You are on page 1of 42

ONSOZ VE TE$EKKOR

Bu cahsmarnn en genel amaci, Avrupa'rnn Avrupa-disi ile iliskilerini anlama konusunda, farkh disiplinlerden bilim adamlan tarafiudan gelistirilmis teori ve modelleri, belli bir tarihse! "omek-olay": ele alarak tarnsmak ve gelistirdigirn teoriyijmodeli sunmaknr. Bu nedenle cahsrnarnn ilk bolumunde, bu baglarnda konunun kuramsal ve kavramsal cercevesi verilerek, tezler tartisilnustir.

Bu tezleri tarnsmak icin ornek-olay olarak Chester Projesi'nin secilrnis olmasi kesinlikle bir tesaduf degildir. Bu proje, bircok acidan bu konuda oldukca uygun bir ornektir. Bunu acmadan once, en gene! sekliyle "Chester Projesi" denilince ne anlasilmasi gerektigini soylernek gerekiyor:

"Chester Projesi" kavrarm, Colby Mitchell Chester adh Arnerikah bir tugamiralin onculugunde bir grubun, uzun bir sure boyunca, Anadolu'da demiryollan yaplml ve isletmesi basta olmak uzere, bircok alanda almaya calisnklan imtiyazlann tamami icin kullarnlmaktadir. Bu nedenle, "Chester Irntiyazi" olarak da arulmaktadrr. Bu projeye gore, bu grubun kuracagl bir sirket Anadolu'da demiryollan insa edecek, bUI1lU1 karsihgmda 99 yil icin bu demiryollanm ve demiryollannm iki yanmdaki toplam 40 kilometre!ik alanda mevcut olan veya bulunacak olan yeraln kaynaklann: isletme hakkma sahip olacakti.

Chester Grubu, ilki 1908-1914, ikincisi 1922-1923 olmak uzere iki ayn donernde imtiyaz almak icin girisimde bulundu. Birinci donernde bu grubun muhatabi, 1908 Jon Turk devrimi sonrasi kurulmus olan yeni hukumet; ikinci donernde ise hen Liz kurulrnakta olan yeni Turkiyenin Kemalist hukumeti idi. Her iki donern de Turkiye'nin "rnodemlesrne" veya (0 zaman daha cok kullanilan sekliyle soyleyecek olursak) "rnuasirlasrna" (cagdaslasma) surecinde iki onernli tarihsel donerndir ve iki donernde de Amerikan grubunun muhatabi, "rnilliyetci" ve "anti-emperyalist," arna

viii

o

aym zamanda da "Bauer" olduklan genelde kabul goren yonetimlerdir. Projenin bu tarihi boyutu bile, onun Ttirkiye'nin modernlesme surecindeki onernini gormemize yetecektir. Bunun yam sira, ikinci donernde (1922-1923) Ankara'da yapilan gorusmelerden soma, "rnilliyetci" kadrolann toplandrgi TBMM tarafindan 8-9 Nisan 1923 tarihlerinde bu ayricahgin onaylanrnasiyla ilgili tarnsmalar, Ttirk "ulusal kurtulus sava~1"nll1, "anti-ernperyalist'{igi uzerine yapilan tarnsmalara da cok buyuk katkida bulunacaktir.

Bu projenin giindeme geldigi donern, dunyarnn Avrupa veya daha dogru bir deyisle Ban tarafindan "standardize" edilme surecinde de hayati onerne sahip bir donemdir. Genelde Iiteraturde "Banlilasma," "gelisme," "sanayilesmeykapitalistlesme" olarak adlandmlan bu sureci neden "Avrupamerkezci-modern standardizasyon" sureci olarak adlandirdigim sorusunu, cahsmanm ilk bolurnunde cevaplandirmaya cahsryorum.

Bu arada, Chester Projesi'nin ti<;: ayn boyutunun tarihsel arka plamm birinci kisimda, giris mahiyetinde ti<;: ayn bolum olarak veriyorum: Chester Projesi'nin bu i.1<;: boyutundan birincisinin, yani demiryollan yaplml sorununun, Ortadogu'daki demiryolu imtiyaz savasunn genel tarihi verilmeden ve genelde derniryollanrun Avrupamerkezci-rnodern standardizasyon surecindeki rolii tartisilmadan anlasilamayacagma inandigimdan, bunu lkinci Bolum'de yapmaya cahsryorum,

Chester Projesi'nin ikinci boyutu ise sirketin, ulkenin bir, bolgesinin turn yeraln kaynaklanru isletrne hakkiru. elde etmesiyle ilgilidir. Bu arada bolgenin diger yeraln kaynaklan konusundaki zenginligi de bilinmekle birlikre, zengin petrol kaynaklanna sahip oldugu bilinen Mezopotamya'nrn bu bolgeye dahil oldugu gercegi, bir anda, ozellikle uluslararasi platformda dikkatleri bu yone cekmisti. Boylece proje, (bir "demiryolu projesi" oldugu kadar) bir "petrol projesi" olarak da gorulmeye baslannusn. Ashnda bu konuda Chester Projesi elbette ilk degildi. Nitekim, bolgede derniryollan yapllTI! icin verilen imtiyazlann petrol haklanyla birlestirildigi bir baska buyuk proje, Anadolu ve Bagdat Demiryollan projesi, bu konuda yeterince birikim saglarmsn. Chester Projesi'nin gundeme geldigi ortami anlamak icin bu tarihsel arka plamru vermemiz de kacimlmazdi; bunu yapmaYI Uctincu Boluru'de deniyorum. Bu bolumde aynca, genelde petrol savasmunda ortaya cikan tekelleri ve bunlann Avrupamerkezci-modern standardizasyon surecindeki onerni tartisihyor.

Chester Projesi'nin i.i<;:iincii boyutu, projenin Turk-Arnerikan iliskile-

rinde bir donern icin hayati one me sahip olmasryla ilgilidir. 0 gune kadar, sadece ticari iliskiler ve ozellikle misyonerlik cahsmalan sonucu bolgeye yerlesmis olan Arnerikahlar icin bu proje, bolgede iktisadi ve siyasi boyutlu ilk buyuk girisimdi. Bir Amerikan girisimi olarak Chester Projesi'nin tarihinin eksiksiz aktanlmasi icin Arnerika'run bolgeye yerlesme surecini de anlatmak gerektigine inandigimdan, bunu Dorduncii Bolurrr'de yapmaya cahsryorurn.

Boylece, bu ilk kisimdaki dort bolumde, bir yandan konunun teorik boyutunu verip, diger yandan projenin gunderne geldigi tarihi zemini ozetleyerek, Chester Projesi'nin tarihini anlatmak icin hazirhklar tamarnlanrrus oluyor.

Bundan sonraki iki kisimda yapmak istedigim, soz konusu iki ayn donernde, Chester Projesi'nin tarihini mumkun oldugu kadar cok kaynaga dayanarak anlatmaya cahsmaknr. Bu baglamda, (en basta sozu edilen teorik boyutla ilgili gene! arnacm yarunda) bu cahsmarun diger (ampirik boyutla ilgili) gene! amaci, simdiye kadar nispeten ihmal edilmis bu tarihse! konuyu tum yonleriyle aciga cikarmaktir.

Birinci donerndeki (1908-1914) gelismeleri neredeyse tamamen ikincil kaynaklara dayanarak ozetlerneye cahsirken (Besinci Bolum); ikinci donerndeki (1922-1923) girisirnler ile bu konuda Kernalistlerin tutumlan ve TBMM'nin neden bu ayncahk anlasmasirn onayladigi sorusu, olasi tum kaynaklardan yararlanmaya cahsarak uzerinde en cok ve en detayh durdugum konulardir (Sekizinci Bolum). Ancak uzerinde en az bunun kadar durdugum bir konu da, projenin neden hayata gecirilmedigidir. (Alnnci Bolum). Cunkii bu konu, donemle ilgili simdiye kadarki cahsmalarda tamarnen ihmal edilmis ve bu ihmal, "projenin sadece taktik nedenlerle Kemalistler tarafindan onaylanmis oldugu" gibi yanhs degerlendirmelere yol acabilrnistir. Oysa tamamen uluslararasi konjonkturle ilgili oldugunu dusundugum bu konu, Avrupamerkezci-rnodern standardizasyon adirn verdigirn teorinin anlasilmasi icin ozellikle onernlidir.

Bu arada, projenin tarihini anlanrken ortaya cikabilecek bu iki donern arasindaki kopuklugu gidermek ve gene!de Kemalist hareket uzerine tezlerimin daha iyi anlasilmasuu saglamak icin, Chester Projesi'nin "askiya almdigi" bu aradaki gelisrneleri de iki ayn bolum (Alnnci ve Yedinci Bolumler) olarak Ikinci Krsuri'da anlatmaya cahsiyorum,

Kitabm "tarihbilimsel cahsma" olma boyutuyla ilgili olarak soylernek istedigim sey, mumkun oldugunca cok sayida ve degisik kaynaktan yararlanarak tarihsel bir olayi turn yonleriyle ortaya cikarmaya yah§tlgulldlr. Ancak bu cahsmamn, her cahsma icin gecerli oldugu gibi, kendi konusunda son cahs-

ix

x

ma olmayacaginm bilincindeyim. Chester Projesi'nin tarihiyle ilgili her yeni cahsmanm, bu kitaba yeni bir seyler karmas: tek dilegimdir.

Gerek Chester Projesi'nin anlamryla ilgili, gerekse gene!de teorik konulardaki elestiri ve tezlerim (mode!im) ise, butun gene! tezler (modeller) gibi, prarigeyyasama uygunlugu orarunda giicludur ancak. Bu uygunlugun mukernmelligi ise, tek bir neden yuzunden olanaksiz kalacaktir her zaman: yasarmn mukemrnelligi!

o

1997 yrlinda Berlin Humboldt Universitesi, Onasya Arasnrrnalan Enstitusu'ne sundugum doktora tezimin biraz degistirilmis ve genisletilmis biciminden olusan bu kitabin yillar suren hazirlanma surecinde bu cahsmaya katkrda bulunanlann saYISI, burada sayilarnayacak kadar coktur. Dolaysiz katkilan ve yardunlanyla bu uzun surecin bazi asamalannda ya§amm tum zorluklanm ve mukernmelligini benimle paylasan ti~ glize! insana; yardimsever tavirlanyla en buyuk destegi sunan Turkiye, Ingiltere ve Almanya'daki farkh kutuphanelerin cahsanlanna; doktora cahsmasi sirasmda damsmanhgimi yapan Prof. Dr. Horst Grienig'e; Berlin'deki "Fe!sefe Grubu" toplannlannda acirnasizca elestirileriyle tezlerimi daha olusma asamasinda defalarca "smavdan gecirrne" olanagi sunan sevgili Cemal, Mesut ve Orner'e; kitabin bazi bolumlerini kendileriyle tarnsma olanagi buldugum Berlin FU- Turkoloji Ensrirustl'nden ogrencilerime ve admi burada anamadigirn, katkisi bulunan herkese min net borcumu ifade etmek istiyorum.

Aynca, doktora tezimdeki Ingilizce ve Almanca ahnnlan yaymevi icin Tiirkceye ceviren Ahmet Fethi ile Nese Ozan'a; kitabin yaYlma hazirlanrna surecindeki ictenlikli ve uzmanca tavirlanyla gonlumu kazanan Tarih Vakfi Yurt Yayinlari'ndan sevgili Ali Berktay ve Osman Koker:e; yayimlanmadan once bu cahsmayla ilgili dusuncelerini benimle paylasan Sayin $erif Mardin'e ve yaynnlanma konusundaki katkisi dolayisryla Saym Mete Tuncay'a, cahsmarun tum sorurnlulugu dogal olarak bana ait olmak uzere sonsuz tesekkurlerirni sunmayi ihmal etmek istemem.

Bilmez Bulent Can Berlin

3

BiRiNci BOLUM

KURAMSAL VE KA VRAMSAL C;ERC;EVE

Avrupahlar kendilerini "Sccilmis insanlar" olarak goruyorlardi, Bunu itiraf etmekten utanmamahlar. Gentiles'icii [kafirleri] seyrcttiklerinde, Avrupa'mn kultur mirasuu alabilmek icin kcndilerininkini bir kenara birakuklanni goruyorlardi, hem kendilerini hem de kulturcl olarak kendilerine benzeme gayreti gosterenleri tebrik ediyorlardi. Avrupalilar kendi kendilerine sevkle, "Bir gunahkar daha dinsizlerin kirli oyunlanndan pisman oldu ve Gercek iman'a sanidi" diyorlardr. (Toynbee, 1991:99)

ga!t~mamlI1 <;lkl~ noktasi, en genel anlamiyla, Avrupa'rnn, "Avrupadl~l ' veya "Avrupa-olmayan" ile iliskileridir. Amacirmz bu iliskileri, dumi, bugiinu ve yanrnyla "anlayan" ve "anlatan" (nor-mative olmayan, descriptive) bir "teori" gelistirrnek veya bir "model" kurrnaktir.'

Bunu yaparken, bu modele ait terrninolojiyi (yeni kavramlar uydurarak degil, mevcut kavramlara niceliksel -geni~/dar gibi- veya niteliksel ola-

Anlosilon, daha boslorken yapmam gereken ilk sey bir itirafta bulunmak alacak: isimiz "genellemek" ! ; <;:unku bence, vorolmak, stntrlara sahip olmakttrl. Vcroloru "01- gdamak" ve daha sonra "bilmek" ise zaten bu srrurlon "kabul etmek" veya bu sirurlor kanusunda bir "ortok-olqr'yo sahip olmak demektir. Benim "genellemek" eyleminden onlcdiqrm sey bunu do kapsar. Bu "srrur'Tonndon emin olduqumuz olcude bir "sey''den bohsedebildiqirniz icin, kesinlikle mutlak olmayan {belki de hie olrnoyip, sadece "hayali" alan!} bu smrrlonn "bilincinde olrno", onion "torumo" ve "torurnlomo" cobosr. bir insan icin ilksel (ve ontolojik, vcrolussol) bir eylerndirjornocnr. Bu bag lamdo burada ele olrnon konu, diger "disiplin"lere girdigi orondo 0 disiplinlerin hepsinin ve hepsinden once epistemolojinin konusudur. Aynca, oscqrdo disiplin i<;:i tornsmolonna ve terminolojisine bosvurocodrrruz bilim felsefesinin de (bircok vonuyle) konusudur: hem Avrupamerkezci modern porodlqrnoyr (torihsel sureci ile birlikte) anlama cobosi, hem de bu porodiqmorun diger paradigmalan stondortlosnrmo surecinin tohlili srrosmdo ortaya crkon bilimsel voklosrrnlonn elestirisi srrosindo ...

4

rak farkh anlamlar yukleyerek gelistirdigirniz bir terrninolojiyi), tarihsel arka plaruru vererek kullanmaya cahsacagiz.

Daha soma derinlemesine tarnsmak there, ilk olarak deginrnek istedigim ~ey, "Avrupa'tyt sadece bir "kita" olarak ve Avrupamerkezcilijji de Avrupa taraftarhgi anlammda "Avrupacihk" olarak anlarnadigim; kendi ozgun epistemesine/ problematifline ve pratigine sahip bir paradigma olarak aldigimdir. Bu baglamda, yukanda sozunu ettigim, ~lkl~ noktanu olusturan Avrupa'nm Avrupa-disi ile iliskileri konusu, daha gene! bir konunun, (Avrupamerkezci modern paradigmanm sadece birini olusturdugu) genelde "paradigmalar arasi iliskiler" konusunun bir parcasidir.'

Bu konunun ince!enmesiyle ilgili soylenmesi gereken ikinci onernli sey, bu alandaki cahsmalann (yani bu ili~kiyi ani am a ve anlatma amaciyla "model" kurma cahsmalannin] disiplinierarasi olmak zorunda oldugudur. Daha dogrusu, oyle oldugu oranda amacma ulasacagi; yani "basanh" ve "iyi" olacagidir. Bugiine kadar kurulagelen rnodellerin ~ogunun ve hakim modellerin hemen hemen tamamuun "monodisciplinary" ozellikleriyle (ve bu ozellikleri orarnnda) buyuk "eksiklik"lere ve -ait oldugu Avrupamerkezci-modern paradigmanin i§boli.imi.i/uzmanla~ma (specialization) anlayisuun bir yansimasi olarak- kendi ozgun terminolojisini ve episternesini olusturacak kadar, kendine yeten, kapah birer alt-disiplin 01- maya mahkum olduklanrn asagida gostermeye cahsacagiz.

Avrupa'run Avrupa-disi ile iliskilerinin incelenrnesinde dikkati ceken bir sey, sonuc olarak belki de ayl1l "gerielgecer" teorinin pesinde olunrna-

2 Burada bu konuyla ilgilenirken, tamamen bu surecin (Avrupomerkezci-rnodern paradiqrnorun diger paradigmalarla iliskileri surecinin veya Avrupamerkezci-modern standardizasyon surecinin) donelerini veya malzemelerini kullanmakla birlikte; bezen bu genel konuda (porodiqrnolcr-crosr ili;;ki/standardizasyon sureci konusunda) do genel crkonmlordo bulunarak, -bir teori veya "model" kurma yolunda, "genel konunlar" bulma anlammda- yer yer "tumevonrncr-indirqemeci" bir voklcsim izliyorum. Ama doqcldrr ki, (tamamen olmasa do ve diger paradigmalar orosi iliskilerden de 01- dukco srrurh orondo doneler olmso do) bu daha dar "olcn'm "doneleri" ile kurduqumuz (bir "genelleme" olarak, a priori ve ad hoc vorsovimlordon oluson ve torurru geregi geni;digi/genelligi ororundo buyuk vorulqi poyrno sohip) bu model in qecerli sayddlgl alan qeni sletildikce (yani model qenellestlrildikce) daha buyuk "ycrulqr pcymo sahip olccoktir. Ama bunun bilincinde olarak kurulan bu model, (birinci dipnotta da degindigim gibi) zaten bilginin "genelleme" olduqu onloyrsmdon ve gene 1- lemenln/smrrlonn "kabullenilme"sinden yolo cikrnoktodrr.

