You are on page 1of 149

BÜYÜK KANDIRMACA

ve

GERÇEK İSLAM

www.gercekislam.com
İÇİNDEKİLER

Hadis:

En Büyük Kandırmaca: Hadis 1


Hz. Muhammed ve Hadis Yazımı 1
Kısaca Hadis Yazımı 2
Tarih Tekerrür mü Ediyor 2
İlk Hadis Yazımı 3
Kaç Tane Hadis 3
Hangi Hadise İnanalım? 4
Esbab-ı Nüzul Hadisleri 5
Hadisler ve Kitabı Mukaddesin Benzerlikleri 6
Hadis – Kuran Çelişkileri 7
Diğer Sahih Yalanlar 17
Hadisler Kuran’ı Açıklıyor! 18
Çin Fısıltıları 19
Resule Uymak Ne Demektir? 20
Ümmete Uyarılar 22

Namaz:
Kuran’a Göre Namaz 24
Kuran Ayrıntılıdır 26
Namaz Kelimesi Nereden Geliyor? 27
Salat Namaz Anlamına Mı Geliyor? 27
Salat Kelimesinin Sözlük Anlamları 29
İlk Anlam: Bağlılık 30
En Büyük Delil: Tevbe Suresi 32
Hangi Namaz Kısaltılacak 35
Beynamazlar Cehenneme Mi? 36
Diğer Ayetler 38
Söylev Anlamındaki Salat Ayetleri 53
Salattan Önceki Temizlik 55
Cuma Salatı 56
“Salla”yın Bakalım 57
Secde ve Rüku 59
Sorular 61
Kıble 62
Kuran Işığında Mescit 64
Diğer İki Yozlaşma: Mescidi Haram ve Mescidi Aksa 72
Mihrap Nedir, Ne Değildir 82
Geleneksel Namaz Allah ile Dalga Geçmektir 83
Kulluk Etmek Ne Demektir 85
Zekat Kuranda Arınma Olarak Kullanılmıştır 86
Hac:
Hac 89
İslam Öncesi Kaynaklarda Mekke Diye Bir Yer İsmi Geçmez 93
Kabe ve O Dönemlerdeki Putperestlik 94
Lügatta Hac 95
Hz. İbrahim ve Hac 95
Bize Emredilen Hac 97
Arafat 97
Safa ve Merve 98
Kabe Dikili Taş Değil Mi? 99
Kuran’daki Kabe 100
Son Sözler 103

Diğer Konular:
Ramazan Bir Ay Adı Mı 106
Kuran ve Evrim 111
Huriler? 115
Hangi Cariyeler 131
Başörtüsü 135
Hırsızlığın Cezası 137
İslam ve Kadın 140
Araştırmalarımda katkıda bulunan, yazılarından
faydalandığım ve doğru yolu bulmamda emeği geçen tüm
liberal Müslüman arkadaşlarıma başta Ayman, Hafeez
Kazi, Aidid Safar, Wakas ve adını unuttuğum ama
fikirlerinden etkilendiğim herkese teşekkürlerimi bir borç
bilirim.

İbrahim YILMAZ
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

EN BÜYÜK KANDIRMACA: HADİS

Allah birçok ayetinde Kuran’ın eksiksiz olduğunu ve kolay anlaşılır olduğunu


vurgulamakta (6:19, 38, 114, 12:111, 29:51) ve şayet dilese inananlara bir değil yüzlerce kitap
verebileceğini ima etmektedir (18:109 ve 31:27). Aynı şekilde 25. sure 1. ayette Allah;
Kuran’ı, Türkçe karşılığı “kriter, ölçüt” olan “furkan” olarak tanımlamıştır. Bunlardan şu
sonucu çıkarabiliriz: Kuran’da kesinlikle eksik bırakılmış bir şey olamaz. Peki sözlük anlamı
“söz, hikaye” olan hadisler, zaten açık ve eksiksiz olan Kuran’ı daha iyi anlamamıza yardımcı
olabilir mi? Bu sorunun cevabı koca bir “hayır”.

Kuran kendisinden en iyi hadis (ahsen’el hadis) diye söz etmektedir (39:23) buna
rağmen günümüzde birçok insan Allah’a ortak koşmaya ısrar etmekte ve Allah’ın
onaylamadığı halde hadis, sünnet kitaplarına dönüp gerçek İslam’ı bulacaklarını
sanmaktadırlar. Kuran’ın ancak böyle anlaşılacağını söyleyen bu zihniyet aslında Kuran’dan
sapmış ve bu uydurma dini benimseyerek Allah’a şirk koşmuş olmaktadırlar. Nitekim Kuran
da insanların çoğunun ancak şirk koşarak Allah’a iman ettiklerini yazar (12:106). Bu zihniyet,
Peygamberimizin ve 4 halifenin yasakladığı hadisleri Kuran’a ortak koşmuş hatta bazıları
hadislerin Kuran’ın hükmünü bile geride bırakabileceğine inanmıştır. İran ve bazı ülkelerde
hala insan taşlanmaktadır.

İçlerinden bazılarının masum görünmesine karşın, aşırı dozda enjekte edildiğinde


kanında dolaştığı insanı bir canavara döndürebilme kapasitesine sahip olan bu “dedikodu”lar,
aklına girdikleri Müslümanları göğüslerine bomba bağlayıp kendilerini sivillerin içinde
patlatacak hatta kameranın önünde Kuran eşliğinde kelle kesmeye götürecek kadar
vahşileştirebilmektedir. Kitabımızda insanları yoldan çıkaran bu dedikoduları, tarihçesini
detaylı bir şekilde irdeleyeceğiz.

HZ. MUHAMMED VE HADİS YAZIMI

1. İbn-i Said-il-Kudri’nin naklettiği hadis şöyledir:

“Kuran’dan başka, benden bir şey yazmayın. Kim Kuran’dan başka bir şey yazmışsa derhal
yok etsin.”

Bu söz, peygamberimizin vefatından tam 30 yıl sonra yazılmıştır ve Peygamberimizin hiçbir


zaman hadis yazdırmadığının kanıtıdır.

2. İbn Hanbal’ın naklettiği hadis:

Zayid İbn Tabit (Peygamberimizin en yakın vahiy yazarlarından) Halife Muaviye’yi ziyaret
etti (Peygamberimizin vefatından yaklaşık 30 yıl sonra) ve ona peygamberimizin başından
geçen bir olayı anlattı. Mueviye hikayeyi beğendi ve birine yazması emrini verdi. Zayid:
“Allah’ın Resûlü söylediklerinin yazılmasına HİÇBİR ZAMAN izin vermedi” dedi.

1
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

3. “Müsnad” adlı kitabında İbn Hanbal Abdullah İbn Ömer’in rivayet ettiği bir hadisi şöyle
yazar:

“Allah’ın Resûlü bir gün sanki (yakında) aramızdan ayrılacakmış gibi geldi ve şöyle söyledi:
“Öldüğümde, Allah’ın kitabına sarılın. Neye haram diyorsa onu haram kabul edin, helal
kabul ettiklerini siz de helal kabul edin.”

4. “Takyid El-İlm” kitabında Ebu Said El-Hudri şöyle yazar:

“Allah’ın Resûlü’nden hadis yazmak için izin istedim ama reddetti.”

KISACA HADİS TARİHİ

Dürüst olmak gerekirse hadisler, Peygamber tarafından kendilerine herhangi bir yasak
getirilip getirilmediği konusunda bile birbirleriyle çelişki halindedir. Bazı hadisler de
yukarıdaki hadislerin tam tersine Peygamberimizin, sahabelere her söylediğini yazmaları için
emrettiğini yazar. Bu dedikoduların Peygamberimizin vefatından yaklaşık 240 YIL sonra
zuhur etmesi ilk verdiğimiz hadisleri doğrulamaktadır.

Peygamberimizin öğüdünü dinleyen 4 Halife de hadis yazımına karşı çıkmış


Kuran’dan başka kaynak olmaması için mücadele vermişlerdir. Ebubekir, Hz. Muhammed ile
geçirdiği uzun dostluk sonunda 500 kadar hadis toplamış daha sonra bunları yakmıştı.
Ebubekir, Peygamberimizin vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler
Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük
anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis
nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın,
haramını haram görün.”1

Aynı şekilde Hz. Ömer de hadis yazmaya karşı çıkmış, başka şehirdeki sahabelere
mektup yazarak elinde bulundurdukları hadisleri yok etmelerini istemiştir.2 Ömer halktan
ellerinde bulunan hadisleri getirmelerini istedi ve şöyle dedi: “Kitap Ehli’nin Mişna’sı gibi
Müslümanların Mişna’sıdır bunlar.”3

Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına
göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.4

TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR?

Kuran’daki gibi Tevrat’ta da her şeyin açıklaması olduğu 06:154 ve 07:145


ayetlerinde belirtildiği halde, Yahudiler de Hz. Musa’nın ölümünden yüzyıllar sonra “mişna”
(hadis, söz) ve “gamara” (sünnet) icat etmişler ve Tevrat’ı bırakarak bunlara uymaya
başlamışlardır.

1
Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt
2
İbni Abdil Berr, Camiul Beyanil İlm ve Fazluhu 1/64-65
3
İbni Sad/Tabakat 5/140
4
Tahzırul Havas 10b.

2
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Benzer bir şekilde Hrıstiyanlar da Hz. İsa'nın ölümünden 300 yıl sonra teslis inancını
yaratmış ve Peygamberleri tarafından tebliğ edilen tek Tanrı inancını büyük ihtilaflar sonunda
bırakıp ortak koşanlar kervanına katılmışlardır.

05:66 Eğer ehl-i kitap (kitap verilenler) iman edip (kötülüklerden)


sakınsalardı, herhalde geçmiş kötülüklerini örter ve onları nimeti bol
cennetlere sokardık. EĞER ONLAR TEVRAT’I, İNCİL’İ VE
RABLERİNDEN ONLARA İNDİRİLENİ DOĞRU DÜRÜST
UYGULASALARDI, şüphesiz hem üstlerinden hem altlarından yerlerdi.
Onlardan aşırıya kaçmayan bir zümre vardır; fakat çoğunun yaptıkları
ne kötüdür!

İLK HADİS YAZIMI

Hadisler Peygamberimizin zamanında dahi yazılıyordu, bu tarihsel bir gerçek ama Hz.
Muhammed ve ondan sonraki Halifeler bunu kınadılar ve hadis yazanlara kötü gözle baktılar.
Hadis yasağı Ömer İbn-i Abdûl Aziz dönemine kadar devam etti. Daha sonra birer birer hadis
ve sünnet kitapları belirmeye başladı. Bunların ilki Malik İbn-i Enes’in 500 hadisten oluşan
kitabıydı. Üçüncü yüz yılın ilk çeyreğinde ise (Hz. Muhammed’in ölümünden yaklaşık 240
yıl sonra) şu anki İslam alimlerinin sıkça başvurduğu hadis kitapları yazıldı. Bunların en
meşhurları şunlardı: 1. Sahih Buhâri, 2. Sahih Müslim, 3. Ebu Davut, 4. Tirmizi.

Bundan sonra yepyeni bir din ortaya çıkmış ve tersi söylense de Kuran’ın birçok
hükmü bu kitaplara tercih edilmiştir. Bu kitapları yazarken yazarlar, hadislerin Kuran ile,
diğer hadislerle veya mantıkla ters düşüp düşmediğine bakmamış; Allah’ın 06:112-113
ayetlerindeki vaadini gerçekleştirmişlerdir:

06:112 Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını


(kötülerini) düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı söz
fısıldarlar. Rabbin dilese onu da yapamazlardı. Artık onları
uydurdukları şeylerle baş başa bırak.

KAÇ TANE HADİS?

Hz. Muhammed’e isnat edilen hadislerin sayısı yüz binleri bulmaktadır. Şimdi kim kaç
tane hadis toplamış ve kaçını reddetmiş bakalım:

1. Malik İbn-i Hanbal, “Müsnad” adlı eserinde 40.000 tane hadis topladı. Bu hadisleri
bulduğu 700.000 hadisten seçti. Diğer bir deyişle kalan 660.000 hadisi yalan veya
uydurma olduğu için kabul etmedi.
2. Buhari topladığı 600.000 hadisten 7275 tanesini sahih olarak kabul etti; 592.725 hadisi
onaylamadı. Bu da neredeyse topladığının %99 demek. Seçimlerini yaparken sahih
diye onayladığı hadislerin Kuranla çelişip çelişmediğine hiç bakmadığı gibi, kişisel
kavgalarını da ön planda tuttu.

3
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

3. Müslim 300.000 hadis topladı ve bunların sadece 4000 tanesini onayladı ve 260.000’i
reddetti. Bu da toplanan hadislerin yine %99una tekabül etmektedir.

Bu istatistikler İslam’a arka kapıdan ne kadar yozlaşma girdiğinin kanıtıdır.

HANGİ HADİSE İNANALIM?

Eğer her sahih hadisi doğru olarak kabul ediyorsanız dünyanın 40.000 boynuzu olan
bir boğanın üzerinde durduğuna da inanmanız gerekir. Ya da peygamberimizin devesini
öldüren kişilerin gözlerini oyup çölde aç susuz bıraktığına da. Ya da peygamberimizin zina
yapmış (!) bir maymunu diğer maymunlarla taşladığına da. Yok eğer işime geleni kabul
ederim diyorsanız o ayrı. Zaten çoğu imam da bunu yapıyor. Nedense bu türlü hadisler Cuma
günleri hutbelerde söylenmez halbuki bunlar İslam alimlerinin onayladığı sahih (doğruluğu
onaylanmış) hadislerdir.

Kuran’da hadis (söz) kelimesi birçok kez geçmektedir ve geçtiği yerlerde hep kötü bir
anlam yüklenmiştir.

Fe bi eyyi hadisim ba’dehû yü’minûn.


77:50 Artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi hadise (söze) inanacaklar?

...mâ kâne hadiseyyüftera...


12:111 Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur'ân
uydurulmuş bir hadis (söz) değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin
ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.

Ve minen nâsi mey yeşterî lehvel hadisî li yüdılle an sebîlillahi bi ğayri ılmiv ve yettehızehâ hüzüvâ...
31:06 Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu
eğlence yerine tutmak için gülünç hadisleri (sözleri) satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı
bir azab vardır.

Felye’tû bi hadîsim mislihî in kânû sâdikıyn


52:34 Eğer doğru iseler onun benzeri bir hadis (söz) getirsinler.

...Fe bi eyyi hadîsim ba’dellâhi ve âyâtihi yü’minun.


45:06 İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah’ın ayetleridir. Artık Allah’tan ve
O’nun ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanacaklar.

Kuran’da 39:18 ayetinde yine söz kelimesi geçmektedir fakat bu sefer hadis yerine
kavl kelimesi kullanılmıştır. Bu ayette hadis kelimesi kullanılsa hadislerden en güzel olanına
uymamız emrediliyor gibi olacaktı.

39:18 O kullarım ki, onlar sözü (kavl) dinlerler, sonra en güzeline uyarlar. İşte onlar,
Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.

4
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

ESBABI NÜZUL HADİSLERİ

Kuran’daki ayetlerin iniş nedenlerini anlatan hadislere esbabı nüzul hadisleri denir.
Kuran zaten tamdır ve kendi tefsirini yapmaktadır. Tam, açık, kolay anlaşılır, mükemmel bir
kitabın tefsirine gerek yoktur.

25:33 Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve
daha açığını (ahsena tefsir) getirmeyelim.

Allah ayetlere en güzel tefsiri getirmektedir ve ayetlerinin açıklanması için saçma sapan
tefsirlere ihtiyacı olamaz. İbn Hanbel “Müşnad” adlı esrinde: “Esbabı nüzul konusunda tek bir
doğru hadis yoktur” der.

Birkaç Ayet Tefsiri:

Buhari 6:203
Yine İbn’u Âbbâs (r.a)’nın anlattığına göre, kendisine Cenâbı Hâkkın şu mealdeki kelamından
sorulmuştur : “ Bilin ki onlar, Kur’an okunurken gizlenmek için iki büklüm olurlar. Bilin ki
elbiselerine büründüklerinde bile Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir.
Çünkü O kalplerdeki olanı bilendir.”
(Hud 5)
İbnu Abbas (r.a) şu açıklamayı yapmıştır : “Bunlar helada soyununca avret mahallerinin
açılıp, o manzaralarının semaya ulaşmasından, keza hanımlarıyla cinsi mukarenet sırasında
soyununca çıplak hallerinin semaya ulaşmasından korkup haya duyan ( Bu yüzden kendilerine
sıkıntı veren ) kimseler hakkında nazil olmuştur.

Buhari 6:209
Bir adam, bir kadını öptü ve Peygamber (sav)’a gelip durumu anlattı. Sonra şu ayet
vahyolundu. “Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler,
kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır. (11:114) Adam:
“Bu sadece benim için mi” diye sordu. Peygamber (sav) da: “Beni izleyen ve aynı sorunu
yaşayan herkes için” buyurdu.

Buhari 6:97
Bir adamın bakımı altında yetim bir kız vardı. Kızın bir hurma bahçesi vardı ve adam onunla
evlendi. Adam sırf bu hurma bahçesi için onunla evlendi, sevdiğinden değil. Bunun üzerine şu
ilahi emir geldi: “Eğer yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız...” (4:3)

Buhari (4:461)
Cebir bin Abdullah rivayet eder ki: "ilham kısa bir süre geç kamıştı ve ben yürürken, semada
bir ses duydum, gökyüzüne baktığımda, Hira dağında bana gelen meleği gördüm, gökyüzü ve
sema arasında bir sandalye tepesinde oturuyordu. Ondan o kadar korkmuştum ki yere düştüm
ve aileme geldiğimde onlara "Üstümü örtünüz, üstümü örtünüz" dedim. Daha sonra Allah şu
ayeti gönderdi: "Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)! Kalk, ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini
büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket." (74:1-5)

5
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Buhari, İlm 47, Tefsir, Benu İsrail 13, İ'tisam 3, Tevhid 28, 29; Müslim, Münafikun 32,
(2794); Tirmizi, Tefsir (3140)
Resulullah (sav) Yahudilerden bir gruba uğradı. Onlardan bazısı: "Muhammed`e ruh hakkında
sorun" dedi; bazısı da: "Sakın sormayın, hoşunuza gitmeyecek şeyler işitirsiniz" diye
aralarında konuştular. Sonunda kalkıp: "Ey Ebu`l-Kasım bize ruh`tan anlat, (ruh nedir?)"
dediler. Resulullah (sav) bir müddet sessiz durdu. Ben anladım ki kendisine vahiy inmektedir.
Sonra okudu: "Sana ruhtan sorarlar; de ki, ruh Allah`ın emrinden ibarettir. Size onun
hakkında az bir ilim verilmiştir" (İsra, 85). Bir rivayette: "Onun hakkında az bir ilim
verilmiştir" denmektedir. A`meş: "Bizim kıraatımızda böyledir" demiştir.

HADİSLER VE KİTABI MUKADDES’İN BENZERLİKLERİ

03:100 Ey iman edenler, eğer o kitap verilenlerden her hangi bir gruba uyarsanız, sizi
inandıktan sonra döndürür kafir ederler.

03:101 Önünüzde Allah'ın ayetleri okunurken ve aranızda O'nun elçisi var iken sizler nasıl
olur da inkara dönersiniz? Oysa her kim ALLAH'a sıkıca tutunursa, o, kesinlikle bir doğru
yola çıkarılmıştır.

Yukarıdaki ayetlerde müslümanlar, kendilerine kitap verilenlere uymamaları


konusunda uyarılıyorlar. Buna göre, Allah’ın gönderdiği bir Peygamber kendine vahyedilen
kitapta bulunmayıpta Kitab-ı Mukaddes’teki öğretileri bu yeni dine dahil etmiş olabilir mi?
Aklıselim her müslümanın bu soruya cevabı “hayır” olacaktır ama maalesef yıllarca ehli
sünnet papazları hadis adı altında bize Kitab-ı Mukaddes öğretmişlerdir. Örneğin, Havva’nın
Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı Eski Ahit’te ve hadislerde geçer:

Yaratılış 2 : 21 – 22 RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı
onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem'den aldığı kaburga
kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi.

Dinden irtidat eden kişinin öldürülmesi de Kitabı-ı Mukaddes’te geçer, Kuran’a göre
kişinin iman ile küfür arasında gidip gelmesi ve kafir olması halinde uygulanacak bir had
cezası mevcut değildir:

04:137 İman ettikten sonra küfre gidenleri, sonra yine iman edip tekrar küfre gidenleri, sonra
da küfürde ileri gidenleri Allah ne affedecek, ne de doğru bir yola çıkaracaktır.

Alttaki cezalar hadis yoluyla dinimize sokulmuştur:

Levililer 24:16 RAB'be söven kesinlikle öldürülecektir. Bütün topluluk onu taşlayacak. İster
yerli ister yabancı olsun, RAB'be söven herkes öldürülecektir.

Yasa Kitabı 13:6-7 "Öz kardeşin, oğlun, kızın, sevdiğin karın ya da en yakın dostun seni
gizlice ayartmaya çalışır, senin ve atalarının önceden bilmediğiniz, dünyanın bir ucundan öbür
ucuna dek uzakta, yakında, çevrenizde yaşayan halkların ilahları için, 'Haydi gidelim, bu
ilahlara tapalım' derse, ona uymayacak, onu dinlemeyeceksin. Ona acımayacak, sevecenlik

6
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

göstermeyecek, onu korumayacaksın. Onu kesinlikle öldüreceksin. Onu önce sen, sonra bütün
halk taşa tutsun.

Allah’ın gönderdiği son kitabın aksine Kitabı Mukaddes’in ve ehli sünnet’in “şeriat”
yasaları inanç özgürlüğüne izin vermemektedir. Kuran’ı kabul etmeyen ve kriter olarak
görmeyen ehli sünnet bu had cezasını da diğer çoğu öğreti gibi öncekilerden intihal
etmişlerdir.

Hadisler yoluyla dinimize empoze edilen diğer bir ceza da zina cezasıdır. Zina
yapanların evli olması durumunda taşlanması gerektiği Allah’a karşı bir küfür olduğu gibi
İslam’ın adını da lekelemekten öteye gitmez. Şirk içinde bocalayan ehli sünnet bu cezayı da
her zamanki gibi Kitabı Mukaddes’ten aşırmıştır:

Yasa Kitabı 22 : 22-24 "Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem
kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail'den kötülüğü atacaksınız. "Eğer bir
adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa, ikisini de kentin
kapısına götürecek, TAŞLAYARAK öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım
istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü
içinizden atacaksınız.

Levililer 20:10 "Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem
kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.

Kuran’a baktığımızda birini taşlayarak öldürmenin eski bir pagan uygulaması olduğunu
görebiliriz:

26:116 : Nuh peygamber, kafirler tarafından taşlanmakla tehdit ediliyor.


19:46 : Kafir olan İbrahim’in babası İbrahim’i taşlamakla tehdit ediyor.
18:20 : Ashab-ı Kehf kafirlerce taşlanmaktan korkuyor.
36:18 : Üç tane elçi taşlanarak öldürülmekle tehdit ediliyor.
11:91 : Şu’ayb peygamber taşlanmakla tehdit ediliyor.

Bunların dışında baş örtüsü, Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar ineceği, erkek çocukların
sünnet olmaları gerektiği Kuran’da bulunmaz. Ehli sünnet hak olan Kuran’ı batıl olan
dedikodulara değişmişler ve bunun sonucunda hrıstiyan ve yahudi öğretileriyle bezenmiş bir
din ortaya çıkmıştır.

HADİS – KURAN ÇELİŞKİLERİ

1. Recm Cezası:

Kuran:

24:02 Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret
gününe inanıyorsanız, Allah’ın dininde onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir grup
da cezaya şahit olsun.

7
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Kuran ayrım yapmadan herkese cezayı eşit görmüştür. Oysa Buhari’nin sahih yalanları; zinayı
yapan evli biriyse recm cezası uygulanması gerektiğini, hatta bunun daha önceden Kuran’da
olduğunu fakat Hz. Ayşe, Peygamberimizin defin işleriyle meşgulken bir keçi tarafından
yenildiğini ama hükmünün hâla geçerli olduğunu anlatır!

Hadis:

Buhari 93:21, Müslim Hudud 8:1431, Ebu Davut 41:1


“İleride bazı kişiler çıkacak ve recm cezasını Kuran’da bulmuyoruz diye recmi inkar
edeceklerdir. İşte bu kişiler okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır. Eğer halkın “Ömer
Kuran’a ilave ediyor.” demesinden korkmasam bu recm ayetini Kuran’a yazardım.”

Buhari 63:27
“Cahiliye döneminde etrafı başka maymunlarla sarılmış dişi bir maymun gördüm. Hepsi onu
zina yaptığı için taşlıyordu. Ben de onlarla beraber taşladım.”

Bu cezayı tatbik eden kişi iki tane büyük günah işlemiş olur. Bunların biri mümin birini
öldürmek (bir mümini kasten öldürmenin cezası 04:93’e göre sonsuz cehennemdir), ve
Allah’ın değil de hadislerin emrini uygulayarak ortak koşmak (bu da tek affedilmeyen
günahtır).

Edip Yüksel recm cezası hakkında şunları yazar: “Recm cezası hakkında bir sürü rivayet
dolaşmaktadır. Bir rivayete göre Hz. Ömer döneminde Kuran’da recm yoktu, öbür rivayette
Hz. Osman döneminde yazılmadı denir. Başka bir rivayette ayet keçi yüzünden ortadan
kalkar. Diğer yandan maymunların recminden ve sahabelerin buna katıldığı komedisinden
bahsedilir. Üstelik Kuran’daki açık hüküm yok sayılır. En sahih hadis kitaplarına ve
mezheplere göreyse Kuran eksiktir. Aç ve mübarek bir keçi(!) Kuran’ı yiyip eksiltmiştir!5”

2. Hırsızlık

Kuran:

05:38 Hırsızlık eden erkek kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza, ve Allah’tan bir ibret olmak
üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

Bu ayetteki “kesin” hükmüne kitabın ileriki bölümlerinde değineceğiz.

Hadis:

Ebû Dâvud, Hudud 37, (4482)


Resulullah (sav)`a bir hırsız getirilmişti. "Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine: "Ey Allah`ın
Resulü, bu adam sadece çaldı" denildi. Bunun üzerine "Öyleyse (elini) kesin!" dedi ve derhal
eli kesildi. Sonra aynı adam ikinci sefer getirildi. Yine: "Öldürün onu!" diye emretti.

5
www.kurandakidin.net

8
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Kendisine: "Ey Allah`ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı" dendi. Bunun üzerine "Öyleyse
kesin!" dedi ve derhal (sol ayağı) kesildi. Sonra üçüncü sefer getirildi ve hırsızlık yaptığı
söylendi. Hz. Peygamber: "Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine: "Ey Allah`ın Resulü, bu
adam hırsızlık yaptı" denildi. Bunun üzerine: "(Sol elini) kesin!" diye emretti. Sonra aynı
adamı dördüncü kere getirdiler. "Öldürün onu!" buyurdu. Kendisine: "Ey Allah`ın Resulü, bu
adam hırsızlık yaptı" dediler. Bunun üzerine "(Sağ ayağını da) kesin!" diye emir buyurdu.
Aynı adam beşinci sefer getirildi. Hz. Peygamber (sav): "Öldürün onu" diye emretti. Hz.
Cabir (ra) der ki: "Adamı götürüp öldürdük. Sonra sürüyerek götürüp bir kuyuya attık.
Üzerini de taşla doldurduk."

Elleri kolları kesildiği halde bir şeyler çalabilen insanlar bulmak ancak bu şekildeki
ciddiyetsiz sözüm ona sahih hadis kitaplarında bulunabilir herhalde. Keşke hiçbir uzuvu
olmayan adamı neresinden tutup sürüklediklerini de yazıp bizi aydınlatsalardı. İşte hadisler
Kuran’ın ahlakını övdüğü peygamberimizi böyle astığı astık kestiği kestik biri olarak tasvir
ediyor.

3. Zina ve Hırsızlık

Kuran:

25:68-69 Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram
kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.
Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.

Hadis:

Buhari 2:329
Hz. Peygamber (sav) buyurdular ki: "Bana Cebrail aleyhisselam gelerek "Ümmetinden kim
Allah`a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer" müjdesini
verdi" dedi. Ben (hayretle) "zina ve hırsızlık yapsa da mı?" diye sordum. "Hırsızlık da etse,
zina da yapsa" cevabını verdi.

Görüldüğü gibi Buhari’nin sahih yalanları hırsızlık yapanı da, zina yapanı da cennetle
müjdelemektedir.

4. Resim, müzik, heykeltıraşçılık, tavla, satranç haram mı?

Kuran:

34:13 Onlar, ona mihrablar, timsaller (heykeller) ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit
kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın. Ama
kullarım içinde şükreden azdır.

05:87 Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da
gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.

9
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Hadis:

Buhari, 88:1, 2; 89:2; 90:1


"Ressamlar, ahirette en kötü duruma düşenler olacaklar. Çünkü Allah'ın yaratıklarını taklit
ederek dolayısıyla ilahlık iddiasına kalkmış oluyorlar. Ahiret günü, Allah ressamları ve
heykeltıraşları toplayacak ve çizdikleri nesnelere can vermelerini kendilerinden isteyecektir.
Can veremeyince de onları cehennemin en dibine yollayacaktır."

Kuran’da tek affedilmeyen suçun Allah’a ortak koşmak olduğu (04:48), diğer günahların
Allah dilerse affedileceğini yazıyor. Buhari’ye sormak lazım, ressamlık şirkten de büyük bir
günah mıdır?

5. Savaşma

Kuran:

02:190 Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın.
Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.

60:08-09 Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan
kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet
yapanları sever. Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve
çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte
zalimler onlardır.

88:21-22 Haydi öğüt ver; sen ancak bir öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.

Hadis:

Buhari; 1:24
Resûlu`llâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Allâh`dan başka hak İlâh olmadığına ve
Muhammed`in Resûlu`llâh olduğuna (zâhirde) şahâdet edene, namaz kılana, zekat verene
kadar insanlık ile muhârebe etmek bana emrolundu. Onlar, bunları yapınca -müslümanlık
hakkının muktezâsı (olan hudûd) müstesnâ- hakk-ı İslâm olmak üzere canlarını ve mallarını
benim elimden kurtarırlar. (bâtınlarından dolayı olan) hesaplarına gelince o (hesâbı görmek)
Allâh`a kalmıştır.”

6. Dinden çıkanlar:

Kuran:

02:256 Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık her kim
tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz.
Allah, her şeyi işitir ve bilir.

10
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Hadis:

Buhari 83:17
Peygamber Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah`dan başka ibâdete lâyık
İlâh bulunmadığına ve benim de Allah`ın muhakkak bir Peygamberi olduğuma şahâdet eden
Müslüman kişinin kanı helâl olmaz (ve kısâs olunmaz). Ancak (şu) üç (huy) dan birisiyle helâl
olur: 1) Maktûlün hayâtı mukabilinde katil, 2) Zinâ eden evli, 3) İslâm’ı bırakıp dîninden
ayrılan mürtet (kısas olunur).”

7. Peygamber ev yakıyor:

Kuran:

27:92 "Ve Kur'ân'ı okumam emredildi." Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için
gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: "Ben sadece uyarıcılardanım."

50:45 Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O
halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur'ân ile öğüt ver.

Hadis:

Buhari 1:617
Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurmuştur: “Nefsim yed-i kudretinde olan
Allâh`a kasem olsun, içimden öyle geçiyor ki, (bir çok) odun yığdırayım. Sonra namaz için
ezan okunmasını emredeyim de birine cemâate imam olsun diyeyim. Sonra o cemâati bırakıp
(namaza gelmeyen) kimselerin üzerlerine gidip evlerini (kendileri içerde iken) yakıvereyim.
Nefsim yed-i kudretinde olan Allâh`a kasem ederim ki, (cemâatten) bu (geri kala)nların her
hangisi (burada) semiz etli bir kemip parçası, yahut iki tane a`lâ paça bulacağını aklı kesse
(hemen) yatsıya gelir.”

8. Yasak altın ve ipek:

Kuran:

66:01 Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen
kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.

10:59 De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan bir kısmını haram,
bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı
ediyorsunuz?”

16:116 Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak: "Bu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi
halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.

Hadis:

11
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Sahih Buhari 7:553


Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem bize yedi şey`i işlememizi emretti. Yedi şeyden de bizi
nehyeyledi. Resûl-i Ekrem bize, cenâze arkasında gitmeyi, hastayı ziyâret etmeyi, dâvete
icâbet eylemeyi, mazluma yardımı, yemîni kabûl etmeyi, selâmı karşılamayı, aksırana duâ
etmeyi emreyledi. Yine Nebî salla`llâhu aleyhi ve sellem bizi: gümüş kap (kullanmak) dan,
altın yüzük (takmak) tan, harîr, dîbâ, kasıy, istebrak (denilen ipekli kumaş isti`mâlin) den de
nehyetti.

Bütün yasaklar Allah tarafından konulmalıdır (09:29) ve Kuran’da geçmelidir (06:145).


Peygamberimizin 66:01’e uymayıp kendi kafasına göre istediğine haram, istediğine helal
deyip Allah’a iftira attığına hâla inanıyor musunuz? Aynı şekilde; tavla, satranç oynamayı,
hatta gülmeyi bile yasaklayan iftiralar hadis adı altında İslam’a sokulmak istenmiştir.

9. Af:

Kuran:

05:09 Allah, inananlara ve salih amel işleyenlere şöyle vaad etmiştir: Onlar için mağfiret ve
büyük bir mükafat vardır.

Hadis:

Buhari: 1:747
Peygamber salla`llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, “İmam amin derken siz de deyiniz zirâ
meleklerin amin demesine rastlarsa, bütün geçmiş günahlarınız affolunur.” İbni Şihab,
“Allah’ın resûlü amin derdi” dedi.

Buhari: 8:414
Resûlu`llah Salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim günde yüz kere
"Sübhâna`llah ve bi-hamdih = Allah`ı tesbîh ve Allah`a hamd ederim" derse, o kimsenin
(Allah hakkı olan) günâhları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir.”

Müslim, Tevbe 166, (2245)


Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “(Bir köpeğe su veren) fâhişe bir
kadın (Allah tarafından) mağfiret olunmuştur. (Şöyle ki:) günün birisinde o fâhişe kadın, suyu
yakın ve örülmedik kuyu başında bir köpeğe rast gelmiş. Susuzluktan dili sarkarak köpek
soluyor, susuzluk onu öldürmeğe yaklaştırmış bulunuyordu. Kadın hemen ayağından ediğini
çıkarmış ve onu (başının) yaşmağiyle sıkıca bağlıyarak (kuyuya sarkıtmış) kuyudan su çıkar
(ıp köpeği sula) mıştır. Bu sebeple fâhişe kadın mağfiret olunmuştur.”

10. Çocuklar cehennem ateşinden koruyor

Kuran:

12
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

35:18 Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun
yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen
ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, salatı dürüst
yaparlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.

60:03 Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı
ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.

Hadis:

Sahih Buhari: 1:101


Birkaç kadın peygambere salla`llahu aleyhi ve sellem’e gelip onlar için bir gün ayarlamasını,
zamanının çoğunun erkeklerle geçtiğini söyledi. Bunun üzerine Peygamber de onlar için bir
gün söz verdi. Bu derslerin birinde Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üç çocuğu ölen kadın cehennem ateşinden korunacaktır.” Bunun üzerine oradaki bir kadın;
“Ya iki tane ölürse?” diye sordu. Resûlullah şöyle cevapladı: “İki tanesi de (onu cehennem
ateşinden koruyacaktır)."

11. Allah’ın Tasviri

Kuran:

42:11 O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinize eşler, hayvanlardan da eşler
yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir,
görendir.

Hadis:

Buhari; 97:24, 10:109


Kıyamet günü kimliğini kanıtlamak için Allah, Peygambere baldırını gösterecek.

Buhari, Tefsir, Nun vel-Kalem 2, Tefsir, Nisa 8, Tevhid 24


Resulullah (sav)`ı dinledim, "Baldırların açılacağı, kendilerinin secdeye davet edileceği
gün..." (Kalem 42) mealindeki ayetle ilgili olarak şöyle diyordu: "Rabbimiz baldırını açar,
her mü`min erkek ve her mü`min kadın O`na secde eder. Dünyada iken kendisine riya ve
gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları
bükülmeyen yekpare bir tabakaya dönüşür (ve secde edemezler)."

Buhari, Tefsir, Kaf 1, Eyman 12, Tevhid 7; Müslim, Cennet 37, (2848); Tirmizi, Tefsir, Kâf,
(3268).
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cehennem, içerisine âsiler atıldıkça: "Daha var mı?" demekten geri durmaz. Bu hal,
Rabbu'l-İzze'nin cehennemin üzerine ayağını koyup, iki yakasını dürüp birleştirmesine kadar
devam eder. İşte o zaman cehennem: "Yeter, yeter. İzzet ve keremine yemin olsun yeter!" der.
Cennette fazlalık devam eder. Allah, ona mahsus yeni bir halk yaratır ve bunları cennetin
fazla kısmına yerleştirir."

13
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

13. Peygamber gaybı biliyor muydu?

Kuran:

06:50 De ki: "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum.
Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De ki:
"Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?"

07:188 De ki: “Ben, Allah’ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar
verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim
ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve
müjdeleyiciyim.”

Hadis:

Buhari; 1:539
Bir gece Allah’ın resûlü yatsı namazı kıldırdıktan sonra, bize dönüp şöyle buyurdu: “Bu
gecenin önemini biliyor musunuz? Bu geceden 100 yıl sonra yeryüzünde yaşayan kimse
kalmayacaktır.”

Bunun gibi yüzlerce hadis Kıyamet alameti adı altında Kuran’da gaybı bilmediğini söyleyen
peygambere atfedilmiştir. En meşhuru da Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar döneceği iddia eden
hadislerdir ki bunlar da Kuran’la çelişir:

03:55 Allah buyurmuştu ki: “Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkar
edenlerden arındıracağım...”

33:40 Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın elçisi ve
Peygamberler’in SONUNCUSUDUR. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

14. Kim daha gaddar?

Kuran:

68:04 Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.

Hadis:

Buhârî, Muhâribin 16,17,18, Diyât 22, Vudü 66, Zekât 68, Cihâd 152, Megâzî 36, Tefsir,
Mâide 5, Tıbb 5, 6, 29; Müslim, Kasâme 9, (1671); Tirmizî, Tahâret 55, (72), Et'ime 38,
(1846); Ebü Dâvud, Hudud 3, (4364-4371); Nesâî, Tahrimu'd-Dem 7, (7, 93-98); İbnu Mâce,
Hudud 20, (2578).
Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ukl ve Ureyne kabilelerinden bir grup insan Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gelip: “Ey Allah'ın Resûlü! Biz hayvancılıkla uğraşıp sütle
beslenen (çöl) insanlarıyız, (çift-çubukla uğraşan) köylüler değiliz" dediler. Bu sözleriyle,

14
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini ifàde ettiler. Resûlullah, onlara (hazineye
ait) develerin ve çobanın (bulunduğu yeri) tavsiye etti. Kendilerine oraya gitmelerini,
develerin sütlerinden ve bevillerinden içmelerini söyledi. Gittiler, Harra bölgesine varınca,
İslâm'dan irtidâd ettiler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'ın çobanını da öldürüp
develeri sürdüler. Haber, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e ulaştı. Resûlullah, derhal
arkadaşlarından takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). Gözlerinin oyulmasını, ellerinin
kesilmesini ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde ölüme terkedilmelerini emretti.
"

Ebû Dâvud, Hudud 37, (4482); Tirmizî, Hudud 15, (1444).


İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular
ki: "Kim (ısrarla) içki içerse dördüncü sefere kadar kamçılayın, sonra (devam ederse)
öldürün."

15. Şefaat

Kuran:

39:43 Yoksa onlar Allah’dan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç
yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (şefaatçi edineceksiniz)?

39:44 De ki: Bütün şefaat Allah’ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı Onundur. Sonra O’na
döndürüleceksiniz.

Hadis:

Buhari; 1:331
Peygamber salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Benden evvel hiçbir kimseye verilmedik
beş şey (hep birden) bana verilmiştir: Bir aylık yola kadar (düşmanlarımın kalbine) korku
(salmak) ile mansûr oldum. Yer (yüzü) bana namazgâh ve sebeb-i tahâret kılındı. Onun için
ümmetimden namaz vakti gelip çatmış her kim olursa olsun namazını kılıversin. Ganâim bana
helâl edildi. Halbuki benden evvel kimseye helâl edilmemiştir. Bana şefâat verildi. Bir de
(benden evvel) her Nebî, hâssatan kendi kavmine ba`s olunurken ben umûm-ı nâsa ba`s
olundum.”

16. Kabir Azabı:

Kuran:

36:52 (İşte o zaman) Eyvah! eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın
vâdettiğidir. Peygamberler gerçekten doğruyu söylemişler! derler.

Ölüm ile kıyamet öncesi bir uyuklama dönemine benzetiliyor. Kuran’daki islam’a göre ölüler
kıyamet gününe kadar hiçbir şekilde yargılanmayacak ve diriltikten sonra yaptıklarına göre
cennete girip SONSUZA kadar orada kalacak VEYA cehenneme girip azap görecektir. Yok
“azabımı çeker cennete girerim” bunlar mavaldan öteye gitmez! Ayrıca Arap dininde mezarda

15
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

kişiler iki melek tarafından sorgulanıp (Kuran’da kesinlikle böyle bir şey geçmez) sınava tabii
tutulacaklar. Sınavı geçemezlerse kabirlerinde hayvanların bile bağırışlarını duyabileceği
kadar (!) dehşetli bir azap görmeye başlayacaklar.

Hadis:

Buhâri; Cenâiz 89; Müslim, Mesâcid 123, (584); Nesâî, Cenâiz 115, (4,104,105).
Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir
azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm'a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı
haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der
ki: "BUNDAN SONRA* Aleyhissalâtu vesselâm'ı namaz kılıp da, namazında kabir
azabından istiaze etmediğini hiç görmedim."

* Çok ilginçtir ki Peygamber kabir azabını Hz. Aişe’den duyduktan sonra dularında ondan
sığınmaya başlamış!

Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26


Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden
dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk
yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış,
ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap,
niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu
azabın hafifletilmesi umulur" buyurmuşlardır.

Kıyamet günü gelmeden kim azap görüyor? İnsanlar Allah tarafından yargılandıktan sonra,
şayet cehenneme girerlerse azap göreceklerdir. Kuran’da kabir azabı olduğuna dair hiçbir
delil yoktur.

17. Hz. Musa ve Aciz Ölüm Meleği

Kuran:

06:61 O, kullarının üstüne yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir.
Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.

63:11 Allah, eceli geldiğinde kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah yaptıklarınızdan


haberdardır.

Hadis:

Buhâri (2:423)
Ölüm meleği Musa’ya gönderilmişti, gittiğinde Musa ona şiddetli bir tokat attı ve gözünü
çıkardı. Ölüm meleği Allah’a geri döndü ve “Beni ölmek istemeyen bir kulunuza
göndermişsiniz” dedi.

