Professional Documents
Culture Documents
BÖLÜM
8. KROM YATAKLARI
Kromit spinel grubuna dahil bir mineral olup, Cr+3 (0,64 A°), Al+3 (0,59 A°), Fe+3 (0,67 A°),
elementleri benzer iyon yarıçaplarında olduklarından birbirleriyle yer değiştirebilirler. Örneğin Cr ile Al
arasındaki yer değiştirmelerden dolayı, Al’lu silikatların bünyelerine bir miktar Cr girebilir. Fuksit,
kemererit ve uvarovit bu şekilde oluşan minerallerdir.
Krom yataklarında ana mineral olan kromite, gang mineralleri olarak her zaman enstatit, bronzit
ve olivin bazen ojit, labrador ve bitovnit, ikincil mineral olarak talk aktinolit, antigorit, kemererit,
uvarovit, magnetit ve klorit eşlik edebilir.
Kromit genellikle olivin dışındaki silikatlardan daha erken oluşur. Bu sebeple kromitlerde olivin
kapanımlarına rastlanır. Fakat diğer silikatlar kromitleri keser veya ornatır şekilde bulunurlar.
67
fazla %0,05) ve fosfor (en fazla % 0,07) zararlı bileşenlerdir. Genel olarak % 20-35 Cr tenörlü cevherler
işletilebilmektedir.
68
Şekil 8.1: Bushveld (Güney Afrika) Masifi sütun Kesiti (Routhier’ e göre)
69
(ancak birkaç 10 °C olabilir) büyük çapta yeniden erime (resorbsiyon) olayı olmamaktadır. Bu
magmada az miktarda bulunan uçucu maddeler sıvı fazın korunmasını sağlamaktadır.
Kromitler nadiren Mg’ca zengin olivinler içinde özşekilli kristaller (oktaedrik) halinde
bulunurlar. Olivinlerin oluşumu kromitlerden önce başlamaktadır. Bazı araştırmalara göre olivin
oluşumu ile eriyiklerden kromit ayrılması arasında belirgin bir ilişki vardır. Olivin çok miktarda
kristalleştiği safha aynı zamanda kromit ayrılmasının da en çok olduğu safha olmaktadır.
Masiflerin taban kısımlarında büyük masif cevher birikimleri büyük çapta kromit ayrılımları olduğunu
gösterir.
Sıvı magmadan ayrılımla (differansiyasyonla) oluşan yataklardan başka bir de likit enjeksiyon
yatakları vardır. Bu cevherleşme kromitçe zenginleşen magmanın yan kayaç içine (yarık, çatlak, kırık vb.
boşluklara) enjekte olmasıyla meydana gelir. Likit enjeksiyon tipteki krom yataklarının tenörleri yüksek,
fakat rezervleri azdır. Eskişehir Kavak cevherleşmesi bu tip bir yataktır.
Damla şeklindeki ayrılım neticesinde, küre şeklinde leopar cevherleri ve daha az olarak da bilezik ve
kokard (rozet, düğme) cevherleri oluşur. Leopar cevheri nodüllü, benekli ve serpintili cevherlere
geçişler gösterebilirler (Şekil 8.3).
*Serpintili Cevherler:
Fe’ce fakir serpantinitlerde görülür. Genel olarak uzun mercekler halinde karışık ya da sıra şekilli 1-
2 mm çapında az-çok idiomorf olan krom cevherleridir. Serpintili kristalleşmeler in situ (yerinde)
cereyan etmiştir. Yani cevherler herhangi bir yol kat etmezler. Serpintili oluşumlar şiliren ve şerit (band)
halinde bir doku gösterebilir. Şilirenler sınırları kesin olmayan bulut şeklinde düzensiz mineral
konsantrasyonlarıdır. Şiliren ve şerit şeklindeki oluşumlar cevhersiz dunit ve peridodit katları ile mm ile
cm kalınlığında ardalanmalar yapabilirler. Bu cins cevherlerin istikametleri boyunca genişlikleri
genellikle kalınlıkla birlikte büyür. Kalınlık dm’den m’ye kadar olabilir.
Serpintili cevherlerin tenörü ortalama %10-20 Cr2O3, şiliren ce şerit tiplerinin ki ise %20-35 Cr2O3’tür.
70
*Benekli ve Nodüllü Cevherler:
Oluşum yeri daha ziyade taban bölgesi ve bunun biraz üst kısımlarıdır. Nodüllü cevherler esas
itibariyle sıvı halde kromit ayrılmalarını gösteren karakteristik teşekküllerdir. Yuvarlağımsı tanelerin
çapı genellikle 5-15 mm arasındadır. 30-40 mm çapında olanlarına leopar cevherler denir. Nodüllü
oluşumda daha önce belirtildiği gibi kristallerin metallerce yol alması sözkonusudur. Alınan yolun
uzunluğuna uygun olarak küreler büyümektedir. Bu tür cevherin tenörü %35-40 Cr2O3’tür.
*Blezik ve Rozet (Kokard) Cevherleri:
Başlangıçta nöbetleşen kromit ve olivin kabuklarından oluşmaktadır.
*Masif Cevherler:
Masif cevherleşmeler büyük cevher kütleleri ve bantlar halinde meydana gelebilmektedir. Oldukça
iri kristalli olup taneler birbirine dişli kenetlenmeler gösterirler. Bu durum sıvı bir fazdan ağır ağır
gelişmiş bir kristalleşmeyi işaret eder. Masif cevherler genel olarak 1 cm veya birkaç cm tane boyunda
olurlar. Tenörleri %45-54 Cr2O3’tür.
NOT:
Kayma yüzeylerindeki sıvamadan dolayı kromit cevheriyle siyah benekli serpantinitleri birbirinden
ayırmakta zorluk çekilebilir. Ancak bunu ayırd etmek için kolay bir yöntem vardır. Çekicin sivri ucu ile
tozlaştırılma yapıldığında örnek eğer kromitse kahverengi bir toz, eğer siyah serpantinit ise beyaz bir toz
meydana gelir. Ayni yöntemi sondajlardan çıkan tozlar üzerinde de yapabiliriz.
71
8.3.2.2. Alpin Tipi (Podiform tip) Yataklar:
Genellikle Alp kuşağı içinde yer aldıklarından Alp tipi, mercek, torba, bezelye veya kese (torba)
şeklinde bulunduklarından podiform tip yataklar denir.
Taşınmış (allojenik) masiflerde bulunurlar. Bu tip krom yataklarını içeren ofiyolitler okyanusal
levhaların kıtasal kabuk üzerine sürüklenmesi ile bu günkü konumlarını alırlar. Bu sürüklenme sırasında
önemli ölçüde deformasyon geçirirler. Ofiyolitlerin yerleşimi sırasında etkin olan tektonik hareketler
sözü edilen mercek ve torba şekilli cevherleşmeleri şekillendirirler.
Alpin tip yataklarda görülen bu dokusal özellikler yanında magmatik akıntı ve plastikdeformasyon
izleri olarak tanımlanabilecek yapraklanma (foliasyon), çizgisel yapılar (lineasyon) ve kopma yapıları
gözlenir.
Alpin tipi yatakların bazı özellikleri;
*Kromit kristalleri iridir,
*Demir ve titanca fakirdir,
*Krom, Aliminyum ve magnezyumca zengindir.
72
*Kefdağ kesimindeki yataklar % 38-40 Cr2O3 tenörlü refrakter niteliktedir. En kalın seviyesi; ortalama
kalınlığı 20 m, yayılımı 7 km ve 300 m derine inen bir yataktır. Rezervi 5 milyon ton görünür 3 milyon
ton mümkün olmak üzere yaklaşık 8 milyon tondur. Yatağın tabanını dunit, tavanını ise peridodit
oluşturur. Cevher başlıca serpantinit içinde saçınımlı ve yer yerde torba veya kese şeklindedir. Torba
şeklindeki masif cevherde tenör %56’ya kadar yükselmektedir.
*Soridağ kesimindeki yataklar 1200-1780 m yükseklikler arasında çeşitli cevher seviyeleri şeklindedir.
(Şekil 8.4). Taban ve tavan kayaçlar Kefdağ yataklarındaki gibidir. Cevher seviyeleri 7-14 m kalınlık
gösterirler. Tenörleri %44-48 Cr2O3’tür. Tespit edilmişrezervi 1 milyon tondur.
73
BÖLÜM 9
9. PLATİN VE PLATİN METALLERİ
74
Plaser yataklarda endüstriyel tenörler çok daha küçük değerlerde (0,1 gr/ton, 0,05 gr/ton)
kalabilmektedir.
Bu yüzden primer yataklar uygun tenörlü ve büyük rezervli oldukları zaman işletilebilirken, plaser
yataklar daha küçük tenör ve rezervlerde işletilebilir. Platin yataklarında rezerv büyüklükleri aşağıdaki
gibidir.
75
Likit magmatik tipe, Sudbury (Kanada) ve Bushveld (G. Afrika) platin zenginleşmeleri de örnek
verilebilir. Özellikle Bushveld masifi birincil oluşumlu yataklarında platin işletilebilmektedir. Bushveld
masifi bazik kayaçlardan (norit) oluşur ve bu norit masifi kırmızımsı granitlerle örtülür.
Bushveld lapoliti doğu batı doğrultusunda 450 km uzanır. Şekilde görülen kolon kesitin kalınlığı
yaklaşık 12 km dir. En kalın birim noritlerdir. Diğer birimler, üstteki granit örtüyle bu iki birim
arasındaki volkano sedimanter seridir. Magmatik katmanlanmaya çok iyi bir örnek teşkil eden Bushveld
masifi bir çok cevherli seviye içermektedir. Noritler içinde cevher ayrılımları krom ve demir ayrılımları
şeklinde başlamıştır. Kromlu demirli seviyenin üst kesimin platinli sülfürlü bir seviye gelmiştir
(Merensky Seviyesi). Platinli Merensky Seviyesi 0,80-1,50 m kalınlıkta daha çok sülfürlü minerallerin
bulunduğu bir zondur. Parajenezde Ni ve Cu’ın varlığı karakteristiktir. Pt ve Pt-grubu metallerin hepsi
parajenezin en yaşlı mineralleri olan Ni ve Fe-sülfürler içinde bulunur. Platin tenörü tonda 10-20 gr’dır.
9.2.2. Hidrotermal Yataklar:
Hidrotermal evrede platin oluşumlarına pek çok örnek verilebilir (Bushveld masifinde Waterberg
yatağı, Amerika’daki Boss Mine, Rambler Mine). Merensky seviyesinde hidrotermal kuvarslı
damarların yer aldığı bilinmektedir. Bu damarlardaki cevherleşemeler birincil cevherleşemelerin
tektonik etkilerle pinöymatolitik ve hidrotermal şartlarda yeniden mobil hale gelmelerinin ürünleridir.
Bu damarlarda platin sperrilit, koperit, braggit ve nigglit gibi mineraller bulunabildiği gibi diğer sülfürlü
antimonit ve arsenidli minerallerin atomik yapılarında da bulunur.
Katatermal oluşumlu pek çok bakır damarlarında (Amerika’da) yan ürün olarak platin
kazanılabilmektedir.
9.2.3. Plaser Yataklar:
Plaser platin yatakları Urallar, Kolombiya ve Etiyopya önemli miktarda metal üretilen yatakları
oluşturmuşlardır. Platin yüzey etkilerine karşı dayanıklı bir mineral olmasına rağmen elüvyal ve alüvyal
yataklar oluşturabilmiştir. Ayrıca oksidasyon zonunda zenginleşebilmektedir.
Elüvyal plaserlerin taşınmalarıyla akarsu plaserleri oluşmaktadır. Elüvyal plaserler rezervi küçük
tenörü yüksek yataklar verirken, alüvyal yataklar tenörü düşük rezervi büyük yataklar verebilmektedir
(Örnek: Urallar’daki plaser Pt yatakları). Ural platin üretiminin hemen hemen tamamı bu tip yataklardan
üretilmektedir. Bu üretim genelde dünya platin ihtiyacının % 90’nını oluşturmaktadır. Kolombiya
(Choco bölgesi) plaserlerinden altın üretilmesi sırasında platin de elde edilmektedir.
Plaserlerde ve özellikle altınlı plaserlerde asgari işletme tenörleri 0,05 gr/ton Pt’e kadar
düşebilmektedir.
76
BÖLÜM 10
10. BAKIR YATAKLARI
10.1. CEVHER MİNERALLERİ
77
Sb %1’in altında olmalıdır. Pirit ve bakırın bir arada bulunduğu piritli bakır cevherlerinde cevherden
bakır eldesi karışık cevherlerden daha kolaydır. Piritli bakır cevherlerinde ayrıca çinko, oksidasyon
zonunda altın, kadmiyum ve selen hatta az miktarda germanyum ve indiyum faydalı bileşen olarak
bulunabilir.
Bu yüzden mineral parajenezi cevher zenginleştirmeyi etkilediğinden önemlidir. Minerallerin
sülfürlü ya da oksitli oluşu işletilebilme tenörünü değiştirmektedir. Sülfürlü cevherlerde işletme tenörü
düşük fakat silikatik cevherlerde yüksektir.
78
yatakları olarak da bilinir. Sadbury tipi yataklar dünya bakır rezervinin %3’ünü teşkil eder. Oysa dünya
nikel rezervlerinin %50’si bu tip yataklara aittir. Ayrıca bu yataklarda platin ve Pt metalleri de elde
edilmektedir (Şekil 10.1).
79
mineralleri yer alır. Bu oluşumları takiben ortama gelen solüsyonlar yeni mineral oluşumları (granat,
fahlerz, enarjit ve galenit gibi) meydana getirirler. Ayrıca bu bol sulu eriyikler silikat minerallerin de
değişimlere (döyteritik safha mineralleri oluşur) sebep olur. Magmatik safha minerallerinin
postmagmatik eriyiklerle reaksiyonu sonucu olarak değişimi döyterik değişim olarak adlandırılır.
Döyterik alterasyonla silikat minerallerinde, kloritleşme, serisitleşme, epidotlaşma meydana gelir.
Kontak pnöymatolitik bakır yatakları dünya rezervlerinin %1,6 sını üretimin ise % 3,8 ini meydana
getirir.
10.3.4. Porfiri Bakır Yatakları:
Porfiri bakır yataklarını genel manada kısaca derinlik veya subvolkanik intrüziflerin
impregnasyon cevherleşmeleri olarak kabul etmek mümkündür. Burada cevherleşme cevher taşıyan
hidrotermal çözeltilere bağlı olduğundan hidrotermal yataklar olarak da nitelendirilebilmektedir. Porfiri
bakır yataklarının birkaç müşterek özelliği vardır ki, bu özellikler bakır yatağının prokspeksiyonunu
kolaylaştırır. Bu cevherleşmeler daha çok granodiyoritik, monzonitik, bazen de andezitik intrüziflerle
ilgilidir. Burada porfirik kayaç dokusu ve intrüzif breşler oluşması da karakteristiktir. Cevherleşme
impregnasyon veya damar ağı şeklinde oluşur. Hâkim olarak intrüzif kayaçlar içinde fakat bazen de yan
kayaçlar içinde bulunurlar. Hidrotermal eriyiklerin tesiriyle, intrüzif kayacın çevresinde en dışta kloritli
ve epidotlu bir propillit zonu yer alır. İçeriye doğru arasıra kaolenli de olabilen bir serizit pirit zonu
bulunur. ve çekirdekte K-feldspat (ortoklaz) ve biyotit oluşumlarının görüldüğü bir kalimetasomatik zon
bulunur (Şekil 10.2).
Şekil 10.2: Porfiri bakır yataklarında hidrotermal alterasyon zonları (Lowell& Guilbert 1970)
Bu kalimetasomatik zon genel olarak ince taneli bir kayaç dokusu oluşturur. Serizit zonunda pirit
impregnasyonları hâkimdir. Kali zonda ise bakır sülfidler ve az miktarda molibden bulunur. bakır
kapsamı ekseriya düşük olup % 1-% 0,4 arasındadır. Ancak zengin cevherleşmelere de rastlanılabilir.
80
Cevherleşme yüzlerce metre derinlikte çekirdek bölgesi yakınlarında molibden zenginlşemesiyle
karakteristiktir.
Porfiri yataklarındaki bakırın orijini tartışmalıdır. Genellikle jeotektonik konum olarak yaklaşan
plaka sınırlarında bindirme yapan plaka üzerinde bulunur. Bu yüzden buradaki bakırın kaynağı dalan
plakanın ergimesiyle oluşan magma ile ilgili görülmektedir (Şekil 10.3).
81
sonucu olarak veya intrüzyonun tektonik hadiselere maruz kalmasıyla hidrotermal eriyikler ayrılır.
Ayrıca artan su buharı basıncı intrüzyonla meydana gelen magmatik kayaç ile çevre kayalarda
kırılmalara sebep olur. Faylanma ve kırıklanmalar muhtemelen patlamalı su ayrılmasıyla oluşur.