Aynca birey ("anllk"hgl bir tarafa brrokilocok olursa) bir "en ku<;:uk veya en dar paradigma" olarak kabul edilirse, bireyin "digeri" ile iliskisinin, -butun tornsrnomrzm c;ekirdeqini olusturduqu- bir "mikro standardizasyon" ornegi olduqu iddia edilebilir. Boylece tamamen psikolojinin mmtikosmojmuhitine qirrnis oluruz ... (Burada her iki boqlomdo do, Turnier'in Cumdslndaki "sorunsol" soz konusudur).

sma ragmen, him dunya icin cikanmlar yapmak arnacryla sadece belli bir bolgenin "ornek" almmasidir. (Dogal olarak bu da "anlamak" icin "sirurlamak", "karsilasnrmak" ve "indirgemek" gerektigini tekrar gosterir ki, bir baska baglarnda yine genellemek anlamma gelir). Ornegin Latin Arnerika'mn Avrupay'Bati ile iliskilerini inceleyenler adeta kendi aralannda ayn bir "disiplin-benzeri" yaratmak durumunda kalmislardir. Bu, "ornek oIay" ve "ornek donern" secme tavn, genelleme yapmak icin anlmasi gereken ilk adim olmaktadir, Bu, butunu anlamak icin onun icinden bir par<;:aS1l11 alma olaymda, soz konusu par<;:amn (zaman ve mekan baglammda en kucukten en buyiigune kadar her birinin) secilmesinin nedeni de, bu par<;:amn kendi icinde bir butiinliik olusturacak (yine genelleme!) diger parcalardan olustugunun varsayilmasidir. Bu secilen ornek olay ve donemler uzerine yaptiklan derinlemesine incelemelerden ortaya cikan teorilerin genel gecerligini ispatlamak icin de teorisyenler, vardiklan sonuclan, digerlerinin diger parcalar (diger bolgeler ve zamanlar) uzerine yaptiklan derinlemesine arasnrmalann sonuclan ile karsilasurmaktadrrlar. Aslmda bu da bir tiir isbolumiidur; veya daha dogru bir deyisle "bolge-bolusumu" veyveya "donern-boliisumu" ... (Bunun, hangi oranda "insan kapasitesinin yetersizligi'tnden ve hangi oranda "butun uzerine derinlemesine incelemelerin imkansizhgi'tndany'zorlugundan kaynaklandigr ayn bir tartisma konusudur. Bizi burada ilgilendiren, bu gerceklikten dolayi mevcut modellerin - "kacirulmaz" - eksiklikleri ve yanhslrklandir).

Bu iliskilerin incelenmesiy'tarnsrlmasryla ilgili cahsmalann ortaya <;:1- kardigi geleneklerden biri, (pratiky'gercek veya politik hayattaki bolunmeye de denk dusen) bu bolunrnelerin "cografi konum" temelinde gerceklestirilmesidir. Kita baglaminda yapilan (Afrika, Latin Amerika, Asya gibi) bolunrneler, bu kitalann kendi icinde (her seyden once cografi) bir bunin olusturduklan varsayinundan ileri gelmektedir. (Braudel ise, "kita" gibi bir cografi "yapi'tyi degil, bir icdenizi, Akdeniz'i -bir yapll1ll1 merkezi olrnasi anlarrunda- referans alarak bir "butun'tden soz ederken, yine cografi bir olgudan yola cikmaktadir ornegin). Bu, cografi bolunrneIer uzerine kurulu arasnrma geleneginin adr akademik cevrelerde "area stltdies"dir. Burada ilginc bir paradoks ortaya cikiyor: Geneli anlamak icin uygun bir model olusturrnaya veya genelgecer dogrular bulmaya yonelik "rnekansal ve zamansal suurlarnalar iizerine kurulu" bu arastirmalarda tekdisiplinli (monodisciplinary) olma ozelligi ortadan kalkiyor; tam tersine "disiplinlerarasi" (interdisciplinary) olma ozelligi onplana cikiyor. Yani, secilen "ulan": bir butun olarak ve her yonuyle inceleme kaygrsi ve anlayismdan dolayi sosyal bilimlerin bircok disiplinini kapsayan cahsmalar

5

ortaya cikryor." Mekansal simrlarna icin soylenenler, donernsel sirurlama icin de gecerlidir. Bu bolunrnenin "yararh" veya islevsel oldugu ve belki de kacinilmaz oldugu da ..:

Bu calismada, ulasmak istedigim "genelgecer" dogrular ve kurmak istedigim model veya gelistirmek istedigim yontern' icin mekansal ve zamansal sunrlamayi su sirayla yaprnaktayim:

Kisaca, en gene! anlamda teorik konumuz, Avrupamerkezci-modern paradigmanin diger paradigmalan standartlasnrrnasi. (Boyle bir konuyla ilgilenenler icin, bu paradigmarnnbizzat kendisi ve onun olusurn sureci de onernli bir tartisma konusu olacaknr dogal olarak)."

3 Diger orneklerin yoru sire Oryantalizm bu konuda guzel bir ornek olusturur. Turkiye'nin torunrms dusun odomlonndon Hilmi Yovuz'un bu konudaki tovn ise oldukco ilqinc: Yavuz, uzmcnlosrno ve "olt displinlere bolunrnetden yon a bir tovrr sergilerken (Yavuz, 1987b), Turkiye'de bunun yeterince yerlesmernis olrnosmdon yokmrnoktodrr. Turkiye dusun dunyosrmn "ozqun" yozorlonndon Cemil Meric;: ise, tam tersine, bu durumdan cok olumlu bir seyrnis gibi bahsediyor (Meric;:, 1994).

Meric;:'in sozu edilen makalesinde anlatdanlar, stcndortlcsnrorun do stondortlostmldrglnl cok quzel cnlonyor: Dogal olarak Avrupamerkezci-modern porodiqmorun croclon ve yontemleri ile Sork'o bakan bu ilk Oryantalistler "Orient"ten (klasik c;:agla ve Hindistan'la srrurh olmak uzere) en cok etkilenip, Avrupamerkezci-modern porcdiqrnorun

6 ~ en kryrsmorperiferisine dusecek: yer yer 0 paradigmanm "kon c;:ekirdek"ine yonelik

-- koklu elesfiriler getirecek; "okilcrhk" gibi en temel yonternine cepheden korst olobile-

ceklerdir ... Oryantalizm ile ilgili Said'in klasik eserinin (Said, 1991) yom sire onerebi~'<v\ ~v/~ "",I.,. leceqirniz kaynaklar sunlor olabilir: Meryam Cemile, Islam ve Oryantalizm, Seckin

I r \~ - Yay. lst.; 1989; Asaf Huseyin, Robert Olson, Cemil Kuresi, Oryantalistler ve Islami-

Aorll1.Gl W\ Olr~il'>~ yatctlar, Insan Yay., lst., 1989; Bryan Turner, Marks ve Oryantalizm, Kaynak Yay., '-W\.\""', "1/ ~4>~ lst., 1984; Bryan S. Turner, Oryantalizm, Kapitalizm ve Islam, Insan Yay., lst., 1991. ~. _ -4 "Her tarihsel colrsrno gec;:mi~ zaman I bolurnlere oymr, onun kronolojik gerc;:ekleri ara{}i"n~; wJ.~d~A smdon, az veya cok bilincli tercih ve onceliklere gore secim yopor" (Braudel, \ I \" ~..s.'< ~l\,) 1992:54). Bu, bizce, kccrrulrnoz ve normaldir. Biz de bu cohsrnodo -kocimlrnoz 010- clF'~q·U 1 ~ rak- ovrusrru yopocoqiz zaten! .. Bizim iddicrmz, bunun "forkmdo.bilincinde olmak" ve Q ~(\\;>,. _,./6,,,\.(101\ bcsmdcn bunu ilan etmek gibi bir farkldlga sahip olmoktrr. Doloyisiv!o benim "rno-

r., \. '\LJ. del'Trn, diger modellerin (hatta kurulacak herhangi bir model in) en temel anlamda ekthJ:,\~r ~.M.( I~'t sikliklerini "hoykrrorok" olusurken, kendisinin de oyru nedenle eksik olduqunu unut'1.:: ~,(Nt~'~ \0'\1.., mayacak; ama bunlonnher biri kadar do kendisinin "doho dogru/gerc;:ekc;:i/elveri~li/i~-

V"" V levsel" olduqunu: daha doqru bir deyisle qerceqe "daha yokm" olduqunu veya qerce-

1 1).\,,,,, \W'~~ ge yoklosmok icin daha iyi oroclor, yontemler ve bokrs aC;:lsl sunduqunu iddia ede-

f\~ . k'.~\· cektir. (Ulosrlobilecek boyle bir gerc;:egin olup olrnodrq: ise yuzyrllordrr felsefenin en

1'WI~ If!')· V cok tortrsrloqelen konusu olrnustur ve bence oyle de kolocokrrr).

k...-!J,c· 0<(>.,,\\0./1 5 Bir model veya teori, bunun ne kadar irnkdnsrz olduqunu onerecek olsa bile, bizzat

\ h ~ bu onerrnesiyle -turn dunyorun ve tum zomonlorm onlosrlrnosr icin (veya onlcsrlmo-

r~\(1I0\.; ,\\'<A\ \rQ • yacaglnm cnlosrlmos: icin} bir teori veya model onerisldir. Model ve teori kovrorruru bu kadar geni~ onlormvlo ele olryorum .

6 Stondortlosnnlon diger paradigma rrudir: yoksa bu diqer paradigma ic;:erisindeki bolgeier, insanlar veya dar onlomrylo "kulturler" midir? Bu tortrsrlmosr gereken bir sorundur. Ancak paradigmalar crosi bir standardizasyondan bahsedeceksek Kuhn'un paradigmalann e~olc;:ulemezligi/klyaslanamazllgl tortrsrnolonm dikkate olrnohyrz.

il

Bu calismada bu cok genel konuyu sadece belli boyutlanyla tarusirken, ~arh'm bir par<;asl olarak Ortadogu'yu (veya daha az kullamlan sekliyle, BatI Asya'yr}; yani, daha sirurh ve dogru bir deyisle Onasya'yi uzerinde cahsacagim bolge olarak seciyorum.' Ancak belli bir donernini ele alarak bu bolge ile ilgili derinlemesine ve "yakm plan" arastirrna ve tespitler yaparken ve ozellikle bunlardan yola cikarak gene! ge<;er dogrular e1de etmeye cahsirken, hep, dunyarun diger bolgelerindeki paradigmalann standardizasyonu konusunda ("Almanya'n1l1 Mrika'da sornurgecilik deneyimi" veya "Amerikan emperyalizmi" gibi konulardaki, kendi ozgun arasurrnalanrmn disinda) baskalan tarafindan yapilmis kapsarnh ve yakin plan arasnrrnalann sonuclanndan ve bu sonuclardan yola cikilarak kurulmak istenen modellerin savunuculan arasindaki teorik tarnsmalardan da yararlarnlrnaktadir. Daha dogrusu onlan hep aklimm bir kosesinde tutmaktayim."

Cahsmarnda sectigim donernin (20. yuzyihn ilk ceyreginin) ise konumuzla ilgili gene! teoriler olusturmak veya onlan rarnsmak./test etmek icin -bircok nedenden dolayi- cok uygun olduguna inanmaktayim. Cunku bu donern, bir yandan Avrupa (siyasi yayilmacilik anlammda) emperyalizminin doruk noktasirn ve aym zamanda bu tur yayilmacihgin tasfiye surecinin baslangicmi olusturuyordu. Bunun nedeni, hem Avrupa'da bu konuya

7

7 Bu kavramlann ne kadar Avrupamerkezci veya oryantalist olduqu ve srrurlon ayn bir tortrsmo konusudur. Bu kavramlartn kullorurn surecini incelemek, ilginc;: bir stondordizasyon oykusu ortaya cikorobilir ama, burada, Ortcdoqu'nun "orta"lIglnln ve Dogulugunun nereden geldiginin ve "Onosyc'run kime gore "on" olduqunun du~unulmesi qerektiqini soylernekle yetineceqirn, Ancak ortaya cikon bu kavramlann ve bu kavramlarda ortaya crkon -kelimenin dar onlorruylo- Avrupornerkezciliqin yargdanmastndan (normatif bir tornsrno olccoktrr) cok, tespitiyle yetiniyorum.

Belli bir orondo bu Avrupomerkezclliqln kocrrulmozhqrm do soyluyorum. Bu tavnmla do, Avrupc'run yorqrlcnmosmdo, onun standardizasyon cobolorim -doloyh olarak do 0150- nispeten masumla?tlrdlglmln/me~rula~tlrdlglmtn do forkmdoyrml

8 Ashndo, bu derinlemesine ve yokrn-plon cohsrnolordo ortaya cikon sonuclon (bu bir eserl kitap-makale onlormndc do onlosrlobilir, ortaya crkon teoriler ve tezler olarak do) birer "ikincil kaynak" olarak kullanarak qelistirilen ve en ozmdon zaman tosorrufu nedeniyle "dlsiplinlercrosr'Irqo (interdisciplinarity) daha cok izin veren bir yontemin mi; yoksa derinlemesine crosnrrnclor yapmantn rru "genel" ve "gerc;:ege uygun" doqrulon bulmaya daha yotkin olduklan ilginc;: bir tortisrno konusudur. Ozellikle Turkiye Tarihi colrsrnolonndc, bunlardan birincilerin doh a sonsh ve populer olduklan dikkati c;:ekmektedir. Orneqin Osmonhco bilmeden, hicbir orsiv cohsmosi yapmadan (yani birincil kaynaklardan uzck), ama yopilrrus tum bu tur cohsmolon izlemeye colrson ve forkh disiplinlerden yararlanmaya, forklr olonlorlo ilgili (ikincil de 0150) cohsmolon takip etmeye daha yotkrn olan bir "Turkiye tori hi tornsmocrsr'run, bir "Turkiye tarihc;:isi"nden, bu genel teorileri tortismo konusunda daha "bosonh" (ozelllkle, genel kabul gormu?lugu ve populerliqi de bunun olcutlerinden biri olarak sayarsak) olduqunu soyleyebiliriz.

yaklasimdaki degisme, hem de cevre ulkelerdeki, Avrupa'ya giiven veren standardizasyon cahsmalanrun dusunsel alandaki basansi idi. "Avrupa gibi olmak" bu donernde tiim diinyaya yayilmis bir dusunceydi ve bunun yolu Avrupa'run kapitalist dunya sistemi icinde kalmakti. Bunun icin Avrupa'ya ait siyasi, iktisadi, teknik, askeri ve kulturel kurumlann ve araclarin ithalinden ibaret bir "Avrupa taklitciligi" soz konusuydu. Bu sureci sonradan bozan sadece 1917 Ekim Devrimi oldu. Oyle ki, ilk donernlerde, Bau'da bu devrim dolaysiz olarak Avrupamerkezci-modern paradigmaya karst buyuk bir tehdit olarak gorundu. Oysa, aslmda soz konusu olarnn ayru paradigma icerisinde iki ayn blok olusumu olduguna ileride deginecegiz.

Iste Chester Projesi ve onun hikayesi bu zamansal ve rnekansal srrurlara denk dusmektedir. Yani bu cahsma, zamansal ve mekansal sirurlamalan bir "ornek-olay?a bagh olan, bir "vaka faltpnast" olup, daha genel anlamda, kendisine Onasya'yi bolge olarak secmis (ve boyle bir mekansal sirurlanma ile belirlenmis) "alan faltpnalart" icinde yer almaktadir (Bu <;:ahsmanin hazirlandigi enstitunun adrrnn ifade ettigi sekliyle Vordeasienstudim). Bir ornek-olay olarak <;:ah~ITIamIZII1 pratik merkezine oturan Chester Projesi'nin tarihini anlatarak sergilemeye <;:ah~tlgII11IZ Onasya'nm Avrupa'ya eklemlenmesi sureci; daha genis olan sorunsahn cekirdegini olus-

8 turmaktadir sadece: Onasya'run Avruparnerkezci-modern standardizasyonu. Bu olay etrafinda yer alan bircok konuyu da (Tiirkiye Kurtulus Sava~I, emperyalistler arasi gene! mucadele ve bunun bir par<;:asl olarak bolgedeki politik nufuz, demiryolu ve petrol miicadelesi gibi konulan) iceren bu sorunsal,yukanda s6zii edilen daha gene! sorunsallann (Sark'in standardizasyonujOryantalizm, Avrupamerkezci-modern standardizasyon ve genelde standardizasyon) bir parcasidir."

9 Ancak bu rnekdnsol ve zamansal srrurlonn rrn once belirlenip daha sonra Amiral Chester'm colismorndo "bos oktor" olarak secildiqi: yoksa Chester'rn hik6yesinin mi daha bosrndon cchsmornm tum (mek6nsal ve zamansal) pratik srrurlortru belirledigi sorulacak olursa, "ikisi de" derim. (unku benim vcptiqrm, belli sorulara cevap bulmak icin (yani kafam sorularla dolu bir sekilde ve -en ozmdon bu konularda- cevopsrz olarak) yolo cikorok, bu sorulara cevap aramak olmormsttr/deqildir, ilk bostaki sorunum, Kurtulus Sovosr'run "anti-emperyalist" olup olrnodrqryd: ki, bu sorunu orostirmoyo bile kafamda -mevcut olanlardan forkh- bir cevapla boslomrsnrn aslinda: "Hie de degil!" Ama ilk boslordo icinde bulunduqurn alt-paradigma Marksizm olduqundon, cohsmomm omoci daha cok, bu olt-porodiqmonm terminolojisi ve mentalitesiyle, Lenin'in emperyalizm teorisinin yonlrs onlosrldiqrm ve Kurtulus 50- vosr'run -bilincli veya degil- yanll~ degerlendirildigini lspotlcmokn. Ama yosorhqrrn orosnrmo ve tornsmo sureci, sondrqrmdon daha kormosik bir durumla kors: korsryo oldugumugosterdi. Hem. icinde bulunduqurn clt-porodiqrncvr, hem de daha sonra onun ait olduqu genel pcrcdlqmcvi daha elestirel bir yoklosrmlo tornsrnovo boslodrqrmdo, ilk bosto kafamdaki -dogrulugunu ispatlamak istediqirn- cevapla,

Boylece bu cahsrnada basrolu oynayacak iki cografyadan birinin (bugunku Turkiye ve Mezopotamya'yi kapsayan Onasya'rnn) simrlanmn, tum hetorejenligiyle, -onlan bizim oznel olarak belirlememiz anlarrunda"hayali" (ilnaginary) arna, rnakul oldugunu belirttikten soma; benzer bir tartismayi Avrupa icin de yapabiliriz. Boyle bir tarnsma Avrupa soz k011l1- su oldugunda daha zor olacaktrr. Bu, hem Avrupa'yi bir cografya olarak ahrsak boyledir; hem de bir paradigma olarak alirsak. Aneak (ilginc olabilecegine inanmama ragmen) bu cografyanm sirurlan, herhangi bir donemdeki "Avrupahhk" dereeesi veya birligi ve butunlugu (hornojenligi) burada tarnsilmayacak. Avrupamerkezei modern paradigmanm olusum ve modern-oncesi paradigmadan kopus siireci de tartisilmayacak burada. Ama bu konunun, genelde dunyanm Avrupamerkezci-modern standardizasyonunu anlamarmzda anahtar bir role sahip oldugunu da belirtmek zorundayiz.

Avrupamerkezci-rnodern paradigmanm olusum sureci, Avrupa'run kendi icinde gerceklesen bir tur "ic-standardizasyon" surecinden baska bir sey degildir aslinda. Bu standardizasyonun tarihini ineelemek, Avrupa'rnn siyasi, kulturel, dusunselyfelsefi tarihini ve bilim tarihini ineelemek demektir ki, bunu burada gerceklestirme iddiasinda degilim kesinlikle."

