Professional Documents
Culture Documents
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Yılmaz BĠDAV
DANIġMAN
KONYA–2015
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Yılmaz BĠDAV
DANIġMAN
KONYA–2015
ĠÇĠNDEKĠLER
GĠRĠġ
ARAP DĠLĠNDE HARFLER
A. Harfin Tanımı.......................................................................................................... 1
B. Harfin Özellikleri .................................................................................................... 2
C. Harfin Çeşitleri ........................................................................................................ 4
1. Hece Harfleri ve Çeşitleri .................................................................................... 4
I. Şemsi ve Kameri Hece Harfleri ...................................................................... 4
II. Ayrı ve Bitişik Hece Harfleri ......................................................................... 5
III. Sahih ve İlletli Hece Harfleri........................................................................ 5
IV. Asıl ve Zâid Hece Harfleri ........................................................................... 6
V. Noktalı ve Noktasız Hece Harfleri ................................................................ 6
2. Mâna Harfleri ve Çeşitleri ................................................................................... 6
I. Amel Edip Etmemesi Bakımından Mâna Harfleri .......................................... 7
II. Kullanımına Göre Mâna Harfleri................................................................. 10
III. Sayısına Göre Mâna Harfleri ...................................................................... 14
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
ZÂĠD HECE HARFLERĠ
A. Zâid Hece Harflerinin Tanımı ............................................................................... 15
B. Harfin Zâid Oluşunu Gösteren İşaretler ................................................................ 18
I
C. Zâid Hece Harflerinin Kullanıldığı Yerler ............................................................ 19
1. Elif ( )اHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler ............................................... 19
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
ZÂĠD MÂNA HARFLERİ
A. Zâid Mâna Harflerinin Tanımı .............................................................................. 42
B. Zâid Mâna Harflerinin Kullanıldığı Yerler ........................................................... 44
1. إً ٍْفHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler ...................................................... 44
II
8. ؾHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler ....................................................... 79
12. ؿ
ٍْ اىHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler .................................................... 83
SONUÇ .......................................................................................................................87
KAYNAKÇA .............................................................................................................89
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................94
III
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Bilim Dalı
Arap Dili ve Edebiyatı
Yılmaz BĠDAV
Öğrencinin Ġmzası
IV
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
KABUL FORMU
Ana Bilim / Bilim Dalı Doğu Dilleri ve Edebiyatları / Arap Dili ve Edebiyatı
Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan, Arap Dilinde Zâid Harfler
başlıklı bu çalışma 06/11/2015 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği
ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
V
ÖNSÖZ
Harfler, bir dilin yapısını oluşturan temel unsurdur. Bilindiği üzere harf
Arapça’ da kelimenin üç kısmından birini teşkil etmekte ve tek başına tam bir anlam
ifade etmemektedir. Ancak diğer kelimelerle birlikte kullanıldığında onlara
tamamlayıcı anlamlar katmaktadır. Arapça’da harfler, kelimeleri oluşturan hece
(alfabe-mebânî) ve mâna (meânî) harfleri olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.
VI
Çalışmamda öneri ve tavsiyeleriyle yardımlarını benden esirgemeyen
arkadaşım Arş. Gör. Hasan HARMANCI’ya; konumun tespitinde ve ortaya
konulmasında büyük katkılarını gördüğüm danışman hocam Doç. Dr. Mahmut
KAFES’e teşekkürü bir borç bilirim.
Yılmaz BİDAV
Konya 2015
VII
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Ana Bilim / Bilim Dalı Doğu Dilleri ve Edebiyatları / Arap Dili ve Edebiyatı
ÖZET
İnsanoğlu yaratıldığı ilk günden itibaren iletişim aracı olarak dili kullanmıştır.
Bir dilin en küçük yapı taşı harflerdir. Arapça’ da harf, tek başına bir anlam ifade
etmemekte, diğer kelimelerle birlikte olduğunda onlara tamamlayıcı anlamlar
katmaktadır. Harfler hece (alfabe-mebânî) ve mâna (meânî) harfleri olmak üzere iki
kısma ayrılmaktadır.
