You are on page 1of 8

EY YOLCU BİLİRMİSİN SANA NE LAZIM?

Ey Yolcu Bilir misin Sana Ne Lazım? Acz ve fakr içerisinde bir yolcu olduğunu hatırlayarak;
kendini nefy etmen lazım, Ve o nefy ve yolculuk içinse ‘âlem-i ervahtan, rahm-ı mâderden,
sabâvetten, ihtiyarlıktan, dünyadan, kabirden, berzahtan, haşirden, sırattan geçen bir uzun
sefer-i imtihan yolunda çok kıymetli iki tılsım’ sana lazım, Ve o iki tılsım için sana şeksiz
şüphesiz ‘Cenâb-ı Hakk’a iman ve âhirete iman’ lazım, Cenâb-ı Hakka iman ve âhirete iman
içinse kavi bir inanca sahip olman lazım, kuvvetli bir inanç için çok okuyup; yaşamak için
ilim öğrenmeyi istemen lazım, İlim öğrenmek içinse Hz.Davud(a.s) gibi sıtk ile dua ve
öğrendiğin ilmi hayata tatbiki hususunda Rabbi’nin yardımına müracaat etmen lazım,
Allah(c.c)’un bu konudaki duana lebbeyk kulum deyip hayır yollarını açarak o yolda kaza
yapmana mani olacak iyiliklerinin ve Salih amellerini koruyacak; sana tam teşekküllü bir
ehliyet vermesi için ihlasla amel etmen lazım, ihlasla amel etmek için ihsan şuuruna sahip
olmak lazım, ihsan şuuruna sahip olmak için yakin bilgisine ulaşmak lazım, yakin bilgisine
ulaşmak için Hz.Ali(k.v)’den ders almak lazım, Hz.Ali(k.v)’den ders almak için Furkan
lazım, Furkan’ı gerektiği gibi anlayıp, hayata eksiksiz tatbik edebilmek için, Asrı Saadet’te
hayalen yaşamak lazım, hayalen Asrı Saadet’te sahabilerle birlikte takva üzere yaşayarak
‘yeryüzünün yıldızlarına’ eş olabilmek için çağımızın sorunlarına çözüm bularak
Resulullah(s.a.v)’in hayatıyla birlikte diğer Peygamberlerin hayatlarını çok iyi değerlendirip
günümüz insanının ihtiyaçlarına uygun her alanda alternatif kurumlar oluşturma gayesine
matuf aksiyoner bir nesil yetiştirmek lazım, Resulullah(sav)’in hayatını en iyi şekilde
anlayabilmek için Hulafe-i Raşidin’e ve bu kaynaklardan beslenen Halîlullah’lara bakmak
lazım, Onları anlamak içinse Hz.İbrahim(a.s)’ın Hanif dinine mensup olmasının yanında
duran cömertliği ve diğergamlığı görebilmek lazım, Hz.İbrahim(a.s)’ı anlamak için sabah aç
karnına rızk peşinde koşan bir kuştan daha çok Rabb’ine güvenerek; Allah’a layıkıyla
tevekkül etmek lazım, Tevekkül için Hacer annemizin yanında iki yaşındaki Hz.İsmail’le
birlikte Ya İbrahim! Bizi burada bırakmanı Rabbin mi istedi? Yoksa kendi tercihin mi?
Sorusuna Rabbimin tercihi cevabını alır almaz tam bir teslimiyet içinde o zaman çölün
ortasında susuz kalmak pahasına Rabbin istiyorsa bizi düşünme var git Rabbine; Allah(c.c)’u
bize yeter, O bizi zayi etmez, himayesiz bırakmaz diyebilmek lazım, bunu diyebilmek için
Kabe’de milyonlarca hacının Sefa ile Merve arasında yedi kez koşmasındaki hikmeti anlamak
lazım, bu hikmeti anlamak için kahrın içindeki lütfu ve lütfun içindeki kahrı görebilmek
lazım, bunu görebilmek için de Vahdet sırrına mazhar olmak lazım, Vahdet sırrına mazhar
olmak için, inkârı inadı bırakan ademoğlunun mümin vasıflara haiz bulunması lazım, bu
sıfatlara sahip olmak için Sırat’ıl Müstakim üzere olmak lazım, Sıratıl Müstakim üzere
olabilmek için tamamiyle Allah’a(zc.hz) yönelerek müttakilerden olmak lazım, müttakileren
olmak için her nefeste ‘Adı için yaşamak’ lazım, Adı için yaşamak için Hz.Ebu Bekir(r.a) gibi
ümmeti Muhammed’e çok şefkat ve merhamet göstermek lazım, ümmeti Muhammed’e şefkat
ve merhamet gösterebilmek için ‘Adı için yaşatmak’ lazım, Adı için yaşatmak için Allah’ın
yeryüzündeki yoksulun, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılattığı, emri bil mağruf-u ve
nehyi anil münker-i emreden nefsini kendiliğinden bu vazifeyle birinci derecen mesul
tutabilecek kadar şuur sahibi ve her şeyden istiğna ederek Rabb’inin iş gördürdüğü bir
memuru olmayı ihlasla arzulamak lazım, Ona memur olabilmeyi ihlasla arzulayabilmek
içinse O’nun azabından emin olmak lazım, O’nun azabından emin olmak için Lailahe illallah
diyerek O’nun ka’lesine girmek lazım, Lailahe illallah diyerek Onun ka’lesine girmek için
O’ndan razı olmak lazım, O’ndan razı olmak için başa gelen sıkıntı ve musibetler karşısında
hadsiz hamd ve şükürle birlikte Hz.Süleyman(a.s) gibi mal ve mülk ile hikmeti tercih etmek
durumunda kaldığında hikmeti tercih ederek; her zaman zikretmeyi en büyük nimet saydığını
bilmek lazım, böyle Hz.Süleyman(a.s) gibi hamdi, zikri ve şükrü en büyük nimet saymak için