Bizim kullandigmuz "Avrupamerkezeilik" kavrarrumn kaynagmdaki "Avrupa" sozcugunun tek kullanihs nedeni, bu paradigmanm <;:lkl~ noktaS1l11l1 ve olusum yerinin Avrupa olmasidrr. Daha soma bu kavramin SIrnrhhgi (gercekle bire bir eslesmedeki eksikligi) goruhince daha genis cografyalar secilecektir: Batt (Olzzident) veya [(uzey gibi. Bir paradigma olarak aldigun seyin bu cografyayla ilgisi sadeee "isim-babahgi" baglammda oldugu icin, bu sorun tartrsmalanrmzi hie etkilerneyecektir. Nitekim,

bosmdon beri sahip olduqurn ve surekli degi~ime ugrayan sorun ve yeni oluson sorun ve cevaplar birbirlerini etkileyerek ve hicbirinin "belirleyici" bir etkisi olmadan buqunku sorunsolin icinde buldum kendimi. (Yani -Popper'in kavramlanyla konusccak olursok- hem doqrulomoci hem de yonhslomocr yonternlerle geldik bu noktaya. Popper'in ve gene Ide felsefenin/bilim felsefesinin, "hipotezin once gelip qelmediqi" tortrsmost ve "doqrulonmo-vonhslonmo" metodlannm tornsmosi icin bkz. LakatosMusgrave, 1992; Demir, 1992; Kuhn, 1982)

10 Modernle~me/geli~me boqlornmdo yoprlrrus olan uc colrsmoyi ozellikle anmak istiyorum: Ulrich Menzel-Dieter Senghaas, Europas Entwicklung und die Dritte Welt, Frankfurt a.M., 1986; Dieter Senghaas, Von Europa lernen. Entwicklungsgeschichtliche Betractungen, Frankfurt a. M., 1982; Ulrich Menzel, Auswege aus der Abhangigkeit. die entwicklungspolitische Aktualitat Europas, Frankfurt a. M., 1988. Bu cohsrnolonn ozelliqi, bu ic standardizasyon surecini ve bu konuyla ilgili voklosunlon incelerken, dunyorun Avrupamerkezci-modern standardizasyonunu onlomcrmzo yardirncr olacak bir yontemle pratik sureci oktorrrus olrnolondir.

9

10

(diinyanm Avrupamerkezci-modern standardizasyon siireci geriye donusu oImayacak bir asamaya geldigi icin) bir paradigma oIarak "Avrupa" bugiin turn dunyadir! Bir baska deyisle bugiin tum diinya Avrupamerkezci-rnodern standardizasyon siirecinin geriye doniilmez bir asarnasmda yer almaktadir." Bu "ramamlanrrushk", sadece, diger turn paradigmalann geriye donii~ii oImayacak sekilde standardize edildigi (asimile edildigi veya tasfiye edildigi) anlamina, gelmektedir. Bu, standardize olmus modernoncesi "klasik" paradigmalann bircok degeri (krhk-kryafetyeme-icme gibi giinliik yasarn normlan) bizzat modernistlerce "geri kalrrus" bulunup tasfiye edildikten bir siire sonra, daha dogrusu icinde bulundugu paradigma "alternatif" olmaktan ciknktan sonra 0 paradigrnadan bagrmsiz olarak "nostaljik" ve "folkIorik" bir olgu olarak degerlendirilmektedir. Bu, Avrupamerkezci-I11()d~rl1 standardizasyonunen carpict ozelliklerinden biridir. Buna:::.~am-dZele§tirmeP3iyoruz., Bunun en iyi ornegi, Turkceye "folklor": adiyfa-yerie1imi§6Ian teorik, ve pratik faaliyetler butunudiir:

Halkbilim. (sic)., Bu, ashnda, modernlesme, sonrasi arta kalrrus, "modernoncesi'; malzemelerin "rnuzelestirilmesijnden ibarettir.

Avrupamerkezci-modernistlere. gore, bir ulkenin. gelisrnisligi, onun klasik yaplSll1111 tasfiyesiyle dogruorantlhdlr. Dolayisryla, cevre iilkelerde her.turht dusunsel. hareketi enlernesine.kesen bir kriter olarak "ilericilikgericilik"veya"ilericilik-muhafazakarhk" aynrm hakim olur. "iIericiler"in -yerine modernolam ge<;:irmek. iizere-"tasfiye etmek istedigi, "gericiler"in ise"muhafaza" etmek. istedigi: gtinliikya~amda goze batan "geleneksel degerler" olmustur. Modernle~me siireciiIerledik<;:e, bu geleneksel degerler, sozunit ettigimiz bu"rntizele§tiril1e"Wernine rnaruz kalirlar,

Bu baglarnda, bu, gelenekseldegerleryeni halIeriyIe giinltik ya~am!11 bir par<;:asl olmaktan cok, genellikIe "seyirlik" birer malzemedirIer. Bunun en <;:arp!C1 ornegini Turkiye'deki gibigoniillii modernlesmeciy'Banhlasmacr devletlerin jakoben yonetimlerininuygulamalannda gormekteyiz. 6rnegin,gtinltikya~amlmn birpar<;:aswlarak giydigi "modern oncesi" veyageIeneksel("koylti"!) kryafetleriile bir. devIet dairesine giden vatandas, bu kIyafetlerinden dolay] ("geri"ligi tasdik edilmisoldugundanl) hor goriilmekte ve modern.kryafetler icirideki vatandasin gordiigi.i sayglya muhatapolamamaktadtr, Burada carpio olan, bu taV1"111 bizzat 0 "koylu" tarafindaii.da onaylanrnasr, en azrndan kabullenilmesidir. Cunkti onun icin de

11 Bu tez, hokh olorok, Kautsky'nin "ultra emperyalizm" kovrcrruru, Lenin'in "dunyonm.emperyollstpoylosumrun tcmcmlondrdr" tezini ve bugunku kuresellesrne (globalisation)tartl~malarlnl hotrrlotocoktrr. Hepsinin isoret ettigi seyin oyru olduquno lncnmoktoyrrn.

"ustunlugu ve ileriligi" kesin olan "modern"e ayak uyduramamasi sorunun kaynagidir. Nitekim bizzat aym "koylu" kendi cocuklanm modern toplumun degerleri ve norrnlanyla donatrnaya cahsir. Kendisinin kaderi, gecis surecinde yasadigi icin, teorik olarak onayladigi bu degerleri kendi ya§am111a uygulayamayacak kadar "gelenek" (ahskanhk) tarafindan engellenmesidir. Ancak bunun gecici oldugu ve gelecegin modern olana ait 01- dugu herkesin ortak karusrdir, Burada en s:arplCl olan, geleneksel kiyafetlerinden dolayi 0 "koylii"yu hor goren ve bu kryafetlerin tasfiyesi icin caba sarfeden modern sistemin, 0 kiyafetler icerisinde (sadece sahnede, seyirlik olmak uzere ) "halk danslan" oynayan gencler yetistirrnesi ve bunun kendisinin "ulusal kultur'tunu olusturduguna inanmasidir.

Bu ornek, "paradigma" ve "standardizasyon" kavramlanrun daha iyi anlasilmasi icin de onernli ipuclan tasir: Gelenekselparadigmamn standardizasyon surecini yasayan toplumlar, "geri donulmeyecek sekilde" kendi paradigmalanndan koparlarken, Avrupamerkezci-modern paradigma icinde de ozgun bir konuma sahiptirler. Bu, bize "esitsiz gelisme" kanununu hatirlatirken; daha sonraki yillarda bircok Marksistin bu cevre ulkelerdeki "carpik" yapll1111 farkma varmalanna ve "doniisum" yerine "eklemlenme" (articulation) kavrarruru kullanmalanna yol acrrusnr. Bu tiir teorilerin, ozellikle 1950'li yillardan sonra gerceklesen hizh "kapiralistlesmeye" ragmen, cevrenin yeterince Avrupahlasmadigmm anlasilmasi veya gozlemlenmesi sonucu ortaya ciktiklanm belirtmek gerekir. Bu, "gelisme teorileri"nin, "iktisadiyatci'thklanrnn (ekonomizm) ve "dar anlamda Avrupamerkezci"liklerinin sorgulanmasina yol acti. Buna, cevre ulkelerinin, ne kadar gelisirlerse gelissinler, bir yonuyle veya bazi yonleriyle (ozellikle siyasi, kulturel ve sosyal degerlerin yerlesmesi anlarmnda) Avrupa'mn gerisinde(!) kalmalan (veya kalrnayi yeglemeleri) neden oldu. Ustelik bu durum "kuresellesme" surecinin bu kadar ilerlernis oldugu bir donernde soz konusu olrnaktaydi. Bu nedenle her seye ragmen butunsel bir "yapi" olarak gorunen (yenil) dunya duzeni, merkez ulkelerin on tekerlekleri, s:evre ulkelerin de arka tekerlekleri olusturdugu bir arabaya benzetiliyor ve boylece bunlann "ilerlemeleri"nin birbirine bagh oldugu kabul edilirken, arkadakilerin ondekilere yetisemerneleri de bir "kader" gibi sunuluyordu. En azindan bu "dunya duzeni'tnde! Bence bu teorilerin anlamaya ve anlatmaya cahsngi bu durum, standardizasyonun "diyalektik" niteligi anlasildrgmda daha iyi kavramlacak ve anlanlabilecektir: Standardizasyon sonsuz bir surectir. .. Varabilecegi en son yer, her bireyin ve giderek bireyin her arunm "ayrulasmasi" gibi bir "hiclik" noktasidir ki bence bu, tanimsizhk veya sonsuzlukla ifade edilebilir ancak. Standardizasyonun bir baska

11

12

diyalektik yonu de, paradigmalann bir standardizasyon siirecinde i<; i<;e gecrneleriyle ilgilidir. Agirhkh olan (veya hakim olan) paradigmanm merkezi, yeni -ve daha genis- paradigrnamn merkezini olusturdugundan, hep daha "saf" anlamda 0 paradigmayi temsil edeeektir. Nitekim herhangi bir paradigma degismeden aym paradigma icinde bu merkezlerin degisebilmesi de miimkundur. (Wallerstein'in dunya ekonomisinin merkezlerinin tarih boyunea degistigi yonundeki tezi de bu anlama ge!mektedir). Bugiin Avrupamerkezei-modern paradigrnarun merkezinin ABD oldugu gene! kabul gormektedir. Bu merkezlerden uzak olan cevre ulkelerinin merkezden farkhhklan, sadeee bu merkezlerin "yasam bicimlerivne uzakhklanndan ibaret degildir e!bette. Bu da standardizasyonun diyalektik ozelliginin bir baska yonudiir. Cevre ulkelerin insanlan ve oralarda uretilmis (kendi klasik paradigmalanna dayah veya 0 paradigmarun epistemesinden etkilenrnis) bircok teori Avruparnerkezci-modern paradigma icerisinde yer alrnakla birlikte, Avrupamerkezci-rnodern paradigmaya rnuhalif olabiliyor veya onun "ornek tip"i olan Batihdan farkh olabiliyor. Bu farkhlik ve iki paradigmaI1In eklemlenmesi sonucu ortaya cikan ozgiin yapl, bircok Marksist tarafindan, bir tiir "carpikhk" olarak gorulurken, antropoloji ve sosyoloji rneraklisi bircok modernist yazar tarafindan da "saghksiz" (sic) bir dururn olarak degerlendirilmektedir. Burada onernli bir nokta, bir zamanlar hemen hemen him teorisyenIeree gorulup, gecici bir olgu oldugu dusunulen bu gercekligin, arnk yapisal ve kahn bir sorun olarak algilanmasidir. Nitekim bunu hem btiyuk bir sorun oIarak hem de potansiye! bir guc olarak goren Shayegarr'm Yaralt Bilinf bashklr iIgin<; calrsmasi da, "Ge!enekse! Toplumlarda Kiilturel Sizofreni" alt bashgnu taw. Shayegan bunun nedenini, paradigmalann "kesismc'tsi olarak goniyor gibidir:

Gercekten de, (eski vc yeni) paradigmalar kesise kcsise, sonunda birbirlerini bicimsizlcstirmektedirler: Modernlik Gclencgin olculeriylc tartilrms, Gelenek de Modernligin siddetlicclmclerini yernistir. Bundan oturti sahat bakis ile bu bakisi kosullandiran ruhsal tavirlar arasinda bir aynima basgostcrmektedir. Bu ravirlar, yeni zamaniardaki epistemolojik donusurnlere surcc icinde uyarlanrnadiklan icin, kendisini scylerle ozdeslestiren eski gorusc bagimh kalmaktadrrlar (Shayegan, 1991 :63, abc).

Bu, "iki arada bir derede kalmis" bilinein (turn "<;arplk"hgl, "yarah"hgl veya "sakat"!Igl ile) Avrupamerkezci-rnodern standardizasyonun tirunu oldugunu ve bu haliyle ha.Ia Avrupamerkezei-modern paradigmanm icinde yer aldigiru gormek gerekiyor. Cunkii bu yarah bilinee sahip insanlar da -tum zahiri farklanna ragmen- yasarn bicirnleri ve fe!sefeleri ve ternel-

deki -cogu zaman ilk anda dikkati cekrneyen- degerleri ile Avrupamerkezei-modern paradigma icerisinde yer ahrlar:

Kuhn'a gore, bir paracligma, kimlikleri kolayca teshis edilebilir ozclliklerin yam sira bilinmeycn ama arasurm.ay: gizliden gizliye ycnlcndiren ve ancak diger geleneklerle karst karsiya gclindiginde kcsfcdilcn egilimleri ve usulleri de iceren bir gelenektir (Fayerabend, 1991 :83).

Iste yarah bilinee sahip bu insanlar, mimarhk ve muhendislikle ilgili modern (gelismisl) bilgi-birikimleriyle (yani modern episteme ile) edindikleri yonternleri ve anlayislan kullanarak kerpicten bir bina yapmaya cahsan birine benzemektedider. Burada, insa edilen yapll1l11 estetik olarak geleneksel olmasi veya geleneksel motif1er tasimasi, onun modern olmasi- 111 engellerneyecegi gibi, bircoklan tarafindan "postmodern" olarak degedendirilmesine bile yol acacaknr'

Bu konuda en <,:arplCl ornekleri cevre ulkelerdeki "anti-emperyalist ama Bauer" ulusal hareketler olusturur. Kullandiklan (ulusal) malzemeler kacuulmaz olarak "geleneksel" olan bu hareketler, modernist ulus-devletlesmeci yaklasimlan ile ilginc bir tavir sergilerler. C:;ogu zarnan geleneksel olarnn modern sekilde yeniden yorumlanmasi yoluyla asilmaya cahsilan bu celiski yapisal ve ontolojiktir. Nitekim boyle bir ulusal hareket -Banci veya modernist olmasa bile- tarurm geregi (ulusculugun ve onun do gal sonueu olarak ulus-devletciligin <,:Iki~ noktasunn Avrupa ve Avmpamerkezeimodern episteme olmasi baglarnmda) Batili veya daha dogru bir deyisle Avrupamerkezci-modern bir harekettir. Cunku bu hareket her seyden once varolus nedeni olan sorunu (ulusal sorun) ve onu cozrne yonternlerini (hemen hemen oldugu gibi) Bati'dan alrrusnr.

Nitekim 19. yuzyihn ikinei yansmda, Batr'rnn yayilrnasina tepki olarak ortaya cikan Islarncihk akuru da bu konumdadir. Shayegan'm yukanda deginilen kitabinda elestirdigi bu hareketlerin teorisyenlerinin temel celiskisi de ayrudir: Banmn epistemesi ve onun yonternleri ile islami malzemeleri kullanarak, anti- Banet bir hareket olusturrna cabalan ... Shayegan kitabinda, iranh Cemaleddin Mgani (1839-1897), Misirh Muhammed Abduh (1849-1905), Hindi Muhammed ikbal (1876-1938), Suriyeli Kevakibi (1854-1902) ve iranh Seriati orneklerinde bu celiskili durumu incelerken (Shayegan, 1991:59-64), soyle demektedir:

Mrsirh Abduh, Hintli ikbal (1867-1938), Suriyeli el-Kcvakibi (1854-1902) gibi diger dtisunurler, geri kalrmshk (taahhur) ve cansizhk (cumud) konulan- 111 ele almak icin, Baudan devraldiklan evrim (tatavvur) ve ilerleme (terakki) fikirlerini bu konulann karsisina cikanrlar. islam tarafindan "en betel' sey" olarak yasaklanrrus olan yenilik yapma (bidat) fikri yeniden dcger kazanacak,

13

14

uzun suredir kapah olan ictihad (kisisel karar alma cabasi) kapisuun acrldigi soylencccktir. Ilerlcme fikrinin Kur'an'da zaten zimni olarak bulundugunu soyleyerek ilerlerneyi hakli cikarmaya kadar gidilecektir, Gecmistcn kau bir kopusla uzaklasmayi dileyen nadir dusunurler disinda tepkilerin cogu, suret dusmanhgina [iconoclastic] ozen gostcreceklerdir. Orncgin Cemaleddin gibi biri, bircok ternel noktada Renan'la mutabrk olmakIa birliktc, Panislamizmin militan onculugunu yapmaktan a§agl kalmayacaknr; her tarafindan Bergson ve Nietzsche akan bir ikbal, ilerlcmcyle Kur'an'i uzlasnrrnak icin akil almaz zihinsel cambazliklar yapacaktrr (Shayegan, 1991 :60-61).

Shayegan'm daha acimasiz bir sekilde elestirdigi; Banh islamCllann

("donmelerin") icinde bulundugu konum daha da carpicidir:

Gunumuzde her turden donrnelcrle karsilasiyoruz: Alman "entegristleri", ingiliz sufileri, Guenori'cu Musluman Isvicreliler ve "kulturel olarak cekici ve munasip bir islam"a vurgun Fransizlar. (. .. ) [Bu donmeler] Istedigi kadar Dogu giysilerine burunsun, gun boyunca Arapca kutsal sozler mmldansm, omine geldigi yerde Kur'an'dan almti yapsll1, umut kaynakIanm Kur'an'da artirsm, Batmin canavar materyalizrnini ve sagn derisi gibi buzusup kuculen Hiristiyanhgm scfaletini Ianetlernck icin binlerce nedcn bulsun, yine de cvindc kalmak ister, "seytan" dernokrasilerinin siginagmda girtlagma kadar ortunmck, haberas corpusiv: [Bireyin Dokunulmazhgi] ternin eden "laik" bir hukuk devletinin korumasmda ve Sosyal Sigortalar'm konforlu hirnayesinde kalmak istcr. (age.: 83).