16
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

DİĞER SAHİH YALANLAR:

1. Peygamberimiz, Buhari’ye nakledilen hadise göre Güneş’in Dünya çevresinde


döndüğünü söylemiştir [Sahih Buhari: Hadis 421, sayfa 283, cilt 4]. Bu düşünce
Buhari hadisleri topladığı zamanlar yaygındı. Bugün bilim sayesinde biliyoruz ki,
Dünya, Güneş etrafında dönmektedir. Kuranda Dünya’nın şekli doğru olarak bilim
keşfetmeden yüzyıllar önce verilmiştir (39:05).
2. Hadislere göre hiçbir hastalık bulaşıcı değildir [Hadis 649, sayfa 435, cilt 7]. Bu
hepimizin bildiği üzere yanlış. En basitinden soğuk algınlığı ve ebola gibi hastalıklar
bulaşıcı hastalıklara birer örnektir.
3. Hadislerde hastalıkların şifaları da verilmiştir! Çöreotunun her türlü hastalığa deva
olacağı yazar [Hadis 591, sayfa 400, cilt 7]. Bunun yanında hadisler peygamberimizin
bir kavme iyileşmeleri için deve sidiği içmelerini öğütlediğini de yazar [Hadis 590,
sayfa 399, cilt 7]. Oysa Allah, Kuranda temizliğe önem verir ve temiz şeylerden
yememizi ister.
4. Hadis kitapları peygamberimizi de tutarsız bir karakterde gösterir. Birinde
peygamberimizin cüzzamlı bir kişiyle yemek yediği anlatılır, diğerinde de İslam’a
geçmek isteyen bir cüzzamlıyla yemek yemeyi reddettiği. Bu hadise göre adamdan
gitmesini istemiş daha sonra bağlılığını kendisi yokken kabul etmiştir.
5. Ünlü sinek hadisi: Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem:
“Sizden birinizin içeceği (ve yiyeceği) içine sinek düştüğü zaman, o kişi o(nun her
tarafını) batırsın, sonra çıkarsın, (atsın). Çünkü sineğin iki kanadının birisinde hastalık,
öbüründe de şifâ vardır buyurmuştur.” [Buhari, Hadis 673, sayfa 452, cilt 7] Bu hadis
doğru kabul edilse Dünya’da tifo ve kolera salgını olurdu.
6. Kuran inananlara peygamberler arasında ayrım yapmamayı öğütler (02:285).
Buhari’nin hadis kitaplarına göre [Buhari 97:36] ise Hz. Muhammed “en şerefli”
peygamberdir. Başka bir hadiste ise; peygamberler arasında ayrım yapmamamız
gerektiğini, peygamberimizin Yunus peygamberden bile farkı olmadığını [Buhari
65:4, 6 ve Hanbel 1:205, 242, 440] yazıp peygamberi kendisi ile çelişen biri olarak
gösterir.
7. Hadis kitapları kadınlara hakaretlerle doludur. Genelde köpeklerle ve maymunlarla bir
tutulur [Buhari 8:102 and Hanbel 4:86], kadınlara kötü şans denir [Buhari 76:53].
Müslim’in “sahih” hadislerine göre ise cehennemdekilerin çoğu kadındır. Kuran ise
kadın ile erkek arasında hiçbir ayrım yapmaz. İşte birkaç hadis:
Sahiheyn`in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Aişe (ra)`nin yanında namazı
bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu beyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe
(ra): "Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resulullah (sav)`ı
kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için
ihtiyaç hasıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından
sıyrılıp çıkardım." [Buhari, Salat 22, 99, 102, 103, 104, 105, 108]
"Resulullah (sav) buyurdular ki: "Biriniz sütresiz olarak namaz kılarsa (önünden
geçtiği takdirde) şunlar namazını bozar: Eşek, domuz, yahudi, mecusi, kadın...
Namazın bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi
kifayet eder." (Bir diğer rivayette şöyle denmişti: "Namazı, (önden geçen) hayızlı
kadın ve köpek bozar.") [Buhari, Salat 90, İlm 18, Ezan 161, Cezau's-Sayd 25]

17
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

8. Buhari’ye göre peygamberimiz savaşta kadın ve çocukları öldürmeye izin vermiştir


[Buhari; Cihad, 146].
9. Hanbel’in hadis kitaplarında, peygamberimiz tüm siyah köpekleri şeytan oldukları
gerekçesiyle öldürülmelerini emreder [4:85, 5:54]. Bu hadisten esinlenip şeytanları (!)
öldüren “müslümanlar” bulmak zor değildir.
10. Hadisler peygamberimizin bir Yahudi tarafından büyülenip birkaç gün ne yaptığını
bilmez halde dolaştığını anlatır. [Buhari 59:11, 76:47; Hanbel 6:57 ve 4:367]
Buhari’nin böyle bir hadisi sahih diye kabul etmesindeki amaç nedir acaba?
11. Kuran şeytanın görünmez ve insanların apaçık bir düşmanı olduğunu yazar. Başka
bilgi vermez. Hadislere göre ise şeytan: osuruyor; kaçıyor; korkuyor; işiyor; Hz. İsa
hariç her çocuğa doğarken dokunuyor; geceleri burunlarda ikamet ediyor;
günbatımında sokaklara yayılıyor; kapalı bir kapıyı açamıyor; esnerken ağızdan
giriyor; ağlıyor; sol eliyle yiyip içiyor. Bunları sadece hadisçiler görüyor sanırım. Ben
henüz ne osuran ne kaçan bir şeytan gördüm.
12. Müslim’in hadis kitabının ikinci cildinde; Hz. Muhammed’in ayakta küçük abdestini
yaparken bir sahabenin uzaklaştığı, Peygamberin de ona yakın durmasını söylediği
yazıyor. Bu hadisin tek Tanrı’ya ibadet etmekle veyahut sünnetle ne ilgisi var acaba?
13. Allah neden teyemmümü emretmiş biliyor musunuz? Buhari ve Müslim’in “sahih”
hadislerine göre olay şöyle gerçekleşir: Aişe gerdanlığını kaybetmiştir bunun üzerine
Peygamberimiz oradaki tüm müslümanlardan aramalarını ister. Kendisi bu arada
Aişe’nin bacağında uyuya kalır ve namazlarını kılamaz ve nasıl abdest alınacağını
öğretemez. Bunun üzerine Allah teyemmümü emretmiştir.
14. Aişe (ra)’nin yaşı da satanik öğretilerde (hadislerde) dokuz olarak gösterilmiştir.
Tabari, Müslim ve Buhari’nin hadisleri Aişe’nin yaşı hakkında hep çelişmektedirler.
15. Hanbel’a göre Peygamber hiçbir zaman küçük abdestini ayakta yapmamıştır [Hanbel;
6:136, 192, 213]; Buhari’ye göre ise ayakta yapmıştır [Buhari 4:60, 62].
16. Buhari’nin hadislerine göre liderler Kureyş kabilesinden olmalıdır [Buhari; 3:129,
183; 4:121; 86:31].

HADİSLER KURAN’I AÇIKLIYOR!

Kuran’ın çok zor olduğunu bu yüzden onu anlamak için hadislere ihtiyacımız
olduğunu iddia etmek saçmalıktır. İnsanların, Allah’ın bir tane kitabını karmaşık bulup da 50
tane hadis ve sünnet kitabı alması hiçbir mantıkla izah edilemez. Kuran, inananlar için kolay
anlaşılır bir öğüttür:

54:17 Andolsun biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan)


öğüt alan yok mu?

54:22 Andolsun biz Kur’an’ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık.


Öğüt alan yok mu?

Söylenenlerin aksine hadis kitaplarına girip de kişinin kafasının karışmaması veya


kaybolmaması nerdeyse olanaksızdır. Eğer Allah nasıl yaşamamız gerektiğinde daha detaya
(oturup kalkma, yemek yeme şeklimiz vs...) girmek isteseydi yüzlerce cilt kitap indirebilirdi.

18
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

31:27 Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz


katılarak (mürekkep) olsa yine Allah’ın sözleri yazmakla tükenmez.
Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.

Hadis savunucuları genelde “namaz nasıl kılınır, gusül abdesti nasıl alınır, bunları
ancak hadislerden öğrenebiliriz” gibi absürd cümlelerle kendilerini haklı çıkarmaya çalışsalar
da savundukları hadisler bile salatın (namaz) nasıl yapılacağını baştan sona, adım adım,
detaylı olarak vermez. Gusül abdestinin nasıl alınması gerektiği ise hadisten hadise farklılık
gösterir. Bazı hadislerde Peygamberimizin başından aşağı üç kere su döktüğü nakledilir
(Buhari; 4:160) bazı hadislerde bir kere (Buhari; 4:159). Oysa Kuran’da kirli olma durumunda
ne yapılacağı yazar ve salat (namaz) hakkında yeterince bilgi vardır. Bu konulara daha sonra
değineceğiz.

ÇİN FISILTILARI

Bir üniversite profesörü sözsel bilgi transferinin orijinal mesajı nasıl değiştirdiğini
gösteren bir deney yaptı. İzleyenlerden 10 kişiyi yanına çağırdı ve bunların dokuzunun salonu
terk etmesini istedi. Kalan kişiye bir alıntı verip seyirciye okumasını istedi.

Alıntı şuydu:

“Hz. İsa Capernaun’a annesi, izleyenleri ve öğrencileri ile birlikte gittikten sonra, orada
fazla kalmadılar çünkü Musevilerin Fısıh bayramı yaklaşıyordu. Hz. İsa Kudüs’e gitti. Orada
ibadethanenin içinde sığır, koyun ve güvercin tüccarları ve masalarında oturan döviz alıp
satan kişileri gördü. Hz. İsa ipten kamçı yapıp koyun, sığır ne varsa ibadethaneden çıkardı.”

Bundan sonra ilk kişiden kağıt parçasını alıp cebine koydu, ikinci kişiyi içeri davet etti
ve az önce kağıttan okuyan kişiye şimdi de ne okuduğunu ikinci kişiye anlatmasını istedi.
Çıkan şey şöyleydi:

“Hz. İsa Capernaun’a annesi ve öğrencileri ile gittikten sonra orada uzun süre kaldılar.
Ondan sonra Hz. İsa Kudüs’e gitti. İbadethanenin yakınında sığır, koyun ve güvercin satın
alan insanlar ve döviz alıp satan kişileri gördü. Hz. İsa hepsini kovdu.”

Daha sonra içeri üçüncü kişi çağırıldı ve ikinci kişiye birinciden ne duyduysa
tekrarlamasını istendi. Sıradaki duyduğunu şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’e annesi ve bazı öğrencileriyle gittikten sonra birkaç gün kaldılar. Bundan
sonra Hz. İsa tekrar ibadethaneye gitti. İbadethanenin yakınında sığır ve domuz satın alan
insanlar ve döviz alıp satanları gördü. Hz. İsa onlara bağırdı ve yaptıklarının kötü olduğunu
söyledi.”

Tekrar sıradaki kişi geldi ve şöyle aktardı:

19
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

“Bir gün Hz. İsa annesiyle birlikte uzun yıllar kaldığı Kudüs’teymiş ama bir gün Hz. İsa
Kudüs’ten ayrıldı ve uzaklara gitti. İbadethanenin yakınlarında at ve domuz satın alan
insanlar gördü, onlara çok paraları olduğu için bağırdı ve paranın kötü olduğunu söyledi.”

Diğer kişi ise şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’te doğmuş ve annesiyle uzun süreler orda kalmıştı. Bir gün Hz. İsa Kudüs’teki
pazar yerine gitti ve ata binen ve domuz satan insanlar gördü. Onlara çok fazla hayvanları ve
paraları olduğunu için bağırdı ve paralarını fakirlere vermelerini yaptıklarının kötü olduğunu
söyledi.”

Sıradaki şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’te doğmuş ve hayatı boyunca annesiyle kalmıştı. Bir gün Hz. İsa Kudüs’teki
pazar yerine gitti ve pazarda ata binen ve domuz satan insanlar gördü. Hayvanlara zulüm
ettikleri için onlara bağırdı, tüm paralarını vermelerini ya da hayvanları iyice doyurmalarını
istedi.”

Bu sözler şöyle değişti:

“Hz. İsa Kudüs’te doğdu ve birçok kişinin zavallı domuzlara kötü davrandığı ve atlarını
kamçıladığı bir pazarın yakınında yaşardı. Bir gün Hz. İsa pazar yerine gitti sadece
domuzlarını satmakla meşgul olan kötü insanlar gördü, ona karşı çok kaba ve sert
davrandılar, o yüzden bir şey demedi ama paralarına beddua edip oradan ayrıldı.”

Tüm bu deneme bir konferans sırasında 10 dakika içinde oldu. Bir de yüz binlerce
sözün birçok ağız değiştirip de 240 yıl sonra nasıl bir değişeme uğrayacağını bir hayal edin ve
bir daha bir hadis okuduğunuzda inanmadan önce iki kere düşünün!

RESULE UYMAK NE DEMEKTİR?

Hadis savunucuları 33:36, 33:71, 59:07, 3:31 gibi ayetleri örnek gösterip kendilerini
haklı çıkarmaya çalışırlar fakat anlayamadıkları şey hadislere uymak resule uymak değil;
hadisleri onaylayan, sahih kabul eden alimlere uymaktır. Eğer gerçekten resule uymak
istiyorlarsa Hz. Muhammed gibi sadece Kuran’a uymaları gerekir. Hz. Muhammed’in hayatı,
söyledikleri zaten Kuran’da geniş bir şekilde kaydedilmiştir. Kuran’daki Hz. Muhammed’e
uymakla hadislerdeki Hz. Muhammed’e uymak aynı şey değildir.

02:217 Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: “Onda savaşmak büyük bir
günahtır...

02:219 Sana, şarap ve kumar hakkında soruyorlar. De ki: “Her ikisinde de büyük bir günah
ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından
büyüktür...

20
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

02:220 ...Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: “Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü
bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin
kardeşinizdir...

17:85 Sana ruh hakkında soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindedir. Size ancak az bir
bilgi verilmiştir.”

Kuran açıkça Peygamberin tek görevinin mesajı iletmek olduğunu (29:18), kendisinin
fazladan bir şey söylemediğini (69:44-47), onun da YALNIZCA Kuran’a uyduğunu (7:203,
10:15, 6:145) yazar ve inananları sadece Kuran’a uymaları için uyarır (68:36-38, 50:45). Bu
nedenle Kuran’ı izlemek ile resulü izlemek arasında hiçbir fark yoktur çünkü Kuran’daki
sözler Hz. Muhammed’in sözüdür (69:40). Yani Kuran’a uymak, sadece Kuran’a uyan aslında
Peygambere de uymuş olmaktadır.

5.92 Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim
resulümüze düşen SADECE APAÇIK BİR TEBLİĞDİR.

64.12 Allah'a itaat edin, resule de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz RESULÜMÜZE DÜŞEN,
APAÇIK BİR TEBLİĞDEN BAŞKASI DEĞİLDİR.

29:18 Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de
(kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. PEYGAMBERE DÜŞEN, YALNIZ AÇIK BİR
TEBLİĞDİR.

69:44-47 EĞER (PEYGAMBER) BİZE ATFEN BAZI SÖZLER UYDURMUŞ OLSAYDI,


ELBETTE ONU KISKIVRAK YAKALARDIK. SONRA ONUN CAN DAMARINI
KOPARIRDIK. Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.

07:203 Onlara bir mucize getirdiğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya!
derler. De ki: BEN ANCAK RABBİMDEN BANA VAHYOLUNANA UYARIM. Bu (Kuran),
Rabbinizden gelen basiretlerdir; inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.

10:15 Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı
beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu
kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. BEN, BANA VAHYOLUNANDAN
BAŞKASINA UYMAM. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından
korkarım.

06:145 De ki: BANA VAHYOLUNUNDA, leş ve akıtılmış kan yahut domuz eti –ki pisliğin
kendisidir- ya da günah işlenerek Allah’tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan BAŞKA,
yiyecek kimseye HARAM KILINMIŞ BİR ŞEY BULAMIYORUM. Başkasına zarar vermemek
ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek zorunda kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan
ve esirgeyendir.

21
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

68:36-38 Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz? Yoksa SİZE AİT BİR KİTAP VAR DA
(BU BÂTIL İNANIŞLARI) ORADA MI OKUYORSUNUZ? Onda, beğendiğiniz her şey için
sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?

50:45 Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.
Tehdidimden korkanlara KURAN’LA öğüt ver.

Artı Kuran’ın hiçbir yerinde “Muhammed’e uyun” demez, “resule uyun” der. Resul
kelimesinin anlamı ELÇİ, HABERCİ, MESAJI (KURAN’I) ULAŞTIRAN KİMSEDİR. Şu
an bu kitap da size SADECE KURAN’DAKİ MESAJI aktarıp ELÇİLİK yapmaktadır.

Mezhepçiler sünnetin ve hadisin de bu mesaja dahil olduğunu belirtirler ve kanıt olarak da


53:3 ayetini gösterirler.

53:3 O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.

Keşke ayeti baştan okusalardı! 53:1den 53:4e kadar olan ayetlerin öznesi ilk ayette gizli
olarak geçiyor.

53.1 İNMEKTE OLAN necme (yıldıza, Kur'an'ın inen miktarına) yemin ederim ki,
53.2 Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.
53.3 O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.
53.4 İNDİRİLMİŞ BİR VAHİYDEN başkası değildir o.

Peygamberimiz kendi hevâsına göre değil, indirilen vahye göre konuşuyordu. Peygamberin
her dediğinin bir vahiy olduğunu iddia etmek Kuran’dan bihaber olduğunu kanıtlamaktır.
Kuran’da 6 değişik yerde Peygamber hatalarından dolayı paylanıyor. Allah tarafından her
ettiği cümle vahyedilen biri nasıl hatalar yapabilir?

Bakın Peygamberimiz kıyamet günü ne diyecek!

25:30 Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu KURANI BÜSBÜTÜN TERKETTİLER.

Sonuç olarak;

Kuran açık ve ayrıntılıdır [6:114; 2:159-160; 7:52, 10:37; 11:11; 41:1-3; 22:16; 6:38; 12:111;
14:52; 17:89; 75:16-19; 18:54; 20:113; 39:27-28; 54:17; 25:33; 16:89, vb.]

Peygamberin amacı sadece mesajı iletmek ve uyarmaktır [5:102; 16:35; 16:82; 24:54; 36:16-
17; 14:52, vb.]

ÜMMETE UYARILAR

42.21 Yoksa onların, dinden, ALLAH'IN İZİN VERMEDİĞİ ŞEYİ KENDİLERİ İÇİN
YASALAŞTIRAN ORTAKLARI MI VAR? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında
hüküm mutlaka verilirdi. O ZALİMLER var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.

22
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

45.6 İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken
ALLAH’TAN VE ONUN AYETLERİNDEN BAŞKA hangi hadise inanıyorlar?!

06:94 Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız/teker teker bize geldiniz. Size
verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili
hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyorsunuz.
Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu yanınızdan o bir şey
sandıklarınız.

6.114 Allah size Kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, ALLAH’IN DIŞINDA BİR
HAKEM Mİ ARAYAYIM? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun, Rabbinden hak olarak
indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya düşenlerden olma.

23
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

KURAN’A GÖRE NAMAZ

Hindular alınlarına kül koyup tanrılarını simgelediğini söyledikleri taştan heykellere


dua ederler. Bunu yapma nedenleri de atalarından böyle öğrenmiş olmalarıdır. Fil başlı, insan
vücutlu bir heykel bu tanrıların birine örnektir. Sunniler ve Şiiler taştan tanrıyı kabul etmezler
ama Kâbe adını verdikleri Mekke’deki taşa doğru dua etmeyi doğal karşılarlar. Fil heykeline
doğru dua etmeyi asla kabul etmeyecek olan bir Sunni onun da bir taş olduğunu unutup kendi
kübik yapısına doğru yönelerek dua etmekte bir sakınca görmez. Bir Hristiyan’a da taştan
veya tahtadan yapılmış haça hatta Hz. İsa ve Meryem’in ikonasına doğru dua etmesi gerektiği
öğretilmiştir.

Dünyadaki bütün dinlerin bir ortak özelliği vardır. Papaz olsun, Müslüman bir hoca
olsun hepsinin yandaşlarını sorgulama hakkı vardır fakat yandaşları onları hiçbir şekilde
sorgulayamaz. Örneğin Hıristiyan bir papaza; Hz. İsa, İncil’de onu yaratan Tanrıya kulluk
ettiğini söylediği halde ona neden Tanrının oğlu dediğini sorsanız hemen kaçamak cevaplarla
kurtulmaya çalışacaktır ve hatta böyle bir soru yönelttiğiniz için size kızacaktır. Aynı şekilde
bir “Müslüman” hocaya da Kuran’da geçmediği halde neden günde beş defa taştan idola
dönerek dua ettiğini sorsanız aynı tepkiyle karşılaşırsınız. Bu kadar telaş bir tutarsızlık
göstergesidir. Çünkü iddia ettiğiniz şeyin doğruluğunu kanıtlayamıyorsanız o şey ya
düzmecedir ya da yanlıştır.

Örneğin Araplara soracak olursanız Mekke’deki taş evin Allah’ın evi olduğunu iddia
edeceklerdir! Bu taş yapıya Beytullah (Allah’ın evi) derler. Kuran’a bakıldığında ise bu
kelimenin hiçbir yerde geçmediği görülecektir. İslam’a giren yozlaşma acaba sadece bu kadar
mı?

Salat konusuna başlamadan önce okuyucuların şu soruları kendilerine sormalarını ve


dürüst bir şekilde cevaplamalarını istiyorum.

☼ Allah’ın, Arap topraklarında insanlar tarafından yapılmış bir evde ikamet


ettiği doğru mu?
☼ Allah’ın kalmak için bir eve ihtiyacı var mıdır?
☼ Neden taştan yapılmış bir kayaya doğru secde etmem, onu tavaf etmem ve
siyah taşı öpüp şeytan olarak hayal ettiğim sütunları taşlamam gerekiyor?
☼ Millerce ötedeki taşa doğru dönüp günde niye 5 kere dua etmeliyim?

Hepimiz biliyoruz ki dünyadaki Arap olmayan müslümanlar gülünç bir şekilde


dualarını Arapça etmek zorunda bırakılıyorlar. Türkü, İngilizi, Fransızı, Almanı, Rusu ve
diğer yeryüzündeki diğer Arap olmayan müslümanlara uygulanan bu dayatma gerçek manada
İslam dinine de zarar veriyor. Neden sadece Arapça, bize konuşma yeteneği bahşeden Allah
yalnızca bu dili mi biliyor? Kuran’da adı geçen bir çok peygamber var (İbrahim, İsmail,
Yakup, Davut, vs..) ve bunlar Arapça bilmiyorlardı ama Allah’ın kuluydular. Peki neden
Arapça ve bu emir Kuran’ın neresinde yazıyor?

24
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Tahmin edebileceğiniz gibi Arapça bariyeri Araplar tarafından bilerek din üzerinde
nüfuz sahibi olmak için konmuş bir bariyerdir ve bu, bugünkü Arap ve müslüman kültürünün
doğmasına sebep olmuştur.

Kuran Arapça inmesine rağmen bunun sebebi Allah’ın bu ırkı tercih etmesi değildir.
Aksine Kuran’ın birçok ayetinde Allah, Arapları yermekte ve onların inançsızlıkta ve
münafıklıkta ileri olduklarını belirtmektedir:

09:97 Bedevîler, kâfirlik ve münafıklık bakımından hem daha beter, hem


de Allah'ın Resûlüne indirdiği kanunları tanımamaya daha yatkındır.
Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

09:101 Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım


münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları
bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar
büyük bir azaba itileceklerdir.

Kuran ayetlerini araştırmaya başlamadan önce çevirilere güvenen biriydim. Daha


sonra bu çevirilerde birçok çelişkili ifadeler yer aldığını farkettim. Çevirileri daha yakından
inceledikçe, bunların çoğunun ancak biliçli bir şekilde yapılabilecek mantık hatalarıyla dolu
olduğunu gördüm.

Örneğin salat (geleneksel çeviriye göre namaz) kelimesi Kuran’da yetmiş kereden
fazla geçmektedir ve Allah tarafından üzerinde çok durulmaktadır.

107:04-05 Yazıklar olsun musallin’e ( SALAT YAPANLARA ). Onlar salat’ı ciddiye almazlar.

Gelenekçi (hadisçi, sünnetçi) Müslümanlara göre Allah tarafından üzerinde bu kadar


durulan namaza Kuran’da yer verilmemiştir yani Kuran eksiktir! Yine bu kişilere göre salat
kelimesi “namaz” anlamını taşımaktadır ve Allah tarafından Hazreti Muhammed miraca
yükselirken emrolunmuş, zorlu bir pazarlıktan (!) sonra elliden, beş vakte kadar indirilmiştir.
Bir günü 16 saatten alırsak bu indirim (!) olmasa her 19 dakika da bir namaz kılmamız, günde
850 kadar secde ve rükû yapmamız gerekecekti. Bu da Arapların aerobik egzersizinin atası
olduğunu gösterecekti. Belki de bu egzersizlerden olacak ki, doğal kaynak bakımından çok
zengin olan Müslüman ülkelerinin hiçbiri gelişmiş ülke statüsüne sahip olamamıştır.
Savunulan bu izah Hz. Muhammed’in zamanından önce bile namaz kılan insanlardan söz
eden Kuran ile de bağdaşmaz.

17:29-31 Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Biz, dediler, Beşikteki


bir sabi ile nasıl konuşuruz? Çocuk şöyle dedi: “Ben Allah’ın kuluyum.
O, bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım o
beni mübarek kıldı; YAŞADIĞIM SÜRECE BANA NAMAZI VE ZEKATI
EMRETTİ.”

25
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

10:87 Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın


ve evlerinizi kıble yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!)
Müminleri müjdele! Diye vahyettik.

11:87 Dediler ki: Ey Şuayb! BABALARIMIZIN TAPTIKLARINI


(PUTLARI), YAHUT MALLARIMIZ HUSUSUNDA DİLEDİĞİMİZİ
YAPMAYI TERK ETMEMİZİ SANA NAMAZIN MI EMREDİYOR? Oysa
sen yumuşak huylu ve çok akıllısın.

Görüldüğü gibi salat sadece peygamberimize değil bütün peygamberlere emredilmişti.


Hazreti İsa, Musa ve diğer peygamberler nasıl namaz kılmışlardı? Kendi kitaplarından ayetler
mi okumuşlardı? Neden diğer semavi dinleri izleyenler bu ibadeti artık uygulamıyor? Hz.
İbrahim'den bu yana geldiğini savunulan Kuran ümmi (kutsal kitaplardan haberi olmayan) bir
peygambere inmedi mi? Hz. Muhammed bu ritüeli kimden öğrendi? Neden salattan önce
yapmamız gerekenler adım adım verilmişken bu ritüelde yapacaklarımız keyfi ayetlerden
seçilen yorumlara dayanıyor?

KURAN AYRINTILIDIR

06:38 Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi
birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta HİÇBİR EKSİK BIRAKMAMIŞIZDIR. Sonra hepsi
Rablerinin huzurunda toplanırlar.

11:01 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri
sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır.

07:03 Rabbinizden SİZE İNDİRİLENE (Kur'an'a) UYUN. O'nu bırakıp da başka dostların
peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

06:155 İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. BUNA UYUN ve Allah'tan
korkun ki size merhamet edilsin.

06:106 Rabbinden SANA VAHYOLUNANA UY. O'ndan başka tanrı yoktur. Müşriklerden yüz
çevir.

53:23 Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında
ALLAH BİR KANIT İNDİRMEMİŞTİR. Onlar, SADECE SANIYA, bir de nefislerin hoşlandığı
şeylere UYUYORLAR. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.

Hadislerdeki namazı izleyenler; miras paylaşımından, inananların kiminle evlenip kiminle


evlenemeyeceğine kadar her şeyi anlatan Kuran’ı eksik bulmakta ve yalanlarla dolu
hadislerdeki taşa dönüp kılınan namazı kabul edip Allah’a ortak koşmaktadırlar. Ayrıca:

a. Namazın 5 vakit olduğunu düşünüp Kuran’ın eksiksiz ve ayrıntılı olduğunu


söyleyen kişi, Allah’ı bilmeden ya da bilerek YALANCI çıkarmaktadır,

26
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

b. Zekatın ve salât’ın ayrıntılarının bu detaylı Kitapta olmadığını iddia


etmektedir,
c. Peygamberin de 6:106’daki verilen hükmü HİÇE SAYARAK, KENDİNE
VAHYEDİLMEYEN bir şeyi izlediğini söylemektedir,
d. Kuran’dan başka bir kitaba uyup Allah’a itaatsizlik edip ve alimleri, imamları
ve mollaları Allah’a eş tutmaktadır,
e. Allah’ın hiçbir kanıt indirmediği şeye yani sanıya uymaktadırlar. Eğer
Kuran’daki salât namaz olsaydı Kuran’dan bunu kanıtlayabilirdik ama
Kuran’da ne “Allahu Ekber”e rastlayabilirsiniz, ne ezana, ne rekât kelimesine,
ne kaza namazına. Bunlar ancak hadislerden bulunabilir. Bu kadar önemli olan
hadisler neden Peygamberimiz tarafından yasaklamıştır, dini eksik
öğrenmemizi mi istemiştir?

NAMAZ KELİMESİ NEREDEN GELİYOR?

Namaz, Urduca ve Farsça’da “dua” anlamına gelir. Kuran inmeden önce “namaz”
Pers’teki Zerdüştler (ateşe tapanlar) tarafından da uygulanıyor ve uygulanan bu “namaz”
günümüz Müslümanlarının uyguladığı “namaz” ile çok büyük benzerlikler gösteriyordu.
Aşağıdaki alıntı bir zerdüşt sitesinden namazın nasıl kılınacağını anlatıyor. Dikkat ederseniz
bu ritüele başlamadan önce aynı şu an Arap dinini izleyenlerin uyguladığı gibi bir çeşit abdest
alındığını görürsünüz.

“Zerdüşt namazına başlamadan önce kişi; ellerini, ayaklarını ve yüzünü


yıkar, başa takke veya başörtüsü giyip, güneşe doğru dönerek Ashem,
Yatha, Kemna Mazda için dua eder. Bu namaz da ne tesadüftür ki günde
tam 5 vakittir! Güneşin doğuşundan öğlen 12:40’a kadar olan namaza
Havan Geh, öğlen 12:40 ile 15:40 arasındakine Rapithavan Geh, 15:40
ile günbatımına kadarki namaza Ujiren Geh, günbatımından 24:40’a
kadar süresi olan namaza Aiwisuthrem Geh denirken 24:40’dan güneşin
doğuşuna kadar kılınması gereken namaza ise Ushahin Geh denir6.”

Önemli bir nokta daha; İmam Buhari ve diğer hadis toplayanların hepsi o zamanlar
zerdüştlüğün yaygın olduğu Pers asıllıdır.

SALAT NAMAZ ANLAMINA MI GELİYOR?

Salat’ın klasik Arapça sözlüklerinde birçok anlamı var, bu anlamları incelemeden önce
geleneksel çevirilerdeki salat’ın Kuran baz alındığında tutarlı olup olmadığını araştıracağız.

Bazı ayetlerde salat kelimesini “namaz” olarak tercüme etmek uygun düşmüyor.
Çevirmenler bunu fark ederek bazı cümlelerin anlam bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla ya
her zaman namaz olarak çevirdikleri kelimenin anlamını değiştirmişler ya da değiştirmeyerek
ayetleri sağduyuya aykırı bir biçimde bırakmışlar. İşte bu tür ayetlere birkaç örnek:

6
http://tenets.zoroastrianism.com/daily33.html

27
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

02:157 İşte böyleleri üzerine Rablerinden salavat ( *salavat; salat kelimesinin çoğuludur. )
vardır, bir rahmet var. İşte bunlardır iyiye ve güzele ermiş olanlar.

Allah insanlar için namaz mı kılıyor?

09:05 O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün.
Onları yakalayın, onları hapsedin, onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tövbe
eder, namazı kılar ( EKAMÜS SALATE ), zekâtı da verirlerse, artık yollarını serbest
bırakın. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Allah inanmayanların bağışlanması için namaz kılması gerektiğini mi söylüyor? Namaz


kılmazlarsa öldürülecekler mi? Peki ya “namaz” kılıp da şirk koşmaya, putlara tapmaya
devam ederse? Bu mantıklı geliyor mu size? Kuran dinde zorlama yok (02:256) demiyor mu?

24:41 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tespih ettiklerini görmez
misin? Her biri kendi duasını ( SALATE-HU ), kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah,
onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.

Kuşlar da namaz mı kılıyor?

09:103 Onların mallarından sadaka al, bununla onları (günahlarından) temizlersin. Onlar
için dua et ( SALLİ ALEYHİM ), çünkü senin duan ( SALATEKE ) onlar için bir sükûnettir.
Allah işitendir, bilendir.

Bir kimsenin namazı diğer kişilere nasıl sükûnet verebilir?

08:35 Onların Beytullah yakınındaki namazları ( SALATÜHÜM ) da ıslık çalmak ve el


çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!) İnkar etmekte olduğunuz şeylerden ötürü
şimdi azabı tadın!

Kâfirler dahi “namaz” kılabilmektedir.

02:239 Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız namazlarınızı yürüyerek yahut binmiş olarak
kılın. Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın öğrettiği şekilde O’nu anın.

Yeryüzünde yürüyerek veya (deveye, vs.) binmiş olarak “namaz” kılabilen bir Müslüman var
mı? Yürüyerek kılınabilen bir namaz neden ayakta da kılınmasın?

70:19-35 Gerçek şu ki İNSAN PEK HIRSLI YARATILMIŞTIR. Kendisine fenalık dokununca


basar bağırır. Ona imkan verildiğinde ise pinti kesilir. ANCAK ŞUNLAR ÖYLE DEĞİLDİR:
NAMAZ KILANLAR, Kİ ONLAR NAMAZLARINDA DEVAMLIDIRLAR. Bunların mallarında
belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun için. Bunlar, ceza gününe içtenlikle inanırlar. Bunlar,
yalnız Rablerinin azabından ürperirler. Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir
azaptır. Bunlar, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar. Ancak onlar, eşleriyle, imkânlarının
sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar. Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı
aşanların ta kendileridir. Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.

28
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar. Ve bunlar, namazlarını-dualarını korurlar. İşte bunlar


cennetlerde ikram göreceklerdir.

Dikkat edilirse Allah ayette insanların karakteristik özelliklerinden bahsediyor, inananların


değil. Bütün insanoğlu Müslümanlar gibi “namaz” kılıyor mu?

96:09-12 Gördün mü şu men edeni (engelleyeni), namaz kılarken bir kulu (namazdan)?
Gördün mü, ya o doğru yolda olur, yahut tâkvayı emrediyorsa?

Bu sûre “oku” emri ile başlayan ve çoğu kaynağa göre Peygamberimize vahyedilen ilk sûre
olan ALAK suresidir ve birinin namaz kılarken engellendiğinden bahsetmektedir. Bu
mümkün müdür? Bir kimse evinde namaz kılsa onu kim engelleyebilir? Hani “namaz”
Peygamberimiz miraca yükselirken emrolunmuştu?

29:45 (Resûlüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazını kıl. Muhakkak ki, namaz,
hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah
yaptıklarınızı bilir.

Kılınan namaz insanları kötülüklerden uzaklaştırıyor mu? KESİNLİKLE HAYIR! Dünyada


“namaz” kılıp masum insan öldüren, zina yapan, tecavüz eden, katil olan, içki içen, hırsızlık
yapan, kumar oynayan, adam dolandıran, mezardaki ölüden medet umup Allah’a şirk koşan
kaç kişi vardır?

Kuran’ı Kerim’in indirildiği 23 yıl boyunca inananlar Peygamberimize bir çok konuda
soru sormuşlar (Yasak aylarda savaşma, şarap ve kumar, kıyamet, ruh, dağlar, vb.). Fakat
nedense kimse salat’ın ne olduğunu, eğer şuan ki çevrildiği gibi “namaz” demek ise hangi
sûrelerin okunacağını, hangi namazın kaç rekât kılınacağı, neyin namazı bozup
bozmayacağını, kılınmayan “namaz”ların kaza yapılıp yapılmayacağını sormamıştır. Örneğin
Allah orucun kaza yapılabileceğini söylediği halde salat’ın kazasından hiç bahsetmemiştir.

Ayetlerden anlaşıldığı üzere Kuran’ın indiği zaman müminler salat’ın ne olduğunu çok
iyi biliyorlardı. Şimdi salat kelimesinin sözlük anlamlarına bir göz atalım.

SALAT KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI

‫ﺻ ﻠﻮ‬ : dua, dua etmek; yalvarma, yakarış; konuşma, söylev, nutuk; övgü, methiye; nimet;
meydana getirmek, sebep olmak; yakından takip etmek, izlemek, uymak, bağlı kalmak;
irtibata geçmek veya irtibata geçilmek; hayvanın kuyruğunun çıktığı yer, but.

Örneğin bir at yarışında ilk atın peşinden bir burun farkıyla giden ata el-musalli
(yakından izleyen) denir7. “Musalline” (çoğulu) Kuran’da 70:22, 74:43 ve 107:04 numaralı
ayetlerde geçer.

7
Lisan-ül-‘Arap, cilt 7, sayfa 398

29
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

75:32’den salat kelimesinin “izlemek, uymak” anlamına geldiğini görebiliriz çünkü


“yüz çevirme” kelimesinin tam zıttına konmuştur.

* Bu ayette salât kelimesi fiil olarak (salla) kullanılmıştır.

75. Ayet:
31. İşte o, (Peygamberin getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.
32. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.

Ayeti mantık süzgecinden geçirirsek makul olmadığını idrak edebiliriz bunun nedeni de
salât’ın yanlış çevirisidir.

75:31 İşte o, (Peygamberin getirdiğini) doğru kabul etmemiş, (ona) uymamıştı /


bağlanmamıştı / kendini adamamıştı da.
75:32 Yalan saymış ve yüz çevirmişti.

Bir örnek daha:

19:60-61 Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar salât’ı bıraktılar;
nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. Ancak
tevbe edip, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hariçtir. Bunlar, cennete, girecekler.
Ve bir haksızlığa uğratılmayacaklardır.

Bu ayete göre kişi salât’ı bırakınca nefsini izliyor. Peki neyin izlenmesi gerekiyor, cevap açık
değil mi?

Kuran’da genel olarak salat’ın iki anlamı kullanılmıştır, bunlar BAĞLILIK ve söylev.
Peygamberin yaptığı söylev de Allah ile yapılan ahde bağlılık olduğundan bir çeşit bağlılıktır.

İLK ANLAM: BAĞLILIK

Allah tüm peygamberlerin ve getirdikleri kitaplara iman edenlerin mîsakını almış


olmaktadır. Eski Ahit ve Yeni Ahit’e bakarsanız Kuran’da ehli kitaba da emredildiği söylenen
namazın izine birkaç zorlama yorum hariç rastlamak mümkün olmayacaktır ama “akde bağlı
kalın” sözü çok geçer. Kuran’da da sözü geçen bu mîsaklara bir göz atalım:

İsrailoğullarının Mîsakı / Sözü:

5.7 Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını / sözünü unutmayın. Hani,
"İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.

...

5.12 Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci
göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Bağlantıyı / bağlılığı ayakta
tutarsanız, arınma gösterirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz [azzertümuhüm] ve

30
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından
ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yoldan
sapmıştır.”

* Yukarıdan görülebileceği gibi “desteklemek” ve “salat” kelimeleri bazı tercümanların


sandığının aksine aynı şey değildir.

02:43 (Ey İsrailoğulları) Bağlantıyı ayakta tutun / koruyun, arınma gösterin; tevazu
gösterenlerle tevazu edin.

Ayette gelenekçilere göre sadece “namaz kılın” emri geçmiş. İsrailoğulları bu emirden ne
anladığını bilemiyoruz tabii.

02:83 İsrailoğullarından şöyle bir SÖZ [mîsak] de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet
etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara
güzeli ve güzelliği söyleyin. Bağı / bağlantıyı ayakta tutun, arınma gösterin. Bütün bunlardan
sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hälä da yüz çevirip duruyorsunuz.

4.162 Ama onların (İsrailoğullarının) ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana


indirilene de senden önce indirilene de inanırlar. Bağlılığı korurlar ve arınma gösterirler,
Allah'a ve âhiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz.

Yukarıdaki ayete Ehli Kitap da Allah’a inanıp, (müslüman) namazını kılar ve (müslüman)
zekatını verirse cennete gidebilecek. Halbuki ayeti bu şekilde tevil etmek başka ayetlerle
çelişki yaratır:

02:62 Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiîlerden Allah'a
ve âhiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine
has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar.

Kuran’a ve önceki kitaplara iman bu üç dinde insanlardan istenen ORTAK şeydir farklı olan
bu üç dinin dua şeklidir. Yahudiler Hz. Musa tarafından öğretilen duaya mı (var olduğunu
kabul ediyoruz) devam edecekler, yeni müslüman namazına mı? Hz. İbrahim’den bu yana
gönderilen mesajın değişmemesine rağmen dua şeklinin her peygamberle değiştiğine inanmak
saflıktır.

42:13 Sizin için, dinden, Nûh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim'e,


Mûsa'ya ve İsa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini
dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları çağırdığın
bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi
için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.

Hristiyanların Mîsakı:

05:14 "Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere


çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular.

31
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

İnananların Allah’a karşı Mîsakı:

13.19 Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece
aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.

13.20 İşte bunlardır, Allah'a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı [misak]
bozmayanlar.

13.21 Onlar, Allah'ın bağlamayı [yusele] emrettiği şeyi bağlarlar [yasilun], Rablerinden
korkarlar ve hesabın kötüsünden ürperti duyarlar.

13.22 Onlar, Rablerinin yönünü arzulayarak sabrederler, bağlılığı / bağı ayakta tutarlar,
kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte
bunlar içindir ölümsüz yurt.

Aşağıdaki ayette de insanlardan farklı bir şey istenmiyor: “İman edin ve ahdi koruyun!”.

57:07 Allah'a resulüne iman edin; sizi üzerinde buyruk sahibi yaptığı şeylerden başkalarına
bol bol verin! İçinizden iman eden ve infakta bulunanlar için çok büyük bir ödül vardır.

57:08 İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi
Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır.

EN BÜYÜK DELİL: TEVBE SURESİ

9:1 Allah ve resulünden, kendileriyle ANTLAŞMA(*1) yapmış bulunduğunuz müşriklere bir


YÜKÜMLÜLÜKLERDEN AKLANMADIR / BERAATTİR (*2) bu;

‫ ﻋﮭﺪ‬: antlaşma, mukavele; söz; koşul; vasiyet; garanti, yemin, ant


‫ راءةب‬: yükümlülüklerden aklama, beraat

Ayet müşriklerle yapılan antlaşmadan ve bu antlaşmanın aklanmasından, son bulmasından


bahsediyor.

9.2 Yeryüzünde dört ay daha dolaşın ve bilin ki siz, Allah'ı âciz bırakamazsınız. Şu da bir
gerçek ki, Allah küfre batanları rezil eder.

Ayet müşriklere hitap ediyor ve ayetin sonunda bu kişilere “kâfirin” (kafirler / saklayanlar)
deniliyor.

9.3 Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O'nun
elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövbe ederseniz bu sizin için hayırlırdır.
Yok eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah'ı acze düşüremezsiniz. Küfre saplananlara
acıklı bir azabı müjdele!

32
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

İnsanlara yapılan bir duyuru var: “Allah da O'nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır.”
Bu söz adeta yapılmış olan antlaşmanın sonlandığının bir bildirgesi. Ayetin diğer
bölümlerinde tekrar müşriklere şöyle sesleniliyor:

fe in tübtüm fe hüve hayrul leküm


tövbe ederseniz sizin için daha hayırlıdır.

Bağlamdan gördüğümüz kadarı ile tövbe edilmesi gereken tek suç antlaşmanın ihlalidir.

9.4 Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve
aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü
belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah, sakınanları sever.

Ayet yine kafirlerden bahsediyor (kâfirin). Acaba neden bu kâfirler ile de namazlarını kılıp,
zekatlarını ödeyene kadar savaşmıyoruz?!

9.5 O yasak aylar (4 AY) çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün.
Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe
eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.

fe in tabu ve ekamüs salate ve atevüz zekate


Tövbe edip namaz kılar ve zekat verirlerse

En sonunda Allah müşriklerle (antlaşmaya uymayanlarla) namaz kılana ve zekat verene kadar
savaşmayı emrediyor!!! Bu mantıklı mıdır? Kuran’ın başka bir ayetinde zorla namaz kıldırana
kadar harb etme örneği var mıdır? Niye antlaşmaya uyan müşrikleri namaza zorlamıyoruz da
(9:4) özellikle uymayanları zorluyoruz?

Gelenekçi müslümanlar bu anomaliyi açıklamak için değişik bir kalıp uydurdular ve


müşriklerin bir şekilde (tövbe edip) müslüman olduklarını ilan ettiler! Bağlamdan öyle
anlaşılmasa da tek diyebildikleri şu: “tövbe kelimesi ayette bir ihtidayı kapsamaktadır.”
Kuran’da 87 yerde geçen bu kelime HİÇBİR yerde din değiştirmeyi kapsamıyor ve hiçbir
lugatta böyle bir anlam bulmak mümkün değildir!

