ünlüydü. "Kanun-i Esasî" ilânýnýn verdiði zevke, içkinin verdiði sarhoþluk da eklenince, yemekten ka n, düþmemesi için iki koluna girerler. Elini yýkarken dili dolaþa, dolaþa eniþtesi Tosun Pa : E, Paþa!.. Bundan sonra beni kim yerimden atabi lir?... Söyle bakayým Paþa!.. Ben bu sefer kaç yýl Sadarette kalacaðým?.. demiþ. Tosun Paþa da : Bu gidiþle bir hafta bile kalamazsýn!... diyerek ve âdeta sürükleyerek harem dairesine götürmüþ. Ben bu olayý o gece haber almýþtým Mithat Paþa'nýn deðerini inkâr etmem. Çalýþkan, namuslu bir Vali idi. Fakat meziyetleri kad noksanlarý da vardýr. Hele politikada, zamanýn gerektirdiklerini, Safvet ve Ethem paþal ar ölçüsünde anlamazdý. Tuna Valisi iken, Bulgarca'nýn Bulgar okullarýnda okun- masýný hem teþvik etmiþ, hem arkalamýþ. Bunun aðýr sonuçlarýný hatýrlatanlara da : "Hangi sun, tek okusunlar" diye sözüm ona parlak bir gerekçeyle direndiðini herkes bilir. Sultan Abdülâziz'in þehadeti meselesi, derece derece yargý kurullarýndan geçmiþ bir iþti. idam kararýný hafifletmekten baþka bir þey yapmadým. Eðer gayritabiî bir ecelle ölmüþse, be parmaðým yoktur. Ölümünden aþaðý yukarý on yýl sonra, Avrupa'da basýlmýþ türkçe bir kitapta, nasýl öldürüld isimler açýklanýyor. Bu kitabýn yazdýklarý doðru ise, suçu iþleyenler arasýnda bana nisbeti selerin bulunmamasý da gösterir ki, o meselede benim ilgim yoktur. "Mithat Paþa'nýn Ölümünde Parmaðým Yok..." Bu bir gerçektir ki, Mithat Paþa'dan her zaman çekindim. Fakat o kadar ünlü bir insaný h hkemeden idamýna hükmolunduðu bir zamanda bile mahkeme kararýný icra ettirmeyecek kadar umaya lâyýk görmüþken, sonra niçin ve ne menfaat umarak öldürteyim?.. Düþmanýmý þehitler sý enfaatime elbette aykýrý olurdu. Haydi, beni karalayan bu iftirayý olmuþ sayarak olduðu gibi ve tamamen kabul edelim. S ize kaç Halife göstereyim ki, çekindiði veya çekiþtiði kimseleri bir anda yok etmiþlerdir, felerinin en büyüklerinden biri olan Halife Abbas, Mansur'a, Devaniki hanedanýnýn velini meti olan Ebu Müslim-i Horasanî'yi idam ettirmedi mi?.. (16) Harun-ül Re- (16) Abûl Abbas'a Ebû Müslimin yok edilmesini ötedenberi salýk veren al-Mansur, bu emeline Rûmiye kasabasýnda muvaffak oldu. (13 Þubat 755) þid'in, o kadar sevdiði Cafer-i Bermekî'yi idam etmekle kalmayýp akrabasýna ettiði zulüm, Mithat Paþa'ya davranýþýmdan daha mý hafiftir? Özellikle ben, Mithat Paþa'nýn umulabilecek saldýrýsýna ki meydan bulsaydý, umduðum baþým alnýz ihtiyat tedbiri almakla yetindim. Adamlarýna hiç dokunmadým ve ailesine musta'fi ma aþlar verdirdim. Yetiþtirdiði vezirlerden Abdurrahman ve Halil Rýfat Paþalar gibi iþe ya r nlarý, taa Sadaret makamýn kadar çýkardým. Ve Müþir Þakir Paþa ve Raif Paþa gibi devlet ada li iþlerde ve mevkilerde kullandým. Fatih Sultan Mehmet'in, Halil Paþa gibi, Varna zaf erinin kazanýlmasýna sebeb olmuþ deðerli bir Sadrâzamý idam edivermesi, bir halde sadece Ru larý direnmeye teþvik hainliðini yaptýðýný gösteren mektup efsanesine dayalý bir iþlem deð Sokullu Mehmet Paþa'nýn þehadetinde Üçüncü Murad'ýn ilgili olmadýðý iddia olunabilir mi?.. tafa Paþa hadisesinde ceddim Sultan Mahmut hazretleri, Paþa'ya hay-rihahlýk gösterdi mi? .. O kadar uzaklara gidip de tarihten örnekler aramaya gerek yok. Dört yýl önce Takvim-i Ve kayi'de okumuþtum; Mahmut Þevket Paþa'nýn öldürüleceði yer ve saat, hükümetçe daha önceden ca bir Sadrâzam ve Harbiye Nazýrý, güpe gündüz ve Harbiye Nezareti'nin önünde bir yaveri il likte parça parça ediliyor ve on yedi kurþun atýlýyor da, yine bir polis, bir jandarma eri meydana çýkmýyor. Otomobille kaçamayan bir topal olmasaydý, belki olayýn suçlularý da koll murlarý gibi ortaya çýkmazdý!... Boþ Bir Meþrutiyet Hayranlýðý Mithat Paþa meselesinde bu kadar direniþim, bu ismin hayatýma bir leke gibi sürülmek isten ilmesindeki genel inad-dan çok üzüldüðüm ve nefret ettiðim içindir. Diyorlar ki, bizde Kanun-i Esasî'yi kuran Mithat Paþa- dýr.Gerçekten öteden beri meþrutiyet yanlýsýydý. Ama adýný, bazý kitaplarda övgüsünü duyma arlýk... Mithat Paþa, Meþrutiyet idaresinin Avrupa'da saðlamýþ olduðu faydalarý yalnýz gör ayýndýrlýðýn öteki sebebleri ve tesirlerini incelememiþti. Solfato, her hastalýða, her bün dýðý gibi, Meþrutiyet yönetiminin de her millete, her ulusal bünyeye yaramayacaðýný sanýrým faydalý olamýyacaðým sanýrdým, simdi ise, zararlý olduðu kanýsýndayým. Mithat Paþa, Kanun-i Esasî'nin mutlaka ilân edilmesini teklif ettiði zaman, hiçbir devleti n Kanun-i Esasî'sini incelememiþ ve bu konuda temelli bir bilgi edinmemiþti. Akýl hocasý, dyan Efendi idi. Odyan Efendi ise, o zaman bile bizde önemli bir hukukçu deðildi. Hele memleketi, hiç tanýmazdý. Sanýrým ki bu anlayýþ kýtlýðý yüzünden Mithat Paþa ile "Taif" k er gitti. 93 de (1877) Ziya Paþalar, Kemal Bey'ler, Abidin Paþa'lar Kanun-u Esasî layihasýný hazýrla a çalýþtýklarý gibi; sýr kâtibim Sait Paþa ve o sýrada müþir olan Mekâtib-i Har-biyye Nazýr r lâyiha düzenleyip sundular. Ama bu kiþilerin hiçbiri arasýnda fikir birliði yoktu. Kemal y bu konuda, hem Mithat Paþa'ya, hem de kendi arkadaþlarý ile Sait Paþa'ya karþý idi. Bana irmiye yakýn arîza verdiler. Yýldýz Sarayý'ndan Harbiye Nezareti'ne aktarýlan evrak arasýn klýdýr. Bu kâðýtlarýn, tarihî olmaktan öte bir deðerleri olmadýðý için, yaðma edilmemiþ, ya yým. Þunu da söyleyeyim, o zaman aydýnlar arasýnda Kanun-i Esasî'ye karþý olanlar, tarafdar olan dan çoktu. Ethem Paþa (17), Safvet Paþa (18) ve öteki vezir ve tanýnmýþ devlet (17) Abdülhamid'in babasý Sultan Mecid'e ders vermiþ, Fran sa'da okumuþ bir Sadrâzamdýr. Oðullan ressam Hamdi bey, mü ze müdürü Halil bey tanýnmýþ deðerli .kimselerdir, (18) Mehmet Esat Safvet Paþa (1814 -1883) Hariciye Nâzýn ve Sadrâzam oldu. adamlarý, bir millete hazýrlanmadan bir kalemde tam bir hürriyet verilmesine karþý idiler. Hattâ, Tunuslu Hayrettin Paþa gibi sözünü esirgemez bir vezir bile Sadrâzam'ken bana bir : "Eclâfý (19) kanun ile silâhlandýrmadan önce, birçok düþünmek gerekir," demiþti. Bu deyi ayrettin Paþa'nýndýr. "Mithat", "Deva-i Devlet" Demekti.. Fakat ben o zamanki ceryanýn önüne geçemezdim. "Mademki millet, kendi mukadderatýný bir de ndisi idare etmek tecrübesinde bulunmak istiyor, Milletin istediði olsun" dedim. Ve eldeki lâyihalar arasýnda Mithat Paþanýnkini küçük bir düzeltme ile onaylayarak bilinen Hat ayûn'u çýkardým. Mithat Paþa'nýn lâyihasýný öncelikle kabul etmek zorundaydým. Çünkü, "Mithat" adýnýn ebced -i devlet" (20) olduðunu keþf ve ilân etmiþ olan hasta bir halka, yine onun hazýrladýðý de ek zorunluydu... Baþka türlü susturamazdým. Rusya muharebesini Mithat Paþa hazýrlamýþ t ve Millet Meclisi harbin cereyanýna tanýk ve gö mci olmuþken, sonunda her felâket ve uðursuzluðu, özellikle benim sýrtýma yýkmak bile iste Hâlâ bu direnmeler ve saldýrýlar öteden beri sürüp gidiyor. Açýk alýnla iddia ve belgelerle ispat ederim ki, millet, "Ayastafanos Muahedenamesi"ni imzaladý. Bense, "Berlin Eclâf: Baldýrý çýplak, edebsiz takýmý anlamýna gelir. "Deva-i devlet" ve "mithat" kelimelerindeki harflerin, eb cet hesabý ile, her iki kelimede 452 rakamýný tespit etmesine iþa ret edilmek isteniyor. (19) Kongresinin kararlarýný ortaya koydum. Ben harbin millet için bir âfet olduðunu, t ahta çýktýðým günden, indiðim güne kadar, dikkatimden hiçbir zaman uzak tutmadým. "Filibe V aþsýz geçirdiðim için uzaktan yakýndan ne kadar söze geldim. Yunan'la savaþý kabul ederken düþünmüþtüm ki, bu gerekli ve haklý endiþeleri bile, aleyhimde bulunanlar, türlü türlü biç k telli pullu yalanlar ortaya çýkardýlar. Bu dünya savaþýna (21) girip girmemeyi çok düþünür, hele yeneceðine yüzdeyüz inanmadan tara at etmezdim. Bence, bir millet için âfetlerin en büyüðü savaþtýr. Zaferle sona erenleri b ti bitirir, yorar. "Beni Övdüler, Onu Yerdiler." Mithat Paþa Sadaretinde milletin kendisini sevdiðine o kadar inanmýþtý ki, azlettiðim anda bir ihtilâl çýkarak benim hâl' ve belki de Mam edileceðimi bile saklamaya gerek görmezdi. lbuki, ben onu Avrupa'ya uzaklaþtýrdýðým zaman, hiç kimse aðzýný açmadýðý gibi, birçok vezi amlarý beni kutlamýþlar, þairler, bana övgüler, ona yergiler yazarak, gazetelerle, kitaplar a bunlarý yayýnlamýþlardý. Hattâ o kimseler arasýnda Gazi Ahmet Muhtar Paþa, bu olayla ilg macerayý, sonradan yayýnladýðý "Hâtýrat"da da otuz bu kadar yýl sonra itiraf ediyor (22) Mithat Paþa'nýn saflýðýna ölçü olmasaydý, þu meseleyi burada açýklamayý gerekli görmezdim. ermiþ olan bir velinimetin, henüz eserinin mürekkebi kurumadan sadâretten ve memleket zaklaþtýrýlmasýna halkýnýn sustuðu, aydýnýnýn teþekkür ettiði bir milletin Meþru- Birinci Dünya Savaþý (1914 - 1918). Sergûzeþt-i hayatým. (21) tiyet Ýdaresine ne kadar lâyýk olduðunu ben söylemek istemem. Beni Ýstibdat îdares en büyük taraftarý ve dünyanýn en büyük müstebidi ilân edenler, hakikati hiç olmazsa be kten sonra itiraf etsinler ve onlar da benden el çeksinler. Mithat Paþa'yý niçin yargýlattýðýmý ve mahkûm ettirmiþ olduðumu da ikide birde beni suçlama ar. Sultan Abdülaziz Öldürülmüþtür. Ortada, uydurulmamýþ, herkesin bildiði, belli bir olay vardý ki o da rahmetli amcamýn kanlý idi. Sultan Ab-dülâziz intihar mý etti, yoksa onu þehit mi ettiler?... Ben hâlâ o inançtayým ki Aziz amcam intihar etmiþ deðil, öldürülmüþtür. Önce, doktor rapor idir ki dünyanýn her yerinde en büyük týp bilginleri tarafýndan tartýþýlabilir. intihara kalkýþan bir kimse, iki kolunun damarlarýný birden nasýl kesebilir?. Bunu daha o aman, doktorlar ortaya koymuþ, yazarlar kitaplarýna geçirmiþti. Ahmet Mithat Efendi merhumun "Üss-i inkýlâp"ýndaki þüpheli satýrlar, Mithat Paþa'nýn mahke de, mahkûmiyetinden de önce basýlmýþ ve yayýnlanmýþtý; hem de dört yýl önce... Ahmet Mitha aþanýn düþmaný deðil, yetiþtirmesi, yakýný idi. Mahkeme, açýk yapýldý. Muhakeme usulleri dýþýna çýkýl-mamýþtýr. Tanýklardan baþka, bazý suç Cinayet ve temyiz mahkemelerinin bu kadar önemli bir davada hak ve adaletten uzakl aþacak kadar vicdansýz ve pervasýz üyeleri ve kurullarý bulunduðunu ileri sürmek, içlerin Paþa'nýn da bulunduðu bütün milleti aþaðýlamaktýr! Adalet mercilerinden geçmiþ olan bir hükmü, bir de vezirler, devlet adamlarý ve din bilgin erinden kurulu bir fev- kalâde Heyet'e inceleterek fikirlerini istedim. Hiç kimseyi madde ve manâ olarak baskýya almamýþ olduðum da içlerinden bazýlarýnýn, büyük bir özgürlükle fikirlerini söylemiþ olm kat olunursa, bunlarýn arasýnda þahsýma bile söz dokunduranlar oldu. Böyle olduðu halde, t n oylar, hüküm giyenlerden yana bir çoðunluk saðlayamamýþtý. Ben bu konuda mahkemelerden d rler, devlet adamlarý, din bilginlerinden kurulu fevkalâde Heyet'den de insaflý kalara k hükümlülerin hayatlarýna merhamet ettim : idam hükmü hiçbiri hakkýnda uygulanmadý. Þimdi, mahkeme kararýndan da, doktor raporundan da daha kuvvetli bir akýl delilini de ben öne süreyim : Sultan Azizi hâl' etmek fikri, en önce Serasker Hüseyin Avni Pa-þa'ya gel iþti. Mithat Paþa ile bu iþe karýþmýþ öteki devlet adamlarý, olaya âdeta sürüklenerek karýþ Hüseyin Avni Paþa Serasker'i, padiþaha düþman eden sebeb, bir aralýk rütbe ve niþanlan alýnarak memleketi ola arta'ya sürülmüþ olmasýdýr. Kinci Hüseyin Avni Paþa bunu unutmadý; ve eline geçen ilk fýrsa aldý. Ýsraflar, falanlar hep be-hânedir. (Martin-i Hanri) tüfeklerinin satýn alýnmasý sýra in Avni Paþa, hazine zararý karþýsýnda köpüren titiz bir kiþi olmadýðýný âleme göstermiþti! Ama Hüseyin Avni Paþa kinci olduðu kadar ihtiyatlýydý. Sultan Aziz, intihar etmek deðil, ya ak, ve kendisinin aranacaðý bir günü görmek isterdi. Topkapý'dan Sultan Murad'a gönderdiði ektup da bunu ispatlar. Hâl' edilmiþ hiçbir hükümdar yoktur ki, halkýn kendisini nedametle ramakta olduðunu görüp iþitmeden ölmeyi istesin. Sultan Murad'ýn hastalýðý daha ilk gün, biat töreni sýrasýnda hissedilmiþ ve görülmüþtü. S afil av- lanmýþtý ama, kendisinden yana olanlar pek çoktu. Kýsa bir süre içinde, Abdülâziz'in lehind mdan büyük tepki doðacaðýný kurnaz Serasker hâl' sýrasýnda gördü. Tehlikeyi ne suretle olu dýrmak, onun için bir zorunluktu. Ýþte Sultan Aziz'in þehadet sebebi budur! (23) Amcam Abdülâziz'in kendisini öldürmeyip "öldürüldüðü" böylece tahakkuk ettikten sonra, mahk masum bulunup bulunmadýðý ikinci derecede kalýr. (Bu satýrlarý yazdýktan sonra hatýrýma geldi, unutmamak için kaydediyorum. Hüseyin Avni ve hat paþalarla, ken-dilerile iþbirliði yapmýþ arkadaþlarý Beþiktaþ'taki" "Muvak-kithane"de, Okulu öðrencilerinin geliþini heyecanla beklerken, belirli saatin gelip geçmiþ olduðunu sa arak, "Ah, Süleyman Paþa, bizi ele verdi, hiyanet etti." diye birbirlerile konuþmuþlardý. Bu olay, hiç kimsenin inkâr edemiyeceði bir gerçektir.) Evet, mahkûmlar arasýnda masum bulunup bulunmadýðý meselesi, suçun yaratýlmadýðý, hükmün zo - (23) Abdülhamit ve Murad birbirlerini hiç sevmezlerdi. Abdül- hamid'in hâl' edilmesinden sonra tahta çýkan kardeþi Sultan Reþat, Mâbeyn Baþkâtibi Ali Fu ldi'ye þu olayý anlatarak bu düþmanlýklarýn Sarayda nasýl kullanýldýðýný açýklamýþtýr. "Bir gün Þehzade Abdülhamid Efendi ile beraber, Sultan Aziz'in huzuruna çýktýk. Hamit efend , büyük birader Murad efendinin Sultan Aziz'i ne suretle fasl-u mezemmet (arkasýndan k onuþmak) etmekte olduðunu nakletti. O da bana: "Sen de iþittin mi?" diye sordu. Ben cev aben "Biraderin aðzýndan efendimizin senasýndan baþka birþey iþitmedim, dedim. Dýþarý çýký i: "Tu senin suratýna, beni rezil ettin" dedi. Bir gün de Murad'ýn dairesine gittiðimde kendisini Sultan Aziz hakkýnda pek hiddetli bir halde gördüm; yanýnda duran hançeri göstererek: "Bir gün gidip þu hançerle o koca karnýný dedi. Ben de "Pek iyi edersin birader, sen onu öldürürsün, kýsas olarak seni de öldürürler efendi tahta çýkar. Bu suretle sevmediðin Hamit efendiye hizmet etmiþ olursun" dedim. duktan sonra, ikinci derecede kalýr. Yanlýþ varsa, hâkimlerine aittir. Mithat ve Mahmut Paþalarýn bir gece, adlan belli subaylar ve askerler tarafýndan Taif k alesindeki mahpeslerin-de boðulmuþ olduklarýný iddia ediyorlar. Doðru olsa bile, bu iþe ben ne katýldým, ne de rýzam vardýr. Hatýrýma gelen bir olayý buraya olduðu gibi aktarmak, tari tarihle birlikte ileri sürdüklerimi aydýnlatmak ve pekiþtirmek isterim. Þerif Abdülmuttalibin ihbarý Hükümlüler Taife gönderildiði zaman Mekke Emiri, Þerif Abdülmuttalip idi; ve Þerifin, Amcam ne karýþmýþ olanlara karþý açýk bir düþmanlýðý vardý. Ayaklarýna zincir vurduðunu iþitmiþ v kendisine hemen emretmiþtim. Þerif Abdülmuttalip bilindiði gibi, Hicaz Valisi ve Komutam Osman Paþa tarafýndan tutuklan rak Emir'likten azl edildi. Þerif o zaman bana yazdýðý dilekçede "Mithat ve Mahmut paþalar kaçýrmak için bazý yabancýlar tarafýndan giriþimler olduðunu, kendisinin bu giriþimleri ö baþýna gelenlerin de bundan ileri geldiðini" söylüyordu. Þerif Abdülmuttalib'in hiçbir sözü ranýþýna inanmazdým. Bununla birlikte, iddiasý, dikkate alýnmayacak kadar önemsiz deðildi. ar kaçarlarsa, muhafýzlarýný þahsen sorumlu tutacaðýmý ve hiçbir mazeret ve behane kabul et Osman Paþa'ya hatýrlattým, îrademi teblið eden, o zamanki Baþkâtibim Rýza Paþa idi. Rýza P bir adam olduðundan, bu münasebetle hükümlüler üzerinde fazla baský yapýlmamasý ve eziyete asýnýn da bu arada hatýrlatýlmasýný, insanlýk adýna benden rica etti. Takdir ile kabul etti rayýn evraký arasýnda müsveddesi hâlâ mevcut olsa gerek... Þimdi düþünüyorum : Olabilir ki muhafýzlar kendi baþlarýndan korkarak böyle bir olup-bitti'yi ortaya koymayý, kendi menfaat ve selametlerine uygun görmüþlerdir. Yalnýz hemen belirteyim: bana gelen ra porlarda her ikisinin de normal olarak öldükleri bildiriliyor ve doktor raporlarý ile d e bildirileri belgeleniyordu. Ýþte Mithat Paþa hakkýnda söyleyeceðim sözler bunlardýr. Tekrar ederim ki, nefsimi deðil, ergilerden korumak için bu satýrlarý yazdým. Dünyada daha ne kadar kalacaðým belli deðildi a o kadar yaklaþýyor ki, âdeta adýmlarýnýn sesini duyuyorum. Bu gerçeklerin herkesçe bilin ir günün geleceðine inansam, pek rahat bir vicdan ve huzur içinde gözlerimi kapatacaðým.-Da iman etmiþ olduðum Allah'ýn huzuruna adalet ve lüt-fundan emin olarak çýkacaðým. Balkan Hadiseleri 5.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Doðu Rumeli konusunda benim zaaf göstermiþ olduðumu pek çok iddia ettiler. "Zaaf göstermek" var olan kuvvetten faydalanmamak demektir. Hangi kuvvet vardý da Doðu Rumeli'deki eg emenlik hakkýmýzý savunmak için kullanýlmadý? Bunu düþünen ve söyleyen bir insaf sahibinin uymadým. Bulgar Prensi Du Battenberg Filibeyi bir baskýnla iþgal ettikten sonra Hükümetimiz olayda n haberdar olabildi. O da, Rus sefirine gelen bir telgrafdan, Telgraf Nazýrý Ýzzet Efen di'nin bana bilgi vermesi ile saðlanabildi. Sadrâzam. Sait Paþaydý. Tahttan ayrýldýktan son a okuduðum bazý be- yan ve yazýlarýnda Sait Paþa'nýn olaylarý kendi lehine bozduðunu hayretle ve üzülerek görd Sait Paþa, Bulgarlarýn saldýracaklarýný daha önceden bilmediði gibi, olay Ýstanbul'a aksett sonra da bir süre tereddüt ederek Devlet Þurasý Baþkam Akif Paþa'nýn açýklamalarý üzerin sýralar bu mesele için Fili-beye Asker göndermek hem güç, hem de tehlikeliydi. 93 seferini periþan ettiði Ordu daha toplanamamýþtý. Hazine tamtakýrdý. Askerin ihtiyaçlarýnýn karþýl aylýklarýnýn verilmesi için bile güçlükle para bulunuyordu. Vilâyetler vardý ki ordaki ja yirmi aydan, otuz ay-danberi aylýk almýyordu. Böyle bir zamanda, sýrf nâmdan ibaren kalmýþ n bir hükümranlýk hakký namýna, sonu karanlýk ve meçhul bir savaþa girmeyi ben tehlikeli g Siyasetde Taviz Zorunludur. Güya, Saray'ý korumakla görevli ikinci tümenden bir kaç tabur ayýrmamak için bu meselede be azimsizlik gösterdiðimi söylediler. Ýkinci Tümenin bir kaç taburu gidip gitmemiþ... Bunu erine nasýl bir etkisi olabilirdi?... Daha toplu ve bize bakarak daha hazýrlýklý olan Sýrp ordusunu yenen o vakit ki Bulgar ordusunu, ikinci tümenin bir kaç taburu darma daðýn ede cekti?... Büyük devletlerin bu konudaki niyet ve tutumlarý da apaçýktý. Ýlk tahminler, darbenin Rus dan gelmiþ olduðu noktasýnda iken, sonradan görüldü ki Rusya bu meselede Bulgarlara karþý v durumundaymýþ... Koca imparatorluðu þiddetli sarsýntýlardan korumak için arasýra küçük fedâkârlýklar lâzýmdý ize yürüdüðü bir sýrada ben her tarafa meydan okuyamazdým. Eðer Bulgar'larýn Filibe'ye gir ine hesapsýz kitapsýz meydana atýlsaydým, Bulgarlarla Sýrplar düþman de- ðil, dost ve müttefik olurlar ve yalnýz Doðu Rumeli meselesini deðil, Makedonya meselesini de beraber hallederlerdi. Bulgarlarýn Doðu Rumeli'ye saldýrýsý üzerine, Balkan dengesinin bozulduðu iddiasý ile Alaso ududunda yýðýnak yapan Yunanlýlar da Yanya havalisi ve Adalar üzerindeki isteklerini kabul ettirmek için onlarla birleþir ve Ýþkodra'ya inmeyi amaç edinmiþ Karadað'ý bu fýrsattan ya tan alakoymak kimsenin, kârý olmazdý. "Gavriyel Paþa" adlý bir Bulgarin Doðu Rumeli valiliðinden uzaklaþtýrýlmýþ olmasýndan ötür eydim, 1328 (1912) yýlýndaki felâketi o zaman, yâni or-dusuz, parasýz, pulsuz, hazýrlýksýz duðumuz bir sýrada, kendi elimle hazýrlamýþ ve felâketi davet etmiþ olurdum. Sonradan kopan Balkan Savaþý, benim kalbimi çok kanattý. Yalnýz bir þeyle avunuyorum ki be 301 (1885) yýlý Eylülünde hazýmlý ve ihtiyatlý tutumumla bu faciayý 28 yýl geciktirmiþim... Sait ve Kâmil Paþalar. Sait Paþa'yý yakýndan tanýyanlar, tereddüt etmeden kabul ederler ki Paþa, bu gibi önemli m lerde açýk bir fikir söylemez, daima: "Þöyle yapýlýrsa bu, böyle yapýlýrsa þu mahzur vardýr ydý. Oysa ki, oyalanmak deðil, kesin bir karara varmak sýrasýndaydýk. Kâmil Paþa'yý ilk d et mevkiine getirmekle, Doðu Rumeli meselesini geçiþtirdim. Kâmil Paþa'nýn bu Sadaret'ini benim Doðu Rumeli konusundaki temayülümü hissederek savaþtan lmamasýna baðlayanlar yanýlýrlar. Kâmil Paþa'yý daha önceleri gözüme kestirmiþ ve sadarete rarlaþtýrmýþtým. Sait Paþa'nýn, Kâmil Paþa'yý kendisine rakip gördüðünü anlar ve Vekiller meclisinde, arkasý emeye çalýþ- týðýný iþitirdim. Suriye Valisi Hamdi Paþa'nýn ölüm haberini selâmlýk resmînde aldým. Suriy sebebiyle valilik için kimin uygun olacaðýný Üryânîzade Ahmet Esat Efendi'den sormuþtum. E . Evkaf Nazýrý Kâmil Paþa'nýn o yörede memuriyeti ve iyi þöhreti olduðunu söyleyerek Suriy tâyini reyinde bulundu. Kâmil Paþanýn Vekiller arasýndan uzaklaþtýrýlmasý için, yine Vekiller arasýnda bir ceryan o adým, Ýþte Kâmil Paþa'nýn Sait Paþa'nýn yerine geçme sebebi budur. Sait Paþa, gerek Sadrazam'ken, gerek deðilken, kendi-sile ne zaman istiþare etsem, kes in bir kanaat söylemezdi. Sorumluluktan, kamuoyundan, tarihten ve bunlar kadar, be nden korkardý. Bu korku ve kuþkular onda, kafi bir söz söylemek kabiliyetini yok etmiþti. Sait Paþa'yý tahta çýktýðým güne kadar tanýmazdým. O sýralar, Ticaret Nazýrý Damat Mahmut P Mektupçusuymuþ... Gerçekten muktedir bir kâtiptir. O zamanlar pek meþhur olan Ziya Paþa'd Kemal Bey'den ve benzerlerinden aþaðý kalmayan bir kâtip... Babiâli'nin "Arz" larýný bizza nceler ve günlük iþlerle de uðraþýrdý. Hükümet gücünün Saray'da toplanmasý, onun fikriyatý tin, Saray da Saltanat'ýn merkezi olduðuna göre, saltanatýn hükümete üstünlüðü gerekirmiþ. zzat rahmetli Sait Paþadýr. Fakat ben Saltanattan çekildikten sonra yayýnladýðý hatýralarýnda hiç de böyle söylemiyor; sözüm, Ba-býâlînin kayýtlarý ile de pekiþtirilmiþtir. "Hazine-i evrak". dan aþýrýlmý , Yýldýz Saray'ýndan giden evrakla tamamlanabilir. Tunus, Mýsýr meselelerinde de hep kem-küm ile günler ve aylar geçirmiþken, hatýralarýnda ku bana yüklüyor. Halbuki, bana kusur suretinde isnat ettiði þeylerle ben iftihar ederim. O meseleleri, birer savaþ vesilesi yapmak fikrinde deðildim. Ben, daima harbin aleyhin de bulundum. Tunus'da direnseydim, belki Suriyeyi, Mýsýr'da inadým tutsaydý, muhakkak Filistin ve belk i Irak'ý kaybederdim. Yalnýz Sait Paþa'nýn nimeti inkâr deðil, hakikati da tahrif etmesin ssüf ediyorum. Sözde hâkimiyetleri koruyacaðým diye, gerçek hakimiyetleri tehlikeye koymak akýl kân deðil "Sait Paþa Bazen Cesurdu." O kadar kararsýz ve vehimli olan Sait Paþa, bazan da cesur olurdu; Mýsýr meselesinde bir aralýk Ýngiltereye savaþ açmakta ve karadan asker göndermekte direndi, Ýngilizlerin Mýsý elerinde Fransýzlarýn muarýz olmasýna bel baðlamýþtý... Ben engelledim. Bununla beraber, G et Muhtar Paþa da hazýr olduðu halde, durumun bir kere de "Meclis-i Vükelâ" da konuþulmasýn siye ettim. Muhtar Paþanýn kafi ve haklý mukavemeti üzerine bu tehlike savuþturuldu; Frans da bugüne kadar, ne elini uzattý, ne sesini çýkardý. Bu Devlet, inþallah korktuðum neticelere uðramaz; iradesi metin olmayan biraderim hazre tleri, devlet iþlerile bizzat ve yakýndan uðraþamadý. Bundan sonra gelecek birader ve oðul a nasihat ederim ki artýk, uzun, kýsa savaþlarla uðraþmasýnlar. Bir kere daha demiþtim; za biten savaþlar da, maðlubiyetle biten savaþlar kadar milleti yorar. "Þan ve þeref" gibi r, her yaný mâmur, günü ve geleceði güvenli memleketlerde hoþ görünür. Harabelerde aç ve çý n ve þeref" iddiasýnda bulunmalarý ve bu "þan ve þeref" peþinden koþmalarý kadar hem gülün ir þey yoktur. Saltanatýmýn son dönemlerinde bir Balkan Birliði ortaya koymayý tasarlamýþtým. Paris Sefir aþa bu ko- nuda gizli, açýk çalýþýyordu. Balkan devletleri iki tehlike karþýsýnda idiler: Rusya, Av .. "Daha Kuvvetli Bir Rusya Doðabilir!" Durumun ilerde ne þekil alacaðý bilinmez. Rusyanýn Birinci Dünya Savaþýnda parçalandýðý gö daha iyice belirmemiþtir. Bir yýlý aþkýn zamandanberi içini saran ihtilâlden kurtulursa, - büyük olmasa bile- daha kuvvetli bir Rusya meydana gelir. Þimdi orada olan, fikir mücadel esidir. Fransa ihtilalindekinden daha þiddetli bir fikir mücadelesi... Ben Balkanlarý bu iki ortak tehlike karþýsýnda uyarmaya çalýþýyordum. Bosna - Hersek meselesinde kuru bir namdan ibaret olan hakimiyetten vaz geçmek gib i sözde bir fedakârlýða karþýlýk, yararlý tavizler alacaktým. Romanya Kralý Karol, baþta gü rdiyse de yavaþ, yavaþ yola geliyordu. Baþlayan konuþmalar tam meyvesini vereceði zaman, T mmuz inkýlâbý ortaya çýktý. Hattâ Münir Paþa Ýstanbul'a gelmiþken, þehre uðramadan döndü. B yatýþtýrmaya çalýþtýlar ve bu ittifaký saðlamadan dünyaya meydan okudular. (24) Ýþte benim o kadar istediðim ve çalýþtýðým ittifak, hiç istemediðim bir biçimde geliþti, yâ günün birinde dört Balkan Devleti birden üzerimize atýldýlar ( 25) 10 Temmuz 1908. 1912 Balkan Savaþý. (24) Hüseyin Avni Paþa 6.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Bugün Mithat Paþa için yazdýklarýmý bir kere daha okuyunca, bunlarý söylerken susarak geçi noktayý yazýp yazmamak hususunda ciddî bir tereddüde düþtüm. Allah'tan ve tarihten saklan bir þey yoktur!. Ne kadar saklansa, ne kadar örtülüp gömülse bir gün bütün teferruatý ile enim gibi, otuz bu kadar yýl Osmanlý Devleti'ni idare etmiþ bir padiþah, kendisi için zehi r gibi acý bir hakikat da olsa, bildiklerim ortaya dökmelidir. Serasker Hüseyin Avni Paþa'nýn Ýngilizlerden para aldýðýný bilirdim. Bir devlet adamý, baþ etten para alýyorsa, onun hizmetini de görüyor demektir. Demek ki rahmetli amcam Sulta n Abdülâziz'in düþürülmesi ve biraderim Murad'ýn tahta çýkarýlmasý yalnýz Hüseyin Avni Paþ ir baþka devletin de hýrsýný doyurdu!... Daha önce de yazdýðým gibi, Serasker Hüseyin Avni Paþa, Sultan Abdülâziz tarafýndan niþanla ri alýnarak memleketi olan Ýsparta'ya sürgün edildiði zaman, beþ parasýzdý, üstelik hastay radesi evinde kendisine teblið edildiðinde, þaþkýna dönmüþ ve elinde, avucunda bir þey olm kadar kendisine bir varlýk saðlamadýðý için çok piþman olmuþtu. O günlerde "Ah elime bir d geçerse, ben yapacaðýmý bilirim," dediðim iþitenler çoktur. Hüseyin Avni Paþa'nýn meziyyetleri olduðu gibi, elbette kusurlarý da vardý. Kendisine çokça r, bildiklerini kimsenin bilmediðini sanýrdý, iyi bir asker olduðunu kabul ederim. Fakat htiyatsýzlýðý, boþboðazlýðý, gururu ile kötü bir devlet adamý idi, ama - itiraf ederim - sü rihe kadar namusluydu. Sürgünde çektiði yoksulluk ve acý- larýn sebebini, namusunda aramak gafletine düþtü; bütün talihsizliði budur! "Padiþahý Eski Seraskerini Baðýþlamýþtý, Ama..." Ispartada dar günler geçirdiðini, yoksulluk çektiðini iþitiyorduk. Bizim gibi Amcam'da bun iþitmiþti. Sanýrým bu yüzden kendisine acýdý ve yaptýklarýný baðýþlayarak Ýstanbula dönmesi onra Aydýn Valiliðine tayin edildiyse de, sürgünde geçirdiði on bir aylýk zaman içinde has i sürerek Avrupa'ya, kaplýcalara gitmek istedi, gitti. Padiþah'ý, eski Seraskerini baðýþlamýþtý ama, eski Seraskeri padiþahýný baðýþlamamýþtý! Hü rtularý içinde yaþýyor ve bunu kimseye belli etmemek için elinden geleni yapýyordu. Avrupa' a gidince, kaplýcalardan çok, devlet kapýlarýný çaldý; Fransa ve Ingiltereye gittiði zaman izlerin kucaðýna düþtü. Bunun nasýl olduðunu bilmiyorum; Hüseyin Avni burada iken mi Ýngiliz Sefareti ile uyuþup a nlaþtý, yoksa oraya gittikten sonra mý Ýngiliz Hariciyesi, Paþa'nýn kininin homurtularýný u tuzaða düþürdü, bilemem. Ancak çok sonra Londra Sefirimiz Musurus Paþanýn bana bildirdiði Hüseyin Avni Paþa, Ýngilterede bir elden, yüklüce bir para almýþ ve Sefirimiz bu olayý pek ilmiþ!. Bu haber bana ulaþtýðý zaman. Hüseyin Avni Paþa ölmüþtü. Fakat bir Osmanlý Serasker r devletten para almasý küçümsenecek bir iþ deðildi ve üzerinde ehemmiyetle durdum. Zaten Avrupa dönüþü, gerek Saray'a, gerekse yakýn dostlarýna getirdiði aðýr hediyelerin, s dönen ve yoksulluk çeken bir Paþanýn varlýðýnýn çok üstünde olduðu, o günler gözümden kaçm nasýl dikkat etmemiþ olduðuna hâlâ þaþarým; hem de kendisine, deðeri çok yüksek, tarihî, murassa bir çift þamdan getirmiþ olmasýna raðmen!. Bu bir çift þ ten üç bin altýna satýn alýndýðýný da sonradan tahkik edip öðrenmiþtim. Mithat Paþa Ýngilizlere Güveniyor. Musurus Paþa'nýn bunu bana bildirdiði günler, Mithat Paþa'yý Sadrazam tayin ettiðim günlerd yin Avni Paþa, Mithat Paþa'nýn yoldaþýydý. Birlik olup Amcamý tahttan indirmiþlerdi. Mitha Hüseyin Avni Paþa gibi Ýngilizlerden yana bir politika izliyor ve her halinden, Ýngilizl re güvendiði görülüyordu. Büyük bir güvensizliðe kapýldým. Mithat Paþa'yý suçlayacak hiç bi kat Amcam Abdülâziz Han'ýn Ýngiliz parmaðý ile devrildiði apaçýk ortadaydý. Sadrazamým da baþýnda geliyordu. Ýyi niyetle de olsa, Devletimin düþmanýna sýrtýný dayamýþ ve onlarýn ana mülkü teslim etmek cinnet olurdu. Dikkatle hareketlerini takibe baþladým. Hayatýmda hiçbir þey beni bu derece sarsmamýþtýr. Bir mülkün Sarasker ve Sadrazamlýk mevkii en bir kimsenin, yabancý bir devletden para almýþ olmasýný havsalam kabul etmiyordu. Eðer hat Paþa da ayni yolun yolcusu ise, devlet tuzaða düþmüþ demekti. Halbuki Devlet'in baþýnda ileler vardý. Sýrbistan ve Karadað ile savaþ halindeydik. Ruslar, savaþ açmak üzereydiler. anede toplanan yabancý devletler, Ruslarla birlik olmuþ, Sýrbistan ve Karadaða toprak ver ilmesini Bulgaristana muhtariyet adý altýnda Ýstiklâl tanýnmasýný istiyorlardý. Girit karþ ile her gün yeni bir karýþýklýða sahne oluyordu; Mithat Paþa takýmýnýn Fatih ve Beyazýt med n ayaklandýrdýðý çömezler, Saray kapýsýna kadar geliyor ve "Yaþasýn Kanun-u Esasî, Yaþasýn baðýrýyorlardý. "Kanun-u Esasi" çýktýðýna, Mithat Paþa Sadrazam olduðuna göre, bunlara ne gerek vardý?.. Her gün yeni bir fitne, ortalýðý altüst etmekteydi. Umumî Vaziyet Karanlýk Giderek Mithat Paþanýn tutumu da bana güven vermemeðe baþladý. Bu dönemde bir savaþtan o k ndiðim halde, adini adým savaþa gittiðimizi görüyordum. Tersanede toplanan büyük devletler yye vekillerinin konferan-, sý, Devletimize verilmiþ bir ültimatomla son buldu. Ya ded iklerini harfi harfine yapacak, ya da Rusya ile savaþta karþý karþýya kalacaktýk. Mithat P gilizlerle Fransýzlarýn bizimle birlik olacaklarýný söylerken, Ýngiliz Hariciye Vekili Sal ry, elcilikten gönderdiði özel bir memurla bana, "Ruslarla savaþý kabul ettiðimiz takdirde iç bir yardýmda bulu-namýyacaklarýný" açýkça bildiriyordu. Ýyice bunalmýþtým, fakat sabrederek olaylarýn önüne geçmeðe çalýþýyordum. Mithat Paþa, büy naþmýyordu. Heyeti Vekile'de büyük devletlerin tekliflerini red etmeyi kararlaþtýrdýlar; B aþ demekti. Kendisini hemen Saray'a çaðýrttým ve böyle, vebali aðýr bir kararý büyük devl den önce, Devlet ileri gelenlerinden bir umumi meclis toplamasýný kendisinden istedim, Ýs teksizce kabul etti ve böyle yaptý. Öyle yaptý ama, elaltýndan da istediði kararý almak için hazýrlýklar yapmayý ihmâl etmedi. endisinden sonra ilk sözü, emmim Abdülâzizin Hâl'inde iþbirliði yaptýðý, eski Sadrâzam Me Erbab-ý namus için tek yol vardýr, ben konferans tekliflerinin katiyen reddedilmesine t araftarým," deyip çýktý. Bir toplulukta, eski sadrâzam gibi bir devlet büyüðü iþi kahramanlýk edebiyatýna dökerse, g n nasýl sökeceði bellidir. Karar, Mithat Paþanýn istediði gibi çýktý. Osmanlý Devleti böylece, savaþ halinde olduðu Sýrbistan ve karadað' dan, baþka, Rusya, Ýngiltere, A turya - Macaristan, Almanya, Fransa ve Ýtalya ile de savaþ haline girmiþ oldu. Sadrazam Ordu Mevcudunu Bilmiyor... Sadrazamdan (26) ve Serasker Paþa'dan (27) ordunun ne durumda olduðunu sordum. Bana iki yüz bin askerin silâh altýnda olduðunu ve düþmandan gelecek her saldýrýyý kar-, þýlaya rýný söylediler. Bu sýrada Gazi Ahmet Muhtar Paþa'dan bir telgraf aldým. Kumandasýndaki as otuz bin olduðunu bildiriyor ve bu kadar küçük bir kuvvetle düþmanýn yüzbinlerce kiþilik s namýyaca-ðýný söylüyordu. Hemen Sadrazamý ve Saraskeri saraya çaðýrttým ve kendilerine tel Sadrâzam, ordu mevcudunu bilemeyeceðini söyleyerek iþin içinden çýktý. Serasker kemküm edi kadar sorumsuz ve kolayca suçu baþkasýnýn sýrtýna yükleyebilecek kiþilerle bir savaþa gir lik olacaðýna inandým. Fakat halk Mithat Paþaya baðlanmýþtý ve kendisinden bir mucize bekle ydi. Onu uzaklaþtýrmak bir devlet hatasý olacaktý. Emrindeki askerin mikdarýný bile bilmeyen bir Sadrazamla zafere deðil, ancak yenilgiye gidilebilirdi. Bununla beraber sabrettim ve onun eksiklerini kendim tamamlamaða çalýþtým. Mithat Paþa, aklýna geleni yapmak istiyordu. Övgülerle inhasýný saðladýðý Maliye Nazýrýný, n uzaklaþtýrmak istedi. Kanun-u Esasi'ye göre, sebep sordum. Baþarýlý bir devlet adamý ol ncak - iþ icabý - uzaklaþtýrýlmasý gerektiðini söyledi. Ben, baþarýlý bir kimsenin Sadrâzam Mithat Paþa. Serasker Redif Paþa. (26) iþinden uzaklaþtýrýlmasýnýn Kanun-u Esasî'ye uygun olmayacaðýný bildirdim. Bu sefe ararla devlet hazi-nesine 35.000 lira zarar getirmiþ olduðunu ileri sürdü. Yazdý-ðý üç tezk rbirini tutmuyordu; iþin aydýnlýða kavuþtu-rulmasýný istedim. Öfkelenip küplere binmiþ ve b t verecek yerde, tezkereyi getiren memura : "Bundan sonra 'Maliyeye gelenlerin h epsini "Mabeyn-i Humayun'a, (Saray) göndereceðim, oradan karþýlýk verilsin," demiþ. Bir Sad azamýn bir Padiþaha böyle cevap verdiði, bilmem özendiði Ýngiltere ve Fransada görülmüþ mü sabrettim. Baþýna Buyruk Sadrazam. Mithat Paþanýn konaðýnda hemen her akþam kemal Bey, (Namýk Kemal) Ziya Bey, (Ziya Paþa) ve larla diðer arkadaþlarýn toplanýp içtiklerini ve ileri geri konuþmalar yaptýklarýný öðreni eferinde Mithat Paþanýn "Hanedan-ý Osmaniden artýk hayýr gelmez. Cumhuriyete gitmekten baþ re kalmadý. Bunu nasýl saðlamalý dersiniz? Bu meseleyi sizin gibi bir kaç kiþi anlar. Âlemd ugüne kadar 'Al-i Osman' denilmiþ, bundan sonra da 'Al-i Mithat' denilse ne olur?. Siz ne dersiniz?" dediðini de yine o mecliste hazýr bulunan bir kimseden öðrendim. Nihayet Zaptiye Nezaretinden bir tezkere geldi. Mithat Paþanýn konaðýnda her akþam yiyip iç nlerden birinin "Mithat Paþa Ýstiklâliyeti aldý. Bu sayede Murad'ý bermurad ederiz" dedið diriliyordu. Daha önce de biraderim Sultan Murad'ý kadýn kýlýðýna girip saraydan kaçýrmaya e bu iþe yeltenenlerin, Mithat Paþa gibi Mason olduklarý ortaya çýkmýþtý, Ýngiltere, her tü , masonluk kanalýndan yürütmeðe devam ediyordu. Mithat Paþa, bir yandan Saray buhraný yaratmak, bir yandan ülkeyi savaþa sürüklemek felâketi içinde bulunmasý yetmiyormuþ gibi, bir yandan da m alkýn çoðunlukta bulunduðu vilâyetlere azýnlýktan Valiler tâyin etmek, ordunun temeli ola Mektebi'ne Rum talebe almak gibi akýl almaz iþlere koþulmuþtu. Bunlar, o gibi iþlerdi ki, ma-zaliah devleti temelinden yýkabilirdi. Ben bu kararnameleri imzalamadým. Bunun üze rine bana bir mektup gönderdi. Edeb'den ve edebiyat'dan uzak bu mektubunda hatýrýmda k aldýðýna göre "Kanun-u Esasî'yi ilândan maksadýmýz, Saray'ýn istibdadýna hâteme (son) verm rine vazifelerini öðretmektir," diyordu. Bütün iþlerimi býraksam da Mithat Paþanýn yanlýþla m, bunu baþaramýyacaðýmý iyice anladým. Osmanlý mülkü temelinden sallanýyordu. Bütün bunlar m'ýn, ister masonluðundan gelsin, ister daha hususi sebeblerden gelsin, körükörüne Ýngiliz bel baðladýðým görüyordum. Artýk duramazdým; Kanun-u Esasî'nin bana verdiði hakka dayanar Sadrazamlýktan uzaklaþtýrdým ve sýnýr dýþý ettirdim. Brendiziye gitti. Gitti ama Saray'dan "Bu millete Allah Rahmet eylesin" demek hodgâmlýðýný (bencilliðini) da gösterdikten sonra Mithat Paþa'nýn Sürgün Günleri 7.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Demek mülkün bekâsýný kendi vücuduna baðlý sanýyor-muþ; O gider gitmez koskoca Osmanlý ülke iliyormuþ? Halbuki umduklarýnýn hiç biri olmadý. Ne içde halk onun peþinden ayaklanýp kend radý, ne hatta en yakýn arkadaþlarýndan bile bir ses çýktý. Ama dýþarda ve tabiatý ile Ýngilterede kýyamet koptu. Gazeteler, Mithat Paþa uzaklaþtýrýldýktan sonra Osmanlý Ýslâhat beklenemeyeceðini yazar oldular. Böyle olacaðýný zaten biliyor ve bekliyordum. Mithat Paþ Ýngiltereye bel baðlamýþsa, Ýngiltere'de Mithat Paþa'ya bel baðlamýþtý. Bize tavsiye ettik atýn Osmanlý Devletini daha çabuk batýracaðým benim kadar Ýngilizler de biliyorlardý ama, ithat Paþa gerçekten biliyor muydu?.. Eðer Ýslâhat, Osmanlý ülkesini kurtaracak bir tedbir ise, Tersane müzakereleri sýrasýnda Ka Esasý ilân edilmiþ ve yapýlmasý düþünülen Ýslahat büyük devletlerin hepsine yazý ile bild rde Ýngiltere'nin, Rus sefirinin aðzýna bakarak bizden Bulgaristan'a istiklal, Sýrp ve Ka radaðlýlara da toprak vermemizi istememeleri gerekirdi. Çünkü bütün tavsiyelerini yerine yi kabul etmiþ ve yapmak yoluna girmiþtik. Halbuki Ruslardan fazla Ýngilizler bizi bu y apýlamaz fedakârlýklara zorlamakta idiler. Biz, bu haysiyet kýrýcý tekliflerini red ettiði n Ýstanbuldan Elçilerini çekiyorlar, savaþ haline giriyorlar ve lütfen üzerimize kuvvet gö emek dostluðunu gösteriyorlardý!... Bütün istediklerini yapmak karþýlýðý gösterebildikleri dan ibaretti!... Ama kendi adamlarý saydýklarý Mithat Paþa uzaklaþtýrýlýnca, "Ýslâhat" birdenbire ehemmiyet güya bu iþi baþarabilecek tek adamýn iþten uzaklaþtýrýlmasýný Osmanlýlýðýn ölümü imiþ gib uzuya kurdun ne söylediðini iþitmiþtim. Ýngilizlerin Mýsýr'a nasýl iþtahla baktýklarýný bi adrâzam'ým Mithat Paþa da benim kadar bilmiþ olsaydý. "Haddini Bilmek Ne Müþkül." Hiç bilmiþ olsa, doðru Ýngiltereye gider, oradan da mektuplar yazarak halâ devlet iþlerine rýþýr mýydý?.. Bilmiþ olsa, ve daha mühimi haddini bilmiþ olsa, Ýngiliz Hariciye Ve-kili'nin masasýna kolunu y aslayýp Osmanlý Sefiri Musurus Paþayý Vekil ile birlikte karþýlar mýydý?, Ah, bilmek ne ka dur, hele haddini bilmek ne müþkül!. Fakat hemen söyleyeyim, "Padiþah" demek, baðýþlamak demektir, cezalandýrmak demek deðil!. D miz de bunu emreder; bir insaný doðru yola getirmek, bin hayýr iþlemekten üstündür. Mithat Paþa, gerçi baþtan sona "yanlýþ içinde" 'deðildi. Sadece zaman, zaman yanlýþlýklar y yetleri olan bir devlet adamý idi. Bazý iþlerin üstesinden gelmesini biliyordu. Vali olar ak iyi imtihan vermiþ, gittiði yerlerde devletin yüzünü aðartmýþtý. Devletin en üst kademe masýnda bazý mahzurlar çýkmýþsa da, baþarýlý olduðu seviyede kullanýlmasýnda kendisinden i lirdi Ýngilizlere satýlmýþ olabileceðine inanmýyordum! Bu sebeple çaðýrdým ve kendisini Sur i yaptým. Sonra da Ýzmire getirdim. Eðer amcamýn ölümüne karýþmýþ bir kiþi olduðunu bilseydim, hiç bir zaman kendisini Avrupad endisine yeni vazifeler vermezdim. Fakat bu mevzuda açtýrdýðým bir tahkikat, Mithat Paþaný iþe karýþmýþ olduðunu gösteriyordu. Hâl' edilmiþ bir Padiþahý, þahsî sebeplerle öldürmek , ya da bildiklerini gizlemek, hem devlete, hem hanedana karþý iþlenmiþ aðýr bir suçtu! Gö azdým. Muhakeme edilmesine izin verdim. Konsolosluða Sýðýnan Vezir! Keþke izin vermeseydim ve keþke Avrupadan hiç.