Plütonun yerleşimi sona ermeden önce gerçekleşmeden ortamda iri kristalli feldispatlar, kuvars, biyotit,
hornblendler meydana gelir. Yerleşimin bitimine doğru ise basınç azalması ile magmanın geri kalan
kısmı kristallşemeye başlar ve porfirik dokulu kayalar oluşur. Su klor metaller S-F-B-P-H ve CO2’li
sular daha sonra intrüzyonun dış kenarlarındaki breş boşluklarına çatlaklara nüfuz eder. Ağ şeklindeki
çatlakların dolmasıyla stokvörk tipi cevherleşmeler meydana gelir. Ayrıca çeşitli sıcaklık basınç
şartlarında yan kayaçla olan reaksiyonlara göre alterasyon zonları meydana gelir. Buradaki alterasyonlar
intrüzyonla döyteritik metasomatizma ile oluşur. Daha sonra yanlara ve yukarılara doğru diğer zonlara
ve hidrotermal alterasyon zonlarına geçiş gösterirler. Bütün bunlardan anlaşıldığı gibi porfiri bakır
yatakları düşük sıcaklıkta magmatik şartlardan hidrotermal şartlara kadar uzanan fizikokimyasal
şartlarda meydana gelmektedir.
10.3.4. 1. Porfiri Cu Yataklarının Oluşum Tipleri
Bu yatakların iki alt tipi vardır.
Lowell ve Gilbert Modeli (Ant tipi porfiri bakır yatakları):
Porfiri bakır yatakları olarak ilk bilinen tip olup cevherleşme granodiyoritik ve kuvars
monzonitik intrüzyonlara bağlıdır. Cevherleşmiş intrüzyon içinde potasik, serizitik (=fillik), arjilik ve
propillitik olmak üzere alterasyon zonları vardır. Bakır cevherleşmesi genellikle potasik-fillik zon
geçişinde yer almıştır. Ayrıca fillik zon içinde çatlakları doldurmuş olarak cevherleşmelere rastlanır. Bu
tipin en önemli özelliği bazen ana ürün seviyesine erişen “Mo” zenginleşmesi kapsamasıdır (Örnek:
Climax).
*Arjilik zon: Bir veya birkaç kil mineralinin (kaolinit, nakrit, dikit vs) oluştuğu alterasyon.
Diyorit Modeli (Hollister, 1978):
Bazı porfiri bakır yatakları düşük SiO2/Na2O+K2O oranlı intrüziflerle ilişkilidir. Bu tipte
hidrotermal eriyiklerde S az olmakta ve silikatik yan kayaçlardaki demiri piritleştirememektedir.
Böylece pirit haline gelemeyen demir, biyotit, klorit ve manyetiti oluşturur.
Bu tipte molibden oranı yok denecek kadar azdır. Buna karşılık yan mineral olarak manyetit bulunur.
Diyorit modelinde cevherleşme potasik ve onun çevresindeki profillitik kuşaklardan oluşur. Buradaki
bakır sülfidler özellikle (Au)’ca zengin olup potasik zonda dissemine halde yada damarcıklar halinde
bulunurlar.
82
3.Pasif biçimde yerleşen intrüzif kayalarda cevherleşme imkânı daha fazladır.
83
Şekil 10.4: Şekil Volkanik masif sülfid yataklarının ideal kesiti (Evans, 1988).
Masif sülfid yataklarının mineralojisi nispeten sadedir. Bolluk sırasına göre başlıca mineraller
pirit, pirotin, sfalerit, galenit, kalkopirit, bornit, kalkosin tali olarak arsenopirit ile manyetit olup
ptrajeneze tetraedrit ve tennantit mineralleri eşlik edebilir. Başlıca gang minerali olarak kuvars vardır.
Zaman zaman karbonat oluşabilir. Bu yataklarda pirit önemli miktarlarda bakır eşliği olmadan
oluşabilmekte, fakat bakır kendi başına asla bulunmamaktadır. Kurşunun hâkim olduğu yataklarda çinko
ve bakır parajenezde yer alır. Hutchinson (1975) bu farklılıkların kabuk evrimine bağlı olabileceğini
belirtmiştir.
En yaygın yan kayaç alterasyonu kloritleşme ve serizitleşme şeklindedir. Alteresyon zonu baca
şekilli olup, içinde ve merkezine doğru kalkopirit içeren stokvörkler taşır. Alteresyon bacasının çapı
yukarıya artar ve zaman zaman masif cevher ile aynı hale gelir.
Metamorfizmaya uğramış yataklar olağan olarak tavan kayaçta alterasyon etkisi gösterirler.
Volkanik oluşuklara bağlı olarak çeşitli tipte bakır yatakları bulunmaktadır. Bu yatakların metal
kapsamları oluşumları ve jeotektonik konumları farklıdır. Yine bu tip yatakların ilişkili oldukları magma
da çeşitlidir. Mesela Kıbrıs tipi bakır yatakları bazik magma, Kuruko tipi yataklar kalk-alkali magma ve
Cerro des Pasco tipi de granitik magmanın aktivitesi ile ilişkilidir.
Farklı özellikleri olmasına rağmen bu yatakların oluşum mekanizması aynıdır. Volkanik orijinli
hidrotermal eriyikler diğer volkanik materyallerle birlikte tektonik kırık ve çatlaklardan deniz seviyesine
ulaşarak tabana yayılır. Bu ortamda hızlı soğuma ve pH ile Eh’ın ani değişimi ve deniz suyunun
etkisiyle metal sülfidler çökelmektedir. Kırık ve çatlak hatlarından cevherli eriyiklerin deniz tabanına
84
yayılması, silikatik bileşimli magma geliminin en aza indiği dönemlere rastlar. Bu tip cevher
oluşumlarında, deniz dibi volkanik aktivitesi sonuna doğru çıkmakta olan fümerollerde cevherleşmeye
sebep olabilirler. Japonya’da bazı araştırmalar fümerollerin tekrarlanan faaliyetleri sonucu masif sülfid
yataklarını oluşturduğunu ortaya koymuştur (Tatsumi, 1970; Sato, 1974).
Volkanosedimanter bakır yataklarının konsantrasyonları aynı tip demir yataklarından daha
fazladır. Mineral parajenezi kalkopirit, pirit şeklinde olup bazı yataklarda enarjit bu parajeneze eşlik
eder. Daha az miktarda sfalerit ve fahlerz minerallerine rastlanır.
Volkanosedimanter yataklara en tanınmış örnek Rio Tinto ve Michigan bakır yataklarıdır.
Burada stratiform volkanojen bakır yatakları bazik lavlar içinde yer alan zeolit ve nabit bakır
cevherleşmeleri şeklindedir.
En geniş ve yaygın volkanojen bakır yatağı tiplerinden biri de Japonya’daki Kuruko Tipidir. Bu
tipte cevherleşme açık denizden bir eşikle ayrılan sığ bir deniz ortamında breşleşmiş riyolitik lav
domları üzerinde veya piroklastik akıntılar halinde oluşmuştur (Sato 1968). Cevherleşme Miyosen yaşlı
olup yeşil renkli bir tüf kuşağı içinde ve asidik volkanik katmanlara bağlı Zn-Pb-Cu oluşumları
şeklindedir. Cevherleşme içinde ve üstünde yaklaşık 200 m kalınlıkta olmak üzere cevherleşmeyi örten
bir kil örtüsü (montmorillonit) bulunmaktadır. Cevherleşme içinde yer yer barit ve jips katmanları yer
alır. Bu durum ortamın oksidasyon potansiyelinin zaman zaman yükseldiğine işaret eder.
Bazı araştırıcılara göre (Mitchell, Garson 1976) Kuroko tipi cevherleşmeler, dalma-batma
zonlarında oluşan ada yaylarının tipik bir cevher oluşumudur (Şekil10.5).
Şekil 10.5: Bir Kuroko yatağında geçen şematik kesit (Sato 1977).
85
Kıbrıs tipi bakır yatakları: Kıbrıs’ta Troodos masifinde yer alan bu cevherleşme bazaltik yastık lavlar
üzerine gelen masif cevher katmanı şeklindedir. Cevher taban kısımlarda kristalin özellik gösterir.
Tabana doğru önce şekilsiz cevherleşmeye en üst kısımda da ince katmanlı silisli, piritik bir demir oksit-
Mn seviyesine geçer (Şekil 10.6).
Şekil 10.6: Bir yayılım ekseni boyunca kabuk gelişimin şematik görünümü. Kabuk tabakalanması ve
Kıbrıs Tipi Masif Sülfit yataklarının tahmin edilen konumları şekilde belirtilmiştir (Cann 1970 ve
Sillitoe 1972 ).
Asidik ve bazik magmalara bağlı volkanosedimanter bakır yatakları olduğu gibi bazik-nötr bileşimli
volkanik kayaçlarla ilişkili yataklar da vardır.
Bu yataklarda, volkanik katmanlar içinde derin deniz karbonat ara katkıları bulunmaktadır. Bu
tip cevherleşmeler "Besshi tipi"olarak adlandırılmıştır- (Mitchell ve Bell 1973). 'Plaka tektonikçilere
göre bu cevherleşmeler Benioff zonu üzerindeki cevherleşmelerdir.
Türkiye'de Ergani-bakır yatakları volkana-sedimanter bir yatak olarak kabul edilmektedir (Şekil 10.7).
Şekil 10.7: Ergani bakır madeni anayatak şematik kesiti (A.Helk’e göre).
86
Burada cevherleşme ofiolitik volkanizma ile ilgilidir. Bir bindirme hattı boyunca serpantinler
diyabazlar üzerine bindirmiştir. Bindirme hattını enine kesen faylar mineral sonrası olarak cevherleş-
meyi de etkilemiştir. Diyabazların yoğun biçimde kloritleşmesi ayrıca, serpantinlerin yapraklı bir yapıya
dönüşmesi post-volkanik olaylar olarak kabul edilmektedir.
Şekilde de görüldüğü gibi iki tür cevherleşme söz konusudur. Zengin bakır kapsamlı (%15 'e
varan bakır) masif cevher ve düşük tenörlü içirimli veya saçınımlı olduğu kabul edilen cevherleşme.
Fakir cevherleşmenin tenörü %l- %0,5 (%0,231 kobalt var) arasında olup, masif cevherin etrafını
çevirmektedir.
Cevherleşmenin 4 dönemde yerleştiği bilinmektedir:
1.Dönesi: Pirotin, magnetit, pirit (çok kataklastik)
2.Dönem: Pirotin, lineit, kalkopirit, kubanit, valeriit, sfalerit
3. Dönem: Kalkopirit, pirit, markazit, sfalerit, bornit, galen
4. Dönem: Kalsit, ankerit, siderit.
Ana mineral olan kalkopirit ınagnetit ve piritten sonra gelmiş ve onları keserek metasomatoza
uğratmış, böylece ince damarcıklardan ibaret stokvörk görünümü kazanmıştır. Bu görünümü yani
damarcık ağı sekilindeki yapısı yüzünden bu yatakların hidrotermal oluşumlu olabileceği de
tartışılmaktadır. Günümüzde som cevher ortada yoktur. Şimdi içirmeli cevher kuşağı işletilmekledir.
87
d) Kieslager (Besshi) Tipi (Cu-Zn hâkim Au içerikli): Kıbrıs tipi ile pirimitif tip arasında bir jeolojik
özellik gösterir. Daha fazla metamorfizmaya ugramıştır. Bu tip pirimitif tipte olduğu gibi greyvak ve
volkanoklastik kayaçların oluşturduğu kalın sedimanter kayaç dizili kararsız çökme havzalarında
oluşmuşlardır. Kıbrıs tipinde olduğu gibi toleyitik volkanik yahut plütonik kayaçlarla ilgilidir. Belirgin
sedimanter eğilim gösterdiklerinden ekzalatif sedimanter gruba benzerlik gösterirler.
10.3.7. 2. Ekzalatif Sedimanter Grup
a) Klastik kayaçlar içindeki yataklar: Bunlar çökme ve belli kratonik rift kontrollü ortamlarda
( avlokojenik) olabilir. İlişkili oldukları kayaçlar kalın türbiditik, arjilik-şeyl dizileridir. Toleyitik ve
mafik karakterli diyabaz, amfibolit ve bazalt gibi kayaçlarla çok az ilişkilidir.
b) Karbonat kayaçlar içindeki yataklar: Sığ kıta kenarlarında şelf fasiyesinde karbonatlar ve klastik
sedimanter kayaçları içeren horst-graben ortamlarda şekillenmişlerdir. Çok ince tüf tabakaları
volkanizma yahut plütonik aktivite ile çok az ilgili olduğunu gösterir. Bu yataklar tamamen sialik
karakterli magmatik aktivitelerle ilgilidir.
Şekil 10.8: Levha tektoniğine göre volkano sedimanter sülfid yataklarının oluşum yerleri (Hutchinson,
1980).
10.3.8. Bozunma Yatakları:
İçinde bulundukları alterasyon şartları yüzünden bakır tipik bir davranış gösterir. Bakır çok
kolaylıkla H2SO4 ile çözünerek çözeltiye geçebilir. Diğer taraftan da kolaylıkla sülfid halinde tekrar
çökelebilir. Bu durumu çok sık olarak yıkanmış oksidasyon zonlarında ve buna bağlı olarak zengin bakır
kapsamlı sementasyon zonlarında görüyoruz. Eğer oksidasyon zonu kireçtaşları ya da dolomitik
kayaçlar olarak primer karbonat kapsıyorsa CuSO4’lı alterasyon çözeltileri hemen bu karbontalarla
reaksiyona girerek Cu minerallerine dönüşür. Bu mineraller malahit ve azurittir. Bakır böyle durumlarda
oksidasyon zonunda kalarak yatak oluşturur. Bu durum bakır yatakları hakkında yorum yapabilmek için
88
önemli bir konudur. Limonitli silikatik yan kayaçlar ile yıkama yüzünden hücreli yapı kazanmış kuvars
ve iz element halindeki çok fakir bakır seviyeleri derine doğru büyük bir ihtimalle işletilebilir nitelikte
sementasyon zonu cevherleşmelerine geçiş gösterir. Karbonatlı veya dolomitik yan taşlarla reaksiyon
sonucu malahit oluşumunda metal taşıması söz konusu değildir. Oksidasyon zonunda bu şekilde görülen
Cu kapsamı derinlerde sülfidik zon şeklinde görülür. Oksidasyon zonunda meydana gelen limonit
oluşumlarının şekil ve renkleri cevherleşme hakkında bazı ipuçları verebilir. Limonitteki kiremit
kırmızısı ve sarı renkler pirit varlığına, kestane kahve veya koyu kahve renkleri ise zengin bakır cevheri
oluşumlarını işaret eder. Turuncu renkler tipik olarak bornitten gelmektedir. Hücre şeklinde boşluklarla
dolu bir limonit tekstürü kalkopirit varlığına, hücreli tesktürdeki hücreler üç köşe ile sınırlanmışlarsa
bornit varlığına delalet eder.
Sementasyon zonu cevherlerinin en önemli minerali kalkosindir. Kalkosinin assendent-hidrotermal
oluşumu da önemli ve bilinen bir oluşum şeklidir. Assendent kalkosinin büyük derinliklerde zengin
cevherleşmeler olarak devam ettiği durumlarda sementasyon zonunda oluşan kalkosinin dağılımı sınırlı
olabilir. Bu iki farklı kalkosin oluşumu maden mikroskobik incelemeyle birbirinden ayırd edilebilir.
Düşük sıcaklıkta oluşmuş kalkosin rombik sistemde kristallenir. Bu sementasyon zonu mineralidir. Öyle
ise bu mineral assendent olarak 103 °C’nin altındaki soğukça eriyiklerden oluşmuş da olabilir. Yüksek
sıcaklıklarda ise kübik kalkosin oluşmakta ve eğer ortamda CuS fazlalığı var ise o zaman izotrop mavi
renkli kovellin oluşur. Kübik sistemde oluşan neodigenitten (assendent) yavaş yavaş soğuma ile tipik
kovellin lamelleri ayrılır.
Nispeten zengin oksidasyon zonu cevherleşmelerinin altında metal ce fakir bir zon yer alır.
Bunun altında ise esas cevherleşme zonu olan sementasyon zonu bulunur. Sementasyon zonları tropik
iklimlerde çok kalın olabilmektedir.
89
10.3.9.1. Sedimanter Cu Oluşumu:
Sedimanter bakır yatakları volkanojen (yani magmatik) kaynak ile ilgisi olmayan., lagün veya
göl ortamlarında oluşan sedimanter kayaçlara bağlı yataklar olmaktadır. Sülfidik halde bulunan bakır
genellikle kumtaşlarına bağlı olarak gelişmiştir.
90
Cevherleşme şiddetli tektoniğe uğramış ve yan taşlar da değişikliğe uğramıştır. Umumiyetle düzensiz ya
da mercek şeklinde olurlar. Bu tip yatak olarak Alamanya’da ve Karpat dağlarında işletilen Cu'lu pirit
yatakları vardır. Fakat en tipik örnekleri Nocveç'deki bakırlı pirit yataklarıdır.
91
11.BÖLÜM
11. NİKEL YATAKLARI
11.1. CEVHER MİNERALLERİ
92
Kükürt % 12 den, MgO ise %15-17 den fazla olmamalıdır. HgO ergime noktasını etkiler, bu
yüzden mümkün olduğunca az olması arzu edilir. % 2-5 MgO li olanlar iyi kalite cevherlerdir.
Al2O3 % 10-12’den fazla olmamalıdır. Yüksek Al2O3 muhtevası SiO2 ile birlikte ergitme sıcaklığını
yükseltir. SiO2 en fazla % 30-35 olmalıdır. Cevherin Fe tenörü ise silis tenöründen daima fazla
olmalıdır. En ideali % 30-40 Fe’dir.
Silikatik cevherlerin zenginleştirilmeleri problemlidir. Bu yüzden endüstriyel asgari tenör
sülfürlü cevherlere göre yüksektir (% 1.3-1.5). Silikatik cevherler önemli miktarda Co ihtiva edebilir.