Mâna harflerindeki ziyâdelik, bir kısım meânî harflerinin irab açısından her
hangi bir fonksiyonu olmadığı halde, edebi ve belaği yönden cümlenin anlamını
pekiştirmek, zayıf âmili güçlendirmek, lafzı güzelleştirmek ve cümlede ahengi
VIII
sağlamak gibi çeşitli amaçlarla kullanılmasıdır. Bunlar إ ٍْف, أى ٍْف, ما, ال, ن ً ب,
ٍْ م, ًْ ؾ, يف, ك,
ًْ ؿ,
Bu harfler için ziyâde (fazlalık), lağv (boş, hükümsüz), sıla (bağlaç), haşv (ek,
ilave), muḳham (araya girmiş) ve en çok ise tekîd (vurgu), sözcükleri
kullanılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Zâid, Ziyâde, Ek, Ġlave, Bağlaç, Harf, Meâni, Mebâni
IX
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Öğrencinin
Ana Bilim /Bilim Dalı Doğu Dilleri ve Edebiyatları /Arap Dili ve Edebiyatı
SUMMARY
From the first day when mankind created, has used language as a
communication tool. Letters are the smallest element of a language. In Arabic letters,
it does not mean anything alone. But it makes sense when combined with other
words. Letters, syllables (alphabet-Mabâne) and letters means is divided into two
parts.
Additional letters, in addition to letters which are added to the root letters to
her word. It is possible to say that the additional letters in Arabic, partially replace
attachments making shots in Turkish. Indeed, affixes letters in Turkish are
subsequently added to the root word and to give them different meanings. In Arabic,
ً
ىسأىلٍتي يمون ىletters.
additional syllables Word are make up from يها
These letters are named additional, invalid, connector, extra and emphasis.
Keywords: Zâid, Ziyâde, Additional, Conjuction, Letter, Maâni, Mabâni
X
TRANSKRĠPSĠYON SĠSTEMĠ
ذ : ẕ غ : ġ
ر : r ؼ : f
ز : z ؽ : ḳ
XI
KISALTMALAR
XII
GĠRĠġ
A. Harfin Tanımı
Bilindiği üzere Arapça’da kelime isim, fiil ve harf olmak üzere üçe
ayrılmaktadır. İsim, zamana bağlı olmaksızın tek başına bir anlam ifade eden kelime;
fiil, zamana ve şahsa bağlı olarak bir iş ve oluş bildiren kelimedir.
meyletmek, sapmak, eğmek; bir şeyin ucu, kenarı, tarafı, kıyısı; yön, tarz; sınır, yan;
zirve, tepe; kelime, kelâm; cılız ince yapılı deve; su yolu; kılıcın, dağın veya geminin
kenarı gibi anlamlara gelmektedir.1 Ayrıca, yol yürümekten yorulmuş soylu veya
zayıf at anlamında da kullanılmaktadır.2 Bağlaç adı verilen edatlara da harf denildiği
gibi alfabeyi oluşturan seslerin yani hece harflerinin her birine de harf adı
verilmektedir. Çoğulu حركؼve أحرؼdür.
1
Cevherî, Ebû Nasr İsmâîl b. Ḥammâd, eṣ-Ṣıḥâḥ Tâcu’l-luġa ve ṣıḥâḥu’l-arabiyye, (thk. Ahmed
Abdulġafûr ʿAṭṭâr), Dâru’l-ılm li’l-melâyîn, Beyrut, 1990, V, 1342; İbn Manẓûr, Ebû’l-Fażl
Muhammed b. Ali b. Ahmed, Lisânu’l-Arab, (thk. Abdullâh Ali el-Kebîr–Muhammed Ahmed
Ḥasballâh–Hâşim Muhammed eş-Şâzelî), Dâru’l-maârif, Kahire, ts., II, 837-838; Zebîdî, es-Seyyid
Muhammed Murtaża el-Huseynî, Tâcu’l-ʿarûs min cevâhiri’l-ḳâmûs, Matbaatu hukûmeti’l- Kuveyt,
Kuveyt 1986, XXIII, 128; Iṣfahânî, Huseyin b. Muhammed b. er-Râġıb, el-Müfredât fî ġarîbi’l-
Ḳur’ân, Mektebetu Nizâr Muṣtafa el-Bâz, y.y.y. ts., s.149; Yakûb, Emîl Bedîʿ Mevsûʿat-u ʿulûmi’l-
luġati’l-arabiyye, Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 2006, V, 216.