Kisaca, 'Avrupamerkezciligi, genis anlamiyla, diinyaya Avrupa 'nm paradigmasindan bakma anlammda kullanryoruz. Yani -dar anlamda kullaruldlgl ~ekliyle- Avrupa'yr dunyarun merkezi olarak veya "ornek model" olarak gormeyi degil; insarun kendisine ve diinyaya Avrupa'run mentalitesiyIe bakmasiru ve bu mentaliteye uygun pratigi kastediyoruz. Iste bu mentaliteye ve ya§am bicimine sahip olmak, hem epistemesi ile hem de pratigi ile Avrupamerkezci-rnodem paradigmanm icinde olmak anlamma gelrnektedir. Ciitiku paradigma sozcugu, hem belli bir mentaliteyi veya epistemeyijproblematik'i (mode of thought) , hem de belli bir pratigi veya "yasam bicimi'tni (way of life) kapsar.

Bizim bu <;ah~mada-ozgiin bir anI am yukleyerek- kullandignrnz "paradigma" kavramimn kokleri Kuhn'un ve Lakatos'un kullaridiklan terrninolojiye uzanrnaktadir (Kuhn, 1982; Kuhn, 1992a; Kuhn, 1992b; Lakatos, 1992; Demir, 1992). Kuhn'un Bilimsel Devrimlerin Tapis: adh kitabinda (Kuhn, 1982), Masterman'm iddiasina gore paradigma sozcugu birbirinden farkh yirmi bir anlamda kullarulrmstir. (Masterman, 1992:74- 80). Ancak birbirinden tamamen farkh olduguna inanmadigim bu tatumlann bilim tarihinde isaret ettigi §ey, kammca, Althusser'in "problematik"

(sorunsal) dedigi, Foucault'nun "episteme" veya "diskurs" (soylern) ve Lakatos'un "arasnrrna programlan" adirn verdigi seyin bir baska baglamda karsihgidir, En genel ve kaba tanuruyla "kendi icinde kapah, kendine yeten bir dtisunsel sistem"e denk duser." Kuhn, bir paradigmarun ic yaPISI ile ilgili tezler ileri surerken, (yukanda degindigim gibi, gene! konumuzu olusturan) "paradigmalar arasi iliskiler" konusunu cahsmasmin merkezine oturtmustur:

Kuhn farkh paracligmalar konusunda §U gozlcmlcrdc bulunuyordu: (A) FarkII paracligmalar, olagan mantiktaki icerme, dislama, cakisrna iliskileri icine sokulmayacak kavramlar kullarnrlar; (B) scyleri farkli gormernize neden olurlar (farkh paracligmalara sahip arasnrmacilann yalruzca kavramlan dcgil, algtlan da farkhdir); (C) arasnrmarun hazrrlanmasinda ve sonuclannm dcgcrlendirilmesinde farkh yonremler (zihinsel ve fiziksel arasnrrna aletleri) kullamrlar. Bilim felsefesindeki tartismalara bugune dck egemen olmus soluk teori anlayismm ycrini, eylem-halindeki-teori olarak da adlandmlabilecek ve bilimin bazi dinamik yonlerini iceren cok daha karrnasik ve incelikli paracligma anlayisinm almasi buyuk bir ilerlerneydi. Kuhri'a gore, A, B, C ogclerinin isbirligi paradigmalara zorluklar karsisinda epey bagisrkhk kazandmyor vc onlan birbirleriyle kryaslanamaz [esolculemez] yapiyordu (Faverabend, 1991:84).

"Kuhn'un paradigrnasi=nm, "modernligin safaginda Banh insamn bilimse! bakismin gecirdigi degisikligi hayranhk uyandiracak derecede iyi" acikladigma inanan Daryush Shayegan, Tarali Bilinp adh kitabmda, Kuhn'un "Paradigma, verili bir grup uyelerinin ortak tekniklerini, kabul edilen deger ve inanclanrun butiinunu temsil eder" tanimnu verdikten sonra sunlan sayler:

Paradigma, bilim adamlan ve dusunurlcr toplulugu uyelerinin benimsedikleri bir dunya gorusudur, Bilimsel donusumler nedeniyle bu gorus dcgistiginde, bilim adamlanrnn icinde yasadigr dunya da degisir ve seyleri baska bir sekilde gorrneye baslarlar. ( ... ) Cunku seyler yalruzca farkh gorulrnckle kalinmaz, tepkilerimiz bile farkh olarak ifade bulur. ( ... ) Her paracligma degisiminin beraberinde, gorse! algilarnada da bir donusum olur (Shayegan, 1991 :55).

12 Althusser'in {I 969) "problemotik" kcvrorm ile Kuhn'un (1982; 1992a ve 1992b) "poradigma" kovrornlonrun korsilostmlmosr ic;:in bkz. Kuyos, 1982: 16. l.okotos'un "orostrrmo proqromlonrrun vine Kuhn'un paradigma kovrorru ile kcrsilostmlmosr icin bkz. Demir, 1992:68-73. Aynco Lakatos'un "orosnrmo programlan" ve Kuhn'un "porodiqme" kavramlanna yiinelik genel elestriler ic;:in bkz. Fayerabend, 1992 ve Fayerabend, 1989: 195-229. Aynco, Foucault'nun, "episteme" kovrorru uzerine vozdrklonrun krso ve guzel bir iizeti icin bkz. Shayegan, 1993:72-79; vine bu kavramm Kuhn'un "paradigma" kovrorrn ile korsrlostmlrnosr icin bkz.age.: 73-74.

15

16

Shayegan'm belirttigi anlamda paradigma episteme ve sorunsal (problematik) kavramlan gibi daha cok dusunsel yapiyla ilgili oldugundan, Marksist terminolojideki "usryapr'tya denk duser. Kullandrgirn paradigma kavrarm ise, hem ya§am bicimini (way of life) veya pratigi ifade etmek uzere "altyapi'tyi (infrastructure), hem de "dusunce bicimi'lni (mode of thought) veya epistemeyijmentaliteyi ifade etmek uzere "ustyapr=yi (suprastructure) kapsar ve sadece onlann toplarm da degildir." Kuhn'da bazen bu paradigma kavrarmrun, -icerigi daha da genisletilerek- "kiiltur" veya "civilisation» (medeniyet/uygarhk) anlammda da kullaruldigi ve pratik yasamla da iliskilendirildigi gorulmektedir. Bu boyutuyla paradigma kavrarm Braudel'in, (Akdeniz'i bunlardan biri olarak gordugu ) "uygarhk" kavrarmnm tam da kendisi olur: " ... dusunce, inane, yeme icme, ya~ama bicimi ... " (Braudel, 1990:100). Nitekim, Kuhn'un cahsmasinda "paradigmalann qol<;:iilemezligijklyaslanamazhgl" ve "paradigma degisimi" kavramlanyla ifade edilen sorun, Braudel'de "uygarhklann ortusrnesi" kavramiyla tarnsilrnakradrr. Braudel'in cahsmalanrun konusunu olusturan buyuk uygarhk da (Akdeniz) kendi i<;:indeki alt-uygarhklardan meydana gelir: Bati, Islam dunyasi ve Ortodoks dunyasi (Brandel, 1990: 1 00-121). Ayrn sekilde, "Gelenekselci Okul"un kuruculanndan Guenon da, "medeniyet" (uygarhk) kavrarruru, - Braudel'dekiyle aym anlamda- Ban icin kullanrnaktadir: "Batt medeniyeti". Guenori'un, Jacques Bainville'den aktardigina gore, medeniyet kavrammm ya~l (1924'te) "bir bucuk asirdan fazla degildir". Ayru ahntrda Bainville, bu kavramm, "Avrupah milletlerin 19. yiizyilda ulastigr gelisme ve yetkinlesme" anlammda kullandigina deginerek sunlan soyluyor:

Hie kimsenin tarif edememesine ragmen herkesce bilinen bu kelime hem maddi ilerlemeyi hem de. ahlaki ilerlemeyi kapsiyormus: biri oburune dayah, biri oburune bagh, birbirinden aynlmaz iki kavram. Medeniyet demek, kisacaSI Avrupa demekrnis; medeniyet, Avrupa'nm kendi kendine verdigi bir berat irnis (aktaran, Guenon, 1991b:22-23).

Diger yandan, Kuhn, paradigma kavrarmnr sadece bilim tarihi baglanunda kullanmaktadir. Bu baglamda bu kavram, "belli bir bilim toplulugu tarafindan paylasilan biitiin degerleri ve baghhklan" (Kuyas, 1982:25) ifade etmektedir. Kuhn'un 1969 yihnda kaleme aldrgr bir calismada, bu terimle ilgili olarak su sanrlara rasthyoruz:

13 Hegel'e gore "bir -=agm OZ niteliqini belirleyeri" sey "ide'Ter dunyosrdrr, Marx'a gore ise "0 <;agll1 ekonomik yoprsr" veya "0 donemin uretirn gucudur" (Akorsu, 1987); orna bence, ikisi birden pcrodiqmoyr belirler; paradigma do "<;agm OZ niteligi"ni.

Bir tarafta, tcrim belli bir toplulugun uyelcri tarafindan paylasilan inanclann, degerlcrin, tekniklerin butununu ternsil etmektedir. Diger tarafta da bu burnnun icinde bir tek rur unsur soz konusudur: model yahut ornek olarak kullarulan ve gerektigi zaman olagan bilimdcki butun diger bulmacalann cozumlenme temeli olarak kesin kurallann yerine kullarulabilcn S0I1111t bulmaca-cozurnleri (Kuhn, 1982:162).

Bu cahsrnamda, Lakatos'un bilim felsefesi tartismalan baglaminda gelistirdigi "kat! cekirdek" - "koruyucu kusak" modelini kullanarak, onun "arastirma programlan" icin kullandigi bu kavramlan kendi paradigma modelime uygulayacagim. Bema gore her paradigma, kendisinin aYInCl vasfiru olusturan temel degerlerin icinde yer aldigi "kat! cekirdek" ve zaman ve mekana gore degisebilen ikincil degerlerin icinde yer aldrgi "koruyucu kusaktan" meydana gelir. Bir paradigmanm kati cekirdegindeki degerlerin degisiklige ugranlmasr, 0 paradigmamn icinde kalarak mumkun degildir. Buradaki kati cekirdek ve koruyucu kusak degerleri arasindaki iliskinin, (Marksist teorideki "altyapr" ile "ustyapi" arasindaki iliskide oldugu gibi) belirleyicilik (determinizm) temelinde gelismedigine olan inancima ozellikle isaret etmem gerekir.

Bu calismada kullanildigi anlarmyla "paradigma" kavrarm, hem dustinsel olarak (episteme veya problematik anlammda), hem de pratik olarak (iktisadi, sosyal ve siyasi degerler ve kurumlan da icerecek sekilde, uygarhk veya kultur anlammda) bir butunluk olusturur. Burada soz konusu olan, belli sorulara verilen cevaplann ve belli sorunlara karst onerilen cozumlerin olusturdugu basit bir butunluk degildir. Bir paradigma aym zamanda bu sorulann ve sorunlann kendisini, bunlann formule edilme seklini ve cozurn icin kullamlan yontemi de kapsar. Hatta, sonucta vanlan cevaplann kendileri koruyucu kusagi olusturan degerlerdir genellikle. Bu nedenle bir paradigma digerinden, aSII, bu sorulann forrnulasyonu ve onIan cozme yonterniyle aynhr. Ornegin doga ve insan arasmdaki iliski bir paradigmarun sorunu iken bir baska paradigmanm sorunu olmayabilir. Ciinku bir paradigmada birbirinden ayn unsurlar olarak gorulen insan ve doga, bir baska paradigmada birbirinden ayn unsurlar olarak gorulrneyebilir ve dolayisryla bu sorunun mevcudiyeti bile 0 paradigmada soz konusu olmayabilir. Ama bu sorunsaldan yola cikarak farkh yaklasimlar gelistiren (cevrecilik vb) akimlar veya ideolojiler hem bu sorunsala sahip oluslanile hem de bu sorunsah cozerkenki yonternleri ile aym paradigmanm icinde kalabilirler.

Eklemem gereken bir nokta, paradigma kavrarnnu, cok genelde, "belli teoriye ve pratige sahip bir butunluk" anlarmnda her "yapi" icin kulla-

17

18

rulabilecek bir amp olarak gordugumdur. Kuhn'un kullandrgi bu baglarnda, bir Marksist paradigmadan, Akdeniz paradigrnasindan, islam paradigmasindan vb soz edilebilir. Ama bu cahsrnada kullandigirn "Avrupamerkezci-modern paradigma" kavrarru her seferinde, en genis sekliyle belli ve tek bir anlama ge!mektedir. Bu da belirli bir katt cekirdek ve komyucu kusaktan olusan ve icerigini asagida vermeye calisacagim ozgun ve essiz (unique) bir mega-paradigrnadir. "Paradigmalar arasi standardizasyon" derken de paradigmadan en genis anlamda "medeniyetler"i anhyoruz. Yani bu cahsmada paradigma kavrarm hep, Guenori'un anladigi anlamda "Bat! medeniyeti" ve onun standardize ettigi medeniyetlerden her biri icin kullarulmaktadir ki, bu baglarnda, daha genis anlamda olmak uzere, bu paradigrnarun alt-paradigmalanndan da soz edilebilir. Bu anlamda, ornegin "Marksist paradigma"dan "Avrupamerkezci-rnodern paradigrnarun bir alt-paradigrnasi" olarak soz edebiliriz.

Avrupamerkezci-rnodern paradigmamn kan cekirdegindeki ve koruyuen kusagindaki degerleri tek tek siralayip bunlan burada tarnsrnak istemiyorurn. Bunlann, (Hiristiyanhk, Antik Yunan ve daha gene! anlamda Akdeniz gelenegine dayanmakla birlikte) 15. yuzyil sonrasi Avrupa'sinda dogup gelistigini soyleyebiliriz. Bu nedenle, bu degerlerin incelenmesi, dolaysiz olarak Avrupa'run siyasi, dusunsel, iktisadi ve sosyal tarihini incelemek anlarruna gelecektir. Bu konudaki anahtar kavramlann ise "ronesans", "reformasyon", "aydmlanrna", "bilimsel devrim", "sanayi devrimi", "rnodernite", "kapitalizm", "somurgecilik", "emperyalizm" vb olacagi ortadadir. Turn bu surec boyunca ortaya cikan degerlerden, gunluk yasamda yer alan koruyucu kusak degerleri, ilk anda dikkati ceken ve cogu zaman Avrupamerkezci-modern paradigmarnn bunlarla suurh oldugu hissini veren degerlerdir. (Yerne-icme, giyinme ve bannma ile ilgili ahskanliklar, siyasi kurumlar, demokrasi, ulusculuk, ulus-devlet vb). Ama temelde, ilerlemecilik, evrimcilik, pozitivizm, ekonomizm, bilimcilik, (elestirel) akilcilrk vb yatmaktadrr. Bu degerlere sahip olmak, kacimlmaz olarak diger degerlere de sahip olunmasini gerektirmez. Koruyucu kusaga ait degerlerin varhgl da bu kat I cekirdek degerlerinin varhgina bagh degildir. Aynca kati cekirdekteki bu degerlerin tek tek ozgun birer anlamlan oldugu gibi, paradigma denildiginde bunlann toplarrnndan farkh olan, aI11a bunlar tarafindan belirlenen bir genel ortalamamn soz konusu oldugunu da sozlerimize eklerneliyiz. Yani bu degerlerin her yerde ve her zaman bir araya gelmesinden bu paradigmarun ortaya crkmasi da beklenemez:

Modern Bat! medcniycti gercek bir anomali [csi ornegi olmayan J olarak ycr ahr tarihte: az cok bi.iti.ini.iyle tamyabildiklerirniz arasinda tamamen maddi yonde

gelismis tek mcdcniyct, Ban medeniyetidir. Ronesans denen olayla ayru anda baslayan bu canavarca gelisme, mukadder oldugu uzere, mukabil zihni bir gerilcrncyi de beraberindc getirrnistir. .. (Guenon, 1991b:19). [Avrupamerkezci-rnodcrn paradigmarun olusum tarihini anlatmak, Roneasans'tan, Aydmlanma'ya vc Postmodernizme, idealizmden, rnatcryalizmc; din devlctinden, laiklik ve insan-rnerkezcilijie, mutlakiyetten dernokrasiye ve ulus-devlere kadar birbiriyle ilgili yuzlerce kavramla aktarabilecegimiz, genis bir alanda (Diisiincc Tarihi, Felsefe Tarihi, Bilim ve Teknoloji Tarihi, Siyasi Tarih, Iktisadi Tarih vb) konusmak derncktir lei bu, caltsmamn snurlanru asmaktadir].

Avrupamerkezci-modern paradigmanm yayilmasi sureci ile ilgili olarak, bugune kadar kullarulan "ernperyalizm", "rnodernlesme', "uygarlasrna', "geli~me/ilerieme/biIYlime/kalk1l1ma" kavramlanna alternatif olarak "standardizasyon" kavrarmrn oneriyorurn.

Standardizasyon kavrami, hem "standardize etrne" veya "edilme" anlanunda etken veya edilgen, hem de "standardize olma" ("edilme" degill ) anlarmnda notr bir nitelik tasir. Avrupamerkezci-modern paradigmanln dunyaya yayilmasinda bu niteliklerden herhangi birini tek basina veya ticunu farkli oranlarda bir arada bulmak mumkundur Asagrda daha da acacagun gibi, bu notr niteligin (yani karsihkh olarak ayru "standartlara uyma'lnm ve gonullu olarak Avrupamerkezci-modern degerlerin yerlestirilmesinin) "standardize etme"nin veya "standardize edilme"nin yerini gtin gectikce daha cok aldigma inaruyorum, Bu baglamda benim icin "sornurgecilik" ve "emperyalizm" belli bir sure icin kullarnlrms Avrupamerkezcimodern standardizasyon ("standardize etme" anlammda etken) yonternlerinden sadece biridir. Nitekim Latouche, bu surecin 1914 yilrnda tarnamIandigina inarur:

Dunyarun Avrupa somurge yonetimi bicirninde Banlrlasmasr, gorunuse gore 1914'te tamamlarur. Gercekte him gezegen Beyaz adarmn denctimi alnndadir; trcnleri vc buharh gernileri anakaralan gec;er, okyanuslan asar, hatta buyuk nehirlcrin kaynaklanna ulasir. Bu, Guzel Doncnr'dir! (Larouche, 1993:25).