‫ ﺗ ﺎب‬: geri dönmek; pişman olmak, tövbe etmek; itaatsizlikten itaate dönmek
Dikkat edilirse muhtemel bir anlam olan “geri dönmek” verilmiş, bağlamdan onların önceden
müslüman olduğu gibi bir sonuç çıkaramadığımız için bu anlamda kullanılmadığı gün gibi
açıktır.

9.6 VE eğer müşriklerden biri senden güvence dilerse/senin yanına gelmek, sana komşu
olmak isterse, ona güvence verip yakınlaşma isteğini kabul et ki, Allah'ın kelamını
dinleyebilsin. Sonra da onu, güvenli gördüğü yere kadar götür. Böyle yapmanın gerekçesi
şudur: Bunlar bilmeyen bir topluluktur.

33
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Geleneksel çeviriye göre:

1. Ya müşrikler din değiştirip namaz kılmaya ve zekat vermeye başlayacak


2. Ya da - özür dilemeden, antlaşmaya bağlı kalacağına söz vermeden ve bir tazminat
bile ödemeden – güvenli bir yere bırakılacak.

Mantıklı mı?

9:7-9 : Bu ayetlerde yine müşriklerden söz ediliyor.

9.10 Bir mümin hakkında onlar NE BİR YEMİNE SAYGI GÖSTERİRLER NE DE BİR
ANTLAŞMA ŞARTINA. Onlar düşmanlık dolu, azmış kişilerin ta kendileridir.
9.11 Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, artık sizin, dinde
kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.

Bir kez daha müşriklerden namaz kılmaları isteniyor ve yine salât kelimesini “dua, namaz”
olarak kabul edenler “tövbe” kelimesini tekrar “geri dönmek” anlamında anlamak
mecburiyetine düşüyorlar. “Din kardeşleri” sözünden bunların dinlerini değiştirmiş olmaları
gerektiği şeklinde bir itiraz gelebilir ama “kardeş” anlamına gelen ‫ اخ‬ve “din” anlamına gelen
‫ دﯾ ﻦ‬kelimelerinin anlamlarına bakıldığında durumun o kadar da basit olmadığını göreceğiz:

‫ﺧﺎ‬ : aynı anne ve babaya sahip erkek çocuklar; aynı soydan / topraktan / inançtan olan kişiler;
doğumla ilişkili olmadığı zamanlarda eylemlerdeki uygunluğu / benzerliği / birlikteliği ve
ahengi temsil eder; arkadaş, dost;

‫دﯾ ﻦ‬ : itaat / boyun eğme, kulluk, din, yüksek mevki / rütbe; borç aldı, borçlandı, borçlu,
ödünç alınan şeyi geri ödemek; yönetmek / idare etmek; ölüm (çünkü herkesin ödemesi
gereken bir borçtur); belli bir kanun / yasa; sistem; gelenek; bir işi yapış tarzı; geri ödeme,
karşılık.

Bir sonraki ayet “din kardeşleri” konusuna açıklık getirecek...

9.12 Ve eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman
küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve
gidişlerine son verebilirler.

Bu ayet din bakımından herhangi bir kardeşlik henüz bulunmadığını bir kez daha kanıtlıyor.
Eğer bir din değişimi söz konusuysa neden hâla yeminlerinden sorumlu tutuluyorlar? Bu
karmaşayı önlemek için geleneksel yorumcular son çare olarak bahsi geçen yeminin “İslam’a
giriş yemini” olduğunu savunuyorlar! Halbuki Kuran ne böyle bir yeminden bahseder ne de
imandan sonra küfre gidenlerle savaşmaktan (4:137)...

İki ayetin doğru çevirisi şöyle olmalıydı:

34
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

9.11 Bununla birlikte tövbe eder, (antlaşmaya) BAĞLILIĞI gerçekleştirir, ARINMA /


İYİLEŞME gösterirlerse, artık sizin, SİSTEMDE / YASADA kardeşlerinizdirler. Biz
ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.

9.12 Ve eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, SİSTEMİNİZE / YASANIZA


saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün / savaşın. Çünkü onların yeminleri yoktur.
Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.

HANGİ NAMAZ KISALTILACAK?

04:101 Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe
ederseniz, namazı ( MİNES* SALÂH ) kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler,
sizin apaçık düşmanınızdır.

04:102 Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle
beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde
ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer
gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını
alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze
birden baskın yapsalar. Eğer YAĞMURDAN YARALANIRSANIZ yahut hasta bulunursanız
silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler
için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

04:103 Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı
anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri
belli bir farzdır.

Çok güvendiğimiz çevirmenler namaz ibadetini koruyabilmek için ne kadar mantığa ters
düşse de yukarıdaki ayetleri aynen böyle çevirmektedirler. Bazıları ayeti “yağmurdan
yaralanırsanız” yerine çelişkiyi ortadan kaldırabilmek için “yağmurdan size bir zeval gelirse”
diye çeviriyor. Müslümanlar da kandırıldıklarından habersiz bu ayetlere bakarak savaş
zamanında namazlarını kısaltabileceklerini düşünüyorlar.

Ayetler bu şekilde çevrilirse akla şu sorular geliyor:

a. Min (-den, -dan) kelimesi niye çevrilmiyor, gereksiz mi?


b. 4:94'ten 4:103'e kadar hep savaşla ilgiliyken birden Peygamberimiz niye namaz kıldırmaya
başlamıştır?

Ayetler:

4:94 Allah yolunda sefere çıkanlara hidayet var.


4:95 Evde oturanlar ve sefere çıkanlar bir değildir.
4:96 Sefere çıkanlara mükafat.
4:97 Evde oturanlara ceza.
4:98 / 4:99 Müstesnalar.

35
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

4:100 Sefere çıkıp ölenlere ödüller.


4:101 Kafirlerden zulüm görmekten korkuyorsanız (sefer) bağlılıklarınızı yerine
getirmemenizde bir sorun yok. (Geleneksel çevirilere göre namazı kısaltabiliriz.)
4:102 Sefere hazırlıklar. (Geleneksel çeviriye göre namaza hazırlıklar)
4:103 Sefer bittikten sonra Allah'ı hatırlama. (Geleneksel çeviriye göre namazdan sonra
Allah’ı hatırlama.)

c. Namaz kaç rekat ki kısaltılacak? Kaç rekâta kadar kısaltacağız? Niye hiç bundan
bahsetmiyor? Gece yarısı seferdeysek hangi namazları kısaltacağız?
d. Cümleye bakarsak namazı kısaltmanın günah olduğunu çıkartırız. Allah'ı hatırlamak için
yapılan bir şeyi kısaltmak niye günah olsun?
e. Elinde silah namaz kılan kaç kişi var? Eğer geleneksel çevirilere bakarsak secde etmeye
gidenlerin silahlarla gittiğini görürüz. Secde etmeye gidenin silah ne işine yarar? Onları
koruyacak kişilerin silahları olması gerekmiyor mu? Ne bu terslik?
g. Yağmur yaralanmaya neden olur mu, yağmurdan ne zarar gelebilir?

04:101 Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size eziyet etmelerinden endişe
ederseniz, (sefere gitme) BAĞLILIĞINIZDAN / YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜZDEN KESMEDE size
bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.

04:102 Sen de içlerindeyken onların BAĞLILIKLARINI / YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE


GETİR, onlardan bir kısmı seninle beraber dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar,
böylece itaat ettiklerinde / riayet ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz
BAĞLILIĞINI / YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ YERİNE GETİRMEMİŞ OLAN (bu) diğer gurup gelip
seninle beraber BAĞLILIKLARINI / YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRSİNLER ve
onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz
silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer
yağmurdan yaralanırsanız yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah
yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

04:103 BAĞLILIĞI / YÜKÜMLÜLÜĞÜ BİTİRİNCE de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde


yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da bağlantıyı / söylevi yerine getirin; çünkü
bağlantı / söylev müminler üzerine vakitli bir kitap / emir olmuştur. (11:114, 17:78)

Görüldüğü gibi ortam savaş ortamıdır ve yağmur da ok yağmurudur. Peygamber de imamlık


değil komutanlık yapmaktadır. Kuranda secde ve salât (namaz?) kelimelerinin yan yana
geçtiği TEK AYET budur.

BEYNAMAZLAR CEHENNEME Mİ?

Gelenekçi Müslümanlar 74:43 numaralı ayete dayanarak 5 vakit namaz kılmamanın


günah olduğunu ve kılmayanların cehenneme gireceğini iddia ederler.

74:41-43 Günahkârların ( mücrim ) durumunu: “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” diye
sorarlar. Onlar şöyle cevap verir: “BİZ NAMAZ KILANLARDAN DEĞİLDİK”...

36
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Mücrim (suçlu, günahkâr) kelimesinin tüm kullanıldığı ayetleri çıkarırsak Kuran’da


kimlere mücrim dendiğini şöyle özetleyebiliriz:

1. Peygamberleri yalanlayanlara:

06:147 Eğer seni yalanlarlarsa de ki: “Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber
O’nun azabı, suçlular ( mücrim ) topluluğundan uzaklaştırılamaz.

2. Ayetleri yalanlayanlara:

07:40 Bizim ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara
gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete
giremeyeceklerdir. Suçluları ( mücrim ) işte biz böyle cezalandırırız.

3. Dinden çıkanlara:

09:66 (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden
(tevbe eden) bir grubu bağışlasak bile, bir gruba da suçlu ( mücrim ) olduklarından dolayı
azap edeceğiz.

4. Allah’a karşı yalan uyduranlara:

10:17 Öyleyse kim Allah’a karşı yalan uydurandan veya onun ayetlerini yalanlayandan daha
zalimdir! Bilesiniz ki, suçlular ( mücrim ) asla iflah olmazlar.

5. Refah içinde nefsine uyanlara:

11:116 Sizlerden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan alıkoyacak faziletli


kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır.
Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr ( mücrim )
idiler.

6. Peygamberlerin düşmanlarına:

25:31 (Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan ( mücrim ) düşmanlar
peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

7. Allah’ın ayetleri hatırlatıldığında yüz çevirenlere:

32:22 Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim
kim olabilir! Muhakkak ki biz, günahkârlara ( mücrim ), layık olduğu cezaları veririz.

8. Kuran’a ve daha önceki kitaplara inanmayanlara:

34:30-31 Kâfir olanlar dediler ki: “Biz hiçbir zaman bu Kuran’a ve bundan önce gelen
kitaplara inanmayacağız.” Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine

37
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara: “Siz olamasaydınız elbette
biz inanan insanlar olurduk,” derler. Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara (kıyamet
gününde): Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz
( mücrim ).” derler.

9. Teslimiyet göstermeyenlere:

68:35 Öyle ya, (Allah’a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlarla ( mücrim ) bir tutar mıyız
hiç?

10. Lut, Hud, Firavun ve diğer yok edilen kavimlere.

Özetten de anlaşıldığı üzere mücrimîn kelimesi hiçbir ayette inanan kimseler için
kullanılmamıştır. Salât kimlere farzdır?

04:103 ...çünkü salât müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.

Salât yalnızca müminlere farz olduğu halde neden bu kişiler “biz namaz kılmıyorduk”
desin ki? Böyle bir şeyi inananların demesi gerekmiyor mu?

Yukarıdaki ayete (74:41-43) göre namaz kılmayanlar cehenneme girecekse aşağıdaki


ayetlerde niye hiç namaz geçmiyor? Bu tutarsızlığın nedeni nedir?

09:112 O tevbe edenler, o ibadet edenler, o hamdedenler, o oruç tutanlar, o rukua varanlar, o
secdeye kapananlar, o iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırı
koruyanlar... Müjdele o mü'minleri!

Ayette “secde” ve “rüku” kelimeleri geçse de “salât” kelimesi geçmiyor. Allah ayrı ayrı
“secde edenler, rüku edenler” diye yazacağına “namaz kılanlar” da diyebilirdi. Böyle
demeyişinin nedeni buradaki secde ve rükunun “itaat etmek” ve “tevazu göstermek, boyun
eğmek” anlamına gelmesidir.

33:35 Bütün müslüman ( TESLİM OLAN ) erkekler, müslüman ( TESLİM OLAN ) kadınlar,
mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, doğruluk yapan
erkekler, doğruluk yapan kadınlar, sabreden erkekler sabreden kadınlar, mütevazi erkekler,
mütevazi kadınlar, benliğini arındıran erkekler, benliğini arındıran kadınlar, oruç tutan
erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı Çok anan
erkekler ve kadınlar yok mu, işte bunlara Allah bir bağışlama ve büyük bir mükafat
hazırlamıştır.

Ayette yine “dinin direği” namaz yok?

DİĞER AYETLER

Sure 5 Ayet 91

38
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

05:91 Şeytan sarhoş ediciler ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi,
Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?

Şeytan, insanları ALLAH’I ANMAKTAN ve BAĞLILIKLARDAN alıkoymak ister; aynı


Adem peygambere yaptığı gibi (20:21).

Sure 6 Ayet 161 ve 162

...kul inne salati ve nüsükı ve mahyaye ve mematı lillahi rabbil alemın


06:161-162 De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen
İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi. De ki: ŞÜPHESİZ benim namazım,
kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Kuran’ın genelinde “hedye” kelimesini kurban diye çeviren Diyanet bu ayetteki “nüsuk”
kelimesini de kurban diye çevirmiş. Bakalım bu kelimenin başka hangi anlamları varmış:

‫ﻧﺴ ﻚ‬ : DİNDAR BİRİ OLARAK YAŞAMAK, DİNDAR OLMAK, Tanrı’ya kulluk etmek;
kurban, bir hayvanı kurban etmek; KULLUK; kulluk edenler

...De ki: ŞÜPHESİZ benim BAĞLILIĞIM, KULLUĞUM, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin
Rabbi Allah içindir.

Kuran’da Allah; hayvan öldürme bayramından bahsetmez, böyle birşeye ihtiyacı da yoktur.

Sure 9 Ayet 84, 99 ve 103

Kuran’a göre salat yalnızca ALLAH’ı anmak için yapılmadılır.

20:14 Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh


yoktur. Bana kulluk et; BENİ ANMAK İÇİN BAĞLILIĞI YERİNE
GETİR.

Peki ölüler için kılınan ve açıkça Allah’ın ayetlerini ihlal eden cenaze namazı nedir? Hz.
Muhammed’in AHDİNİ BOZUP bir ölü için namaz kıldırdığı gerçekten aklınıza yatıyor mu?

39:19 (Resûlüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte


olanı sen mi kurtaracaksın!

Peygamber bile kimseyi kurtaramazken bizim defin esnasında ettiğimiz dua mı


kişiyi kurtaracak?

09:80 İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için,
Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah'ı da resulünü de inkâr ettiler.
Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez.

39
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Ve la tüsalli ala ehadim minhüm mate ebedev ve la tekum ala kabrih innehüm keferu billahi ve
rasulihı ve matu ve hüm fasikun
09:84 Onlardan ölmüş olanlara asla dua etme; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar,
Allah ve Resûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.

Geleneksel çeviriye göre her zaman “namaz” olan ritüel bu sefer bildiğimiz duaya dönüşüyor
ve 9:80 ayetinde Peygamberin sözü geçen kişilerin affı için yalvarmasının FAYDASIZ
olduğu belirtilmesine rağmen 4 ayet sonra EBEDİYEN bunlara dua (!) etmemesi isteniyor.
Kuran’da mezhepçilere göre “namaz” anlamını taşımayan dua kelimesi bellidir, peki niye bu
ayette “salli ala” kelimesi kullanılmamıştır? Neden Kuran’da BU AYET GİBİ insanlara dua
edilen (dua kabul edersek) başka bir örnek yoktur? (dikkat salli ala “birisine dua etmek”
demektir, “birisi İÇİN” değil!)

09:84 Onlardan ölen birinin (naaşını) ASLA İZLEME (ona bağlanma); böyle birinin mezarı
başında da durma. Bunlar Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış olarak ölüp
gittiler.

Sure 9 Ayet 99

Ve minel a'rabi mey yü'minü billahi vel yevmil ahıri ve yettehızü ma yünfiku kurubatin ındellahi ve
salevatir rasul ela inneha kurbetül lehüm se yüdhılühümüllahü fı rahmetih innellahe ğafurur rahıym
09:99 Bedevîlerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır, (hayır için)
harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber'in dualarını almaya vesile edinir.
Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları
rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.

Ve (VE) yettehızü (ALIR) ma yünfiku (HARCADIĞINI) kurubatin (YAKLAŞMA) ındellahi (Allah


katına) ve salevatir rasul (ve resulün dualarına)
ve harcadığını Allah’a ve resulün bağlılıklarına YAKLAŞMA (vesilesi olarak) alır / düşünür.

Kararsız çevirmenler yine salavat’ı bu sefer TEKİL olarak ve “dua” diye çevirmişler. Allah
yolunda harcama yaparak Peygamberin namazlarına YAKINLAŞMAK mümkün müdür?

09:99 Bedevîlerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır ve harcayacağının
kendisini Allah’a VE resulün BAĞLILIKLARININA yanaştıracağını sanır. Bilesiniz ki o
(harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine)
koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.

Sure 9 Ayet 103

09:103 Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları
arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları
yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.

40
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Mezhepçiler inkarcılardan ölenlere NAMAZ KILMASI yasaklanan peygamberin nasıl olur da


yaşayan inançlı kişilere de namaz kılacağı ikilemini “salli ala” ibaresini dua et olarak
çevirerek kendi akıllarınca çözmüşler. İki ayette iki aynı sözcük ve farklı çeviriler, neden?

09:103 Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları
arıtıp yüceltirsin. Ve onlara BAĞLAN / İRTİBATA GEÇ. Çünkü senin BAĞLANTIN /
SÖYLEVİN onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.

Sure 29 Ayet 45

29:45 (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve BAĞLILIĞI / SÖYLEVİ GERÇEKLEŞTİR /


AYAKTA TUT. Muhakkak ki, BAĞLILIK / SÖYLEV, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.
Allah'ı ANMAK elbette en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

Doğru yapılan salat tabii ki kötülüklerden alıkoyar ve bunun bir örneğini şu ayetlerde
göreceğiz:

12:23-24 Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi,


kapıları iyice kapattı ve "Haydi gel!" dedi. O da" (Hâşâ), Allah'a
sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı.
Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!" dedi. Andolsun ki, kadın ona
meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına
meyletmişti. İşte böylece biz, KÖTÜLÜK ve EDEPSİZLİĞİ ondan
uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı
kullarımızdandı.

Yusuf peygamber baştan çıkarıldığını farkedince hemen ALLAH’IN HATIRLADI ve


kötülüğe bulaşmadı.

02:152 Beni HATIRLAYIN ki ben de sizi hatırlayayım. Şükredin bana,


sakın nankörlük etmeyin!

İnananlar ALLAH’IN AHDİNE BAĞLIDIR ve böylece edepsizliklerden sakınırlar.

16:90 Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi


emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.

Ve evfu bi ahdillahi iza ahettüm (1) ve la tenkudul eymane ba'de tevkıdiha (2)
ve kad cealtümüllahe aleyküm kefıla (3) innellahe ya'lemü ma tef'alun (4)
16:91 Ve AHDİ yaptığınızda ALLAH’IN AHDİNİ TAMAMLAYIN (1) ve
tasdikledikten sonra imanı bozmayın (2) ve Allah’ı üzerinize kefil
yaptınız (3) Allah yaptıklarınızı bilir (4).

Sure 11 Ayet 87

41
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

11:87 Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda
dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve
çok akıllısın!

Namaz kimseye emir veremez. Allah’ın tüm resullerinin MESAJI yaymak için Allah’a karşı
ahitleri (BAĞLILIKLARI) vardır ve Şuayb’ın bu BAĞLILIĞI, kavme dinlerini terketmelerini
emrediyor.

11:87 Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda
dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana BAĞLILIĞIN mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu
ve çok akıllısın!

Sure 70 Ayet 34 ve Sure 6 Ayet 92

70:34 Namazlarını koruyanlar;

Mezhepçi müslümanlara göre zamanında kılınan namaz korunmuş oluyor. Bu açıklama


trajikomik.

06:92 Bu (Kur'an), kentlerin merkezlerini ve çevresini uyarman için sana indirdiğimiz ve


kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve
onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler ( ve hüm ala salatihim yühafizun ).

Son bölümü kelimesi kelimesine çevirirsek:


ve hüm ala salatihim yühafizun: ve onlar salatlarının üzerindedirler koruyarak

Dediğimiz gibi dua korunamaz ancak BAĞLILIKLAR korunabilir.

70:34 BAĞLILIKLARINI koruyanlar;

06:92 Bu (Kur'an), kentlerin merkezlerini ve çevresini uyarman için sana indirdiğimiz ve


kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve
onlar BAĞLILIKLARINI KORUR.

Sure 19 Ayet 59

19:59 Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar ( EDAUS
SALATE ); nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını
çekecekler.

...ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı/duayı yitirdiler... (Yaşar Nuri Öztürk)
...sonra bunların arkasından bozuk bir güruh geldi, namazı ziyan ettiler... (Elmalılı Hamdi
Yazır)
...onlardan sonra gelenler namazı yitirdiler... (Edip Yüksel)

42
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Allah kıldığı namazı kaçıran TEK BİR KİŞİDEN bahsetmiyor, bir nesilden bahsediyor ve
Diyanet namaz anlamını koruyabilmek için “namazı bıraktılar” diye tercüme etmiş. Bakalım
kelime hangi anlamlara geliyor:

‫ ﺿ ﺎع‬: helak olmak, yok olmak; ziyan etmek, yok etmek; kaybetmek, yitirmek
Kişi namazını nasıl ziyan edebilir / kaybedebilir ya da yitirebilir?

Gelen nesil yaptıkları ahdin BAĞLILIKLARINI yitirdiler ve artık Allah’ın emirlerine ve


kendilerine indiriline değil kendi nefislerini izlediler.

Sure 20 Ayet 132

02:132 Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz;
(aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.

Peygamber namazında nasıl namazında sabırlı olacak? Bundan tam iki ayet öncesinde Allah
salat’ı açıklamış.

02:130 Artık, onların söylediklerine sabret; Güneş'in doğuşundan önce de batışından önce de
Rabbini (söylevlerle) yücelt! Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tespit et ki,
hoşnutluğa erebilesin.

Emir Allah’ı yüceltmek.

20:130 Ve ailene BAĞLILIĞI emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık
istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.

Sure 35 Ayet 18

35:18 Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu
taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey
yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarabilirsin.
Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.

Namaz kılanları çoğu UYARILARA aldırış etmeden bir varsayımın peşinden gidiyorlar ve
tecrübeyle sabittir ki bir çoğunun Allah korkusu yok.

35:18 Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu
taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey
yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve BAĞLILIĞI
GERÇEKLEŞTİRENLERİ uyarabilirsin. KİM TEMİZLENİRSE ( men tezekka: zekat verirse
değil! ) o, kendi menfaatine TEMİZLENİR ( yetezekka ). Dönüş Allah'adır.

43
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

06:51 Rablerinin huzurunda haşredileceklerinden korkanları, o vahiy ile


uyar ki korunabilsinler. Onların O'ndan başka ne bir dostu vardır ne de
şefaatçısı.

İki ayetten de gördüğümüz gibi tek şefaatçi ALLAH’TIR. Peygamberin şefaatine bel
bağlamış müşrikler bu ayetleri YALANLAYIP Buhari’nin hadislerini savunacaklardır.

Sure 24 Ayet 41

24:41 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini /
yücelttiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah,
onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir.

Eğer insanoğluna hitap eden ayetlerde salat “namaz” diye çevriliyorsa bu ayette öyle
çevrilmesi gerekir ama tabii foyalarının ortaya çıkacağı korkusuyla Diyanet kendilerince
namaz anlamına gelen salat kelimesini bu sefer dua yapmış. Bir daha sormak lazım kuşlar dua
mı ediyor yoksa namaz mı kılıyor?

24:41 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı yücelttiklerini görmez misin?
Her biri kendi BAĞLILIĞINI (YAPACAKLARINI) ve ÖVGÜSÜNÜ (öğrenmiş) bilmiştir.
Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir.

Sure 8 Ayet 35

Ve ma kane salatühüm ındel beyti illa mükaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun
08:35 Onların Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey
değildir. (Ey kâfirler!) İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!

Kafirler nasıl namaz kıldı? Islık çalıp el çırparak yapılan tapınma şekli hiç görünmüş mü?

‫ﺑﯿ ﺖ‬ (beyt) : geceleyin (uyku hariç); bir şeyi ve sonucunu düşünme; birşeyi aklında
saklamak; çamurdan ya da herhangi bir şeyden yapılan konaklamak için kullanılan yapı, ev,
mesken, ikametgah; binalar, boş evler, iş yerleri, pazarlar; Nuh’un gemisi; ibadethaneler;
Kabe veya Kudüs; mezar; ev halkı, aile; soyluluk, asalet; (geceden kalan) ekmek, su, vs...
‫( ﻣﻜ ﺎء‬mükaev) : ıslık çalma
‫( ﺗﺼ ﺪﯾﺔ‬tasdiyeh) : el çırpmak; hoşlanmama, tiksinme, nefret etme
Beyt (ev) mecazi bir anlam taşıyıp Allah’ın insanlar için oluşturduğu sistemi simgeliyor.

03:96 Şu bir gerçek ki, âlemlere bir bereket kaynağı ve yol gösterici
halinde insanlar için kurulan ilk EV Bekke'dekidir.

03:97 Açık-seçik deliller, İbrahim'in makamı vardır orada. Oraya giren,


GÜVENE ERMİŞ OLUR. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi,

44
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç


kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî'dir.

106:03 Bu evin Rabbine ibadet etsinler!

İbrahim bu evin temellerini oğlu ile birlikte atmıştır. Bu kelimeyi Hac bölümünde daha geniş
olarak ele alacağız.

08:35 Onların sistem içindeki BAĞLILIKLARI (yaptıkları) da ıslık çalma ve nefretten / hiç
hoşlanmamadan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!) İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden
ötürü şimdi azabı tadın!

Kuran’da gördüğümüz kadarıyla inkar edenlerden bazıları ne zaman Kuran okunduğunu


duysa bu sesi bastırmak için gürültü yapmaya çalışıyorlarmış. Kuran okunurken ıslık çalmış
olmalılar.

41:26 İnkâr edenler: Bu Kuran'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın.


Umulur ki bastırırsınız dediler.

İnanmayanlar namaza inanmadıkları için değil, Allah’ın tekliğini, meleklerini, ahireti inkar
ettikleri için cezelandırılacaklar.

Sure 5 Ayet 106

05:106 Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında içinizden iki adalet
sahibi kişi aranızda şahitlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden
olmayan, başka iki kişi (şahit olsun). Eğer ŞÜPHEYE DÜŞERSENİZ o iki şahidi namazdan
sonra alıkoyar, "Bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız, akraba (menfaatine)
de olsa; Allah (için yaptığımız) şahitliği gizlemiyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz
elbette günahkârlardan oluruz" diye Allah üzerine yemin ettirirsiniz.

İki tanık dürüst olacağına dair BAĞLILIĞI / ANTLAŞMAYI gerçekleştirdikten sonra bu


kişilerin güvenilirliği hakkında şüpheye düşersek onları dürüstlüğe BAĞLI kalacaklarına dair
Allah adına yemin ettirmeliyiz.

05:107 Bu şahitlerin (sonradan yalan söyleyerek) bir günah


kazandıkları anlaşılırsa, (şahitlerin) haklarına tecavüz ettiği ölüye daha
yakın olan (mirasçılardan) iki kişi onların yerini alır ve "Andolsun ki
bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha gerçektir ve biz (kimsenin
hakkına) tecavüz etmedik, aksi takdirde biz, elbette zalimlerden oluruz"
diye Allah'a yemin ederler.

Yukarıdaki şâhitler niye namaz kılmıyor? Çünkü bu kişiler haksızlığa uğratılmış kişilerin
yakınları ve dürüst olmak için bir ANTLAŞMA yapmalarına gerek yok!

Sure 2 Ayet 153

45
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

02:153 Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak
sabredenlerle beraberdir.

Namaz’ın hiçbir ibadet yönü olmayan sabır kelimesiyle bir arada kullanılması ilginç.

02:153 Ey iman edenler! Sabır ve BAĞLILIK ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah
muhakkak sabredenlerle beraberdir.

Sure 23 Ayet 2

23:01-02 Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;

Ellezıne hüm fı salatihim haşiun


Namazlarında/dualarında huşû sahipleridir onlar. (Yaşar Nuri Öztürk)
Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Nitekim onlar namazlarında saygılıdırlar. (Edip Yüksel)

‫( ﺧﺎﺷ ﻊ‬haşiun) : uysal, itaatkar; alçakgönüllü, mütevazi; kısır; terkedilmiş; alçalan


Şuan müslümanların kıldığı namaz, ALLAH’I hatırlamaya bile yararı olmayan fiziksel bir
egzersizden başka bir şey değildir. İTAAT ancak yapılan davranışlarla gösterilir.

...Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar BAĞLILIKLARINDA mütevazidirler...

Kimler mütevazidir:

22:34 Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden


kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar
diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle
ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları
müjdele!

‫ﻣﻨﺴ ﻜﺎ‬ (menseke) : ibadet şekli, eylemi; bu eylemleri yapanlar; sadakat


töreni

* Ayette gerekli kılmak diye bir şey geçmiyor. “cealna mensekel li


yezkürüsmellahi ala ma razekahüm” kelimesi kelimesine “onları
rızıklandırdığımız şeyler üstüne Allah’ın ismini anmalarını ibadet şekli
kıldık / yaptık” diye çevrilebilir.

22:35 Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer;
başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak
verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.

46
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Tevazu sahipleri başlarına bir şey geldiğinde sabredenler, Allah’ın ismi anıldığında içi
ürperen, BAĞLILIĞI YERİNE GETİREN ve Allah’ın onlara verdiği rızıktan harcama
yapanlardır.

Sure 5 Ayet 55 ve 58

05:55 Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın
emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.

Namaz kılıp insan öldüren, suçlu olan, hırsız olan, şirk sahibi olan (ki bunların sayısı çok) kaç
kişi var? Bunlar da bizim velimiz olmaya aday mı? Eğer öylelerse yukarıda saydığım suçları
işlemiyor olmaları gerek ama namaz kılan, zekat veren ve yukarıdaki suçlardan en az birini
yapmış o kadar o kadar çok kişi var ki.

05:55 Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir; BAĞLILIĞI
YERİNE GETİRENLER / AYAKTA TUTANLAR, KENDİNİ ARINDIRANLAR ve TEVAZU
GÖSTERENLERDİR.

05:58 Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların
düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.

Ayetteki salat Allah’a ve Kuran’a inanmak için bir davetten başka bir şey değildir. Allah’a
bile inancı olmayan birini kimse “gel de bir rekat kılalım” diye namaza çağırmaz.

05:58 BAĞLILIĞA çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış,
onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.

Sure 24 Ayet 58

24:58 Ey müminler! Sağ elinizin altındakiler ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş
olanlar, SABAH namazından ( salatil fecr ) önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve YATSI
namazından ( salatil ışa ) sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler.
Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne
sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte
ALLAH ÂYETLERİ SİZE BÖYLE AÇIKLAR. Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.

‫( ﻋﺸ ﺎء‬işa) : KARANLIĞIN başlaması, gece


Ayette iki namaz (?) adı geçmiş. Sabah ve yatsı. Zuhr (öğle) namazı ayette neden yok? Ayette
Allah tüm namaz (!) adlarını vermiş ama neden öğle, ikindi, akşam namazları atlanmış?
Bunlar hangi ayette geçiyor? Müslümanlar bu üç namazın (!) adını nereden buldular?

47
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Ayette sabah SÖYLEVİNDEN önce ve AKŞAM (yatsı değil dikkat) SÖYLEVİNDEN –ki
bunlar 11:114 ve 17:78de geçiyor- sonra yetişkinlerin odalarına çocukların izin isteyerek
girmesi gerektiği anlatılıyor.

Sure 2 Ayet 238 ve 239

02:238-239 Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz
kılın. Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak
(kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği şekilde O'nu anın
(namaz kılın).

228inci ayette 241e kadar geçen ayetlerin konusu boşanma ve bir anda konu değişip namaz
oluyor? Bizi deve üstünde namaz kıldıracak korku nedir?

‫وﺳ ﻄﻰ‬ (vusta) : arabulucu, aracı; komisyoncu; ortadaki, orta; dengeli; en iyi (*DİKKAT
öğle diye bir anlamı yok)

02:238-239 Bağlılıkları ve en güzel bağı/bağlantıyı (Kuran'ı) koruyun. Allah'a tam bir


teslimiyet ile ayakta durun. Eğer (söylev bağlılığınızı ayakta gerçekleştirememekten)
korkarsanız yürüyerek veya binit üzerinde (devam edin). Güvene kavuştuğunuzda bilmediğiniz
şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin.

Bu ayetten önceki ayetlere bakarsak evlilik ahdi ile ilgili hükümler içerdiğini görürüz.
Korunması gereken bağlılıklar (salavat) bunlardır. Dünya'da rüku, secde ve tahiyye dahil
yürüyerek namaz kılabilecek babayiğit bir müslüman var mı? Söylev yürürken ya da deve
üstünde de uygulanabilir ancak bugün müslümanların uyguladığı namaz ne yürüyerek ne
devenin üstünde kılınabilir!

Sure 2 Ayet 155, 156 ve 157

02:155-157 Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) SABREDENLERİ MÜJDELE ! O sabredenler,
kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler. İşte
Rablerinden bağışlamalar ( SALAVAT ) ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da
onlardır.

Yine salavat yine başka bir anlam. Kuran bir bulmaca kitabı değil, gayet anlaşılır ve açık bir
kitap. Neden “ONLARA RABLERİNDEN NAMAZLAR VARDIR” diye çevrilmemiş? Bu
korku nedir?

02:155-157 Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) SABREDENLERİ MÜJDELE ! O sabredenler,
kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler. İşte
Rablerinden ONLARIN ÜZERİNE NİMETLER ve rahmet vardır. Ve doğru yolu bulanlar da
onlardır.

48
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Sure 33 Ayet 56 ve 43

33:56 Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler ( İnnellahe ve melaiketehu


yüsallune alen nebiyy ). Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam
verin.

Ayette salavat getirmek diye bir şey yok. Kuran’ın her yerinde “namaz kılar” olarak çevrilen
“yüsallune” burada salavat getirir olmuş! Allah ve melekleri Peygambere namaz mı
kılmışlardır?

33:56 Allah ve melekleri, Peygamber'e ( VAHİYLE ) BAĞLANIRLAR. Ey müminler! Siz de


ona KENDİNİZİ ADAYIN / BAĞLANIN ve teslim olun.

33:43 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen ( yusalli
aleyküm ) O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.

“Yusalli aleyküm” (geleneksel çeviriye göre “size namaz kılar”) bu sefer “üzerinize rahmet
gönderir” olmuş.

Bu ayetin bir benzerine 57. sure 9. ayette rastlamak mümkün, bunda ise Allah kullarına
“namaz kılmıyor”, ayet indiriyor:

57:09 O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık
gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.

33:43 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için ÜZERİNİZE ( VAHİY YOLUYLA )


BAĞLANAN ( yusalli aleyküm ) O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı
çok merhametlidir.

Sure 87 Ayet 14-15

Kad efleha men tezekka Ve zekeresme rabbihi fe-SALLA.


87:14-15 Doğrusu feraha ermiştir temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden.

87:14-15 Doğrusu kendini arındıran ve Rabbinin ismini anıp KENDİNİ ADAYAN feraha
ermiştir.

Sure 108 Ayet 1-2

İnna a'taynakel kevser fe SALLİ li rabbike venhar


108:01-02 (Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve
kurban kes.

‫اﻧﺤ ﺮ‬ (enhar) : bağışta bulunmak; kurban kesmek; hayatını insanlığa adamak; kusursuz
olmak

49
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

108:01-02 Kuşkusuz Biz sana BOLLUK verdik. Bu nedenle KENDİNİ RABBİNE ADA /
BAĞLAN ve (bu bolluktan) BAĞIŞTA BULUN.

Sure 96 Ayet 9-11

Eraeytelleziy yenha abden iza SALLA eraeyte in kane 'alelhüda


96:09-11 Gördün mü şu men edeni, namaz kılarken bir kulu? Ne dersin o (meneden)
yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!

Kimse kimsenin namaz kılmasını engelleyemez. Namaz kılmaya niyeti olan biri yolunu bulup
yine namazını kılar.

07:70 Dediler ki: Sen bize tek Allah'a kulluk etmemiz VE


ATALARIMIZIN TAPMAKTA OLDUKLARINI BIRAKMAMIZ İÇİN Mİ
GELDİN? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir.

14:13 Kâfir olanlar peygamberlerine dediler ki: "Elbette sizi ya


yurdumuzdan çıkaracağız, YA DA MUTLAKA DİNİMİZE
DÖNECEKSİNİZ!" Rableri de onlara: "Zalimleri mutlaka helâk
edeceğiz!" diye vahyetti.

Kafirlerin tek nefret ettiği şey, içlerinden birinin politeizmi terkedip tek tanrılı bir sistemi
benimsemesiydi.

96:09-11 Gördün mü şu MEN EDENİ / DURDURANI bir kulu / köleyi O KENDİNİ


ADARKEN? Ne dersin o (meneden) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!

Sure 31 Ayet 17-19

31:17-19 Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına
gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz
çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran
kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini
merkeplerin sesidir.

Bu ayette geçen “sesini alçalt” bazılarının yorumladığı gibi salat’ı gerçekleştirirken uyulacak
bir kural değildir! Kişi namazında yürüyebilir mi? Lokman ayette oğluna iyi bir insan
olmanın erdemlerini öğretiyor.

31:17-19 Yavrucuğum! BAĞLILIĞI / BAĞLANTIYI (YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ) YERİNE GETİR /


AYAKTA TUT, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu
bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde
böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.
Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.

50
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Sure 105 ayet 1 ve 7 Arası

107:1 Gördün mü o, dini yalan sayanı?

Sure dini yalanlayanlardan (yukeddibu biddîn) söz ediyor. Yani salat'ı (bağlılığı) ikame
etmeyenlerden...

107:2 İşte odur yetimi itip kakan;


107:3 Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
107:4 Vay haline o namaz kılanların ki,
107:5 Namazlarından gaflet içindedir* onlar!
107:6 Onlar gösteriş yaparlar.
107:7 Ve onlar, yardıma engel olurlar.

‫ ﺳ ﮭﺎ‬: ihmal etmek, savsaklamak, aldırmamak, özen göstermemek, dikkat etmemek...


Bu kişiler (dini yalanlayanlar) güya namaz! kılıp namazlarını aksatıyorlar!

107:4 Vay haline o bağlananlara / bağlılığı gerçekleştirenlere,


107:5 Onlar bağlılıklarına özen göstermez!

Sure 9 Ayet 44-54 Arası, Sure 4 Ayet 77 ve 141-142

9.44 Allah'a ve âhiret gününe iman edenler; mallarıyla, canlarıyla cihat edecekleri için
senden izin istemezler. Allah, takva sahiplerini iyice bilmektedir.

* Allah’a inananlar hem malları, hem canıyla mücadele ediyorlar.

9.45 Ancak Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış olup da
işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler.

A. Allah’a inanmayanlar ise sefere çıkmamak için izin istiyorlar.

9.46 Sefere çıkmak isteselerdi elbette ki, bir sefer hazırlığına girişirlerdi. Ama Allah, harekete
geçmelerini istemedi de onları yerlerine çiviledi ve "oturun, oturanlarla beraber" denildi.
9.47 Aranızda sefere çıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacaktı;
sizi fitneye uğratmak isteğiyle aranıza sokulacaklardı. İçinizde onlara gerçekten kulak
verecekler de vardı. Allah, zalimleri iyice biliyor.
9.48 Yemin olsun ki, onlar önceden de fitne çıkarmak istemiş ve nice işleri sana, olduğundan
başka türlü göstermişlerdi. Nihayet hak geldi, onların istememesine rağmen Allah'ın emri
galebe çaldı.
9.49 İçlerinden bazısı: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme." der. Dikkat edin, fitnenin ta
içine kendileri düşmüşlerdir. Ve cehennem o nankörleri elbete çepeçevre kuşatacaktır.
9.50 Sana bir iyilik isabet etse bu onları üzer. Sana bir musibet dokunsa: "İşimizi önceden
sağlam tutmuşuz." derler ve kibirli bir sevinçle dönüp giderler.

51
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

9.51 De ki onlara: "Hakkımızda Allah'ın yazdığından başkası bize asla ulaşmaz. O'dur bizim
Mevlâ'mız. Yalnız Allah'a güvenip dayansın inananlar."
9.52 De ki: "Bizim için iki güzelliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Biz de size
Allah'ın, kendi katından veya bizim ellerimizle bir azap çarptırmasını bekliyoruz. Artık
bekleyin, sizinle beraber biz de bekliyoruz."
9.53 Şunu da söyle: "İster kendi arzunuzla ister baskı ve zorla infak edin; sizden asla kabul
edilmeyecektir. Çünkü siz, yoldan çıkan bir topluluk oldunuz."

B. Bu uğurda harcamaları İSTEMEYEREK yapıyorlar.

9:54 Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resûlünü inkâr
etmeleri, (A) (sefer için) BAĞLILIĞA / YÜKÜMLÜLÜĞE ancak üşenerek gelmeleri ve (B)
istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.

Ve ma meneahüm en tukbele minhüm nefekatühüm illa ennehüm keferu billahi ve bi rasulihı ve la


ye'tunes salate illa vehüm küsala ve la yünfikune illa vehüm karihun
9:54 Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resûlünü inkâr
etmeleri, namaza ancak üşenerek GELMELERİ ve istemeyerek harcamalarından başka bir
şey değildir.

Allah’ı yalanlayanın “namaz”ından bahseden bu ayetteki tutarsızlığı gizlemek için bazı


çevirmenler “yalanlamak” anlamına gelen ‫ ﻛﻔﺮ‬fiilini “nankörlük etmek” olarak çevirmiş ama
yine de durumu kurtaramamış çünkü ayet açıkça o zamanlar salat’ın gidilecek bir aktivite
olduğu ve kâfirlerin dahi istemeyerek de olsa bu olguya katılabildiğini kanıtlıyor. Artı, bu
ayetten önceki yaklaşık 10 ayette salat kelimesi hiç geçmezken bir anda konu geleneksel
çeviriye göre “namaz”a geliyor. Doğru çeviri şöyle olmalıydı:

Benzer bir durum 4:141-142 ayetlerinde de mevcut:

4.141 Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "sizinle birlikte değil
miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler: "Başarınıza destek
vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık kıyamet günü aranızda Allah
hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere bir yol asla nasip etmez.

* Münafıklar; müminleri gözetleyip onlara düşen bir zafer durumunda “biz de sizleydik”
diyor, kafirler kazanınca ise onlara gidip “sizinle birlikte müminlere karşı savaşmadık mı?”
diyorlar.

İnnel münafikıyne yühadiunellahe ve hüve hadıuhüm ve iza kamu iles salati kamu küsala yüraunen
nase ve la yezkürunellahe illa kalıla
4.142 Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah
da onları aldatıyor. Onlar namaza durduklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar,
insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar.

‫ ﻗ ﺎم‬: ayakta durmak, dikilmek; (ayağa) kalkmak; dirilmek, canlanmak

52
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

4.142 Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah
da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara
gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar.

Münafıklar savaş için BAĞLILIKLARINI yerine getirmeye çağrıldıklarında BAĞLILIĞA


ancak üşenerek ve yalnızca gösteriş yapmak için geliyorlar.

4.77 Kendilerine, "Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri
görmedin mi? ÜZERLERİNE SAVAŞ YAZILINCA, İÇLERİNDEN BİR GRUP,
İNSANLARDAN ALLAH'TAN KORKMUŞ GİBİ, HATTA DAHA ŞİDDETLİ BİR KORKUYLA
KORKAR OLDU. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir
süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki: "Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için
âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız."

Savaş henüz üzerlerine yazılmadığı için savaşmaması emredilenlerden bazıları (münafıklar)


savaşmak emrolunca korktukları için bu BAĞLILIKTAN kaçtılar.

İki ayetin doğru çevirisi şöyle olmalıydı:

4.142 Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah
da onları aldatıyor. Onlar (savaş belki de söylev için) BAĞLILIĞA / YÜKÜMLÜĞÜĞE
DURDUKLARINDA tembel bir halde dururlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı
çok az hatırlarlar.

