You are on page 1of 128

Elif Çaðlý

Bonapartizmden Faþizme
Olaðanüstü Burjuva Rejimlerin Marksist Bir Tahlili

Önsöz
Elif Çaðlý
23 Aðustos 2004
Burjuva devlet ve onun farklý biçimleri konusundaki analizlerin Marksist teori içinde
merkezi bir öneme sahip olduðu açýktýr. Bu alanda yer alan sorunlardan hareketle Marksist ç
vreler tarafýndan yýllar içinde çeþitli tartýþmalar yürütülmüþ, farklý yaklaþýmlar sergilen
olaðanüstü yönetim biçimleri konusunda ortaya çýkan çözümleme farklýlýklarý, iþçi sýnýfýný
önem taþýyan Bonapartizm ve faþizm gibi sorunlar üzerine yeniden eðilme ihtiyacý doðuruyor
juva devletin Bonapartist biçimlenmesi, yalnýzca geçmiþ dönemlere ait bir tarihsel olgu deð
ldir. Bonapartizm, yakýn tarihimizin uzantýsý olan önemli bir gerçeklik ve tartýþma konusud
Ayný þekilde faþizm de, sermaye düzeninin bir zamanlar dünyayý kana bulayan ve iþçi sýnýfý
tlelere nice acýlar çektiren zalim saldýrýsý olarak yaþanmýþ ve artýk tarih kitaplarýnýn sa
gömülmüþ deðildir. Faþizm, burjuva devletin emperyalizm çaðýnda devrim tehdidiyle yüz yüze
düðü karþý-devrimci biçimdir.
Sermayenin egemenliði devam ettiði sürece faþizm tehdidi de varlýðýný sürdürecektir. Faþizm
açýsýndan zorunlu hale gelip, buna gücü de yettiðinde, yine iþçi sýnýfýnýn ve yoksul kitlel
i kuþaklarýn karþýsýna tüm melânetiyle dikilecektir. Hiç uzaða gitmeye gerek yok. Türkiye d
jiminin iþçi hareketinde ve devrimci mücadelede açmýþ olduðu yaralar hâlâ kapanmadý. Faþizm
açýsýndan yarattýðý tahribatýn izleri hâlâ silinmedi. Türkiye iþçi sýnýfý ve devrimci müca
jisinden sýyrýlýp kendine olan güvenini daha doðru ve daha güçlü temellerde yeniden kazanab
bir atýlým ihtiyacý içinde kývranmaya devam ediyor.
Böylesi dönemlerde geçmiþ ve yakýn tarihin dersleri üzerine yeniden ve daha titizlikle eðil
, mücadele azmini Marksist teorinin gücüyle çelikleþtirmek zorunlu hale gelmektedir. Daha
kuruluþuna bir tür Bonapartizmin damgasýný bastýðý, uzun bir dönem boyunca neredeyse askeri
elerin olaðan , parlamenter iþleyiþin ise olaðanüstü sayýldýðý bir ülkede yaþayan ve müc
rlar açýsýndan bu zorunluluðun önemi bir kat fazla olsa gerek. Buradan hareketle, bu çalýþm
enel anlamda Bonapartizm ve faþizm sorununu olduðu gibi, olaðanüstü yönetim biçimlerinin Tü
eki somutlanýþýný ve bu çerçevede dikkat çeken diðer tartýþma noktalarýný da Marksizmin ýþý
eye çalýþtým.
Burjuva devrimler tarihinde en önemli örnek olarak belirginleþen Fransa, politik liter
atüre pek çok kavram armaðan etmiþtir. Marksistler arasýnda çeþitli tartýþmalara konu olan
izm kavramý da bunlardan biridir. Siyasal literatürde ifade ettiði anlamýyla Bonapartizm
i, kýsaca, burjuva devletin olaðanüstü biçimlerinden biri olarak tanýmlayabiliriz. Ne var k
Bonapartizm kavramý gerçek ifadesini, ancak ve ancak, tarihsel geliþme çizgisi içinde bür
tluklar temelinde bulacaktýr.
Marx, Fransa da amca ve yeðen Bonaparte larýn hükümet darbeleri eþliðinde kurulan olaðanüst
minin özelliklerini incelediði 18 Brumaire adlý eþsiz eserinde, siyasal bir kavram olara
k Bonapartizmi zengin bir içerikle yeniden oluþturur. Marx ýn Bonapartizm incelemesi, ya
lnýzca Fransa da yaþanan Bonapartizm gerçeðini deðil, burjuvazinin tüm olaðanüstü yönetim b
dýnlatacak bir derinliðe sahiptir. Kapitalist tarihin deðiþik kesitlerinde, deðiþik koþulla
ltýnda biçimlenen olaðanüstü siyasal rejimler birbirlerine tam olarak benzemeseler bile, g
enelde burjuva düzenin idamesi bakýmýndan taþýdýklarý çok önemli ortak özellikler vardýr.
Burjuva düzenin olaðanüstü siyasal biçimlenmeleri konusunda saðlýklý bir tartýþma yürütebil
onapartizm çözümlemesinden hareket etmenin vazgeçilmez bir zorunluluk olduðu açýktýr. Bu ç
ci Bölümü bu hareket noktasýna ayrýlmýþ bulunuyor. Marx ýn deðerlendirmeleri bir yönüyle o
oþullarýný yansýtýyor olsa da, dikkatli biçimde incelendiðinde görülecektir ki, aslýnda kap
daha sonra ortaya çýkan olaðanüstü yönetim biçimlerinin kavranabilmesi bakýmýndan da inaný
inlikte ipuçlarý sunmaktadýr. Bu ipuçlarýndan hareketle günümüze doðru düþünsel bir yolculu
lizm aþamasýna ulaþtýðýnda kapitalizmin içinden çýkardýðý yeni bir olaðanüstü biçimi, faþiz
ir. O nedenle Bonapartizm sorununu incelediðim bölümde, bazý önemli çýkarsamalarý spesifik
Bonapartist rejimle sýnýrlamaksýzýn, faþizm de dahil olaðanüstü rejimlerin kimi ortak özel
ni kapsayýcý yönleriyle vermeye çalýþtým.
Kapitalist toplumun ilerleyiþi içinde Bonapartizm kavramýyla anlatýlmak istenen gerçeklik
bazý yeni özellikler de sergileyecektir. Bu nedenle Bonapartizm olgusunu, tarihsel a
kýþý içinde bürüneceði yeni kimlikleriyle kavramaya çalýþmak gerekecektir. Üçüncü Bölümde d
de ýþýk tutacak olan tepeden burjuva devrimler ve bu temelde vücut bulan Bismarkçý Bonapar
izm olgusu bunun somut örneklerinden biridir. Ancak Bonapartizm sorununun incelenm
esi bu tarihsel dönemeç noktasýnda da sona erdirilemez. Zira ilerleyen yýllar içinde Bonap
artist devlet biçimlenmesi, bu kez de emperyalizm dönemine özgü karakteristikleriyle karþým
çýkacaktýr.
Fakat, artýk burjuva devletin olaðanüstü biçimlenmelerini ifade edecek siyasal kavram çeþit
miþ, Bonapartizmin yaný sýra bir de faþizm gerçeði tarih sahnesinde yerini almýþtýr. Ve bun
ra hem burjuva devletin faþist biçimlenmesinin Marksist tahlilinin yapýlmasý, hem de bu
iki olaðanüstü devlet biçiminin benzerlik ve ayrýlýk noktalarý temelinde ele alýnýp kavranm
lu hale gelmiþtir. Ýkinci Bölümde gerek faþizm ve gerekse Bonapartizm sorununu bu zorunlul
uk noktasýndan hareketle ve emperyalizm döneminde iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesini tehd
olaðanüstü siyasal rejimlerin özelliklerinin aydýnlatýlmasý bakýmýndan ele aldým.
Adýný, Ýtalya da Mussolini önderliðinde biçimlenen karþý-devrimci hareketten alan ve peþind
Almanya örneðiyle birlikte literatüre klasik faþizm olarak yerleþen tarihsel olgu hakkýnda
iltler dolusu incelemeler yapýlmýþ bulunuyor. Fakat bunlarýn büyük bir bölümü, faþizmi Muss
a Hitler gibi kiþilerin hastalýklý ruhsal yapýsýyla açýklamaya çalýþan ve böylece sorunu ka
temellerinden uzaklaþtýrýp münferit tarihsel hadiselere indirgemeye çalýþan burjuva yorumla
Oysa faþizm, ne Hitler gibi faþist liderlerin ne de onlarýn demagojilerle peþlerinden sürü
ledikleri küçük-burjuva kitlelerin psikolojik tahlilleri temelinde kavranabilir. Zira
Hitler gibi manyaklarý tarih sahnesinin önüne itekleyen ya da küçük-burjuva ve lümpen kitle
i iþçi sýnýfýna karþý düþmanca psikolojiye büründürüp harekete geçiren gerçek etken, kapita
nüstü kriz koþullarýdýr.
Ýþte faþizm de genelde bu tür olaðanüstü kriz koþullarýnda oluþan devrimci durumlarda iþçi
devrimci mücadelesine saldýran burjuva düzenin karþý-devrimci çözüm çabasýdýr. Bu temel nok
etle faþizmin yalnýzca Ýtalya ve Almanya gibi klasik örneklerle sýnýrlý bir boyuta sahip ol
ek gerekiyor.
Ýkinci Dünya Savaþýndan sonra gündeme gelen faþizm örneklerinde, iki emperyalist savaþ aras
nan derecede derin bir sistem bunalýmý görülmese de, yine de sermayenin faþist saldýrýsý o
de burjuva düzeni derinden sarsan bunalýmlarla ilgilidir. Faþizmin Þili, Türkiye gibi örnek
eri söz konusu olduðunda, orta geliþkinlik düzeyindeki bu tip ülkelerin, emperyalist siste
min zayýf halkalarýný oluþturduðu gerçeðini unutmamak gerekir. Faþizmin, küçük-burjuva kitl
e umutsuzluðunu faþist bir partide örgütleyip, bir anlamda aþaðýdan yukarýya bir karþý-devr
eþtirerek, sivil faþist bir partiyle iktidara oturan tek tip bir ilerleme çizgisine sahi
p olmadýðý açýktýr.
Ýkinci Dünya Savaþýndan günümüze, faþizm çeþitli ülkelerde, örneðin Yunanistan da, Þili de,
törlükler biçiminde yaþanmýþtýr. Bu örnekler karþýsýnda doðru tutum alabilmek ve faþist bir
kâlâ bir askeri diktatörlük biçiminde de çýkabileceðini kavrayabilmek için, bu konuda yýlla
rksizm adýna ileri sürülmüþ yanlýþ görüþlerle hesaplaþmak gerekiyor. Faþizm sorununu ele al
nzeri tartýþmalý konularda da genel bir yaklaþým sergilemeye çalýþtým.
1920 lerde kapitalist sistemin sürüklendiði derin ekonomik ve toplumsal krizlerin ortasýnd
a toplanan Lenin dönemi Komintern kongrelerinde, faþizm konusunda önemli deðerlendirmele
r yapýldý. Devrimci iþçi sýnýfýnýn ve onun devrimci öncüsünün, sermayenin azgýn faþist sald
e anlayýþý ve doðru taktiklerle donatýlmasý için büyük bir çaba sarf edildi. Fakat ne yazýk
ölümünden sonra Sovyetler Birliði nde Stalinist bürokrasinin egemenlik kurmasýyla birlikte
erek Marksizme gerek dünya komünist hareketinin devrimci köklerine aðýr darbeler indirildi
. Bu nedenle pek çok önemli sorunda olduðu gibi, faþizm sorununda da Lenin dönemi Kominter
n önderliði tarafýndan benimsenen mücadele geleneðinin üzerine Stalinist egemenliðin karaba
Bu egemenlik altýnda biçimlendirilen resmi komünist hareket ile Lenin dönemi devrimci K
omintern geleneði arasýnda bir süreklilik deðil, tam tersine bu ikincisinin inkârýna dayana
kesin bir kopuþ söz konusudur.
Stalinizmin Marksizmle, sosyalizmle ilgisi bulunmayan varlýðý ve uygulamalarý, Marksizme
burjuva cepheden yöneltilen açýk saldýrýlara uzun yýllar boyunca çeþitli fýrsatlar sundu.
arksist teoriye Marksizm yaðýna bulanmýþ sözde eleþtiriler yöneltmeye pek meraklý olan akad
enler de Stalinist tahrifatlarý kendilerine bahane yaptýlar. Böylece Marksizmin elbirl
iðiyle soldurulmaya çalýþýldýðý uzun bir tarihsel dönem boyunca, iþçi mücadelesinin teorik
smi komünist hareketin tahrifatlarýyla beslendi ya da onun düzeysizliði nedeniyle doðan b
burjuva yazarlarýn parlak görünen incelemeleriyle, sözde Marksist akademisyenlerin katk
dolduruldu.
Faþizm sorununun veya daha genel biçimiyle devlet sorununun incelenmesi adýna yaratýlmýþ ol
n bu nitelikteki külliyat, bu durumun çok somut örneðidir. Karþýmýzdaki bu gerçekliðin anla
mci iþçi hareketinin çeþitli kollardan enjekte edilmeye çalýþýlan Marksizm dýþý yaklaþým ve
le bulandýrýlmasýdýr. Bonapartizm veya faþizm gibi sorunlarýn incelenmesinde ün yapmýþ Mar
emisyenlerin bu tür bulandýrmalarýnýn her biri burada ayrý ayrý ele alýnýp sergilenemeyeceð
unlarýn çarpýcý bir örneði olmasý bakýmýndan yalnýzca Poulantzas ýn bu konudaki tezleri ele
Türkiye de yaþanmýþ somut örnekler de dahil, burjuva devletin olaðanüstü biçimlerine iliþki
elâmetle yürütülmesi için sorunlarýn esastan, yani Marksist köklerimizden hareketle aydýnla
zorunlu olduðunu düþünüyorum. Bonapartizm ve faþizm sorunu çerçevesinde elbette çok daha ge
emeler yapýlabilir, çok daha fazla sayýda somut örnekler sergilenebilir. Yine de eleþtiriy
e açýk tüm hususlarý saklý tutmak koþuluyla belirtmeliyim ki, çalýþmamý çerçeveleyen ve sýn
emel amacým yukarda belirttiðim zorunluluðun gereðini yerine getirebilmekten ibarettir.
Ýþçi sýnýfýnýn devrimci güçleri için, burjuva devletin olaðanüstü yönetim biçimleri konusun
deðerlendirme ihtiyacý akademik bir meraktan kaynaklanmaz. Bu ihtiyaç, düþmaný daha iyi ta
, ona karþý daha doðru, daha güçlü bir mücadele yürütme zorunluluðunun ifadesidir. Faþizm ö
re, sermaye düzeninin azgýn saldýrýlarýna karþý mücadelede elde edilebilecek sonuç, hegemon
i sýnýfýn kuracaðýna baðlýdýr. Egemen sýnýf düzenine karþý mücadelenin tüm veçhelerinde geç
, faþizme karþý mücadelede de bayraklarýn asla karýþtýrýlmamasý gerekir. Daha geniþ cephele
dýna, iþçi sýnýfýný burjuvaziyle iþbirliðine yönelten ve böylece demokrasi mücadelesinin ön
tepsi içinde burjuvaziye sunan tüm anlayýþlar (Stalinist halk cephesi örnekleri ve benzer
i sulandýrýlmýþ ittifaklar) tarih boyunca iþçi sýnýfýna nice acý yenilgiler tattýrmýþlardýr
klik asla unutulmamalý.
Komintern in Lenin döneminde toplanan Üçüncü ve Dördüncü Dünya Kongrelerinde faþizm sorunu
pýlan deðerlendirmeler ve alýnan kararlar, devrimci iþçi hareketi açýsýndan bugün de önemli
ket noktasýdýr. Ne var ki o dönemle günümüz arasýna giren Stalinist egemenlik çaðý nedeni
zin bu Marksist kökü kurumaya terkedilmiþtir. Bu kökleri canlandýrmak ve geleceðe taþýmak z
ayýz. Lenin in ölümünden sonra Komintern in devrimci geleneðini diri tutmaya çalýþan Bolþev
siyasal varlýðý, kendileriyle birlikte tarihin karanlýk uçurumlarýna savrulmaya çalýþýlmýþ
m konusunda günümüze de ýþýk tutacak olan çözümlemeleri ve inþa etmeye çalýþtýðý mücadele h
n azgýn saldýrýlarýna hedef olmuþtur. Bugün bu gerçekler üzerinde düþünmeden, neyin doðru n
erine devrimci içtenlik ve dürüstlükle muhasebe yürütmeden, hiçbir konuda iþçi sýnýfýnýn de
ne lâyýk olabilecek bir yol tutabilmek mümkün deðildir.
Ayný aðýrlýk derecesinde bir sorun olmasa da, yine de devrimci tutumun güçlendirilmesi baký
n netleþmeyi gerektiren bir diðer konu da Troçkizmin zaaflarýdýr. Troçki ile Troçkizmin ay
lmesi gerekir. Troçki kuþkusuz büyük bir devrimcidir ve devrimci Marksist geleneðimizin bi
r parçasýdýr. Troçkizm ise, Troçki nin ölümünden sonra onlarca parçaya ayrýlmýþ, devrimci
iyle Marksizm dýþý etkenlere açýk hale gelmiþ ve zaman içinde pek çok parçasý itibarýyla yo
nle bugün iþçi sýnýfýnýn mücadelesini ilgilendiren hangi önemli soruna el atsak, Lenin in t
maya çalýþmýþ gerçek Troçki ve onun fikirleri ile aramýza, Troçkizmin papalarýnýn yýllar iç
malar girmektedir.
Troçki nin eleþtireceðimiz hatalý tutumlarý, yanlýþ deðerlendirmeleri olabilir. Fakat bu tü
iriden zaten hiçbir devrimci Marksist muaf deðildir ki. Bunun da ötesinde asýl sorun, Ma
rksizmi Leninizm, Troçkizm gibi ayrý parçalara bölmenin yanlýþlýðýdýr. Dünya iþçi sýnýfýnýn
paramparça izm ler yaratmakla deðil, ancak ve ancak Marksizmi güçlendirmekle bir çözüm yol
okulabilir. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesine þu ya da bu ölçüde önemli katkýlarda bulun
er, Marksizmi zenginleþtiren ortak bir kaynak olarak sahiplenilebilmelidir. Sorun þu
ya da bu kiþiyi yüceltmek ya da yerin dibine batýrmak deðil, iþçi sýnýfýnýn tarihinde iz b
mücadelesini ve fikirlerini Marksist temellerde deðerlendirip bir sonuca varabilmek
tir.
Önce tersten bir örnek olarak Stalin i hatýrlayabiliriz. Burada da sorun bir kiþi sorunu
dir. Hesaplaþýlmasý gereken, dünya iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesine büyük zarar vermiþ
enin lerin döþediði devrimci temelleri dinamitlemiþ bulunan bir toplumsal fenomen ve günümü
anan bir siyasal akým olarak Stalinizm sorunudur. Bir de devrimci mücadelenin yolunu
aydýnlatan olumlu örnekleri hatýrlayabiliriz. Marx, Engels, Lenin, Rosa, Troçki gibi de
vrimci önderler, her birinden özgün bir siyasal akým yaratmak için deðil, devrimci Marksizm
n ortak geleneðini yeniden canlandýrmak üzere doðru yönleriyle ayný devrimci potaya akýtmam
reken köklerimizdir. Hele ki, iþçi sýnýfýnýn devrimci önderlik krizinin aþýlabilmesinin ins
i belirleyecek yaþamsal bir sorun olarak karþýmýza dikildiði günümüz dünyasýnda, Marksist d
eleneðimizin tüm zenginliðiyle yeniden inþa edilmesi ve güçlendirilmesi çabasý her þeyin üs
.
Faþizm ya da emperyalist savaþlar gibi, dünya iþçi sýnýfýnýn yaþam ve mücadele koþullarýný
en can yakýcý sorunlar karþýsýnda doðru tutum alabilmek için, Marksist geleneðimiz ile onu
Stalinist gelenek arasýna kalýn bir sýnýr çizgisi çekmek gerekiyor. Diðer yandan Troçkizm
olduðu üzere, devrimci proletaryanýn Marksist geleneðinin güçlenmesini engelleyen çarpýtma
karþý kararlý bir mücadele yürütmek de asla savsaklanamaz.
Devrimci iþçi hareketinin boþluklarýndan sýzarak onu paralize etmeye çalýþan burjuva etkisi
bir örnek, günümüzde faþizm tehlikesi konusunda yürüyen tartýþmalardýr. Geride býraktýðýmýz
belâsýnýn, kapitalizmin çýlgýnlýðýný daha önce ele vermiþ olmasý nedeniyle bir daha gündem
i düþünmek kadar yanlýþ, tehlikeli ve mücadeleye zarar verici bir tutum olamaz. Alman Naziz
ine can veren, iki emperyalist paylaþým savaþý arasýnda Avrupa yý vuran inanýlmaz boyutlard
konomik ve toplumsal bunalýmdý. Bu tür bunalýmlar kapitalizmin olaðan döngüsel bunalýmlarýn
geçen, derin ve sistemi sarýp temellerine dek sarsan bunalýmlardýr. Kapitalist düzen var o
ldukça, emperyalist savaþlar da, iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesi de ve dolayýsýyla faþiz
ya devam edecektir.
Günümüzde emperyalist güçler arasýnda týrmanan gerilimlere, nüfuz alanlarýný kana bulayan y
ylaþým savaþlarýna bakýp da, hâlâ bir daha üçüncü bir emperyalist paylaþým savaþýnýn çýkmay
larý hak ediyorlarsa, faþizm konusunda da durum aynýdýr. Avrupa daki tuzu kuru aydýnlar ve
nlarýn dümen suyundan giden sözde sosyalistler, dünyayý rahat döþeklerinden seyredip yangýn
i evlerine ulaþmadýðý sürece, bir daha olmaz nakaratýný terennüm ederek kendilerini kandý
Ama onlar böylece oyalanýrlarken, emperyalist güçlerin kaynayan bir cadý kazanýna döndürdü
tehlikenin adým adým kendi evlerine de yaklaþmayacaðý söylenebilir mi?
Bazý Avrupa ülkelerinde faþist partiler belirli düzeylerde yükseliþ kaydediyor olsalar da,
aþizmin bu ülkelerde henüz güncel bir tehdit boyutuna ulaþmadýðý doðrudur. Ama yarýn neler
mi olur? Ekonomik krizlerin, yeniden paylaþým savaþlarýnýn sarsýntýlarýyla dönen, yabancý
yasýnda, baþý fena halde sýkýþtýðýnda kapitalist sistemin içinden yine faþizm belâsýný çýka
emez. Ayrýca unutulmamalý ki, dünya Avrupa dan ibaret deðil. Türkiye olsun, çeþitli Latin A
keleri olsun, emperyalist sistemin bu zayýf halkalarýnda yaþanan faþizm gerçeðinin devrimci
iþçi hareketinde yarattýðý büyük tahribatýn etkileri canlý bir tarih olarak karþýmýzda duru
zm bugün, egemen emperyalist güçlerin yeni markasý medeniyetler çatýþmasý adý altýnda, iþ
arý Müslüman-Hýristiyan ekseninde bölüp birbirine kýrdýrtma planlarýyla kendine yeni yollar
azýrlanýyor.
23 Aðustos 2004

1.Bölüm
Elif Çaðlý
23 Aðustos 2004
Bonaparte ýn 18 Brumaire i
1799 yýlýnýn 9 Kasým günü, Fransýz cumhuriyetçi takvimine göre Brumaire ayýnýn 18 i, Napole
skeri diktatörlüðüyle sonuçlanan hükümet darbesinin yapýldýðý gündü. Amcasýnýn örneðini tek
ouis Bonaparte ise, aradan elli iki yýl geçtikten sonra 2 Aralýk 1851 günü yine bir hüküme
besiyle tarih sahnesine çýkacaktý. Aslýnda birincisinin karikatüründen ibaret olan ikinci B
naparte, 10 Aralýk 1848 de yapýlan bir referandumla Fransa Cumhuriyeti nin cumhurbaþkaný se
miþti. Ne var ki Mayýs 1852 de cumhurbaþkanlýðý süresi sona erecek ve yeniden seçilme þansý
naparte ýn dönemi de böylece son bulacaktý. Burjuva parlamenter iþleyiþin týkanmasýndan yar
ak, kendisine uzun süreli bir saltanat imkâný yaratmak üzere harekete geçti Louis Bonapart
e. Sonunda emeline ulaþmýþ ve amcasý gibi onun da bir 18 Brumaire i olmuþtu.
Yeðen Bonaparte ýn hükümet darbesi sonucunda ortaya çýkan iktidar biçimini, bu iktidarýn da
rýný ve anlamýný Marx kapsamlý þekilde inceledi. Louis Bonaparte ýn 18 Brumaire i adlý çal
onaparte ýn tarih içinde iþgal ettiði yeri fersah fersah aþan bir eseri siyaset bilimine ar
aðan etmiþ oldu. Edebi lezzeti açýsýndan da eþþiz olan bu incelemesinde Marx, Fransýz devri
inin geliþimini, bu süreçte sýnýflar iliþkisinin tezahürlerini ve burjuva düzenin olaðanüst
içimlenmesi baðlamýnda Bonapartizm sorununu ele aldý. Marx ýn Bonapartizm olarak adlandýrýp
lemesine dek, burjuva düzenin yapýlanma sürecinde ortaya çýkan olaðanüstü diktatörlük biçim
elerde hâlâ eski dönemlerden kalan Sezarizm kavramýyla deðerlendirilmekteydi. Oysa tarihse
l koþullarýn tamamen deðiþmiþ olmasý nedeniyle artýk bu terimin terk edilmesi gerekiyordu.
x ýn Bonapartizm çözümlemesi, modern burjuva toplum içindeki sýnýflar savaþýmýnýn, tarihin
için geçerli olabilecek kavramlarla nitelenmesine son verilmesi bakýmýndan da önem taþýr.
Sismondi nin ünlü satýrlarýnda dile getirildiði gibi, Roma proletaryasý toplumun sýrtýndan
n modern toplum proletaryanýn sýrtýndan geçinir. Marx buradan hareketle, Antik Çaðdaki sýný
aþýmýyla modern zamanlardaki sýnýf savaþýmýnýn maddi ekonomik koþullarý arasýnda tam bir fa
kat çeker. Farklý sosyo-ekonomik koþullardan doðan siyasal biçimler arasýnda da bire bir be
zerlik kurulamaz. Burjuva toplumun baðrýnda hâlâ Sezarcýlýk deyimi eþliðinde yapýlan bir ta
eme, birbirine hiç benzemeyen tarihsel koþullarýn gözardý edilmesi anlamýna gelir. Bu bakým
bu tür adlandýrmalar yüzeysel ve uygunsuzdur. Sezarizm olgusunu yaratan eski Roma da, sýný
savaþýmý yalnýzca ayrýcalýklý bir azýnlýðýn içinde, varlýklý özgür yurttaþlarla yoksul özg
Eski Roma toplumuyla modern burjuva toplumu tamamen farklý tarihsel dönemler olduðu ha
lde, neden burjuva devrim süreci Antik Çað Romasý na ait kavramlarla açýklanmaya çalýþýlmýþ
i, çünkü insanlar kendi tarihlerini kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koþullar içind
eðil, doðrudan veri olan ve kendilerine geçmiþten kalan koþullar içinde yaparlar. Bütün ölm
eleneði, büyük bir aðýrlýkla yaþayanlarýn beyinleri üzerine çöker. Ve onlar toplumsal devin
de yepyeni bir þey yaratmakla uðraþýr göründüklerinde bile, baþlangýçta geçmiþin etkisinden
r. Böylece geçmiþ döneme ait adlar, sloganlar, tarihin yeni sahnesinde arz-ý endam ederler
. Fakat toplumun yeni biçimi kurulup iyice yerleþtikten sonra geçmiþin etkisi silinmeye
baþlar ve artýk egemen olan yeni koþullar kendilerine özgü ifade biçimlerine kavuþurlar. Ýþ
sa da da burjuva devrim sürecinin ilk dönemlerinde eski Roma nýn siyasal kurum, kavram ve
kahramanlarýnýn hayaletleri havada uçuþurken, zamanla burjuva toplum kendi gerçekliði temel
nde kendi yorumcularýný, kendi sözcülerini yaratmaya koyulmuþtur.
Ama geçmiþ dönemin yaþanan dönem üzerinde etkili olacaðý yolundaki genel yasa deðiþmemiþtir
evrim süreci bu kez de Büyük Fransýz Devrimi döneminin hayaletini çaðýrmakta, Fransýzlar ke
ni Napoleon a iliþkin anýlardan kurtaramamaktadýrlar. 1848 devriminde henüz emekleme dönemi
i yaþayan devrimci iþçi hareketinin üzerine de geçmiþ süreçteki burjuva devriminin gölgesi
etarya bizzat kendi devrimci dünya görüþü temelinde örgütlenip, baðýmsýz bir güç olarak tar
vuramadýðý sürece de bu durum daha nice ülkede pek çok kez yaþanacaktýr.
Modern burjuva toplumun geliþim sürecinde cereyan eden sýnýf savaþýmlarýný kavramak bakýmýn
a örneði gerçekten de özel bir öneme sahiptir. Büyük Fransýz Devrimi feodalizmi yýkmýþ ve b
egemenliðine, Avrupa da baþka hiçbir ülkenin ulaþamadýðý katýksýz klasik bir özellik vermi
devrimci proletaryanýn burjuvaziye karþý savaþýmý da, Fransa da, baþka yerlerde bilinmeyen
in biçimlere bürünmüþtür. Bu nedenle Marx Fransa tarihine ayrý bir önem atfetmiþ ve örneðin
hareketinin tarih sahnesine çýktýðý 1848 devrim sürecini derinden incelemiþtir. Marx ýn seç
ansa olsa bile, onun bu çözümlemeleri genel olarak burjuva toplumdaki sýnýflar savaþýmýnýn
bilmesi bakýmýndan paha biçilmez bir teorik temel oluþturur.
Fransa daki 1848 devrim sürecinden çok önemli sonuçlar çýkartýr Marx. Örneðin, kolay kazaný
itirilir! Proletaryanýn yeterince güçlü ve örgütlü olmasýný engelleyen tarihsel koþullar ne
bat 1848 devrimi eski toplumu gafil avlayarak baþarýlan ani bir darbe gibi olmuþtur. Ýþçi s
e halk kitleleri tarafýndan kapsamlý ve bilinçli bir mücadele ile deðil de, onlarýn egemen
esimleri arasýndaki çekiþmelerde taraf olmasý sayesinde kazanýlan parlamenter cumhuriyet,
daha sonra yine egemen güçler arasýndaki çatýþmalarýn sonucunda bir hükümet darbesiyle orta
dýrýlmýþtýr. Þubat devriminin kazanýmlarý, iþte bu nedenle, bir Bonapart tarafýndan kolayca
ebilmiþtir.
Bonaparte darbesinin týpký Türkiye deki askeri darbelerde olduðu gibi, bir sabah ansýzýn g
lirim dediði bir süreçte, olaylarýn geliþimini kavramaktan uzak burjuva demokratlarý rehav
içindedirler. Kendilerini, rejimin olaðan iþleyiþini sürdüreceði ve 2 Mayýs 1852 de cumhurb
rinin yapýlacaðý hayaliyle avutmaktadýrlar. Bu nedenle onlar Louis Bonaparte ýn 2 Aralýk 18
tarihinde gerçekleþen hükümet darbesini, günümüz örneklerinde de aynen görüldüðü üzere þaþk
Louis Bonaparte ý iktidara taþýyan süreci tahlil ederken, Marx, yalnýzca o dönemin Fransasý
geliþmelere deðil, genelde burjuva rejimin yapýlanma sürecinin önemli özelliklerine de ýþýk
r. O nedenle bu süreci bazý çarpýcý yönleriyle hatýrlamakta yarar var.
1848: Fransa da Parlamenter Cumhuriyet
Fransa da parlamenter cumhuriyetin kuruluþ tarihi, 1789 devrimiyle baþlayarak farklý aþama
lardan geçen ve siyasal iktidarýn deðiþik biçimlenmeleriyle ilerleyen iniþli çýkýþlý bir sü
2 Eylülünde ilân edilen cumhuriyetin ardýndan bir reaksiyon gelir. Napoleon un Bonapartist
iktidarýna yol açan geliþmeler zinciri içinde, 1794 te yaþanan Termidor önemli bir yer tut
Bu olay, devrime katýlan ve onu halkçý istemlerle ilerletmek isteyen mülksüz, baldýrý çýpl
tabakalarýnýn devrimden dýþlanmasýna yol açan karþý-devrimci bir siyasal geliþmedir. Termi
uç olarak burjuva düzenin geliþimini güçlendirecek önlemleri almýþtýr; fakat halkýn radikal
l dönüþüm istemlerinde ifadesini bulan devrimci ilerleyiþi de durdurmuþtur.
Devrimin burjuva çerçeveyi aþýp geçmemesi için baldýrý çýplaklarýn ezilmesine ortamý hazýrl
burjuva devrimcilerin en ileri kanadýný oluþturan Jakobenlerin[1] ikircimli sýnýf tutumudu
r. Ama bu durum, kendi liderleri Danton ile Robespierre in de sonunu getirecek ve
bizzat Jakobenlerin iktidardan tasfiyesiyle sonuçlanacaktýr. Termidor dan bir gün önce Rob
espierre, Konvansiyon Meclisinde þöyle baðýrmaktadýr: Devrimi mahvediyorlar; Cumhuriyet el
en gidiyor! Nitekim öyle olur. Termidor un uzantýsý olarak, Napoleon un Bonapartist impar
rluðuna giden yol döþenir.
1799 tarihinde gerçekleþtirdiði hükümet darbesiyle kendisini birinci konsül konumuna yüksel
Bonaparte, doðrudan kendisine baðlý valiler aracýlýðýyla katý merkeziyetçi bir idare siste
r. Yasama, yürütme ve atamalara iliþkin çok geniþ yetkileri kendi elinde toplar. Ýngiltere
1803 te Fransa ya açtýðý savaþ sýrasýnda, kral yanlýlarýnýn Ýngilizlerle iþbirliðini önlem
yýlýnda kendisini imparator ilân eder. Fransa nýn egemenlik alanýný geniþletmek için yürütt
ilgiler sonucunda, 1814 yýlýnda Napoleon un egemenliði ve imparatorluk dönemi sona erer.
Bu kez de Fransa, 1814-1830 yýllarý arasýnda Restorasyon dönemi diye adlandýrýlan bir dönem
yacaktýr. Bu, Bourbon hanedanýnýn ikinci kez tahta geçtiði ve kralcý siyasal rejimin restor
edildiði bir dönemdir. Restorasyon döneminde hüküm süren ve Bourboncular olarak adlandýrýl
emen kesim esasen büyük toprak sahiplerinden müteþekkildir. Fakat Marx ýn belirttiði gibi,
oprak mülkiyeti tüm feodal çalýmýna ve soyluluk gururuna karþýn, modern toplumun geliþmesi
unda burjuvalaþmýþtýr.
Soylularýn ve kilisenin çýkarlarýný koruyan Bourbon sülalesinin gerici rejimi 1830 Temmuz d
vrimiyle yýkýlýr, fakat Fransa henüz kralcý rejimden kurtulamaz. Fransa nýn ikinci ünlü kra
ini temsilen bu kez Orleans dükü Louis Philippe saltanat koltuðuna oturur. Marx, Düzen p
artisi olarak da adlandýrdýðý kralcý güçlerin kendi içinde Bourboncu ve Orleancý diye ikiye
in, birtakým sözde siyasal ilkelerin deðil, sermaye ile toprak mülkiyeti arasýndaki rekabe
tin sonucu olduðuna dikkat çeker. Ayrýca burjuva sýnýfýn içindeki büyük kodamanlar, ordunun
itenin, kilisenin, baronun, akademinin ve basýnýn önde gelenleri de bu iki kesim arasýnd
a bölünmüþlerdir.
1848 devrimine kadar devam edecek olan Orleancýlar dönemi, mali aristokrasinin[2] ik
tidar dönemidir ve Temmuz monarþisi dönemi olarak da adlandýrýlýr. Temmuz monarþisi, mutlak
kraliyet dönemine oranla burjuva düzen bakýmýndan ileri bir adým teþkil edecektir. Bu dönem
toplumun temel yasasý olarak kabul edilen Anayasal Sözleþme yürürlüðe konur. 1830 burjuva d
iminin ürünü olan bu anayasa, egemenliðin ulusa ait olduðunu ilân etmekte ve kralýn yetkisi
bir ölçüde kýsýtlamaktadýr. Tüm bu dönemler boyunca geliþmesini sürdüren burjuvazinin siyas
de, 1848 devrimine ilerleyen süreçte böylece çeþitli biçimlere bürünmüþ olur.[3] Temmuz mo
likle büyük ticaret temelinde semiren yeni burjuva zenginlerin zorbalýkla ele geçirdikle
ri egemenliðin siyasal ifadesidir. O dönemde siyasi arenada esas olarak büyük ticaret bu
rjuvazisi aðýr basmakta, sanayi burjuvazisi ise daha fazla güç kazanmak istemektedir. O
nedenle de sanayi burjuvazisi parlamenter cumhuriyetçilerin muhalefetine destek ve
rir.
Ancak cumhuriyetçi burjuva muhalefet, burjuvazinin homojen çýkarlar etrafýnda bütünleþmiþ ö
kesimi deðildir. Marx ýn deyiþiyle, cumhuriyetçi kafada burjuvalardan, yazarlardan, avuka
tlardan, subaylardan ve memurlardan oluþmuþ bir yâran takýmýdýr. Bunlar burjuvazinin egemen
iðinin kralcý biçim altýnda hüküm sürmesine karþý çýkmakta ve burjuva düzenin parlamenter c
ine kavuþmasýný amaçlamaktadýrlar; ayrýca yeni siyasal sistemde önemli mevkiler kazanma tel
irler. Büyük ticaret burjuvazisinin ayrýcalýklý siyasal konumuna karþý mücadele yürüttükler
halktan ve gerekse sanayi burjuvazisinden destek almaktadýrlar. Sanayi burjuvazisi
nin verdiði desteðin altýnda yatan gerçek neden, cumhuriyetçi unsurlarýn ulusal çýkarlar gü
uyucu gümrük sistemi ve benzeri hedefleri savunuyor oluþudur.
Avrupa da esen 1848 devrim rüzgârý Fransa da Þubat devrimiyle somutlanýr. 1848 Fransýz Þub
l iktidarýn biçimini deðiþtiren siyasal bir devrimdir. 24 Þubatta Louis Philippe in tahttan
indirilmesiyle meþruti monarþi yýkýlýr, burjuva parlamenter cumhuriyet kurulur. Krallýk dön
nde burjuvazinin ancak belirli bir bölümü kral adýna hüküm sürerken, bundan böyle artýk bur
in meclisi halk adýna hüküm sürecektir.
Mülkiyetin iki ayrý egemen gücünü, yani toprak ve sermaye sahipliðini ilk kez birlikte ikti
ara getiren siyasal biçim parlamenter cumhuriyettir. Parlamenter cumhuriyet ayný zam
anda, burjuvazinin siyasal egemenliðinin en geliþmiþ biçimidir. Meþruti monarþi altýnda büy
ret burjuvazisinin siyasal egemenliði tahtýn gölgesinde kalýrken, halk nezdinde asýl egeme
n güç olarak sahne önünde kral görünmektedir. Oysa parlamenter cumhuriyet, burjuvazinin büt
ini tek bir siyaset çatýsý altýnda toplayacak ve burjuvazinin siyasal egemenliði kralýn göl
inden kurtulacaktýr. Böylece de bizzat kendi kimliðiyle ortaya çýkacaktýr. Bundan böyle kap
list geliþme hem burjuva parlamenter iktidarý hem de yürütme gücünü yetkinleþtirerek, burju
ni artýk yýkýlmasýnýn gerekli olacaðý noktaya doðru götürecektir.
Þubat 1848 devrimine farklý sýnýflar farklý istemlerle katýldýlar. Burjuvazinin deðiþik kes
mali aristokrasinin tek baþýna egemenliði dönemine son vermek ve kendilerini daha geniþ a
yrýcalýklarla donatmak için bir seçim reformu koparmayý ümit etmekteydiler. Ama olaylarýn g
minin kendi diyalektiði vardýr ve bir kez devrimci ok yaydan fýrladýðýnda gidebileceði yere
dar gidecektir. Marx, sokaklara egemen olan halk kitleleri barikatlarý kurduðunda eg
emen sýnýfýn ulusal muhafýz gücünün pasif bir tutum aldýðýný, ordunun ciddi bir direniþ gös
ni, kraliyetin kaçmak zorunda kaldýðýný belirtir ve cumhuriyetin kendini zor sayesinde kab
ul ettirdiðini vurgular.
Aslýnda her parti cumhuriyete kendi sýnýfsal çýkarlarý temelinde farklý bir anlam yüklemekt
Proletaryanýn öncü, devrimci unsurlarýnýn hedefi, burjuva düzeni aþýp geçecek bir cumhuriy
i sosyal cumhuriyetti. Demokrat küçük-burjuvazi her zaman yaptýðý gibi olmayacak bir düþ pe
i, burjuva düzen içinde tüm sýnýflara eþit derecede demokrasi anlamýna gelecek bir siyasal
iþ, demokratik cumhuriyet istiyordu. Cumhuriyetçi burjuvazinin cumhuriyetten anladýðý ise,
kendi sýnýfýnýn diðer sýnýflar üzerindeki mutlak egemenliðini garanti altýna alacak bir pa
cumhuriyet idi. O dönemin Fransasý nda çeþitli sýnýflar, burjuva parlamenter cumhuriyetin
uluþunun somutlandýðý geçici hükümet ve Kurucu Meclis sürecinde, kendilerince mümkün olan e
rý kapabilmenin didiþmesi içine girdiler.
Marx bu vesileyle geçici hükümet sorununu da deðerlendirir. Bu deðerlendirme yalnýzca Frans
aki tarihsel kesitle sýnýrlý kalmaz, bir burjuva cumhuriyetin kuruluþunu hedefleyen tüm sür
erde neredeyse ortak olan bazý önemli hususlarý sergiler. Örneðin bu gibi dönemlere resmi n
teliðini veren karakteristik özellik, sýnýf çatýþmalarýnýn ortasýnda derme çatma biçimde ku
tam da kendisine lâyýk görülen geçici sýfatýna uygun bir varlýk arz etmesidir. Bu dönem boy
ansa da hiçbir kimse ve hiçbir siyasal çevre, gerçek bir varlýða sahip olma ve gerçek bir e
e bulunma hakkýný kendinde görmemiþtir. Týpký yýllar sonra 1917 Þubat-Ekim arasý dönemin Ru
bir kez daha kanýtlanacaðý gibi! Marx ýn deyiþiyle, devrimi hazýrlayan ya da yapan bütün öð
an muhalefeti, cumhuriyetçi burjuvazi, cumhuriyetçi-demokrat küçük-burjuvazi, sosyal-demok
rat iþçi sýnýfý, bunlarýn hepsi Þubat hükümetinde geçici olarak yerlerini almýþlardýr.
Fakat bu Geçici Hükümet, toplumdaki sýnýf mücadelesinin zorlamasýyla cumhuriyeti ilân ettik
onra, onu burjuvazinin kabul sýnýrlarý içine hapsedebilmek için elinden gelen her þeyi yapm
Marx, ordu, mahkemeler ve yönetimin, birkaç istisna dýþýnda eski sahiplerinin elinde kaldýð
Temmuz monarþisinin büyük suçlularýndan hesap sorulmadýðýný önemle belirtir. Ýktidar savaþý
e proletarya üzerinde hegemonyasýný kuran burjuvazi, monarþi dönemindeki burjuva toplumun ü
erine bir cumhuriyet giysisi geçirmekle yetinmiþtir. Zira burjuvazinin gözünde cumhuriye
t, daha monarþik yönetim biçimi altýnda elde etmeye baþladýðý siyasal üstünlüðünü mantýksal
ekten baþka bir þey deðildir.
O dönemi tasvir ederken, Marx, enerjileri yeniden alevlendirecek, devrimci süreci hýzla
ndýracak, Geçici Hükümeti ileriye doðru itecek, ya da bir kenara atacak güçlerin olmadýðýn
aris proletaryasý Cumhuriyeti kendi eseri saymakta ve monarþi dönemine oranla kendisin
e bazý siyasal haklar kazandýran Geçici Hükümetin her hareketini alkýþlamaktadýr. Burjuvazi
ldatmacalarýna kanmayýp kendi sosyal cumhuriyet hedefinin peþine düþmesi gerekirken, henüz
unu yapabilecek koþullara sahip olmadýðýndan Avrupa nýn gözünde cumhuriyetin burjuva namus
esiz tutmayý kendi namus sorunu haline getirmektedir. Oysa bu cumhuriyetin görevi, düny
ayý devrimci bir biçimde deðiþtirmek deðil burjuva toplumun koþullarýna uyarlamaktan ibaret
.[4]
Marx ýn geçici hükümete dair eleþtirilerini, Kurucu Meclis konusunu da kapsayacak þekilde g
etmek mümkündür. Fransa da ulusun oylarýyla iþbaþýna getirilen Kurucu Meclisin görevi, iþçi
tlelerin devrimci ateþini söndürebilmek ve devrimin sonuçlarýný alelacele törpüleyebilmekti
leyen tarihlerde baþka ülkelerdeki devrim süreçlerinde de iþçi sýnýfýnýn sosyal cumhuriyet
karþýlýk, burjuvazi her zaman Kurucu Meclis talebini yükseltecektir. Zira Kurucu Meclis,
cumhuriyetçi bir anayasa yapýp yürürlüðe koyarak burjuva egemenliðinin parlamenter cumhuri
biçimini oturtacaktýr. Bu anayasal deðiþim en kapsamlý biçimine büründüðünde dahi, asla bu
mun temel varoluþ koþullarýný deðiþtirmiþ olmaz.
Fransa da Kurucu Meclisin, cumhuriyet olgusunu, genel oy olgusunu, yetkileri sýnýrlý iki
meþruti meclis yerine bir tek egemen Ulusal Meclis olgusunu, iþte bu çerçevede yaþama geçi
miþ olduðunu belirtir Marx. Böylece, babadan oðula geçen, sorumsuz krallýðýn yerine, seçim
sorumlu bir krallýk, dört yýllýk bir baþkanlýk getirerek Cavaignac ýn diktatörlüðünü bir o
etti ve düzene baðladý der.[5]
Kurucu Meclis sorunu bu içeriði nedeniyle o kadar önemli bir ayrým noktasýdýr ki, bu sorun
arþýsýnda takýnýlacak tutum, özellikle 1917 Rus devriminden baþlayarak devrimci proletarya
liberal burjuva ve küçük-burjuva sol unsurlarý ayýrt edecek bir mihenk taþý olacaktýr. Ýþç
u Meclis gibi bir aldatmaca noktasýna takýlmayýp devrimi ilerletmeyi ve sovyet tipi bi
r iktidarýn kurulmasýný emrederken, diðer sýnýfsal unsurlar Kurucu Meclisi toplayarak devri
i durdurmaya, böylece devrimin sonuçlarýný burjuvazinin kabul sýnýrlarý içine hapsetmeye ça
.
1848 döneminde Fransa da Blanqui ve yandaþlarýnýn mücadelesinde somutlanan devrimci eylem,
evrimin önünü týkayan Kurucu Meclisi daðýtmaya teþebbüs eder, fakat baþarýlý olamaz. Prolet
enahýnýn yeterli güce sahip olmamasý nedeniyle, yenilgiye uðrayanlar Blanqui ve taraftarla
rý olur ve burjuvazi tarafýndan siyaset sahnesinden uzaklaþtýrýlýrlar. Bu yenilgi sonucunda
geri çekilmiþ görünen devrimci proletarya, Haziran 1848 ayaklanmasýyla bir kez daha sahnen
in önüne fýrlamayý dener. Ýþçi sýnýfýnýn daha önce burjuvaca olan hak istemlerinin yerini H
ikte devrimci savaþýmýn gözüpek sloganý almýþtýr: Burjuvazinin devrilmesi! Ýþçi sýnýfýnýn
Avrupa iç savaþlar tarihinde proletaryanýn o ana dek yaþanmýþ bu en gözüpek ayaklanmasýna r
juva düzen güçleri üstün gelir. Çünkü burjuva düzenin yanýnda ticaret burjuvazisinden sanay
zisine, küçük-burjuvazi ve aydýnlardan orduya, seyyar muhafýz olarak örgütlenmiþ lümpen pro
ya, rahiplere ve bütün bir kýr nüfusuna dek çeþitli sýnýf ve katmanlar yer almaktadýr. Prol
ise yalnýzdýr. Devrimci hareketin yeniden atýlýma geçer göründüðü her durumda tekrar ön pla
at uðradýðý yenilgiler nedeniyle gücü azalýr ve etkili sonuçlar elde edemez. Proletarya ken
dünyayý deðiþtirecek örgütlü bir güç olarak ortaya koyacak olgunluk düzeyine henüz ulaþamad
iðer ezilen ve baskýya uðrayan kesimlerini yanýna çekememektedir. Onun baþarýsýzlýðýnýn tem
ur.
Proletaryanýn 1848 Haziran ataðý son tahlilde burjuva cumhuriyetçilerin iþine yaramýþtýr. P
aryanýn çabasý kendi öz istemlerini gerçekleþtirmek bakýmýndan baþarýlý olamasa da, burjuva
nliðinin artýk krallýðýn olmadýðý bir siyasal biçim altýnda sürdürülebileceðini kanýtlar. S
yola çýkan devrimci proletarya, kendi hedefine ulaþma bakýmýndan hüsrana uðramýþ, fakat si
laný burjuva cumhuriyetin kuruluþu için hazýr hale getirmiþtir. Fransa da iþçi sýnýfý uðrad
an geri çekilecek ve Marx, Haziran ayaklanmasýndan bir yýl sonraki duruma iliþkin þu önemli
tespiti yapacaktýr: Fransa da, küçük-burjuvazi, normal olarak sanayi burjuvazisinin yapmas
ereken þeyi yapýyor; iþçi, normal olarak küçük-burjuvanýn görevi olmasý gereken þeyi yapýyo
vi, onu kim yapýyor? Hiç kimse. Fransa da bu yapýlmýyor, Fransa da, bunun sadece sözü edili
Ýþçilerin devrimci hareketinin yenilgisiyle birlikte demokrat-cumhuriyetçi küçük-burjuvazin
siyasal etkisi de yýkýlýr. Zira küçük-burjuvazi, burjuvazi karþýsýnda devrimci bir tutumu
asýnda proletarya olduðu zaman sürdürebilir .[8] Yaþanan bu geliþmelere karþýn, parlamenter
iyetin yine de monarþiye oranla toplumu siyaseten ileriye taþýyacak devlet biçimi olduðu o
rtaya çýkmýþtýr. Bu cumhuriyet burjuvazinin egemenlik biçimlerinden biri olmanýn ötesine ge
ile, egemenliðin bu anayasal biçimi, genel oy yoluyla alttakilere de bazý haklar tanýmak
zorunda kalmýþtýr. Marx bu gerçekliðin, parlamenter rejimin anayasasýnýn büyük çeliþkisi o
tir. Zira burjuva düzenin üzerlerinden baský ve sömürüyü asla eksik edemeyeceði sýnýflar (p
, köylüler, kent küçük-burjuvazisi), bu anayasa tarafýndan genel oy yoluyla siyasal haklara
sahip kýlýnmaktadýrlar.
Fransa da proletaryanýn Haziran ayaklanmasý kanla bastýrýlmýþtýr ama bu arada önemli bir ge
e kanýtlanmýþtýr. Burjuva düzende kapsamlý reformlar ancak iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadele
lir. Öte yandan, Haziran ayaklanmasýný kanla bastýranlar cumhuriyetçi burjuvalardan baþkasý
ldir. Cumhuriyetçi burjuvalar ayný zamanda meclisteki rakiplerinden kurtulmak için Haz
iran ayaklanmasýný bahane olarak kullanýrlar. Ulusal Meclisin ilk bileþiminde atanmýþ olan
e içinde küçük-burjuvazinin temsilcisi demokrat cumhuriyetçilerin de bulunduðu Yürütme Komi
daðýtýlýr. Diktatörce bir güç kullanarak bu iþi gerçekleþtiren kiþi, Haziran katliamýný da
uva cumhuriyetçi General Cavaignac tan baþkasý deðildir.
Art arda yaþanan bu geliþmeler, burjuva cumhuriyetin iþçi sýnýfýnýn savunduðu sosyal cumhur
ne denli farklý olduðunu ortaya koyar. Burjuva egemenliðin parlamenter cumhuriyet biçim
i, týpký krallýkta olduðu gibi özünde burjuvazinin iþçi sýnýfý ve emekçiler üzerindeki bask
uva demokrasisi son tahlilde burjuva diktatörlüðün bir biçimidir. Hangi ülkede olursa olsun
modern burjuva düzen parlamenter cumhuriyet temelinde biçimlendiðinde, iþçi sýnýfýnýn daha
istemleri egemen güçler tarafýndan hep bir anarþi kaynaðý olarak deðerlendirilecektir. Bir
anlar feodal ve mutlakýyetçi düzene karþý mücadele bayraðýný açmýþ olan burjuva cumhuriyetç
ndi egemenliklerini savunabilmek kaygýsýyla eski düzenin mülkiyet, aile, din, düzen slogan
larýna sahip çýkacak ve devrimci proletaryayý düzen ve toplum düþmaný ilân edeceklerdir.
Fransa da 1848 devrim sürecinin ürünü olan burjuva demokratik anayasa, monarþik düzenin seç
sasýný deðiþtirdi ve genel oyu getirdi. Ne var ki burjuva demokratik anayasalarýn özü de ne
ede burjuvazinin egemenliðine dayanýr. Kiþi özgürlüðü, dernek kurma, söz, basýn özgürlüðü,
okratik haklarýn sýnýrý olarak belirlenen kamu güvenliði gerekçesi, tüm kapitalist ülkelerd
burjuvazinin çýkarýna göre yorumlanýr. Burjuvazinin yürürlükteki anayasasý öyle bir dokunu
kutsallýk halesiyle kuþatýlýr ki, onu deðiþtirmek üzere iktidara el koyan darbeci güçler bi
asadýþý eylemlerini anayasaya dayandýrdýklarýný iddia ederler. Türkiye deki askeri darbeler
yle yakýndan bildiðimiz üzere, Fransa daki Bonapartizm örneðinde de parlamenter iþleyiþe so
en ve demokratik haklarýn kullanýmýný engelleyen olaðanüstü yönetim, anayasal düzeni koruma
la iþbaþýna gelmiþtir.
1848 Fransýz Anayasasý, kuvvetler ayrýlýðýný, farklý iktidar odaklarýnýn doðmasý noktasýna
Bu anayasa gereðince halkoyuyla seçilen cumhurbaþkaný, aslýnda yasama gücü karþýsýnda bir b
e de sýkça tartýþma konusu edilen ve cumhurbaþkanýnýn halk tarafýndan seçilmesine dayanan B
steminin anlamý iþte budur. Bu sistem devlet baþkanýna, parlamentoyu gölgeleme, icabýnda an
yasayý bile rafa kaldýrarak mutlak anlamda egemen olabilme yolunu açmaktadýr. Marx ýn dedið
ibi, böyle bir sistemde devlet baþkaný meclis karþýsýnda bir çeþit tanrýsal hakka sahiptir.
m 2 Aralýk 1851 de parlamentoyu bir kenara iterek iktidara çöreklenen Louis Bonaparte ýn yo
unu açan da bu baþkanlýk sistemi olmuþtur.
Burjuvazi gerekli gördüðünde parlamenter rejimini feda eder
Burjuva parlamenter rejim genelde çeþitli siyasal partileri ve bu partiler arasýnda sürüp
giden bitmez tükenmez çekiþme ve tartýþmalarý içerir. Sermaye egemenliðini tehdit altýnda h
diði ve parlamenter sistemin yarattýðý gerilimleri kaldýrabildiði sürece bu iþleyiþ devam e
. Fakat kritik durumlarda, burjuvazinin, parlamenter muhalefetin toplumda sarsýcý bo
yutlarda eylemleri kýþkýrtabileceði endiþesi yoðunlaþýr. Ve parlamenter sistem burjuvazi iç
anýlmaz hale gelebilir. Sýnýf mücadelesinin kýzýþmasý durumunda burjuvazi düzen i tehliked
k ve kendi öz rejiminden, parlamenter rejimden kurtulmayý arzulayacaktýr. Marx ýn dediði gi
i, bu siyasal sistem her þeyi parlamentodaki çoðunluðun kararýna teslim ettiðine göre, parl
nto dýþýndaki büyük çoðunluklar da kendileri karar vermek istemeyecekler midir? Devletin t
nde keman çalýndýðý zaman, aþaðýdakilerin oynamaya koyulmamalarýný nasýl bekleyebilirsiniz?
Burjuva egemenliðin parlamenter biçimi krize girdiðinde, daha önce çeþitli burjuva kesimler
arasýnda saðlanmýþ görünen bütünlük parçalanýr. Burjuvazi kendi parlamenter düzenine saldýr
den liberal olarak kutsamýþ olduðunu, þimdi sosyalist diye suçlar. Bonapartist darbeleri y
aratan süreçlerde, parlamento içindeki ve parlamento dýþýndaki burjuva kesimler arasýnda ön
bir kopuþ yaþanýr. Parlamentodaki kýsýr tartýþmalar devrimci sýnýflar nezdinde düzenin ipli
çýkartýrken, iþ âleminin burjuvalarý ise meclisteki siyasal temsilcilerinin basiretsiz tut
muna þaþýp kalmaktadýrlar. Nasýl olup da bu kadar bayaðý kavgalarla zaman harcayabilmekte v
asýl olup da cumhurbaþkanýyla yürüttükleri öylesine zavallý çekiþmelerle kamunun huzurunu b
tedirler? Sermaye çevrelerinin tedirginliðini alabildiðine arttýran önemli bir faktör de, ü
nin ticari ve sýnai bir bunalýmýn eþiðinde bulunuyor olmasýdýr. Fransa da Bonaparte darbesi
nde ticaret durgunlaþmaya, iþsiz sayýsý artmaya baþlamýþtýr.
Her zaman olduðu gibi, burjuvazi durgunluðun nedeninin bizzat kapitalizmin iç yasalarýnd
an kaynaklandýðýný görmek istemediðinden bunu mevcut siyasal iþleyiþe baðlamaktadýr. Oysa e
i istikrarsýzlýðýn, Fransa da yürütme ile yasama arasýndaki çekiþmeden kaynaklanmadýðý ve a
Ýngiltere yi bile içine alan kapitalist bir krizin yaþanmakta olduðu açýktýr. Ýktisadi yaþ
ara siyasal krizlerin eklendiði koþullarda, mesleði politikacýlýk olan ve ancak bu sayede
burjuvazinin içine duhul eden parlamento içi burjuvaziyle, büyük mülk sahibi olduklarý için
pitalist iþlerini güvenceye almaktan baþka bir þey düþünemeyen parlamento dýþý burjuva kesi
bir çekiþme ve kopuþma yaþanacaðý açýktýr. Nitekim Fransa da burjuvazinin ikinci kesimi art
toyu gözden çýkarmýþ, kuvvetli bir hükümet gerek diye feryat etmektedir.
Marx ýn deyiþiyle, burjuvazinin konuþmacýlarý, yazarlarý, kürsüsü ve basýný, kýsacasý burju
rý ile bizzat burjuvazi, temsilciler ve temsil edilenler birbirlerine yabancý olmuþlar
dýr. Artýk birbirlerinin dilini anlamamaktadýrlar. Sanayi burjuvazisi, bu koþullarda par
lamentodaki siyasal gücünü savunmaya kalkýþmanýn iktisadi çýkarlarýný zedeleyeceðinden endi
ret burjuvazisiyle onu temsil eden politikacýlar arasýndaki gerilim ise çok daha fazla
keskin hale gelmiþtir. Burjuvazinin bu kesimi kendi siyasetçilerini açýkça suçlamakta, ikt
sadi durgunluðun müsebbibi olarak parlamenter mücadeleyi görmekte ve ticaretin yeniden c
anlanabilmesi için de artýk bunun son bulmasýný istemektedir.
Bu yüzden büyük ticaret burjuvazisi veya daha genel anlamda mali aristokrasi Bonapartçý ke
silmiþtir. Üstelik bu deðiþim yalnýzca Fransa ile de sýnýrlý deðildir. O dönemin Economist
e yazýldýðýna göre, Avrupa nýn bütün borsalarýnda Cumhurbaþkaný Bonaparte a artýk düzenin b
Böylece Ulusal Meclis de iflas noktasýna sürüklenmiþtir. Onun atomik elementleri, artýk, h
ir moleküler çekim kuvveti ile birleþememektedir. Parlamenter rejim son nefesini de ve
rmiþ ve ölmüþtür.[10]
Bonapartizmi yaratan süreç
Proletaryanýn Haziran yenilgisinden Bonaparte ýn hükümet darbesine uzanan süreçte yer alan
i bir geliþme, darbe öncesinde Paris te ilân edilen sýkýyönetimdir. Ýþin aslýnda, parlament
iyetçiler mecliste anayasanýn ayrýntýlarýyla uðraþýrlarken, cumhuriyetçi partinin generali
ac Paris te sýký bir düzen tesis etmekle meþguldür. Marx ýn, burjuvazi için muazzam bir bu
Fransa da patlak veren her devrimci bunalýmda uygulandýðýný belirttiði sýkýyönetim, Türkiye
olduðu bir uygulamadýr. Ayrýca nasýl ki Paris te sýkýyönetimi Bonaparte ýn hükümet darbesi
ye de de sýkýyönetimler hep benzer bir geliþmenin, askeri darbelerin habercisi olmuþtur. Fr
nsa da burjuva cumhuriyetçiler, iþçi sýnýfýnýn yeni bir devrimci kabarýþýný bastýrma telâþý
e aslýnda Bonaparte darbesinin yolunu kendi elleriyle hazýrlamýþlardýr. Sýkýyönetim vasýtas
açýlmýþ olan býyýk ve üniforma, toplumun parlamenter cumhuriyet biçimine son vermek üzere
yönetimini ilân etmiþtir.
Ancak elbette bu tür bir deðiþim bir anda gökten zembille inmez. Marx ýn dediði gibi, bir b
ip de kem gözlü bir büyüyle burjuva cumhuriyet þaheserini bir gudubete çevirmiþ deðildir.
inin iç çekiþmelerinin keskinleþtiði, burjuva düzen güçlerinin yoðun bir hizip kavgasýna tu
larda, kendi anayasal temellerini bir kýlýç darbesiyle yere serecek Bonaparte larý böylesin
üstün bir devlet yetkisiyle donatan güç, parlamenter iþleyiþten baþkasý olmamýþtýr. Fransa
clis, çeþitli burjuva kesimlerin baðýrýp çaðýrmalarý arasýnda cumhurbaþkanýnýn yetki dönemi
a kalmýþ, parasýzlýktan bunalmýþ Bonaparte da bu uzatmayý bir güzel kabul etmiþtir. Bu nede
x, meclis bir generalin özel koruyuculuðu altýna girerek kendi güçsüzlüðünü ve ordunun son
altýna aldý, kendisini güçten yoksun býraktý der.[11]
Böylece darbeden sonraki Fransa, parlamenter cumhuriyet içinden çýkýp gelmiþtir. Marx ýn if
yle, dýþtaki kýlýfý yýrtmak ve içindeki gudubeti herkesin gözleri önüne sermek için bir sün
iþtir. Bu tespit, 1973 Þili ve 1980 Türkiye örneklerinde bir kez daha doðrulanacaktýr. Bu ü
lerde parlamenter rejimi ve iþçi-emekçi kitlelerin devrimci hareketini ezip geçen faþist g
eneralleri, Pinochet leri, Evrenleri, genelkurmay baþkaný sýfatýyla üst makam koltuklarýna
rtan güç, parlamenter iþleyiþ içindeki yetkililer, Allende ler, Demireller, Ecevitlerdir.
Marx ýn deðindiði süreçteki geliþmelere biraz daha yakýndan bakalým. Parlamentodaki burjuva
er sýk sýk cereyan eden parlamento tatilleriyle, parlamentonun toptan tatil edilmesi
nin yolunu açtýlar. Benzer süreçleri yaþayan baþka ülkelerde de kanýtlanacaðý üzere, aslýnd
asal güçler bizzat kendi tutumlarýyla parlamenter iþleyiþi baltalýyor ve parlamenter rejimi
savunulmasý imkânýný kendi elleriyle dinamitliyorlardý. Böylece yasamanýn yürütme karþýsýn
r önüne serilmekte ve hükümet darbesinin önü iyice açýlmaktaydý. Bu durum, burjuva parlamen
iþin gerçekte devlet yönetimini hiç de basitleþtirmediðini gösterir. Parlamenter sistem siv
topluma, kendini yürütme gücüne karþý savunacak öz örgütlenmeleri yaratma fýrsatýný vermedi
riz koþullarýnda kendi temsil yetkisini de kolayca yitirebilmektedir.
En demokratik geçinen kapitalist ülkelerde bile, parlamenter rejim halkýn demokratik hak
larýný asla garanti altýna almýþ deðildir. Fransa da Bonaparte darbesine ilerleyen süreçte,
i bütün devrimleri lanetleyerek dernek kurma hakkýný yok eden yasalar çýkartmaya, sýkýyönet
el bir kurum haline getirmeye koyuldular. Seçim yasasý, basýn yasasý gericileþtirildi. Sos
yalist basýn susturuldu. 1850 nin Eylül ve Ekim aylarýnda hükümet darbesi söylentileri çoða
deyiþiyle, hükümet darbesinin gölgesi Parisliler için artýk o kadar içli-dýþlý olduklarý bi
aline gelmiþti ki, sonunda etten ve kemikten sahicisi göründüðü zaman ona inanmak istemedil
r.
Bu geliþmeler burjuva düzenin bir yasasýný da kanýtlar. Bir zamanlar feodalizme ve mutlakýy
tçiliðe karþý devrimci tutum takýnmýþ olsa bile, daha sonra devrimci barutunu hepten tükete
juvazi için devrim korkulu rüya haline gelir. Bu korkunun burjuva bedeni sardýðý durumlard
a, olaðan demokratik istemler bile düzen güçlerine iþçi sýnýfýnýn sosyalizm istemi olarak g
. Nitekim Fransa da Bonaparte darbesi öncesinde düzen güçleri halüsinasyon geçiriyorlardý;
burjuva liberalizmi bile, burjuva kültürü bile, burjuva mali reformu bile sosyalist i
lân ediliyordu der. Yine onun sözleriyle, hatta daha önce bir geçit bulunan yerde demiry
olu yapmak sosyalizmdi ve size bir kýlýçla saldýrýldýðý zaman kendinizi sopa ile savunmanýz
yalizmdi! (Traji-komik bir durum mu desek, aradan uzun yýllar geçse bile burjuvazini
n genetik kodlarýna iþlemiþ bu korkularý asla yatýþmayacaktý. Örneðin 1980 ler Türkiyesi nd
burjuva siyasetçiler, demiryolu taþýmacýlýðýnýn bir komünist icadý olduðunu ilân edeceklerd
nin kapýldýðý devrim ve sosyalizm korkusuna karþýn, o günün Fransasý nda iþçi sýnýfý bu tü
k bir durumdan ne yazýk ki uzaktý.
Burjuvazinin devrim korkusuyla sarsýlarak burjuva parlamenter rejime güvenini yitird
iði, iþçi sýnýfýnýn ise kendi demokrasisini kurmak üzere burjuva sistemi yýkýp geçemediði d
uva diktatörlüðünün olaðanüstü siyasal biçimlerine gebe süreçlerdir. Bu olaðanüstü rejim, s
arak Bonapartizm ya da faþizm türü bir diktatörlük olabilir. Ýþin gerçeðinde, burjuva düzen
iyasal biçimleri arasýnda asla uçurumlar yoktur. Örneðin parlamenter iþleyiþi ortadan kaldý
onapartizmle faþizm arasýnda, her ikisinin mayalanma süreci bakýmýndan pek çok benzerlikler
bulunur. Bu nedenle, Marx ýn Bonapartizmin iktidara yükseliþ koþullarýna dair çözümlemeleri
n iktidara geliþ sürecine de büyük oranda ýþýk tutar.
Bonaparte cumhurbaþkanlýðý koltuðunda otururken, devlet hazinesinden saðladýðý paralarý bað
pen proletaryaya daðýtarak onlar arasýnda önemli bir kitle desteði kazanmýþtý. Bu nedenle M
bir hükümdarlýk talibinin hiçbir zaman yýðýnlarýn cehaleti üzerinde bundan daha bayaðýca sp
mamýþ olduðunu söyler. Bu spekülasyon sayesinde Bonaparte, burjuva toplumunun tortusundan
düzenin kutsal ordusunu[12] oluþturur ve bir kahraman edasýyla toplumun kurtarýcýsý pozunda
imparatorluk tahtýna kurulur. 20. yüzyýlda Ýtalya, Almanya veya Ýspanya daki benzerleri de
onaparte örneðini izleyeceklerdir. Bunlar, artýk daha da geliþmiþ ve dolayýsýyla sýnýf müca
daha da sertleþtiði bir kapitalist toplumda, eski tarihsel örnekleri gölgede býrakan spekü
asyonlara ve þiddete baþvuracaklardýr.
Bonaparte kendisini güçlendirmek için, 10 Aralýk Derneði diye adlandýrýlan[13] özel bir örg
gitmiþti. Bu dernek 1849 da bir yardýmseverler derneði kurma bahanesiyle Paris lümpen pro
letaryasýný gizli kollar halinde örgütlemiþti. Derneðin her bir kolunun baþýna Bonapartçý a
nulmuþtu ve dernek de Bonapartçý bir general tarafýndan yönetilmekteydi. Bonaparte da dahi
l derneðin bütün üyeleri gerçekte emekçi halka zarar vermek üzere birbirlerinin yardýmýna k
dý. Bu nedenle Marx, Bonaparte ý, kendisini lümpen proletaryaya baþkan atayan, kendisinin
kiþisel olarak ardýnda koþtuðu çýkarlarý çeþitlendirilmiþ bir biçimde yalnýz lümpen proleta
plumun bütün sýnýflarýnýn bu tortusunu kayýtsýz þartsýz yaslanabileceði tek dayanak olarak
olarak tanýmlar. Ayný tanýmlamanýn bir Mussolini, bir Hitler ya da bir Türkeþ ve benzerleri
bakýmýndan da geçerli olmamasý için hiçbir neden yok.
Bonaparte 10 Aralýk Derneðine binlerce baldýrý çýplak sokak serserisini toplamýþtý. Bu sers
en oluþan özel birlikler tren vagonlarýna doluþup Bonaparte ýn gezilerinde gittiði yerlere
r, ona hemen bir karþýlayýcý ve dinleyici kalabalýðý topluyor ve halk Bonaparte a büyük bir
eriyormuþ gibi, kalabalýðýn Yaþasýn Ýmparator! diye baðýrmasýný saðlýyorlardý. (Bonaparte
olünü sürdüren asker ve sivil devlet güçleri, Türkiye deki 12 Eylül askeri faþist diktatörl
al Evren için benzer mizansenler hazýrlayacaklardý.)
Resmi polisin korumasý altýndaki bu birlikler, çeþitli bölgelerde cumhuriyetçi yazar ve siy
setçileri hedef alan saldýrýlar yürütmekteydiler. Paris e döndüklerinde ise, Bonaparte a ka
n gösterileri þiddet kullanarak önlemek ya da daðýtmakla görevliydiler. Marx ýn belirttiði
naparte, ardýna bu gizli dolandýrýcýlar ve hýrsýzlar derneðini, bu düzensizlik, kargaþa ve
neðini takmýþ, kalabalýklara verdiði söylevlerde düzenden, dinden, aileden, mülkiyetten söz
du.
Bonaparte nizami orduyu büyük bir 10 Aralýk Derneðine çevirmeyi baþarýncaya dek, bu dernek
n özel ordusu olarak kalacaktý. (Dikkat çekmek gerekirse, olaðanüstü rejimin hazýrlýk dönem
v üstlenen özel birliklerin yerini, olaðanüstü iktidar döneminde nizami ordunun bizzat kend
si almaktadýr.) O da týpký Hitler örneðinde olduðu gibi, kendi kiþiliði etrafýnda yaratmaya
bir süre sonra fazlasýyla kapýlmaya baþlayacak, özellikle asker üzerinde bazý üstün güçler
anacaktý. Elbet yaratýlan bu imajý maddi destekle biraz da gerçekçi kýlmak amacýyla, subayl
baþkanlýk sarayýnda purolarla, þampanyalarla aðýrlanacaktý. Burjuvazi tüm bu geliþmeleri ya
yarý komediymiþ gibi karþýlarken, sonunda Bonaparte a muhtaç olacak ve onun siyasal iktidar
koltuðuna kurulmasýna ses çýkartmayacaktý. Almanya da Hitler in iktidara yürüyüþünü hatýrla
liþiyle ne kadar da ortak nokta var deðil mi?
Louis Bonaparte, burjuvazi ve proletarya arasýndaki çatýþmayý, köylülüðün, cumhurbaþkaný ma
n yardýmýyla imparator olmak için kullandý. Ýþgal ettiði makam sayesinde Avrupa burjuvazisi
baþtacý haline gelen bu ikinci Napoleon, bir yerde dönemin burjuva gerçekliðinin dýþa vuru
du. Bonaparte ýn, soylu ailelerden gelen devlet adamlarýna oranla sergilediði soysuz ima
j hiç de sürpriz bir tablo oluþturmuyordu. Zira Engels in sözleriyle, Bütün öteki gerçek b
gibi, o da bir türedi, bir parvenu (sonradan görme) idi .[14] Bu nedenle burjuvazi Bo
naparte ta yalnýzca kendi toplumsal egemenliðini koruyan bir kiþiyi deðil, kendi etinden,
kendi kemiklerinden oluþan, ilk büyük devlet adamýný görmüþtü.
Ýktidara yerleþen Bonaparte parlamentoyu daðýtacak[15], fakat kitlelerin gözünü boyamak içi
genel oy hakkýný tanýyan yeni bir anayasayý ilân edecekti. Ne var ki bu hak Bonaparte dön
e fiiliyatta hiçbir anlam ifade etmedi, yalnýzca Bonaparte ýn iþine yaradý. Bonaparte gene
y vaadi sayesinde Kasým 1852 de yapýlan yeni bir referandumu kazandý ve Senato tarafýndan
III. Napoleon adýyla imparatorluk katýna yükseltildi. Böylece amcasý I. Napoleon un örneðin
eleme zevkine mazhar olmuþ ve Fransa da ikinci imparatorluk dönemi açýlmýþtý. Benzeri tüm ö
görüldüðü üzere, toplumdaki kaosu ortadan kaldýrýp daha çok özgürlük getireceði propaganda
n bu diktatörün saltanat dönemi, gerçekte baskýnýn ve polis devleti uygulamalarýnýn egemen
em olacaktý.
Toplumun hemen her kesimine pek çok vaatlerde bulunarak kurtarýcý imajýný parlatan Bonapar
te, sanayinin geliþmesi için gerekli yatýrýmlara hýz verdi. Burjuvalar ve tutucu küçük-burj
atmanlar, onu, kendilerini sosyalizm tehlikesinden koruyacak kiþi olarak deðerlendir
diler. Ýþçiler arasýnda yanýlsamalar yaratabilmek için de, Bonaparte, ekmek fiyatlarýnýn dü
sý ve saðlýk ocaklarýnýn kurulmasý gibi önlemlere baþvurdu. Beri yanda ise, geleceðin asker
törlüklerine de ilham kaynaðý olacak þekilde, iþçi ücretlerini kontrol altýna almak amacýyl
erenler arasýnda hakem kurullarý oluþturmaktaydý. Fransa nýn üstünlüðünü kanýtlama düþleriy
e savaþa sürükleyen imparator Bonaparte, uðranýlan yenilgi sonucunda teslim olacak ve 4 Ey
lül 1870 de imparatorluktan indirilerek Fransa da yeniden cumhuriyet ilân edilecekti.

Küçük-burjuva solun kaypak tutumu


1848 de oylarýyla Bonaparte ý cumhurbaþkanlýðý koltuðuna oturtan köylülük, bu sayede kente
rtaya koyuyordu. Ýþin ilginç yaný, Bonaparte ýn seçilmesini, ordu çevresi cumhuriyetçilere
li oligarþi kendisine tekrar monarþinin yolunu açacaðýný hesapladýðýndan, iþçi sýnýfý ve ke
e Bonaparte ýn sýkýyönetimci burjuva General Cavaignac ý cezalandýracaðýný düþündüðünden me
ruh hali, burjuva parlamenter iþleyiþin týkandýðý, geniþ emekçi kitlelerin doðru bir önder
önünü göremediði durumlarýn Bonaparte türünden diktatörlerin yükseliþine nasýl da geçit ve
ir. Unutmayalým ki Türkiye de de parlamenter sistemin kilitlendiði ve siyasal yaþamýn kaosa
sürüklendiði dönemlerde, iþçi sýnýfýnýn geri kesimleri ve küçük-burjuvazinin büyük çoðunluð
ya bir kurtarýcý güç olarak bakmaya baþlamýþtýr. Ve böylece askeri diktatörlüðe giden yol,
a pasif desteði alýnarak döþenmiþtir.
1848 Fransasý nda kitlesel sosyalist örgütlenmelere raðmen karþý-devrim tehlikesi büyümekte
nelde bu örgütlenmelere proleter deðil, küçük-burjuva anlayýþlar damgasýný basýyordu. Prole
peþinden küçük-burjuvaziyi de sürükleyecek yerde, küçük-burjuvazinin peþinden sürüklenen ke
Burjuva meclislerde boy gösteren sosyalizm bir küçük-burjuva sosyalizmi idi.
Bu süreçte dönemin küçük-burjuva demokratlarý, elde etmeyi umduklarý demokratik haklarý teh
gördükleri için sosyalist geçinen liderlerle ittifak yaptýlar. Seçimler için ortak bir prog
taslaðý hazýrlandý, ortak seçim komiteleri kuruldu ve ortak adaylar belirlendi. Fakat bu
geliþme, devrimci proletarya açýsýndan ilkesiz bir ittifak anlamýna geliyordu. Zira uzlaþma
saðlanmasý için proletaryanýn toplumsal taleplerinin devrimci sivriliði giderilmiþ ve onlar
küçük-burjuva demokratlarýnýn kabul edebileceði düzeyde demokratik ifadeler verilmiþti. Kü
zinin demokratik talepleri ise, salt siyasal biçimler olmaktan kurtarýlarak biraz so
syalizm yaðýna bulanmýþtý.
Ýþte ilerleyen yýllarda Ýtalya da ya da Almanya da faþizmin yükseliþe geçtiði süreçte de uð
k olan sosyal demokrasi akýmý tarihsel olarak böyle bir temelde doðdu. Bu gerçek Marx ýn sa
rýnda çarpýcý biçimde dile gelir: Sosyal-demokrasinin özel niteliði, cumhuriyetçi demokrat
mlarý, birer araç olarak istemesinde; iki ucu, yani sermaye ile ücretli emeði, ortadan k
aldýrmak deðil, ama bu iki uç arasýndaki uzlaþmaz çeliþkiyi hafifletmek ve bunlar arasýnda
yuma dönüþtürmek istemesinde özetleniyordu. Bu amaca ulaþmak için ileri sürülebilecek önlem
dar çeþitli olursa olsun, amacýn bürüneceði görüþlerin az çok devrimci niteliði ne olursa o
hep ayný kalýyor. Bu, toplumun demokratik yolla dönüþmesidir, ama bu, küçük-burjuva çerçeve
dönüþümdür. [16]
Marx ýn satýrlarý akla, günümüzde devrimci süreçlerle oyun oynandýðý ve reformlarýn kitlele
yutturulmaya çalýþýldýðý bazý Latin Amerika ülkelerindeki küçük-burjuva solculuðunu getirm
sýn ki, burjuva düzeni ortadan kaldýrmadan reforme eden süreçler küçük-burjuvaya her zaman
m olarak görünür!
Karþýt sýnýf çýkarlarýyla parçalanmýþ kapitalist toplumda küçük-burjuvazi bir ara sýnýftýr.
rya arasýnda sýkýþýp kalan küçük-burjuvazinin baðýmsýz bir sýnýf çizgisi olamaz. Nesnel kon
disinin sýnýflar arasý uzlaþmaz çeliþkilerin üstünde olduðunu zanneder. Küçük-burjuva siyas
i kesildiklerinde, genelde bir bütün olarak halkýn çýkarlarýný temsil ettiklerini düþünürle
, aslýnda burjuva düzenin temel direði olan ordunun yapýsý hakkýnda da son derece tehlikeli
yanýlsamalara kapýlýp, ordu içindeki ilerici unsurlara bel baðlar, hükümet darbelerine de
ar. Hiçbir toplumsal sýnýf ya da katman, siyasal durum hakkýnda küçük-burjuvaziden daha faz
hayale kapýlamaz. Bu nedenle, Marx, hükümet darbesi kapýya dayandýðýnda bile küçük-burjuva
lerinin tehlikeyi göremediklerine ve burjuva düzen güçleri saldýrýyý arttýrýrken, onlarýn s
yavan ve ýlýmlý bir siyaset izlediklerine dikkat çeker.
1848 de Paris te ve daha sonraki tarih kesitlerinde pek çok ülkede yaþandýðý gibi, küçük-bu
etçilerin devrimci görünen afra tafralarý aslýnda devrimle tehlikeli bir oyun oynamanýn çar
klerini sergiler. Küçük-burjuva demokratlarýnýn partisi Montagne[17], gerekirse elde silah
parlamenter rejimi savunacaðýný söylüyordu. Fakat sonuçta ne oldu? Paris sýkýyönetim altýn
ye baþladý ve burjuvazi 13 Haziran 1849 da küçük-burjuva ulusal muhafýzý daðýttý. Anlaþýldý
e onlarýn siyasal temsilcilerinin devrimci tehditleri, hamasi nutuklardan öte bir þey
deðilmiþ...
Marx, küçük-burjuvazinin kararsýz tutumunu veciz biçimde dile getirir: Eðer Montagne, parl
ntoda galip gelmek istediyse, silah baþýna çaðrýsýnda bulunmamalýydý. Yok eðer parlamentoda
baþýna çaðrýsýnda bulunduysa, sokakta parlamenter biçimde davranmamalýydý. [18] Marx ýn bu
rmesinin ne denli doðru olduðu, ilerleyen yýllar içinde defalarca kanýtlanacaktýr. Örneðin
973 te General Pinochet in kanlý darbesiyle yýkýlan sosyalist Allende hükümetinin öyküsü,
emekçi kitlelerde düzen deðiþikliði doðrultusunda umutlar yaratýp diðer yandan bunun gerekl
yerine getirmemenin neticesini olanca açýklýðýyla gözler önüne serer.
Fransa da 1850 Mayýsýna ilerleyen süreçte küçük-burjuva demokratlar bir yanda sol gevezelik
ndilerini kandýrýrlarken, parlamentoda ise gerici yasalarýn yapýlmasýna boyun eðmekteydiler
Burjuva düzen, sokakta yenilgiye uðrayan proletaryayý yasal olarak da siyasi yaþamdan dýþl
yýcý düzenlemeleri birbiri ardý sýra getiriyordu. Örneðin Mart 1850 seçim yasasý proletarya
ratik haklarýný kýsýtlýyor, 31 Mayýs 1850 de genel oy kaldýrýlýyordu. Böylece düzen güçleri
zmek ne kelime adeta onu savaþ alanýndan toptan uzaklaþtýrabilmenin yolunu döþüyordu.
Burjuvazi iþçileri yeniden Þubat devriminden önce bulunduklarý durumda, parya durumunda gör
ek istiyordu. Zaten yeterince güçlü olmayan ve Haziran yenilgisiyle de büsbütün gerileyen i
tüm bu geliþmeleri, sosyalist geçinen küçük-burjuva demokratlarýnýn kendisini yönetmesine
rerek karþýladý. Parlamenter siyasal düzeni ortadan kaldýran gerici dalga alabildiðine yüks
rken, iþçi sýnýfý küçük-burjuva sosyalizminin yaveleriyle teselli buldu. Benzer bir durum A
a da Nazizmin yükseliþi öncesinde bir kez daha tekrarlanacaðý gibi, Türkiye de ve baþka ülk
ne yaþanacaktý.
Fransa veya Almanya gibi örneklerde proletarya kendi sýnýf bayraðýný yükseklerde tutmayý, o
st ve reformist kýlýklara girmiþ burjuva, küçük-burjuva sol anlayýþlardan baðýmsýz örgütlen
Eylül öncesinde Türkiye de, dönemin devrimci rüzgârlarýna ve onca sol örgütün varlýðýna ra
r küçük-burjuva sosyalizm denizinin içinde boðulmasý örneðinde de böyle oldu. Tüm bu örnekl
uvazinin yüreðine devrim korkusu salarken, iþin aslýnda siyasal mücadelenin dümenini küçük-
liderliklerin eline teslim etmiþ durumdaydý. Onlarýn eliyle demokrasinin ve daha güzel
günlerin gelebileceði hayaliyle kendini avutuyordu. Böylece proletarya, Marx ýn dediði gibi
geçici bir iyilik ve rahatlýk umuduyla sýnýfýnýn devrimci çýkarýný unutmaya kadar iþi vard
dövüþe tutuþmadan, kazanan bir sýnýf olmanýn þan ve onurundan peþinen vazgeçti. Eðer Fransa
te darbesini elde silah dövüþerek karþýlasaydý, yenilgiye uðrasa bile sonuç tamamen farklý
Hep söylenir, dövüþen ordular yenilgilerinden de çok þey öðrenirler.
Bonapartizm kimin iktidarýdýr?
Bonaparte ýn hükümet darbesini incelerken, Marx, Fransýz burjuvazisinin proletaryaya karþý
kalkmýþ olduðunu ve baþýnda 10 Aralýk Derneðinin baþkaný olmak üzere, lümpen proletaryayý i
sinin getirdiðini belirtir. Peki Bonapartizm gerçekten de lümpen proletaryanýn mý iktidarýd
Kuþkusuz ki deðil. Toplumun sýnýf dýþý unsurlarýndan oluþan lümpen proletaryanýn, Bonapart
iyasal rejimler altýnda bile olsa kendi iktidarýný kurmasý düþünülemez.
Marx ýn anlatmak istediði, proletaryaya karþý düzenini koruyabilme kaygýsýyla burjuvazinin
seviyelere inebileceðidir. Parlamenter rejimde parýldayan seçkin politikacýlarýný, bakanla
bir kenara iten burjuvazi, bir lümpen proletarya güruhunun baþýnda iktidara yürüyen Bonapar
e gibi birine göz yummuþ, hatta onun önünü açmýþtýr. Böylece Bonaparte bir lümpen proletary
yanarak siyasal iktidarý gasp etmiþ gibi görünse de, kurulan olaðanüstü siyasal rejim burju
düzenin egemenliði anlamýna gelir. Kapitalizmin ilerleyen tarihi içinde ortaya çýkan bir ba
olaðanüstü yönetim biçimi, faþizm de benzer bir öz taþýr. O da iþsiz ve umutsuz kitlelerin
idara taþýnmýþ olmasýna karþýn, gerçekte burjuvazinin egemenlik biçimidir.
Marx, devlet iktidarýnýn havada duramayacaðýný, Bonaparte ýn da aslýnda Fransýz toplumunun
alýk sýnýfýný, yani küçük toprak sahibi köylüleri temsil etmekte olduðunu söyler. Nasýl ki
prak mülkiyetinin ve Orleanlar paranýn hanedaný olmuþlarsa, Bonaparte lar da küçük köylüler
Fransýz halk kitlesinin hanedanýdýrlar. Buradan hareketle, Bonapartizmin aslýnda küçük köyl
iktidarý olduðunu düþünebilir miyiz? Bizzat Marx ýn irdelemesi temelinde bu soruyu da olums
biçimde yanýtlamamýz gerekiyor. Zira küçük köylüler, kendi çýkarlarýný kendi adlarýna ne pa
bir baþka biçim altýnda savunabilirler. Aralarýnda ancak yerel, yani yaþadýklarý yerden il
gelen bir bað vardýr ve bazý ortak çýkarlar temelinde bir siyasal örgütlenme yaratmadýklar
rde baðýmsýz bir sýnýf tavrý geliþtirmeleri mümkün deðildir.
Marx ýn sözleriyle, küçük köylüler kendi kendilerini temsil edemezler, temsil edilmek zorun
r. Onlara temsilcileri, kendilerini öteki sýnýflara karþý koruyan ve yukarýdan yaðmuru ve g
efendileri gibi, üstün bir yetkili gibi, mutlak bir hükümet gücü gibi görünmelidir. Bu ned
küçük toprak sahibi köylülerin politik etkisi, en yüce ifadesini, toplumun yürütme gücüne
lir. Nitekim Fransa da her iki Bonaparte darbesinde de küçük köylünün rolü, parlamenter rej
son bulmasýný ve Bonaparte larýn bir kurtarýcý gibi imparatorluk koltuðuna oturtulmasýný de
ekten ibaret kalmýþtýr. Napoleon larýn bir kurtarýcý olduðu düþüncesi o dönemlerde köylünün
a Bonaparte hanedaný , devrimci köylüleri deðil tutucu köylüleri, kendisi ve tarlasý impar
tarafýndan kurtarýlsýn ve kayýrýlsýn diye bekleyen köylüyü temsil etmektedir.
Küçük köylülük amca Bonaparte tan sonra yeðen Bonaparte ý desteklerken, bu sayede feodal d
belini büken borç yükünden biraz da olsa kurtulmayý hayal ediyordu. Fakat bu düþünce aslýnd
yanýlgýdan ibaretti. Kapitalist geliþme küçük toprak sahibini kaçýnýlmaz olarak sermayenin
aline getirmiþti. Artýk küçük köylünün karþýsýnda, Napoleon zamanýnda olduðu gibi kendisini
n kurtaracak bir burjuvazi yoktu. Nitekim ikinci Napoleon köylüyü alabildiðine ezen koþull
arý dayattý. Küçük toprak sahibi köylünün sýrtýna ipotek belâsýnýn yaný sýra bir de aðýr bi
ra vergi, Marx ýn dediði gibi, bürokrasinin, ordunun, kilisenin, mahkemenin, kýsacasý bütün
gücü aygýtýnýn hayat kaynaðýdýr. Kuvvetli hükümet ve aðýr vergiler neticede ayný anlama gel
urtaracaðý umuduyla Bonapartist rejime (yani yürütmenin gücünü mutlaklaþtýran bir rejime)
nan küçük köylü, bu yanýlgýsýnýn bedelini çok aðýr þekilde ödedi.
Tarihsel koþullar arasýnda bazý farklýlýklar olsa bile, Türkiye de dahil pek çok ülkede küç
zer yanýlgýlarýn acýsýný tatmýþlardýr. Köylü efendimizdir diyerek küçük köylüyü inleten C
lünün gönlünü çelip iktidar koltuðuna oturan fakat büyük tüccar ve büyük toprak sahibini ze
okrat Parti iktidarý, her iki siyasal damarýn yakýn geçmiþteki ve bugünkü temsilcilerinin t
mlarý bu durumun örnekleridir.
Küçük köylü kitleleri her seferinde burjuva partilerin boþ ya da popülist propagandalarýna
mýþlar ve sonunda kendilerini yeni bir borç bataðýnýn içinde buluvermiþlerdir. Zira kapital
geliþmesine baðlý olarak Batý da feodal beylerin ve bizde mültezimlerin yerini kent tefeci
eri; topraða baðlý eski yükümlülüklerin yerini modern ipotek; eski toprak mülkiyetinin yeri
e burjuva sermayesi almýþtýr. Kapitalizm geliþtikçe köylünün küçük toprak parçasý yaþamýný
u nedenle küçük köylünün gerçek müttefik ve yol göstericisi, ancak ve ancak, sermaye düzeni
cek olan kent proletaryasý olabilir.
Ýlerleyen yýllar içinde kapitalist geliþme kýrý daha da çözdü, geçmiþin küçük toprak sahibi
proleterleþti; bir kýsmý kent küçük-burjuvazisi içine katýldýlar ya da lümpen proletaryanýn
u deðiþime paralel olarak pek çok ülkede imparatorlar da tarihe karýþtý. Ama kapitalist düz
akta kaldýðý sürece, burjuvazi baþý sýkýþtýðýnda olaðanüstü siyasal rejimleri imdada çaðýrm
e larýný tarih sahnesinin önüne itmekten vazgeçmedi. Sermayenin, emekçi kitlelerin beynini
aya yönelik propaganda motifleri zamana ve zemine baðlý olarak deðiþikliðe uðradý.
Örneðin Almanya da faþizm, kitlelerin toplumsal dönüþüm arzusunu istismar ederek ve küçük-b
milliyetçi ajitasyonlarla gaza getirerek, onlarý nasyonal sosyalizmin peþine taktý. Ve s
onuçta hepsini inanýlmaz derecede zalim bir diktatörlüðün içine sürüklemiþ oldu. Türkiye de
peden inen askeri faþist diktatörlükler ise, daha önce yaratýlan kaos ve endiþe toplumu ned
niyle felce uðramýþ kitlelerin kýsmen desteðini alarak kýsmen de korkuyu egemen kýlarak hük
. Kýsacasý, küçük-burjuvazi müttefikini ve yol göstericisini proletaryada bulamadýðý ve pro
a kendisini küçük-burjuva anlayýþlardan kurtaramadýðý sürece, bunlar yanýlgýlarýný nice kez
ödediler.