Eğer kobalt miktarı % 0.1 den fazla ise yatak Co-Ni yatağı olarak kabul edilir, Silikatlı cevherlerde CaO
bileşeni ergime sıcaklığını düşürdüğünden ve silikatların bozunmalarını kolaytırdığından faydalı bir
bileşendir.
Rezerv yönünden sülfürlü nikel cevherleri daha küçük yataklarda (Mesela, 5-6 bin ton) ekonomiktir.
Fakat genel olarak 10 bin ve daha fazlası ekonomiktir. 200-500 bin tonluk rezervler büyük yataklardır.
11.3. NİKEL YATAKLARININ OLUŞUM TİPLERİ:
Nikel hem kalkofil hemde litofil bir elementdir. Fakat oksijene kıyasla kükürte karşı daha du-
yarlıdır. Nikel magnezyumla aynı atom aralığına sahiptir. Bu yüzden olivinlerin Mg'u ile izomorf olarak
yer değiştirebilir. Kimyasal alterasyon ile serpantinleşen olivinlerden silikatik Ni yatakları oluşur.
Ultramafiklerle gabro ve noritlerden likid magmatik olarak ayrılan Ni, magmada yer alan S ile
birleşerek Fe'nin de bileşime girmesiyle nikel pirotini oluşturur, her iki tür oluşum da çok bazik
magmayla ilgilidir. Bazı Ni-Co damarları ise kısmen granitlere bağlıdır. Fakat bu damarlar nikel metali
elde etmek için önemli değillerdir.
11.3.1. Magmatojen Ni-Yatakları:
a. Bazik magmaların bileşiminde bulunan sülfürler:
Silikatlardan daha önce kristallenirler. 1500 °C’de magmadan ayrılarak dibe çökerler. Bu
şekilde Fe, Ni, Co, Cu ve platin mineralleri ayrılmış olur. Fe, Ni ve S' ün uygun konsantrasyonları var
ise, o zaman nikelli pirotin zenginleşmesi meydana gelir. Sadbury yataklarında olduğu gibi (Şekil 10.1).
Sadbury'de sedimanter kayaçlar arasına kase şeklinde bir lakolit girmiştir. Bu lakolit 60 km uzunlu-
ğunda 40 km genişliğindedir. Alt kısımda norit üst kısımda ise mikrogranit yer alır. Burada iki tür
cevherleşme oluşmuştur. Birincisi noritin tabanında gravitatif ayrılımla meydana galenn nikel pirotin
yataklarıdır. İkincisi ise yan taşların içine damarlar ve apofizler şeklinde enjekte olan ve "ofset" adı
verilen cevherleşmedir. Norit tabanındaki parajenez esas olarak pirotin, pentlandit, kalkopirit, sperilit
(PtAs2) karışımından ibarettir. Ayrıca tali olarak pirit, magnetit, nikelin, kasiterit ve galenit gibi
mineraller de bulunur. Ofset cevherleri hidrotermal safhaya geçiş gösterir. Derinlere doğru Cu artar,
Tenör % 3 Ni ve %1,5-2 Cu’ dur.
93
b. Hidrotermal Ni Yatakları:
Bu cevherleşmede Co, Ni, Ag, Bi ve U mineralleri bir arada bulunurlar. Bunun için bu oluşuma
Co-Ni-Bi-U formasyonu adı verilir. Nikel için önemli değillerdir. Daha çok Go, Au ve U için önemli
yataklarıdır.
11.3.2. Alterasyon ürünü Ni Yatakları:
Ultrabazik ya da bazik kayaçların ihtiva ettikleri çok küçük nikel oranları kimyasal alterasyon
sonucu önce Ni bikarbonatlar şeklinde çözünür ve aşağı doğru süzülürler. Daha sonra Ni hidrosilikatlar
oluşur. Bu ortam nötr ve hafif alkali bir ortamdır. Nikelle birlikte çözünen Co, Mn oksitleri ile karışarak
Asbolan mineralini oluşturur. Bu oluşumlar tropik veya subtropik iklimlerde görülür. Lateritik
bozunmayla oluşan bu yataklarda Fe bol bulunur. Üst taraflarda demir şapka benzerei oluşuklar bulunur.
Nikelin esas zenginleştiği yer Fe şapka altında fakat serpantinit üzerindedir (Şekil 11.1). Nikel burada
sadece Ni-klorit(garniyerit) olarak değil, aynı zamanda kolloidal olarak dağılmış olarak Fe içinde (%1
Ni) yada, Mn-silikatlar tarafından absorbe edilmiş olarak ta bulunur. Bu iki tip yatağa sedimanter
oluşumlar ilave edilebilirlerse de yayılımları ve tenörleri çok düşük olduğundan önemsizdirler. Ni se-
dimanter ortamlarda ancak H2S’li zonlarda cevherleşebilir. Türkiye'de henüz üretim yapılabilecek bir Ni
yatağı bulunmamıştır. Dünyada en çok Kanada, Rusya, Küba, ABD ve G. Afrika'da üretilmektedir.
94
BÖLÜM 12
12. KOBALT YATAKLARI
12. CEVHER MİNERALLERİ
12.2.GENEL BİLGİLER
Kullanım alanları itibariyle kobalt stratejik bir metaldir. Demir-çelik endüstrisinde, jet uçakları
imalinde, metal kesme cihazları ve mıknatıs üretimimde kullanılır. Ayrıca kömürlerin sıvılaştırılmasında
katalizör olarak kullanılması da önemini arttırmaktadır. Kobalt eskiden yalnızca mavi renk üretiminde
kullanılırdı. Kobalt bileşikleri renklendirici olarak seramik ve cam endüstrisinde ayrıca kobalt karbidleri
metallerin işletilmesinde kullanılmaktadır.
Kobalt jeokimyasal olarak tıpkı nikele benzer ve genelde nikelden 5-10 kat daha az olarak her
yerde birlikte ortaya çıkarlar. Kobalt genellikle karmaşık cevherlerde bulunduğundan duruma göre yan
veya ana ürün olmaktadır. Kobaltlı karmaşık cevherlerde kobalt, genel olarak smaltin ve saflorit
minerallerinde bulunmaktadır. Buna bağlı olarak kobalt cevherinin tenörüyle ilgili olarak kesin bir değer
belirtmek doğru olmamaktadır. Herşeye rağmen % 3 Co asgari işletme tenörü ekonomik olabilmektedir.
Yerkabuğundaki Co/Ni oranı 4/10’dur. Fakat iyon yarıçaplarının yakınlığına göre (Ni ve Mg=0,78 A°,
Co ve Fe=0,83A°) Mg’lu nikel veya Fe+2 içeren kobalt mineralleşmeleri olabilmektedir.
95
12.3.KOBALT CEVHERLEŞMESİNİN OLUŞUM TİPLERİ
12.3.1. Magmatik Kökenli Yataklar:
Ekonomik yatakların oluşumu dikkate alınırsa, kobaltın esas oluşumunun mezotermal Co-Ni-
Ag-Bi-U damarları ile ilgili oldugu ortaya çıkar. Bu damarlar hemen hemen her yerde granitik kaynak-
lıdır. Yalnızca Ontario'nun (Kanada) bu şekildeki büyük damarları muhtemelen bazik bir hazneden
kaynaklanan oluşumlardır ki, bu damar formasyonlarını diğerlerinden ayırmak gerekir.
Ontario'nun Kobalt şehrinde Orta Proterozoyik yaşlı metamorfik seriler yer alır. Cevherleşmeler
hem bu serileri (Kobalt serisi) hem de diyabazik intrüzif bir kütlede yer alan kırık ve çatlaklarda
yerleşmişlerdir. Diyabazlarda oluşan kırık ve çatlaklar arsenidli Co ve Ni- cevherleriyle ve biraz daha
genç oluşumlu Ag cevherleriyle dolmuştur. Ag cevherleşmelerinin önemli bir bölümü nabit Ag
oluşumları şeklindedir. Gang mineralleri kalsit ve dolomittir. Damarlar ancak 5-30 cm. kalınlığında ve
"Kobalt Serisi" ile diyabazlarda damarcık ağı (stokvörk) oluşturmuşlardır. Damarlar ekseriya az
derinliklerde (80-100m) yer almakta ve derine doğru gidildikçe zenginleşmektedir. Bu cevherlerden
yılda birkaç yüz ton metalik kobalt kazanılmaktadır.
Avrupa'da en eski kobalt yatakları Erzgebirge Dağlarında (Saksonya-Bohemya kesimleri) yer alır.
Esas yatak Batı Erzgebirge de Schneeberg yataklarıdır. Burada korbonatlı, kuvarslı bir gang içerisinde
Speiskobalt (Skutteridit, Smaltin ve Kloantit), rammelsbergit (weisnikelkies), nabit gümüş arjantit
(silberglanz) ve bizmut cevherleşmeleri izlenmektedir. Burada iki damar sistemi kesişmektedir.
Benzer damarlar Bohemya'da Johanngeurganstadt, Annaberg ve Joacnimstahl 'da uran
cevnerleşmeleriyle birlikte ve onunla ilişkili olarak bulunur. Bütün bu damar bölgeleri bir granit
batolitinin (Karlsbad-Eisenstocker) doğu kenarında yer alırlar. Başlangıçta cevherleşme Ag şeklindedir.
Derinlere gidildikçe gümüşün yerine Ni ve Co geçtiğinden çeşitli derinlik basamaklarında Ni ve Co
cevherleşmede yer almıştır. Günümüzde bu yataklar uran ve bizmut için önemlidirler.
Norveç'te Kongsberg'in karbonatlı Co-Ag damarları bu tip damar formasyonlarına dâhil edilir.
Güney Norveç'te (Bodum Böl.) metamorfizma ile yeniden kristalleşmiş bir kobalt cevher yatağı vardır.
Dünya kobalt üretimi için en büyük öneme sahip yataklar Katanga’nın (Zaire) bakırlı kobalt
yataklarıdır. Katanga’da genç Proterozoik sedimentlerde yerleşmiş çok sayıda kısmen uran işletilen
sülfidik Cu-Co damarları bulunur. Primer cevher % 0.5 Co içerir. Örtüden siyah oksidik cevherin
ayrılmasından dolayı % 3 Co içerikli cevher elle ayırım ile kazanılır. Katanga ve Zimbave'nin bakırlı
damarlarında da kobalta (Linneit) bakır sülfidlerin refakatçısı olarak rastlanılmaktadır. Kobalt içeriğinin
yalnızca % 0,02-0,5 ile sınırlı olmasına rağmen bakır üretilmesi esnasında yan ürün olarak önemlidir.
12.2.2. Alterasyon Yatakları:
Nikelden kobaltın ayrıldığı ve asbolan olarak kazanıldığı bir yatak, Yeni Kaledonya'nın yüzeysel
alterasyonla oluşmuş Ni-yataklarıdır. Burada serpantinleşmiş bir ultrabazik Kayacın lateritleşmesiyle
oluşan zenginleşmeler söz konusudur (Şekil 11.1).
96
BÖLÜM 13
13. D E M İ R YATAKLARI
13.1. CEVHER MİNERALLERİ
97
1) Oksidasyon potansiyeli: Fe +2 ve +3 değerli olmasından dolayı ortamın oksidasyon potansiyeli
önemlidir.
2) pH değeri önemlidir: Çünkü +2 değerli Fe asidik ortamda çözülebilir. Fakat +3 değerli Fe suda
çözünmez.
3) Ortamın kükürt konsantrasyonu: Fe, +2 değerli olarak kalkofil ve +3 değerli olarak litofil bir
karaktere sahiptir. Bu yüzden kükürt miktarı önemlidir.
13.3. DEMİR YATAKLARININ OLUŞUM TİPLERİ
Demir Yataklarını Üç Ana Grupta inceleyebiliriz.
13.3.1. Likid Magmatojen veya Kristalizasyon Diferansiyasyon Yataklar.
Mineralleri: Titanomanyetit Fe2O4FeTiO3
Manyetit FeOFe2O3
İlmenit FeTiO3
Ulvospinel Fe2TiO4
Coulsonit FeV2O4
Oluşumu: Magmatik ayrılımın ilk safhasında yani erken kristalizasyon safhasında, ilk kristalleşen
silikatların yapısında yer alan +2 değerli demir, ender olarak da olsa oksitler halinde maden yatağı
oluşturabilmektedir. Taberg ve Kiruna tiplerinde olduğu gibi ortamdaki kükürt konsantrasyonun arttığı
safhalarda nikel ile birlikte sülfit halinde çökelmektedir (Sadbury tipinde olduğu gibi).
13.3.1.1. Taberg tipi yataklar:
Bu tip yataklar anortozit, gabro ve noritler içinde çeşitli büyüklükteki cevher kütlelerini
oluştururlar. Taberg tipi Fe-Ti-V yataklarının oluşumu magmanın diferansiyasyonu ile olmuştur. Uçucu
maddece fakir olan magmada klinoamfibollerden önce Fe ve Ti kapsamayan feldispatlar ayrılmaktadır.
Böylece sıvı fazda Fe ve Ti zenginleşmesi olmaktadır. Feldispat oluşumu silisin önemli bir bölümünü
harcadığından geride kalan Fe ve Ti oksitler halinde ayrılmaktadır ve ayrılan feldispatlar düşük özgül
ağırlıkları sebebiyle magma kütlesinin en üst bölümünde anortozit şapkalarını oluşturmaktadır. Bu
yataklar kapsadıkları titan ve vanadyumdan dolayı aynı zamanda Ti ve V yatakları olarak da
değerlendirilmektedir. En önemli cevher mineralleri; titanomanyetit veya hematit ve lameller halinde
ilmenit mineralleridir. İlmenitin lameller halinde ayrılımı ilmenit ile yüksek ısıda bir katı eriyik
oluşturan titanomanyetitin yavaş yavaş soğuması ile mümkün olabilir. Ramdohr'a (1975) göre bu
bozunma olayı yaklaşık 800°C de olmaktadır. Ani düşen sıcaklıkta ise homojen maddeler meydana gelir.
Bu ayrılım şekli ilmenit ile hematit arasında da olabilmektedir. Bu durumda yavaş soğuma ile Fe'ce
zengin ilmenitten hematit ayrılmaktadır. İlmenit lamelleri submikroskobik (çok ince röntgenografik
metodlarla anlaşılabilir) olabildiği gibi kalın lameller de görülebilir. İlmenitten Fe eldesi bu lamellerin
kalın oluşuna bağlıdır. İlmenitin levha şeklinde ayrılımı schlieren şeklinde de olabilmektedir. Bu
karışım şeklindeki titanomanyetit oluşumlarında +2 ve +3 değerlikli Fe yerine Ti gelmiştir. Aynı şekilde
98
V'da Ti gibi bir katı eriyik oluşturabilir. V, +3 değerlikli demirin yerini alabilir. Ayrıca Mg, Mn, Zn, Ni
(+2 değerlikli Fe'in yerini alır) ve Al, Cr (+3 değerlikli Fe'in yerini alır) şebeke yapısına girerek birer
katı eriyik oluşumu yapabilirler.
Taberg tipi yataklanmalarda yantaş tamamen anortozit olabileceği gibi piroksenit, olivinpiroksenit
gibi ultrabazik kayaçlar da olabilmektedir. Titano-manyetitler daha çok gabro ve noritlerde,
titanohematitler ise anortozitlerde görülürler.
Oluşum yantaşla birlikte olduğundan şiliren, mercek, band ve tabaka şekilleri izlenir. Tabakalı
şekiller likid-enjeksiyon yataklara geçiş şekilleridir. Cevherleşmenin tenörü ortalama % 32 Fe, %7
Ti, %0.01 P, % 0.16 V olup Türkiye'de örneği yoktur.
13.3.2. Likid Enjeksiyon Yataklar
13.3.2.1 Kiruna Tipi yataklar
Mineralleri; manyetit, apatit ve az miktarda primer veya manyetitin oksitlenmesi sonucu oluşan
hematittir.
Oluşumu: Kiruna tipi (Kuzey İsveç'te) olarak literatüre geçmiş olan bu yatakların oluşumu
tartışmalı olmakla birlikte birçok araştırıcı tarafından bu gruba dahil edilmiştir. Bu yatağın eski bir
itabiritik yatak olduğunu iddia edenler de vardır.
Genellikle, normal bir gabro magmasının erken kristalizasyon safhasındaki ayrılım ürünü ve
yantaşlar içine enjekte olması şeklinde oluştuğu kabul edilir (Şekil 13.1).
99
Şekilde görüldüğü gibi kalın bir intrüzyon bandı şeklindeki cevher alkali siyenit ve
kuvarsparfirler içerisinde yer alır. Bu oluşum, büyük miktarda uçucu eleman bulunduran akıcı cevherli
magmanın sıkışması ile ilgilidir. Çünkü cevherde bulunan apatit, flor ve klor apatitdir. Yani cevheri
oluşturan magmada bol miktarda kolay uçucu bileşenler vardır. Cevherin intrüzyonu sırasında
pinöymatolitik ve kontakt metasomatik oluşumlara da geçişler gösterebilir.
Bu tip yataklarda cevher kütleleri plaka ve mercekler halindedir. Cevherle yantaş arasında
keskin kontakt bulunmaktadır. Cevher tenörü % 50-70 Fe, % 0.1-0.5 P ve % 0.2 Ti'dir.