4.77 Kendilerine, "Ellerinizi (savaştan) çekin, BAĞLILIĞI / YÜKÜMLÜLÜĞÜ ayakta tutun,


ARINMA gösterin!" denilenleri görmedin mi? ÜZERLERİNE SAVAŞ YAZILINCA,
İÇLERİNDEN BİR GRUP, İNSANLARDAN ALLAH'TAN KORKMUŞ GİBİ, HATTA DAHA
ŞİDDETLİ BİR KORKUYLA KORKAR OLDU. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye
yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki: "Dünya nimeti
çok azdır. Kötülükten sakınan için âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme
uğratılmazsınız."

SÖYLEV ANLAMINDAKİ SALAT AYETLERİ

Devamlı olması gereken (6:92, 23:9, 70:34) İlahi emirlere bağlılıktan başka Kuran’da bazı
yerlerde belirli vakitlerde [kitaben mevkuten] “insanların çağrılabildiği ve iştirak ettiği, ayakta
durularak yapılan, Peygamberin inananlara bağlandığı / söylev yaptığı” bir salat daha geçer.

Geleneksel çeviri:

11:114 Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl! Çünkü
iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, algılaması olanlara bir öğüttür.

17:78 Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl; bir de kıraatıyle seçkin
olan sabah namazını; çünkü sabah Kur'an'ı gerçekten şahitlidir.

53
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Görüldüğü üzere BELLİ BİR ZAMAN DİLİMİNİN GEÇTİĞİ namaz (?) emirleri istisnasız
hep YALNIZCA peygamberimize verilmiştir. Nasıl aşağıdaki ayetlerin tüm inananlar için
olduğunu iddia edemezsek yukarıdaki ayetlerin de inananlara gönderildiği söyleyemeyiz.

33:45 Ey peygamber, Biz seni hakka bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir gocundurucu
(uyarıcı) olarak gönderdik.

05:67 Ey şanlı Peygamber, sana Rabbinden her indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan
onun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Emin ol,
Allah, kafirleri muratlarına erdirmeyecektir.

68:04 Ve herhalde sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.

Kuran'da bazı sureler sadece inananlara, bazıları inkarcılara, bazıları Hz. Muhammed'in
hanımlarına, vs. verilmiştir. Bu ayetler de sadece Hz. Muhammed'e olan vahiylerdir.

Peki bu ayetlerdeki, Peygamberimizin yapması gereken salât neydi? Biliyorsunuz ki


Peygamberimiz mesajı yaymak için konuşmalar, söylevler yapıp halkı Allah yoluna
çağırıyordu. Salât'ın da konuşma, söylev, nutuk anlamlarının olması ve bu ayetlerin sadece
peygambere hitap edilmesi bu anlamının da Kuran’da kullanıldığının delilidir.

11:114 Gündüzün iki tarafında [yani şafak vakti ve sabah arası: SALATİL FECR] ve geceye
yakın saatlerde [SALATİL İŞA] bağlantıyı / söylevi yerine getir! Çünkü iyilikler, kötülükleri
giderir. Bu, algılaması olanlara bir öğüttür.

17:78 Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına KADAR [SALATİL İŞA] bağlantıyı /


söylevi yerine getir; bir de kıraatiyle seçkin olan sabah Kuran’ınını [SALATİL FECR];
çünkü sabah Kur'an'ı gerçekten şahitlidir.

Kuran “okuma” anlamına gelir, bu salatı çok güzel açıklayan bir ayet aslında.

29:45 (Resûlüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve bağlantıyı / söylevi yerine getir. Muhakkak ki
bağlantı / söylev / bağlılık, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (zikretmek)
elbette daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.

20:14 Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et;
benim ZİKRİM için salatı ikame et.

Yukarıdaki ayetten gördüğümüz gibi Hz. Muhammed salatta Kuran okuyordu. Kimse
namazında Allah’ı zikretmiyor / anmıyor; dualarını çabucak anlamadan okuyup bitiriyor.

73:02-04 (Ey Peygamber) gece kalk, pek azı hariç, yarısı, yahut ondan biraz eksilt
(yarısından az kalk) veya artır (buna ilave et, yarısından ziyade kıl) ve Kur'an'ı ağır ağır,
güzel güzel oku!

54
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

PEYGAMBERİMİZ akşam bağlantısını / söylevini yerine getirirken Kuran'ı ağır ağır


okuyacak, BİZ DEĞİL. Mesajı aldıktan sonra ayetleri tekrar tekrar okumanın ne anlamı var?
Allah neden böyle bir şey yapmamızı istesin? Hz. Muhammed mesajı yaymaya çalışıyordu
normal olarak da Kuran'ı her gün farklı simalara okuyordu.

17.107 DE Kİ: "İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş
olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar."

17.108 Ve diyorlar: "Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir!"

17.109 Ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar; o onların huşûsunu artırıyor.

17:110 DE Kİ: "Allah deyin, Rahman deyin; hangisini derseniz, hep O'nundur, o en güzel
isimler.” Bununla beraber namazında ( Bİ SALATİKE = İKİNCİ TEKİL ŞAHISA HİTAP
EDİYOR ) çok bağırma, çok da gizleme; ikisinin arası bir yol tut.

Namazını bağırarak kılan var mıdır? Niye böyle bir uyarı gereği duyulmuştur? Neden ayette
yine sadece Peygamberimize seslenilmiştir? Bu ayet de Hz. Muhammed'in konuşma (salât)
yaptığının bir kanıtıdır ve sesini fazla yükseltmemesi istenmektedir.

04:103 Korku halindeki bağlılığı (SEFERİ -önceki ayetlerde dua edilmiyor sefere çıkılıyor)
tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Güvene erdiğinizde,
bağlantıyı / söylevi gerçekleştirin. Bağlantı / söylev, müminler üzerine vakitleri belirlenmiş
bir farz olmuştur.

Vakitleri belirlenmiş dediği için bu bağlılık 11:114 ve 17:78'de emri geçen söylevdir.
"Kitaben mevkuten", "zamanlı / periyodik kitap / kural / emir" demektir. Bu da bu anlamı
doğruluyor. En iyi anlamı "vakitleri belirli bir kitap/emir olmuştur" çevirisi veriyor. Geçmiş
zamanı anlattığı gibi şimdikiyi de anlatıyor olabilir. Sadece o zamanda değil günümüzde de
hükmünün geçerli olduğunu savunan ve belirtilen vakitlerde (11:114 ve 17:78) Kuran okuyan
Kuran’cılar olsa da bence Hz. Muhammed sağ olmadığından ve söz konusu ayetlerde ona
hitap edildiğinden benim bu konu da fikrim farklı ve bu ayetleri hükmü geçmiş olarak
görüyorum.

SALATTAN ÖNCEKİ TEMİZLİK

04:43 Ey iman edenler, sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüp iken de -yolcu
olmanız hariç- guslünüzü edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta
iseniz ya da biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunup da su bulamazsanız o zaman
temiz bir toprağa teyemmüm edin; niyetle yüzünüze ve ellerinize sürün. Gerçekten Allah çok
affedici ve günahları bağışlayıcıdır.

05:06 Ey iman edenler, namaza duracağınız vakit, yüzlerinizi, dirseklere kadar; ellerinizi
yıkayın; başlarınızı meshedip topuklara kadar ayaklarınızı (yıkayın). Eğer cünüpseniz
tastamam yıkanın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya biriniz hacet yerinden gelmişse ya
da kadınlara dokunmuş olup da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin,

55
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

niyetle o topraktan ellerinize ve yüzlerinize sürün. Allah'ın muradı sizi sıkıntıya koşmak
değildir; fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki,
şükredesiniz.

5:6 ayetinde “iza kuntüm iles salati” (namaza durduğunuzda) sözü önemlidir çünkü burada;
ayakta tutmak, gerçekleştirmek anlamına gelen ikame fiili değil; ayakta durmak, dikilmek
anlamlarına gelen kame fiili kullanılmıştır.

Bu ayetlerde de yine söylev / bağlantı için iştirak kuralları verilmiştir. Allah söyleve
katılanların temiz olmasını ve ne dediği bilir durumda olmasını istemektedir. Çünkü sarhoş
olarak söyleve katılan kişi Allah'ın sözlerini anlamakta güçlük çekebilir veya onları alaya
alabilir. Bu hadiseden önce elleri, yüzü, vs... yıkamak da zihni açmak ve algılamayı
kolaylaştırmak içindir yoksa kişinin ne dediğini bile bilmeden papağan gibi tekrarlayacağı
birkaç dua için böyle bir şeyin istenmiş olmasının elle tutulur bir yanı yoktur. Bir başka dikkat
edilecek husus ayetin "sarhoşken namaz kılmayın" değil "namaza yaklaşmayın" demesidir.

CUMA SALATI (62:9)

Yevm (gün) kelimesinin Kuran’daki genel kullanımına baktığımızda bunun 24 saatlik bir
zaman dilimini değil belli bir ZAMANI belirtmek için kullanıldığı anlaşılıyor. Kuran’da bu
kelime yaklaşık 400 kere geçmesine rağmen 24 saatlik bir dilimi belirten ve Türkçe karşılığı
“gün” olan şekline pek rastlanmaz.

‫( ﯾ ﻮم‬yevm) : gün; zaman; an; eon


03:155 İki topluluğun karşılaştığı GÜN (ZAMAN) geri dönüp gidenleriniz var ya, yaptıkları
bazı işler yüzünden şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti. Andolsun, Allah onları yine de
affetti. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir.

05:109 Allah, resulleri bir araya getireceği GÜN (ZAMAN) şöyle der: "Size ne cevap
verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin, sen!"

06:73 Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" DEDİĞİ GÜN (ZAMAN), hemen
oluverir.

09:03 Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac GÜNÜ (ZAMANI) bir duyuru var...

16:80 ...Hayvan derilerinden size, gerek güç GÜNÜNÜZDE (ZAMANINIZDA) gerek


konduğunuz GÜNDE (ZAMANDA) rahatça taşıyacağınız evler yaptı...

50.30 O GÜN (ZAMAN) cehenneme: "Doldun mu?" deriz. O ise: "Daha yok mu?" der.

Allah, bize çoğu ayette (7:54, 10:3, 11:7, 25:59, 32:4,50:38, 57:4) gökleri ve yeri 6 günde
yarattığını bildiriyor. Bu 6 gün 41:9-12’de açıklanan 6 periyodik aşamadır.

56
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Yevm kelimesinin belirli bir zamanı işaret ettiğinin kanıtı olarak 9:36 ayetini görebiliriz:

9.36 Gökleri ve yeri yarattığı GÜNDEKİ ( yevme KHalekas semavati vel erda ) yazısına göre,
Allah katında ayların sayısı onikidir.

Gördüğünüz gibi 7:54, 10:3, 11:7, 25:59, 32:4, 50:38, 57:4 ayetlerinde 6 gün olan yerin
yaratılışı bir gün oluyor. Bu, Kuran’da geçen “yevm” kelimesinin “24 saatlik zaman
periyodu” anlamına gelmediğinin açık bir örneğidir.

‫( ﺟﻤﻌﺔ‬cumuat) : toplanma, bir araya gelme; Cuma (günü)


YEVMİL CUMUAT: Toplanma zamanı

“İza nudiye lissalati min yevmilcumu'ati” basitçe “söylev için toplanmaya çağrıldığınız
zaman” demektir. Bu nedenle Cuma namazı olarak tercüme edilen ayeti biz çevirecek olursak:

62:09 Ey inananlar! (SÖYLEV İÇİN) Toplanma zamanı (gelip) BAĞLANTI / SÖYLEV için
çağrıldığınızda, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alış-verişi bırakın! Eğer bilirseniz bu
sizin için daha hayırlıdır.

“SALLA”YIN BAKALIM

Aşağıdaki tabloda çevirmenlerin salat konusunda nasıl köşeye sıkıştığını ve cümlelerin anlam
bütünlüğünü bozmamak için nasıl daldan dala sıçradıklarına tanık olacaksınız:

Kelime Tezahür Çevirisi

75:31 ve 96:10. ayetlerde geçen kelimeler namaz olarak


Salla 2
çevrilmiş.

Fesalla 1 87:15’de geçen kelime “namaz kıl” diye çevrilmiş.

2:27, 13:21 ve 13:25’de geçen kelimeler “birleştirmek,


Yusale 3
bağlamak” olarak çevrilmiş.

Tusalli 1 9:103 ayetinde geçen kelime “dua et” olarak çevrilmiş.

57
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

2:108’de geçen kelime “namaz kıl” olarak çevrilmiş,


Fesalli 1
halbuki “ikâme” fiili yok ayette.

33:43 ayeti “Allah ve melekleri insanlara destek veriyor”


Yusalli 2
diye çevrilirken 3:39’da Zekeriya “namaz kılıyor.”

33:56 da geçen kelime “Peygambere destek olun / yüceltin”


Sallu 1
olarak çevrilmiş.

33:56’da Allah ve melekleri Peygambere “destek olurken”,


Yusallu(n) 2
4:102’de müminler seferde (!) “namaz kılıyor.”

Musalla (tekil) 1 2:125 ayetinde “namaz kılınan yer” olarak çevrilmiş!

70:22, 74:43 ve 107:4 ayetlerinde “namaz yerleri” olarak


Musallin (çoğul) 3
değil “namaz kılan insanlar” olarak çevrilmiş.

Salatu 1 62:9’da “namaz” olarak çevrilmiş.

Salateke 1 9:103 ayetinde geçen kelime “duan” olarak çevrilmiş.

11:87’de “namazın” diye çevrilen kelime her ne hikmetse


Salatuke 1 insanların paralarıyla istediklerini yapıp yapamamalarını
bile etkilemektedir!

Salatehu 1 24:41’de kuşlar “dua” etmeyi öğrenmiştir.

6:92, 23:2, 70:23, 70:34 ve 107:5 ayetlerinde kelimeler


Salatihim 5
“namazları” olarak çevrilmiş.

58
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Salatühüm 1 8:35 ayetinde geçmiş ve “namazları” olarak çevrilmiş.

9:99 ve 2:238 ayetlerinde geçen kelimeler “namazlar” veya


Salavati 2
“dualar” diye çevrilmiş.

2:157 ve 22:40 ayetlerinde geçmiş. 2:157’de “bereketler”


Salevatun 2
olarak çevrilirken, 22:40’da “sinagoglar” olarak çevrilmiş!

SECDE VE RÜKÛ

Bu iki kelimenin de anlamları uydurulan ibadete uyması için çarptırılmıştır. Secde ve


rükû Kuran’da boyun eğmek, saygı göstermek, teslim olmak, zihnen secde etme olarak
kullanılmıştır. Gelenekçiler de bunun doğru olduğunu ama insanlar ile ilgili ayetlerin fiziksel
bir secde veya rüku olduğunu söylüyorlar! Kuran’da secde ve rükûnun fiziksel olduğuna dair
hiçbir delil mevcut değildir.

‫ﺳ ﺠﺪ‬ : mütevazı, itaatkar; duyup itaat etmek; yere doğru eğilmek; kafayı alçaltmak;
methetmek; saygı göstermek

55:03-07 İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti. Güneş ve Ay BİR HESABA GÖRE
(HAREKET ETMEKTE) DİR. BİTKİLER VE AĞAÇLAR SECDE EDERLER. Göğü Allah
yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu.

22:18 GÖRMEZ MİSİN Kİ, GÖKLERDE OLANLAR VE YERDE OLANLAR, GÜNEŞ, AY,
YILDIZLAR, DAĞLAR, AĞAÇLAR, HAYVANLAR VE İNSANLARIN BİRÇOĞU ALLAH’A
SECDE EDİYOR; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa,
artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.

“Görmez misin” sözü göklerde ve yerde olanların secdelerinin görünür olduğu


vurgulamaktadır. Eğer insanların secdesi fizikselse mantık olarak diğerlerinin de secde ettiğini
görüyor olmamız gerekirdi. Peki neden Güneş’in veya Ay’ın secde ettiğini göremiyoruz?
Gözlerimizde mi sorun var? Cevap basit; bu ayetler Allah’ın yarattığı her şeyin O’nun
iradesine teslim olduğundan, O’na saygı gösterdiğinden bahsetmektedirler.

16:48-50 Allah’ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? ONUN GÖLGELERİ, küçülerek
ve Allah’a SECDE EDEREK sağa sola döner. GÖKLERDE BULUNANLAR, YERDEKİ
CANLILAR VE BÜTÜN MELEKLER, BÜYÜKLÜK TASLAMADAN ALLAH’A SECDE
EDERLER. ONLAR, ÜSTLERİNDEKİ RABLERİNDEN KORKARLAR VE KENDİLERİNE
NE EMROLUNURSA ONU YAPARLAR.

59
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Melekler Allah’a fiziksel olarak secde etmiyorlar, ayetten de anlaşılabileceği gibi emirlerine
uyarak teslim oluyorlar. Aynı şey nesnelerin gölgeleri için de geçerli.

84:21 Böyleyken onlar acaba neden imana gelmezler? Onlar kendilerine KURAN
OKUNUNCA SECDE DE ETMEZLER. AKSİNE, KÂFİRLER YALANLIYORLAR.

Kuran her okunduğunda karşıdaki kişinin secde etmesi amacıyla mı inmiştir? Ayette “secde
etmek” (saygı göstermek) yalanlamanın zıttına konmuş.

32:15 Bizim ayetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, BUNLARLA KENDİLERİNE ÖĞÜT
VERİLDİĞİNDE, BÜYÜKLÜK TASLAMADAN SECDEYE KAPANIRLAR ve Rablerine hamd
ile şükrederler.

Örneğin bir sebepten dolayı benimle alay eden veya gülen birine inananların birbirlerini alaya
almamalarını tembihleyen ayeti (49:11) hatırlatırsam karşımdaki kişi önümde secde mi eder
yoksa Kuran’ın ayetlerine boyun eğip saygı mı gösterir?

03:113 Hepsi bir değildir; Ehli Kitap içinde istikamet sahibi bir toplum vardır ki, gece
saatlerinde SECDEYE KAPANARAK ALLAH’IN AYETLERİNİ OKURLAR.

Ayetten okuma eyleminin secdede iken gerçekleştiği anlaşılmaktadır, ondan sonra değil.
Secdeye kapanarak kitap okuyabilen biri var mıdır? Hıristiyan ve Yahudiler de Müslümanlar
gibi secdeye mi kapanmaktadır?

07:161 Onlara denildi ki: Şu şehire (Kudüs’te) yerleşin, ondan (nimetlerinden) dilediğiniz
gibi yeyin, “bağışlanmak istiyoruz” deyin ve KAPIDAN SECDE EDEREK GİRİN ki
hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara ileride ihsanımızı daha da artıracağız.

Yahudiler kapıdan secde ederek mi girdiler yoksa teslim olarak, boyun eğerek mi?

12:04 Bir zamanlar Yusuf, babasına (Yakub’a) demişti ki: Babacığım BEN RÜYAMDA ON
BİR YILDIZLA, GÜNEŞ VE AY’I BANA SECDE EDERLERKEN GÖRDÜM.

Güneş ve Ay fiziksel olarak Yusuf’a secde mi etmiştir yoksa emirlerine uyarak ona teslim mi
olmuştur?

13:15 Göklerde ve yerde bulunanlarda onların gölgeleri de sabah akşam İSTER İSTEMEZ
SADECE ALLAH’A SECDE EDERLER.

Secdeyi fiziksel olarak kabul edersek istemeden olan secdeyi nasıl açıklayabiliriz?

Aynı şekilde rükûnun da bildiğimiz rükû olduğuna dair Kuran’da hiçbir delil yoktur. Rükûnun
anlamı alçak gönüllü olmak, tevazu gösterip kendini küçültmektir. Kuran’da inanan kişilerin
belli saatlerde rükû yapması gerektiğine dair hiçbir ayet yoktur.

60
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

‫ رﻛ ﻊ‬: eğilmek; alçakgönüllülük, tevazu; alçalmak, tevazu göstermek, boyun eğmek.


77:47-48 O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! Onlar, kendilerine rükû edin
denildiği zaman etmezler.

03:43 Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni
bütün dünya kadınlarına tercih etti. Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, rüku
edenlerle birlikte sen de et.

SORULAR

1. 68:43. ayette inkar edenlerin dirildikleri zaman secde etmeye çağrılıcakları ve bunu
yapamayacakları belirtilir, peki secde fiziksel değilse niye yapamıyorlar?

68:42-43 Saktan keşfolunacağı (gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya konulup iş büyümeye


başladığı) gün secdeye davet edililirler, ama artık güçleri yetmez. Gözleri düşmüş, kendilerini
bir zillet sarmış bulunur. Oysa onlar, o secdeye sağ salim iken davet ediliyorlardı.

Verdiğiniz ayet daha çok secdenin fiziksel olmadığını kanıtladı çünkü inkarcılar secde
etmedikleri için değil (ki belki putlara ediyorlardı bu bilinmez) Allah’a ve hükümlerine saygı
göstermediği için tıpkı ödevini yapmadan okula gelmiş ve öğretmeninin karşısında utanç
içinde dikilen bir çocuk gibi yere bakıp, zillet içine düşecekler.

2. 27:24. ayetteki Güneş’e ve Ay’a secde etmeyi nasıl açıklıyorsunuz?

Ayetteki secdenin fiziksel olup olmadığı “vecedtü” (buldum) kelimesinden anlaşılmaktadır.


Eğer secde fiziksel bir secde olsaydı “buldum” değil, “gördüm” denirdi. Dahası ayette geçen
“min duni” (-den başka, -in yanında) Güneş ile birlikte Allah’a da secde edildiğini gösteriyor.
Bu da savunulacak bir izah değil.

3. Secde genelde düşmek anlamına gelen “KHarra” ile kullanılıyor, bu secdeyi fiziksel
yapmaz mı?

Secdeye düşmek bir deyimdir, bunun delili Kuran’ın tam kendisidir...

32:15 Bizim ayetlerimize o kimseler inanır ki, onlarla kendilerine öğüt verildiğinde, secdelere
kapanırlar (KHARRU SÜCEDEN) ve hiç böbürlenmeyerek Rablerine hamt ile tespih ederler.

25:73 Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında, kör ve sağırlar gibi onlar üzerine
düşmezler / kapanmazlar (LEM YEKHIRRU).

İki ayeti karşılaştırdığımızda “secdeye düşmenin”, “Allah’ın ayetlerine karşı kör ve sağır
kesilmemekle” aynı manada kullanıldığını görebiliriz.

61
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

12:100 Ana ve babasını taht üzerine çıkardı, hepsi Yusuf için secdeye kapandılar (VE
KHARRU LEHU)...

Yusuf’un ana ve babası tahttayken nasıl olur da secdeye düşmüşlerdir?

4. 17. Surede ağlayarak çeneleri üstüne secde ederler diyor, bunu nasıl anlamalıyız?

İlginçtir ki ümmi (kutsal kitaplardan haberi olmayan) peygambere secde emri geliyor fakat
secdenin nasıl yapılacağını dair hiçbir ayet inmiyor. Örneğin bazı kültlerde saygı göstermek
için göbek üstü secde edilir. Kuran'da geçen secdeye yorumlanacak ayet ise mezhepçileri
üzecek türden. Bu ayete göre alın bölgesi değil, çenenin üstüne "düşmek" gerekir.

Kul aminu bihı ev la tü'minu innellezıne utül ılem min kablihı iza yütla aleyhim yehırrune lil ezkani
sücceda
17:107 De ki: "İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş
olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar."

Ve yehırrune lil ezkani yebkune ve yezıdühüm huşua


17:109 Ağlayarak çeneleri üstü düşerler; o onların huşûunu arttırır.

Kuran deyimsel ifadelerle doludur (kulaklarında ağırlık, kalplerinde örtüler...). Olan bu vakayı
ancak çenenin vücudun belli bir bölgesine düşmesi olarak yorumlayabiliriz. Ayette "yer,
zemin" gibi kelimeler yok, sadece "çenelerinin üstüne düşerler" geçiyor. Örneğin başını eğip
ağlayan birinin çenesi göğsünün üzerine düşer.

5. 17:79’da geçen teheccüd namazı nedir?

17:79’da namaz (salat) diye bir kelime geçmez, “tehecced”’in kökü ‫“ ھﺠﺪ‬uyanık olmak,
geceyi yatmadan geçirmek” anlamlarına gelir. Ayetin daha doğru çevirisi şöyle olmalı:

17:79 Ve gecenin bir kısmında sana özgü olmak üzere ONUNLA (KURAN’LA) uyanık
olacaksın. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur.

6. 2:238’de geçen kıyam kelimesi nedir?

...ve kumu lillahi kanitın


Ve Allah için / Allah’a bağlı olarak dikilin / ayakta durun.

Kimse namazında çakı gibi yerinde dikilmiyor, ayakta durmak ancak söylev anlamıyla
mümkün.

KIBLE

02:142 İnsanlar içinden bazı beyinsizler (süfehau): "Onları, yönelmekte oldukları kıbleden
(yönden / odaktan) (ÇOKTANRICILIK) ne çevirdi?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ın,
batı da. O, dilediğini DOĞRU YOLA kılavuzlar."

62
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

İnkarcıların arasından bazıları, Hz. Muhammed’e İslam’ı seçmiş kişilerin neden yönelmekte
olduklarından (politeizm) çevrildiğini soruyor ve peygambere “Allah dilediğini doğru yola
kılavuzlar” demesi emrediliyor.

02:143 İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun
diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, üzerinde olduğunu kıble (yön / odak) haline
getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk
ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale
getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok
merhametlidir.

Kıblesinden (politeizm) dönüp inanan kişilere daha sonra Allah yeni bir kıble (İbrahim’in
inancını, monoteizmi) gösterip bununla onları test ediyor.

02:130 Öz benliğini beyinsizliğe (sefihe) itenden başka kim, İbrahim'in milletinden yüz
çevirir? Yemin olsun ki biz onu dünyada seçip yüceltmiştik. Ve o, âhirette de barış ve iyilik
sevenlerden biri olacaktır elbette...

02:144 Biz senin, yüzünün habire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın
bir kıbleye (yöne / odak noktasına) seni elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram
yönüne çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine kitap
verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapıp
ettiklerinden habersiz değildir.

Peygamberin gitmesi gereken odak noktası belirlendikten sonra Allah onun için yeni bir kıble
belirleniyor: Mescidi Haram...

22:25 Küfre sapanlar, Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Hem sürekli içinde kalan hem dışarıdan
gelen TÜM İNSANLAR İÇİN OLUŞTURULAN Mescid-i Haram'dan da geri çeviriyorlar. Kim
orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona acıklı bir azabı tattıracağız.

Yukarıdaki ayette bugün Müslümanların kıblesi olan Mescidi Haram’ın TÜM İNSANLAR
İÇİN yapıldığı yazıyor? Bu bir önceki ayetle tezak oluşturmaz mı? Unutmayın Kuran’ın
hiçbir yerinde Mescidi Haram’a doğru dua etme gibi bir emir yok. Camide, evde, namaz
kılarken DEĞİL nerede olursanız olun buraya dönün emrediliyor. Bir yöne doğru dua edenler
sadece ZAN izliyorlar.

02:145 Yemin olsun, Ehli kitap'a sen her türlü mucizeyi getirsen de onlar senin kıblene
(yönüne / odak noktana) uymazlar; sen de onların kıblesine uymayacaksın. Onlar
birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Eğer sen, ilimden nasibin sana geldikten sonra onların
boş ve iğreti arzularına uyarsan, işte o zaman kesinlikle zalimlerden olursun.

Ehli Kitabın Kıblesi:

63
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

04:171 Ey Ehli kitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı
bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden
bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin.
Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk
olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah
yeter.

09:30 Yahudiler: "Uzeyr, Allah'ın oğludur." dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih, Allah'ın
oğludur." dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu. Kendilerinden önce inkâr edenlerine
sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da yüz geri çevriliyorlar!

09:31 Allah'ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i
de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah
yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O.

Ehli Kitabın kıblesi (odak noktası) de kendi yarattıkları, Musevilik ve Hıristiyanlıktır.

KURAN IŞIĞINDA MESCİT

Kökü ‫( ﺳ ﺠﺪ‬sin-cim-dal -anlamları için rüku ve secde konusuna bakın-) olan mescit
kelimesinin Kuran’daki kullanılışına baktığımızda bunun fiziksel bir binayı değil, içimizde
oluşturduğumuz bir yapıyı belirttiği ve aynı “Allah yolunda” gibi bir mecazi anlam içerdiği
anlaşılmaktadır. Buna göre mescit’in muhtemel çevirisi “secde edilen yer” değil, (içimizde
oluşturduğumuz Allah’ın yasalarına) itaat davranışı; (Allah’ın yasalarına) uyma, riayet hali
olmalıdır. (Allah’ın emirlerine) “İtaat yapısı, riayet kurumu” gibi alternatif çevirilerde
mümkündür ki bunlar daha gerçekçidir çünkü bu YAPI içimizdedir ama biz kulağa hoş
gelmesi açısından örneklerimizde “itaat davranışı” çevirisini kullanacağız.

Sure 18 Ayet 21

Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fıha iz
yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a'lemü bihim kalellezıne
ğalebu ala emrihim lenettehızenne aleyhim mescida
18:21 Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vâdinin hak olduğunu,
kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehfin
durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: "Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi
bilir." Onların durumuna vâkıf olanlar ise: "Bizler, kesinlikle onların yanıbaşlarına bir
mescit yapacağız" dediler. (Diyanet)

... lenettehızenne aleyhim mescida


... "Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz." (Yaşar Nuri Öztürk)
... "Biz muhakkak bunların üzerine bir mescit yaparız."... (Elmalılı Hamdi Yazır)
... "Onların üstüne bir mescid yapacağız,"... (Edip Yüksel)

64
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

‫ اﺗﺨ ﺰ‬/ ‫اﺧ ﺰ‬ (ehıze / ettehıze) : almak, kabul etmek; cezalandırmak, başına bela olmak; ele
geçirmek; ele alıp düzenlemek; edinmek; tutmak, bağlı olmak, benimsemek, izlemek, taklit
etmek; kullanmak, yararlanmak

Aynı Kelimenin Kuran’daki Diğer Kullanımları

12.21 Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak,
kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat
ediniriz onu / evlat olarak alırız ( nettehızehu veleda )." İşte bu şekilde
biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona
olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine
Gâlib'dir/kendi emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar.

4.118 Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından


belirli bir pay elbette alacağım ( ettehızenne )."

Bu kelime hiçbir sözlükte yapmak veya inşa etmek anlamına gelmiyor. Peki doğru çeviri nasıl
olmalıydı?

... Onların üzerindeki İTAAT DAVRANIŞLARINI / RİAYET HALİNİ taklit edeceğiz / bundan
yararlanacağız.

Peki bu itaat davranışı ne idi?

18.14 Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler:
"Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O’NDAN BAŞKA HİÇBİR İLAHA YAKARMAYIZ.
Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz."

Konuşmada mağaranın çevresine mescit dikmek gibi bir şey önerildiğini düşünmek makul
değil hatta gülünçtür.

Sure 7 Ayet 29 ve 31

Kul emera rabbı bil kıstı ve ekıymu vücuheküm ınde külli mescidiv bedeeküm teudun
07:29 De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini
yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.
(Diyanet) Çelişkinin önüne geçmek için mescit kelimesi tamamen atlanmış!

..."Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun... (Yaşar Nuri
Öztürk)
..."Rabbim adaleti emretti. Her mescitte yüzleriniz doğru tutun... (Elmalılı Hamdi Yazır)
..."Rabbim adaleti emreder. Her mescitte (ibadet yerinde) dini sadece O'na ait kılarak O'na
yalvarın. (Edip Yüksel)

ekıymu vücuheküm ınde külli mescidi


Yüzlerinizi her mescide doğru yöneltin.

65
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Bütün çeviriler birbiriyle çelişiyor ve kasıtlı olarak orijinal metinden sapılmış. Mekke’de
(ayet Mekke’de iniyor) bir tane bile Mescit yokken Hz. Muhammed ve izleyenleri nasıl oldu
da HER MESCİDE doğru yüzlerini çevirebildiler? Mescidi fiziksel bir yapı olarak
düşünürsek ona yönelmek demek namazı camii dışında kılmak demektir çünkü camii içinde
mescide değil duvarlara yöneliyoruz!

Yine fiziksel olarak düşünürsek her mescide doğru dönmenin manası ve yararı nedir?

07:29 De ki: Rabbim adaleti emretti. Yüzlerinizi HER İTAAT DAVRANIŞINA / RİAYET
HALİNE DOĞRU YÖNELTİN ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi
yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.

Ya benı ademe huzu zıneteküm ınde külli mescidiv ve külu veşrabu ve la tüsrifu innehu la yühıbbül
müsrifın
07:31 Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat
israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

... Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın... (Yaşar Nuri Öztürk)
... her mescide gittiğinizde süzünüzü tutunun... (Elmalılı Hamdi Yazır)
... mescitlere giderken süsleniniz... (Edip Yüksel)

Ayet tüm insanlara sesleniyor, inanmayanlar bu ayeti nasıl uygulamışlardır ve hangi mescide
gitmişlerdir? O zamanlar bir tane bile mescit olmayan Mekke’de bu ayet niye inmiştir?

07:31 Ey Adem oğulları! Her İTAAT DAVRANIŞINDA / RİAYET HALİNDE süslerinizi alın;
yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

Bir sonraki ayet bu ayete açıklık getiriyor:

07:32 De ki: Allah'ın KULLARI için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki:
Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için
âyetleri böyle açıklıyoruz.

Sure 17 Ayet 7

İn ahsentüm ahsentüm li enfüsiküm ve in ese'tüm feleha fe iz cae va'dül ahırati li yesuu vücuheküm ve
li yedhulül mescide kema dehaluhü evvele merrativ ve liyütebbiru ma alev tetbıra
17:07 Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz.
Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi
yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip
etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).

Yahudilerin düşmanları henhangi bir mescide değil, Yahudileri yenmek için birbirleriyle
“itaat davranışına / riayet haline” girmişler.

66
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Sure 9 Ayet 17, 18, 107 ve 108

Ma kane lil müşrikıne ey ya'müru mesacidellahi şahidıne ala enfüsihm bil küfr ülaike habitat
a'malühüm ve fin nari hüm halidun
09:17 Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken,
Allah'ın mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve
onlar ateşte ebedî kalacaklardır. (Diyanet)

Ma kane lil müşrikıne ey ya'müru mesacidellahi


Allah’ın mescitlerini onarmak müşriklerin (ortak koşanların) işi değildir.

Mescid’in tamirini üstlenen kişinin inanan biri olduğunu ve müşrik olmadığını biz nasıl
bilebiliriz? Kalplerin içini bilen yalnızca Allah değil midir?

09:101 Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım


münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları
bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar
büyük bir azaba itileceklerdir.

İnnema ya'müru mesacidellahi men amene billahi vel yvmil ahıri ve ekames salate ve atez zekate ve
lem yahşe illallahe fe asa ülaike ey yekunu minel mühtedın
09:18 Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan,
zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola
ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.

‫ﯾﻌﻤ ﺮوا‬ (ya’mûru) kökü ‫ ﻋﻤﺮ‬: ikamet etmek, içinde kalmak; tamir etmek, imar etmek;
yaşanabilir yapmak; (bir yeri) iskân etmek; dini bir ziyaret yapmak

09:17 Ortak koşanlar, nefislerinin küfürlerine şahit olurlarken, Allah’ın İTAAT


DAVRANIŞLARININ / RİAYET HALİNİN İÇİNDE OLAMAZLAR / (İÇİNİ)
DOLDURAMAZLAR.

09:18 Allah'ın İTAAT DAVRANIŞLARINI / RİAYET YASALARINI ancak Allah'a ve ahiret


gününe iman eden, BAĞLILIĞI GERÇEKLEŞTİREN, ARINMA GÖSTEREN ve Allah'tan
başkasından korkmayan kimseler DOLDURUR. İşte doğru yola ermişlerden olmaları
umulanlar bunlardır. ( Başta açıkladığımız gibi mecazi bir anlatım söz konusu, mescit
secde edilen / itaat edilen yer demektir ve bu yer içimizdedir.)

Vellezınettehazu mesciden dırarav ve küfrav ve tefrıkam beynel mü'minıne ve irsadel li men habellahe
ve rasulehu min kabl ve le yahlifünne in eradna illel husna vallahü yeşhedü innehüm le kazibun
09:107 (Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek,
müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan
adamı beklemek* için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka birşey istemedik, diye
mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına
şahitlik eder. (Diyanet)

67
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

‫ رﺻ ﺪ‬: gözlemek, izlemek, gözetlemek


Bir mescit inananlara nasıl bir zarar verebilir?
Bir mescit inananlar arasında nasıl bir bölünme yaratabilir?
Bir mescit inkar etmek için nasıl inşa edilebilir?
Bir mescit gözlem yeri olarak nasıl kullanılabilir?

09:107 Ve İTAAT DAVRANIŞLARINI / RİAYET HALİNİ zarar vermek ve inançsızlık ve


müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olanları
gözlemek için KÖTÜYE KULLANANLAR var ve (bununla) iyilikten başka birşey istemedik,
diye yemin ediyorlar. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.

İTAAT DAVRANIŞLARI maskesi altına girmiş birkaç müşrik, müminlerin arasına karışarak
Peygamber ile savaşanların her hareketini izlemişler müminler arasında bölünme yaratmaya
çalışmışlar ve yakalandıklarında kötü bir niyetleri olmadığını söylemişlerdir. Müminleri
bölmek için bir mescit inşa ettiklerini düşünmek mantıksızdır.

La tekum fıhi ebeda le mescidün üssise alet takva min evveli yevmin ehakku en tekume fihi fıhi ricalüy
yühıbbune ey yetetahheru vallahü yühıbbül müttahhirın
09:108 Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescit (Kuba
Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar
vardır. Allah da çok temizlenenleri sever. (Diyanet)

Böyle bir mescitte sakın namaza durma!... (Yaşar Nuri Öztürk)


Onun için kesinlikle orada namaza durma!... (Elmalılı Hamdi Yazır)
Böyle bir yerde ebediyen namaza durma... (Edip Yüksel)

La tekum fıhi
Onun içinde (ayakta) durma!

ehakku en tekume fıhi


Onun içinde (ayakta) durman daha uygundur

Tüm çevirmenler ayette “ayakta durmak” fiilini orijinal metinde salat kelimesine
rastlanmamasına rağmen “namaza durmak” olarak çevirmiş. İlginç olan ise Peygamberimizin
mescitte namaz kılması değil, durması dahi yasaklanmıştır!

Dünya üzerinde takva ile inşa edilen mescit var mıdır ve bu ne demektir? İçindeki insanların
temizliği beden temizliği mi yoksa ruhsal bir temizlik mi?

Ve ma kane cevabe kavmihı illa en kalu ahricuhüm min karyetiküm innehüm


ünasüy yetetahherun
07:82 Kavminin cevabı: Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden
çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka
bir şey olmadı.

68
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

108. ayetteki mescidin işlevi açıktır: insanları günahlarından arındırmak ve dünya üzerinde
bunu yapabilen bir cami yoktur.

09:108 Asla onun içinde durma ( bir önceki ayette bahsedilen SAHTE RİAYET YAPISININ
İÇİNDE) İlk günden takva üzerinde kurulan İTAAT DAVRANIŞI / RİAYET HALİ içinde
durman için daha uygundur. İçinde temizlenmek isteyenler vardır ve Allah temizlenenleri
sever.

E fe men essese bünyanehu ala katva minallahi ve rıdvanin hayrun em men essese bünyanehu ala
şefacürufin harin fenhara bihı fı nari cehennem vallahü la yehdil havmez zalimın
09:109 Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa
yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem
ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

Ayet kişisel bir binadan (bünyane-hu) söz ediyor. Toplumdaki herkes kendine ait bir mescit
inşa edemez, ayet yine mecaz bir anlam taşıyor. Kişinin “kendisiyle birlikte cehennem ateşine
yuvarlanan” bina, içinde oluşturduğu metaforik binadır.

La yezalü bünyanühümlezı benev rıbeten fı kulubihim illa en tekattaa kulubühüm yallahü alımün
hakım
09:110 Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı olarak
bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

Yapılan bir bina kimseye bir kuşku sebebi olmaz.

Sure 2 Ayet 114 ve 187

Ve men azlemü mimmem menea mesacidellahi ey yüzkera fıhesmühu ve sea fı harabiha* ülaike ma
kane lehüm ey yedhuluha illa haifın* lehüm fid dünya hızyüv ve lehüm fil ahırati azabün azıym
02:114 Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına
çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri
gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük
azap vardır. (Diyanet)

‫( اﻻ‬illâ) : -den başka


‫( ﺧ ﺎﺋﻔﯿﻦ‬hâifin) : korkanlar, sakınanlar
Ayette göze çarpan en büyük yozlaşma “illâ hâifîn” (korkanlar hariç) sözcüğünün “ancak
korku içinde” olarak çevrilmesi.

02:114 Allah’ın İTAAT DAVRANIŞLARINI / KURUMLARINI, içlerinde O’nun ismini


hatırlamayı yasaklayandan ve yıkılması için uğraşandan daha zalim kimdir! Onların ona
girmeleri mümkün değildir, (Allah’tan) SAKINANLAR HARİÇ...

İtaat davranışları sadece Allah’tan korkanlar içindir, korkmayan bir kişi bu yapıya giremez.

69
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Ühılle leküm leyletes sıyamir rafesü ila nisaiküm* hünne libasül leküm ve entüm libasül lehünn*
alimellahü enneküm küntüm tahtaune enfüseküm fe tabe aleyküm ve afa anküm* fel anebaşiruhünne
vevteğu ma ketebellahü leküm* ve külu veşrabu hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl
esvedi minel fecri sümme etimmüs sıyame ilel leyl* ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fil mesacid*
tilke hududüllahi fe la takrabuha* kezalike yübeyyinüllahü ayatihı lin nasi leallehüm yettekun
02:187 Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer
elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve
tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın
sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden
(karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın.
Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın
koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara
açıklar. Umulur ki korunurlar.

... Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. (Yaşar Nuri
Öztürk)
... Bununla birlikte siz, mescitlerde itikaf halinde iken onlarla ilişkide bulunmayın. (Elmalılı
Hamdi Yazır)
... Mescitlere kapanmış durumdayken onlarla cinsel ilişkide bulunmayın. (Edip Yüksel)

‫ﻋ ﺎﻛﻔﻮن‬ (âkifûn) kökü ‫ ﻋﻜ ﻒ‬: devamlı bir yerde kalmak, -den ayrılmamak, kendini bir
yere kapatmak; (kendini bir şeye) adamak;

Âkifûn Kelimesine Kuran’dan Referanslar:

İz kale li ebıhi ve kavmihı ma hazihit teemasılülletı entüm leha akifun


21:52 Babasına ve halkına, "Kendinizi adadığınız bu heykeller de neyin
nesidir," dedi.

Kalu na'büdü asnamen fe nezallü leha akifın


26:71 "Putlara tapıyoruz ve onlara kendimizi adamışız" diye cevap
verdiler.

Âkifûn’un anlamı “itikâf edenler” değil “kendini bir şeye adayanlar”dır. Ayete göre herkesin
itikâf için kapanacağı mescitlerde cinsel ilişki kurmayı düşünmek bile saçmalıktır ve bunun
hatırlatılma gereği nedir?

Ayetin ilk kısmında kirli olmaları dışında kadınlara yaklaşılabileceği söyleniyor. Bu da


demektir ki geceleyin bir İTAAT DAVRANIŞI mevcut değil ama oruç süresince (seherden
akşama kadar) kadınlara yaklaşmama da başka bir İTAAT DAVRANIŞIDIR.

Oruç Kitap Ehline de farz kılınmış ve akşamleyin kadınlara yaklaşmak yasaklanmıştı. Daha
sonra Allah inananları affedip ve bu sınırı sadece oruç süresine çekmiştir.

ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fil mesacid

70
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Ve onlara İTAAT DAVRANIŞLARINA / RİAYET HALİNE KENDİNİZİ ADAMIŞKEN


yaklaşmayın.