Olaðanüstü burjuva yönetimlerin sýnýf karakteri baðlamýnda büyük önem taþýyan bir tartýþma
orunudur. Farklý tarihlerde ve farklý coðrafyalarda yaþanmýþ olan olaðanüstü rejimlerin tüm
ön plana çýkmasý nedeniyle sivil-asker devlet bürokrasisi büyük bir aðýrlýk kazanýr. Ýkinc
ealinin, þeritlerle süslenmiþ ve besili koskoca bir bürokrasi yaratmak olduðunu söyler Marx
Bonaparte bu nedenle memur aylýklarýný yükselterek kendi avanesine yeni bir yiyicilik ka
pýsý yaratmýþtýr. Onun en temel ideali ise, ordunun üstünlüðünü saðlamaktýr. Peki, yürütme
nde siyaset sahnesinin ön planýna fýrlayan devlet bürokrasisi, esas olarak da askeri bürok
rasi, kýlýcýn gücüne yaslanarak baðýmsýz bir sýnýfsal güç haline mi gelecektir?
Özel mülkiyete dayanan kapitalist toplumda, bürokrasinin, egemen sýnýftan baðýmsýz ayrý bir
e evrilmesi olanaksýzdýr. Marx Fransa örneðini vererek, bürokrasinin gerek mutlak monarþi z
manýnda gerekse Birinci Devrim ve Napoleon döneminde burjuvazinin sýnýf egemenliðini hazýrl
ma aracýndan baþka bir þey olmadýðýný belirtir. Takip eden dönemlerde de, kendi baþýna baðý
a yolundaki çabalarý ne olursa olsun, bürokrasi egemen sýnýfýn bir aleti olarak kalmýþtýr.
eðen Bonaparte ýn hükümet darbesiyle birlikte, devlet aparatý yani sivil ve asker üst bürok
burjuva toplumun karþýsýnda o kadar güçlenmiþtir ki, sanki baðýmsýzlaþmýþ gibi görünür.
Ne var ki, olaðanüstü yönetim biçimi altýnda devlet bürokrasisinin edindiði bu göreli baðým
n tahlilde geçici bir siyasal üstünlükten ibarettir. Olaðanüstü rejim sayesinde siyaseten e
en ve baðýmsýz bir konuma yükselmiþ gibi görünen bu bürokrasi, iþin gerçeðinde yine burjuva
n asli kesiminin hizmetkârý konumunu sürdürür. Burjuva düzen tekrar olaðan iþleyiþ biçimine
se, siyaseten üstün konumunu yitirir. Olaðanüstü rejim döneminde siyasi yapýlanmada da önem
klikler oluþur. Parlamenter rejimde siyaseti mülk edinmiþ olan seçimli burjuva politikacýl
arýn sahne gerisine itilmesiyle birlikte, siyasal iktidar sahnesini meslekten siya
setçi olmayan atamalý pek çok bürokrat doldurur.
Bonapartizm bir anlamda devlet bürokrasisinin siyasal iktidarý olarak biçimlenir. Faka
t Bonapartizm sorununun en hassas noktasý da iþte budur. Bonaparte larý siyasal güç katýna
n koþul, burjuvazinin olaðan siyasal yönetim biçimini ortadan kaldýrmalarýdýr. O nedenle Bo
artist rejimde devlet bürokrasisi, egemen sýnýftan baðýmsýz bir güç olarak siyasal iktidarý
tmiþ gibi görünür. Ama iþin özünde Bonapartizmin misyonu burjuva toplumun güvenliðini saðla
Bonaparte lar vitrinde deðiþik görüntüler sergilediklerinde bile asli görevlerinin pekâlâ b
dedirler ve iktidar koltuðuna kurulduklarýnda, kanun gücündeki kararnamelerini bu anlayýþla
yayýnlarlar. Bonapartist bürokrasi burjuvazinin siyasal iktidarýný esas temsilcilerinin
elinden alsa da, Marx ýn Bonaparte için dediði gibi, burjuvazinin maddi gücünü korumakla on
siyasal gücünü yeniden yaratmýþ olmaktadýr.[19] Yani olaðanüstü rejim burjuva düzeni tahkim
nu parçalanmaktan koruduðu gibi, burjuvaziye ihtiyaç duyduðu siyasal gücü bir baþka biçim a
kazandýrmaktadýr. Ayrýca bunu yapmakla, burjuvaziye, koþullar normale döndüðünde siyasal gü
olaðan biçimde kullanabilmesi olanaðýný sunmaktadýr.
Burjuvazinin kendini siyaseten mülksüzleþtirmesi
Burjuva diktatörlüðün olaðanüstü siyasal biçimleri, burjuvazinin toplumsal gücünü muhafaza
için kendi siyasal çýkarlarýný feda etmesi þeklinde açýklanýr. Marx, Bonapartist iktidarý
eðinirken, Her an kendi genel sýnýf çýkarýný, kendi siyasal çýkarýný en sýnýrlý, en kirli
temsilcilerinden de ayný doðrultuda bir fedakarlýk isteyen bu burjuvazi der.[20] Doðrudu
r, zira Marx ýn belirttiði gibi, olaðanüstü koþullarda burjuvazi, ancak öteki sýnýflarla a
içliðe mahkûm olmasý koþuluyla , sömürünün ve mülkiyetin, ailenin, dinin ve düzenin rahat r
rmaya devam edebilir. Kesesini kurtarabilmesi için burjuvazinin tacýný kaybetmesi zoru
nluydu, der Marx.[21] Yani iktisaden mülklü kalabilmek için, burjuvazi siyaseten mülksüzleþ
irilmesine göz yummaktadýr. Olaðanüstü burjuva rejimlerin niteliðini bu gerçeklik etrafýnda
olsak da, bu meselenin biraz daha aydýnlatýlmaya ihtiyacý vardýr.
Öncelikle hatýrlanmasý gereken husus, kapitalist toplumda devlet bürokrasisinin burjuva
sýnýfa dýþsal bir unsur olmadýðýdýr. Bu bürokrasinin sýnýfsal niteliði, Alman Ýdeolojisi nd
egemen sýnýf içindeki iþbölümüne dikkat çektikleri satýrlarda açýklýða kavuþur: Ýþbölümü,
ile maddi iþ arasýndaki bölünme biçiminde kendini gösterir, öyle ki, bu ayný sýnýfýn içeris
ireyler kategorisi olacaktýr. Yine ayný yerde belirtildiði üzere, Bu sýnýfýn içerisindeki
hatta, mevcut bu iki kesimin belli bir karþýtlýðýyla ve belli bir düþmanlýðýyla sonuçlanabi
u sýnýfýn bütünüyle tehdit altýnda bulunduðu bir çatýþma çýkageldi mi, bu karþýtlýk kendili
irlerin egemen sýnýfýn fikirleri olmayacaðý, bu fikirlerin bu sýnýfýn iktidarýndan ayrý bir
sahip olacaklarý kuruntusunun da uçup gittiði görülür. [22]
Bu nedenle kapitalist toplumda bürokrasinin burjuva düzeni korumak dýþýnda bir ideolojisi
olamaz. Devlet bürokrasisinin siyasal iktidarý ele geçirip sanki baðýmsýzlaþmýþ gibi görünm
a yatan gerçek þudur: Sýnýfýn bütününü tehdit eden derin sarsýntýlar döneminde, burjuva iþ
n kanatlarý altýna sýðýnmakta ve egemen fikirlerini, egemen düzenini bu yolla sürdürmektedi
Olaðanüstü rejimleri, devlet iktidarýnýn tamamen özerkleþmesi veya baðýmsýzlaþmasý ya d
cek þekilde açýklayan sözde Marksistler vardýr. Böyleleri Marksizm dýþýna düþen teorileriyl
nra deðineceðimiz Poulantzas örneðinde olduðu gibi) faþizmi de bir anlamda küçük-burjuvazin
mi gibi gösterirler. Oysa Marksizmin kurucularý, kendi dönemlerinde tanýk olduklarý olaðanü
ejimleri incelerlerken, devlet bürokrasisinin istisnai durumlarda kazandýðý baðýmsýzlýðýn
amasýna büyük özen göstermiþlerdir. Örneðin Engels, Bonapartist rejimlerin özelliði olarak
n denge rolünü sözde arabuluculuk diye vurgular. Olaðanüstü rejimler, yürütme gücünü elin
let bürokrasisini egemen sýnýf karþýsýnda tarafsýzlaþtýrmaz, ya da örneðin Bonapartizm iki
amele anlamýna gelen bir denge rejimi kurmaz. Tam tersine, bir denge görüntüsü sayesinde
len sýnýflarý aldatýp yatýþtýrarak, egemen sýnýf lehine çok daha fazlasýyla taraflý olur.
Diðer önemli bir husus ise, ele aldýðýmýz tartýþma konusu boyunca sýk sýk kullanýlan devlet
kavramýyla özelde neyin kastedildiðidir. Bununla kastedilen, bir bütün olarak burjuva devl
et iþlerinin yürütümünde görev verilen sýradan memur takýmý deðildir. Bu tür devlet görevli
iktidar hangi güç tarafýndan kullanýlýyor olursa olsun, kararlarýn alýnmasý ve uygulanmasý
akký olmayan basit çalýþanlardýr. Bürokrasi kavramýyla genelde tüm devlet görevlilerinin ka
iðini söyleyenler olsa bile; devlet iþlerinde karar alan ve uygulayan tepe unsurlarla,
devlet iþlerinde çalýþan küçük ya da orta düzey memurlar kesinlikle ayný sýnýfsal statüye
er. Küçük-burjuvazi içinde mütalaa edebileceðimiz bir orta düzey bürokrat katmanýný bir tar
ak olursak, sýradan devlet memurlarýnýn bilimsel anlamda iþçi olduklarý açýk bir gerçektir.
olaðanüstü koþullarda siyasi erki ele geçiren kalantor bürokrasinin bunlarýn tümüyle hiçbir
oktur.
Bu bakýmdan, bürokrasinin egemen burjuva sýnýfýn hizmetkârý olarak tanýmlanmasý da yorum ge
yor. Hizmetkâr vardýr; hizmetkâr vardýr. Birinciler, iktidar makamlarýna kimler kurulursa
kurulsun, rutin iþleri yürüten sýradan çalýþanlardýr. Ýkincilerse, koþullar her ne olursa o
üst düzey hizmet sunanlardýr. Ayrýcalýklý bürokrat konumunu elde etmek doðrudan büyük mülk
juva olmaya benzemez; böyle bir konum ancak devlet örgütlenmesinde statü ve makam kapmak
sayesinde kazanýlýr. Ayrýca, olaðanüstü toplumsal koþullar kimi sürprizlere de açýktýr. Ör
adan hizmetkâr iskemlelerinde oturan bazý kiþilerin ayrýcalýklý statüye yükselebildiði görü
cede bunlar da yükseldiklerinde üst bürokrasiye mensup olmakta, dolayýsýyla kuralýmýzý deði
tedirler. Sonuç olarak vurgulamalýyýz ki, iþte ancak bu üst bürokrasi burjuva sýnýfýn bir p
Konuya bir baþka yönden açýklýk getirebilmek için, bu kez de kapitalist toplumda burjuvazi
ndeki iþbölümünün uzantýsý olan siyasetçi ve bürokrat ayrýmýna bakalým. Nasýl ki burjuvazin
lcileri burjuva sýnýfýn bir parçasýysa, üst düzey sivil ve asker devlet görevlileri de burj
nin uzantýsýdýr. Burjuvazi bir sýnýf olarak egemenliðini, yalnýzca topraðý ya da sermayeyi
miþ olmakla ya da maddi iþ sahibi unsurlarýnýn faaliyetiyle sürdüremeyeceðine göre, onun çe
n siyasetçilere ve bürokratlara ihtiyacý vardýr. Burjuva düzenin siyasi temsilci sýralarýna
urmaya hak kazananlar seçimle yer deðiþtirebilirken, bürokratlar ise makam koltuklarýna at
ama ile oturtulurlar. Bu siyasetçi ve yüksek bürokratlarýn burjuvazinin içine dahil olabil
mesi için, sýnýf kökleri bakýmýndan büyük mülkiyet sahibi çevrelerden gelmeleri zorunlu deð
t unutmamalýyýz ki, bu sayede hemen hepsi kendilerini önemli boyutlarda maddi mülk ve se
rvet sahibi de kýlacaklardýr.
Devlet üst bürokrasisinin burjuva sýnýfýn bir parçasý olduðuna deðinirken, Marx, burjuvazi
azla nüfusunu buraya yerleþtirir ve kar, faiz, rant ve serbest meslek ücreti olarak ce
be indiremediklerini, maaþ biçiminde tamamlar [23] der. Ayrýca burjuvazinin siyasal çýkarý,
u baskýyý günden güne aðýrlaþtýrmaya ve iktidarýnýn araçlarýný, personelini arttýrmaya zorl
sýnýfýn içinde bir kast oluþturan bürokratik elit, olaðan koþullarda burjuvazinin asli kesi
[24] kendisine çizilmiþ sýnýrlar içinde hizmet etmekle yükümlüdür. Kýsacasý, devlet müsteþa
nlýðý kontrol eden siyasi partinin icazeti altýnda çalýþacak, ordu generali de kendisi için
rlenmiþ askeri görevleri sürdürecektir. Ne var ki, düzeni tehdit eden büyük kriz koþullarý
le burjuvazi parlamenter rejimini feda ettiðinde, bu kez asýl iþi doðrudan siyaset olmay
an bazý yüksek bürokratlar, generaller ve onlarýn kuyruðundaki bir sonradan görmeler takýmý
si makam ve yönetim koltuklarýna kurulacaklardýr.
Özel mülkiyete dayanan sýnýflý toplumlarda, bürokrasinin, verili düzeni korumak maksadýyla
al iktidara el koymasýnýn, onu hiçbir zaman ayrý bir egemen sýnýf konumuna getirmeyeceðini
irtmiþtik. Modern kapitalist toplumda da, son tahlilde ipler gerçekte büyük mülk sahibi bu
rjuva kesimin elindedir. Bu bakýmdan olaðanüstü rejimlerde bürokrasi görece baðýmsýz bir ko
e etse de, bu durum sýnýf egemenliðinin el deðiþtirmesi anlamýna gelmez. Olsa olsa, üst bür
i sanki burjuva sýnýf içindeki ayrýcalýklý hizmetkâr konumundan bir süreliðine sýyrýlmýþ ve
iktidar sahipliðine terfi etmiþ gibi olur.
Bu gerçeði bir baþka biçimde ifade etmek de mümkündür. Burjuvazi olaðan koþullarda iktidarý
sal parçasýný bir süreliðine yitirmiþ ve bu anlamda sanki siyasal mülkiyetinden olmuþtur. Ý
denle, Bonapartist ya da genelde tüm olaðanüstü burjuva rejimler, burjuvazinin iktisadi
egemenliðini koruyabilmesi için kendini siyaseten mülksüzleþtirmesi diye tarif edilir. Fak
at konunun içeriðinden de anlaþýlacaðý gibi, bu siyaseten mülksüzleþtirme saptamasýna boyun
amlar da yüklememek gerekiyor.
Çýkýþsýzlýk ve umutsuzluk nedeniyle tehlikeli serüvenlere atýlmaya hazýr lümpen proleter ve
kitlelerin, Bonaparte larý ya da Hitler leri iktidara yükselten süreçlerde önemli bir rol o
dýklarýný biliyoruz. Fakat ilgili süreçleri dikkatle incelediðimizde, bu rolün son tahlilde
emen sýnýfýn siyasal rejim deðiþikliðini arzulayan kesimlerinin planlarýna destek olma nite
taþýdýðýný görürüz. Düzenlerini tehlikede gören ve bu nedenle olaðanüstü siyasal yönetime g
burjuvalar, bu destek sayesinde siyaseti mülk edinmiþ meslekten politikacýlarýný bir kenar
a fýrlatabilmekte ve derin kriz koþullarýnýn ön plana iteklediði milli þeflerin, generaller
açmaktadýrlar. Fransa da Bonaparte darbesi öncesinde burjuvazinin parlamento dýþýndaki kitl
, yani iktisadi gücü fiilen elde tutan büyük mülk sahibi burjuvalar, bizzat kendi politika
cýlarýný saf dýþý etmek için Bonaparte ý kýþkýrtmýþlardýr.[25]
Marx bu durumu þu sözlerle açýklar: Nasýl ki, düzenin parlamenter partisi, huzur içinde ba
le kendi kendini eylemsizliðe mahkûm etti ise, burjuvazinin siyasal egemenliðini, burj
uvazinin varlýðý ve güvenliði ile baðdaþmaz ilân etti ise, toplumun öteki sýnýflarýna karþý
rejimin, yani parlamenter rejimin bütün koþullarýný kendi elleri ile yýktý ise, burjuvazini
arlamento-dýþý kitlesi de, tersine, baþkana karþý kölece boyun eðiþiyle, parlamentoya karþý
e, kendi basýnýna karþý kabaca davranýþý ile Bonaparte a kuvvetli ve mutlak bir hükümetin k
altýnda, güven içinde kendi özel iþleriyle uðraþabilmesi olanaðýný saðlamak üzere, onu, bu
ndi konuþmacýlarýný ve yazarlarýný, politikacýlarýný ve yazýncýlarýný bastýrmaya ve kökünü
asli kesimi, parlamentodaki temsilcilerini feda ederek, bir dönem için parlamenter i
ktidar biçiminin tasalarýndan ve tehlikelerinden kurtulmak isteðiyle yanýp tutuþtuðunu dobr
dobra açýklamýþtýr.
Eski düzene karþý muzaffer kýldýðý parlamenter devlet biçimiyle böbürlenen burjuvazi açýsýn
rn temsil sistemini yitirip, sonradan görme Bonaparte lara boyun eðmek nahoþ bir durum gi
bi görünebilir. Parlamenter yönetim biçimi altýnda kendi siyasetçisini daha kolay kontrol e
ebilen burjuvazi, olaðanüstü bir yönetim iþbaþýna geldiðinde, hiçbir seçim kaygýsý duymadan
yet icra eden bir generali belki istediði gibi kontrol edemeyecektir. Hatta, köprüden g
eçerken ayýya dayý deme misali, kendini diktatör ilân eden bürokratlarýn önünde eðilmek, c
erini iliklemek zorunda bile kalabilecektir.
Olaðan koþullarda tüm ipleri elinde tutmak isteyen, burjuvazi içindeki iþbölümü gereði gene
rahatlýkla sana verilen iþleri yürütmek dýþýnda baþka iþlere burnunu sokma diyebilen burj
laðanüstü koþullar altýnda siyasette tekelini kuran generallerin yönetimi altýna girmek zor
a kalacaktýr. Olaðan yönetim döneminin iþleyiþine oranla, bu durum burjuvazi açýsýndan bazý
atsa da, sonuçta her þeyin bir bedeli vardýr. Bu nahoþ durum da burjuvazinin ekonomik çýkar
arýný kollamak için ödediði bir bedelden ibarettir. Unutulmasýn ki, son tahlilde burjuvazin
n dini imaný paradýr. Ve cüzdanýný korumak için parlamenter vicdanýndan feragat etmek, burj
zinin ahlâk anlayýþýna hiç de ters deðildir.
Þu ya da bu þekilde, burjuva düzen yeniden olaðan iþleyiþ biçimine dönebildiðinde ise herke
genel iþbölümü içinde tuttuðu konuma boyun eðmek zorunda kalýr. Ancak bu arada, büyük mülk
uvazi korunan düzeni sayesinde iþlerini yoluna koyabilmiþ olur. Çeþitli örneklerin gösterdi
bi, burjuva düzenin olaðanüstü yönetim dönemleri son tahlilde iþ sahibi burjuvazinin önünü
im Marx, Bonapartist yönetim altýnda bazý hoþ olmayan durumlar yaþanmýþ olsa da, ekonomik
rin büyük sermaye birikimi açýsýndan baþýný alýp gideceðine iþaret eder. Burjuvayý yatýþtý
gerekir ki der: Bonaparte ile düzen partisi arasýndaki skandal, bir yýðýn küçük kapitalis
a yýkýma uðratmak ve onlarýn servetini büyük borsa kurtlarýnýn cebine geçirmek gibi bir son
27]
Keza Engels, yeðen Bonaparte döneminin özelliðini veciz biçimde dile getirir: Louis Bonapa
te, burjuvalarý iþçilere karþý, ve sýrasý gelince iþçileri de burjuvalara karþý koruma baha
apitalistlerin elinden siyasal iktidarlarýný aldý; ama, buna karþýlýk, egemenliði, spekülas
e sýnai etkinliði, uzun sözün kýsasý, tüm burjuvazinin yükselme ve zenginleþmesini, görülme
kolaylaþtýrdý. [28] Gerçekten de Louis Bonaparte Fransasý nda burjuvazinin siyaseten mülksü
mesi bir bütün olarak burjuva düzeni korumuþ, fakat en çok da, giderek daha büyük çapta fon
elli ellerde toplanýp sanayiye akýtýlmasý sayesinde sanayi burjuvazisini güçlendirmiþtir. B
uva düzenin bir baþka olaðanüstü yönetim biçimi, faþizm de bu kez kapitalist spiralin bir ü
nde, finans kapital açýsýndan benzer bir sonucu kanýtlayacaktýr.
Olaðanüstü rejimler yürütmenin gücünü mutlaklaþtýrýr
Parlamenter demokrasi esasen kuvvetler ayrýlýðýný kabul eder ve yasamanýn yürütme üzerindek
ibine dayanýr. Parlamenter rejimin siyasal güç daðýlýmýnda, parlamento devlet baþkanýndan v
n önde gelir. Olaðanüstü rejimlerde ise parlamentonun üstünlüðü ve iradesi çiðnenir; siyasa
askýcý bir yürütme gücünün elinde merkezileþir. Siyasal erkin olaðan ve olaðanüstü kullanýl
bu farklýlýk, yasama ve yürütme gücünün topluma yansýma biçimleri arasýndaki ayrýmdan da a
Marx ýn belirttiði üzere, yasama gücünde, ulus, verdiði oylarla sanki genel iradesini yasal
katýna yükseltmiþ gibidir; siyasi otorite bizzat ulusun özerkliðinden kaynaklanýyormuþ gibi
Fakat kapitalist toplumda olup olabilecek en demokratik iþleyiþte bile, ulusun özerkliði
in anlamý, ulusun egemen sýnýfýn yasasýný kabullenmesinden ibarettir. Bu nedenle, parlament
r demokrasi sanki ulusun egemenliðiymiþ gibi yansýtýlsa da, gerçekte burjuva diktatörlüðünü
rce gönüllü kabulleniliþi anlamýna gelir.
Yürütme gücünde ise, ulus, sanki yabancý bir iradenin emrine boyun eðiyor gibidir. Egemen s
tünlüðü, yürütme gücü söz konusu olduðunda, ulusun kendi dýþýnda bir otoritenin dayatmalarý
içiminde daha açýk olarak tezahür eder. Bu nedenle burjuva düzenin olaðanüstü hükümet biçim
n gönüllü rýzasýný aramayan ve kendilerini topluma dayatan siyasal rejimlerdir.
Fransa da parlamenter cumhuriyetin bir hükümet darbesiyle devrilmesinin elle tutulur i
lk sonucu, Marx ýn deyiþiyle, Bonaparte ýn parlamentoya karþý, yürütme gücünün yasama gücü
ddetine karþý zaferi olmuþtu. Bonapartist rejimlerde parlamentonun ya açýkça feshedildiðini
da parlamento dýþýndan atanan kabinelerle, devlet baþkaný veya hükümetin olaðanüstü yetkil
týlmasýyla sözde bir parlamenter biçime büründürüldüðünü görürüz. Örneðin Bonaparte, basit
kanlar atayarak tüm yürütme gücünü alenen kendi þahsýnda toplamýþtý. Böylece siyasal iktida
jim yani kiþi diktatörlüðü görünümünde biçimlenmiþti. Fransa sanki bir sýnýfýn zorbalýðýnda
n zorbalýðý altýna girmiþ gibiydi.
Daha önce toplumu çalkalandýran savaþým yatýþmýþ görünmekteydi, bütün sýnýflar sanki ayný d
kalmýþ ve tüfek dipçikleri karþýsýnda dize gelmiþlerdi. Ama kuþkusuz ki bu ortak kader so
bir görünümden ibaretti. Evet Fransa bir bireyin zorbalýðý altýna girmiþti, fakat sýnýf zor
ulmamýþtý. Olaðanüstü rejimin tüfek dipçikleri, esasen kimlerin ense kökünde patlamasý gere
biliyordu. Bonapartist iktidar saldýrýlarýný sinsice iþçi sýnýfýna ve onun örgütlerine yön
a düzenin bu yönetim biçimi mülk sahibi burjuvalarý abat eder ve yeni zenginler yaratýrken,
iþçi sýnýfý ve emekçi kesimler kýlýçlarýn gölgesi altýnda derin bir yoksulluk girdabýna sür
amaný ve adýný deðiþtirmiþ olsanýz da, anlatýlan genel hatlarýyla tüm olaðanüstü burjuva yö
hikâyesidir!
Olaðanüstü rejimler olaðanüstü koþullarýn ürünüdür
Parlamenter cumhuriyet, aralarýndaki çýkar çatýþmalarýna raðmen farklý burjuva kesimlerin s
n birlikte egemen olabilecekleri yegâne devlet biçimidir. Ne var ki bu gerçeklik ancak
olaðan koþullarda hükmünü icra edebilir. Olaðanüstü koþullar belirdiðinde ise, burjuva iþ
yaþamý söndürmek pahasýna parlamenter sistemden ve kendi sýnýfýnýn politikacýlarýndan, siy
erinden kurtulmayý isteyebilir. Toplumda sýnýflar arasýndaki gerilimin alabildiðine yoðunla
sý bir iç savaþýn habercisidir. Ýç savaþ tehdidi, Troçki nin dediði gibi, hâkim sýnýfta bir
an, bir Sezar ihtiyacý yaratacaktýr ve Bonapartizmin iþlevi de bu ihtiyacý gidermektir. B
arýþçý dönemlerde, demokratik bir parlamento, çatýþan çýkarlarý uzlaþtýrmanýn en iyi aracý
güçler 180 derece zýtlaþýnca, Bonapartist diktatörlüðün yolu açýlýr. [29]
Modern burjuva toplumlarda burjuvazinin olaðan yönetim biçimi parlamenter demokrasi ol
makla birlikte, bu siyasal rejim çeþitli ülkelerde ve çeþitli zamanlarda bizzat burjuvazin
in eliyle yara almýþtýr. Burjuvazi parlamenter sistem altýnda egemenliðini tehlikede hisse
ttiðinde, burjuva saflarda giderek aðýr basan düþünce, hiç deðilse burjuva düzeni iyice tah
ne dek bu iþleyiþ biçiminden kurtulmak olmuþtur. Geniþ burjuva kesimleri bu deðiþime ikna e
baþlýca faktör, parlamenter demokrasinin en baþta iþçi sýnýfý olmak üzere toplumun ezilen
ne þu ya da bu ölçüde örgütlenme ve propaganda imkâný vermesi ve bunun kritik durumlarda dü
oplumsal temellerini yýpratacaðý korkusudur. Ayrýca parlamenter yönetim biçimi, burjuvazini
farklý kesimleri arasýndaki çýkar çatýþmalarýnýn siyasi yaþamý kýzýþtýrmasýný da engelleye
pek saðlam hissetmediði hassas süreçlerde burjuva iþ âlemini tedirgin eder.
Geçmiþte yaþanan örneklerde, burjuvazinin farklý kesimleri arasýndaki tarihsel hesaplaþmala
onapartist yönetim biçimine geçiþte önemli bir rol oynamýþtý. Fransa da büyük toprak ve tic
azisiyle kapýþan sanayi burjuvazisi, ilerde kendi siyasal egemenliðini güçlendireceði düþün
Bonaparte darbesini alkýþlamýþtý. Sanayi burjuvazisi siyasi yaþamda kendinden önce aðýrlýk
n burjuva kesimlerle denk olabilmek, hatta onlarý geçebilmek arzusuyla yanýp tutuþmaktay
dý. Ancak siyasi arenada henüz egemen olamadýðý bir durumda, diðer burjuva kesimlerin de do
dan egemen olmamasý onun iþine geldi. Amacý güç toplayýp geleceðe hazýrlanmak ve günü geldi
ekonomi ve gerekse siyaset meydanýna daha güçlü bir biçimde çýkabilmekti. Nitekim öyle de
olaðanüstü rejim dönemi sona erip burjuva düzenin olaðan iþleyiþ biçimine geçildiðinde, Fr
e oranla daha güçlü bir sanayi ve sanayi burjuvazisi vardý.
Burjuva düzenin olaðanüstü devlet biçimleriyle, ekonomik ve siyasal gerilim dönemleri arasý
derin bir baðlantý vardýr. Ancak buradan hareketle, her ekonomik kriz ya da siyasal çal
kantý döneminin olaðanüstü bir rejimin kurulmasýyla sonuçlanacaðý biçiminde görüþlere varma
k Bonapartist ve gerekse faþist diktatörlükleri yaratan süreçleri ayrýntýlý biçimde inceled
olaðanüstü yönetimleri kaçýnýlmaz kýlan koþullarýn sýradan kriz dönemlerine deðil, burjuva
derinden sarsan kimi tarihsel dönüþüm sancýlarýna ve yapýsal bunalýmlara denk düþtüðünü gö
arýnýn ve yapýsal bunalýmlarýn mahiyeti, somut tarihsel koþullara ve kapitalizmin geliþme d
ne baðlýdýr. Olaðanüstü rejimler arasýndaki farklýlýklar da neticede verili koþullarýn ürün
Kapitalizmin geliþme dönemine denk düþen Bonapartizm örneðinde, büyük toprak ve ticaret bur
isiyle sanayi burjuvazisi arasýnda yürüyen egemenlik mücadelesinin yarattýðý gerilime, düze
nin iþçi sýnýfýnýn devrimci uyanýþýndan duyduðu korku eklenmiþti. Almanya ve Ýtalya örnekle
faþizm ya da daha yakýn tarihlerdeki askeri faþist diktatörlük süreçlerinde ise, düzenin te
rinin mali sermayenin çözülemeyen yapýsal bunalýmlarýyla ve iþçi sýnýfýnýn devrimci iktidar
arsýldýðýný görürüz. Sermaye bu tür tarihsel spazmlardan, içte devrimci hareketi ezip dünya
ha güçlü bir konum elde etmeye çabalayarak kurtulmaya çalýþacaktýr.
Olaðanüstü rejimlerin varlýðý konusunda yanýlgýya düþmemek için önemli bir hususun da gözar
ekir. Her kapitalist ülkede burjuva düzenin parlamenter çerçevesi ayný geniþlikte ve kapsam
a deðildir. Parlamenter sistemin içerdiði demokratik haklarýn niceliði ve niteliði, yasama
e yürütme güçleri arasýndaki denge, ülkeden ülkeye farklýlýklar arz eder. Bunun nedenleri,
erin tarihsel arka planlarýnýn farklýlýðýna ve keza iþçi sýnýfý mücadelesinin derinlik ve y
sýndaki eþitsizliðe baðlýdýr.
Bunlarý dikkate almadan yapýlacak yüzeysel deðerlendirmeler, bazý ülkelerde sürekli olarak
nüstü rejimlerin iþbaþýnda olduðu þeklinde yanlýþ görüþlere kapý açacaktýr. Örneðin baþkanl
pitalist ülkelerde, baþkanýn yetkisinin geniþler göründüðü her siyasal konjonktürü Bonapar
talamak, siyasal rejimde sýradan bir gericileþme eðilimiyle olaðanüstü yönetim arasýndaki f
ilikleþtirilmesi sonucunu doðurur. Keza Türkiye ve benzeri ülkelerdeki parlamenter iþleyiþi
Avrupa daki örnekleriyle karþýlaþtýrarak, bu gibi ülkelerde sürekli faþizmin egemen olduðu
eoriler geliþtirmek yanlýþ bir siyasal tutumdur. Bu tür tutumlar, somut gerçekliði çözümlem
u mücadele taktikleri belirleme kapasitesinden yoksunluk anlamýna gelir.
Burjuva diktatörlüðün olaðanüstü siyasal biçimleri neticede geçici bir nitelik taþýrlar. Fa
, Bonapartist ya da faþist diktatörlüklerin kendiliðinden kolayca çekip gideceðini anlatmaz
Bu rejimlerin geliþ biçimi, uyguladýðý þiddetin derecesi gibi hususlar nasýl ki içinde bul
n somut koþullara, iç ve dýþ siyasal dengelere baðlýysa, sona ermelerinde de benzer unsurla
etkilidir. Modern burjuva toplumlarda, son tahlilde burjuva diktatörlüðün olaðan biçimi pa
lamenter rejimdir. Olaðanüstü rejimler sarsýntýlý bir dönemde burjuvazinin egemenliðini tam
ip onu kurtarýyorsa da, bu baskýcý rejimlerin bir süre sonra burjuva düzene karþý toplumsal
r tepki yaratmasý, iþçi sýnýfý ve emekçi kitleler nezdinde düzenin kutsal kabul edilen kimi
mlarýný ciddi boyutlarda zedelemesi riski vardýr. Ýþte bu gerçeklik, burjuvazinin neden çok
runlu olmadýkça olaðanüstü siyasal rejimlere baþvurmak istemediðini açýklar.
Bir bakýma olaðanüstü rejim, tamir ederken baþka taraflarý bozan tehlikeli bir alet gibidir
Düzen tesis etme adýna gelir, ama düzeni tehdit edecek yeni bir anarþi kaynaðý yaratabil
itekim gerek eski tarihlerdeki gerek yakýn zamanlardaki örneklerde görüldüðü üzere, eðer Bo
st veya benzeri rejimlerin çözülme dönemlerine örgütlü bir iþçi mücadelesi ve ciddi kitle h
i damgasýný basýyorsa, tehlikeye düþen yalnýzca burjuvazinin olaðanüstü devlet biçimi deðil
enin bizzat kendisi olacaktýr.
Bonapartist rejimin akýbetini deðerlendirirken, Marx, onun hükümet mekanizmasýnýn kutsal
ini çekip çýkartarak, onu hiçe sayarak, onu ayný zamanda hem rezil ederek hem de gülünç dur
ek bizzat düzen adýna anarþi yarattýðýný belirtir. Ve ekler: imparatorluk pelerini en sonu
ouis Bonaparte ýn omuzlarýndan düþtüðü gün, Napoleon un tunçtan heykeli, Vendome dikilitaþ
le devrilecektir .[30]
Nitekim I. Napoleon un anýsýna 1806 yýlýnda Paris e dikilmiþ olan ve üzerinde Napoleon un h
bulunan dikilitaþýn baþýna gelenler Marx ýn kehanetini doðrular. Vendome, burjuva düzeni ta
mbolleriyle birlikte tarihin çöp sepetine göndermeye niyetli Paris Komünü nün emriyle 16 Ma
871 de yýktýrýlýr. Bonapartist düzenin son bulduðu süreçte patlak veren Paris ayaklanmasý,
burjuva düzeni yerle bir etme yolundaki cesaretlerini sergiler. Ýþçi sýnýfý o dönemde zafer
masa bile nelerin yapýlmasý gerektiði konusunda gelecek kuþaklara pek çok ders vermiþtir.
Marx ýn Bonapartizm çözümlemesi burjuva devletin olaðanüstü siyasal biçimlenmeleri konusund
an pek çok önemli husus içermekle birlikte, onun somut koþullara iliþkin nitelemeleri, doða
olarak, kapitalist geliþmenin 19. yüzyýla denk düþen düzeyinden türetildi. Yeðen Bonaparte
sýnýflarüstü bir kurtarýcý rolünde burjuva toplumun üzerine yükselip diktatörlüðünü kurmas
l neden, proletarya korkusuyla sarsýlan burjuva düzenin, bir de burjuva sýnýfýn çeþitli kes
eri arasýnda sürüp giden çatýþmalarla iyice zayýflamasýný engelleyecek siyasal denge ihtiya
ski toplumun içinde güç kazanan büyük toprak ve ticaret burjuvazisiyle, yeni palazlanmakta
olan sanayi burjuvazisi arasýndaki siyasi kapýþmalar, dönemin sýnýflar savaþýmýnda yansýma
bulmaktaydý.
Bu nedenle bu tarihsel dönem ve koþullara denk düþen Bonapartizm, burjuvazinin yüreðine art
iþçi devrimi korkusunun düþtüðü bir tarihsel dönemde, çeþitli burjuva kesimler arasýndaki i
eri nedeniyle de güç yitiren burjuva düzeni tahkim eden bir olaðanüstü yönetim biçimidir. M
rýnda açýkça görüldüðü üzere, bu Bonapartizm, proletaryanýn devrimci uyanýþýný engellemeyi
mler arasýndaki çatýþmalarý bastýrmayý amaçlayan bir denge rejimidir. Temelde bu özellikler
le birlikte, Bonapartizm, Bismarck Almanyasý vesilesiyle baþka bir görünüm altýnda da orta
caktýr.
Özel olarak Bonapartizm sorununun incelenmesine ayrýlmýþ bu bölümü bitirmeden önce, konuyla
an ilgili gibi görünmeyen fakat içinde geçen Bonapartizm kavramý nedeniyle zihinlerde soru
iþareti uyandýrabilecek olan ikincil bir soruna, proleter Bonapartizmi sorununa da deði
nelim.
Neden proleter Bonapartizmi olamaz?
Bilindiði gibi, Bonapartizm kavramý esasen burjuva düzenin yürütme erkini mutlaklaþtýran ol
bir siyasal yönetim biçimine denk düþer. Ne var ki, bu kavramýn Marksist saflarda bazen me
selenin özünü çarpýtan biçimde yerli yersiz kullanýmý bazý tartýþma konularý yaratmýþ bulun
n in ölümünden sonra Sovyetler Birliði nde iþçi iktidarýnýn yýkýlmasý ve Stalinist bürokrat
la toplumsal sistemde meydana gelen niteliksel deðiþim, Bonapartizm gibi kavramlar eþliði
nde açýklanmaya çalýþýlmýþtýr. Burjuva düzenle sýnýrlý olmasý gereken kavrama, iþçi sýnýfýn
baþvurulmasý, temelden yanlýþ bir yaklaþýmdýr.
Proleter Bonapartizmi kavramý, yanlýþlýðý o kadar aþikâr olan bir kavramdýr ki, doðrusu bun
için uzun boylu çaba harcamaya gerek yoktur. Fakat bazý Troçkist çevreler için bu kavram m
rkezi bir önem taþýmaktadýr. Bu çevreler Sovyetler Birliði nde ve benzeri ülkelerde bürokra
gemenliði altýndaki rejimlerin karakterini bu çerçevede deðerlendirdiler. Stalinist bürokra
iyi ve kopyalarýný, devlet mülkiyetini koruduklarý ve kendilerini proletaryaya yasladýklarý
gerekçesiyle proleter Bonapartist iktidarlar olarak nitelediler. Onlara göre, bürokrasin
in iþçi sýnýfý üzerindeki olaðanüstü baskýcý iktidarýna raðmen, devrimin toplumsal temeller
tarihsel kazanýmlar varlýðýný sürdürüyordu. Ne yazýk ki bu yanlýþ görüþler söz konusu ülkel
k-bürokratik diktatörlüklerin çöküþünden sonra bile gözden geçirilmedi ve öylece günümüze t
Stalinist rejimlerin sýnýf karakterini, Troçki nin bu konudaki yanlýþ deðerlendirmelerini y
a ölümü nedeniyle yarým kalmýþ sorgulayýþýný ve Troçkistlerin bu çabayý ilerletecek yerde y
nasýl da daha büyük yanýlgýlara kapý açtýklarýný, Marksizmin Iþýðýnda baþlýklý kitapta ayr
e bu sorunlara þimdi ayný kapsamda ikinci kez deðinecek deðilim. Burada yalnýzca kýsa bir h
týrlatma yapmak istiyorum.
Bonapartizm burjuvazinin olaðanüstü yönetim biçimlerinden biridir. Olaðanüstü siyasal rejim
urjuva düzenin toplumsal temellerinde ve burjuvazinin egemen sýnýf pozisyonunda deðiþim ya
ratmaz ve yalnýzca tehlikeye düþen burjuva egemenliðini korumaya çalýþýrlar. Bu noktadan ha
le, proletarya egemenliðinin de Bonapartist biçiminin olabileceðini kanýtlamaya çalýþmak na
e ve Marksist kavrayýþla baðdaþmayan bir çabadýr. Zira üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine
alist toplum koþullarýyla, üretim araçlarýnýn genelde devlet mülkiyeti altýnda bulunduðu ko
asýnda derin ve tarihsel bir kapsam farký vardýr.
Troçki, Sovyet devletinin sýnýf karakterinin ve bürokrasinin niteliðinin kavranmasýnda tari
sel bir analojiye baþvururken, özel mülkiyete dayanan toplumlarý kalkýþ noktasý kabul etmiþ
u nedenle Fransýz devrim sürecindeki Termidor ve Bonapartizm olgularýný da Sovyetler Birl
iði ne dair analizlerinin içine taþýdý. Ona göre Sovyet Termidoru ve Sovyet Bonapartizmi po
ik iktidarý proletaryanýn elinden bürokrasinin eline geçirmiþ, fakat bu deðiþiklik 1917 Eki
evriminin toplumsal temellerini ortadan kaldýrmamýþtý. Oysa bu yaklaþým kökünden yanlýþtýr.
tik karþý-devrim proletaryanýn iktidarýna son vererek, aslýnda toplumsal devrimin temeller
ini tamamen berhava etmiþtir. Bu nedenle, politik açýdan gerici bir nitelik taþýsa bile eg
emen bürokrasinin yine de Ekim Devriminin toplumsal kazanýmlarýný korumaya devam ettiði düþ
i asla gerçeklikle baðdaþmaz.
Her sýnýfýn kendine özgü mülkiyet biçimini geliþtirdiðini, fakat bürokrasinin bu özellikten
ksun olduðunu söylüyordu Troçki. Böylece bürokrasinin iktisaden hâkim bir sýnýfa kopmaz biç
duðu, onunla birlikte var olup onunla birlikte devrileceði yolunda bir genellemeye g
itmiþti. Oysa burjuva toplumdaki bürokrasinin konumuyla Stalinist bürokrasininki tamam
en farklý bir karaktere sahiptir. Kapitalist toplumda bürokrasi siyasal iktidarý ele g
eçirse, yani bir anlamda devlet onun özel mülkiyetinde olsa bile, üretim araçlarýnýn özel m
ine sahip burjuvazi iktisaden egemen sýnýf olmayý sürdürür. Üretim araçlarýnýn devletleþtir
iktidarda olmadýðý koþullarda ise, devleti mülk edinen bürokrasi iktisadi egemenlik kaynaðý
le geçirmiþ olacaktýr. Bu bürokrasi artýk bir baþka hâkim sýnýfa baðlý bir unsur deðildir,
endisi hâkim sýnýf katýna yükselmiþtir.
Proletaryanýn siyasal iktidarý fethetmek ve temel üretim araçlarýný iþçi devletinin mülkiye
rmek dýþýnda, iktisaden egemen olabilmesinin bir yolu yoktur. Proletarya ancak devriml
e fethettiði siyasal egemenliði koruyabildiði, yani devrimin ürünü olan iþçi devletini ve o
r edecek yegâne özü oluþturan iþçi demokrasisini muhafaza edebildiði takdirde ve sürece ikt
n egemen sýnýf pozisyonuna sahip olabilir. Ýþçi sýnýfýnýn iktidarý ele geçiremediði ya da y
da ise, devletleþtirilmiþ üretim araçlarý üzerinde yükselen mülkiyet iliþkileri, Stalinizm
lduðu gibi bürokrasinin egemenliðine dayanan modern despotik-bürokratik rejimlere can ve
rmiþtir.
Bu rejimlerin hayat bulduðu her yerde, iþçi sýnýfý hem siyasal anlamda hem de iktisadi anla
da egemen deðil, egemenlik altýnda yaþayan bir sýnýf durumuna düþmüþtür. Dolayýsýyla bu rej
olduðu yerlerde, iþçi sýnýfý ürettiði artý-ürünü denetleyemeyen ve kendi kararlarýyla yöne
ni sömürülen bir sýnýftý. Üretim araçlarýnýn mülkiyeti devlete ait olduðuna göre, bu toplum
de iktisaden de egemen olan sýnýf, devleti kendi tekelinde tutan bürokrasi idi.
Sonuç olarak, proleter Bonapartizmi diye bir þey olamaz ve Stalinist egemenlik altýnda
ki Sovyetler Birliði ni ve benzeri tarihsel örnekleri bu tür kavramlarla tanýmlamak tamame
n yanlýþ bir eðilimdir. Daha da vahimi, Troçki nin açýlýmlarýnýn düzeyini düþürerek prolete
ye genel bir kategori icat etmek ve bunu devletleþtirmelerin görüldüðü pek çok duruma yapýþ
ek bir etiket olarak kullanmaktýr. Üretim araçlarýndaki devletleþtirmelerin anlamýnýn Marks
kavrayýþ dýþýna çýkýlarak ele alýnmasý, hiç iþçi devriminin yaþanmadýðý ülkelerde bile rej
onapartizmi diye ilân edilip toplumsal kazanýmlardan söz edilmesi, gerçekte aralarýnda kan
uyuþmazlýðý bulunan proleter ve Bonapartizm sözcüklerinin ýsrarla çiftleþtirilmek istenmes
anabilecek bir tutum deðildir.
Devletleþtirmeler konusu, sosyalist harekette devrimci Marksist tutum ile reformis
t veya radikal küçük-burjuva sol anlayýþlarý ayýrt edebilmek bakýmýndan kilit öneme sahipti
raçlarýnýn topluma maledilebilmesi (toplumsallaþtýrýlmasý) sürecinde bir ön giriþ oluþturan
týndaki devletleþtirmeler ile kapitalist devlet altýndaki devlet mülkiyeti ve devlet iþlet
meciliði birbirine karýþtýrýlamaz. Marksizmin kurucularýnýn bu konuda göstermiþ olduklarý h
unutulmamalýdýr.
Engels 1881 yýlýnda Bernstein a bir mektubunda þunlarý yazar: Devletin serbest rekabete he
müdahalesini koruyucu gümrük tarifelerini, loncalarý, tütün tekelini, belli sanayi kollar
usallaþtýrýlmasýný, dýþ ticaret derneðini ve krallýk porselen fabrikasýný sosyalizm diye
ster burjuvazisinin, kendi çýkarý için yaptýðý bir çarpýtmadýr. Bunu eleþtirmeli ama buna i
nýr ve bu inanç temelinde bir teori geliþtirirsek, sosyalizm olduðu savlanan bu þeyin bir
yandan feodal bir gericilik, öte yandan hem para sýzdýrma mazereti, hem de olabildiði ölçüd
roleteri devlete baðlý memur ve emekli durumuna getirmenin, böylece de disiplinli bir
ordunun ve devlet memurlarý ordusunun yanýsýra bir iþçi ordusu kurmanýn mazereti olduðu bas
kanýtlandýðý zaman, o teori, tüm dayanaklarýyla çöker. Fabrikalardaki ustabaþýlar yerine de
nizmasýndaki amirlerin saðladýðý zorunlu oy ne hoþ bir sosyalizm türü! Burjuvazinin inanma
nmýþ göründüðü þeye, yani devlet demek sosyalizm demektir düþüncesine inanýrlarsa, insanlar
e budur. [31]
Egemen bürokrasinin despotik diktatörlüðü altýnda biçimlenmiþ olan Sovyetler Birliði ve kop
enelde artýk çökmüþ bulunduðu günümüz koþullarýnda, bu rejimlere iliþkin tartýþmalar biraz
e de aslýnda mesele hiç de öyle deðildir. Yakýn tarihi Marksizm temelinde çözümleyip, doðru
kavrayamayanlar, günümüze de, geleceðe de ýþýk tutamazlar.
Nitekim, proleter Bonapartizmi kavramý bazý Troçkistler tarafýndan günümüzde kimi kapitalis
elerle alâkalý olarak da kullanýlýyor. Örneðin Suriye deki Baas rejiminin nitelenmesinde ol
ere, siyasal yapýlanmada devlet bürokrasisinin ve ekonomide devletçiliðin aðýr bastýðý bu t
er genelde proleter Bonapartizmi olarak deðerlendiriliyor. Bu tür yaklaþýmlarýn inandýrýcý
am bir Marksist temelinin olduðu asla söylenemez. Eðer bu ülkelerdeki durumun özgünlüðü kav
isteniyorsa, fazla uzaða gitmeye gerek yoktur. Türkiye deki kapitalist devletçilik dönemi
(1929-39) ve uygulamalarý bu soruna yeterince ýþýk tutmaktadýr. Türkiye nin yaný sýra bu uy
ar, özellikle Ýkinci Dünya Savaþýndan sonra siyasal baðýmsýzlýðýna kavuþan ve ulus-devletin
kelerde de yaþama geçirilmiþtir. Söz konusu ülkelerdeki milli devrimci iktidarlarýn uygul
tçi iktisadi kalkýnma modeli , temelde devlet kapitalizminden baþka bir þey deðildir.

[1] Jakobenler, 1789 Fransýz devrimi içinde Anayasanýn Dostlarý Derneði adýyla örgütlenen b
uptur. Bu grup toplantýlarýný Paris te Dominikenlerden kalma Jakobenler diye bilinen bir
manastýrda yaptýðý için yaygýn olarak bu adla anýlmýþtýr. Varlýklý burjuvalarý ve yazarlarý
Eylülünde cumhuriyet ilân edilince Özgürlük ve Eþitlik Dostlarý Jakobenler Derneði adýný al
ise solcu Montagnard temsilcilerinin kabul edilmesiyle, Jakoben kulüpleri daha dem
okrat ve popülist bir nitelik kazandý. Robespierre in liderliði altýna giren grup, ýlýmlý v
irondenlerin saf dýþý edilmesinde önemli bir rol oynadý; 1794 yýlýndaki Termidora kadar Fr
evrim sürecinde hâkim bir konum elde etti.
[2] Emperyalizm çaðýnda mali aristokrasi kavramý, tüm büyük burjuva kesimleri kapsayan fina
kapitale denk düþer. Ancak Marx ýn döneminde bu kavram, daha ziyade büyük ticaret burjuvazi
i ve büyük para spekülatörlerini kastetmek üzere kullanýlýyordu. Marx bu kavramla yalnýzca
t iktidar yanlýsý burjuva kesimleri kastetmediðini belirtmek bakýmýndan þu açýklamayý getir
da mali aristokrasi denilince, yalnýz çýkarlarý iktidarýn çýkarlarý ile birbirine denk düþe
z veren büyük iþ adamlarýný ve devlet tahvilleri spekülasyoncularýný anlamamak gerekir. Büt
maliye (finans) âlemi, bütün bankalar âlemi, devlet kredisinin idamesi ile çok yakýndan il
ilidir. Onlarýn ticari sermayelerinin bir bölümü, zorunlu olarak, hýzla paraya çevrilebilir
devlet tahvillerine yatýrýlmýþ durumdadýr. (Marx, Louis Bonaparte ýn 18 Brumaire i , Seçm
, Sol Yay., Aralýk 1976, s.556)
[3] Biçim ve tempolarý arasýnda farklýlýklar olsa bile, kapitalist geliþmeye baðlý olarak b
süreçler diðer monarþik sistemlerde de, yani devlet gücünün kral ya da imparatorda, Avrupa
llerindeki karþýlýðýyla bir monark ýn elinde toplandýðý egemenlik sistemlerinde de yaþanmýþ
[4] Marx, Fransa da Sýnýf Savaþýmlarý , Seçme Yapýtlar, c.1, s.262
[5] Marx, age, s.284
[6] Marx, age, s.275
[7] Marx, age, s.329. Marx devamla, bu görevin, yani proleter devrimin uluslararasý
boyutuna dikkat çeker: Bu, hiçbir yerde ulusal sýnýrlar içersinde baþarýlamamýþtýr; Fransý
baðrýnda, sýnýf savaþý, uluslarý karþý karþýya getiren bir dünya savaþýna dönüþmektedir. Çö
roletaryanýn dünya pazarýna egemen olan ulusun baþýna, Ýngiltere nin baþýna geçtiði anda ba
gütleniþinin sonunda deðil, ancak baþýnda bulunan devrim, kýsa soluklu bir devrim deðildir.
[8] Marx, age, s.277
[9] Marx, Louis Bonaparte ýn 18 Brumaire i , age, s.523
[10] Marx, age, s.566
[11] Marx, age, s.540-1
[12] Düzeni korumayý amaçlayan bu gerici örgütlenme falanj diye de adlandýrýlýr. Yýllar son
a daki faþist güçler de kurduklarý partiyi, Falanjist parti olarak adlandýracaklardýr.
[13] L. Bonaparte 10 Aralýkta cumhurbaþkaný seçildiði için dernek bu adý taþýyordu.
[14] Engels, Tarihte Zorun Rolü , Seçme Yapýtlar, c.3, Sol Yay., Aralýk 1979, s.467
[15] Louis Bonaparte ýn hükümet darbesini takiben parlamento ortadan kaldýrýldý. Bonaparte
di egemenliði açýsýndan tehlikeli bulduðu parlamento liderlerinin evlerini kuþattýrdý, ünlü
politikacýlarý geceyarýsý yataklarýndan çýkarttýrýp gözetim altýna aldýrdý. Paris in belli
a Parlamento alanýný da askeri birliklerle iþgal ettirdi.
[16] Marx, age, s.508
[17] Montagne sözcüðü Fransýzcada dað anlamýna gelir. Bu kelimeden türeyen Montagnards (dað
Fransýz devriminde meclisin sol kanat unsurlarýna verilen addýr. Çünkü bunlar mecliste yük
sýralarda oturmaktaydýlar. Buradan hareketle, 1848 devrimi döneminde Kurucu Mecliste
ve Yasama Meclisinde yer alan küçük-burjuva demokratlar da ayný adla anýlýrlar.
[18] Marx, age, s.510
[19] Marx, age, s.584
[20] Marx, age, s.559 (abç)
[21] Marx, age, s.523
[22] Marx-Engels, Alman Ýdeolojisi , age, s. 55-6
[23] Marx, age, s.518-9
[24] Burjuva sýnýfýn yalnýzca mülk sahibi burjuvalardan, kapitalist iþletme sahiplerinden i
aret olmadýðý açýktýr. Burjuvazi kavramý ilk elde sýnýfýn bu asli kesimini akla getiriyor o
bir sýnýf olarak burjuvazi, onun siyasetçi, ideolog ve bürokratlarýndan oluþan diðer kesim
de içermektedir. Burjuva sýnýf içinde maddi iþ, zihinsel iþ temelindeki iþbölümüne denk dü
rklý kesim arasýnda cereyan eden çatýþmadan söz ederken ayrým yapabilmek için, birinci kesi
rjuvazinin asli kesimi, burjuva iþ âlemi, burjuva iþ sahipleri gibi kavramlarla açýklama i
htiyacý duydum. Ayný ihtiyaçtan kaynaklanan nedenlerle, Marx ýn metinlerinde de bizzat bur
uvazi ve benzeri kavramlar yer alýr.
[25] Marx ýn, Bonaparte gibi birini tarih sahnesinin önüne iten koþullara iliþkin deðerlend
esi yalnýzca Bonaparte vakasýný aydýnlatmakla kalmaz, Hitler ve benzerlerinin yükseliþini k
nin rolü temelinde ele alan görüþlerin çarpýklýðýný da teþhir etmiþ olur. Bonapartist iktid
n zora baþvurmasý olarak gören Victor Hugo nun yaklaþýmýný eleþtirir Marx. Hugo böylece, Bo
yerde ona tarihte eþi görülmemiþ bir giriþkenlik gücü yükleyerek büyütmektedir. Proudhon u
ise, hükümet darbesinin tarihsel yapýsý Bonaparte ýn savunmasýna dönüþmektedir. Bu tutumun
ektif tarihçilerin düþtüðü yanýlgýyla ayný anlama geldiðini belirttikten sonra Marx þöyle d
a gelince, ben, tersine, Fransa da sýnýf savaþýmýnýn sýradan ve kaba bir adamýn kahraman gi
ini saðlayacak koþullarý ve durumu nasýl yarattýðýný gösteriyorum. (age, s.473)
[26] Marx, age, s.558-9
[27] Marx, Fransa da Sýnýf Savaþýmlarý , age, s.362
[28] Engels, Fransa da Ýç Savaþ a Giriþ , Seçme Yapýtlar, c.2, Sol Yay., Temmuz 1977, s.21
[29] Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, Köz Yay., Haziran 1977, s.282
[30] Marx, age, s.588
[31] Marx-Engels, Seçme Yazýþmalar, c.2, Sol Yay., Ekim 1996, s.141-2

2.Bölüm
Elif Çaðlý
24 Aðustos 2004
Faþizm: Finans kapitalin kanlý diktatörlüðü
Marx ýn Bonapartizm analizinin, olaðanüstü burjuva rejimlerin genel özelliklerinin kavranab
lmesi bakýmýndan ne denli önemli olduðu açýktýr. Ama Birinci Dünya Savaþý sonrasýnda Ýtalya
aþta olmak üzere çeþitli Avrupa ülkelerinde, finans kapitalin devrimci iþçi sýnýfýna, kitle
okratik haklarýna kanlý saldýrýsýyla belirginleþen bir baþka olaðanüstü yönetim fýrtýnasý y
eliþme, Ýtalya da Mussolini nin liderliðinde örgütlenen karþý-devrimci hareketin adýyla[32]
al literatüre yerleþir ve böylece Bonapartizm gerçeðinin yaný sýra faþizm olgusunun da Mark
açýdan ele alýnmasý, aydýnlatýlmasý ve faþizme karþý mücadele hattýnýn belirlenmesi gerekli
Faþizm sorunuyla ilgili ayrýntýlara geçmeden önce çok kýsaca belirtmek gerekirse, faþizmi,
s kapitalin iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesini ezip parçalamaya yönelik kanlý diktatörlüð
iliriz. Fakat daha baþtan hatýrlatalým, bu ve faþizme iliþkin benzeri tanýmlarda yer alan f
nans kapital vurgusu (ya da ayný gerçekliði anlatmak bakýmýndan kullanýlan büyük sermaye, t
i burjuvazi gibi kavramlar), onun emperyalizm çaðýnda burjuva düzenin hegemon gücü olmasý b
an önem taþýr. Yoksa burjuva düzen devam ettiði sürece, burjuvazi bir bütün olarak egemen s
yý sürdürür. Burjuva devletin olaðan biçimi (parlamenter burjuva rejim) bu gerçekliðin siya
landaki yansýmasýdýr.
Burjuva devletin olaðanüstü bir biçimi olarak faþizm de, yalnýzca finans kapitalin çýkarlar
ir bütün olarak burjuva düzenin bekasýný garanti altýna almaya çalýþýr. Stalinist faþizm an
Dimitrov larýn yaptýðý gibi, faþist devlet biçiminin sýnýf temelini daralttýkça daraltmak
inans kapitalle sýnýrlamakla da yetinmeyip, onun içinde de en en en kesimlerine indir
ek, faþizm gerçeðini bilinçli olarak çarpýtmak anlamýna gelir. Stalinist Komintern in bunda
adýnýn, burjuvaziyle iþbirliðine dayanan Halk Cephelerine gerekçe icat etmek olduðu devrimc
Marksizm cenahýnda yeterince açýktýr.
Faþist devlet biçimine geçiþ ihtiyacý sermayenin gündemine durup dururken girmez. Faþizm, k
elerin devrimci mücadelesinin alabildiðine yükseldiði ve burjuvazinin yüreðine korku saldýð
imci güçlerle karþý devrimci güçler arasýndaki çatýþmanýn günlük yaþamýn bir parçasý haline
aþtan aþaðý devrimci bir krizle sarsýldýðý muazzam bunalýmlý bir sürecin ürünüdür. Fakat bu
e sürüp gidemez, neticede o ya da bu yönde çözülmek zorundadýr. Devrim bu bunalýmýn iþçi sý
ise burjuvazinin karþý-devrimci çözümüdür.
Faþizmin tarihsel olarak, burjuvazinin tekelci aþamaya ya da mali sermaye sentezine
sýçrama sancýlarý çektiði bir döneme denk düþtüðü iddia edilmiþtir. Bu doðru deðildir. Zira
alist aþamaya yükselmiþ dünya kapitalizminin, iþçi sýnýfýnýn devrimci tehdidiyle derinleþti
koþullarýnda gündeme getirdiði karþý-devrimci saldýrýdýr. Faþizm, kapitalizmin tekelci geli
emperyalist rekabetin ve yayýlmacý eðilimlerin kucaðýnda yaþanan derin ve keskin bir bunal
. Ýrili ufaklý çeþitli kapitalist ülkelerde büyük sermaye yüz yüze geldiði yýkýcý bunalýmla
arda büyük emperyalist güçlerden de alýnan destekle) içte iþçi sýnýfýnýn devrimci yükseliþi
rlarda daha güçlü bir konum elde edebileceði yapýsal dönüþümleri gerçekleþtirerek atlatmaya
Faþist iktidarýn sermayenin bu ihtiyacýný giderip gideremeyeceði tamamen sýnýf mücadelesini
rine, iç ve dýþ siyasal faktörlere, özellikle büyük emperyalist güçler dengesinin belirleye
t koþullara baðlýdýr. Faþizm gerçeði iktisadi ve siyasal çeþitli iç ve dýþ etkenlerin ürünü
lnýzca sermayenin iktisadi bunalýmýna baðlamak yanlýþ bir tutumsa, faþizmin iþlevini yerine
rip getirmediðine de iþin sadece iktisadi yönüne bakarak karar verilemez.
Faþist iktidarlar sermayenin egemenliðini tehdit eden ve onu temellerinden sarsan de
vrimci iþçi hareketini bertaraf ederek, siyasal yönden sermayeye en büyük hizmeti verirler
. Faþizmin iktisadi açýdan sermayeye sunduðu hizmete gelince. Kimi örneklerde sermayenin e
mperyalistleþme arzusunu gerçekliðe dönüþtüremese bile, onun iþçi sýnýfýnýn ekonomik mücade
r baskýyla ortadan kaldýrarak ve böylece iç sömürüyü maksimize ederek dýþa açýlmanýn zemini
liriz.
Burjuva devletin faþist biçimlenmesinin tarih sahnesine çýktýðý ve faþizmin Avrupa da yükse
20 ler dünyasýný hatýrlayalým. Birinci emperyalist paylaþým savaþý, büyük kapitalist güçler
a erdirmemiþ, yeni bir istikrarlý güç dengesinin oluþmasýna yetmemiþti. Avrupa gerilerken,
i bir güç, ABD yükselmeye baþlamýþtý. Büyük Ekim Devriminin etkisi ve özellikle Avrupa ülke
türlü içinden çýkamadýðý ekonomik kriz koþullarý, kýtanýn her bir yanýnda peþpeþe iþçi sýn
yordu.[33]
Ocak 1919 da Berlin de Alman iþçi sýnýfýnýn öncü güçlerinin Spartaküs ayaklanmasý gerçekleþ
e düzen güçleri tarafýndan vahþice bastýrýlmýþtý. Dönemin komünist önderleri tarafýndan Bey
bu burjuva karþý-devrimci saldýrý, kýtada yayýlmaya baþlayan faþizmin habercisiydi. Avrupa
alizminin motor güçlerinden Almanya da aðýr savaþ yenilgisinin[34] ve ekonomik yýkým koþull
a derin sarsýntýlar geçiren burjuva düzenin iþçi hareketini ezmeye yönelik faþist saldýrýsý
eði en uç noktalara kadar ilerleyecekti.
Dünya komünist hareketinin gerçek öncü gücü, Lenin dönemi Komintern i, burjuva düzenin çeþi
endini korumaya almak üzere devrime ve iþçi hareketine yönelttiði faþist saldýrý üzerinde o
omintern in Üçüncü ve Dördüncü Dünya Kongrelerinin baþlýca konularý arasýnda, faþizmin nite
faþizme karþý iþçi sýnýfýnýn birleþik mücadele cephesinin oluþturulmasýna iliþkin tartýþma
lmaktadýr.
Lenin dönemi Komintern Kongrelerinden günümüz devrimci iþçi hareketine miras kalan belgeler
pek çok konuda olduðu gibi faþizm konusunda da komünistlerin temel hareket noktalarýna ýþý
an kaynaktýr. Ama ne yazýk ki bu kaynak, Lenin in ölümünden sonra Komintern i devrimci çizg
en saptýran Stalinist bürokrasinin egemenliði nedeniyle karartýlmýþ, unutturulmuþ ve unutul
r. Ayrýca Stalinizmin dünya komünist hareketinde yarattýðý tahribatýn ve Marksizmi soldurma
onucunda, faþizm ve benzeri konularýn analizinde nice bulanýklýklar ve boþluklar doðmuþtur.
boþluklar burjuva yazarlarýn ve onlarýn kuyruðuna takýlan sözde Marksistlerin parlak görün
celemeleriyle doldurulmak istenmektedir. O nedenle, faþizm konusunu tartýþýrken burjuva
ideolojisinin kapýdan, bacadan sýzmasýna karþý uyanýk olabilmek ve devrimci geleneðimizin M
sist köklerinden hareket etmek gerekiyor.
Lenin dönemi Kominterninde faþizm sorunu
1921 yýlý, dünya burjuvazisinin iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadele dalgasýnýn öcünü almak üze
gözler önüne seriyordu. Burjuva düzenin bu saldýrýsýnýn bürüneceði yeni siyasal biçimlenme,
kendini belli etmeye baþlamýþtý bile. 1921 Haziran-Temmuz aylarýnda toplanan Komintern Üçün
Kongresi, kapitalist dengeyi yeniden kurmak amacýyla baþvurulan her yeni önlemin denge
yi daha da bozacaðýna ve yeni altüstlükler yaratacaðýna iþaret etmekteydi. Bu nesnel durum
rimci mücadeleye de yeni bir ivme kazandýracaktý. Dolayýsýyla dünyada iki temel sýnýf arasý
adelenin akýbeti, olaðan dönemlerde görülemeyecek bir derecede genel gidiþatý belirleyici k
kter kazanmýþtý.
Kongre tezlerinde, iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesinin baþarýsýzlýða uðramasý durumunda d
lerle ifade ediliyordu: Eðer toplumun iki temel sýnýfýndan biri, proletarya, devrimci müca
eleden geri durursa; bu durumda diðeri, yani burjuvazi, yeni bir kapitalist dengey
i son tahlilde inkâr edilemez biçimde kuracaktýr. Bu kapitalist denge, maddi ve manevi
yozlaþma temelinde, yeni krizler, yeni savaþlar, tüm ülkelerin sürekli yoksullaþmasý ve mi
nlarca emekçinin yokolmasý yoluyla kurulacaktýr. [35] Kongrenin Taktikler Üzerine kararýnda
bu ciddi tehlikenin büründüðü somut biçime de dikkat çekiliyor ve Ýtalya da iktidara yürüye
t ediliyordu.
Dizginlerinden boþanmýþ bir Beyaz Terörün, yani sermaye güçlerinin faþist karþý-devrim hazý
etmeyi amaçladýðý açýktý. Ýtalya da geliþen olaylar, faþistlerin kitlelerde büyük yanýlsam
lerini bölmeye ve burjuva saldýrýsýna karþý proletaryanýn birleþik cephe oluþturmasýný olan
er veriyordu. Kongre belgelerinde, Burjuvazinin artýk olaðan devlet kurumlarýyla yetinm
ediði ve her ülkede kendi kanatlarý altýnda, belli baþlý tüm ekonomik çarpýþmalarda önemli
ayan çeþitli legal ve yarý-legal Beyaz Muhafýz örgütleri oluþturduðu herkes tarafýndan görü
. Ýtalya da faþist çetelerin faaliyetleri, burjuvazinin ruh halinde ve ayrýca görünüþte güç
nde bütünüyle deðiþikliðe neden olmuþtur denilmekteydi.[36]
Ýtalya da fabrika iþgalleri ve iþçi konseyleri dalgasý ile burjuvaziye korku salan ve onu k
rþý saldýrýya geçiren iþçi hareketi, ne yazýk ki devrimci baþkaldýrýyý ileriye götürecek bi
edeniyle büyük bir çöküntüye doðru sürüklendi. Aslýnda Ýtalyan Sosyalist Partisi, pek çok ü
ti içinde önemli etkisi olan bir partiydi. Ancak Marx ýn 1848 Fransasý ndaki sosyal demokra
örgütlenme için dikkat çektiði gibi, bu parti içinde de, her devrimci kýpýrdanýþý felce uð
st unsurlar aðýr basmaktaydý.
Nitekim Komintern in bir sonraki Dünya Kongresi belgelerinde bu husus þöyle vurgulanacak
tý: Reformistler, burjuvazinin iþçi sýnýfýnýn saflarýndaki ajanlarýdýr. Onlar, iþçi sýnýfý
ona ihanet etmek için mümkün olan her yolu kullandýlar. 1920 deki fabrika iþgalleri sýrasýn
formistlerin gerçekleþtirdikleri türden ihanetlere, ardý arkasý kesilmeyen ihanetler zinci
ri olan kendi tarihlerinde bile zor rastlanýr. Reformistler, faþizmin gerçek selefleri
dirler; yolu onlar hazýrlamýþlardýr. [37] Diðer yandan Lenin in de dikkat çektiði gibi, Ýta
stleri reformistlerden ve merkezcilerden kopma konusunda sergiledikleri tereddüt v
e gecikme ile yenilgiye kapý açmýþlardý. Devrimci bir önderlikten yoksun kalan Ýtalyan iþçi
rda yenilgiler aldý ve neticede 1922 Ekiminde Mussolini nin faþist diktatörlüðü kuruldu.
Böylece faþizm muhtemel bir tehlike olmaktan çýkýp iktidara oturan bir gerçekliðe dönüþmüþ
Bu koþullar altýnda Kasým-Aralýk 1922 tarihleri arasýnda toplanan Komintern Dördüncü Dünya
i, faþizmi dünyayý saran bir tehdit olarak ele alacaktý. Taktikler Üzerine Tezler de ulusl
rasý faþizm baþlýðý altýnda þöyle deniyordu: Burjuvazinin proletaryaya karþý siyasal sald
nomik alandaki saldýrýsýna sýký sýkýya baðlýdýr, bunun en þiddetli ifadesi uluslararasý faþ
deki yasal yöntemler burjuvaziyi artýk tatmin etmemektedir. Bunun yerine her yerde, öz
ellikle proletaryanýn tüm devrimci çabalarýna karþý yöneltilmiþ olan ve iþçi sýnýfýnýn konu
giriþtiði her teþebbüsü zorla bastýrmak için giderek daha fazla kullanýlan, özel Beyaz Muh
aratýlmasýna baþvurmaktadýr. [38]
Yine ayný yerde, o dönemde Ýtalya yý pençesine almýþ olan Ýtalyan faþizmi de analiz edilece
asik Ýtalyan faþizminin en karakteristik özelliði, faþistlerin yalnýzca, tepeden týrnaða s
am anlamýyla karþý-devrimci savaþ örgütleri oluþturmakla kalmayýp, ayný zamanda sözde demok
arattýðý hüsrandan kendi karþý-devrimci amaçlarý için ustaca yararlanarak, toplumsal demago
kitleler arasýnda, köylüler, küçük-burjuvazi ve hatta proletaryanýn bazý kesimleri arasýnda
ban oluþturmaya çalýþmalarýdýr. Bugün birçok ülke bir faþist tehdit altýndadýr: Çekoslovaky
hemen hemen tüm Balkan ülkeleri, Polonya, Almanya (Bavyera), Avusturya, Amerika ve h
atta Norveç gibi ülkeler. Þu ya da bu biçim altýnda gerçekleþecek faþizm olasýlýðý, Fransa
bi ülkelerde bile göz ardý edilemez. [39]
Komintern çözümlemelerinde de dikkat çekildiði üzere Ýtalyan faþizminin sergilediði bir öze
lumsal demagoji ile kitleler arasýnda kendisine bir taban oluþturmaya çalýþmasý önemli bir
ustur. Ayný karakteristik Alman faþizminde de gözlemlenecek ve Lenin in ölümünden sonra Tro
Almanya daki faþist týrmanýþý yine bu temelde analiz etmeye çalýþacaktý. Komintern belgesin
ilen bir baþka tespit ise, günümüzde faþizm konusunda yürüyen tartýþmalara parlak bir ýþýk
, derin sistem krizi koþullarýnda faþist tehdidin pek çok geliþkin kapitalist ülkeyi, Avrup
içine almakta olduðu tespitidir. Ayrýca, þu ya da bu biçim altýnda gerçekleþecek faþizm ol
aþizmin farklý ülkelerde farklý biçimler altýnda kendisini gerçekleþtirmeye çalýþacaðýna öz
lmiþtir. Kýsacasý Lenin dönemi Komintern kararlarýnda faþizm, yalnýzca çeþitli ülkelerde bü
temelinde deðil, burjuvazinin iþçi hareketini ezmeye yönelik karþý-devrimci saldýrýsý olar
l içeriðiyle tahlil edilmiþtir.
Dördüncü Dünya Kongresinin özel olarak Ýtalyan Sorunu üzerine aldýðý kararlar da, faþizm ol
ksist analizinde odaklaþýlmasý gereken baþlýca sorunlara iþaret etmesi bakýmýndan önemlidir
metninde þöyle denmektedir: Emperyalist dünya savaþýnýn sonunda, Ýtalya daki nesnel durum
ciydi. Burjuvazi ülkeyi yönetecek durumda deðildi burjuva devlet aygýtý sallantýdaydý ve e
sýnýf kendine güvensizdi. Geniþ iþçi kitleleri savaþa karþý öfkeyle doluydu ve ülkenin bir
aklanma halindeydi. Köylülüðün önemli bölümleri toprak sahiplerine ve devlete karþý ayaklan
lardý ve iþçileri devrimci mücadelede desteklemeye hazýrdýlar. Askerler savaþa karþýydýlar
kardeþleþmeye hazýrdýlar. Yani baþarýlý bir devrim için nesnel önkoþullar mevcuttu. Olmayan
el faktördü: kararlý, militan, bilinçli ve devrimci bir iþçi partisi. Baþka bir deyiþle olm
tek þey, gerçek bir komünist partiydi. [40]
Ayný yerde, neredeyse savaþa katýlan tüm ülkelerde benzer bir durumun olduðu, ama Ýtalya da
urumun çok daha çarpýcý þekilde görüldüðü belirtiliyor ve o Ýtalya ki, devrime diðer tüm ü
klaþmýþtý; þimdi ise karþý-devrimin en derin uçurumlarýna yuvarlanmaktadýr diye vurgulanýy
1920 sonbaharýndaki fabrika iþgalleri aslýnda Ýtalya daki sýnýf mücadelesinin tayin edici a
ece Ýtalyan iþçileri, içgüdüsel olarak krize devrimci bir çözüm arayýþý içine girmiþlerdi.
iþçi partisinin yokluðu, iþçi sýnýfýnýn kaderini belirledi, en can alýcý anda onun yenilgi
vurdu ve faþizmin ... zaferinin yolunu hazýrladý .[41]
Komintern in faþizm konusunda Ýtalyan örneðinden hareketle almýþ olduðu karar, hangi biçime
, faþizmin iþçi sýnýfý açýsýndan can alýcý yönünü özetlemektedir: Hareket doruðuna ulaþtýð
eçirmek için yeterli güçten yoksundular. Sonuç olarak iþçi sýnýfýnýn can düþmaný burjuvazi,
kanadý þeklindeki faþizm, çok geçmeden iþçi sýnýfýný ezebildi ve bir beyaz diktatörlüðü kur
1920 lerdeki faþist yükseliþ Ýtalya ile sýnýrlý kalmamýþ, çeþitli Avrupa ülkelerini gerçek
k sarmýþtýr. O döneme iliþkin önemli bir durum tespiti Komintern belgelerinden izlenebilir:
erlin sokaklarý iþçilerin kanýyla boyanýyor ve monarþik gericiliðe karþý savaþan iþçiler zi
. ... Macaristan da Horthy nin kanlý yönetimi iþkence ve infazlarýný sürdürüyor. ... Özgürl
lenen demokratik Amerika da herkese, Komünist Partiye üye olduðundan kuþkulanýlanlara bile
cezalar yaðdýrýlýyor. Amerikan burjuvazisi sendikalara baskýnlar yapýyor; yüzlerce insaný t
uyor; grevcileri dövüyor, copluyor. [43]
Ayrýca, Yugoslavya nýn genç kapitalist devletinin gerici hükümeti, iki yýldýr hüküm süren
unca komünist proletaryaya karþý bir çok suç iþlemiþtir. [44] Bulgaristan da 1923 Haziranýn
n faþist Tsankov darbesi, Polonya da yükselen faþist saldýrýlar vb. pek çok ülkede büyük se
nin, faþizmi, devrimci durum koþullarýnda burjuva düzeni kurtarabilecek yegâne alternatif
olarak görmeye baþladýklarýný kanýtlýyordu.
1920 lerde dünyanýn dört bir yanýný saran devrimci yükseliþlere karþý burjuvazinin olaðanüs
larak gündeme gelen faþizm, Lenin dönemi Komintern i tarafýndan bazý çarpýcý yönleriyle ana
iþtir. Dünya komünist hareketinin devrimci öncüsü, faþizmi, ya devrim ya karþý-devrim ikile
yüze gelen burjuva toplumda, bunalýmýn karþý-devrimci çözümü olarak ortaya koymuþtur. Komi
arlarýnda dikkat çeken en önemli yön ise, bunalýmýn devrimci çözümünü mümkün kýlmada kilit
i önderlik sorunu üzerinde odaklaþýlmasýdýr. Bu sorun çözümlenmediði takdirde, bunalýmýn ka
satý bulacak, çýkýþsýzlýk içinde umutsuzluða sürüklenen kitleler faþist demagojiye daha açý
faþist iktidarýn payandasý yapýlacaklardýr.
Lenin dönemi Komintern geleneðinin günümüzü aydýnlatan baþlýca dersleri arasýnda, faþizme k
aþarýya ulaþtýrabilecek devrimci çizginin unsurlarý da yer alýr. Komintern, burjuvazinin fa
saldýrýsýna karþý dünya iþçilerinin devrimci mücadelesinin örgütlenmesi hedefini öne koymuþ
eri doðru bir mücadele anlayýþý ve doðru taktiklerle donatmaya çalýþmýþtýr. Birleþik cephe
a göze çarpan baþlýca örnektir. Stalinizmin egemenliði altýnda devrimci özünü tamamen yitir
, Komintern faþizme karþý mücadelede baþarý koþulunu kopmaz bir biçimde devrimci önderlik s
baðlýyordu. Bu sorunun çözümü doðrultusunda harekete geçilip yol alýnmadýkça, faþizme karþ
rleþik cephesinin inþasý taktikleri üzerine ahkâm kesmek boþ sözler yýðýnýna dönüþecektir.
Sermayenin faþist saldýrýsýnýn geri püskürtülebilmesi ve faþizmin ezilebilmesi, doðrudan do
imci önderliðin var edilmesi ve güçlendirilmesine baðlýdýr. Tarihin sayfalarý, bu sorun çöz
akdirde kapitalizmin fena halde can yakan krizlerinin ortasýnda öfkeyle umutsuzluk,
deðiþim arzusuyla çýkýþsýzlýk arasýnda sýkýþýp kalan geniþ halk kitlelerinin faþizmin pençe
iyle dolu bulunuyor.
Açýktýr ki, dünya komünist hareketinde faþizmin tahlili Troçki ile baþlamadý. Ama Lenin dön
tern devrimci önderliði içinde yer alan Troçki, Lenin in ölümünden sonra da Komintern in bu
ci çizgisini zor koþullarda ve epigonlarýn yoðun saldýrýlarý altýnda sürdürmeye çalýþtý. Tr
usundaki yeni geliþmeleri de dikkatle izleyecek ve özellikle Almanya, Ýspanya gibi ülkel
erde faþizmin yükseliþi karþýsýnda iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadele hattýný belirlemeye çal
Devlet tipi ve devlet biçimi ayrýmý
Olaðanüstü burjuva yönetimler, burjuva düzenin farklý devlet biçimleridir.[45] Bu husus yet
nce açýktýr. Asýl aydýnlatýlmasý gereken yön, devlet tipi ve devlet biçimi arasýndaki ayrým
arda devletin temel görevi, sömürü düzeninin devamýný saðlamak ve sömürenlerin mülkiyetini
u genel kural, (burjuvazinin egemenliðini sürdürmesini saðlayan devlet biçimi her ne olurs
a olsun) burjuva devlet için de aynen geçerlidir.
Marksizmin açýklýk getirdiði üzere, nasýl ki sömürücü toplumlar baþlýðý altýnda sýralanan A
kapitalist tipte farklý sosyo-ekonomik formasyonlar varsa, bunlarýn her birine teka
bül eden farklý bir devlet tipi de vardýr. Birbirinden farklý bu üretim tarzlarý farklý bir
egemenliðiyle somutlanýr ve her biri kendine özgü bir sömürü tipine dayanýr. Bu nedenle Mar
k sosyo-ekonomik formasyonlarý birbirinden ayýrt edebilmede anahtar unsurun, karþýlýðý öden
meðin doðrudan üreticiden çekilip alýnma biçimi olduðunu belirtir. Keza, üretim araçlarý sa
e doðrudan üreticiler arasýndaki bu temel iliþki bütün toplumsal yapýnýn sýrrýný ele verir
ipini de belirler.
Diðer önemli nokta ise egemenlik sorunudur. Egemenlik kavramý siyasi yaþamda çeþitli düzeyl
e kullanýlýyor olsa da, kelimenin gerçek anlamýnda egemenlik iliþkisinin kaynaðý üretim sür
ir. Üretim sürecinin özgül karakteri, bir baþka deyiþle üretim iliþkilerinin niteliði, son
e bütün bir üstyapýyý da belirleyecektir. Böylece siyasi yapýnýn temel özellikleri ve hukuk
i gibi üstyapýya iliþkin tipolojiler, altyapýdan yani ekonomik temelden türeyeceklerdir.
Kuþkusuz ki bu en genel hatlarýyla böyledir. Üstyapýyla altyapý diyalektik bir etkileþim iç
olduðu gibi, gerçek yaþamda siyasi yapýlanma alaný pek çok çeþitlilikler arz eder. Örneðin
tipinin farklý biçimleri olabilir. Burjuva devlet (yani burjuva devlet tipi) olaðan p
arlamenter biçime ya da Bonapartist, faþist olarak nitelediðimiz olaðanüstü biçimlere bürün
Fakat bu biçim deðiþikliklerine raðmen, her devlet tipi, üzerinde yükseldiði ekonomik teme
n gücünü alan egemen sýnýfýn diktatörlüðüdür.
Burjuva devlet, ezen ve sömüren sýnýf burjuvazinin, ezilenler, sömürülenler üzerindeki dikt
diktatörlük parlamenter iþleyiþlerde görüldüðü üzere demokratik biçimlerle örtüleneceði
rindeki demokrasi þalýný fýrlatarak kendini çýplak bir diktatörlük (faþizm) biçiminde de
lir. Ya da sözde parlamenter bir iþleyiþle bir nebze örtülenmiþ Bonapartist bir asker-polis
devleti biçimini alabilir.
Ýþte burjuva devletin olaðanüstü siyasal biçimlenmelerinin özünü oluþturan gerçeklik budur.
t ya da faþist burjuva rejimler, devlet tipinde deðil devlet biçiminde deðiþiklik yaratýrla
. Bu biçim deðiþiklikleri, toplumsal düzenin egemen üretim iliþkilerini ve iktisaden egemen
sýnýfýný farklýlaþtýrmaz, tam tersine düzenin bu temel direklerini saðlamlaþtýrmaya hizmet
aðanüstü burjuva yönetimler söz konusu olduðunda, öz ve biçim arasýndaki bu iliþkiyi kavram
partist ya da faþist rejimleri analiz edebilmek mümkün deðildir. Keza ayný hususun önemi vu
gulanmaksýzýn, burjuva devletin farklý olaðanüstü biçimlerinin altýnda yatan öze dair benze
ortaya çýkarýlamaz.
Öz bir kez kavrandýktan sonra, tartýþma alaný, burjuva devletin deðiþik olaðanüstü yönetim
sýndaki farklýlýklarý ele almaya hazýr hale getirilmiþ olur. Marksist yöntem, bu gibi tartý
unlar karþýsýnda böyle bir yaklaþýmý gerektiriyor. Aksi halde ister Bonapartizm olsun ister
zm, burjuva devletin farklý biçimleri mutlaklaþtýrýlacak ve burjuva yazarlarýn yaptýðý gibi
baþýna bir fenomen düzeyine yükseltilecektir. Diðer yandan, yalnýzca özün dikkate alýnýp b
arýnýn tamamen ihmâl edilmesi durumunda ise, doðrudan somut siyasal koþullarýn analizine da
anmasý gereken devrimci siyaset boþ bir papaðanlýk düzeyine indirgenmiþ olur.
Burjuva parlamenter rejimle faþist bir rejim arasýnda kuþkusuz ciddi biçim farklýlýklarý va
ve iþin bu yönü iþçi sýnýfýnýn mücadele koþullarýný yakýndan ilgilendirir. Parlamenter reji
ayrýmý, alt tarafý bir biçim farký deyip küçümseyemeyiz. Bu biçim farklýlýklarý gözardý
i mücadelesi önemli zaaflara uðratýlmýþ olur. Olaðan ve olaðanüstü yönetim biçimleri arasýn
görmezden gelmek ve burjuva düzenin sýklýk kazanan gerici, baskýcý uygulamalarýna bakýp sü
aþizm þeklinde bir teori icat etmek Marksist kavrayýþla baðdaþmayan yanlýþ bir tutumdur. Sü
k arz eden faþizm deðil, çeþitli biçimler altýnda varlýðýný sürdüren burjuva diktatörlüðüdü
Bugüne kadar yaþanan tüm deneyimlerin de gösterdiði gibi, iktidara gelen faþizm ne denli ga
dar ve uzun ömürlü olursa olsun, eninde sonunda burjuva diktatörlüðün olaðan biçimine geri
eklerde faþist rejim iþçi-emekçi kitlelerin aktif devrimci mücadelesiyle yýkýlmýþtýr. Diðer
se, iç ve dýþ koþullarýn deðiþmesi, kitle mücadelesinin yükselmesi ve olaðan yönetim biçimi
tercih eden burjuva kampýn etkisi ile çözülerek son bulmuþtur.
Marksizm, burjuva diktatörlüðün olaðan biçiminin parlamenter rejim olduðuna ve burjuva düze
endisine yönelik tehlikeyi savuþturduðunda olaðan iþleyiþ biçimine dönmek isteyeceðine iþar
. Diðer yandan, kapitalizmin çürüme çaðý olarak da adlandýrdýðýmýz emperyalizm çaðýnýn teme
en birinin siyasi gericileþme olduðu yolundaki Marksist tespit de aynýyla doðrudur. Bu i
ki husus birbiriyle çeliþmekte midir? Hayýr. Çünkü bu tür tespitler genel eðilimi anlatýr v
ir. Burjuvazinin devrimci atýlým yaptýðý dönemlerdeki parlamenter rejimin demokratik kapsam
a, burjuvazinin devrimci barutunu yitirmesinden sonraki kapsamý arasýnda elbette far
k olacaktýr. Ama buna raðmen, emperyalizm döneminde de düzenin olaðan biçimiyle olaðanüstü
arasýnda, iþçi sýnýfýnýn örgütlenme ve mücadele koþullarý açýsýndan belirgin farklýlýklar
min tüm aþamalarý boyunca, burjuva devletin olaðan biçimiyle olaðanüstü biçimleri arasýnda
gereði devam etmektedir.
Burjuva parlamenter devlet biçimi, burjuvazinin eski düzene karþý mücadelesinin sonucunda
ulaþtýðý ve modern kapitalizmin iþleyiþine denk düþen en yetkin devlet biçimidir. Bu Marksi
itin günümüzde de geçerli oluþunun esas nedeni öncelikle kapitalist üretim tarzýnýn ekonomi
yatýyor. Bunun için, burjuvazinin düzenini tehlikede hissedip siyasi alanda olaðanüstü önl
ere baþvurmak zorunda kalacaðý gerçeðini saklý tutup, asýl olarak kapitalist düzenin temel
vranmalý.
Kapitalizm-öncesi üretim tarzlarýnda egemen sýnýflar artý-ürünü doðrudan üreticilerin elind
k için ekonomi-dýþý zora baþvurmuþlardýr. Oysa kapitalist üretim tarzýnda iþgücü bir meta h
e kapitalist iþgücünü satýn almakla, onun ürettiði artý-deðere de otomatikman el koyma koþu
almýþ olur. Bir baþka deyiþle, kapitalist üretim sürecinin olaðan iþleyiþi içinde burjuvazi
ri iþçiden çekip almasý için ekonomi-dýþý bir zora baþvurmasý gerekmemektedir. Burjuva egem
el kaynaðý açýk zorbalýk deðil esasen ekonomik zorbalýktýr.
Köle ile ücretli köle arasýndaki fark biliniyor. Keza köle sahiplerinin kölelerin karþýlýks
onlardan çekip alma yöntemiyle, burjuvazinin iþçilerin yarattýðý artý-deðere el koyma yönte
ki niteliksel ayrým açýktýr. Köleci düzende köle kýrbaç zoruyla çalýþtýrýlýr. Kapitalist dü
ni kapitalistlere satarlar. Kölenin ne kendi bedeni ne de iþgücü üzerinde hiçbir söz hakký
r, bütünüyle efendisinin malýdýr. Ýþçi ise, bedeninin ve iþgücünün sahibidir, yaþamýný sürd
koþulla þu ya da bu kapitaliste satabilir. Köleye oranla özgür görünen ücretli emekçinin ö
kýrbaçlarýn þakladýðý yerde deðil kapitalist düzenin ekonomik zorunun bastýrdýðý noktada so
a bir iþsizler ordusunun tehdidi altýnda, iþçi hiçbir zaman iþgücünü istediði koþullarda sa
nelde bulabildiði iþ koþullarýyla yetinmek zorunda kalýr.
Ýþçiler büyük ekonomik mücadelelere giriþtiklerinde dahi, kapitalistlerin kendilerinden art
çekip almasýna son veremezler. Sömürüyü sýnýrlaya sýnýrlaya giderek ortadan kaldýrma düþ
ibarettir. Aðýr çalýþma koþullarýna isyan eden köleler, gerektiðinde en aðýr iþkence ve ba
ara ve iþliklere geri döndürülürlerken, salt ekonomik mücadele alanýnda baþkaldýran iþçiler
rmek için her zaman polis ve jandarma baskýsý gerekmez. Ýþçinin eline tutuþturulan çýkýþ ka
rli zor u içerir. Kapitalist ekonominin iþleyiþi normal koþullarda iþte bu ekonomik zorbalý
yanýr.
Daha önce bir toplumsal düzenin bütün bir üstyapýsýnýn, nihai çözümlemede onun ekonomik iþl
ndýðýný belirtmiþtik. Burjuva devlet tipinin, kapitalist ekonomik temelin ürünü olduðu bili
Kapitalist sömürü tarzýnýn, esasta fiziksel baskýyla deðil ekonomik zor yoluyla sürdürüldüð
erince açýktýr. Ayrýca kapitalizmde egemen sýnýfýn, üretim alanýnda aklýný kullanabilen, gö
ere ihtiyacý vardýr. Kapitalist geliþmeye baðlý olarak talep edilen iþgücü niteliðindeki bu
usuz ki siyaset alanýna da yansýyacaktýr.
Eski düzeni iþçi ve emekçi kitlelerin desteðiyle sona erdiren burjuva devrimler, siyaset s
ahnesinde iþçi sýnýfýna da bir ölçüde yer açmýþtýr. Köleci düzende kölelerin hiçbir siyasal
düzen iþçi sýnýfýný siyasal bir güç kaynaðý olarak dikkate almak zorunda kalmýþtýr. Bu duru
yaþansýn ya da yaþanmasýn) bir tarihsel gerçekliktir ve burjuva düzen tüm bu gerçeklerin ü
oturur. Burjuvazinin genel oy hakkýný kabul etmesi, parlamenter demokratik iþleyiþ içinde
iþçi sýnýfýnýn siyasal örgütlerinin ve temsilcilerinin de olabileceðini olaðan karþýlayabil
inde durduðumuz tüm bu ekonomik ve tarihsel gerçeklerin bir sonucudur.
Burjuvazi ayrýca sýnýf savaþýmlarý deneyiminden bilmektedir ki, düzenini çok ciddi biçimde
eden olaðanüstü bir durum olmadýkça, olaðan yönetim biçimini deðiþtirmeye teþebbüs etmek pe
la risklidir. Birincisi, burjuvazinin olaðanüstü devlet biçimleri kýsa vadede iþçi-emekçi k
erin devrimci tehdidini savuþturup düzeni korumuþ olsalar da, nihayetinde burjuva düzeni
n örtülerini zedelerler. Hele faþizm bu örtüleri açýkça parçalar ve onun diktatörlük özünü
er.
Ýkincisi, olaðanüstü rejimler, yine kýsa vadede çeþitli burjuva kesimler arasýndaki siyasi
lerin yarattýðý çatlaklarýn büsbütün büyümesini engellese bile, uzun vadede bu kesimler ara
ginliði büyütür. Siyasete katýlýmlarýný saðlayan parlamenter birliktelik günlerini arayan
mlerin olaðanüstü rejime karþý muhalif konum almaya baþlamasý, düzende bu kez yeni gedikler
iþçi-emekçi kitlelerin devrimci enerjisini harekete geçirebilir. Unutulmasýn ki, burjuvaz
inin olaðan yönetim biçimi altýnda uzun yýllar içinde sömüren ve sömürülenler arasýnda saðl
nde, günü geldiðinde bunu yeniden tesis etmeye çalýþmanýn burjuvazi açýsýndan ödenecek yeni
olabilir. Ýþçi-emekçi kitleler demokrasiyi yeniden ele geçirmeye giriþtiklerinde, burjuva d
n sýnýrlarýný aþýp geçebilirler. Zira proletarya, artýk 18. veya 19. yüzyýlýn proletaryasý
nýzca olaðanüstü burjuva devlet biçimini deðil, burjuva devleti toptan tarihin çöp sepetine
abilecek nesnel olgunluða ulaþmýþtýr.