2
İbn Manẓûr, a.g.e., II, 837-838.
3
İbn Yaʿîş, Muvaffaḳuddîn Ebû’l-Bekâ Yaʿîş b. Ali, Şerḥu’l-mufaṣṣal li’z-Zemaḫşerî, Dâru’l-
kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 2001, IV, 447; Suyûṭi, Celâleddin Ebû’l-Fażl Abdurrahmân b. Kemâleddîn
Ebû Bekr b. Muḥammed, Hemʿu’l-hevâmıʿ fi şerhı cemʿı’l-cevâmıʿ, (thk. ve şrh. Abdusselâm
Muhammed Hârûn-Abdu’l-Âl Sâlim Mukerrem), Muessetu’r-risâle, Beyrut,1992, I, 7; Zebîdî, a.e.g.,
XXIII, 129; Ġalâyînî, Mustafa, Câmiʿu’d-durûsi’l-arabiyye, Mektebetu’l-ʿasrıyye, Beyrut, 1993, I,
12.
4
İbn Manẓûr, a.g.e., II, 837.
1
3. Harf, isim ve fiil dışında bir başka anlamda kullanılan kelimedir.5
B. Harfin Özellikleri
Nahivciler, kelimenin diğer çeşitlerinden olan isim ve fiilin özelliklerini
belirledikleri gibi harfin de özelliklerini belirlemişlerdir. Harfin özelliklerini bilmek
için öncelikle isim ve fiilin özelliklerinin neler olduğu üzerinde kısaca durmak
gerekir. Başına اؿtakısı gelmesi, kesra ve tenvin alması ve müsnedün ileyh olması
ismin bazı özelliklerinden; sonlarına cezm işareti alması ve mutaharrik ref zamirlerin
5
Sîbeveyh, Ebû Bişr ʿAmr b. Osman b. Kanber, el-Kitâb, (thk. Abdusselâm Muhammed Hârûn),
Mektebetu’l-hâncî, Kahire 1988, I, 12; Fârisî, Hasan b. Ahmed Ebû Ali, Kitâbu’l-îżâḥ, (thk. Kâzım
Baḥr el-Murcân), Âlemu’l-kutub, Beyrut 1996, s.72.
6
Sîbeveyh, a.g.e., I, 12; Fârisî, a.g.e., s.72.
7
Çağmar, M. Edip, “Kelime Çeşidi Olan Harfin Tanımına ve Özelliklerine Eleştirel Bir Yaklaşım”,
AÜİFD, 2002, c. XLIII (43), S.2, s.397.
2
bitişmesi, muzârilerinin başına nasb ve cezm harflerinin gelmesi, müfred müenneslik
işareti olan açık ta’nın( )تbitişmesi ise fiilin bazı özelliklerindendir.8
8
İbn ʿAkîl, Bahâuddîn Abdullâh, Şerḥu İbn-i ʿAḳîl, (thk. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd),
Dâru’l-fikr, Kahire, 1980, I, 20 vd.
9
İbn Manẓûr, a.g.e., II, 837; İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdullâh Cemâleddîn b. Yûsuf b.
Ahmed b. Abdullâh, Evżahu’l-mesâlik ilâ elfiyeti ibn-i Mâlik, (thk. Muhammed Muhyiddin
Abdulhamîd), Mektebetu’l-ʿasrıyye, Beyrut, ts., I, 25-26; İbn ʿAkîl, a.g.e., I, 20-28;39; Hasan, Abbâs,
en-Naḥvu’l-vâfî, Dâru’l-maârif, Mısır 1975, I, 66 vd.; Emîl Bedîʿ, a.g.e., V,215-217; Çağmar, a.g.e.,
s.403.