çaðýr-masaydým. Kendisinin pek önem verdiði a n karþýsýna çýkacaðým anlar anlamaz, buna herkesten önce kendisinin ta- raftar olacaðý yerde - soðuk kanlý bir cani gibi davranarak ve bir Osmanlý Veziri olduðunu klýna bile getirmeden - doðruca Ýngiliz Konsolosluðunun yolunu tuttu. Ýngiliz Konsolosu, lerde izinli olduðu için, onu bulamayýnca, Fransýz Konsoloshanesine sýðýndý. Baþka hiç bir delil olmasa, bir Osmanlý Veziri ve Valisi olarak mahkeme huzuruna çýkacaðý y e, bir yabancý konsoloshaneye sýðýnmayý düþünmüþ ve bunu yapmýþ olmasý, baþlý baþýna suçl . Devletimizin bütün tarihinde böyle bir emsal gösterilemez! Dosta - düþmana, Osmanlýnýn baþýný yere eðen bu olay bana bildirildiði zaman, kahroldum! Çü iddia olunan cinayetten de aðýr ve baðýþlanmaz bir davranýþtý. Hemen Adliye Vekili Cevdet takibine memur ettim, îþin aslým elbette bilen Ýngilizler, pek arkalamadýlar. Fransýzlar küçük bir direniþten sonra teslim etmeyi kabullendiler. Mahkeme safahatý ve neticesini anlatmýþtým. Mithat Pa-þa'nýn emmim sultan Abdülâziz'in ölüm l-masýný da baðýþlarým da, bir Osmanlý Veziri ve Sadrazamý olarak yabancý bir devletin hizm bulunmasýný asla ba-ðýþlayamam! Çünkü tutuklanacaðý sýradaki tutumu ve Ýn-giliz Konsolosluð , kime güvendiði ve kimin hizmetinde olduðunu açýkça ortaya koymuþtur! Böy-leyken, valilikl asýnda devlete ettiði hizmetleri hatýr-layarak idam cezasýný hapse çevirdim. Onun ölümünden, beni sorumlu tutmak istiyorlar. Tut-sunlar. Yarýn huzuru Rabb-ül âlemin'e v rdýðýmýzda yü-züm ak, alným açýktýr. Olsa olsa Allahým, devletine ihanet den bir Sadrazamý p sorabilir. Ben, Rabbim'in bu yoldaki cezasýna razýyým! Namýk Kemal 9.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Kemal Bey, (Namýk Kemal) benim maðdurlarým arasýnda sayýlýr. Belki biraz da öyledir. Fakat a o, kendi kendisinin maðduru idi!.. Kendilerine "Yeni Osmanlýlar" dedirten birkaç kiþi arasýnda en çok gözümün tuttuðu, Kemal Fakat çok karýþýk ve çapraþýk bir insandý. Aile hayatý ile hususi hayatý nasýl birbirini tu em hayatý ile düþünce hayatý da öylece birbirini tutmazdý. Herkesin aþaðý yukarý ne yapabi yacaðým kestirebilirdiniz de, Kemal Bey'in ne yapabilip ne yapamayacaðým bir türlü kestirem zdiniz; çünkü bunu kendisi de bilmezdi! Mizacýnda birbirine zýt iki ayrý insan yaþayan nadi iþilerden biri olduðunu söyleyebilirim. Onu yakýndan tanýyanlar, Saray'la iyi geçindiði gü "Osmanlý Tarihi" yazdýðým, arasý bozuldumu "Köpektir zevk alan sayyad-ý bi insafa hizmette 8) diye ejderha kesildiðini çok iyi bilirler. Çabuk tesir altýnda kalan belki de çok s bir insandý. Birkaç saat içinde onu kendiniz gibi düþündürebilirdiniz de, kaç saat veya ka düþünceyi taþýyacaðým bilemezdiniz. "Namýk Kemal Hanedana Baðlýydý." Kanun-u Esasî'nin kaleme alýndýðý günlerde o da bir taslak hazýrlamýþtý. Mithat Paþa'nýn ç halde, bu konuda bir türlü anlaþamýyorlardý. Önceleri buna çok þaþtým; ama sonralarý sýr ç (28) Namýk Kemal'in Hürriyet kasidesinden. , Mithat Paþa temelde Al-i Osman'a karþý, Kemal Bey Al-i Osman'dan yana idi. Hanedana büyük saygýsý vardý. Bütün Ýslâhat düþüncelerini bu hanedanýn iradesi içinde gerçekleþtirmek ist hat Paþa, bir fýrsatýný bulup hanedân'ý devirmek ve yerine kendisi geçmek fikrindeydi. Tuh Mithat Paþa'nýn bir akþam "Âl-i Osman'ýn yerine Al-i Mithat" gelse ne lâzým gelir?" dediðin esi günü gelip bana haber veren Kemal Bey'dir! Kanun-u Esasî'nin komisyonda görüþüldüðü günlerde idi; Saray'a gelmiþ ve hemen "huzur"a çýk na Sait, Paþa haber verdi, iþlerim vardý, bir baþka gün kabul etmek istedim, direnmiþ, "Hem n görmeliyim, maruzatým ehhemdir" (29) demiþ. Kabul ettim. Pek periþan bir hâli vardý. Yüzü sararmýþ, elleri titriyordu. Gerekli tazimden (saygý) son Aman hazýrlanan Kanun-u Esasiye müdahale ediniz, yoksa maazallah Devlet-i Osmaniye'n in sonu gelecek, dedi. Kendisini biraz teskin ettikten sonra, olup biteni anlattý. Mithat Paþa, yakýn arkadaþý ol uðu için kendisini baský altýna almýþ, direnmeye yüzü tutmuyormuþ... Ayrýca Süleyman Paþa liði kurmuþlar, Padiþah'ýn bütün haklarým Meclis'e devrediyorlarmýþ!.. Bu dediklerini baþa- aazallah Devletin sonu gelirmiþ!. Ne yapýp yapýp bu teþebbüslerini ben önlemeliymiþim!. Bu dediklerinden benim de haberim vardý. Bu teþebbüsleri biraz da üzüntü duyarak takip edi dum. O günlerde, "Kanun-u Esasî"nin ilâný noktasýnda samimi idim. Muhterem pederim Sultan bdülmecit'in fikirleri beni zaten bu noktaya getirmiþti. Bu konuda Mithat Paþa ile hiçbi r ihtilâfýmýz yoktu. Fakat ben Saray'ýn, Meclis'e yardýmcý olmasýndan yanaydým. Mithat Pa r kenara koymak (29) Ehhem: Çok mühim. istiyordu. O gün gördüm ki Kemal Bey de týpký benim gibi düþünüyor. Bundan çok memnun olduð mam.. "Namýk Kemal Vatanperverdi." Bununla beraber, Kemal Bey'i biraz daha söyletebilmek için bu sözü edilen maddelerin han gi maddeler olduðunu sordum. Büht-ü hayretle (þaþarak) gözlerini açtý : Aman Efendimiz dedi bu Meclis türlü anâsýr'dan (çeþitli milletlerden) meydana gelecek in iyisini düþünmek kadar, kötü gelirse tedbirini de ihmâl etmemek gerekir. Osmanlý mülkü birleþmektedir. Hakiki sahibi Allah ise siz Yeddi Emini'siniz. Bir ihtiyaç vukuunda M eclisi toplamak nasýl yeddi þahanenizde ise. müzakereler sona erdiðinde tatil etmek de el bette yeddi þahanelerinde olmak hikmet-i devletdendir. Neden korktuðunu anlamýþtýr. Ýtiraf ederim ki vatanperver bir insandý. Mülkün bakâsýný her . Nasýl oldu da beni tahtýmdan devirip biraderim Murad'ý yeni baþtan tahta çýkarmak hevesin kapýldýðýný anlayamadým. Biraderim Sultan Murad'ýn kendisi gibi mason olduðu için mi, yok rime her þeyi daha kolay kabul ettirebileceðini düþündüðünden midir, hâlâ yerine koyamýyor Bir gün Tarih, kendilerine "Genç Türkler", "Jön Türkler" dedirten kimselerin neden Mason o duklarýný elbette araþtýracak ve ortaya koyacaktýr. Benim tahkik ederek öðrenebildiklerimi en hepsi Mason'dular ve yine hemen hepsi, "Ýngiliz Locasý"na baðlýydý! Bu localardan maddi yardým görüyorlardý. Bu yardýmlarýn "insanî" mi, "siyasî" mi olduklarýný tarih elbette öð Daha önce de söylediðim gibi, Kemal Bey'in Magosa'ya gidiþi, Midilli'ye gönderiliþi hep kal mine ve vatanseverli ðine kýyýlamadýðý içindir. Yoksa çok daha aðýr cezalara çarptýrýlmasý icap eden iþlere giri mahzurluydu. Çünkü, çevresine toplananlar onu kýþkýrtýyorlar, diledikleri gibi kullanýyorl im bu yüzden hapsettim, sürgün ettim ama, muhabbetimi bir gün bile eksiltmedim. Nerede ol muþ olursa olsun, kendisi ve ailesi refah içinde yaþamýþtýr. Bana olan minnet ve þükranýný ktuplarý Yýldýz evraký arasýnda saklýdýr. Aranýrsa, elbette bulunur. Çünkü bu kusurunu, rah isi dahi bilirdi. Allah rahmet eylesin! Yanlýþ Söylentiler 10.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Mithat Paþa'nýn cülûs'umden (30) önce benimle pazarlýk yaptýðý söyleniyor. Güya Mithat Paþa rim Sul-tan Murad taht'da iken benimle konuþmuþ ve padiþah ola-bilmekliðim için bana bazý þ lar koþmuþ! Bu þartlar, Ka-lun-u Esasî'nin ilâný, Ziya Bey ve Kemal Bey'in Saraya alýnmasý, derim Sultan Murad iyileþtiði takdirde benim tahttan feragat etmem gibi maddelermiþ!. Bununla da ye-tinilmemiþ de biraderim Murad'ýn iyileþmesi halinde tahtdan feragat edec eðime dair benden bir de tezkere alýnmýþ!. Ben bu tezkereyi ele geçirmek için Mithat Paþa'y iþan et-miþim!. Bunlarýn aslý yoktur. Gerçek þudur ki, Sadrazam Rüþtü Paþa ile Mithat Paþa benimle biraderi talýðý sýrasýnda bir görüþme yapmýþlar, fakat bunlarýn hiçbirini ne þart olarak ileri sürm su etmiþ 30) Cülus: Taht'a çýkýþ. lerdir. Bu görüþmede, yalnýz biraderimin rahatsýzlýðý bana bildirilmiþ ve tahta geçeceðim t r. Ancak Mithat Paþa, biraderimin Kanun-u Esasî'ye mütemayil bulunduðunu, bu yolda bazý h larýn olduðunu söyleyerek benim bu konudaki fikirlerimi öðrenmeðe teþebbüs etmiþtir. Ben d Esasi'nin ilânýndan yana olduðumu kendilerine söyledim. Gerçekten o yýllarda böyle düþünm nitekim Mithat Paþa'yý uzaklaþtýrdýktan sonra da hem Kanun-u Esasî'yi ilân ettim, hem Mecli savaþ içinde olduðumuz halde topladým ve bütün savaþ boyunca Meclis çalýþmalarým sürdürd Padiþahýndan Senet Ýsteyen Vezir, Mecnun Olmalýdýr... Gerisi yalandýr. Ben, nasýl bir padiþah olmalýyým ki, Vezirime senet imzalayayým?.. Veziri asýl bir mecnun ol-malýki, Padiþahýna þart koþabilsin!. Bunlar, düþüncesi kýt kimselerin so kýþtýrdýklarý þeylerdir. Mithat Paþa, harîs ve atýlgan bir Vezirdi ama, deli deðildi. Ziya emal Bey'in Saray'a yerleþtirilmesi, cülus edecek bir padiþaha þart koþulmaz. Bunlar o çeþ ddeler deðildir. Hem sonra Ziya Bey ile Kemal Bey Saray'a alýnsalardý, bunlar benim el lerimi kollarýmý mý baðlayacaklardý? Bir sözümle kendilerini iþlerinden çýkaramaz mýydým ki sýðmaz bir þart dermeyan edilsin!. Sýrasý gelmiþken söyleyeyim, Ziya Bey, nimete ve mevkie doymaz bir adamdý. Kemal Bey ne ka ar samimi ise, Ziya Bey de o kadar harîs ve hesabý idi. Kendisini Vezirlik mertebesi le Suriye Valiliðine tayin ettiðim halde, memnun deðildi; gözü Sadrazamlýktaydý. Mithat Paþ er balamdan o kadar benzeri idi ki, Mithat Paþa, Avrupa'ya uzaklaþtýrýldýktan sonra Ýstan aki arkadaþlarýna Ermeni ce- maati yolu ile nasýl paralar, hediyeler göndermiþse, Ziya Bey de (Paga) Suriye'den (ya ranýna) hediyeler gönderiyor, yazdýðý yazýlarýn Ýstanbul matbuatýnda imzasýz çýkmasýný saðl ayetinin iþlerini ne dereceye kadar gördüðünü bilemem. Fakat Ýstanbul'da bazý kimselere g eþ mektup gönderdiðini yakýndan bilirim... "Allah Taksiratýný Baðýþlasýn." Bir ara Ýzmir'e geldi ve burada yabancý bir gazete muhabirine sözüm ona bir beyanat ve . Bu beyanatýnda laubali bir eda ile Kanun-u Esasi ile idare edilen memleketlerde p adiþahlarýn, milletin bir "hizmetçisi" olduðunu söyleyecek kadar edeb dýþý davrandý. Hangi ursa olsun, bir Hükümdar milletinin hizmetindedir, ama hizmetçisi deðildir! Kanun-u Esasi ile idare edilen memleketlerde de hükümdar, millete ait iþlerinin bir kýsmýný kurduðu Mecl dürür ama, hizmetçilik etmez! Þýmarýk Ziya Bey böyle söyleyerek yüzyýllar boyu Osmanlý kýndýðý Padiþahlýðý aþaðýlatmaða çalýþmýþ ve ona hakarete cesaret etmiþtir! O zaman Sadraza mamak için bunlara bile göz yumdum, iþitmezlikten geldim. Yalnýz, Ýstanbul gazetelerinde Ziya Bey'in (Paþa) Milletvekili çýkmasý için Ýstanbul'da ta arý tarafýndan birkaç bin imza toplandýðýný gördüðüm zaman Sadârete bir tezkere ile, "Hükü nýþlarý görülmüþ bir kimsenin Meclise alýnmasýný doðru bulmadýðýmý" bildirdim. Bunu, beni e göstermek istiyorlar. Acaba pek hayraný olduklarý Ýngiltere Kralý, Kraliyet'e hakaret et eyi meslek edinmiþ birinin Meclise alýnmasýný alkýþlarla mý karþýlar, yoksa vetosunu basar hat Paþa, Maliye Veziri Galip Paþa'nýn az- lini benden niye o kadar Ýsrarla istemiþti? Halbuki Galip Paþa, sadece fikirlerini dob ra dobra söylemeye alýþmýþ bir devlet adamý idi ve edeb dýþý söz söylemek yaradýlýþýna ayk Ýþte Ziya Bey için söyleyeceklerim : Allah taksiratýný baðýþlasýn!. "Kýzýl Hayvan!" l.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Musahibim evvelki gün fransýzca 'küçük bir kitap getirdi. Adý : "Piyer Kiyar'ýn Hatýrasýna ye ve hicviyelerden yapýlmýþ bir kitapçýk. Övülen, Piyer Kiyar, yerilen de ben.. "Piyer Kiyar'ý, ismen bilirim. Yirmi üç yýl önce Ýstanbul'a gelmiþti. Ermeni mekteplerinde d muallimi idi. Üç dört sene kaldýktan sonra da def olup gitti. Tuhaf!. Bana : (Kýzýl Hayvan - Bete Rouge) lakabýný takan Piyer Kiyar'mýþ.. Sözü bilirdims taya atanýný bilmezdim. Taþýdýðým yabancý ülke niþanlarý kadar, yine o yabancý ülkeler yakýþtýrýlmýþ böyle birçok unvanlarým vardýr! Ben, bunlarla iftihar etmekte haksýz deðilim n" payesinin verilme sebebini bu kitaptan öðrendim. Ve öðreten de Aharonyan, Çobanyan adýnd ki iki Ermeni hatibinin hararetli nutuklarýdýr! Musahibimin getirdiði kitapta ünlü, ünsüz Fransýz Edebiyatçýsýnýn da nutuk tarzýnda hicviyeleri var ise de "Kýzýl Hayvan" isminin ni olduðunu, insan dýþ düþmanlarýndan deðil, iç düþmanlarýndan iþitmek ve öðrenmek ister. B e güven verici olur. Aharonyan efendi de, Mösyö Çobanyan da aðýz birliði edip allan- dýra ballandýra anlatýyorlar ki : Piyer Kiyar, Ermeni okullarýna öðretmen olarak 1893 yýlý bul'a gelmiþ, Ermeni gençlerine felsefe ve edebiyat tarihi ile birlikte "Türklerin boyun duruðundan kurtulmak için çalýþmak" dersleri vermiþ!.. Ermeni öðrencilerinin felsefe ile ed t tarihi derslerinden ne kadar yararlandýklarý belli deðildir ama, ihtilâlciliði öðretmek v nandýrmakta o kadar baþarý kazanmýþ ki; "Sason" meselesinde, "Zeytun" meselesinde, yâni. E ni kanýnýn dökülüp, Ermeni ocaðýnýn sönmüþ olduðu her meselede, bu Piyer Kiyarý minnet ve þ ni cemaatýna kutsal bir vazife olmuþ!. Pîyer Kiyar Ele Geçiyor.. Zabýta bir aralýk, Ermeni hesabýna çalýþan bu Fransýz-dan þüpheleniyor ve tutukluyorsa da, efaretinin müdahalesi üzerine ben serbest býrakýyorum. Gerçekten de bu mesele ve sefaretin bu yoldaki müdahalesi hatýrýma geldi. Piyer Kiyar, hapisten çýkmýþ ama, kendisini emniyet mediðinden, ki, yemin ederim þahsý için bizim taraftan hiçbir tehlike mevzubahs deðildi nu kendisi pek iyi bilirdi Ýstanbul'u terk ediyor. Ve o kadar sevdiði Ermenileri de d emek ki, önce Allah'ýn korumasý ve esirgemesine, sonra da benim þefkat ve merhametime býra gidiyor. Bunu söyleyenler, birçok Fransýzla beraber, mösyö Aharonyan ve Çobanyan efendile r. Mazlum Ermeni milleti adýna heyecanlanmýþ ve ayaklanmýþ bu fedakâr mücahit, yani Piyer Kiy anbul'daki mikdarý her halde çok olmayacak aylýðýný býrakýp Fransa'ya dönmek zorunda k ni kýyýmýný haber seriyor! O vakte kadar koca Avrupa'nýn bu faciadan haberi yokmuþ ve hüküm de bizden yana çýkýp iþi susmakla geçiþtiriyor muþ.. Bunu söyleyen ben deðilim; birçok Fra ve Ermeni hatibi ile muharrirleri... Hattâ, Ýstanbul'daki saygý toplantýsýnda Hüseyin Cahi ey bile bulunmuþ ve iþitmiþ!. Piyer Kiyar Avrupa'ya gittikten ve Ermenilerin yürek paralayan maceralarýný hiçbir þeye al dýrýþ etmeyen men-faatçý insanlýk dünyasýna haber verdikten sonra bile Ermenilere olan muh i tatmin edememiþ ve bu sevdanýn hýzý ile (Illustration) un muhabirliðini kapýp gittiði Yun Ordusunda gönüllü bulunmuþ ve Türklerle savaþmýþ da!... Bu da o kitapta yazýlý!. Þimdi, (Kýzýl Hayvan) diye aþaðýlanan bu insan, tüm ademoðlundan sorar ki, Meselâ izmirli Ü Efendi kalkýp tâ Hindistan'a gitseydi ve orada azýnlýðý deðil, çoðunluðu yapan Müslümanla ler kadar da temel haklara sahip olmadýðýný görüp, üzüntüsünden ve kederinden bu çaresiz ka "Sizin de yoksul olmamak, zulüm görmemek, hakarete uðramamak gibi bir hakkýnýz vardýr" d i ve demekte ýsrar etseydi, en çok in-sansever, haksever ulularýndan geçinen Hindistan V alisi bizim Türk hocasýnýn sarýðýna teþekkür mü ederdi?... Ermeni Meselesi 12.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Dün yazdýðým satýrlarý bugün bir daha okudum. Gladis-ton'un "Kýzýl Sultan"! tarih sahnesind li sekiz yýl on bir ay oldu. Acaba Ermeni vatandaþlarým hallerinden daha memnun ve gel eceklerinden daha güvenli midirler?.. ýs, Fransýz, Ýngiliz Elçileri Sahnede 13.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Ermeni meselesi, Ermeniler meselesi deðildir. Rahat bir rekle söyleyebilirim ki, Erm eni kavmi (milleti), Osmanlý-yý en iyi benimsemiþ, onu en iyi temsil etmiþ bir kavim-di. Medeniyetimize hizmet etmiþler, devletimizin bekasýna çalýþmýþlar, hizmetleri ile ve sadak eri ile mümtaz Osmanlý- çýkarmýþlardýr. Ermenilerin bizden hiçbir þikâyetleri yoktu. Fakat Ruslar, Bulgaristan üzerindeki emellerine ulaþýnca , Osmanlý imparatorluðundan yeni bir parça daha kopar-mak için, Ermenileri parmaklarýna doladýlar. Gönderdikleri ajanlarla, önce papazlarý, öðretmenleri ele geçirdiler, sonra bulduklarý macera düþkünü Ermenileri bizim aleyhimize çevirdiler. Hiçbir kavim, baðlý olduðu ülke zayýflarsa rahat dur-maz. Bu sebeple, Ermenilerin de tek ba rýna uslu oturduk-larýný söylemek istemiyorum. Fakat tek baþlarýna hiçbir güçleri olmadýðý ler gibi onlar da bir süre ha bekleyebilirlerdi. Ancak tahrik ve fitne, bazýlarýný hemen ayaklandýrmaya yetti. Aslýna bakacak olursak Ruslar, Türkiye'de müstakil bir Ermenistan kurulmasýndan yana deðil diler. Çünkü kendi sýnýrlarý içinde de Ermeniler vardý, o zaman bunlar da bu Ermenilere ka teyeceklerdi. Ruslarýn hesabý, kendi Ermenilerinin aðýzlarýna bir parmak bal çalmak. Türkiy nin baþýna bir gaile çýkarmaktan ibaretti. Fitneyi Bastýrmak îçin Elimden geleni yaptým." Çok geçmeden buna Fransýzlar ve Ýngilizler de katýldý- lar. Osmanlý ülkesinden koparýlacak yeni parçada, onlar da söz sahibi olmak istiyorlardý, i k Ermeni komitesinin Türkiye'de deðil de Pariste kurulmuþ olmasý, her þeyi ortaya koyar. F tnenin baþý dýþarda idi. Ben, fitneyi bastýrmak, bu iyi Osmanlýlarý, yanlýþ yollara sapmaktan kurtarmak için elimden geleni yaptým. Bir yandan kendilerine þefkatle muamele ettim, bir yandan Katolik ve O rtodoks Ermeniler arasýndaki anlaþmazlýðý kullanarak, uzun müddet, bir fikir etrafýnda topl alarýný engelledim. Fransýzlar, Katolikleri himaye ediyorlar, Ruslar, Ortodokslara arka çýkýyorlardý. Ben, baz n birini, bazen ötekini tutarak, ama her ikisinin de Osmanlý Reayasý olduðunu hatýrdan çýk arak, tahrikleri önlemeðe çalýþtým. Önce birbirlerini kýrdýlar, sonra dönüp Müslüman ahali Bu oyunu, ben de dünya da biliyordu. Çünkü Bulgaristan'da denenmiþ ve sonunda Bulgaristan' muhtariyet adý altýnda baðýmsýzlýk kazandýrmýþtý. Onun için zabýta kuvvetleri ile, Ermeni lýþýyordum. Ermenilerin muradý, Müslümanlarý kýþkýrtmak, üstlerine saldýrtmak, sonra da d Bundan sonra Avrupa devletleri iþe karýþacaklar, bu iki unsurun bir arada yaþayamayacakla ileri sürerek muhtariyet isteyeceklerdi. Papazlar, Öðretmenler, Ajanlarla sürdürülen bu tahrikler, önceleri pek itibar görmedi. Bir anlý Ermeni, bu kýþkýrtmalarý hoþ karþýlamadý. Bunun üzerine kurulan çeteler, önce bu namus andaþlarýmý yola (!) getirmek için bunlarý kesip öldürmeðe baþladýlar. Bu namuslu Ermenile ftan hükümetten, bir taraftan çetelerden çekmiyorlardý. Sonra, sonra bunlar da çeteleri de lemeye, beslemeye, saklamaya baþladýlar. Türk Kýlýðýna Girmiþ Ermeni Eþkýyalarý Birinci safhasý böyle biten oyunun ikinci safhasýna geçildi. Türk kýlýðýna giren Ermeniler rine yardým etmek istemeyen kendi vatandaþlarýný öldürüp sonra da "Görmüyor musunuz, sizi yor, siz hâlâ bizimle birlik olmuyorsunuz" demeðe baþladýlar. Bir yandan da Türk köylerine yorlar ve Müslüman halký türlü iþkencelerle öldürüyorlardý. Bunlarýn içinde, vücudu býçakl rulduktan sonra tutuþturulanlar da vardý! Bu Ermeni tahrikçileri özellikle Sason bölgesinde tahriklerini sürdürüyorlardý. Bu Ermeni n kavgasýný sona erdirmek için, müþir Zeki Paþa emrindeki orduyu, bu sahaya sevk ettim ve klanmayý bastýrdým. Büyük devletler elcileri, birbirleri peþinden Saraya koþtular; zavallý lerin kýlýçtan geçirildiðini ve bunun zulüm olduðunu söylüyorlardý. Hele Ýngiltere elçisi, kikat heyetinin kurulmasýný istiyor ve buna öncülük etmek için de bir Ýngiliz Askerî Ataþe en olay yerine gönderileceðini söylüyordu. Bütün elçilere ve bu arada daha sert bir dille Ý z Elçisine, bunun bir asayiþ meselesi olduðunu, Ordunun buralardaki eþkiyalarý temizlediði söyledim ve ilâve ettim : "Ataþe göndermenize müsade edemem. Çünkü bu günlerde buralarda bi Ataþesinin görünmesi, yatýþmýþ toplumlarý yeniden birbirine düþürebilir." Elçi yanýmdan hayret içinde ayrýldý. Çünkü ben o günlerde Ýngiltere'nin uzak doðuda Ruslar derde girmiþ olduðunu biliyordum. Hem Rusya, hem Ýngiltere, hem de Almanya'dan çekinen Fransa ciddî bir müdahalede bulunamazdý. Nitekim bulunmadý da.. Fakat bunu izleyen yýllar ltere Ermeni meselesini ayakta tutmak için, elinden geleni yaptý. Çünkü bu suretle Mýsýr'da riþtiði iþleri örtmüþ oluyor, dünyanýn dikkatini Türkiye üzerinde uyanýk olarak tutuyordu. Jön Türk Ermeni Ýþbirliði... Anadolu'da yaptýklarý hareketlerle muratlarýna eremiye-ceklerini anlayan Ermeniler, çete lerini, komitecilerini Ýstanbul'a soktular ve Ýstanbul'da çeþitli kargaþalýklar çýkarmaða muvaffak da oluyorlardý. Fakat Avrupa'nýn büyük devletleri de, hiçbir yerde çoðunlukta olm u daðýnýk Ermenilere benim muhtariyet vermeyeceðimi, bunun için her þeyi göze alabileceðim orlardý. Onlar da kendi aralarýndaki rekabet yüzünden savaþa girecek takatta deðildiler; b den Ermeni meselesi, Türkiye için bir huzursuzluk, Avrupa için Türkiye'ye müdahale imhaný o arak son yýlara kadar sürdü gitti. Fakat Avrupa gazeteleri meseleyi parmaklarýna dolamýþlardý. Durmadan yazýyorlar þahsýma "K an" diye hücum ediyorlar, dünya efkârý umumiyesini (kamuoyu) aleyhimize kýþkýrtýyorlardý. eni meselesi bir dünya efkârý umumiyesi meselesi olmuþtur ama, devletler arasý ciddî bir m le olmamýþtýr. Bu mevzuda Sait Paþa'nýn hizmetleri büyüktür. Ben Ermenilerin Ýstiklâl sevdasýna kapýlmalarýna þaþmýyorum; hele büyük devletler tarafýnd ahrik edildiklerini bildikten sonra... Fakat Avrupa'ya kaçýp orada benim aleyhime ga zete çýkaran bazý Jön Türklerin Ermeni komitecilerile iþbirliði yapmalarýna, hattâ onlardan lmalarýna hâlâ þaþýyorum. Hem Osmanlý ülkesini parçalanmaktan kurtarmak istediklerini söylüyorlar, hem de parçalayan la iþ birliði, ahit birliði yapýyorlar!. Eðer aralarýna nifak (arabozuculuk) 'dü-þürmeseydi relere kadar götüreceklerdi acaba?.. Anadolu'nun göbeðinde bir Ermeni devleti kurmak, va tanperverliklerinin bir ispatý mý olacaktý? Ýbret alýnsýn diye bunlarý yazýyorum; bana düþman olanlarýn, kimlerin dostu olduklarý iyic n diye!.. Vatan'ýn bugünkü haline aðlarken, bunlarý düþünmek beni kahrediyor! Onlar Abdülh adýlar, hayýr; onlar iþte Osmanlý Devleti'ni böylece yýkmýþ oldular! Jön Türkler 14.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Ne kadar garip bir tecellidir ki, Amcam Abdülaziz Han'ý düþürmek için Avrupa'ya kaçan Genç lýlar, eninde sonunda muradlarýna ermiþler, hem Abdülaziz Han düþmüþ, hem de hemen peþinden Rus Savaþý Rumeli'nin yarýsýný alýp götürmüþtü. Týpký onlar gibi, beni düþürmek için Avrupa dlarýna ermiþler, beni düþürmüþler ve girdikleri Cihan Savaþý'nda da Osmanlý Ýmparatorluðu' . Her iki gurup da memleketin okumuþ yazmýþlarýný içine alýyordu. Her iki gurup da Batýcýlýða r iki gurup da memleketin tek kurtuluþunu Meþrutiyette görüyorlardý. Her iki gurup da eme rine Ordunun bir parçasýný vasýta etti. Her iki gurubun dayandýðý ordu da içinden parçalan Evet, ne kadar daha garip bir tecellidir ki, ben bu olaylarýn her ikisinin de içinde yaþadým. Amcamýn öfke ile yapamadýðýný, ben sabýrla yapmayý denedim. Amcamýn ceza ile baþa elde etmeðe çalýþtým. Ama yine de muvaffak olamadým! Ve daha garip bir tecelliye bakýnýz ki, "Genç Osmanlýlar"! da "Jön Türkleride Osmanlý Ýmpa nu par- çalamak isteyen büyük devletlerin hepsi arkalýyorlardý! Bu devletlerin gözünde ümit bu genç i!. Bunlarýn dediði yapýlýrsa Osmanlý Ýmparatorluðu kurtulacak, dediklerine kulak asýlmazs caktý! Ýki kere istemeyerek de olsa, dediklerini yaptýk ve iþte battýk!. Bari son kalan bi avuç vatan topraðýnda yaþayanlarýn gözleri açýldý mý?... Ýnþallah!.. Osmanlýyý Üleþmekte Anlaþan Batý Evladým sayýlan bu vatan çocuklarý, benim, bir sarayýn dört duvarý arasýnda gördüðüm hakika ryüzünü gezip tozduklarý halde nasýl görmediler; nasýl görmediler de ecdad kaný ile sulanmý ir ülkeyi kendi elleri ile ba-týrdýlar!.. Suçlamaya dilim varmýyor; fakat görüyorlardý ki Ýngilizler, Fransýzlar, Ruslar, hattâ Alman e Avusturyalýlar yani bütün büyük Avrupa devletleri menfaatlerini Osmanlý mülkünün parçalan muþlardýr; düþmandýlar. Görüyorlardý ki bu devletler birbirleri ile dalaþýyorlar, ama Osm laþýyorlardý. Anlaþamadýklarý, kimin daha büyük parçayý yutacaðý idi. Öyle olduðu halde, bu erin, kendilerini arkalamalarýndan da mý bir manâ çýkaramýyorlardý? Söyledim, iyne söyleyeceðim, anlattým, yine anlatacaðým, düþünmüyorlarmýydý ki Osmanlý ülk biraraya gelmesinden meydana gelmiþtir.. Böyle bir ülkede Meþrutiyet, ülkenin unsuru aslîs için (Temel unsur) ölümdür. Ýngiliz Parlamentosunda bir Hindli, Afrikalý, Mýsýrlý, Fransý osunda bir Cezayirli mebus varmýydý ki, Osmanlý Parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sýr p, Arap mebusu bulunmasýný istemeðe kalkýyorlar!. Hayýr, bunca okumuþ, düþünmüþ, kendisini davasýna vermiþ vatan evlâdýnýn cibiliyetsiz çýka ce aldandýlar, derim. Aldandýlar ama, cezalarýný ken-dilerinden çok, adanmayan milyonlarca masum vatan evlâdý çekti; hem öldüler, hem vatandan oldular!. "Fikirleri" de, "Tesirleri" de Mahdutdu.. Kendilerine "Jön Türkler" denilen kimseler aslýnda üç -beþ kiþidir. Bunlar yýllarca Avrupa' nim aleyhimde çalýþmýþlar benim aleyhimde çalýþmanýn vatanýn da aleyhinde çalýþmak deme zmiþler, söylemiþlerdir. Çýkardýklarý gazeteleri gizlice memlekete sokmanýn yolunu büyük kalarýný dayayarak buluyorlar, yabancý postahanelerden de yabancý uyruklu kimseler aracýl ip þuna buna daðýtýyorlardý. Yýllar yýlý, ciddî sayýlabilecek bir tesirleri olmamýþtýr; c rleri olmadýðý gibi... Fakat ben buna raðmen, ken'dileri ile ilgilendim. Yabancý memleketlerde parasýzlýk yüzünde azý þeylere katlanmamalarý için, gazetelerini satýn almak bahanesi ile büyücek yardýmlarda um, bazý kimselerin memlekete- para göndermelerine göz yumdum. Tek yabancýlarýn maþasý olm , muhalefeti yanlýþ da olsa namuslu kalsýn diye!. Ahmet Rýza Nasýl Geçiniyor? Beni bu yardýmlara iten sebepler de vardý. Ahmet Rýza Bey, Bursa'da Maarif Müdürü iken, Par s'te ihtilâlin yüzüncü yýlý sebebi ile açýlan sergide Bursa Ýpeklilerini teþhir etmek bah upa'ya gitti ve bir daha dönmedi. Oradan bana bir "Islâhat Layihasý" (Reform Raporu) gönd erdi. Okudum, hiçbir þey yoktu. Ne memleketi tanýyor, ne tekliflerinin ne getireceðini hesaplay abiliyordu. Bir kenara koydum. Ardýndan, "Meþveret" adý ile bir gazete çýkarmaya baþladý. Paris Sefaretimize "ne ile geçm diye sordurdum. "Patiste türkçe dersleri vererek" diye cevap verdiler.. Paris-te, he m de Türkçe dersleri vererek geçinmek ayrýca bir gazete çýkarmak... ve bunun da külfetleri tlanmak!.. Buna, hayatýnda bir kere fýrýndan ekmek almamýþ basit bir cariye bile inanmaz.. Dolaylý yollardan para göndermeðe baþladým, çünkü baþka çare yoktu!. Ya, Mizancý Murat? Biraz da Mizancý diye tanýnan Murad Bey'den bahsedeyim; bu, bir baþka garabettir. Murad Bey, delikanlý yaþýnda Kafkasya'dan kalkmýþ, okumak için Kýrým'a gideceðine, Ýstanbul'un uþtur, Ýstanbul'da ilk çaldýðý kapý,. Mithat Paþa'nýn konaðýdýr. Hemen Mithat Paþa tarafýnd dinlenir ve bir tezkere ile Rüþtü Paþa'ya gönderilir. Murad Bey bir süre Rüþtü Paþa'nýn ka Paþanýn ölümünden sonra, Mülkiye Mektebine tarih hocasý oldu. Ýngiliz politikasýna tarafda biliniyordu. Nitekim ben Ýngiliz Politikasýna tarafdar olan Sait Paþayý Sadrazamlýktan uza klaþtýrýnca, o da "Mizan" adlý bir gazete çýkarmaya baþladý. Bu gazetesinde bana övgüler ya kabineye memur ettiðim devlet ileri gelenlerine ver yansýn hücum ediyordu. Hükümet, gazet esini yýllar sonra kapattý. Ben kendisini korudum ve "Duyunu Umumiye" komiserliðine tayi n ettirdim. Bir gün, Rusya'ya kaçtý. Oradan Avrupa'ya geçti. Londra'da Lord Salisbery ile görüþüp Mizan karmak müsaadesi alabildi. Tekrar Avrupa'ya geçti ve en sonra Ahmet Celalettin Paþa ar acýlýðý ile yeniden Ýstanbul'a döndü. Bu dönem içinde nasýl geçindiðini, nasýl bu uzun seyahatleri yapabildiðini, gazetesini han ra ile çýkardýðýný araþtýrmak istemiyorum. Masonlarýn Beslediði Jön Türkler!.. Ahmet Celalettin Paþa'nýn Mýsýr'da Ali Kemal Bey'-den (31) aldýðý bir mektubu görmüþtüm. Bu halde Yýldýz evraký arasýnda saklýdýr. Kimin nereden para aldýðýný isim isim yazýyordu. Abdullah Cevdet, Dr. Ýshak Sükuti, Dr. Bahattin Þahir, Dr. Nazým, Dr. Ýbrahim Temo'nun F sýz ve Ýtalyan localarýna baðlý olduklarýný ve bu localarýn yardýmý ile yaþadýklarýný, hat rine dahi bu localar elile para gönderildiðini yazýyor ve bunlarýn vesikalarýný gönderiyord Avrupa'da, Mýsýr'da çeþitli namlar altýnda çýkan gazeteler ve buralarda gezinen gizli cemi adamlarý, daha önce de söylediðim gibi, memlekete ciddi bir zarar vermediler. Fakat Maso Localarý, bütün takiplerimize raðmen, "Ýttihat ve Terakki"ye baðlý subaylarý harekete geç u âvâre insanlar birer bayrak ahline geldiler. Ýþte Jön Türk'ler ve Ýttihat ve Terakki Cemi inin hikâyesi de budur. Evet, hikâyesi budur ama, neticesi de bugün maalesef gözlerimizin önündedir. Bana diyeceklerdir ki, "Bütün bunlarý biliyordun da ni-çin engel olmadýn, niçin devletin yý sýna göz yumdun?.." (31) izmit'te linç edilen Ýtilâfçý yazar Ali Kemal. "Yalnýzdým"... Haþa!. Göz yummak þöyle dursun, her an tetikte yaþadým. Fakat önleyemezdim, önleyemedim de . Onlarýn arkasýnda bütün düþman dünyasý vardý. Mizacým ve þartlarým baþka türlü olmama el beni, yumuþak baþlý olmakla, düþmanlarým, zalim gaddar olmakla suçlarlar.. Ýki taraf da ya ne bir Yavuz Selim Han idim, ne de Yavuz Selim Han'ýn ül- kesi benim buyruðumdaydý. Birkaç kelle koparývermek, laf söylerken kolaydýr. Her koparýlan le, insanýn önünde bir uçurum açar. Bu uçurumu doldurabiliyorsan, gözdaðý verebilirsin ve erin dediklerinden çýkmazlar. Ama uçurumlar kapanmýyorsa, hiçbir þey yapmak mümkün deðildi oðuþtan merhametli bir insaným. Fakat devletin merhametle idare edilemeyeceðini de biliri m. Ne yaptýysam, yapabildiðimdir. Yavuz Selim Han da benim zamanýmda padiþah olsaydý, o d enim gibi yapardý. Gerekeni yaptým, faydalýnýn peþinden koþtum, ahâliyi ezdirmemeðe çalýþ dökülmesinin her yerde karþýsýna çýktým. Memleketim, Jön Türklere gösterdiðim þefkatin de gafletlerinin kurbaný oldu; iþte o kadar!... 17.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Musahibim iki gündür neden yazýlara devam etmediðimizi sordu durdu; düþünüyorum. Vatanýmýn reye geldiðini düþünüyorum. Üç kýtaya yayýlmýþ koskoca bir cihangirlik, on yýlda bir avuç di. Vebali ki- min?.. Kimin olduðunu bulsak ne iþe yarar?. Vatan elden gittikten sonra.. Kýrk yýldýr büyük devletlerin birbirleriyle kapýþmasýný bekledim. Bütün ümidim oydu ve Osma aðlý görürdüm. O beklediðim gün geldi. Heyhat ki ben tahttan uzaklaþtýrýlmýþ, ülkemi idare ve basiretten uzaklaþmýþlardý. Kýrk yýl beklediðim büyük fýrsat, bir daha ele geçmemek üz den çýktý gitti. Otuz bu kadar yýl tahttan uzaklaþmamak için çaîýþmýþ-sam, bunun içindi!. Saltanatým günleri tlere tavizler vermiþsem, bunun içindi. Donanmayý Halice kapamýþ, talime dahi çýkarmamýþsam içindi. Girid'i Ýngilizlere kaptýrmamak için Yunan muharebesini göze almýþsam, bunun içind hasýl otuz bu kadar yýl ne yapmýþsam, ne etmiþsem, doðrusu da yanlýþý da yalnýz bunun için Bu sýrrý kýrk yýl içimde sakladým. Ahfadýma (gelecek kuþaklar) beni tanýmalarý için anlatac Sadrazamlarýma bile açmadým. Çünkü sýnayarak öðrendim ki, iki kiþinin bildiði bir þey sýr a, bunun yabancý devletlerce bilinmemesi, duyulmamasý gerekliydi. Osmanlýlar, ancak böyle bir fýrsatý zamanýnda ve basiretle kullandýklarý takdirde' kurtulacaklar, yeniden büyük de olacaklardý. Bu kanaate nereden ve nasýl ulaþtýðýmý anlatabilmek-liðim için tahta çýktýðým günlerde düny ulduðumu bilmek lazýmdýr. Ben bu kanaate o günlerde de ulaþmýþ deðilim; Rus muharebesini (3 ybettikten ve bu muharebe içinde büyük devletlerin bize bakýþlarýný yakýndan gördükten son Tek baþýna yaþayacak ve direnecek gücümüz yoktu. Bizi parçalamakta birleþmiþ düþmanlarýmý parçalanýrlarsa ve biz de bu (32) 1877 Osmanlý - Rus Savaþý. parçalardan birinin vaz geçemiyeceði kuvvet olabilirsek, yeniden dünya için söz sahibi ola irdik. Büyük devletler arasýndaki rekabetin eninde sonunda onlarý çatýþmaya götüreceði gözler önü anlý Devleti de böyle bir çatýþmaya kadar parçalanma tehlikelerinden uzak yaþamalý ve çat alýydý, Ýþte benim 33 yýl süren siyasetimin sýrrý... 18.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Amcamýn þehadeti ve biraderim Murad'ýn aklýna zarar getirmesinden sonra tahta çýktýðým zama içde büyük meselelerle karþý karþýya kaldým. Payitaht (Baþkent) karmakarýþýktý. Birkaç ay gibi kýsa bir zaman içinde iki padiþah düþürül iþ, biri mecnun olmuþtu. Ordunun ve Devletin ileri gelenlerinden bazýlarý bu iþlere karýþmý uç iþlemiþlerdi. Korku içindeydiler. Hem devleti ellerinde tutuyorlar, hem de korkuyorlar Yýkmak için aralarýnda birleþebilmiþlerdi ama, ne yapacaklarýný bilmiyorlardý. Ýþin eleba aþa, kendisini sürgüne gönderen padiþahý tahttan düþürmüþ, þehit ettirmiþ, muradýna ermiþti rkadaþlarýnýn ayrý havalar çalmasýndan tedirgindi. Mithat Paþa ve arkadaþlarý, hesap verme içinde Saray'ý bütün haklarýndan tecrit etmek sevdasýna düþmüþlerdi. Sadrazam Rüþtü Paþa, h güvenemiyor, ama onlardan da bir türlü ayrýlamýyordu.. Durmadan konaklarda toplanýyorlar, onuþuyorlar, fakat bir karara varamýyorlardý. Bunun haricinde olan devlet büyükleri, olup biteni ibretle seyrediyorlar, bazýlarý bana gelip bunun önüne geçmemi benden istiyorlardý. Kararsýzdým. Mithat Paþa, halka bir kurta- rýcý gibi görünmekteydi. Avrupa devletleri de kendisini destekliyorlardý. Halkýn vicdaný v lerdeki Avrupa efkârý umumiyesiyle beraber olmak, aklýn ve siyasetin icabýydý; ben de öyle aptým, Mithat Paþayý sadrazam tayin ettim. Malî duruma gelince : Hazine borç içindeydi. Var dat her yýl biraz daha azalýyordu. Tanzimatdanberi her þeyimizi Avrupa'dan getirtir olm uþtuk. Yerli tezgâhlar birer birer sönüyordu. Her tarafý Avrupa bezleri kaplamýþtý. Kurulm brika bile kapanacak hale gelmiþti. Gümrük varidatý büyük devletlerle yaptýðýmýz anlaþmalar abesine inmiþti. Kendi yaðýmýzla bile kavrulamýyorduk. Yol yoktu. Haberleþme güçleþmiþti. orluk topraklarý kendi kaderine terk edilmiþ gibiydi. Yeni yeni okullar açýlmýþ, birçok gençler Avrupa'ya gönderilip okutulmuþtu gerçi... Fakat okullardan çýkanlar ve gerekse Avrupa'da okuyup gelenler, daha devlet kadrolarým doldura mamýþtý. Kadrolarýn büyük kýsmý ekalliyetin elindeydi. Hele Hariciye Nezaretinde tek tük ge iþi yavaþ, yavaþ ele geçirmeðe baþlamýþtý; fakat Avrupa devletlerindeki temsilciliklerimi retlerde Rum soyundan memurlarýmýz vardý ki, bazýlarý Yunanistan'a hizmet etmeyi, Osmanlýya hizmetin üstüne çýkarýyorlardý. Amcam Abdülaziz Han'ýn zamanýnda Ordunun ve Donanmanýn büyük bir kuvvet haline gelmiþ oldu hakikattir. O kadar ki, Ordu'nun kuvvetinden Ruslar, Donan-ma'nýn gücünden Fransýzlar ve Ý gilizler bayaðý ürkmüþlerdi. Ordunun, Sýrbistan ve Karadað muharebelerinde Rus gönüllü suba etmesi herkesin gözünü açtý. Bu yüzdendir ki uydurma israf ve sefahat þayialarile Amcamý e küçük düþürmeðe var güçleriyle çalýþtýlar ve sonunda emellerine ulaþtýlar. Böylece, yaln makla kalmadýlar, onun kurduðu Ordu ve Donanmayý da parçalamaya muvaffak oldular. Çünkü, Ha ana baþ kal- dýrmýþ subaylarla, Hanedana baðlý kalmýþ subaylar ortaya çýktý ve bunlar birbirlerine güven r. Tahta çýktýðým günlerde bu hakikatleri bilmiyordum. Bunlarý Rus muharebesi sýrasýnda birer tecrübeyle öðrendim. L Bir þey daha ortaya çýktý ki : DÜNYADA YALNIZIZ. Düþman vardýr, fakat dost yoktur! Salip, zaman müttefik bulabilmekte, fakat Hilâl, her zaman yalnýz kalmaktadýr .