Olaðanüstü burjuva rejim demagojilerle kitleleri peþine takmayý baþarsa bile, onun asýl day
urjuva devletin baský mekanizmalarýný harekete geçirmesidir; örneðin faþizm açýk baskýya da
yönetim biçimidir. Böyle bir yönetim biçiminin ilânihaye devam etmesi mümkün olamaz. Çünkü
sal düzenin uzun vadede varlýðýný sürdürmesi için, kendi egemenliðini belli bir ölçüde gön
yönetim biçimine büründürmesi gerekir. Fakat her þeye raðmen, tüm sömürülü toplumlar için g
gemen sýnýf olmak ya da olmamak benzeri bir durumla yüz yüze geldiðinde, tüm mantýksal he
bir yana itilecektir. Ve burjuvazi açýsýndan olaðanüstü devlet biçimine geçiþ zorunlu hale
tir. Bu olasýlýk, demokrasinin beþiði olmakla övünen Avrupa dakiler de dahil pek çok kapita
kede, tüm bir 20. yüzyýl boyunca yaþanan çeþitli faþist diktatörlükler temelinde gerçekliðe
e potansiyel olarak bugün de varlýðýný sürdürüyor.
Neticede burjuva demokrasisi burjuva düzenin olaðan devlet biçimidir ama bu demokrasini
n niteliði konusunda da asla yanýlsamalara kapýlmamak gerekiyor. Lenin in Devlet ve Devri
m de dediði gibi, Burjuva devlet biçimleri son derece çeþitlidir, ama özleri hep aynýdýr.
vletler, son çözümlemede, þu ya da bu biçimde, ama zorunlu olarak, bir burjuva diktatörlüðü
kapitalist üretim tarzý nasýl ki eþdeðerlerin deðiþimi görünümü altýnda ücretli emeðin sö
lik yalnýzca biçimsel bir eþitlikse, burjuva demokrasisi de son çözümlemede aynen diðeri gi
biçimsel bir eþitlikten ibarettir. Hiçbir kapitalist ülke þimdiye kadar sömüren ve sömürüle
samda demokrasi sunmamýþtýr, bundan sonra da sunacak deðildir.
Burjuva devletin olaðanüstü biçimleri tartýþmasýnda, biçim kavramý üzerinde biraz durmak
uz kullanýlan her kavram ancak belirli koþullar altýnda bir anlam ifade edebilir. Örneðin
burjuva devlet tipi genel kategorisi altýnda, onun olaðan devlet biçiminden ve olaðanüstü d
vlet biçimlerinden söz edebiliriz. Fakat sýra diyelim faþist devlet biçiminin tanýmlanmasýn
eldiðinde, gerçek yaþamýn çeþitli örnekler bazýnda sergileyeceði farklýlýklarýn (örneðin si
biçimindeki ya da askeri diktatörlük biçimindeki faþizm) üzerine çýkabilen daha toparlayýcý
ihtiyaç vardýr.
Bu durumda Bonapartist ve faþist devlet biçimi (her ikisinin gerçek yaþamda bürüneceði fa
er hesaba katýldýðýnda), adeta iki ayrý tür olarak ele alýnabilir. Kuþkusuz bu iki ayrý tü
an özelliklerin, kapitalist geliþmeye baðlý olarak bir deðiþim geçireceði de asla ihmâl edi
. Bu anlayýþtan hareketle, emperyalizm döneminde burjuvazinin baþvurabileceði baskýcý olaða
let biçimlerini (çeþitli örnekler arasýndaki biçimsel farklýlýklara takýlmaksýzýn), Bonapar
t diye kabaca iki ana kategoride toparlayabiliriz. Ancak altýný kalýn bir biçimde çizmeliy
iz ki, tüm bu açýklamalar, kavramlar dünyasýnda oynanan (hiçbir zaman oynamaya meraklý olma
r kelime oyunu deðildir. Tam tersine, burjuva akademisyenler tarafýndan oynanan oyun
lar sonucunda, faþizm gibi önemli konularda bulanan zihinlerde bir parça da olsa düzeltm
e yapabilme çabasýndan ibarettir.
Faþizm bir baþka olaðanüstü yönetim biçimine, diyelim Bonapartizme kýyasla özel, fakat kend
özü bakýmýndan (farklý ülkelerde bürüneceði deðiþik biçimlere raðmen) genel bir kavramdýr.
a dikkat çeker: Liberalizm, Bonapartizm, faþizm gibi terimler genelleme özelliði taþýrlar.
rihsel olgular hiçbir zaman kendilerini bütünüyle tekrar etmezler. 1. Napolyon un hükümetiy
karþýlaþtýrýldýðý zaman 3. Napolyon un hükümetinin Bonapartist olmadýðýný kanýtlamak zor
napartizm büyük savaþ zaferleri döneminden doðmuþtur, oysa Ýkinci Ýmparatorluk hiç böyle þe
r. Ama Bonapartizmin bütün çizgilerinin tekrarýný arayacak olursak, Bonapartizmin geçmiþte
mýþ, benzersiz, tekil bir olgu olduðunu, yani genel olarak Bonapartizm diye bir þeyin ol
madýðýný ama bir zamanlar Bonapart adýnda Korsika da doðmuþ bir generalin yaþadýðýný görürü
hin bütün öteki genelleþtirilmiþ terimleri için de ayný durum söz konusudur. [46] Faþizmi d
ir kategori düzeyinde kavrama çabasý içine girmeyip, yaþanan her bir tekil örneðin taþýyabi
rklýlýklarý yakalamaya kilitlenirsek, gerçekliði kavramaya çalýþýrken ondan büsbütün uzakla
Faþizmin, yalnýzca sivil faþist parti örgütlenmesini kullanan, bir anlamda aþaðýdan yukarýy
arþý-devrim gerçekleþtirip iktidara oturan tek tip bir geliþme çizgisine sahip olmadýðý açý
rþý-devrim, iktidarý için ortamý hazýrladýðý süreçte kendisine mutlaka þu ya da bu ölçüde b
eye çalýþýr; ama buna raðmen iktidara oturuþ biçimi aþaðýdan ya da yukarýdan olabilir.
mek için Bonapartizm sorununa Marx ve Engels in yaklaþýmýný hatýrlayabiliriz. Küçük-burjuva
den destek alarak iktidara oturan amca ve yeðen Bonaparte larýn Bonapartizminin yaný sýra,
bir de tepeden gelen Bismarck Bonapartizmi vardýr.
Faþizm sorununda aþaðýdan/yukarýdan benzeri hususlara takýntýlý olanlar Engels döneminde
Engels in Bonapartizm deðerlendirmesiyle Marx ýnki arasýnda uzlaþmaz ayrýlýklar bulup Engel
nebilirlerdi. Hatta benzer saldýrýlarýn muhatabý bizzat Marx bile olabilirdi. Zira Marx
da, hem Fransa daki Bonaparte lar gerçeðini hem de Almanya daki Bismarck egemenliðini Bonap
rtizm olarak nitelemekte bir sakýnca görmemiþtir. Marx ve Engels, faþizm sorununda yapma
ya çalýþtýðýmýz gibi, Bonapartizm nitelemesini temel bazý özelliklerden hareketle genel bir
eyinde ele almýþlardýr.
Bonapartizm ve faþizm ayrýmý
Bonapartist rejimlerle faþist rejimler arasýnda pek çok ortak özellik olduðu gibi, bazý ayr
noktalarý da bulunuyor. Fakat hiç kuþku yok ki, Bonapartizm ve faþizm kavramlarý arasýndaki
ayrým, örneðin Sezarizmle Bonapartizm arasýndaki kadar derin olamaz. Zira bu kez söz konus
u olan birbirinden farklý sosyo-ekonomik sistemlere denk düþen olaðanüstü rejimler deðildir
onapartizm olsun faþizm olsun, bunlar sonuçta ayný sosyo-ekonomik düzenin olaðanüstü siyasa
içimlenmeleridir ve Bonapartizmle faþizm arasýnda aþýlmaz duvarlar yoktur. Bu nedenle, mal
i sermaye çaðýnda yaþanan olaðanüstü rejimlerin niteliðiyle ilgili Bonapartizm mi, faþizm
i tartýþmalarda ayrým noktalarýný kavramaya çalýþmakla birlikte, öze dair benzerlikleri de
kaynaðý olarak görmemek gerekiyor.
Bu noktada hatýrlanmasý gereken önemli bir husus, emperyalizm çaðýnda burjuva devletin olað
biçimleri olarak ele alýnan Bonapartist ve faþist rejimlerin, artýk finans kapital egeme
nliði düzeyine yükselmiþ bir kapitalizmin ürünü olduðudur. Dolayýsýyla her ikisi de, sonuçt
aye egemenliðinin olaðanüstü koþullarda kendini koruma biçimidir. Günümüzde Bonapartist ve
jimlerin benzerlik ve benzemezlikleri üzerine yürütülecek tartýþmalarda, Bonapartizmi kapit
lizmin eski dönemlerine özgü içeriðiyle ele almak da yetersiz kalacaktýr. Her kavram ve nit
leme tarihsel akýþ içinde göreli bir karaktere sahiptir. Bonapartizm benzeri kategoriler
, asla tarihüstü genel þablonlar haline getirilmemelidir.
Engels Bismarck Almanyasý ndaki Bonapartist rejimin özelliðini incelerken, 18. yüzyýlýn mut
krallýk döneminin Bonapartizmine kýyasla, bu yeni örneði (sýnýflar iliþkisindeki deðiþim v
yeni görevler nedeniyle) modern Bonapartizm diye nitelemiþti. Fakat kapitalist geliþme o
noktada da durmaz. Kapitalizmin yol almaya devam etmesiyle birlikte, hem sýnýfsal o
luþumlar daha bir yerli yerine oturur hem de sýnýflar savaþýmý artýk esasta iki temel sýnýf
ki mücadele olarak kristalize olur.
Marksizmin kurucularý Komünist Manifesto da kapitalist geliþmeden türeyecek bu sýnýfsal kut
aþmaya iþaret ederler. Gerçekten de kapitalist geliþmenin devasa adýmlarý sýnýfsal yapýlaþm
sadeleþtirmiþtir. Emperyalizm çaðýnda burjuva devletin tüm biçimleri, en çarpýcý ifadesini
tekelci burjuvazinin proletarya üzerindeki egemenliðini sürdürebilmesinin farklý araçlarý o
sýnda bulmuþtur. Engels in modern Bonapartizm diye adlandýrdýðý niteleme de eskimiþ ve bu k
. yüzyýlýn somut olgularý temelinde Bonapartizmin yeni döneme iliþkin özelliklerinin vurgul
asý ihtiyacý doðmuþtur.
Marx ýn Bonapartizm sorununu incelediði koþullarda burjuvazinin iç yapýlanmasý fazlasýyla h
t halindeydi. Büyük toprak, ticaret ve sanayi burjuvazisi hem iktisaden hem de siyas
eten egemenlik mücadelesi içindeydiler. Fakat kapitalizmin geliþip olgunlaþmasýna baðlý ola
çeþitli büyük burjuva kesimler bir mali sermaye sentezine ulaþtý ve bu kesimler arasýnda e
dönemlere özgü çekiþme geride kaldý. Bununla birlikte burjuva sýnýf homojen bir iç yapýya
içinde hâlâ iþbölümünden kaynaklanan farklý kesimler ve iktisaden farklý büyüklük ve güçtek
r yer alýr. Ne var ki, artýk iktisaden hegemon olan tartýþmasýz biçimde finans kapitaldir.
Bu geliþme noktasýna ulaþýldýðýnda, parlamenter rejim finans kapitalin hegemonyasý altýnda
n bir burjuva iktidar blokuna dönüþür. Burjuvazi bu hegemonya altýnda bütün bir sýnýf olara
mekçi kitleler üzerindeki egemenliðini sürdürür. Olaðanüstü burjuva rejimler ise, finans ka
iktisadi hegemonyasý altýnda biçimlenmiþ olan burjuva düzeni korumaya çalýþýr, finans kapi
u konumunu daha da güçlendirmeye hizmet ederler. Bu nedenle Marksizm, emperyalizm çaðýnda
burjuva devletin olaðan ve olaðanüstü biçimleri arasýndaki yer deðiþtirmelerin burjuvazi aç
bir deðiþiklik yaratmayacaðýna, fakat bu deðiþikliðin iþçi sýnýfý ve emekçi kitleler açýsýn
ikkat çekmektedir.
Kapitalizmin emperyalist aþamaya yükselmesiyle birlikte Bonapartist rejimin özelliði de,
artýk iki temel sýnýf arasýndaki çatýþmanýn seyri noktasýnda belirginleþecektir. Emperyali
partizm, devlet bürokrasisini siyasal açýdan toplumun üzerine çýkartarak iki temel sýnýf ar
bir tür denge kurmayý amaçlayan bir olaðanüstü rejimdir. Devletin sopasýný sallayarak iþçi
olundan caydýrmayý dener ve böylece bir tür iç barýþ saðlamaya çalýþýr. Lenin Bonapartizm
arihsel belirtisinin, destek için askeri kliðe (ordunun en berbat unsurlarýna) dayanan
devlet iktidarýnýn, birbirini az çok dengeleyen iki düþman sýnýf ve güç arasýnda manevra ya
vurgular.[47]
Bonapartizm ve faþizm konusunda kapsamlý deðerlendirmeleri bulunan Troçki, Bonapartizm o
lgusunu tarihsel kapsamýyla ele almýþtýr. Kapitalizmin yükseliþ çaðýnýn Bonapartizmi ile ge
minin Bonapartizmi arasýnda da ayrým yapmýþtýr. Sanayi kapitalizminin atýlým döneminde yaþa
apartizmin özelliklerini Marx ýn çözümlemelerinden biliyoruz. O dönemdeki Bonapartizmin en
i iþlevi, mülkiyeti ve düzeni korumak amacýyla kendini mücadele eden burjuva kamplarýn da ü
ine çýkartmaktýr. Emperyalizm dönemindeki Bonapartizm ise, týpký faþizm gibi, finans kapita
hükümet biçimlerinden biridir. Kapitalist toplumun gerileme dönemi, faþizmin yaný sýra Bon
rtizmi de yeni içeriðiyle gündeme getirmiþtir.
Örneðin 1934 yýlý Fransasý ndaki hükümetin gerçek ekseni, polisten, bürokrasiden ve askeri
eçmektedir. Troçki, Karþýmýzdaki, parlamentarizmin süsleriyle güç belâ örtünen bir askeri-
Ama ulusun hakemi rolünde bir kýlýç hükümeti: Bonapartizm, iþte budur der. Ve devam eder:
k bakýmdan kendini sýnýflarýn üzerine çýkaran Bonapartizm, denebilirse atasý Sezarizm gibi,
umsal bakýmdan her zaman ve her çaðda sömürücülerin en güçlü ve en sýký kesiminin hükümetin
alde bugünkü Bonapartizm de, bürokrasinin zirvelerini, polisi, subaylar zümresini ve basýný
yöneten, esinleyen ve ayartan finans kapitalin hükümetinden baþka bir þey olamaz. [48]
Finans kapital döneminde Bonapartizm olsun faþizm olsun, burjuva düzen güçleri açýsýndan te
roblem düzene devrimci tehdit yönelten iþçi sýnýfýnýn nasýl yönetileceði, onun devrimci har
sýl bastýrýlacaðýdýr. Finans kapitalin Bonapartist hükümet biçimi, otoriter bir yönetim olu
ndisine sýnýflar ve klikler arasý sözde bir iç barýþ rejimi görüntüsü verirken, faþizm prol
ir iç savaþ yürüten totaliter bir rejim olarak biçimlenir.[49] Bonapartizm, burjuva düzenin
olaðanüstü yöntemle saðladýðý eþitsiz bir denge durumudur. Bonapartist diktatörlük, karþýt
n sýnýf kesimleri arasýndaki mücadelenin düzeni tehlikeye sürüklememesi için, çatýþan unsur
eþit uzaklýkta durduðu izlenimini yaratarak bir denge rejimi kurar. Oysa faþist diktatörlük
iktidara týrmanýrken ve özellikle iktidarýnýn ilk döneminde iþçi sýnýfýnýn üzerine kanlý b
, onu çok açýk biçimde sindirmek ve dolayýsýyla gerçek yüzünü ifþa etmek zorundadýr.
Sonuç olarak her iki olaðanüstü yönetim biçiminin altýnda yatan sýnýfsal öz benzerliðinin g
nmesi ne denli yanlýþsa, aralarýndaki farkýn küçümsenmesi de iþçi sýnýfýnýn mücadelesini gü
iki yönüne de dikkat çeker Troçki: Þimdiye kadar söylenenler, Bonapartist iktidar biçimin
t biçimden ayýrt etmenin ne kadar önemli olduðunu yeterince göstermektedir. Bununla birlik
te karþý uca sýçramak, yani Bonapartizmi ve faþizmi iki baðdaþmaz mantýki kategori haline g
ek de baðýþlanmaz bir yanlýþ olur. Nasýl Bonapartizm parlamentarizmi faþizmle birleþtirerek
sa, zafere ulaþmýþ faþizm de, sadece Bonapartistlerle bir bloka girmek zorunda olduðunu deð
l, ama üstelik Bonapartist sisteme iç yapý bakýmýndan yakýnlaþmak zorunda olduðunu da görür
Faþizm, mali sermaye egemenliði çaðýnda burjuva düzenin iþçi sýnýfýna yönelik en açýk saldý
okratik haklarýna ve örgütlerine yönelik olaðanüstü baský ve þiddet rejimidir. Sermayenin i
tleler üzerindeki açýk ve kanlý diktatörlük biçimi olan faþizmi incelerken, meselenin özünü
tay unsurlara saplanýp kalmamak ve asýl olarak temel faktörleri kavrayabilmek önem taþýyor.
Örneðin uluslarýn taþýdýðý deðiþik tarihsel özellikler, her konuda olduðu gibi faþizm konus
ada bazý þekil ve yapýlanma farklýlýklarý yaratacaktýr. Diyelim Prusya köklerinden kaynakla
isiplin eðilimiyle bilinen Almanya daki faþist hareketle, Ýtalya daki tam birbirine benzem
ez. Ama bu gibi hususlar temel faktörler deðildir ve faþizm bu gibi detay unsurlardan
hareketle açýklanamaz. Keza faþizmin somutta hangi sermaye grubunun desteðiyle palazlandýðý
bi ayrýntýlara takýlýp kalmak da bütünü görmeyi engeller. Kuþkusuz somut yaþam binlerce ayr
liyatta bu tip ayrýmlar olacaktýr. Fakat önemli olan, faþizmin hangi ülkede ve diyelim önce
ikli olarak hangi sermaye grubunun desteðiyle palazlanmýþ olursa olsun, finans kapital
in en kudurgan karþý-devrimci diktatörlüðü olduðu gerçeðini gözden kaçýrmamaktýr.
Faþizmin kapitalizmin devamý olduðunu, kapitalizmin varlýðýný en vahþi, en korkunç yönteml
asý olduðunu belirtir Troçki. Sýrf proletarya sosyalist devrimi zamanýnda gerçekleþtireme
apitalizm faþizme baþvurma fýrsatýný elde etmiþtir der.[51]
Ayrýca faþizmin her zaman belirli aþamalardan oluþan bir politik devrenin son halkasý olduð
na dikkat çeker: kapitalist toplumun en aðýr bunalýmý; iþçi sýnýfýnýn radikalleþmesinin ar
ntsel küçük burjuvazide iþçi sýnýfýna karþý sempatinin artmasý ve deðiþiklik özlemleri; büy
pacaðýný þaþýrmasý; büyük burjuvazinin devrimci durumun tepe noktasýndan kaçýnmak için göst
ince çabalar; proletaryanýn kendini tüketmesi ve halsiz düþmesi; toplumsal bunalýmýn derinl
i; küçük burjuvazinin umutsuzluðu, deðiþiklik özlemi; küçük burjuvazinin kolektif nevrozu,
e inanmaya hazýr olmasý, þiddetli tedbirlere yatkýn olmasý; umutlarýna ihanet eden proletar
aya karþý düþmanlýðýnýn geliþmesi. Bunlar, bir faþist partinin hýzla kurulmasý ve zafere ul
lerdir. [52]
Tüm burjuva rejimler, aslýnda her zaman ezilen sýnýflara yönelik baský ve gericilik öðeleri
rinde taþýrlar. Ne var ki faþizmi, mali sermayenin baþý biraz sýkýþtýðýnda baþvurduðu ve sý
bilecek reaksiyonlardan ayýrt etmek gerekiyor. Faþizm, finans kapitalin olaðanüstü bunalýml
rýnýn ifadesi olarak vücut bulmuþtur. Bu tür bunalýmlar, kapitalizmin konjonktür dalgalanma
temelinde yaþadýðý olaðan spazmlarý aþan, artý-deðerin üretilme ve gerçekleþme koþullarýnda
eden olan ve bünyenin tümünü aðýr bir hastalýk gibi pençesine alan genel bir toplumsal buna
rak seyrederler.
Avrupa da faþist rejimlerin ortaya çýkýþý örneðinde, kapitalizmin iki emperyalist savaþ dön
sürüklendiði olaðanüstü kriz koþullarý hatýrlardadýr. Olaðanüstü bunalýmlara, devrimci duru
eki devrimci yükseliþler eþlik eder. Bu koþullarýn burjuva düzene yönelttiði yýkýcý tehdidi
ský önlemleriyle engellenmesi imkânsýzdýr.
Bonapartizm-faþizm iliþkisi þablonlara indirgenemez
Bonapartizm ve faþizm birbirine uzak iki kategori deðildir. Troçki bu soruna açýklýk getiri
ken, finans kapitalin egemenliði döneminde çeþitli hükümet biçimlerinin ayný toplumsal teme
yükseldiðine iþaret eder: Ýktidara geçen faþizm de, Bonapartizm gibi, finans kapitalin hük
labilir ancak. Bu toplumsal anlamda sadece Bonapartizmden deðil, ama parlamenter d
emokrasiden bile ayýrdedilemez. ... Finans kapitalin gücü, istediði zamanda ve yerde, is
tediði gibi bir hükümet kurma yeteneðinde yatmaz; bu yeteneðe sahip deðildir. Finans kapita
in gücü, her proleter olmayan hükümetin ona hizmet etmek zorunda kalýþý gerçeðinde yatar. [
Burjuva düzenin devamýný mümkün kýlmak üzere, finans kapital, yaþanan toplumsal bunalýmýn þ
rinliðine göre çeþitli olaðanüstü hükümet biçimlerine peþpeþe baþvurabilir. Bu anlamda, ola
inin birinden diðerine geçiþler yaþanmasý mümkündür.
Almanya da Hitler faþizminin týrmanýþ sürecinde Bonapartist olarak nitelenebilecek gerici h
tlerin iþbaþýna geldiðini söyler Troçki. Diðer yandan, Ýtalya da Mussolini faþizminin iktid
iðinde bürokratlaþýp, Bonapartist bir diktatörlüðün asker-polis devletine benzer bir görünü
ye baþlamýþtýr. Troçki nin Almanya da faþizmin týrmanýþ sürecine iliþkin tahlilleri, hem Bo
undan hem de Ýtalya da faþist Mussolini iktidarýndan çýkarttýðý sonuçlara dayanmaktadýr. Al
er diktatörlüðü kurulmadan önce, siyasal rejim önce Brüning ve sonra Papen hükümeti temelin
rek gericileþmiþtir. Fakat normal bir polis yönetiminin yerini faþist bir iktidarýn alýp
lmek, iþçi sýnýfýnýn mücadelesi açýsýndan önem taþýr.
Hitler in yükseliþini sürdürüyor oluþuna raðmen, Brüning rejiminin iþbaþýnda olduðu 1932 Al
nüz iktidara gelmemiþti. Faþizmin zaferinin yolunda hâlâ önemli engeller bulunmaktaydý; zir
enüz iþçi örgütleri yerinde duruyordu. O tarihteki yazýlarýnda, Brüning rejimini bir bürokr
ktatörlük, bir Bonapartizm karikatürü olarak niteledi Troçki. Ona göre Brüning diktatörlüðü
oplumsal dengenin baþlamasýnýn deðil, eskisinin vaktinden önce parçalanmasýnýn habercisiydi
ng in kararnameler yayýnlayabileceðini, parlamentoyu kendi isteðiyle feshedebileceðini, mi
ting daðýtýp gazete kapatabileceðini, ama daha büyük iþler için çapýnýn yetmeyeceðini söylü
O dönemde resmi komünist hareket ise Brüning rejimine bakýp, faþizm zaten iktidarda demek
ve yaþanabilecek daha aðýr bir diktatörlüðe karþý proletaryayý uyanýk kýlmamaktadýr. Troçki
aþist nitelemesiyle kendini örtülemeye çalýþan bu sahte radikalizmin altýnda, zaten artýk
en kaçýnamayýz diye düþünen bir pasifizm yatmaktadýr. Oysa faþizmin iktidara týrmandýðý sü
eceði mücadele gerçekten de yaþamsal bir önem taþýr. Zira faþizmin amacýna ulaþabilmesi içi
iktidarý ele geçirmeden önce iþçi hareketinin örgütlü gücünü geriletmeye ve kýrmaya ihtiya
st güçler bu evrede bu amaçlarýna ulaþmayý baþarýr ve iþçi örgütlerini yýldýrýp, sindirip s
ne sürükleyebilirlerse zaferleri kesin gibidir. O nedenle proletaryanýn burjuva gerici
liðine esas saldýrýsý, bürokratik diktatörlüðün yerini faþist rejim almadan önce, yani iþçi
n önce baþlamalýdýr. Aksi halde belki de iþ iþten geçmiþ olacaktýr.
Almanya da Brüning hükümetini Papen hükümeti izledi ve rejim daha da gericileþti. Bu geliþm
eniyle, Troçki, Brüning iktidarý konusundaki deðerlendirmesini gözden geçirecek ve þu sonuc
aktý: Brüning hükümeti Bonapartizm öncesi bir hükümetti. Brüning sadece bir haberciydi. Ta
liyle Bonapartizm, Papen-Schleicher hükümetiyle sahneye giriþini yaptý. [54] Troçki yi eski
alizi üzerinde yeniden düþünmeye sevk eden önemli faktör acaba neydi? Bu, Bonapartist bir r
jimin nitelenmesinde aranacak olan yeni bir toplumsal dengenin kurulmasý koþuluydu.
Brüning rejiminin yeni bir toplumsal denge kuramadýðý belli olduðundan, Troçki onun Bonapar
ist deðil, ön Bonapartist olarak nitelenmesini uygun bulmuþtu.[55]
Bu vesileyle, Bonapartist bir rejimin varlýk kazanabileceði koþullarýn nasýl bir duruma te
kabül edebileceði sorunu üzerinde odaklaþtý Troçki. Bonapartist bir rejimin, ancak devrimci
bir dönemi sona erdirmiþ olduðu takdirde; güçler iliþkisi çatýþmalar içinde çoktan sýnanmýþ
tükenmiþ, ama mülk sahibi sýnýflarýn da henüz korkuyu üzerlerinden atamamýþ olduklarý bir d
ak böyle bir durumda göreli bir denge ve dayanýklýlýk kazanabileceðini belirtiyordu. Bu te
þart yoksa, yani yýðýnlarýn enerjisi mücadele içinde tükenmemiþse Bonapartist bir rejimin
mümkün deðildir [56] demekteydi.
Fakat o dönem için sorun yine de tam anlamýyla netleþmiþ olmadý. Zira Troçki nin tamamlanm
onapartizm dediði Papen hükümeti selefinden daha güçsüz çýkmýþtý. Daha sonra Hitler in ikt
likte geçmiþ dönemi yeniden deðerlendirdiðinde, ön gerici rejimlerin aslýnda baþarýlý olama
urjuvazinin seferber edilmesi sayesinde proletaryanýn bu faþist dalganýn altýnda ezdiril
diðini vurgulayacaktý Troçki.
Görüldüðü gibi Troçki faþizmin iktidara týrmanýþýný, Bonapartist diye nitelenebileceðini dü
erin birbirini izlemesi temelinde açýklamaya çalýþmýþtý. Bu yüzden, faþizmin sadece Bonapar
r tekrarý olduðunu söylediði yolunda eleþtiriler de aldý. Troçki nin bu tür eleþtiriler kar
li bir husus, kapitalizmin yükseliþ çaðýnýn Bonapartizmi ile gerileme döneminin Bonapartizm
rasýnda zaten bir ayrým yapmýþ olduðuydu.
Bonapartizm bu ikinci düzeyde ele alýndýðýnda, artýk finans kapitalin olaðanüstü yönetim bi
biri olmasý bakýmýndan, bir diðeriyle, yani faþizmle iliþkili kýlýnabilirdi. Þöyle diyordu
ir Bonapartizm öðesi vardýr. Bu öðe olmadan, yani sýnýf mücadelesinin son derece keskinleþm
eniyle devlet iktidarýnýn toplumun üzerine çýkarýlmasý olmadan, faþizm mümkün olmazdý. [57]
roçki, faþizmin sonuçta Bonapartist tipte bir askeri-bürokratik diktatörlüðe varacaðýný, Ýt
bunu kanýtlamakta olduðunu da düþünmekteydi.
Troçki nin deðerlendirmeleri, bir yandan bazý durumlarda gerçekten de Bonapartizm ve faþizm
arasýnda geçiþler olabileceðine ýþýk tutarken, diðer yandan olaylarýn sýcaðý sýcaðýna yaþan
in deðiþmez kalýplar olarak ele alýnamayacaðýný gösterir. Her faþist diktatörlüðün öncesind
Bonapartist bir dönem aramak doðru deðildir. Fiiliyatta faþist iktidarý Bonapartist bir hük
t biçiminin öncelemesi ya da faþist diktatörlüðün Bonapartist bir devlet biçimi yönünde çöz
olmadýðýnda, çözümlemelerin doðrudan doðruya faþizm kavramý eþliðinde yapýlmasý uygundur.
el örnekler nedeniyle, burjuva düzenin faþist biçimlenmesinin ne demek olduðu günümüzde çok
liniyor.
Bugünden bakýldýðýnda, vaktiyle Troçki nin özelliklerini dikkatle çözümlemeye çalýþtýðý Hit
n de aslýnda faþizmin iktidara týrmanma sürecini yansýttýðý açýktýr. Bu gibi durumlarda, Tr
i yeni deðerlendirmeler yapmaya sevk etmiþ olan oynak bir siyasal ortam söz konusudur
ve bir denge rejiminden bahsedebilmek olanaklý deðildir. Benzer bir geliþme, Türkiye de de
12 Eylül öncesinde kurulan Birinci ve Ýkinci Milliyetçi Cephe hükümetleriyle yaþanmýþtýr.
arihsel kesitler, sýnýf savaþýnýn neticesinin henüz belli olmadýðý, dolayýsýyla kesin bir r
mesinin de yapýlamadýðý geçiþsel süreçlerdir. Temel sýnýf güçleri arasýndaki mücadelenin se
iktidara gelmesiyle sonuçlanabileceði gibi, devrimci güçlerin aðýr basmasýyla da sonuçlanab
er.
Faþizm iktidara tamamen yerleþtikten ve ortalýðý dikensiz gül bahçesi ne çevirdikten sonra
diktatörlük iç ve dýþ faktörlerin etkisiyle Bonapartist biçim doðrultusunda bir çözülüþ ya
apartizm arasýndaki geçiþsel iliþkiden söz etmek gerçekten de anlamlý hale gelir.[58] Bu ta
rde, Troçki nin yukarda Bonapartist bir iktidarýn varlýk koþullarý baðlamýnda deðindiði üze
tidar sayesinde devrim tehdidini sona erdiren burjuvazi, devrimci sýnýflarýn gücünün tükenm
akat mülk sahibi sýnýflarýn da korkuyu tamamen üzerlerinden atamamýþ olduklarý bir durumda
nliðini Bonapartist bir rejim altýnda sürdürebilir.
Þimdi tüm bu deðerlendirmelerden, evvelâ ön Bonapartizm, sonra tamamlanmýþ Bonapartizm, ard
faþizm yaþanacak ve nihayetinde faþizm tekrar Bonapartizme varacaktýr biçiminde bir þablon
n çýkarýlmasý teorinin tam anlamýyla karikatürize edilmesi olurdu. Elbette geçmiþte yaþanmý
ve bunlarýn devrimci Marksist deðerlendirmesinin güncel geliþmelere ýþýk tutmamasý düþünüle
in Almanya konusundaki çözümlemelerini, 1930 larda yaþanmakta olan ve henüz tam anlamýyla h
ket halinde olan olgular üzerine inþa ettiði gerçeði de asla unutulmamalý. Bu tür süreçleri
lediði özgüllükler deðiþmez kurallar olarak bellendiðinde, teori, sanki tarih kendini hep a
ilde tekrarlayacakmýþ gibi bir saçmalýða indirgenir.
Böyle bir yaklaþým tarihin materyalist kavranýþý deðil, onun her seferinde yeni ayrýntýlar
yecek olan akýþýna dýþtan bir kurallar dizisi dayatmak olurdu. Bu þekilde düzeysizleþtirilm
Bonapartizm/faþizm iliþkisi kurmak ise somut olaylarýn kavranma çabasýný deðil, olsa olsa b
t körleþmeyi yansýtabilir.
Bu konuda Troçki nin Polonya Marksistlerine yönelttiði eleþtiriyi hatýrlayalým. Polonya Mar
stleri, Pilsudski rejiminin niteliðinin faþist mi yoksa Bonapartist mi olduðu konusund
a tartýþma yürütürlerken, sýranýn Bonapartist rejimde olduðu düþüncesine saplanýp kalmýþlar
ilsudski iktidarýný faþist olarak nitelemenin yanlýþ olacaðýný iddia ediyorlardý. Burjuva s
rejimi faþist olarak niteleyebilmek için, Pilsudski nin yeni bir Polonyalý Mussolini ya
da Hitler tarafýndan düþürülmesini beklemekteydiler. Bu yaklaþýmý eleþtiren Troçki, Bir i
ratmak ve bunu bütün özellikleri ve çeliþkileriyle, Polonya devletindeki sýnýf ve milliyet
ileri alanýnda geliþen bu gerçek faþist rejimin karþýsýna dikmek yöntemsel olarak yanlýþtýr
. Troçki nin satýrlarý, günümüzdeki benzer durumlarda da, daha önce bellenen þablonlara uym
yle gözlerinin önündeki gerçekliði kavramaya yanaþmayanlar açýsýndan yeterince öðreticidir.
Faþizm askeri diktatörlük biçimine bürünemez mi?
Faþizm tartýþmalarý baðlamýnda asla gözden kaçýrýlmamasý gereken çok önemli bir nokta var.
a yaþanan faþist diktatörlüðün yalnýzca o dönemi yaþamýþ olanlarda deðil, takip eden kuþakl
rin izler býrakmýþ olmasý nedeniyle, burjuvazi kitleleri yine yanýlsamalara sürükleyip iste
sonuca ulaþabilmek için farklý görünen yollarý denemektedir. Bu nedenle faþizmi, diyelim Ýt
veya Almanya da sergilediði özellikler temelinde þablonlaþtýrýp kavramaya çalýþmak tamamen
klaþým olur.
Deniliyor ki, týpký Bonapartizm ya da faþizm gibi, askeri diktatörlük de baþlý baþýna burju
olaðanüstü yönetim biçimlerinden biridir. Oysaki askeri diktatörlük olgusu kendi baþýna bi
atmaz. Troçki nin dediði gibi, Kýlýcýn kendi baþýna baðýmsýz bir programý yoktur. Bir düz
korumak için çaðrýlmýþtýr .[60]
Parlamenter iþleyiþi tamamen ortadan kaldýran yahut göstermelik düzeye indirgeyen çeþitli t
e askeri diktatörlükler vardýr. Çatýþan burjuva fraksiyonlar veya çatýþan sýnýflar arasýnda
inde denge saðlamaya çalýþan Bonapartist tipte askeri diktatörlükler olacaðý gibi, iþçi s
sýný açýkça ezmeyi amaçlayan tam karþý-devrimci faþist askeri diktatörlükler de olabilir. B
kitlelere yönelttiði saldýrýlarla deðil de, örneðin yabancý sermaye karþýsýnda ulusalcý bi
avunmasýyla ve bu temelde giriþtiði devletleþtirmelerle vb. sivriliveren ve kitleler nez
dinde ilerici, sol bir görünüme bürünen tipte askeri diktatörlükler vardýr.
Çeþitli ülkelerde yaþanmýþ olan ve tarihsel bakýmdan daha ziyade sanayi burjuvazisinin atýl
erine denk düþen bu tip askeri diktatörlükler, planlý bir sanayileþme hamlesini, devletleþt
eleri gündeme getirdiler. Genel bir yaklaþým olarak, bunlarý milliyetçi sol, ulusal kalkýnm
cý askeri diktatörlükler olarak adlandýrmak pek de yanlýþ olmaz. Bu tür askeri diktatörlükl
da, ulusal kalkýnmacý bir siyasal çizgiyi sosyalizm diye yutturmaya çalýþan Stalinist So
er Birliði nin var olduðu bir dünyada hayat buldular. Ama esas konumuz bu deðil.
Faþizm gibi genel kavramlar, çeþitli tarihsel örnekler içinden seçilen çok özgün ve sivri y
karak deðil, ortak ve öze dair hususlarýn üzerine inþa edilir. Aksi takdirde bu tür tanýmla
ar tamamen anlamsýz hale gelirdi. Olaðanüstü rejim biçimlerinin nitelenmesinde saðlýklý tut
abilmek, asýl olarak kullanýlacak kavramlarýn içinin doðru þekilde doldurulmasýna baðlýdýr.
an da yaþanan 1967 Albaylar Cuntasý, Þili deki 1973 Pinochet rejimi, Türkiye deki 12 Eylül
i Cuntasý gibi siyasal rejimler, bu ülkelerde finans kapitalin dýþa açýlma ihtiyacýna, bu d
tudaki yapýsal deðiþimlerin gerçekleþtirilmesi dönemine denk düþen ve devrimci mücadelenin,
etinin açýkça ezilmesini amaçlayan kanlý siyasal yönetimlerdir. Öncekilerden farklý olarak,
ar faþist tipte askeri diktatörlüklerdir.
Bu ülkelerde faþist iktidarlarý iþbaþýna getiren askeri darbelerin tezgâhlanmasýnda Amerika
eryalizminin üstlendiði rol tartýþmasýz biçimde açýktýr. Bazý örneklerde, bu askeri darbele
CIA planlarýnýn eþliðinde ortamýn faþizme nasýl da hazýr hale getirildiði, devrimci hareke
eriletmek amacýyla kitle pasifikasyonu yürüten milli kontr-gerilla güçlerin Amerikan uzma
rýnýn denetiminde nasýl da ayný okullarda eðitilmiþ olduðu uzun sözü gerektirmeyecek denli
di.
Türkiye örneðinde ABD yönetiminin gerek askeri darbe hazýrlýðýna ve gerekse darbenin gerçek
esine vermiþ olduðu doðrudan destek çok iyi bilinir. 12 Eylül darbesi gerçekleþtiðinde, dön
D yetkilileri bu olayý, bizim oðlanlar iyi iþ yaptý diye kutlayýp duyurmuþlardý. Fakat bu
rden hareketle, bütün bu geliþmeleri ve dolayýsýyla yaþanan faþizm olgusunu, bir dýþ dayatm
ryalizmin o ülke burjuvazisi de dahil iç güçlere bir oyunu biçiminde yorumlamak, eðer kasýt
r tutum deðilse en iyi ihtimalle aptallýktýr. Zira bu yaklaþým, faþizmin suçunu bütünüyle
derek kendi burjuvasýný bu suçtan tenzih eder. Böylece týpký milliyetçi ve sahte anti-empe
zm örneðinde olduðu gibi, faþizm konusunda da, bizzat kendi ülkesindeki egemen burjuvaziye
tutum almayan bir anti-faþizm anlayýþý geliþtirilir. Burjuva cephede bu tür anti-emperya
nti-faþizm örneklerine sýkça rastlanacaðý gibi, sol harekette de bunun izdüþümleri bolca b
Klasik faþist rejimlerin taþýdýðý kimi belirgin özelliklere bakýp, askeri faþist diktatörlü
rmesine itiraz edenler olduðunu biliyoruz. Örneðin, faþizmin mutlaka küçük-burjuvazinin tep
inin kitlesel düzeyde örgütlenmesine dayanarak iktidara geldiði, Almanya ve Ýtalya daki örn
erin bunu kanýtladýðý söyleniyor. Ama faþist bir iktidarýn nitelenmesi bakýmýndan onun yaln
dara yürüyüþ biçimine bakmak yeterli deðildir, daha önemlisi kurulan iktidarýn taþýdýðý öze
e asla unutulmamalý ki, yakýn tarihteki askeri faþist diktatörlükler de iktidara gelmeden ö
ce genelde küçük-burjuva ve lümpen kitlelerin hoþnutsuzluðunu kullandýlar. Onlar arasýnda p
liter faþist çeteleri örgütleyerek toplumu bezdirip yordular ve sonra da toplumsal kaosu
yatýþtýrma bahanesiyle kitleler nezdinde pasif destek de bulup iktidara yerleþtiler.
Daha genel anlamda ifade etmek istersek, örgütsüz kitlelerin þu ya da bu biçim ve düzeyde d
steðini almadan en keskin kýlýçlarýn þakýrtýsý altýnda bile olsa iktidar koltuðuna týrmanab
a oturabilmek mümkün deðildir. Bu yüzden askeri faþist diktatörlükler öncesinde de bir tür
al desteðin yaratýldýðýný görürüz. Bu desteðin mutlaka nasyonal sosyalizmin tantanalý demag
alarýna birebir benzer þekilde yaratýlmýþ olmasý veya ayný kitleselliðe ulaþmasý gerekmiyor
Örneðin Türkiye de olduðu gibi faþizmin iktidara gelmeden önce belirli ölçülerde kitle dest
ir yana, bunun bir de devamý vardýr. Burjuvazi ile devrimci proletarya arasýndaki yaylým
ateþinin arasýnda kalýp korkan ve sinen kitlelerin (buna iþçi sýnýfýnýn örgütsüz, bilinçsi
i de dahildir), daha önce devrimci iþçilere duyduklarý sempatinin bir nefrete dönüþmesi ve
ne olacaksa olsun ve bu ateþ kesilsin! psikolojisiyle faþist cuntalara sinik bir dest
ek sunmasý yakýn faþizm örneklerinde yaþanmýþ bir durumdur.
Kapitalizmin krizleriyle umutsuzluða sürüklenen ve burjuvazi ile iþçi sýnýfý arasýndaki çat
ikrarsýzlýk koþullarýndan bezen küçük-burjuva, iþsiz, lümpen kitlelerin askeri faþist bir d
darýna giden zeminin döþenmesinde üstlendikleri rol asla gözardý edilemez. Askeri faþist da
ler ansýzýn üstten geliyor gibi görünseler de, bir ön hazýrlýða dayanmayan, iktidarý için ö
azýrlamayan bir askeri faþist diktatörlük düþünülemez. Klasik faþizmde küçük-burjuvazinin d
irgin olduðu, askeri diktatörlük örneklerinde ise bu unsurun bulunmadýðý düþüncesiyle bunla
arak nitelenmesine karþý çýkanlarýn bu husus üzerinde iyice bir düþünmeleri gerekiyor. Faþi
faþist partilerin iktidara geliþiyle kurulduðu düþüncesiyle, hiçbir askeri diktatörlüðün fa
si altýnda deðerlendirilemeyeceðini iddia etmek, faþizmi yalnýzca klasik biçimiyle sýnýrlan
kavramaya çalýþma tutuculuðu anlamýna geliyor.
Ayný tutucu yaklaþýmýn bir uzantýsý olarak, nasyonal sosyalizmin kitleleri peþine takabilme
n baþvurduðu demagojide aðýr basan anti-kapitalist söylemi askeri diktatörlük örneklerind
menin olanaksýz olduðu da ileri sürülüyor. Oysa kimi örneklerde, askeri faþist diktatörlük
zdan önce faþizmin kendine kitle tabaný edinebilmek için sivil görünümlü faþist örgütlenmel
bunlarýn da benzer demagojileri sahiplendiði açýktýr. Unutulmamalý ki 12 Eylül öncesinde o
aþist iktidar için hazýrlayan MHP örgütlenmesi bu tür bir demagojiye baþvuruyordu. Ayrýca f
öne çýkardýðý demagojiler zamana ve zemine göre deðiþmektedir.
Faþizmin iktidara týrmandýðý dönemde toplumun belirli kesimlerini iþçi sýnýfýnýn devrimci m
endi destekçisi olarak örgütleyebilmesinin derecesi bir örnekten diðerine deðiþiyor olsa da
u durum iktidardaki faþizmin niteliðinde özsel bir deðiþiklik yaratmaz. Ýktidar koltuðuna y
eþen faþizm, ister sivil bir faþist parti iktidarý, ister faþist bir askeri cunta görünümün
n sonuç deðiþmez. Ýþçi sýnýfý açýsýndan her iki durum da, kazanýlmýþ demokratik haklara, mü
devrimci siyasal örgütlenmelere, sýnýfýn çalýþma ve yaþam koþullarýna açýk saldýrý anlamýna
uva diktatörlüðünün kanlý ve þiddeti egemen kýlan faþist biçimlenmeleridir.
Faþizmin küçük-burjuva ve lümpen proleter kitleleri çok açýk ve yaygýn biçimde alttan sefer
iktidara oturmasýyla, tepeden bir askeri diktatörlük biçiminde kurulmasýnýn faþist iktidarý
ti açýsýndan bazý farklýlýklar yaratacaðýný düþünenler olabilir. Bu faktörün, faþist iktida
da kalma süresi üzerinde etkili olabileceði toptan reddedilemez. Fakat faþist bir iktida
rýn akýbetini, asýl olarak iktidara týrmandýðý dönemdeki kitle desteðinin biçim ve derecesi
yanlýþtýr. Ýspanya ve Portekiz örnekleri bu gerçeðin kavranmasý bakýmdan önem taþýyor.
Bu iki ülkede de faþizm, klasik örneklere nazaran daha baþtan askeri yaný aðýr basan bir öz
sergilemiþtir. Keza küçük-burjuva kitle desteði veya yaratýlmaya çalýþýlan sivil faþist ör
budu açýsýndan da bunlar Ýtalya ve Almanya ya benzemezler. Bu faktörlere, Ýkinci Dünya Sav
sýnda Avrupa da oluþan yeni siyasal atmosferin Franco ve Salazar diktatörlükleri üzerindeki
olumsuz etkisini de eklemek gerekir. Buna raðmen her iki ülkede de faþist diktatörlükler u
zun süre varlýklarýný sürdürdüler ve gerek Franco gerek Salazar hasta yataklarýnda ecelleri
er.
Daha sonra bu iki ülkede faþizmin sona eriþ süreçleri de iki farklý örneði sergiledi. Ýspan
m çözülerek parlamenter iþleyiþe geçildi, Portekiz de ise faþist rejim sol eðilimli bir ask
be ile yýkýlarak son buldu. Her iki örnekte de iþçi-emekçi kitleler faþizme karþý tepkileri
tmiþlerdi, fakat sonucu belirleyen, sýnýfsal güç dengesi oldu.
60 larda ve sonrasýnda Yunanistan da ve çeþitli Latin Amerika ülkelerinde kurulan askeri fa
t diktatörlüklerin sona eriþ biçimleri de önemli derslerle doludur. Bu örneklerde de faþizm
kitle desteðinin çok daha zayýf olduðu noktasýndan hareketle, bunlarýn iyice dayanýksýz çýk
mlý bir kitle mücadelesiyle yýkýlacaklarýný peþinen söylemenin ne denli yanlýþ olacaðýný yi
endisi kanýtlamýþtýr. Farklý tarihlerde kurulan ve farklý süreler boyunca yaþayan bu diktat
n hiçbiri bir devrimle yýkýlmadý. Ýstisnasýz hepsinde faþist diktatörlükler çözülerek son b
kitlelerin bir örnekten diðerine deðiþik ölçülerde etkili olabildiði bu süreçler, burjuvazi
onyasýný kurabilmesi nedeniyle parlamenter rejime geçilmesiyle noktalandý.
Þili örneði unutulmasýn. Doðru dürüst kitle desteði bulamadan, topuna tüfeðine ve bu sayede
me güvenerek iktidara oturan bir faþizmin, alabildiðine kitlesel bir devrimle tepetakl
ak edileceði umulurdu. Peki ama, bu zalim rejimin tarumar ettiði sýnýf örgütlülüðü, yaratýl
amýnda hafýzalarý silinen kuþaklar, yitirilen devrimci bilinç ve bu arada geliþecek yeni dý
geler, ülke içinde burjuvazinin yeniden demokrasi kahramaný rolüne bürünmesi þeklinde sýr
ceðimiz yeni koþullarý da hesaba katmak gerekmez mi? Gerçek yaþamýn sergilediði sonuçlar ma
kurgulara pek de benzemez. Ýþin aslýna bakacak olursak, faþist rejimlerin akýbetini çeþitl
e karmaþýk etkenlerin belirlediði açýktýr.
Birincisi, ülke içinde faþist iktidarýn kuruluþuna yol açan krizin derinlik ve boyutlarý, e
en burjuvazinin bu krizi aþabilmek bakýmýndan devrimci hareketi ezmede ve ihtiyaç duyduðu
yapýsal deðiþimi saðlamada elde ettiði baþarý derecesi belirleyici bir etkendir.
Ýkincisi, kapitalist sistemin içinde bulunduðu genel konjonktürün, derin toplumsal kriz ve
ya krizden çýkýþ koþullarýnýn, devrimci iþçi hareketinin dünya ölçeðindeki saldýrý veya ger
aþist iktidar altýndaki ülkeye yansýmasý fevkalâde önemlidir. Geniþ kitlelerin bilincini du
uðratan propaganda yöntemleriyle bir örnek totaliter bir toplum yaratma yolunda ilerleye
n Alman Nazizminin iktidarda kalýþ süresi ve gidiþ biçimiyle, diyelim onun gibi bir kitle
desteðini örgütlemeksizin, bir iç savaþýn ardýndan iktidara oturan Ýspanyol faþizminin ikti
alýþ süresi ve gidiþ biçimi arasýndaki fark, salt kitle desteði unsuruna bakýp bir sonuca
caðýný açýk biçimde gözler önüne serer.
Üçüncüsü, klasik örneklerde faþizm iktidara týrmanýþ döneminde geniþ kitlelerden büyük dest
ktidara oturduðunda kendisine destek veren kitlelere ihanet etmiþtir. Tantanalý bir kitl
e desteðiyle iktidara týrmanan faþizmin bile, iktidara geldiðinde küçük-burjuva fazlalýklar
urtulduðu açýktýr. O halde sorunu faþizmin iktidarý açýsýndan ele aldýðýmýzda, bu kitle de
i üzerinde sanýldýðý kadar belirleyici olmadýðý ortaya çýkmaktadýr.
Faþist iktidarlarýn iþçi-emekçi kitlelerin mücadelesiyle yýkýlabilmesinde anahtar faktör, g
de faþizmin iktidara týrmandýðý dönemde geniþ kitlelerden aldýðý desteðin düzeyi deðildir.
düþük olmasý durumunda faþist iktidarýn çok daha kolaylýkla yýkýlabileceðini düþünmek, yine
erçeðini pek kavramamýþ olmak anlamýna gelir. Aslýnda faþist diktatörlüklerin yýkýlabilmesi
iþçi sýnýfýnýn devrimci bilinç ve örgütlülük düzeyine ve diðer emekçi katmanlarý peþine ta
ozisyona sahip olup olmadýðýna baðlýdýr. Ve unutulmasýn ki, faþizm, reformistinden devrimci
iþçi sýnýfýnýn örgütlerini atomize eden, sýnýfýn devrimci gücünü ezen bir diktatörlük biçim
Bu nedenle faþizmin iktidara týrmanýþ sürecinde onu durdurabilmek proletarya açýsýndan yaþa
r önem taþýyor. Fakat bunun baþarýlamadýðý ve faþist diktatörlüðün kurulduðu durumda, sanki
faþist iktidarýn kolayca yýkýlabileceðinden dem vurmak, ne denli radikal görünüme büründürü
leri tamamen hafife almak demektir. Özetle, soruna iktidarda faþizm açýsýndan baktýðýmýzda,
ra týrmanýþ sürecinde çeþitli örnekler baðlamýnda gözlemlenen farklýlýklar çarpýcýlýðýný yi
Dolayýsýyla, faþizmin iktidara geliþ biçimi ile iktidardaki faþizm konusunun birbirine gerç
en de karýþtýrýlmamasý gerekiyor. Troçki, iktidara týrmanan faþizmle iktidardaki faþizm ara
arka iþaret eder: Finans kapital in egemenliðinin mürteci toplumsal demagoji ve küçük burj
edhiþi yoluyla uzatýlmasý olanaksýzdýr. Ýktidara geçen faþist þefler kendilerini izleyen ki
, devlet aygýtý aracýlýðýyla susturmak zorunda kalýrlar. Ayný nedenlerle, küçük burjuvazini
sinin desteðini de yitirirler. [61] Bu kadarý bile, faþizmi klasik örneklerdeki iktidara g
eliþ biçimiyle kavrayýp, iktidardaki askeri faþist diktatörlükte bu özellikleri görmediðind
faþist olmadýðýný kanýtlamaya giriþen bir Troçkizmin sakatlýðýný gösteriyor.
Faþizm (sivil ya da askeri görünümlü; aþaðýdan ya da yukarýdan), burjuva düzenin iþçi sýnýf
ini ve devrimci örgütlerini kudurgan bir karþý-devrimci saldýrýyla ezmeye çalýþan olaðanüst
lenmesidir. Eðer faþizm bu gibi temel özelliklerle açýklanan bir olaðanüstü rejim türü olar
mazsa, devrimci durumlarda burjuvazinin iþçi-emekçi kitlelere yönelttiði karþý-devrimci sal
ve buna karþý yürütülmesi gereken mücadele konusunda dünya iþçi hareketinde ortak bir anla
ek de mümkün olamaz. Bu sorunda doðru yaklaþýmý, Lenin dönemi Komintern kongrelerinde de, a
evrimci damarýn takipçisi olmaya çalýþan Troçki de de bulmak mümkündür.
Polonyalý komünistlerin Pilsudski rejimini faþist olarak nitelemekten kaçýnmalarý karþýsýnd
n onlara yönelttiði eleþtiriyi tekrar hatýrlayabiliriz. Peki Pilsudski rejiminin özelliði n
ydi? Troçki den okuyalým: Polonya faþizminin özgül aðýrlýðý, yani kitlesi, Ýtalyan faþizmi
ki aðýrlýðýna göre çok zayýftý; hele Alman faþizmininkinden çok daha zayýftý. Pilsudski, Ýt
olduðundan çok daha büyük ölçüde askeri komplo yöntemlerini kullanmak ve iþçi örgütleri mes
a ihtiyatlý bir tarzda yaklaþmak zorunda kaldý. [62] Açýktýr ki Troçki, faþist bir rejimi t
bilmek için yalnýzca Ýtalyan veya Alman faþizmini norm olarak almanýn yanlýþlýðýný gözler ö
Troçki nin getirdiði eleþtiri, genelde faþizm konusunda yürütülecek tartýþmalarda dogmatizm
amasý bakýmýndan önemli bir uyarý kaynaðýdýr. Almanya ve Ýtalya örneklerinde görüldüðü yayg
örgütlenmesini, faþizme bir yönüyle sivil görünüm veren kitlesel faþist parti iktidarýný f
sa olmaz koþulu haline getiren Troçki deðil, Troçkistlerdir.
Troçki nin uyardýðý Polonyalý komünistlerin durumunda olduðu gibi, Türkiye de de Troçkistle
r bölümü 12 Eylül faþist rejimini, Alman ve Ýtalyan örneklerine benzemediði gerekçesiyle fa
ak nitelemekten kaçýndýlar. Bu günah Troçki nin deðil Troçkistlerin hanesine yazýlmalýdýr.
da görüldüðü üzere, faþizm gibi önemli bir sorunda da Troçkistler, Troçki yi anlamaya çalýþ
melerini arzu ettikleri ya da iþlerine geldiði gibi yorumlayarak ortaya Troçkist bir faþi
m anlayýþý çýkarttýlar.
Ýktidara týrmanan faþizm ve iktidarda faþizm
Aslýnda yanýlgýlara yol açan baþlýca neden, faþizm sorununa iktidara týrmanan faþizm ile ik
ki faþizm ayrýmý yapýlmadan yüzeysel olarak yaklaþýlmasýdýr. Nitekim Türkiye örneðinde, 12
minin, diyelim Almanya örneðinde olduðu gibi faþist kitle partisi eliyle yürütülmemesi ve 1
ylül darbesi öncesindeki faþist MHP ile 12 Eylül sonrasýnda iktidara yerleþen faþist cunta
sýnda bir süreklilik olmamasý, bu rejimin faþist olarak nitelenemeyeceðinin gerekçesi yapýl
Oysaki faþizmin klasik örneklerinde de, iktidara týrmanan faþizm ile iktidara yerleþen faþi
m arasýnda hiç de sanýldýðý gibi bir süreklilik yoktur. Bu önemli hususun gözardý edilmesi,
imin, faþizmin iktidara týrmandýðý dönemdeki küçük-burjuva ve lümpen kitlelerin desteði tem
anmaya çalýþýlmasý gibi bir yanýlsamaya yol açar. Daha da vahimi, faþist parti iktidarýnýn
kten de bu kitlelerin iktidarý anlamýna geldiði yolundaki düzeysiz yaklaþýmlardýr.
Faþizmin klasik ve daha yakýn örnekleri arasýndaki görünüm farklarýný þimdilik bir yana býr
tidara týrmandýðý dönemde ihtiyaç duyduðu kitle desteðinin anlamý üzerinde biraz daha dural
amaçlarýna ulaþabilmesi için, önce karþý-devrimci terör ve sistematik saldýrýlarla iþçi sýn
geriletmeye ihtiyacý vardýr. Faþizmin iktidara týrmanýþý veya faþizmin yükseliþi olarak ni
u süreçte, faþist liderlik küçük-burjuva kitleleri devrimci proletaryaya karþý örgütlemeye
durumdan karþý-devrimci bir çýkýþ yolu bulabilmek, iþçi hareketinin devrimci kabarýþý karþ
demagojiyle yanýna çekebilmek için finans kapital son derece sert yöntemlere ihtiyaç duyar
.
Hatýrlayalým, 1848 Fransasý nda burjuvaziye on bin kiþilik Bonapartist 10 Aralýk Derneði ye
i. Fakat çok daha geliþmiþ, artýk çürüme çaðýna girmiþ bir kapitalizm, dolayýsýyla bir o ka
arýnda ve en önemlisi geçmiþ dönemlere oranla ezilmesi zorlaþmýþ bir proletarya karþýnda bü
evrimci hareket gerekir. Ýçine düþtüðü açmazda kývranan kapitalist düzen, aradýðý bu çözümü
hareketlerde deðil, olaðanüstü koþullarýn yaratýðý olan faþist parti ve hareketlerde bulaca
maye çevrelerini, toplumun çözülen unsurlarýný karþý-devrimin kitle tabaný olarak seferber
st hareketlerin önünü açmaya sevk eden koþullar genel hatlarýyla bunlardýr.
Faþist siyasal oluþumlar küçük-burjuvazide milliyetçi, ýrkçý bir kitle psikolojisi oluþturm
eski tarihsel motifleri kullanýrlar.[63] Zira kapitalizmin tekelci geliþiminin yýkýma sürü
lediði küçük-burjuvazinin özlemi, geçmiþ güzel günler e dönüþtür. Gelecekten korkuya kapýl
a çekebilmek için, faþist hareketler ona milliyetçilik zehrini, yabancý düþmanlýðýný þýrýng
un enternasyonalist devrimci hedefine karþý düþmanlýk aþýlarlar.
Küçük-burjuva kitleleri þu ya da bu oranda peþine takýp iktidara yürüyen faþist hareket, bu
bir küçük-burjuva siyasal akým olarak görünür; fakat buna bakýp faþizmin küçük-burjuvazini
nu düþünmek muazzam bir yanýlgý anlamýna gelecektir. Bu tür vahim bir yanýlgýdan kaçýnabilm
sorununu, iktidara týrmanan faþizm ile iktidardaki faþizm arasýnda ayrým yaparak kavramak
mutlak bir zorunluluktur. Faþist diktatörlüðün sýnýf niteliði ile, faþizmin seferber ettið
areketinin sýnýf niteliði kesinlikle ayný kapsamdaki sorunlar deðildir. Faþizm küçük-burjuv
deðil, tekelci burjuvazinin diktatörlüðüdür.
Tam da bu noktada önemli bir gerçekliði hatýrlayalým. Devrimci iþçi hareketini faþizm belâs
karþý mücadele konusunda doðru bir anlayýþla silahlandýrmaya çalýþan Troçki ye, Stalinizm c
tilmiþ yalana dayalý eleþtiri ve iftiralarýn sonu gelmez. Troçki nin görüþlerinin nasýlsa
eserlerinden okunup öðrenilmediði gerçeðinden cesaret alan kuru-sýký atma eðilimi, en ortod
talinistinden, Stalinist merkezciliðin çeþitli versiyonlarýna dek alabildiðine yaygýndýr.
Türkiye deki örneklerinden bildiðimiz üzere, faþizm konusunda Troçki ye yöneltilen sözde el
en raðbet gören temalarýndan biri, onun faþizmi küçük-burjuvazinin iktidarý olarak gösterd
ysa Troçki nin açýklamaya çalýþtýðý husus, Ýtalya ve Almanya örneklerinde faþizmin iktidara
aziyi nasýl da tepe tepe kullandýðý gerçeðiydi. Fakat bu duruma bakýp da, faþizmin küçük-bu
iktidarý olduðunu sanmanýn büyük bir yanýlsama olacaðýna iþaret eden bizzat Troçki dir.
Alman faþizminin týpký Ýtalyan faþizmi gibi, iþçi sýnýfýna ve demokratik kurumlara karþý bi
llandýðý küçük-burjuvazinin sýrtýndan iktidara yükseldiðini belirtir Troçki. Ve devam eder:
daki faþizm hiç de küçük-burjuvazinin hükümeti deðildir. Tam tersine, tekelci sermayenin en
diktatörlüðüdür. Mussolini haklýdýr: ara sýnýflar baðýmsýz bir politika izlemekten acizdir
mlerinde bu sýnýflar temel sýnýflardan birinin politikasýný en akýl almaz sýnýrýna kadar gö
adýrlar. Faþizm bunlarý sermayenin hizmetine sokmayý baþarmýþtýr. Tröstlerin devletleþtiril
mek karþýlýðý olmayan gelirlerin kaldýrýlmasý gibi sloganlar iktidara gelinir gelinmez bir
atýlmýþtýr. [64]
Eðer komünist partisi devrimci umudun partisi ise, bir yýðýn hareketi olarak faþizm de kar
imci umutsuzluðun partisidir [65] der Troçki. Faþizm iktidara yürürken küçük-burjuva ve lüm
umutsuzluk ve öfkesini örgütleyip proletaryaya karþý kullanýr ve onu bu yolla ezmeye çalýþ
imci atýlýmýnýn ezilmesi durumunda, faþizm tekelci kapitalizmin bekasý bakýmýndan görevinin
i kýsmýný yerine getirmiþ demektir. Ýktidara geldiðinde ise artýk kitlesel bir küçük-burjuv
in aktif desteðine ihtiyaç duymayacaktýr. Ayrýca tasfiye edilmemiþ öfkeli bir küçük-burjuva
t, bu kez faþist iktidar eliti için bir tehdit oluþturabilir.
Faþist liderler iktidar koltuklarýna iyice yerleþtiklerinde, ortamý kendileri için temizle
miþ olan býçaklarýn[66] þimdi kendilerine dönebileceðini hesaba katarlar. Faþist liderliðin
apitalist demagojilerini ciddiye alýp, gerçekten de insafsýz kapitalist düzene karþý bir þe
r yapýlabileceðine inanan faþist unsurlar ve faþizmin iþsiz, yoksul kitle gücü, burjuva düz
tepesi açýsýndan bir tehlike kaynaðýdýr. O nedenle faþist liderliðin burjuva zirve tarafýnd
en tanýnabilmesi ve siyasal iktidar koltuðuna yerleþebilmesi için bir temizlik operasyon
una giriþmesi, artýk tehlikeli bulunan unsurlarý tasfiye etmesi þarttýr.
Almanya örneðinde Cumhurbaþkaný Hindenburg un, düzen açýsýndan tehlike yaratacak unsurlarý
leri temizlemesini Hitler e açýkça salýk verdiði bilinir. O nedenle faþist liderlik, kendis
iktidara taþýyan ateþli küçük-burjuva ve lümpen kadrolarý tasfiye edecek ve devletin bürok
abuðu içine yerleþecektir. Hitler in 1933 te kendisini þansölye (baþbakan) ilân ettirmeyi b
sonra Nazi hareketinin önde gelen liderlerinden Röhm ü öldürtmesi ve onun örgütlediði SA yý
kleri) Alman silahlý kuvvetlerine baðlamasý bu gerçeðin somutlanýþýdýr. Keza Mussolini nin,
yerleþtiðinde iktidara yürüdüðü kadrolarý tasfiyeye giriþmesi; Türkiye de MHP ve Ülkü Ocak
faþist Evren cuntasý tarafýndan devre dýþý býrakýlmasý da bu durumun çarpýcý örnekleridir.
Faþizm iktidarý ele geçirdikten sonra, daha önce kitle tedhiþi ile pasifize edilmiþ iþçi ha
inin ve onun örgütlerinin üzerine zincirlerinden boþanmýþ bir karþý-devrimci þiddet ile sal
Zira faþizmin iktidarýný sürdürebilmesi için iþçi sýnýfýnýn yalnýzca gözünü korkutmaya deð
unca belini doðrultamayacak þekilde ezmeye, onun örgütlü güçlerini atomize etmeye, devrimci
hunu zedelemeye ihtiyacý vardýr. Faþizm iþçi sýnýfýnýn bütün örgütlerini (uzlaþmacý ve refo
il) parçalamak, onu örgütsüz ve tamamen pasif bir yýðýn haline getirebilmek, iþçileri toplu
akkýndan bile yoksun býrakýp þekilsizleþtirmek amacýyla hareket eder.
Faþizm sorunu çerçevesinde yürüyen tartýþmalar içinde dikkat çeken yönlerden biri de, faþiz
tü yönetim biçimlerinden ayýrt edebileceði söylenen bazý özelliklerdir. Bu baðlamda öne çýk
arý, faþist iktidarýn kuruluþu , faþist iktidarýn örgütleniþi , faþist baskýnýn derecesi
sona eriþi olarak sýralayabiliriz. Bunlarý kýsaca ele alýp irdeleyeceðiz. Ancak önemli bi
usun altýný daha en baþtan çizelim. Sanýrýz buraya kadar anlatýlanlar her duruma uyacak bir
zm þablonunun olamayacaðýný kanýtlamýþ bulunuyor. Ama biz yine de, bazý önemli somut örnekl
týrlayarak söz konusu hususlara kýsaca bir göz atalým.
Ýktidara týrmanan faþizm ve iktidarda faþizm
Aslýnda yanýlgýlara yol açan baþlýca neden, faþizm sorununa iktidara týrmanan faþizm ile ik
ki faþizm ayrýmý yapýlmadan yüzeysel olarak yaklaþýlmasýdýr. Nitekim Türkiye örneðinde, 12
minin, diyelim Almanya örneðinde olduðu gibi faþist kitle partisi eliyle yürütülmemesi ve 1
ylül darbesi öncesindeki faþist MHP ile 12 Eylül sonrasýnda iktidara yerleþen faþist cunta
sýnda bir süreklilik olmamasý, bu rejimin faþist olarak nitelenemeyeceðinin gerekçesi yapýl
Oysaki faþizmin klasik örneklerinde de, iktidara týrmanan faþizm ile iktidara yerleþen faþi
m arasýnda hiç de sanýldýðý gibi bir süreklilik yoktur. Bu önemli hususun gözardý edilmesi,
imin, faþizmin iktidara týrmandýðý dönemdeki küçük-burjuva ve lümpen kitlelerin desteði tem
anmaya çalýþýlmasý gibi bir yanýlsamaya yol açar. Daha da vahimi, faþist parti iktidarýnýn
kten de bu kitlelerin iktidarý anlamýna geldiði yolundaki düzeysiz yaklaþýmlardýr.
Faþizmin klasik ve daha yakýn örnekleri arasýndaki görünüm farklarýný þimdilik bir yana býr
tidara týrmandýðý dönemde ihtiyaç duyduðu kitle desteðinin anlamý üzerinde biraz daha dural
amaçlarýna ulaþabilmesi için, önce karþý-devrimci terör ve sistematik saldýrýlarla iþçi sýn
geriletmeye ihtiyacý vardýr. Faþizmin iktidara týrmanýþý veya faþizmin yükseliþi olarak ni
u süreçte, faþist liderlik küçük-burjuva kitleleri devrimci proletaryaya karþý örgütlemeye
durumdan karþý-devrimci bir çýkýþ yolu bulabilmek, iþçi hareketinin devrimci kabarýþý karþ
demagojiyle yanýna çekebilmek için finans kapital son derece sert yöntemlere ihtiyaç duyar
.
Hatýrlayalým, 1848 Fransasý nda burjuvaziye on bin kiþilik Bonapartist 10 Aralýk Derneði ye
i. Fakat çok daha geliþmiþ, artýk çürüme çaðýna girmiþ bir kapitalizm, dolayýsýyla bir o ka
arýnda ve en önemlisi geçmiþ dönemlere oranla ezilmesi zorlaþmýþ bir proletarya karþýnda bü
evrimci hareket gerekir. Ýçine düþtüðü açmazda kývranan kapitalist düzen, aradýðý bu çözümü
hareketlerde deðil, olaðanüstü koþullarýn yaratýðý olan faþist parti ve hareketlerde bulaca
maye çevrelerini, toplumun çözülen unsurlarýný karþý-devrimin kitle tabaný olarak seferber
st hareketlerin önünü açmaya sevk eden koþullar genel hatlarýyla bunlardýr.
Faþist siyasal oluþumlar küçük-burjuvazide milliyetçi, ýrkçý bir kitle psikolojisi oluþturm
eski tarihsel motifleri kullanýrlar.[63] Zira kapitalizmin tekelci geliþiminin yýkýma sürü
lediði küçük-burjuvazinin özlemi, geçmiþ güzel günler e dönüþtür. Gelecekten korkuya kapýl
a çekebilmek için, faþist hareketler ona milliyetçilik zehrini, yabancý düþmanlýðýný þýrýng
un enternasyonalist devrimci hedefine karþý düþmanlýk aþýlarlar.
Küçük-burjuva kitleleri þu ya da bu oranda peþine takýp iktidara yürüyen faþist hareket, bu
bir küçük-burjuva siyasal akým olarak görünür; fakat buna bakýp faþizmin küçük-burjuvazini
nu düþünmek muazzam bir yanýlgý anlamýna gelecektir. Bu tür vahim bir yanýlgýdan kaçýnabilm
sorununu, iktidara týrmanan faþizm ile iktidardaki faþizm arasýnda ayrým yaparak kavramak
mutlak bir zorunluluktur. Faþist diktatörlüðün sýnýf niteliði ile, faþizmin seferber ettið
areketinin sýnýf niteliði kesinlikle ayný kapsamdaki sorunlar deðildir. Faþizm küçük-burjuv
deðil, tekelci burjuvazinin diktatörlüðüdür.
Tam da bu noktada önemli bir gerçekliði hatýrlayalým. Devrimci iþçi hareketini faþizm belâs
karþý mücadele konusunda doðru bir anlayýþla silahlandýrmaya çalýþan Troçki ye, Stalinizm c
tilmiþ yalana dayalý eleþtiri ve iftiralarýn sonu gelmez. Troçki nin görüþlerinin nasýlsa
eserlerinden okunup öðrenilmediði gerçeðinden cesaret alan kuru-sýký atma eðilimi, en ortod
talinistinden, Stalinist merkezciliðin çeþitli versiyonlarýna dek alabildiðine yaygýndýr.
Türkiye deki örneklerinden bildiðimiz üzere, faþizm konusunda Troçki ye yöneltilen sözde el
en raðbet gören temalarýndan biri, onun faþizmi küçük-burjuvazinin iktidarý olarak gösterd
ysa Troçki nin açýklamaya çalýþtýðý husus, Ýtalya ve Almanya örneklerinde faþizmin iktidara
aziyi nasýl da tepe tepe kullandýðý gerçeðiydi. Fakat bu duruma bakýp da, faþizmin küçük-bu
iktidarý olduðunu sanmanýn büyük bir yanýlsama olacaðýna iþaret eden bizzat Troçki dir.
Alman faþizminin týpký Ýtalyan faþizmi gibi, iþçi sýnýfýna ve demokratik kurumlara karþý bi
llandýðý küçük-burjuvazinin sýrtýndan iktidara yükseldiðini belirtir Troçki. Ve devam eder:
daki faþizm hiç de küçük-burjuvazinin hükümeti deðildir. Tam tersine, tekelci sermayenin en
diktatörlüðüdür. Mussolini haklýdýr: ara sýnýflar baðýmsýz bir politika izlemekten acizdir
mlerinde bu sýnýflar temel sýnýflardan birinin politikasýný en akýl almaz sýnýrýna kadar gö
adýrlar. Faþizm bunlarý sermayenin hizmetine sokmayý baþarmýþtýr. Tröstlerin devletleþtiril
mek karþýlýðý olmayan gelirlerin kaldýrýlmasý gibi sloganlar iktidara gelinir gelinmez bir
atýlmýþtýr. [64]
Eðer komünist partisi devrimci umudun partisi ise, bir yýðýn hareketi olarak faþizm de ka
rimci umutsuzluðun partisidir [65] der Troçki. Faþizm iktidara yürürken küçük-burjuva ve lü
n umutsuzluk ve öfkesini örgütleyip proletaryaya karþý kullanýr ve onu bu yolla ezmeye çalý
rimci atýlýmýnýn ezilmesi durumunda, faþizm tekelci kapitalizmin bekasý bakýmýndan görevini
ci kýsmýný yerine getirmiþ demektir. Ýktidara geldiðinde ise artýk kitlesel bir küçük-burju
tin aktif desteðine ihtiyaç duymayacaktýr. Ayrýca tasfiye edilmemiþ öfkeli bir küçük-burjuv
et, bu kez faþist iktidar eliti için bir tehdit oluþturabilir.
Faþist liderler iktidar koltuklarýna iyice yerleþtiklerinde, ortamý kendileri için temizle
miþ olan býçaklarýn[66] þimdi kendilerine dönebileceðini hesaba katarlar. Faþist liderliðin
apitalist demagojilerini ciddiye alýp, gerçekten de insafsýz kapitalist düzene karþý bir þe
r yapýlabileceðine inanan faþist unsurlar ve faþizmin iþsiz, yoksul kitle gücü, burjuva düz
tepesi açýsýndan bir tehlike kaynaðýdýr. O nedenle faþist liderliðin burjuva zirve tarafýnd
en tanýnabilmesi ve siyasal iktidar koltuðuna yerleþebilmesi için bir temizlik operasyon
una giriþmesi, artýk tehlikeli bulunan unsurlarý tasfiye etmesi þarttýr.
Almanya örneðinde Cumhurbaþkaný Hindenburg un, düzen açýsýndan tehlike yaratacak unsurlarý
leri temizlemesini Hitler e açýkça salýk verdiði bilinir. O nedenle faþist liderlik, kendis
iktidara taþýyan ateþli küçük-burjuva ve lümpen kadrolarý tasfiye edecek ve devletin bürok
abuðu içine yerleþecektir. Hitler in 1933 te kendisini þansölye (baþbakan) ilân ettirmeyi b
sonra Nazi hareketinin önde gelen liderlerinden Röhm ü öldürtmesi ve onun örgütlediði SA yý
kleri) Alman silahlý kuvvetlerine baðlamasý bu gerçeðin somutlanýþýdýr. Keza Mussolini nin,
yerleþtiðinde iktidara yürüdüðü kadrolarý tasfiyeye giriþmesi; Türkiye de MHP ve Ülkü Ocak
faþist Evren cuntasý tarafýndan devre dýþý býrakýlmasý da bu durumun çarpýcý örnekleridir.
Faþizm iktidarý ele geçirdikten sonra, daha önce kitle tedhiþi ile pasifize edilmiþ iþçi ha
inin ve onun örgütlerinin üzerine zincirlerinden boþanmýþ bir karþý-devrimci þiddet ile sal
Zira faþizmin iktidarýný sürdürebilmesi için iþçi sýnýfýnýn yalnýzca gözünü korkutmaya deð
unca belini doðrultamayacak þekilde ezmeye, onun örgütlü güçlerini atomize etmeye, devrimci
hunu zedelemeye ihtiyacý vardýr. Faþizm iþçi sýnýfýnýn bütün örgütlerini (uzlaþmacý ve refo
il) parçalamak, onu örgütsüz ve tamamen pasif bir yýðýn haline getirebilmek, iþçileri toplu
akkýndan bile yoksun býrakýp þekilsizleþtirmek amacýyla hareket eder.
Faþizm sorunu çerçevesinde yürüyen tartýþmalar içinde dikkat çeken yönlerden biri de, faþiz
tü yönetim biçimlerinden ayýrt edebileceði söylenen bazý özelliklerdir. Bu baðlamda öne çýk
arý, faþist iktidarýn kuruluþu , faþist iktidarýn örgütleniþi , faþist baskýnýn derecesi
sona eriþi olarak sýralayabiliriz. Bunlarý kýsaca ele alýp irdeleyeceðiz. Ancak önemli bi
usun altýný daha en baþtan çizelim. Sanýrýz buraya kadar anlatýlanlar her duruma uyacak bir
zm þablonunun olamayacaðýný kanýtlamýþ bulunuyor. Ama biz yine de, bazý önemli somut örnekl
týrlayarak söz konusu hususlara kýsaca bir göz atalým.
Faþist iktidarýn kuruluþu[67]
Ýtalya örneðinde faþizm, 1920 yýlýnda Mussolini liderliðinde harekete geçmesinden iki yýl s
tidara geldi. Baþlangýçta Mussolini adýmlarýný daha bir ihtiyatlý atmak zorunda kalmýþ, örn
i yýlda anayasa deðiþtirilmemiþ, faþist hükümet bir koalisyon karakteri taþýmýþtý. Fakat Mu
st birlikler tabanca ve býçaklarla katliamlara giriþip kitle örgütlerini boðduktan sonra, y
ni küçük-burjuvazi, saygýn büyük burjuva çevrelerin arzuladýðý pis iþi bitirdiðinde, Mu
enin tam anlamýyla resmi temsilcisi olmaya hak kazandý.
Mussolini nin bu konumunu, bizzat faþist partiyi bürokratlaþtýrmak pahasýna elde ettiðine i
eder Troçki. Faþizm, küçük burjuvazinin saldýrgan, hareketli kuvvetlerini kullandýktan so
nu burjuva devletinin mengenesi ile boðdu der.[68] Nitekim 1923 yýlýnda Mussolini parti
içinde ilk büyük temizlik harekâtýna giriþecek, tabanca ve býçaklarla yürütülen fiziksel t
ahil 150 bin üye partiden ihraç edilecektir. Yine Troçki nin sözleriyle, Faþizm, bir kere
ratlaþtýktan sonra, öteki askeri ve polis diktatörlük biçimlerine çok yaklaþýr. Daha önceki
l desteðine artýk sahip deðildir. Faþizmin temel ihtiyat gücü küçük burjuvazi harcanmýþtý
Ýktidarý sayesinde seçim sistemini tamamen faþistlerin lehine deðiþtiren Mussolini, böylece
24 seçimlerinde büyük bir çoðunluk elde etmiþti. Bunun ardýndan diktatörlüðünü ilân ediyor
diðer tüm siyasi partileri kapatýyordu. Mussolini tarafýndan korporatif tarzda oluþturula
n faþist sendikalar (22 iþkoluna tekabül eden 22 korporasyon) dýþýnda kalan bütün sendikala
kapatýldý ve faaliyetleri tümden yasaklandý. 1927 yýlýnda yayýnlanan Çalýþma Yasasýyla ücre
evletin yetkili organlarýnca belirleneceði ilân edildi. Ýtalya içinde durumunu saðlamlaþtýr
st iktidar, bu kez de sermayenin yayýlmacý emellerini gerçekleþtirmek üzere baþka ülkelere
dýrýya hazýrlanýyordu. Mussolini 1935 te Etiyopya ya saldýracak, kendini Ýmparator ilân ede
1938 de de Hitler le birlikte Berlin-Roma Mihverini kuracaktý.
Almanya ya geçelim. Almanya da faþist iktidarýn kurulmasýndan iki yýl önce, Troçki, Alman n
sosyalizminin iþleyebileceði cinayetlerin yanýnda Ýtalya dakilerin neredeyse solda sýfýr
elirtiyordu. Gerçekten de öyle oldu. Faþizm Almanya da iktidara gelince, komünistinden sos
yal-demokratýna, Yahudisinden Çingenesine, muhalif ve aykýrý kabul edilen herkes, her ke
sim faþist terörün kurbaný oldu. Nazizm Alman sermayesinin yayýlmacý emellerini gerçekleþti
için milyonlarca insaný emperyalist savaþlarda, zorunlu çalýþma kamplarýnda ve ölüm kamplar
gelen toplama kamplarýnda katletti.
Almanya da faþizm kendinden önce yolu açan Ýtalyan faþizmini örnek almýþtý, ama tarihe vurd
sýyla faþist iktidar örnekleri arasýnda baþköþeye oturdu. Ýktidara yürüyüþ döneminde Ýtalya
ha fazla zorlandý ve bu yüzden sonradan çiðneyip geçeceði küçük-burjuva kitleleri kullanmay
a fazla ihtiyaç duydu. Ancak bu durumun hiçbir þekilde küçük-burjuvazinin bir iktidar teþeb
iktidar ortaklýðý anlamýna gelmediði açýktýr.
Almanya örneðinde faþist hareket, Bavyerada ki iþçi sovyetleri iktidarýný 1919 Mayýsýnda yý
askeri harekâtýn ardýndan örgütlenmeye baþlamýþ ve 1920 de Nasyonal Sosyalist Alman Ýþçi Pa
luþu ile ete kemiðe bürünmüþtü.
Bu faþist partinin mayalanma sürecinin, içlerinde sanayici, iþadamlarý ve subaylarýn yer al
ni aþkýn kiþi tarafýndan 1918 Aðustosunda kurulan Thule Cemiyetine doðru uzanýyor oluþu, fa
daha baþtan hangi sýnýf güçleri tarafýndan tezgâhlandýðýný gösterir. Bu cemiyet, Bavyera da
plaþmalar üzerinde otorite tesis eden bir burjuva güç odaðý olmuþtu. Ýþçi eylemlerini daðýt
çarpýþmalarý için vurucu güç oluþturan bu gruplar, cemiyet tarafýndan maddi olarak destekl
ydi.
Thule Cemiyeti Ocak 1919 da, iþçi hareketini bölüp Bavyera iþçi sovyetleri cumhuriyetini za
tmak amacýyla bir demiryolu iþçisi olan Anton Drexler ve arkadaþlarýna Alman Ýþçi Partisini
urttu. Ayrýca, Birinci Dünya Savaþý yenilgisinin ardýndan Almanya nýn çeþitli bölgelerinde
rlerden, iþsiz gençlerden gönüllü yarý askeri birlikler oluþturulmaya baþlanmýþtý. Freikorp
ndýrýlan bu paramiliter birliklerin Bavyera ayaðý da, Thule Cemiyeti öncülüðünde örgütlenmi
ordu-Freikorps iþbirliði temelinde Bavyera iþçi sovyetleri cumhuriyetini yýkan karþý-devrim
harekâtta yer almýþ ve faþist liderliðe giden yolculuðuna da Alman Ýþçi Partisinde baþlamýþ
Nazizm tarihin bu fýrtýnalý döneminde iktidara yürüyüþünü sürdürecekti. Hitler daha 20 li y
lci burjuvazinin bazý unsurlarýnýn desteðini kazanmýþ olsa da, iktidar koltuðuna kurulabilm
için ordunun üst kademelerinin onayýný almýþ olmasý, burjuva düzenin zirvesine yeterli güv
kin etmesi gerekiyordu. Bu nedenle daha bir süre beklemesi gerekecekti.
Ýktidar yolunda Hitler in önünü açan büyük fýrsat, dünya kapitalist sistemini sallamaya baþ
29 Büyük Depresyonu oldu. Egemen güçler, önce bildiðimiz gibi Brüning, Papen hükümetleriyle
lmaya çalýþtýlar, fakat bunlardan hiçbiri çare olmayýnca sýra Hitler e geldi. Sermaye çevre
vrimci amaçlarý açýsýndan Hitler in faþist örgütlenmesinde umut görmeye baþlamýþlar ve Daim
bi büyük sanayiciler, faþist hareketi desteklemek için kesenin aðzýný açmýþlardý. Tarihin s
a gömülmüþ bu gerçekler, faþizmi küçük-burjuvazinin iktidarý olarak yorumlamak isteyenlere
anýttýr.
Çok açýktýr ki, Mussolini ve Hitler ler burjuva zirvenin ve ordu kurmayýnýn güvenini kazana
ktidar oldular. Almanya da büyük sanayicilerin ve ünlü burjuva politikacýsý von Papen in, H
n baþbakanlýða atanmasý için Cumhurbaþkaný Hindenburg u ikna çabalarý sonunda baþarýya ulaþ
akan atanarak iktidar koltuðuna oturan Hitler, derhal komünistlere ve devrimcilere k
arþý saldýrýlara giriþti. 1933 yýlýnda yapýlan 5 Mart seçimlerinde Nasyonal Sosyalist Parti
oranýnda oy alýyor ve bu Hitler döneminde yaþanan son seçim oluyordu.
4,5 milyon üyeye sahip sosyal demokrat sendikalar 1 Mayýsýn ertesi günü SS[70] ve SA birli
klerince basýldý, ayný gün sendikalarýn feshedildiði ve Alman Emek Cephesinin kurulduðu açý
u korporatif örgüt doðrudan Nazi partisine baðlanmýþtý ve patronlarla iþçiler zorunlu olara
mek Cephesine hem de faþist partiye üye kaydedilmiþlerdi. 22 Haziran 1933 de Sosyal Demo
krat Parti kapatýldý, 7 Temmuzda meclisteki sosyal demokratlarýn milletvekilliklerine
son verildi.
14 Temmuz 1933 te çýkartýlan bir yasayla Nasyonal Sosyalist Parti Almanya nýn tek partisi
ak ilân edildi ve diðer tüm partiler kapatýldý. Ancak tüm bu tedbirler faþist iktidarý kara
ze eden monolitik yapýyý pekiþtirmek bakýmýndan yine de yeterli görülmemiþti. Hitler faþist
r koltuðuna oturmuþtu fakat parti tabanýndan küçük mülkiyeti ve emeði korumanýn artýk vakti
ni ima eden Ýkinci Devrim tarzýnda sloganlar yükseliyordu. Bu durum ordu kurmayýný ve Hin
burg u tedirgin etmekteydi. Önlem alýnmazsa Hitler in faþist iktidarýna gölge düþürebileceð
ediliyordu.
Faþist bir iktidarýn ancak devletin bürokratik çekirdeðiyle bütünleþerek sürdürülebileceðin
lan Mussolini, Hitler e, þu Ýkinci Devrim gibi saçmalýklardan kurtulmasýný öðütledi. Ayrý
i destekleyen büyük sanayicilerle iliþkileri yürüten Göring bir taraftan, SA yý kendi birli
içinde eritme planlarý yapan SS lideri Himmler diðer taraftan, Röhm ün bir darbe tezgâhlad
unda Hitler i ikna etmeye koyulmuþlardý. Sonunda amaçlarýna ulaþtýlar ve temizlik operasyon
n baþlatýlmasýný saðladýlar. 30 Haziran 1934 te yürütülen operasyonda, özel olarak seçilmiþ
vasýtasýyla kýstýrýlan Röhm ve tüm SA þefleri öldürüldü.[71] Böylece faþist iktidarýnýn dur
, Aðustos 1934 te cumhurbaþkanlýðý payesini de alacak ve Himmler in yönetimi altýnda oluþtu
tapo Almanya içinde bir terör fýrtýnasý estirmeye baþlayacaktý. Daha sonra da sýra, Nazi or
dünyayý kana bulayan emperyalist saldýrganlýðýna gelecekti.
Ýtalya ve Almanya da faþizm, kapitalizmin krizi ve baþarýya ulaþamayan devrimci ayaklanmala
la çýkmaza sürüklenen küçük-burjuva ve iþsiz kitlelerin öfke ve umutsuzluðunu kitlesel faþi
ide örgütlemiþti. Ama açýkça görüldüðü üzere faþizmin en önde gelen bu iki örneðinde de küç
idar olmadý. Tekelci burjuvazi faþist hareketleri gizliden gizliye destekler ve faþizm
iktidar olduðunda da devrim tehlikesi savuþturulduðu için rahat bir nefes alýrken, nasyon
al sosyalizmin demagojilerine kanmýþ bazý faþistlerin ve küçük-burjuva tabanýn payýna ise
operasyonlarý düþtü.
Ýtalyan ve Alman faþizmi, faþist kitle partisine dayanarak iktidara geldiði için sivil faþ
diye adlandýrýldý. Bu örneklerde faþizm, önce parlamenter rejim içinde kendine yer açtý. Al
len bir dalganýn üstüne binerek, bir anlamda aþaðýdan yukarýya iktidara taþýndý. Fakat ikti
iðinde bu küçük-burjuva aðýrlýklardan kurtulan faþizmin, içerdiði temel özellikler bakýmýnd
skeri faþist iktidarlarla arasýndaki ayrým silikleþti.
Macaristan, Bulgaristan, Polonya gibi örneklerde ise faþizm, Avrupa kýtasýnda yükseliþe geç
iþçi devrimlerine karþý iç ve dýþ sermaye güçleri tarafýndan örgütlenip yürürlüðe konmuþ ve
e bürünmüþtür. Burada her bir tekil örnek üzerinde uzun boylu durmanýn imkâný yok. Fakat ço
onusu ülkelerde kurulan faþist rejimlerde iþçi sýnýfýnýn devrimci kalkýþmasýný bastýrmak iç
enin dört elle sarýldýðý araç, elinin altýnda hazýr bulunan baský aygýtý, burjuva devletin
.
Bir de Ýspanya örneðini hatýrlayalým. Ýspanya da 1936 da Franco yönetimindeki faþist askeri
rin baþlattýðý ayaklanma, iþçilerin büyük direnciyle karþýlaþmýþtý. Bu nedenle faþistler uz
, devrimcilerin güçlü olduðu bölgelerde tutunamadýlar ve tutucu köylülerin aðýrlýkta olduðu
gerilemek zorunda kaldýlar. Faþistler ancak üç yýl süren zorlu bir iç savaþtan sonra, iþçi
i liderliklerinin aðýr hatalarý neticesinde iktidara gelebildiler.[72]
Oysa Ýtalya ve Almanya örneklerinde sosyal demokrasinin oynadýðý uðursuz rol ve Stalinizmin
sersemletici zikzaklarý, daha faþizmin yükseliþ döneminde iþçi hareketini paralize etmiþ ve
böylece zaten yenilgiye uðramýþ bir iþçi hareketinin ardýndan iktidara yerleþmiþti. Bu bak
t iktidarlarýn kuruluþunda farklý örnekler temelinde ortaya çýkan bazý özelliklerin, faþizm
a genel bir þablon haline getirilmesi yanlýþtýr.
Faþizmin týrmanýþa geçtiði süreçler, devrim ve karþý-devrim cephesi arasýnda kýyasýya bir m
lir. Nasýl ki devrim iþçi sýnýfý açýsýndan bir oyun, boþ bir tehdit deðilse, burjuva düzen
m bir oyun deðildir. Egemenliðini ancak faþist bir devlet biçimi altýnda sürdürebileceði so
a çýkan burjuvazi, devlet güçlerini (orduyu, gizli servislerini) bu ihtiyacýna yanýt getire
ek þekilde seferber edecektir. Bu bakýmdan faþizmi, yalnýzca suyun yüzünde görünen küçük-bu
hareketinden ibaret saymak büyük bir yanýlsamadýr.
Önemli bir baþka gerçeklik de gözden kaçýrýlmamalýdýr. Ýtalya ve Almanya faþizmin ilk örnek
elerde faþist partilerin sahneye çýktýðý baþlangýç dönemlerinde, bu karþý-devrimci örgütlen
vil yönü nedeniyle tereddüt geçiren büyük sermaye, daha sonra faþist hareketin yönetici el
burjuva devlet çekirdeðiyle bütünleþmesi ve tam kontrol altýna alýnmasýyla rahatlamýþtýr. F
da o dönemde ihtiyaç duyduðu seçenek olduðuna kani olmuþtur.
Burjuvazinin yaþadýðý bu bilinç sýçramasý yalnýzca Ýtalya ve Almanya ile sýnýrlý deðildir
güçleri bu örneklerden çok þey öðrenmiþtir. Ve böylece faþist hareketler giderek daha baþta
pe tarafýndan kontrollü, devletin çekirdek güçleri tarafýndan pek çok gizli baðlantý temeli
nen bir nitelik kazanmýþlardýr. Bu nedenle Ýtalya ve Almanya nýn ardýndan gelen örneklerde,
örgütlenmenin kendini burjuvaziye uygun bir seçenek olarak kabul ettirmesi için fazlaca
zaman yitirmesi gerekmemiþtir.