Sure 22 Ayet 40

Ellezıne uhricu min diyarihim bi ğayri hakkın illa ey yekulu rabbünellah ve lev la def'ullahin nase
ba'dahüm bi ba'dıl lehüddimet savamiu ve biyeuv ve salevatüv ve mesacidü yüzkeru fıhesmüllahi
kesıra ve le yensurannellahü mey yensuruh innellahe le kaviyyün azız
22:40 Onlar, başka değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından
çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile
defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar,
kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere
muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.

Anahtar Kelimeler:

‫( ﺻ ﻮاﻣﻊ‬savâmiu’) : 8 ciltlik Lanes sözlüğüne göre bu kelime oruç tutmak anlamına gelen
‫( ﺻ ﺎم‬sâme) kökünden geliyor ve anlamı “sıkça tutulan oruçlar”, “manastır” değil!
‫( ﺑﯿ ﻊ‬biyeu’) : sözlük anlamı “sinagoglar ve kiliseler” olarak verilmiş ama bu kelimenin
tekil halinin anlamının “alışveriş, satış, pazarlık” olması garibimize gitti. Kelimenin kökü
‫ﺑ ﺎع‬ da “satmak, ticaret yapmak ve satın almak” anlamlarına geliyor. Sinagog ve kilise gibi
yerlerin böyle bir kökün altında verilmesi çok ilginç. Kelime “alışverişler, pazarlıklar”
anlamına geliyor.
‫ ھﺪم‬: altüst olmak; kırılmak; yıkılmak; parçalara ayrılmak
Hatırlatmak gerekirse çevirmenlere göre:

Salavat “bereket” anlamına geliyor (2:157),


Salavat “namaz” anlamına geliyor (2:238, 23:9),
Salavat “dualar” ve “yakarışlar” anlamına geliyor (9:99, 9:109),
Salavat “sinagoglar” anlamına geliyor (bu ayette yani 22:40).

Ayete ve çevirmenin yorumuna göre kelimenin anlamı değişiklik gösteriyor. Artı “biyeu’”
sözlüklere göre hem “kiliseler” hem “sinagoglar” anlamına gelebiliyor ama hatırlarsanız
17:07inci ayette Allah, Yahudilerin düşmanlarına mescide girmeleri için (dikkat edin ayette
spesifik bir mescit ismi geçmiyor) izin vermişti. Peki neden bu ayette Yahudiler için başka bir
ibadet yerinin adı geçiyor? Daha da önemlisi manastırlarda Allah’ın ismi anılıyor mu?
Sinegoglarda anılıyor mu? Yoksa genellikle Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın ismi anılan
kiliselerde mi anılıyor? Dininizde fırkalara bölünmeyin diyen Allah niye tüm ibadet yerlerinin
ismini sayıyor ve buna zemin hazırlıyor?

22:40 Onlar, başka değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından
çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile
defedip önlemeseydi, Allah’ın bol bol hatırlandığı SIKÇA TUTULAN ORUÇLAR,

71
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

PAZARLIKLAR, BAĞLILIKLAR / YÜKÜMLÜLÜKLER ve İTAAT DAVRANIŞLARI heba


olurdu. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç
şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.

DİĞER İKİ YOZLAŞMA: MESCİDİ HARAM VE MESCİDİ AKSA

“Mescidi Haram” ve “Mescidi Aksa” kelimeleri geleneksel yorumlara göre Kuran’da


özel isim olarak kullanılmıştır. Ancak, bu yorumlar mezhepçiler için sorun olmaktan öteye
gitmemektedir.

Örneğin, “Mescidi Aksa” diye bilinen yerin alanı Ömer Bin Hattâb’ın zamanına kadar
600 yıl boyunca çöplük alanı olarak kullanılmış ve daha sonra Ömer bu alana ağaçtan bir yapı
inşa etmiştir. Arkeologlara göre Ümeyyed Halife, Abd-ül Melik-ibn-i Mervar milattan sonra
691 yılında inşaata başlamış ve El-Velid (705-715) bugün Mescidi Aksa olarak bildiğimiz
yeri tamamlamıştır. Kuran’ın inişinden yıllar sonra inşa edilen bu yapı mezhepçiler için sıkıntı
yarattığından olsa gerek bu kelimeyi özel isim olarak kabul etmeyip bir mescit olarak kabul
edenler türedi. Kendilerini ne kadar haklı çıkarmaya çalışsalar da unuttukları şey “en uzak”
anlamına gelen “El-Aksa”’nın bulunduğu konum bakımından yorumlarıyla uyuşmadığıdır.

Mescid’in anlamını artık hepimiz az çok biliyoruz bu nedenle bu kelimenin anlamını


da tahmin etmek hiç de zor değil. Mescid yine “İTAAT KURUMU / DAVRANIŞI” anlamına
gelirken “Haram” da hepimizin bildiği üzere “yasak” demektir. İkisi birleştiğinde şu anlam
çıkar: “Yasağa itaat/saygı davranışı/yapısı/kurumu.” Bu yapı da aynı mescid gibi içimizde.
Biz çevirilerimizde kısaca “yasaklara riayet/itaat” anlamını kullanacağız.

Sure 2 Ayet 144, 149, 150, 191, 196 ve 217

02:144 (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden
haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz.
Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun,
(namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen
gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

02:149 Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir
Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

KIBLE namaz için dönülen yön ve Mescidi Haram da dönülecek istikamet ise KIBLE
EVLER olduğunda ne tarafa dönülecek?

Ve evhayna ila musa ve ehıyhi en tebevvea likavmiküma bi mısra büyutev vec'alu büyuteküm kıbletev
ve ekıymus salah ve beşşiril mü'minın
10:87 Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz
kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye
vahyettik. (Diyanet)

...evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın... (Yaşar Nuri Öztürk)

72
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

...evlerinizi kıble tarafına yapın... (Elmalılı Hamdi Yazır)


...evlerinizi tapınak yapın... (Edip Yüksel)

vec'alu büyuteküm kıbleten


ve evlerinizi kıble yapın

Her ayette kıble diye çevrilen kelime “namaz kılınacak yerler” oldu! Çok ilginç!

Yukarıdaki ayette (2:144) namaz kılarken Mescidi Haram’a dönün diye bir emir yok, eğer
Allah bunu kastetmiş olsaydı bunu direkt olarak belirtirdi. Allah emirlerini dile getirirken
kelime kıtlığına girmez. Basitçe “NEREDE OLURSANIZ OLUN NAMAZ KILARKEN
MESCİDİ HARAM’A DÖNÜN” diye emredebilirdi. Allah neden bu ayette Salat kelimesini
atlamış? Niye çevirmenler namaz kelimesini parantez içine eklemek zorunda kalmış? Çünkü
Allah zaten o zamanlar orada bile bulunmayan fiziksel bir binadan bahsetmiyor.

Hz. Musa’nın kıblesi ne taraftı? Kudüs mü yoksa Mısırdaki evler mi? İsrailoğulları hangi
tarafa doğru dua ettiler? Kuran’ın hiçbir yerinde, Yahudilerin ve Hristiyanların Kudüs’e doğru
dua ettiklerini kanıtlayacak bir ayet yok ve müslümanların da MESCİDİ HARAM’A DOĞRU
DUA ETMELERİ İÇİN BİR EMİR YOK.

Biliyorsunuz ki Mekke’de put dolu taş yapıdan başka bir mâbed yoktu.

02:150 (Evet Resûlüm!) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a
doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından haksızlık
edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili
bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun. Böylece size olan nimetimi
tamamlayayım da doğru yolu bulasınız. (Diyanet)

Salat (çevirmenlere göre namaz) kelimesi ayette geçmiyor, bu sadece çevirmenlerin bir
hüsnükuruntusu. Bunlar ayet üzerinde anlamı değiştirebilecek eklemeler yapma icazetini
kimden almışlardır yoksa Allah’ın sözleri eksik midir?

02:191 Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden
siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle
savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları
öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.

Ayet Medine’de iniyor ve Mescidi Haram kilometrelerce uzakta.

Yozlaşmış çevirilere güvenecek olursak, inananların Mescidi Haram’da savaşmaları yasak


fakat eğer saldırıya uğrarlarsa savaşabilirler. Daha önce de açıkladığımız gibi Mescidi Haram
daha yapılmamıştı bu nedenle Medine’deki inananların Kabe’ye girip putların önünde namaz
kılarken kafirlerin saldırılarına uğrayacaklarını düşünmek mantıksızdır.

02:191 Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden
siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür ve YASAKLARA RİAYETTE sizle

73
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

savaşmadıkça onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları
öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.

YASAK AYLARDA SAVAŞMAMA EMRİNE (mescidi haram) inananlar tarafından dikkat


edilmeli ancak inanmayanların savaş açması durumunda inananların kendilerini savunup
saldıranları öldürme hakkı var.

02:196 Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza
gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her
kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak
üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre
ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse
hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on
gündür. ( zalike li mel lem yekün ehlühu hadıril mescidil haram ) Bu söylenenler, ailesi
Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği
ceza ağırdır.

‫ﺣﻀ ﺮ‬ (haDZır) : bulunan, hazır, mevcut; hazır, hazırlıklı; şuanki, şimdiki; katılmak; iştirak
etmek; şimdiki zaman; bugün; şimdi

Bu ayet indiğinde sadece Kabe denilen taş yapı mevcuttu, Mescidi Haram diye bir cami
yoktu.

...Bu söylenenler, ailesi YASAKLARA RİAYETTE BULUNMAYANLAR içindir...

02:143 İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi
mutedil bir millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe'yi) biz
ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırdetmemiz için kıble yaptık.
Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı
asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.

Hz. Muhammed Mekke’den hicret ettikten sonra Allah YASAKLARA RİAYET


KURUMUNU belirledi ve bu Peygamberi izleyenler için bir test niteliğindeydi. Bu
kısıtlamalara hazır olmayan inananlar oldu ve yalnızca Allah tarafından rehberlik edilen
kişiler bunları hemen kabul etti.

Yes'eluneke aniş şehril harami kıtalin fıh* kul kıtalün fıhi kebır* ve saddün an sebılillahi ve küfram
bihı vel mescidil harami ve ıhracü ehlihı minhü ekberu ındellah* vel fitnetü ekberu minel katl* ve la
yezalune yükatiluneküm hatta yerudduküm an dıniküm inisteta* ve mey yertedid minküm an dınihı fe
yemüt ve hüve kafirun fe ülaike habitat a'malühüm fid dünya vel ahırah* ve ülaike ashabün nar* hüm
fıha halidun
02:217 Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir
günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mes-cid-i Haram'ın
ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır.
Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi
dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner

74
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar
cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.

Yes'eluneke aniş şehril harami


Sana (savaşması) yasak ayları soruyorlar
kıtalin fıh
İçinde savaşmayı
kul kıtalün fıhi kebır
De ki onda savaşmak büyük (bir günahtır)
ve saddün an sebılillahi
Ve Allah’ın yolundan uzak tutmak
ve küfram bihı
Ve ona inanmamak (Allah’ın yoluna)
vel mescidil harami
Ve Mescidi Haram
ve ıhracü ehlihı
Ve (onun) insanlarını çıkarmak
minhü (“ondan”) ekberu ındellah
Allah katında daha büyük (bir günah)tır.
vel fitnetü ekberu minel katl
Ve fitne de adam öldürmekten büyük (bir günah)tır.

Mescidi Haram’da kalan insanlar kimlerdir? İlk ne zaman inananlar Mescidi Haram’dan
çıkartılmıştır? İnsanları evlerinden, yurtlarından çıkarmak mümkündür fakat kişiyi
ORALIKTA BİR TANE MESCİT BİLE YOKKEN onun içinden çıkarmak nedir?

Diyanet’e göre:
VE KÜFRAM Bİ Hİ: Ve Allah’ı inkar etmek

Bu çeviri doğru mudur? Doğrusu “Allah’ı inkar etmek” mi olacak yoksa “onu inkar etmek”
mi? Cümlenin öznesi Allah’ın yolu ve mescidi haram olduğu için “onu inkar etmek”
ALLAH’IN YOLUNU VE MESCİDİ HARAMI İNKAR ETMEKTİR. Orada bile olmayan
bir mescidi inkar etmek mümkün müdür? Bir mescidi inkar etmek günah olabilir mi?

Doğru çeviri şöyle olmalı:

02:217 Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir
günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, ONU (ALLAH YOLUNU) ve HARAMLARA
İTAATİ inkar etmek ve ONDAN (ALLAH’IN YOLU VE HARAMLARA İTAATTEN) insanları
çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır.

Sure 5 Ayet 1 ve 2

05:01 Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz. İhramlı iken ( ENTÜM HURUM
) avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin
için helâl kılındı. Allah dilediğine hükmeder.

75
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

05:02 Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram aya, (Allah'a hediye
edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i
Haram'a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca
avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram'a girmenizi önledikleri için bir topluma karşı beslediğiniz
kin sizi tecavüze sevketmesin! İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde
yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın
cezası çetindir.

Çevirmenler yine orijinal metinden sapıp ateşle oynuyorlar.

‫( اﻧﺘ ﻢ‬entüm) : (çoğul) siz


‫( ﺣﺮم‬hurum) : yasak, yasaklanmış; kutsal; saygıdeğer
Kurandan Referanslar:

09:05 Haram (YASAK) aylar ( EŞHÜRUL HURUM ) çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde
öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin.
Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın.
Allah yarlığayan, esirgeyendir.

09:36 Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on
iki olup, bunlardan dördü haram ( HURUM ) aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde
(Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle
topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten)
sakınanlarla beraberdir.

Çevirmenlere göre Kuran’ın her yerinde yasak olarak tercüme edilen kelime Mâide Suresinde
ihram oluyor. Önemli bir nokta ise “ihram” kelimesinin türevi haram değildir ve bu kelime
Kuran’nın hiçbir yerinde geçmez, bu da çevirmenlerin bir fantazisidir.

Ayet sanılanın aksine Hac ve Ümre’den değil AVLANMADAN bahsediyor. Hacca gidenler
Mekke’nin çöllerinde avlanacak değiller zaten.

Allah ve Peygamber düşmanları, Arap olmayanlara idollerini ziyaret ettirip taptırabilmek için
birkaç kelimenin daha anlamıyla oynamış, işte bunlardan birkaçı...

Diğer Anahtar Kelimeler:

‫ھﺪى‬ (hede) : rehber olmak, yolu göstermek, doğru yolu izlemek; doğru yolda (giden);
davranış şekli/tarzı/üslubu; hediye; bağış, adak, kurban

“Hediy” kelimesinin rehber ve hediye gibi yananlamları vardır. Örneğin 27:35-36. ayetlerdeki
“hediyet” kelimesi Türkçe’deki gibi bir hediyeyi anlatır. 5:95 ve 97. ayetlere bakarsak kurban
anlamının bağlama uymadığı görülecektir. Kuran’da kurban bayramı diye birşeye rastlanmaz,

76
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

bu “bayram” da çoğu şey gibi muhtemelen daha sonra Arap putperestlerinin etkisiyle İslam’a
girmiştir. Şu ayet buna bir örnektir:

06:136 Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay ayırıp


zanlarınca, bu Allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler.
ORTAKLARI için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan
ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?

Kabe diye anılan put için kurban edilen hayvanlar maalesef Allah’a ulaşmıyor...

‫ﻗﻼﺋ ﺪ‬ (kalaid) (çoğul) kökü ‫ ﻗﻠ ﺪ‬: birşeyi, ipi, kolyeyi, yakayı, bileziği çevirdi/bürktü; deri
parçası; sandal; sulanmış toprak; başkan veya yönetim büroları; otorite; emir verme şekli; bir
şey zorla kabul ettirmek; yönetim

“Kalaid” kelimesi geleneksel olarak gerdanlık diye çevrilse de onun türevi “mekalid” kelimesi
39:63 ve 42:12 ayetlerinde “mutlak hakimiyet” anlamlarında kullanılmıştır. Yine bu kökten
türeyen “tekalid” kelimesi de davranışlarımızı kontrol eden gelenekler anlamına gelir.
Geleneksel çevirilere başvuranların gözüne çarpması gereken en tuhaf nokta ise; Allah’ın
hayvanların gerdanlıklara saygı gösterilmesini istemesidir! Ayet açıkça yabani hayvan
avlarken dikkat edilecek kısıtlamaları belirtiyor. Eğer kanun “üreme mevsiminde dağ keçisi
avlama” diyorsa avlanmayacak, hepsi bu.

Ya eyyühellezıne amenu la tühıllu şeairallahi (1) ve leş şehral harame ve lel hedye ve lel kalaide ve la
ammınel beytel harame (2) yebteğune fadlem mir rabbihim (3) ve rıdvana ve iza haleltüm fastadu (4)
ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin en sadduküm anil mescidil harami (5) en ta'tedu ve teavenu alel
birri vet takva ve la teavenu alel ismi vel udvani vettekullah innellahe şedıdül ıkab (6)
05:02 Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine (1) ve yasak aya, yönergeye, otoritelere ve yasak
kurumuna yönelenlere saygısızlık etmeyin (2) Rablerinin lütuf ve rızasını ararken (3). Size
helal olduklarında avlanabilirsiniz (4). Sizi YASAKLARA RİAYETTEN alıkoymak isteyen bir
kavmin düşmanlığı sizi suça sürüklemesin (5) ve saldırmayın, iyilik ve (Allah'ın
yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.
Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir (6).

8:34, 22:25 ve 48:25

Ve ma lehüm ella yüazzibehümüllahü ve hüm YESUDDUNE ANİL MESCİDİL HARAMİ ve ma kanu


evliyaeh in evliyaühu illel müttekune ve lakinne ekserahüm la ya'lemun
08:34 Onlar Mescid-i Haram'ın mütevellîleri olmadıkları halde (müminleri) oradan geri
çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Oranın mütevellîleri takvâ sahiplerinden
başkaları değildir. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

22:25 İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ( YESEDDUNE AN SEBİLLAHİ ) ve -yerli, taşralı-


bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız Mescid-i Harâm'dan (insanları)
alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse
ona acı azaptan tattırırız.

77
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

48:25 Onlar, inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ( SADDUKÜM ANİL
MESCİDİL HARAMİ ) ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer
(Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek
çiğnemeniz sebebiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı önlemezdi).
Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış
olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık.

‫ﺻﺪ‬ (sadda) : defetmek, savmak, kovmak; geri püskürtmek; savuşturmak; (birşeyden) uzak
durmak; uzak tutmak

Yukarıdaki ayetlerdeki yozlaşma dikkatlice incelenirse hemen göze çarpıyor. Çevirmenlere


göre:

YESEDDUNE ANİL MESCİDİL HARAM: (müminleri) mescidi haram’dan defediyorlar.

YESEDDUNE AN SEBİLLAHİ: Allah’ın yolundan (insanları) alıkoyuyorlar.

SADDU-KÜM ANİL MESCİDİL HARAM: sizin mescidi haram ziyaretinizi (orijinal


metinde ziyaret kelimesi geçmiyor) menediyorlar.

Çevirmenler; inanmayanların, müslümanları bir bina olarak düşündükleri mescidi haram’dan


alıkoyduklarını kanıtlamak için PARANTEZ İÇİNE müminler ve insanlar gibi kafalarına göre
kelimeler eklemişler. Kelimenin anlamına bakarsak ilk iki ayet için “uzak durmak” fiilinin
daha uygun olduğunu görebiliriz. Allah mescidi haram’dan (yasağa itaat kurumundan)
kaçanları cezalandıracaktır.

8:34 Allah onlara YASAKLARA İTAATTEN KAÇTIKLARI için niye azap etmesin ve onlar hiç
onu hiç korumadılar! Onun koruyucuları takva sahipleridir ama çoğu bilmez.

İnnellezıne keferu ve yesuddune an sebılillahi vel mescidil haramillezı cealnahü lin nasi sevaenil akifü
fıhi vel bad ve mey yürid fıhi bi ilhadim bi zulmin nüzıkhü min azabin elım

Akif daha öncede gördüğümüz gibi bir yerde kalan ve kendini bir şeye adayan anlamlarına
gelir.

22:25 Onlar inkâr edenler, Allah yolundan ve tüm insanlık için koyduğumuz YASAKLARA
İTAATTEN kaçanlardır. Ona kendini adayanla onu ziyaret eden eşittir ve ONUN İÇİNDE
(FİHİ) kim zulm ile taşkınlık yaparsa ona acıklı bir azap tattırırız.

Bir kişi mescidin içinde nasıl zulm veya taşkınlık yapabilir?

48:25 Onlar sizi (savaşma konusunda çünkü önceki ayetler savaş hakkında) YASAKLARA
İTAATTEN alıkoyan ve BAĞIŞLARINIZIN yerine ulaşmasını engelleyenlerdir. Ve
tanımadığın inanan kadın ve erkekler olmasa ve onları bilmeden incitip kendinizi üzme
ihtimali olmasaydı. Allah dilediklerine rahmet eder. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı
elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık.

78
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Sure 9 Ayet 1-7 Arası

09:01-07 Allah ve Resûlünden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ihtar!
(Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi bilin ki siz Allah'ı âciz bırakacak
değilsiniz; Allah ise kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir. Hacc-ı ekber (en büyük hac)
gününde Allah ve Resûlünden insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü müşriklerden uzaktır.
Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz bilin ki, siz Allah'ı
âciz bırakacak değilsiniz. (Ey Muhammed)! o kâfirlere elem verici bir azabı müjdele! Ancak
kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size
eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün)
dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah
(haksızlıktan) sakınanları sever. Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün;
onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe
eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah
yarlığayan, esirgeyendir. Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah'ın kelâmını
işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde
bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından
dolayıdır. Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında
müşriklerin Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst
davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan)
sakınanları sever. (Diyanet)

09:07 Keyfe yekunü lil müşrikıne ahdün ındellahi ve ınde rasulihı illellezıne ahettüm ındel mescidil
haram fe mestekamu leküm festekıymu lehüm innellahe yühıbbül mütekeyın

‫ﻋﻨ ﺪ‬ (inde) : burada; ile; vasıtasıyla; nezdinde; yanında, yakınında; (-in) huzurunda;
hakkında; -den, -dan;

Eğer “inde” kelimesini yakınında olarak alırsak “Allah ve resulü yakınında” yapılan antlaşma
ne demektir?

...Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir... (Diyanet)


...Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir... (Yaşar Nuri Öztürk)
...Allah katında peygamber yanında bir antlaşması nasıl olabilir?... (Elmalılı Hamdi Yazır)
...ALLAH ve elçisi yanında nasıl bir anlaşması olabilir ki... (Edip Yüksel)

Yapılan bu antlaşma yasak aylarda savaşmama üzerineydi ve inananların, antlaşmayı süresi


bitene kadar tamamlamaları isteniyordu. Yasak aylar bitince akdi bozanlara saldırılacak ve bu
kişiler tövbe edip antlaşmaya bağlı kalmaya devam edene kadar savaşılacaktı.

09:07 Müşriklerin Allah ve elçisi İLE nasıl bir anlaşması olabilir ki? YASAKLARA İTAAT
HAKKINDA antlaşma yaptıklarınız hariç...

Sure 9 Ayet 19

79
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

09:19 (Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve
ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz?
Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Ayet Medine’de iniyor ve Diyanet müşriklere hitap ettiğini düşünse de aslında Medine
inananlarına hitap ediyor. Bu dönemde Mescidi Haram yoktu, sadece taş yapı olan Kabe
vardı.

09:19 Hacıları ve YASAKLARA İTAAT YAPISINI sulamayı Allah'a ve ahiret gününe iman
edip de Allah yolunda mücadele edenler ile bir mi tutuyorsunuz...

Hacıları ve YASAKLARA İTAAT YAPISINI sulayanlar (canlandıran, hayat verenler) Allah


yolunda mücadele edenlerle bir değildir. Yani yasaklara itaat etmek de bir yerde yeterli
değildir.. Allaha iman ve onun için mücadele gibi zorlu bir şeye tabi olmayı göze almak daha
yücedir.. bu yüzden sadece bir şeylerden kaçınarak değil aynı zamanda da elimizden gelenin
fazlasını yapmaya çalışarak imanımızı dışa vurmalıyız...

09:20 İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar, rütbe
bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.

Sure 9 Ayet 28

09:28 Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i
Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi
lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.

Müşriklerin antlaşmalara pek bağlı kalmamalarından bir daha onlarla YASAKLARA İTAAT
konusunda antlaşma yapmaları yasaklanmış. Bu da doğal olarak yapılan ticareti önemli
ölçüde düşürecekti ve fakirlik boy gösterecekti.

Ayetteki mescidi haram’ı bir yapı olarak alırsak şöyle bir ikilem çıkıyor ortaya. Geleneksel
görüşe göre Mescidi Haram ve Beytil Haram aynı şeyler değil. Mescidi Haram Kâbe’yi
çevreleyen araziyken Beytil Haram da siyah put Kâbe.

Yukarıdaki ayette ise müşriklerin Mescidi Haram’a yaklaşmaları yasaklanmış ama Kuran’a
göre ise Beytil Haram’da böyle bir kısıtlama yok ve tüm insanlığa açık (22:25). Bu da
geleneksel çevirilerin mantık hatasını tekrar gözler önüne seriyor.

Sure 17 Ayet 1

Sübhanellezı esra bi abdihı leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezı barakna havlehu li
nüriyehu min ayatina innehu hüves semıul besıyr
17:01 Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu
Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan
sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

80
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Ayet indiğinde ne Mescidi Haram ne Mescidi Aksa yapılmamıştı. Ayet yine Arap dinine
uyması için yozlaştırılmış.

HAVLE HU (erkek veya eril nesneler için) onun etrafını; etrafında 2:17 26:25/34
HAVLE HA (kadın veya dişi nesneler için) onun etrafını; etrafında 6:92
HAVLE KÜM sizin etrafınızı; etrafınızda 9:101
HAVLE HÜM onların etrafında; etraflarında 9:120

Ayette ayakla yapılan bir yolculuk değil ruhsal bir yolculuk anlatılıyor. HARAMLARA
İTAATTEN EN UZAK İTAATE götürülen bir kul. Bu kulun da Diyanet’in olmasını istediği
gibi Hz. Muhammed değil, Hz. Musa olma ihtimali çok yüksek çünkü tüm sure
İsrailoğullarından bahsediyor ve hemen 2. sure de Hz. Musa’dan.

17:01 Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye ÇEVRESİNİ KUTLU
KILDIĞIMIZ (Musa) kulunu HARAMLARA İTAATTEN, EN UZAK İTAATE götüren Allah
noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

Sure 48 Ayet 27

48:24 O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden,
sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir...

Le kad sadekallahü rasulehür ru'ya bil hakk le tedhulünnel mescidel harame in şaellahü aminıne
muhallikıyne ruuseküm ve mükassıriyne la tehafun fe alime ma lem ta'lemu fe ceale min duni zalike
fethan karıba
48:27 Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde
başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah
sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.

‫ﻣﺤﻠﻘﯿ ﻦ‬ (muhallikin) kökü ‫ ﺣﻠ ﻖ‬: traş olmak; traş etmek; (birinin saçını) kesmek; küpe;
boğaz; uçmak, yükselmek; kalkmak; tırmanmak
‫ﻣﻘﺼ ﺮﯾﻦ‬ (mükassırin) kökü ‫ ﻗﺼ ﺮ‬: kısalmak; az gücü ya da hiç gücü kalmamak;
yetmemek; durmak; kesilmek; kırpmak; önlemek

48:27 Ve Allah elçisinin rüyasını gerçekleştirdi: Allah dilerse HARAMA İTAATE (savaş
olmaması için antlaşma yapacaksınız) gireceksiniz; güvenli, başınız dik (kalkmış vaziyette),
(sayınız) azalmış ve korkusuz (bir şekilde). Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce
size yakın bir fetih verdi.

Ordular zafer kazandığında askerler saçları kazınmış bir şekilde şehre girmiyorlar, gururla
kalkan başlarıyla giriyorlar.

81
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

MİHRAP NEDİR NE DEĞİLDİR?

Türk Dil Kurumunun sözlüğüne göre mihrap şu manaya geliyor: “Cami, mescit vb.
yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili
yer.” Klasik Arapça sözlüklere baktığımızda ise bu anlamın yanında çok farklı anlamlar da
görüyoruz, bunlar:

‫( ﻣﺤﺮاب‬mihrâb) : evin üst ucu; bir yerdeki ilk koltuk; saray; özel daire; sinagog; kale; oda
Kuran’a baktığımızda ise bu kelimelerden tüm ayetler için en uygun seçimin “daire” olacağı
görülür...

03:38 Zekeriyya orada Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, demişti, katından bana tertemiz bir soy
bağışla. Sen yakarışı en iyi duyansın (inneke semıud duA) ."

03:39 Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken (kaimun yusalli), melekler ona şöyle
çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir
benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."

İkinci ayette Zekeriya farklı birşey yapmıyor, Allah'a duasıyla bağlanırken (yusalli) melekler
geliyor. Duadan sonra ayakta (kaimun) kıldığı namazında değil!

03:40 Zekeriyya: "Ey Rabbim, bana ihtiyarlık gelip çatmış, karım da kısır iken, benim nasıl
bir oğlum olur?" dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle, Allah ne dilerse yapar."

Otuz sekizinci ayetten okumaya başladığımızda Zekeriya'nın bir çocuk için yalvardığını
görürüz. Garip olan şey ise biz duayı namazdan sonra ederken yukarıdaki ayette Zekeriya
namaz kılmadan önce Allah'a çocuk için yalvarıyor! Buradan anlıyoruz ki melekler
Zekeriya'nın namazında değil Allah’a dua ile bağlanırken gelmişler.

Mihrap’ın özel daire anlamına geldiği şu ayetten de kolayca anlaşılabilir:

Fe tekabbeleha rabbüha bi kabulin haseniv ve embeteha nebaten hasenev ve keffeleha zekeriyya*


küllema dehale aleyha zekeriyyel mıhrabe vecede ındeha rizka* kale ya meryemü enna leki haza*
kalet hüve min ındillah* innellahe yerzüku mey yeşaü bi ğayri hısab
03:37 Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı
da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir
rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır.
Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi. (Diyanet’in çevirisi. Çeviride mihrâp yerine mâbed
kelimesi kullanılmış!)

... Zekeriyya, mihrapta onun yanına her girdiğinde, orada bir rızık bulur ve... (Yaşar Nuri
Öztürk)
... Zekeriyya, onun yanına mihraba her girdikçe yeni bir yiyecek bulur ve... (Elmalılı Hamdi
Yazır)
... Zekeriya, tapınakta onun yanına her girişinde yanında yiyecekler bulurdu... (Edip Yüksel)

82
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Yine tüm çevirmenler birbiriyle çelişiyor. Doğru çeviri şu şekil olmalı:

... Zekeriya onun yanına, DAİREYE her girdiğinde yanında yiyecekler bulur ve...

GELENEKSEL NAMAZ ALLAH’LA DALGA GEÇMEKTİR

Geleneksel namaz şöyle kılınır:

1. İlk önce abdest alınır (Abdest kelimesi de namaz kelimesi gibi Farsça’dan dilimize
girmiştir) ve Allah’a hangi namazı kılacağınız hatırlatılır!
2. Taştan yapılmış idola dönülür. Japonya’daysanız Batıya, İngiltere’deyseniz Doğu’ya
dönmeniz gerekir.

02:115 Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz
Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.

02:177 İyilik yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin
yaptığıdır ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya,
yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara
malı seve seve verir, namazı kılar (salat yapar), zekâtı öder (benliğini arındırır). Böyleleri söz
verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet
zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan
takva sahipleri.

3. “Allah’u Ekber!” denir. Yani Türkçe’siyle “Allah daha büyüktür / en büyüktür!” denir ve
daha sonra anlamasanız da Kuran’daki bazı sûreleri tekrarlamanız gerekir.

07:180 En güzel isimler Allah'ındır; O'na onlarla dua edin. O'nun isimlerinde ters bir tutum
izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.

20:08 Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka. En güzel isimler O'nundur.

Allah’ın Kuran’da 99 tane güzel ismi geçmektedir ve “ekber” bunların arasında yoktur. Allah
hiçbir şekilde Kuran’da kendisi için ekber kelimesini kullanmamıştır. Kuran’da Allah, kendi
için “el kebîr” (büyük) kelimesini kullanır, hiçbir ayette Allah ve ekber kelimeleri yanyana
bulunmaz. “Ekber” kelimesini “en büyük” olarak düşünsek bile, Allah’la diğer ilahları
karşılaştırma yoluyla bu kanıya varmışız gibi bir anlam çıkar.

Felemmâ raeş şemse bâziğaten kâle hâzâ rabbî hâzâ EKBER...


06:78 Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira bu DAHA BÜYÜK, dedi. O da
batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

...ve ennellâhe hüvel aliyyül KEBÎR.

83
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

22:62 Evet böyledir! Çünkü Allah Hakkın ta kendisidir. O'nun berisinden yalvarıp
çağırdıkları ise bâtılın ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, Allah uludur, büyüktür (Kebîr, ekber
değil!).

4. İlk önce Fatiha sûresi daha sonra Kuran’dan kısa bir sûre okunur. Mesela İhlas sûresini
okuyacağız diyelim, Arapça şunları söylemiş oluyoruz:

De ki: “O Allah birdir, Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır.


Onun hiçbir dengi yoktur.”

Bunun gibi üçüncü şahsa söylenmesi emredilen, “de ki” (kul) ile başlayan ayetleri biz Allah’a
tekrar okuyoruz!

Eğer 109uncu ayeti (Kâfirun) okumak istiyorsanız Allah’a şunları söyleyeceksiniz:

De ki: "Ey nankör kâfirler! Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize. Siz de
ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime. Kul değilim sizin taptığınıza, Ve
ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime. Sizin dininiz size, benim
dinim bana!"

İnananlar bu sûreleri kime okuyorlar? Tabii ki Kitab’ı insanlığa rehber olsun diye indiren
Allah’a. Allah böyle bir dua emretti mi? Kuran’ı tekrar Allah’a okumamız gerektiği hangi
ayette yazıyor? Kuran insanlara okunması için indirilmiştir.

02:129 Ey Rabbimiz! ONLARA, İÇLERİNDEN SENİN AYETLERİNİ OKUYACAK, onlara


kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek BİR PEYGAMBER GÖNDER. Çünkü üstün
gelen, her şeyi yerli yerince yapan sensin.

13:30 (Ey Muhammed!) Böylece SENİ, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği BİR
ÜMMETE GÖNDERDİK Kİ, SANA VAHYETTİĞİMİZİ ONLARA OKUYASIN. Onlar
Râhman’ı inkar ediyorlar. De ki: “O, benim Rabbimdir. O’ndan başka tanrı yoktur. Sadece
O’na tevekkül ettim ve dönüş sadece O’nadır.

27:92 Ve Kuran’ı OKUMAM (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için
gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.

29:45 (Resûlüm!) SANA VAHYEDİLEN KİTABI OKU ve salatı icra et. Muhakkak ki, salat,
hayasızlıktan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür.
Allah yaptıklarınızı bilir.

Dikkat edin cümle Peygamberimizden ona indirileni okumasını ve salât yapmasını


istemektedir. Salatında indirilenleri okumasını istememektedir.

29:51 KENDİLERİNE OKUNMAKTA OLAN KİTABI SANA İNDİRMEMİZ ONLARA


YETMEMİŞ Mİ? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.

84
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

31:07 ONA AYETLERİMİZ OKUNDUĞU ZAMAN, sanki bunları işitmemiş, sanki kulağında
ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. Sen de ona acıklı bir azabın müjdesini
ver!

Namaz kılanların çoğu; Arapça bilenler müstesna ibadetini yaparken ne dediğini


bilmemektedir. Eğer “salât” kelimesini “namaz” olarak kabul edersek Kuran’a göre bu da
doğru değildir:

04:43 Ey iman edenler! Sarhoşken, NE SÖYLEDİĞİNİZİ BİLİNCEYE KADAR, cünüpken de -


yolculuk halinde olmanız müstesna- boy abdesti alıncaya kadar NAMAZA YAKLAŞMAYIN.
Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk halinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelmişse
yahut kadınlara dokunmuşsanız, bütün bu durumlarda su da bulamamışsanız, temiz bir
toprakla teyemmüm edin. Yani yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedici
ve bağışlayıcıdır.

Yukarıdaki ayette niye “sarhoşken namaz kılmayın” değil de “namaza yaklaşmayın” diyor?

5. Daha sonra Hz. Muhammed’e, İbrahim peygambere ve ailelerine selam göndererek namazı
bitiriyoruz. Peygamberimiz de mi kendine ve ailesine selam gönderiyordu? Niye diğer
peygamberlere de selam gönderilmiyor? Kuran peygamberler arasında ayrım yapmamayı
öğütlemiyor mu?

KULLUK ETMEK NE DEMEKTİR

Bugün neredeyse her Müslüman ibadet kelimesini; içinde şekilsel bir yapı bulunduran,
Allah’ın emrettiği emirler olarak bilir. Oysaki Kuran baz alındığında durum çok farklıdır.
Kuran’a göre insan şeytana kulluk edebileceği gibi (36:60), bazen bir kavme de “tapınabilir!”
(23:47). Maalesef İslam düşmanlarının kelimeleri nasıl çarpıttıklarını görebilmek için elinizde
bir Kuran meali bulunması yeterli.

Allah insanları O’na kulluk etsinler diye yarattı, O’na tapınmaları için değil. Kulluk etmek
ilahi hükümleri yerine getirmek suretiyle yapılır.

51:56 Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

İbadet / kulluk etme kelimesinin kökü “Abd”’dır ve köle anlamına gelir. Köleler sahiplerine
tapınmazlar, emirlerine ve buyruklarına uyarak dediğini yaparlar.

09:111-112 ALLAH MÜMİNLERDEN, MALLARINI VE CANLARINI, kendilerine (verilecek)


CENNET KARŞILIĞINDA SATIN ALMIŞTIR. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar,
öldürürler, ölürler. (Bu) Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da Allah üzerine hak bir vaaddir.
Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde onunla yapmış olduğunuz bu
alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kazançtır. (Bu alışverişi yapanlar), tevbe
edenler, kulluk edenler, şükredenler, oruç tutanlar, rüku edenler, secde edenler, iyiliği
emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele!

85
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Allah tüm insanların yaratıcısı olduğundan onların hayatlarını satın almıştır bu nedenle
inananlar Allah’ın kölesidir ve Allah’ın emirlerini yerine getirmek mecburiyetindedirler.

09:31 (Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve


Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri
emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

Kitap Ehli’ne sadece Allah’a kulluk etmeleri (hizmet etmeleri) emredildiği halde onlar din
adamlarını Tanrı edinip körü körüne onlara uymuşlardır.

36:60-62 Ey Adem oğulları! “Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır”
demedim mi? “Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur demedim mi?” ŞEYTAN SİZDEN PEK
ÇOK MİLLETİ KANDIRIP SAPTIRDI. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?

20:120-121 Derken şeytan onun aklını karıştırıp “Ey Adem!” dedi, “sana ebedilik ağacını ve
sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi? Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine
ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar. Bu suretle Adem Allah’a
itaatsizlik etti ve yolunu şaşırdı.

Allah, insanoğluna şeytanın emirlerine uymamalarını emretti. Adem, Allah’a uymayıp


şeytana itaat edince cennetten kovuldu.

19:81-82 Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah’tan başka tanrılar
edindiler. Hayır, hayır! (Taptıkları, kıyamet gününde) onların İBADETİNİ tanımayacak ve
onlara hasım olacaklar.

Şirk koşmak için illâ karşınıza bir put alıp ona tapmanız gerekmez. Görüldüğü gibi burada
sözü edilen “tanrılar” put değil, insanların arasından kişiler; belki bir kral, belki bir imam,
belki bir rahip, vb. Biz bu gibi insanlara tapmayız, onların peşinden gidip dediklerini yaparız.
Bir insan başka bir insana tapamaz.

Müslümanların akıllarını kullanıp Kuran’ı kendi başlarına öğrenmeleri ve sadece onu


rehber edinmeleri gerekiyor. Maalesef şimdiki Müslümanlar Kuran’ı sadece üzerinde yemin
etmek için, nazarlık yapmak için veya Ramazan da okuyup 70 kat daha fazla sevap (!)
alacaklarına inandıkları için kullanıyorlar. Dini bir meselede hemen imama, müftüye
danışıyorlar. Bunlar da din konusunda herhangi bir soru karşısında hadislere başvuruyor ve
Kuran’ın otoritesini kullanmıyorlar.

ZEKÂT KURAN’DA “ARINMA” OLARAK KULLANILMIŞTIR

Gelenekçi Müslümanlar aynı salat gibi Kuran’da zekâtın da hiç geçmediğini yani
Kuran’ın eksik olduğunu savunurlar ve bu eksikliği alimlerin kararlarıyla ve hadislerle
doldurmaya çalışırlar. Kişinin malının kırta birinin fakire dağıtılması hadislerden dinimize
girmiş, Kuran’da hiçbir dayanağı bulunamayan başka bir yalandır. Kuran’da zekât kelimesi
“saflık, arınma, arındırma” olarak kullanılmıştır ve hadis kitaplarını Allah’ın kitabına şirk

86
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

koşanlar bir varsayıma inanmaktadırlar. Kazancından başkalarına vermek inananlar için


emredilmiştir fakat bu kelime “zekât” değil “anfak” ve “sadaka”dır.

Zekât sözcüğünün sözlük anlamları:

‫ زﻛ ﻰ‬: arttı, çoğaldı; gelişti, büyüdü / ve meyve verdi; arındı; arındırma, saflık; zekât
Genelde zekât kelimesinden önce kullanılan fiilin (etâ) sözlük anlamları:

‫ اﺗ ﻰ‬: gelmek; izlemek; çıkarmak, yaymak; göstermek; arttırmak; üretmek; ödemek.


Kul innemâ ene beşerum mislüküm yûhâ ileyye ennemâ ilâhüküm ilâhüv vâhıdün festekıymû ileyhi
vestağfirûh ve veylül lil müşrikîn. Ellezîne lâ yü’tûnez zekâte ve hüm bil âhırati hüm kâfirûn.
41:06-07 De ki: “Ben ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın bir tek ilah olduğun vahy
olunuyor. Artık O’na yönelin, O’ndan mağrifet dileyin. Ortak koşanların vay haline! Onlar
ZEKATI VERMEZLER; ahireti de inkar edenler onlardır.”

Bir müşrik zekât verirse bu onun ahirete inandığını mı gösterecek? Bu âyeti Kuran ışığında
inceleyeceğiz.

Peygamber Niye Gönderilmiştir?

02:129 Ey Rabbimiz! Onlara içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve
hikmeti öğretecek, ONLARI TEMİZLEYECEK ( yuzakkihîm ) bir peygamber gönder. Çünkü
üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan sensin.

03:164 Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, ONLARI


TEMİZLEYEN / ARINDIRAN ( yuzakkihîm ), kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir
Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütûfta bulunmuştur. Halbuki daha önce
onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.

Allah Kimleri Arındırmayacak?

02:174 Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip, onu az bir pahaya değişenler yok mu, işte
onların yiyip de karınlarını doyurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah
ne kendileriyle konuşur ne de ONLARI TEMİZE ÇIKARIR (yuzakkihîm). Orada onlar için
can yakıcı bir azap vardır.

03:77 Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte
bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara
bakmayacak ve ONLARI TEMİZE ÇIKARMAYACAKTIR (yuzakkihîm). Onlar için acı bir
azap vardır.

Allah gerçek mesajı saklayıp bunu az bir bedel karşılığında satan riyakarları arındırmayacak.
Gerçekten de mesaj bir dolu yalanın altında kalmış, üstü bir yığın uydurma hurafelerle

87
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

örtülmüştür. Bunların nedeni ise yasak olduğu halde toplanan hadislerdir. Zekâtı hadislerde
anlatılan zekât olarak düşünürsek Kuran’da hiçbir detayını bulamayız fakat arındırma, arınma
olarak düşünürsek tüm detayıyla açıklandığını görürüz. Aynı şey salat için de geçerli. Dua
olarak düşünürsek hiçbir kanıta rastlayamayız fakat bağlılık, sadakat, bağlı olmak, yakından
izlemek olarak alırsak tüm detayını bulabiliriz. Kuran’da zaten “dua” kelimesi vardır.
Edilmesi gereken dua da odur ve her yerde edilebilir.