10 ً ع ْن,
ْب, ْإً ى, لى ٍوىما, لى ًك مْنgibi.
ٍ ىل ى
11
Müsned: Cümlede yüklenen hükmü ifade eden öğedir. İsim cümlesinde haber, fiil cümlesinde
fiil, nakıs fiillerin haberleri ve iki mef’ul alan fiillerin ikinci mef’ûlleri müsneddir.
Müsnedün ileyh: Cümlede kendisine hüküm yüklenen öğedir. İsim cümlesinde mübteda, fiil
cümlesinde fâil ya da nâib-i fâil, nakıs fiillerin isimleri ve iki mef’ul alan fiillerin birinci mef’ûlleri
müsned ileyhtir.
3
C. Harfin ÇeĢitleri
İsim ve fiilin yanısıra kelimenin üçüncü bir çeşidi olan harf, hece (mebânî) ve
mâna (meânî) harfleri olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.
Bunlar kelimenin yapısında yer alan ve Arap alfabesini oluşturan yirmi dokuz
harftir.12 Genellikle hece harfleri adıyla bilinirler. Anlama katkıları yoktur. Sadece
kelimelerin yapısında yer alırlar. Bunlara hurufu’l mebânî, hurufu’l bina, hurufu’l
hicâ, hurûfu’t-teheccî veya hurufu’l muʿcem de denmektedir. Hece harfleri, şemsi
kameri; ayrı bitişik; sahih illetli; asıl zâid; muʿcem (noktalı) gayr-i muʿcem
(noktasız) olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır. 13
اىلػ ػ ػ ػ ػشَّ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ٍم ي, اىل ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػدَّ يْارgibi. Bunlar الثاء, الداؿ, الذاؿ, الراء, الزاء, السني, الشني, الصاد, الضاد, الطاء,
ْس
Kameri harfler: Kelime başına اؿgeldiğinde ’ؿı okutan harflerdir. اىلػٍػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ َقػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ىػم يْر,
ِ
اىلٍػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػػك ػ ػ ػ ػ ػ ػ ػػتى يgibi . Bunlar تمزةٛأ, الباء, اٗتيم, ا٘تاء, تاءٙ ا, الكاؼ, العني, الغني, ْالفاء, القاؼ, تيمٚ ا,
ْاب
12
Bazı kaynaklar hemzeyi bu harflerden kabul etmeyerek sayının yirmi sekiz olduğunu bazıları da
hemzenin eliften ayrı bir harf olduğuna işaret etmiş bu nedenle sayının yirmi dokuz olduğunu
belirtmiştir. bkz. Emîl Bedîʿ, a.g.e., V, 234; Abbâs Hasan, a.g.e., I, 13; el-Mʿucemu’l-vasîṭ,
Komisyon, Çağrı Yayınevi, İstanbul, 1996, s.167.
13
Emîl Bedîʿ, a.g.e.,V, 235; Kafes, Mahmut, Arapça Dilbilgisi (Sarf Nahiv), Konya, 2012, s.5-7;
Durmuş, İsmail, “Harf Maddesi”, DİA, İstanbul, 1997, XVI, 158; Çörtü, M. Meral, Arapça Dilbilgisi
(Sarf), M.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2010, s.46; Çelen, Mehmet, Arapça’da Edatlar,
Saff Yayıncılık, İstanbul, 1991, s.25-27.
4
II. Ayrı ve BitiĢik Hece Harfleri
Bu harflerden sonra bu grupta olan bir harf gelirse onlara da bitişmezler. اءه
ْ ىد ىك,
Hazif (harfin atılması), iskân (harfin harekesiz kalınması), kalb (harfin harfe
dönüştürülmesi) yoluyla değişime uğrayıp uğramamasına göre hece harfleri iki kısma
ayrılmaktadır.