Sermayenin faþist yönetiminin hazýrlanýþý sürecinde burjuva devletin baský aygýtlarýnýn ner
bütün olarak faþist ideolojiyle donatýlýp iktidara hazýr hale getirilmesini göstermesi baký
panya çarpýcý bir örnek oluþturuyor. Ýspanya da faþist parti (Falanjist Parti), burjuva dev
tepesinde yer alan ünlü askeri diktatör Rivera nýn oðlu tarafýndan örgütlendi. Ýspanya da
ve Almanya örneklerinden faþizmin özsel unsurlarýný çekip alarak ve kendisini Ýspanya nýn s
llarýna uyarlayarak daha baþtan devlet aygýtý içinde geliþmeye baþladý. Bu özelliði nedeniy
nya, faþizmin iktidar oluþunda küçük-burjuvazinin rolünü abartan tartýþmalarýn labirentleri
lmaksýzýn, onun doðrudan doðruya egemen düzen güçlerinin karþý-devrimci çözümü olarak kavra
aylaþtýrýr.
Ýspanya nýn çeþitli açýlardan çok önemli bir örnek olmasý bakýmýndan Ýspanya Dersleri üzeri
ak burada vurgulamakta yarar var ki, faþizmin iktidara geliþ biçimindeki farklýlýklar, yal
nýzca Ýkinci Dünya Savaþýný izleyen dönemden itibaren ortaya çýkmýþ deðildir. Polonya, Bulg
a, Portekiz de vb. faþizmin, Ýtalyan ve Alman faþist rejimleriyle zamandaþ olmasýna raðmen
a baþtan devletin askeri baský aygýtý sayesinde örgütlendiði açýktýr.
Faþizmin Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda yaþanan örneklerine geçmeden önce, iþçi hareketinde
aþizm konusunda yaratýlan çarpýtma ve bulandýrmalarý da unutmamak gerekiyor. Lenin dönemi K
ntern kongrelerinde ve bu çizgiyi yaþatmaya çalýþan Troçki nin çözümlemelerinde, faþizmin d
ltýnda ve irili ufaklý kapitalist ülkelerde iktidara gelebileceði hususu yeterince açýktý.
i sonra ne oldu? Stalinizmin, faþizm sorununun kavranmasý ve faþizme karþý mücadele konusun
a Marksist geleneði nasýl da tepe tepe çiðnemiþ olduðunu biliyoruz. Troçkist çevrelere geli
Troçki nin ölümünden sonra, pek çok konuda olduðu gibi faþizm konusunda da kafa karýþtýrýcý
diðine yaygýnlaþtý.
Bu durumun somut bir örneði olarak, kendini Troçkist çizginin resmi temsilcisi olarak or
taya koyan Mandel in deðerlendirmelerini hatýrlayabiliriz. Mandel uzun bir dönem boyunca
, sömürge ve yarý-sömürge ülkelerde faþizmin olanaksýzlýðýndan söz etti. Burada kilit sorun
önüne gelen kapitalist ülkeye (bunun içine Arjantin, Türkiye gibi siyasi baðýmsýzlýða sahi
geliþkinlik düzeyindeki kapitalist ülkeler de girmektedir!), sömürge veya yarý-sömürge
iþtirmiþ olmasýydý. Bu ayrý bir konu olsa da doðrudan faþizm tartýþmalarýný ilgilendiriyord
öðrenecek olursak, kavramlarda bir bulanýklýða meydan vermemek için iki süreç arasýndaki
ist metropollerdeki faþizmle üçüncü dünyanýn yarý sömürge ülkelerinde en kötü halde gerici
atörlük arasýndaki) temel farký iyice anlamalýydýk![73]
Tamamen yanlýþ noktalardan hareketle faþizm sorununu irdeleyen bu anlayýþ, zaman içinde ken
isini biraz rötuþlamak ihtiyacýný duyacaktý. 1973 Pinochet darbesiyle birlikte Þili de yaþa
r, bu tür ülkelerdeki böylesi askeri diktatörlüklerin faþist karakterini gözler önüne sermi
andel, Türkiye yi de doðrudan ilgilendiren bir notunda, (her ne kadar vitrindeki malze
meye hâlâ o eðreti yarý-sömürge etiketi iliþtiriliyorsa da) faþist rejimlerin sadece empe
elerde deðil artýk oldukça geliþmiþ bir kapitalizme ve güçlü bir proletaryaya sahip yarý-s
e de ortaya çýkabileceði yolunda sinik imalarda bulunacaktý. Þili, Brezilya, Arjantin gibi
nekleri hatýrlatarak, bunlarýn klasik faþist modelin yine aynýsý olmamakla birlikte ona iy
ce yaklaþan bir öðeler birleþimini temsil etmekte olduðunu belirtecekti. Fakat gerçekliðin
m olarak anmaktan kaçýndýðý için de bunlarý yarý-faþist diktatörlükler olarak nitelemekle y
[74]
Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda yaþanan örnekler arasýnda yer alan Yunanistan da, faþizm, 19
rçekleþen albaylar cuntasýnýn darbesi ile iktidara geldi. Ne var ki bu faþist iktidar dönem
, Yunanistan halkýnýn faþizmle ilk tanýþmasý deðildi. Bu ülkede daha önce de faþist Metaksa
nmýþtý. Latin Amerika ülkeleri ise, týpký Türkiye gibi askeri darbeleriyle ünlüdür. Kýtanýn
e yaþanan sol eðilimli, ulusal kalkýnmacý askeri diktatörlükleri bir yana býrakýrsak, geric
baskýcý nitelikleriyle sivrilen askeri darbelerin önemli bir bölümü faþist diktatörlüklerin
asýyla sonuçlanmýþtýr. Örneðin Brezilya da, peþpeþe gelen bir askeri darbeler silsilesinin
1969 Aðustosunda üç kiþilik bir askeri cunta yönetime el koydu, siyasi tekelini ihdas ett
i ve böylece askeri faþist bir diktatörlük kuruldu.
Uruguay da Latin Amerika kýtasýnda yaþanan askeri faþist yönetimler zinciri içinde yer alan
bir halkadýr. Bu ülkede askeri faþist diktatörlüðün kurulmasý, yaklaþýk olarak Þili deki fa
ayný döneme rastlar. Keza Arjantin de, 1976 yýlýnda Isabel Peron u darbeyle devirip kurulan
askeri diktatörlük dönemi faþizmin iktidarý anlamýna geldi. Faþizmin iktidarý boyunca, üç k
ri cuntayý oluþturan kuvvet komutanlarý (Videla, Viola, Galtieri) sýrayla devlet baþkanlýðý
diler.
Þili ye gelince, Türkiye de daha yakýndan bilinen bu örnekte 1970 yýlýnda Allende baþkanlýð
opular (Halk Birliði) hükümeti kurulmuþtu. Allende hükümeti, sanayide devletleþtirmelere, k
kesimde tarým reformuna aðýrlýk veren, bankalarý kamulaþtýran bir süreci baþlatmýþ ve sýra
ine gelmiþti. ABD emperyalizmi ve Þili tekelci burjuvazisi, Halk Birliði hükümetinin karþý-
rimci tertiplerle devrilmesi yönünde sýnýf tavrýný ortaya koydu. Ýþçi sýnýfý ise devrimci b
p bulunmadýðýndan, burjuvazinin hamlesine kendi baðýmsýz sýnýf tutumuyla karþýlýk veremedi.
nde hükümeti, Pinochet nin 1973 yýlýnda gerçekleþen kanlý askeri darbesiyle devrildi ve Þil
iktidar oldu.
Uzlaþmacý bir anlayýþa sahip olan, ordu içindeki yurtsever subaylarýn varlýðýna güvenen v
nayasal demokrasi masalýna bel baðlayan düzen içi sosyalistlik, neticede hem kendi baþýný h
de iþçi sýnýfýnýn baþýný yedi. Bir zamanlar Fransa da benzer anlayýþtaki Halk Cephesi deney
ediði gibi bu kez de Þili de, burjuva düzenle uzlaþarak sosyalizme geçilebileceðini iddia e
sosyalistler ve onlardan farký olmayan resmi komünistler, kafalarýný burjuva devlet aygýtý
a toslayýp parçaladýlar. Marksizmin yýllardýr yineleyip durduðu temel bir gerçek, iþçi sýný
evlet aygýtýný kýrýp parçalamaksýzýn asla iktidar olamayacaðý ve burjuva düzenin karþý-devr
kurtulamayacaðý bir kez daha ortaya çýktý.
Barýþçýl geçiþ öyküsünü göklere çýkartýp, Marksizmin devrimci uyarýlarýný aþýrý sol bulan
burjuva düzenin baský mekanizmalarýný, ordu ve polis teþkilâtýný yerinde býrakarak kapital
sosyalizme deðil, olsa olsa, iktidar koltuklarýndan faþizmin daraðaçlarýna ve zindanlarýna
geçiþ yaþanabileceðini (ne yazýk, acý bir deneyim temelinde olsa da) bir kez daha kanýtlam
lar.
Faþist iktidarýn örgütleniþi
Faþist iktidarlarýn örgütlenmesinde bir örnekten diðerine bazý þekil farklýlýklarý görülebi
tümüne damgasýný basan ortak ve esas karakteristik, onun siyasi alanda kurduðu iktidar tek
eli, oluþturduðu monolitik yapýlanmadýr. Troçki nin belirttiði üzere, Faþizm zafere ulaþtý
inans kapital çelik bir mengene gibi bütün egemenlik organ ve kurumlarýný, devletin yürütme
dare ve eðitim gücünü; orduyla, belediyelerle, üniversitelerle, okullarla ve kooperatifler
le birlikte bütün devlet aygýtýný doðrudan doðruya ve derhal eline geçirir . Ýtalya örneði
am eder Troçki: Bir devletin faþistleþmesi, yalnýz hükümet biçim ve yöntemlerinin Mussolin
irdiði model doðrultusunda deðiþtirilmesi demek deðildir ... bu ayný zamanda ve öncelikle,
gütlerinin yok edilmesi, proletaryanýn þekilsiz bir duruma indirgenmesi demektir; kitl
elerin içine derinlemesine sýzan ve proletaryanýn baðýmsýz billurlaþmasýný engelleyen bir i
steminin yaratýlmasý demektir. Faþizmin özü, iþte budur. [75]
Ýtalya ve Almanya da faþizm, faþist kitle partisiyle iktidara gelmiþti. Ýspanya da ise Fran
n askeri diktatörlüðü biçiminde iktidara kurulmuþtu. Bir örnekten diðerine deðiþebilecek bu
sel farklýlýklara raðmen, iktidara gelen faþist elitin tüm örneklerde asýl olarak burjuva d
etin resmi bürokratik çekirdeðiyle kaynaþtýðý ve devrimci hareketi ezmek için burjuva devle
izami ordusunu kullanmaya giriþtiði çok açýktýr. Bu nedenle Troçki de, iktidarda faþizmin a
rjuvaziye deðil, burjuva devlet aygýtýna yaslanacaðý gerçeðinin altýný önemle çizer.[76]
Faþizm iktidara geldiðinde baþtan aþaðý yeni devlet aygýtlarý oluþturmaz. Burjuva devletin
larýný, iþçi hareketini ve devrimci mücadeleyi toptan ezecek biçimde yeniden örgütler, tahk
er. Faþist iktidarlarýn kurulduðu olaðanüstü koþullarda, düzen güçlerinin egemen sýnýf için
mlerin siyasal alanda yansýmasýný bulmasýna da tahammülü yoktur. Zira burjuva mahiyetteki b
r muhalefet hareketi bile olaðanüstü rejimde bazý gedikler açýp iþçi ve emekçi kitlelerin m
tinin buralardan sýzmasý riskini taþýr. O nedenle faþizm koþullarýnda tam anlamýyla totalit
r iktidar yapýlanmasý oluþturulur ve faþist iktidar baþka hiçbir odaða siyasal yetki göçert
re devlet organlarýný yekpare bir blok gibi biçimlendirir.
Faþist diktatörlük, parlamenter rejimde geçerli olan kuvvetler ayrýlýðý ilkesini, parlament
e siyasal partileriyle birlikte bir kenara fýrlatýp atar ve her türlü siyasal erk kaynaðýný
asamasýndan yargýsýna kendi yürütme tekelinin sultasý altýna sokar. Faþist diktatörlüðün bi
itaat edilmesi gereken yasadýr. Onun kendini, toplumun çeþitli kesimleri tarafýndan onay
lanmýþ bir yasaya, anayasaya uydurma zorunluluðu yoktur.
Örneðin Ýspanya da Franco iktidara geldiðinde, daha iç savaþ döneminde oluþan ve çeþitli si
arý (Falanjistler, Monarþistler, Katolik Eylemciler vb.) içeren Koalisyon güçlerini Milli
Hareket adý altýnda örgütledi. Franco 1972 yýlýna kadar hem baþbakanlýðý hem de devlet baþk
tü. Tüm bakanlarý ve her türlü devlet yöneticisini o atýyor, o azlediyordu. Kýsacasý Franco
iktidarýn monolitik yapýsýnýn somut ifadesiydi. General Franco ayný zamanda ordunun da baþý
e faþist iktidarýn 1950 ye kadar uzanan katý döneminde, ordu üst kademeleri faþizmin siyase
ekelinin bir parçasýydý. Ancak 50 lerde Franco, iç ve dýþ faktörlerin etkisiyle faþist reji
sivil bir görünüm vermek zorunda kalacak, orduyu siyasetten uzaklaþtýrmaya ve daha ziyade
sivil devlet bürokrasisine görev vermeye baþlayacaktý.
Ýspanya da faþist yönetim 1938 tarihinde çýkarttýðý iþ yasasýný Ýtalya daki korporatif faþi
etmiþti. Bu yasaya göre sendikalar, doðrudan faþist devletin denetimi altýnda yukarýdan aþ
lenmiþ korporasyonlardý. Sendikalar yalnýzca faþist devletin hizmetindeki birer araç olara
k kabul ediliyordu. Grev ne kelime, basit bir nedenle üretimin aksatýlmasý bile faþist iþ
yasasýna göre devlete karþý iþlenmiþ suç kapsamýndaydý. Ýþçi ücretleri tepeden, faþist ikti
rleniyordu. Ayrýca, 1943 tarihinde çýkartýlan Üniversite Örgütlenmesi Yasasý gereðince, üni
r, öðretmen ve öðrencilerin oluþturduðu bir devlet korporasyonu olarak tanýmlanmýþtý.
Faþizmin niteleyici unsurlarýndan biri olduðu söylenen korporatizm, faþizmin iktidar olduðu
her ülkede genel felsefesi (devletin mutlak güç olduðu ve toplumun devlet sayesinde var
olan bir cemaatten ibaret bulunduðu) itibarýyla benimsenmiþtir. Uygulama biçimi ise bir ör
nekten diðerine farklýlýk taþýr.[77] Bu gibi hususlar bir yana, faþizmin her zaman ve her y
rde devlet gücünü kutsayan, mutlaklaþtýran ve bu güç sayesinde iktidarýný sürdüren bir burj
içimi olduðu açýktýr. Faþizmin bu özsel niteliði, Mussolini nin ünlü deyiþinde ifadesini bu
letin içindedir, hiçbir þey devletin dýþýnda ve devlete karþý deðildir.
Faþizmin ilk vataný Ýtalya, ayný gerçekliðin uzantýsý olarak, aslýnda tüm faþist iktidarlar
enimsenip uygulamaya sokulan totaliter devlet anlayýþýný açýkça dillendirmiþtir. Buna göre,
bireylerin hak ve özgürlük alanýný dilediðince düzenleme ve sýnýrlama hakkýna sahiptir;
ir, ulusu yaratan da odur. Bireylerin haklarý olmaz, görevleri vardýr. Bireyin görevleri
, devletin gücüne inanmak, itaat etmek, onun koyduðu kurallar altýnda kaytarmaksýzýn çalýþm
evlet emrettiðinde gözü kapalý savaþmaktýr. Faþizm gerçeðinin bu yalýn ifadeleri Ýtalyan ve
it olsa bile sonuç asla deðiþmez; bunlarý faþizmin Türkiye versiyonundan da çok iyi bilmekt
z.
Faþizmin idari örgütlenmesinin neye benzediðini daha yakýndan kavrayabilmek için, esas Türk
örneðini hatýrlayalým. 12 Eylül faþist cuntasý iktidara el koyduðunda, burjuva devletin pa
nter biçiminde en yüce otorite kabul edilen TBMM yi feshetti; siyasi partiler kapatýldý ve
her türlü siyasal yetke Milli Güvenlik Konseyinde toplandý. Belediye meclisleri ilga ed
ildi, belediye baþkanlarýnýn görevlerine son verildi. Tüm devlet organlarýnýn, burjuva devl
n idari aygýtlarýnýn, yerel yönetimlerin faaliyetlerinin kararlaþtýrýlmasý, denetlenmesi, b
la ilgili atama ve aziller, faþist iktidarýn siyasal tekelinin somutlandýðý bu Konseye baðl
ndý.
Dahasý, mahalle muhtarlarýndan apartman yöneticilerine kadar kurulan denetim mekanizma
sý aracýlýðýyla tüm sivil toplum faþist iktidarýn gözetimi altýna sokuldu. Milli Güvenlik K
dan doðruya burjuva ordusunun tepe temsilcilerinden, genelkurmay baþkaný, üç kuvvet komuta
ný (hava, kara, deniz) ve Jandarma Genel Komutanýndan oluþuyordu. Genelkurmay Baþkaný Kena
n Evren, beþ kiþiden oluþan bu faþist Konseyin de baþkanýydý ve ayný zamanda cumhurbaþkanýn
erini de üzerinde toplamýþtý. Böylece 12 Eylül ün bu faþist cuntasý tam anlamýyla totaliter
ik bir devlet biçimlenmesi oluþturmuþ bulunuyordu.
Faþist cunta, siyasal iktidar tekelini yürütmek üzere emekli Deniz Kuvvetleri Komutaný Büle
t Ulusu yu baþbakan olarak atamýþtý ve yine ayný monolitik yapýlanma içinde bir de hükümet
akanlar belirlenmiþti. Faþist diktatörlük Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliði adlý
oluþturarak, Devlet Planlama Teþkilâtýndan Devlet Ýstatistik Enstitüsüne dek, faaliyetine
n verdiði tüm devlet kurumlarýný bu aygýt vasýtasýyla kendine baðlamýþtý. Üniversite, telev
bi tüm kurumlarýn özerk idari yapýlanmalarýna son verilerek, bunlar faþist cuntanýn doðruda
trolü altýna sokulmuþtu.
Faþist cunta iktidara geldiðinde yürürlükteki 1961 Anayasasýný geçersiz kýlmýþ ve her türlü
kisinin yalnýzca kendinde olduðunu ilân etmiþti. Ayrýca Konseyin çýkartýp yürürlüðe koymuþ
iri, kararname ve yasanýn anayasaya aykýrýlýðýný ileri sürmek, hatta bunu bir kahvehane soh
de dile getirmeye yeltenmek bile kesin biçimde yasaklanmýþtý. Yürütme de, yasa da, yargý da
acasý burjuva devletin her alaný, her kurumu, faþist diktatörlüðün doðrudan emri altýnda id
Devlet Güvenlik Mahkemelerine gereken atamalar da faþist cunta tarafýndan yapýlýyordu.
Ýþte faþist iktidar örgütlenmesi böyle bir þeydir. Faþizm iktidara geldiðinde, siyasal ikti
yürütme ve yasama organlarýyla paylaþmayan, özerk kurumlara geçit vermeyen, her türlü idari
mi ve yerel yetkeyi kendi hegemonya alaný içine hapseden kapalý ve totaliter bir yapý ol
uþturur. Faþist iktidarlarýn örgütlenmesi burjuva parlamenter rejimden ne denli farklý olsa
da, yine de onu burjuva devletin genel karakterinden soyutlayarak ele almak doðru
deðildir. Marx ve Engels in Komünist Manifesto daki satýrlarýný hatýrlayalým: Burjuvazi, e
, büyük ölçekli çaðdaþ sanayiin ve dünya pazarýnýn kurulmasýndan bu yana, siyasal egemenlið
arlamenter) devlette tek baþýna ele geçirmiþtir. Çaðdaþ devletin yürütme gücü bütün burjuva
ini yöneten bir komiteden baþka bir þey deðildir. Ýþte faþizm bu komiteyi (burjuva devleti
gücünü) siyaseten tek yetkili konuma yükselten bir devlet biçimidir.
Faþist baskýnýn derecesi
Olaðanüstü burjuva rejimlerin iþçi-emekçi kitlelere ve onlarýn örgütlerine yönelttiði baský
aþizmin Bonapartizmden ayýrt edilmesinde önemli bir faktör olabilir mi? Burjuva devletin
Bonapartist biçimlenmesiyle faþist biçimlenmesi arasýndaki temel farký hatýrlayalým. Devri
iþçi hareketini devletin sopasýný sallayarak kontrol altýna almaya çalýþan bir rejimle; on
erek ortadan kaldýrmayý amaçlayan bir rejim arasýnda, uygulanan baskýnýn derecesi açýsýndan
rk olacaðý açýktýr. Fakat bunun ötesinde, faþist rejimlerin uyguladýklarý baskýnýn derecesi
sonuca varma eðiliminin kendisi tamamen saçmadýr. Zira baskýnýn derecesi öznel bir ölçütt
Bu tür öznel ölçütler bir yana, faþist yönetim zaten burjuva düzenin iþçi sýnýfýnýn devrimc
ye, sýnýfýn reformist ve devrimci çeþitli örgütlerini yok etmeye yönelen açýk baskýcý dikta
aský ve vahþetin derecesi ise, somut yaþamýn içinde ortaya çýkacak etki-tepki kuralýna baðl
itlelerin devrimci isyaný burjuva düzenin yaþamsal noktalarýna ne denli büyük bir etkide bu
unmuþsa, sermayenin karþý-devrimci tepkisi de (eðer buna gücü yetiyorsa) o denli büyük olac
Ayrýca, faþist rejimin hangi somut dünya koþullarý içinde iktidara geldiði, dünya dengeleri
e yönde deðiþmekte olduðu gibi faktörler de bir ölçüde[78] faþist rejimin uyguladýðý þiddet
nde etkili olabilir.
Almanya da faþist rejim, yalnýzca bu ülkeyi etkisi altýna alan bir burjuva vahþeti olmakla
almadý, dehþetli bir emperyalist paylaþým savaþýnýn içinde tüm dünyayý kana buladý. Ýspanya
39 dan 1950 yýlýna dek korkunç bir insan avý sürmüþtü. Bu yýllar arasýnda on binlerce insan
erde, çalýþma kamplarýnda, idam sehpalarýnda, suikastlarda, sokak çatýþmalarýnda, daðlarda
avaþýnda can vermiþti. Þili de faþist Pinochet cuntasý, devrim için ayaða kalkmýþ kitleleri
iktidara oturttuðu sosyalist Allende baþkanlýðýndaki Halk Birliði hükümetinin üzerine kanlý
la yürüdü. On binlerce insan katledildi, Arjantin de yine öyle oldu.
Keza Türkiye de faþist Evren cuntasýnýn, iþkencelerde, daraðaçlarýnda katlettiði, kayýplar
klediði sayýlar bellidir. Fakat bizim iþimiz farklý ülkelerdeki bu tür sayýlarý karþýlaþtýr
mlerin faþist olup olmadýðý konusunda bir sonuca varmak olamaz. Kural bellidir. Burjuva
düzene yönelen tehdidin boyutlarý ne kadar büyükse, faþist rejimin giriþmek isteyeceði katl
oyutlarý da o denli büyüyecektir.
Þili de düzen güçlerini sarsan devrim korkusu, Türkiye örneðine oranla çok daha ciddiydi. Þ
Türkiye ye oranla çok daha güçlüydü. Ýþçi sýnýfý daha önemli boyutlarda örgütlüydü. Bu ned
nleri sona erecek diye dehþetli bir sarsýntý içine düþtüler. Türkiye de ise, devrimin bizza
si olmasa bile onun ayak sesleri, yükselen bir devrimci durum burjuvaziyi faþizm doðru
ltusunda harekete geçirmeye yetti. Unutulmasýn ki, bir ülkede gerek iþçi sýnýfýna ve gereks
n karþýtý burjuvaziye önemli dersler veren devrim deneyimleri yaþanmamýþsa bunun yaratacaðý
r iki sýnýf cephesinde de hissedilecektir. Türkiye de burjuvazinin iþçi sýnýfýnýn devrimci
halk ayaklanmalarý ihtimali karþýsýnda korku eþiði alabildiðine düþüktür.
Faþizmi, finans kapitalin iþçi hareketine yönelik en saldýrgan rejimi olarak tanýmlýyoruz.
ermaye güçleri, kapýldýklarý devrim korkusu nedeniyle, iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesini
parlamenter rejimi giderek gericileþtirmekten baþlayarak, parlamenter iþleyiþi askýya alma
k, ordu ve polis gücüne daha çok yetki vermek gibi bazý ara formülleri de deneyebilecekler
ve faþizan uygulamalarý týrmandýracaklardýr. Fakat iþçi sýnýfýnýn devrimci tehdidi tüm bu
engellenemiyorsa, burjuva düzen kendini korumaya almak üzere gidebileceði en ileri no
ktaya dek saldýrýya geçmeye hazýrlanacaktýr. Bu bakýmdan faþizm, gerçekten de finans kapita
n kanlý diktatörlük biçimidir. Bu açýk bir gerçektir.
Burjuva düzenin faþist rejim kadar zalim, kudurgan askeri diktatörlük biçiminin de olabile
ceði gerekçesiyle, faþizmin bu temelde tanýmlanmasýna karþý çýkanlar olduðunu geçerken beli
ye de 12 Eylül Evren cuntasýnýn, sermayenin saldýrgan, kanlý bir diktatörlüðü olduðu gerçeð
le birlikte, onu faþist deðil askeri bir diktatörlük olarak niteleyenler böyle bir yaklaþým
ahiptirler. Bu sorunun çözümü, faþizmin askeri diktatörlük biçimine bürünemeyeceði konusund
kýrýlmasýndan geçiyor.
Faþizmin ideolojisi
Faþizmin ideolojisini tartýþýrken, kuþkusuz ideoloji sorununun sýnýf ideolojisi boyutunu el
lýyoruz. Kapitalist toplumda sýnýf ideolojisini, kýsaca, her bir sýnýfýn kendi varoluþ koþu
temel çýkarlarýný ifade eden düþünce ve anlayýþlar bütünü diye tanýmlarsak yanlýþ olmaz. Fa
çok genel bir yaklaþýmdýr. Zira çok iyi bilinir ki, iþin temelinde bu genel yaklaþým yatýy
da, bir sýnýfýn çýkarlarýný yansýttýðýný iddia eden çeþitli ideolojik akýmlar ve buradan k
asal hareket ve örgütlenmeler vardýr.
Doðrudan tartýþma konumuza baðlanacak olursak diyebiliriz ki, burjuva sýnýf egemenliðini sü
in farklý biçimleri olabileceði gibi, bu farklý yönetim biçimlerini yansýtan deðiþik burjuv
ojik akýmlarýn olmasý da kaçýnýlmazdýr. Bu baðlamda kuþkusuz faþizmin de bir ideolojisi var
amacýna ulaþmak için kitleleri deðiþken demagojilerle aldatýp, siyasal iktidar tekelini de
esasen açýk baský aracýlýðýyla sürdüren bir olaðanüstü rejimin oldukça homojen ve dört baþý
nin olamayacaðý aþikârdýr. Yine de faþist ideoloji dendiðinde, genel anlamda devletin ve dü
kutsanmasý, koyu bir milliyetçilik ve militarizm, kudurgan bir anti-komünizm gibi bazý
ortak öðelerin ona damgasýný bastýðýný söylemek doðru olur.[79]
Faþist ideolojinin en önde gelen özelliðinin, kitleleri demagojilerle aldatmak olduðu bili
niyor. Fakat bu hususu da salt faþizmle birlikte zuhur eden bir durum olarak görmek
yanýltýcý olur. Faþizmin bu özelliði, aslýnda kapitalist düzene her zaman içkin olan önemli
uç noktaya götürülmüþ biçimidir. Kapitalizm bir yandan kitleleri boyun eðmeye, ezilmiþlið
de!), cehalete mahkûm etmekle kalmayýp, öte yandan da burjuvazinin eline güçlü bir yalan ve
hile aygýtýný, sayesinde iþçi ve köylüleri aldatýp aptallaþtýrabildiði bu aygýtý vermemiþ o
olmazdý der Lenin.[80]
Faþist hareketler örgütlenir ve iktidara týrmanýrlarken, küçük-burjuva kitleleri peþlerine
için pek çok demagojik unsurla bezenip kendilerini özgün bir ideolojik ya da siyasal akým
olarak sunmaya ihtiyaç duyarlar. Ýþte bu noktada faþizmin yarattýðý demagojik görüntülere a
meselenin özüne inmek problemi çözecektir. Faþist hareketler küçük-burjuva kitleleri aldatm
hangi demagojik vaatlerde bulunmuþ ya da onlarýn kafasýný ne denli olmayacak efsanelerl
e doldurmuþ olurlarsa olsunlar, faþizmin sýnýf karakteri, kime hizmet etmek için örgütlendi
ktidara geldiðinde neler yaptýðý çok açýktýr.
Faþizm iktidara týrmanýrken bir küçük-burjuva ideolojisine sahipmiþ gibi görünür. Fakat ikt
diðinde, onun bu oportünist ideolojisinin aslýnda burjuva egemenliðinin olaðanüstü koþullar
mesini amaçlayan bir demagojiler yýðýný olduðu ortaya çýkar. Nitekim bu iki dönem arasýndak
faþizm iktidara adým attýðýnda faþist hareketin ideolojik cephesinde de yürütülen temizlik
onu ile kendini ele vermektedir.
Örneðin Ýtalya da faþist hareketin 1921 deki Roma kongresinde sendikacý sol kanat tasfiye
ve bu kanadýn öne çýkardýðý iþçi haklarýyla ilgili temalar terk edilmiþtir. Almanya örneðin
nde Nasyonal Sosyalist Parti ile büyük sermaye çevreleri arasýndaki iliþkiler geliþir ve ar
dan faþist hareket içinde büyük sermayenin istemleri doðrultusunda revizyonlar baþlatýlýr.
nal Sosyalist Partinin kitleleri peþine takmak amacýyla kullandýðý anti-kapitalist slogan
, ideolojik propagandanýn bu þekilde sürdürülmesi tehlikeli bulunduðundan ikinci plana it
Anti-kapitalist söylemi ciddiye almýþ olan kadrolar tasfiye edilir. Berlin bölgesi part
i yetkilisi Otto Strasser biraz sol bulunduðu için görevinden azledilip, yerine daha son
ra Hitler in propaganda bakaný olarak ünlenecek Goebbels atanýr.
Faþizm iktidara yaklaþtýkça ideolojik bombardýman kampanyasýnýn araçlarý, Almanya daki kapi
ne tepki uyandýrabilecek tüm sivriliklerinden arýndýrýlacak, bu kez yoksul, iþsiz kitleleri
öfkesi, koyu bir milliyetçilik temelinde bir dýþ emperyalizme, yabancý düþmanlýðýna yönelt
Böylece de faþizmin ideolojisi, gerçek sýnýf karakteri, yani tekelci burjuvazinin çýkarlarý
endiren niteliði temelinde kavranabilir hale gelecektir. Faþist ideolojinin temel am
acý, yoksul ve iþsiz insanlarýn canýný fena halde yakan gerçek düþmanýn ülke içinde karþýla
kapitalist düzen olduðunun unutturulmasýdýr. Bu nedenle faþizm, onlarýn beynini sürekli ol
k ülkenin kaybolmuþ, geçmiþte kalmýþ maddi manevi zenginliklerine geri dönüþ masallarýyla
musallat olduðu söylenen iç ve dýþ düþmanlar propagandasýyla doldurur.
Faþizmin kullandýðý ideolojik temalardaki deðiþime bakýlacak olursa, onun iktidara týrmandý
iktidara geldiði dönem arasýnda bariz bir farklýlýk olduðu açýktýr. Bu önemli husus, faþizm
faþist bir kitle partisiyle iktidara týrmanýp, bir askeri cunta görünümünde iktidara oturd
kiye benzeri ülkelere dair bazý tartýþmalara da ýþýk tutuyor.
Klasik örneklerde faþizmin yükseliþ dönemine eþlik eden anti-kapitalist sloganlar ve faþi
ndikal hareket içinde yürüttüðü örgütlenme faaliyeti, Türkiye de de faþizmin benzer evresin
aliyetine bakýldýðýnda görülür. 12 Eylül Evren cuntasýnýn faþist bir diktatörlük olmadýðýný
yönetimine Alman ve Ýtalyan örneklerindekine benzer bir anti-kapitalist söylemin eþlik e
diðini kanýt olarak sunmalarý geçersizdir. Kýsacasý, ileri sürülen diðer argümanlarda olduð
Eylül tipi askeri diktatörlüðün faþist olmadýðý önyargýsýndan hareket edenler, bakýlmasý ge
birine karýþtýrýyorlar.
Faþizm iktidara týrmanýrken kitleler üzerinde etkili olabilmek için kendini küçük-burjuva k
erin özlemlerine uyarlar. Ayrýca farklý yöntemler uygulayarak iþçi hareketine doðru da uzan
tlelerini devrim yolundan geri döndürmek için baþvurduðu yýldýrma siyasetinin (mücadeleci s
acýlara, öncü iþçilere yönelik suikastlar gerçekleþtirmek, militan grevleri kýracak faþist
mek gibi) yaný sýra, onlarýn bilincini çarpýtýp devrimci sendikal örgütlenmeyi güçsüz düþür
ine baðlý bir sendikal hareket de geliþtirir. Türkiye de bunun en önde gelen örnekleri, faþ
lenmenin iþçi hareketine uzanan yönü MÝSK ve 80 öncesinde sendikal mücadelede baþý çeken m
n DÝSK bünyesindeki örgütlülüðü Maden-Ýþ in karþýsýna çýkartýlan Türk-Metal örgütlenmesidir
Faþizmin ideolojisi konusunda doðru bir kavrayýþa sahip olabilmek için, onun kitle tabaný e
inmek üzere baþvurduðu demagojilerin hangi sýnýfa hitap ettiðiyle, onun ideolojik amacýnýn
n hangi sýnýfýn çýkarýný yansýttýðýný iyi ayýrt etmeliyiz. Böyle bir ayrýmýn yapýlmasý, asl
da bu burjuva ideolojisi (veya bunun somutlandýðý siyasal akým) için de gereklidir. Aksi
takdirde, özellikle küçük-burjuva kitleleri kendi çýkarlarý için seferber eden tüm burjuva
akýmlarý küçük-burjuvaziye maletmek pekâlâ mümkündür.
Bu mantýkla, örneðin günümüzde AKP gibi bir burjuva partisinin kendisine kitle desteði saðl
için yarattýðý ve dini deðerleri öne çýkartan hareketini de pekâlâ küçük-burjuva olarak tan
týr. Nitekim olmaktadýr da. Fakat AKP nin iþçi sýnýfý içinde de önemli bir desteðinin olduð
sek, ayný çarpýk mantýkla, bu hareketin ideolojisi neden iþçi sýnýfýna maledilmesin? Bu yan
istenirse faþizmin ideolojisi noktasýna dek geniþletilebilir. Zira, özellikle Ýtalya ve A
lmanya örneklerinde olduðu gibi geniþ kitlelerce desteklenen faþist hareketlerin yandaþlarý
arasýnda iþçilerin de yer aldýðýný kim inkâr edebilir?
Ýktidara týrmanýrken baþvurduðu anti-kapitalist demagojilerle ve küçük-burjuvaziyi cezbetme
lik uçuk tarihi fantezileriyle, faþizm özgün bir küçük-burjuva siyasal akým olarak görünebi
iktidara geldiðinde dahi, Hitler in ünlü propaganda ayinlerinde görüldüðü gibi, kitleleri
i ve tarihi masallarla uyutmayý sürdürebilir. Ama tüm bu yalan kampanyalarýnýn ardýnda, ser
enin gerçek akýl hocalarý planlarýný sinsice hazýrlayacak ve faþizm iþini, finans kapitalin
m öne çýkmýþ ihtiyaçlarý doðrultusunda gayet de bilinçli olarak yürütecektir. Gerektiðinde
lelerini ezmek üzere akýl almaz katliamlara giriþecek, dýþ pazarlarda yayýlmak ya da rakip
nsurlarý alt etmek için baþka halklarý cehennem ateþlerinde kavuracak veya gaz odalarýnda i
ha edecektir.
Almanya da Hitler rejimi arî ýrk efsanesini yaþama geçirmeye niyetlenir görünürken veya Tür
iktatör Evren meydan meydan dolaþýp, (ordunun geleneksel laikçiliðine raðmen) babasýnýn da
ir din hocasý olduðundan dem vururken yahut faþizmin Türk-Ýslam versiyonuna uygun biçimde b
l bol Ýmam Hatip Lisesi ve kuran kursu açarken de temel gerçek deðiþmez. Kimilerinin, many
k Hitler e veya salak Evren e özgü uçuk kaçýk projeler diye yorumlayýp geçtiði bu tür uy
ahi, son tahlilde, finans kapitalin robot tipi itaatkâr iþçiler veya uyuþturulmuþ kitleler
yaratma ihtiyacýnýn yattýðýný görebiliriz.
Faþizmin gerçek yüzünü modern çaðlara ve seçkin kapitalist ülkelere bir türlü yakýþtýrama
aydýnlar, onun suçunu, iþsizlik ve yoksulluk sarmalýnda çýldýrmýþ küçük-burjuva kitleler
k gibi sýfatlarla küçümsedikleri kiþi lerin üzerine atmaya pek meraklýdýrlar. Ama Hitler
ahudiler gaz odalarýnda kitleler halinde imha edilirlerken, Almanya yine modern ka
pitalist bir ülkeydi. Ve Alman tekelci burjuvazisi, düzenin tüm egemenleri, bacalardan
çýkan ölü insan kokularýna aldýrmaksýzýn kârlýlýk hesaplarý yapmakla meþguldüler.
Faþist propaganda yöntemlerinde en ileri gitmiþ örnek olarak bilinen Almanya da Goebbels,
totaliter propagandanýn, bir halký yönetmekte kullanýlan sanatlarýn birincisi olduðunu beli
tiyordu. Goebbels demagojik propaganda kampanyalarý örgütlemekte usta bir kiþiydi ve bu m
eziyetini faþist iktidarýn propaganda bakanlýðýnda fazlasýyla göstermiþti. Almanya da faþi
olduðunda anti-kapitalist vaatler bir kenara fýrlatýlmýþ ve faþist propaganda kampanyalar
itlelere olumlu hedefler göstermeyen, yaratýlan bir düþman karþýtlýðý üzerinden yürütülen b
Bu kampanyanýn temel motifi önce anti-komünizmdi. Ama faþizm komünistleri ezdikten sonra sý
a Yahudi karþýtlýðýna geldi. Nazi iktidarý, Yahudileri fiilen ikinci sýnýf vatandaþ haline
bir vatandaþlýk yasasý da çýkarttý. Anti-semitik hezeyan, aslýnda faþist devletin resmi
ine uymayan her türlü aykýrýlýðý (sakatlarý, çingeneleri, eþcinselleri vb.) cezalandýrmanýn
ine getirilmiþti. Gözü dönmüþ faþist saldýrganlýkta mantýk aranmaz! Göring, kimin Yahudi o
ar veririm diyordu.
Faþizmin her ülkeye az çok uyan, genelleþmiþ bir ideolojisi yoktur. Çünkü faþizm, iktidara
lmek için içinde hareket ettiði zaman ve mekân koþullarýna baðlý olarak amacýna denk düþece
agojiyi kullanacaktýr. Bu nedenle faþizmin ideolojik sunumu, çeþitli palavralar ve boþ vaa
tlerle bezenmiþ, ortama göre renk deðiþtirecek bir bukalemun gibidir. Almanya da sermaye dü
eninin somut koþullarý anti-semitizmi öne çýkarmayý gerektirmiþ, faþizm hemen onun rengine
Türkiye nin somut koþullarýnda faþizm kitleleri peþine takabilmek için Türkçülüðün yetmedið
rle zenginleþtirip Türk-Ýslam sentezi diye piyasaya sürmüþtür. Günün ihtiyaçlarý deðiþtiðin
ez daha bir Nasyonal Sosyalizm in rengine bürünerek çýkabilir, nitekim daha þimdiden bu yo
yolcusu olanlar vardýr. Hemen hemen tüm faþizm örneklerinde, faþist liderler kapitalizmde
n el aman diyen kitleleri peþlerine takabilmek için, sýrasýnda keskin birer anti-kapital
ist pozlarýna girmiþler, iþçi sýnýfýnýn sol hareketinden çaldýklarý sloganlarý kullanarak,
elerin kafasýný elden geldiðince karýþtýrmaya çalýþmýþlardýr.
Sonuç olarak, faþizmin tamamen kendi karakteristikleri temelinde belirginleþen, özgün bir
düþünce akýmý olarak belli baþlý niteliklerini sýralayabileceðimiz bir ideolojisi yoktur. D
su faþizmin ideolojisi, olaðanüstü koþullarda burjuva düzeni kurtarmaya koþan ve bunun için
ken neyse yapmayý göze alan faþist eylemin, mevcut ahval ve þeraite uydurulmuþ düþünsel ver
larýdýr.
Faþizmin sona eriþi (yýkýlýþ ya da çözülüþ)[81]
Faþizm sorunu çerçevesinde cereyan eden tartýþmalar içinde, faþist rejimlerin sona eriþ biç
i bir yer tutuyor. Faþist rejimlerin akýbetinin ne olacaðýnýn henüz tam olarak bilinmediði
0 ve 30 larda devrimci Marksist çevrelerde aðýr basan görüþlerden biri, faþizmin ancak devr
mücadele sonucunda yýkýlarak sona erebileceði þeklindeydi. Bunun o dönem koþullarý hesaba k
nlaþýlabilir nedenleri vardýr. Zira dünya kapitalist sisteminin, bir ülkeden diðerine içine
enmekte olduðu toplumsal bunalým koþullarý ve burjuva düzenleri sarsan devrimci durumlar a
labildiðine yaygýn ve derin biçimde seyretmekteydi. Ýtalya ve Almanya nýn yaný sýra faþizm
ne yeni ülkeler de katýlmýþ ve dünya, özellikle Alman faþizminin saldýrganlýðýnda somutlana
n, ikinci bir emperyalist paylaþým savaþýnýn içine sürüklenmiþti.
Ýtalyan faþizminin iktidarda olduðu bir dönemde, Troçki onun Bonapartizm yönünde çözülebile
et ediyordu. Ayný olasýlýðýn Alman faþizmi için de düþünülebileceðini, fakat kesin sonucu a
ülkedeki ve uluslararasý düzeydeki sýnýf mücadelesinin ortaya koyacaðýný belirtmekteydi. G
de Ýtalyan ve Alman faþizminin akýbetini, doðrudan doðruya uluslararasý arenada cereyan ede
muazzam altüstlükler belirledi. Ýkinci Dünya Savaþýnýn Ýtalya ve Almanya nýn yenilgisiyle
bu ülkelerdeki faþist rejimlere de noktayý koydu. Sovyetler Birliði halklarýnýn Alman Nazi
ordusuna karþý yürüttüðü amansýz savaþýn yaný sýra, müttefik Amerikan, Ýngiliz ve Fransýz e
alip gelmesi, Ýtalya ve Almanya içindeki direniþçi güçlerin durumunu da deðiþtirdi. Ýtalya
anlar 17 Kasým 1945 te Mussolini yi yakalayýp kurþuna dizdiler ve cesedini de ibret olsun
diye Milano ya getirip ayaklarýndan sallandýrarak teþhir ettiler. Hitler benzer bir akýbet
ten kaçabilmek için saklandýðý ininde intihar etti.
Faþizm denildiðinde ilk planda akla gelen bu iki ülkede faþist iktidarlarýn devrilmesine,
dünyada baþka dönemlerde görülmedik denli yaygýn biçimde bir faþizm karþýtlýðý eþlik etti.
rý tarafýndan lanetlenmesi ve genel demokrasi istemi doðrultusunda kitlelerin sesinin
yükselmesi, faþist iktidarlarýn iþbaþýnda olduðu Ýspanya ve Portekiz i de þu ya da bu ölçüd
olgu ayrýca, bundan böyle iktidara gelecek olan faþist diktatörlüklerin söylemini de deðiþi
attý. Ýspanya ve Portekiz de faþizm, Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnýn deðiþen koþullarý neden
r sonrasýnda kurulan faþist diktatörlükler (yine ne denli zalim olabilecekleri gerçeði bir
ana), bir zamanlar Mussolini veya Hitler in böbürlendiði gibi hiç gitmemek üzere iktidara g
lmiþ olduklarýný iddia etmeye cüret edemediler.
Her türlü siyasal tartýþmayý verili somut koþullarý hesaba katarak yürütmek Marksizmin abec
Bu bakýmdan, deðiþen dönemler ve yaþamýn ortaya koyduðu gerçeklikler temelinde, faþizmin a
rak son bulacaðýný iddia etmek mümkün deðildir. Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda yaþanan çeþi
t diktatörlükleri yýkabilecek kitle mücadelelerini sergilediði gibi, faþist rejimlerin çözü
on bulmasý örneklerini de ortaya koymuþtur.
Faþist diktatörlüðün devrimci mücadeleyi ezip geçmesinden, yani bir anlamda faþizmin asli i
tirmesinden sonra, burjuva devletin bu olaðanüstü biçiminin ülke ve dünya burjuvazisi nezdi
de gerekliliðini yitirmesi, giderek eski gücünü kaybetmesi ve çözülmesi olasýlýðý vardýr. F
törlüðün ancak yýkýlarak son bulacaðý görüþünde ýsrar etmenin ve bunu faþizmin ayýrt edici
getirmenin maddi bir dayanaðý bulunmamaktadýr. Devrimci proletaryanýn çýkarlarý elbette faþ
iktatörlüklerin iþçi sýnýfý hegemonyasýndaki bir mücadeleyle yýkýlmasýný gerektirir, fakat
uçlar salt istemekle deðil sýnýf mücadelesinin gerçek seyriyle belirleniyor.
Faþist rejimler hangi biçimde son bulmuþ olurlarsa olsunlar, faþizmin iktidara gelmesind
en sonraki sürece damgasýný basan ve iþçi sýnýfýnýn mücadelesini doðrudan ilgilendiren bazý
ardýr. Bunlar arasýnda en önemli olaný, faþizmin yükseliþini engelleyemeyen ve faþizm iktid
dýmýný atmaya yeltendiðinde bunu güçlü bir direniþle geri püskürtemeyen bir iþçi hareketini
urumda olacaðýdýr. Böyle bir durumun devrimci mücadelenin yenilgisi anlamýna geldiði çok aç
in iktidar koltuðuna kurulmasý halinde, sanki böyle bir yenilgi yaþanmamýþ gibi davranarak
e faþist saldýrýnýn devrimci mücadele saflarýnda yol açtýðý zayiatý yok sayarak, bir çýrpýd
atýlmak mümkün deðildir.
Eðer faþist diktatörlüðe karþý gerçek bir mücadeleden, onu yýkmak üzere örgütlenip ileri at
hareketinden söz ediyorsak, iþçi sýnýfýnýn yediði aðýr yumruðun etkisinden sýyrýlýp yeniden
saðlamaksýzýn faþizmi yýkalým çaðrýsýnýn fiili bir karþýlýðýnýn olamayacaðý aþikârdýr.
Almanya da faþizmin iktidara gelmesinin ardýndan Troçki bu yakýcý gerçeklere iþaret etmiþti
ya nýn bugün karþýlaþtýðý felâket, hiç kuþkusuz tarihin en büyük iþçi sýnýfý yenilgisidir.
klarýn dolaysýz devrimcileþtirici etkisine güvenmek, kaba materyalizmden baþka bir þey deði
r. ... insanlýk tarihinde, baskýlar sýk sýk devrimci bir öfkenin parlamasýna yol açmýþtýr.
rimin zafere ulaþmasýndan sonra, bu baskýlarýn, genellikle son isyan ateþini de söndürdüðü
Diðer ülkelerde ve Türkiye de yaþanan gerçekler, faþizmin týrmanýþa geçtiði süreçlerde üzer
evleri yerine getirmeyen liderliklerin, faþizmin iktidarý kurulduktan sonra havaya s
avurduklarý devrimci belâgatýn hiçbir iþe yaramadýðýný gözler önüne sermektedir. Ýktidarýný
bir terörle iþçi sýnýfýnýn tüm örgütlerini paramparça ettiði, siyasal yaþamý söndürdüðü, ha
niyor. Devrimci örgütlerin ezilip geçildiði, devrimcilerden sendika liderlerine, öncü iþçil
sempatizanlara kadar binlerce insanýn faþizmin saldýrýlarý altýnda inletildiði koþullarda,
gelin faþizmi yýkalým demekle bir ilerleme kaydedilemediðini, böylesi dönemleri yaþamýþ ol
devrimci çok iyi bilir. Bu karanlýk günlerde temel sorun, ayakta kalmaya çalýþan devrimci
rin ne yapýp yapamayacaðýndan çok, sýnýfýn bir bütün olarak fiilen ne halde olduðudur.
Almanya da iþçi sýnýfýnýn faþizm karþýsýnda aldýðý yenilgiden sonra içine düþtüðü gerçek du
iderlikleri tarafýndan aldatýlmýþ ve ihanete uðramýþ hissetmektedirler kendilerini. Ne yapý
erektiðini deðil ama; ne yapýlmamasý gerektiðini bilmektedirler. Anlatýlmaz bir iþkence alt
lar ve þaþkýnlýðýn, tehditlerin, yalanlarýn, kabadayýlýðýn kýsýr döngüsünden çýkmak, darbel
i beklemek, kendi ötelerindeki sorunlar üzerinde karar verme zorunluluðundan kurtulmak
istemektedirler. Hayal kýrýklýðýnýn sonucu olan yaralarýn iyileþmesi için zamana ihtiyaçla
durumun genel adý, politik ilgisizliktir. Kitleler, huysuz, öfkeli bir pasifliðe dala
rlar. Bir bölümü, faþist örgütlerde sýðýnak bulur. [83]
Her büyük yenilgi sonrasýnda olduðu gibi, sýnýfýn yediði muazzam darbenin etkisinden kurtul
esi, yaralarýn sarýlýp saðlam kuvvetlerle yeniden yola çýkýlabilmesi için kuþkusuz belli bi
cektir. Yeter ki bu süre boþa heba edilmesin! Faþist iktidarýn saldýrýsýnýn en yoðun olduðu
boyunca devrimci inanç ve kararlýlýðý yitirmemek, yeniden toparlanmayý saðlamak üzere sabýr
n soluklu bir yeraltý çalýþmasýna geçiþ yapabilmek, gerçek proleter devrimciliðin baþlýca k
r. Bu arada dünya dönmeye devam edecek ve gerek içteki mayalanma gerek dýþ dünyadaki geliþm
r dönüp faþist diktatörlüðün varlýk koþullarýný da etkileyecektir. Hiçbir zalim diktatörlük
aþlangýçta sahip olduðu güçle sürdürememiþtir.
Faþist diktatörlüðü etkileyen iç ve dýþ geliþmeler sonucunda, faþizm baþlangýçtaki gücünü y
ilir. Böylesi durumlar, iþçi sýnýfýnýn ruh halinin deðiþmesi ve yeniden güç toplayýp ayaða
kýmýndan fevkalâde önemlidir. Bu tür süreçlerde, devrimci iþçi mücadelesinin dünya genelind
enternasyonal bir önderliðin olup olmamasý, ülke içinde faþizmin karanlýk dönemi boyunca y
vrimci hazýrlýk çalýþmasýnýn eriþtiði düzey, baþka dönemlerde olmadýðý ölçüde muazzam bir ö
an faþist bir diktatörlük, bütün bu faktörlere baðlý olarak, iþçi-emekçi kitlelerin devrimc
in yükseliþe geçmesi neticesinde aðýr bir yumruk yiyip yýkýlabilir.
Yumruðun sertlik derecesi ve burjuva düzen üzerinde yaratacaðý tahribat, yine hiç kuþku yok
sýnýf güçlerinin fiili durumu tarafýndan belirlenecektir. Faþist iktidarý yýkmak amacýyla
lenen kitle mücadelesinin toplumsal bir devrime büyüyüp iþçi iktidarýný gündeme getirmesi,
e ancak iþçi sýnýfýnýn devrimci örgütlülük ve bilinç düzeyinin sürecin gidiþatýný belirleyi
asý durumunda mümkündür. Buna ulaþýlamadýðýnda, faþist iktidarý yýkan devrim en iyi ihtimal
r devrim boyutunu aþamayacak ve nihayetinde varacaðý son durak burjuva düzen çerçevesi için
kalacaktýr. Portekiz örneði bunu kanýtlar.
Faþist iktidara karþý yükselen kitle mücadelesinin henüz bir devrime bile büyüyemeden burju
in hegemonyasý altýna girmesi durumunda ise, demokrat burjuvalar kahramanlar gibi yenid
n burjuva parlamenter düzendeki görevlerinin baþýna avdet ederler. Yunanistan da, Ýspanya d
le olmuþtur. Faþizmin pörsütücü bir süreç temelinde taksit taksit çözülerek sona ermesi þek
asýlýk da gözden kaçýrýlmamalý. Bu olasýlýk, kitle mücadelesinin sürece damgasýný basamamas
eyse en baþýndan en sonuna dek tepeden kontrollü biçimde çözülmesidir.
Türkiye de faþizmin çözülüþü bu türden bir sürece örnek oluþturuyor. Bu durumun nedenleri ü
ak mümkün olsa da, bu sonuç yaþanmýþ bir gerçekliðin ifadesidir. Kuþkusuz Türkiye de de faþ
hareketinde ve devrimci mücadelede bazý yeniden toparlanma çabalarý oldu. Fakat bunun bo
yutlarý, ne sürecin gidiþatýný deðiþtirecek bir noktaya ulaþabildi, hatta ne de iþçi hareke
bir canlanma içine girebildi. Bir konuda yanlýþ anlamaya sebebiyet vermemek için belirte
lim ki, çaðýmýzda hiçbir kapitalist toplumda iþçi sýnýfýnýn ve emekçi kitlelerin yaþanan sü
tkisinin olmadýðý söylenemez. Egemen güçlerin, kýpýrdanmaya baþlayan bir iþçi hareketinin ö
a tepeden düzenlemelere giriþmeleri de, aslýnda bu etkinin bir ifadesidir. Ama burada
tartýþtýðýmýz konu bu deðildir. Devrimci kitle hareketinin doðrudan bir müdahaleyle ve akti
klara taþýyarak neyi ne kadar yapýp yapamadýðýný tartýþýyoruz.
Türkiye de faþizmin çözülüþ süreci, Latin Amerika ülkelerindeki veya Yunanistan daki çözülü
ktada da farklýlýk arz ediyor. Türkiye de, diðer örneklerdekine benzer þekilde çözülüþ süre
elli bir dönemecinde doðrudan sahneye çýkarak demokrasi kahramanlýðý na soyunan bir burjuv
olmadý. Bu nedenle Türkiye de faþizm, ta en son noktasýna dek gýdým gýdým çözülen ve bu kar
yle de toplumsal ve siyasal yaþamý iyice pörsüten bir süreç yaþatarak son buldu. Türkiye ko
erinde ilerleyen bölümlerde baþlý baþýna duracaðýmýz gibi bazý önemli örneklere de ayrýca d
Latin Amerika ülkeleri, Yunanistan veya Türkiye gibi örneklerde kurulan askeri faþist di
ktatörlükler, içinde yer aldýklarý koþullar gereði ABD emperyalizminin etkisine, bölgesel g
ere, dýþ dengelere fazlasýyla baðýmlýydýlar. Ayrýca, Ýspanya, Portekiz ve Yunanistan da, Tü
gibi, dýþ etkenler arasýnda sayýlmasý gereken önemli bir faktör de, büyük sermaye çevreler
ikleri AET/AB ye katýlým hedefleriydi. Yunanistan, Þili, Brezilya, Türkiye vb. örneklerinde
nasýl ki bunlarýn iþbaþýna gelmesinde ABD emperyalizminin gizli servislerinin planlarý etk
li olduysa, çözülmelerinde de emperyalist güçlerin yüksek düzey stratejistlerinin daha önce
liþmelerden çýkartmýþ olduklarý dersler bir hayli etkili oldu. Faþist diktatörlüklerin devr
tle eylemleriyle yýkýlmasý durumunda burjuva düzenin alabileceði darbeyi hesaba katan serm
aye güçleri, iþler bu noktaya varmadan, tepeden ve kontrollü süreçlerin yaþanabilmesini ter
ederler.
Türkiye de faþizm, çeþitli Latin Amerika ülkelerindeki benzerleri bir çözülüþ süreci yaþark
di. Bu bakýmdan genel dönem pek uygun gibi görünmese de, Türkiye de geliþen devrimci durum
eniyle faþizm sermayenin acil ihtiyacý haline gelmiþti. Diðer yandan bölgedeki geliþmeler,
mperyalist güçlerin (en baþta da ABD emperyalizminin) Türkiye nin kontrolden çýkmasýna asla
mamayacaklarý bir ortam oluþturmuþtu. Ve neticede bildiðimiz gibi faþizm Türkiye de de ikti
a geldi.
Önceden yaþanmýþ tüm örneklerin ardýndan gelen bu askeri faþist diktatörlük, çok uzun süre
iyetli olmadýðýný, uygun koþullar saðlandýðýnda (yani militan iþçi mücadelesinin ve devrimc
aþizmin terörüyle ezilmesinden sonra!) seçimlere gidileceðini açýklamak zorunda kaldý. Bu d
yol açan önemli bir etken de, Portekiz örneðinde görüldüðü üzere, uzun süren askeri faþist
genel olarak orduyu fazlasýyla siyasallaþtýrýp yýpratmasý riskidir. Ýç ve dýþ burjuva düze
nun alt rütbeli genç subaylarý arasýnda zamanla tepedeki siyasetçi generallere karþý biri
epkinin toplumsal muhalefetin içinden akacaðý kanallar döþemesi riskini mümkünse asgariye i
rmek isterler.
Bu nedenle pek çok Latin Amerika ülkesinde ve Türkiye de tekelci sermaye, askeri faþist di
ktatörlüðün iþlevini yerine getirdikten sonra tepeden kontrollü biçimde çözülmesinin ehveni
e hareket etmiþtir. Ayrýca, daha önceden yaþanan bazý örneklerde kitlelerin bindirdiði basý
cunda faþist cuntacýlardan hesap sorulmasý da, arkadan gelen generaller üzerinde korku y
aratýcý bir faktördür. Bu faktör bazýlarýný, benzer bir akýbete sürüklenmemek için bir an ö
e çekilmeye teþvik etmiþtir.
Yine yaþanmýþ örnekler, faþist diktatörlüklerin çözülüþ sürecine iliþkin önemli bir hususu
. Faþist rejimin doðasý, kendini içten dönüþtürerek, çaktýrmadan, sarsýntý yaratmadan parla
evrilmeye aykýrýdýr. Faþist diktatörlüklerin sallanmaya baþladýðý dönemlere her zaman siya
eþlik etmiþtir. Faþist diktatörlükler kendilerini artýk bir deðiþikliðin zorunlu olduðu no
duklarýnda, aþamayacaklarý bir ikilemle yüz yüze gelirler. Varlýklarýný devam ettirebilmele
bazý reformlara gitmek zorundadýrlar, ama böyle bir yola girmek de kesinlikle kendi s
onlarýný getirecektir. Netice olarak, eski güçlerini, iç ve dýþ desteklerini yitiren faþist
mler reforme edilerek yaþatýlamaz, çözülürler.
Bilindiði gibi faþist iktidarýn varlýðý siyasal tekele, monolitik bir yapýlanmaya dayanýr.
itikliðin biraz da olsa gevþetilmesi durumunda, içten içe mayalanan muhalefet orada bura
da pýtrak gibi patlak vermeye baþlar. Faþist diktatörlüklerin kitlelerin hoþnutsuzluðunu ya
amacýyla giriþtikleri sýnýrlý ve kontrollü reform teþebbüsleri, her seferinde bu nedenle b
geri devþirilmesi ve baskýlarýn arttýrýlmasýyla sonuçlanmýþtýr. Kýsacasý, kitleler nezdind
lüðe karþý duyulan hoþnutsuzluðun artýk iyice derinleþmesi ve bu durumun burjuva düzenin çý
n tehlike sinyalleri vermesi durumunda, hemen her örnekte büyük sermaye çevreleri baþka si
yasal formüller düþünmek zorunda kalmýþlardýr.
Bu formüllerin nerden baþlayýp nerede sonuçlanacaðý yalnýzca burjuva zirvelerde yapýlan hes
a baðlý olmayacaktýr kuþkusuz. Sonuç her zaman gerçek sýnýf güçlerine ve onlar arasýndaki m
yrine baðlýdýr. Fakat þurasý bir kuraldýr ki, en demokrat geçinen burjuvazi bile halk kit
in burjuva düzen sýnýrlarýný hiçbir þekilde zorlamayacaðý ýlýmlý bir çözülme sürecinin yaþa
r iþleyiþe kazasýz belâsýz geçilmesini arzu eder. Ne var ki gerçek yaþamýn egemen sýnýf güç
rtabileceði çeþitli engeller, bu tür süreçlerin her zaman çeliþkisiz ve sakin bir þekilde y
fýrsat vermiyor.
Faþist diktatörlüklerin çözülüþ sürecine girdiði örnekler dikkatle incelendiðinde, faþist r
burjuva çevrelerle, onu kontrollü bir biçimde sona erdirmeyi tercih eden burjuva çevrele
r arasýnda ciddi çeliþkilerin yaþandýðý görülür. Bu bir realitedir ama farklý siyasal eðili
dan tamamen farklý sonuçlar çýkartmýþlardýr.
Uzlaþmacý ve sýnýf iþbirlikçi tutum, egemen sýnýf içi çeliþkilerin oynayacaðý rolü daima ab
erin devrilmesinin tamamen bu çeliþkilerin sonucu olacaðý anlamýna gelen görüþler ileri sür
a ise, devrimcilik adýna burjuva kamp içindeki çeliþmeleri görmezden gelme, bunlarý küçümse
i yer alýr. Doðru tutum, her zaman gerçekçi bir durum deðerlendirmesi yapabilmek, uzlaþmacý
reformist yaklaþýmlara prim vermeden düþman saflarýndaki iç çeliþkilerden yararlanabilmekt
u, siyaset sanatýnýn bir parçasýdýr ama bu sanatý lâyýkýyla icra edebilmek ancak kendi baðý
an ve bu gücü pekiþtiren bir iþçi sýnýfýnýn harcý olabilir. Aksi halde, ava giden avlanýr.
Faþizmin çözülüþü, düzenli bir evrimle parlamenter rejime geçileceði anlamýna gelmez. Türki
mi örneklerde faþist diktatörlük bir baþka olaðanüstü yönetim biçimine evrilebilir. Bu duru
devletin faþist diktatörlük biçiminin sona ermesi anlamýna gelse de, faþizmin yerleþtirdið
iþ ve kurumlar bir çýrpýda ortadan kalkmaz. Faþizmin radikal biçimde, iþçi-emekçi kitle müc
e yýkýlarak son bulmadýðý örneklerde, bu iþleyiþ ve kurumlarýn þu ya da bu hýzda tasfiye ed
emin yaþanmasý da gerekir. Ayrýca, faþizmin çözülüþ sürecine girmesi hiçbir örnekte otomati
kratikleþme anlamýna gelmemiþtir. Faþist diktatörlük güçlerinin ve bu iktidar sayesinde ken
ine çýkar kapýsý yaratmýþ olanlarýn, ayrýcalýklarýndan kolayýna ve gönüllü biçimde vazgeçti
iþtir. Kýsacasý, faþizmin çözülerek son bulmasý ile onun devrimci kitle hareketiyle yýkýlma
iyasal alanýn demokratikleþmesi açýsýndan büyük bir kapsam farký vardýr.
Nihayet, faþizmi yýkan kitle hareketi yeniden burjuva demokrasisinin inþasý çerçevesine hap
olmaz, bir baþka deyiþle burjuva hegemonyasýna teslim olunmazsa, demokratikleþme sorunun
un gerçek ve nihai kapsamda, yani iþçi iktidarýyla, iþçi demokrasisi ile çözülmesi imkâný d
ki, iþçi sýnýfýnýn faþist iktidar karþýsýnda devrimci mücadele stratejisi, bu olasýlýðýn ge
ba sarf etmekten baþka bir þey olamaz.
Poulantzas ýn faþizm teorisi
Burjuva yazar ve ideologlarýn, faþizmi burjuva devlet gerçeðinden kopuk münferit bir hadi
olarak deðerlendirip bilinç çarpýtmaya hizmet ettikleri biliniyor. Bunun dýþýnda, Marksist
en bazý yazarlar da genel olarak burjuva devlet biçimleri ve özel olarak faþizm konusund
a ileri sürdükleri görüþlerle ciddi yanýlgýlarýn yerleþmesine neden oldular. Bu konuda Poul
somut bir örnek oluþturuyor. Onun deðerlendirmeleri Türkiye de de bazý sol çevrelerin faþiz
usundaki yaklaþýmlarýný bir hayli etkilemiþtir.
Poulantzas, 1970 tarihli Faþizm ve Diktatörlük adlý çalýþmasýnýn sunuþunda, faþizm sorununu
lman faþizmlerinden hareketle incelediðini belirtir. Bu iki örneðin Avrupa çevresinde geliþ
iþ olan faþizmin baþlýca özelliklerini gayet açýk bir þekilde gösterdiðini söyler. Üstelik
, faþizmin temel karakteristiklerini Ýtalyan faþizminden daha net ve eksiksiz bir biçimd
e ortaya koymaktadýr.[84] Öne çýkmýþ baþlýca faþizm örneklerini incelemekte bir sorun yoktu
lt bu örneklerden hareketle (ve özellikle de Alman Nazizmi temelinde) bir faþizm teori
si inþa etme giriþimi, fazla sözü gerektirmeyecek denli sakat bir tutumdur. Böylece, tam d
a döne döne vurgulamaya çalýþtýðýmýz gibi, faþizm o kadar özgün bir olgu olarak ele alýnmak
lantzas benzeri faþizm teorisyenlerinin yolu izlenecekse, Alman Nazizmi þablonuna uy
mayan gerçeklerin faþizm olarak nitelenmesi asla mümkün olmayacaktýr.
Faþizmden çok askeri diktatörlük özelliði gösterdiðini ileri sürerek, Ýspanya örneðinin inc
mediðini açýkça belirtir Poulantzas.[85] Bu yaklaþým, askeri diktatörlüðün burjuva devletin
bir biçimi olduðunu iddia eden ve askeri faþist diktatörlükler gerçeðini yaþanmýþ tarihten
at bir faþizm anlayýþýnýn doðal sonucudur. Poulantzas ayrýca, kendi faþizm kalýbýna uymayan
rmeleri neredeyse tümüyle Stalin dönemi Kominterni ne yamayarak, Troçki nin faþizm konusund
kapsamlý çözümlemelerini de kýsa devreye getirmektedir. Bir örnek verelim. Poulantzas, Kom
ntern in Dördüncü Kongresinden itibaren, faþizm etiketinin neredeyse tüm olaðanüstü rejimle
er. Sýraladýðý ülkeler arasýnda Arjantin gibi isabetli örneklerin yaný sýra; Macaristan dak
faþizmi, Ýspanya daki Franco faþizmi, Polonya daki Pilsudski faþizmi gibi isabetsiz seçimle
e vardýr.[86]
Hadi diyelim ki Poulantzas gibi entelektüeller, o çok engin bilgileriyle yaþanmýþ gerçekl
i didik didik etmiþ ve kendi derinlikli incelemelerini, Marksizme eþsiz katký larýný sun
bir hayli emek sarf etmiþlerdir. Peki, o kapsamlý çalýþmalarýn neticesinde varýlan sonuç
? Dikkatli bir Marksist okur, Marksizmi kendilerinden baþka hiç kimselerin kavramadýðý veh
mine kapýlmýþ Poulantzas türü hastalýklý entelektüellerin, Marksizmi derinleþtirirken iþi
nasýl da çarpýttýklarýný fark edecektir. Poulantzas gibilerin sunduklarý bilgilerin baþtan
deðersiz olduðunu söyleyemeyiz. Ancak bu durum tehlike katsayýsýný azaltmýyor, tersine yük
yor. Çünkü ortaya konan çalýþmalar önemli sorunlarýn çözümlenmesine yardýmcý olabilecek zen
ibi göründükçe, bunun altýnda yatan önemli çarpýtmalarýn Marksist çevrelere bulaþtýrýlmasý
li ciddiyet kazanýyor.
Poulantzas, faþizmi yalnýzca Ýtalya ve Almanya örneklerine hapsetmekle kalmamýþ, onu tarihs
l bakýmdan da neredeyse salt belirli ve özel bir kesite hapsetmiþti. Faþizmin neden Ýtalya
ve Almanya da ortaya çýkmýþ olduðunu sorgularken, bunu tekelci kapitalizme geçiþ sürecinin
el çeliþkilerine baðlýyordu. Bu nedenle de faþizm sürecini, esas olarak, iktidar bloku için
i tarihsel bir hegemonya bunalýmýyla ve bu blok içindeki hegemonya deðiþimiyle iliþkili kýl
u. Kastettiði hegemonya bunalýmýný þöyle tanýmlamýþtý Poulantzas: Faþistleþme süreci ve fa
r egemen sýnýf veya onun fraksiyonu, gerek kendi siyasal örgütlenme araçlarý ile gerekse d
kratik parlamenter Devletin desteði ile, iktidar bloðunun öteki sýnýf ve fraksiyonlarý üze
kendi önderliðini zorla kabul ettirecek güçte görünmemektedir.
Bu durumda Poulantzas a göre, faþizm, bu bloðun baþtanbaþa ve özgül bir biçimde yeniden-ör
tekabül eder. Yeniden-düzenlemeden kastý ise ittifak içindeki güçler dengesinde deðiþikli
ka katýlan güçlerin göreli aðýrlýklarýnýn yeniden-daðýlýmý dýr. Þöyle der: Faþizmin desteð
aksiyonunun: finans kapitalin, yani tekelci büyük sermayenin hegemonyasýnýn kuruluþu saðla
87]
Poulantzas ýn bu analizine göre, Ýtalya ve Almanya da faþizm yaþanmadan önce finans kapital
sal hegemonyaya sahip deðildir. Böyle özgün bir görüþe sahip olan Poulantzas, Komintern in
oðru bulmaz ve eleþtirir. Komintern in büyük sermayenin iktisaden daha önceden ilerlemiþ o
askýnlýðýndan siyaseten de hegemon olduðu sonucunu çýkartmýþ olduðunu söyler.[88]
Bu eleþtiriler anlaþýlacaðý gibi yalnýzca Stalin dönemi Komintern çizgisiyle sýnýrlý kalmam
antzas ýn eleþtirileri, esasen Lenin in ve Troçki nin emperyalizm çaðý, finans kapital egem
faþizm tahliline doðru uzanmaktadýr. Poulantzas ýn vurguladýðý, iktisadi egemenliðin siya
onya ile kayýtsýz þartsýz özdeþleþtirilemeyeceði hususu genel bir tespit olarak doðrudur.
n bir hüküm ifade etmesi için, ileri sürüldüðü somut koþullarla da baðdaþmasý gerekir. Hatý
kelerde kapitalist geliþme sürecinde bu tespite denk düþen durumlar yaþanmýþ ve burjuva ikt
r bloku içinde cereyan eden hegemonya bunalýmlarý sonucunda gerçekten de hegemon güç deðiþm
Nitekim Marx ýn Bonapartizm çözümlemesi de buna benzer bir süreci anlatýr. Fakat Poulantzas
amen yanlýþ olduðu nokta, faþizmi, finans kapitalin siyasal hegemonyayý ele geçirmek için ç
tarihsel sancýya baðlayýp teorize etmesidir.
Oysa sözü fazla uzatmamýzý gerektirmeyecek kadar açýk olan bir husus var. Ýncelenen Ýtalya
manya örneklerinde finans kapitalin derdi, diðer burjuva kesimlere kendi önderliðini kab
ul ettirip ettirememek deðildir. Burjuva düzenin zaten hegemon gücü olan finans kapitali
n temel sorunu, devrimci iþçi sýnýfý ile baþa çýkacak ve devrim korkusundan muzdarip burjuv
r bütün olarak kurtaracak bir yol bulmasýdýr.
Faþizm konusunda önemli incelemeler yapmýþ Marksistleri, Marx ýn Bonapartizm tahliline baðl
makla eleþtiren Poulantzas ýn bizzat kendisi Bonapartizm çözümlemesindeki hegemonya deðiþi
una fazlaca baðlý kalmýþtýr. Hem de bu, eleþtirdiði kiþilerinki gibi saðlýklý bir baðlý kal
Marx ve Engels, olaðanüstü rejim ihtiyacýnýn giderek burjuva kesimler arasýndaki gerilimler
en ziyade iki temel sýnýf (burjuvazi ile proletarya) arasýndaki çatýþmalarýn sonucunda doða
yet net biçimde iþaret etmiþlerdir.
Faþizmin iktidara geliþi ile birlikte, o zamana kadar böyle bir rolü almamýþ olan bir frak
onun siyasal hegemonyasýnýn kuruluþu olgusu gözlenir [89] diyen Poulantzas ýn faþizm teoris
nanacak olsaydýk, finans kapitalin siyasal hegemonyasýnýn kurulmuþ olduðu ülkelerde faþizm
rini tamamen kapatmamýz gerekirdi. Öyle ya, bu ülkelerde finans-kapitalin siyasal hege
monyasý zaten mevcutsa, onun faþizme baþ vurmasýna ne gerek kalacaktýr?! Ýþin aslýna bakaca
rsak, Poulantzas ve benzerlerinin faþizm konusunda ileri sürmüþ olduklarý görüþlerin bilim
azýdýðýmýzda, altýndan, faþizmin bir dönemler Ýtalya ve Almanya da yaþanmýþ bir tarihsel ol
daha da böyle þeylerin yaþanmayacaðý ruh hali çýkmaktadýr.
Poulantzas ýn eleþtirdiði faþizm deðerlendirmeleri arasýnda Troçki ninki de yer alýr. Troçk
niteleyen özgül siyasal bunalým sorununu azýmsar göründüðünü söyler. Ve onun faþizm konus
linist Komintern in görüþünü paylaþmakta olduðu sonucuna varýr! Þöyle der: Faþizmin, burj
a karþý açýk bir iç savaþý na ve dolayýsýyla iþçi sýnýfýnýn devrimci saldýrýya geçmesine d
an yanlýþ nitelendirmedir. Fakat Troçki nin hakkýný vermek gerekir diye de devam eder Po
s: Öbürlerinin yanýnda, baþta iþçi sýnýfý ve küçük burjuvazi ile olan iliþkileri olmak üze
rini açýk bir biçimde ortaya koymuþtur. [90]
Troçki ye bahþettiði bu iltifat a bakýp da, Poulantzas ýn hiç deðilse bu hususlarda Marksi
klaþtýðýný ummak beyhude olur. Çünkü onun faþizm deðerlendirmesinde küçük-burjuvazi öylesin
ahiptir ki, böyle bir çýkarsamada bulunabilmek için Poulantzas olmak gerekir.
Ýtalya ve Almanya da, hatýrlanacaðý gibi iþçi hareketinin yükseliþe geçtiði ve burjuva düze
yaþandý. Fakat bunun ardýndan çeþitli yenilgiler gelmeye baþladý. Poulantzas a göre bu yen
mi, iþçi sýnýfýnýn mücadele konusundaki isteksizliði ve geri çekiliþiyle belirginleþen bir
ona göre, proletaryanýn saldýrýya geçtiði dönem boyunca egemen güçler faþist silahlý çetel
lerken, iþçi hareketinin yenilgisiyle birlikte bu desteklerini geri çektiler. Öte yandan
bu dönem boyunca iþçi sýnýfýnýn çözülme durumu devam etmekteydi.
Poulantzas a göre tüm bu geliþmeleri takiben, yani iþçi hareketindeki yenilgiler dizisinin
onucu olarak, Ýtalya da 1921 de, Almanya da ise 1927 de bir faþistleþme süreci yaþanmaya
ntzas daha önceki yenilgiler döneminden ayýrt etmek amacýyla, faþistleþme süreci dediði s
etindeki bozgun süreci, savunma, siyasal ve ideolojik bunalým süreci olarak niteler ve
beþ evreye ayýrýr. a) Sürecin baþlangýcýndan dönüþsüzlük noktasýna kadar olan dönem, b) Dön
ktidara yerleþmesine kadar süren dönem, c) Faþizmin iktidarda ilk dönemi, d) Faþizmin stabi
izasyon dönemi, e) Faþizmin sona eriþi.[91] Bu evreler yaklaþýmý üzerinde çok uzun boylu
rekmiyor. Zira ayrýntýlar bir yana, Poulantzas ýn uyguladýðý yöntem bütünüyle yanlýþtýr. Al
ci mutlaklaþtýrýp ve birtakým evrelere bölüp bir þema icat etmiþtir Poulantzas. Buradan bir
teorisi çýkartma yönteminin bizatihi kendisi problemlidir.
Þemasýnýn ilk evresine göre, daha önce doðuþ halinde silahlý çetelerden ibaret olan faþis
rede giderek bir kitle partisi niteliðine bürünmekte ve böylece bir dönüþsüzlük noktasýna
r. Bu dönüþsüzlük noktasýnda, faþist parti birtakým teminatlar vererek büyük sermaye kesimi
ni kazanmaktadýr. Þemanýn ikinci evresi, faþist parti aracýlýðýyla büyük sermayenin tekelc
küçük burjuvazi arasýnda önceden taslaklanmýþ bir ittifakýn, yine de tam belirgin olmayan
ndi içinde yýkýcý tohumlar taþýyan bir ittifakýn kurulduðu dönemdir .[92]
Bunun ardýndan biraz ilerde kýsaca deðineceðimiz üçüncü ve dördüncü evreler gelecek ve þema
de ise faþizm, Poulantzas ýn ifadesiyle þöyle sona erecektir: Nihayet, siyasal alandaki du
umun küçük burjuvazinin Devleti elinde tutan sýnýf olmasý ve ideolojik alandaki durumun
eoloji etkilerinin daha önceki etmenlere eklenmesiyle, faþizmin izlemiþ olduðu siyaset, bü
sermayeye ters düþerek sona erer. [93]
Açýkça görülmektedir ki, bu faþizm teorisi nde burjuvazi ile proletarya, devrim ve karþý-d
sýndaki mücadele merkezi bir öneme sahip deðildir. Bu faþizm , küçük-burjuvaziyi yönetici
i ettirmekten baþlayarak, tekelci burjuvazinin hegemon güç katýna yükselmesiyle devam etme
kte ve neticede iþlevini yerine getirerek sona ermektedir. Poulantzas Stalinist Ko
mintern çizgisine yönelttiði eleþtirilerin ardýna sýðýnarak, asýl olarak devrimci Marksizme
pmaya çalýþmýþtýr.
Devrimci Marksizmin aydýnlattýðý faþizm olgusu, Poulantzas ýn teorisiyle de, ayrýntýlý þema
düþmez. Temel gerçek þudur ki, faþizmin iktidarý öncesinde yaþanan bir dönem vardýr ve bu
ter mücadelenin akýbeti açýsýndan fevkalâde önemlidir. Eðer faþizmin yükseliþi durdurulamam
tidara gelmesi engellenememiþse, iþçi sýnýfýna ve devrimci harekete büyük acýlara ve kayýpl
acak bir faþist iktidar dönemi yaþanacaktýr. Bu faþist iktidarýn ne düzeyde derinlemesine y
eþeceði ve bunun ne kadar süreceði gibi hususlar ise, artýk bu yeni siyasal dönemde genel s
mücadelesinin iç ve dýþ koþullarý tarafýndan belirlenecektir.
Bunun ötesinde, Ýtalya veya Almanya ya bakýp bir faþizm kalýbý çýkarmak beyhude bir uðraþ
i konularda fazlaca özgün yaklaþýmlar, fiilen yaþanan faþizmi bir yana býrakýp eldeki fa
neþir olmaya varmýþtýr. Bu durumun somut örneklerinden biri de, Türkiye de 12 Eylül deki fa
i kavramaya çalýþmak yerine, ama bu rejim faþizm kalýbýna uymuyor ki , zaten bu rejim sta
olmadý ki , faþizm böyle kýsa mý sürermiþ benzeri argümanlarla oyalananlarýn tutumudur.
Poulantzas ýn faþizm teorisinin en büyük çarpýtmasý, keyfi biçimde teorize ettiði evrelerde
relere yüklediði içerikte yatmaktadýr. Faþizmin gerçek sýnýf karakteri iktidara geldiðinde
de kavranabilecekken, Poulantzas bu sorunu da bulandýrýr. Faþist iktidar dönemini iki fa
rklý evreye ayýrýr ve birinci evreyi küçük-burjuvazinin iktidarý olarak sunar. Faþizmin ik
ilk dönemi olarak adlandýrdýðý bu evreyle (þemasýnýn üçüncü evresi) ilgili þu açýklamayý
m dönemidir, fakat bu gerçeklik henüz oldukça görelidir. Tekelci büyük sermayenin hegemonya
urulmasýný öngören faþizm siyaseti bu dönemde saðlamlaþýp, oturuþur. [94]
Poulantzas ýn faþist iktidar çözümlemesinde, devlet, tekelci burjuvazinin eline geçmeden ön
ilk dönemde küçük-burjuvazinin eline geçmektedir! Bu dönemde politika sahnesinde de çok
ni belirten Poulantzas þöyle der: Hala sýnýf kökenlerinin damgasýný taþýyan faþist parti a
et sistemi ve aygýtlarýnýn yeniden-düzenlenmesi yoluyla, küçük burjuvazi, siyasal bakýmdan
n bir sýnýf haline asla gelmeksizin, yönetici sýnýf durumuna geçer. Ve, Devlete sahip çýkan
makla iþe baþlar. [95]
Tekelci burjuvazinin kendi emelleri için önce kullanýp sonra bir kenara fýrlattýðý küçük-bu
Poulantzas a bakacak olursak faþizm sayesinde kendisine kesin yararlar saðlamaktadýr. O
küçük-burjuvazi, Devlet aygýtýnýn üst mevkilerine , küçük burjuvazi ile temsil baðlarý h
sonel saðlayan sýnýftýr .[96] Böylece küçük-burjuvazi, nasyonal sosyalizmin iktidarýnýn ilk
ni bir ayrýcalýklý bürokrasi oluþturmakta, kesin yararlar elde etmektedir. Poulantzas a gör
rjuvazi, ayný zamanda Devlete destek sýnýf haline gelir. [97] Faþist bürokrasi sorunu i
diye de ekler. Poulantzas ta faþist bürokrasi küçük-burjuvadýr ve bu durum Nazi Devlet
e karþýsýnda göreli özerkliðinin de bir etmenidir. [98]
Poulantzas faþizm ve küçük-burjuvazi arasýndaki iliþkiye öylesine boyundan büyük anlamlar y
, böylece faþizmin sýnýf karakterini de, faþist iktidarýn niteliðini de, faþizmin ideolojis
e küçük-burjuvazi temelinde algýlatan bir faþizm anlayýþý yarattý. Küçük-burjuvaziyi, büyük
artçý gücü olarak gördüðü için Komintern i eleþtirdi. Troçki nin faþizm ve küçük-burjuva
rek onu bu konuda kendi destekçisi kýlmaya çalýþtý. Oysa Troçki nin küçük-burjuvazi faktörü
Poulantzas ýnki arasýnda hiçbir ortak nokta yoktur.
Poulantzas ýn þemasýnda faþizmin stabilizasyon dönemi dediði evreye baktýðýmýzda, nihayet
büyük sermaye kesiminin hegemonyasýnýn kurulmasýna gelmiþtir. Þöyle der: Tekelci büyük se
i hem hegemonyasýný kurar ve hem de küçük burjuvaziyi yerinden atarak kendisi yönetici sýný
tüsüne eriþir. Bununla birlikte diye ekler, küçük burjuvazi, Devleti elinde tutan sýnýf
m eder. [99] Bu hikâyede, tekelci büyük sermaye kesimi küçük-burjuvazi sayesinde yönetici s
e eriþmektedir. Ama her ne hikmetse, küçük-burjuvazi de devleti elinde tutan sýnýf olmaya
m etmektedir. Burasý iyice karýþýk gibidir, fakat o da hikâyeyi büsbütün ilginç kýlma tek
iri olsa gerek!
Faþizm olgusunun kavranýþýnda Poulantzas ýn yarattýðý bütün bu bulanýklýk, o ve benzeri söz
e ukalâ akademist yazarlarýn ortak özelliðidir. Tam bir eklektizm ve her tarafa çekiþtirile
ilecek muðlak çözümlemelerle kitaplar þiþirilecek, ama ortaya asla tutarlý ve net bir sonuç
lmayacaktýr. Poulantzas ýn kitabýna bakýp da, faþizm küçük-burjuvazinin mi iktidarýdýr, yok
apital düzeyine yükselmiþ burjuva egemenliðinin olaðanüstü biçimlerinden biri midir sorular
bir yanýt alabilmek asla mümkün deðildir.
Çözümlemesinin kimi noktalarýnda, Poulantzas, faþizmi burjuva devletin bir biçimi diye taný
rsa da bu konuda da net ve tutarlý bir yaklaþýmý yoktur. Zira ortaya koyduðu görüþlere göre
ce küçük-burjuvazinin yönetimi altýnda yeni bir devlet oluþumu yaratacak ve ardýndan devlet
gýtý tümden iþlev deðiþtirecektir. Ýþte bir örnek: Devlet aygýtýnýn bütününün, Nasyonal So
deolojideki küçük burjuvalarla aþýrý þekilde doldurulduðu, öte yandan, baþlangýçta öbür sýn
et organlarýnýn en baþta ordu tamamen küçük-burjuva karakterde Devlet organlarýna baðým
00]
Poulantzas a göre, faþist iktidarýn ilk döneminde Faþist parti Devlet baský aygýtýna ordu
lis, adliye egemendir .[101] Daha sonra ise, devlet aygýtlarý bütünüyle yeniden düzenlenme
devlet aygýtlarý arasýndaki güç ve önem sýrasý tamamen deðiþmekte ve baþ köþeye siyasal po
Siyasal polisin bu rolü, yeniden örgütlenmenin ve Devlet aygýtýnýn tümünün iþlev deðiþt
ortaya çýkabilir der Poulantzas.[102]
Ona göre, devlet aygýtýnda siyasi polisin egemen oluþuyla, bu aygýtýn öbür kollarý arasýnda
r de deðiþecektir. Faþizm durumunda, bu aygýtlar arasýnda siyasal polis, idare, ordu þek
ir baðýmlýlýk sýrasý ortaya çýkarýlabilir. Ordunun iþlevinin bürokratik idari aygýta kýya
kaldýðýný özellikle belirtmek gerek der. [103] Almanya örneðinin keyfi biçimde teorize ed
aydýnlatýlan(!) bu faþizm öyküsünden bu kadar aktarma yeter. Ancak hiç deðilse bir husus
tleþmiþtir ki, Poulantzas ýn faþizm þablonuna bakýp da, buna uymayan örnekleri ve hele ki a
faþist diktatörlükler gerçeðini faþist olarak nitelemek haþa doðru deðildir!
Marksist olmadan Marksizmi derinleþtirmek isteyenlerin düþeceði dipsiz kuyu iþte budur. M
Bonapartizm çözümlemesi eþliðinde uzun boylu üzerinde durduðumuz temel hususlar hatýrlanaca
rsa, olaðanüstü burjuva yönetimlerde devlet bürokrasisinin siyaseten üstlendiði rolün ve de
t bürokrasisinin sýnýf karakterinin gerçekliðe uygun tarzda kavranmasýnýn ne denli önemli o
kârdýr.
Her ne kadar Poulantzas gibiler bunu duymaktan hoþlanmasalar da, faþizm sorununu gerçe
kten kavrayabilmek için önce Marx ve Engels in Bonapartizm konusundaki doðru tespitlerin
i lâyýkýyla öðrenmiþ olmak gerekiyor. Zira burjuva devletin olaðanüstü biçimlerinde devlet
si (özellikle de askeri bürokrasi) siyaseten aðýrlýklý bir rol üstlenir. Bu bürokrasi küçük
ldir, burjuvazinin bir parçasýdýr. Faþizm hiçbir þekilde küçük-burjuvaziyi yönetici sýnýf d
z, yalnýzca devrimci iþçi sýnýfýný ezmek için onu sopa olarak kullanýr. Ayrýca Nazi Devlet
karþýsýnda göreli özerkliði denilen þey aslen bir görüntüden ibarettir. Faþizmin yükseli
aþist çeteleri iþçi sýnýfýna karþý vurucu güç olarak seferber eden organizasyonlarýn arkasý
italin nice gizli servisleri, planlarý, maddi ve manevi destekleri yer almaktadýr.
Bir yandan faþizmin burjuva devletin bir biçimi olduðunu kabul eder görünürken, diðer yanda
nun yeni bir devlet tipi yarattýðý anlamýna gelecek açýklamalarý sinik þekilde þuraya buray
irmesi, Poulantzas ýn faþizme karþý mücadele konusundaki gerçek yaklaþýmýný da ele verir. L
e Stalinist Komintern çizgisini eleþtirir görünen Poulantzas ve onun gibilerin, iþin gerçeð
e bu çizgiyle uzlaþmaz bir tutum takýnmadýklarý açýktýr. Dimitrov faþizmin bir hükümet biçi
ibaret olmadýðýný ýsrarla vurgularken, onun yeni bir devlet tipi yarattýðýný çaðrýþtýrmak i
st Komintern yönetiminin bundan muradý, böyle köklü bir deðiþime karþý burjuvazinin de ka
ele yürüteceði izlenimini yaratmak ve burjuvaziyle iþbirliðini haklý gösterecek bir teori i
etmekti. Sinik Poulantzas da neticede ayný yolun yolcusu olmuþtur.
1975 tarihli Geçiþ Süreci adlý kitabýnda, Poulantzas, Portekiz, Ýspanya ve Yunanistan da ol
yönetimlerin sona eriþ sürecini ele alacaktýr. Ne var ki daha önce Ýspanya yý faþizm incele
býraktýðý gibi, Portekiz ve Yunanistan daki rejimlerin faþist olduðunu da kabul etmemektedi
1975 teki kitabýnda, bu üç ülkedeki rejimin niteliðini, içeriðini hiçbir zaman net biçimde
ediði genel bir askeri diktatörlük adlandýrmasýyla geçiþtirir. Olaðanüstü burjuva diktatörl
vlet olarak niteler ve Ýspanya, Portekiz, Yunanistan daki rejimlerle ilgili olarak þöyle
der: Bu diktatörlüklerin herbiri zaten kuraldýþý devletin tezahür edebileceði deðiþik rej
rýnýn kendilerine has birer karýþýmý idiler. Bazý faþist unsurlar içermiyor deðillerdi, fak
hâkim olan askeri diktatörlük biçimi altýnda. [104]
Ayný bulanýklýðý bu ülkelerdeki olaðanüstü rejimlerin sona eriþ süreçleri baðlamýnda da sür
, Portekiz ve Yunanistan da gerçekte faþizmin çözülüþü anlamýna gelen süreçleri, askeri dik
rasiye geçiþ süreci olarak nitelemiþtir. Temel tezi, bu diktatörlüklerin faþist olmamalarý
iyle burjuva güç bloku içinde derinleþen çeliþkiler neticesinde sona ereceðidir. Bu yaklaþý
söz konusu rejimleri kapitalizmi geliþtiren ve böylece burjuva demokrasisine geçilebilme
sinin temelini döþeyen birer tarihsel halka olarak ele alan genel analizinin uzantýsýdýr.
Böylece Poulantzas ýn geçiþ süreci analizi, baþkalarýný sýk sýk eleþtirdiði ekonomizm yakla
tarafýndan sunulmuþ uygulamalý bir örneðidir.
Ona göre üç ülkede de olaðanüstü yönetimleri iþbaþýna getiren ve destekleyen, finans ve ban
inde sivrilmiþ ve yabancý sermaye yanlýsý komprador burjuvazidir. Ancak belirttiðine göre,
skeri diktalar altýnda özellikle sanayi sektöründe yoðunlaþan bir yerli burjuvazi geliþmekt
e bu burjuva kesim zamanla askeri diktatörlükten uzaklaþmaktadýr. Bu süreçte iþçi-emekçi ki
n rolü ise, burjuva güç bloku içindeki çeliþkileri derinleþtirmekten ve bu çeliþkileri ordu
nsýtmaktan ibarettir. Ona göre askeri dikta bu çeliþkilerin sonucunda yerini muhalif bur
juva unsurlarýn iktidarýna býrakacak ve rejim deðiþikliði kaçýnýlmaz olarak demokratik bir
geçecektir.
Poulantzas geçiþ süreci analizinin þurasýna burasýna halk direniþi gibi bazý mücadele temal
irmiþ olsa da, onun geçiþ süreci esasen burjuva kesimler arasýndaki kapýþmalar temelinde do
u parlamenter rejime ilerler. Ýþçi sýnýfýnýn örgütsüzlüðü yüzünden sürece damgasýný basamad
rjuva kesimler arasýndaki kapýþmanýn öne çýktýðý ve olaylarýn burjuvazinin hegemonyasý altý
r. Türkiye de yaþanan da bu olmuþtur. Ne var ki Poulantzas, cereyan eden süreçlerden devrim
i mücadelenin güçlendirilmesine odaklanmýþ dersler çýkartacak bir siyasal tutuma sahip olma
yaþanmýþ olan neyse onu öylece mutlaklaþtýrýp ve genelleþtirip teorize etmiþtir.