13.3.3. Kontakt Metasomatik (Pnöymatolitik) veya Pirometasomatik Yataklar
En önemli cevher mineralleri manyetit ve daha az olmak üzere hematittir. Hematit magnetitin
martitleşmesi ile oluşur. Bunun yanında başta pirit olmak üzere pirotin, kalkopirit, sfalerit gibi sülfit
mineralleri ile skarn mineralleri olarak isimlendirilen çeşitli Ca-silikatlar (hornblend, tremolit/aktinolit,
diyopsit, granat, vezüviyan, vollastonit vb.) ve kalsit, ayrıca refakat minerali olarak nadiren apatit
minerali bulunur. Bazan hidrotermal oluşumu işaret eden galenit ve fahlerz minerallerine de rastlanır.
Oluşum: Ana kristalizasyon safhasında katı faza geçen silikatların yapısına giremeyen Fe, uçucu
maddelerle birlikte sıvı fazda ve daha sonra soğuma ilerledikçe halojenlerle birlikte gaz fazında birikir.
Şiddetli asidik özelliğinden dolayı genellikle karbonatik yan taşla olan reaksiyon sonucu nötürleşerek
önce silikatlar, sonra Fe-oksitler ve en son olarak da sülfitler ayrılmaktadır.
Sülfid minerallerinin kalkopirit, kubanit ayrışım lamelleri ve yine bir sülfid minerali olan
sfaleritin pirotin ve kalkopirit ayrılımları bulundurması bu yatakların oluşum sıcaklığının yüksek
olduğunu gösterir. Bu tür yataklar granit, siyenit gibi kayaçların kontakt zonunda masif cevher ve
damar halinde görülürler.
Cevherleşmenin parajenezi magmaya bağlı olduğu gibi yan taşın kimyasal bileşimine de
bağlıdır. Cevher şekilleri, ise arazinin tektonik yapısına uygun olarak tabaka, mercek, ve düzensiz
kütleler halinde olabilir. Bu tip yataklar küçük kütleler ve impregnasyonlar halinde de olabilir.
Dünyada daha çok Permo-Triyasta (Sovyetlerde) ve Üst Kretasede oluşan bu yatakların entipik
örneğini Ural dağlarında bulunan Magnitnaya (Şekil 13.2) cevherleşmeleri teşkil eder.
Şekil 13.2: Magnitnaya Yatağı (Kontak pnömatolitik Urallar’da) 350 milyon ton rezerv, % 45-66 Fe
ve % 0.01-0.1 P tenörü vardır (Petrsscheck ve Pohl, 1982)..
100
Bu cevherleşmenin tenörü % 45-66 Fe, % 0.01-0.1 P'dur. Bu tip Fe yataklarını ekonomik yönden
etkileyen en önemli faktör düzensiz şekilleri ve yüksek S ve Cu oranlarıdır. Ülkemizde de başta Divriği
olmak üzere Şamlı, Ayazmant, Bizmişen, Karamadazı yatakları bu tipe aittir (Gümüş, 1970).
13.3.3.1. Divriği Demir Yatakları:
Türkiye'deki pirometrasomatik yatakların en önemlisi Divriği Fe yataklarıdır. Burada
peridoditleri oluşturan magma, kireçtaşları arasına girerek serpantinleşmiştir. Tektonik hareketlerin
etkisiyle iç içe girme olmuş ve daha sonra siyenitik monzonitik bir magma intrüzyonu meydana
gelmiştir.
Divriği'de 3 tür kafa tesbit edilmiştir(Şekil13.3- Şekil13.4).
Şekil 13.3: Divriği demir yatağı A kafasında bir kesit (Gümüş, 1979).
101
Şekil 13.4: Divriği demir madenleri jeolojik haritası ile ilgili şekiller (Koşal’a göre, Gümüş 1979).
(1- Alüvyal, 2- Moloz, 3- Çapraz tabakalanma gösteren demir çakıllı konglomera(Üst Pliyosen), 4- Blok cevher, 5-
Tabakalanma gösteren Fe çakıllı konglomera (Üst Miyosen-Alt Pliyosen), 6- Miyosen kumtaşı, 7-Killi milli Miyosen kalkeri,
8- Miyosen kalkeri, 9- Miyosen taban konglomerası, 10- Silisifiye kayaç, 11- Cevher, 12-Skarn, 13-Siyenit, 14- Serpantin,
Kristalize kalker(Mesozoyik), 16- Bindirme, 17- Diskordans, 18- Fay, 19-Muhtemel fay, 20-Senklinal ).
A. Kafası: Minerali manyetittir. 800 m uzunluğu, yaklaşık 300 m kalınlığı olan bir yataktır.
Tenörü % 90 Fe (manyetit, hematit) olup, ayrıca skarn mineralleri de bulunur. Rezervi 36 milyon
tondur.
B. Kafası: Hidrotermal cevherleşmeye geçiş gösteren bu oluşum şeklinde esas mineraller daha
çok hematit ve az manyetittir. Ayrıca bol miktarda turmalin ve skarn mineralleri bulunur.
C. Kafası: B'den taşınmayla oluşmuş bir zuhurdur.
102
D) Plütonik Hidrotermal yataklar.
En önemli minerali siderit ve daha az miktarda hematitdir. Cevher taşıyıcı hidrotermal
eriyiklerin bileşiminde eğer sülfidler az ise o zaman siderit oluşumları yoğunlaşarak hâkim cevher
minerali olmaktadır. Bunun yanında sfalerit, kalkopirit, galenit, gümüş ve pirit mineralleri yer alırken
gang minerali olarak da; kuvars, radokrozit, ankerit, florit, kalsit, barit gibi mineraller bulunurlar.
Bu tip siderit mineralizasyonunda % 1-6 Mn bulunabilir.
Oluşum: Önceki oluşumlarda olduğu gibi burada yan taşın önemi yoktur. Cevherleşme daha çok
yan taşın tektonik yapısına uygun olarak meydana gelir. Cevherli hidrotermal solüsyonlar yan taşın
fay ve çatlak zonlarında dolaşarak mineralizasyonu sağlar. Böylece cevherleşme boşlukların şekline
göre daha çok damar şeklinde olmaktadır. Masif halde de olabilmektedir (Bilbao). Bu tip oluşumlar
genelde mesotermal olup, hematitlerin genelde çok az ekonomik değerleri vardır.
Hidrotermal eriyikler yan taşta alterasyona sebep olurlar. Bu alterasyonla silisleşme, serisitleşme,
kloritleşme meydana gelir. Killeşme (kaolinleşme) genelde görülmez, Hidrotermal metasomatizma ile
kireçtaşlarında dolomitleşme, anhidritleşme, ankerit, manyezit oluşumları meydana gelir.
Tipik örnekleri İspanya'da (Bilbao) ve Batı Almanya'da (Siegerland) bulunur. Bilbao
cevherleşmesi masif bir cevher olup, tenörü % 25 Fe, % 2-3 Mn'dir. Siegerland cevherleşmesi ise
damar şeklinde olup, tenörü % 33 Fe, % 2 Mn'dir.
Türkiye'de ise masif cevherleşmeye örnek İnniktepe, damar tipi cevherleşmeye de Deveci,
Otlukilise, Eymir cevherleşmelleri verilebilir.
13.3.4. Volkanosedimanter Demir Yatakları:
Bu yatakların en tipik örneğini Batı Almanya'da Lahn-Dill bölgesindeki yataklar teşkil etmektedir.
En önemli minerali hematittir. Hematit ince yaprağımsı bir yapı gösterir (Şekil 13.5).
Şekil 13.6: Yeni Kaledonya Peridoditlerin Ayrışması ve Demirli Laterit oluşumu (Gümüş, 1979).
104
halinde kalır. Bu tür oluşumda meydana gelen mineral limonittir ( FeO(OH) ). Ayrıca hematit de
oluşabilir. Zor çözünen silis de geride kalır.
Özet olarak; her iki tip alterasyon yataklarına "kalıntı yatakları" da denilebilir.
Yüzeyde bulunan her kayaç fiziksel ve kimyasal bir değişim geçirmekte ve bu değişim sonunda
toprak oluşmaktadır. Uygun şartlarda bu olaylar neticesinde önemli Fe birikimleri oluşmaktadır. Dünya
Fe rezervlerinin yaklaşık % 3'ü bu tür oluşumlara dayanmaktadır.
Kalıntı Fe yataklarını etkileyen iki önemli faktör vardır.
a.) Değişim geçiren kayacın mineralojik bileşimi: Ancak Fe kapsayan kayaçlar varsa böyle bir
zenginleşme olabilir. Az Fe ve yüksek Al kapsayan asidik kayaçlar ile bol Al kapsayan tortul
kayaçların alterasyonundan ise boksit yatakları oluşur.
b.) İklim: Genellikle silikatik bağdaki Fe ve Al'un, koparılabilmesi açığa çıkan SiO2 'nin de ortamdan
ayrılabilmesi, bunun yanında açığa çıkmış Fe ve Al'un oksitlenebilmesi için redükleyici ve oksitleyici
şartların mevsimlere göre birbirini izlemesi gerekir. Bu durum ancak subtropik iklimlerde
gerçekleşebilir. Aksi halde Al ve SiO2 birbirinden ayrılamayacağı için SiO2'den arınmış boksit yerine
kalıntı kil yatakları oluşur.
13.3.6. Sedimanter Demir Yatakları:
Kimyasal ve biyokimyasal kökenli sedimanter yatakların büyük bir çoğunluğu peneplen haline
gelmiş duraylı, yavaş çöküşlü epikontinental platformlar üzerindeki sığ denizlerde çökelen sedimanter
kayaçlar içinde oluşurlar. Sedimanter Fe yatakları başlıca iki gruba ayrılırlar.
1. Kimyasal Sedimanter Fe Yatakları.
2. Jaspiyit veya İtabiritik Yataklar (daha sonra metamorfizma geçirdiklerinden ayrı bir kısımda
incelenecektir).
13.3.6.1. Kimyasal Sedimanter Fe Yatakları:
Denizel sedimanter Fe yatakları genellikle oolitik bir strüktür gösterirler. Oolitler çoğu zaman
detritik kaynaklı veya kuvars tanesinden oluşan bir çekirdek etrafında konsantrik zarflar halinde
teşekkül etmiş 0,5 mm. çapında olan yuvarlak şekilli cisimlerdir. Bu yapının sığ denizlerde, Ca
bakımından zengin suların, detritik malzemeyi sürüklediği çalkantılı ortamda maydana geldiği kabul
edilir. Ortamda oolitleri birleştiren bir çimento bulunur. Oolitler çimentolanmaya uğramadan önce su
akıntılarıyla taşınıp çeşitli tabakalaşmalar içinde yer alabilirler. Oolitlerle demir yatakları arasındaki ilgi
şöyle açıklanabilir (L. Cayeux): Demirli oolitlerin kaynağı kalsiyum karbonatlı oolitlerdir. Yani önce
kalsiyum karbonatlı ooliti meydana gelir. Daha sonra Ca'un yerini Fe alır ve siderit meydana gelir. Eğer
ortamda SiO2 ve AI2O3 fazla ise, yani killi bir ortam var ise, o zaman ikinci safhada kalsitin yerini klorit
alır. Üçüncü safhada siderit veya klorit oksidasyon ile hamatite dönüşür. Bu hematit daha sonra
hidratasyonla limonite dönüşür.
105
1. Safha : Kalsiyum karbonatlı ooliti,
2. Safha : Siderit veya klorit teşekkülü,
3. Safha : Klorit veya sideritin hematite dönüşmesi,
4. Safha : Hematitin limonitleşmesi.
Bazı araştırıcılara göre, bu oluşum doğrudan doğruya siderit veya klorit gibi oolitlerin
oluşmasıyla başlar ve daha sonra hematit ve limonitleşme olayları olur.
Oolitleri biraraya getiren çimento da siderit ve kalsit karışımıdır. Çimentoda bulunan siderit ve
kloritin hematitleşmesi oolitlere göre daha yavaş olduğundan çimentodaki Fe yüzdesi oolitlerden daha
azdır. Tenör oolitlerde % 50, çimentoda % 30'dur.
Litoral ortamda meydana gelen oolitler daha sonra bir yer değiştirme ve sürüklenmeye
uğrarlar.
Bu tür yataklarda rastlanan mineraller;
1. Limonit - FeO(OH)
2. Silis - SiO2
3. Glokoni - (Fe.Al) (Fe.Mg) (K.Na) -hidrosilikat
4. Siderit - FeCO3
5. Şamozit - (Fe,Mg)3AlSiO10.4H20
6. Pirit - FeS2
Not: Şamozit bir grup adıdır. Bertiyerin, bavalit, türenjit gibi mineralleri ihtiva eder. Bavalitin
terkibinde % 40 Fe2O3, % 21 SiO2, % 4,5 MgO bulunur.
Sedimanter Fe yatağı meydana getiren ortamdaki Fe'in kaynağı nedir ?
-Demirin itabiritik yataklardaki gibi çözünüp, denizlere çözünmüş olarak taşınması ve çökelmesi
burada sözkonusu değildir. Karalardaki kimyasal çözünme sonucu silikatik bağdan kurtulan demir
ortamdaki genellikle yüksek olan oksidasyon potansiyeli sebebiyle çökelmekte ve hatta uygun şartlarda
kalıntı demir yataklarını oluşturmaktadır.
-Demir denizlere çözünmüş şekilde ulaşamayacağına göre, demir yatağı oluşumunu sağlayan
çözündürme, biriktirme ve çökeltme işlemlerinin deniz içinde gerçekleşmiş olması gerekir. Oysa deniz
suyundaki pH ve Eh şartları karadan gelen ve daha çok +3 değerli olan katı demiri
çözündürememektedir. Deniz suyunda yaklaşık 0,003 ppm'lik bir Fe konsantrasyonu vardır. Bu da
karalardan gelen demirin çözünmediğini gösterir.
-Böylece denizel sedimanter Fe yataklarının oluşumu için yalnızca diajenetik oluşumun
sözkonusu olabileceği ortaya çıkmaktadır.
- Deniz sedimanları üzerinde yapılan son araştırmalarla ortaya çıkan görüşlerde; taze tortullar
içindeki pH ve Eh şartları demiri çözündürebilmekte ve sıkışma sebebiyle iyon halindeki Fe taze tortul
106
yüzeyine çıkmakta ve deniz suyundaki oksijen sayesinde (tortullarla deniz suyu sınırında)
çökelebilmektedir.
Deniz ortamında çeşitli derinliklerde ortamın fizikokimyasal şartlarına göre demirin
çözünürlülüğü ve oluşan mineraller Şekil 13.7'de görülmektedir.
Şekil 13.7: Kimyasal sedimanter demir yataklarının oluşum mekanizması (Borchert, 19602a göre)
( * CO2 zonunda Fe sular tarafından Fe(HCO3)2 şeklinde çözülür.H2S zonunda bazik ortamda Al2O3 ve SiO2
çözülür. CO2’li zonda çözülen Fe akıntılarla O2 zonuna taşınır. Orada limonit veya limonit-silikat oolitleri olarak
çökelir.
* Fe’li ve Ca’lu hidrokarbonatlar CO2’li zonda siderit olarak çökelir.
* CO2 zonundaki Fe+2, H2S zonundan gelen SiO2 ile şamozitleri oluşturur. Eğer bu demir H2S zonuna inerse o
zaman pirit oluşur. )
CO2'ce zengin olan zonda Fe bu sular tarafından Fe(HCO3)2 şeklinde çözülür. H2S'li zonda ise
ortam, organik maddelerin ayrışmasıyla meydana gelen amonyak (NH4OH) tarafından bazikleştirilir. Bu
bazik ortamda AI2O3 ile SiO2 çözülür.
CO2'li zonda mobilize olan Fe akıntılarla O’li zona sürüklenir ve burada oksitlenerek limonit veya
limonit-silikat oolitleri (glokoni) şeklinde dibe çökerler. Glokoni oluşumu O2 'li zon ile CO2’li zonun
arasında meydana gelir. Çünkü O2'li ortamda Fe +3 , CO2'li ortamda ise Fe +2 mobilize olur. Glokonide de
her iki değerlikli Fe bulunmaktadır. Fe'li ve Ca'lı hidrokarbonatlar CO2'li zonda siderit halinde çökelirler.
+2
CO2 zonunda çözünen Fe , H2S zonundan yukarı doğru çıkan SiO2 eriyikleriyle reaksiyona
girerse o zaman doğrudan doğruya şamozit oluşur. Bu yüzden şamozitler, çörtlerle iç içe karışmış
vaziyette bulunurlar. Eğer CO2'li zondaki Fe, H2S zonuna inerse burada H2S etkisiyle pirit oluşumu
görülür.
107
Denizel sedimanter yataklardan oolitik tipe örnek olarak Lotringen (Fransa), Kanada'da Wabann,
ABD'de Bormingen; Türkiye'de ise Örendüzü, Çamdağ yatakları verilebilir. Ortalama tenor % 30-40
Fe, % 0.6-1 P'dir.
Oolitik detritik tip (Salzgitter tipi) Almanya'da Salzgitter, Pejne, Türkiye'de Glindire
yatakları. Tenor % 30 Fe, % 0.6 P'dir.
Kimyasal sedimanter (denizel) oluşuklardan başka ekonomik önemi olmayan iki yatak şekli
daha vardır.
13.3.6.2. Sahil Plaserleri: Sahillerde şerit halinde görülen menyetit ve ilmenit zenginleşmeleri olup,
bunlar ultrabazik kayaçlarla ilgili birikimlerdir. İçlerinde ayırd edilemeyecek şekilde % 8-10 Ti
(rutil=TiO2) bulunduğundan ekonomik değillerdir.