kabz halindeyken bile ‘Elhamdü lillâhi alâ dini'l-İslâm ve kemâli'l-îman’ diyerek her türlü
olumsuzluğa sabırla mukabele edebilmek lazım, böyle sabırla mukabelede bulunabilmek
içinse tefekkür etmek lazım, Tefekkür etmek isteyene de lekesiz bir kalp lazım, Lekesiz bir
gönül içinse günde yetmiş defa Nasuh tövbe ile Allah’ın Rahmet’ine iltica ederek emanetinde
emin kalabilmeyi isteyerek Hz.Adem ve Hz.Yunus(a.s) gibi ‘La ilahe illa ente Sübhaneke
inniy küntü minezzalimiyn’(Ya Rabbi! Sensin İlâh, senden başka yoktur ilâh.Sübhansın,
bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin. Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını
bekliyorum Rabbim! Enbiya Süresi, 21/87) niyazını Burak yapmak lazım, Vermeyi
dilemeseydi, tövbeyi ve istemeyi vermezdi diyerek insanlar içindeyken Hazreti Mevlana gibi
gönlünde herkese yer verebilecek kadar geniş bir şefkat ve merhamete sahip olarak
çevresindekilere gül dağıtıp, etrafına gül kokusu dağıtmak lazım, bu ölçüdeki engin bir
şefkate sahib olan bir kalbin alâ-i İliyyin’lere talip olması lazım, Alâ- i İlliyyin’lere talip bir
kalbinse layıkıyla teskin edilmesi lazım, öyle bir kalbi teskin etmek içinse sonsuz bir
muhabbet lazım, böyle ebedi İlahi bir Aşk’aysa yalnız bu duyguyu yatıştırabilecek; Esma-i
Sübhaniye’sinin tecellileri olan tüm sıfatlarıyla birlikte Aziz ve Celil olan Allah(c.c)’un
nurdan cemalini Mezid Günü’nde sonsuza dek temaşa etmek lazım, Cemalullah’ı temaşa
edebilmek için Ona vasıl olabilmek lazım, Ona vasıl olabilmek için his ve hevânın ve nefisle
şeytanın tüm ihtiraslı arzularına ve fısıltılarına kulak tıkayarak, beyhude kendinizi yormayın
Rabbimin kullarına olan sevgi, şefkat ve nimetlerinden beni de haberdar ettiği günden beri
size kapılar açılmamak üzere arkadan sürmeli demek suretiyle Yahya(a.s) ve İsa(a.s) gibi
iradesinin hakkını vermeyi bilmek lazım, iradesinin hakkını verebilmek için Hz.Ömer(r.a)
gibi adaletle hükmedip, yalnız Allah için konuşmak lazım, yalnız Allah için konuşmak için
Hz.Ömer(r.a) gibi de davasında son derece samimi olarak; Allah’ın gazabına uğramaktan
başka hiçbir şeyden korkmayarak Hak için mücadele etmek lazım, bunun içinse hakkı alıp
hak sahibine geri iade edinceye kadar o yolda son nefesini verinceye dek cihadı göze almak
lazım, o yolda son nefesini verinceye dek cihadı göze alabilmek için ‘Hayvâniyetten çık,
cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha
geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve
vahdâniyet sırlarını ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu
işlettirmek’ lazım, bunun içinde zamanın ve ömrün, berkten daha çabuk geçer; hayatın,
çaydan daha sür'atli akışından ve işitip de isyan eden kavimlerin akıbetinden ibret alarak; ben
canımı şüphesiz bana şahdamarımdan daha yakın olduğunu bildiğim Rabbime ısmarlamışım
böylelikle ilk sözüme karşı ahde vefa gösterebilmeyi ve son nefesimi de İsmail(a.s) gibi;
hayatta verdiği her sözde durmayı bir şiar halinde yaşantısına aksettirmiş olmanın verdiği
cesaret ve ümitle ilk sözünü son nefesine kadar muhafaza ettirebilmeyi içindekilerle beraber
dünyadaki her şeye tercih ediyorum diyebilmek lazım, bunu diyebilmek için şahsi füyuzat
hislerinden azami derecede feragat edecek kadar kendinden geçip Onda yok olmayı varlık
kabul etmek lazım, kendi yokluğunda Onu bulabilmek için yetmiş bin perde geçerek;
Sidret’ül Münteha’da yaratılan güzelliklerine şahit olmak lazım, bu güzelliklere şahit
olabilmek için bir imtihan meydanı lazım, bir imtihan meydanı için ‘Kün’ emri lazım, Kün
emri içinse alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Habibullah(s.a.v) Nuru’nun da yaratılmış
olması lazım, bu nuru da her yolcunun ayın on dördü gibi apaçık görmesi lazım, bu nuru
görmek içinse müşriklerin her türlü işkencesine Rabbinin kendisine vereceği mahreci sabırla
bekleyen bir Muhammed Mustafa (s.a.v) lazım, Muhammed Mustafa (s.a.v)’yı teselli edecek
bir mucize lazım, mucize olarak Ahmed(s.a.v)’in göklere ağıp, gök ehli tarafından sırasıyla
her katta ağırlanıp; hayırlarla müjdelenmesi lazım, O’nun hayırlarla müjdelenmesi için
ümmetine Rabbinin katından muştular getirmesi lazım, bu muştularınsa müminin de miracı
olması lazım, Rabbimizin sonsuz Rahmet, lütuf ikramının ve ihsanın adı olan müminin
miracı; namaz lazım, ‘Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır.
Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümatlı ve perişan bir halde gider, senin
aleyhinde âlem-i misalde şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu âlemden bir mahsus âlemi
var. Hem o âlemin keyfiyeti, o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki, aynanda görünen
muhteşem bir saray, aynanın rengine bakar. Siyah ise siyah görünür; kırmızı ise kırmızı
görünür. Hem onun keyfiyetine bakar. O ayna şişesi düzgünse, sarayı güzel gösterir. Düzgün
değilse çirkin gösterir. En nazik şeyleri kaba gösterdiği misilli, sen kalbinle, aklınla, amelinle,
gönlünle, kendi âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin.
Eğer namazı kılsan, o namazınla o âlemin Sâni-i Zülcelâline müteveccih olsan, birden, sana
bakan âlemin tenevvür eder. Adeta namazın bir elektrik lâmbası ve namaza niyetin onun
düğmesine dokunması gibi, o âlemin zulümâtını dağıtır ve o hercümerc-i dünyeviyedeki
karma karışık perişaniyet içindeki tebeddülât ve harekât, hikmetli bir intizam ve mânidar bir
kitabet-i kudret olduğunu gösterir. “Allah göklerin ve yerin nurudur." Nur Sûresi, 24:35 âyet-i
pür-envârından bir nuru senin kalbine serper. Senin o günkü âlemini, o nurun in'ikâsıyla
ışıklandırır, senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirmesi’ lazım, şehadet etmek için ‘bil ki,
dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyleyse,
hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil; lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî
istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye atarak
içinde bulunduğun âlemin sana bakan kısmını tenevvür ettirmek’ lazım, içinde bulunduğun
âlemin sana bakan kısmını tenevvür ettirmek içinse her nimetin şükrü kendi cinsindendir
hakikatine riayet etmek lazım, bu nimetin hakkına riayet edebilmek içinde şeytanın ve nefsin
örümcek ağıyla seninle oynamak ve oyalanmak için gösterebileceği duygu ve düşünceler
karşısında iradesinin ve bedeninin altında kalmayarak fitneden, haramdan, münkerden ve her
türlü rezilliğe düşmekten Hz. Yusuf-u Sıddıyk(a.s) gibi Allah’a sığınmak lazım, Allah’a
sığınmak için yüce Allah’ın üzerimizdeki haklarına karşı çok cömert olup Hz.Osman(r.a)’ı
zinnureyn gibi iffet ve haya abidesi olarak namaz da Rabbimizin karşısına ihsan şuuruyla
durmak lazım, bu şuurla namaza durmak için ruhunu ve bedenini kötülüklerden arındırmak
lazım, can ve bedenini kötülüklerden arındıranların da insanların kendisinin elinden, dilinden,
şerrinden emin olunan, çevresindekilerin de ondan sadece hayır ve iyilik umduğu bir insan
olmak lazım, Günde bir defa secde etmeyip, kalbi temiz olarak iyilik yaptığını iddia
edebilmek için kalp gözünün tamamen kapalı olması lazım, Kalp gözünün tamamen kapalı
olması için Ahmed(s.a.v)’in Rabbine günde kırk secdeden daha azını yapmaktan utandığı
gerçeğini göz ardı edenlere sağlam bir itikad lazım, bu itikadı elde edebilmek için
Hz.Muhammed(s.a.v)’in üzerindeki hakkının nefsinin kendi üzerindeki hakkından daha fazla
olduğu ilahi sırrına vakıf olmak lazım, bu ilahi sırra vakıf olabilmek için yaratılmışlar
arasında en çok Hz.Muhammed Mustafa(s.a.v)’i sevmek lazım, Onu her şeyden çok
sevebilmek için Onun yolunda O’na benzeyebilmek için her şeyini feda edebilmek lazım,
Onun yürüdüğü yolda O’na benzeyerek her şeyini feda edebilmek için O’nu en çok kimin
sevdiğini bilmek lazım, bunu bilmek için ‘Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı
istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki
isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı
umumen isterim’ diyerek; Onun ümmetine sayısız nimetler ihsan eden cennetlerde onlara en
yüksek mevkileri vereceğine vaat eden Allahü Teala’nın yanındaki kıymetini idrak ederek
sayısız nimetlerle bizi serfiraz kılan Arşın sahibi yüce Rabbimize karşı sonsuz şükran ve
muhabbet hisleriyle dolup dolup boşalmak lazım, bu duygularla dolup dolup boşalmak için