Netice olarak, faþizmi Poulantzas larýn yaptýðý gibi bu kadar benzersiz bir rejim katýna
mi tamamen yanlýþtýr. Zira faþizm ayrý bir devlet tipi deðil, burjuva devletin olaðanüstü b
den biridir. Faþist devlet biçimi iktidara ayrý bir sýnýfý getirmez, finans kapitalin bir b
a egemenlik biçimidir. Faþizm burjuva devlet aygýtýný bir kenara fýrlatýp yerine bir baþka
t aygýtý kurmaz. Sadece parlamenter kurumlarý bir yana atýp devletin baský aygýtlarýný yetk
rir. Bunlarý iþçi-emekçi kitlelerin örgütlerini parçalamak ve devrimci mücadeleyi ezmek üze
oðun ve açýk biçimde kullanýr.
Ýþin gerçeðinde tüm olaðanüstü burjuva iktidarlar, ayný burjuva devlet aygýtýnýn çeþitli bö
ve aðýrlýkta kullanýlmasýna dayanýrlar. Emperyalizm çaðýnda, ister Bonapartist ister faþist
laðanüstü rejimler ayný egemen gücün farklý iktidar biçimleridir. Tüm bu olaðanüstü rejimle
evlet bürokrasisini (en baþta da askeri bürokrasiyi) olaðanüstü siyasal yetkilerle teçhiz e
ler. Bonapartizm ve faþizm arasýnda aþýlmaz duvarlar olmamasýnýn, keza faþizmin sivil biç
eri biçimi arasýnda özde bir fark bulunmamasýnýn ve nihayet faþizm (hangi yolla iktidara g
iþ olursa olsun) iktidara geldiðinde devletin bürokratik kabuðu içine yerleþir dememizin ne
eni iþte bu gerçeklerdir.
Faþizme karþý mücadelede doðru tutum
Ýþçi sýnýfýnýn faþizme karþý baþarýlý bir mücadele yürütebilmesi için, her þeyden önce doðr
. Faþizm burjuva düzene yabancý güçler tarafýndan dayatýlmýyor, bizzat olaðan burjuva iþley
r. Koþullar deðiþtiðinde, burjuva diktatörlük parlamenter demokrasi þalýný sýrtýndan fýrlat
m zýrhýný kuþanabilir. Nihayetinde bunlarýn tümü sermayenin egemenlik araçlarýdýr. Parlamen
st rejimler, tekelci burjuvazinin farklý yönetim biçimleridir. Yakýn sayýlabilecek bir geçm
e, o çok demokrat geçinen Avrupa ülkelerinde yaþanan faþizm deneyleri ya da Türkiye ve benz
ri ülkelerdeki askeri faþist cuntalar veya günümüzde halklara kan kusturan, iþkenceci ABD e
peryalizminin faþizan uygulamalarý, burjuvazinin demokrasisiyle kanlý diktatörlük biçimleri
arasýnda hiç de aþýlmaz duvarlar olmadýðýný ortaya koymaktadýr.
Sosyal demokrasinin ve onun peþinden giden reformist, oportünist sol akýmlarýn, burjuva
demokratik rejimlerin anayasal dayanaklarýný fetiþleþtirerek iþçi sýnýfýný nasýl bir aymazl
biliniyor. Ama sorunun bir de diðer yanlýþ ucu var. Faþizm ve burjuva demokrasisi nihaye
tinde ayný burjuva diktatörlüðün farklý biçimleri olsa da, bu tür biçim farklýlýklarý iþçi
eðildir. Ýþçi sýnýfý uzun yýllar süren tarihsel mücadeleler sonucunda burjuva düzen çerçeve
k haklar elde etmiþ ve çeþitli alanlarda örgütler yaratmýþtýr. Bu mevziler, sýnýfýn burjuva
rimci mücadelesini geliþtirebilmesi ve yaygýnlaþtýrabilmesi için yakýcý derecede ihtiyaç du
ahlarýdýr. Faþizm tamamen ortadan kaldýrmak amacýyla bunlara göz diker. Evet, düþman son ta
e ayný düþmandýr. Ancak hiçbir mantýklý kiþi, önemli silahlarýn yitirilme tehlikesinin sava
klik yaratmayacaðýný iddia edemez.
Devrimci proletaryanýn burjuva düzeni yýkýp geçmek üzere ilerleyebilmesi ne denli önemliyse
azanýlmýþ demokratik haklarý ve örgütlü mevzileri kaptýrmamak için yürüteceði mücadele de b
dir. Fakat iþçi sýnýfýnýn hangi koþul altýnda ve alanda olursa olsun, anlamlý bir mücadele
ancak kendi devrimci sýnýf çizgisine dayanmasý ve kendi örgütlü gücüne güvenmesi koþuluyla
tarya, burjuva demokrasisi kapsamýnda elde ettiði demokratik haklarýný korumalýdýr. Ama bun
burjuvazinin parlamenter düzenini güçlendirmek için deðil, burjuva düzene karþý devrimci m
yi daha güçlü ve örgütlü kýlmak amacýyla yapmalýdýr.
Örneðin her alanda baðýmsýz sýnýf politikasý geliþtirmek yerine, faþizm tehlikesi ve benz
in ardýna sýðýnýp, demokrat geçinen burjuva devlet adamlarýna ve burjuva partilere destek s
akla yetinmek hiçbir durumda onaylanacak bir tutum deðildir. Burjuva düzenin faþizm gibi
gerici tehditleri karþýsýnda, iþçi sýnýfýnýn burjuva demokrasisinin sýnýf özünü unutmaksýz
mevzilerini, kendi sýnýf tavrýyla savunmasý gerekir.
Parlamenter biçim de dahil kapitalist düzen hangi kýlýða bürünmüþ olursa olsun, proletaryan
ci stratejisi kapitalizmi yýkmayý ve iþçi iktidarýný yani iþçi demokrasisini kurmayý hedefl
juva diktatörlüðün farklý biçimlenmeleri devrimci stratejiyi özde bir deðiþikliðe uðratmaz.
tejik hedefin biliniyor oluþu, elbette bir ülkedeki siyasal koþullarýn ayrýntýlý biçimde ta
edilmesi ve devrimci stratejinin taktiklerinin somut koþullarýn analizine dayandýrýlmasý gö
evini de asla ortadan kaldýrmaz.
Faþizm gibi olaðanüstü rejimlerin, burjuva düzeni tehlikeye sürükleyen olaðanüstü koþullarý
ir. Devrimci durumlar karþýt sýnýflarýn kozlarýný ölesiye paylaþmaya hazýrlandýklarý tarihs
ir. Bu gibi durumlarda devrimci öncünün gücü, siyasal tutumu ve taktikleri belirleyici bir
önem kazanýr. Yenemeyen yenilir ve bu nedenle devrimci süreçlerle asla oyun oynanamaz.
Troçki nin deyiþiyle, Ergimiþ metali çok uzun süre ateþte tutmak tehlikelidir; toplumu çok
e devrimci bunalým halinde tutmaksa daha da tehlikelidir .[105]
Burjuva düzenin devrim korkusuyla saldýrýlarýný týrmandýrdýðý sýra dýþý süreçlerde iþçi sýn
al önem taþýr. Tarihsel örnekler bize, klasik faþist rejimlerin veya askeri faþist diktatör
rin, faþizmin týrmandýðý süreçlerde baþarýlý bir mücadele yürütemeyip bezginleþen ve yenilg
iþçi kitlelerinin üzerine basarak iktidara yerleþtiðini gösteriyor. Troçki, Bir tarihsel y
larak kaydedebiliriz ki der; faþizm ancak tutucu iþçi partilerinin proletaryayý devrimci
urumu kullanmaktan ve iktidarý ele geçirmekten alýkoyduðu ülkelerde zafere ulaþabilmiþtir .
Ýþçi sýnýfýnýn kitle örgütlerinde etkin olan Sosyal Demokrasi ve Stalinizm, faþist diktatör
elenin burjuva düzenin temellerini sarsacak düzeye eriþebilmesini engelleyici iþlev görmüþl
ir. Faþizmin niteliði konusunda bilinç bulandýrdýklarý gibi, demokrasi mücadelesinde burjuv
egemonyasýnýn kurulmasýný saðlayacak strateji ve taktiklerle iþçi sýnýfýnýn savaþ yolunu tý
Eðer sermayenin faþist rejim doðrultusundaki tehdit, hazýrlýk ve saldýrýlarý karþýsýnda kay
iþçi ve emekçi örgütlerinin mücadele birliðini saðlayacak ittifaklar konusunda sekter davra
faþizm karþýsýnda yenilgi peþinen kabullenilmiþ olacaktýr.[107] Proletaryanýn, hangi vesile
deme gelmiþ olursa olsun, ittifaklar konusunda baþarý elde edebilmesi için, öncelikle kend
i devrimci gücünü örgütleyip seferber etmeye ihtiyacý vardýr. Ýþçi sýnýfý burjuvazinin kuyr
i gücüne güvenebilmeli ve devrimci öncü, çeþitli iþçi örgütlerinin eylem birliðini saðlayac
leri yürürlüðe koyabilmelidir.
Faþizme karþý iþçi ve emekçi örgütlerinin yaþama geçirmesi gereken birleþik cephe politikas
iþte bu anlayýþ olmalýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn komünist güçleri açýsýndan gerçek þudur: birleþik
stratejiye baðlý doðru taktiklerle uygulamaya konulur ve baðlaþýklar üzerinde proletaryaný
rimci hegemonyasý saðlanýrsa amacýna ulaþabilir.
Ýþçi sýnýfýnýn birleþik cephe politikasý, Avrupa da devrimci dalganýn geri çekildiði ve ser
saldýrýsýnýn týrmanýþa geçtiði, 1917 Ekim Devriminin ürünü olan iþçi sovyetleri devletinin
da, dünya iþçi sýnýfýnýn yeniden güç toplayýp burjuvaziye meydan okuyabilmesi amacýyla günd
i. 1921 de Lenin önderliðindeki Komintern Üçüncü Dünya Kongresi tarafýndan kabul edilen sý
kitlelere sloganý, birleþik cephe taktiðinin özünü ifade ediyordu. Gereksiz bir sekterli
zin, ama burjuvaziyle iþbirliði yönündeki eðilimlere de prim vermeksizin çeþitli iþçi ve em
inin mücadele birliðinin inþasý için çaba sarf edilmeliydi.
1922 de toplanan Komintern Dördüncü Dünya Kongresi ise, komünist partilerin en önemli görev
den birinin uluslararasý faþizme karþý direniþi örgütlemek olduðunu vurguluyordu: Komünist
, faþist çetelere karþý mücadelede iþçi sýnýfýnýn önünde olmalý, bu sorun karþýsýnda birleþ
son derece aktif olmalý ve illegal örgütlenme yöntemlerinden yararlanmalýdýrlar. [108]
Ayný kongrede birleþik cephe taktiðinin esas amacý da belirlenmekteydi: Birleþik cephe tak
iðinin esas amacý, iþçi kitlelerini ajitasyon ve örgütlenme yoluyla birleþtirmektir. Birleþ
phenin gerçek baþarýsý, aþaðýdan , tabandaki iþçi kitlelerinin saflarýndan gelen bir harek
baðlýdýr. [109] Lenin ve Troçki gibi devrimci liderlerin önderliði altýnda ilerleyen Komin
sosyal demokrasinin uðursuz rolü konusunda gereken her türlü uyarýyý yapýyor, ama iþçi sýn
ephesinin inþa edilebilmesi için elzem olan ilkeli esnekliði de gösteriyordu.
Dördüncü Kongre kararlarýnda soruna þu þekilde yaklaþýlýyordu: Birleþik cephe taktiðini ku
st öncünün, geniþ kitlelerin en yaþamsal çýkarlarý için verdikleri gündelik mücadelelerin e
r almasý demektir. Komünistler, bu mücadele uðruna, sosyal demokratlarýn ve Amsterdam Ente
rnasyonali nin hain liderleriyle bile görüþmeye hazýrdýrlar. [110] Fakat bu gibi durumlarda
tleleri yapýlan görüþmelerin seyrinden her zaman haberdar etmenin zorunlu bir koþul olduðu
a belirtiliyor ve bu liderlerle yapýlan görüþmelerde, komünist partinin baðýmsýzlýðý ve aj
mamalýdýr deniliyordu.[111] Ayrýca, Ýkinci Enternasyonal in birleþik cepheyi tüm iþçi part
gütsel bir kaynaþmasý olarak gösterme çabasýnýn da mutlak bir biçimde reddedilmesi gerekt
rgulanmýþtý.
Ne var ki, Lenin in ölümü ve Komintern in Stalinist bürokrasinin egemenliði altýna giriþiyl
kte birleþik cephe politikasý da saða sola çekiþtirilerek doðru ve devrimci özünü yitirdi.
4 te Zinovyev tarafýndan ortaya atýlan ve ardýndan Stalince benimsenerek piyasaya sürülen
yal-faþizm [112] tezi, Lenin döneminde belirlenen birleþik cephe taktiklerinden bir kopuþt
ur. Stalin dünya komünist hareketinin önderliðini önce raydan çýkartýp daha sonra da tasfiy
elirken, Troçki ise Lenin dönemi Komintern çizgisini sürdürmeye çalýþtý ve bu mücadeleyi so
zor koþullar altýnda yürüttü. Stalinizmin bazen sekter, çoðu kez de ilkesiz tutumlarla düny
ermayenin faþist saldýrýsý karþýsýnda yenilgiye sürükleyen politikalarýna karþý Troçki nin
önemlidir.[113]
Proletaryanýn cephe birliði konusunda bir dönem boyunca sol sekter tutum izleyen Stali
nist Komintern daha sonra tam anlamýyla saða savrulmuþtur. Ýþçi sýnýfýnýn komünist öncüsünü
ar içinde eritmiþtir. Örneðin 1926 lardaki Ýngiliz genel grevi döneminde, Komintern yönetic
Stalin in ilkesiz politikasýný reformist bürokratlarla ittifakýn gerekçesi yapmýþlardýr. Ý
iþçi sýnýfýnýn genel grevinin sönümlenmesine ve yükselen militan mücadelesinin kýrýlmasýna
aktikler ve burjuvaziyle uzlaþma siyaseti yol açmýþtýr.
Stalin dönemi Komintern toplantý ve kongrelerinde yürütülen faþizm tartýþmalarý içinde Altý
(1928) Ýtalyan delege Ercoli nin (Togliatti) deðerlendirmesi dikkat çeker. Bu tarihte To
gliatti, faþizmi en kesin ve en tavizsiz gericilik sistemi olarak görecek ve þu açýlýmý get
cektir: Bu yönetimi ayakta tutan þey, terörist eylemlerinin gaddarlýðý, çok sayýda iþçi ve
orkunç iþkence yöntemlerini geniþ ölçüde uygulamasý, mahkemelerinin sertliði deðildir; bu r
lelerin bütün baðýmsýz örgütlenme biçimlerinin sistematik olarak yokedilmesine dayanýr. [11
Fakat bu taným Komintern bürokrasisi tarafýndan Troçkist bulunur ve Togliatti sosyal-faþiz
tezine çark etmek zorunda býrakýlýr. Zira 1924 te ortaya atýlan bu Stalinist tez, 1928 de b
ez daha iddialý biçimde yeniden piyasaya sürülmüþtür. 1928 de Komintern in üçüncü dönem p
kte, bu kez kývrak oportünizmin öbür çeþidi olan sol maceracýlýk dönemi baþlatýlacaktýr.
Avrupa ülkelerindeki Sosyal Demokrat partiler sosyal-faþist olarak nitelendi, faþizmle s
osyal demokrasiyi ayýrt etmenin gerekli olmadýðý görüþü savunuldu. Troçki nin bu konuda get
riler, bu siyasal çizginin iþçi sýnýfýný faþist týrmanýþ karþýsýnda yenilgiye sürükleyeceði
mci ilân edildi. Ne var ki maceracý oportünizm daha sonra yine karþýtýna dönüþecek ve resm
hareket bu kez de saða savrulacaktý.
1934 yýlýyla birlikte üçüncü dönem politikasý ýskartaya çýkartýldý ve yerini 1935-39 yýll
zlaþmacý bir Halk Cephesi politikasý aldý. Proleter devrim anlayýþý, muðlak ve aþamalý bir
imi stratejisinin darbeleri altýnda yok edilirken; iþçi sýnýfýnýn birleþik cephe taktiði de
ir halk cephesi formülasyonuyla katledildi. Nitekim Komintern Yedinci Kongresinde
(1935) sunuculuðunu Dimitrov un yaptýðý faþizm tahlili, burjuvaziyi de iþin içine katan sul
r halk cephesi politikasýnýn gerekçesini oluþturacaktý.
Esasen Komintern in ünlü faþizm tanýmý, Yürütme Komitesinin 13. Plenumunda (Aralýk 1933) Ot
inen in sunduðu Faþizm, Savaþ Tehdidi ve Komünist Partilerin Görevleri baþlýklý raporla gün
rilmiþti. Burada faþizm þöyle tanýmlanýyordu: Faþizm, finans-kapitalin en gerici, en þöven
emperyalist ögelerinin açýk terörist diktatörlüðüdür. [116] Yedinci Kongrede Dimitrov bu t
ineliyordu. Tanýmýn içerdiði en ... en ... en ... vurgularý Kongre tarafýndan, faþizm belâs
rmayenin yalnýzca belirli bir kesimiyle sýnýrlý olduðu ve burjuvazi içinde faþizme karþý an
mücadele yürütecek kesimlerin bulunduðu yolunda yorumlandý.
Kongre sonuç bildirisinde, komünistlerle sosyal demokratlarýn bir birlik partisi oluþtur
malarý konusu da gündeme alýnmýþtý. Komintern 1935 te yaptýðý bir açýklamada buna hazýr old
ve böyle bir durumda sosyal demokrasinin komünist partiler içinde eriyeceðini söyleyerek iþ
irlikçi tutumunun üzerini örtmeye çalýþýyordu. Fakat takip eden dönemde artýk bu örtülere d
setmeyecek, 1939 dan sonra birlik partisinin demokratik yolundan söz edilecek ve 194
3 te de zaten Komintern resmen feshedilecekti.
Neticede bu cephe anlayýþý tüm resmi komünist partilere dayatýldý ve Stalinist Komintern ha
zleyen siyasal örgüt ve hareketlerce kabul görerek günümüze kadar taþýndý. Böylece, faþizme
iþçi sýnýfýnýn hegemonyayý kendi elleriyle demokrat burjuvaziye teslimi anlamýna gelen b
l anlayýþ da yerleþtirilmiþ oldu. Faþizm gerçeði karþýsýnda Stalinizmin sergilediði ihanet
bir tarihsel örnek oluþturur. Stalinist bürokrasinin egemenliði altýndaki Komintern in, ken
isine baðlý komünist partilere çizdirdiði zikzaklar tarihten ibret almak için her daim hatý
nmalýdýr.
Tarihin sergilediði gerçek þudur ki, olaðanüstü rejimlerin baský ve zulmüne isyan etmeyi ba
ve emekçiler, burjuva düzeni ezip geçecek noktaya ulaþamadýklarýnda bile düzenin sýnýrlarýn
Zorba burjuva iktidarlara karþý demokrasi mücadelesinin baþýna örgütlü iþçi sýnýfýnýn geçm
zi için ölümcül bir tehlikedir. Bu nedenle böyle bir tehdidin varlýðý koþullarýnda, düzenin
itmemesi için burjuvazi alelacele kendi demokrat partilerini örgütlemeye çalýþýr ve meyda
mokrasiyi getirme telâþýyla dökülüverir. Ýspanya, Yunanistan, vb. örneklerinde faþist dikt
cinde yaþanan gerçeklik budur. Böylesi süreçlerde resmi komünist hareketlerin demokrasiyi b
rjuvaziden bekleme siyasetleri nedeniyle, iþçi sýnýfý bu olaðanüstü hareketli dönemlere ne
kendi devrimci damgasýný basamamýþtýr.
Demokrat burjuvazi tarihsel rolünü iyi oynar ve iþçileri-emekçileri kandýrýp kitlelerin d
i mücadelesinde hegemonyayý ele geçirirse, kitle mücadelesini burjuva düzen sýnýrlarýna hap
ye muktedir olur. Bu gibi durumlarda demokrasi mücadelesinin (anti-Bonapartist, an
ti-faþist, anti-diktatoryal, anti-oligarþik, her ne biçimde adlandýrýrsanýz adlandýrýn!) gi
idebileceði son nokta burjuva düzenin olaðan iþleyiþ biçimine geri dönülmesinden ibaret kal
me karþý mücadelede elde edilecek sonuç, sýnýf mücadelesinde hegemonyayý kimin kuracaðýna,
gü demokrasi bayraðýnýn egemen kýlýnacaðýna baðlýdýr. O nedenle olaðanüstü burjuva rejimler
aklarýn asla karýþtýrýlmamasý gerekir. Nitekim daha geniþ halk cepheleri kurma adýna iþçi s
yle iþbirliðine yönelten ve böylece demokrasi mücadelesinin önderliðini altýn bir tepsi içi
juvaziye sunan tüm anlayýþlar (Stalinist halk cephesi örnekleri ve benzeri sulandýrýlmýþ it
lar) tarih boyunca iþçi sýnýfýna nice acý yenilgiler tattýrmýþlardýr.[117]
Günümüzde faþizm tehlikesi
Faþizmin günümüzde hâlâ bir tehlike kaynaðý oluþturup oluþturmadýðý konusunda ileri sürülen
etinin boþluklarýndan sýzarak bilinç bulandýrýyor. Bunlar arasýnda en baþta geleni, faþizmi
larak da Nazizmin) vaktiyle dünya halklarý tarafýndan lanetlenmiþ olmasý nedeniyle bir dah
a yaþanmayacaðý iddiasýdýr. Oysa bu tür gerçeküstü iddialarý bizzat yaþamýn kendisi çürütmü
zmi faþizmin en uç ve son derece özgün bir tarihsel örneðiydi. Tarih kendini aynen tekrarla
adýðý gibi, faþizm de baþka kýlýklara bürünerek iktidara yürüdü. Türkiye de dahil çeþitli ü
e damgasýný basmýþ olan askeri faþist diktatörlüklerin anýsý henüz tazedir.
Bu örneklerin de kanýtladýðý gibi, kapitalizmin çýlgýnlýðýný daha önce ifþa etmiþ olmasý ne
ha gündeme getirilemeyeceðini düþünmek kadar yanlýþ, tehlikeli ve mücadeleye zarar verici b
tum olamaz. Sermayenin egemenliði devam ettiði sürece faþizm tehdidi de varlýðýný sürdürece
m burjuvazi açýsýndan zorunlu hale gelip, buna gücü de yettiðinde, yine iþçi sýnýfýnýn ve y
rin, devrimci kuþaklarýn karþýsýna tüm melânetiyle dikilecektir.
Alman Nazizmine can veren, iki emperyalist paylaþým savaþý arasýnda kapitalist sistemi vur
an ekonomik ve toplumsal bunalýmdý. Bu tür bunalýmlar, kapitalizmin olaðan döngüsel bunalým
sine geçen, derin ve alabildiðine sarsýcý bunalýmlardýr. Üretici güçlerin, burjuva koþullar
ine izin verdikleri ölçüde gür bir þekilde geliþebildikleri refah dönemlerinde gerçek devri
en söz edilemeyeceðine iþaret eder Marx. Ayný þekilde bu tür dönemler, burjuvazinin faþizm
saldýrgan bir diktatörlük biçimine ihtiyaç duymadýðý olaðan dönemlerdir.
Faþizm ve devrim ayný nesnel gerçekliðin birbirine karþýt iki sýnýfsal ifadesidir. Marx, de
olasýlýðýnýn, modern üretim araçlarýnýn ve burjuva üretim biçimlerinin birbirleri ile çatýþ
eri evrelerde olanak kazandýðýna iþaret eder.[118] Bu tür evreler, faþist iktidar biçiminin
bir olasýlýk olmaktan çýkarak, burjuva düzenin idamesi için bir ihtiyaç haline geldiði dön
arýdýr.
Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda ve daha yakýn tarihlerde yaþanan faþizm örneklerine, savaþ ö
gibi derin bir sistem bunalýmý eþlik etmese bile, bu ülkelerde de faþizm burjuva düzeni der
nden sarsan bunalýmlarla iliþkilidir. Þili, Türkiye gibi örnekler söz konusu olduðunda, ort
eliþkinlik düzeyindeki bu tip ülkelerin emperyalist sistemin zayýf halkalarýný oluþturduðu
unutmamak gerekir. 40 larýn ikinci yarýsýndan günümüzdeki kriz dönemine dek, kapitalist si
n merkez ülkelerini alabildiðine sarsan bir sistem bunalýmý yaþanmamýþtýr ama zayýf halkala
um daha farklýdýr. Zira Marx ýn da belirttiði üzere, Elbette ki, þiddetli patlamalar, burj
desinin yüreðine, merkezine vurmadan önce uç bölümlerinde meydana gelmek zorundadýr, çünkü
denge olanaðý uç bölgelerdekinden daha fazladýr .[119]
Bu nedenle kapitalist sistemin merkez ülkeleri olaðan koþullar içinde yaþarken, periferide
yer alan þu ya da bu ülkede derin krizler patlak vermiþtir. Bu ülkelerde iþçi-emekçi kitle
in devrimci baþkaldýrýlarýyla geliþen devrimci durumlar, düzen güçlerini büyük bir telâþla
nda ayaða kaldýrmýþtýr. 12 Eylül öncesinde Türkiye de tanýk olunduðu gibi, bazen çevre ülke
evrim deneylerinin veya ulusal kurtuluþ mücadelelerinin yükseliþi tekelci sermayenin duy
duðu endiþeyi katlayarak büyütmüþtür.
Bu tür örneklerde, emperyalist güçlerin ilgili bölgelerde kendi çýkarlarýnýn zedelenmemesi
an devreye girdikleri ve sistemin zayýf halkalarýnda faþist iktidarlarýn iþbaþýna getirilme
için gizli örgütleriyle harekete geçtikleri çok iyi bilinen gerçeklerdir. ABD emperyalizmin
n, örneðin Þili ve Türkiye de askeri faþist cuntalarýn oluþumuna nasýl destek verdiði bilin
yönüyle faþizm salt ulusal düzeyde bir saldýrý olmayýp, devrim tehdidinin yayýlmasýný engel
uluslararasý dayanýþma içine giren emperyalist güçlerin de karþý-devrimci ataðýdýr. Bu gerç
alist sistemin zayýf halkalarýný oluþturan kapitalist ülkeler iþçi sýnýfý açýsýndan bugün d
idir.
Günümüzde faþizm konusunda yürütülecek tartýþmalarda, sorunun yaþamsal önem taþýyan bir yön
yor. Devrimci mücadelenin selâmeti açýsýndan, iþin stratejik boyutu asla kýsýr bir kavram t
feda edilemez. Çaðýmýzda yaþanan açýk baskýcý ve iþçi-emekçi haklarýna azgýnca saldýran as
st olarak nitelemek gerçekliði kendi adýyla anmak demektir. Bu doðru ve açýk siyasal tutum
sýnýfýnýn devrimci stratejisini netleþtirir ve dolayýsýyla onu güçlü kýlar. Tersi bir yakla
açýk bir tutum belirlemekten kaçýnmak ve diyelim salt bir askeri diktatörlük nitelemesiy
içinden sýyrýlmaya çalýþmak devrimci stratejiyi zayýflatýr. En tehlikeli eðilim ise (Türki
resmi komünist çizgi tarafýndan sergilendiði üzere), 12 Eylül tipi açýk baskýcý bir askeri
st olarak nitelenmesine, onda bazý ýlýmlý eðilimler, ýlýmlý kanatlar olduðu gerekçesiyle it
uzlaþmacý ve sýnýf iþbirlikçisi zihniyettir.
Faþizm tehlikesinin geliþmiþ kapitalist ülkeleri, Avrupa yý ilgilendiren boyutuna gelince.
elikle belirtmek gerekir ki, iþçi sýnýfýný kendisini bekleyen muhtemel tehlikeler konusunda
donanýmsýz býrakmaya çalýþan sol görünümlü burjuva ideolojisi Avrupa ülkelerinde fazlasýyla
tadýr. Oysa Avrupa da demokrasinin istikrarlý bir biçimde yerleþmiþ olduðu ve faþizmin bu k
ir daha asla iktidar olamayacaðý anlamýna gelen görüþler kocaman bir palavradan ibarettir.
Emperyalist sistem iki paylaþým savaþý arasýnda olduðu gibi derin bir bunalým içine düþtüðü
a düzeni devrim dalgalarýyla sarsmaya baþladýðýnda, Avrupa da faþizm güncel bir tehlike hal
ir mi gelmez mi görülür. Bu faþizmin, Almanya daki Nazizmin boyutlarýna ulaþýp ulaþmayacaðý
mdiden boþ tartýþmalar yürütmeye gerek yok. Sonunda bu gibi olgular, dünya ölçeðinde iki te
rasýndaki mücadelenin seyrine, kapitalist sistemi sarsan bunalýmýn þiddetine ve gidiþatýna
Faþizm konusundaki tartýþmalarýn, her daim günün somut koþullarý temelinde yeniden gözden g
i ve gereken yeni tespitlerin yapýlmasý zorunludur. Örneðin, kapitalizmin Ýkinci Dünya Sava
leyen uzun yükseliþ dönemine damgasýný basan nesnel koþullar bugün deðiþikliðe uðramýþtýr.
zmin geliþmiþ kapitalist ülkelerde artýk bir tehlike oluþturmayacaðý yolundaki görüþlerin m
naðý da zayýflamýþtýr. Unutulmasýn ki, Ortadoðu ülkelerine demokrasi götürme bahanesiyle bu
bir paylaþým savaþý yürüten ABD nin bizzat kendisi neredeyse demokrasiye muhtaç hale gelmiþ
pitalist sistemin hegemon gücünün ülkesinde faþizan uygulamalar giderek artmaktadýr.
Bugün sermaye güçleri, dünyada ve Avrupa da iþçi sýnýfýnýn ekonomik ve demokratik haklarýna
yürütüyorlar. Saðý ve soluyla tüm burjuva hükümetlerin uygulamalarýna damgasýný basan gerç
ltuda geliþen bir gericiliktir. Fakat olaðan parlamenter rejimdeki bir daralma ve ge
ricileþme ile parlamenter iþleyiþin berhava edilip açýkça olaðanüstü bir rejime geçilmesi a
mli fark elbette gözardý edilemez. Yine de bugünün somut koþullarýnda bu uyarý ne anlam ifa
etmelidir? Bu noktada örneðin, faþizm nasýl olsa güncel bir tehlike deðildir, dolayýsýyla
hlikesinden söz edenleri mat etmek gerekir diye özetleyebileceðimiz bir siyasal anlayýþýn
rimci Marksizmin güçlendirilmesine hiçbir hayrý dokunamaz.
Kapitalizmin olaðan iþleyiþ dönemlerinde saðladýðý görece istikrara aldanýp, onun baþý sýký
ere getireceði belâlar konusunda uyanýklýk göstermeyen reformist ve sözde sosyalist tutumla
Marksizm tarafýndan daima eleþtirilmiþtir. Örneðin Marx ve Engels, burjuvazinin devrimci
buhranlar döneminde seçilmiþ yöneticilerinin sözünü dinlemekle yetinebileceðini düþleyen Al
ratlarý, parlamenter alýklýkla suçlarlar. Sözün hükmünün bittiði durumlarda, burjuvazi soru
i baský aygýtlarýný devreye sokarak çözmeye yeminli olduðunu tüm tarihi boyunca defalarca k
Burjuvazinin silahlý þiddetinin karþýsýna iþçi-emekçi kitlelerin ayný düzeyde örgütlü gücüy
asal hayallerle günü geçiþtirmeye çalýþan reformist siyasetlerin nelere mal olduðu konusund
örnek vardýr. Devrimci durumlarda parlamento kararlarýna veya anayasaya dayanan buyur
malarla kimseye söz geçirilemeyeceðini kavramak için aslýnda biraz solduyu yeterlidir. Ne
var ki Lenin in dediði gibi, Tutarlý demokrasi yandaþlarý, en önemli politik sorunlarýn
çözülebileceðini sanýrken tam da bu hususu hep gözden kaçýrýyorlar. Gerçekte ise bu sorunl
aldeyse ve mücadeleyle þiddetlenmiþse, içsavaþla karar baðlanýr. [120] Marksizmin bu önemli
günümüzde de faþizm tehlikesini ve emperyalist savaþlar gerçeðini küçümseyen sözde sosyali
kapýlmamak, prim vermemek bakýmýndan ziyadesiyle önemlidir.
Kapitalist sistemin uzun süreli yükseliþlerin ardýndan içine düþtüðü ciddi kriz dönemlerini
iyasal deðiþiklik ve geliþmelere gebe olduðu açýktýr. Böylesi dönemler, üretici güçlerin ya
t engeliyle deðil ulusal sýnýrlarla da uzlaþmaz çeliþkisini patlamalý biçimlerde ortaya koy
u türden tarihsel dönemeçler, emperyalist güçler arasýnda yeniden paylaþým savaþlarýnýn yük
gericiliðin týrmanýþý gibi geliþmelerle karakterize olurlar. Ýþte bugün yüz yüze bulunulan
, faþizmin bir daha yaþanmayacaðý düþüncesiyle teselli bulmayý deðil, iþçi sýnýfýnýn devrim
in yükseltilmesi için atýlým yapmayý gerektiriyor.
Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnýn kapitalist yükseliþ koþullarýnda, Avrupa iþçi sýnýfý yaþam k
nedeniyle adeta bir kýþ uykusuna yatmýþtý. Diðer yandan, özellikle Alman faþizminin yenilg
n yarattýðý moral atmosferde faþist örgütlenmeler uzun bir süre baþlarýný inlerinden çýkart
edemediler. Fakat bugün? Bugün kapitalist sistemin sözümona demokratik ve barýþçý bir birli
yol aldýðý söylenen Avrupasý nda, yabancý iþçi düþmanlýðý, ýrkçýlýk, faþist demagojiler gid
sini sürdürüyor. Avrupa nýn çeþitli ülkelerinde seçim dönemleri faþist partilerin oy oranla
hne oluyor.
Evet, bugün Avrupa ülkelerinde henüz faþizmi bir olasýlýk olmaktan çýkartýp güncel bir tehd
getirecek bir devrimci durum yaþanmýyor. Ama sistem derin kriz sinyalleri verdiðine gör
e, bu durumun iþçi kitlelerindeki yansýmalarý da zamanla büyüyecektir. Ýþçi hareketinde geç
l dönemlerde olduðu gibi ciddi devrimci yükseliþlerin yaþanmaya baþlanmasý halinde burjuvaz
n karþý ataða geçmeyeceði, eðer iþler o noktaya gelirse sýnýf mücadelesi alanýna yine faþiz
asla düþünülemez.
Ýþçilerin sosyal güvenlik fonlarýndaki sürekli kesintiler, demokratik haklara karþý sinsi b
adým adým yükseltilen saldýrýlar, kitlelerin beynine kazýnmaya çalýþýlan yeni demagojilerle
udi düþmanlýðý deðil de Müslüman düþmanlýðý, uluslararasý teröre karþý mücadele teranesi
nýyorlar? Beri yanda, kapitalizmin iþçi sýnýfýna sunduðu yaþam koþullarýnýn kötüleþmesiyle
sýnýfýnýn da o uzun süren kýþ uykusundan uyanmakta olduðu açýktýr.
Son yýllarý kapsayan ve baþlangýçta pek de önemli deðilmiþ gibi görünen nicel birikimin, si
ada sýçramalý biçimde nitel deðiþimlere yol açmasý büyük bir olasýlýktýr. Ýþçi sýnýfýnýn ke
reken derslerin yeni iþçi kuþaklarýna örgütlü biçimde aktarýlmasý çok daha zorunlu hale gel
larý, iþçi sýnýfýnýn enternasyonal düzeyde yaþadýðý devrimci önderlik bunalýmýnýn çözümü iç
z bir görev kýlmaktadýr.
Dünya kapitalist sisteminin zirvesinin savaþ düzenine geçtiði, dünya halklarýnýn önemli bir
emperyalist savaþ cehenneminin ateþlerine atýldýðý, burjuva ideologlarýn bile ekonomik kriz
in kolayca savuþturulabileceði yolundaki iyimserliklerini yitirdiði günümüzde, rehavete ve
utinizme kapýlýp sürüklenmek ölümcül bir tehlikedir. Geçmiþ dönemlerin yerleþtirdiði atalet
eçiþtirmeye çalýþan siyasal çevreler, daha önceki tarih kesitlerinde iþçi sýnýfýnýn hazýrlý
n olan siyasi liderliklerin akýbetine sürüklenmekten kurtulamazlar.
[32] Faþizm kavramýna kaynak oluþturan Ýtalyan dilindeki fascismo sözcüðü, Latincede demet
a gelen fasces ten türetilmiþtir. Fasces, Antik Roma da devlet otoritesinin simgesi olan
ve kýrmýzý bir þeritle demet yapýlmýþ dallarýn arasýndan yükselen savaþ baltasýna verilen
ussolini önderliðindeki Ýtalyan faþist partisi adýný fasces ten alýr ve bu simge 1919 da pa
lemi olarak kabul edilir, faþizm kavramý da bu tarihten itibaren siyasal literatüre gi
rer.
[33] Örneðin 1919 Martýnda, ancak Aðustosa kadar yaþayabilecek olan Macar Sovyet Cumhuriye
ti kurulmuþtu. Keza 1919 Nisanýnda Bavyera Sovyet Cumhuriyeti yaþama gözlerini açýyor ve bi
ay sonra yýkýlýyordu. 1919 ortalarýnda Ýtalya da, gýda maddeleri fiyatlarýnýn pahalýlýðýna
isyanlar patlak verdi. 1919 Kasýmýnda gerçekleþen Ýtalyan genel seçiminde Ýtalyan Sosyalis
artisi oylarýn üçte birine yakýnýný kazanmýþtý. Almanya da 1920 Mart ayýnda, iþçilerin dire
nilgiye uðratýlacak olan gerici Kapp darbesi gerçekleþti. Ýtalya da iþçiler 1920 Nisanýnda,
a Konseylerini savunmak üzere Torino bölgesinde genel grev gerçekleþtirdiler vb.
[34] 28 Haziran 1919 da imzalanan Versay Antlaþmasý gereðince, Almanya Alsas-Loren i Frans
a ya geri veriyor, Avrupa da iþgal ettiði diðer bölgelerden ve tüm denizaþýrý sömürgelerden
ntlaþma ayrýca, Almanya nýn askeri gücünün sýnýrlanmasý ve galip devletlere savaþ tazminatý
i de içermekteydi. Rakip emperyalist güçlerin amacý, Avrupa üzerinde Almanya nýn hegemon ko
a yükselmesinin önünü kesmek, onun askeri ve ekonomik gücünü çökertmekti.
[35] Lenin Döneminde Komünist Enternasyonal Belgeler , c.2, Maya Yay., Eylül 2002, s.59
[36] age, s.125
[37] age, s.422
[38] age, s.300-1
[39] age, s.301 (abç)
[40] age, s.421
[41] age, s.422
[42] age, s.422
[43] age, s.442
[44] age, s.460
[45] Bir karýþýklýða meydan vermemek için burada hatýrlatmak gerekir ki, devlet biçimi, hük
, yönetim biçimi gibi kavramlar genelde ayný anlama gelirler. Keza olaðanüstü rejim, olaðan
tim benzeri kavramlar için de ayný þey söz konusudur.
[46] Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, s.348-9 (abç)
[47] Lenin, Collected Works, The Beginning of Bonapartism [Bonapartizmin Baþlangýcý], c.
25, s.220
[48] Troçki, age, s.460-1
[49] Burada geçen otoriter ve totaliter kavramlarý arasýndaki anlam farký, tam da Bonapa
rtist yönetim biçimi ile faþist yönetim biçiminin mukayesesi temelinde somutlanabilir. Zir
a siyasal literatüre yerleþtiði þekliyle, özetle her iki kavram da çoðulcu parlamenter demo
sinin karþýtý olan bir iktidar biçimini anlatýr. Fakat totaliter rejim nitelemesi en katý,
n monolitik diktatörlükler için kullanýlýrken, otoriter rejimin ayný derecede monolitik ve
atý olmadýðý kabul edilir.
[50] Troçki, age, s.462
[51] Troçki, age, s.472
[52] Troçki, age, s.468
[53] Troçki, age, s.461
[54] Troçki, age, s.290
[55] Troçki faþist iktidar öncesinde yer alan Bonapartist rejimleri, engelleyici Bonap
artizm veya saf Bonapartist Bonapartizm gibi kavramlarla da nitelemiþtir.
[56] Troçki, age, s.292
[57] Troçki, age, s.465
[58] Ýlerleyen bölümlerde Türkiye de 12 Eylül faþist diktatörlüðünün Bonapartist bir rejim
sini incelerken bu konuya deðineceðiz.
[59] Troçki, age, s.464
[60] Troçki, age, s.460
[61] Troçki, age, s.462-3
[62] Troçki, age, s.463 (abç)
[63] Örneðin Ýtalya da faþist hareket kendini Roma Ýmparatorluðu nun yeniden doðuþu biçim
eza Almanya da faþizm, kendisinin Kutsal Roma-Germen Ýmparatorluðu nun devamý olduðu, düny
an ýrkýndan baþka üstün ve arî bir halkýn bulunmadýðý gibi argümanlarýn üzerine oturmuþtur.
ket, Türkçülüðü öne çýkarmýþ, eski Türk topluluklarýnýn Kýzýl Elma efsanelerini, bozkurt si
r.
[64] Troçki, age, s.424
[65] Troçki, age, s.66
[66] Ýtalya da Mussolini liderliðindeki faþist birlikler, önderliklerin zaaf ve ihaneti ne
deniyle zaten geriletilmiþ durumda bulunan iþçi sýnýfýnýn üzerine yürüyüp, tabanca ve býçak
onun kitle örgütlerini boðdular. Daha sonra Mussolini, iktidara yürüdüðü bu kadrolarý tasf
cek ve faþizmin iktidara yürüdüðü kadrolarla iktidar olamayacaðýný vurgulayacaktý. Almany
st elitin SA lara yönelik katliamý, uzun býçaklar gecesi diye anýlýr.
[67] Faþist iktidarlarýn kuruluþu baðlamýnda çeþitli örneklerin sergilenmesi önemlidir. Anc
da sorunun genel yönlerinin öne çýkartýlabilmesi ve yazýnýn bu bölümünün uzamamasý için bu
aha geniþ bilgi Ek I de verilecektir.
[68] Troçki, age, s.200
[69] Troçki, age, s.200-1
[70] Nazi Partisinin seçkin elemanlardan oluþan ve siyah üniformalarýyla ünlü birliðidir; t
adý Almancada Koruyucu Kademe anlamýna gelir.
[71] O dönemleri anlatan kaynaklarýn belirttiðine göre, SS in olabildiði ölçüde soylular, a
e zengin burjuva çocuklarýndan oluþturulmasýna özen gösterilmiþtir. Röhm ü ve SA nýn burjuv
asi küçük-burjuvalarýný katleden gücün arkasýnda iþte bu sýnýfsal gerçek yatar.
[72] Ýspanya da devrimci proletarya, devrimin ve iç savaþýn ateþi içinde kývranýrken, Avrup
komünistleri, tatlý su sosyalistleri, Ýspanya iþçi ve köylülerinin politik ve sosyal zafer
n bir Avrupa savaþý anlamýna geleceðini ileri sürerek devrimci çözümü kötülediler. Türkiye
sinde hemen her köþede yerel devrimci inisiyatifler geliþir ve devrimci iþçiler Tariþ benze
i isyanlarla devrimci dalgayý yükseltirlerken, Avrupa daki sahte komünistlerin ve tatlý su
sosyalistlerinin benzerleri, aman fazla ileri gidilmesin, sonra faþizm gelir yollu
akýllar verdiler. 12 Eylül faþist iktidarý kurulup, öncü iþçiler ve devrimciler iþkence tez
can çekiþmeye baþladýklarýnda ise, bu tür komünist ve sosyalistler in artýk devrim ve de
gibi kavramlarý duymaya dahi tahamülleri kalmamýþtý. Dönemin zor koþullarýndan þu ya da bu
lerini aldýklarýnda bile, baþlarýna gelenler yüzünden devrimci mücadele yolundan dönmeyenle
uyorlardý: Baþýmýza ne geldiyse, sizler gibi devrim sözcüðünü aðýzlarýndan düþürmeyenler,
var deyip duranlar yüzünden geldi(!) Kýsacasý böylelerinin dönekleþmek için (ya da daha d
larýna dönmeleri için) Sovyetler Birliði nin çöküþünü beklemeye bile ihtiyaçlarý yoktu.
[73] Mandel, Faþizme Karþý Mücadele ye Önsöz, s.35
[74] Mandel, age, Türkçe Basýmý Ýçin Not , s.52
[75] Troçki, age, s.164
[76] Troçki, age, s.292
[77] Faþist iktidarlarýn taþýdýðý özellikler baðlamýnda korporatif devlet örgütlenmesi üzer
. Tüm toplumsal yaþamý faþist iktidarýn merkezi yönetimi altýnda tek tip mesleki korporasyo
r, sendikal korporasyonlar tarzýnda örgütleme anlayýþýný yansýtan bu olgunun somutta ne biç
e düzeyde uygulanacaðý zamana ve zemine göre deðiþiklik arz eder. O nedenle de bu unsur, fa
min siyasal iktidar tekeli oluþturma özelliðinde olduðu kadar ortak ve vazgeçilmez deðild
eðin Ýtalya da faþizm, toplumsal yaþamý Alman Nazizminin becerdiði ölçüde bir yavrukurt v
bi örgütlemeyi baþaramamýþtýr.
[78] Bir ölçüde diyoruz, zira faþist iktidarýn kapalý karakterini ve genelde kapitalist ülk
etimlerinin devrimci iþçi hareketi ezilip bitirilene dek faþist iktidarlarýn yarattýðý vahþ
asýl da görmezden geldiklerini asla unutmayalým. Emperyalist ve kapitalist güçler, aralarýn
a çýkar çatýþmalarý olsa bile, proletarya nerede devrimci isyan bayraðýný dalgalandýrmaya b
a burjuva devletin bunu ezmeye yönelik kudurganlýðýný gerekli görüp açýk ya da sinsi bir on
ceklerdir. Her þey olup bittikten ve devrimci proletarya korkularý yatýþtýktan sonra, yine
kendi çýkarlarý gereði þayet sýra burjuva demokrasisi ni hatýrlamaya ve hatýrlatmaya gelm
emen güçler ancak o zaman timsah gözyaþlarý dökmeye baþlayacaklardýr. Nazi Almanyasý örneði
u, Pinochet Þilisi için yine böyle. Sýra Türkiye de faþizm gerçeðine geldiðinde, Avrupa nýn
valarý faþist Evren iktidarýnýn sandýklarý kadar ýlýmlý bir rejim (!) olmadýðýný yýllar s
keþfedeceklerdi.
[79] Her burjuva devletin son çözümlemede egemen sýnýfýn ekonomik çýkarlarýný koruyup kolla
anan resmi bir ideolojisi vardýr. Fakat burjuva devletin faþist biçimi alýþýldýk parlamente
eyiþe son vermekle nasýl ki olaðan koþullardan önemli bir kopuþ olarak görünüyorsa, faþizmi
isi de genelde olaðan resmi ideolojiden bir kopuþ olarak görünecektir. Genelde diyoruz,
zira Türkiye de olduðu gibi resmi devlet ideolojisinin daha baþtan olaðanüstü koþullarda bi
iði örneklerde, faþist iktidar onun devletçi ve korporatist yanýný en uç noktalarda ifade e
ek iþini görecektir. Zaten 12 Eylül faþist diktatörlüðü de, resmi devlet ideolojisini sivri
k biçimlendirdiði ve yere göðe sýðdýramadýðý Atatürkçülüðünü toplumun hücrelerine dek empoz
[80] Lenin, Kurucu Meclis Seçimleri ve Proletarya Diktatörlüðü , Seçme Eserler, c.6, Ýnter
Kasým 1995, s.493-4
[81] Faþist rejimlerin son buluþ sürecinde yaþanan geliþmeler hakkýnda daha doðrudan fikir
nmek bakýmýndan çeþitli örnekleri incelemek önem taþýyor. Bu çalýþmada her bir örnek üzerin
durmak mümkün olmasa da, bazýlarýna ekte deðinilecektir. Çeþitli ülkelerde yaþanan faþizm
sel olarak yansýtabilmek amacýyla, sona eriþ biçimlerine iliþkin açýklamalar EK I de ilgili
erin içinde yer almaktadýr.
[82] Troçki, age, s.427 ve 430
[83] Troçki, age, s.431
[84] Poulantzas, Faþizm ve Diktatörlük, Birikim Yay., Mayýs 1980, s.10
[85] Poulantzas, age, s.10
[86] Poulantzas, age, s.59
[87] Poulantzas, age, s.72 ve73
[88] Poulantzas, age, s.73
[89] Poulantzas, age, s.73
[90] Poulantzas, age, s.62
[91] Bkz. Poulantzas, age, s.88-90
[92] Poulantzas, age, s.89
[93] Poulantzas, age, s.90
[94] Poulantzas, age, s.89
[95] Poulantzas, age, s.89
[96] Poulantzas, age, s.114
[97] Poulantzas, age, s.115
[98] Poulantzas, age, s.115
[99] Poulantzas, age, s. 89
[100] Poulantzas, age, s.115 (abç)
[101] Poulantzas, age, s.345
[102] Poulantzas, age, s.346 (abç)
[103] Poulantzas, age, s.346. Poulantzas burada bir dipnot düþer ve siyasal polisin bi
rinci sýrayý aldýðý, ordunun üçüncü sýraya düþtüðü bu deðiþim in Komintern in dikkatini çe
n iþlevinin analiziyle yetinen Komintern in, böylece askeri diktatörlükle faþizmi birbirine
karýþtýrdýðýný söyler. Ayný þey Troçki için de geçerlidir diye eklemeyi de ihmâl etmez.
[104] Poulantzas, Portekiz, Ýspanya ve Yunanistan da Geçiþ Süreci, Belge Yay., Ekim 1981,
s.62
[105] Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, s.412
[106] Troçki, age, s.474
[107] Faþizmin iktidara týrmandýðý ve devrimci proletaryanýn henüz örgütlü gücünü, mücadele
iði bir evrede sermeyenin saldýrýsýna karþý mücadeleyi örgütlemeyenlerin, artýk korkulan ge
ve faþizm iktidara oturup ortalýðý düzledikten sonra havaya keskin mücadele sloganlarý s
arý hiç de inandýrýcý deðildir! Yenilgi gerçekleþtikten sonra insanýn kendini ve kitleleri
sý tehlikeli bir eðilimdir. Troçki benzer eðilim sergileyenleri þöyle eleþtirir: Kendimizi
tmayalým! Boþ hayallerle gizlenen bir yenilgi, yýkým demektir. Kurtuluþ açýklýkta yatar. An
baþarýsýzlýklarýn ve hatalarýn acýmasýz bir eleþtirisi hazýrlayabilir büyük intikamý. (ag
talýk geçirmiþ bir organizma için, doðru tedavi son derece önemlidir. Faþizmin silindiri al
kalan iþçiler içinse, maceracý taktikler kaçýnýlmaz olarak hareketsizliðe, kayýtsýzlýða yo
434)
[108] Lenin Döneminde Komünist Enternasyonal Belgeler , c.2, s.301
[109] age, s.305
[110] age, s.304
[111] age, s.305
[112] Stalin sosyal faþizm tezinde þunlarý söylüyordu: Faþizm, burjuvazinin savaþ örgütü
rasinin aktif desteðine dayanmaktadýr. Sosyal Demokrasi nesnel olarak, faþizmin ýlýmlý kana
. Burjuvazinin bu savaþ örgütünün, Sosyal Demokrasinin aktif desteði olmaksýzýn, mücadelele
da ülkenin yönetiminde belirleyici baþarýlar elde edebileceðini varsaymak için hiçbir neden
ktur. Bu örgütlenmeler birbirlerini dýþtalamýyor, aksine tamamlýyorlar. Bunlar karþýt deðil
ardeþtirler. Faþizm, emperyalizmin savaþ sonrasý bunalým koþullarýnda ortaya çýkan ve prole
evrimine karþý mücadele için düzenlenen bu iki temel örgütlenmenin þekillenmemiþ siyasal bl
Burjuvazi, böyle bir blok olmaksýzýn iktidarýný sürdüremez. Bu yüzden pasifizm in faþizmi
a atýlmasý demek olduðunu düþünmek bir hata olurdu. Bugünün koþullarýnda pasifizm , faþizm
okrat kanadýnýn ön plana sürülerek saðlamlaþtýrýlmasý demektir. (Üçüncü Enternasyonal 1919
Ekim 1979, s.83-4)
[113] Stalinist sosyal-faþizm saçmalýðýna Troçki nin yönelttiði eleþtiri Lenin dönemi Kom
devamýdýr. Almanya da faþizmin týrmanýþýný tahlil ederken þöyle der Troçki: Sosyal Demokr
eri için bütün gerekli þartlarý hazýrlamýþtýr. Ama bununla, kendi politik tasfiyesi için ge
amý da hazýrlamýþ olmaktadýr. Gerek Brüning in olaðanüstü hal yasalarýnýn gerekse yaklaþan
orumluluðunu Sosyal Demokratlara yüklemek tamamiyle doðrudur. Sosyal Demokrasiyi faþizml
e özdeþleþtirmekse, tamamiyle saçma. (Faþizme Karþý Mücadele, s.153)
[114] Akt: Troçki, age, s.165
[115] 1928-34 arasýnda Komintern tarafýndan egemen kýlýnan bu üçüncü dönem politikasý, on
gidiþatý üç farklý döneme ayýran deðerlendirmesinden kaynaklanýr. Buna göre, Birinci Dönem
kapitalist kriz ve devrimci yükseliþ dönemi dir. Ýkinci dönem (1925-28) ise, kapitalist
rar dönemi olarak ele alýnmýþtýr. Nihayet 1928 yýlýyla birlikte de, kapitalizmin son aþama
nitelenen üçüncü dönem e girildiði iddia edilmiþtir. Komintern in üçüncü dönem politika
k, kýzýl sendikalar uygulamasý ve birleþik cephe anlayýþýna karþý çýkýlmasý damgasýný bas
[116] Üçüncü Enternasyonal 1919-1943, s.224
[117] Bu konuda çok çarpýcý bir örnek oluþturmasý bakýmýndan, Ýspanya Dersleri ne iliþkin a
e sunulmuþtur.
[118] Marx, Fransa da Sýnýf Savaþýmlarý , Seçme Yapýtlar, c.1, s.350
[119] Marx, age, s.350
[120] Lenin, Kurucu Meclis Seçimleri ve Proletarya Diktatörlüðü , Seçme Eserler, c.6, s.49

3.Bölüm
Elif Çaðlý
23 Aðustos 2004
Bismarkçýlýk: Burjuva düzenin tepeden kuruluþ biçimi
Genel bir yaklaþým olarak, klasik Bonapartizm örneklerinin daha ziyade burjuva düzenin k
orunmasýnýn elzem hale geldiði durumlara denk düþtüðünü söyleyebiliriz. Prusya (Almanya) ya
e olduðu gibi, burjuva düzenin devlet bürokrasisinin öncülüðünde tepeden inþa edildiði süre
markçýlýk ya da Kemalizm gibi olgular damgasýný basmaktadýr. Yine de, Kemalist iktidarý vey
enzerlerini Bonapartizmin bir çeþitlemesi olarak ele alan Marksist deðerlendirmeler ol
duðunu biliyoruz.
En baþta Marx ve Engels, Bismarck ýn ulusal rejimini çeþitli vesilelerle Bonapartizme ben
miþlerdir. Troçki bu benzetmenin, Bismarck ýn Fransýz Bonapartizmi örneðinde olduðu þekilde
arafýndan desteklenmemesine, bu Demir Þansölye nin bir plebisit (halk oylamasý) sonucunda
iktidara gelmeyip meþru ve hanedandan gelen kral tarafýndan usulüne uygun olarak atanm
asýna raðmen yapýldýðýný hatýrlatýr. Bununla birlikte Marx ve Engels haklýydý der. Bu düþ
ck mülk sahibi sýnýflarla proletarya arasýndaki çeliþkiden Bonapartist bir tarzda yararland
e bu yoldan iki mülk sahibi sýnýf arasýndaki, burjuvazi ile junkerler arasýndaki karþýtlýðý
n gelerek bir asker-polis aygýtýný ulusun üzerine çýkardý. ... Bismarck Alman Birliði sorun
Almanya nýn dýþtaki büyüklüðü meselesini kendine göre halletti. [121]
Aralarýndaki bazý ayrým noktalarýna raðmen, Bonapartizm ve Bismarkçýlýk kavramlarýyla anlat
hsel olgular arasýnda gerçekten de özde bir benzerlik vardýr. O nedenle kapitalist süreçler
eki deðiþik geliþme halkalarýnýn farklý özelliklerini kavramaya çalýþmakla birlikte, bu gib
rda kýsýr tartýþmalara girmek gerekmiyor. Nitekim Engels, meselenin asýl önem taþýyan boyut
getirmiþ, özel olarak Bismarkçýlýðýn ne anlama geldiðini de ortaya koymuþtur. 1848 sonrasý
manya nýn öncülük ettiði yeni bir dönem, tepeden devrimler dönemi diye niteler Engels.
Fransa örneðinde Bonapartizm nitelemesindeki vurgu, kurulu burjuva düzeni korumak için t
esis edilen olaðanüstü rejim üzerindeyken, Prusya veya Türkiye gibi tepeden burjuva devrim
lerde ise, burjuva düzenin daha baþtan olaðanüstü biçimde kurulmasý noktasýndadýr. Hatýrlan
napartizm, burjuvazinin toplumsal egemenliðini koruyabilmesi için, devlet bürokrasisin
in siyasal egemenliði ele geçirmesi anlamýna gelir. Bismarkçýlýkta ise devlet bürokrasisi,
geliþmekte olan burjuvazinin toplumsal egemenlik yolunu açmak üzere bir öncü güç gibi siya
en egemenlik sürdürür.
Tarihi incelediðimizde kapitalist geliþme süreçlerine eþlik eden burjuva dönüþümlerin hýzýn
biçiminin ülkeden ülkeye farklýlýklar arz ettiðini görürüz. Ayrýca, tüm ülkeleri kapsayan
juva devrim tipinden söz etmek de mümkün deðildir. Burjuva devrimler konusunda dikkat çeke
n önemli bir husus, erken gerçekleþen burjuva devrimlerle gecikmiþ örnekler arasýndaki kaps
m farkýdýr. Avrupa da 1648 Ýngiliz ve 1789 Fransýz burjuva devrimleri, kapitalist geliþmeni
önündeki engelleri daha devrimci tarzda temizler ve burjuva düzenin görece daha demokra
tik biçimde yapýlanmasýný mümkün kýlarken, Almanya da burjuva devrim daha farklý bir yol iz
Ýlk örneklerde burjuvazi eski düzene karþý devrimci bir sýnýf olarak belirmiþ durumdadýr. Z
letarya, henüz burjuvaziyi siyasal bakýmdan korkuya sevk edecek ya da kitleleri peþine
takacak bir güce ulaþmýþ deðildir. Bu sebeple erken devrimlerde burjuvazi, tarihin tekerl
eðini daha hýzlý ilerletebilecek bir devrimci rolü 1848 sonrasý örneklere oranla baþarýyla
abilmiþtir. Yine ayný nedenlerle, erken burjuva devrimlerde burjuvazi emekçi kitleleri
peþine takabilmiþ ve bu tür devrimler kitlelerin aþaðýdan rolü sayesinde demokratik dönüþü
miþtir.
Fakat 1848 e gelindiðinde Avrupa da nesnel koþullar çok önemli bakýmlardan deðiþmiþ bulunma
italizm bir hayli yol almýþ ve artýk tarih sahnesine burjuvaziyi ve onun düzenini tehdit
edebilecek yeni bir sýnýf, proletarya çýkmýþtýr. Ve, her yerde burjuvazi için zaferler ka
bu proletarya, artýk, özellikle Fransa da, tüm burjuva düzenin varlýðýnýn devamý ile baðda
e istekler öne sürmekteydi. [122] der Engels.
1848, burjuva devrimler arasýndaki kapsam farkýnýn belirginleþtiði bir tarihsel dönemeç nok
. Ýtalya, Avusturya, Almanya gibi geç burjuva devrim örneklerinde, burjuvazi proletary
a korkusu nedeniyle eski düzenin egemen unsurlarýyla uzlaþma eðilimi taþýr. Bu bakýmdan söz
su ülkelerde 1848 burjuva devrimleri baþarýya ulaþamamýþ, yarý yolda kalmýþtýr. Avrupa da 1
veren devrimci dalga, en tipik örneði Almanya da somutlandýðý üzere cüce devrimlerle sonuç
Alman devriminin ilerleyen süreçte yaratacaðý sonuçlar da, alttan gelen devrimleri yaþayan
kelere kýyasla cüce olacaktýr.
Burjuvazi ve Karþý Devrim adlý makalesinde, Marx da, 1848 Prusya Mart devriminin 1648 Ýn
giliz ya da 1789 Fransýz Devrimi ile karýþtýrýlmamasý gereðine dikkat çeker. Ýngiltere de 1
uvazi, monarþiye, feodal soyluluða ve resmi kiliseye karþý modern soylulukla baðlaþýklýk ku
. 1789 Fransasý nda ise burjuvazi, monarþiye, soyluluða ve resmi kiliseye karþý halk ile i
fak halindedir. Her iki devrim de, sadece zaman bakýmýndan deðil içerik bakýmýndan da model
erinin yüz yýl ilerisindedirler. Her iki devrimde de hareketin gerçek öncüsü burjuvazidir.
roletarya ve küçük-burjuvazi ise, burjuvaziye özgü bir biçimde olmasa bile burjuvazinin tar
hsel çýkarlarýnýn gerçekleþmesi için mücadele etmektedirler.
Nitekim Fransa da görülen devrimci terör, mutlakýyet, feodalizm ve dar kafalýlýkla avamca h
plaþýlmasýndan baþka bir þey deðildir. Ayrýca, 1648 ve 1789 devrimleri salt Ýngiliz ve Fran
rimleri olmayýp Avrupa tarzýnda devrimlerdir. Bunlar yalnýzca toplumun belirli bir sýnýfýný
ski siyasal düzen karþýsýndaki zaferi deðil, yeni Avrupa toplumu için siyasal düzen ilânýdý
]
Marx ýn deyiþiyle, Prusya daki Mart devriminde ise bundan eser bile yoktur. Bu devrim as
lýnda Avrupa devriminin geri bir ülkedeki cüce kalmýþ yan etkisi gibidir. Çaðýnýn önünde ol
rým yüzyýl gerisindedir. Alman burjuvazisi o denli tembelce, korkakça ve yavaþça geliþmiþti
feodalizm ve mutlakýyeti tehdit eder duruma geldiði anda, kendisinin de proletarya
ve proletaryaya yakýn duran tüm kentli kesimler tarafýndan tehdit edilmekte olduðunu görmüþ
Keza 1789 devrimini 1848 devrimiyle karþýlaþtýrdýðýmýzda, ilkinin yükselen bir çizgi izleye
ni, halbuki ikincisinin inen bir çizgi çizdiðini görürüz.
Yenilgiye uðramýþ, yarým kalmýþ cüce burjuva devrimlerin görevini tamamlamak üzere gerçekle
devrimler de, eski düzenin uzantý ve kalýntýlarýný devrimci tarzda süpürmeye cesaret edeme
kapitalist geliþmenin önünü uzlaþmalar temelinde açmaya çalýþan bir niteliðe sahiptir. Ayrý
i junkerler[124] örneðinde gözlemlendiði gibi, büyük toprak sahipleri de zamanla burjuvalaþ
a baþlar ve burjuvazi bu eklentisi nedeniyle toprak sorununu devrimci tarzda çözme pot
ansiyelini yitirir. Bu bakýmdan tepeden devrimler, hiçbir örnekte burjuva devrimin görev
lerini kapsamlý biçimde çözememiþler, zamana yayýlmýþ bir deðiþim ve sýnýrlý reformlarla ye
1866 yýlý Almanyasý ndaki tepeden reformlarý deðerlendirirken, Engels, bu reformlarýn toplu
l iliþkilerde hemen hiçbir deðiþiklik yapmadýðýnýn altýný çizer. Hepsi de bürokratik sýnýrl
urjuva reformunun, diðer Batý Avrupa ülkeleri burjuvazisince uzun zamandan beri elde e
dilen þeylerin düzeyine asla eriþemediðini belirtir. En önemlisi de, Almanya da sanayi ve b
rjuvazi geliþirken siyasal yaþamda devlet bürokrasisinin aðýrlýðý devam etmektedir ve 1866
mlarý bürokratik yetkiler sistemini olduðu gibi býrakmýþtýr.[125]
Kapitalist geliþme, ulusal birliðin saðlanmasý ve burjuva dönüþümlerin gerçekleþtirilmesi b
tere ya da Fransa ya oranla gecikmiþ bir örnek olan Almanya tarihine, Prusya gericiliði
damgasýný vurur. Bismarck ýn desteðiyle gerçekleþen Kuzey Alman Birliði[126], Almanya nýn P
menliði altýnda birleþtirilmesinde belirleyici bir adým oluþturur. Tepeden reformlar siyas
al yaþamý demokratikleþtirmese bile kapitalizmin önünü açar. Nitekim Engels Prusya nýn 1870
umuna iþaret ederken, eski döneme oranla yaþanan son derece hýzlý sýnai geliþmeye dikkat çe
Ayrýca eski dönemdeki devlet biçimiyle, yeni geliþmeler temelinde ortaya çýkan devlet biçim
rasýndaki farka da iþaret eder.
1840 tan sonra yavaþ yavaþ daðýlan krallýðýn temel varlýk koþulu, soyluluk ile burjuvazi ar
denge saðlamaya çalýþmaktýr. Fakat artýk toprak aðalarý ile burjuvalar arasýndaki mücadelen
burjuvalarla iþçiler arasýndaki mücadele almaktadýr. Artýk soyluluðu burjuvazinin baskýsýn
, fakat tüm varlýklý sýnýflarý iþçi sýnýfýnýn baskýsýna karþý korumak önem kazanmaktadýr. B
utlak krallýk da biçim deðiþtirmiþ ve yeni duruma uygun bir devlet biçimi ortaya çýkmýþtýr.
rusya da Bonapartçýlýðýn, feodalizmi kendine özgü bir tarzda ortadan kaldýrmaya çalýþan mo
biçimi olduðunu belirtir ve Prusya nýn eski dönemin mutlak krallýðýndan artýk Bonapartçý
u da ekler.[127]
Dolayýsýyla, biz burada, eski mutlak monarþinin temel koþulunun toprak sahibi aristokrasi
ve burjuvazi arasýnda bir denge yanýsýra modern Bonapartçýlýðýn temel koþulunu da burjuv
arya arasýnda bir denge buluyoruz der Engels. Onun bu tespiti, kapitalizmin geliþimine
baðlý olarak Bonapartist rejimleri tanýmlayan denge faktörünün içeriðindeki deðiþimi açýk
kalâde önemlidir. Fakat hem eski mutlak, hem de modern Bonapartçý monarþide gerçek hükümet
si, özel bir ordu subaylarý ve devlet memurlarý kastýnýn elindedir. Prusya da bu kast kýsm
ndi saflarýndan, kýsmen daha alt aristokrasiden, daha nadir olarak da yüksek aristokra
siden ve en az da burjuvaziden beslenmektedir. Toplumun dýþýnda, ve sözde üstünde bir konum
iþgal eder görünen bu kastýn baðýmsýzlýðý, devlete, toplumun karþýsýnda bir baðýmsýzlýk gör
O halde, Marx ýn yeðen Bonaparte ýn iktidarý vesilesiyle deðindiði ve Engels in de burada a
modern Bonapartçýlýðý, yalnýzca egemen kesimler arasýndaki çýkar çatýþmalarý temelinde açýk
zm geliþtikçe Bonapartizm de artýk yeni sýnýfsal güç iliþkileri üzerinde yükselir. Sanayi k
i dönemine özgü Bonapartizm, bir yanda egemen kesimler arasýndaki çatýþmalar, diðer yanda
kesimlerin tümünün proletarya karþýsýndaki korkusu nedeniyle burjuva düzeni tahkim edecek b
denge rejimi ihtiyacýna denk düþer.
Engels, Ailenin Kökeni nde, özel mülkiyete dayanan toplumlarda devletin kural olarak ikt
isadi bakýmdan egemen olan ve bunun sayesinde siyasal bakýmdan da egemen duruma gele
n sýnýfýn devleti olduðunu belirtmiþtir. Bununla birlikte siyasal yapýlanmada bazý istisnai
mler söz konusu olabilir. Bu istisnai dönemler, savaþým durumundaki sýnýflarýn yeniþemeyip
tutmaya çok yaklaþtýklarý dönemlerdir. Engels in deyiþiyle, böylesi dönemlerde devlet gücü
bir sözde-aracý olarak bu sýnýflara karþý belirli bir baðýmsýzlýk durumunu korur. 17. ve 18
ak krallýklarý, soyluluk ile burjuvazi arasýndaki dengeyi böyle kurmuþtur. Birinci ve özell
kle ikinci Fransýz Ýmparatorluðu nun Bonapartçýlýðý, baðýmsýz görünümünü, proletaryaya karþ
e karþý da proletaryayý kullanarak korumuþtur. Bismarck ulusunun yeni Alman Ýmparatorluðu n
ise, terazinin bir kefesine kapitalistler, bir kefesine de emekçiler konmuþ ve ikisin
in sýrtýndan da, ahlâksýz Prusyalý toprak aðalarýna çýkar saðlanmýþtýr. [129]
Prusya da yaþanan Bonapartizmin baþlýca özelliði, burjuvazinin gerici büyük toprak sahiplið
vrimci yoldan hesaplaþmamasýdýr. Prusya tipi kapitalist geliþme çizgisi ise, genelde, burj
uvazinin kendi tarihsel görevini, devlet aygýtýndan gelen Bismarck lara ve onlarýn önderli
týndaki devlet bürokrasisine devrettiði ve kapitalist geliþmenin önünü bu yolla açtýðý bir
i anlatýr.
Bir yandan parlamentoyu baský altýna alýrken diðer yandan kapitalistlerin kârlarýnýn yüksel
i saðlayan Louis Bonaparte örneði, Bismarck a esin kaynaðý oluþturur. Bismarck burjuvazini
asal iþlevini bizzat üstlenerek, bu bakýmdan onu bir anlamda ikinci plana itmiþ gibi ols
a da, burjuvazinin ulusal ve ekonomik programýný baþarýlý bir biçimde uygulamýþtýr. Bu baký
arck ýn siyaseti, Bonapartizmin Prusya-Alman koþullarýna uygulanmýþ bir biçimidir.
Bu ve benzeri tarihsel örneklerde, burjuvazi, eski siyasal düzen içindeki zayýf konumuyl
a yetinmeyip modern bir siyasal iktidara kavuþmayý arzulamaktadýr. Ama bu arzusunu gerçe
kleþtirmek için gereken güç, enerji ve kararlýlýða sahip deðildir. Oysa Engels in dediði gi
ette yalnýzca iki belirleyici güç vardýr: Devletin örgütlü gücü ordu ve halk yýðýnlarýnýn
Almanya da burjuvazi yýðýnlardan mutlakýyetten korktuðundan daha fazla korkmaktadýr ve ordu
onun emrinde deðil, Bismarck ýn emrindedir. Ýþte bu koþullarda, burjuvazinin ulusal çýkarl
ihtiyaç duyduðu devrimi Bismarck gerçekleþtirir. Yine Engels in vurguladýðý bir baþka husu
rusya veya Türkiye deki tarihsel geliþme tipini kavramak bakýmýndan büyük önem taþýr. Þöyle
rjuvazisi enerjik bir yürütme gücü karþýsýnda korkak ve iradesizdir ama kesin olan yön, mül
i sýnýflarýn içinde bir gelecek umudu taþýyan tek kesimi oluþturduðudur.
Engels in Almanya örneði için Bonapartizm kavramýný kullanmasýnýn nedeni, burjuvazinin topl
egemenliði uðruna siyasal iktidarý Bismarkçý devlet bürokrasisinin hükümetine terk etmesi
r. Almanya da hükümet birtakým reformlarý gerçekleþtirip Almanya nýn iþgücünü tam ve sýnýrs
in emrine verirken, ticaret ve spekülasyonu kayýrýrken, burjuvazi de öz siyasal iktidarýnd
an vazgeçmiþtir. Burjuvazi, kerteli toplumsal kurtuluþunu, kendi öz siyasal iktidarýndan h
men vazgeçme pahasýna satýn alýr der Engels. Elbette, böylesine bir uzlaþmayý burjuvazi i
edilebilir bir duruma getiren baþ neden, hükümet korkusu deðil, proletarya korkusudur. [1
31]
Almanya da Bismarkçýlýk siyasal iktidara devlet bürokrasisini oturttuðundan, devletin nitel
konusunda da pek çok yanýlsamaya kaynak teþkil edecektir. Örneðin, Almanya da devletin sýn
dan baðýmsýz bir güç olduðu, bu nedenle diðer burjuva devletlerin yapamayacaðý pek çok þeyi
(konut sorununu çözmek gibi) yolunda yaygýn söylemler vardýr. Bu gericilerin dilidir diy
Engels, Almanya da devlet gerçeðiyle ilgili þu açýklamayý yapar: Almanya da varolduðu þekl
ayný þekilde içinden geliþtiði toplumsal tabanýn zorunlu bir ürünüdür. Prusya da ... hâlâ
bi aristokrasi ile, bugüne kadar ne Fransa daki gibi dolaysýz siyasal egemenlik kazanmýþ,
ne de Ýngiltere deki gibi az çok dolaylý bir egemenlik kazanmýþ olan oldukça genç ve son de
korkak bir burjuvazi bir arada bulunmaktadýr. [132] Ancak bir yandan da kapitalizm g
eliþmekte ve toprak sahibi aristokrasi ile burjuvazinin yaný sýra, hýzla çoðalan ve gün geç
aha da örgütlü hale gelen proletarya da sahnede yerini almaktadýr.
Prusya örneði pek çok yönden Osmanlý dan TC ye uzanan sürece ýþýk tutar, fakat yine de bazý
n atlamamak gerekir. Almanya nýn geçmiþinde, Osmanlý nýn toplumsal düzeninden farklý olarak
ta özel mülkiyet vardýr; Almanya Türkiye örneðinden çok daha önce kapitalist geliþme yolunu
r. Alman Birliði 1860 larda saðlanmýþ ve bu sürece hýzlý bir kapitalistleþme eþlik etmiþtir
nlý örneðinde, eski toprak düzeni (Asyatik yapý) 17. yüzyýlda çözülüþ sürecine girmiþ olsa
mülkiyet hâlâ geliþmemiþtir. O nedenle, kapitalizm bu topraklara büyük bir gecikmeyle gire
miþtir. Ayrýca, Osmanlý ya baðlý eyaletlerin ulusal baðýmsýzlýklarýný kazanýp ayrýlmasý ve
sýndan sonra kalan coðrafyada 1923 te kurulan Türkiye Cumhuriyeti nin iktisadi durumu, Pru
sya nýn 1860 lardaki kapitalist geliþme düzeyinin çok gerisindedir.
Prusya da bu tarihlerden itibaren eski devletin ve devlet bürokrasisinin çözülüþü de hýz ka
sýnai geliþme ve özellikle borsa dolandýrýcýlýðý bütün egemen sýnýflarý spekülasyon girdabý
ristokratlar ve bürokratlar da borsaya ve anonim þirketlerin yönetici listelerine üþüþmeye,
rjuvalaþmaya baþlarlar. Üst bürokrasi giderek özel devlet görevine sýrtýný dönmekte ve sýna
etiminde daha kârlý mevkiler peþinde koþmaya baþlamaktadýr. Prusya da kapitalist geliþmeye
larak bürokraside cereyan eden bu deðiþim, Türkiye de çok daha sonra ve daha da zamana yayý
arak gerçekleþecektir.[133]
Burjuva dönüþümlerin eski düzenin egemen sýnýflarýyla uzlaþarak, kontrollü ve zamana yayýlm
irilmesi tepeden devrimlerin ortak özelliðidir. Alttan gelecek devrimden duyulan kor
kuya ve uzlaþmacý tutuma raðmen, kapitalist geliþmenin önlenemeyen ilerleyiþi yine de burju
a dönüþümleri kaçýnýlmaz hale getirir. Ve bu dönüþümler güdük tarzda bile olsa bizzat tepe
irilir. Almanya örneðini hatýrlayalým. Engels bu tip geliþmeler nedeniyle, 1848 devriminin
mezar kazýcýlarý onun vasiyetini yerine getirecek kiþiler haline gelmiþlerdi [134] der.
Tepeden burjuva devrimlerin diðer bir özelliði de, toplumun burjuva dönüþümünde devletçilið
let aparatýnýn birincil derecede rol üstlenmesidir. Bu tür bir geliþmenin yaþandýðý ülkeler
lerde, devlet bürokrasisi, burjuva devrimin öncüllerinin eski toplum içinde yeterince ma
yalandýðý ve özel mülkiyet sahibi burjuvazinin devrimde önemli bir rol oynadýðý örneklere o
nýlmaz ölçüde aðýrlýklý bir konum elde eder. Almanya, Türkiye ve takiben Mýsýr, Irak, Suriy
erde devlet bürokrasisinin siyasal yaþamda ve ekonominin düzenlenmesinde sahip olduðu güç b
durumun canlý kanýtlarýdýr. Zaten Engels, Bismarkçýlýðý bu nedenle Bonapartizmin bir çeþid
e almýþtýr.
Tepeden burjuva devrimlerin Marksist açýdan saðlam biçimde deðerlendirilebilmesi için, büro
si-devlet iliþkisinin ve bu temelden yükselen devletçilik olgusunun doðru kavranmasý çok bü
ir önem taþýr. Ýncelediðimiz örneklerde devlet, burjuvaziden baðýmsýz bir bürokrasinin devl
, bürokrasinin öncülüðünde burjuvalaþan devlettir. Özgün koþullar nedeniyle öne çýkan devle
bir kast deðil, burjuvazinin bir parçasýdýr. Onun bu baðlamdaki özgün konumu, devlete kendi
mülkiyeti gibi sahip çýkmasýdýr. Marx ýn deyiþiyle, bürokrasi devletin özünü kendi zilyetl
nde) tutmakta ve bu onun özel mülkiyetini oluþturmaktadýr.[135] Ve en önemlisi, bu geliþme
ipinde devlet bürokrasisi ve devletçilik kapitalist geliþmenin önünü kendine özgü bir tarzd
olsa da, siyasal bakýmdan daha fazla baský ve gericilik kaynaðýdýr.
Engels Bismarkçýlýðýn bu özelliðine deðinir. Onun yaptýðý þey, Alman burjuvazisine gerçek
olan en sert biçimde anlatmak, onlarýn liberal hayallerini en þiddetli tarzda daðýtmak, a
ma Prusya nýn emellerine uygun düþen ulusal istemlerini gerçekleþtirmekti der.[136]
Gerek Engels ve gerekse Marx, burjuva düzende devletin kolektif bir kapitalist old
uðuna her vesileyle dikkat çekmiþlerdir. Kapitalist toplumda devletin sýnýf niteliðini gölg
yen ve kapitalist devlet mülkiyetini özel mülkiyete oranla iþçi sýnýfýnýn daha þimdiden ceb
bir tarihsel kazaným gibi sunan görüþler Marksizme tamamen aykýrýdýr. Ýþçi ve emekçilerin
en mücadeleler sonucunda, kapitalist devleti, eðitim, saðlýk, ulaþým gibi kamusal alanlarda
halka bedava veya ucuz hizmet sunmaya mecbur kýlmasý ile kapitalist devletçilik birbir
ine karýþtýrýlmamalýdýr.
Kapitalist devletçiliðin iþçi sýnýfýnýn çýkarlarý noktasýndan olumlu bir faktör olarak deðe
derece yanlýþ ve zararlý bir eðilimdir. Hele ki Prusya ya da Türkiye örneklerinde olduðu ü
burjuva devletin daha baþtan iþçi sýnýfý üzerinde neredeyse despotizmi çaðrýþtýran bir ege
kelerde! Bu ülkelerde burjuva devlet, her derde deva devlet baba! imajýyla baskýcý yönünü
çalýþmakta ve bu da derin bir bilinç çarpýlmasýna neden olmaktadýr.
Devrimci Marksizm, burjuva devletçiliði hakkýnda iþçi solu adýna sempati yaratan görüþlerle
man hesaplaþmýþtýr. Örneðin Marx ve Engels, dönemin iþçi önderi Lassalle ý, Bismarck devlet
mesi nedeniyle mahkûm etmiþlerdir. Keza Lenin, Bismarck ýn tarihte kendi usulüyle ilerici
bir iktisadi rol oynadýðýný kabul eder. Fakat bu nedenle Bismarck devletçiliðine sosyalistl
r tarafýndan destek verilmesini haklý bulan bir Marksist in gülünç olacaðýný söyler.[137]
Bismarck ve benzerlerinin tarih içinde oynadýðý rolün doðru deðerlendirilebilmesi bakýmýnda
hte zorun rolü konusunda Engels in yaklaþýmý hatýrlanabilir. Her siyasal zor, genelde toplu
sal nitelikte iktisadi bir göreve dayanmaktadýr. Ancak bu siyasal zor iki farklý yönde e
tkili olabilir: Ya normal iktisadi evrim yönünde; bu durumda, ikisi arasýnda bir çatýþma y
ur, iktisadi evrim hýzlanýr. Ya da, zor, iktisadi evrime karþý çýkar, ve bu durumda, birkaç
tisna dýþýnda, iktisadi evrim karþýsýnda her zaman yenik düþer. [138] 1864-70 döneminde Alm
t, kan ve zulüm politikasý baþarýya ulaþtýysa, bunun temel nedeni, alttaki sýnýflarý alabil
en bu siyasetin neticede burjuvazinin programýnýn uygulanmasýna hizmet etmesidir.
Benzer bir deðerlendirme Türkiye de gerçekleþen tepeden burjuva devrimi ve onun lideri M.
Kemal için de yapýlabilir. Ve böylece tarihte rol oynayan kiþilerin ve onlarýn eylemlerini
n niteliðini irdelerken, nesnel koþullardan ve sýnýf temelinden kopuk genellemelerin yapýl
amayacaðý daha net olarak ortaya çýkmýþ olur. M. Kemal kendi döneminde tarihi ve iktisadi a
urjuva toplumu ilerletici bir rol oynamýþtýr. Fakat bu durum, onun siyasi çizgisinin ve
siyasal uygulamalarýnýn, iþçi sýnýfýný ve halk kitlelerini ezen zorba ve baskýcý bir siyasa
re sahip olduðu gerçeðini asla deðiþtirmez. Ayrýca Bismarck ve Kemal gibi liderler burjuva
eni iktisaden ilerleten rollerini belirli bir dönem için gerçekleþtirir ve tüketirler.
Bu momentten sonra ayný tarzýn devamýnda ýsrar ve bu tarzýn örneðin Kemalizm gibi resmi bir
vlet ideolojisi haline getirilmesi tarihsel-iktisadi açýdan da artýk tutuculuk anlamýna
gelir. Ýþte bu nedenlerle, Türkiye de kapitalizmin geliþtiði dönemden itibaren, Marksist ba
Kemalizme hiçbir yönden ilericilik atfetmek mümkün deðildir.
Burjuva devrim ile proleter devrim arasýndaki niteliksel fark
Feodal geliþmeyi yaþayan Batý toplumlarýnda, burjuvazi siyasal iktidarý ele geçirinceye dek
uzun bir tarihsel geliþim katetti. Kapitalist geliþmenin manüfaktür döneminde, burjuvazi,
oyluluða karþý bir denge unsuru olan mutlak monarþiye hizmet etti. Büyük sanayinin geliþmes
n sonucu ise, burjuvazinin siyasal gücü ele geçirmesi ve o güne kadarki egemen sýnýflarý a
rasiyi, lonca ustalarýný ve bunlarýn her ikisini de temsil eden mutlak monarþiyi tasfiye
etmesi oldu. Ýktisaden toplumun en önde gelen sýnýfý katýna yükselen burjuvazi, siyasal ala
da kendisini en önde gelen sýnýf ilân ediyordu. Burjuvazi bu adýmý, Avrupa ülkelerine anay
l monarþi biçiminde girmiþ olan temsil sistemini geliþtirerek attý. Bu toplumlarda burjuva
zi, serbest rekabetin yasal olarak tanýnmasý ve yasa karþýsýnda burjuva eþitlik anlayýþýnýn
lmesi için mücadele yürüttü. Modern sanayinin ve dünya pazarýnýn kurulmasýyla birlikte de m
emsili devlette, yani parlamenter cumhuriyette siyasal egemenliði tamamýyla ele geçird
i.
18 Brumaire deki ünlü satýrlarýnda, Marx, burjuva devrimlerle proleter devrimler arasýndaki
tarihsel kapsam farkýna iþaret eder.[139] Burjuva devrimler kýsa sürelidirler ve çabucak e
n yüksek noktalarýna varýrlar. Ayrýca en ileri gideni de dahil, nihayetinde hiçbir burjuva
devrim eski bürokratik devlet aygýtýný bir iþçi devriminde olabileceði biçimde kökünden sö
lerin tarihsel geliþimleri arasýnda farklýlýklar olsa bile, çeþitli burjuva devrim süreçler
eski sýnýflarla yenileri arasýnda gerçekleþen uzlaþmalarý, burjuvazinin aristokrasiye verdi
ri, kimi ileri adýmlarýn daha sonra törpülendiðini ve neticede týpký mutlakýyetçi dönemde o
bürokratik bir mekanizma temelinde biçimlenen burjuva devleti görürüz.
Tarihsel geçmiþlerinin sahip olduðu kimi özellikler nedeniyle, kýta Avrupasý nda görüldüðü
atik devlet mekanizmasýna sahip bulunmayan Ýngiltere ve Amerika örneklerinde de, kapit
alist düzenin geliþip derinleþmesine baðlý olarak burjuva devlet kendini bürokratik aygýtla
teçhiz ve tahkim etme ihtiyacýný hissetmiþtir. Daha sonra gerçekleþen bu geliþmeler bir ya
Ýngiliz burjuva devrimi zaten burjuvalaþan bir soylulukla geliþen bir burjuvazi arasýnd
aki uzlaþmaya dayanýr ve 1789 Fransýz devriminde olduðu gibi eski düzenle avamca hesaplaþma
elliði sergilemez.
Marx ve Engels, Ýngiliz burjuva devriminin bu uzlaþmacý yönüne dikkat çekerken, bu devrim ü
ine isabetli gözlemlerde bulunan Guziot un deðerlendirmesinden yola çýkarlar: Bay Guizot u
ncak Ýngilizlerin üstün kavrayýþýyla açýklayabildiði Ýngiliz devriminin tutucu karakterinin
juvazi ve büyük toprak sahiplerinin çoðunluðu arasýndaki uzun süren ittifaktýr, Ýngiliz Dev
topraðý parçalara bölerek toprak mülkiyeti üzerindeki büyük mülkiyeti yýkan Fransýz devrim
de ayýrdeden bir ittifak. Ýlk kez VIII. Henry döneminde ortaya çýkan burjuvazi ile ittifak
halindeki büyük toprak sahipleri sýnýfý, 1789 daki Fransýz toprak sahiplerinin tersine, bu
vazinin varlýk koþullarýyla çeliþkiye düþmeyip bu koþullarla mükemmel bir uyum içinde bulun
unlarýn toprak mülkiyeti gerçekte feodal deðil, burjuva bir mülkiyetti. [140]
Amerikan devriminin özelliði hatýrlanacak olursa, bu devrim ve Amerika da burjuva devlet
in kuruluþu, kýta Avrupasý nda gerçekleþen tarihsel olaylardan tamamen farklý bir özgünlüðe
Amerika da kapitalizm, eski bir feodal düzenle karþýlaþmaksýzýn bakir ve muazzam doðal zeng
lere sahip uçsuz bucaksýz topraklarda, özellikle Avrupa dan gelen insan ve sermaye göçü, ye
halkýn ve ücretli emeðin alabildiðine sömürüsü temelinde fýþkýrmýþtýr.
ABD, bu yeni dünya da Ýngiliz sömürgeciliðine karþý yürütülen Baðýmsýzlýk Savaþý sonucunda
ski bürokratik devlet mekanizmasýnýn kýrýlýp parçalanmasý gibi bir tarihsel sorun zaten olm
18. yüzyýl Fransýz devriminin dev süpürgesi her türlü Ortaçað molozlarýný, senyörlerin ve s
klarýný vb. silip süpürmüþ olsa bile, Fransa da da burjuva devlet bir istisna oluþturmaz. Z
odern Fransýz devleti, eski düzenle devrimci tarzda hesaplaþýldýðý dönemde deðil, Birinci Ý
uk döneminde nihai biçimini almýþtýr. Fransa örneðini dikkatle incelediðimizde, 1789 devrim
armaðaný olan daha demokratik yönetim sisteminin Napoleon Bonaparte ýn iktidarý döneminde t
iye edildiðini görürüz. Böylece, baþlangýçta il, ilçe ve komünlerin tüm yönetimlerinin seçi
en oluþtuðu ve genel devlet yasalarý çerçevesinde tam bir özerkliðe sahip bulunduðu sistemi
ini, gericiliðin bir aracý olan atanmýþ valiler sistemi almýþtýr.
Netice olarak, bazý gelgitlerden sonra burjuva devlet mekanizmasý, olaðanüstü bir merkezil
eþme temelinde, devletin bireylerin en özel yaþamlarýna kadar sivil toplumu sýmsýký sardýðý
diði, gözetim ve vesayet altýnda tuttuðu asalak bir yapý olarak biçimlenir. Çünkü burjuvazi
u geniþ ve karmaþýk iktidar aygýtýnýn sürdürülmesini gerektirmektedir.
Marx 1848 Fransasý ndaki burjuva devlet mekanizmasýný, Askeri ve bürokratik muazzam örgütü
armaþýk ve yapma devlet mekanizmasý ile, yarým milyon insandan bir memurlar ordusu ve bi
r ikinci beþ yüz bin askerlik ordusu ile, bu yürütme gücü, Fransýz toplumunun bütün bedenin
ar gibi saran ve bütün deliklerini týkayan bu korkunç asalak yapý diye betimler. Ve devam
der: Büyük toprak sahiplerinin ve kentlerdeki büyük mülk sahiplerinin senyörlük ayrýcalýkl
iktidarýna özgü birçok özel nitelikler haline dönüþtüler; feodalitenin ileri gelenleri, ma
görevlileri oldular; çeliþkili ortaçað hükümdarlýk haklarýnýn alacalý haritasý, iþleyiþi b
bi bölüþtürülmüþ ve bir merkezden yönetilen bir devlet iktidarýnýn çok iyi ayarlanmýþ planý
Açýktýr ki, Fransa gibi geliþkin bir örnek bile olsa, burjuva devletin niteliði konusunda y
nýlgýya kapýlmamak gerekiyor. Burjuva demokratik devrim süreçlerini yaþamýþ Avrupa ülkeleri
devlet, týpký eski dönemlerde olduðu gibi, son tahlilde egemen sýnýfýn baský aygýtýdýr.
Türkiye de olduðu üzere tepeden burjuva devrimlerin yaþandýðý ülkelerde ise eski düzenle hi
1789 Fransýz devrimindeki gibi avamca hesaplaþýlmamýþtýr. Bu nedenle bu tip ülkelerde burju
devlet daha baþtan eski düzenin ve eski egemen bürokrasinin dönüþümü temelinde biçimlenmiþt
en devrimlerin izlediði yolun farklýlýðýný kavramak ne kadar önemliyse, daha da önemlisi ge
larak burjuva devrimlerin niteliði konusunda hiçbir yanýlsama yaratýlmamasý gereðidir. Özel
le politik ve toplumsal devrim ayrýmý, eski devlet aygýtýnýn yýkýlmasý gibi önemli noktalar
juva devrimleri proleter devrimlerle benzeþtiren genellemelerden kesinlikle kaçýnmak g
erekiyor. Konunun hassasiyeti nedeniyle, burjuva devrimler baðlamýnda politik ve topl
umsal devrim ayrýmý ve eski devlet aygýtýnýn yýkýlmasý gibi hususlarý bir kez daha hatýr
Mevcut toplumsal düzenin temellerine dokunmaksýzýn, yalnýzca devlet biçimini, yani siyasal
iktidar biçimini deðiþtiren devrimler politik devrimler olarak bilinir. Marx ýn iþaret ett
gibi, Avrupa da gerçekleþen 1830 ve 1848 Fransýz devrimleri bu kapsamdadýr. Fransa da parl
menter cumhuriyeti kuran 1848 burjuva devrimi, burjuvazinin eski devlet biçimine (
anayasal monarþi) son vererek yerine bir baþka devlet biçimini (parlamenter demokrasi)
geçirmiþtir. Yalnýzca birer siyasal devrim niteliði taþýyan 1848 burjuva devrimlerinde, es
i devlet aygýtýnýn yýkýlýp parçalanmasý asla söz konusu olmamýþtýr. Marx bu gerçeði þu sözl
asal devrimler, bu makineyi kýracaklarý yerde, yetkinleþtirmekten baþka bir þey yapmadýlar.