Ġlletli harfler: Hazif, iskân ve kalb yoluyla değişime uğrayabilen harfler olup
üç tanedir. Bunlar ا, ك, مdır.
ْ قىػ ىو ىؿolan fiilde كdan önceki harfin harekesi fetha olduğu için اؿ
ْ قى ىşeklinde söylenmekte
كharfi اharfine kalb edilmektedir. Yine aslı يػى ٍق يو يْؿolan muzâri fiil ْوؿ
يػى يق يşeklinde
yapılmaktadır.
İlletli harflere hurûfi’l-ılle veya hurûfi’l-cevfiyye de denmektedir.
Sahih harfler: ا, ك, مdışındaki harflerdir. Bir başka deyişle hazf, iskân ve kalb
5
IV. Asıl ve Zâid Hece Harfleri
Noktasız harfler ise şunlardır:أ, ا, ح, د, ر, س, , ص, ط, ع, ؾ, ؿ, ـ, ق, ك
Hece harfleri ayrıca müzekker ve müennes (تؤنثةٚتذكرة ْكاٚ ;)حركؼ ْاistiʿlâʾ ( حركؼ
)اإلستعالء, istifʿâl ()حركؼ اإلستفعاؿ, tefḫîm ()حركؼ التفخيم, şefeviyye ()ا٘تركؼْالشفوية, riḫve
()حركؼ الرخوة, ḳalḳale ()حركؼ القلقلة, ġunne ( )حركؼ الغنةgibi bölümlere de ayrılmaktadır.
İsim ve fiilin dışında kelimenin üçüncü bir çeşidi olan harften mâna harfleri
kastedilmektedir. Dolaysıyla nahiv kitaplarında geçen harfe ait tanımlar genelde
mâna harfleri için yapılan tanımlardır. Tek başlarına bir mâna ifade etmeyen bu
harfler ancak isim ve fiillerle birlikte kullanıldıklarında bir anlam taşırlar. Kelimeye
ayrı bir anlam katmaları sebebiyle mâna harfleri veya hurûf-u’l meânî denmektedir.
Cümle veya terkip içerisinde isimleri ve fiilleri birbirlerine bağladıkları ya da bu ikisi
arasında anlam yönünden ilişki kurulmasında vasıta görevi gördükleri için bunlara
6
bağlaç (rabt) harfleri veya edât (çoğulu edevât) adı da verilmektedir14. Sayıları
elliyi15 aşan mâna harfleri içinde isim soylu olanlar yanında birkaç da fiil soylu
bulunmaktadır. Ancak çoğunluğu harf olduğu için onlar da bu ad altında
toplanmıştır.
Mâna harflerinin irabta mahalli yoktur. Bütün mâna harfleri bulundukları hal
üzere mebnîdir. Yani bazıları ل
ٍْ ىىgibi sükûn üzere, bazıları ت
ْ لىٍي ىgibi fetha üzere,
ًْ gibi kesra üzere, bazıları ise يمٍن يْذgibi zamme üzere mebnîdir.
bazıları ب
Bazı mâna harfleri birlikte kullanıldıkları isim ve fiiller üzerinde bir takım
yapısal değişikliklere yol açarken bazıları sadece anlama katkı yapmakla yetinirler.
Bu bakımdan mâna harfleri amel eden (âmile) ve amel etmeyen (âtıl/muhmele)
olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.
a. Amel edenler: İsim ve fiiller üzerinde bir takım yapısal değişikliklere neden
olan mâna harfleridir. Bunlardan fiile benzeyenler (َّ إِفve kardeşleri) ile ’ليسye
benzeyenler ve cer harfleri isimler üzerinde, cezm ve nasb harfleri ise fiiller
üzerinde etkili olmaktadır.