(Osmanlýdan menfaa bekleyenler ona dost görünmekte, fakat umduðunu bulamadýðý zaman, hemen düþman kesilmekted en de siyasetimi bu esas üstüne kurdum. Düþmana, düþmanýn silâhý ile gitmek þarttý!. Osman arda hangi buhranlarýn içinde olduðunu kýsaca anlattým. Þimdi o yýllarda dünyanýn ne hall da kýsaca anlatmalýyým ki, otuz bu kadar yýl güttüðüm politikanýn mesnedleri (dayanak) ort Tahta geçtiðim yýllarda dýþ politikada ilk gözüme çarpan þey, Prusya'nýn Fransa'yý yendikte ) Alman birliðini kurmuþ olmasý oldu. Muktedir bir devlet adamý olan Bismark, küçücük Prus koskoca bir Almanya çýkarmasýný bilmiþti. Birkaç yýl içinde doðup geliþiveren bu Devlet, ler dengesini bozmuþ, bütün Devletlerin dýþ politikalarýnda büyük deðiþiklikler gerektirmiþ O zamana kadar Ýngiltere ile yarýþan Fransa bu yarýþý býrakmadý ise de hafifletti. Kendi gü saðlamak için Ruslarla anlaþma yollarýný aramaya baþladý. Bu yüzden bizimle yürüttüðü pol den geçirdi. Nitekim bu korku yüzünden hemen daima Osmanlý ülkesindeki ihtilâflarda sürekl rak Ruslarý desteklemiþtir. Ruslar da Batý'da kuvvetli komþularý Almanlarýn hesabýný yapmaya baþladýlar. Avusturya, do arýþtýra- (32) 1870 - 1871 Fransýz - Prusya savaþý, 79 günde Prusya ordularý Paris'e girdiler ve ransa'ya diz çöktürttüler. rak politikasýný yeniden kurdu. Yalnýz Ýngiltere, adalarýna ve üstün donanmasýna güvenerek Almanyasiyle pek ilgilenmedi. Hattâ bundan yararlanarak öteki Avrupa devlet-lerinin kendi güvenlikleriyle uðraþmasýný fýrsat bilip Akde-niz'de Osmanlý topraklarý üzerinde ve A yeni haklar saðlamak yolunu tuttu. Gladiston "Yapabildiðini yap, kaza-labildiðini kaz an" politikasiyle cihangir bir devlet kurma yo-lundaydý. Benim tahta çýktýðým yýl, Ýngilizler Hindistaný ele geçir-miþlerdi. Bir yandan Hind yolunun saðlamaya gayret ediyorlar, bir yandan Çin'e, Orta Asyaya girmeðe ça lýþýyorlardý. Ruslar d yýllarda gözlerini Orta Asya'ya çevirdiler. Bu yýllarda Fergana'yý alarak Hotant Hanlýðý'n diler (33). Amerika'da genç ve kuvvetli bir devlet doðmuþtu. Ýspanya, müstemlekelerinden (sömürgelerin sürekli olarak çý-karýlýyordu. Dünya yahudileri teþkilâtlanmýþtý. Mason Loca-larý yolu ile n peþine düþtüler. Bunlar daha sonra bana da gelmiþ ve Filistin'de Yahudileri yerleþtirmek n büyük paralar karþýlýðý benden toprak istemiþlerdir. Tabii red ettim. Apaçýk görüyordum ki, Avrupa'nýn büyük devletleri kendi aralarýnda dünyayý bölüþmeye çýkmýþ smanlý mülkü de vardý. Ben bu kuvvetlerin önünde tek baþýna duramazdým. Gücümüz yetmezdi. y, aralarýndaki rekabetten yararlanýp, her birine daha büyük lokma ümidi daðýtarak birini ö e düþürmek-ten ibaretti. Yine apaçýk görüyordum ki, Almanya'nýn kurulmasýyla bo-zulan Avrupa dengesi, eninde sonunda bu büyük devletleri (33) Ruslarýn Fergana'ya giriþi: 1876. Bunu Kýrgýzistan. Tür-kistan, Tacikistan'ý istilalar akip etti. Ýngilizlerle Ruslar, Asya' da büyük bir rekabet içindeydiler. birbirine düþürecekti. Eðer o güne kadar memleketimi parçalanmaktan kurtarabilirsem, o çat uðu zaman, kümelenmelerden birine katýlýp öteki tarafý kýrmakla varlýðýmýzý koruyabilirdi olacaðý belli deðildi ama, bana uzak da görünmüyordu. Almanlarýn her yýl biraz daha güçlen nsýzlarý, Ruslarý olduðu kadar Ýngilizleri de tedirgin etmeðe baþlayacaðým görüyordum. Bun rleriyle kapýþmak ve hesaplaþmak olacaktý. Nasýl bir yol tutacaðýmý dikkatle araþtýrdým. Büyük Devletlerin Ýstanbul'da yaptýklarý konferans sýrasýnda görmüþtüm ki bunlarýn niyetle leri gibi Hýristiyan tebanýn hukukunu temin deðil, önce muhtariyetlerini, sonra Ýstiklâlle i temin suretiyle Osmanlý ülkesini parçalamaktýr. Bunu, iki surette temin etmeðe çalýþmakt Birincisi, Hýristiyan ahaliyi ayaklandýrýp ortalýðý karýþtýrmak ve böylece bunlara arka çýk bizi kendi aramýzda parçalamak için Meþruti Ýdareyi getirmek... Her iki gayeleri için de da kolayca taraftar bulabiliyorlardý. Meþruti Ýdarelerin bir millî vahdet halinde bulunan ülkelerde kolayca iþlediðini, böyle bir vahdet içinde olmayan ülkelerin bu idareye itibar mediðini fark edemeyen bazý Türk münevverleri, maalesef düþmanlarýn ekmeklerine yað sürmek Ben bu ihanetlerin ve ayaklanmalarýn içinden ülkemi nasýl çýkarabilirdim?.. Yine Ýstanbul Konferansý göstermiþti ki, Abdülaziz Han'ýn Orduyu ve Donanmayý güçlendirme y irmesi, büyük devletleri telaþlandýrmýþ ve bu teþebbüs hayatýna mal olmuþtu. Daha sonra ko arebesi Ordunun güçlendiðini ortaya koymuþtur. Eðer hanedana baþkaldýran subaylar ve haneda baðlý subaylar meselesi olmasaydý. Rus ordularýný durdurabilecek ve zaferi kazanabilecekti k. Demek Orduya verilen emekler boþa gitmemiþti. Buna karþýlýk bu muharebe, Donanmanýn sayý üstünlüðü- ne raðmen bir iþ göremediðini de ayrýca ortaya koymuþtur Çünkü bizim gemilerimizin hemen he giliz çarkçýbaþýlarý vardý. Bu, donanma Ýngilizlerin elindeydi demektir. Bu çarkçýbaþýlarý baþýnda deðiþtirmek istediðimiz zaman, Ýngiltere Elçisi saraya koþmuþ ve bu teþebbüsün Ýng olmadýðý biçiminde yorumlanacaðýný açýkça söylemekten çekinmemiþti. Öyleyse, bir donanmamý anma, hem Fransýzlarla, Ýngilizleri bize düþman ediyor, hem savaþta bir iþe yaramýyordu. lmayan, fakat mazarratý olan birþeyi muhafaza etmek aklýn icabý dýþýndadýr. Donanmayý Halic dim ve böylece Fransýz ve Ýngilizlere, Akdeniz'de kendileri ile boy ölçüþmeye niyetimiz ol tmýþ oldum. Gerçekten bu tedbir uzun süre Ýngilizleri ve Fransýzlarý bizimle uðraþmaktan u ur. Buna karþýlýk Ordunun yeni silâhlarla donanmasýna ve yeni harp sanatýna uygun hazýrlanmasýn erdim, büyük bir asker olan Wander Goltz'u Ýstanbul'a getirdim. Yarýn kopacaðýný umduðum v diðim savaþta denizlere hakim devletle bir olursam, ordularým onun iþine yarayacak, donan masý da benim iþimi kolaylaþtýracaktý ve üstelik elimde, dövüþtüðüm milletin harp oyunlarýn ordum olacaktý. Abdülaziz Han'ýn halinde donanma iþe karýþtý da onun için Abdülhamit donanmayý battal etti yalandýr. Ben bir Padiþahýn iki parça gemi ile tahttan düþmeyeceðini herkesten fazla bili Biraderim Murad'ý tahttan indirdikleri zaman ortada gemi mi vardý, top mu? Bu cehale ti bana yakýþtýranlar, sadece kendi cehaletlerini ortaya koymuþ olurlar. Evet, benim Avru pa devletleri ile bir baþýma boðuþmaya gücüm yoktu ama, Rusya gibi, Ýngiltere gibi Asya'da k Müslüman ahâliyi idareleri altýna almýþ büyük devletler de benim hilâfet silâhýmdan ürküy Osmanlýnýn iþini bitirmek noktasýnda anlaþabilirlerdi.! Ben "Bekle- eliðim güne" kadar bu silâhý hudutlarýmýn dýþýnda kullanmamalýydým. Çünkü böyle bir teþebb iþine yarayacak, ne ülkemin yararýna olacaktý. Hilafet kuvvetimi, memleketimin huzuru ve birliði için kullanmaya, dý-þardaki din kardeþlerimizi de her ihtimale karþý saðlam tutmay verdim. Donanmayý muattal býrakmak Ýngilizleri ve Fransýzlarý tatmin etti ama, Hilâfetin elimde olm sý sürekli olarak Ýngilizleri tedirgin etti.Blund adlý bir Ýngilizle, Cemaleddin'i Efganî bir maskaranýn el birliði ederek Ýngiliz hariciyesinde hazýrladýklarý bir plân elime geçti r Hilâfetin Türkler tarafýndan zorla alýndýðýný ileri sürüyorlar ve Mekke Þerifi Hüseyin'in ilmesini Ýngilizlere teklif ediyorlardý. Cemaleddin Efganî'yi yakýndan tanýrdým. Mýsýr'da ordu. Tehlikeli bir adamdý. Bana bir ara "mehdi"lik iddiasý ile bütün Orta Asya müslümanlar yaklandýrmayý teklif etmiþti. Buna muktedir olamadýðýný biliyordum. Ayrýca Ýngilizlerin ada çok muhtemel olarak Ýngilizler beni sýnamak için bu adamý hazýrlamýþlardý. Derhal red etti efer Blund ile iþbirliði yaptý. Bütün Arap ülkelerinin itibar ettiði Halepli Ebül Hûda Esseydî yolu ile kendisini Ýstanbul' Aracýlýðýný, Efganî'nin eski hâmisi Münif Paþa ile Abdülhak Hâmit yaptýlar. Geldi ve bir d asýna izin vermedim. Hilâfet mevzuunda Ýngiliz teþebbüslerinin sonu gelmiþ deðildir. Çünkü Asya'da yüz elli mil releri altýnda tutuyorlardý ve bu Müslümanlar üzerinde Hilâfetin büyük bir nüfuzu vardý. Bu için Ýngilizleri kuþkulandýrmadan, her ihtimale karþý, Seyyit'ler, Þeyhler, Derviþler gö daki müslümanlarý Hilâfete manen baðlamaða hususî bir itina gösteriyordum. Buharalý Þeyh S nin Rusya'daki Müslümanlar arasýnda yaptýðý hizmetleri bilhassa þükranla yad ederim. Bunun lerle mü- nasebetlerimizde çok faydasýný gördüm. Hindistan Umumî Valileri oradaki Müslümanlarýn Osman iyle yakýndan ilgilendiklerini gördükçe, hükümetlerine Osmanlýlarla iyi geçinilmesini yazý böylece bizim iþlerimizi bir nebze kolaylamýþ oluyorlardý. Almanya, büyük donanma hazýrlýklarýna giriþince, Ýngiltere pirelendi. Açýk denizlerde güçle lmanya, Ýngiltere için büyük tehlike idi. Bu yýllarda Ýngilizler, Ruslara Osmanlý Ýmparato k teklifini yaptýlar. Bir taþla iki kuþ vurmak istiyorlardý. Hem Ruslarýn Asya'da ilerleme lerine engel olmak, hem Almanya'ya karþý bir müttefik elde etmek. Aslýnda Ruslarýn Akdeniz e inmesini Ýngilizler hiçbir zaman istememiþlerdir. Fakat Asya'daki menfaatleri büyük, Al ya üzerindeki kuþkularý canlý olduðu için, bu fedakârlýðý göze alýr göründüler. Ruslar, Ýngilizlerin bu gizli teklifini red etti. Çünkü ben bir yandan Çara yaklaþýyor, bir ndan Almanlara yanaþýyordum. Benim Almanlara yanaþmam demek, Almanlarýn Hindistana kadar uzanan bir sahada hareket kabiliyeti kazanmasý demekti. Bunu ne Çar ister, ne Ýngiliz hükü eti razý olurdu. Nitekim bir yandan Ruslar, bir yandan Ýngilizler bana daha dostane d avranmaya baþladýlar. Niyetim Almanlarla birlik olmak deðil, birlikmiþ gibi görünerek itti dünya denizlerine hakim devlete pahalý satmaktý. Ýngiltere, Hindistan ve Asya güvenliðini, ya Osmanlý Ýmparatorluðu topraklarýna sahip olarak, ya Osmanlýnýn müttefiki olarak saðlayab i. Tek baþýna sahip olamazdý, çünkü dünya aya-ða kalkacaktý. Ruslar, paylaþma teklifini red klarýna göre, bana yanaþmaktan baþka çareleri yoktu. Bu sebeple hem siyaset olarak bize yaklaþtý, hem de içimizden idareyi ele geçirmek için Ma son localarýný kul-lanmaya baþladý. Jön Türklerin gafletini, Ýngiltere nasýl Ma-son localar iyle kullanýyorsa, Almanya da bunlarýn öte-ki parçasýný yine Mason localarý kanaliyle kulla ya baþla- di. Böylece Jön Türklerin Selanik teþkilatý Almanlarýn. Manasta teþkilatý Ýngilizlerin eli u. Ýngilizleri ittifaka zorlamak için, Baðdad Demiryolu inþaatýný Almanlara verdim. Ýngilizle esi büyük oldu. Bu yüzden baðýmýza Makedonya gailesini çýkardýlar. Umursamadým. Çünkü iple olursa olsun, beklediðim tekliflerle karsýma çýkacaklardý. Ýngilizler, Manastýr Ýttihatçý Selanik Ýttihatçýlarýný durmadan kýþkýrtýyorlar, Devleti içten ele geçirmek için bir hüküm rlardý. Ýngilizlerin Manastýr Ýttihatçýlarýyla baþarýya ulaþmasý benim için bir felâketti, raf edecekler ve muradlarýna ereceklerdi. Almancý Ýttihatçýlardan korkum yoktu. Onlarýn ba iltere'yi daha da korkuturdu. Alman Mason Localarý kanaliyle tesir altýnda tutulan Selanik Ýttihatçýlarý, Enverler, Niya erle harekete geçtiler. Þemsi Paþa vuruldu, Manastýr Ýttihatçýlarý teþebbüsü elden kaçýrmýþ e mutemedim olan Ebül Hûda Esseydi'yi kullanarak gizli görüþmelere baþladý. Ruslar, ancak an hazýrlýksýz avlandýklarýný farkedebildiler. Baþlarýndaki Asya gailesi ve içlerindeki An len kundakçýlar Çar'a göz açtýrmýyordu. Buna raðmen Çar. bana hususî bir mektup yazarak bi Ýngilizler nedense gizli müzakereyi durdurdu. Beklediðim büyük savaþýn yaklaþmakta olduðun Fakat benim için hadiseleri kendi haline terk etmekten ve kardeþ kam dökülmesine engel o maktan baþka yapacak bir þey yoktu. Gerisi herkesin malumudur. Selanik Ýttihatçýlarý beni t httan indirirken, Ýngilizlerle bir anlaþmaya varmak ve yaklaþan büyük muharebeye, denizler e hakim bu- devletle ortak olarak girmek artýk bir hayal olmuþtu. 20.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Ýngilizleri istediðim ittifaka sürüklemek için Anadolu -Baðdat Demiryolu hattýný Almanlara mi söylemiþtim, Bunun, ayrý ve hoþ bir hikâyesi vardýr. Bunu da anlatmalýyým. Ýngilizlerin, Ruslarla ülkemizi paylaþmak için yaptýðý teklife Ruslarýn "hayýr" demeleri üz izler bana, önceleri anlayamadýðým nice aylar sonra fark edebildi-im bir biçimde yanaþmay dýlar. Ýngiliz Elçisi bir gün huzurda bana uzun uzun Anadolu Suriye ve Hicaz topraklarýnýn tarihi n en büyük medeniyetlerine beþik olduðunu sayýp döktükten sonra, buralarda yer altý kazýla iðimi sordu. Kesin bir cevap vermedim. Güya buralarý kazýlacak olsa, belki de fine bile (!) bulunabilirmiþ!. Kaldý ki yer altýndan çýkacak eski paralar, kýrýk deþtiler, heykelcikl fine deðerindey-miþ! Bunlara bakarak belki tarih deðiþecek, çok kýymetli bilgiler elde edil cekmiþ!... Bana eski Mýsýr yazýsýnýn okun-masýnýn dünya medeniyetine ne büyük bir kazanç ol n sonra, buralarda kazý yapmayý eðer Osmanlý idaresi masraflý buluyorsa, Ýngiltere Hükümeti everek kendisine her türlü yardýma hazýr olduðunu da sözlerine ekledi. Adamlarýný hemen gön ler, kazýlara baþlaya-caklar, masraflarýný kendileri ödeyecekler, üstelik buralar-da buluna ak tarihi eserleri de hiçbir bedel istemeden ze býrakacaklarmýþ!... Ýngiltere ile yakýn iliþkiler kurmak muradýmdý. Bu tek-lifin altýnda ne yattýðýný bilmiyord abul ettim. He-men Sadrazam Halil Rýfat Paþa'yý çaðýrdým, Ýngilizlerin tekliflerini anlatt gelecek heyetlerin çalýþmalarýný dik-katle takip etmesini kendisine tenbih ettim. Rus Elçisi Bariz Bir Tebessümle Dinliyordu... Gerçekten Ýngilizler çok geçmeden bir takým bilginleri Ýstanbul'a gönderdiler. Ben kendiler topluca kabul ettim ve çalýþmalarýnda baþarýlar diledim. O akþam verdiðim ziyafete öteki davetli idi. Bilhassa Rus elcisinin bu müsadeden memnun olmadýðý açýkça görülüyordu. Elçiye medeniyete Ýngilizlerin yardým etmek istediklerini söylediðim zaman, Sefir, bariz bir ta rzda tebessüm ederek konuþmamý dinliyordu. Bilginlerin bir kýsmý Kayseri'de, bir kýsmý Musul'da, bir kýsmý da Baðdat'a yakýn bir nokta zýlara baþladýlar. Kazýlan yerli amelelerle yapýyorlar, biz de bütün çalýþmalarýný izleyeb azýlardan birkaç kýrýk küp, desti, heykelcik ve birkaç lâhit'den (mezar) baþka bir þey çýk küflü bakýr paralara kadar çýkardýklarý bu eþyalarý bize teslim ediyorlardý. Bu kazýlar hakkýnda bilgi vermek için Ýngiliz Elçisi sýk sýk Huzur'a alýnmasýný istiyordu. k. Ben bütün bu fýrsatlarý deðerlendirerek yapmayý düþündüðüm ittifakýn zeminini hazýrlýyor bu teklifi ben yapmayayým, bana Ýngilizler yapsýnlar. O zaman teklif sahibi onlar olac aklar ve ben uygun bulursam kabul edecek, bulmazsam red edecektim, böylece daha faz lasýný koparmaya çalýþacaktým. Ýngiliz Aldatmacasý Bu arada, yine anlayamadýðým bir þey oldu. Ýngiliz Elçisi bir gün heyecanla huzura girdi v a Musul çevresindeki kazýlardan birinde çýkmýþ murassa bir kýlýç getirdi. Kýlýç kýrýktý, f la iþlenmiþti. Elçi, bir zelzele sýrasýnda topraðýn çöktüðünü, bir parçasýnýn çok derinlere gittiðini, geri kalan parçanýn da kazýlarda bulunduðunu söyledi. Elçiye teþekkür ettim ve ihsanda bulundum. Fakat bizim istihbaratýmýzca böyle bir kýlýcýn ilinmiyordu. Ya haber alma teþkilatýmýz iþlemiyor, ya da bana bilmediðim bir oyun oynanýy Çarþý esnafýndan, iþden anlar kiþilere kýlýcý gösterdim. Bunlar, bu kýlýcýn eski bir kýlý uðunu söylediler! Merakým büsbütün arttý, fakat kimseye bir þey sezdirmedim. Yalnýz gelen haberlerden, Musul ve Baðdat'da-ki heyetlerin satýh (yüzey) çalýþmalarýný býrakýp kuyular açmaya baþladýklarý atlarý ortaya çýktý. Beni, dürüstlüklerine inandýrmak istiyorlar, böylece daha rahat çalýþm ek istiyorlardý. Kýymetli taþlarla donanmýþ ve eski diye bana sunulmuþ kýlýç da bu güveni ak içindi. Aradýklarý kýrýk küpler, küçük heykelcikler deðil, Petroldü! Daha önce Eflâkde (Romanya) petrol bulunduðu için bunun kuyular açarak arandýðým biliyordu kim bir süre sonra Ýngiliz Elçisi, ayrý bir haber vermek vesilesile huzura girdiði zaman, Suriye ve Hicaz topraklarýnýn büyük bir kýsmýnýn çöl olduðunu, buralarda susuzluk çekildið alarda barýnýlamadýðýný söyleyip, eðer muvafýk bulursam, "Ýngiltere Hükümetinin" buralarda kuyular açtýrmaya hazýr olduðunu anlattý. Yalnýz þartlarý vardý : Eðer buralarda su bulunur ar teþekkül ederse, çýkacak suyun kullanýlmasýný ahaliye býrakacaklardý, fakat suyun sahi rdý. Açtýklarý Kuyularý Kapattým. îttifak iþi zaten istediðim þekilde yürümüyordu. Teklifi red ettim. Bununla yetinmedim, Mus ve Baðdat'da açtýk- lan kuyularý da hükümetçe kapattým! Ýngilizler darýlýp kazýlan olduðu gibi býraktýlar. Fak , Cema-leddinî Efganî yolu ile Hilâfet meselesini kurcalamaya baþladýlar. Hicaz Emîrini el eçirerek maksatlarýna ulaþmak istiyorlardý. Ben de buna karþýlýk, büyücek bir derviþ kafil stan Müslümanlarý arasýna gönderdim. Ýngilizler,, buna Girit gailesini çýkarmakla mukabele er. Daha da ileri giderek, Rusya ve Fransa'yý da yanlarýna alarak beni tahttan düþürmeyi d enediler. Ruslar, bu Ýngiliz teklifini sert bir dille red etti. Çünkü Ýngiltere, týpký Osma esinde yaptýðý gibi, Rusya'da da Çar'ý meþrutî idareye zorlamak için ayaklanmalar düzenliyo Ýþte Ýngilizlerle böylesine çatýþmaya düþtüðümüz günlerde, Almanya bize dostluk elini uzat lâfýnda doðrudan doðruya bizi destekledi ve öteki büyük devletlerden ayrýldý. Yunan Savaþýn n baþarýsý, Almanlarýn gözünü açmýþtý. Kayzer, Fransýz, Ýngiliz, Rus. Ýttifakýný önlemek iç n Alman Ordularýna Hindistan yolunu açabileceðim gözdaðýný Ýngilizlere vermek için, Almanl . Aslýnda ikimizin de düþünceleri baþka, baþkaydý. Bu hengâme içinde Kayzer Vilhelm Ýstanbu . Tantanalý bir karþýlama hazýrladým. Kayzer de tantanalý nutuklar söylüyor, misafirperverliðimizi övüyor, ve dünya yüzünde daðý on Müslümanýn dostu olduðunu söylemekten çekinmiyordu. Þam'dan, Çar'a bir mektup gönderdi 'nin, ölmekte olan deðil, bütün canlýlýðý ile yaþayan bir ülke olduðunu" yazdý ve "müslüma in þerefine dokunmaktan uzak dur" ihtarýný yapmaktan da çekinmedi. Akýllarý Fikirleri Petrolde Asýl anlatmak istediðim bu deðildir. Ancak Kayzer'in bu davranýþlarý bende çok iyi duygular ratmýþtý, kendisine son derece dostane davranýyordum. Alman imparatoru ile birlikte memleketimize bazý bilginler de gelmiþti. Bu bilginleri n içinde týpký Ýngilizler gibi, kazýlara meraklý olanlarý vardý. Onlar da Musul çevresinde erler aramak istiyorlardý. Kendilerine müsaade ettim. Fakat Ýngiliz heyetlerinin petrol kokusu aldýklarýný bildiðim için, yaverlerimden birini, bir baþka nâm ile Musul'a gönderd azýlarý yerinde izlemesini tenbih ettim. Aradan çok kýsa bir zaman geçmiþti. Ýmparator hâlâ memleketimizin misafiriydi. Salahattin E di'den bir rapor aldým. Alman heyeti de týpký Ýngilizler gibi, kuyular açýyorlar ve sondaj yapýyorlardý. Bu samimiyetsizliðe üzüldüðümü itiraf ederim. Çünkü Alman Ýmparatoru, petrol aramak teklifi lseydi, ben ona bazý þartlarla bu arama ruhsatýný verecektim. Çünkü böyle bir araþtýrma, be n de önemliydi. Ama, casus göndermek, eski eser aramak bahanesiyle petrol aramak, Alm anlarýn Osmanlýlara nasýl baktýðýný açýkça gösteriyordu. Tahsin Paþa (34) bunu Ýmparatora e bulundu. Red ettim. "Býrakalým, arasýnlar," dedim, "bulurlarsa, petrolü ceplerinde götürm yecekler ya.. Bulduklarý kýrýk çanaklarý kendilerine veririz, petrol müsaadesi almamýþ old petrolü de biz kullanýrýz!" Yaverim Selahattin Efendi, bu iþlerden anlar bir adamdý. Kendisini çaðýrýp Amerika'ya gönd . Çünkü Amerika o yýllarda bu iþlerde çok ileri idi. Hem bu devletle yakýndan iliþki kurmam dým edecek, hem de topraklarýmýzda petrol olup olmadýðýný anlayacaktý. Maalesef bu teþebbüs ce vermedi. Salahattin Efendi'nin Amerika'da temas ettiði þirketler, ilgi göstermedile r, bir yýl sonra da Yaverim eli boþ geri döndü. Salahattin Efendi'nin dönüþte bana, Amerikalýlarýn dün- (34) Tahsin Paþa Mâbeyn Baþkâtibidir, Ýttihatçýlar "Kara Tahsin" derler. ya ihtiyacýna yeter ölçüde petrol çýktýðýna inandýklarým ve yeni kuyulara, petrol fiyatlarý yanaþmadýklarýný söyledi. "Fakat Ýngilizler ve Almanlardan sonra biz de petrol kokusunu a ponya'dan bir mütehassýs gurubu istedim. Göndermeyi kabul ettiler. Gerisinin ne olduðunu bilmiyorum. Çünkü az sonra tahttan uzaklaþtým. Osmanlý Devletinde Ýstihbarat 22.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Osmanlý'da töre budur : Padiþah, tebasýnýn ne düþündüðünü, hangi þikâyetleri olduðunu, bir nden, Kadýlarýndan Hükümet yolu ile öðrenir, bir taraftan ülkenin dört bucaðýna serpilmiþ t hlerinden, derviþlerinden haberler toplar ve buna göre ülkeyi idare eder. Ceddim Sultan Mahmut (Mahmut II) buna gezginci derviþleri de ekleyerek istihbaratý geniþletmiþti. Ben tahta çýktýðým zaman durum buydu ve böylece devam ediyordu. Bir gün Londra Sefiri Musurus Paþa'dan Eski Sadrazam ve Serasker Hüseyin Avni Paþa'nýn Ýngi izlerden para aldýðýný öðrendim. Devleti Padiþah adýna idare eden bir Sadrazam kendi devl net ediyorsa, istihbaratý da elbette kendi iþine geldiði gibi Saray'a duyururdu. Tedir gin olmuþtum, müteessirdim. Ýþte bu günlerde Mahmut Paþa bana geldi ve Jön Türklerden bazýlarý hakkýnda haberler getir diði haberler mühimdi. Kendisine bunlarý nasýl öðrendiðini sordum. Hususî bir istihbarat te muþ, bazý kimselerin yakýnlarýný para ile elde etmiþti. Bu kimseler kendisine görüp duyduk r veriyorlar, o da bunlarý deðerlendiriyordu. Ýsterse kardeþimin kocasý olsun, Devletin bir paþasýnýn Devletten gizli ve ayrý bir istihba kurmasý doðru olamazdý. Kendisine teþkilâtý hemen bana devretmesini ve bundan böyle bu i amasýný söyledim. Teþkilâtý bana devretti ama, bundan çok alýndý. Þahsýma Baðlý Müstakil Bir Ýstihbarat Teþkilâtý Kurdum.. Yabancý devletler, kendi emellerine hizmet edecek kimseleri Vezir ve Sadrazam merte besine kadar çýkarabilmiþ-lerse, Devlet güven içinde olamazdý. Doðrudan doðruya þahsýma ba rat teþkilâtý kurmaya bu düþünce ile karar verdim, Ýþte, düþmanlarýmýn Jurnalcilik dediði t Bu jurnallarýn hakikî olanlarýnýn yanýnda iftira mahiyetinde olanlarýnýn da bulunduðunu el iliyorum. Ama ben hiçbir jurnala, titiz bir tahkikten geçirmeden inanmadým ve onun ica býna el sürmedim. Ceddi Azizim Selim Han (Selim III) "Yabancýlarýn elleri ciðerlerimin üstünde geziniyor, am an biz de yabancý devletlere elçi gönderelim ve onlarýn ne yapmakta olduklarým bir an önce eðe çalýþalým" diye feryat etmiþti. Ben bu yabancý elleri ciðerlerimin içinde duyuyordum. S arýmý, Vezirlerimi satýn alýyorlar ve mülküme karþý kullanýyorlardý! Ben, nasýl olur da De nden beslediðim bu insanlarýn ne yaptýklarýný, neye hazýrlandýklarýný öðrenmeyebilirdim! Evet, jurnal sistemini ben kurdum, ben idare ettim. Fakat vatandaþý deðil, hazineden ma aþ aldýklarý, Osmanlý nimeti ile gýrtlaklarýna kadar dolu olduklarý halde, Devletime ihane nleri tanýmak, takip etmek için!... Kendi devletini yýkmak, kendi Padiþahýnýn canýna kasd etmek karþýlýðý, yabancý devletden para alan Sadrâza !... 23.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Tahtdan uzaklaþtýðýmdan bu yana benim aleyhimde bir sürü makale yazýldý, birçok kitap yayýn rýmýn kaleminden kan damlýyor. Neler yapmamýþým, neler çektirmemiþim münevverlerimize!. Bunlar, benim zaman-ý idaremde de yazýyorlar, çiziyorlardý ama, bu yazdýklarýný, ya Avrupa astýrýyorlar, ya Mýsýr'da yayýnlýyorlardý. Þimdi, Babýâli Caddesi bunlarla dolmuþ!. "Düþenin dostu olmaz," demiþler.. Ben zaten kimseden dostluk beklemiyorum. Ama fisebîlûlla h düþmanlýðý bir türlü kavrayamýyorum. Diyelim ben Padiþahken benden korkuyorlardý, onun leyhimde.. Peki þimdi benim neyimden korkuyorlar da durmadan kalemlerini iþletiyorlar?Ýþt bir köþedeyim. Ýþte kimse ile alýþveriþim yok. Benden istedikleri nedir?... Acaba nankör t larý gördükleri iyilikten vicdan azabý mý çekiyor?.. "Hep, Akýllý Ýnsan Aradým." Ben, akýllý insanlarýn düþmanýymýþým!. Bunu utanmadan yazabiliyorlar. Eðer "akýllý" dedikle gibi ise, ben öyle akla hayatýmýn hiçbir gününde itibar etmedim. Yok, eðer gerçekten akýll ra düþman olduðumu söylemek istiyorlarsa, bir tek örnek versinler, hepsini kabul edeyim. B en bütün hayatýmda akýllý insan aradým. Ne yazýk ki bulamadýðým için, bazan bu kitaplarý y ini de kullandým. Hiç akla ve bilgiye düþman olsaydým, Darülfünunlar açar, Mülkiye-i Þahane gibi Devlete ve M bilgili insan yetiþtiren mektepler kurar mýydým? Hiç akla ve bilgiye düþman olsam, horozda açan genç kýzlarýmýzýn okumasý için Dar-ül Muallimat'lar kurar mýydým?.. Hiç akla ve bilgiy alatasaray Sultanisi'ni Avrupa'nýn Üniversiteleri ayarýna çýkarýp, orada talebelere hukuk sleri okutur muydum? Ben, Mülkiye-i Þahane'ye felsefe dersini koydurduðum zaman, bütün talebe "Bizi gâvur yapmak istiyorlar" diye ayaklanmýþtý. Ama ben gâvurluðun bilgide deðil, cehaletde olduðunu biliyor . Israr ettim, okudular, adýný sadece "Hikmet"e tebdil ettik. Darülfünun'da da bu dersi "Fizik" diye okuttuðum gibi... Ben yalnýz mektepler açarak okumuþ insan yetiþmesine çalýþmakla kalmadým, kendi kendilerini irmek yolunda olanlarý da teþvik ettim.Cevdet Paþa'yý Ahmet Mithat Efen-di'yi, Þemsettin S ami Efendi'yi, hattâ kendisini büyük tarihçi sanan Murad Efendi'yi ve daha nicelerini ma ddeten ve manen destekledim ve eser vermelerini saðladým. Diðer edebiyatçýlarý nasýl hima mi daha önce söylemiþtim. Darüsþefaka, benden önce kurulmuþtu. Ama bir türlü yürümüyordu. Devletimin yetimlerine hizm k için kurulmuþ bir mektebi, bugünkü hale getiren benim.|Fakat ne kadar gariptir ki, bugün bana düþmanlýk edenlerin hemen hepsi, benim açtýrdýðým mekteplerde okumuþ olduklarý halde, ve bilgiye düþmandý" demekten maalesef utanmýyorlar. Okumuþ Adamdan Korkmadým. Hayýr, ben hiçbir zaman okumuþ adamdan korkmadým. Fakat birkaç kitap okumakla kendisini al lâme sayan ahmaklardan çekindim ve onlardan uzak durdum. Avrupa mil- letlerinin laboratuvarlarýna imreneceðine, kýlýk kýyafetlerine imrenen frenk delisi þaþkýn nim yanýmda itibar görmediler. Bundan piþman deðilim. Hiç, her köyde bir cami ve caminin y a bir mektep görmek için otuz bu kadar yýl çabalamýþ bir padiþah, bilgi ve akýl düþmaný ola Benim zamanýmda basýlmýþ kitaplara baksýnlar, bir de sonrakilere.. Avrupa'nýn ne kadar büyü ozofu, âlimi, edebiyatçýsý varsa bunlarýn en seçilmiþ eserleri benim zamanýmda basýlmýþ, Benim korunmak istediðim Avrupa'nýn bilgisi deðil, Avrupa'nýn düþmanlýðý idi. Binlerce tal vrupa'ya göndererek okumalarýný ben saðladým. Bunlarýn içinden üç-beþ çürük adam çýktý ama, hizmetlerde bulundular. Ben bunlarla iftihar ederim. Benim Saltanatým günlerinde insanlar belki fazla gevezelik edememiþlerdir ama, fazlasý il e okumuþlar, öðrenmiþler ve imünevver insan olmuþlardýr.Fýndýk kadar marifet gösteren bir en ceviz kadar ihsan görmüþtür.Nasýl teþvik etmezdim ki, baþýmýza ne gelmiþse, dünyada ölüp erimiz olmadýðý için gelmiþtir. Tahta çýkar çýkmaz, o günlerde bazý Avrupa memleketlerine elgrafý bütün ülkeye yaydým. Otuz bin kilometrelik telgraf hattý benim sürekli takibimle dö lere kadar götürülmüþtür. Tahtelbahirin (Denizaltý) tecrübeleri benim kesemden verilmiþ p bul'da yapýldý.Jö günlerde dünyada, denizin altýnda giden bir gemiden Ýngiltere'nin bile ha i yoktu! Benden sonrakiler iþin ucunu býrakmýþlarsa, elbette bu günah bana yazýlmayacaktýr. Hayýr, tekrar ediyorum ve kýrýk kalbimle temin ediyorum ki ben iyi, güzel, faydalý hiçbir düþmaný olmadým; bunlara düþman olanlardan baþka. 24.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Bu sabah Musahibim neden yazdýðýmýz bu hatýratta ken-limi müdafaa eder gibi göründüðümü sor maný levletinizdeki icraatýn Osmanlý mülkünün bekasý için tutul-nasý gerekli tek yol olduðu n þüphesi var?." dedi. Yaz öyleyse dedim, cevap vereyim. Benim tarih huzu-runda ve Allah huzurunda hiçbir t ereddüdüm yok. Ne yaptýysam, mülkün bekasý, ahâlinin refahý ve huzuru için yaptým. Kendi enara koydum.Bir insanda ateþ böceði kadar aydýnlýk gördüysem, onun kim olduðuna, niyetini duðuna bile bakmadan, yýldýz muamelesi yaptým ve iþbaþýna geçirdim. Kusurlarý baðýþladým. düm. Vatan haini olduðuna inandýðým insanlarý bile, þahsen suçlamadým, adaletle muhakeme et Hâkimlerin verdikleri cezalarý hafiflettim. Bazýlarýný, "Kul kusursuz olmaz" diyerek bað nu herkes bilmiyorsa, tarih ve Allah- elbette bilecektir. Bu noktada hiçbir huzursuz luðum yok. Ermeni Kundakçýlarýný Alkýþlayan Münevverlerimiz Fakat bugün, ülkemin içine düþtüðü faciayý görüyorum. Ordumuz bozgun halinde payitahta (baþ . Bütün Ýmparatorluðu, bir daha ele geçmez þekilde kaybediyoruz. Bu maðlubiyetin müsebbib hainleri var, suçlularý var, yardakçýlarý var... Bunlar kendilerini tarihin adaletinden, lletin husumetinden kurtarmak için beni suçluyorlar. "Bu yangýný Abdülhamid býraktý" diyor Koskoca bir ülke kaybetmenin acýsý içinde çýrpýnan vatan evlatlarýna, her þeyi doðru görme lendirmeleri için yazýyorum. Kimi suçlayacaklarýný bilsinler, kimin yakasýna yapýþmak gerektiðinde þaþýrmasýn rihin hükmünü beklemeden, dosdoðru düþünebilsinler, bir daha ne yapmalarý gerektiðini idra r diye.. Bir Osmanlý Padiþahý ve Halifesine bomba ile kasd eden Ermeni kundakçýlarýný alký anperverlik sayan münevverleri görünce, kim olduklarým tanýsýnlar diye... Hiçbir namuslu Er i, padiþahýna kasd eden eli bombalý ýrkdaþýna "þanlý avcý" (35) diyecek kadar hayasýz olm Üzerime yaðmur yerine iftiralar yaðýyor. Sait Paþa bile, vicdanýnýn kara mürekkebine kalemi ndýrýp beni karalamaktan çekinmezse, ben elbette hakikatleri yazacaðým. Kimseyi ne suçluyo , ne kendimi müdafaa ediyorum, sadece hakikatleri yazýyorum. Her þey anlaþýlsýn, her þey b n diye.. "Abdülhamid gençleri denize atýp boðdurdu" demek kolaydýr.Ýnsan, kuþ deðildir ki sahibi çý en sonra bunca yazdýlar, çizdiler. Bir tek gencin denize atýldýðýný ispatlayabildiler mi?. hâlâ söylemeðe devam ediyorlar. Vatan evlâtlarým, benim için her zaman gözbebeðim olmuþtu nin suçlarýný baðýþlamýþým, birçok kabahatlerine bilerek göz yummuþum. Nasýl olur da ben, abilirim. Bunu yapmak deðil, düþünmek bile bir cinayettir. Benden sonra olup bitenlere b akýyorum da bu sözleri uyduranlarýn bunlarý yapabilecek týynette olduklarým üzülerek anlýy ek beni de kendileri kadar gaddar sanýyorlarmýþ!, Padiþahýna Gaddar Olan Meslekdaþýna Acýr mý? Þimdi hatýrýma geldi. Rus muharebesinin sürdüðü günlerde idi. Süleyman Paþa, Tuna ve Balka aþ- (35) Tevfik Fikret. kumandanlýðýný yapýyordu. Bir gün kendisinden bir telgraf aldým. Bu telgrafta, kendisi gibi olan bazý ordu kumandanlarýný tutuklayýp mahfuzen Ýstanbul'a gönderdiðini yazýyor ve bun haini olduðunu ileri sürüyordu. Her biri için de bir suç bulunmuþtu. Kimi ordunun erzakým kimi aldýðý emri kendi bildiðine göre deðiþtirmek vesaire... Paþalar, Ýstanbul'a gelince b uþturmalarým yaptým. Gördüm ki bunlar, vaktiyle Süleyman Paþayý, Ab-dülaziz Hanýn hâl'i iþi nkit etmiþler.. Süleyman Paþa da eline kuvvet geçince, bunlarý tutuklayýp suçlayarak kurþ meleri için Ýstanbul'a mahfuzen göndermiþ! iþin tahkikine memur ettiðim Rasim Paþa verdiði a, Süleyman Paþa'yý suçluyor ve bu paþalarýn hiçbir kusurlarý olmadýðýný açýkça söylüyordu. aþa'ya aðzýmý açýp bir tek þey söylemedim. Gönderdiði paþalarý da muhakemeden geçirdikten baþka vazifelere yerleþtirdim. Süleyman Paþa, hâlâ Sadrazam Ethem Paþa'ya telgrafla soruyordu : "Ne oldu?. Paþalarý cezala mý?." Devletin paþalýk mertebesine çýkardýðý bir namuslu asker, düþmanla iþbirliði yapmak, ordus k etmek gibi bir vatan hainliði yapmadýkça, nasýl bir kusuru olursa olsun, tutuklanmaz, elleri baðlanmaz. Hele bunlar, vaktiyle yaptýðýnýz bir iþden ötürü sizi haklý olarak tenkit larsa... Ama insan, Devletinin Padiþahýna karþý gaddar olabilirse, meslekdaþýna mý þefkatli ilir?.. Süleyman Paþa'nýn iyi asker olduðunu söylerler. Yenilmiþ ve düþmaný Ýstanbul kapýlarýna ge ndanýn nasýl iyi bir asker olabileceðini münakaþa etmek istemiyorum. Ama hiçbir kusuru ba meyen kindar bir adam olduðunu bilirim. Ruhlarýnda þefkat taþýmayanlarýn mükemmel olabile ne inanmýyorum. Yazdýðým þeyler beni yordu, daha çok ruhum yoruldu bugün. Süleyman Paþa meselesine Allah izin verirse yarýn devam edeceðim... 25.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Süleyman Paþa'yý da benim maðdurlarým arasýnda sayarlar. Güya ben Süleyman Paþa'yý, Mithat lduðu ve Amcam Abdülaziz Han'ýn hâl'inde rol oynadýðý için sürgün etmiþim!.. Harbiye Mektebi Kumandaný iken, Abdülaziz Han'ýn tahttan indirilmesinde büyük rol oynadýðý akikattir. Fakat Katlinde bir iþtiraki olmadýðý meydana çýktý. Bir paþa, bir Padiþahýn düþ ibi ise, yerine gelen Padiþahýn kendisine güvenmeyeceði ortadadýr; baþkasýna oynadýðý oyun de oynayabilir. Fakat ben buna raðmen, çoðu zaman insanlarýn kabiliyetlerine ve hizmet i mkânlarýna bakarak karara vardým. Memleketin kabiliyetli insana çok ihtiyacý vardý. Yapaca k, yapabilecek ehliyetli insan azdý. Bu sebeble Süleyman Paþa'yý ve onun gibileri iþten laþtýrmak þöyle dursun iþe sevk ettim. Sýrbistan ve Karadað cephesinde harp yeniden patlamak üzere idi. Süleyman Paþa'yý "Büyük As diye göklere çýkarmýþlardý. Osmanlý mülkünün bu nazik devresinde kendisini buraya, Balkan andaný olarak gönderdim. Bu sýrada Ruslarla savaþa tutuþtuk. Savaþ aleyhimize geliþiyordu n Paþa'nýn bir kýsým kuvveti ile Tuna Ordusunu desteklemesi faydalý olacaktý, emir verildi. Zaðra ve Pilevne Zaferler! Süleyman Paþa, kumandasý altýndaki askeri mecburî yürüyüþle Dedeköy üzerinden Zaðraya indi m ettikten sonra Eski Zaðra üstüne yürüdü. General Gurko'nun kuvvetlerini iki günde periþan e çekilmeðe mecbur etti. Tam bu günlerde de Gazi Osman Paþa, düþman elinde olan Pilevne üzer yürüdü ve bir günde ele geçirdi. Ruslarýn yedi bin, bizim Allah'a þükür yalnýz bin ask elen iki zafer haberi, Orduyu da Milleti de þahlandýrdý. Muharebenin o güne kadar iyi idare edilmediði hakkýndaki kanaat umumî idi. Saraydaki büyük mandanlardan kurulu Harp Divaný'nýn kararý ile Sarasker Abdülkerim Nadir Paþa ile Redif Pa yý Baþkumandanlýktan azlettim ve yerine müþir Mehmet Ali Paþa tayin edildi. Bu sýrada Süleyman Paþa'dan bir telgraf aldýk. Hýfzý Paþa kumandasýnda elde tutulan bir mik uvvetin cep heye gönderilmesini istiyordu. Halbuki bu kuvvetler, cephenin yarýlmasý hal inde düþmaný tutacak kuvvetlerdi. Har Divaný Süleyman Paþa'ya durumun bildirilmesini uygun ve bildirdi. Süleyman Paþa'dan Küstah Bir Cevap.. Süleyman Paþa'dan edeb dýþý bir karþýlýk aldýk : "Burada ben muvaffak olmazsam memleket eld r, o zaman Payitahta da ihtiyaç yoktur" diyordu. Bu þýmarýk ve küstah cevabý Harp Divaný, lek terbiyesine, ne devlet memuru vekârýna sýðdýramadýðý için, ittifakla Süleyman Paþa'nýn erdiler. Süleyman Paþa'nýn Balkan Ordularý Baþ Kumandanlýðý, Gazi Osman Paþa'ya tevcih edil Ben, müdahale ettim ve önce durumun Gazi Osman Paþa'ya bildirilmesini, Osman Paþa'nýn müta sý alýndýktan sonra karara varýlmasýný istedim. Tahmin ettiðim gibi Gazi Osman Paþa bulundu en ayrýlmasýnýn çok mahzurlu olacaðýný anlatarak, bu vazifenin Süleyman Paþa'ya verilme- inin doðru olacaðýný mütalea olarak bildirdi. Cephede düþmanla dövüþüp zaferler kazanan Os ir askerin mütaleasý ehemmiyetli idi. Süleyman Paþa'nýn son telgrafýndan da anlaþýlacaðý g düþüncelerinin daima dünyanýn nizamý olduðuna inandýðýný bildiðim halde, Baþkumandanlýða nýna teklif ettim. Harp Divaný benim isteðimi hoþ karþýlamadý, fakat bununla beraber Süley yalnýz Balkan Ordularý deðil, Tuna Ordularýnýn da Baþkumandaný tayin olundu. Þimdi insaf ile düþünülsün; Ben Mithat Paþa'nýn arkadaþlarýna, Abdülaziz Han Emmim'in taht sanlara düþman olsaydým, Süleyman Paþa'yý Harp Divanýna mý verir, yoksa Balkan ve Tuna Ordu aþkumandaný mý yapardým?. Acaba benim yerimde hangi Padiþah olsaydý, kendisine böyle küst tâ hakaret dolu telgraf çeken paþasýný baðýþlardý? Ben mi kin güdüyorum, yoksa, kendisini t paþalarý, cephede dövüþen askerin gözü önünde tutuklayýp "kurþuna dizilsin" diye Ýstanbul Paþa mý?.. Ruz-i Mahþerde Bunu Bana Sormayacaklar.. Ben, týrnaðýnýn ucu kadar memlekete faydasý dokunacak kimselerin boyunca günahlarýný gözümü mýþýmdýr. Çünkü benim bulunduðum yer, þahsî kaygularýn çok üstüne çýkýlmasý gerekli olan bi soran olmasa bile, ruz-i mahþerde, her yaptýðýmýn hesabýnýn sorulacaðýný bilir ve iman ede h olarak elbette benim de kusurum olmuþtur; fakat hangi kusurum olmuþ olursa olsun, k in gütmek, devlet ileri ile duygularýmý karýþtýrmak gibi bir kusurum elhamdülillah olm mahþerde böyle bir suale muhatap olmayacaðým. Ruslarýn Balkanlarda ilerlemesi ve bazý kalelerimizi ele geçirmesi, Bulgarlarý azdýrdý ve buralardaki Türklere, tarifsiz zulümler, iþkenceler ve ha lerde bulunmaya baþladýlar. O derece ki, hemen bütün Avrupa gazeteleri bu insanlýk dýþý da zýyorlar ve Bulgarlara lanet ediyorlardý. Ben, bu haberlerin Ýstanbul ve taþra gazeteler ine aksetmemesine büyük bir dikkat gösteriyordum. Çünkü buralarda da Müslüman ahalinin gal elmesi ve buradaki gayri müs-lim ahaliye misliyle mukabele etmesi pek mümkündü. Bu takdir de, bütün Avrupa bir kere daha bizim aleyhimize dönecek, gayr-i müslimleri himaye iddias ile Ýngiliz ve Fransýz Donanmasý Ýstanbul önlerinde görünecekti. Süleyman Paþa'nýn Aklý - Fikri Þöhret Yapmakta.. Fakat cepheden Süleyman Paþa durmadan telgraf çekiyor ve mezalimi anlatarak bunlarýn Ýstan ul ve taþra gazetelerinde yayýnlanmasý için gazetecilerden kurulu bir heyetin kendi yanýna gönderilmesini istiyordu. Çünkü aklý fikri þöhret yapmaktaydý. Bunlar, gazetelerde yazýldý ne olup bitebileceðini aklýndan dahi geçirmiyordu. Bütün ýsrarlarýna raðmen gazetecileri im ve haberlerin yayýnlanmasýný önledim. Kendisine bu husustaki düþüncelerimizi yazdýktan a cevaben hepimizi korkaklýkla, vehimle suçlayacak kadar ileri gitti. Þimdi düþünüyorum : Bu iþde bir hata varsa, acaba mezalimi gazetelere yazdýrmayýp zaten ýz i ülkeyi yeni kargaþalýklara ve tehlikelere düþürmemek mi, yoksa yazdýrýp, tamiri imkânsýz e yol açmak mý?.. Bu kadarcýk þeyi düþünemeyecek bir Paþa'yý Ordularýn Baþkumandaný yapmak hatasýný ben kabul Süleyman Paþa'yý, þiþiren yardakçýlarý da paþalarýnýn "Benim istediðim olsun da memleket ne olursa olsun" diyecek kadar hadgâm ve basiretsiz olduðu nu kabul etsinler! Rus Savaþýný Süleyman Paþa'nýn Baþkumandanlýðýnda kaybettik. Harp Divaný, Baþkumandan'ýn ha ybettiðimiz kanaatindeydi. Kumandanlarý kullanamadýðý, askeri kullanamadýðý, bu yüzden hem sebep olduðu, hem savaþý kaybettiði ileri sürülüyordu. Muhakeme edilmesini istediler. Ask i, karýþmadým. Muhakemesi askerler tarafýndan yapýldý ve kabahatli bulundu. Cezayý baðýþla i Ýstanbul'dan uzaklaþtýrdým. Ýþte Süleyman Paþa hikâyesinin iç yüzü... Bu onun için aðýr takdirimle deðil, Allah'ýn takdiriyle-olmuþtur. Baþkaca taksiratý varsa Allah baðýþlasýn.. "93 Muharebesini Tarih Þaþýrmadan Yazacaktýr." 26.