Peki arındırmamız gereken nedir? Şems suresi bu soruya cevap veriyor:

91:07-10 Nefse ve ona bir takım kabiliyetler verene, sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham
edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran ( zekahe ) kurtuluşa ermiştir, onu
kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.

88
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

HAC

İbrahim peygamberin monoteist sistemdeki önemi büyüktür. Kuran’a göre İbrahim


doğmatik inançlarla yüzleştiğinde sağduyusunu kullanmıştır. Babasını puta taparken
gördüğünde buna bir anlam getirememiş, halkı onu tehdit ettiğinde şunları söylemiştir:

37:95-96 İbrahim dedi: "Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi de


yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır."

Kuran İbrahim’in nerede doğup yaşadığından bahsetmez yalnızca Tevrat ve İncil’in


ondan yüzyıllar sonra indiğini söyler. Kesin bildiğimiz bir şey varsa o da İbrahim
peygamberin hiçbir zaman Mekke diye bir şehirde bulunmadığıdır. Kuran Araplar’a
Muhammed’den önce peygamber gönderilmediğini doğrular (33:44). Araplara göre Kâbe’yi
de inşa eden İbrahim’dir ve bunu uydurdukları peri masalları ve bu masallara uyan
çevirileriyle desteklemektedirler. Unuttukları şey İbrahim’in, Allah tarafından kendisine bir
ev inşa etmesi için gönderilen bir işçi değil; gördüğü yerde putları yıkan bir peygamber
olduğudur. Kuran’da 3 yerde geçen kâbe kelimesine gelmeden önce Kuran’da bir kanıt
bulunmamasına rağmen mezhepcilere göre kâbe ile aynı anlama gelen “ev” (beyt) kelimesini
inceleyelim.

Ve iz cealnel beyte mesabetel (1) lin nasi ve emna* vettehızu mim mekami (2) ibrahıme müsalla* ve
ahidna ila ibrahıme ve ismaıyle en tahhira veytiye lit taifıne (3) vel akifıne ver rukkeıs sücud
02:125 Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahali (1) ve güvenli bir yer kıldık. Siz de
İbrahim'in makamından (2) bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e:
Tavaf edenler (3), ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye
emretmiştik. (Diyanet)

“Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin” bu cümleye itimat kazandırmak için
Araplar bakırdan yaptıkları ayak izini Kâbe denen putlarının yanına koymuşlardır. Bu
zanlarınca İbrahim’in namaz için konumunu temsil eder. Bunu iddia eden İslam alimleri
peşinden gittikleri Arap dininin çok önemli bir çelişkisini daha farkedemeyecek kadar
körleşmiştir:

03:96 Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev
(mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir. Orada (FİHİ) apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı
vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar
üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.
(Diyanet)

İbrahim’in makamı Kâbe’nin içinde (Fİ) değil, dışındadır.

03:96-97 Alemler için bereket ve yol gösterici olarak kurulan ilk SİSTEM Bekke’dedir. ONUN
İÇİNDE (FİHİ) apaçık ayetler (MUCİZELER), İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren
emniyette olur. Ona gidebilenin O SİSTEMİ TARTIŞMASI (HİCCUL BEYT) Allah’ın üzerine
bir haktır. Kim inkar ederse, Allah alemlerden müstağnidir.

89
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

İbrahim’in “makam”ı!

Ayette geçen kelimelere bakalım ve bir de ayeti biz tercüme etmeyi deneyelim.

‫ ﻣﺜﺎﺑ ﺔ‬: toplanma yeri; girilip ödül ( ‫ ) ﺛ ﻮاب‬alınan yer


‫ ﻣﻘ ﺎم‬: duruş, tutum; yer, mevki, konum
‫ ﻃﻮف‬: gitme, yürüme fiili, etrafında yürüme veya çevresinde gezinmek; kuşatmak
çevrelemek, kuşatmak; ona geldi; rastlamak, bulmak; ziyaret, ziyaret etmek; yaklaşmak

02:125 Ve biz sistemi (evi) insanlar için bir kazanç/ödül yeri ve güvenli bir yer kıldık. Ve
(Rabbine) bağlı / kendini adayan İbrahim’in makamından bir yer edinin. İbrahim ve İsmail’e
"Sistemimi (evimi) ziyaret edenler, sadık kişiler ve boyun eğip itaat edenler için temiz
tutacaksınız" diye emretmiştik.

Kendine bile faydası olmayan Mekke’deki kübik yapının insanlar için güvenli bir yer olduğu
düşünülemez. Bu güvence ancak beyt kelimesi mecazi olarak düşünülürse anlaşılır. Allah’ın
sistemine girenler güvene kavuşacaklardır.

Bu ayetten iki ayet sonra tekrar aldatmacalara tanık oluyoruz:

Ve iz yerfeu ibrahımül kavaıde minel beyti ve ismaıyl* rabbena tekabbel minna* inneke entes semıul
alım
02:127 Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle
diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.

90
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Gördüğünüz gibi cümlenin anlamını tamamen değiştirebilecek olan “min” (-den, -dan)
kelimesi çevrilmemiş. 2:127’yi parçalarına bölersek:

Ve iz yerfeu (ve yükselttiğinde) ibrahımül kavaıde (İbrahim temelleri) minel beyti


(sistemDEN) ve ismaıyl (İsmail ile)...

124. ayetten okumaya başlandığından bu çevirinin daha mantıklı olduğu görülecektir. Bu evi
gerçek anlamında kabul edersek şöyle bir soru çıkar karşımıza: “İbrahim zaten orada olan
evin TEMELLERİNİ nasıl yükseltmiştir?

İbrahim’in konumunun ne olduğunu anlamamız için bir de 22:26 ayetini inceleyelim:

Ve iz bevve'na li ibrahıme mekanel beyti el la tüşrk bı şey'ev ve tahhir beytiye littaifıne vel kaimıne ver
rukkeıs sücud
22:26 Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini (MEKANEL BEYTİ) hazırlamış ve (ona
şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler (TAİFİNE), ayakta ibadet edenler,
rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. (Diyanet)

22:26 Ve İbrahim için SİSTEMİN KONUMUNU saptamıştık: “Bana birşeyi ortak koşma;
ziyaret edenler (sistemi bulanlar), sebat edenler (bakınız sayfa 33), tevazu gösterip itaat
edenler için SİSTEMİ temiz tut.

Bizim İbrahim’den almamız gereken makam çok güzel bir şekilde açıklanmış: “Allah’a şirk
koşmamak.” İbrahim’in ve BİZİM temiz tutmamız gereken sistem, şu an putperest Arapların
inançlarının karıştırıldığı Allah’ın hakiki mesajıdır.

Şimdi kısaca beyt kelimesinin kullanıldığı diğer ayetlere bir göz atalım..

Sure 8 Ayet 2 ve 6 Arası

Kema ahraceke rabbüke mim beytike bil hakkı ve inne ferıkam minel mü'minıne le karihun
08:02-06 Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın
âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.
Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda)
harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice
dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır. (Onların bu hali,) müminlerden bir gurup
kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri)
gibidir. Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi
(cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı. (Diyanet)

Ayetleri baştan okursak kendisine vahiy ulaştıktan sonra Peygamberin evinden değil içinde
bulunduğu inanç sisteminden çıkarıldığını görebiliriz.

08:02-06 Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın
âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.

91
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Onlar BAĞLILIĞI GERÇEKLEŞTİREN / KORUYAN ve kendilerine rızık olarak


verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar
için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır. Rabbin seni
HAK İLE (KURAN İLE) İNANÇ SİSTEMİNDEN çıkardı, Müminlerden bir gurup bundan
nefret etti. HAK ONLARA GÖSTERİLDİKTEN sonra sanki gözleri göre göre ölüme
sürükleniyorlarmış gibi seninle tartışıyorlar.

Sure 33 Ayet 33

33:33 Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın,
zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı
gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

Ayet Peygamberin hanımlarına hitap ediyor (33:32). Peygamberin hanımları sistemin kirli
(bilgisiz) insanları olduğundan Allah onları arındırmak istiyor.

33:33 Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. BAĞLILIĞI
GERÇEKLEŞTİRİN / KORUYUN, ARINMA GÖSTERİN, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey
SİSTEMİN EHLİ! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

Allah'ın Kâbe denen tapınakta sürekli kalan insanlara sesleniyor olamayacağı açık.

Sure 14 Ayet 37

Ayetteki beyt kelimesi sanki gerçek anlamında kullanılmış gibi görünse de dikkatli bir göz ve
Allah’ın taştan bir yapıya ihtiyacı olmayacağını anlayacak kadar bir muhakeme gücü ayeti
çözmede işe yarayacaktır.

14:36 "Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim.
Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok
bağışlayan, pek esirgeyensin."

* Bu arada bazı ayetlerde geçen “resule uyun” gibi bu ayette de “uyun, izleyin” manasına
gelen ‫( ﺗﺒ ﻊ‬tebia) fiili kullanılıyor. İbrahim peygambere nasıl uyacağız? Neden onun da
hadislerini aramıyoruz? 60. sure 4. ayette o da bize örnek olarak gösteriliyor? Neden sünnetini
izleyip her hareketini taklit etmeye çalışmıyoruz? Kuran bize peygamberler arasında ayrım
yapmayın diye öğütlemiyor mu?

Rabbena innı eskentü min zürriyyetı bi vadin ğayri zı zer'ın ınde beytikel muharrami rabbena li
yükıymus salate fec'al ef'idetem minen nasi tehvı ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm
yeşkürun
14:37 "Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir
kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye
yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve
meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." (Diyanet)

92
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

‫ﻋﻨ ﺪ‬ (inde) : burada; ile; vasıtasıyla; nezdinde; yanında, yakınında; (-in) huzurunda;
hakkında; -den, -dan;
‫( ﻣﺤﺮم‬muharram) : yasak; kutsal
İNDE BEYTİKEL MUHARRAM: Yasak / kutsal evinin yanında

İnsanlar için yapılan “ev” (5:197 ve 2:125) şimdi yasak bir ev oldu (beytikel muharram’ı özel
isim olarak düşünmek için geçerli bir nedenimiz yok) ve İbrahim peygamber zürriyetinden
bazılarını buraya yerleştirebildi.

14:37 Rabbimiz, neslimden bir kısmını bağlılığı gerçekleştirmeleri / korumaları için KUTSAL
SİSTEMİN İLE (BUNU AKILLARINA KAZIYARAK) işlenmemiş bir vadiye yerleştirdim. Bu
nedenle insanların gönüllerini, ONLARA (NESLİME) meylettir ve onlara meyvelerden rızık
ver ki şükretsinler.

Sure 71 Ayet 28

71:28 "Rabbim! Beni, anne-babamı, inanmış olarak evime gireni, tüm inanmış erkekleri ve
inanmış kadınları affet! Zalimlerin de sadece helâk ve perişanlığını artır!"

Ayette gördüğümüz gibi Nuh’un zamanında iki (veya daha çok) SİSTEM mevcuttu ve ayette
Nuh, kendi ile aynı inanç sistemini paylaşanların affedilmesi için Allah’a yakarıyor. Bunu da
sular altında bulunan “ev”inde değil, kendi yaptığı gemisinde yapıyor.

Sure 52 Ayet 4

Vel beytil ma'mur


52:04 Sık sık ziyaret edilen Eve (Kabe'ye)...

‫ﻋﻤﺮ‬ : ikamet etmek, içinde kalmak; tamir etmek, imar etmek; yaşanabilir yapmak; (bir yeri)
iskân etmek; dini bir ziyaret yapmak

Ma’mur kelimesi de bu kökün edilgen halidir. Ev ziyaret edilmiyor, inananlarca dolduruluyor.

52:04 İskan edilen / içi doldurulan SİSTEME


52:05 Yükseltilmiş tavana, (GÖKYÜZÜNE)
52:06 Kaynayan denize...

İSLAM ÖNCESİ KAYNAKLARDA MEKKE DİYE BİR YER GEÇMEZ

Tüm tarihi kanıtlar (cahiliye şiirleri, yazılı belgeler, vb...) islam öncesi dönemde
Mekke diye bir şehrin bulunmadığını göstermektedir. Vahiyden önce Mekke adında bir şehir
olduğuna dair arkeolojik delil yoktur ve Kuran’da bu kelime topu topu bir kere tezahür eder.
Kuran’daki kullanımına baktığımızda kelimenin çevirmenlerin sandığı gibi özel bir isim
olmadığı görülecektir:

93
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

‫ ﻣﻘ ﻖ‬: emme; içine çekmek, absorbe etmek; yıkım, yıkma, yok etme; azalma, kaybolma;
48:24 O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, YIKIMIN İÇİNDE onların ellerini sizden,
sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir.

KABE VE O DÖNEMLERDEKİ PUTPERESTLİK

02:08-09 İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhiret gününe inandık" derler ama
onlar inanmış değillerdir. Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise
onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar.

Araplar, Arap olmayan müslümanları kandırarak küp şeklindeki putlarına taptırmayı


başarmışlardır. Arabistan’ın çoğu yerinde Mekke’deki Kabe’den daha büyük bir çok kübik
yapıya rastlamak mümkün. Bu tapınakların çoğunun üzerinde “Zu Eş-Şera” yazısı bulunur.
Bunların bazıları ise şu anda Kabe’nin üstünü örten “kisve” gibi bir takım örtülerle kaplanmış
görünümündedir.

Petra’dan bir taş yapı

“Zu Eş-Şera” (Dağın Tanrısı), Nabatiler’in başkentleri olan Petra’da tapılan tanrının
adıydı. Bu tanrı, yaklaşık 1.2 metre boyunda ve 61 santim ene sahip olan dörtgen bir taşla
sembolize ediliyordu. Kurbanların kanı üstüne akıtılırdı. Daha da ilginci 4. yüzyıldan kalma
Salamis’in piskoposu Epiphanius’un bir metinde “Zu Eş-Şera” (Rumca Dusares)’nın doğum
törenleri anlatılıyor ve metne göre bu kutlamalar, yer altından çıkarılan erkek çocuk idolünün
tapınağın iç kısımlarında 7 kere dolaştırılmasıyla sona eriyordu.

Hadislerin yardımıyla daha sonra bu gelenek de İslam’a girdi ve Mekke pagan tanrıya
yapılan yolculuğun merkezi haline geldi.

94
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

LÜGATTA HAC

Kuran’da yine Hac ile ilgili bir detay verilmediğinden bunun vahiy döneminde bilinen
bir şey olduğunu, yeni bir şey olmadığını çıkarabiliriz. Şimdi kelimenin sözlük anlamlarına
bakalım...

‫ﺣﺞ‬ : belli bir hedefe niyet etmek; nişan almak; üzerine almak; tartışmak; tartışmada birini
kanıt ve delillerle yenmek; hacca gitmek

Kuran’dan Referanslar:

E lem tera ilellezı hacce ibrahıme fı rabbihı


02:258 Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi!

Fe in haccuke...
03:20 Eğer seninle tartışırlarsa...

Fe me hacceke fıhi
03:61 Kim seninle bunun hakkında tartışırsa...

HZ. İBRAHİM VE “HAC”

Ve ezzin fin nasi BİL HACCİ ye'tuke ricalev ve ala külli damiriy ye'tıne min külli feccin amıyk
22:27 İnsanlar arasında haccı ilân et ki,gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen
argın develer üzerinde sana gelsinler. (Diyanet)

İnsanlar içinde haccı ilan et ki... (Yaşar Nuri Öztürk)


Bütün insanlar içinde haccı ilan et ki... (Elmalılı Hamdi Yazır)
İnsanlara Hac ziyaretini ilan et... (Edip Yüksel)

‫( ازن‬ezzin) : bildirmek, ilan et; çağırmak


“Bi” (ile) kelimesi atlanmış. “BİL HACCİ” hac ile demektir. Ayet Hz. İbrahim’e hitap ediyor.
Hz. İbrahim’den TARTIŞMA İLE bir şeyi ilan etmesi isteniyor, peki bu şey neydi? Bir önceki
ayet bu soruyu yanıtlıyor:

22:26 Ve İbrahim için SİSTEMİN KONUMUNU saptamıştık: “Bana birşeyi ortak koşma;
ziyaret edenler (sistemi bulanlar), sebat edenler (bakınız sayfa 33), tevazu gösterip itaat
edenler için SİSTEMİ temiz tut.

Sistemi insanlığa bildirecekti.

22:27 Ve insanlar arasında (bunu) tartışma ile ilan et ki; yaya olarak, incelmiş (bineklerle)
ve uzak yollardan SANA gelsinler.

95
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Gidilecek bir bina, yapı benzeri bir şey yok ayette. “SANA gelsinler” diyor, bu mümkün mü?
Mekke’ye müslümanlar Hz. İbrahim için mi gitmektedir? Burada İBRAHİM’in inanç
sistemine yolculuktan bahsediyor.

Bir sonraki ayet tartışmanın / müzakerenin gayesine açıklık getiriyor:

22:28-29 Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık
olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansınlar. Artık
ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin. Sonra kirlerini gidersinler;
adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.

Tartışmanın amacı Allah’ın sisteminin farkına varmak, yediklerimiz ile Allah’ı anmak,
bunlarla fakiri doyurmak ve görevlerimizi yerine getirmektir. Bu ayet İbrahim’e hitap
ettiğiden bahsedilen “eski ev”in 3:96ıncı ayette ev olduğunu çıkarabiliriz. Hatırlarsanız bu
“ev” İbrahim ve İsmail tarafından tamamlanmıştı (2:127).

22:28-29 Kendileri için yararlarını görsünler ve Allah’ın ismini onları rızıklandırdığı


hayvanlar üzerine ansınlar. Ondan yiyin ve düşmüşe, fakire yedirin. Sonra yeminlerini
gerçekleştirsinler ve eski SİSTEMİ ziyaret etsinler.

22:30, 31 ve 32. ayetler TARTIŞMANIN en önemli kısmına dikkat çekiyor, yasaklara itaat:

22:30 Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin
katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan
hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.

22:31 Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini tanıyan müminler olun).
Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış,
yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.

22:32 Durum öyledir. Her kim Allah'ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin
takvâsındandır.

22:33 ayeti yine Allah’ın hükümlerinden bahsediyor:

22:33 Onlarda sizin için belirlenmiş olan süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra
bunların varacakları yer, Eski Ev'dir..

Bir sonraki ayet ise her ümmet için belirlenen ibadet biçimini anlatıyor, bu da ESKİ SİSTEM
kelimesini açıklığa kavuşturuyor:

22:34 Biz, her ümmete onları rızıklandırdığımız şeyler üstüne Allah’ın ismini anmalarını
ibadet şekli kıldık / yaptık. Şimdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. O ihlâslı
ve mütevazi insanları müjdele!

96
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

BİZE EMREDİLEN “HAC”

02:189 Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac
için vakit ölçüleridir. İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir. Lâkin iyi
davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davranışıdır. Evlere kapılarından girin,
Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.

02:196 Tartışmayı ve Allah için ziyareti tamamlayın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız


kolayınıza gelen hediyeyi gönderin. Hediye, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.
Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya
hediye olmak üzere fidye gerekir. Ama eğer yapabilecekseniz, kim tartışmayı ziyarete devam
ederse bağıştan kolay geleni verecek; bir şey bulamayan ise tartışma günleri boyunca 3 GÜN
oruç tutmalı ve döndüğünde de yedi gün ki bu da 10 eder. Bunlar ailesi HARAMA İTAAT
YAPISININ içinde olanlar içindir. Allah’tan korkun ve cezasının çetin olduğunu bilin.

02:203 Sayılı günlerde Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip dönmek isterse, ona günah
yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun
huzurunda toplanacaksınız.

“Ramazan” ayı ile başlanan Hac konferansları dolunayla başlar ve ayın hilal şekline
girmesiyle son bulur. 2:196 ayetinden görülebileceği gibi Hac 10 gün sürer yalnız kişinin
ailesi “haramlara itaat yapısının” içinde değil ise bu süre 3 gündür ve 2:203e göre 2 güne de
düşürülebilir. Bu ailesi doğruya kılavuzlanmamış kişilerin eve erken dönüp duyduklarını
ailelerine anlatmaları için önemli bir ayrıntıdır. Konferans günlerinde Allah’ın rızık olarak
verdiği şeylerden yenir ve herkesin katılabileceği bir ziyafet verilir ve sistemden (beyt)
konuşulur. Hac boyunca kötü davranışlar, MÜNAKAŞALAR (cidal) ve cinsel münasebet
yasaktır (2:197). “Ramazan” ayı ve yasak aylar ile birlikte yıl içinde 4 kere Hac konferansı
düzenlenir.

ARAFAT

Mekke yakınlarındaki bir dağa Arafat ismini veren Araplar, hacıların bu noktaya
gittikten sonra tekrar Mekke’ye dönmeleri ister. Bu ritüelin varlığını savunmak için de 2:198
ayeti öne sürülür:

02:198 (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda
size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı
zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz.

Bir dağa Arafat ismini verip bunun Kuran’da geçen Arafat olduğunu iddia etmek ve
tüm dünyayı buna inandırabilmek kolay bir iş olmasa gerek. Hac için gelen inançsız kişilerin
ise kilometrelerce ötedeki dağa gidip gelmelerinin anlamını hiçbir “alim” çözemez.

Arafat’ın kökü ‫’ﻋﺮف‬dir ve “tanımak, tanışmak” anlamlarına gelir.

97
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

49:13 Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve
birbirinizle tanışmanız (Lİ TEARAFU) için sizi kavimlere ve kabilelere
ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok
korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.

Ayeti bir de biz çevirelim:

02:198 Rabbinizden gelecek bir lütfu aramanızda size herhangi bir günah yoktur.
Tanışmalardan (sonra) dağılıp Allah’tan bağışlanma dileyin, O’nu yasak hükümleri ile ve
size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz.

SAFA VE MERVE

Arap dinine göre Mekke’ye Hacca gidenlerin “Safa ve Merve” denilen taşların
arasından 7 kere geçmeleri gerekir. Bu uygulamanın kökünde ise İbrahim’in ikinci karısı
Hacer’in oğlu İsmail için su ararken bu iki nokta arasından 7 kere geçtiği söylentisi
yatmaktadır. Bu arada İsmail ayağıyla yere vurup bugün zem-zem olarak bildiğimiz pınarın
oluşmasına sebep olmuştur. “Müslüman” alimler bu hikayeyi anlatırken doğruluğunu
kanıtlamak için olsa gerek 2:158 ayetini gösterirler.

02:158 Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı
ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim
gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.

Bu hikayenin Kuran’da hiçbir dayanağı yoktur. Böyle bir hikayeyi uyduranların


unuttukları şey haccın tüm insanlık için bir çağrı olduğudur (22:27). Hikayeyle ilgili bir başka
sorun İbrahim peygamberin ikinci bir karısı olduğu Kuran’da değil, Yahudi kaynaklı bir
hikayede geçer.

Zem-zem “mucizesi”ne gelince, suçlanacak şey aslında Araplar’ın jeoloji ve dünyanın


su döngüsü konularındaki bilgisizliğidir. Doğal su kaynakları binlerce yıldır yeryüzünde
mevcuttur ve bunun nedeni bir mucize değil, çevredeki dağlardan ve vadilerden gelen su
toplanma döngüsüdür. Mekke’ye çok yakın olan Taif şehrinde de binlerce yıldır su sağlayan
bir kaynak vardır. Benzer bir şekilde Kudüs’teki “Gihon Pınarı” yaklaşık 3000 yıldır su sağlar
ve kimse bunları mucize olarak nitelendirmez.

‫( ﺻ ﻔﺎ‬safa) : taş, düz taş/kaya; sert geniş taş; Mekke’de bir yer; bol süt veren (dişi deveden,
koyundan, keçiden bahsederken kullanılır); ağır meyvelerle dolu palmiye ağacı.
‫ﻣﺮو‬ (merve) : çakmak taşı, yemeklerin üstünde pişirildiği beyaz kırılgan bir taş çeşidi;
Kabe’nin civarındaki yükseklik

02:158 Bol süt veren (hayvanlar) ve (bunların üzerinde kızartıldığı) çakmaktaşı (tartışma
için) Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim SİSTEMİ tartışır veya yönü o tarafa düşerse
onların etrafında dolaşmasında kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik
yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.

98
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

KABE DİKİLİ TAŞ DEĞİL Mİ?

5:90 Ya eyyühellezıne amenu innemel hamru vel meysiru vel ensabü vel ezlamü ricsüm min ameliş
şeytani fectenibuhü lealleküm tüflihun

Diyanet Vakfı
Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi
pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Yaşar Nuri Öztürk


Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi
birer pisliktik; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

‫( ﻧﺼ ﺐ‬NeSaBe) : kurmak, inşa etmek, (birşeyi) dikmek, yükseltmek, (bir taşı işaret olarak)
koymak, dikmek; (başını) kaldırmak; (kulakları) dikmek;
Ensab: çğl (yol üzerindeki) işaretler; putlar; (tapınmak için dikilen) figürler / heykeller;
(hayvanların kurban edildiği) sunaklar

Sünnetullah hiçbir zaman değişmeyeceğine göre İbrahim'in Allah'ı yüceltmek için


DİKTİĞİ söylenen (unutmayın Kabe ve İbrahim'in ilişkilendirildiği tek bir ayet bile yok,
Beyt'i Kabe olarak kabul ediyoruz) Kâbe yukarıdaki ayetle ve Kuran'ın GENELİYLE büyük
bir çelişki oluşturmuyor mu? Kuran nerede Allah'ı ululamak için fiziksel bir obje yapmanın
doğru olduğunu yazar? Yukarıdaki tanıma tamamıyla uyduğu halde neden Kâbe de bir
“ensab” sayılmıyor?

02:165 İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah dışındakileri Allah'a eş tutarlar da onları
Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah'a sevgide çok kararlı ve taşkındırlar.
Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah'ta bulunduğunu, Allah'ın azabının
çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini anlayabilseler!

Ayetlerde buraya giren kişinin güvende olacağı belirtiliyor, Kabe'nin içi topu topu 100
kişi ancak alır ve tarih gösteriyor ki pek emin bir yer de değil. Defalarca sellere, yangınlara
maruz kalıp tekrar yapılan bu "NiSaB"ın ayetteki kriterleri karşılamadığı açık. Artı ne İslam

99
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

öncesi belgelerde ne de Kuran'dan önceki ilahi kitaplarda taştan yapılmış her putu parçalayan
(37:91-93) put düşmanı İbrahim'in böyle bir yapı inşa ettiğine dair bir kanıt bulunur.

Kabe ve buna adanan “kurbanlar”

Hadislerdeki din ile Musevilik, her ne kadar iki din mensupları birbirinden nefret etse
de büyük benzerlikler gösterir; kurban da bu benzerliklerin arasındadır. Levililer kitabının
başlarında detaylandırılan ve arap putperestlerinin de geleneklerini arasında yer alan tanrıya
kurban sunma ritüeli diğer çoğu şey gibi, şeytan işi hadislerle İslam'a da sokulmuştur.

Resulullah (A) Medine'de iken Kabe'ye kurban sunar, ben de kurbanının boynuna takılacak
nişanlarını hazırlardım. Bu sırada Resulullah (sav) ihramlıların sakındığı yasaklardan
sakınmazdı.
Buhari, Hacc 110, Edahi 15; Müslim, 359, (1321); Muvatta, Hacc 51, (1, 340); Tirmizi,
Hacc 69 (908); Ebu Davud, Menasik 17, (1757, 1758, 1759); Nesai, Hacc 65, 66, 67, 68,
69, 72, (5, 171, 173); İbnu Mace, Menasik 94, (3094)

Kuran'a göre ise bırakın bir taşı, Allah'a kurban sunmak bile habistir:

06:136 Kendi döllendirip yaydığı ekinden ve hayvanlardan Allah'a bir pay ayırdılar da kendi
zanlarınca şöyle dediler: "Bu Allah için, bu da ortaklarımız için ." ortakları için olan Allah'a
ulaşmaz. Ama Allah için olan, ortaklarına ulaşıyor. Ne kötü hüküm veriyorlar!

9:95 ayetini manipule edip Kabe'ye kurban adanması gerektiğini savunan arap dini
izleyenleri taştan yapılmış putlarına (eNSaB) adanan kurbanların asla Allah'a ulaşmayacağını
hadis külliyatı okudukları kadar Allah'ın kitabını okusalardı belki görebilirlerdi!

KURAN’DAKİ KABE

“Diğer din salikleri Tanrıyı putlar vasıtasıyla sembolleştirmişlerdir. Bu


putlarla Tanrı'nın herhangi bir sıfatını sembolleştirmek istemişler ve
sanatkârane putlar yapmışlardır. Hatta bildiğiniz gibi Hıristiyanlar da
haç'a hürmet ederler. Bu haç onlar için, Tanrı'nın bir sıfatını temsil
etmektedir. Diğer dinlerde, mesela Brahmanizm'de dört elli bir put
varsa bu demektir ki, Tanrı insanlardan daha kuvvetlidir. Hristiyanlarda
bunun aksine, Tanrı insanlara karşı olan merhametini günahkar
insanlara göstermek için öz oğlu olan Hz. İsa’yı kurban etmiştir.
Hristiyan inancına göre Hz. İsa haç'ın üzerinde öldüğü için bu haç,
Tanrı'nın merhamet sıfatını temsil eder. Bunların aksine Hz.Adem'le
başlayan İslam dini, bir put değil, fakat Allah'ın evini seçmiştir.”

Yukarıdaki alıntıda yazar kendince İslam’ın diğer dinlerden farkını yazmış ama bunun
içinde oluşturduğu çelişkiyi görmezden gelmiştir. Tüm dinleri putperestlikle suçlayan yazar,
kimin tarafından yapıldığı bile tam olarak bilinmeyen, tarih boyunca birçok kez sel veya çıkan
yangınlardan ötürü tekrar inşa edilmek zorunda kalınan kerameti kendinden menkul bir taşa
“Allah’ın evi” demek cüretini göstermiştir. Bu taş bazı Sünnilere göre Allah’ın bu dünyadaki

100
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

“şanını” simgeler, bazılarına göre ise Allah’ın sembolik olarak kendisidir. Bu, pratik olarak
tanrılarını cisimleştirmek için kendilerine putlar yapan ve bunlara tapan özellikle eski
çağlarda yaygın olarak görülen putperestlerin tanrılarını somutlaştırma çabası gibidir ve
yukarıda gösterdiğimiz gibi yasaklanmıştır. Kuran görünmeyene iman etmeyi (2:3) ve her
türlü “tapınma” ritüeli yerine insanların Yaratan’a kulluk etmesini emreder.

Eğer Mekke'ye bir gün yolunuz düşerse bu "siyah küpün" odak noktasının
güneydoğuda yer alan ve kış güneşinin doğduğu yere bakan Siyah Taş olduğunu göreceksiniz.
Bu ayar tesadüfi değildir. Putperestlerin tanrısı Allat bir bereket tanrısıydı ve genelde bereket
/ verimlilik tanrıları Güneş'le simgelenirdi. Bu örnekte kış güneşinin doğduğu nokta Güneş'in
yeniden doğuşunu simgeler.

Daha yakından bakarsanız, siyah taşı çevreleyen alanın açılmış bir vulva ve bu
taşın da vulvadan çıkan taç takmış bir bebek başı şeklinde olduğunu göreceksiniz.

Bu yeni doğan bebeğin başına biraz daha yaklaşın, bunu öpen insanlar
göreceksiniz. Neden diye soracak olursanız başı öptüğünüzde günahlarınızdan arınıp
YENİDEN DOĞMUŞ gibi olacağınızı söyleyecektir. Biraz daha etrafta dolaşın ve insanların
bu küpü 7 kere tavaf ettiğini göreceksiniz. Bunların hiçbiri KURAN'da yoktur ve hepsi
putperest Arap geleneklerinin kalıntılarıdır.

Beyt kelimesini az önce gördük, kâbe ile ilişkilendirildiği bir tek ayet bile yok.
Kuran’da beytullah kelimesi ise hiçbir yerde bulunmaz. Kabe Kuran’da 3 yerde geçer, şimdi
kelimenin anlamlarına ve geçtiği ayetlere bakalım:

‫ﻛﻌ ﺐ‬ : şişik / bukle / yumru / tümsek / çıkıntı; düğüm; (bitkiler için) eklemli kök; kemiklerin
eklem / bağlantı bölgesi (genel olarak ayak bileği); tapuk; (hayvanlarda) tarso; yüksek mevki /
asalet / şan / görkem; yükseltilmiş herhangi bir şey; kare / kübik ev / oda; kare şeklinde;
Rabi’ah kabilesine ait Mekke’de yapıldığı gibi etrafında dönülen bir tapınak

Kabe kelimesine sadece genel içeriği yiyecek olan Maide (5) suresinde rastlıyoruz:

05:06 Ey iman edenler! Bağlılığa duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi
yıkayın; başlarınızı meshedin ve ayak bileklerinize kadar [ilel ka'beyn] ayaklarınızı yıkayın.

05:95 Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse
öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere
içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut

101
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

(avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi oruç
tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim
bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır.
(Diyanet)

AFALLAHÜ AMMA SELEF VE MEN ADE FE YENTEKIMÜLLAHÜ MİNHU


Allah geçmişi affetmiştir ve (bu suça) tekrar dönen, Allah ondan intikam alır.

Geçmişte kim ihramlı olarak Kabe’de avlanmıştır? Sözüm ona İslam tarihine göre geçmişte
Kabe İNKARCILAR tarafından tavaf ediliyordu.

Maalesef yozlaşma nedeniyle bu ayette geçen gerçek Kabe’yi hiçbir zaman bulamayabiliriz
de, ancak 2 seçenek var:

1. Kabe bir nevi hayır dernekleri gibi çalışıyordu (buraya aktarılan yardım paraları
ŞİŞİYORDU) ve özel bir isim olarak kullanılıyordu. Ya da "şerefe / onura ulaşan bir hediye"
anlamında, hediyenin öldürülen hayvana denk olmasını vurgulamıştır.

5:95 Ey iman edenler! YASAKLI iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten
öldürürse cezası MALLARDAN onun dengidir. YÜKSEK MEVKİ / ŞANA VARACAK bir
hediye olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmetsin. Yahut (avlanmanın cezası),
fakirleri doyurmaktan ibaret bir kefârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av
yapan) işinin sonucunu tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse
Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır.

2. Bu ayette de kabe ayak bileği olarak kullanılmış.

‫ ﺑﻠ ﻎ‬: varmak, ulaşmak; olgunlaşmak; (bir miktar) tutmak, kadar etmek


05:95 Ey iman edenler! YASAKLI iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten
öldürürse cezası MALLARDAN / HAYVANLARDAN onun dengidir. HEDİYENİN AYAK
BİLEĞİ OLGUNLUĞUNU [baliğal ka'beti] içinizden adalet sahibi iki kişi hükmetsin...

Bu teoriye göre yasak av mevsiminde avlanan kişinin öldürdüğü hayvanın değeri ayak
bileğinin olgunluğundan biçilecek ve kişiye buna göre bir ceza verilecektir ya da bu kişi
fakirleri doyuracak o da olmazsa oruç tutarak kefaretini ödeyecektir.

Ühılle leküm saydül bahri ve taamühu metaal leküm ve lis seyyarah ve hurrime aleyküm saydül birri
ma düntüm huruma vettekullahellezı ileyhi tuhşerun
05:96 Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak
ve onu yemek size helâl kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı.
Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun.

Yasak aylarda deniz avında bir sınırlama yokken kara hayvanları avına sınırlama getirilmiş.
Bu ayetlerde açıkça İslam ve peygamber düşmanlarının ahlaksızlıklarına tekrar tanık
oluyoruz. Aynı kökten türemiş kelimenin ilkini ihramlı olarak çeviren Arap dini izleyenleri

102
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

ikincisini ise haram kılındı olarak çevirmiş. Tekrar hatırlatırım Kuran'da ihram diye bir
kelime geçmez.

5:97’nin iki uygun çevirisi:

05:97 Allah HARAM SİSTEMİNİN ONURUNU, yasak ayı, hediyeleri ve otoriteleri insanlar
için bir dayanak yaptı. Böylece, Allah'ın göklerde olanı da yerde olanı da bildiğini, Allah'ın
her şeyi bilici olduğunu siz de bilesiniz.

05:97 Allah (AV İÇİN HAYVANLARIN) AYAK BİLEĞİNİ SİSTEMİN YASAĞI, yasak ayı,
hediyeleri ve otoriteleri insanlar için bir DAYANAK [kıyamen linnas] yapmıştır. Böylece,
Allah'ın göklerde olanı da yerde olanı da bildiğini, Allah'ın her şeyi bilici olduğunu siz de
bilesiniz.

‫ﻗﯿﻤ ﺎ‬ : kalkma, kalkış; ayakta durma; varoluş; ayrılma, terketme; tamamlama; destek,
dayanak

Allah avlanma yasağını, bunun cezasını insanlar için bir destek olarak yapmıştır. Avlanmada
yasak aya uymak gerçekten insanlara faydalıdır. Siyah küp kabenin ise ne yasak ayla ne
hediyelerle ilgisi yoktur.

SON SÖZLER

Hadisleri hayatından silip atanlar için bu kitap; yeni ufuklara yelken açmak, Kuran
bilgisini gözden geçirmek ve Allah için tek geçerli din olan O’na teslimiyeti yegane
kaynağından ve ÖĞRETİCİSİNDEN (55:2) öğrenip O’nun emrettiği yaşama biçimini daha
iyi anlamak için atılmış bir adımdır.

Kitabı yazmaktaki amacım kimseyi putperestlikle, müşriklikle suçlamak değildir.


Yalnızca, bir teslim olan olarak görevimin, Kuran’da bulunmayan hurafelerin bu dine nasıl
girdiğini kendi başına dil veya kaynak yetersizliğinden kişisel bir çaba ya da bir araştırmaya
gidemeyecek olan kişilere sunmak olduğu kanaatindeyim. Bunu maddi bir kazanç için değil,
gerçeklerin herkesce öğrenilmesi için yapıyorum. Allah, 36. sure 21. ayette “sizden bir ücret
istemeyenlere uyun” diye emretmiştir, ne yazık ki çoğu ehli sünnet hacı hoca bugün kendi
doğrularını yaymak için izleyenlerden para koparmaya çalışmaktadır.

Birkaç Öğüt:

1. Dogmatik olmayın, duyduğunuz şeyleri doğrulamaya çalışın:

08:22 Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü,


akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.

103
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

17:36 Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz
ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.

2. Allah’ın insanoğluna bahşettiği mükemmel hediyeyi, aklınızı kullanın:

10:100 Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği,
aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

104
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

02:42 Hakkı batıla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin!

02:159 İndirdiğimiz açık-seçik delillerle, kılavuz mesajı; biz onu Kitap'ta insanlara ayan-
beyan gösterdikten sonra gizleyenlere, işte onlara, hem Allah lanet eder hem de diğer lanet
okuyanlar lanet eder.

02:174 Allah'ın indirdiği kitaptan birşeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar
(BUHARİLER, MÜSLİMLER) muhakkak ki, karınlarına ateşten baska bir şey yemezler ve
kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır; onlara sadece pek elem
veren bir azap vardir.

09:09 Allah'ın ayetlerini az bir değer karşılığında sattılar ve Allah yolundan alıkoydular.
Gerçekten bunlar, ne kötü şeyler yapmaktalar!

105
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

RAMAZAN BİR AY ADI MI?

Her yıl, farklı mezhepler tarafından Ramazan ayının ne zaman başladığı ve sona erdiği bir
tartışma konusu olur. Bu yıl da bunlara bir örnekti ve bazı ülkeler sözüm ona Ramazan’ı
diğerlerinden bir gün önce bitirdi.

Sözde İslami takvime göre Ramazan ayının başlangıcı yeni ayı gözlemleme ile başlar. Bu iş
kolay değildir, yalnızca optimum görüş koşullarındaki uzmanlarca görülebilir. Yani,
insanların büyük çoğunluğu asla yeni hilali görmez yalnızca 1-2 günlük hilali görebilirler. Bu
fark da her yıl süregelen ihtilafın nedenidir. Çoğu insanın bilmediği ise sözde Ramazan ayının
başlangıcı bunun dışında bir çok faktöre bağlıdır.

Günümüzde kullanılan İslami takvim Halife Ömer zamanında, Hz. Muhammed’in ölümünden
yıllar sonra hazırlanmıştır. Bu dönemin arkeolojik kalıntılarından, o zamanlara ait paralardan
ve belgelerden kanıtlanabilir.

İlginçtir ki, “Hicri” kelimesi yıllar sonrasındaki belgelerde bile bulunmadığından yeni çağın
keyfi verilen tarihi üzerinde pek bilgimiz yok.

Ramazan ayının başlamasını etkileyen faktörlerden biri de İslami takvimin ne zaman tayin
edildiğine bağlıdır. Örneğin, 3 yıl önce kurulmuş olsaydı, bu yıl Ramazan’ı bir ay önceden
yapacaktık. Yukarıda bahsettiğim gibi, arkeolojik bulgular bu yeni takvimin MS 638 yılında,
Peygamberin ölümünden yıllar sonra kurulduğunu kanıtlamaktadır. Nesiller sonra, Ömer
başkalarına danışıp takvimi değiştirme kararı verir. Binaenaleyh Ramazan’ın belirlenmesi
yalnızca yeni ayı tespit etmeğe değil asırlar önce yapılan keyfi bir karara dayanmaktadır.

Bir not olarak, gelenekçiler hicretten sonraki ikinci yıl oruç tutmaya başladığını ileri sürerler.
Yani onlara göre 2:185 daha önce Yesrib’de inmişti. Bunun yanında gelenekçiler 9. Surenin
(ki onlara göre bu takvim değişikliği emri buradadır) Peygamberin ömrünün sonlarında
indiğini iddia ederler. Bu görüşe göre Hz. Muhammed hayatı boyunca yanlış günlerde oruç
tutmuştur.

Sözde Ramazan ayının başlangıcı ile ilgili bir başka faktör yeni sistemin uygulandığındaki ay
dizilimidir. Kuran öncesi çağlarda, Araplar tek bir takvim kullanmamıştır. 4-5 ve 6 mevsime
dayanan bir takvim sistemleri vardı. Bazı Araplar Perslerin takvim sistemini, bazıları
Yahudilerin bazıları ise Romalıların sistemini kullanmıştır. Ömer’in getirdiği takvim ise bu
takvimlerden farklı bir ay sistemine sahipti, bu gelişi güzel karar da sözüm ona Ramazan ayını
etkilemektedir.

Bundan dolayıdır ki, yeni ayı gözlemlemekten başka Ramazan’ı etkileyen 3 tane birbirinden
farklı gelişigüzel etmen vardır. Yani şu anki Ramazan ayı tamamen keyfidir ve oruç tutmak
için rasgele seçilen bir aydan farkı yoktur.

Gelişigüzel Ramazan denen bir ay belirleme Yahudilerin, Hristiyanların ve mezhepçilerin


“kutsal” günlerini belirlemede karşılaştığı probleme benzer. Örneğin, mezhepçilere göre

106
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Cuma dedikleri (yaygın bir isim olan yevm el cumuat / toplanma zamanı) gün kutsaldır ve
geleneklerine göre Adem bu günde yaratılmıştır. İnsanların anlayamadığı şey ise bu haftanın
tamamen gelişigüzel seçilmiş olmasıdır. Hafta her zaman 7 gün olmamaıştır. Örneğin eski
Mısırlılar 10 günlük bir sistem kullanırken Mayalılar 20 günün bir hafta ettiği bir sistem
kullanmıştır.

Şimdi sorunu Kuran’dan çözmeye çalışalım.

02:185 “Şehr ramazan”; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar
getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde kim eş-şehr’e TANIK OLURSA onu oruçlu
geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde
tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri
tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin
şükretmeniz umulmaktadır.

Ayetin yanlış yorumlanması “şehr” sözcüğünün ay anlamına gelmesini düşünmekten ileri


gelir. Aslında “şehr” ay demek değildir. Klasik Arapça sözlüklerine göre, Araplar Ay’a “şehr”
derdi. Peki bu “şehr” kelimesinin ima ettiği şey nedir?

Klasik Arapça Sözlüklerinde bu kelimenin etimolojisiyle geniş ölçüde yer alır. Örneğin aynı
kökten gelen “eşherat” göbeği büyümüş hamile bir kadını anlatmak için kullanılır. “Şehiret”
kelimesi de geniş ve kilolu bir kadını anlatmak için kullanılır. Yani kelimenin tüm etimolojik
anlamları “geniş bir şey” “göze çarpan bir şey” ile ilgilidir.