13.3.6.3. Döküntü Yatakları: İçlerinde bulunan silis miktarının çok olmasından dolayı ekonomik
değillerdir. Detritik Fe'li malzemenin litoral kesimlerde birikmesi ile oluşurlar. Trümmer cevherleri de
denilen bu tipde taşınmadan dolayı taneler yuvarlaklaşmıştır. Bu detritik materyal litoral ortamda
limonit oolitleri ile birlikte killi kumlu bir çimento ile birarada tutulmuştur. Transgresyondan dolayı
altta taban konglomerası üstte ise limonit oolitleri yer alır. Oolit oluşumu yüzünden bu tür yataklar
kimyasal sedimanter olarakta düşünülebilir.
108
Şekil 13.8: İtabiritlerin oluşumunun şematik gösterimi
Böyle bir ortamda Ca+2, Mg+2 ve SiO-4 doygunluğa eriştiğinden, deniz suyunda yükselen pH
değeri sebebiyle dolomit ve çakmaktaşı (çört) oluşacaktır.
Burada bilinmesi gereken bir husus ta şudur: Fe+2'nin kısmen Fe+3 'e oksitlenip çökelmesi için
ortamın yüksek pH değeri yanında oksijen'e de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu tip yatakların oluştuğu zaman
aralığında atmosfer redükleyici olduğuna göre deniz suyu oksijeni nereden alacaktır? Bazı araştırıcılar
bu dönemdeki oksijen kaynağının tek hücreliler olduğunu ortaya koymuşlardır (Cloud (1973), Drever
(1974) ). Deniz içinde fotosentez ile üretilen oksijen ilk önce demirin oksitlenmesi için harcanmıştır. Bu
oksidasyon olayları mikroorganizmaların hemen yanında cereyan ettiğinden itabiritik Fe yataklarının
içinde yüksek oranlarda organik karbon ve yakınlarında alg stromatolitleri bulunur. Bu karbon
muhtevası yüksek metamorfizma ile grafit haline dönüşmektedir.
Denizaltı volkanizmaları, anlatılan ortamda itabiritik Fe yatakları oluşumunu olumsuz olarak
etkileyebilmektedir. Çünkü volkanik faaliyet kimyasal Fe ve çakmaktaşı oluşumlarını
engelliyebilmektedir. Bununla beraber bariz volkano-sedimanter Fe yatakları vardır ve volkanizma ile
ilgisi olmayan Fe'li kuvarsitlerden ayırt edilmesi oldukça güçtür.
İtabiritik Fe yataklarına oluşumlarındaki bazı farklılıklardan dolayı iki örnek göstermek
mümkündür.
13.3.7.1. Süperior tipi:
Bu tip yataklar ince çört veya kuvars ve Fe cevheri bandlarının münavebeli katmanlaşmasından
oluşmaktadır. Düşük metamorfizma geçirenlerde oolitik dokuyu görmek mümkündür. Bu oluşumda
klastik orijinli materyal bulunmaz. Komşu kayaç olarak, dolomit, kuvarsit, bitümlü şistler ve çört
breşlerine sık rastlanır. Minerolojik bileşimleri denizin farklı derinliklerinde farklı olmaktadır(Şekil
13.9).
109
Şekil 13.9: Superior Gölü bölgesinde Biwabik demir formasyonunda fasiyes dağılımını gösteren
kesit (Morey,1973).
(a- Alt çört, b-Alt sleyt, c-Üst çört, d- Üst sleyt, 1-Kiltaşı, 2-Kireçtaşı ve dolomit, 3- Tüflü şeyl, 4- Çört -karbonat, 5-
Silikat-karbonat, 6-Silikat, 7-Çört, silikat, az manyetit, 8-Çört, manyetit, az silikat, 9-Çört, karbonat, silikat, 10-Çört,
karbonat, 11-Mercanımsı çört ve jasp).
Bu tür cevherleşmelerde genel olarak Mn muhtevası azdır. Fakat çok nadir olarak Mn'ın Fe'e
oranla daha fazla olduğu yataklar vardır. Brezilya'da (Urukum yatağı) ve G.Afrika'da (Kuruman yatağı)
olduğu gibi.
Metamorfizmanın şiddetli olması halinde yatakta silikatik ve karbonatik oluşumlar azalır.
Tenor: % 20-35 Fe'dir. Zengin cevherli zonlarda ise % 66 Fe ve % 0.05 P bulunur. Örnekler:
Superior (ABD), Labrador (Kanada), Türkiye'de örnek yoktur.
13.3.7.2. Algoma tipi:
Bu tipin Superior tipinden farkı, yan kayaçların volkanik oluşudur (Şekil 13.10). Ayrıca bu tipte
karbonatik ve sülfidik fasiyes örneklerine nispeten az rastlanır. Fe oranı da Süperior tipine göre düşüktür.
Bileşimlerinde yer alan Au ve Zn bazen ana cevher halinde yoğunlaşıp Fe'i yan ürün niteliğine
dönüştürebilmektedir (Watson , 1976).
Tenör: % 30 Fe, % 10-15 SiO2*dir. Bazen yüksek Au, Zn değerleri görülür. Algomayı örnek
verebiliriz. Türkiye'de örneği yoktur.
110
Şekil13.10: Algoma bölgesinde Helen demir formasyonunun kesidi (Goodwin, 1973)
(1-Asit piroklastikler: a-Orta derecede altere, b- çok altere, 2- Siderit, 3-Pirit, 4- Bantlı çört, 5-Ortaç lavlar)
Son olarak şunu söyleyebiliriz; itabiritik yatakları oluşturan Fe ve Si'in nereden geldiği
konusunda tartışmalar yapılmıştır ve karalardaki kilgemyasal çözünme (James 1966, Lepp ve Goldich
1964) ile volkanik kaynak fikri (Trendall ve Bluckley '1970') tartışılmıştır. Ancak volkanik faaliyetlerin
olmadığı ortamlarda da bu tip yatak oluşumu sadece volkanik oluşum fikrinde şüphe uyandırmaktadır.
111
BÖLÜM 14
14. TİTAN YATAKLARI
113
BÖLÜM 15
15. VANADYUM YATAKLARI
114
15.3.1. Likid Magmatik Oluşumlar
Vanadyum likid magmatik evrede titanomanyetitlerde yer almaktadır. Gelecekteki en büyük
vanadyum rezervini coulsonitli titanomanyetitler teşkil edecektir. İyon yarıçaplarının benzerliği
yüzünden Fe ve V yer değiştirebilmekte ve böylecede demir yataklarında hemen hemen her zaman V
yer almaktadır. İsveç’in Taberg cevherleşmeleri ve K-Uralların cevherleşmeleri ortalama %0,5 V2O5
içermektedir. Benzer yataklar Hindistan’da vardır ve burada tenör %2-8 V2O5’e kadar çıkmaktadır.
115
bir element olduğunu göstermektedir. Mansfeld bitümlü bakır şistlerinde ortalama % 0.058 V
bulunmaktadır. Peru’da Minasrages’deki bu tip biyojen vanadyum işletilecek ölçüde zenginleşmiştir.
Burada kolloidal vanadyum sülfit (patronit) nikelli pirotin ve kükürtlü asvaltlarla birlikte, jips üretilen
Kretase şistleri içinde 9 m. lik bir çatlakta dolgu olarak yer almaktadır. İşletilen kütle % 10-30 V
kapsamakta ve dünya üretiminin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Rezerv birkaç 10.000 ton V-
metalidir. Buna ek olarak Lima bölümünde daha çok sayıda "V" kapsamlı asvaltit damarları
bulunmaktadır. Bu oluşumlar V içerikli bitümlü şistlerde metamorfizma sonucu yer değiştirme ve
çatlaklara yerleşme olayları ile izah edilmektedir.
Bir başka sedimanter oluşum Kolorado ve Doğu Utah’da (ABD) görülmektedir. Burada Karnotit
ve diğer uranvanadinit mineralleri yaygın impregnasyon düzlemleri halinde ince Jura kumtaşlarında
bulunmaktadır. Bu cevherleşmeler artık uranyum için işletilmektedir.
15.3.4. Oksidasyon Zonu Zenginleşmeleri
Önemli ikincil zenginleşmeler daha öncede sözü edilen Otavi (G.Afrika) ve Broken Hill
(Rodezya) Pb-Zn yataklarında gelişmiştir.
116
BÖLÜM 16
16. MANGAN YATAKLARI
117
Manganez daha çok bikarbonat, nadiren sülfat ve kısmen de fosfat halinde solüsyonlara geçer.
Oksidasyona uğrayan Mn; piroluzit (MnO2) veya psilomelan (veya Waad) halinde, ender olarak da
manganit (MnO3.H2O) olarak çökelir. Jel haldeki çökelti daha sonra kristalleşir. Çökelme olayında
bakterilerin de tesiri, vardır. Oksitleyici ortamda piroluzit oluşurken, orta değerde Eh ve pH'li
ortamlarda hausmanit (Mn3O4), manganez karbonatlar (rodokrozit MnCO3) veya Mn-silikatlar (rodonit-
MnSiO3) çökelir. Tamamiyle indirgeyici ortamlarda Mn-sülfid (alabandit-MnS ) veya manganozit
(MnO) oluşur. Alabandit ve manganozit için gerekli olan düşük Eh ve pH şartları sedimanter
ortamlarda gerçekleşmez. Bu yüzden bu tür oluşumlarda bu minerallere rastlanmaz.
16.2.3. Mangan Cevherlerini İşletme Şartları:
Bu yataklar, yüzeyde ve yüzeye çok yakın olduklarından genellikle açık işletme, bazen da sığ
yeraltı işletme metodlarıyla işletilirler. Mangan yatakları genellikle büyük hacim kaplamazlar. Ayrıca
oldukça kolay zenginleştirilebilen cevherler olduklarından ve büyük yatakların işletilebilmesi için dahi
az bir yatırıma ihtiyaç duyduğundan birkaç onbin tonluk rezervleri bile ekonomik olarak
değerlendirilebilir. Kimya sanayi cevherleri işletme şartları ise 3000-5000 tonluk rezervleri ile
ekonomiktirler.
Yatak Büyüklükleri
5.000 tonluk yataklar = Çok küçük yataklar
50.000-250.000 tonluk yataklar= Orta büyüklükte,
250.000-1.000.000 tonluk yataklar= Büyük yataklar.
118
16.3.3. Sedimanter Mn Yatakları
Sedimanter yatakları oluşturan manganezin kaynağı bazı yazarlara göre 4 farklı şekildedir
(Wissink, 1972). Bunlar;
1. Yüzeye yaklaşan intrüzyonlar veya lav çıkışlarıyla ilgili hidrotermal solüsyonlar,
2. Mevcut kayaçların yüzeysel alterasyonu (Örnek Trakya Mn cevheri yatakları, Şekil 16.1),
3. Sıcak denizaltı lavları üzerine deniz suyunun etkisiyle Mn'in açığa çıkması,
4. Denizel sedimentlerin kimyasal alterasyonuyla Mn açığa çıkması.
119
(Hidrotermal solüsyonlar, karalardan taşınma, denizaltı volkanizması ve denizel sedimentlerin
alterasyonu).
Mn ve Fe kaynak ne olursa olsun az çok asid karakterli sular tarafından taşınırlar. Belli bir
ortamda toplanan Fe ve Mn orada pH değerine göre çökelirler. İyonların konsantrasyonları da
çökelmeyi doğrudan etkilemektedir. Çünkü, çökelme pH=8'in hemen altında bir değerden itibaren
başlamaktadır. Ancak bu pH sınırında, ortamdaki metal eriyiklerinin 2-10 mikrogram/litre olan
çözünme sınırını aşmaları gerekmektedir. Buna ortamın ön konsantrasyonu da denilir. Ortamın
fizikokimyasal şartları ve ön konsontrasyon yanında, sedimantasyon hızı da geçerli tenöre sahip bir
manganez yatağının oluşabilmesi için bulunması gereken şartlardandır. Sedimantasyon hızı, manganın
dağılmaması için oldukça yavaş olmalıdır. pH değeri 7.8 değerini geçmemelidir, pH değeri eğer 7.8'in
üzerinde olursa manganın kalkerler içinde dağılması söz konusu olabilir.
Ön konsantrasyon ortamı çok asit ise, Fe ve Mn ayrılmaz ve oluşan yataklar esas olarak demirli
olur. Çökelmeyi sağlayan pH artışı ani olursa yine ayrılamazlar ve mangan demir içinde dağılmış olarak
bulunur. pH'nın artışı dereceli ise Fe ve Mn ayrı ayrı çökelir. Bu çeşit yataklanmalar itabiritik
yataklarda görülür. İtabiritik tipler haricinde Mn yataklarıyla birlikte büyük Fe yatakları
bulunmamaktadır. Mn ile birlikte Fe yataklarının bulunmayışını karalardan alterasyon sonucu olan Fe
getiriminin azlığıyla açıklayan araştırıcılar vardır (Henett, 1966). Aslında bunu Fe getirimi azlığıyla
açıklamak doğru değildir.
Çünkü ortamda yeterli Fe konsantrasyonu olduğu halde çökelmeyi asidlik derecesi kontrol etmektedir.
Eğer ortam hafif asid ise o zaman Mn çökelmeyip çözeltide kalır, Fe ise detritik sedimentler içerisinde
dağınık halde çökelir ve bir yatak oluşturamaz.
Manganez cevheri tabakaları yan kayaçlar içinde genellikle çok belirgin olup, dikey geçişler çok
ani olmaktadır. Tüf, kuvarsit, kumtaşı, kil, seyl ve kalkerlerde MnCO3 veya MnO2 konkresyonları
halinde bulunur. Derin deniz yataklarında bulunan manganez yumruları okyanustaki kimyasal bir
çökeltiden ziyade kırmızı pelajik çamurdan ayrılan bir denizaltı ürünü olarak kabul edilmektedir.
Manganez yatakları da kıyıdan derinlere giderken Fe yataklarında olduğu gibi bir sıralanım
gösterirler. Meselâ, Dünyanın en büyük yataklarından biri olan Kafkasya'daki Çiyatura denizel
manganez yatağında oksitli cevherler sahilin yakınında (piroluzit, psilomelan) oluşmuştur. Bu
minerallerde Mn (4) değerlidir. Biraz daha uzakta manganit hâkim duruma geçer ki, burada Mn(3)
değerlidir. Manganezin (2) değerli olduğu karbonatlı cevherler sahilden daha uzak kesimlerde
sülfürlerin görünmeye başladığı derin kısımlarda çökelmiştir.
Çiyatura Mn yatağı granitik ve volkanik temelin alterasyonu sonucu oluşmuştur (Şekil 16.2).
Tenörü % 40 Mn'dir. Cevherleşme Kretase kalkerleri ve bunun üstündeki ince konglomera tabakası
üzerinde oluşmuştur. Konglomera tabakası kalınlaştıkça cevher tabakası da kalınlaşmaktadır. Havzanın
bir başka kesiminde cevher tabakası kumtaşları üzerine gelir. Cevherleşme ince taneli kumtaşlarıyla
120
ardışıklı çeşitli kalınlıkta tabakalar serisi halindedir. Toplam işletilebilir kalınlık 2-3 m. arasındadır.
Cevherleşme ~ 34 km2'lik bir alana yayılır. Daha zengin olan alt kısım üst kısımdan 5 cm kalınlığındaki
ince bir oolitik demir seviyesi ile ayrılmıştır. Oolitik yapıda olan Mn cevherleşmesi yer yer masif
cevhere geçiş gösterir. Oolitlerin çapları 1-10 mm olup, büyük oolitler alt seviyelerde bulunur. Oolitler
ardışıklı olarak piroluzit, psilomelan ve manganitten oluşmuş olup, çekirdek kuvars taneleri veya fosil
parçalarından ibarettir (Routhier, 1963).
Şekil 16.2: Çiyatura Manganez yatakları jeolojik dikme kesiti (Betekhtine, 1951).
İkinci bir örnek olarak Fas'ta bulunan İmini yatağını verebiliz. Oolitik yapı görülmediği için bu
yatağın orijini çok tartışmalıdır. Bazıları oluşumu hidrotermal solüsyonlarla dolomitlerin
metasomatizması şeklinde açıklarken, bazıları da cevherleşmeyi sedimanter oluşumla izah etmişlerdir.
Nihayet iki görüş birlikte mütalâa edilerek hidrotermal-sedimanter asıllı olabileceği fikri kabul
edilmiştir.
Göl Ortamı Yatakları: Mn konsantrasyonunun göl ortamında artmasıyla bu tür yataklar oluşabilir.
Manganın kaynağı daha çok yeraltı su seviyesinin çözünmüş iyonlarıdır. Almanya ve Danimarka'da bu
tür yataklar vardır.
121
16.3.4 Bozunma (Alterasyon) Yatakları
Demir cevherindeki oluşum mekanizması mangan için de geçerlidir. Oksidasyon zonlarındaki
mineraller piroluzit, psilomelan gibi mangan oksitlerdir.
Alterasyon ile oluşan önemli Mn cevherleşmeleri daha çok bozunma artığı (lateritik) oksitli
cevherlerdir. Artık Mn konsantrasyonları manganezli kayaçların altere olması ve serbest kalan
manganezin birikmesi sonucu meydana gelirler. Gerek sayı ve gerek tenörleri açısından metamorfiklere
oranla daha az ve önemsizdir.
16.3.5. Metamorfik Mangan Yatakları
Ekonomik değer taşıyan yataklardır. Kaliteleri yüksektir ve tenörleri % 40-50 Mn olabilmektedir.