Ardarda iktidar uðruna savaþan partiler bu muazzam devlet yapýsýný ele geçirmeyi, kazananýn
birinci ganimeti saydýlar. [142]
Buna karþýlýk, eski toplumsal yapýyý ve üretim iliþkilerini deðiþikliðe uðratan devrimler i
l devrim olarak nitelendirilir. Salt siyasal devrim kapsamýnda kalan tarihsel olay
lara oranla, toplumsal devrimlerin çok daha sarsýcý ve önemli sonuçlar yaratacaðý açýktýr.
ktidara yeni bir sýnýfý getirmesiyle ve ona toplumu kendine göre yeniden biçimlendirme ola
naðý vermesiyle, her gerçek devrimin toplumsal bir devrim olduðunu vurgular.[143]
Toplumsal devrimlerin, verili düzeni tepeden týrnaða altüst eden, üretici güçlerin geliþme
le artýk baðdaþmayan mülkiyet iliþkilerini deðiþtiren derin bir kapsamý vardýr. Bu nedenle
al devrim, siyasal devrimde olduðu gibi kýsa bir momentte deðil, uzun bir zaman dilimi
ni kapsayacak biçimde cereyan eder. Marx, tarihin materyalist kavranýþý temelinde, toplu
msal devrimi bir çað olarak açýklar. Geliþmelerinin belirli bir aþamasýnda toplumun maddi
güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim iliþkilerine, ya da bunlarý
hukuki ifadesinden baþka bir þey olmayan mülkiyet iliþkilerine ters düþerler. Üretici güçl
liþmesinin biçimleri olan bu iliþkiler, onlarýn engelleri haline gelirler. O zaman bir t
oplumsal devrim çaðý baþlar. Ýktisadi temeldeki deðiþme, kocaman üstyapýyý, büyük ya da az
eder. [144]
Gerçekten de iktisadi temelde yaþanan kapitalist geliþmeye baðlý olarak çeþitli ülkelerde
üstyapý deðiþik hýz ve biçimlerde altüst olmuþ, eski mülkiyet iliþkileri giderek parçalan
u noktada yanlýþ bir kavrayýþa meydan vermemek için, aslen Marx ta fazlasýyla açýk olan bir
bir kez daha hatýrlatmak uygun olur. Marx ýn yukarýda kastettiði üzere üstyapýdaki altüst
ir baþka sorunu, eski devlet aygýtýnýn kýrýlýp parçalanmasý sorununu birbirine karýþtýrma
Hatýrlanacaðý gibi, üretim koþullarýndaki kapitalist deðiþim sonucunda mutlak krallýk dönem
yarak burjuva düzenin biçimlenmesi doðrultusunda siyasal dönüþümler yaþanýr. Geliþen burjuv
toplumu ve devleti þu ya da bu biçimde, þu ya da bu hýzda kendi çýkarlarý doðrultusunda dö
yulur. Kendisini güçlü hissettiði ölçüde giderek eski toplumun artýklarýndan, ayaðýna dolan
ayakbaðlarýndan kurtulmak ister. Ve kendi çýkarlarýna denk düþecek siyasal biçimleri getir
devrimci atýlýmlar da gerçekleþtirir.
Ama burjuvazinin devrimci misyonunun, iþçi sýnýfý örneðinde olduðu þekilde, sömürücü sýnýf
kratik devlet aygýtýný kýrýp parçalamak gibi engin bir kapsamý yoktur. Zira burjuvazinin ke
si de sömürücü bir sýnýftýr ve dolayýsýyla onun da, eninde sonunda, alttakileri baský altýn
bürokratik bir devlet mekanizmasýna ihtiyacý vardýr. Bu nedenle burjuva devrimler, genel
de eski devletin bürokratik mekanizmasýný yeni dönemin gerekleri doðrultusunda dönüþtürmüþl
eski devlet aygýtýnýn kýrýlýp parçalanmasý , tam da bu bürokratik mekanizmanýn yýkýlýp bi
. Bir baþka deyiþle, sürekli ordunun, profesyonel polis ve yargý sisteminin parçalanmasý, y
rine halk milisinin, halk mahkemelerinin geçirilmesi anlamýna gelir. Bu bakýmdan, eski
düzenin üstyapýsýnda burjuva toplumun ihtiyaçlarý doðrultusunda gerçekleþen siyasal altüst
bire bir olarak ve sanki her yerde gerçekleþecek bir kuralmýþ gibi, burjuva devrimlerin
eski devlet aygýtýný yýkýp parçalayacaðý sonucunu çýkartmak Marksist kavrayýþla baðdaþmaz.
Marx 1846 daki bir mektubunda, Ýngiltere de ayrýcalýklar, loncalar ve korporasyonlardan ol
uþan Ortaçaðlara özgü bu düzenleyici rejimin, feodal dönemin üretici güçler düzeyine ve top
arýna tekabül eden toplumsal iliþkiler olduðunu belirtir. Fakat bu korporasyonlar ve düzen
lemeler rejiminin koruyuculuðu altýnda giderek sermaye biriktirilmiþ, denizaþýrý ticaret ge
iþtirilmiþ ve sömürgeler kurulmuþtur. Ama der Marx, eðer insanlar, çatýsý altýnda bu mey
n biçimleri alýkoymaya kalkýþmýþ olsalardý, bu meyvelerden yoksun kalmýþ olacaklardý. Ýþte
patladý 1640 ve 1688 devrimleri. Bütün eski ekonomik biçimler, bunlara tekabül eden toplu
sal iliþkiler, eski uygar toplumun toplumsal resmi ifadesi olan politik koþullar, Ýngi
ltere de yok edildiler. [145]
Marx ýn dikkat çektiði gibi, kapitalizmin feodal toplumun içinde geliþtiði Avrupa ülkelerin
nan toplumsal devrim çaðý neticesinde, üretici güçlerin geliþmesine dar gelen eski mülkiyet
leri parçalanmaya baþlamýþtýr. Ve iktisadi temeldeki deðiþim, üstyapýda da köklü dönüþümler
Bunun somut ifadesi, mevcut siyasal egemenlik sistemini ve eski kurumlarý deðiþikliðe uðra
tan burjuva devrimler olmuþtur. Bu devrimler siyasal iktidar biçimini deðiþtirme baðlamýnda
bir siyasal devrim olarak somutlanýrken, artýk zorunlu hale gelen toplumsal dönüþümlerin ön
i týkanýklýklarý açma noktasýnda ise toplumsal devrimler olarak belirginleþmiþtir.
Burada önemli bir hususun vurgulanmasý gerekiyor. Söz konusu örneklerde toplumsal devrim
süreci siyasal devrimin gerçekleþmesiyle baþlamamýþtýr. Tersine, siyasal devrim artýk ikti
temeldeki olgunlaþmanýn sonucunda mayalanýp fýþkýrmýþ ve gerçekleþmesiyle birlikte toplumsa
sürecinin önünü daha da açmýþtýr. Burjuva demokratik devrimlerin klasik örnekleri olan 1648
ve 1789 Fransýz devrimlerine ön gelen süreçlerde bir toplumsal devrim çaðý anlamýna gelecek
umsal dönüþümlerin yaþanmakta olduðunu görürüz. Bu ülkelerde gerçekleþen burjuva demokratik
dýný veren 1648 veya 1789 devrimleri ise süreci hýzlandýrmýþtýr.
Bu ve benzeri tarihsel örneklerde kapitalist geliþim eski toplumun içinde yürümekte, burju
va devrim ise bu geliþmeye dar gelen siyasal ve toplumsal biçimlenmeleri ortadan kal
dýrmaktadýr. Bu kapsamdaki burjuva demokratik devrimlerde, devrimin siyasal ve toplu
msal yönlerinin tam bir bileþkesini buluruz. Tepeden burjuva devrimler ise, ya belir
gin bir politik devrimin yaþanmadýðý ya da yenilgiye uðradýðý, yarý yolda kaldýðý örneklerd
e geldiði için tepe tarafýndan yaþama geçirilen bir toplumsal dönüþüm süreci anlamýna gelir
eter devrimler söz konusu olduðunda, kapitalizmi tasfiyeye giriþecek toplumsal devrimi
n mutlaka baþarýlý bir siyasal ön giriþi olmalýdýr.
Eski devlet aygýtýný yýkýp parçalamadan, proleter toplumsal devrimin baþlatýlmasý veya prol
kapitalist toplum içinde kendisini kerte kerte egemen sýnýf katýna yükseltmesi asla mümkün
ldir. Ýþçi demokrasisine dayanmayan bir sosyalist dönüþüm süreci ya da tepeden sosyalist de
tasavvur bile edilemez. Kýsacasý, toplumsal devrim boyutunda ele almýþ olsak dahi, burju
va devrimlerle proleter devrimler kesinlikle ayný kapsamda deðildirler. Proleter dev
rimlerden yola çýkarak, burjuva devrimlerin de, eski devlet aygýtýný yýkan bir siyasal ön g
nin olacaðý ve takiben toplumsal dönüþümlerin baþlatýlacaðý þeklinde bir genellemeye gidilm
yanlýþtýr.
Konunun en can alýcý yönü olan, eski devlet aygýtýnýn yýkýlmasý sorunu üzerinde biraz daha
Kugelmann a 12 Nisan 1871 tarihli mektubunda, mevcut bürokratik ve askeri makineyi
yýkmanýn gerçekten halkçý her devrimin ilk koþulu olduðunu açýklýkla belirtir.[146] Yani es
aygýtýný parçalama kapasitesi genel olarak burjuva devrimlerin deðil, ancak ve ancak gerçe
bir halk devrimi niteliðine ulaþmýþ devrimlerin özeliðidir. Bu önemli husus Marksizm cenah
yeterince açýktýr. Ve yine, her burjuva devrimin bir halk devrimi niteliðinde olmadýðý, dah
oðrusu 1789 un neredeyse bir istisna teþkil ettiði de bilinir.
1789 Fransýz devrimi, eski düzenin aristokrasisine karþý isyan eden halk kitlelerini, ba
ldýrý çýplaklarý belirli bir dönem boyunca tarih sahnesinin önüne itebildiði için eski düze
rýyla gerçekten devrimci tarzda hesaplaþmýþtýr. Bu devrim bu sayede gerçek bir halk devrimi
teliðine ulaþabilmiþ ve eski devlet aygýtýnýn yýkýlmasýndan söz edebilmek olanaklý hale gel
Fakat Fransa örneði söz konusu olduðunda da atlanmamasý gereken çok önemli bir husus var. E
düzeni yýkarak kapitalist geliþmenin önünü açýyor olsa bile, halk kitlelerinin burjuva tal
i aþan bir biçimde ve aktif olarak inisiyatif üstlenmesi sonuçta burjuva egemenliði ile bað
aþmaz. Nitekim aristokrasiye karþý halkýn devrimci terörüne dayanan dönem Fransýz devrimi i
alnýzca ileri bir kesittir ve de sonradan karþý-devrimci bir tepki, Termidor ile sona
erdirilmiþtir.
Burjuva devrimlerle proleter devrimler arasýndaki nitelik farkýný sergileyen diðer bir h
usus ise, burjuva devrimlerin öz bakýmýndan bir azýnlýk devrimi oluþudur. Engels in Fransa
Savaþýmlarý na 1895 te yazdýðý Giriþ i anýmsayalým. O tarihe dek yaþanan tüm devrimlerin az
nu vurgularken, Engels, egemenliði ele geçiren sýnýfýn kamu kurumlarýný kendi çýkarlarýna g
i belirtir. Bütün devrimler, þimdiye kadar, belirli bir sýnýfýn egemenliðinin yerini, onun
ydýran baþka bir sýnýfýn egemenliðinin almasý ile sonuçlanmýþtýr; ama bütün egemen sýnýflar
ltýnda tutulan halk kitlesine göre, küçük azýnlýklar idiler. Böylelikledir ki, egemen azýnl
iyordu, baþka bir azýnlýk onun yerine devlet dümenini eline geçiriyordu ve kamu kurumlarýný
ndi çýkarlarýna göre deðiþtiriyordu. [147]
Büyük Fransýz Devrimi de dahil tüm burjuva devrimler neticede bu kuralý doðrular ve çoðunlu
dönem için devrim sahnesinde görünmüþ olmasý sonucu deðiþtirmez. Zira ayný yerde Engels in
çoðunluk devrimle iþbirliði yaptýðý zaman dahi, bunu bir azýnlýðýn hizmetinde yapmaktadýr.
Osmanlý dan TC ye: tepeden burjuva devrim
Avrupa da burjuva düzenin mutlak krallýktan baþlayarak biçimlenmesi sürecini, Osmanlý 19. y
rtalarýndan itibaren kendine özgü bir tarzda yaþamaya baþladý. Osmanlý Ýmparatorluðu nun so
, devletin mutlak monarþi biçiminden meþruti (anayasal) monarþi biçimine evrilmesine sahne
olmuþtur. Bunlardan birincisi padiþahýn yetkisinin sýnýrlanmadýðý bir yönetim biçimiyken,
tkinin bir meclisle paylaþýldýðý ve anayasayla sýnýrlandýðý yönetim biçimidir. Meþruti sözc
kanuna uygun anlamýna gelir. Osmanlý örneðinde bu tip geliþmeler, Avrupa ülkelerinde yaþana
ece kýyasla alabildiðine gecikmeli, gelgitli ve alttan gelen sarsýntýlardan ziyade egeme
n sýnýf bloku içindeki siyasal mücadeleye dayanan bir özellik arz eder.
Osmanlý Devleti nin siyasal, toplumsal ve ekonomik yapýsýný Batý ya açmak isteyen ilerlemec
n itkisiyle, bazý reformlarýn gerçekleþtirilmesine 1839 yýlýnda ilân edilen Tanzimat Ferman
aþlanýr. Osmanlýcada Tanzimat-ý Hayriye olarak adlandýrýlan bu reformlar hayýrlý düzenlemel
mýna gelir ve yürürlüðe konmasýnýn ardýndan gelenekçi güçlerin sert eleþtirisiyle karþýlaþý
a sonra 1876 yýlýnda Kanun-ý Esasi nin (Anayasa) ilânýyla baþlayan anayasalý ve meclisli Bi
Meþrutiyet dönemi yaþanýr. Fakat bu dönem de padiþah II. Abdülhamid in 1878 de meclisi fii
hettiði ve anayasayý yürürlükten kaldýrdýðý istibdat yönetimiyle son bulur.
1908 yýlýna gelindiðinde ise, özellikle öðrenciler ve genç subaylar arasýnda örgütlendiði i
an Jön Türkler diye adlandýrýlan bir kadronun öncülüðünde bir burjuva devrimi gerçekleþir.
Abdülhamid i, Kanun-ý Esasi yi yeniden yürürlüðe koymaya mecbur kýlar. Böylece, Devr-i Hürr
da bilinen Ýkinci Meþrutiyet dönemi yaþanmaya baþlanýr. 1908 Jön Türk devrimi, dönemin gay
burjuva güçlerinden ve Osmanlý da bu güçlerin etkin olduðu Selanik gibi geliþmiþ bölgeleri
proleterlerinden destek almýþ olsa da, son tahlilde yine de olgunlaþmamýþ ve yarým kalmýþ b
rjuva devrimidir.
Yönetim biçiminde yarattýðý deðiþim bakýmýndan meþruti monarþiyi ikinci kez ilân etme nokta
8 burjuva devriminin elde ettiði sonuç kýsýtlýdýr. Fakat 1908, tetiklediði dönüþümler açýsý
lý nýn egemen siyasal düzeninde bir daha onarýlamayacak olan önemli gediði açmýþtýr. Niteki
len Ýttihat Terakki örgütlenmesi ve 1923 yýlýnda kurulan burjuva cumhuriyeti, onun açtýðý y
sinde kat edilen geliþmelerdir.
1909 yýlýnda, 1908 Jön Türk hareketine karþý çýkan gerici güçler tarafýndan örgütlenen ve t
akasý olarak geçen bir ayaklanma teþebbüsü gerçekleþtirilir. Ayaklanmanýn bastýrýlmasý sonu
mid tahttan indirilir. Ardýndan Ýttihat ve Terakki Partisinin yükseliþe geçtiði, dýþ ve iç
te sorunlarýn kýzýþtýðý, Osmanlý Ýmparatorluðu sýnýrlarý içindeki uluslarýn baðýmsýzlýk müc
aþanmaya baþlanýr. Böyle bir ortamda tek parti durumuna gelen Ýttihat ve Terakki, ezilen u
luslara ve emekçi halka karþý siyasal baskýyý egemen kýlan bir hükümet oluþturur. Böylece b
n yönetimi ve onun ünlü Talat, Enver ve Cemal paþalarýnýn üçlü diktatörlük dönemi baþlar.
Bu triumvira Osmanlý yý bir parlamento kararý olmaksýzýn Birinci Dünya Savaþýna sürükleyece
onra da savaþ gerekçesiyle Meclis mecburi tatile sokulacaktýr. Birinci Dünya Savaþýnda uðra
yenilginin ardýndan Ýttihatçýlar yurt dýþýna kaçmak zorunda kalýrlar. Osmanlý Ýmparatorluð
i vermekteyken, Ýstanbul u iþgal altýnda tutan emperyalist güçler de baskýyý arttýrmaktadýr
lar altýnda padiþah VI. Mehmed (Vahdettin) 21 Aralýk 1918 de Meclisi kapatýr.
Kýsaca bir sonuç çýkartmak gerekirse baþlýca þu hususlar vurgulanabilir. Gecikmeli bir biçi
e olsa, Osmanlý nýn Batý kapitalizmiyle temasý sonucunda 17. yüzyýldan itibaren eski düzen
aþlamýþtýr. Buna koþut olarak, Fransa örneðinde olduðu gibi mutlakýyetçi siyasal sistemin y
bir Meclis i de içeren meþruti bir yönetim biçimi almýþ ve böylece egemen düzen bir deðiþi
rmiþtir. Fakat Fransa örneðiyle kurduðumuz benzerlik de burada sona erer. Zira Türkiye de b
rjuva düzenin kuruluþ sürecine 1789 Fransýz burjuva devrimindeki gibi bir emekçi kitle isy
aný damgasýný basmamýþtýr. Ayrýca Türkiye, devrimin bir yan ürünü olarak burjuva düzeni dem
rlayacak 1848 Paris iþçi ayaklanmasý benzeri bir örneði de yaþamamýþtýr.
Türkiye de burjuva düzenin kuruluþ biçimi, burjuva devrimlerin klasik örneklerinin yaþandýð
pa ülkelerindeki geliþme sürecinden tamamen farklý özellikler taþýr. Örneðin Fransa da burj
daha feodal toplumun içinde baþlamýþ ve özel mülkiyet temelinde yükselen burjuvazi ilerley
yýllarda kendi devrimini gerçekleþtirerek düzenini kurmuþtur. Oysa Türkiye Cumhuriyeti nin
en çýkýp geldiði Osmanlý Ýmparatorluðu nun tarihsel geliþim çizgisi Fransa ya benzemez.
Osmanlý Ýmparatorluðu, toprakta özel mülkiyetin bulunmadýðý ve bu nedenle devleti mülk edin
etlû bir sýnýfýn egemen olduðu Asyatik-despotik bir tarihsel arka plana sahiptir. Osmanlý,
apitalizmin dýþsal etkisiyle çözülmeye baþladýðýnda bile Avrupa ülkelerindeki gibi bir feod
olmamýþtýr. Türkiye deki kapitalistleþme sürecinin Batý daki örneklerden farklý olmasý ned
lýdan TC ye uzanan süreçte Fransa daki demokratik burjuva devrimi gibi bir burjuva devrimi
ni gerçekleþtirmek için öne atýlacak geliþmiþ bir burjuvazi yoktur.
Fakat dünyadaki kapitalist geliþmenin bindirdiði basýnç altýnda ilerleyen süreç, sosyo-ekon
koþullarýn kapitalist geliþmenin önünü açacak þekilde dönüþtürülmesini de giderek zorunlu k
rlemeci güçler arasýndaki tarihsel kapýþma, mevcut koþullar nedeniyle Osmanlý da bizzat ege
evlet sýnýfý içinde cereyan eder. Osmanlý egemen sýnýfýnýn Batýcý kesimi aðýrlýklý olarak a
n II. Mahmut döneminde topçunun modernizasyonu örneðinde de açýkça görüldüðü gibi, Batýlýla
du çekmiþtir. Batý ya açýlma macerasýnda, Osmanlý devlet sýnýfýnýn seyfiyye olarak adlandýr
ilafet düzeninden yana çýkan ve eskide ayak direyen din ulemalarýna, yani ilmiyye kesimi
ne karþý mücadeleyi hiç elden býrakmamýþtýr.
Asker ve sivil bürokrasinin ve Osmanlý aydýnlarýnýn içinde, deðiþimden, Batý ya açýlmaktan,
istleþmekten yana olan unsurlar burjuva dönüþümlerin baþýný çekmek üzere örgütlenmeye giriþ
k devrimi, Ýttihat Terakki örgütlenmesi ve TC nin kuruluþuyla sonuçlanan Milli Mücadele nin
rliði bu temelde oluþmuþ ve biçimlenmiþtir. Bir baþka þekilde vurgulamak gerekirse, Batýlýl
urjuva dönüþüm, M. Kemal önderliðinde gerçekleþen tepeden burjuva devrimiyle baþlamamýþ, Ke
Osmanlý nýn son döneminde zaten baþlamýþ olan bir deðiþim ve dönüþümün uzantýsý olmuþtur.
Vahdettin in Aralýk 1918 de Meclis i kapatmasýnýn ardýndan, Jön Türk geleneðinin uzantýsý o
emal gibi yenilikçi Osmanlý subay ve aydýnlarýnýn hegemonyayý ele geçirdikleri Milli Mücade
mi gelir. Birinci Dünya Savaþýna bir taraf olarak katýlan ve yenilgiye uðrayan Osmanlý Ýmpa
orluðu nun emperyalist güçler tarafýndan paylaþýlmasýný takiben baþlatýlan Milli Mücadele s
tepeden burjuva devrimiyle TC kurulur.
M. Kemal in Ýstanbul dan Anadolu ya geçiþi ve yürüttüðü çalýþmalardan sonra onun önderliði
adele[148], yalnýzca Türk ulusal kimliði temelinde kurulacak bir cumhuriyetle amacýna ul
aþacaktýr. Burada önemli bir gerçekliði gözardý etmemek gerekir. 1923 ün 1908 in uzantýsý o
ki tarih arasýnda önemli bir deðiþiklik gerçekleþmiþtir. 1908 in arkasýnda, Osmanlý da kapi
enin taþýyýcýsý olan ve dönemin en önemli burjuva katmanýný oluþturan gayri Müslim burjuvaz
Jön Türk hareketi yalnýzca genç Türk subay, öðrenci ve aydýn unsurlar arasýnda deðil, gayri
juvazi arasýnda da örgütlüdür.
Balkan ülkelerinin ulusal baðýmsýzlýklarýný kazanmalarýyla birlikte, 1923 bu mirastan mahru
. Osmanlý nýn son dönemi, güçlü parçayý oluþturan gayri Müslim burjuvazi ile henüz emekleme
burjuva unsurlardan müteþekkil bir yerli burjuvaziye sahipken, Türkiye Cumhuriyeti es
asen kendisine kalan cýlýz bir milli burjuvazi ile yola çýkmýþtýr.
M. Kemal önderliði altýnda gerçekleþen 1923 burjuva devrimi, 1908 in yarým kalmýþ iþini, gü
a tamamlayan bir tepeden devrimdir. Burjuva devrimlerin Marksist deðerlendirmesi b
aðlamýnda bir benzetme yapmak gerekirse, 1908, Marx ve Engels in cüce devrimler olarak n
iteledikleri Ýtalya, Avusturya, Alman 1848 devrimleri kategorisinde yer alýr. Zira b
u devrimlerin özelliði geç burjuva devrimler oluþu, bu nedenle eski düzenin egemen unsurla
rýyla uzlaþma eðilimi taþýmalarý ve neticede yarý yolda duraksamalarýdýr. Daha önce, cüce d
ilerleyen süreçte yaratacaðý sonuçlarýn da cüce kalacaðýna deðinmiþtik.
Hatýrlanacaðý gibi, Almanya örneðinde yarým kalmýþ 1848 devrimini, 1870 lere doðru Bismarck
irilen ve eski düzenin uzantý ve kalýntýlarýný devrimci tarzda süpürmeye cesaret edemeyen b
peden devrim izlemiþti. Bunun gibi 1923 Türk burjuva devrimi de, cüce kalmýþ 1908 in yarýda
ktýðý iþi son tahlilde uzlaþmacý bir tarzda tamamlamaya çalýþan bir tepeden devrimdir. Alma
48 ve takiben 1866 da gerçekleþen geç kalmýþ burjuva devrimler, Türkiye örneðinde, gecikmel
alizm nedeniyle bir o kadar daha gecikerek tarih sahnesine girmiþlerdir.
TC nin kuruluþuyla sonuçlanan 1923 burjuva devriminin, halk kitlelerinin katýlmadýðý tepede
ir devrim olduðu açýktýr. Bu tür tepeden devrimlerin özelliði, demokratik burjuva devrimler
farklý olarak geniþ emekçi kitlelerin demokratik istemlerine yer vermemesi, onlarýn akt
if desteðini peþine takmamasýdýr. Tersine kitleleri dýþlayarak ve baskýlayarak, tepeden baz
unlu dönüþümleri gerçekleþtirip kapitalist geliþmenin önünü açmaya çalýþýrlar. Toprak refor
tlelerin çýkarýna olan demokratik dönüþümleri gerçekleþtirme kapasitesine sahip deðildirler
TC örneði tamamen bu tespitleri doðrular.
Zaten Osmanlý nýn son döneminde baþlamýþ olan burjuva dönüþüm, meþruti monarþinin (yani Mec
mokratik olmayan bir cumhuriyete dönüþtürülmesiyle noktalanmýþtýr. Osmanlý dan devralýnan k
r (yabancý ülke ve kuruluþlara tanýnan hak ve imtiyazlar) 24 Temmuz 1923 te imzalanan Loza
n Antlaþmasý ile feshedilmiþtir. Osmanlý nýn devasa borçlarýnýn ödenmesini yöneten Düyunu U
C Osmanlý nýn borçlarýndan payýna düþeni 1954 te sona erecek þekilde taksitlerle ödemeyi üs
1924 Martýnda kabul edilen yasayla, hilafetin kaldýrýlmasý ve Osmanlý Hanedanýnýn Türkiye C
iyeti dýþýna sürülmesi kararý alýnmýþ ve böylece Osmanlý saltanat düzenine son verilmiþtir.
iþmeye temel döþemek amacýyla 1924 yýlýnda Ýþ Bankasý kurulmuþtur. Fakat toprak reformu gib
a demokratik devrimin en temel görevlerinden birini çözme doðrultusunda hiçbir þey yapýlmam
prak aðalarýyla yapýlan anlaþmanýn bir yansýmasý olarak da, Osmanlý da topraklardaki üründe
ergisi Þubat 1925 te kaldýrýlmýþtýr.
Kemalist devrime boyundan büyük anlamlar yükleyen kimi yaklaþýmlarda, bu devrimin eski dev
let aygýtýný kýrýp parçaladýðý söylenmektedir. Oysa daha önce üzerinde durulduðu gibi, anca
rimleri bu iþi baþarabilir. 1919-23 arasýnda Türkiye de yaþanan, halk ayaklanmasýna dayanan
r devrim deðildir. Kemalist bürokrasinin önderliði altýnda yürüyen tepeden-güdümlü cüce bur
i, eski devlet aygýtýný kýrýp parçalamak ne kelime, onu almýþ ve cumhuriyet yaðýna bulayara
yetkinleþtirmiþtir.
Burjuva geliþimin bu tipinde, eski devlet bürokrasisinin içinden çýkýp gelen fakat kapitali
t geliþmenin kaçýnýlmazlýðýný da kavrayarak yenileþme isteyen unsurlarýn, baþlangýç dönemle
öncü bir rol üstlendiðini görürüz. Fakat bu tarz bir dönüþüm, büyük toprak sahipleriyle ge
en, kitleleri iþin içine katmaktan ve süreci hýzlandýrmaktan çekinen ve özellikle devletin
ntrolü altýndaki bir kapitalistleþme çizgisiyle somutlanýr. Böyle bir geliþme çizgisiyle, d
atik burjuva devrimlerin yaþandýðý Avrupa ülkelerindeki kapitalistleþme sürecini bir tutmak
deðildir.
Türkiye özgülünde doðru biçimde çözümlenmesi gereken çok önemli bir husus, devlet kurucu bü
al karakteridir. Osmanlý toplum yapýsýnda egemen sýnýfý oluþturan devlet üst bürokrasisinin
lýsý bölümü, Ýmparatorluðun çöküþ döneminde artýk deðiþen dünya koþullarýnýn dayatmasý sonu
a bütünleþmeyi istemektedir ve bizzat bu misyona soyunmaktadýr. Bu bürokratlar, burjuva te
meller üzerinde yeni bir devletin kurulmasý görevini üstlendikleri ölçüde bizzat kendileri
dönüþüm geçirecek ve burjuvalaþacaklardýr.[149] Bu nedenle de TC nin kuruluþ sürecine artýk
, burjuvazinin öncü kolu olarak damgalarýný basacaklardýr.
Burjuva devletin bu kurucu unsurlarýný küçük-burjuva olarak ya da burjuva niteliðinden arýn
erameti kendinden menkul bir bürokratik kast biçiminde deðerlendirmek gerçeklikle baðdaþmaz
Ne var ki bu tür deðerlendirmeler Stalinist saflarda oldukça yaygýndýr. Ayrýca bazý Troçki
eler tarafýndan da bu doðrultuda tezler ortaya atýlmýþtýr. Oysa yalýn gerçek þudur ki, Türk
riyeti nin kurucusu M. Kemal liderliði küçük-burjuva deðil, burjuvadýr.
Çöken Osmanlý Ýmparatorluðu ndan geri kalan coðrafyada kurulan burjuva TC nin siyasal yapýs
a demokratik devrim sürecini yaþamýþ ülkelerde oluþan çok partili siyasal yapýlanmaya benze
Millet Meclisinin ilk dönemi bir mücadele sürecinin ve ittifaklarýn ürünü olduðundan, deðiþ
l unsurlarý, sol görüþlü vekilleri, Laz ve Kürt temsilcilerini içermiþtir. Fakat M. Kemal l
iðinin Ýstiklal Mahkemelerini kurdurtarak muhaliflerini ortadan kaldýrmasý ve Takrir-i Sük
un kanunu ile sol örgütleri ve siyasetçileri tasfiye etmesiyle, Kemal in kiþisel hegemonya
sýyla somutlanan bir yönetim biçimi kurulmuþtur. Böylece Türkiye de 1925 sonrasýndaki siyas
pý bir Meclisi içerse bile, bu asla Batý tipi bir burjuva demokrasisi olmamýþtýr.
Cumhuriyetin ilânýndan 1946 lara dek siyasal egemenlik biçimi, burjuva devletin kurucu p
artisi CHP nin tek parti diktatörlüðünde somutlanýr. Siyasal rejim, iþçi ve emekçi kitleler
zilen Kürt ulusunun üzerinde sistematik bir baský politikasýný egemen kýlar. Avrupa ülkeler
eki parlamenter demokrasilerle karþýlaþtýrýldýðýnda, Türkiye de burjuva düzen daha anti-dem
gerici bir karaktere sahip olarak doðmuþ ve geçmiþten miras kalan ceberut devlet geleneði
temelinde varlýk sürdürmüþtür.
Burjuva dönüþümlerin kitlelerin katýldýðý devrimlerle gerçekleþtirildiði ülkelerde eski mut
rin çok daha radikal biçimde tasfiye edildiðini görürüz. Ayrýca tarým reformu sayesinde köy
ist dönüþümü ve kýrsal nüfusun proleterleþmesi daha kýsa sürede ve sýçramalý biçimde gerçek
n devrimci yolu, kapitalist yükseliþin önündeki engelleri daha kapsamlý, daha kýsa sürede v
olayýsýyla daha az sancýlý bir biçimde ortadan kaldýrabilir. Halbuki Prusya tipi geliþme çi
bunun tersidir. Bu geliþme çizgisine eþlik eden tepeden burjuva devrimler, gerek eski
siyasal yapýnýn tasfiyesi ve gerekse tarým reformu gibi temel burjuva demokratik dönüþümle
onusunda korkak ve tutucudur. Ýþte bu nedenle Türkiye de de kapitalist geliþme sürecine, ký
alabildiðine sancýlý bir çözülme süreci eþlik etmiþtir.
Prusya örneðinde devletçilik olgusu ve devletin iþçi sýnýfýyla burjuvazi karþýsýnda ayrýmcý
sýnýfa da eþit davrandýðý safsatasýnýn yaratýlmasý büyük önem taþýr. Benzer bir bilinç çarp
iye de de egemen kýlýnmýþtýr. Kemalizmin sýnýfsýz imtiyazsýz kaynaþmýþ bir kitleyiz düstu
r ve iþin özünde proletaryadan duyulan korkunun ifadesidir. Burjuvazinin bu korkusu sa
lt ulusal geliþme düzeyine baðýmlý olmayan ve asýl olarak tarihsel bir korkudur. Nitekim Tü
ye de iþçi sýnýfýnýn henüz geliþmediði bir dönemde burjuvazi gözlerini yaþama bu korkuyla a
juva düzenin, Ekim Devriminin ürünü bir iþçi devletinin yaný baþýnda kurulduðu hatýrlanacak
unun boyutlarý daha da iyi anlaþýlýr.
Emperyalizme karþý kendi siyasal baðýmsýzlýðýný savunan diðer tüm burjuva önderliklerde ve
r tarafýndan yürütülen ulusal mücadelelerde olduðu gibi, Mustafa Kemal de kendi gemisini yü
ilmek amacýyla bazý emperyalist güçlere kafa tutar gözükürken, bazýlarýyla da çeþitli anlaþ
Kemal önderliði, burjuva cumhuriyetini yalnýzca Türk ulusunun kabulü temelinde kurabilmek
için, çeþitli azýnlýklara ve ezilen Kürt ulusuna karþý baský ve dýþlama politikasýný egeme
TC nin kuruluþ dönemini biçimlendiren bu resmi çizgi, M. Kemal in ölümünden sonra da tek þe
Kemalist kadro hareketiyle sürdürülmüþtür. Osmanlý dan miras kalan ve gerek ticaret gerek
ide özel kapitalist giriþimin baþýný çeken gayri Müslim burjuvazi faþizan uygulamalarla (zo
çalýþma kamplarý, Varlýk Vergisi gibi uygulamalar) çökertilerek, Türk burjuvazisinin geliþ
inin yolu açýlmýþtýr.
Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluþu ve tek parti iktidarý döneminde Kemalist bürokrasinin siya
al yapýlanmadaki hegemon konumu, burjuvazinin sýnýf diktatörlüðünden ve milli burjuvazinin
iþiminden baðýmsýz düþünülemez. Batý Avrupa daki çok partili parlamenter demokrasi örnekler
zat kendisi bir olaðanüstü rejim ya da bürokrasinin mutlak siyasal iktidarý olarak görünen
parti diktatörlüðü, uzun bir dönem boyunca burjuva egemenliðinin Türkiye koþullarýna özgü
biçimidir. Ýki dünya savaþý arasýndaki uluslararasý koþullarýn da etkisiyle içe kapanan ve
pitalizmi uygulamasýyla iç pazarýn sömürülmesi temelinde sermaye birikimi saðlayan Kemalist
k parti iktidarý, bir yandan iþçi ve emekçi kitleleri baský altýnda tutarken diðer yandan T
e de sanayi kapitalizmine geçiþin temellerini döþemeye koyulmuþtur.
Türkiye de Milli Mücadele ve tepeden burjuva devrim sürecine damgasýný basan özgün yönlerin
nan etkileri de çok önemlidir. Bu nedenle bazý çarpýcý hususlarý özetle sýralamak yararlý o
Fransa örneðinde önce özel mülk sahibi burjuvazi geliþip, buna paralel olarak kendi siyaset
erini, bürokratlarýný yaratýrken, Türkiye örneðinde tersi oldu. Türkiye de sivil-asker üst
larak belirginleþen devlet kurucu burjuvalar, devlet kapitalizmi sayesinde sanayi
ve ticaretle meþgul olan doðrudan giriþimci bir burjuva sýnýfýn oluþumunu hazýrladýlar. Bu
Türkiye özgülünde bu ikinci kesim, Avrupa daki örneklerden farklý olarak, yeterince beslen
semirene ve kendini güçlü hissetmeye baþlayýncaya dek, baþý sýkýþtýðýnda birinci kesimin ka
lece korunmayý olaðan davranýþ kuralý bildi. Kendini güçlü hissetmeye baþlayýp artýk kendi
ve bürokratýna kafa tutmak istediðinde ise, yakýn zamanlara dek (sonu daraðacýnda ya da þüp
lerle biten bazý istisnalar dýþýnda) pek de baþarýlý olamadý. Zira devlet kurucu ve rejim k
cu misyonlarýn tümünü kendi üzerinde topladýðýna yýllar boyunca kani olmuþ asker ve sivil b
son tahlilde burjuva iþ âleminin hizmetkârý olduðuna ikna edebilmek hiç de kolay deðildir.
Burjuva devletin kuruluþuna özel mülkiyet temelinde geliþmiþ bir burjuva sýnýfýn damgasýný
gibi örneklerde, Batý Avrupa ülkelerindeki mülk sahibi burjuvalarýn misyonunu sivil ya da
asker üst bürokrasi üstlendi. Bu bakýmdan Türkiye de burjuva düzen, bir anlamda daha baþta
nüstü bir siyasal biçime büründü. Yine ayný nedenle devlet üst bürokrasisi siyasal yapýlanm
bir aðýrlýk kazandý ve bu özellik günümüze kadar uzanýp geldi. Diyebiliriz ki, devleti sahi
i sayesinde egemen sýnýflar ittifaký içinde sanki baðýmsýz bir odak gibi yer alan bu bürokr
n üstün konumunu yitirmemek bir hayat-memat sorunu oldu.
Bürokrasi ile kapitalist geliþme sonucunda güç kazanan burjuva iþ âlemi arasýndaki çekiþme,
zaman daha yumuþak, bazý dönemlerde de keskinleþerek varlýðýný hissettirdi. Fakat bu, farkl
unsurlar arasýndaki bir kavga deðildir. Sonuçlarý günümüze kadar uzanan bu kavga, burjuva s
deki, bir baþka deyiþle de egemen güç bloku içindeki iktidar çekiþmesidir.
Türkiye de egemen bürokrasi, devlet kapitalizmi sayesinde geliþmeye baþlayan bir milli bur
juvazinin öncü unsurlarý olarak tarih sahnesine çýktý. Uzun bir dönem boyunca karþýsýnda að
yavaþ ve sancýlý biçimde çözülmesi nedeniyle bir türlü proleterleþemeyen küçük köylü kitle
a düzenin kuruluþ ve ilerleyiþ biçimi Batý daki örneklerden farklý olsa da, Türkiye de de z
pitalizm geliþti. Gecikmeli biçimde olsa da proletarya büyüdü ve burjuvaziyle proletarya a
rasýndaki temel çeliþki nesnel olarak olgunlaþtý. Fakat burjuva düzenin kuruluþundan itibar
hükmünü icra eden özgün yön, yani bürokrasinin siyasal yaþamdaki aðýrlýðý kolay kolay çözül
rak günümüze dek etkisini sürdürdü.
Bu gerçeklik, Türkiye nin siyasal yaþamýndaki egemen çeliþkinin bürokrasiyle halk veya b
urjuvazi arasýnda olduðu þeklindeki yanlýþ deðerlendirmelere de can vermiþtir. Günümüzde d
itibar gören sol liberalizm, bu tür tezlerle siyasal gerçekliði dayandýðý sýnýf temelinden
. Oysa tüm kapitalist toplumlarda olduðu gibi, Türkiye de de esas çeliþki burjuvaziyle iþçi
sýndadýr. Kapitalizmin özel mülkiyet temelinde feodalizmin içinde geliþmeye baþladýðý Batý
rinde çok daha belirgin biçimde sahneye çýkan burjuvazi-proletarya çeliþkisi, Türkiye nin f
oþullarý, devlet mülkiyeti ve devletçilik olgusu nedeniyle daha gecikmiþ biçimde ete-kemiðe
Milli Mücadele, TC nin kuruluþ tarzý ve burjuvazinin resmi ideolojisi anlamýna gelen Kemal
izm karþýsýnda, çeþitli siyasal güçler kendi sýnýfsal konumlarýna göre tutum aldýlar. Asker
rasi kendisini her daim bu ideolojinin asli sahibi telakki etti. Daha doðrusu, Türki
ye nin siyasal yapýlanmasýnda ayrýcalýklarýný elden kaptýrmamak için Kemalizmi devletin res
lojisi olarak yaratanlar bizzat bu güçler oldu. Bunlara göre M. Kemal, dünyada eþi emsali
görülmemiþ bir baðýmsýzlýk ve ilericilik hamlesinin lideriydi ve Kemalizm de böyle eþsiz bi
sel hamlenin ideolojisiydi.
Bunun yaný sýra uzun yýllar boyunca bir de sol Kemalizm fenomeni Türkiye sol hareketine
musallat oldu. Bunu burjuvazinin resmi ideolojisinin küçük-burjuva sol varyantý olarak n
iteleyebiliriz. Sol Kemalizm, Türkiye sosyalist hareketini zehirlemiþ bulunan ve de
zehirlemeye devam eden tehlikeli bir kaynaktýr. Sol Kemalizme göre, Milli Mücadele ask
er-sivil zinde güçlerin öncülüðünde yürütülen þanlý bir anti-emperyalist mücadeledir. Bu gü
rakterini ve baskýcý yönünü görmeye yanaþmayan sol Kemalistler, Kemal e ve Kemalizme olduðu
zla ve farklý bir devrimci nitelik atfederler. Ýþin gerçeðinde hiç de anti-emperyalist olma
an ve tepeden inme tarzda gerçekleþen burjuva devrimini ve onun liderliðini, bir tür küçük-
juva radikalizmi, Jakobenizm olarak yorumlarlar.
Çeþitli vesilelerle ýsýtýlýp yeniden gündeme getirilen bir konudur bu. Küçük-burjuva sol ay
sürdürmekten muratlarý, Türkiye deki Milli Mücadeleyi ve onun lideri M. Kemal i devrimci b
damar olarak sunabilmektir. Liberal burjuva tutum ise, Jakobenizmi eleþtirme bahan
esiyle genel olarak devrimci tutumu tepeden inmecilik diye suçlar. Oysa ne Kemal v
e benzerleri Jakobendir ne de Jakobenizm tepeden inme devrimciliktir.
Fransýz devrimi içinde ortaya çýkan Jakobenizm, burjuva devrimini olabilecek en ileri no
ktaya çekmeye çalýþan ve burjuva düzen sýnýrlarý dýþýna çýkmadýkça kitlelerin eylemini dýþl
liðini anlatýr. Bu nedenle Jakobenizmin, kitlelerin eylemine hiçbir þekilde tahammülü olmay
n ve onlarý baskýlayan tepeden inme burjuva devrimciliðiyle ilgisi yoktur. Jakobenizm,
burjuva devrimleri kapsamýnda olumlu bir eðilimi, devrimci tutumu temsil eder. Tepe
den inme devrimcilik ise Bismarkçýlýktýr. Türkiye örneðinde Kemalizmdir. Kitleleri devrimci
leminden dýþlayan, eski rejimle radikal biçimde hesaplaþmayan ve devlet bürokrasisinin him
ayesinde bir burjuvalaþma süreci yaþatan Kemalizm, burjuvazinin devrimci demokrat eðilim
i Jakobenizme oranla siyasal açýdan gerici bir ideolojik ve politik çizgiyi temsil etm
iþtir.
Türkiye deki askeri darbeler gerçeðine kýsa bakýþ
Devrimci ayaklanmalarla anarþiye sürüklenen burjuva düzeni zorbalýkla kurtarmak üzere öne a
yeðen Bonaparte ýn hükümet darbesiyle ilgili olarak Marx þu deðerlendirmeyi yapar: Burjuv
n, açýkçasý, o zaman, Bonaparte ý seçmekten baþka bir seçeneði yoktu. Zorbalýk ya da anarþi
balýktan yana kullandý oyunu. ... Fransýz burjuvazisi de darbenin ertesi günü baðýrdý: Artý
10 Aralýk derneðinin baþkaný kurtarabilir burjuva toplumunu! Artýk yalnýz hýrsýzlýk kurtar
burjuva toplumunu! Yalnýz piçlik, aileyi; düzensizlik, düzeni kurtarabilir! [150] Kapitali
zmin tarihi, Marx ýn bu satýrlarýný defalarca çaðrýþtýran örnekler sergilemiþtir.
Düzenin krizi had safhaya vardýðýnda, parlamenter iþleyiþ biçimi týkandýðýnda ve keskinleþe
egemenliðini tehlikeye düþürdüðünde, zorbalýk ya da anarþi seçeneðiyle yüz yüze gelen burju
tan yana kullanmýþtýr oyunu. Dünden bugüne çeþitli kapitalist ülkelerde iktidara gelen olað
mler bunun kanýtýdýr ve bu durum doðrudan doðruya sýnýf mücadelesinin bir ürünüdür.
Türkiye deki askeri darbelerin de bu gerçeðin ýþýðýnda kavranmasý gerekiyor. Ayrýca, Türkiy
mhuriyetin kuruluþundan 1960 lara ve takiben 80 lere ilerleyen süreci inceleyecek olursa
k, gerçekleþen üç askeri darbenin ekonomik zemininde de büyüyen bir yapýsal bunalýmýn yer a
ndan bu sürecin belirli bir dilimi, egemen sýnýflar ittifaký içinde keskinleþen çeliþkilere
iyasal iktidarda yer deðiþtirmelere de sahne olmuþtur.
Burada önemli bir gerçeðin altýný çizelim. Türkiye de devlet bürokrasisinin siyasal yaþamda
alnýzca geçmiþten miras alýnan bir özellik deðildir; Türkiye kapitalist geliþme tarzýnýn ye
iði bir olgudur. Elbette Osmanlý dan uzanýp gelen tarihi arka plan, burjuva düzenin yapýlan
asý üzerine gölgesini düþürdü. Fakat modern Türkiye nin siyasal yaþamýndaki özgün yön, büro
unun burjuvazinin çaðdaþ gereksinimleri temelinde yeniden üretilmesidir. Uzun bir dönem b
nca devlet bürokrasisinin ve devlet kapitalizminin koruyuculuðu altýnda geliþen Türk burju
vazisi, ta ki rüþtünü ispat edinceye kadar, askeri bürokrasinin düzen koruyucu misyonuna is
an etmek bir yana sýk sýk ona muhtaç oldu.
Bu nedenle Türkiye de burjuvazi, uzun yýllar boyunca siyasi liberalizme itibar etmedi.
Bu durumun uzantýsý olarak, bu topraklarda yakýn zamanlara dek siyasal yaþamda geleneks
el kabul edilen resmi çizgi, ta Ýttihat Terakki döneminden beri uzanýp gelen korporatist
bir anlayýþ oldu. Bu anlayýþ, toplumun sýnýflara bölünmesi gerçeðini yadsýyýp, devletin yu
siz, çatýþkýsýz, bir örnek bir toplum yaratma iddiasýný sürdürdü. Faþist rejimler tarafýn
enilen korporatizmin, genel anlamda tüm olaðanüstü rejimlere can verdiði söylenebilir.
Türkiye de uzun bir süre boyunca egemen olan tek parti diktatörlüðünün ve ilerleyen yýllar
rçekleþecek olan 12 Mart, 12 Eylül askeri darbelerinin düþünsel zemininde de iþte böyle bir
hsel-ideolojik damar yer alýr. Peki, Türkiye de yaþanan askeri darbeler ne gibi özellikler
taþýyan bir geliþme sürecinin uzantýsýdýr? Bu soruyu yanýtlayabilmek için, TC nin kuruluþu
cine uzanan iki ayrý dönemi ana hatlarýyla hatýrlayalým.
1923-1946:
Türkiye de burjuva cumhuriyetin, Batý daki örneklere kýyasla daha kuruluþunda bir olaðanüst
rejim gibi biçimlendiði açýktýr. Devlet partisi CHP nin tek parti diktatörlüðü dönemi sona
ayrýca bir askeri darbeye gerek kalmaksýzýn, baskýcý bir burjuva yönetim varlýðýný sürdürm
siyasal iktidar aygýtý CHP, aslýnda düzenin çeþitli egemen unsurlarýný (yüksek bürokrasiyi
erin ticaret ve sanayi burjuvazisini, taþradaki eþrafý, toprak aðalarýný vb.) içinde toparl
n korporatist bir yapýya sahiptir.
Avrupa ülkelerinde mülk sahibi kesimlerin (büyük toprak sahipleri ve çeþitli burjuva kesiml
r) kendilerini temsil eden partiler dolayýmýyla parlamenter rejim altýnda oluþturduðu egem
en sýnýflar ittifaký, Türkiye de tek parti içinde yansýmasýný bulmuþtur. Türkiye nin özgün
ktisadi ve siyasi yaþamda büyük aðýrlýðý olan devlet bürokrasisinin de (bu özgün konumunu b
Kemalist bürokrasi diyoruz), kapitalist geliþme belirli bir düzeye ulaþýp burjuva düzen gö
e olaðan bir iþleyiþe geçene dek egemen sýnýflar ittifaký içinde ayrýca vurgulanmasý gereki
Özünde, iktisaden egemen sýnýf ve kesimlerin birlikteliði anlamýna gelen egemen sýnýflar it
bunlarýn tümünün siyaseten birlikte iktidar sürdürecekleri ya da siyasi yaþamda eþit aðýrl
caklarý anlamýna gelmez. Bu nedenle farklý dönemlerin siyasal yapýlanmasýnýn özelliðini ayr
eyerek, bunun hangi egemen kesimlerin iktidar bloku anlamýna geldiðini, hangi kesimi
n bu blok üzerinde hegemon olduðunu anlayabiliriz. Tek parti iktidarý döneminde, Kemalis
t bürokrasi ile milli burjuvazi (tarým, ticaret ve henüz cýlýz ölçeklerde de olsa sanayi al
arýnda faaliyet yürüten burjuvazi) birlikte iktidar sürdürmüþ ve bu iktidar bloku içinde he
yasýný kuran Kemalist bürokrasi olmuþtur.
Tek parti iktidarý döneminin iktisaden egemen unsurlarý arasýnda sayýlan büyük toprak sahip
i konusuna çok dikkatli bir þekilde yaklaþýlmalýdýr. Bilindiði gibi, kapitalist geliþmeyle
kte büyük toprak sahipleri kavramý giderek eski düzenin toprak aðalarýndan ziyade burjuvala
toprak sahiplerini, tarým burjuvazisini anlatýr. Cumhuriyetin kuruluþunu takip eden sür
ecin özellikle 1930 dönemecinden sonra, Ege, Çukurova gibi iktisaden daha geliþkin kýrsal
kesimlerde büyük toprak sahipliði denildiðinde geliþen tarým burjuvazisini anlamak gerekir.
Oysa Osmanlý Ýmparatorluðu nun Kürdistan parçasý, TC nin kuruluþuyla birlikte bir iç sömürg
ilmiþ ve tarýmda egemen olan eski düzen deðiþmemiþtir. Bu nedenle, bu coðrafyada büyük topr
pliði eski dönemde olduðu gibi yine toprak aðalýðýnda somutlanmýþtýr. Bu toprak aðalarý ikt
bir kesim oluþtursalar bile, yine de ezilen ulusun egemenleridir. Egemen Türk burju
va iktidar bloku bu unsurlarla çýkarýna geldiðinde çeþitli ittifaklar yapmýþ, ama kendi siy
iktidarýný onlarla paylaþmamýþtýr.
TC altýndaki kapitalist geliþme sürecinin özelliðini belirleyen çok önemli bir hususu da bu
a hatýrlamak gerekir. M. Kemal önderliðinde kurulan cumhuriyetin iktisadi alanda içe kap
anma ve iktisadi devletçiliðe aðýrlýk verme politikasýnýn, Kemalist kadronun özel olarak se
bu sorundaki ilkesel tutumunu yansýtan bir yol olduðu düþünülür. Hatta bunu Kemalizmin kara
nti-emperyalist tavrýnýn göstergesi olarak sunan çarpýk yorumlar da vardýr. Oysa gerçek hiç
le deðildir. Cumhuriyetin iktisadi açýdan tuttuðu yol, aslýnda dönemin nesnel koþullarýnýn
sýnýn sonucudur. Türkiye nin genç burjuva cumhuriyeti, Batý kapitalizminin desteðiyle hýzlý
pitalist geliþme kaydedebilme bakýmýndan þanslý çýkmamýþtýr. Çünkü dünyaya gözlerini son de
rda açmýþtýr. Oysa M. Kemal ve benzerleri, Batý kapitalizmine entegre olmayý düþleyen çizgi
dan uzantýsý olarak iktidara gelmiþlerdir.
Nitekim 1923 yýlýnda toplanan Ýzmir Ýktisat Kongresinde cereyan eden tartýþmalar ve alýnan
arlar, cumhuriyetin kurucu kadrosunun Batý kapitalizminin yardýmýyla atýlým yapabilme konu
sunda nasýl istekli olduðunu gözler önüne serer. Kemal ve ekibi, yabancý sermaye düþmaný ol
an içe kapanmayý tercih etmiþ deðillerdi, tersine sýnai kalkýnmanýn saðlanmasý için emperya
Türkiye ye sermaye akýtmalarýný hevesle bekliyorlardý.
Ne var ki, iki emperyalist savaþ arasýnda kapitalist Avrupa yý pençesine alan muazzam kriz
, hatta 1929 da kapitalist sistemin büyük gücü ABD yi bile alabildiðine sarsan büyük depres
larý, Türk egemenlerinin bu hevesini kursaklarýnda býrakmýþtýr. Ýþte bu tür nesnelliklerin
onucunda Kemal önderliði içe kapanmýþ ve Türkiye nin kendi olanaklarý dahilinde (yani egeme
rýn iþçi-emekçi kitleleri insafsýz bir baský ve sömürü altýnda tutmasý sayesinde) bir ekono
olu tutulmuþtur. Böylece 1930 larda devlet, kapitalist faaliyeti fiilen üstlenmiþtir. Devl
et kapitalizmi ile, devlet iktisadi teþebbüslerinin kurulmasý yoluyla sanayileþme için ger
eken altyapýnýn döþenmesine giriþilmiþtir. Fakat bu hamle ancak uzun vadede istenen sonuçla
rebilecektir.
TC altýndaki kapitalist geliþme sürecinin bu ilk döneminde bir yandan belirli bölgelerde k
apitalist tarým ve dolayýsýyla tarým burjuvazisi geliþirken, diðer yandan da tarýmda elde e
en fazlanýn önemli bir bölümü kapitalist ticaret sermayesine dönüþmüþtür. Böylece, esasen m
yi burjuvazisinin oluþumunu amaçlayan devletçi tek parti diktatörlüðü altýnda, fiiliyatta t
ticaret burjuvazisi geliþmiþtir.
Ýlk bakýþta belki de bir çeliþki gibi görünecek bu durum, aslýnda iktisadi temeldeki kapita
iþleyiþ yasalarýnýn kaçýnýlmaz sonucudur. Kýrsal kesimde kapitalizm doðrultusunda çözülme,
talist ticarete kaynak aktarýmý olmaksýzýn ve büyük sermaye özel ellerde toplanmaksýzýn, sa
et kararýyla kapitalist sanayi atýlýmý gerçekleþtirilemez. Bu nedenle, Türkiye de sanayileþ
esi devletin öncülüðünde 1930 larda baþlatýlmýþ olsa dahi, gerçek bir sanayi kapitalizminin
burjuvazisinin oluþumu için gereken koþullar ancak 50 li yýllarda olgunlaþacaktýr.
Ýkinci Dünya Savaþý sona erdiðinde, Türkiye hâlâ tarýmýn önde geldiði bir köylü toplumudur.
arým ve ticaret burjuvazisi geliþmiþ olduðundan, bu kesimler siyasette de egemenliklerin
i kurmak üzere mevcut siyasi dengeleri zorlamaya baþlamýþlardýr. Buna bir de, o dönemde dün
nde yaþanan önemli geliþmeler eklenmiþtir. Ýkinci Dünya Savaþýnýn sona ermesi, faþizmin yen
irleþmiþ Milletler in kuruluþu, Avrupa kapitalizminin ABD nin desteðiyle yeni bir ataða geç
ve tüm bu geliþmelerin yarattýðý ýlýmlý siyasal rüzgârlar, Türkiye de çok partili parlament
nde önemli birer etken olmuþtur.
1946-1960:
1946 da çok partili yaþama geçilmesinden sonra, halk kitlelerinde (özellikle kýrsal kesimle
baþta olmak üzere) CHP iktidarýnýn baskýlarýna karþý birikmiþ olan öfke 1950 de büyük bir
k ve Menderes liderliðindeki Demokrat Partiyi iktidar koltuðuna oturtacaktý. Bu deðiþim dön
mi, artýk gerçek birer kapitalist gibi atýlým yapmak isteyen burjuva unsurlarýn, Kemalist
bürokrasinin devletçi müdahale sisteminden kurtulma çabalarýna da sahne olmuþtu.
Neticede, tek parti diktatörlüðü dönemine damgasýný basan iktidar bloku çatladý; Kemalist b
in dýþlandýðý ve çeþitli büyük burjuva kesimlerden oluþan yeni bir iktidar bloku kuruldu. F
lok içinde aðýr basan kesimler büyük ticaret ve tarým burjuvazisiydi. DP iktidarý da kendi
geldiðince Kürt toprak aðalarýyla çeþitli ittifaklar yapacaktý. DP iktidarý döneminde, artý
italist ticaretine tam anlamýyla entegre olmak isteyen büyük ticaret burjuvazisi motor
gücü oluþturuyordu ve iktidar bloku içinde asýl onun hegemon bir konuma sahip olduðunu söy
ek mümkündü.
Demokrat Parti iktidarý, kendini büyük toprak ve ticaret burjuvazisinin doðrudan temsilc
isi olarak ortaya atmýþtý. Siyasal iktidarý artýk eski dönemin devlet bürokrasisi özellikl
esayetinden kurtarýp sivilleþtirme doðrultusunda giriþimler sergilemekteydi. Bu çerçevede
da tasfiyelere giriþti ve Genelkurmay da Milli Savunma Bakanlýðýna baðlandý. Bu geliþmeler,
iye nin siyasal yönetim tarzýný bir ölçüde Batý daki parlamenter rejimin iþleyiþine yaklaþt
emeç noktasýný temsil ediyordu.
Baskýcý devletin simgesi haline gelmiþ CHP tek parti diktatörlüðünün, artýk çok partili bir
tarizm temelinde yerini yeni bir burjuva hükümete býrakmasý, Türk siyasal yaþamýnda çok deð
mlara konu olmuþtur. Bu tarihsel örnek, günümüzde AKP hükümetinin kurulmasýyla birlikte yaþ
ce ve AKP iktidarýnýn siyasal niteliðinin kavranmasýna da ýþýk tutmaktadýr. Liberal çizgi v
etkisi altýnda kalan bazý sol kesimler, bu deðiþimi demokrasinin ve özgürlüklerin istikrar
mde geniþleyeceði yeni bir dönemin açýlmasý olarak deðerlendirdiler. Statükocular ve solcul
letçilikle özdeþleyenler ise, tam tersine gericiliðin güçlenmesi þeklinde nitelediler.
Hiç kuþku yok ki her iki yorum da yanlýþtýr ve DP iktidarý, dönemin kapitalistleþme gerekle
yerine getirme yolunda ilerlemek isteyen bir burjuva iktidardan ibarettir. Bu ne
denle hem sýrasý geldiðinde iþçi sýnýfýna ve sol kýpýrdanmaya karþý sivri diþlerini göstere
t kapitalizmi aðýrlýklý bir ekonomik iþleyiþten, artýk özel sektörün ön plana çýkacaðý libe
ekonomik iþleyiþe geçiþin ifadesi olacaktýr.
DP iktidarý döneminde özel sermaye öncelikle büyük ticaret ve tarým burjuvazisinin elinde t
rküz etti. Tarým kesimi hem kredi mekanizmasýyla hem de devletin uyguladýðý sübvansiyon pol
kasýyla desteklendi. Bu arada ticaret burjuvazisi de, iç ve dýþ ticaretin canlanmasý ve ge
niþlemesiyle palazlandý. Ayrýca, seçim beyannamelerinde KÝT leri ihaleyle satýp özelleþtire
deden DP, iktidarý döneminde tam tersini yaparak KÝT lerin sayýsýný iki katýna çýkarmak zor
Çünkü büyük ölçekli sanayi yatýrýmlarý için gerekli sermaye birikimi henüz özel ellerde te
Türkiye kapitalizminin baþlangýç dönemine damgasýný vurmuþ olan ekonomik izolasyon koþullar
bürokrasinin himayesinden kurtuluþ çabasý, 50 lerde burjuvazinin büyüyen bölümü için önemli
i. Dýþ dünyayla anlamlý ekonomik iliþkiler kurmadan, dünya kapitalizmine entegre olmadan ka
italist geliþmenin sýçrama kaydetmesi olanaklý deðildir. Bu gerçeklik özellikle Ýkinci Düny
itiminden itibaren kendisini yakýcý biçimde hissettirmeye baþlamýþ ve DP iktidarý döneminde
caret burjuvazisinin çabalarýnda somutlanmýþtýr.
Bu arada DP iktidarýnýn eski devletçi statükoyu derinden sarsmýþ olmasý, büyük fonlarýn tar
dilmesine ve ithalata akýtýlmasý, bu iktidarýn son dönemlerinde ekonomide yeni týkanýklýkla
ni problemler yaratmýþtýr. Bunun yaný sýra, kendilerini cisimleþmiþ devlet olarak hisseden
uzun yýllar boyunca alýþtýklarý gibi iktidarda CHP yi görmek isteyen sivil ve asker bürokra
milliyetçi sol aydýnlar, DP yi Kemalist laik düzene yönelmiþ bir tehdit olarak algýlamak
epkilerini yükseltmektedirler. Diðer yandan, geliþmekte olan sanayi burjuvazisinin DP de
n artýk istediði desteði bulamamasý ise burjuvazinin iç çatýþmasýný kýzýþtýrmýþtýr. Sanayi
ler koparabileceði yeni bir iktidar odaðýna dikmiþtir.
DP döneminin özelliði konusunda aydýnlatýlmasý gereken çok önemli bir diðer gerçeklik de þu
rjuva iktidar dönemi, somut olarak þu ya da bu burjuva kesim veya kesimlerin siyaset
en aðýr basmasýyla kendini ifade edebilir. Fakat yine kapitalist geliþim sürecinin diyalek
tiðinden hareketle, bu görünümü mutlaklaþtýrmamak, yanlýþ yorumlara savrulmamak gerekir. Ör
tidarý, büyük tarým ve ticaret burjuvazisinin siyasi aðýrlýða sahip olduðu bir dönemdir. Fa
yasal gerçeklik, DP iktidarý boyunca, özel sanayi kapitalizminin atýlým yapmasýný mümkün ký
birikim ve deðiþimin de içten içe yaþandýðý iktisadi gerçeðiyle çeliþmez. Burjuvazinin hen
ttýðý tüm bir tarihsel süreç boyunca, farklý burjuva kesimlerin kýyasýya bir siyasal iktida
tükleri doðrudur. Ancak bu kesimler neticede ayný sýnýfýn parçalarýdýr ve bu parçalar iktis
n asla duraðan deðildirler.
DP döneminde öncelikle büyük tarým ve ticaret burjuvazisinin istemleri gerçekleþmiþ olsa bi
pitalist geliþme o noktada da durmayacak, kapitalist tarým ve ticaret sayesinde saðlan
an muazzam sermaye birikimi bu kez sanayiye akýtýlmak istenecektir. Böylece büyük tarým ve
icaret burjuvazisinin bir kýsmý yýllardýr alýþtýklarý ve kendilerine daha kolay gelen tarým
aret alanýnda semirmeye devam ederken, önemli bir bölümü ise ayný zamanda sanayiye yatýrým
ya baþlayacak ve sanayi burjuvazisine dönüþecektir. 1950-60 arasýnda özel ellerde toplanan
ermaye birikimi artýk sanayi alanýnda sýçrama yapýlabilmesini olanaklý hale getirmiþtir. DP
tidarýnýn son dönemlerinde (özellikle 1958 iktisadi krizinden itibaren) sanayi alanýnda atý
yapmaya hazýrlanan büyük burjuvazi, siyasal iktidarýn bunun önünü açmasýný talep eder hale
DP döneminde aðýrlýklý olarak tarýmýn sübvanse edilmesine ayrýlan büyük fonlarýn, artýk ön
yatýrýmlarýna akýtýlmasýný istemektedir.
Ne var ki DP iktidarýnýn bu talep doðrultusunda harekete geçmeyip tarým burjuvazisine ve bü
toprak sahiplerine imtiyazlar saðlamaya devam etmesi, kent aðýrlýklý büyük ticaret ve sana
burjuvazisini muhalif bir konuma iter. Kýrsal kesimin egemen unsurlarýna kýyasla burju
vazinin bu modernleþen ve kapitalist çaða ayak uydurmak isteyen kesimi arzuladýðý deðiþimin
bir siyasal alternatif arayýþý içine girer. Tarým burjuvazisinin palazlanan kesimi de san
ayileþmeye yönelmekle birlikte kendisini ihya eden DP iktidarýndan vazgeçmeye pek de niy
etli deðildir.
Bu dönemde büyük burjuvazinin yoðunlaþan iç çekiþmelerini, Ýþ Bankasý ve Akbank çevresinde
iki burjuva kesim arasýndaki gerilim de somutlamaktadýr. Öteden beri Ýþ Bankasý çevresinde
alan eski Ýstanbul, Ýzmir gibi kentlerin büyük burjuvazisi karþýsýnda, tarým burjuvazisind
lip sanayi ve hizmet sektörüne yönelen ve özellikle Adana çevresindeki sermaye birikimini
yansýtan Akbank çevresi yer alýr. DP politikalarýnýn karþýsýna sanayileþme atýlýmý ihtiyacý
ma hamlesi zaruretini çýkartarak yeniden yükseliþe geçmeyi amaçlayan CHP ise, dönemin muhal
unsurlarý için bir alternatif olmuþtur. Ayrýca, uzun yýllar boyunca alýþmýþ olduklarý itiba
rýndan DP iktidarý döneminde uzaklaþtýrýlmýþ bulunan sivil ve asker bürokrasi, devletçi ayd
DP döneminin sona ermesini ve CHP nin önünün açýlmasýný þiddetle istemektedirler. Fakat ola
iþleyiþ içinde bu siyasal iktidar deðiþimini yaratmak hiç de mümkün görünmemektedir.
Böylece ordu içinde, DP iktidarýna muhalif bütün bu kesimlerin desteðini kazanacak olan bir
darbe hazýrlýðý mayalanmaya baþlar. CHP, Demokrat Parti iktidarýný anayasa ihlali ile suç
tutum kent aydýnlarýyla üniversite çevreleri tarafýndan hararetle desteklenir. Ordu içinde
i alt rütbeli subaylardan da DP nin artýk açýkça rejime yönelik bir tehdit oluþturduðu sesl
lir. Devlet bürokrasisinden intikam alýrcasýna ordunun ve devlet memurlarýnýn maaþlarýný dü
P iktidarýnýn uygulamalarý, binlerce sýradan devlet çalýþanýný da (sivil veya asker) bunalt
dýr. Bunun üzerine bir de DP nin ekonomik uygulamalarýnýn azdýrdýðý enflasyon yükü ve yoksu
kýsacasý büyük kentlerde DP muhalifliði kitleselleþmiþtir.
Muhalif basýn DP nin göz açtýrmayan sansür ve baskýlarýnýn sona ermesini, yeni yeni geliþme
iþçi sýnýfý modern kapitalist ülkelerdeki gibi sendikal haklarýnýn olmasýný arzulamaktadýr
gibi uluslararasý kapitalist örgütler de, Türkiye tarýmýnýn geleneksel yapýsýnýn artýk bir
girmesinin, tarým kesiminin sübvansiyonlarla beslenmesi yerine modern anlamda kapit
alistleþmesinin gerekli olduðu doðrultusunda öðütler vermektedirler. Ýþte tüm bu faktörleri
ticesinde, siyasal yaþamdaki týkanýklýðý açacak bir askeri darbe için koþullar elveriþli ha
ulunmaktadýr.
27 Mayýs 1960
27 Mayýs askeri darbesi, daha sonrakilerden farklý olarak ordunun emir komuta zincir
ine itaat etmedi. Generaller eliyle deðil, daha alt rütbeli subaylar, albaylar vb. m
arifetiyle gerçekleþtirildi. Askeri darbeyle iktidara el koyan 27 Mayýs cuntasýnýn oluþturd
Milli Birlik Komitesinin çevresinde, daha sonra Doðan Avcýoðlu gibi sol-cuntacý aydýnlar,
HP yanlýsý bürokratlar toplaþmaya baþladý.
Askeri darbe, büyük kentlerde öðrenci ve aydýn kesimlerin DP karþýtlýðý temelinde geliþen m
üzerine binmiþti. Bu nedenle 27 Mayýs, muhalif kitle hareketini ezen 12 Mart ve 12 Ey
lül askeri darbelerinden farklý bir görünüme bürünmüþtü. O yüzden, burjuva solun etkisi ve
un da sahiplenmesiyle bir devrim olarak adlandýrýldý. Oysa neticede 27 Mayýs, onu gerçekleþ
iren alt rütbeli subaylarýn niyetlerinden baðýmsýz olarak, kapitalist geliþmenin önündeki t
epeden inme bir reform hareketi oldu.
Kemalist geleneðin uzantýsý milliyetçi sol cuntacýlar da, 27 Mayýs sayesinde, Demokrat Part
iktidarýnýn kendilerine yönelik baskýlarýnýn öcünü önde gelen üç burjuva siyasetçisini, DP
Menderes i ve yaný sýra iki bakanýný idam sehpasýna göndererek almýþ oldular.
27 Mayýs askeri darbesi 12 Mart ve 12 Eylül örneklerinden farklý özelliklere sahip olsa bi
le, Türkiye de gerçekleþen tüm askeri darbelerin ardýnda yatan önemli bir gerçeði de gözard
erekir. Türkiye de burjuva cumhuriyetin yapýlanmasýna damgasýný basan ezen ulus þovenizmini
evamýný, aslýnda 27 Mayýs tan baþlayarak tüm askeri darbelerin harcýnda bulmak mümkündür.
Türkiye deki olaðanüstü siyasal rejimleri yürürlüðe koyan statükocu güçlerin, iþçi sýnýfý h
genel devrimci yükseliþi durdurmak kadar, Kürt ulusunun uyanýþýný da daha baþýndan ezmeye
olduklarý asla unutulmamalý. Bu güçler, ezen ulus devletinin temsilcileri ve bu devleti
n asli koruyucularý olarak, siyasi yaþamda patlak veren gerilimleri (özellikle Kürt soru
nu, Kýbrýs sorunu, devletçi laikçilik sorunu gibi kendi varlýk nedenleriyle özdeþleþtirdikl
onularda) her zaman kendilerine çýkartýlmýþ bir davetiye olarak algýlamýþlardýr. Bu gerçek
rlidir ve siyaset sahnemiz ayný güçlerin ayný sorunlar temelinde yaratacaklarý yeni gerili
mlere açýktýr!
12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri konu olduðunda, her ikisinin de iþçi ve devrimci ha
reketin yaný sýra Kürt ulusal kurtuluþ hedefini benimseyen kiþi ve örgütlere yönelik kudurg
skýcý tutumu biliniyor. 27 Mayýs ise, henüz düzen için bir tehdit oluþturmayan iþçi hareket
devrimci unsurlarý hedef almýþ deðildir. Ne var ki Türkiye sol hareketine uzun yýllar boyun
a bulaþmýþ olan Kemalizm kuyrukçuluðu nedeniyle, bir baþka gerçeklik biraz karanlýkta kalmý
27 Mayýs ý gerçekleþtiren askeri cunta, darbenin gerekçeleri arasýnda Kürt sorunu konusunda
diþelerini de dile getiriyordu. Güya bir Kürdistan hükümetinin kurulmasý için DP Grubu için
ar yürütüldüðü ve bazý DP milletvekillerinin buna yardýmcý olduðu kanýtlanmýþtý. Dönemin ön
aylarý, biraz daha geç kalýnsaydý Türk vatanýnýn elden gideceði yönünde kýþkýrtýcý açýklama
arbe sonrasýnda pek çok Kürt gözaltýna alýndý, bunlar Sivas ta bir toplama kampýna sürüldül
e tâbi tutuldular.
Kürt sorunundaki bu baskýcý tutumunu gün yüzüne çýkartmak istemeyen 27 Mayýs cuntasý, asýl
uva düzendeki týkanýklýðýn kontrollü biçimde açýlabilmesi görevine soyundu. Bu amaçla üstte
eþtirilmesine giriþildi ve bir Kurucu Meclis oluþturularak yeni bir Anayasa hazýrlandý. Es
kisine oranla daha liberal bir içeriðe sahip olan 27 Mayýs Anayasasýnýn yürürlüðe konulmasý
uva siyasal düzenin parlamenter demokratik çerçevesi bazý bakýmlardan geniþletildi. Fakat ö
yandan, bugün büyük sermaye tarafýndan bile burjuva demokratik iþleyiþle baðdaþmaz ilân edi
li Güvenlik Kurulunu da aslýnda 1961 Anayasasý getirdi. Zira unutulmamalý ki, Türkiye de al
urjuva demokrasisinin çok dar olmasý nedeniyle daha sonra bol geldi diye burjuva saðýn sa
dýrýsýna muhatap olan 27 Mayýs Anayasasý, neticede bir askeri darbenin ürünüdür.
O dönemin koþullarýnda ileri görülen bazý adýmlarýn bizzat sivil ve asker bürokrasinin eliy
masý, Türkiye sol hareketi içinde ordunun niteliði konusunda ne yazýk ki sonu acýklý bitece
ir bilinç çarpýlmasýný da beslemiþtir. Yaný sýra, 27 Mayýs askeri darbesinin niteliði de do
amýþtýr. Aslýnda 27 Mayýs askeri darbesi deðil, 27 Mayýs dönemindeki toplumsal hareketlilik
sol uyanýþýn habercisiydi. Bu siyasal ve kültürel uyanýþýn temelinde, kuþkusuz ki Türkiye d
t geliþmeye baðlý olarak bir iþçi-emekçi hareketinin mayalanmasý yatmaktaydý. Ve eðer asker
yle kontrol altýna alýnmasaydý, bu sol uyanýþ kendi ayaklarý üzerinde daha da ileri gidebil
i.
Fakat 27 Mayýs askeri rejimi, ilerleyen yýllar içinde iki kez daha yaþanacak olan askeri
rejimlerden farklý olarak, devrimci bir yükseliþin üzerine açýk þiddet ile yürüyen bir ola
biçimi deðildir. Bu husus zaten yeterince nettir. Anlamlý bir tartýþma ihtiyacý, onun Avru
a nýn geçmiþ dönemlerindeki Bonapartizm örnekleriyle benzeþip benzeþmediði noktasýnda doðab
amda ileri sürülebilecek en anlamlý argüman, tarihsel hamle sýrasý gelen sanayi burjuvazisi
in önünün bir olaðanüstü yönetim biçimiyle açýlmýþ olmasý olurdu. 27 Mayýs askeri rejimi ge
elliðe sahiptir ve bu nedenle Bonapartist esintiler taþýdýðýný düþünmek mümkündür. Fakat Bo
lerin (ister eski Fransýz örneði, ister emperyalizm çaðýna özgü yeni biçimi olsun) çok ayýr
baþka özelliði daha vardýr. Bu, özetle, Bonapartizmin burjuva düzene yönelik devrimci iþçi
ini savuþturmayý amaçlayan boyutudur. Bonapartist askeri diktatörlükler toplumdaki ilerici
hareketliliðin üzerine binip ilerlemez, tersine ona karþý dururlar.
Oysa bir de, iþçi-emekçi kitlelerin burjuva düzen içi reform beklentilerini yansýtan ve bu
eklentilerin bir kýsmýný gerçekleþtirmek üzere toplumsal desteði arkalarýna alarak ilerleye
eri diktatörlükler vardýr. Bunlar en çok da, sanayi burjuvazisinin ulusalcý istemlerine ya
nýt getiren siyasal rejimler oluþturmuþlardýr.
Geçmiþ tarihlerde çeþitli Latin Amerika ülkelerinde ortaya çýkan ve daha ziyade ordu içinde
t rütbeli subaylardan oluþan milliyetçi sol, ulusal kalkýnmacý askeri diktatörlükler bunun
ir. Bunlar toplumdaki devrimci kýpýrdanýþlarý arkalarýna almýþ, fakat yine de ileriye doðru
adýmlarý burjuvazinin kabul sýnýrlarý içine hapseden askeri rejimler oluþturmuþlardýr. Bu
skeri diktatörlükle, bir devrimci uyanýþý doðrudan engellemek için kurulan Bonapartist ya d
aþist bir askeri diktatörlük birbiriyle özdeþleþtirilemez. 27 Mayýs olaðanüstü rejimi, mill
eðilimli, ulusal kalkýnmacý anlayýþa sahip bir askeri diktatörlük dönemidir.
Büyük ticaret temelinde dýþa açýlmayý, emperyalist örgütlerle bütünleþmeyi savunan DP iktid
yle yere seren 27 Mayýs, esasen sanayi burjuvazisinin iþine yaradý. Bir baþka deyiþle bu d
arbe, büyük toprak ve büyük ticaret burjuvazisine karþý artýk tarihsel hamle sýrasý gelen b
burjuvazisinin önünü açmýþ oldu. Nitekim 1960 yýlýnda Devlet Planlama Teþkilâtýnýn kuruluþ
a planlarýnýn uygulamaya konulmasýyla sanayinin güçlendirilmesine hýz verilecekti. Kamuoyun
, askerin DP iktidarýndan intikam almasý þeklinde yansýyan bu askeri darbe, iþin derininde
egemen sýnýflar ittifakýndaki aðýrlýk noktasýnýn deðiþmesini saðlýyordu. 27 Mayýs olaðanüs
döneminde büyük tarým ve ticaret burjuvazisinin aðýrlýkta olduðu iktidar blokuna son verere
týk sanayi burjuvazisinin hegemonyasýnda yeni bir burjuva iktidar blokunun kurulmasý içi
n yolu temizlemiþti.
60 lardan 70 lere:
12 Mart askeri darbesinin incelenmesine geçmeden önce, bu kez de 60 lardan 70 lere uzana
n Demirel iktidarý döneminin önemli karakteristiklerini ve bu döneme denk düþen kapitalist
eliþme halkasýnýn özelliklerini hatýrlamak yararlý olacaktýr.
27 Mayýs askeri rejimi, Kurucu Meclisin oluþturulmasý ve yeni anayasanýn kabulünden sonra
genel seçimlere gidilmesine karar vermiþti. Daha doðrusu, o günün dýþ siyasal dengeleri ve
ye nin kapitalist geliþme sürecinin nesnel dayatmasý sonucunda olaylarýn bu doðrultuda iler
emesi kaçýnýlmaz olmuþtu. Ve nitekim 1961 yýlýnda yapýlan genel seçimlerle, parlamenter iþl
ne geri dönüldü. 27 Mayýs darbesiyle önü açýlan sanayi burjuvazisinin tekelci yükseliþi ise
mde DP nin siyasal varisi gibi görünerek iktidar koltuðuna oturan Adalet Partisi nin gerçek
yapýsýnda ifadesini bulacaktý.
DP iktidarý esasen büyük toprak ve ticaret burjuvazisinin siyasal temsilcisi konumunda
ydý. Oysa Demirel liderliðindeki AP iktidarý, sýçramalý biçimde tekelci aþamaya yükselen sa
rjuvazisinin hegemonyasý altýnda çeþitli büyük burjuva kesimlerin oluþturduðu yeni bir ikti
lokunu temsil etti.
AP iktidarý 27 Mayýs döneminde baþlatýlan sanayiyi teþvik hamlesini sürdürdü. Demirel dönem
ayi giriþimcilerine akýtýlan desteklerle onlarýn palazlandýrýldýðý bir dönem oldu. Böylece
en 60 dönemecinden sonra kapitalist sanayi tekelci iliþkiler temelinde þahlandý, özel sekt
ve proletarya sýçramalý biçimde geliþti. Artýk bu kapitalist geliþme halkasýna denk düþen i
litikasý ithal ikameci sanayileþme politikasý olarak adlandýrýlýyordu. Yani büyük fonlar
teþvik etmek üzere özel sanayi giriþimcilerine akýtýlacaktý; bu da Türkiye de montaj sanayi
nde bir sanayileþme geliþimine yol açacaktý.
Tekelci sanayi burjuvazisinin gönlünde yatan aslan er geç dýþa açýlmak, dýþ pazarlarda at o
olsa da, mevcut eti-budu gereði gözünü önce iç pazara dikmiþti. Katlamalý biçimde yaygýnla
kuruluþlarý, köyün kente akmasý, iþçi sýnýfýnýn büyümesi, onun ürettiði ve sermayenin el ko
in eski dönemlere oranla muazzam miktarlara varmasý ve nihayet kapitalist geliþmeye koþu
t olarak geliþen iç pazarýn kâr realizasyonuna fýrsat vermesi sayesinde, Türkiye kapitalizm
60 lardan 70 lere koþar adýmlarla bir üst geliþme halkasýna doðru ilerliyordu.
Kapitalist geliþme sanayi burjuvazisinin tekelci düzeye sýçradýðý noktada durmaz, akabinde
aret, sanayi, bankacýlýk, sigortacýlýk, finans vb. çeþitli alanlarda iþ gören büyük sermaye
kaynaþýr ve finans kapital (mali sermaye) olarak adlandýrdýðýmýz bir sermaye sentezi yaratý
pitalizm þu ya da bu ülkede bu geliþme düzeyine ulaþtýðýnda, bu senteze dahil olamayan ve s
icaret ya da sanayi gibi alanlarda iþ görmeye devam eden burjuva kesimler de varlýðýný sürd
akat büyük sermaye açýsýndan temel eðilim, giderek her alana el uzatabilmek, böylece finans
pital gruplarý arasýnda yer edinebilmektir. Bu þekilde en tepelere ulaþamayan kapitalist
kiþi ve þirketler ise, kendi cüsselerine göre en kârlý olabileceðini düþündükleri alanlara
sürdürürler. Ama bundan böyle finans kapitalin hegemonyasý altýnda iþleyen bir kapitalizmin
ili ufaklý parçalarýdýrlar.
Ýþte Türkiye kapitalizminin 60 lardan 70 lere seyrettiði ve nihayetinde ulaþtýðý geliþme ha
tle budur. Çeþitli alanlarda iþ gören büyük sermaye, kabaca 70 dönemeci diyebileceðimiz bi
sel kesitte bir mali sermaye sentezine ulaþarak eski döneme son noktayý koymuþtur. Böylece
Türkiye kapitalizminin geliþme sürecinin sergilediði temel özelliði de vurgulayabiliriz. K
pitalist geliþmenin klasik örneklerinde daha erken fakat daha zamana yayýlmýþ olarak yaþana
bu deðiþim süreci, Türkiye de daha geç, baþlangýçta daha aðýr aksak, fakat belirli bir bir
dan sonra son derece hýzlý ve sýçramalý olarak ilerlemiþtir.
70 dönemecinden öteye Türkiye kapitalizminin geliþim öyküsü, artýk burjuvazinin tarým, tic
anayi kesimleri arasýndaki çekiþmeler temelinde anlatýlamaz. Bundan böyle siyasi yaþamda yi
e pek çok altüstlük yaþanacak olsa da, kapitalist düzen finans kapitalin olgunlaþmasý ve gi
ek her alaný ahtapot kollarýyla sarýp hegemonyasý altýna almasý temelinde ilerleyecektir. N
var ki, büyük burjuvazinin mali sermaye sentezine yükselme süreci her ülkede sancýlý ve çe
rle yüklü bir süreç olmuþtur.
Bu durum kuþkusuz siyasi alanda da yansýmasýný bulur. Finans kapital bir kez hegemonyayý e
le geçirdikten sonra, hangi burjuva partisi iktidara gelirse gelsin, (uygulamadaki
nüanslara raðmen) ulaþtýðý hegemon konumdan geri döndürülemez. Peki bundan böyle olaðanüst
en ihtiyaç duyulacak ve bu rejimler ne anlama gelecektir? Bu sorunun yanýtý, artýk esase
n iki temel sýnýf arasýndaki çatýþmanýn seyrine ve ulusal sýnýrlarýn kapitalist geliþimin ö
llerin ne pahasýna olursa olsun aþýlmasý ihtirasýna düðümlenmiþ bulunmaktadýr. Finans kapit
temel engeller ise þunlar olacaktýr: Birincisi, iþçi sýnýfý mücadelesinin tatlý kârlarla d
list çarklarý yavaþlatmasý ya da hepten durdurmasý tehlikesi. Ýkincisi, finans kapitalin ul
pitalist geliþme düzeyinde iç pazarla yetinemeyecek oluþudur. 12 Mart ve 12 Eylül askeri d
arbelerinin altýnda yatan baþlýca nedenleri de bu þekilde özetlemek mümkündür.
12 Mart 1971
Ýlerleyen yýllar içinde Türkiye de keskinleþen sýnýf mücadelesi nedeniyle, burjuva düzenin
n gelen dalgalarýn tetiklediði sol tandanslý cuntalara tahammülü kalmamýþtý. 27 Mayýs tan s
leþen askeri darbeler, burjuvaziyi korkuya sevk eden devrimci durum tehditlerini o
rtadan kaldýrmak amacýyla, ordunun emir komuta zinciri içinde üstten geldiler. 12 Mart 1
971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri arasýnda benzerlikler olmasýna karþýn, bu darbeleri
takiben oluþan siyasal rejimlerin biçim ve kapsamlarý arasýndaki farklýlýklar da ihmâl edil
elidir.
12 Mart darbesiyle oluþan olaðanüstü yönetim biçimi, parlamenter iþleyiþi toptan tasfiye et
muktedir olamayan bir yarý-askeri diktatörlüktür. Devrimci hareketteki yükseliþi daha ileri
boyutlara ulaþmadan engellemeyi amaçlayan bu olaðanüstü yönetim dönemini, emperyalizm çaðýn
Bonapartist rejim çerçevesinde deðerlendirenler olabilir. Ne var ki, 12 Mart askeri re
jimi bu deðerlendirmeyi güçlü kýlabilecek özelliklerden yoksundur. Çünkü askeri darbeyi tak
nan olaðanüstü yönetim dönemi, burjuvazi ve proletarya arasýndaki savaþý bir tür denge reji
baskýlamaya çalýþan bir devlet biçimi olmamýþtýr. Tersine, burjuva devletin faþist biçimlen
týrlatýrcasýna, militan iþçi mücadelesine ve devrimci harekete karþý açýk bir savaþ yürütül
Buna raðmen 12 Mart rejimi, kelimenin gerçek anlamýnda kendi temelleri üzerinde yükselebil
en bir biçim düzeyine de ulaþamamýþtýr. Ýþçi mücadelesini ve devrimci hareketi bastýrmak
varmak istediði hedef açýsýndan deðerlendirecek olursak, sermayenin faþist saldýrýsýnýn bi
ibidir. Bu bakýmýndan 12 Mart ý faþizan bir yarý-askeri diktatörlük olarak niteleyebiliriz.
ki, daha sonra yaþanan askeri faþist diktatörlük gerçeðinin eþliðinde deðerlendirildiðinde,
erçekten de 12 Eylül ün bir provasý mahiyetinde olduðu açýktýr.
Dönemin Demirel hükümetine bir muhtýra veren askeri cuntanýn, 12 Eylül de olduðu biçimde pa
er iþleyiþi tümden ortadan kaldýracak bir hazýrlýðý henüz yoktu. Aslýnda bu hükümet darbesi
da içinde olduðu ve ordunun emir komuta zincirini bozma tehdidi içeren bir sol cuntanýn
(9 Mart cuntasý) önünü kesmek amacýyla alelacele planlanmýþtý. Bu nedenle de 12 Mart rejim
generalleri, ordu içinde yürüttükleri operasyonlarla, silahlý kuvvetler içindeki radikal eð
mli, sol Kemalist subaylarý tasfiye ettiler. Bu tasfiyelerle ordunun üst komuta kade
mesinde beliren bazý çatlaklar da onarýldý. Ve burjuva devletin bu en güçlü baský aygýtý, f
italin gelecek bunalýmlý günlerinde baþvuracaðý darbelere daha hazýr hale getirildi, güçlen
.
Ancak 12 Mart darbesinin dipte yatan esas nedeni, týpký 12 Eylül askeri darbesinde old
uðu gibi, burjuvazinin artýk kendini hissettiren iþçi sýnýfý hareketinden ve devrimci örgüt
n duyduðu korkuydu. Bunun boþ bir korku olduðu da söylenemez. Zira o dönemde sendikal hare
keti ileri çeken DÝSK örgütlenmesi, proletaryanýn þanlý 15-16 Haziran direniþi ve iþçi sýný
esel ölçekte hareketlendiren bir sosyalist parti olarak Türkiye Ýþçi Partisinin yükseliþi b
le ileri örnekler olarak hatýrlanmaktadýr.
12 Mart olaðanüstü rejimi TÝP i kapattý, DÝSK in faaliyetlerini durdurdu, bu örgütlerin yön
akkýnda çeþitli davalar açýldý ve bazýlarý tutuklandý. 12 Eylül döneminden farklý olarak bu
partiler kapatýlmadý. Fakat dönemin iktidar partisi AP nin lideri baþbakan Demirel, gener
allerin muhtýrasý karþýsýnda þapkasýný alýp kenara çekildi. Askeri cunta parlamentoyu laðve
amenter iþleyiþi askýya alarak meclis dýþýndan bir teknokratlar kabinesi atadý.
Sosyalist örgütlerin kapatýlmasý, devrimcilerin tutuklanýp iþkencelerden geçirilmesi, devri
gençlik hareketinin önde gelen üç liderinin asýlarak ve diðerlerinin pusuya düþürülerek, b
ak öldürülüp gençliðe gözdaðý verilmesi bakýmýndan 12 Mart tam anlamýyla 12 Eylül ün provas
yarý-askeri diktatörlüðü 27 Mayýs ýn getirdiði liberal anayasayý yürürlükten kaldýramadý, f
lerini kýrptý. Siyasal davalarýn olaðanüstü koþullar altýnda görülmesi amacýyla tesis edile
nlik Mahkemelerinin yolunu ilk kez 12 Mart rejimi açtý.
Bu dönemde sendikal hareket ve toplu sözleþme süreci 12 Eylül de olduðu gibi tam anlamýyla
lanmýþ olmasa da, iþçi hareketindeki devrimci yükseliþ bir süreliðine kontrol altýna alýndý
971 askeri darbesi, kapitalist geliþmeye baðlý olarak büyüyen ve finans kapital düzeyine sý
n burjuvazinin, iþçi sýnýfý tehdidiyle sarsýlan düzenini korumaya yönelik bir giriþimdi. An
giriþim, askeri cuntanýn yürütme gücünü tamamen kendi elinde toplamasý bakýmýndan yeterince
iç ve dýþ koþullara sahip deðildi. Bu nedenle 12 Mart, burjuvazinin yapýsal deðiþim isteðin
eþtirme bakýmýndan bir 12 Eylül gibi baþarýlý olamadý.
Yine de 12 Mart döneminde sermayenin örgütlenmesinde yeni geliþmeler yaþandý. Finans kapita
düzeyine ulaþan büyük burjuvazi, bir yandan sanayi-ticaret odalarý gibi geleneksel burjuv
a örgütleri ve iþveren sendikalarý üzerinde etkinliðini kurmaya çalýþýrken, diðer yandan da
disine ait bir baský gücü yaratmaya giriþti. Doðrudan finans kapital tarafýndan kurulan TÜS
971 de dünyaya gözlerini açtý ve bundan böyle de ekonomik-politik karar mekanizmalarýnda be
leyici bir rol oynamaya baþladý.
Büyük sermaye, iþçi hareketinin ve devrimci örgütlenmelerin ezilip uzun süreliðine felç edi
akýmýndan da 12 Eylül de olduðu biçimde muradýna eremedi. 12 Mart yarý-askeri diktatörlük d
cede iki olaðan parlamenter iþleyiþ arasýna sýkýþmýþ bir faþizm provasý oldu. Nitekim etkis
askeri rejimi gibi uzun sürmedi. 1973 te yapýlan parlamento seçimleri döneminde kabaran s
ol dalganýn üzerine binen ve askeri rejime muhalif pozlarla seçimi kazanan CHP lideri
Ecevit hükümetiyle birlikte, burjuva düzen tekrar olaðan parlamenter iþleyiþ biçimine döndü
12 Eylül 1980
Ne var ki bu parlamenter rejim dönemi de fazla uzun süremeyecekti. 1970 lerden 80 lere u
zanan süreçte yaþanan ekonomik ve siyasal kriz, yükselen iþçi hareketi, devrimci örgütlülük
i artýþ, ayrýca çeþitli uluslararasý geliþmelerin üst üste binmesiyle (1979 da Ýran da Moll
gelmesi, yine ayný yýl içinde Sovyet askeri gücünün Afganistan a müdahalesi, ABD nin Ortad
k planlarý nedeniyle Türkiye de sýký bir düzen istemi vb.), burjuva düzen derinden sarsýlma
amýþtý. Devlet koruyucu güçler bir kez daha üniforma ve kýlýç kuþanmaya hazýrlanýrken, büyü
tercihlerini yine olaðanüstü bir rejimden yana yapacaklardý.
12 Eylül askeri darbesini önceleyen dönemi incelediðimizde, büyük burjuvazinin sanayi, tica
et, bankacýlýk vb. alanlarýndaki çeþitli unsurlarýnýn tam anlamýyla bir mali sermaye oluþum
sentezlenip güçlendiðini görürüz.[151] 80 dönemeci, finans kapitalin ülke içinde ahtapot k
er alaný hegemonyasý altýna aldýðýný ve artýk dýþ pazarlarda atýlým yapmayý þiddetle istedi
i bir dönemeç noktasýdýr.