Kuran öncesi dönemde Ramazan denilen bir ay olduğuna dair bir kanıt yoktur. Razaman sıfat
olup “yakan, kavuran” anlamlarına gelir. Bu kök Kuran’da bir kere geçtiğinden karşılaştırma
yapma imkanımız yoktur.

Ancak, dolaylı olarak anlamını teyit edebiliriz. 2:217 gibi ayetler “eşşehril haram”’da büyük
bir savaşın olduğunu söyler. Artı 9. Sure antlaşmayı bozan müşriklerle yapılan savaşı anlatır.
9:81 ayeti müşriklerin sıcaktan korktuklarından bahseder. Hemen sonraki ayette (9:86) o
dönem inen bir ayetten bahseder ve 2:185den bildiğimiz gibi “şehr ramazan” Kuran’ın indiği
zamandır bu da “şehr ramazan” ve “eşşehril haram” arasında yeni bir bağ sağlar.

Bu anlayışla tekrar çevirimizi yapalım:

02:185 Kavuran dolunay; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar
getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde kim dolunaya TANIK OLURSA onu oruçlu
geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde
tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri
tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin
şükretmeniz umulmaktadır.

Bu sistem hiçbir takvime bağlı değil, gözle görülür kozmik bir olguya bağlıdır.

107
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Kavuran sıcaklık ne zaman başlar? Kavuran sıcaklık yaz gündönümüyle başlar. Bu Güneş’in
en dik açıyla geldiği ve gölgelerin en kısa olduğu zamandır. 25:45 ayeti Güneş ve gölge
hakkındaki ilişkiden bahseder.

Garip olan şey ise, yaz gündönümünün dolunayının diğerlerinden farklı olmasıdır. Diğerlerine
oranla daha alçaktan yol alan Ay’ı beynimizi algılaması diğerlerine göre daha da kolaylaşır.
Hatta, dolunay daha büyük göründüğü gibi, alçakta olan Ay Dünya’nın tozlu atmosferi ile
turanjımsı bir renk alır. Bu nedenle uyarı ışıkları da turuncudur. Bu renk güçlü bir görsel
cevap yaratır.

Şimdi sıra takvime geldi. Kuran, güneş takvimini mi yoksa ay takvimini mi baz alır?

10:05 Güneş'i ısı ve ışık kaynağı; Ay'ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp
ona evreler takdir eden O'dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı
olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri ayrıntılı kılıyor.

Bu ayetten her ikisinden de yararlanıldığını gösterir. Güneş yılına işaret eden bir başka ayet
17:12’dir:

17:12 Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip gündüzün ayetini
gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz
her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık.

Gece ve gündüzü belirleyen Ay değil Güneştir. Bu ayet yılın Güneş yılına göre olduğunu bir
kez daha kanıtlıyor.

Daha fazla teyit için 12:47-49 ayetlerine bakılabilir. Burada yıldan yıla değişmeyen zirai
devirler yılın güneş takvimine göre olduğunu doğrular. Genellikle yanlış çevrilen 2:189
ayetine gelelim:

02:189 Sana, doğan Aylardan sorarlar. De ki: "Onlar, insanların çeşitli yararları ve bir de
hac için vakit ölçüleridir." Hayırda erginlik/dürüstlük evlere arkalarından girmeniz değildir.
Hayırda ergin/dürüst o kişidir ki, takvaya sarılıp korunur. Evlere kapılarından girin.
Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz.

Yaşar Nuri Öztürk Türkçe’de de kullandığımız “Hilal” kelimesinin çoğulu “ehilet” kelimesini
“doğan ay” olarak çevirmiş. Klasik Arapça sözlüklerde ise Hilal ayın başlangıcı ve sonunu
anlatır. Şimdi doğru çeviriyi yapalım:

02:189 Sana, hilalleri soruyorlar. De ki: "Onlar, insanların çeşitli yararları ve bir de hac için
vakit ölçüleridir." Hayırda erginlik/dürüstlük evlere arkalarından girmeniz değildir. Hayırda
ergin/dürüst o kişidir ki, takvaya sarılıp korunur. Evlere kapılarından girin. Allah'tan korkun
ki kurtuluşa erebilesiniz.

Yukarıdaki ayete göre Hilaller insanlar için zamanlama için vakit ölçüleridir.

108
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Zamanlama ile ilgili diğer bir ayette Musa’nın bu süreyi tamamladığı 7:142 ayetidir. Yani
”mevakıt” birşeyi tamamlamadaki zaman ölçüleridir.

07:142 Mûsa ile otuz gece için vaatleştik. Ve bunu, bir on ekleyerek tamamladık. Böylece
Rabbinin belirlediği süre kırk geceye ulaştı. Mûsa, kardeşi Hârun'a dedi ki: "Toplumum
içinde benim yerime sen geç, barışçı ol, bozguncuların yolunu izleme!"

89:2 ayetinde de 10 geceden bahseder...

İlginç olan şey ise, dolunayın hilal şekline varması da TAM 10 gün sürer.

7:142 ile 2:196daki 10 gün hac / tartışma günleri arasında bağ olduğu açıktır. 2:196da Hac /
tartışma zamanı 3 gün tutulacak oruç kişinin ailesi haramlara itaat yapısında değilse 7 gün
daha tutup 10a tamamlanıyor. Ailesi haramlara itaat yapısında olanlar ise 10 gün kalıyorlar.
Bu mantıklı çünkü ailesi doğruyu bulamamış olanlar dönüp onlara duyduklarını anlatacaktır.
Böylece, 2:189, 7:142 ve 2:196 ayetlerini birleştirdiğimizde “ehilet”in Hac’ın başlangıcı değil
bitişi için bir zamanlama olduğunu görebiliriz.

<-dolunay-><---10 gün--><-- incelen hilal 4-5 gün--><-- genişleyen hilal 4-5 gün--><---10
gün--><-dolunay->

İşte hilaller bu şekilde Hac / tartışma için zamanlama sağlar. Böylelikle insanlar yıl boyunca 4
kere Hac / tartışma için toplanma şansı elde ederler. 2:184 “BİR KAÇ” (madudat) gün oruçtan
bahseder ve 2:185 bu rakamın tamamlanmasından. Madudat kelimesi “birkaç” demektir ve 3
ile 10 arası bir rakamı ifade etmek için kullanılır.

Şimdi haram ayların buna nasıl uyduğunu göreceğiz. İlkten geleneksel görüşe bakalım:

09:37 O nesi (haram ayları geciktirmek) ancak küfürde ileri gitmektir ki, bununla kafirler
şaşırtılır; Allah'ın haram kıldığının sayısına uydurup da Allah'ın yasakladığını helal kılmak
için onu bir yıl helal, bir yıl haram sayarlar. Bu şekilde onların kötü işleri kendilerine
süslenip güzel gösterildi. Allah ise, kafirlerden ibaret bir topluluğu doğru yola erdirmez.

Ay takvimi “nesi” den sakınmak için benimsenmiştir. Nesi kelimesi hakkında fikir birliği
yoktur. Bazıları bunun takvime ilave edilen aylar olduğunu düşünür. Tüm klasik Arapça
sözlükleri “nesi”yi “gecikme” olarak alır ve Arapların haram ayları geciktirdiğini yazar.
Kelimenin etimolojisi “gecikme” olduğundan bu bir takvim değişikliğini gösteriyor olamaz.
Artı gelişigüzel ayarlanan “haram ay” güneş takviminde olduğu gibi ay takviminde de
sapmaya sol açabilir.

Ay takvimini haklı çıkarmak için öne sürülen bir başka ayet 9:36dır.

09:36 Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında ayların sayısı onikidir.
Bunlardan dördü haram aylardır. Eskimez din işte budur. Artık o aylar içinde benliklerinize
zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekün savaşın.
Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

109
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Gürcü güneş takvimi ayı 12’ye tamamlamak için 31, diğerlerinin 30 veya 28/29 gün ile bazı
keyfi periyodları vardır. Sözüm ona İslami takvim yıl içerisinde 12.3 ayı var, 12 değil. Şimdi
bazıları yıl içinde bazen 13 dolunay olduğunu ileri sürebilir. Ancak bizi ilgilendiren bunların
sayıları değil yıl içindeki toplamlarıdır. Yıl içinde her zaman 12 ay sayıp bunların 4ünü yasak
olarak saymalıyız. Yaz gündönümünden sonra bu aylar başlayacaktır. Peki yıl içinde 13
dolunay olduğunda ne yapmalıyız? Cevap bu 13. dolunayı saymamaktır. Böylece ay sayımını
tekrar düzenlemiş ve “ramazan” yaz gündönümünden sonraki ilk ay olacaktır.

Bu bulmacayı çözdüğümüze göre, tekrar haram aylara dönelim. Yaz gündönümünden sonraki
ilk dolunayın ilk haram ay olduğunu gördük. Böylece yaz gündönümünden sonra sayılan 3
dolunay bize kalan haram ayları da verecektir. Yani haram aylar yaz ortasından güz ortasına
kadar sürer.

Haram ayı belirlemedeki bu ölçüt yabani hayvan avlamadaki kısıtlamalar için önemlidir.
Dikkat edilirse bu yasak evcil çiftlik hayvanlarını kapsamaz (5:1). Peki neden? Çünkü yazın
yabani hayvanların üreme mevsimidir. Dişi bir hayvanı öldüren kişi yeni doğmuş veya
doğacak çocuklarını da öldürmüş olmaktadır.

Sonuç olarak, Allah’ın yasak aylar için bize kesin, açık işaretler vermiştir. Bu işaretler insan
elinden çıkmış takvimlere bağlı değil kolayca gözlemlenebilen kozmik fenomenlere bağlıdır.
2:185. ayette kim buna “şahit olursa” diyor. Kimse gelenekse ramazana şahit olamıyor. Bu
nedenle iman edenler yeni bir başlangıç yapıp sisteme kendilerini tekrar ayarlamaları gerekir.

110
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

KURAN VE EVRİM

Zaman içinde değişme meydana getiren herhangi bir sürece evrim denir. Biyolojide ise
evrim canlıların genetik yapılarındaki uzun vadeli değişmeler demektir. İlk defa Charles
Darwin ve Alfred Wallace'ın "Origin Of Species" adlı eserinde gündeme gelen bu teori kısa
zamanda bilim adamları arasında ilgi topladı.

Evrim mikro evrim ve makro evrim diye ikiye ayrılır. Mikro evrim; mutasyonlar, genetik
sürüklenme, doğal seçilim gibi küçük değişimleri kapsarken, makro evrim; bunların
birikmesiyle canlıda oluşan büyük değişimler demektir.

Evrim kuramı maalesef sadece bu mekanizmanın işleyişini açıklayabilmekte, örneğin ilk


organizmanın nasıl meydana geldiğine yorum getirememektedir. Tek bir hücrenin bile
komplike yapısı düşünüldüğünde bunu tesadüflere dayandırmak ve göz, kulak gibi komplike
organları bu kadar nizamlı ve muntazamlı yaratanın evrim olduğunu düşünmek akıl alacak iş
değildir.

Çoğu Müslüman Allah'ın Adem'i "Ol" demesiyle bir anda yarattığını ve evrimin Kuran'da
yeri olmadığını düşünür. Aksine Kuran'daki yaratılışı evrim daha iyi açıklamaktadır.

Yazıya başlamadan önce okuyuculara Kuran'ın benzetimlerden bolca yaralandığını göz


önünde bulundurmalarını isterim.

03:07 Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir (KİLİTLİ) ki;
onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir (BENZEYEN). Şu var ki, kalplerinde
bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için
Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir. İlimde
derinlemiş olanlar: "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl
sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.

39:23 Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer ikili mânalar ifade eden bir Kitap halinde
indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de
kalpleri, Allah'ın zikri/Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla
dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek
yoktur.

Örneğin şu anlatıma bakın, müteşabih anlatıma ne güzel bir örnek oluşturuyor


göreceksiniz...

41:10-11 Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve
isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti. Sonra, duman
halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin."
İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler.

111
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Adem konusuna başlamadan önce adem ve "eşinin" yeryüzündeki ilk iyiyi kötüden
ayıracak kadar zeki insanları simgelediğini düşündüğümü belirtmek isterim.

02:35 Ve Âdem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve orada
dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan
olursunuz."

Adem kelimesi İbrani'cedir ve "siyah tenli", "insanoğlu" gibi anlamlara gelir. Cennet
kelimesinin kökü (cim, nun, nun) ise örtü anlamına gelir ve cennet yeryüzünü yer
gözükmeyecek kadar örten yeşillik / bahçelere denir. Kuran'da bu kelime dünyamızdaki
bahçeleri anlatmak için kullanıldığı gibi (6:141, 17:91 ve 18:32-40) ahiretteki bahçeyi
anlatmak için de kullanılmış. Bu ayetteki cennette normal bir bahçe anlamında çünkü:

20:120 Derken, şeytan ona şöyle diyerek vesvese verdi: "Ey Âdem! Sana, sonsuzluk ağacıyla
eskimez-çökmez mülk ve saltanatı göstereyim mi?"

Zaten cennette olan birinin saltanata ihtiyacı yoktur. Artı, adem ve "eşi"nin bulunduğu yerde
Güneş vardı:

20:119 "Ve sen burada ne susayacaksın ne de güneşten yanacaksın."

02:36 Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden
çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli
bir süre kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkânı
olacaktır."

Adem (ırkı) "cenneteyken" sayıları fazla değildi, Allah'a itaatsizlik edince kovulunca "arz"
(tüm dünya) kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Bu her yerin artık onların nüfuz sahası
olduğunu anlatmak için kullanılmış. Artık "bahçeye" bağlı olmayan insanlar yayılmış ve
birbirlerine düşman olmuşlar. "Ehbitu" (inin) rahatlarının bol olduğu yerden artık sıkıntı dolu
hayata başlangıcı tanımlamak için kullanılmış. (2:61'de bu duruma bir başka örnek var.)

Canlılığın ilk Amazon ve Afrika ormanlarında başladığını savunan İlkel Çorba (Primordial
Soup) teorisine bu anlatım benzerlik göstermektedir.

Kuran ademin ilk insan olduğunu da iddia etmez. Hatta ademden önce dünyada bazılarının
fesat çıkardığını ve İNSANIN halife olduğunu anlatır. Halife Arapça'da "ardıl, peşinden
gelen, izleyen" demektir.

02:30 Bir zamanlar Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de
onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi
atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah
şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."

112
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

20:121 Nihayet, ikisi de ondan yediler. Bunun üzerine, çirkin yerleri kendilerine açıldı;
üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etmiş, azmış,
ziyana uğramıştı.

Dikkatinizi çekerim yedikleri elma değil. "Ondan yediler" olarak geçiyor. Böylece saltanatı
(hür iradeyi) ele geçirdiler yani ilk zeki canlılar olup kendilerini yapraklarla örtmeye
başladılar.

Evrimi destekleyen diğer ayetler:

07:11 Andolsun ki sizi yarattık (ara), sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere "Âdem'e
secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi, secde edenlerden olmadı o.

Allah yarattığı insanı eliyle şekillendirmedi, bunu evrim yoluyla yaptı. Melek kelimesinin
kökü ‫ ﻣﻠ ﻚ‬kontrol etmek, hükmetmek demektir. Melekler ile o sıralar yeryüzünü kontrol eden
varlıklar anlaşılabileceği gibi (cinler / homosapienler), Allah'ın yaratmış olduğu fizik
yasalarını da anlayabiliriz. Bu kurallar ademe secde ediyor / saygı gösteriyor. İblis ile neyin
simgelendiği ise belki hiç bilemeyeceğiz.

15:28 Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık
balçıktan bir insan yaratacağım." demişti.

15:29 "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde
hemen secdeye kapanın."

Bir başka evrim olarak anlaşılabilecek ayet:

71:14 "O ki, sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı."

Başka bir ayet:

24:45 Allah, tüm canlıları [külle dabbetin] sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde
yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini
yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.

07:189 O, odur ki, sizi bir TEK CANLIDAN yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü
buna ısınsın...

Dabbe (24:45) yaşayan, spontane hareket eden her şey olarak tanımlanabilir. Bu tüm
hayvanları, insanı, bakteri gibi hayvanların hepsini kapsar.

64:03 Gökleri ve yeri hak olarak yarattı; sizi biçimlendirdi ve görünüşlerinizi güzel yaptı.
Yalnız O'nadır dönüş.

113
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Allah bizi hayattayken "elleriyle" biçimlendirmediğine göre bunu kendi koyduğu kurallar
çerçevesinde gerçekleştirdi.

NOT: Bu sadece bir teoridir. Yaratılış ile ilgili ayetler Kitab'ın müteşabih kısmına girdiğinden
çeşitli şekillerde yorumlanabilir. Allah, bunların tevilinin sadece kendisi tarafından
bilineceğini söylemiştir ama şunu unutmayınız ki, Kuran'a aniden varoluştan ziyade evrim
daha uygun düşmektedir.

06:133 Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka
topluluğun soyundan vücuda getirdiği gibi, ardınızdan da dilediğini sizin yerinize getirir.

114
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

HURİLER?

Makaleyi yazan: Yaseen


http://www.free-minds.org/articles/science/timing.htm

Hadislere dayanarak bir takım gelenekçi Müslümanlar cennete girdiklerinde 70 tane huri ve
bu dünyadan 2 tane inanan kadınla ödüllendirileceklerini düşünürler. Hadislerde ve
günümüzde ve daha önce yapılmış Kuran çevirilerinde bulunan tasvirler, kadınları ve Allah'a
ve Kuran'ın doğruluğuna inanan tüm erkekleri rencide edecek türdendir. Bu genç, güzel
hurilerin geçtiği ayetleri toplama görevini ben üstlendim. Kuran'ın yorumunda bir yanlışlık
olduğuna ikna olmuştum. Daha sonra bu ayetlerin anlaşıldığından çok farklı şeyleri ima
ettiğini gördüğümde çok şaşırdım. Bu yalanın bu kadar sürmesine şok olmuştum. Bu ayetlerin
içeriği yiyecek, içecek, rahat mobilyalar ve diğer "nesneler"di. Hala birçok Müslüman'ın
inandığı gibi hurilerden bahsedilmiyordu.

Hur kelimesi bir sıfattır ve saf / kristal beyazı anlamlarına gelir. Ayetlerdeki tanımlamaları
incelemeden önce inşallah gidersek cennette kiminle birlikte olacağımıza bakalım.

Cennette kimlerle olunacak?

İnananlar eşleriyle birlikte olacaklar. 36:56'da geçen "ezvecuhum" ( -onların- eşleri ) kelimesi
belli bir cinse hitap etmiyor. 2:25, 4:57 ayetleri eşleri saf / temiz olarak anlatıyor (ezvacüm
mütühheratün).

36:54-56

Diyanet Vakfı 54. O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak
yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.
Arapçası: Fel yevme la tuzlemü nefsün şey'ev vela tüczevne illa ma küntüm ta'melun
Diyanet Vakfı 55. O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler.
Arapçası: İnne ashabel cennetil yevme fı şüğulin fakihun
Diyanet Vakfı 56. Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.
Arapçası: Hüm ve ezvacühüm fı zılalın alel eraiki müttekiun
Soylarından inançlarını izleyenler de bu kişilere katılır.

59:21

Diyanet Vakfı 21. İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tâbi olanlar (var
ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de bir şey
eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.

Bu, 40:8 ayetinde tekrar doğrulanıyor:

40:7-8

115
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Diyanet Vakfı 7. Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini
hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler: Ey
Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna
gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler).
Diyanet Vakfı 8. Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi
olanları da kendilerine vâdettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz azîz ve hakîm olan sensin!

Anahtar Kelimeler ve Yanlış Yorumlamalar:

Aşağıda bu "hurilerin" niteliklerini bugün yorumlandığı şekilde listeledim. Bu ayetlerin


çoğunda çevirmenlerin hayal ettiği gibi bir özne bulunmamakta ve anlaşılan çevirmenler, bu
özneyi bulmak için önceki ayetlere veya içeriğe bakma gereği duymamış.

Hurun: temiz kadınlar / huriler


(bi) hurin aynin: iri gözlü huriler
Kasiratut tarfi: gözlerini sakınan (huriler)
Kasiratut tarfi ayn: gözlerini sakınan (huriler)
Hayratun hisan: güzel (kadınlar)
Etraben: yaşıt (huriler)
Kevaibe etraben: (göğüsleri) tomurcuklanmış yaşıt (huriler); güzel yaşıt (eşler)
'Uruben etraben: mükemmel eşleştirilmiş.

Şimdi bu "huri"lerin niteliklerini Kuran'dan inceleyelim.

55. Ayetteki "Kasiratut Tarfi" ve "hurun"

Rahman Suresini cennetin gizli kalmış yönlerini ortaya çıkarmada anahtar surelerden biri
olarak görüyorum. Bu Sure boyunca ilginç bir çiftelik ve karşıtlık teması işlenmiş.

Bir not olarak şunu bilmenizi isterim ki Arapça'da isimler eril veya dişil formlarda olabiliyor
ve 3'e ayrılırlar: tekil, ikili ve çoğul. 55. Surede bunların arasındaki geçişlere tanık olacağız.

İkiliden Çoğul Forma Geçiş:

55:46-61

Diyanet Vakfı 46. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır.
Edip Yüksel 46. Rabbinin görkeminden korkan (cin ve insan) lar için iki cennet vardır.
Arapçası: Ve limen hafe mekame rabbihi cennetani.

Diyanet Vakfı 47. Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 47. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.

Diyanet Vakfı 48. İki cennet de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.

116
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Edip Yüksel 48. Türlü besinlerle doludur her ikisi.


Arapçası: Zevata efnanin.

Diyanet Vakfı 49. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 49. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.

Diyanet Vakfı 50. İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.


Edip Yüksel 50. İçlerinde akan pınarlar vardır.
Arapçası: Fiyhima 'aynani tecriyani.

Diyanet Vakfı 51. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 51. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 52. İkisinde de her türlü meyveden çift çift vardır.
Edip Yüksel 52. İkisinde de her meyveden iki çeşit vardır.
Arapçası: Fiyhima min kulli fakihetin zevcani.

Diyanet Vakfı 53. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 53. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 54. Hepsi de örtüleri atlastan minderlere yaslanırlar. İki cennetin de
meyvesinin devşirilmesi yakındır.
Edip Yüksel 54. Astarları atlastan yataklara yaslanırlar, her iki cennetin meyveleri pek
yakındır.
Arapçası: Muttekiiyne ala furuşim betainuha min istebrak ve cenel cenneteyni dan.

Diyanet Vakfı 55. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 55. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 56. Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var ki, bunlardan önce
onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.
Edip Yüksel 56. Oralarda, daha önce ne bir insan ne de bir cin tarafından dokunulmamış,
bakışlarını dikmiş eşler vardır.
Arapçası: Fihinne kasıratut tarfi lem yatmishunne insun kablehum ve la can

Diyanet Vakfı 57. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 57. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 58. Sanki onlar yakut ve mercandırlar.


Edip Yüksel 58. Onlar yakut ve mercan gibidirler.
Arapçası: Ke ennehunnel yakıtı vel mercan

117
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Diyanet Vakfı 59. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 59. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 60. İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?
Edip Yüksel 60. İyiliğin karşılığı, yalnız iyilik değil midir?
Arapçası: Hel cezaul ıhsani illel ihsan

Diyanet Vakfı 61. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 61. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Gördüğünüz gibi 55:47-48 arası iki cennetten / bahçeden bahsediyor. Çift form olan "Fihinna"
(onların ikisinin içinde) 55:50 ve 55:52 ayetlerinde geçen iki cennetin içindekileri ima ediyor.
55:54 ayeti ise ikiye ayrılıyor, ilk kısım cennetle mükafatlandırılan erkek ve kadınların
durumundan:

"Hepsi de örtüleri atlastan minderlere yaslanırlar."

İkincisi ise bahçelerdeki ağaçların meyvelerinin ne kadar rahat alınabileceğinden bahsediyor:

"İki cennetin de meyvesinin devşirilmesi yakındır."

69:23 ayetinde de "kutufuha daine" (meyveleri sarkmış / yakın) sözcüğüne rastlıyoruz.

69:22-23

Diyanet Vakfı 22. Yüce bir cennette,


Edip Yüksel 22. Yüksek bir cennette (bahçede),

Diyanet Vakfı 23. Meyveleri sarkmış halde.


Edip Yüksel 23. Meyveleri ulaşılabilecek mesafededir.

55:50 ve 55:52'de bulunan çift formlardan "fihina" (onlarda) çoğul dişil forma geçiş
görüyoruz, yani bunlar "iki bahçede bulunan" "varlıkları" betimliyor olamaz.

"Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz??"


Arapçası: "Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani"

"Tukezzibani" (yalanlamak) fiili ikili yapıda. "Hüna" zamirinin işaret ettiği kalan tek makul
nesne 55:54 ayetinin sonundaki "meyveler"dir.

İffetli olmak Kuran'da her zaman "hifzul ferc" olarak geçer, "kasıratut tarfi" ayete
bakıldığında zorlama bir anlam olarak göze çarpıyor. Bu kelimenin bakışları / gözleri
kaçırmak olduğu var sayılıyor. Ancak gözleri alçaltmak Kuran'da 24:30 ve 31 ayetlerinde

118
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

olduğu gibi "ğadül besar" olarak geçer. Cennet iffet ve namus kavramlarının olduğu bir yer
değildir zaten. Cennet inananların ödüllendirileceği ve bir daha yaptıklarından sorumlu
tutulmayacağı bir yerdir. "Bakışlarını alçaltmak" buraya uymadığı gibi Kuran incelendiğinde
de tutarsız olduğu görülecektir. "Kasırat" kelimesinin kökü "kasera" kısaltmak anlamına gelir.
"Taraf" kelimesi ise "uç" demektir, 11:114 ve 20:130 ayetlerinde geçer. Aynı zamanda kol ve
bacak yani insan vücudundaki uzuvlar, "el etraf" (uçlar) kelimesiyle anlatılabilir. Bu nedenle
"kasıratut tarfi" ellerinizi bile uzatmadan veya hiçbir çaba sarf etmeden kolayca yetişilen
meyvelerin tanımlarından biridir.

Cennetin meyvelerinin kolayca ulaşılabilirliğini 76:14 ayeti de şöyle anlatır:

76:14

Diyanet Vakfı 14. (Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen
meyveleri istifadelerine sunulur.
Edip Yüksel 14. Ağaçların gölgesi üzerlerine sarkmış ve meyveler yaklaştırılarak
koparılmaları kolaylaştırılmıştır.
Arapçası: Ve daniyeten 'aleyhim zılaluha ve zullilet kutufuha tezliylen

"lem yatmishunne insun kablehum ve la can": onlara ne cin ne insan dokundu?

Bağlam "hurilerden" bahsediyor olsaydı yukarıdaki ayet daha sonra bunlara dokulacak gibi
bir anlama gelirdi. Bu yakışıksız, hayali bir yorumdur.Kuran'da "dokunmak" olarak kullanılan
kelime "messe" veya "temesse"'dir (2:236-237, 3:47, 19:20, 33:49, 58:3-4, vb...)

55:57'deki "tamase" denemek / tatmak / bozmak veya tüketmek olarak çevrilebilir. Cennetteki
yiyecek ve içecekler Dünya'da tadılanlar gibi olmayacak, saf ve her açıdan mükemmel
olacaklar.

55:58'deki "yakuplar ve mercanlar gibi" sözü de yine bu meyvelerden bahsediyor.

Hayratun Hısan (55:70)

55:62-74

Diyanet Vakfı: 62. Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır..


Edip Yüksel 62. O ikisinin ötesinde iki cennet daha var.
Arapçası: Ve min dunihima cennetan

Diyanet Vakfı 63. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 63. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 64. Bu cennetler koyu yeşildirler.


Edip Yüksel 64. Yemyeşildirler.
Arapçası: Mudhammetan

119
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Diyanet Vakfı 65. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 65. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 66. İkisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır.


Edip Yüksel 66. İkisinde de fışkıran iki kaynak vardır.
Arapçası: Fihima aynani neddahatan.

Diyanet Vakfı 67. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 67. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 68. İkisinde de her türlü meyveler, hurma ve nar vardır.
Edip Yüksel 68. Her ikisinde de meyvalar, hurmalar ve narlar vardır.
Arapçası: Fihima fakihetuv ve nahluv ve rumman

Diyanet Vakfı 69. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 69. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 70. İçlerinde huyu güzel yüzü güzel kadınlar vardır.
Edip Yüksel 70. Her ikisinde de iyilikler, güzellikler vardır.
Arapçası: Fihinne hayratun hısan

Diyanet Vakfı 71. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 71. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 72. Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş hûriler vardır.
Edip Yüksel 72. Çadırlara kapanmış güzeller
Arapçası: Hurum maksuratun fil hıyam

Diyanet Vakfı 73. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?


Edip Yüksel 73. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 74. Bunlara onlardan önce ne bir insan ne bir cin dokunmuştur.
Edip Yüksel 74. Daha önce onlara ne insan ne de cin dokunmamıştı.
Arapça: Lem yatmishunne insun kablehum ve la can

55:70 ayetindeki "Fihinne hayratun hısan" 55:62, 55:64, 55:66 ve 55:68 ayetlerinde ikili
yapıdan (fihima) çoğul dişil yapıya (fihina) geçiş var. Bundan dolayı zamirin bildirdiği iki
bahçe (veya içindekiler) değil 55:68'den önce bahsedilen "meyve, hurma ve narlardır."
"Hayrat" ve "hisan" kelimeleri sıfattır ve ayette çevirmenlerin eklediği gibi bir özne geçmez.

120
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

"Fihinne hayratun hısan" : "Onlarda üstün iyilik / faydalar (vardır)"

55:72'deki "Hurum maksuratun fil hıyam" anlatılmakta olan şeylerin (meyveler) ve bunların
niteliklerinin devamıdır. Ayette yine bir özne yok. "Hurun" saf / temiz demektir.

Artı ayette anlatılanın çadırlara kapatılmış "huriler" olduğunu düşünmek mantıksızdır.


"Maksuratun fil hıyam" hemen yakında olan yığın halindeki meyveleri anlatıyor. 55:74 tekrar
bu meyvelerin daha önce kimse tarafından tüketilmemiş olduklarını yazar: Daha önce onlara
ne insan ne de cin dokunmamış / tüketmemiştir.

Büyük Gözlü Huriler? (56:22)

56:15-24

Diyanet Vakfı 15. Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler,


Edip Yüksel 15. Lüks mobilyalar üzerinde,
Arapçası: 'ala sururin medunetun

Diyanet Vakfı 16. Onların üzerlerinde karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.


Edip Yüksel 16. Karşılıklı yaslanmışlardır.
Arapçası: Muttekiiyne 'aleyha mutekabiliyne

Diyanet Vakfı 17. Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır;


Edip Yüksel 17. Onlara ölümsüz gençler servis yaparlar.
Arapçası: Yetufu 'aleyhim veldanun muhalledune

Diyanet Vakfı 18. Maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.


Edip Yüksel 18. Kaynaktan doldurulmuş bardaklar, sürahiler ve kadehlerle.
Arapçası: Biekvabin ve ebariyka ve ke'sin min ma'ıynin

Diyanet Vakfı 19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.


Edip Yüksel 19. Ne ara verirler ne de yorulurlar.
Arapçası: La yusadda'une 'anha ve la yunzifune

Diyanet Vakfı 20. (Onlara) beğendikleri meyveler,


Edip Yüksel 20. Ve beğendikleri meyveler...
Arapçası: Ve fakihetin mimma yetehayyerune

Diyanet Vakfı 21. Canlarının çektiği kuş etleri,


Edip Yüksel 21. Canlarının çektiği kuş etleri...
Arapçası: Ve lahmi tayrin mimma yeştehune

Diyanet Vakfı 22. İri gözlü hûriler,


Edip Yüksel 22. Güzel eşler...
Arapçası: Ve hurun 'ıynun

121
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Diyanet Vakfı 23. Saklı inciler gibi.


Edip Yüksel 23. Korunmuş inciler gibi...
Arapçası: Keemsalillu'luilmeknuni

Diyanet Vakfı 24. Yaptıklarına karşılık olarak (verilir).


Edip Yüksel 24. Yapmış olduklarına bir karşılık olarak verilir.
Arapçası: Cezaen bima kanu ya'melune

Öncelikle bahsi geçen nesnelere bakalım:

56:15: Rahat mobilyalar/Cevherlerle işlenmiş tahtlar


56:18: Temiz bir içkiyle doldurulmuş bardaklar, sürahiler ve kadehlerle
56:20: İstedikleri meyveler
56:21: İstedikleri kuş etleri
56:22: "vehurun aynun" -Bunlar iri gözlü kadınlar olabilir mi?-

Dikkat ederseniz, ayette bazı çevirmenlerin ayete, orijinalinde olmayan kadınlar / eşler gibi
kelimeler ilave ettiğini göreceksiniz. Cümledeki tek özne "göz" olarak anlaşılan "ayn"
kelimesidir.

Listedeki diğer nesneler ise inanan kadın ver erkekler için verilecek birer objedir. 22. ayetteki
bu "varlıklar" diğelerinin aksine detaylı bir şekilde anlatılmamış, sadece gözlerinin büyük ve
saf olduğu belirtilmiş. Bu da Kuran'ın gerçek manasını yok etmek için çevirmenlerin ürettiği
bir fantaziden başka bir şey değildir. "Hurun" kelimesi yalnızca saf ve kristal beyazı anlamına
gelir. "Ayn" ise hem "göz" hem de "pınar" anlamına gelebilmektedir. İki kullanımda Kuran'da
yaygındır:

Ayn kelimesinin "göz" anlamına geldiği ayetler için şu ayetlere bakın: 3:13, 5:45, 5:83, 7:116,
7:179, 7:195, 8:44, 11:31, 12:84, 15:88, 18:28, 20:40, 76:6 vb…

"Pınar" anlamları için: 2:60, 7:160, 15:45, 26:57, 55:50, 55:66, 76:18 etc…

"Hurun Aynun" temiz / berrak nehirler demektir.

Diyanet Vakfı 2:25 İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler
olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe:
Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden
dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar
orada ebedî kalıcılardır.

Diyanet Vakfı 4:57 İnanıp; iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri,
zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve
onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.

Aniden, 55. surede resmi çizilen ve cennetin vazgeçilmez öğesi olan "saf nehirlerin" 56.
Surenin de bir parçası olduğunu görüyoruz.

122
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

56. Sureyi tekrar çevirip taşların nasıl yerlerine oturduğunu görelim:

56:18-24 "Doldurulmuş bardaklar, sürahiler, ve kadehler (bunların doldurulduğu) temiz


pınarlar.

Onları temiz pınar/gözlerle evlendiririz / eşleştiririz?

44:53-55

Diyanet Vakfı 53. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
Edip Yüksel 53. İpek ve atlastan giysiler içinde karşılıklı otururlar.
Arapçası: Yelbesune min sündüsiv ve istebrakım mütekabiliyn

Diyanet Vakfı 54. İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hûrilerle evlendiririz.
Edip Yüksel 54. Bu böyledir; onlara güzel eşler vermişizdir.
Arapçası: Kezali ve zevvecnahüm bi hurin ıyn

Diyanet Vakfı 55. Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
Edip Yüksel 55. Tam bir güvenlik içinde her meyveyi isterler.
Arapçası: Yed'une fiha bi külli fakihetin aminiyn

Cennette Allah kimse için nikah merasimi düzenlemeyecek. Ayeti çevirenler her zamanki gibi
bu ayete de erkek psikolojisiyle bakmışlar ki kadınların müttakilere (44:51) dahil olmadığını
düşünmüşler. Adil olan daha önce ayetlerde gösterdiğimiz gibi inananların eşleriyle ve
soylarıyla beraber olmasıdır.

44:54 ayetinde geçen "zevvece" fiili "eşleştirdi" anlamına gelir. Bu iki farklı şeyi birbirine
katmak değildir, bunun anlamı Allah'ın hediyelerinden biri olan saf pınarları daha önce
bahşedilenlere (ipek ve satin giysi) katmaktır. İnananlara temiz pınarlar (44:54), bunlara uyan
ipek ve satinden elbiseler (44:53) verilecek ve huzur içinde her istedikleri meyveden
yiyebilecekler (44:55). "Zevece" ile aynı kökten gelen "ezvece" her zaman "eşler" anlamına
gelmez. 38:58 ayetinde de göreceğimiz gibi "arttırma / ikiye katlama / birleştirme" anlamına
da gelir.

38:55-60

Diyanet Vakfı 55. Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır.
Edip Yüksel 55. Bu böyledir; azgınlar ise kötü bir yeri hakederler.
Arapçası: Haza ve inne lit tağıyne le şerra meab

Diyanet Vakfı 56. Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir.
Edip Yüksel 56. Cehennemde yanarlar; ne kötü bir duraktır.
Arapçası: Cehennem yaslevneha fe bi'sel mihad

Diyanet Vakfı 57. İşte bu; kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar!

123
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Edip Yüksel 57. İşte onu tatsınlar: Kaynar su ve irin.


Arapçası: Haza fel yezukuhu hamımüv ve ğassak

Diyanet Vakfı 58. Buna benzer daha türlü türlü başkaları da vardır.
Edip Yüksel 58. Bunlara benzer daha başkaları da vardır.
Arapçası: Ve aharu min şeklihı ezvac

Diyanet Vakfı 59. (İnkârcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber cehenneme girecek
topluluktur (denildiğin de, liderler:) Onlar rahat yüzü görmesin (derler) Onlar mutlaka ateşe
gireceklerdir.
Edip Yüksel 59. "Bunlar sizinle birlikte paldır küldür sürüklenen bir gruptur." (denilince,
cehennemdeki liderler:) "Onlar hoş gelmediler. Onlar ateşte yanacaklar."
Arapçası: Haza fevcüm muktehımüm meaküm la merhabem bihim innehüm salün nar

Diyanet Vakfı 60. (Liderlere uyanlar ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin! Onu bize siz
sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.
Edip Yüksel 60. Onlar da derler ki, "Aslında siz hoş gelmediniz. Bizi bu duruma siz
soktunuz; ne kötü bir son!"
Arapçası: Kalu bel entüm la merhabem biküm entüm kaddemtümuhü lena fe bi'sel karar

Başka bir eşleştirme durumu (ayetler 52:19-21)

Diyanet Vakfı 19. Onlara: Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin,için (denilir).


Edip Yüksel 19. Yapmış olduklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için.
Arapçası: Kulu veşrabu heniem bima kuntam ta'melun

Diyanet Vakfı 20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak"Onları,ceylan gözlü hûrilerle
evlendirmişizdir:
Edip Yüksel 20. Dizilmiş koltuklara yaslanmışlardır ve onları güzel eşlerle eşlendirmişizdir.
Arapçası: Muttekiine ala sururim masfufeh ve zevvecnahum bi hurin ıyn

Diyanet Vakfı 21. İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tâbi olanlar (var
ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de bir şey
eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.
Edip Yüksel 21. Soyları tarafından izlenen inananlara soylarını da katarız ve onların
yaptıklarından hiç bir şeyi eksiltmeyiz. Herkes kazanmış olduğu şeylerin bir ipoteğidir.
Arapçası: Vellezine amenu vettebeathum zurriyyetuhum bi imanim elhakna bihim
zurriyyetehum ve ma eletnahum min amelihim min şey' kullumriim bima kesebe rahin

52:20 yiyecek ve içeceğin yanında iman edenlere verilecek saf pınarları anlatıyor.

En Kötü Tanım

Kevaib = tomurcuklanmış göğüsler?

78:31-36

124
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Diyanet Vakfı 31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.
Edip Yüksel 31. Erdemliler için kurtuluş vardır.
Arapçası: İnne lilmuttekıyne mefazen

Diyanet Vakfı 32. Bahçeler,bağlar,


Edip Yüksel 32. Bağlar, bahçeler...
Arapçası: Hadaika ve a'naben

Diyanet Vakfı 33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,


Edip Yüksel 33. Genç ve yaşıt eşler...
Arapçası: Ve keva'ıbe etraben

Diyanet Vakfı 34. Ve içki dolu kâse(ler) .


Edip Yüksel 34. Dolu kadehler...
Arapçası: Ve ke'sen dihakan

Diyanet Vakfı 35. Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.
Edip Yüksel 35. Orada ne bir boş söz ne de bir yalan işitmezler.
Arapçası: La yesme'une fiyha lağven ve la kizzaben

Diyanet Vakfı 36. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.


Edip Yüksel 36. Rabbinden bir karşılık; hesaplanmış bir armağandır.
Arapçası: Cezaen min rabbike 'ataen hısaben

Bazı Kuran çevirilerinde ve lügatlarda, kevaib kelimesinin İslam'ın mesajına hiç yakışmayan
tanımlarına rastladık. Bunlara göre bu kelime kadınların göğüslerini anlatıyordu. 78:31'e
bakılırsa cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bu ödüllerin takva sahiplerine bahşedileceğini
görebiliriz. Kadınlara da tomurcuklanmış göğüslü huriler mi verilecek?

Bir önceki ayetin içeriği (78:32) bahçeler ve bağlar. Kevaib kelimesinin tekili "kâbe"dir. Bu
Kuran'da geçen Kabe'nin dışında tek bir üzümü anlatmak için de kullanılır.

Bu nadir rastlanan bir anlam da değildir, bulunduğum yerde (Kuzey Afrika); hala üzüm için
bu kelimeyi kullanıyoruz. Artı ayette çevirmenlerin hayal ettiği gibi bir isim yok (kız, kadın
vs...) Kevaib ancak "etraben" (hep aynı kalan / bozulmayan) sıfatını niteleyen özne olabilir.

78:31, 78:32 ve 78:33 ayetleri arasındaki mantıksal bağlantıya da dikkatinizi çekerim:

Bahçelerde, bağlar var (78:31).


Bağlardan kişi üzüm toplayabilir (78:32).
Üzümlerden, içki elde edilebilir (78:33).

Üç ayet de bahçeleri, meyveleri ve içecekleri anlatıyor. Bağlar ve bahçeler (78:31) ile dolu
kadehlerin arasına konulan "huriler" ayetin manasını öldürüyor.

125
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

78:31-36 ayetleri aynı zamanda 78:22-27 ayetlerinin zıttı olarak düşünülebilir. İlki takva
sahiplerinin bahçeler, meyveler ve içecekler ile başarısını diğeri ise azgınların cehennemde
içecek soğuk bir şey bulamayacağını ancak kaynar su ve irin içeceklerini anlatıyor (78:25).

"Etraben" sıfatı genelde "aynı yaş/yaşıt" olarak çevrilir. Diğer anlamları ise tüm nitelikleri ve
görünüşleri ile "birbirine uyan" veya "bozulmayan"dır.

38:52 ve "kasıratüt türfi etrabun"

38:49-54

Diyanet Vakfı 49. İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara
güzel bir gelecek vardır.
Edip Yüksel 49. Bu bir mesajdır: Erdemliler için güzel bir gelecek,
Arapçası: Haza zikr ve inne lil müttekıyne le husne meab

Diyanet Vakfı 50. Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır.
Edip Yüksel 50. Ve kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır.
Arapçası: Cennati adnim müfettehatel lehümül ebvab

Diyanet Vakfı 51. Onlar koltuklara yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler
isterler.
Edip Yüksel 51. Orada konfor içinde bol meyve ve içecek isterler.
Arapçası: Müttekiıne fıha yed'une fıha bi fakihetin kesırativ ve şerab

Diyanet Vakfı 52. Yanlarında, eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt güzeller
vardır.
Edip Yüksel 52. Yanlarında gözlerinin içine bakan yaşıtları vardır.
Arapçası: Ve ındehüm kasıratüt türfi etrab

Diyanet Vakfı 53. İşte, hesap günü için size vâdolunan şeyler bunlardır.
Edip Yüksel 53. Hesap Günü için size söz verilen budur.
Arapçası: Haza ma tuadune li yevmil hısab

Diyanet Vakfı 54. Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve tükenmek yoktur.
Edip Yüksel 54. Bizim bu rızkımız tükenmez.
Arapçası: İnne haza le rizkuna ma lehu min nefad

38:51 ayeti takva sahiplerinin dinlenirken meyve ve içecek isteyecekleri belirtiliyor. 38:52 de
bu çağrıya bir cevap olarak hemen uzanacakları yerde istediklerinin biteceği anlatılıyor.
Meyvelerin ve içeceklerin hiçbir zaman bozulmayan ferahlatıcı bir tadı olacak.