1. Cer harfleri: Bazılarının harf-i cer olup olmadığı ihtilaflı olmakla birlikte
ًْ , ًم ٍْن, إًىل, ىع ٍْن, ىعلىى,ْ ًؿ,ْ ًيف,ْ ىؾ,ْ ىح مَّت,ْب
bunlar ْ ب ير م, ىْك,ْت
ى,ْاشا
ىح ى,ْ يم ٍذ,ْْ يمٍن يذ,ْ ىخالى,ْ ىع ىدا, ٍلوىْال,
ْ ىك ٍي, ْ لى ىعلم,ْمو
ٍ ىكٍي, لعل, مَّتharfleridir.
14
Emîl Bedîʿ, a.g.e.,V, 238; Abbâs Hasan, a.g.e., I, 13; İsmail Durmuş, a.g.e., XVI, 163.
15
Murâdî, el-Hasan b. Kâsım, el-Cenâ’d-dânî fî ḥurûfi’l-meânî (thk. Fahruddin Kabbâve -
Muhammed Nedîm Fâżıl), Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 1992, s.25; Emîl Bedîʿ, a.g.e.,V, 217.
7
ْْاىبً ٍطَّْبِػ ػ ىسالىوْـ
ٍ وح( ياْني يEy Nuh! Selametle in.)
16
ْ( ىكالىْتيػلٍ يقواْبًأىيٍ ًدي يك ٍمْإِلَىْالتػ ٍمهلي ىكًْةKendinizi (kendi) ellerinizle tehlikeye atmayınız.)17
ْ ( ىكىمن ْيػىٍب ىخ ٍل ْفىًإمَّنىا ْيػىٍب ىخ يل ْ َعن ْنػم ٍف ًس ًْوKim cimrilik ederse ancak kendi nefsine cimrilik
etmiş olur.)20
ْ ْْما ْالى ْتىػ ٍعلى يمو ىف ً
ْعلىى ْاللٌو ى
( تىػ يقوليو ىف ىYoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şey mi
söylüyorsunuz?)21
ً م
2. Fiile benzeyen harfler:22 ْل ْلىٍي ى,ْْلىك من,ْْْ ىكأى مف,ْْأ مف,ْإً مْف
لى ىع م,ْت
ْورْ مرًح ه
ْيم ِ
( إفَّْاللٌوىْ ىغ يف هMuhakkak ki Allah Gafurdur, Rahimdir.)
23
16
Hûd:48.
17
Bakara:195.
18
Kadir:5.
19
Bakara:220.
20
Muhammed:38.
21
Bakara:80.
22
Bu edatlar şunlardan dolayı fiile benzetilmektedir:
1. Fiilllerdeki gibi harf sayılarının en az üç olması
2. Fiilerde olduğu gibi sonlarına mütekellim yâsı geldiğinde nûnu vikaye almaları
2. Mazi fiillerde olduğu gibi sonlarının fetha üzere mebni olması
4.Tekid, teşbih, temenni gibi fiil anlamları içermeleri
23
Bakara:173.
24
Âli İmrân:86.
25
Hacc:2.
26
Yâsîn:26.
8
3. Cezm harfleri: ْإً ٍف,ْْإً ٍذ ىما, ٍل ً ْاْلم
ْْ ى,ْْلى مما,ْر)ْؿ ٍ ٍ ْ ى(ال يـ,ْالناىية)ْال
ْى ْ ى(ال
ً
( ىْك َماْاللٌويْبًغىاف ول ىAllah yaptıklarınızdan gafil değildir.)
ْْع مماْتىػ ٍع ىمليو ىْف 35
27
Talâk:7.
28
Bakara:286.
29
Yûsuf:77.
30
İhlas:3.
31
Mü’min:26.
32
Fatır:43.
33
Hadid:23.
34
Bu harfler, olumsuzluk ifade etmeleri ve irab yönüyle ليسye benzetilmektedir.
35
Bakara:74.
36
Yûnus:62.