Büyük sermaye bu dönemeç noktasýnda, gerek içte muazzam bir kapitalist sýçramayý gerçekleþt
rekse dörtnala dýþ pazarlara açýlmak için önündeki engellere tam bir vuruþ yapmaya hazýrlan
e sermaye üzerinde hegemon konuma yükselen mali sermaye açýsýndan, geçmiþ dönemlerin iç paz
irikim tarzýnýn yarattýðý týkanýklýðýn aþýlmasý ve yapýsal deðiþikliklerin gerçekleþtirilme
a Türkiye kapitalizminin uzun yýllar boyunca içe kapalý iþleyiþinden kaynaklanan yapýsal bu
iyice olgunlaþmýþ, çözümü ertelendiði için de problemler alabildiðine büyümüþtür.
Ancak yeri gelmiþken önemli bir hususun altýný tekrar çizelim. 12 Eylül benzeri askeri darb
leri doðuran ortamlar, kapitalist ekonominin döngüsel krizleriyle açýklanamaz. Zira burjuv
a düzen, içte derin bir siyasal kriz, sýnýf savaþýmýndaki olaðandýþý bir yükseliþ ya da dýþ
ler gibi faktörler tarafýndan köþeye sýkýþtýrýlmadýðý sürece, son tahlilde bu tür ekonomik
er. Esasen 12 Eylül dönemine denk düþen 1980 24 Ocak ekonomik kararlarý da olaðan bir konjo
ktür krizinin aþýlmasý amacýyla deðil, köklü bir yapýsal deðiþikliðin gerçekleþtirilmesi iç
r.
Gerçekte 12 Eylül dönemecinde burjuva düzen, ekonomik-toplumsal-siyasal açýdan alabildiðine
r vaziyettedir. Büyük sermaye, gerçekleþtirmeyi arzuladýðý atýlýmla mevcut durum arasýndaki
erilim nedeniyle, ekonomik, siyasal tüm cephelerde saldýrýya geçmiþtir. Nitekim büyük serma
24 Ocak kararlarýyla dýþa açýlmanýn önündeki engellerin tasfiyesi için yapýsal deðiþim ham
n, 12 Eylül askeri rejimi ile de sýnýf hareketinin yükseliþini durdurmayý ve burjuva düzeni
hdit eden devrimci durumun ortadan kaldýrýlmasýný amaçlamýþtýr.
Burjuva düzeni ciddi biçimde tehlikeye sürükleyen aðýr bunalým durumlarýnda, burjuvazi bir
lmak için, iþçi örgütlerinin yarattýðý basýnçtan kurtulmaya çalýþacaktýr. Bu örgütleri yok
p geçebilmenin bir yolunu aramaya koyulur burjuvazi. Ýþte o zaman, faþizmin tarihsel rolü
aþlar der Troçki. Ve devam eder: Proletaryanýn hemen üstünde yer alan ve onun saflarýna i
nin korkusu içinde yaþayan sýnýflarý ayaða kaldýrýr faþizm; resmi hükümetin arkasýna saklan
r, askerileþtirir ve faturayý finans kapitale gönderir .[152]
Türkiye de de böyle olmuþtur. Faþizm, 12 Eylül öncesinde birbirini izleyen Milliyetçi Cephe
erinin arkasýna saklanarak, etkisi altýna aldýðý küçük-burjuva ve lümpen kesimleri örgütley
irmiþtir. Faturayý da, Troçki nin dediði gibi finans kapitale göndermiþtir. Bu tespit, gene
nlamýnýn yaný sýra özel olarak da doðrudur. Unutmayalým ki, düzenini tehdit eden toplumsal
ve devrim korkusu geçtiðinde demokrat esvaplarýný sýrtýna geçiren büyük sermaye çevreleri
gütleri, Türkiye de faþist týrmanýþ döneminde ülkücüler diye anýlan faþist güruhu gizliden
orlardý.
12 Mart örneðinden farklý olarak, 12 Eylül askeri darbesi öncesinde faþizmin iktidara týrma
di bir hazýrlýk dönemi yaþandý. Troçki, burjuva diktatörlüðünün normal polis ve askeri ka
arýn parlamenter paravanalarýnýn toplumu bir denge durumunda tutmaya yetmedikleri anda
, faþist rejimin zamanýnýn gelmiþ olduðuna deðinir. Kapitalizm, faþist acente aracýlýðýyla
tlelerini, sýnýfsýzlaþmýþ ve umutsuzluða kapýlmýþ lümpen proleter çetelerini harekete geçir
nans kapitalin umutsuzluða ve cinnete sürüklediði sayýsýz insaný seferber edecektir.
Nitekim Türkiye örneðinde de MHP, iþçi ve emekçi kitlelerin düzen deðiþikliði yönündeki özl
ar ederek, küçük-burjuvazinin öfkesini ya da umutsuzluðunu harekete geçirerek ilerledi. Ayr
MHP ye baðlý kadrolar ve örgütler, burjuva düzenin kontr-gerilla gibi gizli güçleriyle iþb
de lümpen proletaryadan özel birlikler devþirdiler. Ýþçi sýnýfýnýn militan grevlerini kýrma
temsilcilerine saldýrýlar düzenlemek ve genelde pek çok devrimciyi öldürmek üzere organize
ilen bu özel birlikler paramiliter bir faþist örgütlenme görünümündeydi. Amaç toplumun faþi
korkutulup sindirilmesiydi.
Bu süreçte mezhep çatýþmalarý körüklendi, nice kitlesel katliamlar gerçekleþtirildi, beþ bi
n öldürüldü. ABD emperyalizminin darbe tezgâhçýsý CIA ajanlarýnýn desteðiyle ve Türk devlet
rilla türü Gladio uzantýsý gizli örgütlerinin marifetiyle yürütülen 1 Mayýs 1977 katliamý,
tleleri terörize edip sindirmeyi amaçlýyordu. Ýþte 12 Eylül darbesi öncesinde, faþist bir r
giden yol adým adým böyle döþendi. O dönemde iþçi sýnýfýnýn öncü unsurlarý savaþa atýlýp g
ek istediler, fakat oportünist-reformist liderlikler tarafýndan engellendiler.[153]
Böylece, sonuçsuz bir gerilim, derin bir huzursuzluk ve nihayetinde de yönsüzlük proletary
ayý içten sarstý. Neticede diðer tarihsel örneklerde olduðu gibi, Türkiye de de askeri faþi
a, yenilgi ruh haline bürünmüþ bir iþçi sýnýfýnýn üzerine geldi. Dönemin burjuva basýný, bü
uyu parlamenter iþleyiþi tamamen ortadan kaldýracak bir darbeye çaðýran ilânlarýyla bezendi
en uzunca bir süredir askeri darbe için hazýrlanan ordu kurmayý bu davete seve seve icab
et edecek ve 12 Eylül askeri darbesi sonucunda beþ generalden oluþan Milli Güvenlik Kons
eyi (MGK), Kenan Evren in devlet baþkanlýðý altýnda tüm yasama ve yürütme yetkisini elinde
caktý. Böylece finans kapitalin kanlý, çýplak diktatörlüðü faþizm de iktidar koltuðuna kuru
12 Eylül karþý-devrimci askeri darbesi ordunun emir komuta zinciri içinde tepeden indiðind
e, darbeye ortamý hazýrlamýþ bulunan özel faþist birliklere de MHP ye de artýk ihtiyaç kalm
rbenin mayalanma döneminde paramiliter çeteleriyle iþlevini yerine getiren MHP lideri
Türkeþ de içeri týkýldý. Türkeþ ve avanesi, ortamý olaðanüstü yönetim için hazýr hale getir
lül olaðanüstü rejimi, iktidarýný bu sivil faþist örgütlenmeyle deðil, ordu üst kurmayýný t
r askeri cunta ile sürdürecekti. Bu nedenle Türkeþ in, kaderin kendine ettiði bu oyuna fe
lediðini ve fikirlerinin iktidarda, kendilerinin ise hapiste oluþundan sýk sýk yakýndýðýn
Her ne kadar olaðanüstü siyasal rejimlerin tümü burjuvazinin egemenliðinin korunmasýna hizm
ediyorsa da, faþist bir rejimin ayrýca kendine özgü yasalarý vardýr. Faþizm, genelde tüm mu
etin susturulduðu ve toplumun neredeyse toptan baský altýna alýndýðý totaliter bir siyasal
idar biçimidir. Mussolini tipi sivil faþist diktatörler ya da Pinochet ve Evren tipi a
skeri faþist cuntalar, inanýlmaz bir siyasal güçle donanýrlar. Burjuva düzenin tüm yürütme
etimin elinde mutlak anlamda merkezileþir ve hiçbir muhalefete göz açtýrýlmayan monolitik b
r iþleyiþ oluþturulur. Burjuva siyasetçilerin, hatta burjuva iþ çevrelerinin bile eleþtiril
ni yüksek sesle dile getirebilmeleri olanaksýz hale gelir. Kendi kararýyla kendi parla
menter temsil sistemini sona erdiren burjuvazinin iþlediði günahýn bedelidir bu.
Marx ýn, aslýnda tüm olaðanüstü yönetim biçimlerine denk düþer þekilde dile getirdiði üzere
anrýlaþtýrmýþtýr ve þimdi de kýlýç ona hükmetmektedir. O, devlet kuvvetiyle toplumun her tü
bastýrmýþtýr, þimdi de devlet kuvveti, onun kendi toplumunun her türlü hareketini bastýrmak
154]
12 Eylül darbesiyle birlikte, en önde gelen burjuva siyasal partilerin baþkanlarý, bakan
larý, lider kadrolarý ya hapsedildi ya da Demirel ve Ecevit örneðinde olduðu gibi Hamzaköy
nlenme tesisleri nde gözetim altýna alýndýlar. Burjuva siyasetçileri, yazarlarý, gazetecile
tli tehdit ve gözdaðýyla susturan askeri cunta, burjuva diktatörlüðünün açýk þiddetini, dev
sosyalistlerin, iþçi sýnýfýnýn siyasal ve sendikal örgütlerinin üzerine kusmaya baþladý. O
imci daraðaçlarýnda katledildi, düzmece davalarla yýllarca zindanlarda çürütüldü, iþkence a
nýn yürütme gücünün sistematik bir parçasý haline getirildi; toplum iyice korkutulup sindir
12 Eylül askeri diktatörlüðü parlamenter iþleyiþi tamamen ortadan kaldýrdý, iþçi hareketin
i devlet terörüyle ezdi, devrimcilere ve sol örgütlere yönelik açýk baský ve þiddet politik
n kýldý.
Finans kapitalin faþist diktatörlüðü, toplumda mücadeleci iþçi hareketine karþý bir nefret
n üzerine oturmaya çalýþýr. 12 Eylül askeri cuntasý da örgütlü ve sendikalý iþçilere karþý
çalýþtý. Faþist rejim, sýnýfýn sendikal örgütlülüðünün parçalanmasý ve iþçi ücretlerinin d
tek yaratma çabasý içine girdi. Faþist cuntanýn ilk dönemlerinde, Kenan Evren in çeþitli ye
düzenlediði meydan mitinglerinde, bir otel görevlisinin ücretinin kendi maaþýndan nasýl da
k olduðu örneðini verip durmasý boþuna deðildi. Cunta, sendikal hareketi tamamen dumura uðr
cak, grev ve toplu sözleþmeleri yasaklayacak, iþçi ücretlerini donduracak kararname ve uyg
ulamalarý yürürlüðe soktu. DÝSK kapatýldý, malvarlýðýna el kondu. Türk-Ýþ, askeri rejime bo
bir sendikal örgütlenmeye indirgenmek koþuluyla açýk býrakýldý.
12 Eylül askeri faþist cuntasý tüm yasama ve yürütme yetkisini tamamen kendi ellerine almýþ
asal düzeni koruma gerekçesiyle iktidara el koyan generaller, bizzat kendileri mevcut
Anayasayý bir kenara fýrlatýp, yayýmladýklarý kararnameleri en yüce yasa katýna yükselte
aþist cunta, Faþizm zafere ulaþtýktan sonra, finans kapital çelik bir mengene gibi bütün e
lik organ ve kurumlarýný, devletin yürütme, idare ve eðitim gücünü; orduyla, belediyelerle,
sitelerle, okullarla ve kooperatiflerle birlikte bütün devlet aygýtýný doðrudan doðruya ve
hal eline geçirir [155] diyen Troçki yi doðrular biçimde düzenlemeler yaptý.
Bugün tasfiye edilmesi için onca mücadele edilen YÖK ün, faþist cunta tarafýndan kuruluþu b
un en çarpýcý kanýtlarýndan biridir. Kýsacasý, faþizm genel baþlýðý altýnda toparlayabilece
arý içeren 12 Eylül askeri cunta dönemi faþist bir diktatörlük oldu.
Faþist iktidar ortalýðý düzledikten sonra, dünya genelindeki, ülke içindeki somut koþullara
asal dengelere baðlý olarak, rejim daha uzun bir süre ilk dönemindeki katýlýðýyla sürüp gid
ibi, giderek gevþeme belirtileri de gösterebilir. Bu durumda faþizm iþçi-emekçi kitlelerin
selen mücadelesiyle yýkýlabileceði gibi, olaðanüstü rejim biçimleri arasýnda geçiþlerin yer
ontrollü bir süreç de yaþanabilir.
Ýkinci durumda, faþizmin çözülüþü olarak adlandýrabileceðimiz bir dönüþüm gerçekleþir. Aske
örneðin yerini bir tür Bonapartist rejime býrakabilir. Ne var ki, faþist diktatörlüðün iþç
elerin devrimci baþkaldýrýsýyla devrilemediði ve yerini bir baþka olaðanüstü yönetim biçimi
iði örneklerde, faþist rejimin yerleþtirdiði siyasal iþleyiþ uzun bir döneme damgasýný vura
iye de yaþanan da bu olmuþtur.
MGK, 27 Mayýs ýn liberal anayasasýný iþlemez kýlmýþtý; daha sonra cuntacý generallerin kont
elik bir Danýþma Meclisi oluþturuldu. 23 Ekim 1981 de toplanan Danýþma Meclisi ile MGK dan
n Kurucu Meclis, askeri cunta yönetimden çekilse bile olaðanüstü bir rejimin sürdürüleceði
yasa hazýrladý. Bu anayasa, cuntacý generallerin uygulama ve eylemlerinden dolayý soruml
u tutulmalarýný yasaklýyordu. Ayrýca, en temel demokratik haklarýn kullanýmýný ancak namel
an gerici bir içeriðe sahipti.
Yeni anayasa, askeri cuntanýn baþý Kenan Evren i yedi yýl süreyle cumhurbaþkanlýðý koltuðun
eklifiyle birlikte 7 Kasým 1982 de halkoyuna sunulacak ve tüm örgütlülüðünü yitirerek atomi
tleler, tutuklanma ve iþkence görme korkusu altýnda ezici bir çoðunlukla evet diyeceklerd
Böylece askeri diktatörlüðün ürünü olan 1982 Anayasasý ve Bonapartist rejimlerde görüldüðü
etin tepesine oturtulan baþkanýyla, 12 Eylül rejiminin uzun bir dönem sürekliliði amaçlanmý
rdu. Olaðanüstü rejim biçim deðiþtirmiþ olsa bile, bu amaca ulaþýlacak ve takip eden süreçt
lerle, olaðanüstü dönemin anayasasý ve yürürlükteki kararnameleri altýnda sözde bir parlame
geçilecekti.[156]
12 Eylül rejiminin ilk döneminde tam bir faþist diktatörlük olarak yapýlanan burjuva düzen,
sermayenin özlemle beklediði yapýsal reformlarýn gerçekleþtirilmesi yolundaki siyasal engel
eri temizlemiþ, meydaný hazýrlamýþtý. 1983 parlamento seçimleriyle birlikte faþist diktatör
i 12 Eylül rejiminin sürekliliðinin simgesi Evren in cumhurbaþkanlýðý ve Özal ýn liderliðin
arti ANAP ýn yürütümünde bir baþka tür olaðanüstü iþleyiþe býraktý. Daha önce kapatýlan siy
yasaklarýn devam ettiði, siyasi yaþamdan uzaklaþtýrýlan burjuva siyasetçilerin haklarýnýn h
edilmediði ve siyasi arenada Özalcý bir yâran takýmýnýn sivriltildiði bir dönemdi bu.
1983 yýlýnda yapýlan seçimlerle askeri faþist cuntanýn yönetimden çekilmesi ve yerini sözde
enter bir iþleyiþin almasý, olaðanüstü yönetimin faþist diktatörlük biçiminin sona ermesi a
. Olaðanüstü yönetim, bu kez de Özal baþbakanlýðýndaki 1983-1989 döneminde Bonapartist bir
varlýðýný sürdürmüþtür. Olaðanüstü rejimdeki bu biçim deðiþikliði, açýk savaþ yöntemleriyl
l görevini yerine getirmesinden sonra, faþist diktatörlüðün Bonapartist bir yönetim doðrult
a çözülebileceðinin örneðini verir. Finans kapital, giriþtiði yeniden yapýlanma hamlesini i
inin tekrar kesintiye uðratmasýný önlemek ve devrimci hareketin yeniden baþýný kaldýrmasýný
ek amacýyla bu kez de Bonapartist yönetim biçimine ihtiyaç duymuþtur.[157]
Dünyada neo-liberal rüzgârlarýn estirildiði bir konjonktürde baþbakanlýk koltuðuna kurulan
nomide estirdiði liberal rüzgârlarla, Thatcherizm, Reaganizm örneklerinin bir benzerinin
Türkiye de Özalcýlýk olarak yükseliþine de isim babalýðý yapacaktý. TÜSÝAD ýn istemi doðru
dümeninin bizzat 24 Ocak kararlarýnýn mimarý Özal ýn ellerine býrakýlmasýyla birlikte, Türk
lar boyunca dokunulmazlar listesinde yer alan ekonomik kurallar deðiþikliðe uðratýldý. Örne
k parasýný koruma kanunu gibi ulusalcý ve korumacý önlemler ilga edilerek, dýþ ticaret reji
serbestleþtirildi.
Özal iktidarý, toplumun tüm çivilerinin yerinden çýkmasý pahasýna, Türkiye kapitalizminin f
apitalin arzusu doðrultusunda yapýsal bir deðiþim geçirmesini (dýþa açýlmasýný, emperyalist
fazla entegre edilmesini) baþardý. Fakat siyasal yaþamda gericiliðin, sendikal ve siyasa
l yasaklarýn devam ettiði ve faþist cuntanýn baþlattýðý iþlerin (siyasi davalar, sistematik
, iþkence, yargýsýz infazlar vb.) sürdürüldüðü bir dönem oldu Özal dönemi.
Faþist Evren in cumhurbaþkanlýðý süresinin sona ermesi ve Özal ýn cumhurbaþkanlýðý koltuðun
te, olaðanüstü yönetim biçiminin çözülmesi bakýmýndan yeni ve önemli adýmlar atýlacaktý. 9
yasetçiler üzerindeki yasaklarýn kaldýrýlmasý ve yasalarda bazý deðiþikliklerin yapýlmasýyl
parlamenter iþleyiþe geçilmiþ gibi görünse de, burjuva düzen bu kez de asker-polis devleti
ulamalarýnýn aðýr bastýðý bir biçimde[158] varlýðýný sürdürdü. Böylece, 90 lardan 2002 deki
ilerleyen süreçte Türkiye, görece olaðan bir parlamenter iþleyiþle olaðanüstü denilebilecek
r-polis rejiminin sýnýrýnda zikzaklar çizdi durdu.
Türkiye gerçekten de, faþizmin güçlü bir iþçi mücadelesiyle çökertilmediði durumlarda, faþi
ni diðer olaðanüstü iþleyiþ biçimlerinin izlediði çarpýcý bir örneði sergiler. 12 Eylül faþ
baþlayýp, Bonapartist bir yönetim ve asker-polis devleti uygulamalarýnýn aðýr bastýðý fazl
leyen süreci, bir bütün olarak 12 Eylül rejimi olarak adlandýrmak doðru bir tutumdur. Zira
urjuva devletin faþist iktidar biçimi ortadan kalkmýþ olsa dahi, faþist iktidarýn siyasal v
toplumsal yaþamda yarattýðý altüstlüðün uzantý ve kalýntýlarý devam etmiþtir. Ýþte bu nede
anan süreci, 12 Eylül rejimi olarak adlandýrmak anlamlýdýr. Fakat özel olarak faþist diktat
nel olarak 12 Eylül rejiminin çözülüþünü de birbirine karýþtýrmamak gerekir.
1983 parlamento seçimleriyle sözde bir parlamenter iþleyiþe geçilmiþ, ancak olaðanüstü reji
Eylül rejiminin) çözülüþü henüz tamamlanmamýþtýr. Bu özellik, faþist bir diktatörlüðün kur
2 Mart rejimiyle, 12 Eylül rejimi arasýndaki kapsam farkýný da gözler önüne serer. Sermayen
iþçi mücadelesine ve devrimci harekete faþizan saldýrýsýyla, faþizmin gerçekten iktidar olm
likle çok farklý iki durumdur. Ve her iki örneðin, devrimci harekette ve genel olarak si
yasal yaþamda yarattýðý tahribatýn, bunlarý izleyen süreçteki etkilerinin ne denli farklý o
uzun sözü gerektirmeyecek denli açýktýr.
Türkiye örneðinde olduðu gibi, faþizmin çözülerek ortadan kalkmasý halinde yaþanan sürecin
i hakkýnda net bir kavrayýþa sahip olunmalý. Aksi takdirde, faþizmin iktidarda olduðu dönem
e bu dönemi takiben faþizmin uzantýlarýnýn henüz tasfiye edilmediði ve dolayýsýyla etkisini
edildiði dönem birbirine karýþtýrýlacaktýr.
Burjuva düzenin gerici ve baskýcý uygulamalara sýk sýk baþvurmasý gerçeðinin yanlýþ yorumla
m diye bir teorinin icat edildiðini biliyoruz. Bu görüþ Türk sol hareketi içinde oldukça ya
. Benzer þekilde, faþizmin iktidarda olduðu dönem ile faþizmin tasfiye süreci de birbirine
arýþtýrýlmaktadýr. Oysa bu iki ayrý evrenin taþýdýðý özellikler farklýdýr.
Konuya açýklýk getirmek için bir ayrým yapabiliriz. Faþizmin iktidara gelip iþini görmesini
dan, faþist diktatörlük bir baþka olaðanüstü yönetim biçimine evrilebilir. Fakat sermayenin
aldýrýsýnýn etkisi ve izleri bir çýrpýda ortadan kalkmaz. Burjuva devletin faþist diktatörl
ona ermiþtir, ancak iþçi sýnýfý ve devrimci hareket faþizmin etkisini hâlâ etinde kemiðinde
mde hisseder. Bu evreyi, iktidardaki faþizm döneminin ardýndan gelen son halka olarak
kavramak mümkündür.
Böylece Türkiye de, faþizmin iktidara týrmandýðý 12 Eylül öncesi dönemi, faþizmin iktidarda
cunta dönemini ve nihayet 1983 te cuntanýn yönetimden çekilmesinden sonra iþlemeye baþlayan
zmin tasfiye dönemini birbirinden ayýrt etmiþ oluruz. Bu süreç bir anlamda bütünsel bir sür
e tüm evrelerine, sermayenin karþý-devrimci saldýrýsýnýn adý olan faþizm kavramý eþlik ediy
. Ama yine de, her bir evrenin kendine özgü anlamýný ve sýnýf mücadelesinin potansiyelleri
taþýdýklarý farklýlýklarý asla gözardý edemeyiz. Nasýl ki faþizmin iktidara týrmandýðý dön
olduðu evreyle bir tutmak yanlýþsa, ayný gerçeklik faþizmin tasfiyesi dönemi için de geçerl
Bu tasfiye dönemi, potansiyel olarak, iþçi mücadelesine ve devrimci harekete yeni olanak
lar saðlar. Fakat bu potansiyelin yaþama geçirilip geçirilemeyeceði, tamamen o ülkedeki som
t duruma, devrimci iþçi hareketinin genelde içinde bulunduðu uluslararasý ve ulusal koþulla
a, her þeyden önce de devrimci bir önderliðin olup olmamasýna baðlýdýr.
Türkiye örneðinden hareketle, faþizmin çözülüþ sürecine iliþkin deðerlendirme sonuçlarýný ö
ursak þunu söylemek gerekir. Faþizmin devrimci iþçi-emekçi mücadelesiyle çökertilmemesi ve
inin uzatmalý bir süreç içinde gýdým gýdým tasfiye edilerek olaðan bir iþleyiþ dönemine geç
iðine sancýlý bir süreçtir. Türkiye de 12 Eylül faþizminin atomize ettiði, örgütlü mücadele
rku aþýladýðý iþçi sýnýfý, uzun süre belini doðrultamayacak denli aðýr bir yumruk yemiþtir.
Nihayetinde 2002 genel seçimleri dönemecine, devrimci örgütlenmenin inanýlmaz ölçülerde ger
, geniþ iþçi-emekçi kitlelerin parlamenter sistem çerçevesinde yaratacaklarý deðiþim dýþýnd
emedikleri koþullarda gelinmiþtir. 3 Kasým seçimlerinde kitleler, uzun süren baský, yozlaþm
e yalanlarla dolu karanlýk dönemin sorumlusu olarak gördükleri partileri sandýða gömüp, yen
alternatif diye baktýklarý AKP yi iktidar koltuðuna oturtmuþlardýr.
Sonuç
2002 sonundaki bu dönemeç noktasýnýn anlamýný doðru ifade edebilmek için, 12 Eylül askeri d
le kurulan olaðanüstü rejimin yarattýðý önemli bir sonucun altýný çizmek gerekiyor. Türkiye
yaþamýnda zaten büyük bir aðýrlýðý olan ordunun rolü, 12 Eylül rejimiyle daha da yoðunlaþtý
Türkiye de ordu kurmayý, Avrupa ülkelerinde görülmeyen bir biçimde siyasetin içinde oldu. B
eri bürokrasi, kendisinin siyasal yaþamdaki aðýrlýðýný azaltmaya yönelik burjuva sivil inis
eri bir iç tehlike, rejime yönelik bir tehdit addetti ve tavýr aldý. Aslýnda ordunun iç siy
sete müdahalesi bakýmýndan ele alýndýðýnda, Türkiye de istisnasýz tüm askeri darbeler bu ta
u ölçüde yansýmalarýný içerir.
Bu bakýmdan en uç örnek elbette 12 Eylül askeri rejimi oldu. Askeri bürokrasinin parlament
er rejime indirdiði darbeler ve getirdiði yasal düzenlemelerle, bu askeri diktatörlük dönem
, ordunun siyasi yaþamdaki rolünü neredeyse ebedi biçimde garanti altýna almayý arzular biç
e yapýlandý. Bu durum, askeri cuntanýn iktidardan çekilip yerini parlamentoya terk etmiþ gö
mesine karþýn, ordu kurmayýnýn siyasetteki etkisinin güçlenmiþ biçimde uzun yýllarý kapsama
olacaktý.
Kýsacasý, 12 Eylül darbesiyle iktidara oturan askeri faþist cunta, özellikle dýþ siyasal de
lerin etkisiyle bir süre sonra yerini sözde bir parlamenter rejime býrakmýþ olsa da, asker
i diktatörlüðün ürünü olan siyasal koþullar o noktada ortadan kalkmadý. Nitekim askeri dikt
düzenlemeleri, kurduðu olaðanüstü mahkemeler, açtýðý düzmece siyasal davalar ve iþkence, d
nme çabalarýný ezen devlet terörü, iþçi ve emekçi kitleler üzerindeki olaðanüstü baský poli
yasaklar vb. daha uzun yýllar tam gaz varlýðýný sürdürecekti.
12 Eylül rejimi tartýþýlýrken üzerinden atlanmamasý gereken çok önemli bir husus daha var.
faþizmin son buluþu, bir zamanlar Ýspanya, Yunanistan, Portekiz ya da kimi Latin Ameri
ka ülkelerinde yaþanan sürece benzemedi. Bu ülkelerde kaydedildiði üzere, faþist diktatörlü
tirdiði bir süreçte onu alttan gelen bir darbeyle çökerten bir geliþme Türkiye de yaþanmadý
ine söz konusu örneklerde gözlemlenen iþçi-emekçi kitle hareketi, devrimci ayaklanmalar ve
u yükseliþi devrim yolundan geri döndürmek amacýyla burjuva demokrasisinin yeniden inþasý y
yürütülen hararetli seferberlikler Türkiye de yer almadý. Askeri faþist diktatörlükleri göç
kitlelerin ayaða kalktýðý örneklerde, isyancý dalganýn zoruyla cuntacý generaller suçlu kol
urtulurken, Türkiye de faþist cuntacýlar, iktidar makamlarý sayesinde þiþirdikleri cüzdanla
den uzak köþelerinde istirahata çekildiler.
Zira Türkiye de faþizm, iþçi mücadelesi ve devrimci hareketin belini doðrultamadýðý koþulla
kontrollü biçimde çözüldü. Bu geliþme, devrimci bir önderlikten yoksun, bilinç ve örgütlül
iðine geriletilmiþ bir iþçi sýnýfý gerçekliðine, bir de devrimci iþçi hareketini dünya ölçe
olumsuz yönde etkileyen alt üstlüklerin eklendiði bir süreçte yer aldý. Bu nedenle, 12 Eylü
eri faþist diktatörlüðü ile ezilen iþçi hareketi, yukarda sýralanan örneklerde yaþanan yeni
lanma evresini yaþayamadý. Türkiye iþçi sýnýfý, faþizme karþý yükseltmeyi baþardýklarý müca
ni ve kendilerine olan güvenlerini yeniden kazanan sýnýf kardeþlerinin izinden yürümeye ne
azýk ki muvaffak olamadý.
Faþizmin çözüldüðü dönemde Türkiye de burjuva düzen, bu kez de ezilen Kürt ulusunun baþlatt
elesiyle sarsýlmaya baþlamýþtý. Korkak ve zalim Türk burjuvazisi, kutsal ordusunun bu savaþ
esi umuduyla uzun bir süre demokrasiden dem vurmayacak, sesini çýkartmayacaktý. Ne var k
i, TC nin yýllardýr kanlý bir bastýrma politikasý sayesinde yüzleþmekten köþe bucak kaçmayý
un bu biçimde su yüzüne çýkmasý, verili tüm siyasal dengeleri altüst edecek, paradigmalarý
k, bir tarihsel-toplumsal katalizör iþlevi görecekti.
TC nin, Türk dilinin hegemonyasýna, Misak-ý Milli sýnýrlarýna ve ordunun tanýmladýðý Türk t
nlayýþýna (yani devletin din iþlerine karýþmasý!) dokunulmaya asla yeltenilmemesi gibi örne
e somutlanan kýrmýzý çizgileri yýllarca varlýðýný sürdürdü. Türkiye de parlamenter rejimin
uva düzenin resmi ideolojisi olarak kabul edilen Kemalizm çerçeveledi. Bu durum, anaya
salara yansýtýlan ve parlamentodaki milletvekili yeminlerinde terennüm edilen, Atatürk il
ke ve inkýlâplarýna baðlý kalacaðýma benzeri ifadelerde açýkça dile getirildi ve bir üst y
ca hüküm sürdü. Buna aykýrý davranýþlar, anayasayý tebdil, taðyir ile suçlandý.
Türkiye deki bu gerçeklik, en çok askeri darbelerde ya da ordu kurmayýnýn siyasi aðýrlýðýný
de varlýðýný hissettirdi. Nitekim 1991 yýlý parlamento açýlýþýnda milletvekili yemini sýras
t milletvekillerinin daha sonra tutuklanýp yýllarca hapislerde çürütülmesi örneði ortadadýr
laiklik elden gidecek yollu provokasyonlarla, seçimle iþbaþýna gelmiþ olan Refah Partisin
in aðýrlýkta olduðu koalisyon hükümetini alaþaðý eden ve bu partiyi kapatan örtük (kimileri
dern dediði) 28 Þubat 1997 askeri müdahalesi hatýrlardadýr.
Sonuç olarak 1980 den günümüze uzanan süreç irdelendiðinde, Avrupa ülkelerinden farklý olar
e burjuvazinin olaðanüstü yönetim biçiminin ne zaman sona erip ne zaman olaðan bir burjuva
arlamenter rejime geçildiðini söylemek bir bakýma gerçekten de zordur. Zira burjuva düzen,
ir yanda parlamenter bir iþleyiþ diðer yanda olaðanüstü rejimin yerleþtirdiði kurum ve uygu
ar olmak üzere bir hilkat garibesi gibi son genel seçimlere dek uzanmýþtýr. Bir baþka deyiþ
Batý Avrupa daki örneklerine oranla zaten çok daha güdük bir demokratik çerçevesi olan Tür
menter sistemi, 12 Eylül rejiminin etkisiyle daha da güdükleþmiþ biçimde 2002 seçim sandýðý
miþtir. Ve geniþ halk kitleleri, statükocu güçlerin temsilcisi olarak gördükleri siyasal pa
leri bu sýnavda çaktýrmýþtýr.
Diðer yandan, Kürt sorunu baþta olmak üzere, Kýbrýs, AB gibi yýllardýr baskýyla ya da görme
nmeye çalýþýlarak ertelenen sorunlarýn çorap söküðü gibi peþpeþe gelmesi, büyük sermaye çev
esim arasýnda giderek derin çatlaklarýn oluþmasýna hizmet etti. Bu arada dýþ dünyada da Sov
r Birliði ve benzeri rejimlerin çöküþü gibi büyük bir deprem yaþanmýþ ve dünya dengeleri de
.
Türkiye büyük sermaye çevreleri, komünizm tehlikesi nin artýk bertaraf edildiði düþüncesiy
ve açýlan yeni dönemde sermayenin globalleþmesi hedefine kilitlendiler. AB ye katýlmayý dü
büyük iþ âlemi, bu yeni koþullar nedeniyle Türkiye de burjuva parlamenter düzenin normalleþ
çaba sarf eden bir kesim olarak sahneye çýkýyordu. Statükocu devlet güçleri ise, Kýbrýs so
ya da daha fazlasýyla Kürt sorununda görüldüðü gibi, yýllardýr alýþtýklarý baskýcý-otorite
esasen buradan kaynaklanan ayrýcalýklarýndan vazgeçmeme çýrpýnýþý içinde her fýrsatta bir o
ergilemekteydiler.
Kemalizm yýllar boyunca, burjuvazinin her baþý sýkýþtýðýnda sýðýndýðý resmi devlet ideoloji
uþtu. Bugünse büyük sermaye, liberal ve sivil toplumcu bir söyleme sarýlmakta, statükocu
güçlerine eleþtiriler yöneltmektedir. Siyasal yapýlanmada Avrupa tipi bir deðiþimi arzulama
dýr. (Þu iþe bakýn ki, bu Avrupa tipi burjuva demokrasisi de günümüzde Türk tipi burjuva de
sisi doðrultusunda daralma sinyalleri veriyor. Þayet Türk büyük sermayesi muradýna erip, di
elim 10-15 yýl sonra AB ile entegrasyonu baþarýrsa, o buluþma noktasý acaba neye benzeyece
ktir, bu da ayrý bir tartýþma konusudur.)
Böyle bir deðiþim, ona, globalleþen dünyada ekonomik gücünü arttýrmasý ve mümkünse gücünün
ara yayýlmasý bakýmýndan zorunlu görünmektedir. Büyük sermaye, düzenin devrimci bir iþçi ha
fýndan tehdit edilmediði günümüz koþullarýnda, yapýsal reformlarýný gönül ferahlýðýyla yaþa
akat yarýn?.. Þayet yarýn burjuva düzen devrim tehdidiyle ciddi bir tehlikeye sürüklenirse,
büyük sermayenin ne yapacaðýný, yakýn tarihte yaptýklarýndan hareketle tahmin etmek zor olm
erek!
Seçimlerin galibi olarak iktidar koltuðuna oturtulan AKP nin büyük burjuva çevreler tarafýn
uzun dönemdir özlemi çekilen istikrarlý bir hükümet olup olamayacaðý ya da bu burjuva ikti
onusunda iþçi ve emekçi kitlelerin içine düþtüðü büyük yanýlsamalar gibi hususlarý þimdilik
. Þu an için açýk bir gerçek var. TC nin uzun yýllarýna damgasýný basmýþ bulunan eski burju
defterini dürerek AKP yi siyaset sahnesine yenilikçi, AB yanlýsý, demokratikleþmeden yana
majýyla çýkaran son genel seçimler ve yarattýðý sonuçlar, 12 Eylül rejiminin tasfiye süreci
kadarki en geniþ çaplý deðiþim olmuþtur. AB ye uyum yasalarý çerçevesinde gerçekleþtirilen
elerle uygulamada devletin asker-polis güçlerinin geleneksel tutumlarýný sürdürdüklerini u
mak koþuluyla! Türkiye tipi parlamenter rejimin çerçevesi bir ölçüde geniþletilmiþ ve artý
bileceðimiz bir yönetim biçimine geçilmiþtir.
Fakat AB yanlýsý büyük sermaye çevreleriyle statükocu devlet güçleri arasýndaki gerilim hen
rmemiþtir. Bu güçlerin süngüsü son dönemlerde bir hayli düþmüþ ve büyük sermayenin yeni ter
rak geleneksel yöntemleri artýk yýpranmýþ olsa da, TC nin resmi çizgisinin dýþýna çýkmak is
da rejim düþmaný havasý yaratma sevdalarýný terk etmemiþlerdir. Son dönemde yaþanan Ýmam Ha
eri tartýþmasýnda veya Kýbrýs ya da Kürt sorununda açýða çýktýðý gibi, yýllarca olaðanüstü
azanmýþ olan devlet güçleri siyasette ikinci sýnýf konumuna düþmeyi hazmedememektedirler. Ç
ni budur.
Vurgulanmasý gereken önemli bir baþka husus daha var. Statükocu siyasal yapýlanmada günümüz
reyan eden deðiþim sürecinde, iç toplumsal dinamiklerden çok Avrupa Birliði gibi dýþ faktör
tkili olduðu asla gözardý edilemez. Sanki tarih, Osmanlý Ýmparatorluðu nun çözülüþünde büyü
ani kapitalist bir dünyanýn varlýðý ve etkisinin) belirleyici olmasýný hatýrlatýrcasýna, bi
da ve kuþkusuz farklý koþullarda kendini tekrar ediyor gibidir. Fakat yanlýþ anlaþýlmasýn,
lnýzca bir benzetme. Artýk devir Osmanlý devri deðil ve günümüz Türkiyesi, nesnel bakýmdan,
l yapýnýn baskýcý çerçevesini zorlayacak temel bir iç dinamiðe sahip. Eksik olan, bu iç din
uyuklayan devrimci potansiyelini harekete geçirecek olan öznel faktördür.
Dünyada 80 ler sonrasýnda esen neo-liberal rüzgârlarýn olumsuz etkisi ve ondan da daha çok
Eylül faþist diktatörlüðünün Türkiye de siyasal yaþamý gerileten, toplumu atomize eden uzun
riyle iþçi sýnýfý henüz kendini toparlayabilmiþ durumda deðildir. Ekonomik, siyasal vb. çeþ
le alanlarýnda iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðü çok ciddi biçimde zayýftýr. Bu gerçekliðin olumlu
vrimcilerinin temel problemidir. Öte yandan, liberal sol çevrelerin, sosyal demokrat
bir alternatif yaratabilme aþkýna düþen burjuva unsurlarýn dahi pek etki kurabildikleri sö
lenemez. Bu da burjuva solunun baþlýca sorunudur.
Þu an AKP iktidarý altýnda yürümekte olan demokratikleþme sürecinin, AB baskýsý ve benzer
etkisiyle yol alýyor oluþu bazý burjuva çevreleri endiþeye sevk ediyor. Ya iþler deðiþirse
bu süreç kesintiye uðrarsa? AB ve ABD arasýndaki rekabetten yararlanarak, AB kodamanlarýnd
an olumlu vaatler kopartan Türkiye nin artýk AB yolundan çýkmasýnýn, bugün yaratýlan iklimd
düðü düþünülüyor. Ama yarýn bir yol kazasý olmayacaðýný kim garanti edebilir? Emperyalist g
arýyla ýsýnan ve bu güçlerin yeniden paylaþým savaþlarýyla adeta bir cehennem yerine dönen
ist dünyasýnda, hele ki Türkiye gibi sürprizler e açýk bir ülkede her þey olabilir!
AB yanlýsý burjuva güçlerle, statükocu burjuva güçler arasýndaki gerilim egemen sýnýf ittif
bir tepiþmedir. Bu tepiþmede sözde bir anti-emperyalizm adýna statükocu güçlerin safýna kay
l çevreler, ya açýkça milliyetçi sol bir tutum içindedirler ya da büyük bir aymazlýk. Burju
iç kapýþmalarýna taraf olmak iþçi sýnýfý devrimcilerinin tutumu olamaz. Býrakalým burjuva
aylarý kendi bakýþ açýlarýyla yorumlayýp, kendi dertleriyle halleþsinler. Bizler iþçi ve em
erin yaþamýný ve geleceðini her zaman çok yakýndan ilgilendiren ve görevlerimize ýþýk tutan
rçekleri hatýrlamak zorundayýz.
Birincisi, kapitalizm var oldukça olaðanüstü siyasal yönetimler de, askeri darbe ve faþizm
ehlikesi de var olacaktýr. Ýkincisi, Türkiye de bugün TC nin geleneksel bürokratik yönüne k
l demokrat bir tavýr sergileyen büyük sermaye çevrelerinin, yarýn sýnýf mücadelesinin keski
i halinde yine üniformalý devlet güçlerini imdada çaðýracaðý çok açýktýr. Üçüncüsü ve son s
nda ve hangi kapsamda olursa olsun, ancak örgütlü mücadeleyle elde edilen ve korunan kaz
anýmlar kalýcý olabilir!
[121] Troçki, age, s.350
[122] Engels, Tarihte Zorun Rolü , Seçme Yapýtlar, c.3, s.476
[123] Marx, Burjuvazi ve Karþý-Devrim , Seçme Yapýtlar, c.1, s.171
[124] Prusya da gelenekçi ve tutucu yapýsýyla ünlü büyük toprak sahipleri.
[125] Engels, Almanya da Köylü Savaþý na Önsöz , Seçme Yapýtlar, c.2, s.194
[126] Kuzey Alman Birliði Bismarck ýn tavsiyesi üzerine 1866 da kuruldu. Engels in Kutsal R
ma-Cermen Ýmparatorluðu na atýfta bulunarak Kutsal Prusya-Alman Ýmparatorluðu dediði bu kur
Almanya nýn Prusya nýn egemenliði altýnda birleþtirilmesinde en belirleyici adým oldu. Bu
derasyonun varlýðý 1871 de Alman Ýmparatorluðu nun kurulmasýyla son buldu.
[127] Engels, age, s.200 (abç)
[128] Engels, Konut Sorunu , Seçme Yapýtlar, c.2, s.414-5 (düzeltilmiþ çeviri) (abç)
[129] Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni , Seçme Yapýtlar, c.3, s.401
[130] Engels, Tarihte Zorun Rolü , age, s.485
[131] Engels, Almanya da Köylü Savaþý na Önsöz , Seçme Yapýtlar, c.2, s.202
[132] Engels, Konut Sorunu , age, s.414 (abç)
[133] Zamanla hýz kazanan ve ete kemiðe bürünen bu deðiþimi, üst bürokratlarýn siyasi mevki
lde ettikleri avantajlar sayesinde büyük mülk sahibi olmalarýnda, emekli generallerin büyük
tekellerden kaptýklarý yönetim koltuklarý, okkalý huzur haklarý ve pay sahipliðiyle fiilen
juvalaþmalarýnda ve daha da ötesi OYAK gibi kurumlarýn finans kapitalin en önde gelen bileþ
nlerini oluþturmalarýnda izleyebiliriz.
[134] Engels, Fransa da Sýnýf Savaþýmlarý na Giriþ , Seçme Yapýtlar, c.1, s.235
[135] Marx, Hegel in Hukuk Felsefesinin Eleþtirisi, Sol Yay., 1997, s.71
[136] Engels, Tarihte Zorun Rolü , Seçme Yapýtlar, c.3, s.482
[137] Lenin, Proletarya Enternasyonalizmi, Tan Yay., 1976, s.77
[138] Engels, Zor Teorisi , Tarihte Zorun Rolü, Sol Yay, Kasým 1974, s.58-9
[139] Marx, Louis Bonaparte ýn 18 Brumaire i , Seçme Yapýtlar, c.1, s.481
[140] Marx ve Engels, Collected Works, c.10, s.254
[141] Marx, age, s.574
[142] Marx, age, s.575
[143] Engels, Rusya daki Toplumsal Ýliþkiler Üzerine , Seçme Yapýtlar, c.2, s.467
[144] Marx, Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký ya Önsöz , Seçme Yapýtlar, c.1, s.609
[145] Marx tan Paris teki P. V. Annenkov a , Seçme Yapýtlar, c.1, s.627
[146] Seçme Yapýtlar, c.2, 502. Burada Marx tam olarak þöyle der: 18 Brumaire imin son bö
eðer yeniden okursan göreceðin gibi, Fransa daki gelecek devrim giriþiminin, þimdiye deðin
uðu gibi, artýk bürokratik ve askeri makineyi baþka ellere geçirtmeye deðil, ama onu yýkmay
ayanacaðýný belirtiyorum. Kýta üzerindeki gerçekten halkçý her devrimin ilk koþuludur bu.
erçekten halkçý devrim kavramýyla kastedilen, toplumsal devrimin, ulusun bütün canlý ve yar
rini eskiyi tasfiye edecek yeni bir çekirdeðin çevresinde, devrimci sýnýfýn etrafýnda birle
n büyük bir toplumsal hareket olmasýdýr. Halk devrimi kavramýnýn bu kapsamdaki kullanýlýþý
izmin özünü çarpýtan Stalinist halk devrimi anlayýþý arasýnda hiçbir iliþki yoktur.
[147] Engels, Fransa da Sýnýf Savaþýmlarý na Giriþ , Seçme Yapýtlar, c.1, s.231
[148] Milli Mücadeleyi baþlatan M. Kemal deðildir. Birinci Dünya Savaþý sonunda Türkiye ile
af Devletleri arasýnda Ekim 1918 de imzalanan Mondros Mütarekesinden sonra, ulusal ve
baðýmsýz bir devletin kurulmasý amacýyla harekete geçen mülk sahibi ve varlýklý unsurlar, R
e Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini kurmuþlardý. Bu cemiyetler merkezi organlar ku
rarak ve etki alanlarýný geniþleterek Damat Ferit Paþa nýn Ýstanbul hükümetinden ayrý bir y
uþturmayý amaçlamaktaydýlar. Kemal Mayýs 1919 da Anadolu ya geçtiðinde Müdafaa-i Hukuk Cemi
n ileri gelenleriyle temaslarýný yaygýnlaþtýrdý ve toplanan çeþitli kongreler sonucunda bu
etler, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adý altýnda birleþtirildi. Bu süreçte M.
emal de hegemonyasýný kuracaktý. Bu arada, Ýstanbul iþgal altýndaydý ve Ýtilaf devletleri 1
artýnda iþgali fiilen geniþletmiþlerdi. Bu koþullarda Vahdettin, Nisan 1920 de Meclis-i Meb
san ý resmen feshetti. Müdafaa-i Hukuk taraftarlarýnýn çoðunlukta olduðu ve Misak-ý Milli y
den bu son Osmanlý Meclisi kapatýldýktan sonra, 23 Nisan 1920 de Ankara da TBMM toplandý. D
ha sonra Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kendi baþkanlýðýnda H
alk Fýrkasýna ve daha sonra da Cumhuriyet Halk Partisine dönüþtürecekti.
[149] Benzer bir geliþmeye, dünya kapitalizmi karþýsýnda çözülen Sovyetler Birliði örneðind
duk. Kuþkusuz bu kez yaþanan, sanayileþmiþ bir ekonomik yapý üzerinde yükselen modern bürok
-despotik rejimlerin egemen devlet sýnýfý içindeki ayrýþma ve dönüþüm idi.
[150] Marx, Louis Bonaparte ýn 18 Brumaire i , Seçme Yapýtlar, c.1, s.584
[151] Hikmet Kývýlcýmlý, Türkiye de kapitalizmin daha baþtan tekelci bir özellik taþýdýðý v
li sermaye temelinde geliþtiðini belirtir. Kapitalist geliþme yoluna geç bir tarihte gir
en Türkiye de, devlet kapitalizminin daha baþtan tekelci bir özellik taþýdýðý doðrudur. Ne
ali sermayenin oluþumu ve egemen konuma yükselmesi, sanayi burjuvazisinin özel sektör te
melinde geliþmesine ve yaný sýra yine ayný temelde bankacýlýk ve finans piyasasýnýn sýçrama
sine baðlýdýr. Bu nedenle, daha baþtan tekelci özellik taþýyan Türkiye devlet kapitalizmini
sürece büyük bir ivme verdiðini ve 1960 sonrasýnda özel sektörün sanayi atýlýmýyla birlikte
italin 70 lerdeki sýçramalý geliþimini mümkün kýldýðýný söylemek daha doðru olur.
[152] Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, s.152
[153] Bu durumun çok çarpýcý örnekleri vardýr. Dönemin en önde gelen sendika liderlerinden
Maden-Ýþ baþkaný Kemal Türkler in faþistlerce katledilmesinden sonra, faþist týrmanýþa örgü
nýt vermeyip, devrimci öfkeyle bilenen iþçileri ýsrarla mücadeleden geri tutan TKP nin tutu
ellikle hatýrlanmaya deðer. Yine hatýrlamak gerekir ki, bu oportünist tutum þu ya da bu li
derin masum yanlýþlarýndan doðmadý. Resmi komünist çizginin, Almanya da faþizmin iktidara t
dahil pek çok tarihsel örnekte sergilediði üzere, bu oportünist ihanet politikasý Stalinist
bürokrasinin genel karakterinden türedi. Zaten birileri masumane yanlýþlar yaptýðý için opo
e düþülmez, oportünist liderlikler kendi çýkarlarýna göre teori icat ederek iþçi hareketini
e sürüklerler. Nitekim Türkiye de de TKP liderliði, faþist askeri diktatörlüðün kuruluþunu
kez de kendi paçasýný kurtarabilmek için cuntayla uzlaþma yollarý arayacak ve devrimcileri
iþkencelerden geçirildiði bir ortamda, cunta içinde ýlýmlý kanatlar var tarzýnda teorik
edecekti!
[154] Marx, Louis Bonaparte ýn 18 Brumaire i , Seçme Yapýtlar, c.1, s.570
[155] Troçki, age, s.164
[156] Bonapartist rejimler parlamentoyu feshedebileceði gibi, sözde parlamenter bir
iþleyiþ altýnda yürütmenin gücünü merkezileþtirerek de var olabilir. Bu bakýmdan parlamento
iþ olaðanüstü yönetim biçimi ancak bu tür Bonapartist rejimlerde görülebilir. Faþizm ise, z
ayenin karþý-devrimci çýplak diktatörlüðüdür. Örtülü faþizm gibi deðerlendirmeler yanlýþt
diktatörlüklerin Bonapartist bir asker-polis devleti doðrultusunda çözülmüþ olabileceðini
mayan ya da faþizmin týrmandýðý dönemde ortaya çýkabilecek olan sözde parlamenter iþleyiþi
rla bir tutan siyasal yaklaþýmlarýn ürünüdür.
[157] Troçki, bu duruma tam denk düþen bir belirlemeyle, burjuvazinin Bonapartizme baz
en de iç savaþýn yeniden parlamasýný önlemek üzere baþvurabileceðini belirtmiþtir. (Faþizme
s.349)
[158] Burada bir parantez açýp önemli bir hususun altýný çizmek gerekiyor. Burjuvazinin yük
en bir iþçi hareketini kontrol altýna almak için, olaðan parlamenter iþleyiþin çerçevesini
rak polisiye önlemleri arttýrmasýnýn rejimde yarattýðý gericileþme ile, faþizmin çözülüþ sü
sözde parlamentolu Bonapartist bir iþleyiþi veya bir asker-polis devleti biçimini birbi
rine karýþtýrmamak gerekir. Birinci durumda, burjuva rejimin henüz olaðan iþleyiþi dahilind
rtaya çýkan spazmlar söz konusudur. Ýkinci durum ise, faþizmin çözülüþ sürecinde karþýmýza
tü yönetim biçimleridir.
EK I
Faþist Ýktidarlarýn Kuruluþ ve Sona Eriþlerine Ýliþkin Örnekler
Elif Çaðlý
23 Aðustos 2004
Ýtalya ve Almanya
Faþizmin isim babasý ve ilk uygulayýcýsý Mussolini, siyasi yaþamýna Ýtalyan Sosyalist Parti
baþlamýþ, fakat parti yayýn organýnda milliyetçi yazýlar yazdýðý için hain ilân edilerek 1
tiden ihraç edilmiþti. 1915 yýlýnda on binlerce iþçi ve emekçi, sosyalistlerin düzenlediði
list savaþ karþýtý mitinglere katýlýrken, Mussolini etrafýna toplamaya baþladýðý faþist çet
savaþ yanlýsý gösteriler düzenlemeye giriþmiþti.
Savaþýn ardýndan Ýtalya da yapýlan seçimlerde Mussolini nin faþistleri oylarýn yalnýzca yüz
abilmiþti. Ancak emperyalist paylaþým kavgasýndan yenik çýkan Ýtalya hýzla bir bunalýmýn iç
k ve burjuvazi kurtuluþu, baþlangýçta pek de ciddiye almadýðý faþist harekette arayacaktý.
ni Mart 1919 da Milano da ilk faþist örgütü (Fasci di Combattimento) kurdu ve kendisi de D
(Önder) lakabýný aldý. Bu örgütlenme Ýtalya nýn birçok kentine yayýlýyor ve faþist diye ad
kara gömlekler giyiyordu.
Birinci Dünya Savaþý sona erdiðinde Ýtalya da devrimci hareket yükseliþe geçmiþti. Bu yükse
e çeþitli iþletme ve fabrikalarýn iþçiler tarafýndan iþgal edilmesi ve iþçi konseylerinin k
doruða ulaþtý. Ne var ki Sosyalist Parti liderliðinin bu aþamada korkuya kapýlýp geri çeki
ve onun karþýsýnda devrimi ilerletecek bir önderliðin de bulunmamasý nedeniyle devrimci ha
eket kesintiye uðrayacaktý. Yine de burjuvazinin devrim korkusu yatýþmamýþtý, mevcut duruma
nmiyordu ve bu nedenle faþistlerin önünü açmaya karar vermiþti. 1920 Kasýmýnda faþistler il
rilerini düzenlediler ve Bologna yý ele geçirdiler.
Baþlangýçta silahlý çeteler düzeyinde olan faþist hareket, Kasým 1921 deki Roma kongresiyle
o Nazionale Fascista (Nasyonal Faþist Parti) adýyla partileþti. Faþistler Temmuz 1922 de b
ir kurultay düzenlediler ve iktidarý almak üzere Roma ya yürüyüþe geçtiler. Karagömlekliler
i bölgeleri iþgal ederek ilerlemekteydiler ve Mussolini bu sayede iktidara adýmýný atacaktý
31 Ekim 1922 de Ýtalya Kralý Mussolini yi görüþmeye davet ediyor ve ona baþbakanlýk görevi
ediyordu. Mussolini bu teklifi memnuniyetle kabul edecek ve faþist hükümeti iþbaþýna getir
cekti.
Ýktidarý sayesinde seçim sistemini tamamen faþistlerin lehine deðiþtiren Mussolini, böylece
24 seçimlerinde büyük bir çoðunluk elde etti. Bunun ardýndan Mussolini diktatörlüðünü ilân
t parti dýþýnda diðer tüm siyasi partileri kapatýyordu. Mussolini tarafýndan korporatif tar
oluþturulan (22 iþkoluna tekabül eden 22 korporasyon oluþturulmuþtu) faþist sendikalar dýþ
sendikalar kapatýldý ve faaliyetleri tümden yasaklandý. 1927 yýlýnda yayýnlanan Çalýþma Yas
erin faþist devletin yetkili organlarýnca belirleneceði ilân edildi. Ýtalya içinde durumunu
saðlamlaþtýran faþist iktidar, bu kez de sermayenin yayýlmacý emellerini gerçekleþtirmek üz
ülkelere saldýrýya hazýrlanýyordu. Mussolini 1935 te Etiyopya ya saldýracak, kendini Ýmpar
edecek ve 1938 de de Hitler le birlikte Berlin-Roma Mihverini kuracaktý.
Almanya da faþist hareket, Münih te (Bavyera) Kasým 1918 ile Mayýs 1919 tarihleri arasýnda
menlik sürdüren iþçi sovyetleri iktidarýný yýkan gerici askeri harekâtýn uzantýsý olarak bi
adý. Bu harekâtýn önde gelenleri, iþçileri yanýltmak ve bölmek için Alman Ýþçi Partisi adýy
gittiler. Birinci Dünya Savaþýnýn ardýndan Münih e göçen Avusturyalý göçmenler arasýnda ye
e bu partiye üye olmuþtu ve ateþli hatipliði sayesinde sivrilerek 1919 sonunda partinin
propaganda amirliðine atanmýþtý. Bu parti 1920 Þubatýnda Nasyonal Sosyalist Alman Ýþçi Part
lacak ve 1921 Temmuzundaki parti kongresinde de Hitler kendini tam yetkili Führer
(Önder) seçtirecekti. Hitler ayný zamanda Avusturya nasyonal sosyalist hareketinin de
Führer i olarak kabul edilmiþti. Hitler partiyi sýký bir merkeziyetçilikle yeniden örgütlem
iriþirken, vurucu güç olarak da Röhm ün mimarý olduðu SA lar (Fýrtýna Birlikleri, kahvereng
olarak da adlandýrýlýrlar) oluþturulmaya baþlandý.
1923 yýlýna gelindiðinde Hitler iktidarý almak üzere planlar yapmaktaydý; bir yandan Mussol
ni nin Roma ya Yürüyüþ örneði üzerinde yoðunlaþýyor, diðer yandan da faþist bir hükümet d
Egemen sýnýfýn verdiði bazý destek iþaretlerini hayra yoran Hitler, 8 Kasým 1923 gecesi bir
rbe teþebbüsünde bulunacaktý. Ama beklediði destek henüz yeter olgunluða ulaþmadýðýndan bu
Tek baþýna ele alýndýðýnda, Hitler in bu baþarýsýz darbe giriþiminin karþý-devrim adýna bil
ir Troçki. Ama bu olayýn, içinde yer aldýðý ortamdan soyutlanarak tek baþýna deðerlendirilm
en mümkün deðildir. Çünkü bu darbe, Almanya da 1918 de baþlayan devrimci sarsýntýlar dönemi
pkinin bir ürünüdür.
Ýktidarý iþçi ve köylü sovyetlerine veren Kasým devrimi, Ýtalya örneðine benzer þekilde yin
mokrasinin ihaneti ve böylece iktidarýn burjuvaziye teslim edilmesi neticesinde bir
karþý-devrim dönemiyle sonuçlanmýþtýr. Hitler in darbesi de, aslýnda peþpeþe geliþen karþý-
zincirinin bir halkasýdýr.
Faþist partinin sermaye çevrelerinden aldýðý desteðin istenen düzeye gelmesi için Hitler in
daha beklemesi gerekecekti. Ayrýca burjuva düzenin bekçisi ordunun üst kademelerinin on
ayýný da almýþ olmasý gerekiyordu. Röhm, Hitler in ordu kurmayý nezdinde itibar kazanmasý i
er geliþtirmekte, çaba sarf etmekteydi. Faþist hareket 1925-28 arasýnda kitlesel güç olma y
lunda ilerledi, fakat burjuva çevreler bu hareketi henüz yalnýzca iþçi eylemlerine karþý bi
urucu güç olarak desteklemekteydiler. Hitler in salt parlamenter yöntemler çerçevesinde ikt
dar olamayacaðý da açýktý.
Örneðin 1928 seçimlerinde Nasyonal Sosyalist Partinin aldýðý oy yüzde 3 civarýndaydý. Fakat
areketin kurmaylarý da, yasallýklarýný parlamentarizme dayandýrmaya niyetli olmadýklarýný z
açýkça ifade etmekteydiler. Hitler in propaganda bakaný olacak Goebbels, 30 Nisan 1928 tar
ihli Hücum dergisinde þöyle yazýyordu: Kimse parlamentonun bizim Kudüs ümüz olduðunu sanmas
, düþman olarak giriyoruz! Kurtlarýn koyun sürüsüne dalmasý gibi giriyoruz.
1929 yýlýna gelindiðinde Hitler in partisi, Almanya nýn Versay yenilgisinden doðan savaþ ta
tlarýnýn ödenmesini dayatan ABD planýnýn reddedilmesini istedi ve Alman halkýnýn köleleþti
karþý bütün tazminatlarýn iptali sloganýyla bir kampanya baþlattý. Bu dönemeçten sonra Hi
iktidara yaklaþacaktý. 1932 cumhurbaþkanlýðý seçimlerinde, Alman burjuvazisinin milli kah
bul ettiði Hindenburg a karþý aday oluyor ve bu durum asker ve sivil bürokraside Hitler e
eçici bir güvensizlik yaratýyordu.
Önce SA ve SS in yasaklanmasý istendi. Ancak neticede, burjuva düzenin içinde bulunduðu koþ
arda faþist örgütlenmeye ihtiyacý olduðu fikri aðýr bastý. Hitler in önünün iyice açýlmasýy
l Sosyalist Parti Temmuz 1932 seçimlerinde yüzde 37,4 oranýnda oy elde ederek birinci
parti konumuna yükseliyordu. Cumhurbaþkaný Hindenburg un Hitler li bir kabineye razý olmama
erine bir hükümet krizi geliþecek ve Hindenburg parlamentoyu feshederek Kasým ayýnda yenid
en seçimlere gidecekti. Bu seçimlerde Nasyonal Sosyalist Parti iki milyon civarýnda oy
kaybýna uðramýþ, bir iniþe geçmiþ ve umutsuzluða kapýlmýþtý.
Önde gelen burjuva siyasetçilerden Schleicher, Bonapartist bir baþkanlýk rejimiyle bunalýmý
atlatýlabileceðine Hindenburg u ikna etmeye çalýþýyordu. Rakibi von Papen ise, burjuvazin
ler seçeneðinin önünü açma peþindeydi. Bu dönemde büyük sanayiciler, baþbakanlýk için en u
olduðunu Hindenburg a tavsiye etmekteydiler. Neticede von Papen Hindenburg u ikna etm
eyi baþardý ve Hindenburg 30 Ocak 1933 te Hitler i baþbakanlýða atadý.
Hitler iktidar koltuðuna oturur oturmaz komünistlere ve devrimcilere karþý saldýrýlarý baþl
omünist Parti baský ve yasaklar altýnda illegale geçti. Ancak Hitler iktidarýný pekiþtirebi
k için 5 Martta yapýlacak seçimler öncesinde büyük sermayeden çok açýk bir destek istemekte
tler in kurmaylarýndan Göring, 25 Þubatta büyük sanayicilerin katýldýðý bir toplantýda onla
iyordu: 5 Marttaki seçimin bundan sonraki on yýl için, hatta büyük bir ihtimalle yüz yýl i
seçim olacaðýný bilmek, sanayinin istenen fedakarlýðý yapmasýný daha da kolaylaþtýracaktýr
yonal Sosyalist Parti yüzde 44 oranýnda oy alacak ve Göring in dediði gibi Hitler döneminde
yaþanan son seçim olacaktý.
22 Haziran 1933 de Sosyal Demokrat Parti kapatýldý, 7 Temmuzda meclisteki sosyal demok
ratlarýn milletvekilliklerine son verildi. 4,5 milyon üyeye sahip sosyal demokrat se
ndikalar 1 Mayýsýn ertesi günü SS ve SA birliklerince basýldý, ayný gün sendikalarýn feshed
Alman Emek Cephesinin kurulduðu açýklandý. Bu korporatif örgüt doðrudan Nazi partisine bað
patronlarla iþçiler zorunlu olarak hem Emek Cephesine hem de faþist partiye üye kaydedi
lmiþlerdi.
14 Temmuz 1933 te çýkartýlan bir yasayla Nasyonal Sosyalist Parti Almanya nýn tek partisi
ak ilân edildi ve diðer tüm partiler kapatýldý. Ancak bu tedbirler faþist iktidarý karakter
eden mutlak siyaset tekelini saðlamaya yine de tam olarak yetmiyordu. Hitler faþist
iktidar koltuðuna oturmuþtu fakat parti tabanýndan küçük mülkiyeti ve emeði korumanýn artý
n geldiðini ima eden Ýkinci Devrim tarzýnda sloganlar yükselmekteydi. Bu durum ordu kurma
ve Hindenburg u tedirgin etmekteydi. Ve önlem alýnmazsa Hitler in faþist iktidarýna gölge d
r durum yaratacaktý.
Burjuva düzenin zirvesine tam güven telkin edebilmek ve böylece faþist iktidarý saðlamlaþtý
mek için tabandaki baþýbozuk SA larýn temizlenmesine sýra gelmiþti. Kaldý ki ordunun talebi
e Hindenburg, SA ya karþý önlem almasý konusunda Hitler i zaten uyarmýþtý. 7 Haziran 1934 t
SA larýn ve liderleri Röhm ün bir ay zorunlu izne çýkartýldýklarýný açýkladý. Bu arada, fa
cak devletin bürokratik çekirdeðiyle bütünleþerek sürdürülebileceðini çoktan kavramýþ olan
er e þu Ýkinci Devrim gibi saçmalýklardan kurtulmasýný öðütlemekteydi. Faþist hareketi de
ayicilerle iliþkileri yürüten Göring ve SA yý kendi birlikleri içinde eritme planlarý yapan
ideri Himmler, Röhm ün bir darbe tezgâhladýðýna Hitler i ikna ederek temizlik operasyonunun
masýný saðladýlar.
Röhm Hitler i 30 Haziranda bir toplantýya davet etmiþti, tüm SA þefleriyle birlikte Münih y
arýndaki dinlenme tesislerinde Hitler le görüþmeyi beklemekteydi ve onun tabanýn istemlerin
kulak vereceðini umuyordu. Hitler toplantýdan bir gün önce dinlenme tesislerini özel olar
ak seçilmiþ SS ve SA birlikleriyle bastýrdý ve Röhm ü de, tüm SA þeflerini de öldürttü. 30
gecesi ise Himmler ve Göring tarafýndan örgütlenen infaz timleri Almanya nýn çeþitli þehirl
ayýlarak temizlik operasyonunu tamamladýlar. Bine yakýn insanýn öldürüldüðünün söylendiði b
ler arasýnda, Nazilerin sol u diye bilinen Strasser ve Röhm ün orduyla iliþkisini yürüten
Schleicher de yer alýyordu. Katolik Eylem örgütünün lideri Erich Klausner gibi ünlü saðcý
acýlar da, ilerde faþistlerin iktidar tekelini kýrmasýn diye temizlendiler .
Von Papen evi basýldýðýnda baþka bir yerde olduðu için katliamdan kurtulmuþtu ve daha sonra
na ya büyükelçi atanarak gözden uzaklaþtýrýldý. 3 Temmuzda çýkartýlan bir yasayla bu katlia
or ve Hitler öldürülenlerin vatan haini olduklarýný açýklýyordu. Hitler artýk burjuva zirve
ini tam anlamýyla kazanmýþtý, ordu kurmayý da bundan böyle Hitler e istediði desteði verece
ndenburg, halký büyük bir tehlikeden kurtardýðý için Hitler e bir kutlama mesajý gönderdi
2 Aðustos 1934 te Hindenburg ölüm döþeðindeyken çýkartýlan bir yasa ile Hitler cumhurbaþkan
ndi þahsýnda birleþtirilmiþ olduðunu ilân etti. Artýk Hitler in ve faþist iktidarýn önü tam
st kurmayýn en sadist unsuru olduðu söylenen Himmler in yönetimi altýnda oluþturulan Gestap
Gizli Devlet Polisi), devlet güvenliði ne aykýrý gördüðü en ufak bir davranýþý bile aðýr i
Almanya içinde akýl almaz bir terör estirmeye baþladý. Daha sonra da sýra, faþist ordularýn
kana bulayan emperyalist saldýrganlýðýna gelecekti.
Balkanlar ve Doðu Avrupa ülkelerinden bazý örnekler
Macaristan da kurulan faþist iktidarýn lideri, 1919 Macar Sovyet Cumhuriyeti ni kanlý bir
yenilgiye uðratarak ünlenen Amiral Miklos Horthy dir. Devrimin yenilgiye uðratýlmasýndan so
ra 1920 Martýnda gerici-faþist blok tarafýndan naipliðe atanan Horthy faþist bir iktidar o
luþturur ve o güne dek görülmemiþ gaddarlýkta bir Beyaz Terör dalgasý baþlatýr. Bu faþist
olis güçlerinin yaný sýra emekli subaylarýn yönetimi altýnda örgütlenen cezalandýrma timler
n yürütülmüþtür. Faþizmin bu saldýrýsý yalnýzca komünistleri ve devrimcileri deðil, sosyal
an iþçi ve emekçileri de kurbanlarý arasýna katmýþtýr. Daha sonra Hitler faþizminde tanýk o
, Macaristan da da faþizm, Macar kanýnýn saflýðýný koruma gerekçesiyle Yahudileri hedef tah
rleþtirmiþtir.
Bulgaristan da faþist Tsankov, ordunun subay kademelerinin desteðini almýþ ve faþist milisl
ri de kullanarak Stambuliski baþkanlýðýndaki Çiftçi Birliði hükümetine karþý 9 Haziran 1923
r darbe gerçekleþtirmiþti. Köylü hükümeti böylece iktidardan düþerken, iþçi sýnýfýnýn geniþ
omünist Partisi ise bunun bir it dalaþý olduðunu söyleyerek tarafsýz kalýyordu. Fakat aka
omintern tarafýndan sert biçimde eleþtirilecekti. Ayrýca, 1923 Eylülünde giriþtiði ayaklanm
büsü baþarýsýzlýða uðrayan Bulgar Komünist Partisi, Komintern in eleþtirileri üzerine bu ke
erçekleþtireceði bir ayaklanmaya hazýrlanmaktaydý. Ancak Tsankov 12 Eylülde kanlý bir saldý
cek ve neticede binlerce parti üyesi tutuklanacaktý. Baþarýya ulaþan faþist karþý-devrimden
a, komünistlere, devrimci iþçi ve köylülere yönelik aðýr bir faþist terör dönemi baþlatýldý
Polonya örneðinde de, faþist iktidarýn kurulmasýnda burjuva devletin askeri aygýtýnýn üstle
apaçýk ortadadýr. Polonya 1918 yýlýnda kitlesel iþçi grevleriyle sarsýlmaktadýr. 19 Aðusto
olonya nýn baðýmsýzlýðýnýn ilânýndan sonra iþçi sýnýfýnýn mücadelesi daha da yükselecektir.
el grev patlak verir ve iþçiler ayaklanarak baþkent Krakov u ele geçirirler. Gerici düzen g
i buna karþý önlem alma telâþý içindedirler ve hükümet grevci iþçilere ateþ edilmesi emrini
ce Polonya iþçi sýnýfýnýn devrimci kitle grevleri kanla bastýrýlýr. Ancak Polonya yine de e
ve siyasal bir bunalýmýn pençesinde kývranmaya devam eder.
Neticede, daha önceki askeri baþarýlarý nedeniyle ordu içinde hýzla sivrilmiþ ve genelkurma
aþkanlýðý yapmýþ olan Pilsudski 1926 da bir askeri darbe gerçekleþtirerek yönetime el koyar
yi ýslah etmek biçiminde açýklayan Pilsudski, tüm iktidar yetkilerini yürütmenin elinde t
e 1935 teki ölümüne dek mutlak bir yetkiyle faþist yönetimini sürdürür. Hatýrlanacaðý gibi
ki rejimini faþist diye nitelemekten kaçýnan Polonyalý komünistleri, ideal bir faþizm gör
yerine meselenin özüne bakmalarý gerektiði konusunda uyaracaktýr.
Portekiz
Portekiz örneði üzerinde biraz daha geniþ biçimde duralým. 20. yüzyýl baþlarýnda dünyanýn ü
luðunu oluþturan Portekiz, kapitalizmin emperyalist aþamasýna henüz ayak uyduramadýðý için
en geri ülkeleri arasýnda geliyordu. Fakat yine de kapitalist geliþme yerinde saymayac
ak ve Portekiz modern bir kapitalist topluma dönüþme yolunda ilerleyecekti. 1910 Ekimi
nde monarþi yýkýldý ve Cumhuriyet ilân edildi, 1911 yýlýnda ise yeni anayasa kabul edildi.
var ki, üst üste binen çeliþkiler, ekonomik ve siyasal krizler ortadan kalkmadý ve 20 lerde
Portekiz de de devrimci bir durum geliþmeye baþladý. Ýki temel sýnýf arasýnda cereyan eden
r, iþçi sýnýfýnýn yaygýnlaþan grev ve direniþleriyle ilerleyen bir sürecin sonucunda 1926 y
im cephesi üstün geldi.
Faþist Mussolini örneðinden esinlenen General Carmona, kendisine baðlý birliklerle Lizbon a
giriyor ve askeri bir darbeyle iktidara el koyuyordu. Darbeciler ilk iþ olarak dev
rimci durumu ortadan kaldýrmaya giriþtiler, siyasal partilerin çalýþmasýna son verdiler ve
911 Anayasasýný yürürlükten kaldýrdýlar. 1928 yýlýna gelindiðinde, Portekiz faþizminin isim
k Salazar, ekonominin kapitalistlerin ihtiyaçlarý doðrultusunda düze çýkartýlmasý için olað
erle donatýlýp maliye bakaný olarak atandý. Salazar Portekiz de faþizmi yerleþtirmek üzere
Milli Birlik adlý bir hareket oluþturmaya giriþti. 1932 yýlýnda da baþbakan olarak atandý.
dýndan, yine Salazar ýn önayak olmasýyla Mavi Gömlekliler adýyla faþist bir örgütlenme daha
Portekiz Lejyonu adýyla paramiliter silahlý çeteler oluþturuldu.
Portekiz örneðinde faþizm, Avrupa daki genel durumdan destek alarak alelacele iktidara a
dýmýný atmýþ, ihtiyaç duyduðu kitle desteðini yaratmaya bundan sonra giriþmiþti. Fakat gene
eðiþmedi. Faþizm bu ülkede de iktidarýný küçük-burjuva kitle tabanýyla yürütmeyecek ve týpk
aptýðý gibi faþist harekette temizlik operasyonlarýna baþvuracaktý. Her türlü siyasal faali
saklayan, basýna göz açtýrmayan faþist iktidar, Nazizmin gestapo yöntemlerini uygulamaya so
an bir gizli servis de oluþturacaktý.
Ýtalya nýn faþist iþ yasasýndan kopyalanmýþ bir kararnameyi 1933 yýlýnda yürürlüðe sokan Sa
ilerini korporatif tarzda denetim altýna aldý. Ayný yýl, Yeni Devlet anlamýna gelen bir s
anayasanýn kabulüyle, korporatif bir devlet rejimi biçimlendirildi. Bu rejimin temel d
irekleri olarak açýklanan unsurlar Tanrý, Ülke, Aile, Çalýþma ve Otorite , Portekiz faþizm
propaganda motifleri olacaktý. Aslýnda bu anayasanýn varlýðý pratikte bir anlam ifade etmiy
rdu, faþist yönetim kendini bir anayasaya dayandýrmak zorunda deðildi. Fakat yine de Sal
azar ýn anayasa manevrasý, faþizmin iktidarýnýn henüz pek de saðlam olmadýðýný ortaya koy
Portekiz in komþusu Ýspanya da yükseliþe geçen faþizm dönüp Portekiz in kaderini de belirl
Portekiz de genç parlamenter rejimi tasfiye eden askeri darbe faþizmin önünü açmýþ, faþizm
etimi altýnda örgütlenmiþ ve böylece Avrupa nýn bu geri ülkesinde faþizm biraz kör-topal
a gelmiþtir. Ancak nasýl ki kapitalizmi salt ulusal ölçekte tahayyül etmek mümkün deðilse,
yenin faþist saldýrýsý da salt ulusal boyutlu bir olgu deðildir. Portekiz veya Ýspanya örne
olduðu üzere, finans kapitalin diðer Avrupa ülkelerine nazaran henüz yolun baþýnda bulundu
burjuvazi ve büyük toprak sahipleri ittifakýnýn aðýr bastýðý ülkelerdeki faþist iktidarlar
ayýlan faþizm destek olmuþtur. Ayrýca, Ýspanya da çok daha uzun bir süre boyunca iktidara h
an ve iç savaþýn galibi olarak iktidara oturan faþizm, Portekiz deki Salazar iktidarýnýn fa
niteliðini güçlendirmiþtir.
Faþist iktidarlarýn birbirlerine destek çýkmak gibi bir özelliði vardýr. Hele ki birbirine
ülkeler söz konusu olduðunda, faþizmin bir ülkede baþarýsýzlýða uðramasý diðerini de etkil
azar böyle bir akýbetten korunmak amacýyla, 1936 yýlýnda Ýspanya da Halk Cephesi iktidarý k
uðunda faþist güçlerin yanýnda savaþmak üzere Ýspanya ya yirmi bin kiþilik bir Portekiz Lej
miþtir.
Portekiz, faþist diktatörlüðün çözülmeye baþladýðý bir süreçte onu siyasal devrimle yýkan b
ayrýca önem taþýr. Bu nedenle Portekiz de yaþanmýþ olan bu süreç üzerinde biraz geniþçe dur
ktýr.
Ýkinci Dünya Savaþýna katýlmayan Portekiz, savaþýn neticesinde faþizmin Avrupa da yediði da
kilenmiþti. Ýspanya da yaþanan sürece benzer biçimde, Portekiz de de faþist rejim 50 lerde
tileri göstermeye baþladý. Ve yine Ýspanya da da görüldüðü üzere, Salazar iktidarýnýn buna
rtýrmak olacaktý. Fakat bu durum, faþist diktatörlüðün çözülme sürecine verdiði çaresiz bir
lazar ýn iktidarý gücünü yitirmeyi sürdürecekti.
Faþist iktidarýn altýný oyan önemli faktörlerden biri de, Portekiz sömürgelerinde (Mozambik
ola ve Portekiz Ginesi) 60 larda yükseliþe geçen ulusal kurtuluþçu hareketler oldu. 60 lý y
yný zamanda Portekiz de önemli bir ekonomik geliþmenin yaþandýðý dönemdi. Kendini artýk güv
meye baþlayan büyük sermaye çevreleri, normalleþmek ve Avrupa ile bütünleþmek istiyorlardý.
llarla birlikte, iþçi mücadelesi ve kitle hareketi de canlanma belirtileri sergilemeye
baþlamýþtý. Tüm bu faktörlerin bileþkesi olarak Portekiz de faþizmin çözülüþ süreci hýzlan
1968 yýlýna gelindiðinde, felç geçiren diktatör Salazar ýn yerine geçen Caetano yönetimi bi
cini dillendirip, bazý uygulamalarý gerçekleþtirmeye koyulmuþtu bile. Amaç, faþist rejimden
aðan burjuva siyasal yönetime geçiþi kontrollü biçimde gerçekleþtirebilmekti. Ne var ki Por
örneði, iþlerin her zaman egemenlerin planlarýna göre yürümeyeceðini, faþizmin çözülmeye b
a çýkan geniþ gediklerin, devrimci güçlerin faþist rejimi yýkacak bir ayaklanmasýna yol ver
ceðini kanýtlayacaktý. Bu sonuca yol açacak geliþmeler içinde, sömürgelerdeki kurtuluþ hare
ne karþý yürütülen haksýz savaþýn ordu içinde bir bölünmeyi tetiklemesi ve subaylar arasýnd
imine karþý muhalif bir örgütlenmenin geliþmesi de son derece önemli bir yer tutar.
Ordu içinde Salazar iktidarýna karþý muhalif kýpýrtýlarýn geliþmesi aslýnda daha eski tarih
. Faþist iktidar ordu içindeki muhalefet kaynaklarýný kurutmak amacýyla elinden geleni ardý
a koymasa da, örneðin General Delgado 1958 seçimlerinde Salazar a muhalif aday olarak or
taya çýkmayý deneyecekti. Delgado 1965 yýlýnda faþist iktidarýn gizli istihbarat örgütü (PI
dan öldürüldü. Bu gibi olaylar ve en çok da Portekiz sömürgelerindeki ulusal kurtuluþ mücad
ne karþý yürütülen haksýz savaþýn yarattýðý maddi ve manevi kayýplar, özellikle genç subayl
bir ruh halinin yaygýnlaþmasýna neden oldu. Portekiz de toplumsal muhalefet geniþ kesimle
ri kapsayacak biçimde yükseliþe geçti. Ýspanya örneðinde olduðu gibi burada da Katolik Kili
olasý deðiþim karþýsýnda kitlelerden soyutlanmamak için faþist yönetime cephe aldý.
1973 sonuna doðru, öðrenci hareketi izinsiz gösteriler ve mitinglerle sokaklara damgasýný v
rmaya baþlamýþtý. Ordu içinde, Salazarcý yönetime son vermek amacýyla gizli bir örgütlenmey
. Temmuz 1973 te Silahlý Kuvvetler Hareketi (MFA) adýný alacak bu örgütlenme, Salazarcý rej
aþýrý derecede baðlý bazý birlikler hariç, kara, deniz ve hava kuvvetlerinin tümünü bir yý
çekmiþti. Baþýnda yaklaþýk iki yüz subayýn bulunduðu bu silahlý kuvvetler hareketi, Salaza
son darbeyi indirmek üzere Nisan 1974 te ileriye atýldý.
Tasarlanan askeri operasyon 25 Nisan günü baþarýyla gerçekleþtirildi. Radyo idaresini ele g
ren darbeci subaylarýn faþist rejimin sona erdiðini ilân etmeleriyle birlikte kitle hare
keti sokaklarý zaptetmiþti. Kitleler, uzun yýllar boyunca kendilerini yoksulluða sürükleyen
ve baskýlara maruz býrakan Salazarcý diktatörlükten kurtulmalarýný saðlayan askerleri sevgi
ileriyle karþýlýyorlardý. Çok geçmeden askerlerin silahlarý, coþkulu halkýn kendilerine sun
ranfillerle donanmýþtý. Bu karanfilli tablo Portekiz in 25 Nisaný ile o denli özdeþleþecekt
Salazarcý diktatörlüðü deviren bu siyasal devrim Karanfil Devrimi adýyla anýlacaktý. 25 Ni
kiben iþçi-emekçi kitle hareketi devrimci bir yükseliþ içine giriyor ve bu yeni durum 1 May
gösterilerine de damgasýný vuruyordu.
Darbeyi gerçekleþtiren MFA, sömürgeler sorununa artýk siyasi bir çözüm bulunmasýný, siyasal
basýndan sansürün kaldýrýlmasýný vb. içeren bir demokratikleþmeyi ve halkýn yoksulluðuna ç
mik iyileþmenin saðlanmasýný istiyordu. Ayrýca en kýsa sürede olaðan parlamenter rejime geç
için seçimlerin 25 Nisan 1975 te yapýlacaðýný da ilân etmiþlerdi.
Gerçi askeri darbe faþist Salazarcý diktatörlüðü yýkarak bir siyasal devrim kapsamýna ulaþm
nyanýn askerlerde oluþu, faþizm döneminin suçlularýndan avamca hesap sorulmasýný ve reforml
a ilerletilmesini engelleyici bir faktördü. Nitekim darbenin ardýndan faþist rejimin baþba
kaný Caetano ve bakanlar Brezilya ya sürgüne gönderildiler. Daha önceden faþist rejime muha
tutumuyla öne çýkmýþ olan ve muhalif burjuvazi tarafýndan desteklenen General Spinola geçi
cumhurbaþkanlýðýna getirildi. Ayrýca içinde onun ve kuvvet komutanlarýnýn yer aldýðý yedi k
Selâmet Cuntasý kuruldu ve Prof. Palma Carlos baþkanlýðýnda geçici bir hükümet atandý.
Bu hükümette, uzun süren sürgün yýllarýndan sonra ülkesine dönen Portekiz Komünist Partisi
varo Cunhal ve 1973 te Federal Almanya da alelacele kurulmuþ olan Sosyalist Partinin l
ideri Mario Soares de yer almaktaydý. Ne var ki cuntanýn kapsamlý reformlar yanlýsý kanadýy
a uzlaþmazlýða düþen Carlos hükümeti istifa edecek ve 15 Temmuz 1974 te albay Vasco Gonçalv
lýðýnda daha sol bir hükümet kurulacaktý. Cunhal ve Suarez, bu yeni hükümette de yerlerini
uþlardý. Yeni baþbakan Gonçalves, devrimci eðilimli genç subaylarla ve Komünist Partiyle sý
ek temasý olan biri olarak tanýnýyordu.
Darbeyi örgütleyen askerlerin amaçlarý sýnýrlý olsa da bir kez ok yaydan çýkmýþ ve siyasal
ekçi kitle hareketinin bir toplumsal devrime büyümesinin önünü açmýþtý. Bu geliþmeler neden
i dönem, Portekiz devriminin ikinci evresi olarak adlandýrýlýr. Bundan sonrasý, eþyanýn doð
eði farklý sýnýf güçleri arasýnda siyasal hegemonya çekiþmeleri temelinde ilerleyen bir sür
mhurbaþkaný Spinola, süreci burjuvazinin istemleri doðrultusunda geri çekmeye çalýþýrken, d
güçler daha da ileri çekmeye çalýþtýlar. Nihayetinde, saðcý hareketle yakýn iliþkide bulun
n Spinola cumhurbaþkanlýðýndan istifa etti ve 28 Eylül 1974 te sol unsurlarýn desteklediði
kurmay baþkaný Costa da Gomes cumhurbaþkaný oldu.
Cumhurbaþkaný deðiþikliðiyle birlikte açýlan bu yeni dönem ise, devrimin üçüncü evresi olar
tedir. Ýþçi sýnýfýnýn mücadelesi yükseliyor, fabrikalarda iþçilerin katýldýðý toplantýlarda
iþçi semtlerinde oluþturulan mahalle komisyonlarý yaygýnlaþýyordu. 11 Mart 1975 te sað bur
, geliþmeyi Spinola önderliðindeki bir darbe ile durdurmaya teþebbüs ettiler. Fakat silahlý
askerlerin ve halk güçlerinin karþý koymasýyla bu darbe engellendi.
Bu sonuç devrimci kitle hareketine yeni bir ivme kazandýrýrken, MFA içinde de daha radik
al ve sol eðilimli unsurlarýn egemen hale gelmesini saðladý. Milli Selâmet Cuntasý ve Devle
Konseyi birleþtirilerek, sol eðilimli subaylarýn aðýr bastýðý yeni bir merkezi örgütlenme,
onseyi oluþturuldu. Ayrýca 11 Nisan 1975 te MFA ile onu destekleyen altý parti (Komünist v
e Sosyalist Parti de içinde), amacý Nisan devriminin ekonomik ve sosyal hedeflerini g
erçekleþtirmek ve ülkede çok partili parlamenter sosyalizmi inþa etmek olarak açýklanan b
faka imza attýlar.
Milli Selâmet Cuntasý kendini sol güçlerle takviye etmiþ olsa bile, nihai çözümlemede ordu
çýkma unsurlarýn aðýr bastýðý bir sol cuntanýn devrimciliðinin sýnýrlarý bellidir. Fakat y
kitle hareketinin basýncý altýndaki hükümet, sömürgelerdeki ulusal kurtuluþçu liderliklerl
ler sonucunda onlarýn baðýmsýzlýðýnýn tanýnacaðýný açýklamýþtý. Bu arada Portekiz de büyük
tleþtirmeler gerçekleþtirildi, güney bölgesinde toprak reformu baþlatýldý, iþçi denetim örg
çekirdek örgütlenmeler geliþti.
Burjuva güçler sürecin kontrolden çýkacaðý endiþesi içinde kývranýrlarken, onlarýn hislerin
alist Parti oldu. Sosyalist Enternasyonal üyesi Avrupa sosyalistleri de, iþçilerin dev
rimci aþýrýlýklarýnýn törpülenmesi doðrultusunda harekete geçmiþlerdi. Böylece Portekiz D
yüz yüze geldi. Devrimci geliþmeyi doðrudan kontrol altýna almak amacýyla Amerikan Yedinci
filosu da Portekiz açýklarýna demir atmýþtý. Fakat unutmamak gerekir ki o zamanlar dünyada
in gücünü dengeleyen Sovyetler Birliði vardý. Ne var ki Moskova bürokrasisi Portekiz devrim
nin ilerletilmesine cevaz vermedi ve devrimci kabarýþ sönmeye baþladý.
Nisan 1975 te yapýlan Kurucu Meclis seçimlerinden Sosyalist Parti en güçlü parti olarak çýk
Faþist diktatörlük dönemi boyunca sol muhalefetin tek simgesi durumundaki Portekiz Komüni
st Partisi ise, yüzde 12,5 oy oranýyla üçüncü parti durumuna gelmiþti. Portekiz sosyal demo
sisinin baþ temsilcisi Sosyalist Parti, ýlýmlý dönüþümlerden yana burjuva çevrelerin sözcüs
ve MFA içindeki ýlýmlý kanat da devletleþtirmelerde hýzýn kesilmesini, sendikalarda Komünis
tinin etkinliðinin azaltýlmasýný talep etmekteydi.
Bu geliþmeler sað burjuva güçlere cesaret vermiþ ve etkin olduklarý bölgelerde Komünist Par
larýna ve komünistlerin kontrolündeki sendikalara çeþitli saldýrýlar düzenlemeye baþlamýþla
güçleri destekleyen kesimlerin ve bu safta yer alan halk güçlerinin destek mitinglerine
raðmen, sað burjuva güçler ve içinde Sosyalist Parti ve ýlýmlý askerlerin yer aldýðý bir k
Gonçalves i istifaya zorladýlar. Baþbakan bir süre direnmeye çalýþtýysa da sonuçta Eylül 1
den alýndý.
Sosyal demokrat ve liberallerden bir geçici hükümet oluþturuldu ve bu hükümet, devrimci yük
iþ döneminin iþçi sýnýfýna ve emekçi kitlelere getirdiði sosyal haklarý týrpanlamaya koyuld
inin bu yeni çizgisi devrimci unsurlarýn ve sol eðilimli askerlerin tepkisini çekiyor ol
sa da, kitle hareketine toplumsal devrim yönünde atýlým yaptýrtacak bir devrimci önderlik y
ktu. Ve bu durum sürecin gidiþatýný belirledi. 25 Kasým 1975 te Lizbon un kuzeyindeki sol e
li paraþütçü birlikler mevcut duruma tepki olarak ayaklanmýþlardý. Ne var ki bu ayaklanma d
güçleri tarafýndan kolayca yenilgiye uðratýldý, ardýndan MFA nýn sol kanat lideri general C
da içinde olmak üzere önde gelen solcu subaylar ev hapsine alýndýlar veya tutuklandýlar. B
ece Portekiz deki devrimci süreç, burjuva güçlerin inisiyatifi ele geçirmesiyle noktalandý.
1976 Nisanýnda yürürlüðe giren yeni anayasa, Portekiz in yaþamýþ olduðu devrimci sürecin et
an biçimde sosyalizme geçiþ hedefini içeriyor olsa da, takip eden seçimlerden birinci ola
çýkan Sosyalist Partinin de marifetiyle artýk süreç burjuvazinin hegemonyasý altýna sokulm
Ancak sað burjuva güçlerin henüz Sosyalist Partiye güvenmemeleri nedeniyle bindirdikleri
basýnç sonucunda Soares hükümeti 1977 Aralýk ayýnda istifa edecekti.
Sosyalist Partinin 1983 seçimlerinde büyük bir galibiyetle yeniden iktidara döneceði döneme
dek Portekiz i merkez-sað eðilimli hükümetler yönetti. Bu hükümetler devrimin tüm kazanýmla
rer geri devþirerek ve anayasada deðiþiklikler yaparak burjuva düzenin olaðan parlamenter
iþleyiþ yoluna girmesini saðladýlar. 1983 seçimlerinden sonra, AET ye katýlým için gereken
leri yapmak üzere Soares Sosyal Demokrat Parti ile birlikte geniþ tabanlý bir hükümet oluþt
rdu. Bu hükümet altýnda uygulanan program sonucunda Portekiz 1 Ocak 1986 tarihinde AET y
e üye oldu.
Portekiz örneðini bitirmeden önce, faþist diktatörlüðün sona eriþinde rol oynayan Silahlý K
Hareketi nin (keza Yunanistan da faþist cuntaya karþý ordu içinde geliþen muhalif örgütlenm
niteliðinin doðru deðerlendirilmesi amacýyla birkaç önemli hususa dikkat çekelim. Ordunun
en çýkacak sol eðilimli hareketler ve darbelerin niteliði konusunda yanýlmamak gerekir. 19
17 Ekim Devriminde olduðu gibi gerçek bir toplumsal devrimin orduyu bölmesi ile, artýk i
pliði pazara çýkmýþ bir faþist diktatörlüðün yarattýðý hoþnutsuzluk nedeniyle ordunun bölün
Portekiz de örneklendiði üzere olaylar bu noktada durmayacak ve devrimcileþen kitle harek
etinin basýncýyla sola kayan subaylar, programlarýna ulusal kalkýnmacý bir sosyalizm anlayý
ultusunda birtakým istemler de koyacaklardýr. Bu olgu yaþanan süreç içinde ileri bir adýmý
etse bile, yine de bunun sýnýrlarýný görmek ve abartmamak gerekir.
Yunanistan
1967 yýlýnda gerçekleþen askeri darbe sonucunda kurulan albaylar cuntasýnýn faþist iktidarý
anistan ýn faþizmle ilk tanýþmasý deðildir. Bu ülkede daha önce de faþist Metaksas diktatör
k kýsaca hatýrlayalým. 1924 yýlýnda cumhuriyetin ilân edildiði Yunanistan da sýnýf mücadele
ldiðine sertleþmesi üzerine 1935 yýlýnda yeniden krallýða dönülmüþtü. Ardýndan General Meta
gesinde patlak veren genel grevin ülkeyi tehlikeye sürüklediðini gerekçe göstererek 1936 Að
osunda diktatörlüðünü ilân ediyordu. Onun Ocak 1941 deki ölümü üzerine yerine halefleri geç
ortada zaten Yunan yönetimi diye bir þey kalmamýþtý.