38:54 ayetinde bu RIZKLARIN (le rizkuna ma lehu min nefad) (hurilerin değil)
tükenmeyecek kadar olduğu vurgulanıyor.

Kısalan göz kapakları olacak, yumurtalar gibi korunmuş gözler (37:48-49):

126
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Başlık şaka mahiyetinde değildir, ayetin kelime kelime çevirisi budur.

37:40-49

Diyanet Vakfı 40. (Bu azaptan) Ancak Allah'ın hâlis kulları istisnâ edilecek.
Edip Yüksel 40. Kendilerini sadece ALLAH'a adamış kulları hariç.
Arapçası: İlla ıbadellahil muhlesıyn

Diyanet Vakfı 41. Bunlar için bilinen bir rızık vardır.


Edip Yüksel 41. Onlar bilinen bir rızkı haketmişlerdir.
Arapçası: Ülaike lehüm rizkum ma'lum

Diyanet Vakfı 42. (Türlü türlü) meyveler vardır. Ve onlar ağırlanırlar.


Edip Yüksel 42. Meyvelerle ağırlanacaklardır.
Arapçası: Fevakih ve hüm mükramun

Diyanet Vakfı 43. Naîm cennetlerinde .


Edip Yüksel 43. Nimet cennetlerinde.
Arapçası: Fı cennatin neıym

Diyanet Vakfı 44. Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar.


Edip Yüksel 44. Karşılıklı koltuklar üzerinde.
Arapçası: Ala sürurim mütekabilın

Diyanet Vakfı 45. Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.


Edip Yüksel 45. Onlara pınarlardan doldurulmuş kadehler sunulur.
Arapçası: Yütafü alyhim bi ke'sim mim meıyn

Diyanet Vakfı 46. Berraktır, içenlere lezzet verir.


Edip Yüksel 46. Durudur, içenlere zevk ve lezzet verir.
Arapçası: Beydae lezzetil lişşaribın

Diyanet Vakfı 47. O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.


Edip Yüksel 47. Onda ne başağrısı ne de sarhoşluk vardır.
Arapçası: La fıha ğavlüv ve la hüm anha yünzefun

Diyanet Vakfı 48. Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler
vardır.
Edip Yüksel 48. Yanlarında da, gözlerinin içine bakan güzel eşler...
Arapçası: Ve ındehüm kasıratüt tarfi ıyn

Diyanet Vakfı 49. Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
Edip Yüksel 49. Kornumuş yumurtalar gibidirler.
Arapçası: Ke ennehünne beydum meknun

127
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

"Taraf" göz kapağı değil de uzuv olarak aldığımızda, "kasıratüt tarfi" tabiri "bakışlarını
kaçıran" değil de "hemen yakında / ellerin altında" olacaktır. "Ayn" (göz/pınar) kelimesi de
yine pınarları anlatıyor. Yumurtalar olarak çevrilen "beydun" kelimesi 37:46 ayetinde geçen
"beydae" kelimesinin tekilidir. Böylece 37:48-49 yeni çevirisi şöyle oluyor:

"Ellerinin altında / hemen yakınlarında pınarlar olacak"


"İyi korunmuş kristal beyazımsı / beyazı gibi"

Dikkat ederseniz 37:41 ayeti yine rızıklar üzerinde vurgu yapıyor.

"Ebkaren" Bakireler mi? (56:36)

56:27-38

Diyanet Vakfı 27. Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!


Edip Yüksel 27. Sağ tarafta olanlar sağ tarafta olacaklar!
Arapçası: Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni

Diyanet Vakfı 28. Düzgün kiraz ağacı,


Edip Yüksel 28. Dikensiz meyve ağaçları,
Arapçası: Fiy sidrin mahdudin

Diyanet Vakfı 29. Meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları,


Edip Yüksel 29. Salkımları sarkmış muz ağaçları,
Arapçası: Ve talhın mendudin

Diyanet Vakfı 30. Uzamış gölgeler,


Edip Yüksel 30. Uzamış gölgeler,
Arapçası: Ve zıllin memdudin

Diyanet Vakfı 31. Çağlayarak akan sular,


Edip Yüksel 31. Fışkıran sular,
Arapçası: Ve main meskubin

Diyanet Vakfı 32. Sayısız meyveler içindedirler;


Edip Yüksel 32. Ve bol meyveler içindedirler.
Arapçası: Ve fakihetin kesiyretin

Diyanet Vakfı 33. Tükenmeyen ve yasaklanmayan


Edip Yüksel 33. Bunlar ne tükenirler, ne de yasak edilirler!
Arapçası: La maktu'atin ve la memnu'atin

Diyanet Vakfı 34. Ve kabartılmış döşekler üstündedirler.


Edip Yüksel 34. Ve onlar yükseltilmiş mobilyalar üzerindedirler.
Arapçası: Ve furuşin merfu'atin

128
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Diyanet Vakfı 35. Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.
Edip Yüksel 35. Biz kadınları yeniden biçimlendirdik.
Arapçası: İnna enşe'nahunne inşaen

Diyanet Vakfı 36. Onları, bâkireler kıldık.


Edip Yüksel 36. Onları, gençleştirdik.
Arapçası: Fece'alnahunne ebkaren

Diyanet Vakfı 37. Eşlerine düşkün ve yaşıt.


Edip Yüksel 37. Mükemmel biçimde eşlenmişlerdir.
Arapçası: 'Uruben etraben

Diyanet Vakfı 38. Bütün bunlar sağdakiler içindir.


Edip Yüksel 38. Sağ tarafta olanlar içindir.
Arapçası: Liashabilyemiyni

56:35-37 arası tekrar "hatalı hüviyet"e örnek. Bu ayetler bir özne içermiyor (huriler, kadınlar
vs...). Sadece 56:35'te dişil çoğul zamir "-hunne" (enşe'na-hunne) var. Aynı şekilde 56:36'da
da birşeye hitap eden -hünne zamiri mevcut (Fece'alna-hunne). Bu zamir 56:34'te geçen
özneyi rahat mobilyalar / yükseltilmiş döşekleri (furuşin merfu'atin) niteliyor. Gramerdeki
hatayı görmüş olacak ki M. Esed "Message of the Quran" kitabında yükseltilmiş eşler olarak
çevirmiş. Aslında kanepe veya döşek anlamına gelen "firaş" kelimesinin mecaz olarak eşleri
anlattığını not düşmüş.

Kuran'da eşler "ezvec" olarak geçer yani bu çeviri zorlamadır. Üstelik 56:34-37'de anlatılan
"kişi veya kişiler" ödüllendirilmiyor, aksine onlarda ödülün bir parçası ve cennetteki nesneler
ile birlikte listelenmişler.

"Ebraken" kelimesini bakire olarak çevirmek nahoş ve kabul edilmez bir şeydir. Arapça'da
bakire kelimesi "'ıdrae"dir ve Kuran'da geçmez. Bu kelimenin anlattığı şeyin mobilyalar
olduğunu öğrendiğimize göre alternatif anlamlara bakıyoruz: taze / yeni / temiz. Bu cennetteki
diğer nesnelerin tanımı ile tutarlılık gösteriyor (temiz olmaları).

"Uruben" temiz, kusuru bulunmayan demektir. "Etraben"i zaten gördük. Her nitelik
bakımında uyumlu / bozulmayan demek. Şimdi 56:34-37'nin muhtemel çevirisini yapalım:

Ve yükseltilmiş döşekler,
Biz onları o şekilde yarattık,
Onları temiz / yeni kıldık,
Kusursuz ve eskimeyen / uyumlu
Sağdakiler için!

Christoph Luxenberg'in Çalışması

129
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Almanya'da bir üniversite alimi; Christoph Luxenberg takma adıyla bir kitap yayınladı.
Kitabın adı: "Kuran'ı okumanın Süryani ve Arami yolu: Kuran'ın lehçesini çözmek için bir
katkı"idi.

Kitabında o da benimle aynı sonuçlara ulaştı ve bu ayetlerin içecek ve meyvelerden


bahsettiğini belirtti. Almanca bilgim olmadığı için kitabın yorumlarından anladığım kadarıyla
Kuran ayetlerinin bazılarının ancak Süryani ve Aramice bilgisiyle çözülebileceğini yazmış.

İlgili kitap hakkında Guardian gazatesinin yapmış olduğu haberi aşağıdaki linkten
okuyabilirsiniz (İngilizce):

http://www.guardian.co.uk/religion/Story/0,2763,631357,00.html

Umarım makalede Kuran'ın yine kendisi en güzel tefsiri yaptığını ve tutarlılığını


gösterebilmişimdir.

Sonuç:

Allah'a inanıp Kuran'ı rehber edinenler ahirette sevdiklerine kavuşacaklarına inananlar için
benim yorumum onlara şaşırtıcı gelmeyecektir. "Huri"lerin varlığına inananlara gelince,
onlara Kuran'ı iyice okuyup düşünmeye davet ediyorum; Allah ve indirdiği rehberden başka
hiçbir kaynak savunulmamalı.

"Şehit"lere ve inananlara 72 huri sözü ancak şeytandan gelebilir, Allah'tan gelemez. Bu


görüşü destekleyenler ve başkalarına aşılayanlar Allah'ın huzuruna çıkacaklarını
unutmasınlar. Diğer sapkınlıklarla birleşince, bu yozlaşma insanlara fena suçlar işlettirip
masumların ölümüne sebep olabiliyor.

130
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

HANGİ CARİYELER?

İslam düşmanları tarafından en fazla abüze edilen deyim “ma meleket eymanuküm”
(sağ ellerinizin / yeminlerinizin altındakiler)dür. Ne yazık ki bu suiistimalin nedeni bilinçsizce
ve hadislere eğilimli olarak yapılan Kuran çevirileridir. Geleneksel Müslümanlara göre bu
ifade Kuran’da SADECE cariyeleri anlatmak için kullanılmıştır. Bu, cinsiyet ayrımı
yapmadan yaşamın her anında iffetli bir hayat sürmeyi emreden Kuran’a yapılmış en büyük
hakarettir.

24:30 Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını


korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan
haberdardır.

24:31 Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını


korusunlar.

24:33 Nikâh imkânı bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zenginleştirinceye kadar


iffetlerini korusunlar.

70:29 Bunlar (müminler), cinsiyet organlarını titizlikle korurlar.

Halbuki bu ifadenin (ma meleket eymanuküm) geçtiği ayetlerde ne SAVAŞ ESİRİ ne


CARİYE sözü geçer. Tek geçen “sağ elinizin / sözünüzün altındakiler”dir ve Kuran’a
baktığımızda bunun birden fazla grubu anlatmak için kullanıldığını görürüz. Bu kişiler ille
kadın olacak diye bir kaide yoktur; bazen çocuklar, bazen erkekler için de aynı kelime
kullanılmıştır.

1. Evlatlık Olarak Baktığımız Çocuklar:

24:58 Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş


olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah salatından önce, öğlen vaktinde
elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam salatından sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar.
Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize
bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Yukarıdaki ayette “ellerimizin altında bulunanlarla” değil münasebet yatak odamıza bile
izinsiz girmesine izin vermiyoruz ve ergenlik çağı gelmemiş çocuklarla bir tutuluyorlar.

04:03 Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için izin


verilenleri (NİKAH ÇAĞINA GELENLERİ 4:6) ikişer, üçer, dörder nikâhlayın / evlendirin.
Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, BİRİNİ yahut SÖZÜNÜZÜN
altındakileri. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur.

131
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Ayette yetimleri (varsa) ikişer, üçer evlendirmemizi emrediyor (4:1 TÜM İNSANLARA
HİTAP EDİYOR, erkeklere değil). Bu şekilde evlendirmede haksızlık yapacağımızdan
korkuyorsak birini veyahut birilerine yetimlerle ilgili sözümüz varsa bunları evlendirmeliyiz.

33:55 Peygamber'in hanımlarına; babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları,


kızkardeşlerinin oğulları, hizmetindeki kadınlar ve sağ ellerinin / sözlerinin altındakiler [ma
meleket eymanühün] ötürü hiçbir günah yoktur. Allah'tan korkun, ey Peygamber hanımları!
Kuşkusuz, Allah herşeye tanıklık etmektedir.

04:25 Korunmuş (EBEVEYNİ OLAN) kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz,


ellerinizin altındaki [ma meleket eymaüküm] genç, mümin kızlardan biriyle evlensin. Allah
sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle
nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla
onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş
yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile
evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha
hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.

Tüm kadınlar “muhsanat” (korunmuş) tur. Ayetlerden anladığımız kadarıyla iki çeşit
“korunmuş” kadın var, biri belirli bir olgunluğa erişenler diğeri ise ebeveynleri tarafından
korunanlar. Mezhepçilerin aksine ayetten anlaşıldığı gibi bu kişilerin de (MME) zina yapma
gibi lüksleri yok. Artı dikkatinizi çekerim ayette “hür” ve “köle” kelimeleri geçmiyor.

24:33 Nikâh imkânı bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zenginleştirinceye kadar


iffetlerini korusunlar. Size bağımlı olanlardan [ma meleket eymanüküm], talihini / kısmetini
isteyenlerin, kendilerinde iyi hal görürseniz, onlarla yazılı anlaşma yapın. Allah'a size verdiği
malından siz de onlara verin. Hizmetinizdeki genç kızları, iffetli kalmak isteyip dururlarken,
iğreti dünya hayatının basit menfaatini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları baskı
altında tutarsa Allah, fuhşa zorlanmalarından sonra onları affedici, esirgeyicidir.

Muhsanat “korunmuş” demektir. 4:24’ten anladığımız üzere bir kızla evlenebilmek için
bunların korunmuş (evlenilecek yaşta) olmalarına dikkat etmeliyiz.

2. Emrimiz Altında Çalışanlar:

24:31 Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını


korusunlar. Süslerini görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini göğüs yırtmaçlarının
üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları
yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut
kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar [ma meleket
eymanühünne] yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar
yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar.
Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler,
Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!

132
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Yukarıdaki ayet cariye sapıklığını İslam’a mal etmeye çalışanların yüzüne tokat gibi vuruyor
çünkü ayette kadınların da “sağ ellerinin altında” birilerini bulundurabildiğini görüyoruz.
Erkeklere cariyelerle düşüp kalkma için ruhsat veren mollalar, imamlar kadınlara niye “sağ
ellerinin altındakilerle” münasebet izni vermiyor?

04:36 Allah'a kulluk edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve
öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa,
size bağımlı olanlara [ma meleket eymanüküm] iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp
böbürlenen şımarıkları sevmez.

16:71 Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin
altındakilere [ma meleket eymanüküm] aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah'ın
nimetini mi inkâr ediyor bunlar?

30:28 Size öz benliklerinizden bir örnek verdi: Ellerinizin altında bulunanlarda [ma meleket
eymanüküm], size verdiğimiz rızıklarda, sizinle aynı haklara sahip, birbirinizden çekindiğiniz
gibi kendilerinden çekineceğiniz ortaklarınız var mı? İşte biz, aklını işletecek bir topluluk için
ayetleri böyle açık açık sıralıyoruz.

3. Evlilik Yemininiz Altındakiler:

Bu kategoridekilerle cinsel ilişkiye izin var ama dikkat etmemiz gereken Allah’ın, bazı
çevirilerin aksine “eşleri ve yemininiz altındakiler değil” VEYA kelimesini kullanmasıdır.
Bunlar farklı şeyler değildir. Örneğin ülkemizde sadece imam nikahıyla yaşayan ve
evlenmeye gücü yetmeyen insanlar vardır, bu da bir evlilik yeminidir.

70:29 BUNLAR, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar.


70:30 Ancak eşleriyle VEYA yeminlerinin altındakiler [ma meleket eymanuhum] konusunda
kınanamazlar.

23:05 Cinsiyet organlarını koruyanlardır onlar (MÜMİNLER 23:1).


23:06 Eşleri VEYA yeminleri altındakiler [ma meleket eymanühüm] müstesnadır. Bu
durumda kınanmış değillerdir onlar.

Bazı sapık çevirmenler Allah’a iftira atmak pahasına cariye görüşünü HÜKÜMSÜZ
bırakacağından olacak ayeti “eşleri VE ellerinin altındaki cariyeler hariç” olarak çevirmişler.
Düşünemedikleri şey ise ayette belirli bir cinsiyetten (erkekten) DEĞİL her iki cinsiyetten
(ONLAR DİYE) bahsetmesidir!

33:50 Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini / hediyelerini verdiğin
eşlerin, Allah'ın sana bağışladığı yemininin altındakiler [ma meleket yemınüke], amcalarının,
halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber
kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki
müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri
altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu...
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

133
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Not: Ayette “ganimet” kelimesi geçmez.

ve ma meleket yemınüke memma efaellahü aleyke


ve yemininin altındakiler Allah’ın senin üzerine bağışladığı

33:52 Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle
değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile - helal olmaz. Yeminin altındakiler
müstesna [ma meleket yemınüke]. Allah her şey üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi
gözetlemektedir.

Gördüğünüz gibi İslam esire kadın veya erkek olsun saavş sırasında dahi işkenceyi, tecavüzü
emretmez. Bu kişiler bir ücret veya lütuf karşılığı salınmalı (47:4) ve esaret sırasında örnek
bir hoşgörü sergilenmelidir:

76:08 Yoksula, yetime ve ESİRE, yemeği severek yedirirler.


76:09 "Biz size yalnız ve YALNIZ ALLAH RIZASI İÇİN YEDİRİYORUZ. Sizden bir
karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz.

134
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

BAŞÖRTÜSÜ

KURAL BİR:

07:26 Ey âdemoğulları! Şu bir gerçek ki size, EDEP YERLERİNİZİ ÖRTECEK giysi de


indirdik, süs ve gösterişe yarayacak giysi de... fakat takva elbisesi hepsinden hayırlıdır. İşte
bu, Allah'ın ayetlerindendir. Gerek ki, düşünüp ibret alırlar.

Yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığı üzere Kuran'a göre İNSANLARIN giymeleri gereken giysi
AVRET YERLERİNİ ÖRTEN takva elbisesidir.

KURAL İKİ:

24:31 Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve


iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.
Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.

...vle yadribne bi humurihinne ala cüyubihinne...


...örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar... (Yaşar Nuri Öztürk)
...baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar... (Elmalılı Hamdi Yazır)
...örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar... (Edip Yüksel)

‫ﺧﻤﺮ‬ (hımar TEKİL, çoğulu HUMUR) : örtü, perde; baş örtüsü (*yine bu anlam hadislerin
etkisiyle Arap dinine yerleşmiş olabilir.)
‫ﺟﯿ ﺐ‬ (ceyb TEKİL, çoğulu CÜYUB) : gömleğin yaka ve göğüs kısmındaki açık; yaka; cep
(Arap’ların genellikle göğüs cebinde eşyalarını taşımaları nedeniyle bu anlama geliyor);
göğüs; kalp; bir ülkeye giriş yeri

Hımar kelimesinin kökü “hamara”dır ve örtmek, saklamak anlamlarına gelir.


Çevirmenlerin içki diye çevirdiği “hamar” kelimesi de aynı kökten gelir ve zihni örter.
Müslümanların hicap dediği örtü de Kuran da genel bir örtü veya perde anlamlarında
kullanılmıştır:

Ve beynehüma hıcab ve alel a'rafi ricalüy ya'rifune küllem bisımahüm ve nadev


ashabel cenneti en selamün aleyküm lem yedhuluha ve hüm yatmeun
07:46 İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir PERDE ve
A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki,
bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet
ehline: "Selâm size!" diye seslenirler.

Ve iza kara'tel kur'ane cealna beyneke ve beynellezıne la yü'minune bil ahırati


hıcabem mestura
17:45 Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların
arasına gizleyici bir ÖRTÜ çekeriz.

135
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Fettehazet min dunihim hıcaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha


beşaren seviyya
19:17 Meryem, onlarla kendi arasına bir PERDE çekmişti. Derken, biz
ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde
göründü.

Ve ma kane li beşerin ey yükellimehüllahü illa vahyen ev miv verai hıcabin ev


yurile rasulen fe yuhıye bi iznihı ma yeşa' innehu aliyyün hakım
42:51 Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya PERDE arkasından
konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O
yücedir, hakîmdir.

Ayette kadınların hangi bölgeyi örtmeleri gerektiği de belirtilmiş fakat "res" (baş)
kelimesi kullanılmamıştır. Kuran bize rehber olarak kafidir ve örtülecek yer göğüslerdir
(jüyub).

Cümleyi şimdi bildiğimiz kelimelerle parçalarına ayıralım:

...ve çeksinler/koysunlar/vursunlar (velyadribne) örtülerini (bihumurihinne) üzerine (ala)


göğüsleri (jüyubihinne)...

24:31 ...ve örtülerini göğüslerinin üzerine çeksinler...

33:59 Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir iş için dışarıya


çıktıklarında) dış giysilerini ( celabibihinn ) üzerlerine alsınlar. Tanınıp incitilmemeleri için
bu çok daha uygun bir yoldur.

‫ﺐ‬ ‫( ﺟﻼﺑﯿ‬jelâbib ÇOĞUL) : dış elbise


Bu ayetteki cilhab kelimesi herhangi bir dış giysi demektir, baş kapanacak veya saçın bir
teli bile görünmeyecek diye bir kayıt yoktur. Zaten bu şekilde giyinen birini tanımak dahi
mümkün olmaz.

Başörtüsünün Tarihçesi

Türbanı bir islami sembol sananlar, yanılıyorlar çünkü türban eski bir yahudi geleneğidir.
İslam'a da diğer çoğu yalan gibi hadis ve sünnet kitapları altında girdi. Dindar yahudi kadınlar
hala sinagoglarda, düğünlerde ve dinsel ayinlerde saçlarını örtmektedirler.

Aynı şekilde hıristiyan kadınlar da dinsel törenlerde saçını kapatırken; rahibeler her
zaman kapatır. Kapanma islam alimleri türban'ı bir islami sembol ilan etmeden çok önceler
yaygındı. Çeşitli dinlere inanan (müslüman, hıristiyan, yahudi) geleneksel Araplar o zamanlar
başörtüsü giyerlerdi.

136
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

HIRSIZLIĞIN CEZASI

Şuan İslami ülkelerde uygulanan hırsızlık cezası aşağıdaki ayetin yanlış


yorumlanmasının bir sonucudur:

05:38 Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza olarak ve Allah’tan bir
ibret olmak üzere ellerini ( eydiyehüma ) kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

‫ﯾ ﺪ‬ (yed) : kullanışlı; güç, kuvvet, kudret; faydalı eşyalar; cömertlik; elin üst kısmı, kol; (bir
aletin) kolu; (kuşun) kanadı

yed: bir el
yedeyn: iki el
eydi: (ÜÇ VEYA DAHA FAZLA EL) eller
eydiyehüma: (ÜÇ VEYA DAHA FAZLA el için) elleri

Buradaki el kelimesini gerçek anlamınında düşünürsek o zaman hırsızın bir elini değil
İKİ ELİNİ birden kesmemiz gerekir çünkü ayet sayısı en az üç tane el kesmemizi emrediyor.
Sunniler bu ayetteki çarpıklığı çok iyi anladılar ve yaptıklarının doğruluğunu kanıtlamak için
Kuran’ın değişik biçimlerini türettiler. Bunlarda yed kelimesi yerine çoğulu “eymenun” olan
sağ el (yemin) kelimesi kullanılıyor.

İbn Kesir : Ves sariku ves sarikatü faktau eymanehüma = ve erkek hırsız ve kadın hırsız,
ikisinin de sağ ellerini kesin
Tebari : Ves sariku ves sarikatü faktau eymanehüma = ve erkek hırsız ve kadın hırsız,
ikisinin de sağ ellerini kesin

Dahası bu ayeti gerçek anlamında anlarsak başka bir sorun daha çıkıyor karşımıza. O da
bundan sonraki ayet:

05:39 Kim (bu) haksız davranışından sonra tevbe eder ve DURUMUNU DÜZELTİRSE
şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

Elleri kesilen ya da mezhepçilerin yaptığı gibi tek eli kesilen birinin durumunu düzeltmesi
olanaksızdır. Hele gerçek anlamda alıp kişinin iki elini birden kesersek artık o şahsın
yaşaması bile ızdırap haline gelir. Bunun dışında mezhepçilerin cevaplaması gereken sorular
şunlardır:

a. Sabıkalı kişileri nasıl cezalandırırsınız? İki elini de kaybettikten sonra beyniyle


hırsızlık yapan birinin ayaklarını mı kesmek icap eder yoksa kafasını mı?
b. Bir yumurta çalan ile son model bir araba çalanın cezası aynı mıdır? Ellerinin
kesilmesi?
c. Sizin elleriniz kesilse nasıl hissederdiniz ve ailenize nasıl bakardınız?

137
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Kuran’da yed kelimesini incelersek bunun maddi gücü simgelediğini görebiliriz. Hem
de yine beşinci surede:

05:64 Bir de Yahudiler: "Allah'ın eli ( YEDÜLLAHİ ) bağlıdır." dediler ve dedikleri


yüzünden elleri bağlandı ve la'netlendiler. Hayır, O'nun iki eli de açıktır, dilediği gibi nimet
veriyor. Andolsun ki, sana Rabbinden indirilenler, onlardan birçoğunun azgınlığını küfrünü
artıracaktır. Bununla birlikte, aralarına kıyamete kadar sürecek olan bir düşmanlık ve kin
bıraktık. Her ne zaman savaş için bir ateş tutuşturdularsa, Allah onu söndürdü. Onlar
yeryüzünde bozgunculuk için koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.

Ellerin açıl olması cömert olmak demektir. Ellerini kesin hükmü de birçok anlam içerebilir:
hırsızların çalmasını engelleyin, çaldıklarından harcayın veya çaldıklarını iade edin.

Tebbet yeda ebiy lehebiv ve tebb


111:01 MALİ GÜCÜ YOK OLSUN Ebru Leheb'in; zaten YOK OLDU!
111:02 Ne MALI kurtardı onu ne de KAZANDIĞI.

‫( ﺗ ﺐ‬tebbe) : kesmek, kısaltmak; yok olmak; kaybolmak.


Yok olan da Ebu Leheb’in eli değil mali gücüdür.

5:38 ayetinde Diyanet’in çevirdiği gibi ibret kelimesi geçmemektedir. Bazı


çevirmenlerin de kelepçek olarak çevirdiği “nekale” kelimesi “örnek” anlamına gelir.
Kuran’da bir ayette daha geçer:

Fe cealnaha nekalel li ma beyne yedeyha ve ma halfeha ve mev'ızatel lil müttekıyn


02:66 Biz bunu, hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler
için de bir öğüt vesilesi kıldık.

Ceza kelimesi ise bir şey karşılığında yapılan şeylerin verilen benzer bir cezadır. Ödül, ceza,
karşılık anlamlarına gelir.

fe in kateluküm (SİZİNLE SAVAŞIRLARSA / SİZİ ÖLDÜRÜRLERSE) faktüluhüm (ONLARLA


SAVAŞIN / ONLARI ÖLDÜRÜN) * kezalike ceazül kafirın
02:191 Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onlara savaş açın. İşte kâfirlerin CEZASI
böyledir.

Vellezıne kesebüs seyyiati cezaü seyyietim bi misliha


10:27 KÖTÜLÜK YAPANLARA GELİNCE, KÖTÜLÜĞÜN CEZASI MİSLİ İLEDİR. Onları
zillet kaplayacaktır. Onları Allah'a karşı koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki
karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada
ebedî kalacaklardır.

Ve cezaü seyyietin seyyietüm mislüha


42:40 BİR KÖTÜLÜĞÜN CEZASI, ONA DENK BİR KÖTÜLÜKTÜR. Kim bağışlar ve barışı
sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.

138
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

‫( ﻣﺜ ﻞ‬mislun) : benzerlik; benzer, benzeş; müşabih, birbirine yakın; benzerlik; eşit, musavi.
5.38inci ayette yapılan suça karşılık olarak hırsızın mali gücünü keseceğiz. Hırsızlık el
kesiminin cezası olamaz çünkü bunlar birbirine denk değil. El kol kesmek 42:40 ve 10:27
ayetlerini dikkate almamaktır.

Şimdi bir de “ceza” kelimesinin yerine “azap” kelimesi kullanılan 24:02 ayetine bakalım.

24:02 Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret
gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız
tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun ( velyeşhed
azabehüma taifetüm minel mü'minın ).

Diyanet ceza olarak çevirmiş ama aslında “azaplarına” (azabehüma) kelimesi geçiyor. Neden
5:38 ayetinde de Allah azaplarına şahit olsunlar demiyor da ceza / karşılık kelimesi geçiyor?
Neden Allah 5:38 ayetinde mezhepçilere göre yapmanın çok büyük bir cesaret isteyeceği bir
işte bu ayetteki gibi “onlara acıyacağınız tutmasın” demiyor? El koparmak daha mı kolay?

Aslında Kuran’da örnek bir hırsızlık hadisesi de geçmiş, bakalım cezası neymiş:

12:74 (Yusuf'un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun


(HIRSIZLIĞIN) cezası nedir?
12:75 "Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o, onun
cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.

Bu kıssalar Kuran’a boş yere konulmamıştır:

12:07 Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için


ibretler vardır.
12:111 Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler
vardır.

Hırsızlık ayetinin doğru çevirisi şöyle olmalı:

Ves sariku ves sarikatü faktau eydiyehüma cezaem bima keseba nekalem minellah vallahü azızün
hakım
05:38 Hırsız erkek ve kadının KAZANDIKLARINA CEZA / KARŞILIK ( bi ma
keseba ), ALLAH’TAN DERS OLSUN DİYE MALİ GÜÇLERİNİ KESİN ve Allah
izzet ve hikmet sahibidir.

07:28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah
da bize bunu emretti" derler. De ki: ALLAH KÖTÜLÜĞÜ EMRETMEZ.
ALLAH'A KARŞI BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ?

139
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

İSLAM VE KADIN

Geçmişten beri İslam dininde kadınların yeri özellikle Batı tarafından günümüze kadar
sorgulanagelmiştir. Bunun nedeni de adı müslüman olan ve dininden bihaber toplumların
kadınların üzerinde uyguladıkları baskılar, şiddet ve izolasyondur. Bazı ayetleri yaptıklarını
haklı çıkaracak şekilde yorumlayıp araya bir iki tane de hadis eklendi mi yapılan bu
uygulamaları sanki islam emrediyormuş gibi bir izlenim yaratılır. Gariptir ki bu da en çok din
kavramını reddedenlerin ve islam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmektedir. “Müslüman”ların
yaptıkları yine Allah’ın son dini islam’a mal olmaktadır. Yanlış yorumlanan ayetlere
geçmeden önce Kuran inmeden önceki dönemde kadınların hak ve özgürlüklerini irdeleyelim.
Buradaki bilgilerin bazıları ondokuzuncu yüzyıla kadar gelebilmektedir.

Eski Uygarlıklardaki Kadınların Toplumdaki Statüsü

İslam öncesi çağlarda Arabistan’da kadınların miras hakkı yoktu. Kadınlar, kocaları
ölüm döşeğindeyken meta gibi vasiyet olarak bırakılabiliyordu. Said Nefisi; “Sasani
zamanından Emevi döneminin sonuna kadar Iran’ın sosyal tarihi” adlı kitabında şuları
yazıyor: “Sasani kültürünün diğer ilginç tarafı da, bir erkek ergenlik çağına ulaştığında babası
onu sayısız kadınla evlendirirdi. Bu süre zarfında kadının tüzel bir kişiliği olmazdı.
Evlendikten sonra kadın babasından veya velisinden miras alma hakkına sahip olamıyordu ve
eşini seçme hakkı kendisine verilmezdi...”

Hint kadınlarının durumunu Britanica şöyle yazıyor:

“Hindistanda kadının erkeğin buyruğu altında olması genel bir prensipti. Miras hakkı
aile içindeki erkeklerin elinde bulunuyordu. Hindu’lar iyi bir kadını şöyle tarif ederler: “aklı,
konuşması, vücudu etki altında tutulan bu dünyada iyi bir şöhrete sahip olan, diğer dünyada
ise kocasıyla aynı mekanda kalacak olan.”

Atina’daki kadınların da pek farkı yoktu:

“Atina kadınları bir erkeğe, babalarına, kardeşlerine veya erkek akrabalarına göre her
zaman ikinci sınıf olarak kaldı. Evlilikte rızasına pek bakılmaz ve bunun gerekli olduğu
düşnülmezdi.”

O dönemki Romalı kadınlar ise bir tarihçi tarafından şöyle tasvir edilir: “bir bebek, alt
sınıf, kendi başına bir şey yapamayacak durumda olan ve her zaman kocasının himayesine
bağımlı olan kişi.”

Dünyayı kasıp kavuran bu karanlık içinde Arap çöllerinde şu ilahi ayetler


yankılanıyordu:

04:01 “Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden
birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının.”

140
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

07:189 “O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna
ısınsın.

16:72 “Allah size, kendi benliklerinizden eşler nasip etti. Eşlerinizden de sizin için oğullar ve
torunlar oluşturdu. Ve sizleri güzel ve temiz nimetlerle rızıklandırdı. Şimdi bunlar, bâtıla mı
inanıyorlar? Ve bunlar, evet bunlar, Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?”

O dönemler bazı Arap kabileleri arasında yaygın olan “kız çocuğunu öldürme” Kuran
tarafından yasaklanmış ve diğer cinayetlerle eş tutulmuştur:

81:8-9 O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda, Hangi günah yüzünden öldürüldü
diye!

Kız çocuğu olup ikilemde kalan ebeveyler kınanmıştır::

16:58-59 Onlardan birine kız çocuk müjdelendiğinde yüzü simsiyah kesilir. Öfkeden
kuduracak gibidir o. Kendisine muştulananın utancından ötürü toplumdan gizlenir.
Hakaret/eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına mı gömsün onu. Bakın ne kötü
hüküm veriyorlar!

Kuran kadını Adem’in yaptığı hata için suçlamaz. Kuran’a göre Adem ve eşi Allah’a
itaatsizlik etmiş, tövbe edip affedilmiştir. (2:36, 7:20 - 24). Hatta bir ayette (20:121), özellikle
Adem, suçlanmıştır.

Şimdi Kuran’ın acımasızca eleştirildiği ayetlere gelelim...

İTİRAZ 1: KADINLAR NEDEN MİRASTAN ERKEKLERİN YARISI KADAR PAY


ALIYORLAR?

Bir kere soru yanlış, bu HER DURUMDA geçerli değildir. Bu konuya birazdan
geleceğim. Kuran’a göre erkek çocuk, kız çocuğun iki misli miras alır ve işte fırtınalar
koparan İslam’ın kadını ikinci plana attığına dayanak gösterilen kısım budur, gerisine
bakılmaz, önemli değildir çünkü. Örneğin ölen çocuklarından miras alan EBEVEYNLERİN
İKİSİ DE mirastan 1/6 pay alırlar. Anne ve babaya düşen pay aynıdır. Ölen evladın bakacağı
çocuğu olduğu ve olmadığı durumlardaki ebeveyn payları da eşittir. Eleştiren kişiler bu
ayetlere nedense önem vermez, çünkü bu kişilerin kalplerine anti-islamik yazılar okuya okuya
ya da sözüm ona müslümanları göre göre İslam’ın kadını ezdiği fikri kazınmıştır. Nefretlerini
de ayetleri eksik kopyalayarak bastırmaya çalışırlar. Erkek çocuğa fazla miras payı verilmesi
de erkeğin (hele o dönemi düşünürsek) evinin geçimini sağlama görevinin olmasından
ötürüdür (4:34). Allah cinsiyet ayrımı yapsaydı bunu ebeveyn dağılımlarında da görürdük.
Artı bu konuda bile süregelen bir ihtilâf vardır. Kimilerine göre (ben dahil) bu kurallar
yalnızca VASİYET BIRAKILMADIĞI ZAMANLARDA GEÇERLİDİR.

04.11 Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar.
İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir

141
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın
herbiri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı
olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı
VASİYETTEN ve BORCUNDAN ARTA KALANIN altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız
var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz.
Allah'tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.

Anlaşıldığı üzere mirasın dağıtımı, ölen kişinin geride bıraktığı borçlar ve VASİYETİ
çıkarıldıktan sonraki aşamadır. Yani üstteki koşullar bir vasiyet bırakıldığı zaman
uygulanabilir. Vasiyeti ise nasıl bırakmamız gerektiği şu ayette açıklanıyor:

02:180 Birinize ölüm geldigi vakit, bir mal bırakacaksa, babası, annesi ve en yakıin akrabası
için MEŞRU bir biçimde vasiyette bulunması, Allah'a karsı gelmekten sakınanlar üzerine
yapılması gerekli bir hak olarak üzerinize yazıldı.

İTİRAZ 2: KURAN KADININ DÖVÜLMESİNİ ONAYLAMIŞTIR!

04.34 Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar (KAVVAM *1). Şundan ki, Allah, insanların
bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve
temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi
korurlar. Sadakatsizlik (NÜŞHÜZ kökü NEŞEZE *2) ve iffetsizliklerinden korktuğunuz
kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden
çıkarın/dövün (DaRaBe *3)! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine
başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Anahtar Kelimeler:

‫ ﻗ ﻮام‬: koruyucu, gözetici; bakan, yiyecek ve ihtiyaçlarını gideren


‫ ﻧﺸ ﺰ‬: itaatsiz olmak, isyankar olmak; (birine) haksız davranmak; terketmek; acımasız ve
kötü bir eş olmak
‫( ﺿــــرب‬DRB): iyileştirmek, vurmak, örnek olarak göstermek, gitmek, seyehate çıkmak, -
den kurtulmak, vazgeçmek, örtmek, karşılaştırmak, yola çıkmak, ayrılmak.

İyi ve temiz kadınlar saygılıdır?

‫( ﺻ ﺎﻟﺤﺎت‬salihat) : dürüst, erdemli


‫( ﻗﺎﻧﺘ ﺎت‬kanitat) : itaatkar, itaatli

‫ﻗﻨ ﺖ‬ ve türevleri Kuran’da birçok yerde geçiyor (3:17, 33:35, 39:9, 2:117) ve her zaman
Allah’a itaat için kullanılmış.

Essabirıne ves sadikıyne vel kanitıne vel münfikıyne vel müstağfirıne bil eshar
03:17 Sabreden, dürüst olan, BOYUN EĞENLER / İTAAT EDENLER, hayra harcayan ve
seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir).

142
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Ayetin “Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar” şeklinde devam
etmesi bu saygının Allah’a olduğunun açık bir kanıtıdır.

Niye “dövün” olamaz?

Bir kere ayet terkedilme durumlarından bahsediyor (yani nüşhüz bazılarının çevirdiği
gibi “baş kaldırma” değil terkedilmedir). Bunu bir sonraki ayetten doğrulayabiliriz. Bu ayette
ise terkedilmekten korktuğumuz kadınlara sırası ile yapmamız gerekenler anlatılıyor. Kimse
bir başkaldırmadan korkmaz. Baş kaldırma ya vardır yok yoktur ama ayrılık çok sinsice
gelebilir. Dahası bazılarının çevirdiği gibi böyle bir atmosferde kadına el kaldırmak ortamı
daha da germekten öteye gitmeyecektir! Bu şekilde evlilik kurtulacak mı? Bu çeviri şu
ayetlerle nasıl barıştırılabilir:

03:134 O takva sahipleri, bollukta ver darlıkta nafaka verenler, kızdıklarında öfkelerini
yutanlar ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah, iyilik edenleri sever.

30:21 Yine sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratması ve aranızda
bir SEVGİ ve bir ESİRGEME yapması da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda
düşünecek bir kavim için ibretler vardır.

Ayetin doğru çevirisi:

04.34 Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar (KAVVAM *1). Şundan ki, Allah, insanların
bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır.
ERDEMLİ KADINLAR (ALLAH’A) İTAATKARDIR; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi,
gizliliği gereken şeyi korurlar. TERKEDİŞİNDEN (NÜŞHÜZ kökü NEŞEZE *2) korktuğunuz
kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet ONLARDAN
AYRILIN / ONLARI BIRAKIN (DaRaBa *3)! Size uyarlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol
aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

İTİRAZ 3: KURAN’A GÖRE ERKEKLER, KADINLARDAN BİR DERECE


ÜSTÜNDÜR!

02.228 Boşanmış kadınların kendi başlarına üç âdet ve temizlenme süresi beklerler. Eğer
Allah'a ve âhiret gününe inanmakta iseler, Allah'ın onların rahimlerinde yarattığını
saklamaları kendilerine helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde herhangi bir şekilde barışmak
isterlerse eşlerini geri almaya herkesten daha çok hak sahibidirler. Kadınlar, örfe uygun
biçimde, sorumluluklarına benzer hakları da vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece
farkı vardır *. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

Bu ayet genelde alıntılanırken sadece sonunun kopyalanması İslam’ın kadına bakış


açısının çaptırılması için çokça başvurulan bir yöntemdir.

Allah’ın erkek ve kadının yaptıkları iyilik ve güzellikleri ödüllendirmede bir ayırım


yoktur. “4.124 Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar

143
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.” (4:124). Bu ayetten önceki


ayetlere bakarsanız boşanma gerçekleşmeden önceki bekleme süresinden bahsettiğini
görürsünüz. Buradaki derece erkeklerin kişisel olarak boşanmayı başlatabilmeleridir, kadınlar
ise bunu bir yetkilinin aracılığıyla gerçekleştirebilirler. Yani bu avantaj sadece boşanma
konusunda geçerlidir. Bu avantajın yararı da birkaç ayet öncesinde bahsedildiği gibi kadının
hamile olması gibi durumlarda erkeğe düşünme süresi vermek içindir.

Muhammed Esed de bu dereceyi benzer biçimde yorumlamıştır:

“Boşanmış bir kadın bekle (iddet) süresi bitmeden önce kocasının ilişkiye yeniden başlama
teklifini reddetme hakkına sahiptir; ama ailenin bakımı erkeğin ellerinde olduğundan geçici
boşanmayı feshetme hakkı öncelikle erkeğindir.”

Kim kimden üstündür?

09.20 İman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla didinenler derece
bakımından Allah katında daha yücedirler. Kurtuluşa erenler de işte bunlardır.

İTİRAZ 4: BİR KADIN ŞAHİT 2 ERKEK ŞAHİTE EŞİT!

02.282 Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın.
Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan
kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabbinden korksun da
borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf-çaresiz biri ise
yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de
tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın
gerekir. Bu kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa (*TEDILLE) ötekisi ona hatırlatsın diyedir.
Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine
kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için
daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp
durduğunuz tamamen peşin bir ticaret sözkonusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca
yoktur. Karşılıklı alış-veriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar
verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size
öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.

Tedılle kelimesinin kökü (hede) rehber olmak, rehberlik etmek demektir. Unutmak doğru bir
çeviri bir kere. Tedılle = yanlış yola sapmış, kaybolmuş

Bunu bir kadının iki erkek şahide eş olması diye nitelendiremeyiz bile. Tamamen ayete
haksızlık etmiş oluruz çünkü tanıklık sırasında iki şahit gerekir. İki erkek tercihen veya bir
erkek iki kadın. İkinci kadının görevi, ilki “yanlış yola saptığında” onu düzeltmektir. Bu
şekilde erkek tarafından baskı altında olduğundan veya erkek tanığın eşi olduğundan kadının
yanlış ifade verme ihtimalinin önüne geçilmiş olur.

Diğer şahitliklerde böyle bir uygulama yoktur (65:2, 5:106 ve 4:6) ve 24. ayette bu ayetin tam
tersine kadının ŞAHİTLİĞİ ERKEĞİNKİNDEN ÜSTÜNDÜR.

144
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

24:06 Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların
herbirinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a
yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır.
24:07 Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın laneti üzerine olsun diye söz söyler.
24:08 İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah
adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür.
24:09 Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın
gazabının kendisi üzerine olması"nı söylemekten ibarettir.

Nedense kimse işte islam kadınları böyle eziyor diye eleştirirken bu ayeti alıntılamaz.

145

You might also like