Latouche'un "Dunyarun Banhlasnnlrnasi" i L'occidentulisation dtt Monde) adrru verdigi, dunyarun bu Avrupamerkezci-modern standardizasyonu, onun kelimeleriyle soyleyecek olursak, "evrensel bir modelin zaferi"dir. Bu da, "bilim ve teknigin dunya capindaki zaferi", "ekonominin egemenligi" (kalkinma tutkusunun evrenseilesmesi), "kulturel istila" ve "diI§ gucunun standartlasmasi" anlamina gelmektedir (Latouche, 1993). Sonne olarak bu standardizasyon sureci her ne kadar "dunyarun aymlasmasi" veya "tektipIesmesi" seklinde bir sonu<;: ortaya cikarsa da surecin kendisi sadece bir tarafin diger tarafi "kendine benzetmesi" demek olmadigi icin, standardizas-

19

yon kavrarmru yeglemekteyim. Nitekim, standardizasyon modelimin bir ozelligi de bu surecin "karsihkli" oldugunu dusunrnemdir. Yani, standardize eden aym zamanda standardize olur. Ama "ajjtrlth" belli bir yana dogru olur ve Avrupamerkezci-modern standardizasyon si.irecinde "ajjtrltfz" Avrupa'dan (veya Batidan) yana olmustur. Ancak Avrupa, Avrupa-disiru degistirirken kendisi de si.irekli degisrnistir. Bu standardizasyonun iki onernli ozelligini gosterir. Birincisi, standardizasyon, kelimenin kendisinden de anlasilabilecegi gibi, Avrupa gibi olmak degil, Avrupa'rnn belirledigi standartlara uyma anlamma gelmektedir. Ikincisi, bu nedenle bir yandan Avrupa, Avrupa-disnu bu standartlara uydurmaya calisirken, kendisi de aym standartlara uymak icin degismeye cahsir. Bu ikinci surece "icstandardizasyon" diyoruz. Yani standardize edenin bu standartlara gore kendini sekillendirme si.ireci ... Genelde "standardizasyon" ise, farkh bir paradigmayi standardize etmek anlarnma gelmektedir ki bu, genellikle "Avrupa gibi olma" anlarrunda anlasilmahysa da, aslinda "Avrupa'run olmayi istedigi gibi olma" (veya "Avrupa'mn-olunmasuu istedigi gibi olma") anlarmna gelir. Paradigmalar arasi standardizasyon si.ireci, Kuhn'un "paradigma degisimi", Althusser'in "epistemolojik kopma" adrru verdigi surectir. Bu surec, once Avrupa'rnn kendi icinde, eski veya geleneksel paradig-

20 mamn standardizasyonu baglanunda giindeme gelrnis ve once diger paradigmalann hepsi bu geleneksel paradigmalarla teorik olarak esitlenip (rarihin standardizasyonu), daha soma standardizasyonlan baslatilrmstir. Bu ic ice gec,:mi§ standardizasyon surecleri "diyalektik" niteliktedir. Cunkii, aym zamanda bu standartlar da Avrupa'nin Avrupa-disryla girdigi iliskilerden etkilenerek degisir, cunku standartlan belirleyen, yani standardize eden de standardize olur. (Bu baglamda, Avrupa'mn Hint felsefesiyle etkilesimi hakkinda ilginc bir tartisma icin bkz. Meric, 1994)

C;:lkt§ noktarnin "Avrupa"nm "Avrupa-disi" ile iliskileri olrnasi, sadece, olaya bir yoniiyle bakihnca boyledir. Bir baska yonuyle bakrldrguida c,:lkt§ noktam (nitekim bu cahsmarun baslangic arundaki sorunsahn olmasi anIarrunda da "yola cikis" noktam), ayrn konunun bir baska sekilde ifadesi demek olan, Avmpa-dl§1I1111 (ozelde Onasya'mn ve daha ozelde Ti.irkiye'nin) "Avrupahlasma" veya "Batihlasma" surecidir. J.l

Iste tam da burada, bu iliskilerin bugi.ine kadar incelenmesi ve tarnsilmasi sirasmda ortaya cikrms (farkh okullardan/gruplardan olusan) "ge-

14 Genelde bu iliskf lerin, sornurqelestirrnek, bcqrrnl: krlmok, geri brrokmok, uygarla~{tlr)mak, Batdda~{tlr)mak/Avrupalda~{tlr)mak, modernlesttlrjrnek (ve -bu surecin bir porccsi olarak- sonoyilesrnek), c;agda~la~{tlr)mak vb kovrornlorlo ifade edilegeldigini ve bunlara alternatif olarak standordizosyon kovrormru tercih ettiqirni ve iinerdigimi burada tekrar belirtmek isterim.

lenekler"in kavram ve tezlerini sunmarn gerekiyor ama, boyle kapsarnh bir konunun yeri burasi degil elbette. Bu, "(Az)geli§me Efsanesi" bashkli bir kitap cahsrnarmn konusunu olusturuyor. Bu konuda burada soylenebilecek ilk §ey, bu tarnsrnalara rnuthis bir kavram kargasasirun hakim oldugudur. Bunun bir nedeni, yukanda sozunu ettigimiz "tek disiplin icine rnahkum" (monodisciplinary) ve gorece kapah cahsmaytarnsma gruplanmn olusmasi ise; diger neden de bu kavramlann secimindeki keyfilik ve savurganhktir. Oyle ki, ayru tammi vererek birden fazla kavram farkh bilim adamlan veya okullar tarafindan kularulmaktayken, bazen dogru di.iriist bir tarumiru vermeden aym yazann ayru kavrarru birden fazla anlamlarda kullandigi veya farkh kavrarnlan ayrn anlamda kullandigi gorulmektedir. Bunun garipligi, bu cesitliligin "niianslardan" degil, "keyfilik"ten kaynaklamyor olmasindandir. Bu kavrarn karrnasasi 0 kadar vahim bir hal alnustrr ki, bircok okul (ve hatta yazar), kullandiklan ozgun kavramlarla tarnnmakta ve bazen adlandmlmaktadir.

Genelde Avrupa ile Avrupa-dismm iliskileri konulu bir incelemenin iis: boyutu oldugu dusunulebilir. Bunlardan birincisi, "Avrupa-disivrun ne olduguyla ilgilidir ki, bu, "oryantalizm" adi altmda "Sark" uzerine ve aynca Latin Amerika, Uzakdogu, Gi.iney Asya veya Afrika gibi belli bolgeler uzerine yapilagelen "alan faltfmalart"l1ln bir pars:aSl olacaktir. Ya da bu, bir btitiin olarak turn Avrupa-drsim kapsayacak sekilde, -ozellikle Marksist terminolojinin pek yaygm (Avrupamerkezci) kavrarmru kullanacak olursak- "kapitalizm-oncesi toplumsal formasyonlar'tin incelenmesi demek olacaknr. Ikinci boyut ise, Avrupa'run ne oldugu konusudur: Simdiye kadar adi konulmadan yapilagelen, yani Occidentalism (! )15 Bu da, en genel anlamryla Avrupa'nm iktisadi, siyasi, kiilturel ve toplumsal tarihini ele almak demektir. Ozel olarak da, kendi kapitalizrn-oncesi forrnasyonundan (feodalizmden), "Avrupamerkezci-rnodern" kavrarmnda kastettigim anlarmyla modern Avrupa'ya (kapitalizm) donusme surecini ... Konunun iiciincii boyutu, genellestirilebildikleri olcude bu paradigmalardaki degisimin kendisidir. Bu degisimin adr, (hemen hemen ayrn anlama gelmek i.izere) "gelisme", "modernlesme", "cagdaslasma", "ilerleme', "kalkmma" veya "buyume'tdir, Bu kavram enflasyonu, ayl1l degisirnin farkh cevrelerce farkh yorumlanrnasindan kaynaklanrnaktadir (Bu konuda bkz. Insel, 1993:156; Baskaya, 1994:23-30; Arndt, 1982). Bence, bu konudaki yaklasimlarda mevcut olan yanhs ve eksiklerin nedeni bu yaklasimla-

21

15 Said'in kitobmdo degindigi bu kavram, bu haliyle, "Botrcrlrk" onlorrunc degil, "Bon uzerine orosnrrnolor yapma qeleneqi" ani ammo gelmektedir ve "Oryantalizm"in, bu anlamda "ironik" korsthqrdrr.

nn Avruparnerkezci-modern paradigmanm degerleri ile yola cikmalarrdtr:

Bu yaklasimlar, ("Avrupa icin gecerli olan dunya icin de gecerlidir" gibi bir mantikla sahip olunan) Avrupa-drsmm, Avrupa'run tarihinden yola <;1- karak olusturulmus evrensel bir toplumsal gelisme sernasiru izleyecegi anlaYI§1 nedeniyle, her seyden once, dar anlamryla Avrupamerkezcidirler. Aynca, genelde bu paradigmarun kati cekirdegindeki degerlere sahip 01- may'sahip cikma baglarmnda genis anlamryla da Avrupamerkezcidirler. Dar anlamryla Avrupamerkezcilik, hem kati cekirdegindeki, hem de koruyucu kusagindaki him degerler ve semboller ile birlikte, bir cografya olarak Bati'nm veya Avrupa'rnn mevcut halini "merkez" almak ve onlan taklit etmek demekken; genis anlarruyla Avrupamerkezcilik, bu paradigrnanin koruyucu kusagmdaki bazi hakim degerlere muhalefet eden ama, kan cekirdegin en temel degerlerine ve dogrulanna sahip cikan "heterodoks" ideoloji ve okullan da kapsamaktadir.

Kan cekirdegin en temel degerlerinden biri de zaten bu ilerlerneybtryume, kalkinmaygenisleme anlayisinm kendisidir. Kuhn da Bilimsel Devrimlerin Tapis: bashkh eserinde paradigmalar arasi degisimi (devrim) ele ahrken, ashnda "Ban dtisiince tarihinin ve demokratik toplurnlann en kokIii degerlerinden, hatta onyargilanndan biri olan 'ilerleme' dusuncesini ve

22 bu dusuncenin temelinde yatan ampirist bilim geleneginin bashca varsayimlanru hedef alrms'tn. (Kuyas, 1982:7). Kuhn'un bilimsel ilerleme icin yaptigi bu tarnsma, diger bircok teorisyen tarafindan toplumsal (iktisadi, kulturel ve siyasi) topyekun ilerleme baglarnmda gerceklestirilmekteydi:

B ugiinku anlamda gelisme / modernlesme / <;agda§la§ma/btiyiime/ ilerlerney'kalkinrna sorunu (bundan sonra aym anlama gelmek iizere bunlardan herhangi birini kullanacagiz), ilk basta Avrupa'mn kendi tarihi icinde bir olgu olarak gtindeme geldi. Bu sorun, ilk basta Avrupa'daki "klasik paradigmadan" (kapitalizm oncesi toplumsal yaprlardan veya modern oncesi epistemeden) modern paradigmaya gecis (transition) baglammda soz konusu oldu. Bu "epistornolojik kopma" veya genelde "paradigma degisimi" surecinin felsefesinin ozunu olusturan "ilerlerne inaner", daha onceki gelenegin (klasik paradigmarun) "rnukemmeliyete ulasma" (achievement of perfection) anlayismm devamiydi: Preston'a gore, ilerleme dusuncesinin "modern" oldugu soylenebilir, Nitekim, bu, Avrupa dusunce tarihinde Ronesans sonrasi donerne aittir. Ancak bu dusuncenin kokleri cok daha gerilere, Yunan felsefesine uzanmaktadir. Daha once "rnukemmeliyete erisme" baglarnmda yapilan tartismalarda belirlenrnis bir amaca dogru ileriemeyi ifade edip, bunun icin dunya nimetlerinden el cekrne kosulu da soz konusu olabiliyordu. Bu diisiince daha sonra Hiristiyan teologlar tarafindan devrahnarak, sadece ulasilacak yerin bu diinyada oldu-

gu dusuncesi reddedildi ve yerine, diger dunyada, yani oldukten soma ulasilacak hedefler konuldu ve bunun icin bu diinyada yapilmasi gerekenler belirlendi. Fakat modern anlarruyla ilerleme dusuncesi 14. yuzyildan soma yayginlasn. Nitekim Ronesans donerninin humanist dusunurleri, dunyevi bir miikemmeliyet anlayisi gelistirerek, sosyal bir olgu olarak bu kavrarm tarnsnlar. Bu, mukernmeliyet anlayismda radikal bir degisim demekti. Ronesans humanizrninin, ahlakmin, biliminin ve basansinm etkisi sonucu mukernmeliyet tarnsmalanrnn agirhk merkezinde bir kayma 01- mustu. Preston'a gore, Passmore bu "kayma"mn sonuclanni ii<;: bashk altmda toplar. Birincisi, mukernmeliyet, arnk metafizik degil dogal kavramlarla tammlanmaya baslamr ve giderek "dtizelmey'ilerlerne" (improvement) "en iyiye ulasma" anlamma gelir. Ikincisi, simdi gortilmektedir ki miikemmeliyet tannmn lutfuyla veya kisisel cabalarla degil bir dostun yardimlanyla elde edilmektedir. Uctincusu, saiklerle vurgu azahr ve miikemmeliyet, saiklerin (gerceklestirilerneyecek) haslrgiyramligrndan (purity) cok, iyinin azarnilestirilmesi olarak algilamr. Bu yeni dusiinceye gore bir mistigin degil, bir bilgin'in miikemmeliyete erismesi soz konusudur. Bu donernin ilericileri, degisimin anahtan olarak bilimin gelismesini gormektedirler. Sonne olarak ulasilan yer ise, "ilerlerne" dusuncesi ola-

caknr ki, 18. yuzyilda ortaya cikan bu dusunce, artik aym zamanda sosyal 23

degisimin bir unsuru olarak gorulmektedir. (Preston, 1985:124-125)

18. yuzyildan itibaren hakim olan bu ilerlerney'gelisme anlayisi, 19. yuzyil baslannda daha da "geliserek" (!) -sosyal Darwinizm ve evrimcilik uzerinden- "tarihselcilik" ve "tarihsel materyalizm"le son seklini aldi, Yukanda, "medeniyet" kavrarru baglarmnda kendisinden soz ettigim Guenon'a gore:

Siki bir ortaklrk icinde yuruyen "medeniyet" ve "ilerleme" denen iki fikir, topu topu XVIII. asnn ikinci yansmda, yani daha bircok seyin yarunda "materyalizm"in de dogusunu da goren bir donemde ortaya crknusnr, ve ozellikle, XIX. asnn baslanndaki hayalperest sosyalistler tarafindan yayilrrus ve populer bir hale getirilmislerdir. ( ... ) Oyle gorunuyor ki bu fikrin ilk belirtisini tek bir gorus acismdan uygulanmis olarak Pascal'da bulabiliriz: insanhgi "hep varolan ve yuzyrllar boyunca durmadan ogrencn bir ve aym insan'la mukayese cttigi ve "eskiler dediklerimizin her seyde hakikaten yeni" olduklanni soyleyip, modern Bari'mn hususiyetlcrindcn biri olan karst an'anevi dusuncenin bir misalini verdigi, boylece eskilerin fikirlerinin pek bir aglrllgl olmadigini ileri surdugu yazl herkesin malurnudur. Ancak, bunu ilk soyleyen Pascal degildir: Bacon, ayru niyetle daha once soyle dernisti: Antiquitas sacculi, juventus mundi. Bu tiir bir anlayisin ternellendigi suursuz sofizm (mugalata) insanligm, bir butun olarak, kesintisiz ve tek koldan (unilineaire) bir gclisme takip ettigini farz etmekten

24

ibarettir; son derece "basitci" bir gorustur bu ve bilinen butun olaylarla celisir. ( ... ) Aslinda, Pascal'da ifadesini bulan vehim (illusion) mcnsei kisaca sundan ibarettir: Batihlar, Ronesansla bearaber, kendilerini eski Greko-Rornen medeniyetin kesinkes mirascilan ve devam ettiricileri gibi gormcge ve geri kaIan her seyi sistematik olarak bilmezlikten gelmege veya bilmek isternemege baslarms, bunu bir ahskanhk haline getirrnislcrdir; bizim "klasik onyargi" dedigimiz §ey budur. Pascal'in sozunu ettigi insanhk Yunanlarla baslar, Rornahlarla devam eder; soma ortacaga tekabul eden donernde varhginda bir kopma olur ki Pascal da, her XVTI. asir insarn gibi, bunu bir uyku donerni olarak gorur. Ve nihayet Ronesans gelir. Ronesans yani, bu andan itibaren Avrupah milletler yekununun teskil cdeccgi §U insanhgin uyamsr..; ( ... ) Surasi mutlaka belirtilmelidir ki Pascal, kendinin ve icinde bulundugu donernin anladigi sirnrlar icinde bir zihni ilerleme dusiinuyordu; ancak XVII. asnn sonlanna dogru, Turgot ve Condorcet iledir ki butun faaliyet dallanna yayilan ilerleme fikri ortaya cikar ( ... ) B u fikrin XIX. asir boyunca ugradigi muhtelif degi§ikIiklerin ve "evrim" adi alnnda, yalruz insanhga degil, canh varhklann butunune uygulanmak istenirken bu fikre yuklenen sozum ona ilmi ithilatm (complication) tam bir tarihini yapmayi dusunmuyoruz. Kiifiill veya biiyiili bircok ihtildta ragmen cvrimcilik ge1felltC11 resmi bir nass olmlt/tur (Gucnon, 1991 b:23- 24, abc).

Aym konuda, "Guenon cevresi yazarlardan" Northbourne, "evrimci

ilerleme teorilerinin" elestrisini yaparken §11111an soylernektedir:

Bu teorilere gore, insanhk tarihi uzak bir tarih noktasmda baslarms olan ve doIayisiyla gene! egilimi duzenli tekrar ve geri donuslcre ragmen, "ilcrlemeci" olan evrimsel bir surecin bir parcasi gibi ele ahnmaktadir. Bu aniamdaki "ilerIeme', "ilkel" bir durumdan "geliskin" bir duruma dogru bir dcgisme sureci olarak algilanmaktadrr ki, ikinci durum varhk (zenginlik) ve kultur ile acidan ve korkudan kurrulusu simgelemektedir (Northbourne, 1989:92).

Bunun icin de gelecege iliskin "planlama" yapar.

Modern uygarligin saplanmis bulundugu oldukca yeni ve ozel bir cesit planlama ise goreceli olarak uzak bir gelecegi goz onune ahr ve buyuk olcude kolektifbir planlamadir. Beklenti uzerine dey bir egsersiz denebilecek bu olgu, turn toplumsaI, politik ve ekonomik alaru kaplar; amaclan daha iyi ya§am standartIan, goruncn cansrnamn yok edilmesi ve her seydcn once ilerlemedir. 0, bilimsel olmaktan gurur duyar ve kendi isteklerini gcrccklestircbilmesi icin gereksindigi araclan saglamasi konusunda modern bilime guvcnir" (age.: 87-88).

Bn evrimci-gelismeci anlayis, Avrupamerkezci-modern paradigmamn kati cekirdegini olusturan temel degerlerden biri oldugu icin, ilerlerneciliginj gelismeciligin tarihini bilmek bn paradigrnayi daha iyi "anlarnarmzda" yardnnci olacaknr. Aynca, bu, (bu ilerlemeci rnantrk tum.vgelisme te-

orilerinde" mevcut oldugu icin) "him bu teorilerin aym Avrupamerkezcimodern paradigma icinde olduklan" tezininin daha iyi anlasilmasini da saglayacaktlr. Cunku "gelisme en eski ve en guclu Banh dusuncelerden biridir" (Hettne, 1990:39).