Metamorfik Mn yatakları iki grupta incelenebilir.
16.3.5.1. Manganez kuvarsitleri ve şistleri:
Yüksek tenörlü yataklar olup, oksitli cevherlerle çok miktarda kuvarstan ibarettir. Cevher
mineralleri braunit ((3MnFe)3 O3.MnSiO3), hausmannit (Mn3O4) ve biksbiyit (=siteparit) tir ((MnFe)2
O3).
16.3.5.2. Manganez silikatlar:
Bunlar daha çok gnays ve epidot şistlerde oluşurlar ve ekonomik değillerdir. Ancak bazan
manganez oksit mercekleri oluşturabilirler. En önemli mineralleri, spessartin (Mn,Al) silikat ve
rodonittir (MnSiO3). Ayrıca bunlarla birlikte mangan-demir-olivin=knebolit (MnFe)2SiO4, tefroit
(Mn2SiO4), mangan-epidot gibi minerallerde bulunur. Örnek olarak; Afrika ve Hindistan'da bazı
yataklar verilebilir.
122
BÖLÜM 17
17. KALAY YATAKLARI
123
17.3. KALAY YATAKLARININ OLUŞUM TİPLERİ
Kalay cevnerleşmeleri granit intrüzyonlarına bağlı olup onun içinde ya da dış kısımda kontakt
bölgelerde oluşur. Pegmatitik pnöymatolitik ve hidrotermal ile subvolkansal safhalarda primer olarak
oluşabildiği gibi kasiterit kimyasal etkilere dayanıklı, ağır ve dilinimi olmayan bir mineral olduğundan
plaserlerde zenginleşebilir.
124
Şekil 17.1: Bazı kalay greyzen cevher kütleleri (Evans, 1988).
(A: Çekoslovakya, Cinovec kesiminden, B: DDR, Sadisdorf, C ve D: Kanada, Nova Scotia, Doğu Kemptvillenin haritası ve
kesiti. A - B Baumann (1970) 'den ve C - D Richardson ve diğ. (1982)'den alınmıştır. )
126
Şekil17.2: Clinovec (Zinncald, Erzebirge ) Yatağında Bir Flöze ( R. Beck'e göre).
Şekil 17.3: Altenberg (Erzgebirge, Doğu Almanya) Kalay yatağından geçen bir kesit ( G.
Sehlegel'e göre).
127
BÖLÜM 18
18. MOLİBDEN YATAKLARI
Molibdenit alterasyon ile Mo -oker denilen sarı renkli, ufalanabilen, bu özelliği ile de kolayca
yıkanıp taşınabilen bir minerale dönüşür. Bu taşınmadan dolayı oksidasyon zonu çok fakirleşir. Kurşun
yataklarının oksidasyon zonunda oluşan ve çok kere vanadyum cevheri ile birlikte bulunan vulfenitin
oluşumu tartışmalıdır. Çünkü alttaki primer cevher olan galenit molibden kapsamamaktadır. O zaman
buradaki molibdenin kaynağı kurşun cevherleşmesine komşu olan sedimanter kayaç çökelimleri
olmaktadır. Ortama taşınan Mo’li malzeme burada Mo zenginleşmesini sağlayabilir. Bazı Mo-W
cevherleşmeleri volkanosedimanter oluşumla da izah edilmiştir (Güney Norveç).
Dünyanın en büyük molibden yatağı (100 milyon ton rezervli) ABD'deki Climaks yataklarıdır
(Şekil 18.2). Burada cevherleşme koni şeklinde bir granit intrüzyonuna bağlıdır. Bu intrüzyona bağlı
olarak çeşitli oluşum şekilleri meydana gelmiştir. Mo orta kısımlarda gelişmiştir. Granit masifi
üzerindeki kubbede ise pirit, galenit, sfalerit, kalkopirit, volframit, topaz, fluorit gibi mineraller
oluşmuştur. Cevher tenörü % 1 molibden sülfürdür.
Kayalık dağlarında (ABD) Antekambriyen granitlerini ve Karbonifer şist ve kumtaşlarını kesen
Tersiyer yaşlı monzonitlerle ilişkili yataklardır. Cevher Prekambriyen graniti içerisinde silisleşmiş bir
kuşakta bulunmakta ve % 0,84 MoS2 içermektedir. Cevher içerikli granitler serisitleşme, silisleşme ve
piritleşme göstermektedir. Yer altı işletmesi yapılan cevherin derinliği bilinmemektedir.
129
Sekil 18.2: Climaks (Kolorado, ABD) Molibden yatağı haritası ve kesiti ( C.A. Lamey'e göre)
Saf kuvars damarlarında, başka refakat minerali bulunamadan, molibdenit bulunabilir. Örnek
Keskin ve Uludağ molibden yatakları.
Kontakt yataklara örnek olarak Çataldağ (Balıkesir) molibden yatağı verilebilir. Bu tiplerin
iktisadi değerleri yoktur.
130
BÖLÜM 19
19. VOLFRAM YATAKLARI
Not: Volframit Fe’li ve Mn’lı volfram minerallerinin katı eriyik oluşturmasıyla oluşur. Bu uç
bileşenler tabiatta saf halde bulunmaz
Reinit: içerisine demir alarak gelişmiş şelit mineralidir.
132
19.3.1 Uludağ Şelit Yatağı
Bu yatak Hersiniyen granit intrüzyonuna bağlı bir yataktır. Cevherleşme granodiyorit
plütonu içerisinde yatık bir senklinal gibi kıvrılmış mermer tabanında bulunur (Şekil 19.2).
Şekil 19.2: Uludağ (Bursa) volfram yatağından kesit (Kaaden ve diğ.'e göre basitleştirilmiştir).
Yüksek sıcaklıktaki eriyik ve gazlar çatlak, kırık ve katman yüzeyleri boyunca yan kayacı
etkilemişler ve böylece cevherleşrneyi sağlamışlardır. Mermer granit kontağında sondajlarla tesbit
edilen taban cevherinde şelit yanında volframit te bulunur. Kalınlığı (5-55mm arasındadır. Ortalama %
0.8 WO3 kapsar.
Skarn cevherleşmesi mermerlerin içinde oluşmuştur. Volfram minerali şelit olup tenörü
ortalama % 0.6 dır. Burada skarn mineralleri yanında çeşitli sülfid mineralleri kalsit, grafit ve apatit gibi
mineraller de bulunur. Uludağ yatağının rezervi 15 milyon tondur.
133
BÖLÜM 20
20. KURŞUN VE ÇİNKO YATAKLARI
Kalkofil karakterli (S’e duyarlı) olan her iki elemente, ikisinin birlikte oluşturduğu yatak
tiplerinde rastlanır. Jeokimyasal özelliklerinin ortak oluşu sebebiyle birlikte mütalâ edilecektir.
134
Mavimsi beyaz bir metal olan Zn'un atom ağırlığı 65,38 özgül ağırlığı 7,13gr/cm, ergime
noktası 419 °C ve kaynama noktası 906 °C'dir. Diğer metallerle kolayca alaşım yapabilme özelliğinden
dolayı endüstride ana maddesi Zn olan alaşımların yapılmasında kullanılır.
20.2.2. Cevherin Kalitesi
Kurşun-Çinko yataklarının kalitesini gösteren en önemli konu Pb-Zn tenörü olmakla birlikte
kaliteyi etkileyebilecek başka özellikler de vardır. Bu özelliklerden biri cevherdeki zararlı ve faydalı bi-
leşenlerin tenörleridir. Ayrıca cevher zenginleştirme ile yatağın işletilmesi konularındaki özellikler de
kaliteyi etkiler.
Tek Metalli Sülfürlü Cevherlerde:
- % 2-4- Pb olanlara fakir cevher,
- % 4-12 Pb olanlara orta zenginlikte cevher,
- % 12- Pb'den fazla olanlara zengin cevherler, denir.
Kurşun- Çinko yatakları için durum biraz farklıdır. Yatakların özelliklerine göre işletilebilme
tenörü değişmektedir. Ancak zenginleştirme problemi olmayan, normal işletme şartlarına sahip yatak-
larda işletilebilme sınırı % 5 Pb+Zn dur.
Uzunca süreler işletilmiş ve yeni tesislere ihtiyaç göstermeyen büyük yataklarda % 2 Pb'lik bir
tenor dahi işletilebilir (ABD’de Missouri yatakları gibi).
Diğer Bileşenler: Pb-Zn cevherlerini düşük tenörlerde dahi ekonomik yapan faydalı bileşenler
vardır.
Kadmiyum, sfalerit içinde iz element olarak bulunur. Eğer cevherlerde % 0,01-0,2 Cd tenörü
varsa bu sevindirici bir durumdur. Tenör % 0,3 - 0,4 Cd'a çıkarsa bu cevhere zengin Cd'lu cevher denir.
Cd zenginleştirmede Zn konsantresinde toplanır.
Bizmut % 0,001 Bi tenörü üstündeki değerler için ekonomiktir. Bizmut Pb konsantresinde
toplanır. İndiyum iz elementi % 0,0002 tenörünün üstündeki değerlerde iktisadi değer taşır. Zn
konsantresinde toplanır. Galyum için bu değer % 0,001, Germanyum için ise % 0,001- 0,01 arasındadır
(ZnS'e bağlı). Sfaleritin Co muhtevası eğer % 0,01- 0,02 arasında ise ekonomik olmaktadır. Bu element
Cu ve Zn konsantrelerinde toplanır. Ayrıca molibden (% 0,001-0,03), selen (% 0,03) ve talyum (%
0,001) cevher için faydalı elementlerdir. Antimon (Sb) Pb-Zn cevherlerinde zararlı bir bileşen olmakla
birlikte tenörü % 0,001 Sb değerinden fazla olmazsa katı Pb imalinde kullanılabilir.
135
20.3. KURŞUN- ÇİNKO YATAKLARININ OLUŞUM TİPLERİ:
Pb ve Zn kalkofil karakterde elementler olup, bilhassa endojen ortamda umumiyetle diğer
önemli kalkofil elementlerle (meselâ Cu) birlikte sülfitler şeklinde maden yataklarını oluştururlar. Cu
daha ziyade katatermal-mezotermal, Pb-Zn ise mesotermal-epitermal şartlarda oluşurlar. Birbirleriyle
kıyaslanırlarsa Pb daha düşük sıcaklıkta Zn ise yüksek sıcaklıkta meydana gelir. Bu yüzden Pb-Zn
yataklarında derinlere doğru gidildikçe sfalerit (ZnS) miktarında artış olur.
Pb-Zn yatakları magmatik, sedimanter ve metamorfik olmak üzere çeşitli tiplerde oluşurlar,
ancak magmatik safhalarda meydana gelen yataklar gerek yayılışları ve gerekse ekonomik önemleri
itibariyle diğer tiplerden daha önemlidir.
20.3.1. Plütonik Yataklar
20.3.1.1. Damar Biçimli yataklar:
Hidroterınal safhada cevher taşıyıcı solüsyonlar çatlak yarık şeklindeki boşlukları doldurarak buralarda
damar biçiminde yatakların oluşmasını sağlarlar. İçlerinde esasen hidrotermal safhada meydana gelen
diğer mineraller de bulunabilir. Damarlar intrüzif kayaçların çevresinde yer alan yantaş içinde
gelişmişlerdir. İntrüzif kayacın içinde oluşmuş olan Pb-Zn damarları çok seyrektir.
Cevher mineralleri oluşum sıcaklıklarına göre şöyledir:
- Yüksek sıcaklık mineralleri: Sfalerit(koyu renkli), galenit, pirit, magnetit, arsenopirit, ve
gang minerali olarak kuvars.
- Orta sıcaklık mineralleri: Kahverenkli sfalerit, galenit, gümüş, fahlerz, gang minerali
olarakta, dolomit, ankerit, siderit.
- Düşük sıcaklık mineralleri: Daha çok galenit ile barit ve bazan florit.
Damarlarda oluşum sıcaklıklarına bağlı olarak derinliğe göre bir farklılaşma ortaya çıkar.
Derinlere doğru galenit yerine sfalerit ve pirit; florit, barit ve siderit yerine kuvars miktarlarında artış
olur. En derin kısımlarda kalkopirit yeralır. Ayrıca gümüş miktarı da derinlere doğru azalır.
Örnekler: Doğu Almanya Pb-Zn damarları (Freiberg Pb-Zn yatakları)
Karaormanlardaki Pb-Zn damarları
Doğu Karadeniz bölgesindeki kompleks sülfid damarları. Köstere(Gümüşhane) Pb-Zn-Cu yatağı
hipo-mezotermal şartalrda çok sayıda damarlar halindedir (Şekil 20.1).
136
20.1.1.2. Metasomatik Pb-Zn Yatakları:
Bu tip yataklar galenit ve sfalerit minerallerinin karbonatlı kayaçların yerlerini almaları ile
oluşurlar. Cevher taşıyıcı solüsyonların ilgili olduğu magmatik safhaya göre üç çeşit oluşum söz
konusudur.
a.)-Magma ocağı ile ilişkili katatermal ile masotermal şartlarda oluşmuş yataklar:
Bu tipte asidik intrüzif kayaçlara bağlı cevherli çözeltiler karbonatlarla metasomatik
reaksiyonlara girmişlerdir. Böylece boyutları 600x250x60m olabilen cevherleşmeler meydana gelmiştir.
Cevher mineralleri arsenopirit, pirit, sfalerit, galenit az miktarda gümüş ve bizmut mineralleridir.
Kireçtaşı içindeki metasomatik cevherden başka yan kayaçtaki çatlak ve yarıklarda damar şeklinde
cevherleşmeler de yer alır. Bu tip yatakların bazı kesimleri kontakt metasomatik ve pnöymatolitik
özellikler gösterir ki, o zaman cevherleşmede magnetit, hematit gibi yüksek sıcaklık mineralleri görülür.
Ekonomik değeri büyük yataklardır.
Örnekler: Yugoslavya'da Trepça, Yunanistan'da Laurien yatakları meşhurrdur. Ayrıca Rusya ve
Çin'de de bu tip yataklar bulunur. Türkiye'de ise Handeresi (Çanakkale) Pb-Zn yatağı (Şekil 20.2) ve
Keban Pb-Zn yatağı (Şekil 20.3) bu tipe dâhil edilir.
Şekil 20.2: Han Deresi (Yenice Çanakkale) Pb-Zn Cevherleşme Alanından bir kesit (A. Yücelay'a göre)
(Gümüş, 1979)
137
Şekil 20.3: Keban Pb-Zn cevherlerine ilişkin şematik şekiller (Zimerman’a göre)
b.) -Hidrotermal olduğu kesin olan metasomatik yataklar:
Mesotermal ile epitermal şartlarda oluşan yataklardır. Yantaş genellikle dolomitleşmiş ve
silisleşmiştir. Cevher mineralleri gümüşsüz galenit, sfalerit, jel pirit ve markazittir. Örnekler:
B.Almanya, Avusturya, Tunus, Cezayir.
c.) -Belirsiz metasomatik Pb-Zn yatakları:
Burada cevher getirici solüsyonların gerçek bir hidrotermal çözelti mi yoksa yeraltı suyu mu
olduğu tartışmalıdır. Çünkü bulunmuş yerleri ve mineral parajenezleri metalin kaynağı hakkında değişik
yorumlara götürmektedir. Mineraller galenit, sfalerit, vurtzit, markazit ve jel pirit olup, bu oluşumlarda
kolloidal yapı hakimdir. Kolloidal oluşumlar, epitermal olabildiği gibi yüzey sularının çözdüğü
138
elementlerin çökelmesi ile de oluşabilmektedir. Her iki getirimi birlikte düşümek belkide en doğru
yoldur.
Bu tip yataklar çatlaklı, kırıklı kireçtaşı ve dolomitlerde meydana gelir. Dünya Pb-Zn
üzeritiminin büyük bir kısmını veren bu yataklarda tenör %15 Zn- % 3,3 Pb civarında zengin
cevherleşmeler halindedir.
En önemli örnekleri Orta Avrupa'da Slezya yatakları ABD'deki Mississipi yataklarıdır.
139
Şekil 20.4: Volkanosedimanter Pb-Zn yataklarının oluşumu
20.3.4. - Bozunma (Alterasyon) Pb-Zn Yatakları:
Bozunma etkisiyle galenit üzerinde meydana gelen zar şeklindeki Pb tuzu örtüsü, galeniti
sfalerite göre daha stabil (dayanıklı) hale getirmektedir. Buna rağmen ekseriya karbonatik Zn cevheri
içinde sülfidik Pb yataklarına rastlanır.
Oksidasyon zonunda Pb karbonatlar (seruzit) ve kurşun silikatlar (anglezit) zor çözündüğünden
primer kayaçta şapka olarak kalır. Burada çinkonun davranışı biraz farklıdır. Bir kısım demir hidroksitle
karışmış Zn, kırmızı smitsonit olarak doğrudan doğruya oksidasyon zonunda çökeldiği halde, diğer bir
kısmı ise derinlere doğru sızar. Karışmış bileşenlerinden ayrılarak beyaz smitsonit olarak çökelir.
Kloritli sular galeniti biraz çözerek taşınmasını sağlayabilir. Bu duruma göre sementasyon zonunda Pb
veya Zn zenginleşmesi söz konusu olmamaktadır. Fakat primer cevherde bulunan gümüş sementasyon
zonunda zenginleşir.
