Professional Documents
Culture Documents
Vizyondaki bir film nedeniyle yakın tarihimizin karanlık ve utanç verici olayını
anımsadık: 6-7 Eylül 1955. Olayın vahametini bilmeyenimiz yok. Nasıl olduğunu da
biliyoruz. Peki, olayların üzerindeki James Bond gölgesini görebiliyor muyuz? Bir
gerçeği kabul edelim; sürekli "sonuç"a bakarak olayları değerlendiriyoruz. "Sonuç"u
ortaya çıkaran "nedenler" üzerinde pek durmuyoruz. Gelin, sonucu belli bu acı olayın
nedenleri üzerinde durmaya çalışalım; yani meseleye bir de başka perspektiften
bakalım.
İNGİLTERE, II. Dünya Savaşı’nın galip ülkelerinden biriydi. Ancak savaştan zayıf çıktı.
Sömürgeleri üzerindeki nüfuzunu koruyabildi fakat bağımsızlık hareketleriyle başı
dertteydi. ABD’nin de zorlamasıyla sömürgelerinden kısmi olarak çekilme kararı aldı.
Bunlardan biri de Kıbrıs’tı.
Komünist isyanı
Kıbrıs’ta da güçlü bir komünist hareket vardı. İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele
veriyorlardı. Örneğin; 1931’deki komünist ayaklanmayı İngilizler güçlükle bastırmıştı.
Ancak artık İngilizler güçsüzdü.
Komünistler, Kıbrıs’ta 1941 yılında legal "Çalışan Halkın Yenileşme Partisi"ni (AKEL)
kurdular. İngiltere, partiyi komünistlerin kurduğunu biliyordu ama savaş yıllarında
ortak düşmanları vardı: Naziler!
İngiliz oyunu
Amaç belliydi; Kıbrıs’ı o kadar parçalara bölecekti ki, adadaki hiçbir taraf, artık İngiliz
egemenliğini tehdit edecek güçte olamayacaktı.
İngilizlerin çekilme kararına kadar Türkiye’nin Kıbrıs diye bir meselesi yoktu.
Öyle ki: 1934 yılında Venizelos, Nobel Barış Ödülü’ne Atatürk’ü aday gösterdi.
1952’de Cumhurbaşkanı Celal Bayar Yunanistan’ı; Kral Pavlos ise Türkiye’yi ziyaret
etti. Gümülcine’de Celal Bayar Lisesi açıldı.
Kıbrıs’ın Türkiye için öncelikli mesele olarak görülmesinde İngiltere’nin parmağı var
mıydı?
Peki niye?
Pasif Türkiye
Yaptı da; kendi kaderini tayin hakkı talebiyle sorunu 1953’te BM’ye taşıdı. Mesele
artık uluslararası boyut kazandı.
Sonuçta:
Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ta çıkan olaylar, İngilizlerin işine yaradı. "Ben olmazsam
bu iki ülke birbirini boğazlar ve komünistler iki ülkeyi de, Kıbrıs’ı da ele geçirir"
korkusunu yaydı. En geçerli yol, adada statükonun devam etmesiydi!
Sömürgeci İngiltere, masaya her iki tarafı barıştırmak isteyen bir hakem rolüyle
oturuverdi!
İNGİLİZ gizli servis ajanı "James Bond" adlı karakteri ortaya çıkaran yazar Ian Fleming
idi.
Popüler edebiyatın tanınmış ismi Ian Fleming, aynı zamanda İngiliz istihbarat örgütü
MI6 ajanıydı. Üst düzey görevlere kadar yükseldi.
Ian Fleming, nam-ı diğer James Bond, 6-7 Eylül gecesi neredeydi biliyor musunuz:
Büyük olayların yaşandığı Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde!
Devam edelim: Interpol toplantısı için İstanbul’a gelen Fleming toplantıya hiç
katılmadı. Açıklaması şöyleydi: "15 dakika katıldım, sıkıldım; seccade almak için dışarı
çıktığımda olaylar meydana geldi!"
6-7 Eylül olaylarının hemen ertesi günü İngiliz Sunday Times Gazetesi’nde
"İstanbul’da büyük ayaklanma" başlığıyla manşet haber çıktı. Haber tümüyle görgü
tanıklığına dayanıyor ve olaylar neredeyse naklen anlatılıyordu.
Bilinen; 6-7 Eylül olaylarının ardından İngiliz Dışişleri Bakanlığı, haber dairesine şu
talimatı verdi: "Basında İstanbul’daki 6 Eylül olaylarında İngiliz mallarının tahrip
edilmesi ve İngilizlerin yaralanmasıyla ilgili haberler özellikle vurgulanmalıdır."
Peki, Türkiye’de 6-7 Eylül olaylarının sorumlusu olarak kimler apar topar cezaevine
tıkıldı: Aziz Nesin gibi "Komünist Fişli" 45 aydın!
İngiliz gizli servisinin Flatcher Flitch gibi ajanları, 1955’ten itibaren Kıbrıs’a gelmeye
başladı.
Keza aynı yıl, Kıbrıs’taki İngiliz Hükümeti Valiliği’ne imparatorluk genelkurmay eski
başkanı Mareşal Sir John Harding atandı. Harding "demir yumruklu asker" olarak
biliniyordu.
İngilizler kanlı bir oyunu sahneye koymak için uzmanlarını adaya getirmeye başladı.
Keza:
1955’te İngiltere Sömürgeler Bakanlığı Özel Temsilcisi Philips Tay, polis istihbarat
birimi "Special Branch"ı kurmak için adaya geldi.
Aynı yıl Sömürge Hükümeti Polis Mekanize Birliği kuruldu. 1955’teki mevcudu 165
kişiydi. Bir yıl sonra sayı 600 kişiye çıkarıldı ve polislerin hepsi Kıbrıs Türkü’ydü.
1958’de sayı 1770’e yükseldi ve bunun 1700’ü Kıbrıs Türkü’ydü!
Bu tablo gösteriyor ki; İngilizler Rumların ENOSİS mücadelesine karşı, Kıbrıslı Türkleri
destekleyecekti.
Zaten, Türk polisler Abdullah Ali Rıza ve Nihat Paşa’nın katledilmeleri, Kıbrıslı Rumlar
ile Kıbrıslı Türkleri birbirinden kopardı.
Olur mu öyle şey? EOKA’nın lideri Albay Georgios Grivas’ın şoförü Pashalis
Papadopulos bile İngiliz ajanıydı!
Bitmedi.
Üzerindeki gizlilik kararı kalkan 19 Ağustos 1954 tarihli İngiliz belgesinde, Atina
İngiltere Büyükelçisi, Londra’ya bakın nasıl bir rapor gönderdi:
"Yunan-Türk dostluğunun kırılgan olduğu çok açık, çok küçük bir şok bile yetebilir.
Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin duvarına tebeşirle slogan yazmak gibi önemsiz
bir olay bile bir kargaşanın çıkmasına yeter."
Zamanı bekleniyordu.
Ve Zorlu, Türkiye’nin görüşünü alışık olunmayan bir sertlikle ortaya koydu. Yunan
delegasyonu şoke oldu. Zorlu aynı kararlılığı Türkiye’nin de göstermesini istediği
şifreli telgrafı Ankara’ya çekti.
Ve sonrası malum...
Yunan basını Atina’daki bombalama eylemini İngiliz ajanlarının yaptığını yazdı hep.