Mussolini Girit ve Korfu adalarýyla, Pire limanýnda hak iddia ederek 1940 ortalarýnda
Yunanistan a saldýrdý. Metaksas Ýngilizlerin yardým teklifini kabul etmediði gibi, faþist i
karþý savaþmaya azimli devrimcileri ve komünistleri tutuklamaya koyulmuþtu. Ýþgalci savaþý
de baþarýlý olamayan Mussolini nin yardýmýna faþist kardeþi Hitler yetiþti ve Hitler 1941
Balkanlar a karþý saldýrýya geçti. Nazi birlikleri kýsa süre içinde Yunanistan ý iþgal ediy
lý ve hükümeti Mýsýr a kaçýyordu. Faþist Almanya, Atina, Pire, Selanik ve bazý Yunan adalar
tarken, Ýtalyanlar da Yunanistan ýn geri kalaný üzerinde hak iddia edeceklerdi.
Yunan halký Ýkinci Dünya Savaþý döneminde faþizme ve faþist iþgale karþý militan bir mücade
le sürecinde 1941 yýlýnda Kurtuluþ Ordusu (ELAS) kuruldu, Kurtuluþ Cephesi (EAM) oluþturuld
. EAM, Yunanistan Komünist Partisi de içinde olmak üzere faþizme karþý mücadele ve demokrat
bir yönetimin kurulmasý amacý etrafýnda bir araya gelen çeþitli siyasal örgütleri kapsamakt
azi birliklerinin iþgaliyle birlikte Yunanistan ýn daðlarý faþizme karþý Kapitanoslarýn (ge
iderleri) önderliðinde yiðitçe dövüþen gerillalarla bezenmiþti. Ne yazýk ki bu militan müca
yetler Birliði nin baþýna çöreklenmiþ Stalinist bürokrasinin emperyalist güçlerle pazarlýkl
olacaktý. Bu pazarlýk neticesinde devreye entrikacý Ýngiliz emperyalizmi girecek ve geri
lla müfrezeleri birbirine düþürülüp kýrdýrýlacaktý.
Ýkinci Dünya Savaþý sona erdiðinde, Yunanistan, önce Ýngiliz daha sonra da görevi devralan
mperyalizminin mandasý altýnda, giderek güç yitiren devrimci bir kurtuluþ ordusuyla empery
alist destekli burjuva güçler arasýndaki iç savaþýn ateþi altýnda kavruldu. Ýtalyan ve Alma
ne karþý mücadele bahanesiyle Yunanistan a çöreklenmiþ olan Ýngiliz emperyalistleri, iç sav
a güçlerin galibiyetiyle noktalanmasýna hizmet ettiler.
Churchill in desteðini alarak Yunanistan da Ýngiltere nin Truva atý rolünü baþarýyla sürdür
dreu hükümeti, burjuva düzen için tehlike oluþturabilecek militan gerilla liderlerinin ve
birliklerinin ortadan kaldýrýlmasý görevini üstlendi. Ýç ve dýþ burjuva güçlerle iþbirlikçi
liði sayesinde, Yunanistan daki iç savaþ Ekim 1949 da burjuva güçlerin üstün gelmesiyle son
Ardýndan devrimci unsurlarýn ezilmesine yönelik bir yýllýk olaðanüstü yönetim dönemi yaþan
ak ondan sonra Yunanistan da parlamenter rejime geçilecekti. Ve Yunanistan 1963 yýlýna d
ek saðcý Papagos ve Karamanlis hükümetleriyle yönetilecekti.
Sað burjuva partilerin iktidarýna karþý geliþen hoþnutsuzluk nedeniyle 1963 seçimlerini bab
apandreu nun muhalif Merkez Birliði partisi kazanmýþtý. Yorgo Papandreu, sol güçlerin birli
temsil eden Demokratik Sol Birlik in de desteðini alarak hükümetini kurdu. Bu hükümet, iþçi
erini yükselten, iç savaþ hükümlülerinin serbest býrakýlmasýný saðlayan, eðitim sistemini y
eyen bir dizi reform gerçekleþtirdi.
Her ne kadar iç ve dýþ burjuva güçlerin Papandreu nun sýnýf tavrýndan bir kuþkularý olmasa
týrmanan sol muhalefet burjuva düzeni tehdit eder hale gelmekteydi. Bu durum büyük serma
ye çevrelerini yeniden harekete geçirmiþti. Uygulanan entrikalar sonucunda kral Paul,
Papandreu hükümetinin istifa etmesini saðlayacaktý. Ardýndan burjuva düzen çok derin bir si
al krize sürükleniyor ve gerici burjuva güçler, NATO nun güneydoðu kanadýna darbe indirecek
omünist ayaklanma nýn hazýrlandýðý gerekçesiyle, 1967 Albaylar Cuntasýnýn darbesiyle sonuçl
theus Planý ný uygulamaya koyuyorlardý.
Papandreu ve onun yerini almýþ olan Kanellopulos hükümeti seçimlerin 28 Mayýs 1967 de yapýl
nusunda tam anlaþmaya varmýþlardý ki, uzun süredir CIA ve Yunan gizli servisleri tarafýndan
hazýrlanan bir askeri darbe gerçekleþti. Fakat faþist bir iktidarý arzulayan iç ve dýþ burj
r, iç savaþý takiben oluþan genel sol dalgalanmanýn ordu içine de yansýmýþ bulunmasý ve muh
ndreu hükümetinin ordu içindeki atamalarda önceliði birlikte çalýþabileceði generallere ver
nedeniyle ordu kurmayýna güvenmemiþlerdi. Bu nedenle askeri faþist cuntayý oluþtururlarken,
eski Metaksas diktatörlüðünün hayraný olan faþist eðilimli albay ve yarbaylara görev verdil
7 darbesiyle iktidar koltuðuna kurulan askeri cunta, Albay Papadopulos baþkanlýðýndaki faþi
t bir üçlüden müteþekkildi.
Darbeci subaylarýn faþist iktidarý, parlamentosuz ve seçimsiz bir yönetim sayesinde toplum
daki sola kayýþýn köklerini kurutmaya çalýþtý. Böylece albaylar cuntasý, bir yandan büyük b
stemini gerçekleþtirirken, ayný zamanda da olasý bir sol destekli hükümetin ordu içinde faþ
ubaylara yönelik operasyonunu engellemiþ oldu. Cuntanýn yaptýðý ilk iþler, ordudaki maaþlar
k ve eski Metaksas diktatörlüðünün faþist mirasý üzerinde yükselen korporatist bir devlet y
tesis etmeye giriþmek oldu.
Faþist amaçlara tam uygun hale gelmesini saðlamak üzere orduda temizliðe gidildi ve subay
mevcudunun yaklaþýk altýda biri emekliye sevk edildi. Muhalif unsurlar, devrimciler ve
komünistler eski faþist diktatörlük döneminde de toplama kamplarýyla ünlenmiþ olan adalara
edilerek iþkencelerden geçirildiler. Ancak faþist cunta burjuva iþ âlemi içindeki çekiþmele
denli taraf olmuþtu ki, Onassis gibi büyük armatörlerin çýkarlarýný açýkça kollamasý bir sü
a muhalefetin geniþlemesine neden olacaktý. Ayrýca bu iktidarýn ordu içinde yürüttüðü geniþ
n da karþýtýný yaratmýþtý. Faþist albaylar cuntasýna karþý subaylar arasýnda geliþen muhale
tinin ve kitle muhalefetinin de yükseliþiyle birleþerek onun sonunu getirecekti.
Askeri faþist diktatörlüklerde ordunun doðrudan siyasetin içinde olmasý, zamanla toplumda g
liþen hoþnutsuzluðun ordunun çeþitli kademelerine fazlasýyla yansýmasýna neden olur. Portek
ilahlý Kuvvetler Hareketinde tanýk olunduðu gibi, Yunanistan örneðinde de faþist cuntayý yý
n muhalif tutumlar ordu içinde ifadesini bulmuþtur. 70 li yýllarla birlikte çözülme sürecin
en albaylar cuntasýna karþý Yunanistan Kuzey Ordusunda yüzbaþýlar hareketi geliþmiþ, yaný s
rup general cuntaya muhtýra vermiþ ve ordunun çeþitli kesimlerinden de destek görmüþtür.
Yunanistan da faþizmin çözülüþ sürecinin en önemli tarafý, askeri cuntaya karþý yükselen ki
kararlý ve militan bir tutum sergilemiþ olmasýydý. Cuntaya karþý mücadelede devrimci öðren
keti önemli bir yere sahipti. Çeþitli üniversitelerde faþist diktatörlüðe karþý düzenlenen
fakülte iþgalleriyle ilerleyen süreçte 1973 Kasýmýnda Atina da Politeknik kampusunda öneml
ayaklanma gerçekleþti. Öðrencileri, iþçileri, diðer emekçi unsurlarý ve kent aydýnlarýný k
lem sýrasýnda 300 bin civarýnda insan askeri cuntanýn tanklarýna karþý durarak meydan okudu
. Yüze yakýn ölü ve yüzlerce yaralý verdiler.
Bu eylem diktatörlüðü yýkmaya muktedir olamadý ama onun sonunu iyice yaklaþtýrdý. Bu isyaný
untanýn CIA tarafýndan eðitilmiþ özel askeri istihbarat elemanlarý tarafýndan kanla bastýrý
lelerde büyük bir öfke ve tepki yaratmýþtý. Bunun ardýndan, faþist diktatörlüðün bir de Kýb
nanistan a baðlanmak istenmesi) amaçlayan bir maceraya kalkýþmasý ve bunun içine orduyu sür
i onun kesin sonunu getirdi.
Yunanistan da faþist cunta dönemini noktalayan önemli geliþmelerden biri gerçekten de Kýbrý
unudur. Daha önce Türkiye nin verdiði ültimatom nedeniyle adadan çekilmeye mecbur edilen ge
eral Grivas, 1971 yýlýnda adaya gizlice dönerek EOKA-B adlý faþist bir örgütlenmeye giriþmi
Temmuz 1974 te Kýbrýs Rum Ulusal Muhafýz Birliði ne baðlý subaylar, Makarios yönetimini de
ere Yunanistan albaylar cuntasýnýn önderliðinde enosisçi bir darbe düzenlediler. Makarios k
ak zorunda kalýrken, darbenin adadaki önderi konumunda olan EOKA-B üyesi faþist Nikos Sa
mpson un Kýbrýs Cumhurbaþkaný olduðu ilân edildi.
Faþist tezgâhlar konusunda duyarlý olan Kýbrýs Rum halký bu darbeye karþý bir direniþ harek
azýrlanýrken, Türk silahlý güçleri darbeden beþ gün sonra Girne ye bir çýkartma gerçekleþti
Kýbrýs ta bir savaþ baþlatan Türkiye, devreye emperyalist güçlerin girmesi nedeniyle 22 Te
a ateþkes ilân etmek zorunda kalacak, fakat diðer yanda ise bu geliþmelerle birlikte Yun
an albaylar cuntasý düþecekti. Aslýnda Yunanistan da faþizmin çözülme sürecinde yükselen ki
, iþçi ve öðrenci hareketi nedeniyle cuntanýn zaten sonunun gelmiþ olduðu o kadar açýktý ki
büyük çoðunluðu Papadopulos a cephe almýþ ve onu istifa etmek zorunda býrakmýþtý.
Parlamento seçimlerine hazýrlanan burjuva güçler Fransa da sürgünde bulunan Konstantin Kara
lis i Yunanistan a davet edip baþbakanlýk görevini ona teslim ettiler. Bu arada, Ýspanya da
rillo nun baþýný çektiði Avrupa komünizmi rüzgârlarý Yunan kýyýlarýna da vurmuþ ve Yunan
zgisindeki Dýþ KP ve Carillo çizgisindeki Ýç KP olarak iki ayrý partiye bölünmüþtü. Yaklaþa
stlerin legal olarak katýlacaklarý ilk parlamento seçimleri olacaktý.
Her iki KP de sonuçta ayný kapýya çýkan uzlaþmacý politik tutumlarý nedeniyle, çeþitli burj
larý içeren geniþ bir seçim ittifakýnýn, Birleþik Sol un içinde yerlerini aldýlar. Böylece
alefeti, kendi hegemonyasý altýnda ve komünist hareket tarafýndan da hararetle desteklen
en geniþ bir toplumsal uzlaþma cephesini inþa etmeye muvaffak oldu. Temmuz 1974 seçimler
ini Karamanlis in Yeni Demokrasi Partisi yüzde 54 oy oranýyla kazanýyor, Birleþik Sol ise
yüzde 10 oranýnda oy elde ediyordu.
Seçimlerin galibi ünlü burjuva politikacýsý Karamanlis ve onun yeni döneme uygun olarak isi
deðiþtirmiþ ve saðdan merkeze doðru kaymýþ partisi Yeni Demokrasi ile parlamenter dönemin
. Faþist iktidar döneminin uzantýlarýnýn tasfiyesi konusunda gönülsüz olan bu burjuva hüküm
lerin bindirdiði büyük basýnç nedeniyle harekete geçmek zorunda kaldý. Silahlý kuvvetlerde,
ste, jandarmada faþist cunta yanlýsý unsurlarýn temizlenmesine gidildi. Ayrýca askeri cunt
anýn baþlýca yöneticileri yargýlanarak, ömür boyu hapis cezasý da dahil olmak üzere uzun sü
s cezalarýna çarptýrýldýlar ve Yunanistan NATO nun askeri kanadýndan çekildi.
Ne var ki Karamanlis hükümeti, artýk Avrupa Topluluðu na adým atacak olan bir Yunanistan da
dern burjuva çevrelerin arzuladýðý vitrin ile pek baðdaþmýyordu. Yunanistan ýn kurt burjuva
kacýsý baba Papandreu 1968 yýlýnda ölmüþtü ve sýra albaylar cuntasýnýn devrilmesinden sonra
l Papandrue da idi. Büyük burjuvazinin demokrat kanadý emeline, Andreas Papandreu önderli
1974 yýlýnda kurulan Avrupa tipi sosyal demokrat partinin (PASOK) 1981 seçimlerini ka
zanmasýyla nail olacaktý. Yaþanan bu sürecin uzantýsý olarak Yunanistan ýn AET ye katýlým y
eklenen son ile noktalanýyor ve Ocak 1981 tarihinde AET ye üye oluyordu.
Brezilya
Brezilya da militan iþçi mücadelesinin ve sol hareketin güçlü bir tarihsel geçmiþi vardýr.
lerinde olduðu gibi bu Latin Amerika ülkesinde de 20 li yýllara ekonomik kriz, yükselen iþç
ylemleri, güçlü bir sendikal hareket ve yaygýn grevler damgasýný basar. Derin çalkantýlara
olan Brezilya da 1930-45 döneminde Vargas diktatörlüðü hüküm sürmüþtür. Vargas bir reform
lelerin desteðini kazanýp, ekonomide devlet destekli bir sanayileþme atýlýmýný gerçekleþtir
açlamaktaydý. Dönemin faþizm dalgasýndan fazlasýyla etkilenmiþ olsa da, kadýnlara oy hakkýn
eðitim sisteminin geliþtirilmesi, sosyal güvenlik yasalarýnýn çýkartýlmasý gibi bazý refor
ma geçirecekti. Onun olaðanüstü yönetim dönemi daha ziyade Türkiye deki devletçi tek parti
enzeri Bonopartist bir diktatörlük özelliði arz etti.
Vargas 1945 yýlýnda bir askeri darbeyle devrildi ve 1946 yýlýnda yeni bir anayasa hazýrlan
arak Brezilya da çok partili parlamenter iþleyiþe geçildi. Ne var ki önemli bir kitle deste
e sahip bulunan Vargas, Brezilya Ýþçi Partisi nin adayý olarak girdiði seçimleri kazandý ve
e 1951 de yeniden devlet baþkanlýðý koltuðuna oturdu. Uyguladýðý ekonomi politikasýnýn ve p
siyasal skandallarýn ülkeyi uçuruma sürüklediði gerekçesiyle 1954 yýlýnda ordu istifasýný
fakat Vargas intihar ederek son noktayý koyacaktý. Brezilya da ilerleyen yýllar içinde yin
e çeþitli ekonomik bunalýmlarýn patlak vermesi pahasýna kapitalist sanayi geliþecek ve parl
menter rejim 1964 yýlýnda gerçekleþecek askeri darbeye kadar devam edecekti.
Brezilya da faþizm art arda gerçekleþen üç askeri darbe sonucunda iktidara geldi. 60 larda
devriminin etkisiyle devrim ateþlerinin yandýðý Brezilya da, burjuva düzenin kendini koruma
a alabilmesi için önce 1964 askeri darbesi gerçekleþti. Ancak bu darbe devrimci kitle ha
reketini kontrol altýna alabilecek güçten yoksundu. Nitekim askeri cuntaya karþý kitle har
eketi yükseldi, 66-68 yýllarý arasýnda öðrenci hareketi sokaklara taþtý, fakülteler iþgal
ardýndan daha þiddetli olan 1968 askeri darbesi geldi. Kitlesel gösteriler ordunun uyg
uladýðý baský ve terörle engellendi. 31 Aðustos 1969 da ise üçüncü askeri darbe yürürlüðe k
oluþan faþist bir askeri cunta siyasi tekelini kurdu.
Cuntanýn baþý Emilio Medici devlet baþkaný olarak ülkeyi kararnamelerle yönetme ve bütün te
larý askýya alma yetkisine sahipti. Muhalefet yasaklandý, parlamento feshedildi, seçimle
gelen yerel yönetimlerin yetkilerine son verildi. Tüm siyasal partiler kapatýldý ve pol
itikacýlarýn siyasal haklarý ortadan kaldýrýldý. Askeri faþist yönetimin baský ve þiddeti a
urulan sendikal hareket ve ortadan kaldýrýlan toplu sözleþme haklarýyla birlikte Brezilya
iþçi sýnýfý aðýr bir sömürü altýna sokuldu. Burjuva dünyasýnda bunun karþýlýðý, eski ithal
lara son vererek liberalleþen ve emperyalist sisteme entegre olmayý baþaran Brezilya muc
zesi olacaktý.
Brezilya da askeri faþist diktatörlüðün çözülüþ sürecine gelince. Faþist diktatörlük önce y
setten ellerini çekmediði ve yasaklarýn devam ettiði yarý-askeri bir olaðanüstü iþleyiþe bý
ivil karýþýmý terör timlerinin muhalefeti sindirme amaçlý saldýrýlarýna raðmen, 1976 yýlýnd
eçimler muhalif tutumun güçlendiðini ortaya koyuyordu. Bu dönemeçten sonra, Brezilya nýn te
mahallelerinde, öðrenci ve iþçiler arasýnda geliþen kitle muhalefeti daha da yayýlacak ve g
acaktý. Böylece faþizmin çözülüþ süreci daha da ilerleyecek ve olaðanüstü rejim 1979 da siy
kurulmasýný serbest býrakacaktý. Ýþçi ve emekçi kitlelerin yürüttüðü mücadele sonucunda siy
sýnýrlý da olsa bir af yasasý çýkartýldý ve siyasi sürgünler ülkeye dönmeye baþladýlar.
1982 seçimlerinde muhalefet partilerinin yüzde 61 oranýnda oy elde etmelerine karþýn, hüküm
kurma görevi tek baþýna yüzde 39 oy aldýðý gerekçesiyle askeri rejim yanlýsý burjuva parti
ldi. Fakat 1984 yýlýna gelindiðinde genel muhalefet devlet baþkanýnýn doðrudan halk oyuyla
mesi için kampanya yürütüyor ve kitle hareketi tüm Brezilya çapýnda daha da önemli boyutlar
rdu. Ocak 1985 te, ilk kez olarak sivil adaylarýn katýldýðý baþkanlýk seçimleri muhalefetin
ves in galibiyetiyle neticelendi. Seçim sonuçlarý, askeri yönetimin Ulusal Kongre üzerindek
etkinliðini de artýk yitirmiþ olduðunu gözler önüne seriyordu. Nitekim 1986 yýlýnda yapýla
Kongre seçimlerini, içinde sað ve sol siyasi kesimlerin yer aldýðý bir cephe niteliðindeki
alefet partisi kazandý. Ve ardýndan, Brezilya da askeri rejim dönemini kapatmayý amaçlayan
iyasal liberalleþme uygulamalarýna geçildi.
Uruguay
Uruguay 70 lerin baþýnda, Küba dan esinlenen yaygýn bir gerilla hareketi (Tupamaro hareketi
MLN diye de bilinir) ile sarsýlmaktaydý. Düzen güçleri faþist bir darbe hazýrlýðýna giriþm
Nisanýnda ordu iç savaþ durumu ilân etmiþti. Faþist terör her yerde olduðu gibi öncelikle
ilerin üzerine yürüdü, Tupamarolarýn önderleri yakalandý, devrimci örgütlere aðýr darbeler
Diðer Latin Amerika ülkelerinde veya Türkiye de olduðu gibi Uruguay da da kitle hareketini
asifize etmek üzere, CIA tarafýndan eðitilen kontr-gerilla güçleri tarafýndan çeþitli saldý
O dönemde Uruguay, bu kapsamda oluþturulan özel Düzen Güçleri adlý örgütün iþlediði cinayet
ellikle kanlý bir devrimci avý sürdüren Ölüm Mangalarý ile tanýnacaktý. Bu mangalar, içinde
in, polislerin ve çeþitli devlet görevlilerinin yer aldýðý gizli devlet örgütleriydi.
Faþist darbe için hazýrlanan koþullar olgunlaþtýðýnda Haziran 1973 te askeri faþist bir dik
ldu. Ordu sivil devlet baþkaný Bordeberry i zorlayarak onun parlamentoyu daðýtmasýný saðlad
i beþ kiþilik bir devlet konseyi atandý. Fakat tüm siyasal yetki, Türkiye örneðinde olduðu
Milli Güvenlik Konseyi nin elinde toplandý. Siyasal partilerin faaliyetine son verildi
; sosyalist ve komünist siyasetler tamamen yasa dýþý ilân edildi. Basýna aðýr bir sansür uy
getirildi. Ýþçilerin yüzde 90 ýný kapsayan sendikal konfederasyon CNT kapatýldý. Ordu ünive
al etti. Böylece faþizm Uruguay da da askeri bir diktatörlük biçimi altýnda iktidarýný sürd
Ne var ki bu faþist yönetim, Uruguay da güçlü köklere sahip muhalif akýmlarý çok uzun süre
dýþý býrakmaya muktedir olamadý. Muhalif mayalanma faþist diktatörlüðü endiþeye sevk ettiði
arttýrýldý. Ama bu durum da muhalif kitle hareketinin yükseliþini durduramayacak ve faþist
iktatörlük çözülerek sona erecekti.
Faþist cunta, daha sonra Türkiye de de uygulanan planýn öncülü olarak 1980 de bir anayasa h
arak halkoylamasýna gitmiþti. Bununla amaçlanan, ordunun ipleri elinde tutmasý koþuluyla f
aþist iktidar biçiminden sivil görünümlü bir olaðanüstü yönetim biçimine geçilmesiydi. Hazý
gereðince, asker üyelerden oluþan Milli Güvenlik Konseyi varlýðýný sürdürecek ve yaný sýra
l Denetim Mahkemesi kurulacaktý. Ayrýca Konseyin, seçilecek devlet baþkanýna tavsiyede bu
ma ve ulusal güvenlik gerekçesiyle Meclisi daðýtma gibi olaðanüstü yetkilerle teçhiz edilec
görülmüþtü. Bu model gerçekten de daha sonra Türkiye de uygulanmýþ olanýn bir benzeriydi. F
y daki anayasa oylamasýnda ortaya çýkan sonuç Türkiye dekine benzemedi.
Türkiye de 1982 anayasa oylamasýnda ezici çoðunlukla evet sonucu çýkarken, Uruguay da kitle
skeri cuntanýn sunduðu anayasayý büyük bir çoðunlukla reddettiler. Anayasa referandumu süre
Uruguay da halkýn birbirine günaydýn yerine Hayýr! diye seslenerek yaygýn bir muhalif tutu
sergilediði bilinir. Uruguay da 1982 yýlýnda iþte böyle bir ortamda seçimlere gidildi ve s
askeri cuntanýn tercih etmediði adaylar kazandý. 1983 yýlýna gelindiðinde kitle gösteriler
labildiðine yükselmiþ ve bu durumdan tedirgin olan burjuva muhalefeti, askerlerle uzlaþýp
faþizmin çözülme sürecinin kontrol altýna alýnmasý çabasý içine girmiþti.
1984 yýlýnda, halen pek çok yasaðýn devam ettiði bir ortamda baþkanlýk seçimleri yapýlýyor
afazakâr bir aday kazanýyordu. Uruguay da burjuvazi, tam da Türkiye deki sýnýf kardeþlerini
atýr biçimde sinik bir politika izleyecek, devrimci güçlerin yükseliþine fýrsat oluþturmasý
faþist rejimin yaptýklarýnýn hesabýnýn sorulmamasý için elinden geleni ardýna koymayacaktý.
Arjantin
Arjantin e gelince, biraz gerilere gidip, bu ülkede siyasal yaþama uzun yýllar damgasýný ba
mýþ olan Peronizm olgusunu hatýrlamakta yarar var. Arjantin daha Lenin döneminde Latin A
merika kýtasýnýn orta geliþkinlik düzeyindeki bir kapitalist ülkesi olarak dikkat çekmiþtir
antin burjuvazisi, iþçi sýnýfýnýn devrimci mücadelesinin düzen açýsýndan yarattýðý tehliken
la erken tarihlerden baþlayarak olaðanüstü rejimleri gündeme getirmiþtir.
1943 yýlýnda Arjantin in muhafazakâr hükümeti, liberal eðilimli bir grup subayýn ordu içind
li örgütlenmesine dayanan askeri darbesi ile devrilmiþti. Darbeci subaylar arasýnda, ile
rleyen yýllarda Arjantin de kendi adýyla anýlacak bir siyasal akýma damgasýný basacak olan
n Peron da vardý. Peron, kurulacak olaðanüstü yönetimin çalýþma bakaný olacaktý. Ve bu göre
baþlayarak, belirli bir tarihsel kesit boyunca reformcu yaný aðýr basan bir burjuva siya
sal hareket olarak görünecek Peronizmin temellerini attý.
1944 yýlýnda baþbakan yardýmcýlýðýna getirilen Peron, Komünist Parti de dahil olmak üzere s
rtilerin yeniden kurulmasýna izin verilmesi, üniversiteye özerklik saðlanmasý, Arjantin in
irleþmiþ Milletler e katýlmasý ve faþist Almanya ya savaþ açýlmasý gibi uygulamalara imzasý
e, burjuva düzenin o dönemde dünyada esecek demokrasi rüzgârlarýna ayak uydurma çabasýna ön
teydi. Fakat Peron un reformculuðu, son tahlilde otoriter bir burjuva rejime, korpor
atist bir devlet yapýsýna özenen bir burjuva siyasetçinin reformculuðuydu. Peron tepeden r
eformlarla iþçileri yatýþtýrýp, bu yolla onlarýn mücadele ihtiyacýný söndürmeyi amaçlamakta
rdu, ücretleri yükseltti, ücretli izin hakkýný getirdi, kýrsal kesimde her türlü iþçilik ha
sun olarak çalýþan kesimin tarým iþçisi sayýlmalarýný saðladý ve böylece emekçi kitleleri
, onlarý uzun yýllar boyunca pençesine alacak yanýlsamalarýn mimarý olmuþ oldu.
Ýtalyan faþizmine hayran olduðunu söyleyerek iktidara adýmýný atmýþ olsa da, Juan Peron un
m düþmaný gerçek yönü bir baþka zaman diliminde ortaya çýkacaktý. 40 lý yýllarýn reformcu P
rin huzurunu kaçýrdýðý için 1945 Ekiminde tutuklanýyor ve onun yarattýðý efsane yi halktan
isi (ve daha sonra da karýsý) Eva Peron sürdürüyordu. Zaten Juan Peron un tutukluluðu da fa
devam etmedi.
Kitlelerin Peron yanlýsý gösterileri ve Evita nýn baþlattýðý genel grev sonucunda Peron ser
kýldý ve 1946 yýlýnda yapýlan seçimlerden büyük bir zaferle çýktý. Kendisi devlet baþkaný s
, Senato ve valilik seçimlerinde de Peronistler ezici bir çoðunluk elde ettiler. Fakat
1954-1955 döneminde laik devlet anlayýþýný yerleþtirmek için baþlatmaya çalýþtýðý reform, o
rþýya getirdi. Ayrýca Peron iþçi hareketlerini engelleyici bir bariyer olma vasfýný yitirmi
Ordu içinde kendisine karþýt subaylarýn ayaklanmasý baþarýya ulaþýnca önce Paraguay a kaçtý
da Ýspanya ya geçti.
Arjantin de 1971 yýlýna dek askeri darbelerle parlamenter yönetim deneyleri birbirini iz
ledi. Bu arada, 1958 seçimlerinden önce askeri yönetimin desteklediði partinin Peron la uz
laþýp geniþ bir taban oluþturma teþebbüsü Peronist hareket içinde bölünmeye ve bir sol Pero
uþmasýna da yol açmýþtý. Sivil yönetimler döneminde iþçi mücadelesi ve grevler yükselirken,
zmin gölgesindeki gerilla hareketi de giderek ondan uzaklaþýyordu. Ýlerleyen yýllara çok bü
lý öðrenci eylemleri ve kent gerillacýlýðý damgasýný basmaktaydý. 1966 darbesiyle iþbaþýna
i yönetim kendi denetiminde bir sivilleþme istemiyle 1973 te seçimlerin yapýlacaðýný duyu
on un kitle desteðinden yararlanma amacýyla da onunla uzlaþma yoluna girmiþti.
Kasým 1972 de Arjantin e dönen Peron siyasal ortamý kokladýktan sonra tekrar Ýspanya ya geç
cý ülkesine tam bir kurtarýcý pozunda geri dönüþ yapabilmekti. Gerçekten de Haziran 1973
geldiðinde bir milyonu aþkýn bir kalabalýk kendisini karþýlýyor, Peron ise Peronist hareke
sol kanadýný tasfiye etmekle iþe baþlýyordu. Eylül 1973 te yapýlan seçimler onu yeniden de
anlýðý koltuðuna oturtacaktý. Ne var ki deðiþmiþ olan koþullar ve artýk kendi yolunu tutmuþ
i devrimci hareketlerin varlýðý ile birlikte, tepeden reformlarla halký yatýþtýrma dönemi,
eronizm dönemi artýk geçmiþte kalmýþtý.
Peron artýk eski Peron deðildi. Bu dönemin Peron iktidarý, burjuva düzenin yeni gereksinim
lerine ayak uyduran ve sol hareketi baskýyla dizginlemeye çalýþan gerici bir iktidar nit
eliði taþýyacaktý. Peron a eþlik eden kadýn figürü de tamamen deðiþmiþti. Eski karýsý Evita
rici Isabel Peron un dönemiydi. Juan Peron un 1974 te ölümü üzerine onun görevini Isabel Pe
raldý. Ancak düzeni tehdit eden devrimci kabarmalar karþýsýnda, Arjantin burjuvazisinin di
rayetsiz ve halk tarafýndan sevilmeyen bir bayan Peron ile idare edebilmesi mümkün deðil
di.
Arjantin de yýllar içinde daha da yol alan kapitalizmle birlikte finans kapitalin olgu
nlaþmasý aynen burjuva ordusunun üstyapýlanmasýna da yansýmýþtý. Artýk burjuva düzeni tam a
vrimci bir saldýrýyla, faþizmle korumaya talip bir ordu kurmayý vardý. Nitekim 1976 yýlýnda
abel Peron u darbeyle devirip kurulan yeni askeri diktatörlük dönemi, Arjantin de de faþizm
n iktidarý anlamýna geldi. Üç kiþilik askeri cuntayý oluþturan kuvvet komutanlarý (Videla,
, Galtieri) sýrayla devlet baþkanlýðýný üstlendiler. 1976-82 arasýnda hüküm süren bu faþist
vrimci harekete ve binlerce devrimci ve emekçi insana kan kusturan bir dönem oldu. Y
alnýzca þu kadarýný hatýrlamak bile yeter; Arjantin de askeri cunta döneminde iþkencelerde
dilen ve kaçýrýlarak öldürülen insanlarýn sayýsý otuz binleri bulmuþtur.
Arjantin de faþist diktatörlüðün 1982 de Falkland/Malvinas adalarýnda hak iddia ederek Ýngi
eryalizmiyle savaþa tutuþmasý, onu daha da zayýflatan bir faktör olacak ve sonunu getirece
kti. Savaþ Arjantin in yenilgisiyle neticelenince devlet baþkaný Galtieri istifa etti. O
nun görevini bir baþka general üstlenmiþ olsa da, askeri faþist diktatörlüðe kesin gidiþ yo
halefetin artýk geri döndürülemez yükseliþi nedeniyle bir yýl içinde seçimlere gidileceði a
r ki burjuvazi bu ülkede de geniþ bir toplumsal uzlaþma hareketi yaratýp, baþýna da sosya
okrat eðilimli Raul Alfonsin i getirmiþ ve böylece süreci kontrol altýna almayý baþarmýþtý.
1983 Ekiminde yapýlan seçimleri Alfonsin in partisi Radikaller kazandý ve Alfonsin de de
vlet baþkaný oldu. Alfonsin baþlangýçta kitle muhalefetinin etkisini dikkate almak zorunda
ydý. Faþist iktidar döneminde ortadan kaybolan insanlarýn yakýnlarýnýn, analarýn, iþkence
erden hesap sorulmasý yönünde yürüttükleri mücadele etkili oldu. Neticede, cuntanýn en önde
enerali, Videla, Viola ve Galtieri de içinde olmak üzere askeri cunta yöneticileri mah
keme önüne çýkartýldýlar. 1985 yýlýnda yürütülen duruþmalarýn neticesinde pek çoðu aðýr hap
Alfonsin yönetimi parlamenter iþleyiþi güçlendirmek amacýyla ordu üst kademelerinde deðiþik
gerçekleþtirdi. Askeri harcamalarda kýsýntýya gidildi, üniversite özerkliðinin ve basýn özg
esisi için yasal düzenlemeler yapýldý. Ne var ki burjuva parlamenter iþleyiþ yerleþip kitle
reketinden duyulan korku azalýnca, Alfonsin kitle hareketinin istemlerinden çok burj
uva ordusundan gelen tersine uyarýlarý dikkate alacaktý.
Burjuva yönetim, artýk toplumsal barýþýn saðlanmasýnýn gerektiði gerekçesiyle Aralýk 1986 d
sa çýkartýp, askeri rejim dönemine iliþkin soruþturmalarýn yürütülmesini sýnýrlandýrdý. 198
af getiriliyor ve hüküm giymiþ cuntacý generaller, Menem in baþkanlýðý döneminde Ekim 1989
nel afla serbest býrakýlýyorlardý. Buna karþý kayýp analarý protesto eylemlerini yükselte
evrimci saflarda bu dönemin Arjantin i, faþist cunta döneminde katledilen yakýnlarýnýn hesa
rma mücadelesini sürdüren beyaz baþörtülü analarýn eylemleriyle hatýrlanacaktýr.
Þili
Latin Amerika nýn demokrasi mücadelesi bakýmýndan ileri ve devrimci geleneðe sahip bu ülkes
e, içinde sosyalist ve komünist partilerin yer aldýðý ilk halk cephesi deneyimi 1938 de yaþ
Aradan yýllar geçtikten sonra 1970 yýlýnda Þili halký yine bir halk cephesini iktidara geti
ecekti. Sosyalist, Komünist ve Radikal partileri içeren ve bazý Hýristiyan Demokratlarýn d
a desteklediði halk cephesinin seçimleri kazanmasý sonucunda sosyalist Salvador Allend
e devlet baþkaný oldu. Ve Unidad Popular (Halk Birliði) hükümeti kuruldu. Bir yýl sonra yap
n yerel seçimlerde Halk Birliði nin aldýðý oylar yüzde elliyi aþýyor, Þili ve dünya burjuva
gulamalarýndan tedirgin olduklarý bu iktidardan kurtulmanýn yollarýný döþemeye baþlýyorlard
Sanayide devletleþtirmelere ve kýrsal kesimde tarým reformuna aðýrlýk veren Halk Birliði hü
bankalarý kamulaþtýrmýþ ve sýra bakýr madenlerine gelmiþti. Bakýr cevherleri Þili nin en bü
aynaklarýndan biri olmanýn yaný sýra ABD emperyalizminin de kârlý bir yatýrým alaný idi. Ta
ileceði gibi, Halk Birliði hükümetinin bakýra uzanan elini kýrmak amacýyla yerli ve yabancý
ns kapital alarm durumuna geçti. ABD Allende hükümetini düþürebilmek amacýyla çeþitli ekono
argolarý devreye sokarken, Þili burjuvazisi de Halk Birliði hükümetine artýk hiçbir þekilde
ek verilmemesi konusunda sýnýf tavrýný ortaya koymuþtu. Ýþçi sýnýfý ise devrimci önderliðe
ve Halk Birliði nin yenilgiye yazgýlý reformist politikalarýnýn bütünüyle etkisi altýnda o
burjuvazinin hamlesine kendi baðýmsýz sýnýf tutumuyla karþýlýk veremedi.
Þili de yerli ve yabancý finans kapitalin öncülüðünde gerçekleþen askeri faþist darbe, gene
t nin faþist diktatörlüðünü iþbaþýna getirdi. Bu diktatörlük önemli bir gerçeði de sergiled
i hareketin boyutlarý ne kadar yaygýnsa ve bu hareket Þili halk cephesi örneðinde olduðu üz
iktidar olma deneyimi ile oyun oynamýþsa, burjuvazinin ödettireceði fatura da o denli k
abarýk olacaktýr. Þili de faþizm, Allende de içlerinde olmak üzere yaklaþýk 35 bin insanýn
esiyle iktidar oldu.
Pinochet cuntasý, baþkan Allende nin çarpýþarak öldüðü Baþkanlýk Sarayý ndan baþlayarak dev
karþý vahþice bir saldýrý yürüttü. Þili de faþist iktidarýn iþçi sýnýfýnýn yaþam ve çalýþma
le nasýl bir ekonomik geliþme imkâný bahþettiðini veya diðer uygulamalarýný uzun boylu anla
erek yok. Bunlarýn ne olduðu, ne anlama geldiði, Türkiye örneðinden çok iyi biliniyor. Türk
farklý olan bir yön, iktidarýnýn ilk yýllarýnda yaptýrdýðý sözde bir halk oylamasýyla kend
k devlet baþkaný seçtiren Pinochet in, faþist iktidarýn monolitik yapýsýný bozmaksýzýn 1988
Þili örneði, faþizmin yalnýzca sermayenin azgýn saldýrýsýyla hafýzalara kazýnamayacaðýný, d
niþ çabasýnýn da asla unutulmamasý gerektiðini hatýrlatýr. Þili de faþist cunta beþ bini aþ
r stadyuma doldurmuþtu. Bunlar arasýnda Þili nin devrimci þarkýlarýnýn simgesi Victor Jara
lunuyordu ve tüfek dipçikleri eþliðinde alelacele stadyuma týkýlan Jara nýn elinde gitarý d
Bir þarký söylemeye koyulan Jara ya, subaylarýn ateþ açma tehdidine raðmen stadyumdaki diðe
lular da eþlik etmeye baþladýlar.
Öfkeden çýlgýna dönen subaylar Jara nýn ellerinin kýrýlmasý emrini verdiler. Gitarýn sesi s
ký devam ediyordu. Faþist subaylar dipçiklerle Jara nýn kafatasýný parçaladýlar ve diðer tu
ibret olsun diye cesedini tribünlerin önüne astýlar. Ama Jara nýn o stadyumda ölümden heme
yazýp bestelediði Þili Stadyumu adlý þarkýsý tüm bir faþist diktatörlük dönemini aþýp gün
a pek çok ülkede, faþizmin daraðaçlarýnda ve zindanlarýnda iþkence ve ölüme yiðitçe direnen
anlar son mesajlarýnda devrimci mücadeleye inançlarýný haykýrmýþlardýr.
Tarih bize þunu gösteriyor ki, bugüne kadar hiçbir devrim, ona inanmýþ insanlar cesur olmad
yenilgiye uðramýþ deðildir. Burada sorun, tek tek kiþiler düzeyinde ele alýnabilecek bir ce
et ya da korkaklýk sorunu deðil, devrimci mücadelenin gereklerini yerine getirme kapas
itesine sahip bir önderliðin olup olmadýðýdýr. Örneðin kiþisel düzeyde ele alýndýðýnda, All
ek kendi çizgisi içinde inançlarýna dürüst kalmaya çalýþmýþtýr. Ama biz Allende nin kiþisel
ve benzerlerinin temsilcisi olduklarý sýnýf tutumunu irdelemek, neticelerine bakmak zo
rundayýz.
Allende, keskin komünist geçinip zoru gördüðünde sývýþanlara oranla cesur bir kiþi olarak s
se bile, bu onun siyasal çizgisinin iþçi sýnýfýný yenilgiye sürükleyen niteliðini deðiþtirm
böyle, neticede ilerleme potansiyeline sahip bir devrim, burjuva devletin silahlý ku
vvetlerinin ellerine teslim edilmiþtir. Böylece yolu açýlan kýlýç, neticede Allende nin can
mak istediðinde, o bir korkak gibi pýsýp af dilememiþ, dövüþerek ölümü seçmiþtir. Ama bu ki
n sýnýf yanýlgýsýný asla ve asla ortadan kaldýrmaz. Zira sorun, onun hatasýnýn bedelini ken
a ödeyip ödemediði deðil, sýnýfa neye malolduðudur.
Biraz da Þili de Pinochet nin faþist diktatörlüðünün sona eriþ süreci üzerinde duralým. Pin
aþkanlýðý, baþýnda bulunduðu faþist cuntanýn baský ve tehditleri altýnda gerçekleþtirilen
1978 e ve daha sonra da 1980 yýlýna dek sürüp gitmiþti. Fakat içten içe zayýflayan faþist
sonunda bir halk ayaklanmasý ile tepetaklak olmamasý için bir yumuþama sürecinin baþlatýl
iderek kaçýnýlmaz hale gelmekteydi.
Pinochet, hazýrlattýðý yeni anayasanýn Eylül 1980 de yapýlan halkoylamasýnda kabulüyle birl
erin yine kendi elinde olmasýný umduðu bir süreci baþlattý. Yükselmesi olasý halk muhalefet
kitlelerde yanýlsamalar yaratýp kesebilmek amacýyla, demokrasiye yavaþ evrim diye adlandý
bir planýn yürürlüðe konduðunu açýkladý. Bu planýn bir parçasý da, Pinochet nin kendi devl
88 yýlýna kadar uzatmýþ olmasýydý.
Ancak ilerleyen yýllarla birlikte Pinochet in faþist iktidarýnýn iç ve dýþ desteðini yitird
i monolitik yapýsýna raðmen içten çürüdüðü açýktý. Nitekim faþist diktatörlük karþýtý muhal
1982-83 yýllarýnda yaþanan ekonomik bunalým faþist iktidarýn durumunu zayýflatýrken, açýk k
ileri de yükselmekteydi. Ýç ve dýþ burjuva güçlerin güdümlü bir parlamenter iþleyiþe geçilm
maya çalýþtýklarý plan Türkiye dekiyle benzerlikler gösteriyordu. Ama Þili de iþçi hareketi
kitle güçleri faþizmin çözülüþ sürecinde Türkiye ye oranla daha etkili bir mücadele sergile
eylemlerinin durdurulamaz geliþimi karþýsýnda Pinochet 1984 yýlýnda sýkýyönetim ilân edecek
yönetim, baskýlarý artýrarak ve sýkýyönetim tehditleriyle kaçýnýlmaz sondan kurtulmaya çalý
rkýný geri döndürmeye muktedir olamayacaktý.
Nitekim 1987 yýlýna gelindiðinde, Pinochet sýkýyönetimi kaldýrmak ve siyasal partilerin kur
asýna izin vermek zorunda kalmýþtý. Fakat hiç deðilse kendi paçasýný kurtarmak amacýyla dev
r dönem daha uzatmak için yine halkoylamasýna baþvurdu, bu kez sonuç hayýr idi. Pinochet, a
týk iktidarýn sivillere devredileceðini açýklamak zorunda kalmýþtý. Aralýk 1989 da yapýlaca
sinde on yedi siyasal parti Demokrasi Ýçin Partiler Koalisyonu adlý bir seçim bloku oluþtu
rdu. Seçimleri bu ittifakýn desteklediði Hýristiyan Demokrat adayýn kazanmasýyla Þili de pa
nter iþleyiþe geçildi.
EK II
Faþist Ýktidarlarýn Kuruluþ ve Sona Eriþlerine Ýliþkin Örnekler
Elif Çaðlý
23 Aðustos 2004
Ýspanya Dersleri
Marksizm dýþý akýmlarýn, Sosyal Demokrasinin, Stalinizmin, faþizme karþý mücadele sorununda
lar boyunca sýnýf bilincini bulandýrmýþ ve neticede iþçi hareketini yenilgiye sürüklemiþ ol
l yaklaþýmlarýyla döne döne hesaplaþmak büyük önem taþýyor. Bu nedenle, faþizme karþý mücad
en devrimci gelenek ile bunun dýþýnda kalan siyasal anlayýþlar arasýna kalýn bir çizgi çeke
lar içinde büyük bir kafa karýþýklýðýna neden olmuþ belli baþlý çarpýtmalar üzerinde de tek
erekiyor.
Ýspanya da 1930 larda yaþanan Halk Cephesi deneyimi, proletaryanýn devrimci mücadelesini gü
ve neticede Franco nun faþist diktatörlüðünün kurulmasýyla sonuçlanan çok çarpýcý bir örneð
aþanan süreçten çýkartýlabilecek çok önemli dersler vardýr ve o dönemleri bizzat yaþamýþ ol
mci deðerlendirmeleri büyük önem taþýr. Ýspanya daki sürecin ve bu derslerin belli baþlý yö
anmasý, günümüzde de tanýðý olacaðýmýz sýnýf uzlaþmacý cephe anlayýþlarýnýn yaratacaðý va
i doðru temellerde sürdürebilmek bakýmýndan elzemdir.
1930 lar Ýspanyasý, iþçi-emekçi kitlelerin devrimci mücadelesiyle burjuva düzen güçlerinin
i faþist saldýrýsýnýn tam anlamýyla iç içe geçtiði bir süreci yansýtýr. Ýspanyol devriminin
faþizme karþý mücadelesi konusunda Stalinist anlayýþlar gerçeklikleri öylesine çarpýtmýþlar
çok kýsaca da olsa o dönem Ýspanyasý nýn koþullarýný hatýrlayarak baþlayalým.
Ýspanya 20. yüzyýlýn baþýnda mutlak monarþi tarafýndan yönetilen geri kalmýþ bir Avrupa ülk
üstyapýdaki yarý feodal görünüme raðmen (Katolik Kilisenin hâlâ çok güçlü oluþu, devlet yö
t subay kastýnýn aðýr basmasý vb.) kapitalizm geliþmekteydi ve burjuvazi iktisaden egemen s
ar arasýnda yerini almýþtý. Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda, savaþan Avrupa ülkelerine yapýl
acat sayesinde elde edilen sermaye birikimi, özellikle Barselona, Bask, Bilbao gib
i bölgeler baþta olmak üzere sanayinin geliþmesine ve proletaryanýn güçlenmesine neden olmu
Ancak savaþ sonrasýnda Avrupa yý derinden sarsan iktisadi kriz koþullarýndan Ýspanya da faz
la etkilenecek ve egemen sýnýflar kurtuluþu, kendilerini ordunun kollarýna atmakta bulac
aklardý. Böylece 1923 yýlýnda Ýspanya da General Primo de Rivera nýn askeri diktatörlüðü ku
Diktatör Rivera 1930 yýlýnda iktidardan düþecek, Kral XIII. Alfonso yeni bir hükümet oluþtu
n Berenguer i görevlendirecek ve ayrýca Nisan 1931 de yerel seçimlerin yapýlacaðýný ilân ed
u seçimlerde monarþist ve kilise yanlýsý partiler büyük bir hezimete uðradýlar. Elde edilen
onuç, kralý sürgüne gitmeye mecbur kýlarken Ýspanya ya da burjuva cumhuriyeti getirdi. Ýspa
14 Nisan 1931 de cumhuriyet ilân edildi. Ayný yýl içinde, Largo Cabellero liderliðindeki So
yalist Parti ile Troçki nin Ýspanya nýn Kerenskisi olarak deðerlendirdiði Azana liderliðind
iberal burjuva partiyi içeren bir burjuva koalisyon hükümeti kuruldu. Ýki karþýt sýnýfýn uz
ayanan bu hükümet, 1936 da kurulacak Halk Cephesi hükümetinin bir anlamda öncülüydü.
Cumhuriyetin ilânýyla birlikte Ýspanya da baþlayan yeni dönem, yýllardýr birikmiþ olan çeli
tlamasýna sahne olmaktaydý. 1931 Haziranýnda yapýlan Kurucu Meclis seçimlerini takiben yen
i bir anayasa da hazýrlanmýþtý. 1932 yýlýnda, Katalonya nýn sýnýrlý bir otonomiye kavuþmasý
eni bir anayasal düzenlemeyle, Generalitat olarak adlandýrýlan ayrý bir Barselona hükümeti
uruldu. Fakat iþçilerin ve tarým emekçilerinin cumhuriyetten beklediði yalnýzca parlamenter
rejimin ilâný deðildi. Kitleler sosyal reformlarýn gerçekleþmesini istiyorlardý. Oysa liber
burjuvazi kitlelerin devrimci dönüþüm arzusundan, monarþiden korktuðundan daha fazla korkma
taydý. Azana nýn baþbakanlýðý altýndaki burjuva cumhuriyeti, mücadeleyi yükselten kitleleri
ru ve top ateþleriyle durdurmaya çalýþacaktý.
Sanayi bölgelerinden yükselen genel grevler, kýrsal kesimde gerçekleþen köylü ayaklanmalarý
urjuvazinin saldýrýlarý sonucunda kabaran ölü ve yaralý sayýlarýyla ilerleyen bir süreç yaþ
itleler cumhuriyetçi partilere verdikleri desteði çektiler. 1933 yýlýnda Azana hükümeti düþ
ir burjuva hükümeti kuruldu. Parlamenter rejim bundan böyle hýzla bir dar boðaza sürüklenir
, düzen güçleri de faþizm kartýný hazýr etmeye koyulmuþlardý. Eski diktatör Rivera nýn oðlu
ge Espanola adlý faþist partiyi kurarken, silahlý faþist çeteler de sendika liderlerine ve
sol siyasetçilere yönelik suikastleri gerçekleþtirmeye giriþmiþlerdi.
Mevcut koþullar sallantýlý bir siyasal tutumu kaldýrmayacak kadar ciddiydi. Sosyalist Pa
rti lideri Caballero, tabanýn bindirdiði basýnç nedeniyle silah satýn almak ve üyelere daðý
amacýyla bir Komite kurmak zorunda kalmýþtý. Devrim ve karþý-devrim güçleri arasýndaki müca
iþini sürdürüyordu. Düzen güçlerinin faþist bir iktidarý iþbaþýna getirme planlarýna karþý
a ayaklanmalar gerçekleþti. Asturias ta madenciler 4 Ekim 1934 te baþlattýklarý ayaklanma s
cunda komün yönetimini ilân ettiler. Saðcý burjuva hükümetin buna yanýtý, General Franco yu
i lejyonerler ordusunu þehirde düzeni saðlamak için yardýma çaðýrmak olmuþtu. Asturias made
nin komünü 12 Kasýmda düþürüldü. Düzen güçlerinin iþçi-emekçi kitlelere karþý faþist saldýr
si tutuklu sayýsý 30 bini aþmýþtý. Ýspanya da iki temel sýnýf arasýndaki mücadele artýk mua
ulaþýyordu.
Faþizm Ýspanya yý devrim güçlerinin elinden geri almak amacýyla, gücünün yettiði kentlerde
fiilen iktidarýný oluþturmaya çalýþýyordu. Faþistlerin egemenliði altýna giren bölgelerde
politikasý, faþizmin temel yýldýrma siyaseti haline gelmiþti. Ama önemli sanayi bölgelerind
faþizm, iþçilerin devrim ateþini söndürmeye muktedir olamamýþtý ve böylece Þubat 1936 dönem
.
1936 Þubatýnda yapýlan seçimlerde Halk Cephesi bir seçim zaferi kazanýyor ve yine Azana nýn
anlýðý altýnda (Azana birkaç ay sonra cumhurbaþkaný olacaktý) burjuva cumhuriyetçilerle Sos
ve Komünist Partilerin oluþturduðu bir koalisyon hükümeti kuruluyordu. Ýlk bakýþta faþist g
rýlý bir atak olarak gözükebilecek bu siyasal dönemeç noktasý, proletaryanýn devrimci mücad
n ilerletilmesi bakýmýndan ne yazýk ki tam tersi bir anlam ifade etti. Zira bu dönemeç, iþç
artileri liderlikleri açýsýndan tam bir kýrýlma noktasý oldu. Ýspanya da parlamenter rejimi
as ettiði tarihsel koþullarda, bu liderlikler kendi kitlelerinde parlamenter yanýlsama
lar yaratmaya koyuldular. Oysa iþçi ve emekçi kitlelerin yaþamsal çýkarlarý parlamenter atr
iyonlarla oyalanmayý deðil, devrimin ilerletilmesini gerektiriyordu.
Troçki nin dediði gibi, sosyalist devrim döneminde burjuvazi ile koalisyon kurmaktan dah
a büyük bir suç olamaz.[159] Devrim sýrasýnda sýnýf kinlerinin tüm gücünü burjuvaziye yöne
imci bir liderin burjuva bir hükümet içerisinde yer almasý önemli bir iþarettir: bu onlarý
karýþtýrýr ve moralini bozar. [160] Marksizmin ilkesel tutumunu yansýtan bu tespitler dünün
asý nda olduðu kadar günümüzde de aynen geçerlidir. Ne var ki sýnýf uzlaþmacý siyasetler ta
eminde bu suçlarýný, gündemde sosyalist bir devrimin bulunmadýðý, acil görevin faþizme karþ
yi savunmak olduðu þeklindeki gerekçelerin ardýna gizlemeye çalýþmýþlardýr. Bu doðrultuda y
lar, dünden bugüne nice mücadeleci iþçinin ve devrimcinin bilincini çarpýtmýþtýr.
Oysa faþizmin yükseliþe geçtiði koþullar iyice bir aklýn süzgecinden geçirilirse, söz konus
rin aslýnda gerçekliði yansýtmayan birer tuzak olduðu görülecektir. Örneðin faþist iktidar
ülkede sermayenin gündemine durup dururken girmez. Faþizm iþçi sýnýfýnýn karþýsýna can yak
k olarak dikilmiþse, sýnýf mücadelesinin diðer cephesinde de, burjuva düzeni korkuya salan
ya da bu düzeyde olgunlaþmýþ) bir devrim tehdidi yer alýr. Faþizmin iktidara týrmandýðý tü
sýnýfý üzerinde ya devrim ya karþý-devrim tabelasý yazan bir yol ayrýmýna gelip dayanýr.
zm tehlikesi doðduðunda iþçi sýnýfýnýn acil görevinin mevcut parlamenter rejimi savunmak ol
sý büyük bir çarpýtmadýr.
Yýllar içinde onca acý deney yaþanmýþ olmasýna raðmen bu tür çarpýtmalarýn günümüzde bile e
ir nedeni de, burjuva devletin parlamenter ve faþist biçimleri arasýndaki farklýlýðýn iþçi
siz olmadýðý gerçeðinin yanlýþ yorumlanmasýdýr. Bu tespit doðrudur ama bunun devrimci görev
karþýlýðý ne olmalýdýr? Faþizm tehdidi varsa iþçi sýnýfýnýn buna kayýtsýz kalmamasý ve burj
lde ettiði mevzileri savunmasý elbette devrimci görevin bir parçasýdýr. Ama devrimci prolet
rya bu mevzileri kendi stratejik hedefine baðlayarak, kendi örgütleriyle, kendi tarzýyla
savunur. Yani faþizme karþý mücadeleyi, doðrudan doðruya devrim mücadelesini ilerletme gör
baðlar. Devrimci proletarya bu mücadeleyi, zaten can çekiþmekte olan burjuva parlamente
r rejime yeniden can vermek için deðil, burjuva egemenliðini sona erdirmek amacýyla yürütür
unun tersi, yani önce burjuvaziye bir iktidar bahþedip sonra sýranýn iþçi sýnýfýna gelmesin
me mantýðý tam da Menþevizmdir.
Zor dönemler geldiðinde devrimci görevlerin altýna giremeyip kurtuluþu liberal burjuvazini
n kollarýna atýlmakta bulan Menþevizm, ülke ve siyasal örgüt adý deðiþse bile meþrebi deðiþ
uzlaþmacýlýðýdýr. Menþevik eðilimin tipik özelliklerinden biri de, burjuva siyasetçiler ko
er arasýnda büyük yanýlsamalar yaratmasý, düzenin temel direði haline gelmiþ ünlü devlet ad
i payeler daðýtmasýdýr. Konumuzu doðrudan ilgilendiren bir örnek verelim. Fransa da 1935 yý
urulan Halk Cephesi hükümetinin baþbakaný sosyalist Leon Blum, koalisyon ortaðý olan burjuv
partisinin (Radikal Parti) ünlü politikacýsý ve hükümetin savunma bakaný Daladier i büyük
ye över. Troçki nin belirttiði gibi, Þüphesiz Daladier büyük bir demokrattýr . Ancak onun
resmi iþlerle uðraþýrken bir yandan da gayri resmi olarak subay kýtalarýnýn genelkurmayýnd
ir an bile þüphe duyulabilir mi?
Troçki nin takibeden satýrlarý, günümüzdeki uzlaþmacý anlayýþlara da verilmiþ bir yanýttýr:
boþ konuþmalarla sarhoþ olmayan, gerçeklerle yüzleþen ciddi insanlar var. Bu insanlar her
lasý sonuç için hazýrlýklýdýr. Þüphesiz Daladier ve askeri liderler de iþçiler devrim yolun
dýklarý takdirde alýnacak gerekli önlemler konusunda bir anlaþmaya varýyorlar. Ve generalle
kendi aralarýnda þunlarý konuþuyor: Ýþçilerle iþimiz bitene kadar Daladier i destekleyeli
nra onun yerine daha güçlü bir adamý getiririz. Ayný anda Sosyalist ve komünist liderler d
er gün Dostumuz Daladier nakaratýný tekrarlýyor. Bir iþçinin onlara cevabý þöyle olmalýdý
u söyleyin size kim olduðunuzu söyleyeyim. [161]
Sýnýf uzlaþmacý Menþevik anlayýþýn faþist tehdit karþýsýnda yerleþtirmeye çalýþtýðý siyasal
ndeyse, iþçi örgütleri öncelikle burjuva parlamentosunda sol kanadý güçlendirmeli, gerekiyo
urjuva soluyla koalisyon hükümetleri kurmalý, faþist yuvarlarýn daðýtýlmasý, polisin ve ord
stlerden temizlenmesi için parlamentodaki ilerici kanatlar zorlanmalýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn
mesine ve devrimci siyasetine dayanan esas mücadeleye sonra nasýlsa sýra gelecektir! Ýþ
a da da, Sosyalist ve Komünist Parti, liberal burjuvaziyle bir koalisyon hükümeti oluþturu
r ve parlamenter yanýlsamalar yaratmaya koyulurken tam da böyle bir mantýkla hareket e
tmiþtir.
Ýspanya örneðinin de kanýtladýðý gibi, Troçki, burjuva devlet aygýtý varlýðýný sürdürdükçe
ptýrýmlarla daðýtýlabileceði savýnýn tam bir yalan ve aldatmaca olduðunu vurgular. Sadece s
r faþizme karþý direnebilir. Ýþçilerin partisi liberal burjuvazi ile ittifak içine girmekle
apitalist militarizme karþý verdiði mücadeleden vazgeçmiþ olmaktadýr. Zira sömürenlerin sil
etlerinin desteði olmadan burjuva rejimi sürdürmek imkânsýzdýr. Ve açýktýr ki, Subaylar se
muhafýzlarýdýr. Bu muhafýzlar olmadan burjuvazi varlýðýný bir gün bile devam ettiremez. Bir
ak seçimleri, eðitimleri subaylarý sosyalizmin uzlaþmaz düþmanlarý haline getirmektedir. Ya
tisnalar hiçbir þeyi deðiþtirmez.
Parlamentonun sol kanadýndan, ordunun faþistlerden temizlenmesini niyaz eden uzlaþmacý l
iderlikler burjuva düzenin temel gerçekleri konusunda iþçileri çok tehlikeli sonuçlara sürü
ktedirler. Tehlike faþist kimlikleri açýkça belli olan kibirli demagoglarýn varlýðýnda deð
leter devrimi yaklaþtýðýnda subay müfrezelerinin proletaryanýn cellâtlarý haline gelmelerin
tmaktadýr der Troçki. Yalnýzca dörtyüz beþyüz ajitatörü ordudan tasfiye etmek temelde her
e olduðu gibi býrakýlmasý anlamýna gelir. Ýçinde halký tutsak alan yüzyýllarýn geleneklerin
kadrolarý tümüyle, kaynaðýna kadar ezilmelidir. Subaylar kastýnýn emri altýndaki kýþla ask
yerine de halk milisi silahlý iþçi ve köylülerin demokratik örgütü geçirilmelidir. Baþka
tur.
Ve Troçki, iþçilerin bilincini bulandýran siyasi yaklaþýmlarý apaçýk teþhir eden þu can alý
r: Cumhuriyetçiler böyle bir tedbiri kabul edecekler mi? Hiçbir þekilde kabul etmeyecekle
r. Halk Cephesi hükümeti, yani iþçilerin burjuvazi ile beraber kurduðu koalisyon hükümeti ö
okrasiye ve subaylara teslimiyet hükümetidir. Ýspanya olaylarýnýn bize verdiði ve bedeli bi
lerce insanýn yaþamýyla ödenen ders iþte budur. [162]
Burjuvazi ile uzlaþmalara dayanan Halk Cephesini faþizmi engelleyecek bir yol olarak
görenler, sýnýf mücadelesinin çarpýcý gerçeklerinin üzerinden atlamaktadýrlar. Burjuvazi,
u iþçi örgütleriyle siyasal bir ittifak yapmaya mecbur kýldýðýnda, bu durumu dengelemek içi
a her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyar. Bu nedenle aslýnda Halk Cephesi tipindek
i hükümetler, gerçek bir iktidar bile olamazlar. Nitekim Ýspanya daki Halk Cephesi de aslýn
a gerçek bir hükümet bile olamamýþtýr. Gerçek hükümet yetkisi, Genelkurmay da, bankalarda,
en güçlerindedir. Bu gerçeklik karþýsýnda, Troçki, Fransa daki Halk Cephesi taraftarlarýný
aktýr.
Fransa da da liberal burjuvazinin iþçilerle ittifak yapmasýna, subay kadrolarýna dokunulma
masý þartýyla izin verilmiþtir. Ýþçiler talepleri doðrultusunda baský uygulamaya kalktýkla
t aygýtý kafalarýna inecekti der Troçki.[163] Liberaller Halk Cephesinin sað kanadý olarak
eler bile, aslýnda orada yönetici sýnýflarý temsil etmek üzere bulunmaktadýrlar. Finans kap
l onlar aracýlýðýyla Halk Cephesine uzanmakta ve proletarya üzerinde hâkimiyetini sürdürmek
.
Ýspanya örneðinde iþçi partileri liderlikleri, parlamentoda elde edilen mevziler sayesinde
faþizmin engellenebileceði düþleriyle kendilerini ve daha tehlikelisi iþçi-emekçi kitleler
andýrýp durdular. Ve böylece faþizm iktidara biraz daha yaklaþtý. Faþizmin iktidara geldiði
kler, devrim ve karþý-devrim arasýndaki iç savaþýn týrmandýðý süreçlerde burjuva düzen güçl
metini çok daha önce ve kapsamlý biçimde kavrayýp önlemlerini almaya koyulduðunu kanýtlar.
im Ýspanya da da böyle oldu.
Franco, Fas taki lejyonerlerin baþýna geçip faþist bir ayaklanma gerçekleþtirmek üzere gizl
þekilde Kuzey Afrika ya geçti. Franco ya baðlý Fas taki askeri birlikler 17 Temmuz 1936 da
erek tüm Ýspanya yý içine alacak bir silahlý ayaklanmayý baþlattýlar. Takip eden günler içi
i elli garnizonun tümü faþistlerin yanýnda yer aldý. Böylece Ýspanya da faþizm, doðrudan do
i ordunun içine yerleþerek, onun askeri birliklerini faþist askeri birliklere dönüþtürerek
rleyiþini sürdürdü. Çeþitli ülkelerin emperyalist güçleri ve Ýspanya nýn eski ve yeni tüm e
prak sahipleri ve burjuvazi), iþçi ve emekçilerin devrimini kanla bastýracak faþizmin bu i
ktidar yürüyüþüne desteklerini sundular.
Faþistler bir hafta içinde Ýspanya nýn yaklaþýk üçte birini ele geçirdiler. Ýlk hafta içind
ný iþçilere silah verenlerin vurulacaðýný açýklamýþ, bu nedenle birçok þehirde faþizm muzaf
on binlerce iþçi ölmüþtü. 18 Temmuzda baþbakan istifa ediyor, fakat Cumhurbaþkaný Azana hâl
uzlaþmanýn bir yolunu arýyordu. Oysa Ýspanya da bu noktada da faþizmi yenilgiye uðratmanýn
aðý vardý, fakat bunun tek yolu iþçi örgütlerinin silahlandýrýlmasýydý. Yüz binlerce iþçi M
kýn etmiþ ve ihanet haykýrýþlarý ile birlikte silah talep etmekteydiler.
19 Temmuzda kurulan yeni hükümet, iþçilerin baskýsý sonucunda istemeye istemeye de olsa onl
ra silah daðýtmak zorunda kaldý. Bu durum, Ýspanyol devriminin ilerleyiþi içinde fevkalâde
taþýyan yeni bir dönemeç noktasý anlamýna gelmekteydi. Ýspanya tam üç yýl sürecek kanlý bir
içine girmiþti ve bu savaþ yaygýn biçimiyle, faþist güçlerle cumhuriyetçi güçler arasýndak
rak deðerlendirilecekti. Oysa iþin gerçeðinde, bu, iki temel sýnýf arasýndaki bir iç savaþt
Troçki bu savaþýn ikili yönüne, melez karakterine dikkat çekecektir. 1936-39 Ýspanya iç s
e burjuva demokrasisi ile faþizm arasýndaki silahlý bir mücadele olarak görünür. Fakat burj
cumhuriyetçi güçlerin ve onlarýn siyasal temsilcilerinin tüm kaypak tutumlarýna raðmen dev
ci proletarya bu savaþa kayýtsýz kalamaz. Çünkü faþizm fiilen iþçi sýnýfýný ve onun mevzile
lmaktadýr. Bu da iç savaþýn ikinci ve asýl önemli yönünü oluþturur.
Faþist askeri birliklere karþý kahramanca direnen ve dövüþenler zaten silahlý iþçi-emekçile
bakýmdan mevcut koþullar iç savaþ öncesi ortama nazaran çok önemli bir farka da iþaret eder
faþizmin salt parlamenter atraksiyonlar temelinde geriletilebileceði yanýlsamalarýyla b
oðuþup, faþizme karþý silahlý bir mücadelenin gerekli olduðunu anlatmaya çalýþma dönemi son
me karþý fiilen silahlý bir mücadele yürümektedir. Bu somut koþullarda gerekli olan, iþçi s
ci iktidar hedefine ilerleyebilmesi için faþist birliklerin askeri saldýrýsýný yenilgiye uð
masýdýr.
Devrimci proletarya faþist birliklere karþý görünürde cumhuriyetçilerle ortak bir savaþ yür
r. Fakat iþin gerçeðine ve doðrusuna bakýlacak olursa, devrimci iþçilerin bundan muradý asl
asla burjuva cumhuriyetçi güçleri yeniden iktidar koltuðuna oturtmak olamaz. Hatýrlayalým,
olþevikler Kerenski ve Kornilov arasýndaki mücadelede tarafsýz kalmamýþlardý. Kornilov bel
mek üzere Kerenski birlikleriyle birlikte dövüþürlerken, bunu burjuva düzeni yaþatmak ve Ke
ski leri baþa getirmek üzere yapmýyorlardý. Amaçlarý Kerenski ye destek vermek deðildi. Tam
e, Kornilov un ardýndan onu da devirmek üzere bu silahlý mücadeleyi yürüttüler.
1936 Ýspanyasý na geri dönelim. Devrimci güçlerin üstün olduðu bölgelerde iktidar silahlý i
ye baþlamýþtýr. Ýþçilerin kontrolündeki bölgelerde tam bir ikili iktidar durumu oluþmaktadý
rasý Tugaylara katýlan çeþitli ülke sosyalistleri Ýspanya ya gelmiþlerdir. Katalonya da iþç
i ve sendikalar milis birlikleri oluþturarak Aragon da faþistleri bozguna uðratmýþlardýr. K
sý, POUM[164], Komünistler ve Anarþistler gibi çeþitli siyasal liderlikler altýnda mücadele
atýlan iþçi-emekçi kitlelerin, savaþý göze alma konusunda hiçbir eksikleri yoktur, fakat ki
orun devrimci önderlik sorunudur.
Ýç savaþ döneminde pek çok fabrika sahibi faþistlerin egemen olduklarý bölgelere kaçmaktayd
talinizm burjuvazi ile uzlaþmayý doðru bir siyasal tutum olarak yutturmak amacýyla, Fran
co nun feodalizmin temsilcisi olduðu ve sanayi burjuvazisinin faþizme karþý iþçilerle birli
hareket edeceði þeklinde bir teori icat etmiþti. Sýnýf savaþýnýn kýzgýn ateþi altýnda saht
m gibi erirken, iþçiler fabrikalarý ele geçiriyor ve kendi kontrolleri altýnda çalýþtýrmaya
rdý. Köylüler topraklarý iþgal ediyor, iþçiler burjuva polisin yerini almasý için iþçi mili
ye giriþiyorlardý.
Özetle, daha sosyal reformlara sýra gelmedi diye devrimi geriletmeye çalýþan siyasal yakl
a inat, Ýspanya da faþizme karþý mücadele tam da olmasý gerektiði biçimde ilerleme potansiy
ahip bulunduðunu kanýtlamýþtý. Ama devrimci bir önderlik olmaksýzýn, devrimci geliþimin nih
e týkanacaðý bir nokta vardýr. Hele bir de, devrimci önder pozlarýný takýnmýþ liderlikler d
erletecek yerde tam da tersi yönde harekete geçerlerse, iþçi-emekçi kitleler istedikleri k
adar savaþmayý ve ölümü göze almýþ olsunlar, sonuç ne yazýk ki büyük bir hüsran olur. Nitek
tam da böyle oldu.
Ýspanya daki devrimci mücadelede baþý çeken POUM un ve Anarþist hareketin liderlikleri, müc
bir iþçi hükümetinin oluþturulmasýna doðru ilerletmek yerine Eylül 1936 da Katalonya da H
hükümetine katýldýlar. Böylece Stalinist Komintern in arzusu da gerçekleþmiþ oluyor ve iþç
liderlikleri, aslýnda devrimi yenilgiye sürükleyecek bir yola girmiþ bulunuyorlardý.
Bu arada Sosyalist Parti lideri Caballero da merkezi Halk Cephesi hükümetinin baþbakaný
olmuþtu. Troçki POUM liderliðinin tutumunu ihanet olarak deðerlendirmekteydi. POUM un lid
Andre Nin i þöyle eleþtiriyordu: Kiþi, onun hükümetinin içinde yer alýrken burjuva cumhur
arþý nasýl savaþabilir? Burjuva cumhuriyetinin adalet bakanlýðý koltuðunu iþgal ederken a
eri bu cumhuriyeti yýkmak amacýyla nasýl seferber edebilir? Bu kiþi olaylarý ciddi bir biçi
de ele mi almakta yoksa proletaryanýn idealleri ve programýyla alay mý etmektedir? [165]
Halk Cephesi hükümeti, Cumhurbaþkaný Azana nýn tutumunda açýkça dile geldiði gibi, aslýnda
nu açmaktan baþka bir þey yapmayan burjuva cumhuriyetçilerin ayýbýný örten bir incir yaprað
daydý. Burjuva cumhuriyetin baþkaný Azana, askeri hiyerarþiyi kýzdýrmamaya özen gösterir ve
amenter iktidarý kitlelerin silahlanmasýný engellemek amacýyla kullanýrken, Halk Cephesi hü
eti ise parlamenter rejim içinde iþgal ettiði konum sayesinde faþizmin iktidarýný önleyebil
ni sanýyordu. Bu ölümcül hata , ilerleyen yýllar içinde Þili dahil daha pek çok örnek teme
enecekti. Keza Türkiye de de 12 Eylül öncesinde burjuva cumhuriyetçi güçlerin kuyruðuna tak
l çevreler, faþist týrmanýþý durdurmasý için parlamentonun sol kanadýndan, dönemin önde g
vlet adamý Ecevit ten medet umacaklardý.
Ýspanya da 1937 Mayýsýnda geliþen olaylar, binlerce iþçiyi polis provokasyonlarýna karþý ör
unmak amacýyla sokaklara döktü. Barselona da bir iþçi ayaklanmasý gerçekleþti. Fakat siyasa
likler, iþçi sýnýfýný iktidarýn zaptý noktasýna yaklaþtýran bu son fýrsatý da heder edecekl
derler ve POUM liderliði, iþçilere evlerine dönmeleri için çaðrý yaptý. 15 Mayýsta Cabellor
yerine Stalinistlerin istekleri doðrultusunda Negrin hükümeti geçti. Ardýndan, KP nin POUM
yasadýþý ilân edilmesi için merkezi hükümete sunduðu yasa tasarýsý kabul edilerek yürürlüð
aklandý, Nin ve diðer yöneticileri tutuklandý. Anarþist liderlik ise Kasým 1937 de merkezi
e katýldý ve böylece ihanet kararýnýn altýna o da resmen imzasýný atmýþ oldu.
Artýk bundan sonrasý, faþizmi engelleyeceði söylenen þu parlamenter cumhuriyetin can çekiþi
nefesini vermesinden ibaretti. 1938 Nisanýnda faþist askeri birlikler Vinaroz da deni
ze ulaþarak cumhuriyetçi Ýspanya yý ikiye bölmüþ oldular. 22 Eylül tarihinde Uluslararasý T
anya daki son savaþlarýný verdiler ve Ekimde Ýspanya dan ayrýlmaya baþladýlar. 23 Aralýkta
atolonya yý ele geçirecekleri saldýrýyý baþlattýlar ve 26 Ocak 1939 da ise Barselona artýk
bir güç olmaksýzýn düþtü. Tüm bir iç savaþ süresince cumhuriyetçilere silah satmayý redded
ransa, henüz savaþýn kesin sonucu bile belli olmamýþken 27 Þubatta Franco hükümetini resmen
Mart ayýnda Madrid ve Valancia faþistlere teslim oluyor ve faþizm 28 Mart 1939 da iktida
r savaþýný zaferle noktalýyordu.
Ýspanya Halk Cephesi deneyimi, devrime karþý gardýný alan burjuva gericiliðinin parlamenter
uzlaþmalarla yatýþtýrabileceði inancýný yaymanýn iþçi sýnýfýna ne büyük kayýplara malolacað
görevlere sýrtýný dönen Halk Cephesi, iþçi ve emekçi kitleleri büyük bir hayal kýrýklýðýna
ferini mümkün kýlmýþtýr. Daha iç savaþýn baþlangýcýnda, iþçi partisi liderliklerinin uzlaþm
Troçki nin dile getirmek zorunda kaldýðý acý kehanet gerçekleþmiþtir: Burjuvazi ile koalis
ikasýnýn bedelini proletarya faþist çetelerin terörü ya da yýllar içerisinde verilecek kurb
, maruz kalýnacak iþkenceler þeklinde ödemek zorunda kalacaktýr. [166]
Ýspanyol devrimi dinamizmini, kitlelerin daha iyi bir gelecek umudundan alýyordu. An
cak burjuva demokratlarý kitlelerin bu umutlarýný boþa çýkarmak için adeta ellerinden gelen
r þeyi yaptýlar. Bu nedenle köylüler arasýnda cumhuriyetçi kliklere karþý giderek bir nefre
güvensizlik geliþti. Cumhuriyetçi güçlerin yenilgisinin temel nedenini þöyle açýklar Troçki
ruhu ve devrimci istek yerini ümitsizliðe ve kayýtsýzlýða býraktý yavaþ yavaþ. Kitleler ke
aldatan ve ayaklar altýna alanlardan yüz çevirdiler. [167]
Ýspanya da yaþanan süreçten çýkartýlmasý gereken en önemli derslerden biri de, iþçi sýnýfýn
i ilerletmeye çalýþan siyasal tutumla buna karþý olan tutum arasýndaki farkýn ayýrt edilmes
Faþizme karþý mücadelenin, devrimci güçlerin kontrolü altýndaki bölgelerde sosyal dönüþüml
a geçirilmesi sayesinde kazanýlabileceðini savunan Troçki nin devrimci tutumu, Stalinizm t
arafýndan maceracýlýkla suçlanmýþtýr. Devrimi köreltici Stalinist tutumu, o dönemde bir Mek
zetesinde yer alan þu satýrlar ortaya koymaktadýr: Ýspanya daki savaþ, gördüðünüz gibi sos
ilen bir savaþ deðil, daha çok faþizme karþý yürütülen bir savaþtýr. Faþizme karþý savaþta
ele geçirilmesi gibi maceralara giriþilmesine izin verilemez. Yalnýzca faþizm yanlýlarý böy
bir planý ortaya atabilir. [168]
Oysa devrimci süreç boyunca iþçiler birçok kez burjuvaziyi devirmeyi, fabrikalarý ele geçir
i denemiþler, köylüler toprak talebinde bulunmuþlardýr. Troçki de bütün bu süreç içinde, Ýs
garanti edecek tek yolun, köylülere Ýspanya topraðýnýn onlara ait olduðunu, iþçilere de fa
rýn gerçek sahiplerinin kendileri olduklarýný ilân etmekten ibaret bulunduðunu ýsrarla savu
ur. Stalin ise Fransa da Komünist Partinin burjuvaziyle oluþturduðu Halk Cephesi için kötü
lmasýn, burjuvaziyi ürkütmesin diye Ýspanya da özel mülkiyetin muhafýzý haline gelmiþtir.
Ýspanya daki durumun vahameti nedeniyle Troçki sýk sýk Rus devrim sürecinin gerçeklerini ha
tacaktýr: Ýspanyol köylüsü ince farklýlýklarla ilgilenmez. ... Rusya daki iç savaþ sýrasýn
imimiz nedeniyle zafere ulaþtýðýmýza inanmýyorum. Bu yanlýþtýr. Bize zaferi getiren devrimc
amýmýzdý. Köylüye topraðýn ona ait olduðunu söyledik. Ve daha önceden kaçýp Beyaz Muhafýzla
Bolþevikleri onlarla karþýlaþtýrýp þunu söylediler: Bolþevikler daha iyi. Milyonlarca Ru
erin daha iyi olduklarýna ikna olduktan sonra biz savaþý kazandýk. [169]
Halk Cephesinin siyasal çizgisi, iþçi-emekçi kitlelerin devrimci taleplerini, soyut demok
rasi , cumhuriyet , anti-faþizm sloganlarý altýnda boðdu. Ýþçi hareketinde etkili olan S
si ve Stalinizm, tam da en zor dönemlerde en yaþamsal konularda iþçi sýnýfýnýn bilincini al
iðine bulandýrdý. Oysa Marksizm, sýnýflarüstü bir demokrasi , cumhuriyet ve anti-faþizm
Halk Cephesi liderleri, burjuvazi ile kurduklarý politik ittifaký, cumhuriyet i savunma
iddiasýnýn ardýna sakladýlar. Troçki, Ýspanya tecrübesinin bu savunmanýn ne anlama geldiði
rdiðini belirtir. Cumhuriyetçi kelimesi týpký demokrat kelimesi gibi sýnýf çeliþkileri
yarayan üzerinde düþünülmüþ bir þarlatanlýktan baþka bir þey deðildir. Bir burjuva, cumhur
ti korumaya devam ettiði sürece cumhuriyetçi olarak kalacaktýr. Ve iþçiler cumhuriyeti özel
iyeti ortadan kaldýrmak için kullanmaktalar. Böylece cumhuriyet iþçiler için bir anlam kaza
dýðý ölçüde burjuva için anlamýný yitirmektedir. [170]
Faþizme karþý sýnýflarüstü bir demokrasi ya da cumhuriyet savunusunun çok geniþ kitleleri h
geçirebileceði düþüncesi ya büyük bir çarpýtma ya da büyük bir yanýlsamadýr. Kitleler sonu
bakarlar. Faþizmin týrmanýþa geçtiði bir süreçte, tüm aczini sergileyerek iþçi ve emekçi yý
sulluk ve baskýlarla yüz yüze getiren o iþlemeyen burjuva demokrasisi ya da burjuva cumh
uriyeti deðil midir? Dolayýsýyla, yine bunlarý talep etmenin kendilerine bir kurtuluþ imkân
aratacaðýna kitleler neden inansýnlar!
Ýspanya daki somut gerçeklikten hareketle, Troçki, Faþizme karþý, demokrasi için! sloganý
etkilemesi olanaksýzdý der. Çünkü iç savaþ sýrasýnda bizatihi cumhuriyetçi kamp içerisinde
n varlýðýndan söz edilemez. Azana cephesinde de týpký Franco tarafýnda olduðu gibi askeri
, sansür, cebri seferberlik, açlýk, kan ve ölüm vardý. Soyut demokrasi için! sloganý libe
eciler için yeterli olsa da ezilmiþ iþçi ve köylüler için yeterli deðildir. [171] Ýþçi ve e
yalnýzca daha iyi yaþam koþullarýna ulaþabileceklerse faþizme karþý tüm güçleriyle savaþac
onlarý gerçek anlamda mücadeleye çekebilecek olan, ancak devrimci proletaryanýn burjuva düz
ni aþýp geçecek olan köklü sosyal dönüþüm talepleridir.
Stalinizmin çarpýtmalarýna karþý, Troçki, sýnýf karakterinden soyutlanmýþ anti-faþizm ve
arýnýn da tam bir yalan ve hayal olduðuna sürekli dikkat çekmiþtir. Marksizmin her fenomen
noktasýndan hareketle yaklaþtýðýný býkmaksýzýn tekrarlamýþtýr. Azana gibi burjuva cumhuriy
bu tür burjuva entelektüellerini parlamenter ya da diðer türden kariyerlerden yoksun býra
ktýðý için anti-faþist kesildiklerini hatýrlatmýþtýr. Ýþçi sýnýfý Azana ve benzerlerinin
la unutmamalýdýr. (Türkiye de de Ecevit benzeri örnekleri asla unutmayalým!) Troçki nin ded
i, faþizm ve proleter devrimi arasýnda bir seçim yapmak zorunda kaldýklarýnda, Azana lar he
zaman faþizmi seçeceklerdir.[172]
Ýspanya ile ilgili bu bölümü bitirmeden önce, faþist Franco rejiminin son buluþ sürecine il
eliþmeleri de burada kýsaca ele alarak konunun bütünselliðini saðlayalým.
1939 yýlýnda iç savaþýn sonucunda kurulan faþist diktatörlük uzun yýllar çözülme belirtiler
rlýðýný sürdürmüþtü. Ancak Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnýn koþullarýnda durum yavaþ yavaþ de
klý direniþçilerin ve illegal olarak varlýðýný sürdüren sendikalarýn daha yüksek ücret iste
l grev, faþizmin karanlýðýnýn yýrtýlmaya baþladýðýnýn ilk iþaretiydi.
1951 sonrasýnda Ýspanya nýn muhtelif bölgelerinde iþçi eylemleri patlak verdi. Faþist dikta
gücünü yitirmekte olduðunu gören burjuva çevreler arasýnda, iplerin biraz gevþetilmesinin
geldiðini savunan görüþler dillendirilmeye baþlandý. Franco diktatörlüðünde bir çözülmenin
eren iliþkilerinde toplu sözleþme görüþmelerine kontrollü biçimde izin verileceðinin ifade
iyle ortaya çýktý. Ne var ki Ýspanya da faþizmin çözülüþ süreci uzun yýllarý kapsayacaktý.
Dünya kapitalizminin Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda yaþadýðý yükseliþ, 1960 larda Ýspanya n
da çok bariz bir iyileþme yaratmýþ bulunuyordu. Ýspanya da 60 lý yýllarda iþçi hareketinde
reketinde de belirgin bir sýçrama kaydedildi. Bu yýllara ayný zamanda yükselen ekonomik gr
evler eþlik etmekteydi. Faþist yönetim, ekonomik istemlerin ötesine taþan grevlere müsamaha
göstermiyordu. Siyasal grevler hâlâ vatan hainliði suçu kapsamýndaydý. Ama her türlü yasa
keti artýk geri döndürülemez bir canlanma içine girmiþti. Nitekim 60 lý yýllarda Asturias k
erinde çalýþan iþçilerin baþlattýðý grevler diðer sektörlere yayýlarak 400 bin iþçiyi kapsý
baskýlarýna, ücretleri dondurma tehdidine ve olaðanüstü hal ilânlarýna raðmen iþçilerin üc
rinin belli oranda kabul edilmesiyle sonuçlanýyordu.
Elde ettiði kýsmi baþarýlarla sýnýf gücüne güvenini yeniden kazanmaya baþlayan iþçi sýnýfýn
ürünü, Ýspanya nýn çeþitli bölgelerinden fýþkýran iþçi komisyonlarý olmuþtu. 1966 yýlýnda
ak bir program etrafýnda biraraya gelerek, iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz, demokratik birleþik har
urduklarýný ilân ettiler. Bu noktada özelikle belirtmek gerekir ki, Ýspanya da faþizmin çöz
iþçi mücadelesinde önemli bir yükseliþ, tabana yayýlan militanlaþma ve netice olarak sendik
rekette de yeniden toparlanma eþlik etti.
1967 yýlýna gelindiðinde, faþist yönetim kontrol elden gidiyor telâþýyla baskýlarý yeniden
e arttýrýyordu. Yaklaþýk olarak 1973 yýlýna dek süren bu baský dönemi gene de Ýspanya da fa
sal muhalefetin geliþimini durduramadý. Bu o kadar açýktý ki, uzun yýllar Franco yu destekl
bulunan Katolik Kilisesi bile, 1960 lý yýllara eriþildiðinde artýk gelecekteki yerini düþün
anco ya tutum almaya koyulmuþtu. Ekonomik açýdan kendini artýk modern kapitalist geliþime a
ak uyduracak düzeyde hissetmeye baþlayan Ýspanya tekelci sermayesi ise, gözünü Avrupa emper
alizmi ile tam bütünleþmeye dikmiþti. Ýspanya burjuvazisinin yeni hedefi artýk AET nin bir
sý olmaya hazýrlanmaktý.
Ýspanya da uzun yýllarý kapsayan faþist yönetim, burjuvazinin yeni dönemdeki gereksinimleri
denk düþmüyordu ve bu nedenle burjuvazi þimdi kendi demokratik yönetimini iþbaþýna getirm
muþtu. Ýspanya nýn koþullarý nedeniyle burjuvazi bu hedefe ancak biraz sola kaykýlarak vara
eceðinin bilincindeydi ve bu yüzden 1972 de Sosyalist Ýþçi Partisi nin önü açýlmaya baþland
les 1974 yýlýnda Sosyalist Ýþçi Partisi nin Fransa da yapýlan kongresinde genel sekreterlið
. Franco 1975 Kasýmýnda öldü ve ardýndan prens Juan Carlos kral ilân edilip kraliyet tahtýn
turtuldu.
Sýra demokrat diye övülen genç kralýn atayacaðý baþbakana gelmiþti. Kral, Franco nun baþb
eniden baþbakan olarak atayacaktý. Carlos un bu tutumu, faþist diktatörlüðün çözülüþ süreci
inin yükselme riskini göze alamayýp Bonapartizm gibi bir baþka olaðanüstü yönetim biçimiyle
etmeye çalýþan burjuva güçlerin tipik davranýþýdýr. Arias, iktidarýnýn ilk döneminde kontro
aniðiyle kitle hareketini bastýrýcý uygulamalara gitti. Þubat-Mart 1976 da Ýspanya da kanlý
ský dönemi yaþandý. Ama bir süre sonra olaðanüstü rejimdeki çözülme aðýr basacaðýndan Arias
me uydurmak zorunda kalacak ve reformlarýn bir an önce yapýlmasý gereðinden söz edecekti.
Bu arada, Komünist Partinin bazý burjuva güçlerle birlikte içinde yer aldýðý Demokratik Cun
lý blok ile Sosyalist Partinin katýlmýþ olduðu Platform 1976 yýlýnda birleþmiþ ve Demokrati
inasyon kurulmuþtu. Bu birlik, Frankocu yönetimin kontrolü altýnda uzun bir sürece yayýlmýþ
anýna karþý demokrasi için kitlesel bir mücadele verilmesini ve bir an önce parlamenter iþl
geçilmesini savunmaktaydý. Fakat Arias hükümeti Franco döneminde kabul edilmiþ anayasa alt
a seçimlere gidilmesini kararlaþtýracaktý. Burjuva düzenin egemenleri, süreci tam anlamýyla
ntrol altýna almak amacýyla, sol güçleri iyice burjuvaziye yaklaþtýrma ve onlarý bu yolla e
me siyasetini uygulamaya koyuldular. Bunun yaný sýra, 1976 Temmuzunda Arias hükümeti ist
ifa ederek çekiliyor ve yerine sað eðilimli burjuva politikacýsý Adalfo Suarez getiriliyor
du.
Suarez hükümeti iþbaþýna geldiðinde bir reform paketi açýklamýþtý. Genel siyasal af yasasý
artilerin legale çýkmasýna izin verilecek, Katolonya ve Bask a özerklik tanýnmasý için gere
eç baþlatýlabilecek ve mümkün olan en kýsa sürede Kurucu Meclis seçimleri yapýlacaktý. Ülke
seçim ortamýna girmiþti. Yeni dönemin parlayan yýldýzý, Sosyal Demokrat partilerin örgütü S
Enternasyonal tarafýndan da hararetle desteklenen Sosyalist Ýþçi Partisi genel sekreteri
Felipe Gonzales idi. Fakat Ýspanya ayný dönemde parlayan ikinci bir yýldýz la da tanýþaca
1976 yýlýnda ülkesine dönüþ yapan Ýspanyol Komünist Partisi nin genel sekreteri Santiago Ca
di.
Carillo, Avrupa komünizmi diye adlandýrýlan, tam anlamýyla reformist ve sýnýf uzlaþmacý s
yaratýcýsý oldu. Ýspanya da faþizmin çözülüþ sürecinde ayaða dikilen iþçi sýnýfýný ve kitl
esine hapsetme onur unu, Carillo, Felipe Gonzales le birlikte paylaþmýþtýr.
Takvimler 15 Haziran 1977 yi gösterdiðinde, Ýspanya da 1936 dan beri ilk kez genel seçimler
pýlýyordu. Seçimleri Suarez in partisi kazandý ve hükümeti o kurdu. Aralýk 1978 de yeni ana
lkoyuna sunuldu ve büyük çoðunlukla kabul edildi. Sürecin takip eden halkalarýna gelince. 1
79 yýlýnda yapýlan seçimleri de Suarez kazanýyordu ama ardýndan kendisi ve partisi iniþe ge
du. 1982 seçimlerini Sosyalist Parti kazanacak ve Felipe Gonzales baþbakanlýk koltuðuna
oturacaktý. Böylece Ýspanya da faþizmin çözülüþ süreci, faþizme karþý burjuvaziyle birlikt
i vermek gerekir diyen uzlaþmacý sol liderliklerin iþçi sýnýfýnýn baþýna musallat olmasý n
uva parlamentarizminde son bulmuþ oldu. Ýspanya, Avrupa sosyal demokrasisinin destek
lediði Gonzales hükümeti altýnda yürütülen bir uyum süreci sayesinde 1986 baþýnda AET ye üy
[159] Troçki, Ýspanyol Devrimi, Yazýn Yay., Ekim 2000, s.360
[160] Troçki, age, s.355
[161] Troçki, age, s.248
[162] Troçki, age, s.246
[163] Troçki, age, s.241
[164] POUM (Birleþik Marksist Ýþçi Partisi). Troçki, bu partinin lideri Andre Nin in dürüst
avaya baðlý bir insan olsa da bir Marksist deðil merkezci olduðunu, en iyi ihtimalle Ýspan
ya nýn Martov u, yani bir sol Menþevik olabileceðini belirtir. POUM liderliði konusunda þu
lendirmeyi yapar: POUM liderleri bir tek gün için olsun baðýmsýz bir rol oynamayý denemedi
. Bunun yerine kitle örgütü liderlerinin soldaki arkadaþlarý ve danýþmanlarý rolünü oynam
ine ve fikirlerine güvenememesinden kaynaklanan bu politika POUM u ikiyüzlülüðe, sürekli ya
lamaya ve sýnýf mücadelesinin geliþimi ile keskin bir çeliþki içerisine düþmeye mahkum etti
Karþý Mücadele, s.352-3)
[165] Troçki, age, s.258-9
[166] Troçki, age, s.239
[167] Troçki, age, s.341
[168] Akt: Troçki, age, s.347
[169] Troçki, age, s.262
[170] Troçki, age, s.247
[171] Troçki, age, s.350
[172] Troçki, age, s. 349

You might also like