20.3.5. - Metamorf Pb-Zn Yatakları:
Geçirmiş oldukları metamorfizma tesiriyle pirimer cevherleşmenin özelliklerini kaybetmesiyle oluşan
yataklardır. Yüksek sıcaklık ve basınç tesiriyle meydana gelen bir metamorf yatakta (ABD'de New
Jersey'de Franklin Furnace) 150’nin üzerinde mineral tespit edilmiştir. Yatak mermer ve granit
gnayslardan oluşan Prekambriyen yaşlı bir masifte bulunur.
Bundan başka Broken Hill (Avustralya) yatağı yüksek metamorfizma geçirmiş bir yataktır. Bu
yatakta cevher mineralleri ve silikatlar aynı zamanda tekrar kristallenmişlerdir. Pb ve Zn yanında tonda
140
240-510 gr Ag bulunur. Ülkemizde Sarıyurt (İzmir) Pb-Zn yatağı kloritli şistler içinde bulunur (Şekil
20.5)
Kadmiyum (Cd): Çok nadir olarak oluşan kadmiyum minerali grenokit(CdS) mineralidir.
Genellikle sfaleritin şebeke yapısında iz element olarak bulunur. Kadmiyum bağımsız olarak yatak
teşkil etmeyen bir elementtir. İçerisinde Cd bulunan Zn yataklarının iktisadi değeri artar. Kadmiyum
metal kaplama metal alaşımları ve boya endüstrisinde kullanılan kıymetli bir mineraldir. Broken Hill
(Avustralya) Bolivya ve ABD'deki Zn yatakları aynı zamanda Cd bulunudururlar. Türkiye'de Doğu
Karadeniz yöresindeki Pb-Zn yataklarında Cd tespit edilmiştir.
141
BÖLÜM 21
21. ANTİMON YATAKLARI
21.2.GENEL BİLGİLER
21.2.1. Kullanım alanları:
Daha çok kurşunla alasım yapılarak matbaa harfleri üretiminde, akü ve kablo üretiminde
kullanılır. Ayrıca bileşik halinde yanmaz tekstil ürünleri, kauçuk endüstrisi, cam ve seramik endüstrisi
ile mermi çekirdeklerinin üretiminde kullanılır.
142
21.3. ANTİMON YATAKLARININ OLUŞUM TIPLERİ:
Magmatojen Yataklar: Antimon esas itibariyle düşük sıcaklıklı hidrotermal şartlarda oluşan bir
cevherdir. Hidrotermal eriyiklerin kaynağı plütonik ya da sübvolkanik olabilir. Antimon bir kalkofil
element olup, kurşundan sonra, fakat civadan önce oluşur. Parajenejine göre iki farklı tipi vardır.
Şekil 21.1: Batı Anadolu ve Turhal antimonit yataklarını gösteren harita (İleri ve Köksoy 1977).
143
Antimonit dışındaki antimon cevheri mineralleri ise daha çok gümüşlü olup antimon sülfo mineralleridir
(Boulangerit). Sinabaritli bir yatak İvrindi (Balıkesir) antimon yatağıdır (Şekil 21.2).
Şekil 21.2: Taşdibi (İvrindi-Balıkesir) Antimon Madeninden Jeolojik Kesit (V. Alkan'a göre).
144
BÖLÜM 22
22. CİVA YATAKLARI
Civa cevherlerinin esas minerali nabit civa ve sinabarittir. Diğerlerinin fazlaca bir ekonomik
önemleri yoktur.
145
22.3. CİVA YATAKLARININ OLUŞUMU
Jeokimyasal olarak civanın kaynak yeri üst mantodur. Yine yüksek Hg muhtevalı meteoritler
ve bazı mafik kayaçlar civa kaynağı olarak gösterilebilmektedir.
Civa esas olarak hidrotermal safhanın düşük sıcaklık döneminde (epitermal) oluşan bir
elementtir. Oluşum sıcaklığı antimona nazaran daha düşüktür. Bilhassa yüzeye yakın volkan ocakları
çevresinde oluşurlar. Ayrıca volkanosedimanter oluşumları da bulunur. Hidrotermal getirimin, plütonik
ya da subvolkanik oluşumlarını birbirinden ayırmak çok güçtür.
Civa oluşum sıcaklığı düşük olduğundan magmadan çok uzaklara kadar taşınabilir. Bu yüzden
sekonder oluşumlar sık görülür. İz element olarak birçok sülfid cevherlerinde yer alır. Hatta buhar
halinde uzaklara taşındığından maden yataklarının belirlenmesi için yapılan jeokimyasal
prospeksiyonlarda kılavuz element olarak önemlidir. Sedimanter bölgelerde ise bunun pratik faydası
kaybolur. Buna rağmen civa bitümlü killi şistlerde tonda birkaç 10 gram kadar zenginleşebilir.
Elementer civa ve sinabarit bilhassa bu bitümlü şistleri tercih etmektedir. Uzun mesafelere rahatça
taşınabilen civalı eriyikler bu tip kayaçlara ulaştıklarında hemen çökelmektedir.
Civalı eriyikler bazan da kumlu kayaçların arasında impregnasyon şeklinde yataklanmaları
oluşturur. Plütonik hidrotermal yatakların esas minerali sinabarit, pirit ve kalsedondur. Bu yataklarda
(Hg+Sb) beraberliği görülebilir. Derinlere doğru antimonit, realgar, oripiment mineralleri oluşabilir.
Subvolkanik olanlarda Hg ve Sb ayrı ayrı oluşurlar. Gang minerali kuvars, kalsedon, dolomit ve kalsittir.
Örnekler: Dünyanın en zengin civa madeni İspanya daki Almaden’dir. Burada Alt Paleozoik
tabakaları içinde dik olarak yer alan Ordovisiyen kuvarsitlerinde zinober (sinabarit) zenginleşmesi
olmuştur. Orta kısımlarda % 6 Hg olan tenör bazı kesimlerde % 14-20’ ye kadar varabilmektedir.
Seyrek olarak olsada cevherleşme ile ilgili serilere volkanitlerde katılır. Bu cevherleşme eskiden
yalnızca teletermal olarak nitelendirilmiştir. Ancak bazı araştırıcılar (Saupe und Mancher)
volkanosedimanter olarak kuvars taneleri ile sinoberin birlikte (sinjenetik) çökeldiklerini ortaya
koymuşlardır. Bu yataktan başka Idria (Doğu Alplerde) ABD’de, Çin’de, Meksika’da civa yatakları
vardır.
146
Ege Bölgesindeki Halıköy Hg-yatağı kristalize şistler içerisinde yer alır. Cevherleşme 10 km’den
daha uzun bir ters fay hattı içindedir ve parajenezi pirit, kuvars, zinoberden oluşan l cm’lik damarlar
halindedir. Tenörü % 0,46 Hg olup 75.000 tonluk rezervi ile büyük bir yataktır (Şekil 22.1).
Şekil 22.1: Halıköy (Ödemiş-İzmir) Civa madeninden şematik bir kesit (Gümüş 1979).
Sızma(Konya) Hg-yatağı büyük yatak ve birçok küçük mostradan oluşur (Şekil 22.2). Etibank
tarafından işletilmektedir yatakların çevresinde bulunan kayaçlar, Paleozoik yaşlı kireçtaşı, fillad, az
kumtaşı ve metadiyabazdan ibarettir. Cevherleşme daha ziyade kristalize kireçtaşı içinde veya fillad-
kireçtaşı kontağında, öncelikle fay ve kırık hatlarını izlemektedir. En çok zinober bulunur. Ayrıca
metazinober, nabit Hg, antimonit bulunur. Yataklanma şekli levhamsı dik damarlar halindedir. Yer yer
impregnasyon halinde cevherleşmeyede rastlanır. Yeraltı işletmesi halinde işletilen cevherleşmenin
ortalama tenörü % 0.34 Hg 455.000 ton görünür rezervi vardır (Ayrıca 410000 ton muhtemel, 330000
ton mümkün rezervi vardır).
Şekil 22.2: Sızma-Ladik (Konya) yöresinden geçen Jeolojik kesit (Cento, 1969'a göre)
(1. Genç Çakıltaşı, 2. Mermerleşmiş Kireçtaşı, 3. Fillad, 4. Fay).
147
BÖLÜM 23
23. ALTIN YATAKLARI
Katı çözelti solid solisyon halinde pirit, arsenopirit, kalkopirit, bizmutin ve pirotin içinde
bulunur.
23.2.GENEL BİLGİLER
23.2.1. Kullanım Alanları
Kullanım alanlarının önemi yüzünden, kritik bir metal olma özelliğini tarihin ilk çağlarından beri
sürdüren bir metaldir. Mücevhercilikte, endüstride (özellikle labaratuvar cihazlarında) ve dişçilikte
kullanılır. Esas kullanım yeri ise para piyasasıdır.
148
23.3. ALTIN YATAKLARININ OLUŞUMU
149
Hidrotermal oluşumların bir başka tipi termal içirimler halindeki yataklardır. Burada damar
dolgusu yerine imprenye olmuş yantaşlar izlenir. Damar oluşumları ile imprenye cevherleşmeler
arasında çeşitli geçiş oluşumlarına rastlanabilir. Bu tip yataklarda cevher minerali olarak sülfürler
yanında serbest altın ve cok az miktarda altın tellüridleri yer alır. Afrika'da Altın sahili, Ekvator ve
Kango'da, ayrıca Avusturalya’da örnekleri vardır.
Şekil 23.1: Sacaramb Sieben Andezit stoklarının şematik kesiti (Petrascheck and Pohl 1982).
150
Cripple Creek (K. Amerika) yatağı bir altın-gümüş yatağı olup bir volkan konisinin (Tersiyer)
içinde radyal bir şekilde gelişmiş damarlar halindedir (Şekil 23.2).
Şekil 23.2: Cripple Creek’in altın cevher damarlarının ışınsal konumu (Petrascheck and Pohl 1982)..
Damarlar tüffit ve diğer sedimanter kayaçlar içinde ayrıca fonolitik volkanbreşi içinde yer alır.
Altın tellüridler halinde olup, gang daha çok kuvars, kalsit ve adular minerallerinden oluşur.
Türkiye'de Madendağ (Çanakkale) ve Arapdağ (İzmir) yatakları bu tipe girerler. Arapdağ yatağı
altın ve gümüş yatağıdır. Burada dasitik volkanizma ürünleri (dasit, dasitik tüf ve breşler) bir baca
dolgusu seklinde yerleşmiştir. Bunların üzerine andezit, andezitik tüf ve aglomeralar gelmiştir. Cevher
D-B doğrultusunda kırılmış dasitik breşler içine kolaylıkla yerleşmiş olup 6 damar oluşturmuştur.
Cevher mineralleri pirit, galenit, sfalerit, kalkopirit, altın ve gümüştür. Cevherleşme iki tip olarak
gelişmiş olup, biri doğrudan kuvars damarı ile ilişkili, diğeri ise dasitik breşlerde yerleşmiştir. Piritli
kısımlarda altın fakirleşirken, galenitli kısımlarda gümüş miktarı artmaktadır. Bu yatak Meso-epitermal
arası bir oluşumdur. Altın burada oksidasyon zonu tabanında zenginleşmiştir. Limonitlerle birlikte
bulunan altının tenörü 16-18 gr/ton' dur. Rezervi ise 4.065 ton altın ve 3.343 ton gümüştür.
23.3.4.Plaser Yataklar
Altın plaserleri dünya üzerinde hemen hemen bütün altın bölgelerinde gelişmiştir. Bilinen ilk
plaser Kaliforniya’daki yataklardır ki, bunlardan yılda 6 000 kg altın üretilmektedir. Alaska'daki (Cape
None) denizel plaserler jeolojik ve ekonomik olarak ilginç yataklardır. Bu yataklar eski kıyı
plaserlerinin, deniz ilerlemesi ile, deniz seviyesinden yaklaşık 23 . daha yukarıya taşınmasıyla
oluşmuştur. Altın içeren kıyı kumları 30-200 m genişlikte 9 km. uzunlukta ve 2-4 m kalınlıktadır. Bu
yataklardan Birinci Dünya Savaşı sırasında yılda 10-20 bin kg altın üretilirken, şimdi yalnızca bir kaç
bin kg üretilmektedir.
Akarsu plaserlerine en büyük örnek Kolombiya'daki Choco yatağıdır. Bu yatakta altın platinle
birlikte işletilmektedir. Benzer bir yatak Avustralya’daki Viktoria yatağıdır ki, bu yatakta 1856 yılında
100.000 kg altın çıkarılmıştır. Yine bu yatakta, 63 kg ve 34 kg ağırlığında birkaç altın yumrusu
151
(Nuggets) bulunmuştur. Oysa plaserlerde genellikle film inceliğinde levhalar halinde zenginleşir.
Nuggets denilen konkresyonlara çok rastlanmaktadır (Şekil23.3).
Şekil 23.3: Viktorya (Avustralya) Altınlı alüvyonların Bazalt örtüsüyle Korunması (Lindgren’den)
Dünya altın üretiminin yarısını veren en büyük altın bölgesi Güney Afrika'daki Witvatersrand
bölgesidir. Bu yatağın oluşumu üzerinde; metamorfik bir plaser yatak mı, yoksa hidrotermai bir
impregnasyon yatağı mı olduğuna dair tartışmalar yapılmıştır.
Witvatersrand yatakları, kalın iki kuvarsit serisi arasında yer alan konglomeralar içinde bulunur.
Alttaki ince taneli kuvarsitin üstünde killi, demirli kumtaşları ve şistler yer alır. Kumtaşı ve şistler
magnetitlidir. Daha sonra altınlı konglomeralar gelir. En üstte yine kuvarsitler yer alır. Tenör 7-10 gr
/ton ' dur. Altınlı konglomeralar birçok seriden oluşmuşlardır. Bunlardan en önemlisi en altta bulunan
seridir (Maine Reef Zonu). Konglomera, kuvars, kuvarsit ve killi şist parça1arından ibarettir. Baglayıcı
eleman1ar kuvars, klorit, serizit ve pirittir. Bu bağlayıcı madde içinde dağılmış ağır mineraller (altın,
osmiridyum, uraninit, elmas, rutil, kromit, ilmenit, zirkon) yer almaktadır. Bu oluşumlar bir metamorfik
etkiyi göstemektedir. Oluşumda taneyi ve bağlayıcı maddeyi kesen altın damarları da vardır. Diğer
metal mineral1eri, protin, galenit, sfalerit, kalkopirit, kobalt, arsenidler ve uraninittir.
Cevherleşmenin kaynağı bölgenin kuzey kesiminde bulunan altınlı kuvars damar1arıdır. Buradan
taşınan kırıntılı malzemelerle karasal konglomeralar oluşmuş ve senklinal gelişmesi ile bu birimler
çökelmiştir. Daha sonra gelen hidrotermal solüsyonlar konglomeralar içinde dolaşırken birçok elmentin
yer değiştirmesine ve yeniden kristalleşmesine sebep olmuştur.
Ülkemizde Akıllıçay (Hatay), Darphane (Sarıkamış) ve Şart Çayı altınlı plaserleri bu tip
yataklardandır. Bunlardan en önemlisi Sart Çayı plaserleridir (Şekil 23.4). Bu plaserler Menderes Masifi
içindeki metamorfitler üzerine diskordan olarak oturan konglomera ve kumtaşlarıdır. D-B doğrultulu ve
0-45 eğimli tabakalar üstüne yatay konumlu ikinci bir konglomera seviyesi daha gelir. Bu konglomera
serisi iri kuvars çakıllarından oluşmuştur ve altınlı olan bir birimlerdir. Bu oluşumların birincil yatağı ise
152
Bozdağlardaki kristalli şistler içindeki kuvars damarları olarak düşünülmektedir. Alttaki seviyelerde
altın olmakla beraber tenörü çok düşüktür. Ekonomik olarak Sart ve diğer akarsulardaki genç alüvyonlar
yaklaşık 6,5 milyon m3 rezervli l gr tenörlü önemli sayılabilecek yataklardır.
153
BÖLÜM 24
24. G Ü M Ü Ş YATAKLARI
Bu minerallere ilave olarak, gümüşlü tetraedrit olan Şvatsit ile gümüş taşıyıcı minerallerden
galenit (PbS) ve sfalerit (ZnS) sayılabilir. İnce taneli galenit iri taneli olanlara göre daha sık Ag
bulundurmaktadır.
Gümüşün kullanımı çok eskiden yalnızca madeni para imali ve ziynet eşyası yapımı ile sınırlı idi.
Günümüzde ise Ag'ün yarısı fotoğrafçılıkta kullanılmaktadır. Gümüş bunlardan başka, kimya ve gıda
sanayiinde de kullanılmaktadır.
Esas gümüş yataklarında yani sadece Ag için işletilen yataklarda işletme asgari tenörü 450 gr/ton
dur. Ancak çoğu zaman Ag, kurşun, bakır ve altının kazanılması esnasında yan ürün olarak elde edilir.
Gümüş yan ürün olarak 50-100 gr/t kadar elde edilebilir. Dünya gümüş üretiminin yaklaşık yarısını bu
şekilde diğer metallerin kazanılması sırasında yan ürün olarak elde edilenler tutmaktadır. Yan ürün
olarak gümüşün elde edilmesi ana mineral için de bir avantaj sağlar.