Habibim levlâke(sen olmasaydın) evreni yaratmazdım hitabının gönüllerde aksi seda bulması
lazım, bu hitabın gönüllerde yankılanması için O’na itaat eden bana itaat etmiş olur fermanı
hakikisinin gereğini yerine getirmek lazım, bu gereğini yerine getirebilmek için
Muhammed(s.a.v)’e verilen Allah(c.c) katındaki payenin tüm insanlığa ilan edilmesi lazım,
bu ilan için; “ Ey Resulüm, de ki:’ Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana uyun ki
Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir!”(Al-i İmran Süresi
31.Ayet) Fermanına uyarak sadece Allah ve Resulü’ne asker olmak lazım, Sadece Allah ve
Resulü’ne asker olabilmek için Allah namına vermek, Allah namına almak, Allah namına
başlamak, Allah namına işlemek lazım, Allah namına vermek, Allah namına almak, Allah
namına başlamak, Allah namına işlemek için uzunluğu ve kısalığı hakkında her hangi bir fikir
sahibi bulunmadığımız şu hayat yolculuğunda maksuduna ermek isteyen her yolcuya azık
olarak takva, vera, salih amel, güzel ahlak, feraset, basiret, dinini en doğru şekilde hikmetle
bakarak öğrenmek için yeryüzün de Onun gölgesi ve halifesi olabilme cehd-ü gayretini
gösterebilmek lazım, yeryüzün de Onun gölgesi ve halifesi olabilme cehd-ü gayretini
gösterebilmek içinse yaşama azmini sürekli Onun rızası istikametinde kullanabilmek lazım,
yaşama azmini sürekli Onun rızası istikametinde kullanabilmek içinse hiç şüphesiz Allah’ın
Tevfik ve inayeti lazım, Allah’ın Tevfik ve inayeti için meleklere karşı Hz.Adem(a.s)’a
öğrettiği mübarek isimlerinin tecellilerine mazhar olmak lazım, Allahü Teala’nın Esma-i
Hüsna’sının tecellilerine mazhar olabilmek içinse o derya içinde bir damla olabilmek lazım,
bir damla olabilmek için sonsuz ihtiyaçlarının, aczinin ve fakrının farkında olarak Din-i
Mübin-i İslam’ın yücelmesi için bir karınca gibi çalışmak ve dağların bile yüklenmekten
çekindiği bu yük altında ezilmemek için dağlardan büyük derdini Rabbine arz ederek o
reddolunmayan dua vakitlerini yakalamak lazım, el açıp kapayıncaya kadar geçen o zamanı
yakalamak için aramak lazım, bunun içinse Sera’dan Süreyya’ya kadar istisnasız her şeyin
O’nun bilgisi ve takdiriyle meydana geldiği elmas hakikatini gönlün en derinliklerinde
hissederek yalnız O’nunla meşgul olmak lazım, Sürekli Allah ile meşgul olmak için
Hz.Meryem gibi konuştuğu vakit inciler saçan bir ağza sahip olmak lazım, böyle bir ağza
sahip olmak için Hz.Meryem’in annesi Hanne binti Fâkud’un bir ağacın altında yavrularını
beslerken gördüğü kuşa gıpta ederek, şu yaşlılık çağında bir çocuğu olması halinde onu
Beytü-l Makdis’in hizmetine vakfedeceğini nezr ederek Rabbim benden olan bu adağı kabul
et! Şüphesiz niyazımı hakkıyla işiten, niyetimi kemaliyle bilen sensin duasına Lebbeyk
sedasının göklerde yankılanması lazım, bu yankılanmanın bir gereği olarak Meryem’i ve
zürriyetini de taşlanmış Şeytan’dan Sana sığınarak ısmarladım deyip, nezrinin bir gereği
olarak O’nu Beytü’l Makdis’e götürüp şu önünüzdeki çocuk bir adaktır deyip; O’nu özü ve
sözü dosdoğru olan ellere emanet etmek lazım, emanet olarak bırakılan İmran’ın kızı olan
Meryem’i gerektiği gibi yetiştirebilmek için O’nun teyzesinin ve Hz.Yahya(a.s)’ın annesinin
kocası olan Hz.Zekeriyya(a.s)’ın yetiştirebilmesi için diğer bilginleri ikna etmesi lazım,
Hz.Zekeriyya(a.s)’ın diğer bilginleri ikna edebilmesi için bu işin hallolması için çekilen
kurayı kazanması lazım, kurayı kazanabilmesi içinse Car (Ürdün) Irmağına atılan Tevrat
yazarken kullanılan on dokuz kalemin arasından Hz.Zekeriyya(a.s)’ın kaleminin bir melek
tarafından su üzerine çıkarılması ve O’nun Rabbi katından rızıklandırılması lazım, böyle
rızıklanabilmek içinse şüphe yok ki bunun Rabb katından geldiğini idrak ederek, şükrünü eda
etmek için zamanının büyük kısmını O’nu anarak geçirmek ve kötülüklerden korunarak
yaratıldığı günkü kadar tertemiz olarak huzuruna varmak lazım, böyle tertemiz olarak yetişip
ta öbür alemde mümtaz kılınan kadına Ruh’ul Kudüs’ün gelerek insanlara kudretimizin bir