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi 93 Muharebesi, içimde kýrk yýl durmadan kanamýþ bir yaradýr. Önlemek için çok uðraþtým, muv Sonra kazanmak için didindim, gece uykularýmdan, gündüz huzurumdan oldum, kazanamadým. Ta rihin þaþýrmadan karar verebileceði bir hadisedir bu... On binlerce okka evrak arþivlerded r. Yazýlmýþ sayýsýz kitap ortadadýr. Bu savaþýn içine zorla itilmiþ bir Padiþahýn nasýl çýr . Bu sebeple müsterihim. Düþmanlarým, pek çok þeyleri olduðu gibi, 93 Rus Savaþýný da benim sýrtýma yýkmaða çalýþýy en istemiþim. Büyük devletlerin aracýlýklarýný ben önlemiþim! Prestij kazanmak için savaþ a savaþ bilgim olmadýðý halde, Saray'dan savaþý idare etmiþim. Birçok kýymetli kumandanlarý,kýtalarý baþýndan uzaklaþtýrýp, yerlerine cahil kimse iþim. Orduyu silâhsýz, erzaksýz býrakmýþým, böylece de zorla kendi Ordumu yendirmiþim! Evet, bunlarý yüzleri bile kýzarmadan yazabiliyorlar ve herkesi inandýrmaya çalýþýyorlar, î nlarý gördükçe, okudukça, "Arþivleri de mi yok ettiler acaba?" diye düþünmekten kendini al Mithat Paþa ve taraftarlarý çok yanlýþ olarak Ýngilizlere güvenip o kadar ileri gitmiþ savaþ tohumu serpmiþlerdi ki, buna karþý durmak, neredeyse vatan hainliði haline gelmiþti avaþý önleyemeyeceðimi anladýktan sonra, savaþa hazýrlanmaya baþladým. Serhatden Saraya Döþenen Telgraf Memleket içindeki yollar yeterli deðildi. Haberleþme at sýrtýnda yapýlýyordu. Ordu bir kere rhadde gönderildikten sonra, ondan haber almak günler, bazan haftalar mese-lesiydi. B azý Avrupa memleketlerinde "Telgraf" adile bir haberleþme vasýtasý kullanýlmaya baþladýðýný Hemen harekete geçtim ve Belçika'dan bir uzman getirttim. Adý Jan Dikru idi. iþinin erb abý bir adamdý. Zamanýn en kuvvetli bataryalarý ile donanmýþ bir telgrafhane merkezini Sa a kurdurdum. Her vilâyet kendi sahasýndaki telgraf direklerini dikti, teller baðlandý ve hatlar iþledi. Telgrafhaneyi bu Jan Dikru idare ediyordu. Kendisini çaðýrdým ve bizim ada larýmýza 6 ay içinde bütün iþleri bir baþlarýna yürütecek ölçüde öðretecek olursa, kendisin 2000 altýn vereceðimi söyledim. Hemen Saray'da bir okul açtý ve üç guruba böldüðü ta lebelerine gece gündüz ders vermeðe ba sonra gerek Anadolu ve gerekse Rumeli'nin belli baþlý vila yetlerini merkeze baðlayan þebekeyi kendi baþlarýna idare edecek kabiliyette telgrafçýlar y tiþtirdi. Hiç deðilse böylece haberleþme saðlanmýþtý. Ordu mevcudunun Doðuda seksen bin, Rumelinde iki yüz bine ulaþtýðýný bildirdiler. Sadrazam em Paþa, Serasker Redif Paþa, Serdar-ý Ekrem Abdülkerim Nadir Paþa, Bahriye Nazýrý Rauf Pa ophane müþiri Mahmut Paþalarý Saraya davet ettim ve bir Harp Divaný kurdum. Kendilerine ne düþündüklerini sordum. Günlerce süren konuþmalardan sonra bu Harp Divaný þu kararlarý aldý "Tuna Ordusu" adýný alan ve Ruslarý sýnýrda kar þýlayacak kuvvetlerin basma Abdülkerim Nadir Paþa geti rilecek. Telgraf yolu ile ordularla muhabere imkâný sað lanmýþ olduðuna göre, Saray'da Tecrübeli paþalardan bir Harp Divaný kurulacak. Bu divan, kendi aralarýnda iþ bö lümü yaparak Ordunun iaþe, ikmal, teçhizat iþlerini dakikasý dakikasýna takip edecek, savaþýn geliþen yeni þartlarýna gö re, Baþkumandanlarý dakikasý dakikasýna uyaracak ve iþ lerini kolaylaþtýracak. Osmanlý mülkünün bütün gücünü ve varlýðýný, Har bin icaplarýna göre ve benim adýma 'kullanacak, Osmanlý mülkünün en yetkili paþalarýydý. Kararlarýný kabul ettim. Ordu Ýçindeki Ýkilik Bu müzakereler sýrasýnda Sadrazam Ethem ve Serasker Redif Paþalar, Ordunun çeþitli kademele inde subaylar arasýnda bir huzursuzluk olduðunu bana bildirdiler. Hüseyin Avni Paþa'nýn ye iþtirmesi bazý paþalar ve subaylar, Ab-dülaziz Hanýn düþürülmesini tasvip ederken, bazý paþ aylarýn tasvip etmemesi ve ayýplamasý Orduyu içinden bölmüþtü. Bunlarýn birbirine güveni yoktu. Açýktan hiçbir huzursuzluk belli olmadýðý halde, fta da "bizden", "sizden" sözleri kullanýlýyordu. Müteessir olmuþtum. Bu yüzden maazallah her þeyi kaybedebilirdik. Çaresini sordum. Abd Nadir Paþa, sürtüþme ihtimali olan subaylarý ayrý ayrý cephelerde toplamayý teklif etti. r Redif Paþa, bunun Orduyu karmakarýþýk edeceðini, askerin tanýdýðý subayýn kumandasýnda s i neticeler vereceðini anlattý. Uzun müzakerelerden sonra bu çeþit sürtüþmeler çýkarsa, bun acak Harp Divaný'nýn alacaðý tedbirlerle önlenmesi, iþin icabýna uygun olacaðý kararlaþtýr Ben asker deðildim. Askerin haleti ruhiyesini de bilmezdim. Fakat bana Abdülkerim Nad ir Paþa'nýn teklifi daha uygun geliyordu. Birbirlerini anlayacak insanlarýn yanyana ol masý, elbette maslahata daha uygun düþerdi. Fakat önümüzdeki zamanýn kýsalýðý, askerin hal erinde ileri sürülen fikirler dolayýsý ile, karara ben de katýldým, Ýþte bizi Ruslara yendi n büyük hatalardan biri! Kýrk Yýlýn Ardýndan Görünen Ýki Hata Bugün bu kararýn üstünden kýrk yýl geçmiþtir. Hâlâ dü-þünüyorum da Abdülkerim Paþa'nýn fikr lara yenilmemiþ olacaðýmýzý sanýyorum. Fakat yenilmemizde tek müessir, bu karar deðildi. K biye de yanlýþtý. Savaþý kendi topraklarýmýzda deðil, o zaman da bazý paþalarýn söylediði g arýnda kabul edecektik. Redif Paþa ve Abdülkerim Nadir paþalarýn, Ordumuzun taarruz gücü o kýndaki kanaatleri, savaþ içinde yanlýþ çýkmýþtýr. Rus Ordusunun üç yüz yirmi bin kiþi olm kiþi ile karþýsýnda olma- mýz, Redif Paþanýn da Abdülkerim Paþanýn da gözünü yýl-dýrmýþtý. Redif Paþa, askerî bilgisi yüksek bir kumandandý. Fakat müteredditdi. Kesin kararlar alamýy r, mesuliyeti tek baþýna omuzlamaya kendisinde cesaret bulamýyordu. Bugün iyice görüyorum k , bir hata ile mevkiini kaybetmek korkusu, ona kabiliyetlerini kullandýramamýþtýr. Serdar-ý Ekrem Abdülkerim Paþa'ya gelince, heybetli, zeki, bilgili idi ama, 70 yaþýndaydý. bistan ve Karadað muharebesinde muvaffak olmuþtu. Viyana. Harp Okulunda okumuþ, dil bili r, Avrupa ordularýnýn tabiyelerinden anlar, ehliyetli bir askerdi. Fakat ata binemiyo r, hastalýðý dolayýsile ordugâhlarý arabasile dolaþýyordu. Bütün yaþlý insanlar gibi, fazla nca yýlda kazanabildiði þöhretini, bir tek muharebede kaybetmekten çekiniyordu. Bu yüzden t arruzu göze alamadý.. Bu yüzden Kale-i Erbaa (dört kale) Si-listre, Rusçuk, Varna, Þumnu ü rar etti, Ruslarýn Balkanlarý aþabileceðini düþünmek istemedi. Bu iki paþaya büyük sorumluluk vermek, yaptýðýmýz hatalarýn ikincisi oldu. Süleyman Paþa'n aþarýsý, Gazi Osman Paþa'nýn Pilevne taarruzu baþarýsýndan sonra durumu anlayýp bu iki mü m ama, o zamana kadar savaþýn yarýsýný kaybetmiþtik. Ruslar Ýstanbul Kapýsýnda Bundan sonraki savaþýn yarýsýný da Süleyman Paþa'nýn, kendisini tutan Paþalarý ve Subaylarý masý, kendisine karþý olduklarýný sandýklarýný da türlü yollarla muattal hale koymasý aldý l kapýlarýna kadar indirdi. Doðu cephesinde de kendisine çok bel baðladýðýmýz iyi bir kumandan olan Gazi Ahmet Muhtar P da muvaf- fak olamamasý ayný sebeplerdendir, Ýþte Rus Savaþý'nýn iç yüzü. 93 Muharebesi, ibretle bakanlara çok þey söylemiþtir. Onda bir þey görmek isteyenler, çok þ görmüþlerdir. Fakat hiçbir þey görmemek için gözlerini yumanlar, papaðan gibi ezberledikl durmadan tekrar etmiþler, "Abdülhamid, Abdülhamid" diye sayýklayýp durmuþlardýr. Ben Abdülkerim Nadir Paþa gibi muzaffer Serdar-ý Ekrem'e orduyu teslim etmeseydim, acab a bana kim hak verirdi? Bu, gerçekten tok gözlü Askerin ihtiyarlýk zaafile yanlýþ kararlar abileceðini nerden bilebilirdim? Muharebe planýna Süleyman Paþa'dan baþka kimse itiraz etm edi. Almanlarýn en büyük kumandanlarýndan Moltke bile, dört kalenin ehemmiyetini kabul et ir askerdi. Savaþ kapýya geldiði gün Seraskeri deðiþtirmek, akýl kârý mý idi?.. Sonra bunlar, Osmanlýn tecrübeli, en okumuþ kimselerinden deðil iniydi?.. Kimi yerine koysam, Ruslarý yenebilird acaba?.. Süleyman Paþa'nýn Baþkumandanlýðýnda ne hale düþtüðümüz görülmedi mi?.. Gazi Osm asker bile o kertede mesuliyet almaya yanaþtý mý?.. Savaþý neden kaybettiðimizi bilmemiz lâzýmdýr. Fakat þunu bunu suçlamak için deðil, bir dah timizde ayný yanlýþlarý yapmamak için... Yunan Muharebesinde Bu Hatalarý Yapmadým.. Ben Yunan Muharebesinde bir daha bu hatalara düþmedim. Ordunun içinden bölünmesinin ne old nu biliyordum. Bir Kumandanýn nefsine güveni olmasý gerektiðini biliyordum, Ýyi hazýrlanm duyu müdafaaya sokmanýn, onun kuvvei maneviyesini törpülemek olduðunu biliyordum. Ordular arasýndaki sayý üstünlüðü, bütün bunlardan sonra gelir. Fakat bunu öðrenebilmekliði ilgisinin acýsýný, yirmi bu kadar yýl içimde taþýmam gerekliydi. Dünyadan çok ahirete yakýn olduðum þu günlerde bir vicdan muhasebesi yaparak düþünüyorum ki taa Dedemin günlerinden bu yana yuvarlana yuvarlana gelmiþtir. Yeniçeriliði ortadan kaldýr ma, Yeniçeriliði bozan sebepleri ortadan kaldýrmamýþýz. Bu ocaðý söndürmek bize, dün kulu Ali Paþa'nýn at oynatarak Kütahya önlerine gelmesine, Ruslarla Aynalýkavak Muahedesinin ya masýna, Tanzimat Fermaný'nýn çýkarýlmasýna patlamýþtýr. "Tarih Deðil Hatalar Tekerrür Ediyor." Hem bari orduyu politikadan çekebilseydik... Yeniçerilerin bire kadar kýrýlmasýnýn üstünde bile geçmeden Hüseyin Avni Paþa'nýn ordusu Amcam Abdülaziz Haný tahtýndan indirdi. Hanedan lanlar, Hanedandan yana olanlar diye bölündü yeni baþtan ordu, 93 Muharebesini kaybettik. Biraderim Muradý da beni de tahttan indiren ayný ordudur. 93 Muharebesini niçin kaybet tiysek, Balkan Harbini de onun için kaybettik. Tarih deðil, hatalar durmadan tekerrür e diyor. Bugün bir vatan kaybediyorsak, sebebi yine odur. Osmanlý Tarihini anlayanlar bilirler ki, bu ülke kuvvete dayanarak deðil, adalete daya narak kurulmuþtur. Eðer Osmanlý Ordularý gittikleri yere adalet yerine zulüm götür-selerdi imparatorluk kurulmadan çekirdek halinde parçalanýrdý. Adalet meþruiyetin temelidir. Meþru et, hükmetmenin mesnedidir. Kuvvet, meþruiyyetin müeyyidesidir. Bu halde kuvvet meþruiyye te, hükmetme adalete dayanmak zorundadýr. Her kim ki adaletsiz hükmetmeye, meþruiyetsiz kuvvet kullanmaya kalkarsa, yýkýlýr. Ordu, gayesi içinde elindeki kuvveti kullanýrsa meþru ayesi dýþýna kayarsa gayr-i meþrudur. Belki bazý þeyleri yakar, yýkar ama, sonunda kendisi . Ve maalesef bu enkazýn altýnda bazan bir devlet de çöker. Gaflet Ýçindeki Münevver... 28.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Hatýrýma gelmiþken þunu da kaydedeyim : Düþmanlarým benim sansür memurlarýmdan çok þikâyet n evham ve korku içinde yaþarmýþým da bu yüzden pireyi deve görürmüþüm. Benim memurlarým da lerin haberlerini, yazýlarýný anlaþýlmaz hâle koyarlarmýþ!.. Hayýr, ben "evhamlý" olmamaya dikkat ettiðim kadar, "gafil" olmamaya da dikkat ettim. Çünkü gaflet, evhamdan da büyük zarar getirir. Mekteplerimde okuttuðum, Avrupa'ya gönderip dünya yý öðrenmelerini saðladýðým insanlarýn bazýlarý, kabiliyetsiz çýkýyorlar, Avrupa'da neye b rektiðini kestiremedikleri için memlekete zararlý fikirlerle dönüyorlardý. Kendilerini, yan etiþtirdiklerinden dolayý cezalandýramazdým. Ama baþkalarýný da yanlýþ yetiþtirmelerine iz akkým deðildi. Bir küçücük kasabamýzda yüzde ellinin üstünde gayr-i müslim varsa orada kaymakamýn ve memur müslimlerden seçilmesini adaletin icabý görüyorlardý da, koskoca 250 milyonluk Hindistan' ltere Parlamentosunda bir tek temsilcisi olmadýðýný düþünmeyi akýllarýndan bile geçirmiyorl re'de Meþrutiyeti görmüþler ve hayran olmuþlardý. Ama Ýngiltere'de Meþrutiyeti kimin kulla rdý bile... Bu cahilane fikirlerini gazetelerde yazmak, memleketi böylece altüst etmek istiyorla rdý; býrakmýyordum. O zaman "Zalim" diye bana hücum ediyorlardý. Avrupa'ya giden bazý gençler, orada lâboratuvarda ne olup bittiðine baþlarýný bile çevirmed dýnlarýn erkeklerle dans ettiklerini görüyorlar, içki içtiklerine hayran ka-liyorlar ve me kete gelince, Avrupa Medeniyetinin üstünlüðü diye bunu öðütlemeðe çalýþýyorlardý; yanlýþtý ek kafalý olmak suçluyorlardý. Vatan Hainlerine Karþý Sansür Yine Avrupa'ya gönderdiðim gençlerin bazýlarý, Fransýz Ýhtilali'ni okuyup öðreniyorlar, bu in neden koptuðunu araþtýrmadan buna özeniyorlar ve memlekete geldikleri zaman, halký ayak anmaya çaðýrmayý vatanseverlik sayýyorlardý; izin vermiyordum. O zaman, týpký ülkemin düþm a "Kýzýl Sultan" diye hücum ediyorlardý. Ben bu fikirlerin memleketimde yayýnlanmasýna eng oluyordum. "Sansür" iþte budur! Çeþitli çalkantýlar içinde ayakta durmaða çalýþan ülkeme, þifa yerine teyenlerin önüne geçmenin adý "Sansür"dür. Yazdým, yine yazacaðým. Söyledim, yine söyleyeceðim; benim ülkemde hangi fikir adamý, hangi iyatçý, hangi bilgin faydalý bir yazý yazmýþ, konferans vermiþ yahut kitap çýkarmýþ da ben Býrakýnýz önlemeyi, ben buna destek olmamýþým? Bu kendini bilmez, yaþadýðý ülkeyi bilmez, mez bazý kalemler, bazý kelimelerle beni taþlamak hevesine düþmüþler ve memurlarým ülkenin i ve huzurunu korumak için bunlarý engel-lemiþlerse, kendilerine memleketim namýna teþekkür ederim. Ýyi etmiþler, berhudar olsunlar!.. "Zulümle Deðil Þefkatle" Bahçývan çiçeklerini nasýl muzýr böceklerden korursa, ben de memleketimi sözde fikirlerden um; onlarýn, devletimi kemirmesine müsaade etmedim. Fakat bu gençlere, yanlýþ fikir sahibi irler diye zulümle deðil, þefkatle muamele ettim. Pek çoklarý ile teker teker uðraþtým, on u yolu göstermeðe uðraþtým; onlarýn gençlik ateþini memleketin hayrýna çevirmeðe çalýþtým, arým da oldu, olmadýklarým da... Harcadýðým emekler helâl olsun. Bu gayretlerimi, vicdanlar almak için deðil, vicdanlarý aydýnlatmak, için kullandým. Dünyaya nefesle, âhirete nefisle baðlý olduðum su günlerde apaçýk söylüyorum ki, benden so el koyanlardan hiçbiri, benim kadar fikre saygýlý olmasýný bilmedi-ler. Hürriyet, hürriye e devlete oturdular, fakat gelir gelmez Hürriyeti yalnýz kendileri için istediklerini de ortaya koydular. Onlarýn anladýklarý hürriyetin, bana sövüp sayma, kendilerini alkýþlama eti olduðu eserlerle ortadadýr. Köprü üstünde muhalif muharrir öldürmek hürriyeti de buna Allah memleketimi bu çeþit hürriyetlerden korusun!.. 31 Mart Hadisesi 31.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Tarihi koyarken elimde olmadan titredim. Gerçi, yeni tarih hesabile o güne daha on üç gün var. Bu isim, rakam olmaktan çýkmýþ, bir tarih dönemine niþan olmuþtur. Otuz-bir Mart Hadis rinin ortaya çýkacaðýný, önceden pek az kimseler hissettiler. Fakat hakikati, sebebi ve seb p olan- lan hiçbir kimse temamile bitmemiþtir. Bu meselenin kapalý kalmasýný asla istemem. Hiçbir y aklamadan, deðiþtirmeden yazacaðým. Otuzbir Mart Hadiseleriyle benim kesinlikle iliþiðim yoktur. Hattâ kendiliðinden gelmiþ ib fýrsattan yararlanmaya bile tenezzül etmedim. Eðer hadiselere girmek isteseydim ve is tifadeyi düþünseydim, bugün Beylerbeyi'nde deðil, Yýldýz Sarayý'nda bulunurdum. 10 Temmuzda pek zayýf olduklarý halde, benim hoþgörümü zaafýma veya kuvvetimden yararlanma unu bilmediðime baðlayarak (Ýttihat ve Tarakki Cemiyeti) yukardan atýp tutmaya baþladý. Ba on'a verilecek ziyafet meselesinde Kamil Paþa'nýn haklý itirazý Babýâli ile (Ýttihat ve Ta Genel Merkezinin arasýný açtý. "Nigenban-ý Meþrutiyet" (Meþrutiyet bekçileri) olmak üzere getirilen Avcý taburlarý ve bu taburlardan Ýkinci Fýrkanýn bir taburunu birdenbire tepelem kalkýþmasý, Ýstanbul'daki askerlerin kalbini kýrmýþtý. Ýttihat ve Tarakki, her gün biraz d i taraf gazeteleri ise, hususiyetle Ýslâmlarý birbirine düþürmekteydi. Kâmil Paþa, kat'i tedbirlere baþ vurmanýn yeri ve zamaný geldiðini söyledi. Edirne'de bulu .ci Ordu Kumandaný Ferik Nazým Paþa da, Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin her iþe karýþmasýn Cemiyete baðlý subaylarýn tavýr ve tutumlarýndan iyice usanmýþtý. Kat'i tedbirler alýnmasýn le bildiriyordu. Avcý taburlarýný geri çevirmeyi ve buradaki askerleri yatýþtýrýp azaltmayý aþtýrmýþtýk. Tertip BaþkaTdkdir Baþka Harbiye Nazýrý Ali Rýza Paþa, kabiliyetli bir asker ise de yumuþak bir adamdý. Ayrýca da Ce ete kendisini iyice kaptýrmýþtý. Nazým Paþa'nýn o günlerde efkâr-ý umumiyede bir yeri vardý. Vaktile Erzincan'a sürülmüþ olmasý, siyasî bir sebebe baðlý olmamakla berab yý halka sevdirmiþti, istediðim, huzuru,, durumu eski haline getirmek ve Millî Murakabeni n rahatça iþlemesini saðlamaktý. ,. Nazým Paþa ile olan bu macerayý unuttum ve Harbiye Nezareti'ne getirilmesini kabul ett im. Bahriye Nazýrý da Cemiyet'e gönlünü kaptýrmýþlardandý. Bu nezarete de, vekâleten Hüsnü sini uygun buldum. Bazý gazetelerle Milletvekilleri ve Ayan azalarý bunu, Meþrutiyete b ir darbe gibi gördüler. Kâmil Paþa Kabinesinde bulunan Ýttihatçý Nazýrlar hemen çekildiler Nazýrý Man-yasî zade Refik Bey, az sonra ölümle neticelenecek bir hastalýkla evinde yatýyo Cemiyetin bazý ileri gelenleri ve özellikle Selânikli Rahmi Bey'le aralarýnýn açýk bulunduð iyordum. Manyasîzade fikir bakýmýndan Kâmil Pa-þa'ya yatkýndý. Bu yatkýnlýðýndan yararlanma halde, Cemiyet ileri gelenlerinden Kâmil Paþa zade Sezai Bey'le, binbaþý Enver Bey, evi ne kadar gidip ölüm döþeðinde istifasýný imzalattýlar. Bir Zýrhlýnýn Tehdit Ettiði Millet Meclisi Nazým Paþa, ilkin "Nigenbân-ý Meþrutiyet" taburlarýný yanyana göndermeye teþebbüs etti. Fak planan "Meclisi Mebusan" (Millet Meclisi) Kâmil Paþa Kabinesini düþürmeðe karar verince, he teþebbüs öylece kaldý. Bu celsenin nasýl yapýldýðý malûmdur. Baþta Enver Bey olduðu halde er, resmî ve sivil elbise ile Millet Meclisi'nin içini tutmuþlar, ve bir Zýrhl'yý Millet M eclisi'nin hizasýna getirmiþlerdi. Millet Meclisi'nin aldýðý kararý bana Reis Ahmet Rýza Bey getirdi. Ve Milletin bu arzusunu bana teblið ederken, böyle hürriyet aþký içinde yapýlmýþ müzakerelerin ve karar- larýn "Zaman-ý hümayunumuza þeref bahþ" olacak tarihî baþarýlarýndan biri olduðunu da çocu e söylemeyi unutmadý. Milletin bu mevzuda ne kadar istekli olduðunu bilmem. Fakat Kâmil Paþa'nýn böylece düþürülm lý deðildi ve hayýrlý olmadý. Millet Meclisi'nin çoðunluðuna dayanan Cemiyet, Hüseyin Hilmi Paþa'nýn Sadaretini istiyord Güçlükleri çoðaltýp sürdürmemek için kabul ettim. Benden emin deðildiler. Bu sebeple Dahili ti'ni de (Ýçiþleri Bakanlýðý) pek güvendikleri Hüseyin Hilmi Paþa'ya verdiler. Kâmil Paþa'yý tutanlara, öteki muhalifler de katýldý. Ýki taraf açýktan çekiþmeye baþladýla eþrutiyeti deðil, Ýttihat ve Tarakki ileri gelenlerile, Kâmil Paþa ve Kâmil Paþa'dan yana o larýn þahsî gaye ve ihtiraslarýný düþünüyorlardý. Hürriyet, bizim kabiliyetlerimizi tamamile gösterdi. Nerelere gücümüz yettiðini, nelerin k durakaldýðýmýzý Meþrutiyet sayesinde ve üç dört ay içinde tamamile öðrendik. Tehlike açýk Fitne Patlýyor.. Bu sýrada "Ýttihadý Muhammedi" heyeti ortaya çýktý. Bir bu eksikti. Bu cemiyeti kurmuþ olan rviþ Vahdeti, Kýbrýslý bir serseri imiþ... Kâmil Paþa'nýn oðlu Sait Paþa bu sýrada en çok Bey'le öteki muhalifler de Sait Paþa ile beraberdiler. Asker arasýna büyük bir fitne salýndýðýný haber aldým. Bir ihtilâlin kopmasýný, hususiyle a e karýþmasýný, hem þahsým için, hem Devletim hesabýna çok tehlikeli görüyordum. Hüseyin Hi yeti bildirdim. Hattâ bir gece, Harbiye Nazýrý ile Hassa Ordusu Kumanda- m Gazi Muhtar Paþa zade Mahmut Paþa'yý Saray'a çaðýrdým; Sadrazamla birlikte vaziyeti uzun müzakere ettik. 'Ahvalin vahametini takdir ettiklerini ve gerekli tedbirleri hemen alacaklarýný söyledi ler. Fakat tedbirler alýndýkça durum büsbütün karýþýyordu. Ortada aciz vardý. Gazeteler, Ce kulüpler, körükleye, körükleye "31 Mart" yangýnýný ilân ettiler. Vak'anýn mesuliyetini paylaþmamak için ben karýþmadým. Hüseyin Hilmi Paþa hükümeti yürekte ayaklanmayý iki saat içinde bastýrýrdý. Çünkü adamlarýmýn tahkik ve teminlerine göre, ilk den çýkmýþ... Bunlarý kandýran, "Hamdi Çavuþ" adlý bir Arnavud'u bulan ve para veren de Kâ Sait Paþa idi!.. "Hem Padiþahtým, Hem Ýftiralarla Tahkir Ediliyordum." Sait Paþa'yý Meþrutiyet'ten sonra yalnýz bir kere huzuruma kabul etmiþtim. Sebebi de o sýr Sadrazam bulunan babasýna, aleyhimde yayýnlanýp köprü üstünde satýlan "Mah-keme-i Kübra" a icviye ile benzeri yayýnlarýn hükümetçe resmen yasaklanmasýný hatýrlatmaktý. Sait Paþa'yý atile çaðýrýp Sadrazama "îrâde" teblið ettirmiþtim. "Mahkeme-i Kübra" bir zamanlar Avrupa'da basýlmýþtý. Muharriri de, Harp Okulu öðretmenleri smini þimdi hatýrlamýyorum bir binbaþý olduðunu soruþturarak öðrenmiþ ve kendisini sürmüþt sýlýp daðýtýldýðýný oðlum Ahmet Efendi büyük üzüntü içinde ve aðlayarak haber verdi. Kâmi olsa böyle davranýrdý. Böyle davranmasý hakký ve vazifesi idi. Hem padiþahtým, hem de en larla açýkça tahkir ediliyordum. Milletimi candan baðýþ- larým. Üç beþ adamýn yaygarasý, sevgili Milletimin hayatý deðildi. Altý yüz seneden beri "Baba" demeðe alýþtýklarý bir Padiþaha, benim sadýk memleketimin ruh az!.. Sadede gelelim : Hüseyin Hilmi Paþa ile arkadaþlarýnda beceriksizlik olmasaydý, "31 Mart" vak'asý bir saatten fazla sürmez, belki de hiç olmazdý. Yangýn bacayý sardýktan sonra, Hüs ni Paþa Kabinesi istifa etti. Ayasofya Meydanýna toplanmýþ olanlar, Kâmil Paþa'nýn Sadraza aþa'nýn Harbiye Nazýrlýðým istediler. Hýrslarý körükle-memek için, tarafsýz Tevfik Paþa'yý -hem Paþa'yý da Harbiye Nezaretine getirdim. Ahmet Riza Bey'i Adamlarým Korudu.. Ýttihat ve Terakki ileri gelenlerinin nerede saklý olduklarýný biliyordum. Babýâliden gece gizlice Makrýköydeki evine araba ile götürülen Ahmet Riza Bey'i muhafaza için, güvendiðim arý görevlendirmiþtim. Ali Kabulî (36) Bey'in katlinde parmaðým göründüðünü, sonradan gazetelerde okudum. Bu iftir fretle red ederim. Eðer intikam almak gerekseydi ve ben de buna tenezzül etmiþ olsaydým, Ali Kabulî Bey gibi, Ýnkýlâp'da dördüncü, beþinci dereceyi bile tutamamýþ ve daha doðrusu ir suçsuz adamý mý öldür/türdüm. Gazi Muhtar Paþa'nýn oðlu Mahmut Paþa'yý, Cemiyet ne (36) Ali Kabulî bey (ölümü 1909) 31 Mart olayýnda öldürülmesi ile adý duyulmuþ bir deniz s evfik" zýrhlýsý kumandanýydý, isyancýlar, þeriata ve padiþaha düþman olduðunu askerlere fit iden aldýrdýlar. Yýldýz Sarayýna, Abdül-hamid'in penceresi önüne getirdiler. Yýldýz'daki sa nin yanýnda isyancý askerler tarafýndan Abdülhamid'in gözleri önünde öldürüldü. olur - ne olmaz diye bana karþý aldýðý tedbirler arasýnda Hassa Kumandaný tayin ettirmiþler ununla beraber, 31 Mart gürültüsü sýrasýnda Mahmut Paþa'yý ölümden kurtarmýþ olan benim. B dýköy telgrafha-nesindeki vesikalar ispatlar. 31 Mart'ýn gerekçesini, "Ýttihat ve Tarakki Cemiyeti" ile, bu Cemiyete dayanan Hükümetin t ecrübesizliði ve tedbirsizliði hazýrladý. Baþta Kâmil Paþa zade Sait Paþa ile Ýsmail Kemal arý halde, bir takým Ýttihat Tarakki muhalifleri bu durumdan yararlandýlar. Mizancý Murat Asýlsaydý, Acýrdým. Matbuat, bilmeyerek ve tehlikeyi hissetmeyerek ateþi körüklüyordu. Nisan'ýn birinci günü ya nan gazeteler, genellikle ayaklananlarýn þakþakçýsý olmuþ ve Murad Bey'in "Mizan"! en ileri derek, subaylarýný öldüren erlere "Gazilik" daðýtmýþtý. O günkü "Mizan"ý okuyan inanýr ki, nleyicisi ve elebaþýsý Murad Bey'dir. Halbuki, tertipçilik þöyle dursun, ayaklanmanýn olac ile Mizan yazarýnýn haberi yoktu. O kendi kendine öyle bir süs vermiþ ve her þeyde olduðu bu iþte de öðünüp durmuþtu. Eðer bu mesele için Murad Bey, asýlanlarýn arasýna karýþtýrýl tý. Ben Murad Bey'i hiçbir zaman sevemedim. Þimdi sað mýdýr, deðil midir bilmem. (Ölümü 1912) B spat ettikleri gerçekten çok, kendi hayaline inanýr ve tapar bir idamdý. "Mizan" gazetes ini ilk defa Ýstanbul'da çýkarýrken, Muhacirin Komisyonu Reisi Yusuf Riza Paþa aracýlýðý il yaklaþmýþtý. Yusuf Riza Paþa, o zamanki Sadrazam Kâmil Paþa'nýn can düþmaný idi. Murad Bey, karþý yaptýðý þiddetli hücumlarla Riza Paþa'nýn maksadýný ye düþmanlýðýný iyice okþuyordu. Ermeni Meselesinin en buhranlý bir döneminde bana, Baþ Mabeyincim Hacý Ali Bey aracýlýðý il "Muhtýra" verdi. Huzuruma kabul ederek uzun uzadýya konuþtum. Daha önce de birkaç kere gö akþamki tutumundan, bana akýldânelik etmek istediði açýktan açýða anlaþýlýyordu. Sonradan mâruzâtý da vardý. Keþke bunlarý da neþr etmiþ olsaydý! Murad Bey'in hayâl ile muhali gerç n pek çok þeyler ileri sürdüðü görülür ve elbette bana hak verilirdi. Murad Bey, iyi niyet sahibi bir adamdýr. Yalnýz kendisine çokça güveni ve hüsne de ifrat ö dý. Bu kusurlarý yüzünden hiçbir iþde muvaffak olamadý. 31 Mart patýrtýsýna Murad Bey'i hadiseler deðil, kendi kendisi karýþtýrdý. Üçüncü Ordu'dan rla, sonradan Cemiyete katýlanlarý, asker - sivil herkesi tahkir eden tutumu ile dünyayý kendi baþýna yýktý. Vukuatýn ve acemi bir idarenin her gün bir baþka bir çimde hazýrladýðý yanýcý maddeler, bir e patlayacaktý. Hatta 31 Mart'a kadar gecikmesi bile þaþýlacak þeydir. Hiç kimseye hesap k zorunda olmadýðým bu zamanda yemin ile temin ederim ki ben, bir fenalýk olmamasýna elim geldiði kadar çalýþtým. Tehlikenin gecikmesinde, bu hayýrlý çalýþmalarýn tesiri olduðunu Halk Sinirleniyor, Ýttihatçýlar Gözdaðý Veriyorlar.. Halk sinirlendikçe, Ýttihat ve Tarakki'nin ileri gelenleri kasýlmayý ve gözdaðý vermeyi art lardý. 31 Mart'dan bu- iki ay önce, "Perapalas" otelinde verilen pek parlak ziyafette Meclis'i Mebusan Reisi Ahmet Riza Bey, Ýttihat ve Tarakki'ye karþý gelenleri kahr edi p yok edeceklerini þatafatlý bir nutukla açýktan açýða ilân etmiþti. Basýn'ýn bu nü- f tuk etrafýnda kopardýðý gürültü, 31 Mart'ýn acýklý aksi deðil midir?... Cemîyet'in gazeteleri, etrafý ölümle, yangýnla korkutu-yorlardý. Kuvvetlerine güveni olanla hiçbir zaman korkutmak tenezzülünde bulunmazlar. Birdenbire iktidar mevkiine hakim olan efendiler, bu ürkütme edebiyatý ile bir kere daha zaaflarýný ilân ediyorlardý. Küçük ve eh z olaylar bir kenara býrakýlýrsa, 31 Mart Vakasýnýn baþlýca sebepleri ve müessirleri yazdýð rdir. Ayaklananlar arasýnda, Saray'a uzaktan yakýndan iliþi-ði olanlardan hiç kimsenin bulunmama sý da gösterir ki, ben o meselenin içinde deðildim. 10 Temmuzdan sonra verilmiþ bir iki ju rnalin kâðýtlarým arasýnda bulunmasý, güya benim Meþrutiyetten sonra böyle þeylerle uðraþtý . Tütün kýyýcýsý Mustafa Efendi, bir iki defa, þunun bunun kâðýtlarýný getirmiþti. Sadece, ve öðrenmek için kabul ettim. Baþkâtip Cevat Bey'in, Mustafa Efendi'yi, böyle þeylerle beni ul etmemesini ihtar ile ayýpladýðýný ve çekiþtiðini iþitmiþ ve Cevat Bey'e hak ver-miþtim. Hareket Ordusu'nun Selanik'ten hareket ettiðini ilkin Osmanlý Bankasý haber verdi. Gel ecek kuvvetin derme çat-ma þeyler olduðunu ve "Gönüllü" namile peþlerine takýlan kafilenin etini anlamakta gecikmedim. Güçlü Bir Hassa Ordusu Vardý.. Hassa Ordusu'nun Ýstanbul'daki er'leri, gerçekten iyi ha-zýrlanmýþ, hem Hilâfet Makamýna, h hsýma sadýk, seç-kin askerlerdi. Hareket Ordusu'nun yolda durdurulmasýný, baþta Nazým Paþa halde, sadýk devlet ileri gelenleri bana tavsiye ettiler. Kabul etmedim. Edirne'de ki ordunun, kýsmen Hareket Ordusuna katýlmýþ olduðunu da haber yer- diler, hiç telâþ etmedim. Çünkü yaptýklarýmda, beni korkutacak bir þey yoktu. Ayastafonos' l üstüne yürüdükleri zaman, Ýstanbul'daki askerlerin kýþlalardan çýkarýlmamasýný ve mukab detle istedim ve tenbih ettim. Baþla içinden çýkýp da meselâ Kâðýthane sutlarýna yayýlsala Selânik'in derme çatma askeri mi yenerdi?... (Ben, askerlerimin arasýnda kan dökülmesini istemedim. Görüyordum ki, artýk bana Milletin g ni yoktur. Ortalýk yatýþýnca, kendiliðimden istifa edecektim. Bu isteði daha önce de açýkl oldular. Ahmet Riza beyle ilk görüþtüðüm zaman, eski muarýzým bana demiþti ki : Efendim, artýk Milletinizle aranýzda hiçbir uyuþmazlýðýnýz yoktur. Zat-ý hümayununuz bun olarak, Mikado'nun Japonya'ya ettiði hizmetleri kendi mülkünüze yapacaksýnýz. .(*) Japonya'yý Osmanlý ülkesine benzetmek ve bunun Padiþahýndan onun imparatoru gibi baþarý be k ne kadar uygun olur bilmem! Japonya Atlas Okyanusu'nun bir tarafýna çekilmiþ, adalara yerleþmiþ, tek din, tek millet olarak millî birliðini saðlamýþ büyük bir cemiyet, Dünyada iði bir kýta varsa, o da bizim biçare memleketimiz. Kürtle Enmeni'yi, Rumla Türk'ü, Arapla ulgar'ý nasýl birleþtirirdim?.. Yanlýþtan Yanlýþa... Benden sonra idareye el koyanlar, aleyhimizdeki milletlerin arasýndaki uyuþmazlýklarý ort adan kaldýrdýlar, bizi tu- * Japon imparatoru Mikado, ülkesinde "meici dönemi" diye tanýmlanan, Batý teknolojisini b enimseme ve Japon kültürü ile kaynaþtýrma hareketine öncülük etmiþti. tan ýrklar arasýna da uyuþmazlýklar yerleþtirdiler. Bir "Kilise kanunu" ile Rumlar, Bulgar arýn kucaðýna atýldý. Türklerde de milliyet gayreti, din gayretinin üstüne çýkartýlarak, A nlar yanlýþ hareketlerdi. Ýçimizi, Milliyet kavgalarile altüst edenler, gariptir ki, dýþýmýzý da "Ýttihad-ý Ýslâm" (P alarile telaþa düþürüyorlardý. Mikado Hatso Hito, hiçbir vakit böyle engeller ve Japonya da böyle güçlükler karþýsýnda bu n, meselâ Doðu Anadolu'da küçük bir yol yaptýrsaydým, Rusya kýyamet koparýrdý. Bununla ber vaþ çalýþtým. Oralarda okul gibi, yol gibi imar iþlerinin büyük bir bölümü, benim zamanýmd r. Bu konuda, benden önce gelen padiþahlarýn hepsinden daha mutluyum. Mikado'nun çevresinde toplanan devlet büyüklerini ben bulamadým. Gerek olanlarda ve gere kse benim yetiþtirdiklerimde daima bir þey vardý ki, her ilerleme hevesini nefessiz býrak rdu. Benim, kiþiliðimdeki tereddüdü de sebeb olarak ileri sürenler var. Bunun tesiri yoktu r, demem. Ayýptan ve kusurdan arýnmýþ bir Allah vardýr. Yalnýz, ilerlemeye düþman olduðum ederim. Padiþah, Tarih ve Allah Huzurunda Hesap Verir.. Ben bu hâli o zaman Ahmet Riza Bey'e söyleseydim, belki de telaþ ve korkuya kapýlýp kendim i savunduðumu sanacaktý. Hükümdarlar, fertler karþýsýnda deðil, dünyada tarih, ahirette A nda saltanat günlerinin hesabýný verirler. "Mebusan Meclisi" ni ikinci defa açarken, ilk kapanýþýn sebebini, milletin gerekli olgun luða eriþmemiþ olmasýna baðlamýþtým. Bu sözlerimi o kadar ayýplayarak tenkit edenler, otuz seneyi aþkýn bir zaman sonra gelen ve içlerinde, öncekilerle mukayese edilemeyecek k adar okumuþ, aydýn adamlar bulunan mebuslar, daha mý olgun ve doðru çýktý? Birinci dönem toplantý, þöyle böyle geçebilmiþti; ikincisi karmakarýþýk. Bu tereddüt o der Trab-lusgarp elden giderken muhalifler, sevinçlerinden meclis salon ve koridorlarýn da hora teptiler. Sonra da hükümetten yana olanlar, alkýþlarla savaþý kabul etti. Gazeteler bir þey yazmýyorlarsa da yakýnlarýmdan iþittiklerime göre, mebus efendilere, "va iþleri" gibi büyük kazançlý iþler veriliyormuþ. Milletin hayatile ilgili iþlerin en önemli illî murakabe ile vazifeli olanlarýn bir ticaret, hem de âdý, kanunsuz bir ticaret þekline , hâline getirmeleri de gösterdi ki, ben, Meþrutiyetle idare edilmek için gerekli olgunl uk ve doðruluðu, milletimin daha kazanamadýðýný tahmin etmekte hiç de hata etmemiþim!.. Ýtiraf ederim ki ben, Mebusan Meclisini açmak konusunda, kendi taç ve tahtýmýn ve þahsýmýn tlerini de Devletin menfaatleri kadar düþündüm; ancak, istibdadýmý sürdürmekten baþka bir þ iddia veya zannedenler, garezkâr deðilseler, haksýzdýrlar! Meþrutiyet ilân edildi de ne oldu?.. Devletin borcu mu azaldý?.. Memleketin yollarý, lim anlarý, okullarýmý çoðaldý. Kanunlar þimdi daha akýllýca, daha mantýklý mý düzenleniyor. Þ elkinden daha çok mu saðlandý?.. Ahâli, daha mý dört baþý mamur? Ölümler azaldý da doðumla -ý umumiyesi, daha mý bizden yana?.. Ýþte bir sürü soru ki, ne kadar çoðaltýlsa, hiç birine müsbet karþýlýk verilemez! Meþrutiyetle yönetilmeye karþý olduðum ve hele böyle bir fikir ve kanaatim olduðu sanýlmasý ktor olmayan veya kullanmasýný bilmeyen adamlarýn elinde "þifalý ilâç" bile "öldüren zehir rek söylüyorum ki, hâdisât, pek az zaman içinde beni doðruladýlar. Mahlu Bir Padiþah l.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi Martýn 31'nden Nisanýn 13 üncü gününe kadar çok üzüldüm, Ýstanbul'da düzen baþtanaþaðý boz ldikleri bazý subay ve sivilleri öldürüyorlar.. Hükümetin kolluk gücü zayýf... Dokuz aylýk tanat ve Hilâfet nüfuzunu olaðanüstü sarsmýþ... Böyle olmasaydý, zaten devletsizlik ve kar ki de,hatta çýkmazdý. Askerin karþýlýk vermesini istemediðim gibi, Tüfekçilerimden Halil Bey'in karþý koymak içi fini red ettim. Bu sadýk bendemin (kul) ayaklarýma kapanarak ve aðlayarak söylediði þu sözl ni hatýrlýyor ve her düþündükçe, efendisine baðlýlýk yolunu daraðacýna kadar götürmüþ olan lpli, merd Arnavudu, rahmetle ve fatiha ile anýyorum. Müsaade buyurunuz Padiþahým!.. Uzun yýllar ekmeðinizi yedim. Etim kemiðim, çocuklarýmýn ikleri, sizin ekmeðinizle oluþtu! Üç buçuk serserinin taç ve tahtýnýza saldýrmasýna karþý vicdanýmýz önünde utanmakla kalmaz, kavmimiz (milletimiz) önünde de rezil ve haysiyetsiz ol ruz!. Zavallý Halil Bey!.. Bunlarý bana o kadar samimiyetle söylemiþti ki, kendime hakim olmas aydým, belki de sözlerinin tesirine kapýlýrdým. Asýlýrken, acaba bana kýrgýn deðil miydi?. Padiþahý ondan razýdýr. Allah da razý olsun! Hareket Ordusu, korkak görünen kahramanlara, ya da kahraman görünen korkaklara ne kadar benziyordu. Millî Meclisin Ayastafanosta toplandýðýný iþitmistim. Saltanat günlerimde hâl tasasý beni sýk sýk huzursuz ederken, gariptir ki, 31 Mart'dan Millî Meclisin karar aldýðý kadar güven ve rahat içindeydim. Çünkü, davranýþlarýmdan kuþkum yoktu. Hükümetin halka gözd ve Terakki Cemiyeti, Cemiyetin kuvvetini de 31 Mart Olayý kýrmýþtý. Eðer Saltanat ve Hilaf t makamlarýnýn etki gücünü iyi kullanmamýþ olsaydým, gerek Ýstanbul'da, gerek Vilâyetlerde götürürdü. Güya ben, Bosna-Hersek'ten baþka ayrýca fedakârlýklarda bulunarak, Avusturya'dan þahsým ve anatýmýn devamý için korunmamý istemiþmiþim! Bu iftirayý nefretle red ederim. Ben, hiçbir letlerden ve yabancýlardan korunma dilenmek tenezzülünde bulunmadým. 31 Mart'da ve bunu i zleyen günlerde ne isteseydim; yapabilirdim. Birbirini kýskanan devletler, gözümün içine b rlardý! Kaçmaya Tenezzül Etmedim. 10 Temmuzdan 31 Mart'a kadar oluþan olaylar, milletin kabiliyet ve istidadýný, ne dere ce olgunlaþýp, ne derece adaletten yana olduðunu göstermiþti. Ben isteseydim, hâl kararý den, o kararýn çýkmasýný imkânsýz kýlacak bir durum yaratabilirdim. Buna tenezzül etmedim. ak kaygýsý ile kararsýz ve periþan olduðum sanýlýrken, ben, saðlam bir yürekle tanrýma sýðý in bana ne getireceðini bekliyordum. Son saate kadar kaçabilirdim de... Ben bir süre Av rupa'ya çekilseydim, aradan çok geçmez, yine dönerdim. Bunu bildiðim halde bile kaçmaya te zül etmedim. Halbuki, 31 Mart günlerinde düþmanlarým, saklanacak, kaçacak þehirler ve evler aradýlar. De ki, o böbürlendikleri yiðitlik de yalanmýþ! Esat Paþa'nýn Küstahlýðý Beni hâl'den çok, hâl'in bana ulaþtýrýlma biçimi üzdü. Ayandan, mebuslardan bir heyet seçmi küldür odama kadar geldiler. Bunlarýn içinde bulunan Tiran'lý Esat Paþa, gayet kaba, küstah r tavýrla yüzüme karþý : Seni Millet azletti: dedi. "Hâl" kelimesini bile bana karþý "Azl" (37) þekline koyarak aþaðýladýlar. Zavallý Millet!. ni bekleyen acý sonu bilseydi!.. , Bu Esat Paþa'nýn-kim olduðunu herkes bilir. Fakat bildiðim bazý þeyler vardýr ki, az kimse bilinir. Erzurumî Hafýz Mehmet Paþa'yý severdim ve þahsýna güvenim vardý. Bana, Müþir Derviþ Paþa ta Paþa, Draç Mutasarrýfý iken, bu Esat Paþa'nýn küçük kardeþi Gani Bey (38), bir takým uygun ulunmuþ. Draç Sancaðýnýn Tiran kazasý ileri gelenlerinden olan Gani Bey, Toptaný ailesine rda kalmasýný uygun görmedim. Tutuklayýp Ýstanbul'a gönderdiler. Muhacirin komisyonu reisi Yusuf Riza Paþa aracýlýðý ile bana bir telgraf göndermiþti. Tutuk uðunu kaldýrdým ve Saray'da alakoydum. Bu olay, hatýrýmda kaldýðýna göre, Filibe ve Yunan inden bir iki yýl sonra 303 (1886) ta-rihlerindeydi. Eþkiya Ruhlu iki Kardeþ Saray'da rahat durmadý. Harput'a sürdüm. Arnavutluk durumunun bir aralýk gösterdiði þekil s bile bir kötülükte (37) . Padiþahlarýn tahtlarýndan indirilmelerine "hâl" denir Bir görevlinin iþine son verilmesine, kovulmasýna "Azl". (38) Haydar Gani Toptanî, Abdülhamit devrinin sayýlý kaba dayýlarýndan. Tüfekçilerden olup adam dövdürür, halký yýldýnr- dý. Beyoðlu'nda öldürülüþü, dedikodu uyandýrmýþtý. bulunmayacaðýna kefil olarak Ýstanbul'a getirdim. Yaverlik vermiþtim ve kaymakamlýða (Yarba ) kadar çýkarmýþtým. Gani Bey, eþkiya ruhlu bir adamdý. Kardeþi Esat Paþa da, daha temiz bi olmadýðý gibi... Ýtiraf ederim ki, ben Gani Bey'e fazla meydan vermiþ olmakla uygun ve doðru bir hareke tte bulunmamýþým... Yaþasaydý, elbette yine Harput, belki de daha uzaklara def ederdim. Gani Beyin ölümü, ne siyasî bir olaydýr, ne de bir intikam eseri. "Bursalý Hafýz" adýnda v ayarýnda bir yaratýkla anlaþmýþlar, öteye beriye gözdaðý verip haraç alýr-larmýþ. Bir vurg alarýnda kavga çýkmýþ. Gani, Hafýz'ý öldüreceði sýrada, Hafýz daha tetik davranýp Gani'yi et... Kan davasý geleneði yüzünden kardeþinin kanýný gütmek zorunda olan aðabeysi Esat Paþa, Hafý ak yerde, birkaç gün önce Büyükada'da Gani Bey'in saldýrýya uðradýðýndan ötürü öldürüldüðü a bir kusuru ve hele cinayetle hiçbir iliþiði olmayan, Rýfat Paþa'nýn oðlu Cavit Bey'i güp tünde öldürttü. Gönderdiði katil de Hacý Mustafa adlý bir Arnavuttu. Azl Eden Utansýn Rýfat Paþa'nýn þahsile, ailesi fertlerini ikinci bir intikama hedef olmaktan korumak maks adile ve yine Rýfat Paþa'-nýn ricasý üzerine, Cavit Bey'in katiline verilmiþ olan idam ceza süresiz küreðe çevirdim. Ben, Esat Paþa'yý kötülükten uzaklaþtýrmak için, bir süre jandarma kumandanlýklarýnda kull urakabe'ye kabul edenler, Gani Bey'in her surette kardeþi olan bu adama o kadar it ibar ettiler ki, bir Halife'ye, ilâhi caderin vermiþ olduðu bir hükmü ulaþtýrmaya görevli ve içlerinde Rum, Ermeni, Yahudi cemaat n adamlar da >ulunan heyet arasýna girebildi ve bunlarýn arasýndan, ken-disine fenalýk e tmemiþ ve birçok fenalýklarýna tahammül göstermiþ bir Halife'ye, bir Padiþah'a edebsizce : Seni Millet azl etti!... demeðe imkân ve kudret buldu. Azl olunandan çok, azl eden utansýn! Selanik Göçü 3.