Gümüş kalkofil bir elementtir. Nabit gümüş çok sık olarak sementasyon zonu ürünü şeklinde
oluşmaktadır. Ag kolaylıkla sülfat olarak çözeltiye geçebilir. Aynı zamanda da sementasyon zonunda
kolaylıkla çökelme özelliğine sahip bir elementtir. Örneğin sülfidik bir Ag minerali olan arjentit bu
şekilde oluşur. Gümüş kloridler (Serarjirit) tuzlu su ve tozların etkisiyle meydana gelirler.
Gümüş yatakları olarak işletilen yataklar çoğunlukla altın ve diğer metallerle birlikte
bulunmaktadır. Bu yüzden gümüşlü damarlarda hangi metalin daha ekonomik olduğu o günün metal
fiyatlarına bağlıdır. Günümüzde yan ürün olarak üretildiği yataklarda gümüşün önemi gittikçe
artmaktadır.
Bu jeolojik ve ekonomik şartlar yüzünden, gümüşün rezevlerinin belirlenmesi ve herhangibir
büyüklük sınıflaması yapılması doğru sonuçlar veremez.
154
Gümüş plütonik veya subvolkanik evrelerde genelde damarlar şeklinde seyrek olarak stoklar ve
imprenye cevherleşmeler halindedir. Özellikle Tersiyer volkanizmasına bağlı olarak teşekkül eden
gümüş yatakları büyük bir çoğunlukla yeraltı işletmesi yöntemi ile işletilir. Bu tür işletmelerde derin
seviyelerde çeşitli hidrojeolojik problemler ortaya çıkabilmektedir.
Gümüş esas itibariyle hidrotermal oluşumlu bir cevherleşmedir. Birçok özellikleri altına benzer.
Ancak altına göre daha az asil bir element olduğundan, çözeltiye geçme ve yeniden çökelmeye eğilimi
daha çoktur. Mezotermal evrede çok görülen Ag'e bundan daha düşük sıcaklıklarda daha az rastlanır.
Jeokimyasal olarak Cu, Pb, Zn ile birlikte oluşan gümüşün en büyük rezevleri altınla birlikte olan
yataklarda (Batı Amerika, Mezozoyik-Tersiyer magmatizmasına bağlı olarak) bulunmaktadır. Burada
primer cevherleşmelere ilave olarak sementasyon zonu zenginleşmeleri de yer almaktadır.
24.3.1. Magmatik gümüş madeni yatakları oluşumları ve üretimleri açısından aşağıdaki cevher
parajenezleri içinde görülmektedir.
1- Kobalt-Bizmut-Gümüş-Uran formasyonları
2- Subvolkanik Altın-Gümüş formasyonları
3- Subvolkanik Bakır-Arsen formasyonları
4- Gümüş-Kalay formasyonları
5- Kurşun-Gümüş-Çinko formasyonları(Kıymetli kurşun cevheri formasyonları)
Bunlar magma kökenli yataklar olup, ayrıca sedimenter oluşumlu yataklar da vardır.
155
24.3.1.2. Subvolkanik Altın-Gümüş Formasyonları
Dünya gümüş üretiminin ¾’ ünden fazlası Amerika Kıtasında bu tip yataklardan elde
edilmektedir. Bu yatakların büyük bir bölümü genç volkanitlerle ilişkili cevlerleşmelerdir. Burada
gümüşçe zengin bir cevherleşme hattı Nevada'dan Bolivya'ya kadar uzanmaktadır.
Gümüşün esas vatanı Meksika'dır. Meksika'da El Ora cevherleşmeleri, 27-60 g/t Au ve 150-300
g/t Ag içeren çok sayıda uzun damarlar halindedir. Meksika' nın esas gümüş yatakları Hochland ve
Sierra Madre'nin dasitik-riyolitik volkanik kayaçları ile alakalıdır. Damarlar kısmen volkanitler kısmen
de karbonatlı kayaç tabakaları içinde yer alır. Derinlere gidildikçe çok çabuk değişmeler izlenmesi ve
propilitleşme şeklinde görülen alterasyonlar bu tip yatakları işaret etmektedir. Arjentit, pirarjirit, Ag’lu
fahlerz gibi zengin gümüş cevlerleşmeleri yalnız üst seviyelerde görülmektedir. Bunun altında çok veya
az gümüş içerikli Pb-Zn ya da Sb cevherleşmeleri yer almaktadır. Gang mineralleri kuvars kalsedon,
kalsit ve rodokrozittir. Ag Cl (Serarjirit) oksidasyon zonunda bulunmaktadır.
156
Şekil 24.1:Oruro (Bolivya) Itos Madeninden Kesit (Chac’a göre)
Üst zonlarda iğne şeklinde Sn (kassiterit,Stan-nit) mineralleşmeleri yanında Ag'lü fahlerz,
pirarjirit (Ag3.AsS3), arjantit (Ag2S) ve nabit gümüş görülmekte ve burada çok sık kolloidal yapı
izlenmektedir. Parajenezde ayrıca kalkopirit, arsenopirit, bizmut, volframit, galenit ve gang olarak
kuvars mineralleri yer alır. Sayılan bu mineraller çeşitli zonlarda olup hepsi aynı, yerde değildir.
Potosi yatağının oksidasyon-sementasyon zonlarında da çok fazla miktarda gümüş zenginleşmeleri
(Serbest Gümüş, Gümüş halojenitleri) gelişmiştir.
157
1- Ag mineralleri galenit ile birlikte katı çözelti halinde bulunur.
2- Esas olarak galenitin olmak üzere bazı minerallerin (Sfalerit, pirit, fahlerz ) şebekelerinde
yer alırlar.
3- Gümüş mineralleri parajenezdeki minerallerle (özellikle galenit ) ayrı ayrı oluşurlar.
Bu damarların gang mineralleri kuvars, kalsit dolomit, siderit, rodokrozit veya fluorit
olabilmektedir.
Gümüş içerikli Pb-Zn cevherleşmelerinin bir bölümü de subvolkanik gruba aittir. Genellikle
yalnızca sıcak ve orta sıcaklıktaki Pb cevherleri gümüş bakımından zengin olup telemagmatik olanlarda
ise çok fakirdir. Bolivya'da Pulacaya gümüş yatağı subvolkanik bir oluşumdur. Burada kuvars, pirit ve
açık renkli sfalerit yanında çok zengin Ag içerikli fahlerz mineralleri yer alır. Yugoslavya'da buna
benzer bir yatak olan Trepca Pb-Zn yatakları 100 gr/t Ag içermektedir.
İspanya da genç volkanik serilerde yer alan Cartegana ve Mazarron damarları gümüşçe zengin
Pb-cevherleşmeleridir. Burada yukarı kısımlarda (Üst seviyelerde) Pb damarları 1000-6000 gr/t gümüş
içerir. Mazarron daki St. Anna cevherleşmeleri yukarı kesimlere doğru çatallanan damarlar halindedir.
Karbonatlı gang ihtiva eden bu yatakta üretilen cevherlerde 1500 gr/t Ag bulunmuştur.
Buna karşılık İdaho (ABD) derin volkanik kaynaklı bir cevherleşmedir. Bu bölgedeki Coeur
d'Alene cevherleşmeleri gümüş, siderit ve Ag'lü fahlerz içeren damarlar halinde olup, yaygın bir
serizitleşme zonu bulundurmaktadır. Zengin cevher hemen hemen 700 m derinliğe kadar gitmektedir.
Yalnızca Sunshine Mine yılda 200-300 ton Ag üretmektedir. Yüksek sıcaklıkta bir başka oluşum
Leadville(Colorado)nin kontakt pnöymatalitik-hidrotermal Pb-cevherleşmeleri olup zengin Ag
bulunmaktadır
Avrupa da yer alan Varistik cevher provensine ait plütonik apomagmatik Pb-Zn damarları
gümüş madenciliğinin önemli bir temelini teşkil eder. Bu tip ve günümüzde ekonomik önemi olan tek
yatak Penarraya (İspanya) yataklarıdır. Buradaki damarlar tonda 300-3000 gr Ag vermektedir. Gümüş
galenit içinde çok küçük kapanımlar halindeki arjentit minerallerinden oluşmaktadır.
Buraya kadar sözü edilen gümüş yataklarının çoğunda, Ag'ün çözeltiye geçebilme özelliğinden
dolayı oksidasyon-sementasyon zonu zenginleşmelerinden bahsedilmiştir. Ag'ün jeokimyasal
özellikleri sedimanter proseslerle cevherleşmeler oluşturabilecek niteliktedir.
İlgi çekici bir sedimenter tip gümüş yatağı Utah'da (ABD) Silver Reef'in gümüşlü kumtaşlarıdır.
Triyas kumtaşlarına gümüş imprenye olarak tabaka biçimli cevherleşmeler oluşturmuştur. Burada
yeraltı su seviyesinin üst kısımlarında AgCl (Serarjirit) alt kısımlarında ise Ag2S (Argentit) ve nabit
gümüş yer almaktadır. Ortamda özellikle fosil bitki artıkları cevherleşmiştir. Bu özellik arid
bölgelerdeki alterasyon çözeltilerinden oluşan çökelmelerde bir kural haline gelmiştir. 1880'lerde bu
158
yatakların ekonomik önemleri vardı. Fakat bugün artık tükenmiştir. ABD’nin batısında birkaç tane
"Redbed" tipi bakır ve vanadyum cevherleşmelerinden yan ürün olarak biraz gümüş üretilmektedir.
Kimyasal sedimanter oluşum olarak gümüş Mansfeld bakırlı şistlerinde bulunur. Bu
cevherleşme sonradan metamorfize olmuştur. Çıkarılan cevherlerde ortalama 140 g/t Ag içeriği
bulunur. Buradan üretilen yıllık Ag miktarı 100.000 kg üzerindedir.
159
25.BÖLÜM
25. ALÜMİNYUM YATAKLARI
25.1. CEVHER MİNERALLERİ
Günümüzde çok önemli bir metal olan ve gün geçtikçe tüketim alanında artış görülen alüminyum
üretimi için en uygun olan cevherlere BOKSİT denmektedir. Boksit bir mineral adı olmayıp hidrarjilit,
böhmit ve diaspar gibi alüminyum hidroksitlerin oluşturduğu ve bünyesinde bir miktar silis, demir ve
titan oksitleri bulunduran bir kayaç olarak kabul edilir. Bunun dışında alüminyumun en çok bulunan
bileşikleri silikatlardır, fakat bunlar Al üretiminde kullanılmazlar. Boksitlerin Al cevheri olarak
kullanılmaya başlanmasından önce 1900 yıllarında kriyolit'ten Al elde edilmeye çalışılmıştır. İtalya’da
lösitin, Rusya'da sillimanitin gelecekte bir Al kaynağı olabileceği kabul edilmektedir. Bunlardan başka
korund bir alüminyum oksit olmasına rağmen kendisinden Al üretilemez.
160
d) Çimento Endüstrisinde: Çabuk katılaşan çimento imalinde boksit kullanılır. Burada silis
tenörü önemli olup, SiO2 % 10-12 nin üzerinde olmamalıdır.
Oluşumlarda etkin olan jeolojik olaylara göre boksit yatakları " kalıntı boksit yatakları" ve
"sedimanter boksit yatakları" olmak üzere gruplandırılabilirse de sedimanter olarak ayrılanların kaynağı
gelişirler (Şekil 25.1). Bu taçlar silisçe ve demirce fakir ve Al'ce zengin taşlardır. En önemlileri
feldispatlı ve feldispatoidli taşlardır. Örnek olarak; nefelinli siyenit, bazalt veya dolorit, granit, gnays,
Tropik iklimlerde peneplenleşmiş arazilerdeki bu tür taşlar yüzeysel alterasyon sonucu önce
kaolinleşir ve tropik yağmurların etkisi ile bir taraftan silis, alkali ve toprak alkali elementler yıkanıp
giderken, Al kılcal çatlaklar yoluyla hafif asitli sular tarafından yüzeye doğru taşınarak zenginleşirler.
Bu tip oluşumlar Tersiyer hatta Kretase’den beri gelen uzun bir morfolojik değişimin sonucudur.
Silikatik boksitler yüzeyde geniş yayılma gösterirler. Yataklar ya yatay ya da yataya yakın küçük
eğilimlidir. Bu yataklarda jipsit egemen mineral olup böhmit te görülür.
161
Şekil 25.1: Arkansas (ABD) Boksit yataklarından Kesit (Branner'den, Gümüş, 1979).
162
Şekil 25.2: Kokaksu Boksit Yatağı ( E. Göksu'ya göre).
163
25.3.2..2 Akseki-Seydişehir Boksit Bölgesi:
Antalya'nın Akseki ve Konya'nın Seydişehir ilçeleri arasında kalan bölge, Al bakımından en
önemli yatakları içerir. Yataklar beyaz ve boşluklu karstik kireçtaşları ( Alt Kretase) ile yer yer
dolomitik ve siyahımsı koyu renkli kireçtaşları ( Üst Kretase ) arasında yerleşmişlerdir. Yataklanma
şekli bu iki kireçtaşı arasında geniş mercekler veya süreksiz katmanlar biçimindedir. Cevherin taban
sınırı girintili çıkıntılı cepler halindedir ve önce taban kireçtaşının karstik boşlukları doldurulmuş
sonra da katmanlanma devam etmiştir. Boksit seviyeleri bir tavan katmanı tarafından örtülüdür.
Boksitlerin mineral bileşimi böhmit, anataz, illit, kalsit ve kaolinit seklindedir, sekonder olarak
götit ve diaspar bulunur. Akseki-Seydişehir boksitlerinin yapısı pisolitiktir. Pisolitler en çok nohut
büyüklüğündedir. En zengin kısmında tenör şöyledir: % 71,8 A12O3, % 16,5 Fe2O3, % 6,5 SİO2.
Bu bölgedeki boksitlerin oluşumu iki türlü açıklanmaktadır.
Birinci görüş (Göksu, 1949); Boksitin kireçtaşlarının arasında bulunuşu ve bunların erime
boşluklarında yerleşmiş olması dikkate alınarak:, cevherleşmenin kireçtaşı tipi olduğunu ileri
sürülmektedir. Kireçtaşlarının altere olmasıyla terra rossalar oluşmuştur. Daha sonra ortam bazikleşmiş
yani pH değeri yükselmiştir. Böylece silisin ortamdan uzaklaşması mümkün olmuştur. Erime
boşluklarını dolduran ve boksite dönüşen terra rossalar arazinin suya gömülmesiyle başlayan çökelme
sonunda bir örtü katman ile örtülmüştür.
İkinci, görüş (Wippern, 1965): Köken feldispatlı kayaçların ayrışması ile ortaya çıkan
alüminyumlu lateritlerin allokton olarak çökelmesi şeklinde açıklanmıştır. Pizolit yapısı göstermeyen
boksit parçaları ve kırıntılarında hiç ayrışmamış veya boksitleşmiş, fakat dilinim izleri kaybolmamış
feldispat kristalleri belirlenmiştir. Ayrıca karstik boşluklarda toplanan kırıntıların % 1 oranında
olabileceği ve bunun da ancak yarısının Al2O3 olabileceği ileri sürülmüştür. Kireçtaşlarında feldispat
olmayacağına ve tabandaki kaolinin de kireçtaşlarından türemesi mümkün olmayacağına göre,
boksitlerin oluşumunda feldispatlı taşların rol oynadığını ileri sürmek daha anlaşılır görülmektedir.
Tipik boksit yatağı örneklerine Yugoslavya (Şekil 25.6), Fransa (Şekil 25.7 –Şekil 25.8) da
rastlanmaktadır.
164
Şekil 25.6: Tipik Boksit yataklanmaları (Dalmaçya Yugoslavya ) (Harder'e göre).
Şekil 25.7: Kompakt kireçtaşları arasında Maigret (Fransa) boksit yatağı (Lapparen' a göre).
Şekil 25.8: Barjol (Fransa) Jura Kireçtaşlarında Boksit cepleri (Lapparent'a göre)
165
KAYNAKLAR
1. Akçay, M., 2002, Jeokimya, KTÜ Müh. Mim. Fak. Yayın No:60, Trabzon
2. Ayhan A., 1991, Meden Jeolojisi, Ceylan Ofset Matbaacılar Sitesi, Konya
3. Cissare, A., 1965, Einführung in Die Allgemeine und Systematische
4. Çoğulu, H.E., 1976, Petrosrafi ve Petroloji, İTU Matbaası, Gümüşsuyu, İstanbul
5. Evans, A.M., 1998, An Introduction to Ore Geology, Richard Clay Ltd, Chishester, Sussex
6. Gökçe, A., 2006, Maden Yattakları, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları 100, Sivas
7. Gümüş, A., 1979, Metalik Maden Yatakları, Çağlayan Basımevi, İstanbul
8. Jensen, M.L. And Baterman, A.M., Economic Mineral Deposits, John Wiley And Sons, Canada
9. Lagerstӓttenlehre, E.Schweizerbart’sche Verlagsbuchhandlung, Stuttgard.
10. Mitchell A.H.G. and Garson M.S. 1981. Mineral Deposits and Global Tectonic Settings.
Academic Press, 457 Pp.
11. Öztunalı, E., 1973, Maden Yatakları Oluşumları ve Değerlendirilmesi, Latin Matbaası, İstanbul
12. Petrascheck, W.E. and Pohl, W., 1982, Lagerstӓtten Lehre, E.Schweizerbart’sche
Verlagsbuchhandlung, Stuttgart.
13. Şahinci, A., 1991, Karst, Reform Matbaası, İzmir
14. Temur, S. 1997, Metalik Maden Yatakları, Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya
15. Temur, S.2000. Metalik Maden Yatakları, Nobel Yayın Dağıtım Ltd., Ankara
166