alameti ve tarafımızdan bir rahmet olarak kılınan Ruhullah’ı O’na üflemesi lazım,
Hz.İsa(a.s)’ın Allah’ın katından bir lütuf olarak gönderildiğini diğer insanlara anlatmak için
bir mucize lazım, bir mucize olarak doğar doğmaz konuşması ve “Ben Allah’ın kuluyum, O
bana kitap verdi, beni peygamber olarak görevlendirdi” demesi lazım, Demesi lazım ki O’nun
arkasından gelen ve O’na tabii olanlar sapıtıp; biri şaşı bakarak üç görmesinler, Teslisi
bıraksınlar ki Hz.Mesih(a.s) hikmetle yaratıp O’na kuvvetli bir nefes ihsan ederek hastalara
şifa kılan, O’nun eliyle ölüleri tekrar dirilten O’na sürekli oruç tutup, arpa ekmeğiyle iktifa
etme kanaatini veren, kaba kıldan elbiselerle her durduğu yerde iki rek’at namaz kılıp,
gecelerini de tan yeri ağarıncaya kadar alnını secdeden kaldırmadan geçirebilmesi için
Allah’ın O’na katından verdiği hikmeti, güç ve kuvveti görebilmek lazım, Allah’ın O’na
katından verdiği hikmeti, güç ve kuvveti görebilmek için şu dünyada karşılıksız sahip
olduğumuz akıl ve hayat nimetinin kıymetini anlayıp kavimlere yollarını bulmaları için
gönderilen her Peygamber’in Allah’ın birer elçisi olduğunun farkına varıp bu kudret
karşısında hemen şükür secdesine kapanmak lazım, eşi ortağı bulunmayan Rabbimize karşı
şükür secdesine kitap ehli olanlar da kapansınlar ki sürekli kendilerine musallat kılınan
şeytanlar tarafından oynatılıp durduklarını ölmeden önce öğrenebilsinler ki Rahman’ın
eksiksiz olarak her yapılanı kaydettirdiğini ve İslam’ı inkar edenlere kendi katında kısa ancak
bir insan için zahiren uzun bir süre mühlet verdiğini kabul etmeleri lazım, bunu kabul ermek
için Hz.İsa(a.s)’ın Tevrad’ı tasdik edici olarak ve Ahmed(a.s)’ı müjdelemek için
gönderildiğine şeksiz şüphesiz iman etmeleri lazım, iman etsinler ki helal ve haramı belirleme
yetkisinin yalnız Rabb’imize ait olduğunu ve bu imtiyaza peygamberler dahil kimsenin
erişemeyeceği hakikatine kıyamet gününden önce ulaşmaları lazım, kıyamet gününden önce
ulaşsınlar ki böylece tövbeleri sözünde Hulf’ul Vaad etmeyenin dergah-ı izzetinde makbul
sayılarak kabule şayan olabilmesi lazım, Tövbelerin makbul olabilmesi için Nasuh’un
tövbesine bakarak, Firavun’dan ibret almak lazım, Velid b. Mus’ab’dan(Mısır Firavunları’nın
III.) ibret almak için O’nun tabire muhtaç bir rüya görmesi lazım, Gördüğü rüyanın
İdris(a.s)’ın yazarak miras bıraktığı yıldız ilmine vakıf bilginlerce tabir edilmesi lazım, bu
rüyanın tabir edilmesi lazım ki saltanatlarıyla yüce Allah’ın takdirini değiştirebileceğini
zannedenler; ilerde Hakkı’n hükmünü yerine getirecek olan Hz.Musa’yı en güzel şekilde
besleyip, büyüterek kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlamak suretiyle dünyada dahi
azaplarının bir kat daha arttırılması lazım, Hz.Musa’yı büyütmek için Asiye’nin Nil Nehri’ne
inmesi lazım, inmesi lazım ki o zamana kadar birçok çocuğun kanına kast eden zalim
Firavun’u bu çocuğu evlat edinmek için O’nu ikna etmesi lazım, ikna edebilmesi için
Firavun’unun çocuğu bir imtihandan geçirmesi lazım, hayatta kalabilmek için üç yaşındaki
Hz.Musa’nın şekeri değil ateşi avuçlayıp ağzına götürmesi lazım, bu imtihanı geçmek için
Cebrail’in O’na yardım etmesi lazım, bunun sonucunda O’nun ateşe dokunan dilinde ve bir
işinde araz meydana gelmesi lazım, İşindeki bu araz sonucu bir kıbtiyi istemeden öldürüp
hemen Rabbine tövbe etmesi lazım, Tövbesini kabul olur olmaz Rabbine günahkarlara arka
olmayacağına ve onlara yardım etmeyeceğine dair söz vermesi lazım, bu sözü yerine getirmek
için tekrar kavga eder halde bulduğu İsrail oğlunu azgınlığından dolayı kınaması lazım, bu
kınamadan korkan İsrail oğlu’nun dünkü kıbtiyi öldürdüğün gibi beni de mi öldüreceksin
demesi lazım, bu sözü yanlarında bulunan kıbtinin duyarak halk arasında yayması lazım, bu
şayiayı duyan Firavun’un öldürmek için her yerde Hz.Musa’yı aratması lazım, bunu öğrenen