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Allah'nýn rîza'sýndan sonra, Halk'ýn riza'sý gelir. Halkýn rýzasý yoksa, orada meþruiyyet y ktir. Yeniden kurulan Mebusan Meclisi beni istemediðine göre, elbette saltanattan uzak laþacaktým. Beni mahzun eden, saltanattan uzaklaþmak deðil, reva görülen muameledir. Esat Paþa'nýn edeb dýþý hitabýndan sonra, Arif Hikmet Paþa'ya döndüm : "Þeriata ve Mebusan ararýna boyun eðiyorum," dedim. "Vicdanan müsterihim. Ancak 31 Martta patlak veren olayl arla uzaktan yakýndan hiçbir iliþiðim olmadý. Bunun iyice bilinmesini isterim. Milletim, s beb olanlarý arayýp bulmalý, cezalandýrmalýdýr. Osmanlý ülkesine yapýlmýþ büyük kötülüktü huzur-u rabbülâleminde de (Allah önünde) þikâyetçiyim! Yalnýz bir ricam var : Biraderim Su rad'ýn da ikâmet ettiði Çýraðan Sarayýnda son günlerimi çoluk çocuðumla geçirmek isterim. iz. Yarýn sabah, bahçeden geçer, daireme yerleþirim." Arif Hikmet Paþa, eski yaverlerimdendi. Heyetin içinde en edebli görünen oydu. Benim hit abým üzerine, fark edilecek kadar kýzardý ve sonra : "Bu husus heyetimizin salahiyeti dýþýndadýr. Arzuyu þahanenizi Mec e arz ederiz efendim" diyerek cevaplandýrdý. Orada bulunan Baþkâtip Ali Cevad Bey'e : "Ta kip ediniz ve neticeyi bana bildiriniz" diyerek konuþmayý bitirdim. Çýktýlar. Oðlum Abdürrahim Efendi, yanýbaþýmda aðlýyordu. Harem cihetinden feryatlar yükselmekteydi. avlusundan askerlerin, saray dýþýndan da "Culûs"u ilân eden toplarýn sesleri geliyordu. Gar p bir þey, son derece rahattým. Üstümden bir dað kalkmýþ gibiydi; hem de hayatým emniyette de... Amcam'ýn basma gelenler aklýmdaydý. Ab-destli olduðumu düþünmek, bana ayrý bir kuvvet i. Sükûnetle bekledim. Zor Yerdeydim. içeriye oðullarým, kýzlarým, musahiplerim ve yakýnlarým girip çýkýyordu. Her biri bir baþka r, üzülüyorlardý. Ben de beyhude olduðunu bildiðim halde, yine onlarý teselli etmeye çalýþ yet beklenen haber geldi : Baþkâtip Ali Cevad Bey, Selânîk'de bir konaða yerleþeceðimi ve k için hemen hazýrlýklara giriþmemi teblið ediyordu. Zor bir yerdeydim. Bir baþýma gitmeðe kalksam, çocuklarým buna fazý olmayacaklardý. Onlarý lsam, her hangi bir hadisenin gözleri önünde olmasýný istemiyordum. Etrafýmda çýðrýþan evlâ Cevad Bey'e : "Her türlü þahsî teminatý veriyorum! Hiçbir þeyde gözüm yok. Milletimden son m, þu birkaç zamanlýk ömrümü çoluk çocuðumla Çýraðan Sarayýndaki dairede geçirmektir. Ben mahrum etmesinler... dedim. Baþkâtibin üstüne bir lâubalilik çökmüþtü. Bana cevap verecek gibi oldu, yüzüne baktým, sustu ve çekildi. Bu hareketinden, kararýn kesin olduðun nlamýþtým. Baþkâtibim de mevkiini kaybetmemek için-, yeni iktidar sahiplerine þirin görünme itekim az sonra tekrar geldi ve Selânik'e gitmek zorunda olduðumu, Ferik Hüsnü Paþa baþkan ir heyetin beni Saray'dan çýkarmak için beklediðini bu sefer yüksek sesle bildirdi. Bu anýþýndan belli ki heyet, kapýnýn önündeydi. "Heyeti içeriye alýnýz" dedim. Ehliyetleri Olsa Billahi Bayram Ederdim. Hakikaten baþta Hüsnü Paþa olmak üzere kalabalýkça bir heyet odaya doldular. Arzumu tekrarl Hüsnü Paþa, son derece edebli bir dille kararýn deðiþmesine imkân bulunmadýðýný, Meclis'i l'da kalmamý mahzurlu gördüðünü, ailemden dilediðim kimseleri yanýma alabileceðimi, gerek rek beraberimde götürdüklerimin hayatlarýnýn, Ordunun namus kefaletinde olduðunu söyledikt nra : Sultaným, dedi eðer sözlerime inanmýyorsanýz, buyurun, tabancamý size vereyim, arabada l boyunca tam karþýnýzda oturacaðým. En küçük bir emniyet-sizlik hissederseniz beni öldürü Kararý verenlerin, fikirlerini deðiþtirmeyeceklerini anlamýþtým. Çünkü kendilerini Ýstanbu tte görmüyorlardý. Selanik üstünde direnmelerinin sebebi de buydu; orada çevreye hakimdile Kalmakta direnecek olsam, büsbütün kuþkulanacaklardý. Kendisini güvende hissetmeyen insan r tehlikeli bir þey olmadýðýný bilirim. Baþka birþey söylemedim. "Peki" dedim ve üzerimiz'd e çýktýk, eþya almak için bekleyecek zamanlarý bile yoktu. Haricen, Selanik Ýttihatçýlarý ile Manastýr Ýttihatçýlarý birleþmiþlerdi ama, Ýngilizler, Almanlarla birleþmemiþlerdi Her an yeni bir patlama olabil ir, ve patlamaya önayak olanlar, beni yeniden tahta çýkarmak hevesine düþebilirlerdi. Bu y en benim, Ýstanbul'dan uzak olmam gerekiyordu. Evet, bütün bunlarýn hesabýný yapabiliyorlar ama, benim ne Almanlarýn, ne Ýngilizlerin tahta çýkaracaklarý bir padiþah olmayacaðýmý bi Allah hiçbir hükümdara, taç ve tahtýný yabancý bir devlete borçlu olmak zilletini gösterme Trende yolboyu, için için aðladým ama, kendime deðilr vatanýmýn içine düþtüðü karanlýða!.. nlerin, devleti götürmek için küçük bir ehliyetleri olduðuna inansam, vallahi ve billahi b ederdim! Selanik'te Ýlk Günler 4.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Selânik'de Alâtini köþkü, deniz görür, hoþça bir yerde kurulmuþtur. Ýçinde geçirdiðim mihne rini bir kenara koyabilsem, pek sevimli bir köþk diyeceðim. Fakat bu sevimli köþke bir gec karanlýðýnda girdiðim zaman, yalnýz bundan sonra geçecek hayatýmýn ne olacaðýný anlamakla i buraya gönderenlerin pek periþan kimseler olduðunu hemen fark ettim. Korkuyorlardý. Her þeyden ve her þeyden korktuklarý için de benden korkuyorlardý. Yoksa bir padiþah, tahtýnd dirilmiþ de olsa, örtüsüz ot yataklarda yatmak için memleketin bir ucundan öbür ucuna gönd di. Ancak büyük bir korku, insaný bu kadar saygýsýz yapabilirdi! Bize ilk gece yemek olarak Allah eksikliðini göstermesin bir kuru pilavla biraz yoðurt çýk rdýlar. Selanik Valisi þahsým için bir tabla yemek göndermiþti, geri çevirdim. Çatal kaþýk, bardak olmadýð büyükler ellerile yiyebildiklerini yediler ve yattýlar. Ben, eski püskü iki koltuðu birbiri e yaklaþtýrarak uykuya çekildim. Kapýlar üstümüzden kilitlendi. Yalnýz benim odamda küçük b rdu. Mithat ve Mahmut Paþalarý (39) Taife gönderdiðim zaman, oradaki ihtiyaçlarýnýn neler leceðini düþünüp icabýný yapmak için tehalük (heyecan) gösterdiðimi hazin, hazin hatýrlad diren Askerler de benim kanýmý taþýyorlardý. Hiç vakitleri olsa, akýllarý baþlarýnda olsa cýmasalar bile, masum çoluk çocuða böyle davranýrlar mýydý?.. Muhafýzýmýz Fethi Bey Söz Anlar Bir Zabitti.. Perde yoktu ama pencereler, pancurlar sýmsýký kapalýydý. Çocuklarýn hava ve güneþ görebilm ncurlarýn aralanmasýna ancak aylar sonra izin alabildik... Bizi muhafazaya memur müfrezenin kumandaný Fethi Bey (Fethi Okyar) söz anlar, aklý baþýnda ir subaydý. Benimle ve çocuklarýmla münasebeti daima gereken nezaket içinde olmuþtur. Zaman zaman hepimizin ihtiyaçlarýný soruyor, elinden gelenleri hemen yapýyor, gelmeyenleri de Ýstanbul'a yazýyordu. Fakat emrine verilmiþ bazý subay ve erler vardý ki, bunlarýn sebebsi düþmanlýklarýný anlamak mümkün deðildi. Tehdidkâr (ürkütücü) tavýrlarla bahçede gezinirle gazap dolu bakýþlarla bakarlardý. Oðlum Abdürrahim Efendi, Kumandan Fethi Bey'in mü-saadesile ara sýra bahçeye, çýkar, bu sub arla ahbablýk (39) Taif'te boðularak öldürülen Sadrâzam Mithat Paþa ve Da-mad Mahmut Paþa. ederdi. Ýçlerinde çok iyileri olduðu gibi, bize düþman olanlarý da bulunduðu için, oðlumun yarak köþke döndüðünü görürdüm. Tahkik ederek öðrenirdim ki, ekmeðimle büyümüþ, açtýðým me isteyenlerin tesirinde kalarak bana düþman olmuþ bu subaylar, bana sövüp sayabiliyorlardý. Ellerine fýrsat geçse, va-, zifeleri bizi korumak olan bu subaylarýn hepimizi öldürebilece lerini anladým. Birden Bir Silâh Patladý.. Selânik'e geliþimizin üstünden bir yýl kadar geçmiþti. Bir gün, balkonda ayakta duruyordum. en bir silâh patladý ve kurþun baþýmýn üstündeki duvara çarpýp balkonun altýndaki çakýllar ki taflanlarýn arkasýnda bir subay vardý, saklanmýþtý. Baðýrdým : Kimisin, çýk dýþarý!.. Önce taflanlar kýmýldadý, sonra bir subay yavaþ yavaþ ayaða kalktý. Topçu Yüzbaþýsý Salim a in de hâlâ tabancasý vardý." Bana tekrar ateþ edebilirdi. Önce, balkondan çekilmeyi düþündü r bu raddeye gelmiþse, kader-i ilâhiden kaçýlamayacaðýný düþündüm. Subay da o sýrada taban ymuþtu. Tekrar kendisine : Ne istiyorsun?... diye sordum. Cevap vermedi. Aðýr aðýr bahçenin sonlarýna doðru uzaklaþtý. Uzaklaþýrken bil bakmaya devam ediyordu. Bu sýrada silâh sesine öteki muhafýzlar ve ailem yetiþti. Köþkü f doldurdu. Musahibim Selim Aða ile oðlum Abid ve Kahvecibaþým Ali Efendi o sýra bahçede gez yorlarmýþ. Onlar da silâh sesi üzerine balkonun altýna geldiler. Ali Efendi'ye : Kurþun iþte surda duruyor. Alýp bana getir!.. Dedim. Zavallý Ali Efendi o kadar korkmuþ, ürkmüþtü ki, hayatýnda ilk ve son defa emrimi ye e getiremedi. Her tarafý titriyordu. Sapsarý kesilmiþti. Güçlükle duyulabilen bir sesle : Af ediniz bu naçiz (deðersiz) kulunuzu sultaným, ya-pamýyacaðým.. Demek kurþunu gösterdiðim yerden alýrsa, kendisini öldüreceklerini sanýyordu. Can korkusun demek olduðunu bilirim, kendisine kýrýlmadým! Hemen Kumandaný Arattým. O sýra, Muhafýz Kumandaný Fethi Bey, gitmiþ, onun yerine Kolaðasý Rasim Bey adýnda bir zab lmiþti. Hemen Kumandaný arattým. Köþkte deðildi. Haber verdiler, koþtu geldi. Kendisine : Yüzbaþý Salim bizi vurmak istedi. Silâhile ateþ etti. Ýþte kurþunun duvarda açtýðý delik, uyor. Bu ne iþtir?.. Bana o kurþunu düþtüðü yerden alýp getiriniz, hatýra olarak saklamak i m. - dedim. Rasim Bey, sert bir askerdi ama, terbiyeli idi. Benden özürler diledi. Sali mi hemen uzaklaþtýracaðýný ve Divan-ý Harbe vereceðini söyledi. Beni yatýþtýrýcý bazý sözl di, çakýllarýn arasýndaki kurþunu alýp cebine koydu ve bana getirmedi. Kendisinden bunu tek r istediðim zaman, kurþunun bir delil olduðunu, bu sebeble teslim edemeyeceðini, baðýþlanma tedi. Sustum, olay böylece kapanmýþ oldu.. Belki þahsî kusurumdur. Belki yiðit yaratýlmamýþým; fakat yalnýz "öldürmek" kadar, "öldürü rým! Ne bir cana dokunabilirim, ne canýma dokunulmasýna razý olabilirim. Hayatta tek ist ediðim þey rahat döþeðimde ölmektir. Öyle olduðu halde, birçok defalar ölümle yüzyüze geldim. Ermeni Komitacýlar üstüme bomba ile saldýrdýklarý zaman, Caminin önü mahþere dönmüþ bacak uçuyordu. Tuhaftýr, korkmadým. Arabaya atlayýp atlarý sürerek Saray'a tek baþýma gi andaki bütün gailem, ölenler ve yaralananlardý. Yüzbaþý Salim'in kurþunu da bir arþýn tepe deldiði zaman, katiyyen korkmamýþ-tým, telaþa kapýlmamýþtým. Ama, yine söylüyorum, öldürül fret ettim ve korktum. Ama o saat çatýp gelince, hiçbir þey duymuyorum. "Ölüm Vuslattýr." Bunlarý yazmaktan maksadým, hayatým ve ailemin hayatý, Meþrutiyet Devleti'nîn ve Ordu'nun aleti altýnda olduðu halde, öldürülmek tehditlerinden ve teþebbüslerinden uzak yaþamadýðým r. Þahsî servetimi Ordu'ya baðýþlamamý ýsrarla istedikleri günlerde de aylarca, "çoluk çoc te öldürüleceðim" tehdidi altýnda yaþadým. Sinni kemale (olgunluk yaþýna) ermiþ bir insan dýr (Allaha kavuþmak) fakat, nedense öldürülmek benim için hayat boyunca bir nefret ve kor kaynaðý olmuþtur. Beni baský altýnda tutanlar, her halde bu hissimi keþf etmiþlerdi. Alâtini Köþkünde geçen hayatýmýn güzel taraflarý da vardý. Çoluk çocuðumla baþbaþa yaþamak, man olmak veya olamadýðým için üzülmek, güzel þeylerdi. Kýzlarým mandolin çalarlar, þarký rký söylerken denizi seyr etmek ve koyu bir çay içmek benim için saadetin ta kendisiydi. Y terli âletim olmadýðý için ince marangozluk yapamýyorum diye üzüldüðüm günler bile hafýzam ylarýn ehemmiyeti, buudlarým (boyutlarýný) deðiþtirmiþti. Hükümdar iken, Yemen Ýsyanýný eh emin sorumlulu- ðundan uzaklaþtýktan sonra mesela, Muhafýz Kumandanýmýz Fethi Bey'in yerine baþka bir kuman gelmesi benim için ve hepimiz için "ehemmiyetli" oluverirdi. Bize okumak için kitap, gazete verilmezdi. Bu yüzden dünyada olup bitenlerden habersiz yaþýyordum. Benim gibi, bütün hükümranlýk yýllarýnda istihbarata büyük ehemmiyet vermiþ bi llesinde olup bitenlerden bile haberdar olamamasý cidden çok sýkýntýlý bir þeydir. Zamanla da alýþýr gibi oldum. Fakat oðlum veya musahibim bahçede gezerken subaylardan bir þey öðr , bu sözlerin hikmetini (gerçeðini) anlamak için tefsir üstüne tefsir (yorum) yapardým. Ýn ay kolay alýþtýðý þeylerden uzak-laþamýyor... Ýkindi ezaný okunuyor. Bugün de bu kadarla kalsýn. Hatýrýma gelen bazý þeylere, inþallah y ederim. Padiþahýn Þahsi Serveti Alýnýyor 5.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Benden sonra Yýldýz'ýn (Sarayý) hazinesinden baþka, eþyalarýnýn da yaðma edildiklerini iþi Biraderim Padiþahýn nasýl göz yumabilmiþ olduðunu hâlâ anlamýyorum. Çünkü bunlar Milletin saklayýp gözetmek de hükümet kadar Padiþahýn da vazifesiydi. Her neyse.. Selânik'e geldi , beraberimdeki birkaç parça mücevherle, Ýsviçre ve Berlin Bankalarýndaki nukût (para), es e tahvilattan baþka hiçbir servetim yoktu. Ýttihatçýlar, bu sefer de bu paraya göz diktile Bir sabah Muhafýz Kumandam Fethi Bey'in beni görmek istediðini söylediler, "buyursun" de dim. Geldi. Evza-u etvarý (davranýþý) hürmetkar, konuþmasý nazikti. Ýlk evvel hâl ve hatýrýmý sordu. Bir þeye ihtiyacým olup olmadýðým öðrenmek istedi. Bu meyanda izhar ettiði arzumu hemen yerine getireceðini vaad ettikten sonra, baþýný önüne eðerek bir müddet sust y söylemek istediðini, fakat nereden gireceðini düþündüðünü hemen anladým. Sözü bu kerre memleketin durumuna, Ordu'nun ihtiyaçlarýna, hazinenin memur aylýklarýný bil emeyecek hâle geldiðine getirdi. Hele Ordunun ihtiyaçlarýný sayýp dökerken, bir Erkân-ý Ha y) vukufu içinde dile getiriyordu. Sözünü þöyle baðladý : Ordu, yardýmlarýnýza muhtaçtýr. Benim gibi mahlul (düþürülmüþ) bir padiþah Orduya nasýl yardým edebilirdi! Çoluk çocuðumla köþke haps edilmiþtik. Gazete okumaya bile hakkýmýz yoktu. Devletin verdiði 1000 lira ile aþýyorduk. Bu, yaþamamýz için bile yetmiyordu. Teaccüple (hayretle) sordum : Nasýl yardým?.. Bankalardaki nukût ve tahvilatýnýzý Ordu'ya baðýþ lamak suretile.. "Çoluk-Çocuðum Ne Olacaktý!" Beni tahttan indirdikleri, Selânik'e gönderdikleri, köþkün pancurlarýný açmamýza bile izin leri zaman þa-þýrmamýþtým da, bankalardaki mevduat ve tahvilatýmý benden istedikleri zaman ten þaþýrmýþtýtaý. Çünkü bunlar, benim Þehzadeliðimde bile sahip olduðum servetin yarýsý de servetimi severek devlet ve millet iþlerinde kullanmýþ, bunu geri almayý hiçbir zaman düþ Þimdi, elimdeki son istinadgâhýmý da (dayanaðýmý) almak istiyorlar ve beni amansýz býrakm orlardý. Kendimi düþünmekten çoktan el çekmiþtim. Fa- kat çoluk çocuðum ne olacaktý?.. Geniþ bir aile babasý idim. Onlarýn hayatlarýný düþünmek v mdeki kýrpýntý kabilinden servet, onlarýn geleceklerini emniyet altýna almak þöyle dursun, ailelerini bile bertaraf edemezdi. Bunlarý hiddete kapýlmadan yavaþ yavaþ, Fethi Bey'e nlattým. Sonra dedim ki : Biraderim Sultan Reþat Hazretleri benim hâlimi bilir. Devletimden esirgenecek bir kuruþum bile yoktur. Bunlarýn hepsini Orduya versem, bir bölüðün bile ihtiyaçlarýný ancak karþýlamýþ olurum. Devleti Osmaniye benim üç beþ kuru þumla ayakta kalamaz! Fethi Bey, baþýný önüne eðmiþ, beni dinliyordu. Hiçbir .þey söylemedi. Sonra kendisine sord Biraderimin emri midir?... Ordu ye Hükümetin sizden ricasýdýr efendim, dedi. Peki, çoluk çocuðum ne olacak?.. Zatý Devletinizin ve evlâdü ayalinizin hayat ve maiþet leri, Devlet ve Ordunun kefaletleri altýndadýr. Cevap verirken, "Devlet"i, "Ordu"dan ayýrdýðýna dikkat ettim. Ordu, devlet içinde devletmiþ gibi konuþuyordu! Bundan çýkan manâ : Bugün Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Devlet olduðu, Meclis-i Mebusanýn sivil kuvvetini, ORDU'nun da askerî kuvvetini temsil ettiðiydi.. D emek "Hanedan" süsten ibaret kalmýþtý. Dehþete gark oldum.. Bu, Osmanlý tarihinde ilk def ayr-i mesul" (sorumsuz) bir heyetin, Devlet'i toptan ele geçirdiðini gösteriyordu. "Gayr-i Mes'ul Bir Heyet Devleti Toptan Ele Geçirmiþti." Sükûnetimi muhafaza ederek sordum : Devlet adýna kim, Ordu adýna kim bana bu teminatý ver cek?.. Fethi Bey, sözün nereye vardýðýný hemen fark etti. Telaþla toparlanarak : Malum-u devletiniz, Ýstanbul'dan ayrýlýrken hayatýný zý Ordu tekeffül etmiþti. Bu sebeble böyle konuþtum. Elbet, Devletin teminatý altýnda bulunacaksýnýz.. Ben vahameti görmüþtüm. Ortada Devlet yoktu. Böylece, benden sonra olup bitenleri de bu ko uþmadan öðrenmiþ oluyordum. Bütün dikkatimi toplayarak sordum : Ordu adýna kim, Devlet adýna kim sizi bu hususu teb liðe memur etti?.. Fethi Bey'in iyice caný sýkýlmýþtý. Konuþtukça bazý þeyleri aðzýndan kaçýrmakta olduðunu f beklemediðim bir sertlik içinde kýsaca cevap verdi : Bunlarý açýklamaya mezun deðilim. Vazifem size bir tebliðde bulunmak ve fikrinizi öðrenmektir. Cevabýnýz ne ise, bunlarý baðlý bulunduðum makama yazacaðým!.. Öðreneceklerimi zaten öðrenmiþtim. Devlet kalmadýktan sonra, Devlet adýna konuþanlarýn isi menin hiçbir faidesi yoktu. Son derece mülayim davranarak konuþtum : Ha Kendi Evlatlarým, Ha Millet, Farký Yoktur.. Evlâdým! Biz geldik, iþte gidiyoruz. Dünya malýnda gözümüz kalmamýþtýr. Allah'a þükür, hi dir. Benim üç buçuk kuruþum, ha sulbümden (benden) hasýl olmuþ evlatlarýma, ha ecdadýmdan t tiðim evlatlarýma kalmýþ, bunun hiçbir farký yoktur. Benim evlatlarým da Devletin evlatla unuz, evlenme çaðýna gelmiþ yetiþmiþ kýzlarým var. Okumak çaðýna eriþmiþ oðullarým var. Bu larýdýr, iyi yetiþmelerinden ben deðil, devlet istifade edecektir. Padiþahlýðým sýrasýnda bunlarýn durumunu düþünmüþ, kýzlarýma birer damat aramýþtým. Sözlüdürler. Benim, n ve Hükümet ye Ordudan talebim þudur ki, bu kýzlarýmýn evvela buradan çýkmalarýna, sonra d melerine izin versinler. Oðullarýmýn da tahsil ve terbiyeleri temin olunsun... Bundan öte si kolaydýr. Söylediklerimi lütfen baðlý bulunduðun makama yaz. Benim bu dileðimle alâkada ar ve tez vakitte bana sevindirici bir haber getir.. Fethi Bey tereddüt içinde sordu : Banka mevduat ve tahvilâtýnýzý Orduya teberru etti ðinizi yazabilir miyim?.. O kolay þeydir. Önce bu ricalarýmý lütfen yazýnýz. Çýkarken memnun deðildi. Benden istediði cevabý alamamýþtý. Ben ise hiç memnun deðildim. H in içine düþtüðü çukuru görüyor, hem çoluk çocuðumun nafakasýna göz dikildiðini öðreniyordu Çocuklarýmýn Ýstikbalini Düþünüyorum. Bir hakikattir ki, Selânik'e geldiðim ilk gündenberi, çocuklarýmýn ve bilhassa kýzlarýmýn , beni baba olarak çok meþgul etmiþtir. Kýzlarým sözlü idiler. Abdürrahim Efendi, tahsil ç Kýzlarýmý bir an önce evlendirmek, bu suretle benimle mahpus hayatý yaþamalarýndan kurtarm istiyordum. Gerçi onlar, benimle beraber olmaktan memnun görünüyorlar, çektikleri acýlarý b duyurmamaya çalýþýyorlardý ama, ben nasýl bir sýkýntý içinde olduklarýný yakinen biliyor ethi Bey'e söylediklerim bir hakikatin ifadesiydi. Hükümetle veya Saray'la muhabere etmem mümkün deðildi. Ancak muhafýzým Fethi Bey vasýtasil rdu ile irtibat kurabiliyordum. Böylece bir mektup yazdým. Bu mektubumda, tahsil çaðým geçi mekte olan Abdürrahim efendinin Ýstanbul'da bir mektebe yerleþtirilmesini, kýzlarýmýn, sözlüsü olan Ahmet Eyyup Fuat, Sait Paþazade Fuat ve Ahmet Nami bey'lerin birer hafta ara ile Se-lanik'e gel melerine izin verilmesini ve Muhafýz Kumandaný Fethi Beyin dairesinde bir imam tarafýnd an evlendirilerek köþkten ayrýlmalarýna müsaade edilmesini istedim. Bu mektubumun karþýlýðýný bekledim günlerden birinde Fethi Bey geldi: Ferik Hadi Paþa Hazretlerinden bir telgraf aldým, dedi. Hükümet, Yabancý bankalardaki nükût ve Eshamini- zin (Hisse senetleri) Selânik'e celbine karar vermiþ ve bu vazifeyi Maliye Vekili Cevit Beye tevdi etmiþtir. Bu hu susta tanzim edilmiþ bir Vekâletname var, imza buyurma nýzý rica için tasdi, ettim! Benden Korkacak Kadar Zayýftýlar!" Etvar-ý evzaý ile (Durumu, tutumu) yine nazik, fakat bu kere "asker" di. Rasta (saðlam ) olmaktan çok, müte-hakkim görünüyordu. Vaziyetin nezaketini hemen kavradým. Elimdeki ser büyük deðildi. Öyleyse, bunu ordu için kullanmaktan -çok, beni istinatgâhsýz (dayanaksýz) stiyorlardý. Öyle ise, bu servetle bir iþe teþebbüs edeceðimden korkuyorlardý. Yine öyle i idarý ellerinde tutanlar, benden korkacak kadar zayýftýlar! Benim, Ordu'dan bazý ricalarým olmuþtu Fethi Bey?... Hükümet ve Ordu, arzularýnýzý yerine getirmeðe ha zýrdýr! Zatý Devletleriniz Vekaletnameyi imza buyurunuz, gerisini bendeniz temin ederim!. Ýþi olup bittiye getirmek niyetindeydiler. Sükûnetle cevap verdim : Sinni âhire (Son yýllara) vasýl olmuþum. Bu para be nim için deðildir. Söylediðim gibi çoluk çocuðumun sefalete duçar olmamasý içindir. Buna þahsen karar vermek hakkýný kendimde bulmuyorum. Görüþeyim, size haber veririm. Çekilmesi gerekirken, tereddüt etti ve tekrar konuþtu: Ne zaman cevap verebilirsiniz acaba?.. Çünkü Ordu benden acele neticeyi bekliyor. Müsaade buyurursanýz, tan zim edilmiþ vekaletnamenin suretini de takdim edeyim. Cebinden bir zarf çýkardý ve yemek masasýnýn üstüne býraktý. Ayakta söyleyeceklerimi bekliy Herhalde uzun sürmez!. dedim. Askerce bir selam verip odadan çýktý. "Getirdikleri Hürriyet - Müsavat - Adalet Ýþte Buydu!.." Hemen Vekaletnameyi tetkik ettim. Bu Vekâletname Maliye Vekili Cavit Bey'e, gerek D oyçe Bank, gerek Kredi Li-yone ve varsa, diðer ecnebi bankalardaki bütün týükût ve tevdiatý enim malik bulunduðum hukuku aynen devr ediyordu. Eþhas-ý bilâda (vatandaþlara) MEÞRUTÝYET' tanýdýðý haklarý acý acý gülümseyerek hatýrladým. Bir de bana "Müstebit" diyorlardý. Ben hiç bir kimsenin bir çöpüne bile dokunmayý aklýmdan geçir-memiþtim. Onlar, bir sabýk Padiþa i üç beþ kuruþu almak için Hükümet kararý alýyorlar ve bunun adýna Meþrutî idare diyorlard RÝYET, MÜSAVAT, ADALET buydu! Vaziyet hem ciddi, hem vahîmdi. Tasarruf, DEVLET adýna yapýlýyor, Vazýülyedlik hakký (El ko ) Ordu'ya býrakýlýyordu. Böyle bir hareket, yalnýz Tarih-i Osmanî içinde deðil belki tarih Dünya tarihi) içinde dahi görülmemiþti! Bana baþ vurmadan bu varlýðýn elde edilmesi için bankalar ve bankalarýn baðlý bulunduklarý r nezdinde bazý teþebbüslerde bulunmuþ olacaklarý hatýrýma geldi. Demek bu yoldan bir neti amayýnca, vekâlet yolunu ihtiyar etmek gerekmiþti. Bu günler, hayatýmýn en elîm (acýlý) günleriydi. Yalnýz ben deðil, evlad-u ayalim de (çoluk yik ediliyordu. Muhafýz zabitler (subaylar, eðer istedikleri parayý Ordu emrine vermezs em, köþkün Osmanlý donanmasile topa tutulacaðýný, hepimizin yok olacaðýný söylemekten perva Gerçi Vekâletname, bu servetin bana teslim edilmesi üzre Cavit beye selâhiyet veriyordu. Fakat, benim gibi eli kolu baðlanmýþ, bir köþke hapsedilmiþ kimsenin bu parayý muhafaza ed leceði, kimseyi inandýrmazdý. Çoluk-Çocuk Aðlaþýyorlardý. Bir aile divaný kurarak vaziyeti kendilerine izah ettim. Bu paranýn bana deðil, kendil erine ait olduðunu ve kararýn da benim tarafýmdan deðil, kendileri tarafýndan verilmesi ik tiza ettiðini anlattým. Çoluk - çocuk aðlaþýyorlardý. Hepimizi Öldürülmek korkusu sarmýþtý kleri paranýn verilmesinin daha münasip olacaðýný beyân ettiler. Hiç bir þey söylemeden o . Üstüme çullanýlarak benden istenen servet, herkesin marufudur (bildiði) gerçi, fakat þahid- l olan Tarih huzurunda tadat (saymak) edeyim; bunlar, Þehzadeliðim sýrasýnda sahip olduðu ervetin yarýsýnýn çok dûnundaydý (altýnda). Cülus bahþiþini kesemden verdiðim gibi, devlet sýnda (sýkýntýsýnda) kesemden sarf ettim ve bunlarý geri almak aklýmdan bile geçmedi. Bugü " diye sýkboðaz ettikleri þeyler de, yine Devleti Osmani'nin tealisi (ilerlemesi) için s arf edilmiþ paralarýn, birtakým hisse senetlerinden ibaretti. Selanik Limaný'nýn yapýlmasý isse senetleri çýkarýlmýþtý, yardým maksadile bunlardan bir kýsmýný, þahsi servetimle satý endüfer yolunun ilerlemesi için sermayeye ihtiyaç vardý; bu maksatla da tahvilât çýkarýlmý n da mubayaa ederek memleketime hizmet ettim. Çoluk çocuðumun, Avrupa'da ik- mali tahsil etmeleri maksadile Kredi Liyone bankasýna elli bin lira yatýrmýþtým. Avrupa'ya gittiklerinde bu paradan istifade edeceklerdi.Ýþte bugün servet diye benden istenen bu ydu!. Memleketimden esirgeyeceðim hiç bir þeyim yoktur. Severek bu son üç beþ kuruþumu da verebi m. Fakat Hayatýmýz bile emniyet altýnda deðildi. Bizi korumakla vazifeli olanlar, bizi ölü , topa tutmakla tehdid ediyorlardý! Kendi hayatýmdan geçtim, fakat çoluk-çocuðumun hayatý acaktý?.. Teminatý, Millet Meclisi Vermeliydi... Saraydan ayrýlýrken, Ordu, benim ve benimle birlikte olanlarýn hayatlarýný þeref sözü ile g i etmiþlerdi. Fakat çok geçmeden bu garantiyi verenler, bizi topa tutacaklarýný söyleyebi erine göre, teminâtýn kifayetsiz olduðu anlaþýlmýþtý. Mademki Meþrutî bir idare vardý; bu afýndan verilmesinden daha doðru ne olabilirdi?' Bu sebeble bazý þartlar tesbit ettim. Evvela, kýzlarýmýn evlenmeleri ve oðullarýmýn tahsili temin olunacaktý, Saniyen, ikamet et olduðum Alâtini köþkü namýma satýn alýnacak ve tamiratý lâzimesi yapýlacaktý. Salisen, Ev ve maiþetleri temin olunacaktý. Rabian, bendegânýmýn (yakýnlarý) hürriyeti þah-siyeleri iad caktý. (40) Hâmisen, Eyyamý mahdudemi (sayýlý günlerimi) kimseye muhtaç olmadan geçireceðim blâð (para) tahsis olunacak ve hayat emniyetim kefalet altýna alýnacaktý. (40) Abdülhamid ile birlikte Selânik'e gitmiþ olanlar da þahsî hürriyetlerini kullanamamakt , köþkten dýþarý çýkamamakta, aile ve yakýnlarý ile görüþememekteydiler. Bu yoldaki baþvurm r edilmemekteydi. Bunlarý Fethi beye bildirdim. Üstünden bâr-ý azîm (büyük aðýrlýk) kalkmýþcasýna ferahladý, edi. Kendisine, bu teminatýn Meclis-i mebu-san tarafýndan verilmesini istediðimi de ilâv e ettim ve kendisine bir arzuhal (dilekçe) uzattým. Bu : (Devlet ve Millet ve Mebusan ve Askere hitaben arz-ý halimdir) ibaresile baþlayan bir dilekçe idi. Bu dilekçemin, Meb usan meclisinde okunmasýný ve istediklerimin sarih olarak tekeffül edildiðinin bana yazý i e bildirilmesini istiyor, sonra da servetimi sön kuruþuna kadar Ordu'ya hediye etmey e hazýr olduðumu anlatýyordu. Fethi bey, dilekçeyi aldý gitti. Ben merakla neticeyi bekliyordum. Bir gün Fethi bey he men beni görmek istediðini bildirdi. "Buyursun" dedim. Odaya girdiði zaman, yüzünün asýk ve rarmýþ olduðu gözümden kaçmadý. Demek iyi haberler getirmiyor. Bir Hacâlet Belgesi Mahmut Þevket Paþa Hazretlerinden bir þifre aldým. Takdim ediyorum. dedi ve çözülmüþ bir þifreyi bana uzattý. Hayretlere gark olarak okuduðum þifre aynen þudur Rabbime þekvam (þikayetlerim) baki, tarih-i âdile tevdi ediyorum. Þifre : Harbiye Dairesi 6011 Üçüncü Ordu Kumandanlýðýna C. 24 Haziran sene 325. (Sadeleþtirilmiþtir.) "Geçenlerde Hakan-ý Sabýk'ýn verdiði cevapta mevcut var-lýðmý Ýkinci ve Üçüncü ordularýn no verdiði ve Alâtini köþkünün namýna Batýn alýnmasile ölümünde yine hükümete býrakýlmasýna r e namusuna sýðýndýðý bildiriliyordu. Þimdi, baþka þartlar döþenerek kaytarýlýyor; Hakaný m smanlý Ordusu teminattýr. Bu teminat varken, Büyük teþrii kuvvetlerden (Yaþama gücü) ibaret Ayan Meclisi ve Mebusan meclisinden teminat isteniyor ve kendi" lerinin bugün de Osmanlý ordusunun muhafazasý altýnda bulunduklarý hatýrlanmýyor. Osmanlý Ordusu hayatlarýna teminât iken baþka garantiler istemesinin, Ordunun þeref ve nam suna dokunacaðý _ve her yýl deðiþmekte olan Ayan ve Mebusan Baþkanlarý tarafýndan bu yolda cek bir teahhüt yazýsýnýn, hakiki bir kýymet ve ehemmiyeti olmayacaðý unutuluyor. Bu hâlin, subaylarýnca duyulmasý takdirinde yaratacaðý kötü tesirlerin dereceleri iyice düþünülmeli Burasý da böylece bilinmelidir ki kendilerinin vefatý halinde, Bankalar mevduatýnýn hüküme e edilmesi kendiliðinden doðacaktýr. Bu telgrafýn kendilerine ulaþtýrýlmasile birlikte, Mü tekrar müracaat buyurunuz; Almanya'dan getirtilen banka memurlarý daha uzun bir zaman bekleyemeyeceklerinden, evvelce bildirildiði gibi, memurlarý huzuruna kabul ile kend ilerine verilecek hesapna-meyi (bilanço) imza edip etmeyeceklerini kesin olarak öðrenin iz; namuslu insanlarýn öðütlerine kulak asmayarak þu felaketli hale düþmelerine sebep olan ddütlü mizaçlarým býrakýp, erkekçe davranmalarým halisane arz eyleyiniz, Cevabýnýzý bekliy . 25. Haziran. Sene 325. Hareket Ordusu Kumandaný Birinci Ferik Mahmut Þevket* Demek Devlet Yoktu Bana: "Ya paraný, ya canýný" deniyordu ve bu þifre telgrafýn altýnda da Osmanlý Devletinin inci Ferik mertebesine yükselttiði "Hareket Ordusu" kumandanýnýn im/asý vardý: Mahmut Þevk ! Yýkýlmýþtým. Beni, öldürmekle tehdid ettikleri için deðil, bir ordu kumandanýnýn kendisini usan ve Ayandan da üstün gördüðü ve bunu böyle görmeyenlere þaþacak kadar ileri 'gidebildi k Devlet yoktu! Saray da, Hükümet de, Mebusan ve Ayan meclisleri de yoktu... Hatta ve hatta Ordu da yoktu!.. Sadece ikinci ve üçüncü ordular var ve bunlarýn baðlý olduðu Hareke su vardý. Onun kumandaný bana: "Öldüðün zaman bu para nasýlsa elimize geçecek, bizi buna z gönül rýzanla ver de elimizi kana bulamayalým" diyor, diyebiliyordu! Fethi beye baktým. Yüzü sapsarý, baþýný yere devirdi. Getir Vekâletnameyi, imzalayacaðým!., dedim. Hiç bir boz sarf etmeden kâðýdý önüme koydu, imzaladým. Büküp cebine koyarken birden ayakl Bu türlü hizmetleri yapacak týynette insan olmadýðýma inanýnýz Hakaným. Aðlýyordu. Tutup ayaða kaldýrdým. Sýrtýný sývazladým. Gözlerinde yaþlarla çekilip gitti. Allah bana bu günleri göstereceðine, keþke canýmý alsaydý! Seccadeyi serdim, namaza durdum rimden sel gibi yaþ gidiyordu. Ta be sabah baþýmý secdeden kaldýrmadým: "Yarabbi, sen devl mi eþkýyanýn þerrinden koru!.. Yarabbi, senden baþka mesnedimiz kalmamýþtýr!.. Yarabbi, ban felâket gösterme!.. Dini mübin-i islâmý küffar elinde kahrolmaktan yalnýz sen kurtarabilir !.." Yazýk ki Yüce Rabb'im duamý kabul etmedi, bana nice, nice felaketleri daha seyrettirdi. "Ne günahým vardý acaba, ne günahýmýz vardý," diye düþün Servet, Orduya Teslim Ediliyor. 7.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Olup bitenlerin gerisini yazmaya hiç hevesim yok... Fakat madem baþladým, anlatayým. Erte si günü Fethi Bey beni ziyarete geldi, meðer ziyaretinin sebebi veda imiþ... Anlaþýlan im makla vazifesini yerine getirmiþti ki, yerine Kolaðasý Rasim Celaleddin adýnda biri tayin edilmiþti. Daha önce de söylemiþtim, týpký çocuklarým gibi, benim gözümde de ehemmiyetli ahiyetlerini deðiþtirmiþlerdi. Muhafýz Kumandanlarýnýn birinin gitmesi, ötekinin gelmesi h zi birden ilgilendirdi. Acaba daha sert bir rejime mi tâbi tutulacaktýk?.. Çünkü gelen kum andan, sert çehreli bir askerdi. Fakat ben, bir þey istemeðe hakkýmýz olmadýðým, verilenle yetinmeðe mecbur olduðumuzu anla Fethi beyin gitmesi, Rasim beyin gelmesi mühim deðildi. Taksiratýmýz ne ise, onu çekecekt ik. Ýþte bu yeni kumandan Rasim bey, bir gün odama geldi ve yarýn, banka memurlarýnýn, nük m ve tahvilâtlarý bana teslim edeceklerini haber -verdi. Demek bankalar, imzaladýðým Vekâle nameyi muteber (geçerli) saymamýþlar ve tevdiatýmý bana teslim etmeyi þart koþmuþlardý. Bun im için farklý bir tarafý yoktu. Bu iþe beni sokmasalar, daha memnun olurdum. Çünkü bu gai ailem periþan olmuþtu. Abdürrahim Efendi oðlum, sinir nöbetleri geçiriyordu. Üstelik sarýl u. Kýzlarýmýn durmadan burnu kanýyordu. Refikam yataða düþ- muþtu. Banka memurlarýnýn gelmesi demek onlarýn bir kere daha heyecanlanmasý demekti. Banka Memurlarý: "Ekselanslarý Ýle Baþbaþa Kalmalýyýz," Dediler. O sabah; muhafýz subaylarý sivil elbiseler giydiler. Bütün gece yatak odalarýnýn önündeki olaþýp durmuþlar, aðýr sözler söylemiþler, hepimizi tehdid etmiþlerdi. Gözümüzü kýrpmadan namazýndan sonra oðlum Abdürrahim Efendi'yi çaðýrdým. Yatýþtýrýcý bir sesle, kendisine ai du'ya hibe edeceðimizi, benden sonra ailenin en büyüðü olduðu için yanýmda bulunmasýný sö de baðýþlanmasýný istedi. Subaylarý görmekten korkar olmuþtu. Bunun üzerine 5 yaþýndaki A anýma aldým ve yemek salonunda banka memurlarýný karþýladým. Banka memurlarý ile birlikte Alman Konsolosu da gelmiþti. Üçüncü Ordu Kumandaný Hadi Paþa Riza Paþa ve muhafýz kumandaný Kolaðasý Rasim bey, arkasýnda yürüyorlardý. Kendilerini bi yemek salonunda karþýladým, içeriye Doyçe Bank mühürü ile mühürlü on dört çanta getirildi irden dönüp paþalara: Ekselanslarý ile yalnýz görüþmek mecburiyetindeyiz. Bu sebeble bizi baþbaþa býrakmanýzý r dediler. Konsolos da ayný sözleri tekrarladý. Hadi ve Ali Riza paþalar birbirlerine baktýlar, sonra ikisi birden Rasim beye döndü. Vazifelerinin o esnada hazýr bulunmak olduðunu anlamýþtým. edecek oldum; Konsolos büyük bir saygý içinde, bunun bir usul meselesi olduðunu kafi bir ille anlattý. Paþalar çekildiler. Ben de bizi, merdiven baþýndan seyr eden çocuklara elimle iþaret ederek odalarýna girmelerini saðladým. Kendisini, Doyçe Bankýn 2. ci direktörü olarak tanýtan bir memur, vekâletname icabý getirdikleri çantalarý açacaklarýný ve içindekileri birer birer s im edeceklerini söyledi. Ancak, buna baþlamadan önce, içinde bulunduðum þartlar sebebile, evduatýmý isteyip istemediðimi bana açýkça sordu ve þunu ilâve etti: "Rýzanýz yoksa, bize þ ceðiniz emirleri harfiyen yerine getireceðiz." Hemen Çantalar Açýldý. Serbest irademle mevduatýmý bankalarýndan çektiðimi, kendisine cevaben bildirdim. Sonra ya nýmda oturan küçük oðluma dönüp sordum: Öyle deðil mi, Âbid efendi? Zavallý masum gözlerimin içine bakýyordu. Baþýmý salladým, o da salladý. Sonra memurlara d ifenizi yapýnýz" dedim. Hemen çantalar açýldý, birer birer sayýldý, zabýtlar tutuldu. Bun Büyük bir hürmet, ama tuhaf bir üzüntü içinde, çýkýp gittiler. Sonradan, çocuklardan öðrendiðime göre, paþalar odadan çýkýnca, bahçedeki subaylar paþalar bizi nasýl yalnýz býraktýklarýný yüksek sesle ve ayýplar dille sormuþlar, paþalar þaþýrýp k a, baþta Hadi pasa, koþarak içeri girdi. Ben kendisine: Ýste bunlardýr, lütfen kaldýrsýnlar! dedim. Subaylar, bir yaðma heyecaný içinde çantalarý bir anda ortadan kaldýrdýlar. Biz de b e biraz ferahlýya-bildik. Kýzlarým evlendiler, benimle Selânik'e gelenlerden bazýlarý Ýstan 'a dönebildi, ben de huzur içinde þükran secdesine kapandým. Doyçe Banktaki varlýðýmýn kendi rýzam ve muvafakatim ile münhasýran ikinci ve üçüncü orduya azýmla bir mektup istendi, yazdým. Onlar da bana, isteklerimin yerine getirileceðini b ildiren mazbatalar imza- ladýlar. Ayrýca üçüncü ordu kumandanlýðýndan da bir teþekkür mektubu aldým. Bütün bunlarýn hiç bir deðer taþýmadýðým biliyordum, biliyorum. Fakat tarihtir, saklýyorum. bým ruzî mahþerde görülecektir! Hatýra Yazmak Yüzünden. 7.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Ben Saray'da yaþamaya ve pek dýþarý çýkmamaya alýþýk olduðum için, köþkte fazla sýkýlmýyord ikte gelen musahipler, kâtipler, þehzadelerim sýkýlýyorlar, köþkün bahçesine olsun çýkmayý lardý. Kumandandan kendileri için müsaade istedim. Nezaret altýnda hava alabiliyorlar, gü orlardý. Yalnýz bunlarýn içinde Ali Muhsin bey adlý kâtibim, bahçeye çýkacaðýna, herkesin k yanýma geliyor, eski günleri benimle konuþmaktan zevk alýyordu. Bir gün bana: Bu hatýralarýnýzý niçin yazmýyorsunuz, Sultaným? dedi. 33 yýllýk saltanatýmda öyle hadiseler geçmiþti ki, bunlarýn iç yüzünü yalnýz ben biliyordu remde bir kaç kiþi.. Ben yazmaz, onlar söylemezlerse, tarih bu hakikatleri nereden öðrenec kti? Bir gün Ali Muhsin beye: Ben söyleyeyim, sen yaz... dedim. Çok sevindi ve hemen kalemi kâðýdý alýp yaný baþýma diz çöktü. Hatýrýma gelenleri an yordu. Artýk, herkesin bahçeye çýktýðý zaatleri hemen birlikte geçiriyorduk. Zaman zaman ke ne, muhafýzlarýn bu yazýlardan kuþkulanacaklarýný ve iyi saklamasýný ten- bih ediyordum. O da merak etmememi söylüyor ve yaslan bilmediðim bir yerde saklýyordu. Ali Muhsin Bey, Hapis Ediliyor Derken Ramazan geldi. Yazýlara ara verdik. Bir müddet Ali Muhsin beyi göremedim. Yanýma g elmiyordu. Merak edip soruþturdum, çocuklar ramazan itikâfýna (41) girdiðini söylediler. A odalarýn birinde su ve ekmekle oruç tutuyor, dua ediyor, kimse ile görüþmüyormuþ.. Müsteri ve Ali Muhsin bey'i biraz daha takdir ettim. Bir gün oðlum Abdürrahim efendi, Ali Muhsin beye acýdýðýndan mý, yoksa boþ bir sýrasýna ge bilmiyorum, köþkün mahzeninde haps edildiðini söyleyiverdi. Þaþýrdým. Kendi halinde bir kâ edilmek gibi nasýl bir suçu olabilirdi?.. Subaylardan birini çaðýrýp sordum, "Hastadýr Haka dedi, doktor kendisini tedavi ediyor, mahzende deðil, bizim aramýzdadýr, merak buyurmayýn ." Meðer öðretmiþler de bana bu yolda malûmat vermiþ!.. Ramazan ilerliyordu. Ali Muhsin bey ha dan çýkmýyordu. Sordukça, saðlýðýnýn düzeldiðini, yakýnda iyileþeceðini söylüyorlardý. Nih yi çaðýrýp sordum. Önce, söylemek istemedi. Üsteledim. "Kendisine hatýralarýnýzý yazdýrýy pmak yasaktýr. Maiyyetinize bu yasaðý hatýrlatmýþ olmamýza raðmen Ali Muhsin bey bunu dinle e hatýralarýnýzý yazýp karyolasýnýn altýnda saklamýþ. Ele geçti. Durumu 3. ncü Orduya yazd rum," dedi. (41) Kendilerini Allah'a adayan Müslümanlar. Ramazandan üç ay önce baþlayarak üç aylýk veya n boyu sürdürerek bir aylýk itikâfa girerken, yâni o süre içinde kimse ile konuþmaz, su v mekle yaþarlar, yalnýz Allah'a dua ederler. "Demek Hatýralarý Ben Yazsam, Mahzene Beni Kapatacaklardý." Bu kerre þaþýrmak sýrasý bana -geldi. Hatýralarýmý yazmak suç ise, bunun, maiyyetime deðil mesi gerekirdi. Bu hatýralarý Ali Muhsin bey deðil de ben kaleme almýþ olsaydým ve ele geç , demek beni mahzene atacak ve haps edeceklerdi! Rasim Beye bunu söyledim. Özür diledi. Vazifesini yaptýðý için baðýþlanmasýný istedi. Ben Ali Muhsin beyin serbest býrakýlmasýný, aramýza dönmesini, üst makamlardan gelecek emir e göre hareket edilmesini )Rica ettim. Söz verdi. "Serbest býrakacaðým, fakat aranýza döne dedi. Razý oldum. Çocuklarýn bana haber verdiklerine göre, ertesi günü Ali Muhsin beyi serbest býrakmýþlar, f köþke dönmesine izin vermemiþler. Nereye götürüldüðünü, nerede yaþadýðýný bilmiyorum. Yalný ci ordulara teberru ettikten sonra kýzlarýmýn ve maiyye-timdeki bazý kimselerin Ýstanbul'a dönmelerine izin verdikleri zaman, tirene binenler .arasýnda, zavallý Ali Muhsin bey d e varmýþ!.. Tirende bile bizimkilerle görüþmesine müsaade etmemiþler. Anlýyorum ki, Ali Muhsin beye bazý teklifler yapýlmýþ ve bu namuslu adam tekliflerini kabu l etmediði için bizden uzaklaþtýrýlmýþtýr. Yoksa böyle bir þey olmasa, niçin Ýstan-bula dön le bile görüþtürmesinler?.. Þimdi Beylerbeyi sarayýnda bu hatýralarýmý musahibime yazdýrýrken acý acý düþünüyorum; aca bendesi de bir gün benim hatýralarýmý kaleme aldýðý için yakalanacak ve haps edilecek mi? bilir!.. Acaba beni bu kadar çenbere alanlar, hatýratýmdan ürkenler, her þeyi diledikleri ibi deðiþtirebileceklerine inanýyor- lar mý?.. Sultan Hamit, otuz üç yýl, dünyanýn gözü önünde yaþadý. Ne yaptýysa, ne ettiyse, s kendisine göre deðerlendirdi. Ben, yanlýþ anlaþýlacaðým için bunlarý yazmýyorum; tarihe diye yazýyorum. Ne ben, ne onlar tarihi deðiþtiremeyiz. Tarih hükmünü verecektir. Fakat on bu korkulan, kendilerini daha bugünden ele vermiþ oluyor. Rabbim insanlarý, kendi vicdanlarile cezalandýrmasýn!.. Bu, cezalarýn en büyüðüdür! ilâve :AIi Muhsin beyi benim hâtýralarýmý yazdý diye hapsettiren kumandan, hâlâ benim muha anik'ten isteyerek yanýmda getirdim. Bana hürmetkar, fakat hizmet ettiklerine sa-dýktýr! Zamaný saltanatýmda tanýmýþ olsaydým, ben de kendisini zindancý yapmakta tereddüt etmezdim iþini zevk duyarak yapýyor! Bir gün bu hatýratý ele geçirirse, bu satýrlarýmdan acaba memnu yoksa mahzun mu olacaktýr? Sultan Reþat Selanik'e Geliyor. 8.