Bu diisunce, tarihe "cizgisel bir hareket" olarak bakma anlayisimn geIistirilmesinden baska bir ~ey degildir ashnda:

... Yunan ve Rorna uygarligmda buyume temelde dairesel bir surec olarak diisunulmckteydi. Ortacagdaki otoriterler buyumeyi dejenerasyon, curume baglarmnda ve kryamety'kotu kader duygusuyla algiladrlar. Eu her iki anlayism tersine, modern ilerlerne dusuncesi "uygarlik arzu edilen bir yonde hareket etmistir, etmektedir vc edccektir" anlayisnu ifade eder. Eu dusunceninyalgilayi§111 en bariz ifadesi Condorcet, Saint-Simon, Comtc, Spencer ve Marx'm calismalannda bulunabilir (Hettne, 1990:40).

Bu dusuncenin tamamen hakim oldugu bir noktaya gelinmesi icin, tarihin belirleyicisi olarak once "tann"mn safdisi edilmesi veya onerninin azalmasi (ateizm veya deizm) ve bunun yerine akil ve bilimin gecirilmesi gerekti. Bu donernde, "gelisme" daha cok, bir organizmada gorunen biiyume olarak ahnmakta ve insanhk tarihi ile bir organizmanm gelisme su-

reci arasmda paralellikler kurularak (antropomorfizm), toplumsal ilerleme 25

ve gelisme anlayisina ulasilmaktaydi, 19. yuzyihn tarih felsefesine uygun

olarak sekillenen bu gelisme anlayisma sahip olan bazi dusunurler, bir SLi-

re soma tarihin gelisme giicunu "akil"da degil, insandan bagimsiz olarak varsaydiklan tarihin kendi yasalannda aradilar. Bunlardan bazilan "doga yasalan "111 on plana cikaran anlayisi savunurken; feodalizmden kapitaliz-

me gecis surecini ineeleyen klasik ekonomi-politik yazarlan ise ekonornipolitigi on plana cikardilar. Daha sonra Marx bu ekonomistlerin anlayisi-

111 daha da ilerleterek "altyapi" olarak ekonomiyi "son tahlilde" (!) (Althusser) belirleyici saymakta; "rnulkiyet iliskileri" ve "snuf cansmasuu" ta-

rihin gelismesinin eksenine oturtmaktaydi. Avrupa tarihi uzerine yapilan ineeleme ve tartismalar sonucu ortaya cikan bu sablon ve onun kriterleri,

bir sure soma Avrupa-disi kulturlerin tarihinin anlasilmasi cabasinda da kullarulacakn. Bu da Avrupa-disuun standardizasyonunun, onun "tarihi-

nin standardizasyonu" ile baslanlmasi demekti. Yani Avrupa, bir yandan "nufuz" ettigi bolgeyi iktisadi, sosyal, ktilturel olarak kendi standartlanna

gore "degistirrnis"; bir yandan da onu "tanima" ve "kavrama" cabasmin sonucu olarak tarihini arasnrrrus ve bunu yaparken kendi tarihiyle ilgili arastirma ve rartisrnalar sonucu ortaya cikrms yonternleri, degerleri ve ge-

nel dogrulan aynen gecerli sayarak, dar anlamda Avrupamerkezciligin ilk orneklerini verrnistir. Bu, karsrhkh iliski sonucu, kendiliginden gelisen

pratikteki standardizasyonun yam stra, Avrupa-drsmm ge<;ml~1l1m ve en onernlisi geleceginin de teorik olarak standardizasyonu demekti. Cunkii, Avrupa-drsuun "geri"ligi konusundaki kesin karardany'inanctan sonra, onlann geleceginin bugunku Avrupa gibi olacagi da kendiliginden ortaya cikryordu/ l). Bu gelisrnede, en buyuk rolu, Avrupa'nm Avrupa -disi ile iliskileri sonucu ortaya cikan antropoloji oynadi:

Diger kulturlerlc [digerlerinden] daha bariz bir sekilde ilgilenen antropolojinin kuruculan [yani koltuklannda oturarak antropologluk yapanlar] suuflandirrna isi icin "karsilastmnah yontcm" olarak bilinen evrimci anlayis cercevesini kullandilar. Bu 'yontern' kclimenin bugunku anlarruyla gcrcekten karsilastrrrnah degildi. Sadece, 'insanligm bir butun olarak hangi yonde hareket edecegini gorrnck icin Avrupa'nm yakin tarihine bakilabilecegi inanci'run disavurulrnasindan ibaretti. Karsilasnrma "geri" iIe "ileri", "barbar" ile "uygar" ve "geleneksel" ile "modern" arasindaydi, ( ... ) Karsilasnrmah Yontcm'i kullananlardan muhtemelen en tanmrmsr Lewis Morgan'chr ki, bunun sadece Marx ve Engels uzerindeki etkisi cok oncrnlidir. Engels Ailenin, 6zet Miilfliyetin ve Devletin Kiiheni n: yazarken, buyuk oranda Morgari'ui j"lel Toplum adh calismasmadayanmistir (Hettne, 1990:40).'6

26

20. yuzyila girildiginde, bu ilerleme/<;agda§la§ma/uygarIa~ma anlayrsi hdkirniyetini tarrrolarak kurmustu .: Bu gercekligin edebi bir dille ifadesi icin, i<;indebulundllgu 195o.'ninozgiin ortammda en cok "buhran" kavramunn ragbet gordiigiine deginen Ahmet Harndi Tanpmar'm bu konuyla ilgili cumlelerini aktarmak istiyorum:

Kayrtsizca, hatta mesut bir sekilde dinsiz, muvazaalara cok riayctkar, son derce iyimser, ilmin her ilerleyisinin insanlara yalmz saadet getirecegine inanan, havagazl lambalaruun yurnusak l§lglnda her an biraz daha tatmin edilmis bir insanhk hayali ile avunan, buhar makinelerinin gurultusiinde nabznun sabir-

16 Gelismeciliqin ve ilerlerneciliqin tarihiyle ilgili olarak aynca bkz. Passmore, 1970; Pollard, 1971; Bury, 1955; Kumar, 1978; Nisbet, 1980; Pachter, 1974ve Rigby, 1987, i:izellikles. 71-79. Aynca, genelde "torihselcilik" ve "tarihsel materyalizm" ile ilgili olarakbkz. Akedemie der Wissenschaften der UdSSR, Marksistisch-Ieninistische Theorie des historischen Prozesses, Dietz Verlag, Berlin, 1985; D. I. Tschesnokow, Der historische Materialismus als Soziologie des Marksismus-Leninismus, Dietz Verlag, Berlin, 1975; Burkhard Stephan, Die Evolution der Sozialstrukturen, VEB Deutscher Verlag derWissenschaften, Berlin, 1977; Pery Anderson, Tarihsel Materyalizmin lzirtde, Beige Yoy.. ist., 1986; G. V. Plehanov, Materyalizm Uzerine Oc; Deneme (D'Olbach-Holvetus-Marks), Kaynak Yay., lst., 1987; Erich Rothacker, Tarihselcilik Sorunli,Ara Yay., lsr., 1990; Hilmi Ziya Ulken, Tarihl Maddecilige Reddiye, Istanbul Kitobevi, lst., 1981; E. H. Carr, Tarih Nedir, lIeti~im Yay" lst., 1987; Friedrich Nietzsche, Tarih Uzerine, Say Yay., 1994; Ismet Zeki Eyupoglu, Tarihin ilkeleri, Say Yay., 1st., 1991.

sizlignu sayan asnrruzin basi, daha cok kaba kelimelere inarnrdi. 0 medeniyet ve terakki devriycli. 0 kadar cok sicrayrsla dolu on dokuzuneu asirdan kcndisine miras kalan bu iki kelime, ona hayanru bir emniyet abidesi gibi gosteriyordu. Insan buyuk ve kuvvetliclir. Tabiata ustundur. Tannlara IaYlk bir hayat temin cdccektir (Tanpmar, 1996:83).

(AZ)GELiSME EFSANESi

"(Az)ge!i~me" teorileri iizerine yapugirn calismalann sonucunda, klasik, ortodoks ve neo-Marksist (bagimhhk, azgelisme ve dunya sistemi) teorilerin hepsini "sol teoriler" bashg: alnnda, klasik ekonorni-politikacilann teorilerini, neo-klasik teorileri, modernizmi ve neo-liberalizmi ise "sag teoriler" basligi altmda toplamayi uygun goruyorum. Aslmda icinde onernli sakmcalar tasiyan boyle bir genellemeyi kullanmarrun tek nedeni, hem sol teorilerin, hem de sag teorilerin ortak paydalanm tartismak ve bu ortak paydalann Avrupamerkezci-modern paradigrnarun kan cekirdegini olusturdugunu gostermektir. Nitekim, ancak bunu basardiginuz oranda, bunlann hepsini birden "Avmpamerkezci-modern gelisrne teorileri" adi altinda toplayabiliriz. Bu ortak paydamn en onemli unsurlan, yukanda belirttigim gibi, iktisadiyatcrhk (ekonomizm), evrirncilik-gelismecilik (sosyal Darwinizm veya tarihsel materyalizm) ve evrenselciliktir. (Cok gene! anlamda kat! cekirdegi olusturan pozitivizm, rasyonalizm gibi diger un surIan burada sayrmyorum).

Iktisadiyarcihk iizerine soylernek istediklerimi, daha once bunlan soylernis olan bir kaynaktan aktarmak istiyorum:

Ucuncu dunya ulkcleri konusunda bilimsel soylern tekeli 1960'larda gclisme iktisadinm elindeydi. Toplumsal sorunun salt iktisacli olduguna inamlan 0 donemde, iktisat biliminin ozel bir kolu olmak iddiasmdaki gelisme iktisadi altin cagm: yasadr. Aym doncmde gelismis ulkelerde de iktisatcilar, benzer bir altm ~ag yasiyorlardi. Keynesgil buyume kuranurun sihirli kazamna darnlaulnus neoklasik varsayimlarla elde edilen, sabit luzda dengeli buyume modellerinin vaat ettigi gclisme egilimi iktisatin alnn cagimn timsaliydi. ( ... ) Gelismis ulkelerdc oldugu gibi, gclismekte olan ulkelerde [ve planh gelisme modellerinin hakirn oldugu Dogu Bloku ulkelcrindc] de, turn siyasal projelerin bu doncmde toplumda yanki uyandirabilmeleri icin, her seyden once bir iktisacli gelismc modeli sunmalan gerekiyordu. ( ... ) Dis tiearet hadleri, esitsiz rnubadele, iktisadi arngin toplurn icindc ve ccsitli iktisacli kullammlar arasinda bolusumu gibi konular yeni iktidann nasil olusrnasi gercktigi sorununu bile siyasal tartismalarda zaman zaman ikinei plana atabilircli. ( ... ) Raclikal/ileriei, liberal veya ihmh mudahaleei iktisatcilann birlcsriklcri ortak nokta, olagan kosullarda iktisacli uyancilar karsismda insanlann gostercceklcri tepkinin her ycr] de] ve her zaman ay-

27

m oldugu inanciydi. ( ... ) Birbirinden ozunde farkh bircok toplumsal catisma)'1 aym anda temsil etme kabiliyeti, kalkinma sorunsahrnn toplumsal anlarmn merkezi belirleyicisi konumunu kaZanl11aS1111 murnkun kildi. Bununla baglantilt olarak, kalkinmaci tahayyul dunya olcegindc doncmin dogmatik gerccgi oluyordu (Inscl, 1993: sirasiyla, 155, 156, 169 ve 176).

Ister Marksist gelenek icerisinde olsun, isterse disinda veya karsisinda, tum bu modernlesrne, gelisme, buyiime, ilerleme veya kalkmma teorilerinin hepsi (farkh seyir yonlerine sahip olsalar da) ayru Avrupamerkezci- modern paradigmarun icinde yer almaktadirlar. Yukanda genel olarak bu paradigrnamn kan cekirdeginde yer aldrgirn soyledigim (sosyal Darwinizmin ve evrimciligin bir sekli olarak) "ilerlemeeilik" anlayisi ve iktisadiyatcihk bu teorilerin hepsinin elestirisiz kendi modellerinin temellerine koyduklan degerlerdir. Marx, Engels ve Lenin tarafindan gelistirilen ve son olarak Stalin tarafindan en kaba sekliyle forrnule edilen ardisik toplumsal yapilar anlayisi ve tarihsel materyalizrn, -Marksist olsun veya olmasm- aslmda herkesin kanldigr daha genel bir "inanc?a dayaruyordu: her ~eye ragmen ilerliyoruz! Bu nedenle, -ortacag basta olmak uzere- "eski"nin ve geleneksel olarun tarihi i~levinin bittigi ve dolayisiyla "geri" oldugu konusunda her-

28 kes hemfikirdi hemenhemen. Fikir aynhklan (bu geri olandan) daha "ileri" olan bugune, yani ."modern"e gecis yollanyla ilgili konularda veya bugunun "nihai <;:6zlim" olupolrnadigi baglammda gi.indeme gelrnekteydi. Pratik yasamda ise, ozellikle 1928 yihndan itibaren Sovyetler'deki planh kalkinma cabalan, sorunu "gelisrne felsefesinin tartisilmasmdan" iyiee uzaklasnrdi. Simdi sorun bu gelismeniny'ilerlernenin nasil en buyuk luza kavusturulacagrydi. Bu arada hem Batr'da, hem Sovyetler'de (ekonornizmin kesin zaferinin bir sonueu olarak) gelisme, arnk iyiee "milli gelirin artmasi", sanayilesrne oram, yannmlar ve benzeri ekonornik degerlerle 01- cuhir olmustu.

Ikinci Dunya Savasi sonrasi donemde, ekonominin son tahlilde him taraflarca "temel" veya belirleyici olarak kabul edilmesi, bir anlamda, Marksizmin epistemolojik zaferiydi (!). Oyle ki, iktisatcilar, beseri bilimlerin hicbirinin kendi genel yasalanndan habersiz olarak bir ~ey yapamayacagina inanmaktaydi neredeyse. Bunun bilimsel cahsmalardaki yanslll1aSI Avrupa'nm Avrupa-drsi ile iliskilerinin incelenmesi konusunda iktisatcilann, "kalkmma', "gelisme" veya "azgelisme" teorileri ile inisiyatifi ele gecirrnesi oldu. Diger bir yansimasi ise, hem savas sonrasi ortaya cikan Dogu Bloku'nun, hem de Bat! Bloku'nun (Dogu Bloku'nun disindaki azgelismis ulkeleri btl bloga kapnrmamak icin) yogun "gelistirme" ve "kalkindirma" politikalan uretrneleri oldu. Arnk gelisme teorilerinin yam stra

"gelisme stratejileri" ve "gelisme politikalan" gibi kavramlar da yo gun olarak gunderndeydi.

Modernlesme baglaminda konuya yaklasan (genelde sosyolog) teorisyenlerin bu iktisadiyatci soylemden (biraz da zaten buna tepki olarak) nispeten uzak olmalan, diger yandan onlan dar anlamiyla Avrupamerkezci yapmaktaydi: Bu teorisyenlere gore, Avrupa'mn insanhga kazandirdigi bircok (ekonomik veya onlar kadar onernli olmak uzere ekonomi -drsi) degere ve haklara turn insanligm kavusrnasi icin mucadele etmek, bir aydin olarak onlann gorevidir. Daha cok epistemolojik degisime onern veren ve bu degisimin diger degisimlerin gelisrnesi icin kacnulmazhgnu savunan bu anlayis, "ulus-devletlesme", "demokrasi" , "insan haklan" gibi (Marksizmin, gelisirnini altyapisal gelisrnelere bagrmh saydigi) ustyapisal kurumlardan, gundelik yasarndaki davraruslara ve ahskanhklara kadar her konuda Avrupa'run ornek ahnmasi beklentisi ve bu yondeki cabalan ile dar-anlamdaAvrupamerkezciligin onculugunu yapmaktaydilar. Ancak bu teorisyenlerin gozlemlerindeki en carpici gerceklik, cevrenin Avrupamerkezci-modern standardizasyonunun (veya onlann deyisiyle rnodernlesmesinin) rnotorunun (uretirn iliskileri ve genelde iktisadi gelismenin onunde giden veya en azindan onunla paralel olarak gelisen) Banet veyveya Batih (Av-

ruparnerkezci-modern) episteme oldugu tespitiydi. Oyle ki cogu zaman 29

bircok "yapi'tnin once dusunsel olarak ihtiyaci yaratildi, sonra onun varol-

masi icin gerekli altyapuun olusturulrnasi cabalan gunderne geldi. Cogu za-

man bu kurumlann, bu davraruslann veya bu olgulann yerlesrnesi icin bu

alryapi olusturma cabalanrnn tamamlanmasi veya basanya ulasmasi da gerekmedi. Modernist teorilerin bu standardizasyon surecinde "ust yapi'tya bictikleri "oncelik" rohi buyuk oranda dogruydu. Nitekim bu ulkelerde bu-

na tepki olarak gelisen sol soylernin kendisi de altyapimn gelisrnisliginin bir "dayatrnasi" olarak degil; daha cok aydinlann (biraz abartarak soyleyecek olursak) "fikir jimnasrigi'tnin veya genelde entelektuel faaliyetlerinin sonu-

en olarak ortaya crkmaktaydi. Nitekim, azgelisme ve bagimhhk teorisyenle-

rinin modelleri, modernistlerin modelleri kadar pratikle i<;: ice olma niteligi tasimadi; bir baska deyisle, ayaklan yere 0 kadar saglam basmadi. Ne de 01-

sa tamamen normatif/rnudahaleci teoriler olarak bunlar, daha cok, surecin elestirisi ve gelecekle ilgili "alternatif" cozurn yonternleriyle ilgiliydiler.

Sonucta hedefin ne oldugu konusunda sag ve sol tum teoriler anlasiyorlardi: gelismek! Asil sorun bu gelisrneden ne anlasildigi konusunda ve bu hedefe varrnak icin izlenecek yontem konusunda ortaya cikrnaktaydi. Mevcut durum ve onun tarihi hakkindaki tespitler konusunda da raraflar yine genel hatlan ile hemfikirdi:

Liberal ve Marksist dusuncenin, ayn surcclcrden gecerck aym sezise ulasmalan

bir rastlanu degildir. Her ikisi de dini anlamsala karsr cikarken, dojjal iktisadi kanun/aria belirlenmis iktisadi insan ve iktisadi toplumsal mekanizma bcnzetmelerinde birlesirler. Iktisadi kanunlardan toplumu rarumlamak, ins anl ann egemen olamadiklan, kendi dislannda gelisen ve ancak insanlann bunun bilgisine vakif olarak uyum saglayabilecekleri bir olguya isaret etmektedir. Bu olgunun nesnelligi konusunda birlescn MarksizmIe liberalizmi aYlran, ve belki Marksizme bir donern modern insanm tahayyul dunyasnun tum boyutlanru temsil etme olanagiru veren §ey, varolusun bilgisine vakif insanlann, doga kanunlanru oldugu gibi, toplumsal kanunlan da boyunduruk altma alacagi utopyasuu Marksizmin rakibinden daha acik bir sekilde dile getirmesidir. (Insel, 1993:90, abc).