Hz.Musa’nın zalim kavmin elinden kurtulmak için Rabb’inden yardım istemesi lazım, bu
niyazın sonucu sekiz gece bir meleğin kılavuzluğunda Medyen’de bir su başına varması
lazım, o su başında iken arkalarda bekleyen iki kızı görüp, neden orada beklediklerini sorması
lazım, bu soruya biz zayıflarız erkeklerin arasına sokulamıyoruz, çobanlar hayvanlarını
sulayıp götürmeden biz su alamıyoruz, babamız da çok ihtiyar bir kimsedir demeleri lazım,
bunun üzerine Hz.Musa tek başına kuyunun kapağını kaldırdı ve koyunları sulayıverdi ve
Rabbim!Hakikat ben bana indirdiğin hayırdan dolayı muhtacım diye dua ederek onları
erkenden evlerine göndermesi lazım, bu erken gelişi merak eden Hz.Şuayb(a.s)’ın kızlarının
anlattıklarını dinleyip de O’na yaptığı iyiliğin karşılığını vermek için kızını yollayarak
çağırtması lazım, Safura’nın önde yürürken maruz kaldığı rüzgârın eteğine iki kere musallat
olması üzerine gözlerini yuman Hz.Musa’nın öne geçmesi lazım, Öne geçmesi lazım ki ‘biz
Ehl-i Beyt Yakub oğulları, kadınların açılan arkalarına bakmayız!’ Deyip eve ulaşması lazım,
Hz.Şuayb(a.s)’ın yemek ikramını geri çevirerek ‘biz Ehl-i Beyt Yakub oğulları ahiret
amellerinden hiçbir şeyi dünya dolusu altına satmayız!’ Demesi lazım, bu söze Şuayb(a.s)’ın
‘biz misafirlerimize ağırlarız ve onlara yemek yediririz, bu atalarımızın adetidir’ yanıtını
vermesi lazım, Safura babasına başka bir adeti hatırlatarak babacığım! O’nu ücretle çoban tut,
hiç şüphesiz O güçlü ve emin bir adamdır diyerek yolda gelirken başından geçenleri anlatması
lazım, bu olay üzerine Şuayb(a.s)’ın sekiz yıl hizmet karşılığında kızıyla evlendirmeyi O’na
vaad etmesi ve yanında emanet olarak bulunan asalardan birkaç kere farklı asa istemesine
rağmen sürekli aynı asanın karşısına gelmesi üzerine peygamberlerin asasını Hz.Musa(a.s)’a
vermesi lazım, bu vaadi Allah’ı vekil tutanların hemen kabul etmesi lazım, bir müddet sonra
onların peygamber asasının ihtilaf konusu olması üzerine ilk karşılaşılan insanı hakem
yapmaya karar vermeleri lazım, insan suretinde karşılaşılan bir meleğin asayı yere koyun onu
kim kaldırabilirse asa onundur kararına gönülden razı olmaları lazım, ilerde büyük bir ejderha
kılığına girerek devrin bütün büyücülerin yılanlarını yutup Allah’ın inayetiyle Firavun’u alt
edecek olan asanın bu asa olması lazım, bu asanın artık Allah’ın hükmünü gerçekleştirmek
için kış mevsimi gelince Medyen’den izin isteyerek ayrılması lazım, Hz.Musa ve hamile olan
eşi Safura ile birlikte Tur Dağı’na yollarının düşüp çakmak taşının ateşe muhalefet etmesi
üzerine çıkıp ateş araması lazım, çakmak taşını muhalefeti sonucu ateş aramaya çıkan
Musa’nın Kelimullah sırrına ermesi lazım, bu sırra ermek için nurla dolan gözlerinin sesin
kaynağını da sorması lazım, ‘ben üzerinde, yanında, önündeyim, arkandayım, sağıda,
solundayım!Sana senden daha yakınım! Kulum beni andığında Ben onun yanında oturanım,
Dua etiği zaman da, onun yanındayım’, Sedasına ‘Lebbeyk Lebbeyk Emrine amadeyim
Elhamdülillah-i Rabb’il Alemin’ aksi seda bulması lazım, bu yankı olan Alemlerin Rabbi’nin
Musa’yı asa, yed-i Beyza ve kardeşi Harun’la kuvvetlendirerek Firavun’un zulmüne karşı
çıkmaları lazım, zulme karşı çıkmak için doğruları zalimin karşısında haykırabilecek kadar
Rabb’ine güvenmek lazım, Hz.Musa(a.s)’ın karşılaşma vakti gelip çattığında Firavun’un
nankör hitabına ‘benim başıma kaktığın o nimet İsrail oğullarını kendine kul köle edindiğin
içindi, kaldı ki ben doğmadan bir çok çocuğu öldürüyor dilediğini kendine ayırıyordun, işte
benim sana ulaştırılışım ve sana iliştirilişim bu yüzden’ olması lazım, Firavun’un kap kara
yüzüyle kendisine gelenleri ilahlık davasını; saltanatı ve veziri Haman’ın etkisiyle reddetmesi
lazım, Hz.Musa(a.s)’ın Rabb’ini tanıtmak için O doğu ile batı arasındaki her şeyin Rabb’idir
demesi lazım, karşılıklı açılan davalara tanık olmaları için halkı bir meydanda toplamak
lazım, Böylece hak ile batılın gece ve gündüz gibi birbirinden Musa’nın asasıyla ayrılması