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Bir gün odama Rasim bey girdi ve mûtadýn hilâfýna bana bir kaç gazete getirdi. Ne kadar þa m görmüyorum. Çünkü buraya geldiðim gündenberi de-faatla (bir çok defa) gazete verilmesini ki muhafýz kumandanýndan da rica etmiþtim. Her ikisi de birer bahane bulup vermemekte Ýsr ar ettiler. Hatta Rasim bey benim Ýsrarým üzerine : "Âl'i penahým, beni mazur görünüz! Bu gazeteler o mertebe aleyhinizde yazýyorlar ki, bunlara ben dahi tahammül edemiyorum . Kerem ediniz, sizi müteessir görmeðe gönlüm razý olamaz!" gibi sözlerle, gü- ya beni vikaye (korumak) ediyormuþ gibi davranarak maa-zeret dermeyân (ileri sürmek) e tti, ben kendisine gülerek: Aman Rasim bey, ben zamaný saltanatýmda bile nice yazýlar okudum ki, þenî küfürler dolu i ine de aldýrmadým. Eðer mahzâ (sadece) maazeteriniz buysa, hiç mühim deðil, beni, memleket ahvalinden mahrum etmeyin!" dedim. Fakat bütün bu konuþmalar hiç bir þeyi deðiþtirmemiþti. Þimdi Rasim Bey'in yanýma gazetele görünce, mühim Vak'alar olduðunu anladým. Bana gazeteleri verdikten sonra, Zatý Þahane'n iþah) bir seyahate çýkacaklarýný, Rumeliye müteveccih olan bu seyahat sýrasýnda Selânik'e klarýný söyledikten sonra, þahsi meraký imiþ gibi göstererek, bunu nasýl karþýladýðýmý sor u seyahatin memleket için hayýrlý olacaðýný umduðumu da söyledim. Gitti. Seyahat Günü Geldi Çattý Aradan bir kaç gün geçtikten sonra, Tahsin Paþa gel'dî. Bu Tahsin Paþa, alaydan yetiþmedir. navuttur. Kaypak bir yaradýlýþý vardý. Bu yüzden kendisini Halep'e sürmüþtüm. Bana kýrgýndý disine muhabbetim olmadýðýný saklayamam. Biraderim Hazretlerini kýskanacaðýmý sandýðý için seyahati pek þatafatlý bir dille anlattý. Ben de kendisine, Biraderim Hazretlerinin mu vaffakiyetlerini kendi muvaffakiyetim kadar arzuladýðýmý söyleyerek, hayýrlý olmasýný dile -geldiði gibi- þatafatlý tavýrlarla çýktý, gitti. Beni neye hazýrlamak istediklerini pek kavrayamadým. Biraderim, ülkenin hükümdarý idi, kend ülkesinde bir seyahate çýkýyordu. Selânik'e de uðrayacaktý. Memleketimde olup bitenlerin inden bir haber sýzdýrmadýklarý halde, bu haberi türlü vesilelerle ve türlü yollarla bana d ak istemelerini neye baðlayabilirdim? Ülkede maazallah bir muharebe olmuþ olsa, Padiþah elb ette geziye çýkmazdý. Olsa olsa, bir huzursuzluðu bastýrmak için olabilirdi. Rumeli üzerin r seyahat olduðuna göre, acaba yeni hoþnutsuzluklar mý belirmiþti?.. Bu mevzuda hiç bir hü ar amadan seyahat günü geldi çattý. Þehir ve liman donandý, bizim köþk de donandý. Bir sabah, Biraderim Zat-ý Þahane'yi getire anmanýn limana girmek üzere olduðunu haber verdiler. Dürbünle seyretmeðe baþladým. Muhafýz da donanmayý görebilmek için, balkona çýkmalarýna izin vermemi rica ettiler. Memnuniyetle ul ettim. Hep birlikte gözlemeðe baþladýk. Hakikaten güzel bir þenlikti. Donanma top atýþl ri selamlýyor, þehir top atýþlarile donanmaya cevap veriyordu. Nihayet þehrin biraz açýðýn ediler. Halit Ziya Bey Geliyor. Subaylar, görevleri baþýna döndü, ben oðlum Âbit efendi ile hâlâ balkondaydým. Ne kadar za emiyorum, Nuri aða, Padiþah-ý Âlempenah'ýn þehre çýkmadan önce, Baþkâtibi Halit Ziya Bey' lerini bana iblað" etmek istediðini ve 'kabul etmek isteyip istemediðimi sordu. Hadi Paþa hazretlerile birlikte muhafýzlar bölümünde emirlerimi bekliyormuþ! Hiç, bir Padiþahýn elçisi kabul olunmaz mý?.. "O nasýl söz" diye Nuri Aða'ya çýkýþtým. Zava irlerin bu yolda olduðunu" söylemekle iktifa etti. Biraderim hazretlerinin bu nezaket ine, Allahülâzim (Allahýn büyüklüðü) minnettar kaldým. "Þeref bahþederler, buyursunlar" d Nuri Aða çýktý, ben de arkasýndan dýþ kapýnýn önündeki (42) Halit Ziya Uþaklýgil. mermer merdivenlerin baþýna kadar yürüdüm. Çünkü gelen, her ne kadar Saray Baþkâtibi ise de evlet-i aliy-yenin padiþahý idi; Bizzat teþrif ediyor demekti. Muhafýz Kumandanlýðý dairesinden; önde Halit Ziya bey, arkasýnda Hadi Paþa ve Kumandan Rasi ey çýktýlar. Merdiven baþýnda beni bekler görünce, üçünün da þaþýrdýklarý belli oldu: Baþk tazimini yaptý. Paþa ve Kumandan askerce selamladýlar, içeri aldým. Baþkâtibi sað baþýma iðerlerine de oturmalarýný iþaret ettim. Baþkâtip Halit Ziya bey, Biraderimin selâmý þahane lað ederek söze baþladý. Zat-ý þahane'nin hatýrýmý sorduðunu, bu seyahatin Arnavut kullarý ký bastýrmak ve Rumeli ahâlisini yakýndan görmek için ihtiyar ettiðini söyledikten sonra, ikrimi almak istediðini de sözlerine ekledi. Ben de "taraf-ý þahanemden getirilen selamlara iltifatlara hususi suretde teþekkür ettim. Zat-ý Hazret-i Padiþahi'ye ihtiramat-ý fâikamýn (üstün saygýlarýmýn) ve samimi þükranlarý kendisinden rica ettim. Sonra kýsaca Rumeli'nin siyasi halini anlattýktan sonra, bugünl erde yapýlan seyahatin son derece faydalý olacaðýna kani bulunduðumu ve muvaffakiyetlerine duacý olduðumla sözlerimi baðladým. "Taraf-ý Þahaneye Arz Edersiniz," Dedim. Baþkâtip, Zat-ý Hazret-i Padiþahî'nin her hangi bir arzum olup olmadýðýný öðrenmek istedið tte söylenecek pek çok þey vardý. Ancak böyle bir fýrsattan yararlanarak bunlarý saymayý dýðým için, þükranlarýmý teyit (pekiþtirmek) ettim ve oðlum Âbit efendinin tahsiline baþlay anbul'da kendisine münasip bir mahal gösterilmesini, mesela bu iþ için Maslak köþkünün hat i söyledim. Üzerimde son derece iyi tesirler býrakan Baþkâtip Halit Ziya bey, Maslak köþkünün boþ olduð isi mümkün olabileceðini söylemez mi?.. Bana acaba kendi re'yinin Biraderim Hazretlerinin tensibinden üstün olduðunu mu anlatmak istiyordu?.. Mahluð (düþürülmüþ) bir padiþah da ol m hazretleri bu derece söz sahibi olmaktan çýkmýþ da olsa, bunu Âl-i Osman mensubu olarak k bul edemem! Ben baþkâtipten bir talepte bulunmadým. Kendisinden bir ihsan da kabul ede cek deðilim! Bu yüzden kýsaca: "Taraf-ý Þahaneye arz edersiniz" dedim. Halit Ziya beyin yüz ardý. Ne demek istediðimi anlamýþtý. Fakat Hadi Paþa ve Ra-sim bey son derece rahattýlar.. Abit efendiye ait içinde bir kaç parça mücevher ve as-ham bulunan çantanýn (43) bulunmasý y ndaki maruzatýmý da bitirdikten sonra, yine geldikleri gibi, kapýya kadar teþyið (uðurlama ederek birbirimizden ayrýldýk. Gerek bana verilen öç beþ gazeteden ve gerekse Rasim Bey'in, Tahsin Paþa'nýn, Baþkâtip Bey' kýrýk dökük bilgilerinden, ülkemi fena akibetlerin beklediðini anlamakta güçlük çekmedim. mekten gayri yapacak iþ kalmýyordu. Ben de onu yapmakla iktifa ettim. Balkan Savaþý Günleri... 10.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý Dün iyi deðildim. Sýrtýmda bir aðrý vardý. Nefes almama mani oluyordu. 76 yaþýndaydým. Bir a vâde (süre) C43) O günlerin þehremini Hazým Bey'in baþkanlýðýnda kurulan bir komisyon, Mâhienvâr kalfa beraberinde götürmek istediði ve içinde Abid efendiye ait mücevher ve esham bulunan bir ç anýn da olduðu iki sandýða el koymuþtu. doldu mu?" diye aklýmdan geçti. Eh dolmadýysa, dolmasýna da pek bir þey kalmýþ deðildir. Fa ugün kendimi iyi hissettim. Bir kaç söyleyecek sözüm daha var, onlarý da yazmýþ olalým. Balkan harbi faciasýný, biteceðine yakýn günlerde öðrenebildim. Biraderim Sultan Reþat Haz nin Selanik'e geliþleri günlerinde bir kaç gazete okumuþ, bir kaç paþa ile konuþup durumun olmadýðým görmüþtüm ama, ne olup ne bittiðini bilmiyordum. Yalnýz bir ara Selanik'te asker k ettim. Hatta bizim köþkün civarýnda çadýrlar bile kuruldu. Muhafýz subaylardan ve Asým B ir kaç kere sordum, "manevradýr" dediler. Fakat gördüklerim hiç manevraya benzemiyordu. Be nden bir þeyler saklad±-larým anlamýþtým ama, muharebenin kiminle kimin arasýnda olduðunu emiþtim. Hele dört Balkan Devletinin birleþip bize saldýracaklarýný iþitsem inanmazdým. Çün rbirlerine düþmanlýklarý, hepsinin bize düþmanlýklarýndan ziyade idi. Bir gün köþkün karþýsýndaki meydan, kýþla haline geldi. Muhafýzlarýn sayýsý artta ve çocukl alarý, bana da balkona çýkmamaklýðým tenbih edildi. Elimden hiç bir þey gelmediði için, g i rahmana kapanýp dua ediyordum. "Gece Hýzlý, Hýzlý Kapým Vuruldu." Gecelerden biri uyuyordum. Hýzlý hýzlý kapým vuruldu. Uyandým. Kapýnýn arkasýndan ikinci ha kalfanýn sesi geliyordu. Muhafýz Kumandaný Rasim bey hemen beni görmek istiyormuþ!.. Fesuphanallah... Gecenin bu saatinde Rasim beyin bana söyleyecek nesi olabilirdi? H emen kalkýp giyindim, biti-s.ik odaya geçip Rasim beyi kabul ettim. Mahzun ve periþan bir hali vardý. Hayýrdýr inþallah Rasim bey, ne var?., dedim. Üzüntü içinde konuþtu: Zat-ý Hümayununuzu rahatsýz ettim, beni mazur gö rünüz, dört düvelle harp halinde olduðumuzu söylemem ge rekiyor!.. Dört düvelle mi?.. Kim bunlar Rasim bey, hemen Al lah orduyu Hümayuna nusret, kuvvet versin, inþallah zafer bizimdir!.. Rasim bey baþým yere eðmiþ, aðlayacak gibi konuþuyordu: Yunanistan, (Bulgaristan, Karadað ve Sýrbistanla Hakaným..ve maalesef yenilmek üzereyiz!. Kahrolmaktan daha yaman bir söz bulmam gerekli, mahvoldum! Dört düvel birleþir de haberimiz olmaz mý Rasim bey, dedim, bu nasýl bir gaflettir! Bu devletler birleþemez- ler ki!.. Aralarýnda kilise kavgalarý var... Yýllar yýlý süren Makedonya boðuþmasýný hatýrlamýyor musun?.. Kiliseler kanununu çýkararak Meclisi mebusân ve Ayan bu ihtilâfý hâl etti. Baþýmýza bu iþlerin açýlacaðýný kim bilebilirdi ki?.. "Sözümü, Acý Bir Lokma Gibi Yuttum." "BEN" diye baðýrmak geçti içimden. Acý bir lokma 'gibi sözümü yuttum. Zihnim durmuþ, içime aha kadar Rasim bey söyledi, ben dinledim; Ben söyledim Rasim bey dinledi. Sonunda: Selanik bugün yarýn düþmek üzere... Sizi Ýstanbul'a götürecekler. Bunu hemen size haber ve emir aldým, dedi. Bu söz üzerine hayatýmýn hiç bir devresinde tanýmadýðým . bir öfke içinde ayaða fýrlamýþým Rasim bey, Rasih bey! Selanik demek, Ýstanbul'un anahtarý demektir! Ordumuz nerde, askerimiz nerde?.. Na sýl býrakýlýp ta gidilir?.. Býrakýp gidersek, tarih ve ecdad bizim yüzümüze tükürmez mi?.. Biraderim Hazretleri bura nýn tahliyesine razý mý oldu?.. Hayýr, ben razý deðilim! Yet miþ yaþýnda olduðuma bakmayýnýz. Bana bir tüfek verin, asker evlatlarýmla beraber Selânik'i ben son nefesime ka dar koruyacaðým! Fena olmuþum.. Rasim bey orada, masa üstünde duran gülâbdanlýktan (44) yüzüme gül sularý se ellerimi oðdu, kendime geldim. Rasim beye: "Buradan Benim Cenazem Gider." Gidin Kumandanýnýza söyleyin, buradan ben deðil, benim cenazem gider!. . Rasim bey çýktý gitti. Meðer çoluk çocuk konuþmalarýmýzý kapýdan dinliyorlarmýþ. Hepsi bir oldular. Onlar beni, ben onlarý teskin etmeðe çalýþýyordum. Benim için artýk uyku haramdý. a yatmadým ve o sabah güneþin doðuþunu, gözyaþlarýmý içime akýtarak seyrettim! Gün ýþýrken, Ali Rýza Paþa ile Hadi Paþa geldiler. Kendimi toparladým ve paþalarý kabul et da Selanik'ten ayrýlmayý zaruri görüyorlar ve bir an önce hazýrlýklara baþlamamýzý istiyor an muharebenin seyrini sordum. Benden bir çok þey gizleyerek bazý þeyler anlattýlar... Fak t ne kadar örtülmüþ olursa olsun, bizi Balkan Devletlerinin deðil, orduya giren politikaný enmiþ olduðu her cihetten belli oluyordu. Selânik'i boþaltacak mýsýnýz?., diye sordum. (44) Damla halinde gülsuyu dökmek için yapýlmýþ bir kap. Her ihtimale karþý... diye cevap verdiler... Daha hangi ihtimal kalmýþ ki diye yüzlerine baðýrdým. Allah devletimi bu hale getirenleri hretsin!.. Zat-ý Þahaneye düþmanla savaþarak son nefesimi vermek, bir Osmanlý hanedaný men olarak hakkýmdýr. Bunu hiç kimse benim elimden alamaz!.. Paþalar, yeis ve keder içinde çýktýlar. Çoluk çotuðu bir araya topladým. Hepsi aðlaþýyorlar Çocuklarým: "Biz de Kalýrýz," Diye Anlaþýyorlardý. Beni dinleyin, dedim, Devletimiz batýyor, Selanik gitti demek, Ýstanbul gitti demektir, imparatorluk gitti demektir. Hepinizin kaderine razý olmasýný istiyorum. Çýkmak isteyen ler varsa, söylesinler, onlarý göndereyim. Fakat ben burada kalacaðým!.. Biz de sizinle kalýrýz babamýz!.. diye aðlamýyorlardý. Nuri aðaya: Gitmek isteyenlerin isimlerini yaz, bana getir. Onlarýn uzaklaþmalarýný temin edeyim, deyip çýktým. Artýk odama kimseyi kabul etmemeðe kararlýydým. Gidenlerin gidecek, kalanlar kalacak, takdiri ilâhî'yi bekleyecektim... O geceyi dahi uyumadan, ibâdetle geçirdim. Sabah namazýndan sonra dürbünle limaný seyrediy um, bir gemi gözüme iliþti. Biraz daha dikkatlice bakýnca, bu geminin Alman Sefaret gemis i olduðunu anlamakta gecikmedim. Bu sýrada yanýma Nuri Aða gelmiþti. O da bir geminin geld iðini bana haber verecekmiþ. Meðer o, geminin bizi götürmek için geldiðini de biliyormuþ! sonra çoluk çocuk, ben-degân aðlaþmaya baþlamýþlar. Köþkteki subaylar da bende-gâný iyice k kes benim gitmeye razý olmamý istiyormuþ! Fakat geldiðinde bana bir þey söylemedi. Ben: Bu gemi sakýn bizi götürmek için gelmiþ olmasýn?., deyince, "Hayýrlýsý ne ise o olsun efe uk çocuk köþkte çýðrýþýrlar, size bir türlü kýyamazlar... Yüreðim parçalandý. Fakat madem im, evet, bu gemi Zat-ý Þahane'nizi ve bendegânýnýzý, evlâdü iyalinizle birlikte Ýstanbul'a n gelmiþtir. Elbette hayýrlý olan karar sizin aðzýnýzdan çýkar," dedi. Ýrade-i Þahane... Gemi, rýhtýma yanaþtý. Az sonra da bir Landon bizim yokuþu týrmanmaya baþladý. Dýþ kapýya g aman, içinden Damat Hikmet Þerif Paþa ile, Kýzým Naile Sultan'ýn zevci Arif Hikmet Paþa'nýn klerini gördüm. Bu kadar meyus (kederli) günümde, bu kadar da mesrur (sevinçli) olacaðýmý d düþünemezdim. Resmî tazimden Sonra Arif Hikmet Paþa ile ve Þerif Paþa ile kucaklaþtýk. Çolu lüp bitenleri kendilerinden sordum. Onlar da benim kadar kahýrlýydýlar. Fakat Biraderim Hazretleri tarafýndan gönderilmiþler ve Zat-ý Þahane'nin ricalarýný getirmiþler. Kararým t'i olursa olsun, bir ÂH Osman evlâdý, Padiþahýn iradesine karþý çýkamazdý. Boynumu büktüm ki Ýstanbul'a giden bütün yollar elden çýkmýþ, ancak bu gemi ile Ýstanbul'a gidebilir mi Köþktekilere hazýrlanmalarýný söyledim. Kadýn efendi ve kalfalar ellerinden gelen çabuklukl lýklarýný yaparken, ben de Paþalarla dertleþtim. Bu sýrada kumandan Ra-sim Bey geldi. Mahz u. Kendisine: Sen de bizimle gelir misin Rasim Bey?., dedim. Minnetle kabul etti. Vasfi bey diy e bir arkadaþý varmýþ, onun 153 da bizimle gelmesini rica ettiði sýrada, tosun gibi bir yüzbaþý, Rasim beye koþup geldi: Aman Rasim bey, Hakanýmýza söyleyiniz, ne.olur be ni de gemiye alsýn!.. Rasim beye: "iBu yüzbaþýyý da (Salih Bozok) alýnýz, fakat maalesef öteki arkadaþlarýnýzý a yer yok. Ben hepinizi götürmek isterdim..." "Gemi Emrinizdedir, Majesteleri." Köþkten çýkarken bütün subaylar ve erler karþýlýklý iki sýra halinde dizilmiþ bizi uðurluyo lâm ifa ettiler!.. Ben de kendilerine: "Ýnþallah hepinizi sað, salim Ýstanbul'da görürüm, A Ismarladýk," dedim. Vah' ve Kumandan Paþalar'da uðurlamaya gelmiþlerdi. Onlara da mü-nasi bir kaç söz söyledim ve landonlarla gemiye geldik. Benim için Sefirin kamarasý hazýrlanmýþtý. Bir ara -gemi süvarisi yalnýz baþýna yanýma gird torunun mahsus selamlarýný söyledikten sonra: Gemi emrinizdedir, Majesteleri... Nereye gitmek is tiyorsanýz, oraya hareket etmek için imparatorumdan þahsi emir aldým!.. Bir Al-i Osman mensubu, bayraðýndan baþka nereye gidebilir? Süvariye teþekkür ettim ve Ýst 'a hareket etmesini söyledim. Marmara'da büyük çalkantý geçirdik. Hemen -benden baþka- büt deniz tuttu. Gemi doktorunun verdiði ilâçlarý, birer birer elimle içirdim. Deniz biraz du ruldu ve bi iznillâhi tealâ (Allahýn isteði ile) Beylerbeyi Sarayý'nýn önünde demirledik. Zat-ý Þahane'ye maruzatta bulunmak için burada bizden ayrýldý. Damadým Arif Hikmet Paþa, le birlikte Beylerbeyi Sarayý'na kadar geldi. Ben, Beylerbeyi Sarayý'nda bulunmayý uygun bulmuyordum. Rutubetliydi. Romatizmalarým baþl ayabilirdi. Bunu Arif Hikmet Paþaya söyledim. Fakat zamanla buraya da pekâlâ alýþtým,Ýþte yaþýyorum. Sýrtýmý zaman zaman aðrýlar kaplasa da hiç bir þikâyetim yo ne düþtüðü felâket!.. Buranýn Alâtini köþkünden farký, zavallý iyi yürekli annemin içinde yaþadýðý ve öldüðü oda rlar, ufak tefek isteklerim yapýlýyor, çocuklarýmdan Kumandan Rasim bey vasýtasý ile haber labiliyorum. Bunlarýn nasýl birer nimet olduðu, ancak mahrum olanlar tarafýndan bilinir.. Allah hiç kimseyi çoluk çocuðundan haber almaktan mahrum etmesin... Amin!.. Talat Paþa'nýn Ziyareti. ll.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi Hareket Ordusu kahramanýnýn þöhretinden halâs olmak ve Enver beye (Paþa) Harbiye Nazýrlýðý k için, Mahmut Þevket Paþa'yý güpegündüz kurþunlayýp öldürdüler. Bir taþla iki kuþ vurmak i ide bir önlerine çýkan meþhur bir kumandanýn gölgesinden kurtulmak, hem de ondan yanaymýþ vranýp günün muhaliflerini bir çýrpýda temizleyivermek!.. Nasýl, Avcý Taburlarý'ný kýþkýrt u, Ýstanbul kapýlarýna getirmiþler ve beni düþürmüþlerse, bu sefer de Mahmut Þevket Paþa' n e asayiþ bahanesi ile bütün muhaliflerini astýlar, sürdüler, birer köþeye sindirdiler! Fakat bu defa, Talât ve Enver mihverinin yanýbaþýnda bir üçüncü adam peydahlandý: Cemal Paþ e Nazýrlýðý Cemal Paþa'ya yetmezdi. Umumi Harb'e girince, (1914 -1918) Kanal harekâtý mace e ikinci Yavuz Sultan Selim olmak hevesi, onun da baþýný yedi. Talât ile Enver bugün de he m yanyana canciðer yaþýyorlar, hem birbirlerinin ku- yusunu kazýp birbirlerinden kurtulmaya çalýþýyorlar. Allah encamlarýný (sonlarýný) hayr ets Ýki Alman Harp gemisinin (Goben - Breslav) Boðaz'dan süzülüp Karadeniz'e çýktýðý gece, saba uyuyamadým. Bu maceranýn devletime ne getireceði belli idi! Son Asýr zarfýnda kendisile ya týðýmýz muharebelerin cümlesini kaybettiðimiz Rusya ile, denizlere hâkim Ýngiltere ve Fran almýþtýk. Üstelik Devlet, aðyara (düþmana) el açacak haldeydi; Düyûn-u Umumiye'den ve Reji en tavizler karþýlýðý alýnmýþ borçlarla memurlarýn aylýklarý ödeniyordu. Böyle akþamýn sab Düþman Çanakkale'ye Dayandý. Olan oldu, muharebeye girdik. Ýngiliz ve Fransýz donanmasý da Çanakkale Boðazý'na dayandý. k Ýstanbul Bo-ðazý'nýn, gerek Çanakkale Boðazý'nýn tahkimi için elimden geleni yapmýþtým. Z defalar büyük kumandanlarla bu mesele görüþüldü. Donanma ile düþmana karþý çýkamayacaðýmýz ra Ordusu ile neye muktedir olabileceðimiz uzun uzun münakaþa edilmiþti. O zaman bana söyl nen, uzun menzilli toplarla donanmayý boðazlara yanaþtýrmamaya ve mümkün olamadýðý takdird bir çýkarma yapmasýna engel olmaya çalýþacaktýk. Fakat güçlü bir donanmanýn desteðinde bir lde tutunulabildiði takdirde, vaziyet çok tehlikeli olabilirdi! Harp baþladý. Dünyanýn en büyük iki deniz devletinin donanmasý Çanakkale önüne geldi ve çýk baþardýlar. Artýk benim için her þey bitmiþti. Kahýr ve ümitsizlik içindeydim. Ýþte bu günlerde Zat-ý Þahâne'nin iradesini teblið etmek üzere, Talât Paþa'nýn beni ziyaret ldirdiler. Geldi. Ýlk defa görüyordum. Hürmette kusur etmedi. Tombul- caydý. Yüzünde, kendisine güveni olan insanlarýn rahat gülümsemesi vardý. Bu yumuþak görün ruhun yattýðýný hemen fark ettim. Hep, o hürmetkar gülümsemesi ve yavaþ sesile konuþtu. Ö im Hazretlerinin Selâm-ý þahanelerini teblið etti, muharebe içinde olduðumuzu anlattý, Ça e kanlý harplerin devam ettiðini söyledikten sonra, ma'kûs bir netice (ters sonuç) çýktýðý payitahtýn belki Konya'ya taþýnabileceðini, bu se-beble de benini Bursa'da Hünkâr köþkünde mek zorunda kalabileceðimi söyleyerek, buna göre hazýrlýklarýmýn yapýlmasýný, Zat-ý Þahane' urduklarýný teblið etti. "Sanki Bu Can, Bize Bir Daha Gerekecekmiþ Gibi..." Hayatýmýn en büyük öfkesi içine düþtüm. Demek Payitaht düþecek, Biraderim hazretleri Konya r-sa'ya gideceðiz!.. Sýrf canýmýzý kurtarmak için!.. Sanki bu can bir daha bize gerekecekmi ibi!.. Kostantin'in elde kýlýç, bir nefer gibi burçlarda dövüþe dövüþe can verdiði Ýstanbu rlarla, trenlerle ayrýlacaðýz!.. Ýþte karþýmda hep gülümseyerek oturan Talât Paþa bana bun yordu. Hayýr, dedim, ben Bizans Ýmparatoru Kostantin'den daha az haysiyetli deðilim! Biraderi m Hazretlerine ubudiyetlerimi (baðlýlýk) arz ediniz, îrade-i Þahanesi ile Selanik' ten çýk , Ýstanbul'dan çýkmam!.. Kendisinin de çýkmamasýný, ecdadýmýzýn þerefi namýna istirham ede Talât Paþa'nýn yüzünde endiþe alâmetleri vardý. Her" halde duyduðum kahhar heyecan yüzümü d rden telaþlandý: Nezd-i Hümâyun'unuza bir ihtimâli arz ettim! dedi ve sonra masada duran levanta suyunu göstererek: Biraz serpeleyebilir miyim, sarardýnýz!.. Kendimi toparladým. Lavantadan bir kaç damla alarak ellerimi ovuþturduktan sonra: Ýþte ben de o ihtimali þahsým namýna red ediyorum! dedim. Ecdadýmýn huzuruna mahcup gidemem!.. Talât Paþa, beni teskin etmek için böyle bir ihtiyatýn, muhalin (imkânsýzýn) hesabý olduðun en iyi haberler alýndýðýný, biiznillâhi tealâ (Allahnýn yardýmý ile) düþmanýn denize dökü Müttefikimiz Almanya ve Avusturya'nýn bütün cephelerde ilerlediðini, ordumuzun da Ruslara karþý muvaffakiyetle mukavemet ettiðini söyleyerek nezdimden ayrýldý. Zafer Haberi Ulaþýyor. Hayatýmýn en karanlýk günlerini bu devrede yaþadým. Hakikaten gazeteler, Çanakkale'de düþma rulduðunu, büyük zayiata uðratýldýðýný yazýyorlardý. Ben bir türlü bu haberlere inanamýyo Fransýz donanmasýnýn Çanakkale Boðazý'ný zorladýðý ve giremediði bir hakikatti. Çýkartma ya olmuþ, ama ordumuzun karþýsýnda mýhlanýp kalmýþtý. Her vasýta ile cepheden haber almaya ç mandaný Asým beyi sýk sýk Saray'a göndererek sahih malûmat almak için çýrpmýyordum. Ýþte bu sýrada, rabbime þükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediðim zafer haberi ulaþ tasýný taraðýný toplamýþ, askerlerinin yarýsýný denize, yarýsýný gemilerine dökerek Çana Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal bey adýnda bir miralay (albay) kazanmýþ!.. Allah, devletim hizmeti geçenlerden razý olsun! Uzun bir müddet sonra oðlum Âbit Efendi, benimle konuþurken, bu Mustafa Kemal beyle tanýþt . Sonradan paþa olmuþ... Hem de burada Beylerbeyi sarayýnda tanýþmýþlar! teaccüp ettim. (Þaþtým;. "Burada ne arýyormuþ?" dedim, "Yüzbaþý Salih bey (Bo býný verdi. Ara sýra arkadaþýný görmeye geliyormuþ, Âbit efendi ile de bu münasebetle dost Hatta Mustafa Kemal Paþa, kendisine iki ceylân yavrusu hediye etmiþ... Bundan memnun oldum. Devletimin yüzünü aðartmýþ bir Paþa'nýn Âbit efendiye yakýnlýk gösterm eti olduðunu anlatýyordu. Oðluma, münasip bir mukabelede bulunmasýný hatýrlattým. Biraz v olsa, "Bir Altýn saat" diyecektim ama, dedikodusundan çekindiðim hem oldukça müzayeka (ge týsý) içinde olduðum için bir þey söylemedim. Bir daha arkadaþýna gelecek olursa, haber ver, ben de göreyim, demekle iktifa ettim. "M. Kemal Paþa'nýn Tehlikeli Bir Sükûneti Vardý..." Gerçekten bir defa daha gelmiþ, bana haber verdiler. Sýrtýnda bir pelerin vardý ve arkadaþý veda ediyordu. Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama, sýradan askerlere benzemiyordu; tehlike li bir sükûneti vardý. Enver Paþa'nýn kendisinden niçin çekindiðini o zaman anladým. Bunu, utuyormuþ!.. Bunlar küçük þeyler!.. Çanakkale'de Ýngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin u ve donanmasýný durdurdu, yüzgeri ettirdi ya, bana lâzým olan odur ! Muvaffakiyeti için d ettim. Sýrasý gelmiþken, Enver Paþa ile nasýl karþýlaþtýðýmý da anlatayým. Alman Ýmparatoru Wilhel lmiþti. Kendisile þahsen dostluðum olduðunu daha önce söylemiþtim. Þeref-i teþrifine Saray' ziyafet tertip edilmiþ... Bu ziyafet sýrasýnda Biraderim Hazretlerile, görüþürken, beni so nver Paþa da bu konuþma sýrasýnda yanlarýnda bulunuyormuþ., imparator, Zat-ý Þaha- ne'ye mahsus selamlarým" bana ulaþtýrmasýný rica edince, Biraderim Hazretleri Enver Paþa'ya hem imparator Hazretlerinin hem de kendilerinin selâm-ý mahsuslarým bana ulaþtýrmak ve bi arzum olup olmadýðým da soruþturmak için Enver Paþayý vazifelendirmiþ... Ýþte bu vesile ile Enver Paþa Beylerbeyi sarayýna geldi. Haber verdiler, kendisini ayakt a karþýladým. Zat-ý Þahane'-yi ve Ýmparator hazretlerini temsil ediyordu. Enver Paþa, Kýlýcýný Çýkarmýþtý. Edebli, saygýlý bir askerdi, îçeri girerken kýlýcým çýkarmýþ ve bir hükümdarýn huzuruna çý en, önüne bakýyor ve hafifçe kýzarýyordu. Yer gösterdim, edeble oturdu ve konuþma boyu, bi bile baþým kaldýrmadý. Önce Ýmparator hazretlerinin selâmlarýný bildirdikten sonra, taraf-ý Þahaneden olan selâm v ifsarý (hatýr sorma) teblið etti. Ben de imparator hazretlerine eski uhuvvetimizi (dostl uðumuzu) hatýrladýklarý için teþekkür ettim. Sonra, benden vaktile derið buyurmadýklarý (es eri) yardýmlarýný, þimdi de biraderim hazretlerine tevcih etmelerinden duyduðum inþirahý (f hlýðý) anlattým. Biraderim hazretlerinin selâm-ý þahaneleri'ne ve istifsarý hatýrlarýna m rýmý arz ettim. Bu konuþma sýrasýnda, beni büyük bir saygý içinde dinleyen Enver Paþa'yý tetkik ediyordum. , þimdi benim akrabamdý. Yeðenim Naciye Sultan'la evliydi. Gençliði, melâhat-ý ve'çhiyyesi liði) vakarýna (aðýr baþlýlýk) gölge düþürmüyordu. Bütün -mahcubiyeti ve sükûnetine raðmen eris bir insan olduðunu hemen fark ettim. Tuhaftýr, bana Hüseyin Avni Paþa'yý hatýrlattý. H de hiç bir harici müþabeheti (benzerlik) olmadýðý halde. Belki bir mizaç müþabehetidir. Ya nýz. Hüseyin Avni Paþa'nýn kabalýðý, Enver Paþada nezakete, zekasý kurnazlýða tahavvül (dön insanlar bir yere baðlandýlar mý, hele menfaatleri de besleniyorsa, sadakatlerine hudud yoktur. Alman'larýn .niçin kendisini seçtiklerini ve tuttuklarým kavradým. Cereyan etmekte olan muharebelerden konuþtuk. Askerlik iþlerini anlatýrken, söylediklerin den hiç bir þüpheye düþmüyor, büyük bir güven içinde konuþuyordu. Böyleleri belki iyi aske t pek seyrek orta halli bir kumandan olabilirler. Çünkü düþmanýn asýl cephede deðil, cephe nde yenileceðim bile bilmiyordu. Hesaplarým yaparken, sanki her taburun baþýnda kendisi gibi düþünen bir kumandan olduðunu sanmaktaydý. Hem de kendisi, vaktile kumandanlarýndan avrandýðý için bugünkü yerine geldiði halde!.. Koskoca Osmanlý ülkesinin Harbiye Nazýrlýðý, bu veçhi melâhat (güzel yüz) sahibi olmaktan i meziyyeti olmayan Asker'in eline kalmýþ olmasý hazîn bir hakikatti! Bence, iyi bir Liva k umandam olabilirdi Enver Paþa!., îyi bir Harbiye Nazýrýnýn elinde de cidden faideli iþler g bilirdi! Enver Paþa Tekrar Ziyarete Geliyor. Aradan bir zaman geçti; bu sefer þahsen benimle konuþmak istediðini bildirdiler. Cepheler sökülmüþ, kötü haberler gelmeðe baþlamýþtý, Ýstanbul'daki eski ve köklü aileler yýkýlmýþ sahiplerimin, her gün yeni bir maðlubiyet veya yeni bir rezalet haberi taþýr olduklarý gün di. Uzaktan uzaða Kabine'de ihtilâf çýktýðýný ve Sadrazam Talat Paþa ile Harbiye Nazýrý En görüþ farklarýnýn belirdiðini iþitir olmuþtum. Benimle görüþme isteðini kabul ettim, geld Yine son derece edebli ve hürmetkardý. Fakat bu defa ayrýca samimi görünüyordu. Muharebenin geçirdiði safahatý kendi görüþüne göre hülâsa ve iz dinlerken, Sadrazamla ayrýldýðý noktalarda benden fikrî mesnet (dayanak) 'beklediðini far ekte gecikmedim. Böylece Talât Paþa'ya karþý beni kullanacaktý. Müttefikler arasýnda muharebenin kaybedilmekte olduðu noktasýnda beliren fikir ayrýlýklarý en hiç bir þey saklamadan söylediðini zannederim; çünkü anlattýðýndan daha kötüsü olamazdý! arip devletlerin maddi ve manevî güçleri hakkýnda hükümetin elinde bulunan bilgileri de s "Paþa Anlattýkça Ben Kan Aðlýyordum." O anlattýkça, ben devlet hesabýna kan aðlýyordum. Hesaplar baþtan sona yanlýþtý. Devletin güçlerini de yanlýþ deðerlendirmiþler, böylece bugünkü feci neticeye yaklaþmýþlardý. Ve da asý, Devlet, bir kaç kiþinin sözü haline gelmiþ; bunlarýn kendi aralarýnda ihtilâfa düþmesi gibi, bir de topu birden Alman müttefiklerimizin avucuna düþmüþlerdi! Þimdi yeðenim Naciye Sultan'ýn kocasý Enver Paþa, akrabasý sabýk Padiþah bana, akýl soruyo apalým?.. Her zaman ve her hâlde yapýlacak bir þey vardýr; fakat yapýlacak þeyi yapabilecek biri de b lunmak gerektir. O gün de elbet yapýlacak bir þeyler vardý. Fakat damadýmýz Enver Paþa ve o arkadaþlarý, bunlarý yapabilecek ehliyet ve kiyasette insanlar deðildiler. Bu yüzden ken disine hemen hiç bir þey söyleyemedim. Söyleyemememin bir baþka sebebi, yaptýklarý deðerlendirmelere güvenemiyordum. Sonra, eldek stihbaratýn doðruluðu da þüpheliydi. Bunlar saðlam olmadýðý müddetçe, doðru bir karar alma amazdý. Kendisini kýrmamaya çalýþarak, uzun zamandanberi fiilî politika- dan uzak yaþadýðýmý, politikanýn sürekli bir takip istediðini, söyledim. Fýrtýnaya tutulmuþ süvarisine, telsizle uzaktan akýl öðretmenin mümkün olmadýðýný anlatmak zorunda kaldým. El p Biraderim Hazretleri bu iþleri benden daha iyi bilirler" dedim. Bununla beraber þu anlattýklarýna göre, münferit sulh aramanýn Devletin hayrýna olacaðýný aðzýmdan kaçýrdým. Yarasýna basýlmýþ gibi irkildi. Talât Paþa ile bu hususta ihtilâfý olduðunu o zaman fark et mek, o babayani Talât Paþa, bu çakalý damadýmýzdan daha akýllýymýþ!.. Hiç ummazdým doðrusu! Birþey konuþmuþ olmak için yeðenim Naciye Sultan'ýn sýhhatini sordum, çocuðu ile ilgilendim esmini istedim. Geldiði gibi hürmetkar, fakat yaralý yanýmdan ayrýldýðý zaman, ecdadýmýn el gelmiþ Devletimin -týpký benim gibi- son günlerini yaþadýðýný anlamanýn ümitsizliði içinde k þeyi yaptým: Secde-i Rahman'a kapandým ve gözlerimden kanlý yaþlar akýtarak sabaha kadar den baþka emânýmýz yok Rabbim!" diye yakardým. Ordularýmýz bütün serhatlarda periþandý, ri halindeydiler. Bizi ancak Allah kurtarabilirdi artýk... Eðer kur-tulamayacaksak, Rab bim bana, bu ölümden bin beter günleri göstermesin!.. Son niyazým budur!.. SON Abdülhamid'in Hatýra Defteri Peþinde 30 Yýl 1944 yýlýnýn sonbaharýydý. Bursa'daki "BOZDAÐ KÝTAB-EVÎ"ne orta yaþlý bir kadýn girdi. Elin satmak istediði kitaplar varmýþ... Kimden kaldýðýný sordum: "Osman Senaî Bey'den" dedi. Osman Senaî Bey, Mustafa Kemâl'in hocasý, Türk - Yunan Savaþý'nýn plânlarýný yapan yaman b Türk diline bir gramer kazandýrmýþ aydýndý. Son yýllarda bir Kamus üzerinde çalýþtýðýný bi Üç küfe dolusu kitap geldi. Çoðu, askerlikle ilgili kitaplardý bunlar, îþe yararlarýný eþ-dost paylaþmýþlar, gerisi ban unlarý arkadaki depoya doldurdum ve kitap meraklýlarýna gösterip büyük bir bölümünü elden çýkardým. Geriye küçük bir yýðýn kalmýþtý. Çoðu, ciltsiz, parçalanmýþ k bazý kitaplarýn içinden düþmüþ formalardý. Bu formalardan birinin de Þemsettin Sami'nin "Kâ sinden kopmuþ olduðunu hatýrlýyorum. Demek Osman Senaî Bey'in dostlarý, kitaplarýn üstüne üþüþmüþler, ortalýðý karman-çorman etm tamam olup olmadýklarýna bile bakmadan yaðma-lamýþlardý. Ehibba, þivei yaðmada mebhut eyler âdâyý Hûda, göstermesin asar-ý izmihlal bir yerde. Ben de geri kalan döküntüleri çöpe atmaya karar verdim. Son bir kez yýðýný karýþtýrýyorum; kabý kopmuþ ama, formalarý daðýlmamýþ. Ýçinde eski harflerle bir takým yazýlar... "Osman Se tlarý olacak" diye oracýkta yýpranmýþ sahifeleri karýþtýrmaya baþladým. Hayýr, not deðildi ar ve bazý açýklamalar vardý. Sait, Kâmil Paþalardan söz ediyor, Mithat Paþa, Namýk Kemal, gibi ünlü kiþilerle yaptýðý konuþmalarý anlatýyordu!.. Bir Tarih Hazinesi Hemen defterin ilk sahifesine döndüm. Okunamayacak kadar silik bir takým yazýlar vardý. Ku rþun kalemle yazýlmýþ bu satýrlarý okuyabilmek için aydýnlýða çýktým. Þunlar yazýlýydý: "Ýþbu defter, Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han-ý sâný hazretlerinin Beylerbeyi Sarayý'nda bulunduðu 1333 senesinde dest-i mübareki ile tahrir etmiþ olduðu hatýratý olup, vefatýndan ne sonra tab ve neþrolunmak üzere Leipzig'e gönderilmesini vasiyet etmiþken, hemen vefatýný müteakip ahvâli hâzýra göz önünde bulundurularak mahalli maksuduna isal edilen nüs yesinden ehhem bazý mebahisin istinsahý suretiyle vücuda getirilmiþtir." Defteri bir solukta okuyup bitirdim. Okuduðum her satýr, her sayfa.o güne kadar bildikl erimi altüst ediyordu. Çok önemli açýklamalar karþýsýndaydým. Her þeyi yüzüstü býrakýp, tarih ve fikir kitaplarý üzerinde bilgisine güvendiðim dostum Hu koþtum. Defteri beraberce baþtan okuduk. O da benim gibi her sa-hifede heyecanlanýyor , sigara üstüne sigara yakýyordu. Bir tarih hazinesiydi bu!.. Ancak, bu deftere ne kadar güvenilebilirdi?.. Abdülhamid gibi, gözaltýnda yaþamýþ bir padiþahýn hatýralarý nasýl gizli kalabilirdi?.. Ölümünde, ne onra yayýnlanmasý kime vasiyet edilmiþti? Sonra, kim bu hatýralarý Lâyebziðe göndermiþ olab Ýttihat ve Terakki ileri gelenleri, kendi aleyhlerinde olan bu vesikayý ele geçirmek i stememiþler miydi?.. Bu sorularýn karþýlýklarýný veremiyorduk. Ancak defterin sahibi olan Osman Senaî Bey, Aske eþe olarak Almanya'da bulunmuþtu. Ciddi bir insandý. Tarihe ve gerçeklere saygýsý vardý. u defter uydurma olamazdý. Bir kez de Bursa'daki tarihçilerle oturup konuþmayý kararlaþtýr "Utarit" Dergisi'nde Yayýnlanmýþ. Tarih öðretmeni Nazým Yücelt, Þeref ve Memduh beylerle bir araya geldik. Defter yeni baþta kundu. Þeref Bey, bu hatýralarý daha önce gördüðünü ve Mütareke sýrasýnda "UTARÝT" adlý bir ayýnlandýðýný söyledi. Kendisinde bu derginin bir koleksiyonu da varmýþ, gitti, getirdi. G defterdeki bütün bahisler bu dergide, defter sýrasýyla yayýnlanmýþtý; hatta defterin baþ t nota kadar, aynen... Ýki ihtimal vardý: Ya Utarit dergisi, bu defterden yararlanarak yayýnýný yapmýþtý; ya da b r, Utarit dergisinden kopya edilmiþti. Kopya edilmiþ olmasýný zayýf gördüðümüz için, bu d anýlarak yayýnlanmýþ olacaðý kanýsýna vardýk. Nazým Yücelt, Abdülhamid'in padiþah olduðu günlerde de bir musahibine bazý hatýralar yazdýr Mahmut KemalÝnal'ýn Yýldýz evraký arasýnda bu notlarý ele geçirip yayýnladýðýný söyleyince az daha da daðýldý; ben defteri kitap halinde yayýnlamaya karar verdim. Kitap dizildi, basýldý, kapaklarý hazýrlanýp cilde verildi. Fakat tam o günlerde ben kitape ini kapamak zorunda kaldým. Böylece "Abdülhamid'in Hatýra Defteri" de Osman Senaî Bey'in aplarý gîbi okka ile kesekâðýtçýlara gitti. Bu baskýdan, eþe-dosta daðýtýlmýþ onbeþ-yirmi amýþtýr, sanýrým. Üstünden 14 Yýl Geçti Gel zaman, git zaman, aradan 14 yýl geçti, dostum Sabahattin Selek bir yayýnevi kurmuþtu. Kendisine, bu satýþa çýkamadan yok olmuþ kitaptan söz ettim, ilgilendi. Bendeki son kitabý Selek'e verdiðimi hatýrlýyorum. Selek yayýnevi, iþe gerçekten özen gösterdi. Kitabýn baþý bir biyografisini ve defterde geçen olaylarla ilgili bir araþtýrma yazýsýný koydu. Abdülha 'in musahiplerinden Besim Bey'e not ettirdiði ve Ýbnülemin Mahmut Kemal Bey in Yýldýz evra ký arasýnda bulup yayýnladýðý hatýralarýný da kitabýn sonuna ekledi. Ýki yüz sahifelik bu k (Abdülhamid'in Hatýra Defteri) adile baþtan yayýnlandý. Fakat talihsizliðe bakýn ki, Selek yayýnevi de kýsa bir süre sonra kapandý, bu baskýdan ne arýnýn satýlabildiðini kesinlikle bilemem. Ama hatýralarýn basýn hayatýmýzdaki talihsiz hikâyesi budur... Rahmetli Osman Senaî Bey, Hatýralar'ýn kendisince önemli görünen bazý parçalarýný kopya ett du defterin baþýnda. Önemli görmedikleri nelerdi acaba?.. Belki de onun önemsemediði parça bugün için önemli gerçekler yatmaktaydý. 1918 yýlýnda "Hatýralar"ýn Leipzig'e gönderildiðini biliyorduk. Ama Leipzig'de nereye?.. B basýmevine mi, bir yayýnevine mi, Millî Kitaplýða mý, bir dosta mý, nereye?.. Bu konuda hiç bilgi yoktu. Bu yüzden, aslýnýn peþinden koþmanýn yollarý da kapalýydý. Üstelik bazý tarihç defterin aslý-faslý yoktur. Mütareke'de (biri uydurup yazmýþ olacak" gibi dayanaksýz sözle beni aramaktan soðuttular; 1961 yýlýný bulduk. Hikaye Tazeleniyor. 