Hem sag, hem de sol gelisme teorileri icin, gelismenin kriterleri de hemen hemen aym, buyuk oranda iktisadiydi. Bunlann basinda, GSMH, sanayinin geli~mi~lik/"aglr"hk derecesi, emek yogun iiretimden serrnaye/teknoloji yogun iiretime gecilrnesi anlammda kapitalist iiretime gecis derecesi gibi temel kriterler geliyordu. Bunlann sonucu olarak ortaya cikugma inarulan, egitim kurumlannm gelismisligi ve yaygmligi, saghk hizrnetlerinin gelismisligi ve yayginlrgi, sehirlesrne oram, iletisimin gelismisligi gibi sosyolojik olgular ise, ashnda aym anlarna gelmek iizere (ozellikle toplumbilirnciler tarafindan) modernlesmenin kriterleri olarak

30 kullamlmaktaydi.

DONYANINAVRUPAMERKEZCi-MODERN ST ANDARDiZASYONU

Diinyamn herhangi bir bolgesindeki Avrupamerkezci-modern stan dardizasyon yonteminin, 0 yerin i<; yaplsmave gidilen donerne bagh olarak degi§tigini ozellikle belirtmek gerekiyor. Bunda, soz konusu cevre ulkenin icinde oldugu (ilk etapta kendini siyasi kurumlar, iktisadi yapl ve gelenekler gibi unsurlar ilegosteren) paradigmanin, Avruparnerkezci-modern paradigmayla farkhhk oranmin buyuk etkisi oldu. Ornegin, Avrupa'nm veya Avrupahnin gittigi yerde, (devlet, aile, iktisadi organizasyonlar vb degerlerin mevcudiyet durumuna gore Avruparnerkezci-modern paradigmaya yakinhgI belirlenen) mevcut btl paradigmalardan, Afrika ve Amerika orneginde oldugu gibi, donusturulmesi mumkun olmayan veya donusturme maliyetine degmeyecek olanlar tasfiye edilirken; Osmanh Irnparatorlugu orneginde oldugu gibi, pratik yasamda hakim olan paradigma Avruparnerkezci-modern paradigmaya benzer degerlere, kurumlara ve sorunlara sahipse, doniisum gundeme gelmekteydi. Boyle iilkelerde standardizasyonun iki yonlu niteligi (yanihem standardizeetme, hem de standardize olma olgusu) daha iyia<;Iga cikiyordu. Bu ulkeler icin, (buralarda hakirn olan anlayisa gore geIismenin gostergesi olan) "iyi savas teknolojisi', "hazinenin zenginligi" gibi konularda Avrupa'nm iistiinliigii tartisilmazdi. Bu gercekligin kabulu sonu-

eu, boyle ulkelerde, genellikle, ilk baslarda sadeee teknolojinin ve idari-askeri sistemin transferi soz konusu olurken, daha sonra, (zamanla bunun tek basma transferinin mumkun olmadigi veya yetmedigi dusuncesiyle ) bir butun olarak Avrupa sisteminin "transferi" temel politika olmaya basladi. Bu ulkelerde bu konudaki onculer, ozellikle Avrupa'nm metropollerinde yetismis yerli aydinlar oldu. Aynea Avrupa ile iliskiler surecinde ortaya cikan yeni gelir kaynaklanna sahip olabilmis girisirnciler ve daha sonra da cevrenin merkezinde bu aydinlann etkisi ile veya Avrupa'run dolaysiz etkisiyle Avrupa'nm ustunlugunu kabullenrnis aydin ve yonetici kesimler, gidisann kotu olmasrru, Avrupa teknolojisine (veya daha genelde Avrupa sistemine) yeterinee sahip olmamakta aradi. Bundan sonra yasananlar, aslinda oldukca basit ve herkesce bilinen bir surecti: Avrupa'run ustunlugu ve ileriligini kabulIenmis aydinlar, yoneticiler ve girisimciler arasmda iki ayn anlayis gelisti. Bir kesim, Avrupa'run sadeee teknolojisini ahp, meveut geleneksel ruhi yaplyl korumayi dogru bulurken; (kendi terminolojimle ifade edeeek olursam) Avrupamerkezei-modern episteme ile onun nedeni ve sonueu olan olgulan ve gelismeleri birbirinden ayirrnaktaydilar. Bazen, kendilerine Avrupa'dan "akil hocasi" romantik dusunurler bulan bu kesim, Avrupamerkezei-modern paradigmarnn neden olacagi olasi veya mevcut ahlaki ve kulturel deje-

nerasyon ve cozulmeden sakmmak istiyordu. Diger bir kesim ise, bir butun 31

olarak "Avrupahlasilmadikca" sorunlann asIa cozulmeyecegini soylerken,

dar anlamda Avrupamerkezei tezlere yaklasiyordu; bunu basaramadigmnz

ve arada kaldigirmz oranda carpik bir yaplya sahip olacagirruz yonundeki tezleriyle de sol tezlere yaklasryorlardi.

Bu, Avrupa'daki ve Ortadogu'daki geleneksel paradigmalarla Avrupamerkezci-rnodern paradigrnayi kapsayan "Akdeniz paradigrnasi" ("kitaph veya tek tannh dinler paradigrnasr" da diyebiliriz) icinde gorebilecegimiz Osmanli ve Avrupa paradigmalannm birbirlerine yakinhgi, meveut hakim paradigmalar baglaminda soz konusuydu sadeee. Cunku, bu arada ayl1l cografyalarda bu genis paradigmamn da dismda kalan, kat! cekirdeginde Avrupamerkezei-modern paradigmamn coktan mahkum ettigi degerler tasiyan paradigmalar da kapah veya yan-kapah yapilanyla aym topraklarda varhklanru surdurrnekteydiler. Aneak standardizasyon sureci daha cok, aym Akdeniz paradigmasimn alt-paradigmalan sayabilecegimiz iki hakim paradigma arasindaki iliskilerle belirlenmekteydi. Avrupa bir yandan kendi geleneksel paradigmasiru standardize etmesi anlarrunda, ic-standardizasyon yasarken; bir yandan da Osmanh aydinm ve yoneticilerinin cogu zaman gonullu cabalan ile bu paradigmamn standardizasyon sureci devam ediyordu. Bu surec boyunea kendilerini tarihin evrimsel akisirun temsilcileri olarak goren Baticiy'Avrupaci kesim "ileriei', "modern" vb isimler ahrken, bu

32

standardizasyona direnenler veya hatta bazi konularda cekincesi olanlar "muhafazakar'Vt'tutucu", "gelenekse1" veya "gerici" sayilmaktaydi. Osmanh Imparatorlugu'nda standardizasyon surecinin baslamasmdan sonra gruplar arasindaki aynhk, bu standardizasyona karsi olup olmamak bagla. nunda degil, bu standardizasyonun dozaji ve yonterni baglammda soz konusu olmaktaydi. Nitekim bu cahsmarun konusu olan, Tiirkiye Kurtulus Savasi yillan tam da boyle bir donerne denk dusmektedir: Bancihk genis anlamiyla (yani Avrupamerkezci-rnodern paradigrnarun icinde olma anlarniyla) herkes icin gecerlidir arnk. Dar anlarmyla Baticihk (yani Avrupa'yi oldugu gibi veya buyuk oranda taklit etme anlayisr) ise gittikce hakim anlayis haline gelmektedir. Bu anlayism hakirn oldugu oranda da "ulusculuk" ve "ulus-devletcilik" anlayrsi bir dogma gibi kafalara yerlesmektedir.

Avrupamerkezci-rnodern standardizasyon teorisinde, "ulusculugun" ve "ulus-devletlesmenin" ozel bir yeri vardir. Cunku, "anti-emperyalist" soylernle verilen bir mucadele sonucu ortaya cikan bu yeni "ulus-devlet"lerin, aslmda standardizasyonu hrzlandirrnaya yarayan yeni bir "isbolumu'nden ibaret oldugunu dusunuyorum:"

Cagdaslasmanm en dramatik ozclliklcrinden birisi en once cagdaslasan toplumlann konumu uzerinde yaptJgl etkidir. ( ... ) Bunlar etkilerinin doruk nokrasinda bulunduklan sirada (1910-1920) yanm duzine Avrupah toplumun yonetimi altindaki Avrupah olmayan toplumlann sayrsi yanm milyardan az degildi. Yonetenlerle yonetilenler arasindaki bu iliski surekli cekismeler yarattJ ve kiIicla zorlandiklannda da <;agda~ uygulamalar genellikIe reddedilcli. Bu durum anti-Avru pali olmnhla birlihte Avrupale uygulamalart aynen alan Fe Avru pait yonetimine limIt savaf perm faiJdaffllar olgusunu da gelistirdi. Ama uzun donemde daha <;agda~ toplumlar otcki toplumlann vasileri olarak onlara <;agdas bilginin hem yararlanm, hem de kacnulmaz sorunlanm verdiler. Bu acidan bakihnca, ernpcryalizrn cagdaslasnran bir guc olarak gorulebilir. Yiinctiienler daha faiJdaf alan toplumla.nn vcsayctini rcddedcbilccek afamaya vardthlnrtnda vasi devletlerin diinya fapmdalii siyasal etkisi de tedrici ala rak aznld». (Black, 1989:130, abc).

17 Nitekim, birc;:ok Bonh du~unur ve politikccmrn doh a bu surecin bosrndo bu gerc;:ekligin farkma vormrs olduqu bilinmektedir. Bu konuda en corpicr ornek, 19. yuzyrlm sonu ve 20. yuzyrlm bosmdo ABD'de geli;;en anti-emperyalist soylem ve bunun urunu American Anti-Imperialist League olrnustur. Bkz. Atcov, Amerikan Emperyalizminin Doqusu, Dogan Yoyrnlon, 1970, ozellikle 89-105; William J. Pomeroy, American Neo-Colonialism, New York, 1977; V. G. Kiernan, America: The New Imperialism, From White Settlement to World Hegemony; V. G. Kiernan, Marxism and Imperialism, Londra, 1974, ozellikle uc;:uncu bolum: "Imperialism, American and European:

Some Historical Contrasts", s. 95-131

"Anti-Avrupahlik", genelde radikal bir anti-emperyalist soylernle ortaya cikan milliyetci veya islamCl hareketlerde gozlemlenmektedir, ama buna biraz temkinle yaklasmarrnz gerekiyor.

Benim iddiam, -bir ulkenin standardizasyonun a ulkedeki yerli "raseronlara" devredilmesi anlaminda- bu "isbolumu=nun, standardizasyonun onunde engel olmasindan cok, onu hizlandiran, daha ucuz IGJan ve sureklilik kazandiran bir olgu oldugudur. Bunun boyle oldugu, bizzat Batih politikacilar tarafindan defalarca dile getirilirken, genelde bu ulkelerin modernist aydmlannin veya "komprador"lanmn bu isin ehli olup olmadigi sorunu 20. yuzyrlm basmdan beri tek so run olmaya baslarrusnr. Bence Avrupamerkezci-modern paradigmamn aS11 standardizasyon yonterni iste bu "isbolumii yoluyla gonullu standardizasyon" olmustur, ilk donernlerde kullamlan, genelde "emperyalizm" (teritoryal yayilmacihk) ad1111 verebilecegimiz, "sornurgecilik" ve "sornurgecilik -benzeri" yontemlerin belli bir doneme has gecici yontemler oldugunu savunuyorum. Aynca bunu, bir "asarna" olarak gormek de karumca yanhstir. Cunku teritoryal yayilmacihk, olasi yontemlerden sadece biriydi ve diger yontemlerle birlikte kullarulabilmekteydi. Toprak elde etme savasirun ve yeni "yerlesim alanlan edinme" ("koloni" kelimesinin kokeni de buradan gelmektedir) ~abas111111

sonucu olarak gorebilecegimiz kolonyalizm (somurgecilik), geleneksel 33

(yani modern-oncesi) yayilmacihk yontemi alan teritoryal yayrlmacihgm

bir donern gorulen seklidir. Avrupa, ilk yayilma donernlerinde, ozellikle yerlesmeyi arnacladigi Amerika ve Afrika gibi, rakip konumdaki guclu bir merkezi yonetime sahip olmayan ve "esolculemezy'kryaslanamaz" bir paradigma icerisinde bulunan insanlan (veya onlann paradigmasiru) yok et-

me yoluna gitti. Bunun, geleneksel imparatorluklann yayilmacihgindan onernli bir farki, elde edilen bu topraklann S111lr topraklar olmayip, uzakta ("deniz asm") olmalan ve bu nedenle yeni bir iktisadi ve idari-siyasi yapIlanrnanm gelismesine yol acmasi oldu. Ancak en onemli farki, modern paradigmamn yayildig: oranda, alternatif paradigmalara ya§am alam kalmamasrydi. Bu farkhhklanna ragmen, bu sornurgecilik yontemleri, herhangi

bir toprak par~asl uzerinde tek bir somurgeci giIciin soz sahibi olmasi ve

hatta buraya "sahip" olmasi gibi yonleriyle modern oncesi yayilmacrhk yonternlerini cagnstinyordu. Nitekim, cogu zaman "anavatan"dan farkh

bir konuma sahip olsalar da sornurgeler, sornurgeci ulkenin yeni vilayetle-

ri olarak goruluyor ve buralara anavatandan go~ tesvik ediliyordu.

Bircoklan tarafindan "yan-somurge" olarak adlandmlrrus alan (Osmanh Imparatorlugu, Cin ve iran gibi) ulkelerdeki standardizasyon yonternleri, (Avrupamerkezci-modern paradigmanm asil ozgun yonterni olan) yukanda sozu edilen "ulus-devletlesme aracihgi ile isbolurnu" yonterninin

onciilleridir. Bu iki anlamda boyledir: Birineisi, bir ulkenin somiirtistt veya genelde standardizasyonu tek bir "emperyalist" ulke tarafindan degil, bircok Batih ulke (veya -"Diiyun-I Umumiye" gibi- Batih ulkelerin ortak eseri olan uluslararasi kuruluslar) tarafindan gerceklestirilir. Yani boyle bir ulkenin arnk Batili tek bir devlete "ait" olrnasi soz konusu degildir. S6z konusu olan, bu ulke iizerindeki "nufuz savasi'tdir. Ama bu surecin baslamis olmasr kesinlikle "ernperyalizrn" surecinin tasfiye olrnasi anlamma gelmedigi icin , aym donernde, bu ulkelerin kendi sornurgesi olmalan icin bircok Banli ulkenin savasim vermesi soz konusudur. Bu savasimm bir ayagi soz konusu 0 "yan-somiirge" ulkedeyse, diger ayagl da bu iki yontern arasindaki hakirniyet miicadelesinin surdugu, Banh ulke merkezlerindedir.

Ikincisi, bu ulkelerin sornurusu veya genelde standardizasyonu, bizzat oraya yerlesip yonetirni e1e alnus olan Banh devletler tarafindan, yerli guclere ragmen degil, Bau'run ustunlugunu kabullenmis ve ona yetismek iciri onunla iliskilere giren yerli siyasi ve iktisadi "gucler"!e isbirligi icinde gerceklesir. Bu iliskiler sonucu, 0 ulke standardize oldugu olcude "bagrmli' olmus ve somurulrnus; somiiri.ildligli ve bagimh oldugu olcude bu ili§kileri geli§tirmek istemistir yerel gucler. Bu ulkelerin Ban ile gelistirdikleri "gonullu" iliskiniri bir somuru iliskisine donusrnesi, bize, Banh kapitalist tilkelerde herhangi bir iscinin, isvereniyle girdigi goniillu iliski sonucunda somtirulmesi ornegini hatirlatmaktadir. Nasil ki bir serfin bir toprak agasma baghh@na gore, bir iscinin bir kapitaIiste baghhgl "gonullu" (ve hatta bazen minriettarhk sirurlan icinde) ise, Avrupamerkezci-rnodern standardizasyon yontemiyle Bati'ya baglanrrus bir cevre ulkesinin baghhgl da (teritoryal yayIlmaClhk yonterni sonuen isgal edilmis bir cevre ulkesiyle kar§Ila§tlnldlgmda) gontilliidiir, Yani Avrupamerkezci-rnodern standardizasyon, kendi icindeki "sirnflar arasmdaki gonullu isbolumu" anlaYI§II1I, dunya capmda ulkeler arasinda da (her ulkedeki sirnflar arasmdaki isbolurniinii koruyarak) hayata gecirrnistir. Aneak bunun boyle olmasi, bu sureein "kacimlmaz", "zorunlu"veya "stirekli" oldugunu kabul ermemizi gerektirmez. Gittikce tekriplesenj/aymlasan dunyada, sirufsal farkhliklar surerken, ozellikle cokuluslu sirketlerin gelisrnesiyle ulkeler arasmdaki farkhliklar ikinciplanda kalmaktadir. Bu nedenle, bu tez, bizi "ucuncu dUl1yael"hga goturrnez veya "antiemperyalist" ulusal savaslann oriernini abartmarniza yol acmaz.

Iste buyapilan iIe, (Lenin'in "yeni-sormirgecilik", bircok yazann "yeni -e111pe1'yaIizrn" ve bizim"Avrupam erkezci -111 odern" dedigi miz yon ternle standardize edilen) "yan-somurge" ulkeler, geleeekte, "ulus-devletlesme a1'aClltglyla i§bolilmti "yonteminin onci.iliiglinii yapacaklardr. Zaten bu arada; (ashnda heryerde her zaman farkh bir yontem uygulandrgi icin 01'-

taya cikan) turn bu sayisiz yontemlerin uygulanmasi sonueu gelisen standardizasyonda onernli bir ilerleme katedildiginden, Banh ulkeler icin "ulus-devletlesme" yonterni daha ucuz ve rahat bir yontern haline gelmisti. Bu arada, hem standardizasyonun dogal sonueu olarak gelisen "ulusculuk" ve "ulus-devletlesme" istegi, hem de Sovyet Devrimi'nden soma bu istegin iyice artmasi, bu yontemi rakipsiz bir hale getirinee, mevcut bir cok koloninin de, "bagimsizlasarak" bu yeni siirece dahil olduklan gorulecekti. Bizee, "dekolonizasyon" denilen bu olay, sadeee bu surecin sonueudur ve sadeee nieeliksel olarak farkli bir asamayi ifade eder; niteliksel olarak degil. Nitekim, yan-sornurgelesmeyle baslayan bu surec, hemen hemen tum sornurgelerin tasfiyesi sonueu, diinya haritasimn neredeyse sadeee "bagirnSIZ" ulkelerden olustugu gunumuze kadar devam etmistir.