lazım, Bu asanın sihirbazların attıkları iplerin tamamını yutması ve sihirbazların tüm iplerin
göz önünden kaldırılarak yok edilmesi lazım, bu şekildeki bir yutmanın da iddia edildiği gibi
sihir olmadığına getirilen hakikatin doğru olduğuna sihirbazları dahi ikna etmesi lazım,
Sihirbazların tasdiki karşısında kuduran Firavun’un hiddetlenerek ölümsüzlüğü bulanları
ölümle tehdit etmesi lazım, Onları ölümle tehdit edebilmesi için de Hz.Musa’yı Sihirbazların
başı olarak ilan etmesi lazım, bu ilanı Allah’ın gönderdiği azapların bir bir izlemesi lazım,
“Andolsun ki; Biz, Firavun hanedanını, düşünüp ibret alsınlar diye, yıllarca kuraklıkla,
mahsullerinin kıtlığı ile tutup, sıktık. Fakat onlara iyilik gelince:’Bu bizim hakkımızdır’
dediler. Kendilerine bir fenalık da gelirse, Musa ile O’nun yanındakilere uğursuzluk
yüklerlerdi. Gözünüzü açın, iyi bilin ki, onların uğuzusuzluğu ancak Allah tarafındandı. Fakat
çokları bilmezler. Onlar: ‘Bizi büyülemek için her ne mucize getirsen, biz sana iman ediciler
değilleriz!’ dediler. Bunun üzerine Biz de, ayrı ayrı mucizeler olmak üzere, başlarına
tufan,çekirge,haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik.Böyle iken yine iman etmeyi kibirlerine
yediremediler. Onlar öyle günahkârlar güruhu idiler. Üzerlerine o azab çökünce:’Ey Musa!
Bizim için Rabbine sana olan vadi hürmetine dua et! Eğer bu azabı bizden ayırıp sıyırırsan,
andolsun ki, sana kesin olarak iman edeceğiz. Ve andolsun ki; İsrail oğullarını da seninle
birlikte mutlaka göndereceğiz! Dediler. Vakta ki, Biz kendilerinin erişecekleri bir müddete
kadar, onlardan azabı giderdik. Bir de ne görürsün, yeminlerini bozmuşlar bile!’ fermanını
son Peygamber’in kalbine dolan vahyin aydınlığında müteala etmek lazım, bunu yaparken
Allah’ın Firavunun küfrünü artırmak için giriştiği davayı kazanmak için yüksekçe bir kuleyi
inşaa ettirmek üzere veziri Haman’a emir vermesi lazım, Süleyman(a.s)’ın sahip olduğu Asım
gibi vezirler nerede Haman’ın Allah’ı öldürmeye çalışan Firavun’un okunun kana bulanarak
geri döndüğünü görünce Musa’nın Rabbini öldürdüğünü sanarak küfrünü arttırarak kendine
verilen istidracı göstermek için bir kulenin yapılması lazım, bu kuleyi tamamlayabilmek için
yedi senenin su gibi akıp gitmesi lazım, Firavun gibi kutsuz bir gönlün elbette onun gibi zalim
bir vezire akması lazım, bahar ayları gelince Nil Nehri’nin bir mazlumun daha canını
almamak için Allah’ın yeryüzündeki adaletini O’nun eliyle hakim kıldığı daha dünyadayken
cennetle müjdelenmesine rağmen sürekli Resülün ve hicret arkadaşının ayak izlerini
başkalarının ayak izleriyle karıştırmamak için tir tir titreyerek her hareketinde Allah’tan
korkan şeytanların ve insanların çekindikleri, meleklerin gıbta ettiği yüzüğünde ölüm nasihat
olarak sana yeter yazdıran Hz.Ömer-i Faruk’un mektubunu öpüp başının üstüne koyarak itaat
etmesi lazım, Allah’a itaat eden kulların üstün olduğunun ve Allah katından yardıma mazhar
olduklarını tüm İsrail oğullarına Musa’nın elindeki asanın göstermesi lazım, can gözü
doğuştan kapalı olanların Hz.Musa’ya ben seni her halde büyülenmiş sihirlenmiş sanıyorum
Ben de seni Ey Firavun! Her hal de helak edilmiş sanıyorum! Bırakın beni, Musa’yı
öldüreyim! O Rabbine yalvarsın! Ben Hesap Gününe inanmayan her kibirli insandan benim
de Rabbim, sizinde Rabbiniz olan Allah’a sığınırım! Sözlerini duyan Firavun’un ailesinden
olup imanını saklayan mü’minin söze karışması lazım, ‘Siz, bir adamı, ‘Rabbim Allah’tır’
demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki o size, Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir. Allah
kimi şaşırtırsa, onun yolunu doğrultucu da yoktur. Andolsun ki; bundan önce Yusuf’da size
apaçık bürhanlar getirmişti. O vakitte onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip
durmuştunuz. Hatta o vefat edince de: Bundan sonra Allah asla peygamber göndermez
demiştiniz.İşte, Allah o haddi aşan şüpheci kimseleri böyle şaşırtır ’ diyerek kavmini öğüt