1961'de, Ahmet Emin Bey'le (Yalman) görüþüyorduk. Vatan Gazetesi'nden ayrýlmýþtý, bazý gaz "konuk yazar" olarak kalemini kullanabiliyordu. Bu yüzden üzüntülüydü de.. Bana bir gazete mak istediðini söyledi. "Büyük Olay" niteliðinde bir yazý dizisi gerekliydi kendisine... "A dülha-mid'in Hatýra Defteri" hikâyesini anlattým. Çok ilgilendi... Heyecanlandý da... Þunun aslýný bulalým, dedi. Nasýl? Araþtýrarak... Sen hiç Abdülhamid'in kýzlarile bu konuyu konuþtun mu?.. Hayýr... Belki bir bilgileri vardýr... Belki... Ben sorup öðrenirim... Bir kaç gün sonra Ahmet Emin Bey büroma geldi: Sordum, dedi. Peki, ne haber? Kýzlarý böyle bir hatýranýn babalan tarafýndan yazýl dýðýný bilmiyorlar. Fakat böyle bir hatýra yazýlmýþ ve Leipzig'e gön-derilmiþse, her halde KOLZE yayýnevine g ir, diyorlar. -" E, peki?. . Neden Kolze?.. Bu Kolze yayýnevi bir Almanca Türkçe lügat yayýn lamýþ ve lüks bir baskýsýný da özel olarak Abdülhamid'e sun muþ. Bundan çok duygulanan Abdülhamid, Kolze'ye bir Os manlý niþaný göndermiþ. Kýzý, sonradan bu Her Kolze'nin Ýstanbul'a geldiðini ve babasý tarafýndan huzura kabul edil diðini hatýrlýyor. Hattâ Almanya'da getirilecek bazý ufak- tefek için Berlin'deki elçiliðimize deðil, Saray'dan bu Kol ze'ye mektup yazýlýrmýþ!.. Elimize önemli bir ipucu geçmiþti. Ahmet Emin Bey'le düþündük, taþýndýk! Ýkimizin de o sýra itmeðe durumu elveriþli deðildi. Gitsek de iki dünya savaþý geçirmiþ, hele son savaþta yer ilmiþ Leipzig'de defteri ele geçirebileceðimiz çok þüpheliydi. Sonunda Ahmet Emin Bey, Alma ya'daki bir dostuna mektup yazmayý ve bu yayýnevi hakkýnda bilgi almayý düþündü ve öyle ya gelen karþýlýk bütün ümitleri uçuracak nitelikteydi. Bu KOLZE yayýnevi, 1923 yýlýnda kapanm rinin de nereye gitmiþ olduðu bilinmiyordu. Bunun üzerine ikimiz de iþin ucunu býraktýk... Üstünden 12 Yýl Daha Geçti. Yine böylece yýllar aktý geçti, tam 12 yýl... Artýk Abdül-hamid'i de, hatýra defterini de u um. Geçen yýlýn nisanýnda (1973) sayýn Kemal Ilýcak'ý ziyarete gitmiþtim. Or-dan-burdan ko söz döndü dolaþtý, eski padiþahlara, derken Abdülhamid'e dayandý. Kemal Bey'e de bu "hatýr ri" hikâyesini anlattým, ilgilendi. "Çok önemli bir vesika," dedi. "Niçin ilgilenmiyorsun? ." Ýþin güçlüklerini sayýp-döktüm ve bunun denizde belli bir balýðý aramak gibi bir iþ olacaðý ediðim bir karþýlýk verdi: Sen araþtýrmacý deðil misin?.. Araþtýrmacý ne de mek?.. Bir ipucu elde edip gerçeðe ulaþýncaya kadar git mek deðil mi?.. Elinde bir ipucu olduðunu söylüyorsun... Fakat bunun maddî külfetleri var Kemal Bey... ihti mal zayýf, külfet yüklü. Böyle bir riski göze alamam!.. Yâni, maddî durum demek istiyorsun ...Yardým ede rim. Madem ki tarihimize ýþýk tutacak bir vesikadýr, Abdül- hamid gibi üzerinde çok konuþulan b|r padiþahýn hatýralarý dýr, bu noktada paranýn hesabý yapýlmaz... Düþündüm; iki büyük savaþ geçirmiþ bir ülkede, 55 yýl önce gönderilmiþ bir defteri, kapanmý n bir yayýnevinden aramak akýl kârý deðildi. Ama hem araþtýrmacý olmak, hem buna "hayýr" de mümkün olamazdý. Peki Kemal Beyefendi, dedim. Öyleyse önce ihtimal leri biraz artýralým, ben ondan sonra gideyim. Nasýl?.. Sizin Almanya'da teþkilâtýnýz var, Tercüman'ý çýkar týyorsunuz. Büronuza talimat verin, KOLZE yayýnevinin sa hiplerinden birini ele geçirsinler. Ben sonra gidip araþtýr malara baþlayayým. Oldu, tamam... dedi ve Abdülhamid 'in hatýra defteri kovalamacasý böylece yeniden baþlamýþ oldu... Kolze Bulunuyor. Zaman zaman Kemal Bey'le görüþüyorduk. Fakat Kol-zeler bir türlü ele geçmiyordu. Aile daðýl ri bir yere gitmiþ, Leipzig'le olan iliþkileri kopmuþtu. Ara sýra Kemal Bey'in de umudu kýrýlýr gibi oluyor, "Galiba sen haklý çýkacaksýn. Daha yayýnevi sahiplerinden birini bile remedik," diyordu. Gülüþüyorduk. Fakat... Evet, fakat 1974 yýlýnýn Eylül ortasýnda telefon çýnladý, açtým, kargýmda Kemal Ilýcak... Senin Kolze bulundu... Efendim?.. Senin Kolze bulundu, diyorum. Çocuklar bu yayýnevinin sahiplerinden birini bulmuþlar, a dresini de tesbit etmiþler... Bravo doðrusu... Mucize yavaþ yavaþ gerçekleþmeðe baþlýyor galiba... Ne zaman gidiyorsun?.. Ne zaman mý?.. Hemen, beþ-ön güne kadar... " Gel de görüþelim... Telefon kapandý. Ben, "mucize yavaþ yavaþ gerçekleþiyor" demiþtim ama içimde hiç de ümit y ze yayýnevinden birini bulmak ne iþe yarardý? Bulunan bu kimsenin, bakalým defterden habe ri var mýydý?.. Tutalým vardý. Haberi vardý da defter kendisinde mi idi? Hadi bir varsayým a yapalým, defter de kendisîndeydi. Defter kendisinde olduðuna göre, deðerini de biliyor d mektir, öyleyse saklamýþtýr. Ama Ýkinci Dünya Savaþý'nýn þehri yerle bir ettiði ana-baba g da evine raslamýþsa defterin hesabý mý aranýrdý?.. Fakat, yine de bir kez gidip adamla konuþmalýydým. Belki vereceði bilgiler bile bana yararlý olabilirdi. Hazýrlýðýmý yaptým, yola çýktým. Fra lanýnda beni Tercüman Ailesinden Çetin Süer bekliyordu. Ertesi günü Leipzig'de idik. Her Kolze ile Karþý Karþýya. Herr Kolze ile karþýlaþmamýz, gerçekten çok heyecanlý oldu. Önceleri beni kabul etmek istem Kimdim, kendisini nerden tanýyordum ve ne için görüþecektim?.. Bunlarý soruyor, ben de b a doðru-dürüst karþýlýk veremiyor-dum. Çünkü, gerçeði söylediðim anda, "Böyle bir þeyden ha stirip atmasý mümkündü. Onun için Kolze yayýnevinin yayýnlarý arasýndaki Türkçe-Almanca lü Bunun için Ýstanbul'dan gelmiþtim. Kendisini beþ dakika için olsun görmem gerekti. Önce, "B at bende yok," dedi, sonra; Alman Millî Kitaplýðýnda bulabileceðimi söyledi. Fakat buna ra direnince, istemeye istemeye evinin kapýsýný açtý. Eski bir Alman evi idi bu. Sýra sýra dikilmiþ büyük apartmanlarýn arasýnda sýkýþýp kalmýþt ndilerine has kokusu doldurmuþtu ortalýðý... Müzelerin sessizliði vardý. Beni, kendi çalý Herr Kolze... Ak saçlýydý. Ortadan uzun boyluydu. Yetmiþ yaþlarýnda görünüyordu. Fakat ko Yayýnevi kapandýðý zaman 23 yaþýndaydým," dediðine göre, 78 inin içindeydi. Oturduk. Piposunu çekiþtirerek konuþmaya baþladý: Size faydalý olabileceðimi sanmýyorum. Böyle bir lügat vardý. Ama tahmin edersiniz, bunc an sonra benim bile ortada kalmam mucize! Savaþtan önce, kitaplarýmýn arasýnda rastlýyordum Fakat çok yýllar oldu ki görmüyorum. Her halde, ya ev deðiþtirirken, ya kitaplarý yeniden leþtirirken bir yerlere girdi. Þimdi bulamam... Çünkü nerede olabileceðini bilmiyorum... "Benden Ne istiyorsunuz?" Ben, bu lügati aramýyorum... Dedim. Piposunu aðzýndan çekerek hayretle yüzüme baktý, iyice iþkillendiði her hâlinden bel Biraz da kaslarýný çatarak konuþtu: Bana öyle söyleminiþtiniz! Evet. Peki benden ne istiyorsunuz?.. Bunu söylerken alt dudaðý titredi. Belli ki korkmuþtu. Bir ajanla karþý karþýya olduðunu sa elki de... Doðu Almanya'da yaþayanlar için bu tehlikeli bir lâbirentti. Abdülhamid'in hatýra defterini... Dedim. Hiç bir þey anlamamýþ gibi yüzüme bakýyordu: Abdülhamid'in hatýra defteri mi?.. Olanca sevimliliðimi yüzüme toplayarak konuþtum: Evet, Abdülhamid'in hatýra defterini... Yani, baba nýza büyük Osmanlý niþaný veren, onunla dost olan Padiþa hýmýz Abdülhamid'in hatýra defterini... Milletimizin tarihi ne yardým edeceksiniz, ýþýk tutacaksýnýz!.. Karmakarýþýk olmuþ yüzünün çizgilerini toparlamaða ve düþünmeðe çalýþýyordu. Gözünü, yerdek tuktan sonra: Siz kimsiniz, dedi; Benimle açýk konuþun?.. Ben, araþtýrmacý, yakýn tarih yazarýyým. Abdülha mid'in Beylerbeyi Sarayý'nda iken bir hatýra defteri düzen lediðini ve ölümünden sonra yayýmlanmak üzere dostu olan babanýza gönderttiðini biliyorum. Abdülhamid için memle ketimizde çok þeyler söyleniyor. Bunlarýn gerçekle ne ölçü de iliþiði olduðunu anlayabilmek için, kendi fikirlerini öð renmeðe çok ihtiyacýmýz var. Sýrf bu maksatla Türkiye'den sizi görmeðe geldim.Babam Çok Severdi Abdülhamid Sultaný Kuþkusu biraz daðýldý, yüzünün çizgileri biraz rahatladý. Piposunu daha geniþ nefeslerle ç Peki siz padiþahýnýzý kovmadýnýz mý?.. Þimdi onlarla niye ilgileniyorsunuz?.. Evet, Cumhuriyetle yönetiliyoruz þimdi; padiþahlarý mýzý da uzaklaþtýrdýk. Ama tarihi deðil, tabi... Gülümsedi... Piposunu masanýn üstüne býrakarak ellerini bacaklarý arasýnda kenetledikten s nuþmaya baþladý: Babam çok severdi Abdülhamid Sultaný... Onun ver diði niþaný hayatýnýn en kýymetli varlýðý olarak ölümüne ka dar saklamýþtýr. Yazýk ki, ölümünden sonra ablamda kaldý. Kaybetmiþler. Ben de çok üzüldüm... Buzlar çözülmüþtü artýk. Ben de ferahlamýþtým. Gülüþüyorduk. Ayaða kalkýp yazý masasýnýn tahta ke-pengini indirdi ve bir þiþe 'konyak çýka Ýçer misiniz?.. Teþekkür ettim. O zamana kadar ilgilenmediði Çetin Süer'e baktý: Siz kimsiniz?.. Tercüman Gazetesi'nde çalýþýyorum. Þimdi 'de arka daþýma tercümanlýk yapýyorum. Ýstanbul'da mý?.. Hayýr Frankfurt'ta... Gazetemiz Frankfurt'da da ba sýlýyor. Yaa. Büyük gazete demek! Herr Kolze, Doðu Almanya'da yaþadýðý için, Batý'da olup bitenlerden haberli deðildi. Konyak dumlarken sordu: Peki, beni nasýl buldunuz?.. Çetin Süer, aylar süren araþtýrmalar ve bir kitabevinde çalýþan yaþlý kadýnýn kendisine nasýl yol gösterdiðim anlatýnca, Herr Kolze iyice keyiflen Ahh Helga dedi nasýl, hâlâ güzel mi bari?.. "Hatýralarý Niçin Yayýnlamadýnýz?" Belli ki Helga, Herr Kolze'nin eski bir gözaðrýsý idi. Kýzýþtý sohbet iyice. Ben, Herr Kol pek çok þeyler öðreneceðime artýk iyiden iyiye inanmýþtým. Fakat söz bir türlü Abdülhamid' nsýz bir soru doðrulttum: Abdülhamid'in hatýra defterini niçin yayýnlamadýnýz? Duraksadý. Kendisini suçlamýþým gibi yüzüme alýngan baktý: Ben o zaman 23 yaþýnda genç bir mühendistim. Babama yardým etmek için yayýnevine b i-der-gelirdim, benim iþim deðildi bu?.. Bir kapý daha açýlmýþ, bir ýþýk daha belirmiþti. Demek eldeki bilgiler doðru idi ve Abdülha larý Kolze yayýnevine gelmiþti!.. Öyleyse, babanýz neden yayýnlamadý acaba?.. Söyledim ya, babam çok severdi sizin Sultanýnýzý... Hattâ bizim Kayzerimiz Vilhelm'den bile fazla... Hem bili yor musunuz, bizim Kayzer, sizin Sultanýnýz Abdülhamid için ne söylemiþtir?.. Babam bunu sýk sýk baþýný sallayarak tekrarladý. Delmiþ, ki; "Ben politikayý Abdülhamid'den öð rendim." Büyük adam... Nasýl, bu sözü biliyor muydunuz?.. Baþýmý salladým. Biliyordum Herr Kolze. Ýþte zaten bunun için hatýra larý bulmak ümidi ile buralara kadar geldim ve sizi rahat sýz ediyorum. Birdenbire sordu: Siz Cumhuriyetçi misiniz?.. Evet. Öyleyse Abdülhamid'e düþmansýnýz. Memleketimiz ellibir yýldanberi Cumhuriyetle idare ediliyor ve ben Cumhuriyetçiyim. Fakat ne Abdülhamid'e, ne de öteki padiþahlara düþmaným... Onlarýn býraktýðý im paratorluk olmasaydý, biz Cumhuriyeti nerede kuracaktýk?.. Bravo...-dedi, sonra ekledi-. Þimdi size inandým... "Size Elimden Gelen Yardýmý Yapacaðým." Küçük kadehler yeniden doldu. Þöminede odunlar çý-týrdar, alevler duvarlarda ýþýklarla oyna Kolze hatýralarýnýn içinden konuþmaya baþladý: Size elimden geleni yapacaðým. Fakat biliyor musu nuz ki, bu hatýralarýn peþine düþmüþ ilk insan siz deðilsiniz? Bu kez þaþýrmak sýrasý bana gelmiþti. Demek benden önce de bu hatýralarýn peþine düþenler o i bunlar acaba?.. Neden hatýralarý bulamamýþlardý?.. Yüzünün, en küçük kýmýltýsýný bile ka susuyordum: Size, babama yardým etmek için yayýnevine gidip - geldiðimi söylemiþtim. 1918-1919 yýllarýydý. Yayýnevine bir takým fesli adamlar gelip-gidiyor, babamla konuþuyorlardý. Niçin gelip gittiklerini, ne konuþtuklarýný bilmiyordum o za man. Sadece görüyordum. Bir gün babam hastalandý. Son günleriydi bu... Beni çaðýrttý. Çocuklarý içinde en çok güven diðinin ben olduðumu, ancak o zaman öðrenebildim. Bana dikkatle baðlanmýþ bir paket uzattý; "Bunu, sana emanet ediyorum," dedi. "içinde çok deðerli bir þey var, bunu iyi sakla!" Þaþýrdým, fakat paketi aldým. Sonra bana þunlarý söyledi: "Bak oðlum, bu sana verdiðim paketin içinde, benim büyük dostum Abdülhamid Sultan'ýn hatýr . Ölmeden önce vasiyet etmiþ ve yayýnlansýn diye bana göndertmiþ. Dünyaya tesiri olmuþ aký . Ben hatýralarý okuttum, çok þeyler yazmýþ. Yayýnlanmasý büyük akisler yapar. Fakat hatýralarýn elime ulaþtýðý günleri biliyorsun. Yenilmiþtik. Ne Almanya kalmýþ iye... Ýngilizler, Fransýzlar her iþimize karýþýyorlardý. Üstelik Abdülha-mid dostumun da iye'nin de durumu bizden kötü idi. Hâlâ da öyle... Üstelik orada da Abdülha-mid'in düþmanla " Babam bunlarý bana güçlükle söylüyordu. Üzüldüðünü görüyordum. Susturmak istedim. "Bunlarý demeðe kalktým, direndi ve anlatmasýný zorluk çekerek de olsa sürdürdü: "Bak oðlum, bu hatýralarýn peþinde çok adam var... Kendisini deviren Jön Türkler bunun peþi Hatýralarýn bana gönderildiðini haber almýþlar. Geldiler gittiler, benden bu hatýralarý ist r. Vermedim. "Ben de böyle bir þey yok," dedim, inanmadýlar, bir Ýngilizi kullanarak eld e etmeðe çalýþtýlar. Çok þükür dostuma ihanet etmedim ve hatýralarýný bugüne kadar saklam O, yayýnevine gidip gelen fesli adamlar, hep bu sana verdiðim pa-kedi ele geçirmek ist iyorlardý." "Artýk Sana Emanet" Burada babamýn gözleri yaþardý. "Bak oðlum," dedi. "Ne kadar yaþayacaðým belli deðil Sen gençsin, benden daha iyi günler gö sin inþallah. Ben Dostum'un vasiyetini tutamadým. Ama sana vasiyet ediyorum. Ortalýk düz elince bu hatýralarý yayýnla. Fakat sakýn düþmanlarýna kaptýrayým deme!... Mezarýmda kemik Bana söyleyeceklerim budur. Hadi, þimdi paketi al ve git. Nereye saklayacaksan sakl a!.. Bundan sonrasý sana emanet!.." Evet, babam böyle söyledi ve bir kaç gün sonra öldü. Y ni kapattýk. Ben kendi mesleðime döndüm. Babamýn tek vasiyeti olduðu için, paketi gözüm gi m. Kardeþlerime bile babamýn vasiyetinden söz etmedim bu güne kadar... Bir ara, Millî Kitaplýða vermeyi düþündüm. Orada hatýralar kaybolmazdý. Fakat babam, bana rýn Millî Kitaplýða yermem için deðil, yayýnlamam için býrakmýþtý. Dünyanýn hâlini biliyors n yýllar geçti. Bir ara, o yýllar Avrupa'da olan Osmanlý prenslerinden birine vermeyi de aklýmdan geçirdim. Ama yapamadým. Sonunda Ýkinci Dünya Savaþý geldi çattý. Biliyorsunuz, barýþ olduðu zaman, Almanya'da taþ üstünde taþ kalmamýþtý. Bu þehir en çok b rden biri... Bizim mahalle baþtan aþaðýya yýkýldý. Bir bomba da bu eve düþtü. Ama görüyors a kaldýðý için hâlâ oturuyoruz. Hatýralarýn bulunduðu kitaplýk odasýna bir þey olmamýþ, pa ruyor. Gözlerim yaþarmýþtý. Derin ve büyük bir nefes aldým. Demek hayatta mucizeler de varmýþ! Ben âný yaþýyordum ! Ölürsem, Hatýralar Ne Olacak? Herr Kolze, ayaða kalktý. Bütün duvarý baþtanbaþa kaplayan kitaplýðýna giderken durdu: Daha bir kaç gün önce düþünüyordum. Ben ölüp gidersem, bu paket ne olacak, iki muhterem benden sonra kim tutacak diye... Siz bunu benden öyle bir zamanda aradýnýz ki, vermem em mümkün deðil! Belki daha önceleri olsaydý, söylemezdim, saklardým. Ama artýk ben de bab ayým... Size teslim edeceðim. Sonra birden yüzünün bütün çizgileri katýlaþarak bana baktý ve þehadet parmaðýný yüzüme doð Eðer Padiþahýnýzýn vasiyetini yerine getirmeyecek kadar sütsüz çýkarsanýz -kendimi rak söylüyorum- üç ölünün ahým sýrtýnýzda taþýyacaksýnýz! Hepimiz heyecan içindeydik. Yaþadýðýmýz, tarihin büyük ve dramatik parçalarýndan biriydi. kitaplýðýn alt sürgülerinden birini itdi, üstüste yýðýlmýþ kitaplarla dolu idi burasý. Eð er teker çýkarmaya baþladý. Kendisine yardým edecek oldum, beni eliyle durdurdu. "Hayýr, b izmeti ben yapmak istiyorum. Zaten babama verdiðim sözü tutamadým. Bari bu küçük zahmetin z ine varayým." Koca koca ciltleri kaldýrýrken, yüzünü kan kaplýyordu. Fakat dediðini yaptým ve ayakta iþin mesini bekledim. On dakika ka'dar sonra en dipten bir paket çýkardý. Dört yanýndan hâlâ re olmamýþ bir mavi kurdelâ ile baðlý idi. Bana uzattý: Buyrun, aradýðýnýz emanetlerdir. Bir hazine uzatýyordu bana. Ne yapacaðýmý kestiremi-yordum. Yarý þaþkýnlýk içinde sordum: Borcumuz?.. Dünyanýn en babacan yüzünü bana kaldýrdý: Borcunuz mu?.. Evet, borcunuz... NAMUSLU OL MAK... Eline sarýlýp öptüm. Bu insanlýk tablosu karþýsýnda çocuk gibi aðlamaktan kendimi alamadýð um.. Köþesine giderken o babacan sesiyle konuþtu: Ehh, þimdi birer konyak daha içeriz ya!.. Üçüncü kadehlerimizi yudumlarken konuþuyordu: Sizden þahsým adýna tek bir þey rica ediyorum. Adý mý açýklamayýnýz. Gerçi benîm yaþým, hiç bir þeyden kor- kulmayacak bir yaþtýr ama, yine de sorgu karþýsýnda kal mak istemem. Biliyorsunuz, burada bir devrim oldu. Her- kesden olduðu gibi benden de kýymetli eþyalarým ve kýymet li evrakým için bir bildirge aldýlar. Size samimiyetle söylü yorum, neyim varsa yazdým. Ama bu "Hatýralar" aklýmdan çýkmýþtý. Belki, 'malým saymadýðým, belki kýymetli olduðunu hatýrlayamadýðým için olacak, bildirgeye koymayý unutmuþum. Bunda bir suç olacaðýný sanmýy de so-ruþturabilirler, bu yaþta karakola gitmenin hoþ olmayacaðýný takdir edersiniz. Adým ve adresini açýklamayacaðýmýzý Herr Kolze'ye söz verdim. Bu sözü tutuyorum, çünkü Kolz yi insanlardan birinin gerçek adý deðildir, takmadýr. Gerçek adý, hatýralarýn aslý ile birl klanmaktadýr. Ýþte, Ýkinci Abdülhamid Han'ýn 58 yýl önce yazdýrdýðý ve benim tam otuz yýl peþinden koþtuð "Kalmasýn âlemde Allahým hiç bir hakikat nihân" Ýsmet Bozdað ABDÜLHAMÝD'ÝN DÝLEKÇESÝ Abdülhamid'in, öldürülme ve beþ parasýz kalma tehlikeleri içinde Devlete, Millete, Meclise skere hitaben Selanik'ten gönderdiði dilekçenin tam metni. (Sadeleþtirilmiþtir) Devlet, Millet, Mebusan ve Askere Dilekçemdir. 325 senesi (1908) Nisanýn dördüncü salý günü akþamý Ayan ve Mebusan tarafýndan seçilmiþ Teb atýmýn teminat altýnda olduðumu ve her türlü taarruzdan uzak bulunduðunu, oðlum Abdürrahim e yakýnlarýmdan bir kýsmýnýn önünde, ailemin iþitebileceði bir þekilde söylediler ve teblið Gecesi de Ferik Hüsnü Paþa, beraberindeki ordu ileri gelenleri ve subaylarla gelerek T eblið Heyetinin sözlerini doðruladýlar; hayatýmýn hiç bir surette tecavüzlere ve taarruzlar ef olmayacaðýný, ikinci ve üçüncü Ordu ile asker, hayatýmýn korunmasýnýn kefili bulunduklar in o yolda teminatta bulunduðunu ve Selanik'te hazýrlanan yerde tam bir saygý içinde otur abileceðimi söyleyerek, þayet bu noktada tereddüt edilirse, birlikte arabaya binerek ve elime rovelver vererek -Tanrý esirgesin- bir tecavüz vukuunda önce kendisini öldürmekliðim vallah, billah, tallah kelimelerile yemin ve Kuran-ý þerifi de getirip ona da el basa caðým söylemiþ ise de, "Haþa, Allah esirgesin, ben katil olamam" diyerek teminat ve yeminl erine inanýlýp hususî trenle Selânik'e gelindi. Burada gördüðüm nazik muamele ve zabitlerin korunmam hususunda gösterdikleri gayretler ger ten takdire deðer. Ýyi ve kötü, fakat hâlis niyetle otuzdört sene, vallahi ve billahi, gece i-gündüzlü devlet ve millete hizmet eyledim, Þeyhülislâm Efendi vasýtasiyle ettiðim yemine r hâl ve harekette bulunmadým. Meþrutiyet aleyhine nüfuzumu kullanmadým, Ýstanbul'daki aske hâdisesinde vallahi malûmatým yoktur, Ýþte buralarýný yeminle temin ederim. Biraderim rahmetli Sultan Murad hazretleri, yirmialtý yýl ömür sürüp maiyyetlerinde bir çok rem aðalarý ve rahmetli Hayreddin Paþa'ya. hizmet etmiþ olan Server Aða ve gereði kadar ben egân ve saire bulundurdu: Saray hazinesinden ve mutfaðýndan her türlü yiyecek, içecek ve d gerekenler kendileri için tertip ve rahat ömür sürmeleri için her þekilde hazýrlandý. Rusya ri(nin) daha Ayastafons'ta bulunduðu bir kargaþalýkta Ali Suavi olayý çýkmasý üzerine Müþar retlerini hemen yanýma alýp, ortalýk yatýþýnca yine eski yerine gönderildi ve vefatlarýna korunmasý ve arkalanmasý noktasýnda ne ölçüde dikkat ve gayret harcandýðý ve aileleri, be aylýk al- dýðý ve hasta ve illetli bir vücuda sahip olduklarý halde, bunca müddet her türlü arzusuna suretiyle yaþadýklarý apaçýk ve sonra ölümleri ne yolda vuku bulduðu dahi hususi doktoru R raporu ile bellidir. Vefatlarýndan sonra, aileleri fertlerine kendi evlâdým gibi bakar ak refahlarý ve huzurlarý için hiç bir þey esirgenmedi. Hattâ, müþarünileyh hazretlerinin aremi baþ kadýnefendi, akýllý ve dindar olup, sözü geçen Server Aða aracýlýðý ile ailemle b dýkça, memnuniyetlerini bildirmek için yazdýðý teþekkür mektuplarý, hâlâ Saray'daki evrakým Oðullan Selahaddin Efendi'nin aleyhimde bulunacaðýna inanmam; düpedüz uydurmadýr. teinde bulunduðum felâketli hâlin anlaþýlabilmesi, þöylece hülâsa edilebilir: Bir çok iyâl vlâdým olduðundan, Ýstanbul'da bulunan oðlum Nureddin Efendi, kendi annesi ile diðer yaþlý dan müteþekkil aile fertleri, bugün de bir ekmek parçasýna muhtaç haldedirler. Maaþým, þim ada (Selanik'te) idareye yetmekte ise de, îstan-bul'dakilerin nafakalarýna yardým edec ek derecede deðildir. Bununla beraber, bu mahrumiyetin kaldýrýlmasý hususunu Devlet ve M illetin dikkate alacaðýna eminim. Çünkü bütün servetim ve varlýðým müsadere edildi. Periþan edilecek bir halde kaldým. Bu tafsilattan maksadým þunlardýr: Önce kendimin, sonra evlât ve ayalimin hayatý her türlü tecavüz ve taarruzlardan uzak oldu kkýnda yapýlan vaitler ve teahhütler, Ayan vs Mebusân ve Devlet ve Asker tarafýndan temina t ve karar altýna alýnsýn; bu karar da açýk bir dille, resmî ve yazýlý olarak tarafýmýza te n. Daha sonra, oturmakta olduðum Alâtini köþkü, namýma satýn alýnsýn ve hayatýmýn sonuna kadar bana tahsis edilsin. Ve en sonra, hizmetimde bulunanlarýn þahsî hürriyetleri kendilerine tanýnsýn... Ýþte dileðim þu üç þeyden ibarettir; zira, can korkusu insan için her an ölümdür. Hayat is dan güvensizliðe düþmek gibi felâket olmaz. Bu sebeple, belirtilen üç þart karara baðlandý e, nasýl istenir ve kimin huzurunda gerekirse, bankadaki varlýðýmýn teslimine dair kâðýdý y ve imzalamaya hazýrým. Servetimin Asker için muhafaza edildiðini, bir gerçek olarak söyleye ilirim.. Varlýðým, keþke daha çok bulunsaydý da, hepsim birden Ordu'ya býrakmak þerefine dim. Cenabý Hakka kasem ederim ki, bu geçici dünyada tek maksadým yalnýz Devlet ve Millete dua etmek ve sayýlý günlerimi bulunduðum yerde tamamlamaktýr. Kesinlikle baþka bir fikrim tokt Arzu olunacak surette teminat vermeðe hazýrým. Bu sebeple, iþbu arzuhalimin Mebusan Mecl isi'nde okunmasý ile, büyük milletimin ve meþrutiyet devletinin görünmekte olan haþmet ve ne nisbetle, ehemmiyetten uzak olan sözü geçen dileklerimin kabulünü rica ederim. 17. Cemaziyelâhýr, 327 ve 22 Haziran, 325 (29 Haziran 1909) Abdülhamid Mahmut Þevket Paþa'nýn Cevabý Sultan Abdülhamid'in dilekçesi üzerine gazaba gelen Hareket Ordusu Komutaný Mahmut Þevket 'nýn Abdülhamid'e gösterilmek üzere 3. ncü ordu kumandanlýðýna gönderdiði ve kitabýmýzýn e sadeleþtirerek yayýnladýðýmýz telgrafýn tam metni. Þifre Harbiye Dairesi 6011 Üçüncü Ordu Kumandanlýðýna C. 24 Haziran, sene 325. Geçenlerde Hakan-ý Sabýk'ýn verdiði cevapta, nukudu mevcudesini ikinci ve üçüncü ordularýn evakýsý için ita eylediði ve Alâtini köþkânün namýna mubayaasý ile emr-i hak vukuunda yine e muvafakat olunmak için þeref ve namus-u askeriyyeye iltica eylediði beyan olunuyordu; þimdi baþka þartlar temhid olunarak taallül gösteriliyor. Hakan-ý müþarünileyhin hayatlarýna Osmanlý Ordusu zâmindir, Ordunun bu zamaný mevut için, b i teþriyyeden ibaret olan Meclis-i ayan ve Mebu'sân'ýn zammý talep olunuyor ve kendileri nin elyevm Osmanlý Ordusunun yeddi muhafazasýnda bulunduklarý derhâtýr edilmiyor. Osmanlý u'su hayatlarýna zâmin iken baþka teahhüdât talebinde bulunmasýnýn ordunun namus ve þeref-i risini muhil olacaðý ve her sene tebeddül etmekte olan Meclis-i Ayan ve Mebusan reisle ri tarafýndan bu babda verilecek varaka-i teahhüdiyyenin bir kýymet ve ehemmiyet-i hak ikiyyesi olmayacaðý feramuþ olunuyor. Bu hâlin ordu zabitanýnca duyulduðu takdirde husule getireceði sui tesirâtýn derecatý takdi lunmalýdýr. Burasý da ol veçh ile bilinmelidir ki, kendilerinin vefatý halinde bankalar me vduatýnýn hükümetçe elde edilmesi asan olacaktýr. Ýþbu telgrafnamenin kendilerine iraesile beraber ha-kan-ý müþarünileyhe betekrar müracaat b runuz; Almanya'dan celp olunan banka memurlarý bir hayli vakit hâl-i intizarda buluna mýyacaklarýndan iþarý sabýk veçhile memurlarý huzuruna kabul ile kendilerine verilecek hesa meyi imza edip etmeyeceklerini suret-i katiyyede öðreniniz; er bab-ý namusun nasayihini ismâ etmeyerek þu hal-i felâkete duçar olmalarýna sebeb olan tab'ý müter idânelerini terk ile hareket-i merdanede bulunmalarýný kendilerine halisane arz eyleyi niz, cevabýnýza muntazýrým efendim. 25. Haziran. Sene 325 Hareket Ordusu Kumandaný Birinci Ferik Mahmud Þevket Üçüncü Ordu Komutanlýðý, ertesi gün yu-kardaki telgrafa cevap vermiþ olacak ki, daha ertesi ut Þevket Paþa, aþaðýdaki telgrafla 3. ncü Ordu Komutanlýðý'na yeni talimat vermektedir. Üçüncü Orduyu Hümâyûn Erkâný Harbiyye Dairesi Üçüncü Ordu Kumandanlýðýna C. 26. Haziran. 325 (Sadeleþtirilmiþtir.) Sabýk Hakan tarafýndan Mebusan Meclisi ile Orduya hitaben yazýlýp posta ile gönderilmiþ bul nan dilekçenin dikkat nazarýna alýnacaðý ve ölene kadar hayat-ý hümâyûnlarýnýn Ordunun gar inde emniyet altýna alýnacaðý ve ömrünün sonun kadar Selânik'de býrakýlýp Ýstanbul'a nakle' ve oturmalarý için Alâtini köþkünün nam-ý hümâyûnlarýna satýn alýnmasý kararlaþtýrýldýðýn paradan bedeli ödenmek üzere satýþ muamelesinin hemen yaptýrýlmasý rica olunur. 27. Haziran, 325 Bu Telgraf emri üzerine hazýrlanan ve Sultan Abdülhamid'e verilen "derkenar" da aynen þöy ir: Derkenar : Sabýk Hakan Abdülhamid Han hazretlerinin hayat-ý hümâyûnlarýnýn Ordunun garanti ve kefalet arak teminat altýna alýnmýþ olduðuna ve müþarünileyhin ömrünün sonuna dek Selânik'de býrak lmeyeceði-ne dair Birinci ve Ýkinci Ordu Müfettiþi ve Ýstanbul Hareket Ordusu Kumandaný Mah ut Þevket Paþa hazretlerinden gelen, sureti yukarda yazýlý telgrafta belirtilen teminatý p iþtirerek sunarýz. 22. Cemaziyülâhýr, sene 1327 ve 28 Haziran, 1325 Erkâný Harbiyye Reisi Mirliva Hakan-ý müþarünleyhin Üçüncü Orduyu Hümâyûn Muhafaza memuru Kumandaný Kolaðasý Ferik Rasim Celâleddin bin Fazlý Mehmet Hadi Erkâný Harbiye Birinci Þube Müdürü Kaymakam îsmail Halil Recai Manastýr. Padiþaha Bir Suikast Ýhbarý ve Abdülhamid'in Tutumu Ondört yýl Mabeyin kâtipliði yapmýþ, daha sonra Dahiliye Nazýn olmuþ Reþit Bey, za- mân zaman Abdülhamid'in gadrine de uðramýþtýr. Bu bakýmdan yayýnladýðý hatýralarýn ciddiy eþit Bey, kitabýnda þunu anlatýyor: "Þahit olduðum vekayiden biri de þudur: Bir perþembe sabahý Bükreþ sefaretinden bir þifre g açtýk. Diyordu ki: Romanyalý filân adam sefarete müracaatla önümüzdeki Cuma günü Þazlý Der selâmlýk resmi ifasý için teþrifi þahane vuku bulursa, suikasta maruz kalacaðýný ve camiin aki mecralara dinamit konulmuþ olduðunu mahremâne haber veriyor. Mesuliyeti, muhbire aitolmak üzere arz-ý malumat ediyorum." Bu telgrafý yazan,, eski Mabeyn kâtiplerinden Kâzým Beydi. Bu zat, þahsýnýn, memuriyetinin us ve haysiyetini tamamile takdir ile icabýna ihtimam eder, doðru sözlü, doðru özlü bir in Bu Jurnalin isaline (ulaþtýrýlmasýna) tavassuta (aracýlýðý) da mazur idi. Çünkü evvela tava inkâfý (vaz geçmesi) muin (Koruyucu) sýfatile cürme iþtirak demek olurdu. Saniyen, dünyanýn r tarafýnda hiç bir memur, ayný halde baþka türlü hareket edemezdi. Nitekim, jurnalin ne ma satla ve ne taraftan haber verildiði açýkça anlaþýlmakla beraber, Baþkâtip Süreyya Paþa da za mecbur oldu. Padiþah, Cuma gecesi camiin civarýndaki su ve hela yollarýnda bir tahar iyat (araþtýrma) icra ettirdikten sonra, ertesi cuma günü selâmlýk resmini orada icra ve cu a namazýný o camide eda etti. Fakat bir daha sazlý camiine gitmedi. Sazlý þeyhi Zafir efendi, kimseye zarar vermez, devlet iþlerine karýþmaktan çekinir ve gerç en mutekit bir âdemdi. Sultan Hamid'in bu zatý nasýl tanýdýðýný bilmiyorum. Efen- diliði zamanýndaki züht ve salâhýna ve duasýna müstecap olacaðýna itimat etmiþ olmasý ihtim ede bir iki defa o camiye Selâmlýk eder, Þeyh'in bu suretle de duasýný alýrdý. Serencebey da, fakat aradaki boþ bir arsadan dolayý, Sazlý dergâhýnýn karþýsýna yerleþmiþ olan Ebül Hû in bu iltifatý seniyyesine alenî haset ederdi. Kendisinin mazhar olmadýðý þereften onun da ahrum kalmasý için tertip ettiði bu yalancý jurnali, Hariciyye Nezaretinde bilmem ne iþle uvazzaf ve her halde kendisine müntesip Vais efendi isminde serseri bir levanten v asýtasile Bükreþ'e göndererek oradan takdimine Sefareti mecbur ettiðini ve bu dolambaçlý yo ihtiyar etmesindeki külfetin uydurduðu jurnalin sahibini korkutarak Padiþah nazarýnda düþür emeline müstenit bulunduðunu, hâle vakýf olanlarýn hepsi derhal anladýlar; Padiþahýn da bu nda bulunduðuna inanmak isterim. Lâkin telâkkinin mahiyeti ne olursa olsun, her þeye raðme Ebül Hûda'nýn maksa'dý hasýl oldu." Cemal Kutay: Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, sayfa: 5558 Yayýna hazýrlayanýn notu: Bu belge, bir çok bakýmdan Abdülhamid'in hatýra defteri ile iliþkilidir. Özellikle Abdülham in en çok üstünde birleþilen noktalarýndan birisi, onun vehimli ve korkak olduðudur. Oysa, nilir bir kaynak olan Reþit Bey'in anlattýðýna göre, bu olaydaki tutumu ile ne korkaktýr, n de vehimlidir. Üstelik akýllýdýr da. Çünkü ihbarý deðerlendirmiþ, camiye giden yollarýn ü rýnda bir arama yaptýrdýktan sonra, ertesi günü pervasýzca bu camiye gide- 195 rek Cuma Namazým kýlmýþtýr. Eðer vehimli ve korkak ol-saydý,Cuma Selâmlýðýný baþka bir cami olay ve tabii idi. Bir daha bu camiye gitmemesi ve Þeyh Zâfir Efendiye ve Þazlý camiine bir daha uðramamasý se ebine gelince: Hatýrlanacaðý gibi Abdülhamid hatýralarýnda Ebül Hûda'dan çok yararlandýðýný Hindistan ve Türkistan'a derviþler göndererek Rus ve Ýngilizleri tedirgin ettiðini, kendi ini bir istihbarat ajaný olarak kullandýðýný, hatta Ýngilizlerle gizli müzakerelerde aracýl ttiðini yazmaktadýr. Kendisi için böylesine gerekli bir kimseyi kýskançlýða sürüklediðini bir daha Sazlý Camiine gitmemesi ve Þeyh Zâfir Efendi ile iliþkilerini gevþetmesi dikkatli bir devlet adamý politikasý gütdüðü fikrini kuvvetlendirir. Reþit Beyin Hatýralarý Eski Dahiliye Nazýn Reþit Bey (Rey) hatýralarýnda Sultan Hamid için þunlarý anlatýyor. (Sadeleþtirilmiþtir.) "Osmanlý Padiþahlarý içinde, Sultan Abdülhamid kadar þahsen namuslu, afif ve devlet hazines ne deðer vereni azdýr. Ýkinci Abdülhamid tahta geçmeden önce kendi siyasetine karþý olaca n ettiði adamlarý bile okþamýþ, tahtýna merdiven yapmýþ, padiþah olduktan sonra da onlarý b yi tutmuþ, fakat sonra birer bahane ile birer tarafa uzaklaþtýrmýþtý. Meþrutiyet inkýlâbýn bdülha-mid'i kötüleyenler, onun kibirli, azametli, kimden gelirse gelsin hiç bir itirazý d nlemeyen bir adam olduðunu da söylüyorlardý. Fakat gizli kalan birçok hakikatler, acele ve ilen bu hükümlerin birçoklarýný deðiþtireceðe benziyor. Abdülhamid, kendisine baðlýlýklarý nden emin ol- duklarýnýn mütalâalarýna ve itirazlarýna deðer verir, onlarý dikkat ve alâka ile dinlerdi. duklarýný yerine getirmekten adeta haz duyar, onlarý takdir ve taltif ederdi. Abdülhamid'e itirazlarýný pervasýzca yapanlardan biri de hazine kâhyasý Hasan Þevki Beydi. 1318 (1902) Ramazanýnýn 15. nci günü Topkapý Sarayý'n-da Hýrka-i Saadeti ziyaret töreninden a Sultan Abdül-hamid Hazine-i Hümayun'da mahfuz bulunan Üçüncü Sultan Mehmet'in muhteþem v assa sorgucunu istemiþti. Yavuz Sultan Selim'in kurduðu geleneðe uyarak Hasan Þevki Bey, mutâd kimselerle beraber sorgucu hazineden çýkarmýþ, gümüþ bir tepsi içine koyarak Baðdat Köþkü'nde Abdülhamid'e sun a'sý huzurdan çýktýktan sonra, baþ mabeyinci Hacý Ali Paþa'ya demiþ ki: Efendimizin ulu ecdadý Hazine-i Hümâyûnlarýna bir çok þeyler koymuþlar, vermiþler, fakat buradan bir habbe bile çýkarmamýþlar ve almamýþlardýr. Eðer Þevketmap efendimiz bu sorgucu götüreceklerse, doðrusu ben kullarýný çok mahzun edecekler!.. Baþ mabeyinci bunu Sultan Hamid'e arzedince O: Ben bunu muvakkaten alýyorum, kýzým Ayþe'y yaptýracaðým taca örnek tutacaðým. Bayramýn birinci günü iade ederim, demiþ ve yazdýðý bi rak ilâve etmiþ: Þunu da kendisine ver. Abdülhamid zamanýnda muayede merasimi (Bayram töreni) bazen Dolmabahçe Sarayý'nda, çok ker e Yýldýz Sarayý'nda yapýlýrdý. Bu yýl da Yýldýz Sarayý'nda yapýlacaktý. Hazine-i Hümâyûnda muhafaza edilen altýn taht, her yýl olduðu gibi arife günü, yerinden hususî merasimle çýkar ydan gelen kapalý bir arabaya konarak hazine kâhyasý tarafýndan yanýnda beþ, altý kiþi oldu e, Yýldýz Sarayý'na götürülmüþtür. Muayede töreni bit- tikten sonra Hasan Þevki Bey Abdülhamid'in senedini Hacý Ali Paþaya vererek: Lütfen sorgucun iadesini temin 'buyurunuz! Demiþ. Baþmabeyinci huzura girmiþ, münasip bir dille sorgucu hatýrlatmak isteyince Abdülhamid: Senedimi getirmiþ mi? demiþ ve: Evet Þevketmeap efendimiz buyurunuz! Diye takdim etmiþtir. Abdülhamid sorgucu iade ederken: Hasan Þevki Bey'e selâmý þahanemi söyle ve kendi sinin vazifeþinaslýðýndan memnun olduðumu da teblið et. Þu yüz altýný da ver, bayram harçlýðý yapsýn! demiþtir. Hazine kâhyasý sorgucu ve ihsaný þahaneyi alýp þükranlarýný Padi þahýn ayaðýna yüz sürerek belirttikten sonra, Topkapý Sa- rayý'na gelmiþ, yüz altýný beraberinde bulunan arkadaþlarý na daðýtmýþtýr. Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi yazan Cemal Kutay, tarihinin 6176 sayýlý sýnda Namýk Kemal'i beraat ettiren mahkeme kararýndan bahsederken þöyle diyor : " Cinayet mahkemesi reisi Abdüllâtif Suphi Paþa, Kemal (Namýk Kemal) hakkýnda beraat (yah vazife dýþý) kararý verdi. O gün cinayet mahkemesi bir dað kadar büyüktü ve mahkeme reisi si kadar yüksekti. Bu sýrada bir büyük adam ve bir yüksek adam daha vardý: Sultan Hamid! Kemal hakkýnda beraat (yahut vazife dýþý) kararý veren mahkemenin reisine, Abdülhamid, kin beslemiyecek kadar büy ve yüksek oldu ve bu karardan CEMAL KUTAY: Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi Sahife 6324 - 30 - 31 sonra Abdüllâtif Suphi Paþa'yý, üç defa Evkaf ,iki kere Maliye ve bir kere de Ticaret Nazý Bu beraat kararýný veren mahkemenin azasýndan Lebib Efendi de, yine Abdülhamid, zamanýnda resmî yerlerin en yükseði olan Temyiz mahkemesi baþ Müddeiumumiliðine geçti ve Bâlâ rütbesi ndisine birinci rütbeden Os-manî ve Mecîdî niþanlarý altýn ve gümüþ, imtiyaz madalyalarý v Abdülhamid Devrinin Ünlü Bankerlerinden Zarifi Anlatýyor: "Osmanlý Þehzadeleri içinde Hamid efendi kadar tutumlu, hesabýný bilen, sermaye ve sermaye i deðerlendirme hesaplarýnda bilgili bir zat tanýmadým. Bu özelliði daha fazla hasbî idi. lâde zeki, hýzlý bir anlayýþa sahip, her þeyin püf noktasýndan bilgili olmak için gayret ed akini sükûnetle dinleyen bir þahsiyettir. Yüzünden ne düþündüðünü anlamak imkânsýzdýr. Fakat, Þehzadeliði zamanýndan beri saplandýðý fikirler vardýr. Çok geç güvenir, fakat güven hadiseler karþýsýnda bile duraksamadan geri alýrdý. Kendisi ile'sürekli ve kopmayan münase r saðlanmasýnýn çok zor olduðuna inanmýþýmdýr. Bir noktada tereddüt ettiði ve þüphelendiði lýkla o noktaya getirir, þüphe ve endiþelerini pekiþtirmeye çalýþýrdý. Bu duygusunun, peþi rlarda bir çeþit mantýk ve vicdan huzurunu saðlamak için kendisini etkilemek anlamýnda oldu u söyleyebilirim. Mithat Paþa'nýn memleketten uzaklaþtýrýlmasý olayýný duyduðum zaman çok endiþelenmiþtim. Me ka- Not: Cemal Kutay genellikle Abdülhamid'e muhabbeti olmayan tarihçiler arasýnda bilinir . rýþýklýk çýkabilirdi. Bu his ve düþüncelerimi mabeyin müþiri Sait Paþa'ya açýkça Söyledim: Paþanýn (Mithat Paþa) üç ayda yaptýðýný üç saatte yýktýnýz. Neticelerden çekinmiyor musun Sait Paþa Hünkâr'a arz etmiþ olacak ki, aradan uzun zaman geçtikten sonra bir gün bana, þu emli sözleri söyledi: Üç ayda yapýlanlarý üç saatte yýksak bile, neticelerini idrak ederek bu kararlarý aldýðý zim saltanat hukukumuzdur. Ve, benim bir þey söylememe fýrsat býrakmadan konuyu ustalýkla deðiþtirdi. KAYNAK: CEMAL KUTAY "Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri" tarihi Sayfa: 6266-67 Abdülhamid ve Kolera Dr. Osman Þevki Uludað (Vakit-Yeni Gazete) nin l Kasým 1974 tarihli sayýsýnda 1892 kolera salgýnýndan bahsederken Sultan Abdülhamid hakkýnda (intak-ý hak) kabilinden þöyle yazýyor: Hastalýk yine Mýsýr'dan atlayarak Ýzmir'de yayýlmýþtý. Oradan memleketin baþka taraflarýna 'a bulaþmýþtý, Ýstanbul doktorlarý arasýnda kolerayý tanýyanlar çoktu. Ancak, sarayda bul r kolera bahsinde ikiye ayrýlmýþtý. Bunlardan bir kýsmý hastalýðýn kolera olmadýðýný söyl oktorlar arasýnda (mik- rop) a inanmayanlar bile vardý. Bunlar padiþaha yakýn bulunmalarýndan istifade ederek fik irlerini tek bir surette yayýyorlardý ve bu yüzden mücadele tedbirleri alýnamýyordu. Bizzat padiþah Abdülhamid sarayýn çeþme ve musluklarýndan aldýðý sularla muhtelif þiþeleri yrý ayrý kimyagerlere (bakteriologlara deðil) gönderiyordu. Aldýðý raporlarý karþýlaþtýrý görüyordu. Bütün bunlar onun vehmim arttýrdýkça arttýrýyordu. Bir taraftan hekimlerin bir tmayan sözleri, bir taraftan ölümlerin artýþý Sultan Hamid'i pek sinirlendirmiþti. Padiþah kýn bulunan hekimler, sadece onun vehmini gidermek için sözler söylüyorlardý. Bu esnada ortaya genç bir hekim çýktý. Býyýklarý büyü-memiþ olan bu hekim Avrupa'dan henüz disi cild ve firengi mütehassýsý idi ama, çok cevval ve girgin olduðu nispette pervasýzdý. asý, eskiden Askerî Týbbiye Mektebinde baþkâtip Muhtar Efendinin tesiri henüz unutul-madýðý aya girebiliyordu. Bu adam, geçenlerde kaybettiðimiz Doktor Celâl Muhtardýr. Celâl Muhtar vakit hastalýðýn kolera olduðunu celâdetle söyleyen ve bu hususta en ileri giden bir zattý Bu zat davasý tahakkuk etmediði takdirde her türlü fedakârlýða razý olduðunu söylerken, sa udak bükenler vardý. Padiþah birbirine aykýrý olan hekim fikirleri arasýnda þaþýrmýþ olmakla beraber, Celâl Muht sýna kýymet verdi ve iþi ecnebi mütehassýslara býrakmayý kararlaþtýrdý. (Pastör) ile muhabe ndan yardým istedi. Daha evvel (Pastör) müessesesinin kurulmasý için onbin altýn gönderen (Pastör) tarafýndan seviliyordu. Padiþah da ona ayrýca birinci rütbeden murassa Osmani niþ ný göndermiþti. (Pastör), padiþahýn müracaatý üzerine, kendi adamlarýndan en deðerlisi ola anbul'a gönderdi ve onun sayesinde hastalýðýn kolera olduðunu öðrenince tavsiyelerini tatb ti. Az zamanda kolera maðlup edildi. Baþ düþmanlarý arasýnda týbbiyeliler bulunmakla beraber, O, týbbiyeye hizmet etmekten geri amýþtýr. Abdüî-hamid, eline geçirdiði (Þantimes)i iltifatlara boðmuþtur. Ona hediyeler, ihs miþtir. Hattâ ona Bâlâ rütbesi bile tevcih etmiþtir. Zamane þairleri bu vak'ayý þöyle hicve Tertemiz þapkayla gelmiþken bu þehre (Þantimes) Rütbe-i bâlâ ile giydirdiler bir yaðlý fes! Padiþah Abdülhamid, ortalýkta kolera hafifleyince artýk iþlerin yoluna girdiðini gören (Þan ) e daha çok vaad-lerde bulunarak Türkiye'de kalmasýný ondan rica etmiþ olmakla beraber, o Paris'te yapacaðý þeyler olduðundan bahsederek dönmekte ýsrar etmiþtir. Bunun üzerine padi bizzat (Pastör)e müracaat ederek (Þantimes) i Türkiye'ye vermesini rica etmiþ (Pastör)den onu kendisinden istememesini sað kolundan mahrum edilmemesini rica ederek, Türkiye için onun kadar faydalý olabilecek bir hekim seçip göndereceði vaadini alýnca artýk ýsrardan va iþtir. Meþhur (Nikol)ün Türkiye'ye gelip yerleþmesi ve uzun müddet de çalýþmasý bu hadisen ki, Türkiye, bakteriyoloji ilmini ona borçludur. Saray Nasýl Çalýþýrdý? "Hiç aldanmamýþ olmaksýzýn iddia ederim ki, o zaman Baþkitabet Dairesi, intizam, inzibat, m amelâtta sadelik ve sür'at itibariyle Babýâali'ye ve diðer Nezaretlere faik idi. Burada hiç bir kâðýt parçasýnýn kaybolmasýna hiç bir muamelenin kontroldan kaçmasýna imkân olmadýðý gi kaldýðý da vaki deðildir. Çünkü Baþkitabet Dairesine girip çýkan mesaili bizzat Abdülhamid erdi. Daire-i kitabete gönderilen herhangi birkaç tezkere ve arizayý vürudu akabinde Hünkâr a baþka taraflardan ha- ber verirlerdi. Daire-i kitabet vasýtasiyle teblið olunan iradeler hakkýnda günü gününe Ab d'e hesap vermek mecburiyeti de vardý. Bu itibarla, bir taraftan Padiþahýn sýký murakabesi , diðer taraftan kâtip beylerin samimî vazifeþinaslýklarý, daire muamelâtýný makine gibi iþ idi. Baþkitabet dairesinin vazifesi hükümdar ile, devair-î resmiye arasýnda teblið ve tebellüða olmaktan ibaretti. Ýkinci kâtip, Baþ mabeynci, mabeynciler, hususî þifre kalemi vasýtalarý kâra arzolunan bazý muamelât ile bendeðan ismini taþýyan kimselerin vasýta olduklarý jurnal esna olmak üzere, bütün maruzat-ý resmiye, Baþkitabet kanalýndan geçer, burada kayd olunar 'a takdim olunur, gerek bunlarýn cevaplarý, gerek re'sen sâdýr olan irade-i seniyeler bu daireden lâzým gelenlere teblið edilirdi. Maruzat þu suretle Saraya gelir idi: Mülki iþleri Sadrazam, ilmiyyeye müteallik umuru Þeyh slâm, Bahriyyeye bu kâðýtlarý. Bahriye Nâzýn, umuru askeriyyeye taalluk eden maruzatý Seras Tophaneye ve Mekâtib-i askeriyyeye ait olan evraký Tophane Müþiri, Hazine-i Hassaya ait umuru Hazine-i Hassa Nazýrý takdim ederdi. Padiþaha resmî tezkere göndermek, yâni, büyük kâ mî maruzatta bulunmak hakký bu Nezaretlere mahsus idi. Bunlardan maada diðer Nezaretle rin kâffesi maruzatta bulunabilirse de, bu maruzatýn adýna "hususî" derlerdi. Sultan Hamid Babýâli ve diðer Nezaretlerden gelip torba içinde kendisine takdim olunan t ezkerelerden kabul ettiklerini, her birinin arkasýna tarih koyarak,gene Daire-i Ki tabet'e iade ettiði zaman bunlarý bir zarf içinde gönderirdi. Sultan Hamid, zarf içinde kaç tezkere varsa, zarfýn üstüne bunu ve saat kaçta teslim olduðunu iþaret eder, zarfýn arkasýn imza yerine (malûm)- kelimesini yazardý. Bu zarfý getiren adamýn vazifesi bir makbuz sene di almaktýr. Bu makbuz senedine