You are on page 1of 2

NE YAPIYORUZ BİZ BURADA?

“Felsefenin tek bir önemli sorusu vardır,” diyor Albert Camus: “Neden tam şu anda
intihar etmiyoruz?”
Whitehead de hayatta en başta gelen sorunun, “Ne yapıyoruz biz burada?” gibi bir şey
olacağını söylüyor.
Heraklitos ise burada pek de güzel bir şey olmadığına karar vermiş olacak ki, her
önüne geleni kendini asmaya davet edermiş.
Diyojen, birilerinin anlamlı bir şeyler yapıyor olabileceği konusunda en azından daha
iyimsermiş; o, güpegündüz elinde bir meşaleyle “Bir insan arıyorum!” diye bağıra bağıra
şehrin meydanında dolaşırmış…
Whitehead’in sorusu Diyojen’in meşalesidir: bir şeye işaret eden. Başlıktaki soruya
etraflıca bir tartışmanın ardından bir cevap sunmak değil mesele. Konuşmakla iş bitmiyor.
Meselenin gerçek yanıtı, yapılması gereken bir iş, olunması gereken bir varoluş hali;
kurulması gereken bir cümle değil. İlginizi buraya verirseniz, size gün gibi ortada olan bir
şeyi göstermek, sizi her neredeyseniz oradan alıp o ‘şey’in kıyısına bırakmak istiyoruz; size,
karşı çıkacağınız ya da kabul edeceğiniz bir şey söylemek değil.
“Gerçek” bir insanın hayatta ne yapıyor olacağı üstüne konuşacağı ve kendisine o şeyi
işaret edeceği birilerini bulmada, Diyojen’in yöntemi yeterince sıra dışı. Hâlbuki biz oldukça
“sıradan” bir günde sıradan bir şekilde karşılaşmışa benziyoruz. Bu dergi elinize geçtiğine
göre siz çok büyük olasılıkla, bir insansınız  Bu noktaya ise herhalde şöyle geldiniz: Erken
kalktınız ve kendinizi, uyanır uyanmaz aklınızdan geçmeye başlayan, bin bir türlü ufak tefek
vagonlardan oluşan bir düşünce treninin içinde, sürekli bir hareket halinde buldunuz. Hipnoz:
dün akşam haberlerde gördüğünüz bir şeyi, bugün birileriyle konuşacağınız bir şeyi, saçınızın
düzgün ve temiz olup olmadığını, bugün kaç dersin olduğunu, kahvaltıda yediğiniz peynirin
tadının güzel olduğunu, ayakkabınızın size yakışıp yakışmadığını, yaklaşan tatilde ne
yapacağınızı, havaların da bu sıralar bir tuhaflaştığını düşünürken kendinizi bir halde
buldunuz. Bir bağlantının ardından denk geldiğiniz bu sayfayı belki bir iki göz atıp
bırakacaktınız ama sonunda bu cümleye kadar geldiniz. Buraya kadar her şey oldukça
“sıradan” görünüyor.
Biz tam bu satırı yazarken hava karanlık, saat 4’e 8 var ve içimizde nedense burada hiç
de “sıradan” bir şey olmadığına dair bir his var. Burada çok garip bir şeyler dönüyor ve biz
olanı hafiften seziyoruz. Şimdi gülümsüyoruz. Bir bakalım, biz buraya nasıl geldik?

Anneannenizin babası, olaylar karışınca …’ten …’ye kaçmış. – Daha geriden.


Türkler …’e yerleşmiş. – Daha geriden.
Türkler Anadolu’ya gelmiş. – Daha geriden.
Orta Asya’da Hunlar varmış. – Daha geriden.
Atalarınız Afrika’daymış. – Daha geriden.
Ortalıkta dinozorlar vardı. – Daha geriden.
Balıklar karaya çıktı. – Daha geriden.
Balıklar ortaya çıktı. – Daha geriden.
Okyanuslarda bakteriler. – Hayır, daha geriden
Dünyada canlı yok. – Daha geriden.
Yer kabuğu oluştu. – Daha geriden.
Dünya gazdı. – Daha geriden.
Güneş patladı. – Daha geriden.
Güneş gazdı. – Daha geriden.
Samanyolu patladı. – Daha geriden.
Samanyolu gazdı. – Daha geriden.
Evren gazdı. – Daha geriden.
Evren patladı. – Daha geriden.
– Daha geriden

Görünüşe bakılırsa, başlangıçta hiçbir şey yoktu. Ve yine görünüşe bakılırsa, biz şimdi
buradayız. Aslında sıra sıraya dizildikten sonra sıradan bir gün değil - san ki!
Bertrand Russell bir keresinde şöyle demiş: “İnsanlığın amiplerden bu yana ilerleme
kaydettiği söyleniyor. Ama amiplere fikirlerini soran olmadı

“Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak,
bu kadar mavi
ve bu kadar geniş
olduğuna şaşarak kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara.
O anda ne düşmek dalgalara,
o anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben.
Bahtiyarım.”

Nazım Hikmet, 1938

“Bir hükümdara koca dünya yetmez, yedi derviş bir posta sığarmış,” derler.
Filozofların kral olduğu ülkede tek gözü olan kraldır. Bir bilgede dünya mallarına,
erdemlerine, tanrılarına, saygınlığına, umutlarına ve değerlerine karşı doğal bir ilgisizlik
vardır. Çünkü o, evrenin ne yapmaya çalıştığını bilir; evrenseldir o; o, kim olduğunu ve neden
intihar etmediğini bilir.
Zamanın başlangıcında çıkmışız ortaya. Ve bizi toprak ve güneş getirdiyse bize, bize
düşen olmaktır sadece. Şimdi, saygıyla toprağa oturun, kımıldanmadan durun ve düşmeyin
dalgalara. Bekleyin, birazdan bahtiyar olursunuz.

You might also like