vermesi lazım, Yusuf(a.s)’ın İsrail oğulları’nın Mısır’dan çıkarken kendi kemiklerini de
yanlarına almaları için aldığı ahitin yerine gelmesi için yaşlı ve amâ olan koca karının daha
önce sahip olduğu nimetlerle birlikte, Cennet’te Musa(a.s) ile birlikte aynı köşkte bulunmak
istediği hükümleri bildirmesi lazım, buna karşılık Yüce Allah’ın ona hükmünü ver! Şüphesiz
ki senin vaadini yerine getirmek Bana düşer vahyinin yayın iki ucu kadar birbirine yaklaşması
lazım, Kızıl denizin yarılması için Firavun’un da ordusuyla birlikte İsrail oğullarına
yaklaşması lazım, Firavun ve ordusu yaklaştıkça Hz.Musa’nın imdat ipi olan duaya yapışması
lazım, Musa’nın “ Ey Rabbimiz! Sen Firavun’a ve adamlarına şu dünya hayatında göz
kamaştırıcı zenginlik ve bol bol servet verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye
mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı
azabı görmedikçe iman etmeyecekler ” niyazını yazısız-pulsuz olarak Rabbine göndermesi
lazım, Bu yazısız-pulsuz dilekçeyle bir kıymeti harbiyesi bulunan iman ehline berk gibi bir
icabet lazım, bu icabet sayesinde Cebrail’in şu vahiyle Kızıl Deniz’e ağması lazım, Ey Eba
Halid Allah’ın izniyle yarıl deyince Kızıl Deniz’in on iki parçaya ayrılıp, rüzgarın yürünecek
güzergahı kurutup, on iki kemerin en öndeki en arkadakini görecek şekilde dizayn edilerek
müminlere kurtuluş, kafirlere ise felaket ve ilahi azabın tecellisi olarak perçemlerinden
yakalanıp inkar ettikleri yurda gitmek üzere yola çıkartılmaları lazım, Derken Beni İsrail’i
denizden geçirdik. Hemen Firavun askerleriyle zulmederek ve saldırarak peşlerine düştü.
Nihayet boğulmak üzere iken:’ İman ettim. İsrail oğullarının inandığı ilahtan başka Tanrı
yokmuş. Ben de Müslümanlardanım’ nidasına Cebrail’in tokat gibi şu cevabı yetiştirmesi
lazım Ya… şimdi ha? Halbuki bundan önce isyan etmiştin, bozgunculardan olmuştun! Biz de,
bu gün seni bedeninle bir tepeye atacağız ki arkandan geleceklere bir ibret olasın, doğrusu
insanların birçoğu ayetlerimizden cidden gafildirler. Kafir olarak ölüp cehenneme
gideceklerine dair haklarında Rabbinin hükmü kesinleşmiş olanlar iman etmez. Allah’ın izni
olmadıkça hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir ve akıllarını husni isti’mal
etmeyenleri şeytanı onlara musallat etmek suretiyle pislik içinde bırakır. De ki: ‘ Göklerde ve
yerde neler var. Bir baksanıza! Fakat bunca işaretler ve uyarılar iman etmeyecek kimselere ne
fayda verir ki? Onlar, sadece kendilerinden önce gelip geçmiş milletlerin unutulmaz azap
günleri gibi bir gün gözlüyorlar değil mi? De ki:’ Gözleyin, ben de sizinle beraber
bekliyorum! ’ aramızdaki hükmün verilmesi yakındır, Ey kafirler işitmez misiniz ve sakınmaz
mısınız açıkça Rabbinize karşı gelmekten sözünü duymak istemeyen sağırlara ne yapmak
lazım, Her türlü mucizede önlerine gelse, gayet acı azabı görmedikçe iman etmezler ilahi
fermanının müminlerce malum olması lazım, Yakup(a.s)’ın Yusuf’una olan aşkıyla senelerce
bekleyecek kadar ilahi takdire teslim olarak boyun eğmiş ama hiç ümidini yitirmemiş
olmasından ibret almak lazım, bu ibretli tabloların içerisinde bulunan çok değerli elmas
hakikatlerin hepsi gerçekten her yolcuya ekmekten sudan ve yanına aldığı azıktan çok daha
fazla olarak lazım, hülasa yola çıkılan her yeni günün başında kalpler ancak Allah’ anmakla
tatmin olur ilahi sırrına vakıf olarak Yunus gibi O’nunla(z.c.hz) hem dem olup ‘bana Seni
gerek Seni ‘ diyerek bu yolun Mecnun’u olmak lazım,

‘Sübhaneke Lâ îlmelenaa illa ma âllemtenaa inneke entel âliymül hakiym’ (Sübhansın ya


Rab! Senin bize bildirdiğinden başka ne bilebiliriz ki? Her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi
hikmetle yapan Sensin. Bakara Süresi,2/32)

Ey ahir zamanda yol alan


Öksüz ve yetim yolcu!
Bu lafın önü de sonu da yok
Hele sür atını da gör bak!
Mevlâm görelim neyler;
Neylerse güzel eyler!

You might also like