zarftan çýkan tezkerelerin adedi ve her- birinin numarasý ve kimin getirdiði yazýlýr, altýna Baþkâtib imza ederdi. Sultan Hamit bu m uz senedine o kadar ehemmiyet verirdi ki, behemehal eline teslim olunmasýný isterdi." Sultan Hamid'in Ruhaniyetinden Ýstimdat Mabeyn Baþkâtibi TAHSÝN PAÞA'nýn Hatýratýndan. Nerdesin, þevketli Sultan Hamid Han, Feryadým varýr mý bârigâýna? Ölüm uykusundan bir lâhza uyan, Þu nankör bak günahýna! Tarihler ismini andýðý zaman, Sana hak verecek, hey koca Sultan; Bizdik utanmadan ifti ra atan Asrýn en siyasi Padiþahýna! Divâne sen deðil, meðer bizmiþiz! Bir çürük ipliðe hülya dizmiþiz! Sade deli deðil, edepsiz lar kýblegâhýna. Sonra, cinsi bozuk, ahlâký fena, Bir sürü türedi, girdi meydana. Nerden çýktý bunca veled-i ? Yuh olsun bunlarýn ham ervahýna! Rýza Tevfik Mithat Paþa'ya Ýngiliz Sefirinden Gelen Mektup Mithat Paþa, henüz Türkiye'ye dönmeden, Girit adasýnda bulunduðu günlerde Ýngiliz Sefiri S in Layard'ýn bir mutemedinden 3 Ekim 1878 tarihli aþaðýdaki mektubu almýþtý. Altes; Sefir Sor Austin Layard bana dedi ki: Sadarette bulunduðunuz sýralarda her gün sofranýza oturan adamlardan birinin, Rus Generali Ýgnatiyef'e para mukabilimde casusluk ett iðine dair eline gayet kesin deliller geçmiþ. Sadýk bir adamýnýz olduðunu zannettiðiniz bu , safranýzda konuþulan þeyler hakkýnda her gün Rusya Sefirine muntazaman raporlar vermekte miþ. Sefir cenaplarý bundan baþka Padiþahýn etrafýnda para almakta olan adamlarýn bulunduðunu da ber almýþ. Altesiniz hakkýnda Abdülhamid'in vehmini tahrik edenler ve bunun sonucu olarak uzaklaþtýrýlmanýza sebep olanlar da bunlarmýþ... Bu sebeple Sefir hazretleri, Abdülhamid' den bahsederken, çok ihtiyatlý bir dil kullanmak zorunluðunda kalýyormuþ ve söylediðine gör yana'da bulunduðunuz bir sýrada, Padiþahýn ihsanýný reddetmiþ olmanýz da fena tesir yaratmý Sefir cenaplarýndan aldýðýný talimat üzerine, Altesinize þunu da bildirmek isterim ki, Abdü d, her ne kadar sizi bir aralýk Girit'e Vali tayin etmeyi düþünmüþ ise de, Sefir, elinden g ldiði kadar buna engel olmaya çalýþmýþ. Zira, Girit'deki hoþnutsuzluk azalmayacaðý için, ne yhude olacak ve büyümekte devam edecekmiþ. Zaten, memleketinize faideli olabilmeniz için, mutlaka bundan daha yüksek bir makama geçmeniz icap ediyormuþ... Sefir, Altesinizle bir yerde buluþup görüþmey rzu ediyorsa da, buna, þimdilik imkân görememektedir. Kendisi ile gizli olarak yazýþmak is ediðiniz takdirde, Sefiri çok memnun edersiniz. Sefir, sizin þahsî iþtirakiniz olmadan, Türkiye'de devam edilecek Ýslâhatýn büyük güçlükler dir, Ýngiltere'nin Doðu'da takip etmesi en uygun olacak politika ile, Türkiye'de yapýlmasý lâzým gelecek Ýslâhat hakkýnda vereceðiniz fikirler, Sefir tarafýndan büyük bir ehemmiyet e telâkki edileceðinden þüphe etmeyiniz. Sefire, doðrudan doðruya yazmayý daha muvafýk görd benim vasýtamdan büyük bir güven içinde faydalanabilirsiniz. Sizi þerefimle temin ederim Sor Austin Layard ile yapacaðýnýz yazýþmadan kimsenin asla haberi olmayacaktýr. Hürmetlerimle... Ýngilizlerin ünlü Baþvekili Disraeli, Lord Salisbury'e Abdülhamid için þunlarý yazýyor: "Avam Kamarasýnýn 'Mavi Kitap'ýný çevirtmiþ. Foster'in Bulgar sorunu üzerindeki söylevlerini de okumuþ! Hem de bir tek karýsý var. Bir oxalana! Acaba bir muhteþem Süleyman olabilir mi?.. BLAK, 598 Mithat Paþa'nýn oðlu Ali Haydar Mithat, hatýralarýnda aynen þunlarý yazýyor: "Mithat Paþa Ýzmir'de tevkif olunduðu zaman, mahrem bir vasýta ile kýþladan haremine bir me tup göndermiþti. Bunda þöyle diyordu: Siyah kaplý çanta içinde bir mektup var. Bu mektubu, Londra'da 6 avenue Ýndia'da Mr. Mey er'e gönderiniz; olmadýðý surette ise, mahvediniz. Gönderilmeðe vakit ve imkân bulunmadýðý için, mektup validem tarafýndan imha edilmiþti. Þehadet haberi geldikten sonra, Validem beni yanýna çaðýrarak mahvedilen mektuptan maada d iðer evraký, mezkûr siyah çantadan çýkardý ve Fransýzca yazýlmýþ olduklarý için birer birer kuttu. Bunlarýn içinde meþhur Gambeta'nýn Mithat Paþa'ya hitaben yazdýðý mektuplara da tesa im. Cumhuriyet idaresinden birçok bahisler vardý. Fakat o zaman yaþým, bu mektuplarý tam m nasiyle anlamama müsait olmadýðýndan, Valideme sadece tercüme etmekle iktifa ettim. Valide mektuplarý hemen elimden alarak, kimseye buna dair bir §ey söylemememi tenbih ettikte n sonra yaktý." Namýk Kemal'in tutuklu bulunduðu sýrada babasýna gönderdiði istintak pusulasýnýn 3 numaralý en þöyle denmektedir: Mustantikler : Sen baþýna birkaç adam toplayacak da Sultan Murad'ý arayacakmýþsýn. Sen "Pa verilen maaþ çoktur, yüzbin kuruþ maaþla Þerife biat e'delim," demiþsin. Kemal : Lâkýrdýlarýn beyninde tenâkkuz var. Sul tan Murad tarafdarý isem, Þerife biati terviç etmem. Þerife biat fikrindeysem, Sultan Murad'ý aramaya ne hacet? Ben padiþahýn inayet - didelerindenim. Huku kunu hem bilir, hem de muhafaza ederim. Hattâ Kanun-u Esasî'den hükuk-u salta nata müteallik olan bendleri kaldýrýp da ettikleri zaman, huzur-u hümayuna en evvel ben feryatnameleri yetiþtirmiþtim. Bu hezeyanlarý kim ihtiyar ediyor?.. Süleyman Paþa hatýralarýnda; Mithat Paþa ve yakýnlarýnýn "Hediye-i askeriyye" cemiyeti ile iri milliyye" cemiyetlerinin kurulduðunu, bu cemiyetlerden Mithat Pa-þa'nýn Saray'a ma lûmat vermediðini öðrenmesi üzerine, Cemiyetin baþkam Ziya Paþa (þair) ya: " Bu millet askeri teþkili hususunda, Zat-ý Þahane'ye malûmat verilmiþ midir? diye sual et im. Ziya Paþa cevaben : Bilmiyorum, fakat zannederim ki o yolda bir muamele cereyan etmemiþtir, dedi. Onun üz erine: Benim evde misafirlerim var, gidemem. Fakat siz doðruca Mithat Paþa hazretlerine gid iniz; ve Asâkiri Milliye teþkili meselesini Zat-ý Þahane'ye arz ve istizan etmesini ve Av rupa'da bile Asâkiri Milliyye, Ýmparator ve Krallarýn emriyle teþkil ve kuþat olunageldiðin benim lisanýmdan olarak arz ediniz. Dedim. Doðrusu Ziya Paþa dahi: Re'yiniz makul ve mülahazanýz becâdýr. Þimdi gider söylerim, dedi. Ziya Paþa o akþam (Mit nýn) devlethanelerine giderek takrir etmesi üzerine, intibah ve kabul etmeleri iktiza ederken, katiyen ehemmiyet vermemiþ ve Zat-ý Þahane'ye de arz etmemiþ olduklarý muahharan anlaþýldý. Hattâ Hediyei Askeriye Cemiyetinin ve Asâkiri Milliye Patýr-dýlarýnýn katiyen re asý hakkýnda sadýr olan iradei se-niyyei takdirâmýz üzerine müþarünileyh hazretlerine (Mit ). Bendeniz Ziya Paþa ile, âkibetin bu hale müncer olacaðým ve Asâkiri Milliyye meselesinin, k-i pây-i þahaneye lüzum-ý arzýný ihtar etmiþtim. Size 'söylemedi mi?.. Diye vaki olan isti karþý: Hayýr, bana böyle bir þey söylemedi. Buyurmuþlardý. O sýrada Köse Raif Efendi dâhi hazýr idi. Paþa'nýn yanýndan çýktýktan sonra Raif Efendi yanýma gelerek: Paþa yalan söyledi! Ziya Paþa, ihtaratý þaibenizi teb lið etmiþti. Hattâ ben de hazýr idim. Lâkin paþa mühimsemedi," dedi. Namýk Kemal'in sürgün gittiði Midilli'den gönderdiði mektuplardan parçalar. Midilli'ye varýr varmaz, kýzý Feride Haným'a gönderdiði mektuptan : "Selâmetle Midilli'ye vasýl olduk. Amma görsen, ne kadar güzel yer. Seni düþünmesem, hiç b ayrýlmasýný is-temiyeceðim." Türk Tarih Kurumu Kitaplýðý 499 numaralý dosya Namýk Kemal'in arkadaþý Manastýrlý Rýfat'a gönderdiði mektuptan : "Rakip ölsün de Allah cenneti âlâda yer versin, sýrrýna mazhar olduk. Yani Ýstanbul'dan def da, maaþýný da al, harcýrahýný da veririz, mülkün içinde nereye canýn isterse oraya git, d iz de Midilli'yi intihap ettik. Burasý, cennetten ayrýlmýþ da âdem olanlarý istikbâl için nmiþ zannolunacak kadar güzel bir yer... Yalnýz bir fenalýk var: Ahlâkýmý bozacak... Meðer devlete hiç bir hizmet etmeden maaþ almak ne tatlý bir þeymi Süleyman Nazif: "Ýki Dost" Oðlu Ali Ekrem Bolayýr el yazýsýyla yazýlmýþ hatýratýnda Babasý Namýk Kemal'in Midilli'ye or: "Sultan Hamid hapishaneye bir adam göndererek (1) her ne kadar mahkeme beraatine k arar vermiþse de Ýstanbul'da kalmasý, aleyhinde yine birçok kýl-ü-kâller çýkarýr. Benim hat irit, ya Midilli adasýna gitsin demiþ. Babam Midilli'ye gitmeyi tercih etmiþ. Padiþah Kem al'e Hazi-ne-i hassa'dan beþ bin kuruþ maaþ tahsis ettiði gibi, iki yüz kayme harcerah da vermiþ..." Namýk Kemal'in Oðlu Ali Ekrem Bolayýr, babasýnýn Midilli sürgününde oturduðu evi anlatýyo "Ev mi?.. Hayýr. Koca bir konak!.. Uzun, ucu bucaðý görünmez gibi uzun bir sofa ki, Ýstanbu evleri gibi geniþ, dar tahtalarla döþeli... Bu tahtalar da simsiyah... Üzerlerine basýldý ynuyorlar. Sofanýn iki ucunda, dar, uzun iki sed yahut kerevet. Ortasýnda ve sað taraf ta hayli geniþ bir sed daha. Ýki tarafýnda odalar, odalar... Geniþ sed döþeliydi, oraya çý turduk..." (1) Hapishaneye padiþahýn ricasýný götüren, Müþir Ahmet Haindi PaþadýrNamýk Kemal, Abdül Midilli mutasarrýfý tayin edildikten sonraki durumu, oðlu Ali Ekrem Bolayýr'ýn kaleminden "Namýk Kemal köþkünde gecelik entarisi ile oturuyor, bir gün bile giyinip te hükümet konaðý iði yok. Sancaðýn bütün umuru, iþte bu gecelik entarili Mutasarrýf Bey tarafýndan idare o uyor!.. Memurlar, birer ikiþer hükümet konaðýnýn merdivenlerinden inerek köþk'e geliyorlar eleri tashih ettiriyorlar, emirleri alýyorlar. Ehemmiyetli iþleri Kemal, önce tahrirat kâtiplerinden Hüseyin Efendi'ye (Sadrazam Hüseyin Hilmi Paþa) sonralarý yine kâtiplerinden Baha Bey'e dikte ettirerek yazdýrýyor, Konsolosla r da Mutasarrýf Bey'i bu köþkünde ziyaret ediyorlar ve Kemal'in alaturka gecelik entarisi ile, donunun paçalarý sarkarak, ayaklarýnda terlikler, göðsü baðrý açýk olarak kabul etme ar..." Ali Ekrem Bolayýr'ýn Türk Tarih Kurumu'nun basýlmamýþ eserinden. Kiliseler Kanunu "Mebusân Meclisi"nde "Kiliseler Kanunu" müzakere edilirken, Ýzmir Mebus'u Seyyit Bey'in (Seyyit Çelebi) Meclis kürsüsünden söyledikleri... Sultan Abdülhamid, Balkan Devletleri'nin Osmanlý Devleti aleyhine anlaþabilmelerinin s ebebini bu kanuna baðlar ve çýkarýlmasýný büyük hata sayar. Seyyit Bey (îzmir) Arkadaþlar... Huzurunuza münhasýran Yüce Meclisi gafil damgasýndan ku lmak için çýkýyorum. (O... O... Ne demek sesleri) Evet, Honeos Efendi... Tekrar ediyorum: Yüce Meclis'i gafil damgasýndan kurtarmak için!.. Bu bir perdedir ki, bunun arkasýnda, yâ- 211 ni din perdesi altýnda dil perdesi altýnda, kavmiyyet ve milliyet oyunu oynanýyor. Etni ki - Eterya'nýn yaptýðý ve yapmakta olduðu uðursuz oyunun, bu sefer Bulgarlara da bulaþma yor. Oyuncular da ayný, yalnýz sahneler baþka. (Bravo sesleri, alkýþlar, soldan gürültüler, k sesleri) Müsaade ediniz. Bu kadar yüzyýl, kiliseye, manastýra, sinagoga hahamhaneye kes inlikle dokunmamýþ "La ikrah-ý fid-din" dinde zorlama yoktur demiþ, bir vicdan hürriyetini n muhteþem eseri olan islâmiyet, ne için þimdi kalksýn da Sýrplarýn, Ulahlarýn, Bulgarlarýn rýn kilise ve okullarýna karýþmak için o dinin devletine kanun çýkarsýn?.. Hayýr efendim, mesele, kilise ve okullarý öne sürerek, politika olarak þimdilik konuþulmasýný istemedikle zli maksadlarýnýn oluþmasýna imkân hazýrlamak, sonra yüzler indeki maskeyi düþürmektir! Biz, devlet olarak, huzur ve sükûnu yaratmak için bu kanunu çýkaracaðýz, fakat bu kanunu ka etmekle hiç bir þeyin bitmediðini ve belki de yeni geliþmeler göstereceðini unutmayacaðýz. sasý kabul etmezsek, yâni bu gerçeði þimdiden görmezsek, yakýn gelecekte kilisenin arkasýna nmýþ olan çeteciler, komitacýlar, devletin birliðini allak bullak etmeðe ahd etmiþ ihtilâlc Rumeli'yi kana boya-yacaklardýr. Bunu, þu kürsüde konuþanlarýn büyük çoðunluðu da biliyor bileyim efendim, bu kürsüden gerçek niyetlerini saklamak için bu iki yüzlülük, affedersin ir siyaset gereði diyeyim, âdet hükmüne gelmiþ oluyor. Onun için rica ederim, þimdi "Kilise uyuþmazlýðý" adýný taþýmak suretiyle, daha ismiyle ger bu kanunu, iþin gereði olarak kabul edelim, amma aldýðýmýz bu tedbirin gerçek içyüzünü de ada, salona girmiþ olan Kozmidi Efendiye bakarak) Hah, iþte Kozmidi efendi hazretleri de gelmiþler... Bir daha tekrar edeyim: Bu kanunu kabul etmekle, hükümetin kiliseler ve okullar sebebleri ile- ri sürülerek dökmekte olduklarý kanlarýn ve ustalýkla saklanmýþ olan maksatlarýn hükümetçe ilân etmiþ olacaðýz. Bundan sonraki geliþmelerin ise, nasýl belirleneceðine dikkat etmeyi ukaddes vazife sayacaðýz; çünkü, hiç kimsenin kiliseler uyuþmazlýðým hükümetin kendi halin n faydalanýlmýþ olduðunu zannetmesine izin vermeyeceðiz..." (Alkýþlar.) "Ýkinci Meþrutiyet Meclisi Zabýtlarýndan Mithat Paþa'nýn Avrupa'dan Türkiye'deki Arkadaþlarýna Gönderdiði Paralar Mithat Paþa'nýn Sadaret Mühürdarý olan Hamdi Bey anlatýyor : "Paþa sürgün edilirken Ýzzettin vapuruna Bâb-ý Âlî'ce memurmuþum gibi giderek, kendine veda arek elini öptüðüm için, Bursa'ya sürülmüþtüm. Biraderim, daha sonra Suriye Valisi olan Ýb eclûp (baðlý) ve hürmetkar olan mefruþat fabrikatörü Narlýyan Efendi'den, benim için her ay ruþ alýr, Bursa'ya elden gönderir, onunla yaþardým. Biraderim daha sonra anlattý ki, kendisi, Narlýyan Efendiye her ay baþý gittiði zaman, ora a bazý kimseleri görürmüþ. Bunlardan tehaþî (ürkmek) edermiþ. Narlýyan Efendi bir gün demiþ Çekinmeyiniz!.. Sizden önce çýkan zat, Kayazade Reþat beydir. Mithat Paþa hazretlerinin rmesidir. Kendisi, mahpus, olan þair Namýk Kemal Bey'in aylýðýný götürür. Diðeri ise, Teod eðenidir. O da Mithat Paþa'nýn Avrupa'dan gönderdiði parayý mahpus olan amcasýna götürür." Cemal Kutay, Türkiye Hürriyet ve Ýstiklâl Mücadeleleri Tarihi Cilt: XII. Namýk Kemal'in yazdýðý (Osmanlý Tarihi) adlý eserinin baþýna konmak için yine Namýk Kemal t azýlmýþ olan bu þiir, bazý yorumculara göre güya, kitabýnýn basýlabil-mesi için Abdülhamid' be-bile yazýlmýþtýr. Bunlarý, (Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi)nin 15. cil sahifesinden alýyorum: "Senâ-vü hamd o sultan-ý cihan-ârâ-ya þayandýr. Ki, her vak'a nizamül adline bir baþka burhandýr. Tevarihi cihanýn mekteb-i ibretde her bahsi, Fünün-i hikmetinden bir mükemmel ders-i irfandýr. Resul-i ekreme sâyestedir enva-ý teslimat Ki, þehrâb-ý selamet þer'i pâkinden nümayândýr; Mukaddes hulk-ý rabbanisine ins-ü melek meftun Mübarek zat-ý nur anîsine mevlâ senâhandýr. Hûda razîdir elbet tnahremân-ý bezm-i feyzinden Kimi âl-i mutahhardýr, kimi esahâb-ý rýdvandýr; Cihanýn nýsfýný gark ettiler envar-ý îmana, O ferr-ü-tâb halâ hire-bahþ-i ehl-i hüsrandýr. Duasý hazreti sultan Hamidin farzdýr, zira, Hilâfet mesnedinde muktedâ'yý ehl-i imandýr. Hûda bir rütbe mamur eylemesin, devrindekim mülkü Desinler: þimdi dünya cennet-i adn ile yeksandýr. Namýk Kemal'in 2. nci Abdülhamid için yazýlmýþ bir baþka þiiri... Namýk Kemal'in damadý Menemenlizade Rýfat Bey'in Yazma Mecmuasýndan alýnmýþtýr-. Sayý: 63 Þad hamd o hüda-yý lâyezâle Kim, kudret-i hakim-i cihandýr. Tarih-i tahavvülât-ý kevnin Her kemaline niþandýr. Þad tesliye f ahr-i kâinata Kim, zübde-i hükm-i kün - fekândýr. Þer'inde -ü adalet Hakdan bize hüccet-i emandýr. Ashabýna, Al'ine demâdem Þad tarziye vird-ü arifând , her biri evc-i ihtidada Bir sabite-i ziya feþandýr. Her lâhza dua-i padiþahî Ýhlâs ile zi -i zebandýr, Ýkbal-ü kemal ile denilsin Eyyamýna: zînet-i cihandýr. Metinde geçen bazý kelimelerin Türkçe karþýlýklarý: Þad : sayý olarak yüz (100) Hamd : Yücelterek meth etmek (Allah için kullanýlýr) Lâyezel : Ölümsüz. Kevn: Vücut bulmak, olmak Tesliye : Teselli vermek, teselli verici Zübde : Öz, hülâsa Kün : Oluþ, yaradýlýþ Hüccet : Kuvvetli vesika Al : Soy Vird : Sýk sýk tekrarlamak Eve : En yüksek, zirve îhtida : Hakký bulmak Feþan : Saçýcý Ihlâs : Temiz kalp, doðruluk Zeban : Dil Sena : Meth etmek Burhan : Kuvvetli delil Fünun : Bilgiler Hikmet: Felsefe îrfan : Tanrý vergisi olgunluk Þayeste : Lâyýk. Teslimat : Burada "itaat" anlamýnadýr Þehrab-ý selamet : Allaha çýkan yol Þer'i pâkinden : Aydýnlýk ilahî kanunundan Hulk-i rabbani: Tanrý güzelliði Senahan : Övücü, yüceltici Al'-i mutahhar : akpak soy Rýdvan : Cennetin bekçisi olan melek Envar-ý iman : îman nuru Ferr-ü tab : Güçsüz mahlûklar Hire bahþ : Bulanýk, þaþkýn Mukteda : Örnek tutulan Rehl : Tutan, birleþtiren, Yeksan : Her zaman, ebedî. Rusya'da Osmanlýlara Karþý Savaþ Nasýl Ýlân Edildi? (Sadeleþtirilmiþtir) Rus Çarý ikinci Aleksandýr, Londra protokolünün reddini haber aldýðý zaman Norovoski'de bu du. Hemen Petersburg'a döndü ve sarayýnda hususi, fevkalâde bir meclis topladý. Hariciye N zýrý'nýn mütalâsýndan sonra, Ýmparator ayaða kalktý ve göðsündeki salibi (Haç) çýkararak k Harp edeceðiz ve Türkleri Avrupa topraklarýndan ebediyen kovacaðýz, dedi. Genç grandükler ecan için- de "savaþ... savaþ..." diye baðýrýþmaya baþladýlar, îleri gelenler arasýnda savaþý istemey e Nazýrý idi. Fakat Baþvekil Prens Gorçakof, þu sözlerle Çarý destekledi: Ýki yýldýr ortalýðý velveleye veren bu mücadele, Rus ya'ya, Balkan Slavlýðýný tehlikeden korumazsa, Devletimi zin geref ve itibarý mahvolur. Kaldý ki, Osmanlý Devletinin en zayýf zamanýdýr. Bu devlet, kurtuluþ için ve Avrupa me deni devletleri arasýnda yerini alabilmesi için, eline geçen son fýrsatý da kaybetmiþtir. Bu hareketiyle Dünyada itibar ve sevgisini büsbütün yitirmiþtir. Onun bu zayýflýðý ve çökü þü halinden yararlanmak, bizim için yüz yýllardýr beklediði miz kutsal bir andýr. Baþvekilin bu sözleri, meclisin bilhassa san ve þöhret peþinde olan genç generalleri tarafý n uzun uzun alkýþlandý. Çar, þu sözlerle toplantýya son verdi: Balkan meselesi, bizim için þeref ve namus mesele si halini almýþtýr. Ruh-ül Kudüs, elbette bizi himayesine ala cak ve Ayasofya'nýn nazenin burcu, hilâl'in tasallutundan kurtarýlacaktýr. Allah, bu mutlu günü bize vadetmiþtir. Va zife baþýna!.. Meclis daðýldýktan sonra savaþ dýþý kalmakta direnen Maliye Nazýrý Gospodin Golovin istifa Çar, yerine savaþtan yana olan Nersekski'yi tayin etti. Cemal Kutay Türkiye Hürriyet ve Ýstiklâl Mücadeleleri Tarihi 93 Savaþý Münasebetiyle Birinci Meþrutiyet Meclisi Mabusanýnda Yapýlan Mükazerelerde Söz Al lep Mebusu Ermeni Manok Karaca Efendi Þunlarý Söylüyor : Dünkü okunan, Petersburg'dan maslahat güzarýmýz tarafýndan çekilen telgraftan anlaþýldý dev- letinin verdiði notasýnda, ulu Osmanlý Devletine karþý muharebeye hazýrlanmýþ ve hattâ ken vaþçý olarak ortaya koymuþtur. Bu devlet, devletimize hücum etmek için uzun yýllardan beri anmakta ve vesileler aramaktadýr. Özellikle, Rumeli kýt'asýnda Hýristiyan vatandaþlarýmýza efa olarak bulduðu vesile, îslâv himayesi maddesi idi. Þimdi, telgraftan anlaþýlýyor ki, u istiyanlarý dahi himayeye kalkýþmýþ. Ben, hýristiyan ve Osmanlý mülkünde bulunan hýristiy n Ermeni milletinden bulunduðum için, umum hýristiyanlara da dahilim. Ve bu sebeple, bu konuda fikrimi söylemeye hakkým vardýr. Ermeni milleti, beþyüz seneden beri ulu Osmanlý Dev eti'nin yaný baþýnda olup, her vakit aramakta olduðu hukuka devlet sayesinde nail olmuþtur Gerçi bazý eyâletlerce uygunsuz durumlar çýkarýlmýþ ise de, bu konuda oluþan eðilimlerin arafýndan zamanýn þartlarýna göre gereðine bakýlmýþtýr. Biz, Ermeni ve hýristiyan bulunduðumuz münasebetiyle ilân ederim ki, Rusya devletinin hi mayesine muhtaç deðiliz. Bu sözüm milletim ve özellikle Halep vilâyeti dahilinde bulunan b lletler namýna duyurulmasýný ve yayýnlanmasýný isterim. Rusya'nýn iddia eylediði himayeyi, aman ve hiçbir suretle kabul etmeyiz vene de muhtacýz ve onun hukuk dýþý müdahalesi aleyhi mal ve canýmýzla, ha-sýh her türlü fedakârlýkla dünyanýn sonuna kadar çalýþýp reddederiz. V atlayacak silâh, özel maksatlý fitneleri için sahte olarak himayesini talep ettiði hýrist dindaþlarýmýzýn silâhýdýr. Biz, hiçbir zaman müslüman arkadaþlarýmýzdan ayrýlmadýk ve ayrýl "Birinci Meþrutiyet Meclisi Zabýtlarý" ndan 93 Savaþý Münasebetiyle Birinci Meþrutiyet Meclisi Mebusanýnda Yapýlan Müzakerelerde Söz Al riye Mebusu Hacý Hüseyin Efendi Konuþuyor. (Sadeleþtirilmiþtir) Bendeniz lâyýkiyle Türkçe söylemiyorsam da özrüm makbuldür. Efendilerim, bendeniz Suriye um. Her yerden ziyade Suriye'de çeþitli milletler vardýr; Bahusus hýristiyanlarýn her çeþid ardýr. Fakat þeriat sayesinde ve saltanat sayesinde kardeþ gibi yaþamaktayýz. Öteki Osmanl etlerinde dahi böyle olduðunu anladým. Ýslâv himayesi, Hýristiyan himayesi gibi bahaneler buçuk yýldan beri görülüyor. Bunun ne maksat üzerine uydurulmuþ olduðunu Suriye Hýristiyan er. Diyorlar ki, biz himaye istemeyiz; Bizim Padiþahýmýz vardýr, þeriatýmýz vardýr, ka-nunl rdýr. Rahatsýz olursak bunlardan himaye isteriz ve bu himayeye ulaþýrýz. Buraya geldim, gördüm ki Allaha þükür Osmanlý mülkünün hepsi bu fikirdedir, îþte bugün muh bu yüksek hey'ette içlerini döktüler. Teþekkür ederim. Padiþahýmýz, Devlet büyüklerimiz, a sinde Ýstiklâlimizi muhafaza edebiliriz. Caným efendim, hýristiyanlar tarafýndan Rusya'ya bir dilekçe mi gitti, bir mebus mu gönder ildi, himaye mi istenildi ki, þu Ruslar bu davaya kalkýþýyor? Söylendiðine göre birkaç fes rmiþ; Fakat Fransa, Ýngiltere, Almanya gibi büyük devletlerin hepsi hamiyetsiz de yalnýz b r Rusya mý hamiyetlidir? Evvelâ, o kendi evini temizlesin de sonra dýþarýya baksýn. "Birinci Meþrutiyet Meclisi Zabýtlarý" ndan Abdulhamid Ýle Bir Görüþme Birinci Dünya Savaþý içinde Memleketimize gelen Gazete de Lausanne muhabiri Jean Felixe' in Sultan Abdülhamid'le Beylerbeyi Sarayý'nda yaptýðý mülakat: "Ýstanbul karlar altýndaydý. Savaþ felâketi, Osmanlý îm-paratorluðu'nun tarihî baþkentinde yuluyordu. O gün çok erken kalktým, içimde, mesleðe yeni baþlayan ve o ana kadar tarihe yön rmeðe çalýþmýþ hiç bir insaný görmemiþ tecrübesizlerin heyecaný vardý. Gerçi benim birkaç , þüphesiz ki, görebildiklerimden bambaþka bir insandý. Jön - Türkler'in uzun ve çetin mü n sonra tahttan indirmeðe muvaffak olabildikleri ikinci Abdülhamid'i ziyarete gidiyor dum. Buna on yýla yakýn bir süre içinde ulaþabilmiþ tek yabancý tarihçi idim. Tahttan indirilen evvelâ Selanik'te Âlâ tini köþküne gönderilmiþ, sonra Balkan Harbi dolayýsiyle Selanik teh girince, Ýstanbul'a getirilmiþti. Yanýnda, sadece haremleri (Eþleri) ve hükümet tarafýndan da bulunmaya memur bir kaç adam vardý. Onun, ne iki selefinden birincisi Abdülaziz gibi hayatýna kýymasýndan korkulurdu, ne de kýsa bir zaman tahtta kalmýþ olan Beþinci Murat g e ve vehme düþkün olarak ruhî ve bedenî zaafýndan endiþe edilirdi. Ýkinci Abdülhamid 1844 yýlýnda dünyaya gelmiþti. Su anda 74 yaþýndaydý. Geçirdiði hareketl heyecan verici maceraya raðmen aklî ve bedenî kudretinin yerinde olduðu söyleniyordu. Hat tâ misafir edildiðim Tokatlýyan otelinde tanýþtýðým Arap Milliyetçilerine baðlý ve Veliaht Efendi'nin yakýný olduðu için hayatýný güç-belâ kurtarabilmiþ, Fransýzcayý saþýlacak bir açýklýk ve rahatlýkla konuþan münevver bir Osmanl , o günkü hükümet ileri gelenlerinin bazý önemli meselelerde, Abdülha-mid'in fikrini aracý arak öðrenmek istediklerini açýklamýþtý. Ýttihat ve Terakki ileri gelenleri, Ýsviçre'nin, memleketleri hakkýndaki fikir ve kanaatl erine büyük bir ehemmiyet veriyorlardý. Ýsviçre Maliyecilerinden M. Possard'ýn aracýlýðý i Bey, çaðdaþ Maliye konularýný hak-kýyle bilen, zeki ve cerbezeli bir zattý. Osmanlý Ýmparat un Maliyesini düzeltmek ve geliþtirmek gayretindeydi. Fakat her inkýlâp memleketinde old uðu gibi, askerler karþýsýna büyük engellerle çýkmýþlar, özellikle savaþa girme kararýna k le arasýný açmýþ, vaziyeti güçleþtirmiþti. Cavit Bey'in, Fransýz kültürünün tesiri altýnda uluþu için tarafsýz kalmayý istediðine, hattâ bu uðurda pek çok çalýþtýðýna inanmaktaydý. nda direniþimin sebebini bile öðrenmek istemedi: Bu mülkâkat arzunuz sadece meraktan gelmese gerektir. Bununla beraber, aleyhimizde de olsa, tarihe hizmet edebilecek tesbitlere elimden gelen yardýmý yapmakla kendimi görev li sayarým. Fakat size hatýrlatmak isterim ki, muhatabýnýz, emsaline devrimizde az rastla nan zekî ve tecrübeli bir Devlet baþýdýr. Benliðine hâkim, vehimden istibdat ve korkunun y lüm hevesi olmasa, kendisi, zekâ ve bilgi bakýmýndan Avrupa hükümdarlarý arasýnda parlayac insan olabilirdi. Sanýyorum ki sizi de tesiri altýnda býrakacaktýr. Daha sonra öðrendim ki, Cavit Bey bana bu konuþma müsaadesini büyük güçlüklerle elde edebil ttâ Sadrazam Talât Paþa'ya, benim, bu tahttan indirilmiþ Sultanýn þahsýna ait ve Ýsviçrel e ile ilgili konuyu görüþeceðimi söylemiþti. Çünkü Padiþah Sultan Beþinci 221 Mehmet Reþat, þehzadeliði zamanýnda uðradýðý baskýlarýn hâlâ tesiri altýndaydý ve bütün Osm Abdülhamid'e karþý hürmetle karýþýk korku ve nefret müþahede ediliyordu. Beraberimde Hariciye Nezaretinden bir zat olduðu halde, evvelâ Üsküdar'a geçtik ve oradan ir araba ile Beylerbeyi Sarayý'na doðru yola çýktýk. 1917 senesi bitmek üzereydi. Harbin deratý da, Osmanlý Devletinin baðlý olduðu Merkezî Devletler aleyhine geliþmekteydi. Fransa amamen iþgal edilememiþti, Ýngiltere, gün geçtikçe kuvvetleniyor, Amerikan müdahalesi tesi ir hale geliyor du. Memlekette kaygý ve ümitsizlik baþlamýþtý. Savasýn sefaleti yolardan g sanlarýn zayýf ve solgun yüzlerinde bile görülebiliyordu. Bakýþlarýyla Düþünceleri Okuyan Adam... Saray muhafaza altýndaydý. Bizi karþýlayan muhafýz subay, bir yabancýnýn Abdülhamid'i ziyar elmiþ olduðunu görünce hayretini gizlemedi. Sabýk padiþahýn rahatsýz olduðunu, bu yüzden dýðým, hattâ tahttan indirilmesinden sonra da býrakmadýðý marangozluk çalýþmalarým odasýnda n heyecanlanmýþtým. Onbeþ dakikalýk beklemeden sonra, oldukça ýsýtýlmýþ büyük ve geniþ bi karþýlayan, sakallarý aklaþmýþ, beli bükük, fakat gözleri zekâ ve merakla ýþýldayan yaþlý ldu: "Bu adam, bakýþlariyle düþünceleri okuyabilen bir adamdýr." Nitekim üç saate yakýn s dönerken, ilk müþahedemin haklý olduðunu anladým ve bundan gurur duydum. Sabýk Sultan, bana nezaketle yer gösterdi, ne zaman geldiðimi, ne iþ ile uðraþtýðýmý sordu hay retini gizlemedi, þüphe ile yüzüme baktý.. Hakký vardý.. Kendisinin tarafsýz bir memlekete (Sivil Hariciyeci) ile görüþmesine nasýl müsaade edebildiklerini anlayamamýþtý. Bunda, þahs iplenmiþ gizli maksatlar olup olmadýðýný gözlerimden ve halimden anlamaya çalýþtýðýný hisse yret bir hoþgörüyle - ki bunun Cavit bey'in aracýlýðý ile ve þahsýnýn tesiri ile olduðuna Hariciye memuru, bizi yalnýz býrakmýþtý. Muhatabýmla samimi hasbýhalde bulunduktan sonra k ine teminat vermek ihtiyacýný duydum. Cavit Bey'in dostu olduðumu, Hükümet ileri gelenleri in, bu ziyareti geçmiþe ait ve bir Ýsviçre müessesesini ilgilendiren ticarî bir konuya bað nu zannettiklerini söyledim. Sabýk Sultanýn elinde siyah, iri taþlý kehribar bir teþbih va Sesi tok, konuþmasý düzgündü. Kelimeleri düþünerek söylüyor, fakat düþüncelerini anlatmakt zumu öðrendiði zaman, dudaklarýnda acý bir gülümseme dolaþtý : Benden ne öðrenebilirsiniz? Seneler var ki, kendi kö þemde, terkedilmiþ yaþamaktayým. Hakkýmda neler söylendi ðini duymuþ, okumuþsunuzdur. Sýkýcý bir sessizlik baþlamýþtý. Sabýk Sultan, konuyu deðiþtirmek isterken, benim kendisin tediðimi bana sordu : Siz Avrupa'dan yeni geldiniz. Savaþýn sonuçlanmasý özerinde kanaatiniz nedir? Tarafsýz bir memlekete mensup olduðunuz için fikrinizi söyleyebilirsiniz. Kanaatimi, savaþýn Ýtilâf devletleri lehine biteceði þeklinde arzettim, Sessizce dinledi. lar gibi bir hali vardý Sözlerim tamamlanýnca kendisinin ne düþündüðünü sordum. Dudaklarýnd gülümseme, cevap verdi: Bu sualin muhatabý ben deðilim. Onu bu gün sorumlu luk yerinde olanlara sormanýz gerekir. Asabi hareketlerle teþbihi ile oynuyordu. Dedi ki: Osmanlý Mülkünün bekasý, büyük devletler arasýndaki uyuþmalar ve çatýþmalarla çok yakýndan ilgilidir. Bu mülkün emniyeti, bir harp halinde, den de hâkim olan cephe ile müþterek olmakla kabildir. Savaþtan kaçýnmak imkânsýz hale geldiði hiç olmazsa, donanmasý kesin surette hâkim olan devletlerin safýnda mücadeleyi kabule çalýþ smanlý mülkü, üç tarafý denizle çevrili bir yarýmadadýr. Denizler güven altýnda olduðu zama n ile olan sýnýrlar üzerinde daha emniyetle savaþmak mümkün olur. Sabýk Hakan bu sözleriyle, harbin kaderi üzerindeki fikrini dolayýsiyle söylemiþ oluyordu. rçekten o, otuzüç yýllýk saltanatý sýrasýnda, daima büyük devletler arasýndaki çatýþmalara anýn sýrrýný araþtýrmýþtý. Bunda da muvaffak olduðu söylenebilir. Hürriyet ve Meþrutiyet... Fakat benim Sabýk Hükümdardan öðrenmek istediðim mevzu, onun hürriyet ve Meþrutiyet hakkýnd irleri idi. Murassa fincanlar içinde kahveler gelmiþti. Ýtiraf etmeliyim ki, karþýmdaki ih tiyarda, muhatabý kim olursa olsun ona tesir ve nüfuz edebilmek hassasý fazlasýyla vardý. Araya giren fasýladan yararlanarak sualimi sordum : Majestelerinin þahsiyeti üzerinde iddialar malûmu þa haneleridir. Hürriyet ve Meþrutiyet yerine, ferdi saltanatý üs tün tutmanýzýn gerekçesini bu gün de ayný kuvvet ve doðru lukta buluyor musunuz? Sabýk Hakan bu sualim üzerine ve tahminime ayrýký olarak, asla irkilmedi, tereddüt etmedi, sadece bir an gözlerini kapadý, dedi ki : Meþrutiyet idaresi kurmak, halkýn bilgi ve idrakinin bir muhassalasýdýr. Bu tevcih veya lütfedilmez. Ýhkak edilir. Bütün sun'î hâdiseler gibi, sun'î hürriyetler de felâket getirir, ilk Mebusan Meclisi'nin çalýþmalarýný, ben, büyük dikkat ve 574 hassasiyetle takip ettim. Devletin karþýlaþtýðý tehlikeli olaylarýn gereði ne ise onu yapt Abdülhamid ve Ýdaresi Sabýk Padiþahýn, saltanatý süresinde tenkit konusu olan, hafiyelik, casusluk, kanunsuz bas ký gibi hususlar üzerinde fikrini söylemek istemediði ve ancak siyasetinin ana çizgilerini savunmaya kararlý olduðu anlaþýlýyordu. O, halkýn seviye ve irfan bakýmýndan temsil ettiði ulaþacaðýna iþaret etmek suretiyle, her þeyi halletmek istiyordu. Fakat halka Hürriyet iç yakat kesbedeceði seviyeyi vermek de, memleketin kaderini tek baþýna idare etmiþ olan ke ndisine ait temel görev deðil miydi? Bu sualimi mümkün olduðu kadar yumuþatarak kendisine sorunca, sabýk Hükümdar, yine tereddü p verdi: "Ben vazifemi yaptým, dedi. Osmaný Ülkesinde hiçbir ceddimin devrinde, benim padiþahlýðý e olduðu kadar mektep açýlmamýþtýr. Benim saltanatým zamanýnda ve benden sonra yapýlmýþ o dýr. Siz, Hürriyeti kimlerin ilân ettiðine dikkat ettiniz mi? Bunlarýn hepsi, benim saltan at günlerimde kurulmuþ yüksek mekteplerde bilgi sahibi olmuþ gençlerdir. Ben, Devletin çök ihtimaliyle yüzyüze olduðum anlarda, hürriyeti kullanacak seviyeye gelmemiþ bir karmakarýþý eye ortak etseydim, netice maazzallah ne olurdu? Benim için en büyük suçlama, memlekete h izmet edebilecek kiþileri iþ baþýndan uzaklaþtýrmýþ olmamdýr. Fakat ne kadar gariptir ki, e de benim zamanýmda Sadrazamlýða layýk gördüðüm ayný kiþilerin eline memleketin mukaddera r bugünkü hükümette benim yetiþtirdiðim devlet adamlarý yoksa, ya mevcutlarýnýn kalmadýðýnd artýk onlarýn böyle bir sorumluluða yanaþmayacak kadar ileriyi emniyet içinde görmediklerin dir. Kâmil Paþalar, Sait Paþalar, Hüseyin Hilmi Paþalar, fevfik Paþalar, Ferit Paþalar, bunlarýn i, benim saltâ-lat zamaným içinde vazife yapmýþ devlet ileri gelenleridir. Ben ilk zamanla rda, devletin idaresini ayný kiþilere verdiklerine þahit olunca, doðrusu çok hayret içinde ldým. Demek ki onlarla benim aramda hiçbir fark yoktu. Eðer bu ayný zevat, benim zamanýmda baþka türlü hizmet yapmýþlarsa, bu hal, benden fazla onlarý ilgilendirir. Bu günlerde sý en vatan aþký ise, bir insana, memleketine en fazla nasýl faydalý olacaksa, her hal ve þar içinde o þekilde hizmet görmeyi ister ve emreder. Sizde böyle deðil midir? Her medenî mill tte böyle deðil midir? Ben, çeyrek asrý aþan saltanatým günlerinde, halef ve seleflerime b k, en az kan dökülmesine yol açmýþýmdýr. Bazý olaylar da, benim elimde olmadan hattâ isteme de oluþmuþtur. Bu cümlemi ciddiye almazsanýz haksýzlýk edersiniz. Bünyesi, tamamen merkezi rine kurulmuþ bir devleti, bu tarzýn Dünya içinde yaþamasýný kaybettiði günlerde muhafaza dýþardan görüldüðü kadar basit deðildir." Sabýk Hünkârýn istikbal üzerine konuþmak istemediðini anlamýþtým. Sözleri açýklýkla göster an hiçbir piþmanlýk ve nedamet duymuyordu. Ve farzýmual Memleketin mukadderatý üzerinde yen den söz sahibi olabilmek fýrsatýný ele geçirmiþ olsa, otuzüç yýl süre ile uyguladýðý politi ekti. Abdülhamid'de, yapýlmamasý kendisi için kader kaynaðý olabilmiþ nedametin izlerine a astlamadým. Sabýk Hakan oldukça geniþ bir hürriyet içindeydi, istediðini okuyabiliyor, hattâ hususi mü rle istedikleriy-le görüþebiliyordu.Oturduðumuz mükellef döþenmiþ oda- da kitap, gazete mecmua koleksiyonlarý vardý. Benim onlara baktýðýmý görünce, dedi ki : "Bunlar özel hayatýmý düþünüp kendi kendime daldýðým sýralarda en vefalý dostlardýr. Onl lbette ki saadettir." Milletler ve Gelecekleri Þayaný hayret bir hafýzasý vardý. Olaylarý birbirine büyük bir açýklýkla baðlýyor ve itima Bana içinde bulunduðumuz Dünya savaþýnýn en az yirmibeþ yýl önce hazýrlandýðýný söyledi : "Dünya dengesini bozan olaylar, bu dengeyi kuran olaylar gibi, bir anda doðmazlar. Muvaffakiyet, gelecek teki olaylarýn geliþmelerini isabetle tahmin edebilmektir. Po litikaya hâkim olan insanlar, gerek doðuþtan getirdikleri güçleri ve gerekse yaþayarak elde ettikleri özelliklerini is ter istemez günlük olaylara da aksettirirler. Bu, kaçýnýlmaz bir. haldir. Bu sebeple, bir ülkede politikanýn deðiþtiðini id dia edebilmek için, özellikle baþta bulunanýn veya bulunan larýn deðiþmesi yetmez idarede söz ve fiil sahibi olanlarýn da maziden kopmuþ olmalarý gerekir. Bu günkü Dünya Sa vaþýndan sonra Milletlerin mukadderatýný ayný zihniyete sa hip kimseler tayin edecekse, savaþlarýn aralýklarla birbirini takip etmesini beklemek icabeder." Sabýk Hakana, bazý meselelerde kendisinden fikir alýnýp alýnmadýðýný sormak istediðim halde saret edemedim. Böyle bir sualin karþýlýðý müsbet bile olsa söyleyemeyeceðini, daha doðru ap vermeyeceðini anlamýþtým. Bütün Türklerde olduðu gibi Abdülhamid'de de, insaný tesir al erin ve köklü haysiyet duygusu vardý. Savaþýn seb'ebini þöyle izah etti : "Bazý memleketlerin diðerlerine göre, tabii kaynaklan- ný kullanarak vardýklarý medeniyet seviyesi bu seviyeye varmamýþ olan ülkelere karþý tamah doðurur. Ortada, nâzým bir kuvvette olmadýðýndan þöyle bir bahane bularak zayýf telâkki e atýlýyor." Abdülhamid, þu son cümlesiyle, ne bahasýna olursa olsun, saltanatlý günlerinde, - Rus ve Yu an savaþý hariç - savaþtan neden kaçýndýðýný anlatmak istiyordu. Vakit epey ilerlemiþti. Ke aade istediðim zaman, artýk sabýk Hakanýn bakýþlarýnda þüphe yoktu. Milletinin hakkýndaki k u hali arasýnda muazzam fark vardý. Karþýmdaki Hükümdar, ya hislerine ve fikirlerine çok hâ ir insandý, yahut da iktidardan düþdükten sonra doðru yolu aramýþtý. Elini uzatmadýðý için mukabil hiçbir harekette bulunmadým, önünde eðildim. Baþýyla mukabel Ayaða kalktýðý zaman, sol omuzunun daha eðik ve hafif kambur olduðu görülüyordu. Fakat ilk eye alýþmýþ ve bu halini mezara kadar muhafazaya ahdetmiþ bir insanýn, kimseyle mukayese ed lmez tesirini býrakýyordu. Koridorda, bana merakla bakan bir haremaðasý gördüm. Alt katta benimle beraber gelmiþ olan Hariciye memuru muhafýz kumandanýnýn yanýnda oturuyordu. Yine beraberce çýktýk. Yol arka açýk bir Fransýzcayla mülakatýn çok uzun sürdüðünü söylediði zaman hayret ettim. Çünki yo onuþmamýþ, hep önüne bakmýþtý. O akþam otelde notlarýmý gözden geçirirken bunlarý Tür-kiye halkýnýn okuyamayacaðýný biliyo Hünkâr bana çeyrek aþýrý geçmiþ olan hükümranlýk devrinin müdafaasý mahiyetinde hiçbir þey yemeðini beraberce yediðimiz Cavit Bey, merak ve tecessüsle intibaýmý sorduðu zaman, bu k atimi Türk Nazýrýna açýkça söyledim. Biraz düþündü : Vicdan azabý çekiyor... Dedi ve fikrini izah etti: Görüþtüðünüz kimse, memlekete meþrutî idareyi ge- tirmek vaadiyle Padiþah olmuþtur. Elde, bugünkünün ayný olan Kanuni Esasî vardý. Si sene önce toplanmýþ olan birinci Mebusan Meclisi'mizin çalýþmalarýný izah etmek imkânsýzlýð rimi belki hissî bulursunuz. Fakat ben diyebilirim ki bizdeki bu Meclis, meselâ Fran sa'daki Kon-vansionla mukayese edilemeyecek kadar tatminkârdý. Fakat Abdülhamid, bu me clisten saltanatýnýn daha ilk günlerinde kurtulmak istiyordu. Bu gaye ile, önündeki bütün e lleri kaldýrmakla iþe baþladý. Bu sebeple memleket vazife ve hizmetlerini unuttu. Rusya ile olan savaþý, münhasýran vehmi ve her iþe müdahalesi sebebiyle bu kadar fecî þekil ybettik. Kendisinden önce Kýrým muharebesinde müttefikimiz olan Ýngiltere, Fransa ve ital bu muharebede de bize pekâlâ yardým edebilirlerdi. Fakat onun takip ettiði siyasetin net icesi olarak, bu savaþýn gayrý kabili içtinap olmasý halinde ister istemez merkezî devlet anzumesiyle birlikte harbe girmek zorunda kaldýk. Nitekim bu günkü vaziyetimiz de, onu n otuzüç yýl takibettiði siyasetinin neticesidir. ý Tahtýndan indirilmiþ padiþahýn bana anlattýklarýnýn, kendi yakýnlarý tarafýndan nasýl tel cidden merak ediyordum. Bu yakýnlar, Hünkârýn tahttan indirilmesini takipeden günler içind men tasfiye edilmiþlerdi. Türkiye'de tamamen Abdülhamid'e baðlanan reaksiyoner bir harek et olmuþ ve askerî kuvvetle bastýrýlan gericilik hareketini müteakip, eski devre mensup ol anlar aðýr þekilde cezalandýrýlmýþtý. Fakat ben, daha çok þehirden uzak, büyük ahþap konak u eski devlet adamlarýndan bazýlarýný bulabildim, içlerinde bilhassa Fransýz kültürüyle yo nan bu yaþlýlar geçmiþ günler- lendiren belli - baþlý hâdise, Jön - Türklerin savaþa katýlmalarýydý ve savaþýn Ýtilâf dev erdiði geliþmeydi. Öðrendim ki, kulaðýma fýsýldanan hâdise doðrudur: Ab-dülhamid'in bazý mühim hadiselerde fik kendisinin çok yakýnlarýndan "bir sabýk sadrazam" bu iþle vazifeli olarak eski mevki ve i tibarýna da kavuþmuþtur. Birkaç gün sonra, soðuk fakat güneþli bir havada, Beylerbeyi Sarayý'nýn önünden sandalla g im gayri ihtiyari, Sultan Abdülhamid'in nafiz bakýþlarýný aradý. O, adamakýllý yaþlanmýþtý alar vardý. Nimetini görenler meydanda yoktu. Kimbilir nice günleri, içinde otuzüç yýllýk Yýldýz Sa-rayý'ný saklayan sisli yamaçlara bakarak geçiriyor ve belki ömrünün muhasebesini ordu. Düþüncemin bu devresinde bir sual zihnimi týrmaladý: Hatýratýný yazýp yazmadýðýný n