Ozellikle ("ulusal bagrmsizhguu" kazanrrus bu ulkelerde hdkim olan) "ulusal kalkinma" kavrarru, tam da bu, yukanda sozunu ettigimiz, "daha htzli, daha ueuz ve daha saglam" standardizasyon surecinin politikasnun adi oldu:

Iste milliyetcilik ile kalkinmacihgin <;:akI§tJgl nokta burasi oldu. Ulusal kalkinmacilik liberal piyasa ilkelerine alternatif bir senaryo oneriyordu. Yeni ulusdevletlerin iddiasi bu senaryonun liberalizme nazaran daha az parcalayici, daha az aynsnnci, daha az kutuplasunci olduguydu, Fakat aym zamanda kapitalist sistemin gerekleri yerine gelecek, insanlar duragan dengelerin rahathgmdan kopacaklar, cemaat iliskilerinden vazge<;:meye mecbur olacaklar, piyasa gosrergelcrini izleyerek tavirlanrn tayin edeceklerdi. ( ... ) Asil mesele ise "rnodernlesmc" olarak ozctleyebilecegimiz, kapitalist dunyadaki ekonomik, teknolojik ve yonetimsel ycnilesmeyi ozumlemckti. ( ... )

Ulusal kalkinrnacihk kapitalizmi gelistirirken esas olarak rnodernlestirici bir misyon ustleniyordu. Modernlesme devleti ve ekonomiyi donusttirurken kultur, zihniyet ve toplumsal pratikler duzeyinde buyuk calkanulara yol aciyordu. Gelisen ulkelerin yoneticileri acismdan, bu calkantilara karst rejimin mesruiyctinin garantisi iktisadi buyumede yatiyordu. ( ... ) Bu nedenle gelismecilik kendi mesruiyetlcrini iktisadi buyumeylc bagh goren ulke yoneticilerinin de zorunlu olarak angaje olduklan bir ideal konumuna girrnisti (Keyder, 1993:14).

Diger yandan ulusculuk ve onun dogal bir sonueu olan ulus-devletlesme bilinei de zaten -dolaysiz olarak- Avrupa'dan ihrac edilmistir. Bu anlarnda, -ulusculugun dogasi geregi- uluscu cevre ulkelerinden birinin, "oteki" olarak Avrupa'ya muhalefeti, sadeee bicimseldir ve simgeler baglammdadir. Ornegin, Avrupa'nm kendi dilini, kendi tarihindeki isimleri yuceltmesine alternatif olarak, bir cevre ulkesinin kendi sembollerini veya degerlerini on plana cikarmasi bunun en guzel ornegidir. Burada, hem bizzat bu degerlerin on plana cikanlrnasi ihtiyaci, hem de bunun yonterni

35

tamamen Avrupaidir. Tam da bu noktada, bizim "genis aniamda Avrupamerkezei" kavrarmrmz daha iyi anlasilacaktir: Dar aniamda Avrupamerkezci, bir "ornek tip" olarak (kiyafeti, diIi, gelenekieri vb sernbolleri iIe) Avrupa'yi merkez alrnak, on dan yana olmak ve onu taklit etmek anlamina gelirken; genis aniamda Avrupamerkezei bu sernbollere sahip cikmak zorunda oimadan, hatta bunlara karst cikarak bile, cok daha temeldeki (yani kan cekirdekteki) bazi degerlere sahip olunarak "Avrupamerkezci-rnodern paradigma'tnm icinde oimak demektir.

Burada cok onernli bir nokta, ulus-devletlesmenin Avruparnerkezcimodern standardizasyon icindeki rohiyle ilgili bu yaklasrrmmda, Avrupa'ya ait gelenek, kurum, yasa ve benzeri koruyucu kusak degerlerinin, kat! <;ekirdekteki degerlerce belirlenmedigi dusuncesidir, Daha dogru bir deyisle, ay111 kat! cekirdek degerlerinin, her yerde ve her zaman aym koruyucu kusak degerlerini yaratmasi (ya da belirlemesi) sart degildir. Yani, Avrupa'da olusan episteme, Aydmlanrna, Ronesans vb genellemeler ile bir butun olarak ahnmakla birlikte, aslmda bu episteme icinde de katr cekirdege ve koruyucu kusaga ait olan farkh degerler vardir. Dolayisiyla bugunku Avrupa gibi olmak icin kacimlmaz olan (dernokrasi, kiyafet, inane, gunluk yasam) bazi degerlerin; Avruparnerkezci-modern standardizasyon icin ashnda ka-

36 cirulrnaz olmayabilecegi gibi bir sonuc crkmaktadir ortaya, Nitekim "kapitaIizm" ve "kapitalistlqme" baglaln1l1da yapilagelen tartismalarda fark edilmeyen §ey, bu kat! <;ekirdek degerlerinin asli oldugu, diger degerlerin farkI! zamanlarda ve farkli eografyalardadegi§ebileeegidir. Bunun sonucu olarak, <;evre ulke formasyonlan ile ilgili "carpik kapitalizm", "uretim tarzlan- 111n eklemlenmesi" veya "yan-feodal" gibi ueube kavramlar uydurulmaktadir. Bunun tek nedeni aslinda gelismenin her yerde aym olmasi beklentisinin gerceklesmernesinin yarattigi hayal kmkhgidir. Oysa gercek, koruyucu kusaga air bu degerlerin farkhligma bagh olarak bu formasyonlann her ulkeye gore, hatta bir ulke icinde bolgelere gore ozgun bir nitelige sahip 01- dugudur. (Bu soylediklerimiz, en gene! anlamda Avrupamerkezci-rnodern paradigma icinde olmakla ilgilidir. Avrupa'nm koruyueu kusagindaki degerlere de sahipoldugu oranda bir ulkeninveya bir teorinin -kelimenin dar anlarmyla- "Avrupamerkezci-rnodern" oldugundan da soz edebiliriz).

Sozu edilen (kan cekirdegi ve koruyueu kusagryla birlikte) bu paradigmanm degerlerinin olusma siirecinin dort boyutundan soz edilebiIir: Bilimsel Devrim, Siyasal Devrim, Kulturel Devrim ve Endustriyel Devrim (J eanniere, 1994: 17 - 21). Bu surecin ve bu degerlerin incelerimesi ayn bir konudur. Biz sadeee burada, bu paradigmanm ilk etapta akla gelen degerlerini tekrar siralamak istiyoruz: Bilim ve bilimeilik ("bilim-taparhk"), pozitivizm, amprisizrn, ilerleme, evrimcilik, akilcihk, elestirel akil, insan-rner-

kezeilik, laiklik, sanayilesme, teknolojik ieatlar, ekonomizm. Bunlann sonueu olarak ortaya cikan kiyafet, inane, gunluk yasarndaki ahskanliklar, kulturel-sanatsal degerler gibi sembolik degerler ve demokrasi, ulus, ulusal devlet gibi gorece daha koklu degerler, sadeee modernligin ornek modeli olarak gorulen Avmpa'ya ait olan ve Avrupamerkezci-rnodern paradigma- 111n koruyucu kusagmda yer alan degerlerdir. Mekana ve zamana gore degi§meleri veya meveut olup olmamalan, bu paradigm a icinde olup olmama konusunda belirleyiei bir rol oynamaz. Ulus-devletlesme olgusu sadeee meveut Avruparnerkezci-rnodern orgutlenrnenin (bir zamanlar gecerli olan sornurgecilik yonterninin oldugu gibi) olasi yontemlerinden biri olarak ortaya cikrrus ve yayginlasrmsnr. Islevini tamamladigi icin veya basansizligma inarulmaya baslandigi icin ortadan kalkmasi bu paradigrnanin disina cikilmasi anlamma geimeyeeektir. Bu anlamda, "ulusal kalkmmacihgin iflasi" (Keyder, 1993) bu ulusculugun sonueu olan politikalardan birinin iflasidir sadeee ve nedeni sadeee basansizhgirun gozlemlenmis olmasidir.

Yine son yillarda postmodernizm tartismalan baglaminda ortaya cikan, "evrenselcilige karst partikiilarizm" tartismalannda dikkati ceken §ey ise, partikularistlerin korumaktan yana olduklan degerlerin genellikle koruyueu kusak degerleri oldugudur. Cunku Avrupamerkezei-modern stan dardizasyondan payml almarms veya bir baska deyisle eurosentrist-rnodern paradigrnanm tamamen dismda olan cografyalardan soz etmek bugun arnk rnumkun degildir. Bu nedenle, burada soz konusu olan, dar anlamda Avrupamerkezci, evrenselci yaklasmun, cevrenin "farkh" geleneksel degerlerini, onlan ya§ayamaz kildiktan soma, muzelere kaldmp yiiceltrnesine alternatif olarak, bunlan eanh olarak koruma isteginin hie de bu paradigrnayi tehdit etrnedigi bilineidir. Yani.Avruparnerkezci-modern paradigmanm koruyueu kusagindaki degerlere yoneltilen bugune kadarki elestiriler de "son tahlilde" genellikle yine bu Avrupamerkezei-modern paradigmarun birer parcasidirlar,

Son olarak, Avrupamerkezci-rnodern standardizasyonun cevre ulkeler acismdan en cok dikkati ceken ozelligi, yukanda sozii edildigi gibi, sureein dusiinsel alanda baslarms ve epistemolojik donusiimun, pratigin onunde gitrnis olmasidir.

Moderni te once insaru, daha sonra insarun dunyasiru etkiler. 0 halde rnodernite sozciigunc birlikli bir anlam vermek pekala rnumkundur: Burada soz konusu olan, gecmisin bilinmedik semantik alarum yapilastiran yeni bir mannk, yeni bir dunya gorusunun manugidir. Modern olmak, artik dune ait olmayan ve baska yontemlcrle ele ahnrnasi gereken bir diinyada yasamak demektir (Tcanniere, 1994:16).

37

Bunun en buyuk nedenlerinden biri, cevre i.ilke aydmmm gozunde Avrupa gibi ornek almacak veya taklit edilecek bir modelin ortada olmasidrr.

Bu cahsmada yapmak istedigim, belli bir si.ireci (yeni bir teori ve onuri terminolojisini kullanarak) descriptive (tarnmlayici-tasvir edici) bir anlaYl§la tespit ve analiz etmektir; normative (ayarlamaci-duzenlemeci) bir yaklasimla, gelismeleri elestirmek ve cozum politikalan iiretmek degil. Bu baglamda, bu cahsmarnn amacr bu siirecin anlasilmasi icin olusturulmus bir teorinin veya modelin, bir zaman kesiti, bir cografya kesiti ve bir olay (Chester Projesi) "ornek" almarak tartisilmasidir. Tamamen descriptive olrnarun ne kadar mi.imkiin oldugu tartisilabilir; ama ben cahsmarm normative olmadigi veya okurun bu cahsrnayi normative bulmadigi olcude basanh sayacagim.

iMTiYAZLAR

Bu cahsrnanm "ornek-olay"r olan Chester Projesi'nin veya Chester Imtiyazi'nm tarihi, Ortadogu'nun Avrupamerkezci-modern standardizasyonu icin oldugu kadar, (bir demiryolu ve petrol projesi olarak ve ironik bir sekilde, ozellikle uygulanamamasi nedeniyle) genelde diinyamn Avrupamerkezci-modern standardizasyonu siirecinde uluslararasi tekelci reka-

38 betin yerinin anlasilmasi icin de onernli ipuclan sunrnaktadir. Bu cahsma boyunca, yeri geldikce bu ipuclanndan yola cikarak bu konuda bazi tezlergelistirmeye <;ah§acaglm.Ana tezim, yukanda sozunu ettigim gibi, 19. yuzyihn ikinci yansmdan itibaren, klasik standardizasyon yonternlerinin (kolonyalizm, teritoryal yayrlmacihk) yam basinda gelisen "Avrupamerkezci-modern standardizasyon" yonteminin, klasik yonternlere karst tistunlugunu 20. yuzyilm ilk ceyreginde tam olarak kurdugu ve klasik yontemlerin, bizzat bu Avrupamerkezci-modern paradigm a iferisindeki gelismelerden dolayi, (yani ona ragmen de gil onun sayesinde) tasfiye olduklandir. Bu gecis sureci boyunca ortaya cikan "yan-somurgecilik", bagnnda hem klasik yonternlere, hem de yeni yonteme ait ogeler banndmr.

Bu aradoneme ozgu yonterne ait ogelerden birisi de, "imtiyazlar'tdir. imtiyazlann bu ozgun niteliginin anlasilmasirun, yan-somurgeciligin anIasilmasma da yardimci olacagi dusiincesiyle bu konuyu biraz acmak istiyorum.

Imtiyaz, kisaca, bir yatmm icin verilen haklann ve tanman onceliklerin butununu sembolize eden ve merkezi yonetim tarafmdan (Osmanli'da, padisahve daha sonra hukiimet) verilen bir belgeydi. Cogu zaman aynntih bir sozlesme islevi de goren bu belge, kabaca, sahibine (concessionaire) bir cografi bolgede; herhangi bir yatmm alanmda oncelik verilecegini gosteren bir on-sozlesme niteligi tasimaktaydi. Bir imtiyaz belgesi, imtiyaz sa-

hibine, imtiyazi veren ulkenin yeraln ve yerustii kaynaklanrn uzun bir sure icin isletrne ve onlara sahip olma hakki verebiliyordu:

Imtiyaz sahipleri, ( ... ) serrnaye ihraciyla ilgili, ozcl (bir konurndaki) gruplardir. Imtiyaz sahibi, yabanci bir hukumetten, genelikle iktisadi kaynaklann isletilrnesiyle ilgili, yapilan isler konusunda kendisine ozel haklar veren bir beige ahr. Daha soma irntiyaz sahibinin gorevi, projenin gerceklesmesi icin gerekli serrnayeyi saglamaknr. Bunun yam sira, yatmrn icin uygun kosullar yaratrnak amacryla diplornatik destek arar irntiyaz sahibi (Wilson, 1971: 15).

Osmanh Imparatorlugu'nda, ilk olarak akarsu tasimacihgi ve demiryolu yapuru-isletilmesi alanlannda kullarnlan bu imtiyaz sistemi, her zaman yabanci yatinmcilann tercih ettigi bir sistem oldu. Genellikle genis bir alaru kapsayan ve buyuk caph yatmmlar gerektiren imtiyazlar, ilgili oldugu "cahsma alam"nm otesinde, tiim ulkeyi kapsayan biitiinsel bir nitelige sahiptir. Ortadogu'da sik rastlanan "demiryolu imtiyazlan" da demiryolu yaplml ve isletilrnesiyle simrh kalmiyordu. Bunun bir nedeni, demiryollan yaplml ve kullarurmrun toplumsal, ekonomik ve politik boyutlarrydi (Bkz. Ikinci Boliim). Diger bir nedeni ise genellikle bu proje icin imtiyazla birlikte verilen, "ihracatta ve ithalatta kolayhklar" ve "vergi muafiyetleri" gibi yan haklardr.

Bunlar, bir yandan yabanci sermayenin 0 iilkeye tamamen yerlesmesine hiz- 39

met ederken, diger yandan da bu projelerin asil hedefi olan "iilkenin top-

tan kalkmmasi" veya aym anlama gelmek iizere "Banhlasmasr'lm amachyor-

duo Bu nitelikleriyle imtiyaz sistemi, Ortadogu'nun Avrupamerkezci-rno-

dern standartlasnnlmasmda en onernli araclardan biri konumundaydi.

Imtiyaz anlasmalan konusunda buyuk bir mucadeleye sahne olan Osmanli Irnparatorlugu'nda, "bir imtiyaz pesinde kosan birinin elde etmek istedigi yasal haklar, resmi bir anlasrna, bir ferman veya bir permis de recherche araciligryla edinilebiliyordu. Permis'iei ilk once bir yil icin veriliyor, bu siirenin sonunda Nafia Nezareti cahsmalardan memnun kahrsa, imtiyaz bir yrl icin uzanhyordu. Eger bakanhk, imtiyaz almak isteyenin, arasnrrna ve inceleme cahsmalanrun surduruldugu bu uzatma yili icerisindeki becerilerinden ve kaynaklanndan memnun kahrsa, bir fermanla kendisine imtiyaz verebiliyordu." (Kent, 1976:15-16)

Imtiyaz sahiplerinin hukumetlerinden siyasi ve finansal destek arama cabalannm sonucu olarak, imtiyaz elde etme rnucadelesi, imtiyazin irnzalanrnasi, gerekli kapitalin saglanrnasi ve imtiyazi alinan projenin gerceklesmesi, tamamen devletlerarasi bir platformda gerceklesiyordu. Boylece, bir bolgede girisimciler ve sirketler arasinda baslayan rekabet veya isbirlikleri, bir donern soma, kacmilmaz olarak Banh devletlerin 0 bolgedeki rekabetine donusmekteydi tamamen. Irntiyazlar buyuk oranda"psmanh Irnpa-

ratorlugu gibicokuluslu ve gii<;lli, merkezi bir devlet gelenegi olan yerlere ozgu, yan-somiirgeciy'yeni-sornurgeci standardizasyona ait araclaryyontemlerdi.

Chester Imtiyazi Tiirkiye'de verilmis ilk imtiyaz degildi. Osmanli imparatorlugu'nda ilk olarak Ingiliz tiiccar Wilkin'in 1856 yihnda Izrnir-Aydin derniryolunun yaplml icin aldigi imtiyaz (imtiyaz), daha soma derniryollanmn yaplml (bkz. Ikinci Bolum) ve genelde herhangi bir yatmm icin (ozellikle bir bolgede petrol arama ve isletme yetkisi almak icin bkz. Ucuncu Bolum) rmicadele verecek olan tum gercek ve nizel kisilerin siirekli pesinden kosacaklan bir beige olacakn.

Jon Turk devriminden soma Osmanh yonetimi, "yeraln kaynaklanm isletme hakki karsihgmda demiryolu yapnrma" yonterninden yana acik tavnni koymustu:

... daha once demiryollan, hukiimctin kilometre basma sabit bir Hr garanti ctme yontemiyle insa ecliliyordu. ( ... ) Erzurum milletvekili olan Dr. G. Pastirmaciyan, Turkiyc'de, "hatlann iki tarafmdaki yirmiser kilometrelik scrit boyunca mevcut olan tum yeraln kaynaklanrun haklanru vererek demiryolu yapnrrna" sisteminin yarancrsioldugunu idclia etmektedir (Gordon, 1932:258).

40 Birstlre sonra budusunce Meclis-i Mebusan tarafindan kabul edilerek

devletin.genel politikasi haline gelecekti. Bu politika, daha sonraki yillarda, -genelde Jon. Tiirkler'in cizgisini surduren - Kemalist kadrolarca devrahndi. Sadeceuygulamada bazr degisikliklere gidildi.

Nitekim zamanla imtiyazlar, sekil degistirerek yani "Avruparnerkezcimodern standardizasyon" yontemine uygun olarak, cevredeki bir ulusdevletinveya bir bolgenin "birden fazla devlet tarafindan somurulmesi" icin dahauygun bir hale getirilerek kabul gordu. Cunku, bu yonteme gore dunya "ulus-devlet"lere bolunmus ve her "ulus-devlet" kendi sirurlan konusunda asgari siyasi hakimiyete sahip olmaya baslarmsu. Il11tiya~s;1l1i~i{g~l}ellik1e.<;:Qlznluslu) ~irketler, bu yenid()I1~l11ci~. bir tiir ... ".lJJll~l<1rarasl girisirnci" olarak bu hukumetlerin muteahhitligini ustleniyorlardi.

You might also like