9
b. Amel etmeyenler: İsim ve fiiller üzerinde herhangi bir etkisi görülmeyen
harflerdir. Bunlar:
1. Gelecek zaman (istikbal) harfleri: ْؼ
ىس ٍو ى, س
ْْ ى
bileceksiniz.) 37
ً اءْاإلحس
ًٍ افْإًمال ً
ْاإل ٍح ىسا يفْ؟ ( َه َّْلْ ىجىز ٍ ٍ ىİyiliğin karşılığı yalnız iyilik değil mi?)
39
ْص ٍد ىرىؾ؟
ك ى( َّأَْ ىلٍْنى ٍشىر ٍحْلى ىBiz senin göğsünü açmadık mı?)
40
ْوهي
ْ ْماْفىػ ىعلي
كى َوْ ىشاءى ىْربُّ ى
َّْ ( لEğer Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı.) 41
ْ ص ًادقًني
نت ًْم ىن ْال م ً ً ً
( َّلَ ْوَما ْتىأٍتينىا ْبًالٍ ىمالئ ىْكة ْإًف ْ يك ىEğer doğru söyleyenlerden isen bize
melekleri getirsene.) 43
II. Kullanımına Göre Mâna Harfleri
37
Tekâẟur:3-4.
38
Nisâ:162.
39
Rahmân:60.
40
İnşiraḥ:1.
41
Enʿâm:137.
42
Żuhâ:31.
43
Hicr:7.
10
ْومواْ ىخٍيػهرْلم يك ٍْم
صي ( ىْكأَفْتى يOruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.)
44
ْْاىلْم ٍو ًع ىدؾ
ب ى ( َهّلَّْتى ٍذ ىى يBari randevuna gitseydin ya! /Niye gitmedin.)
َلْ ىٍَتتى ًه يد ى
ْْد ٍر ىسك ََّ ( أHaydi dersine çalış. /çalışmalısın.)
ْْمنْتػىىزمكى
( قَ َّْدْأىفٍػلى ىح ىNefsini tezkiye eden kimse felâha (kurtuluşa) ermiştir.)
46
ب ىْك ٍج ًه ى
ْ ك ًْيف ْال مس ىماء ُّ
( قَ َّْد ْنػىىرل ْتىػ ىقل ىBiz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip
durduğunu görüyoruz.)47
ْىْك م
4. Red ve inkâr harfi: ال
ً ً
وؿ ىْكىَّنيُّد ْلىوي ْم ىن ْالٍ ىع ىذاب ى
ْ ْمداا ْما ْيػى يق ي
ب ى( َكّلَّ ْ ىسنىكٍتي يHayır! (İş onun dediği gibi değil). Biz,
onun söylediklerini yazacağız ve azabını arttırdıkça arttıracağız.)48
5. Olumsuzluk (nefiy) harflerinden: ما, ٍل
ْ ى, لى مما
Bunlardan başka nasb, şart, cezm ve gelecek zaman harfleri de fiille birlikte
kullanılmakta olup hangileri olduğuna ve kullanımlarına daha önce yer verilmiştir.
b. Ġsimle Birlikte Kullanılanlar:
44
Bakara:184.
45
Tevbe:128.
46
Aʿlâ:14.
47
Bakara:144.
48
Meryem:79.
49
Alak:5.
50
Hucurat:14.
11
ْاع ىد مفْالضمعً ى
ْيف ً ( َّكاهللًْْليسAllah’a yemin olsun ki, zayıfa yardım edeceğim.)
ى َ
ْتْلىتيػ ٍرًدي ًْن
ْاؿَّْتَػ ػ ػ ػاللم ًوْإً ٍفْكً ٍْد ى
( قى ىOna şöyle der: “Allah’a andolsun, neredeyse beni de
helâk edecektin”.)51
ْإًم
2.İstisna harfi: ال
ْ وـ ٍ ( اللٌوي ْال ْإًلىوى ْإِلَّ ْ يى ىوAllah ki, O'ndan başka ilâh yoktur, O, (Hayy’dır)
ْْا٘تى ُّي ْالٍ ىقيُّ ي
ً ِ
اىاْْفىػ ػ ػ ػإذَاْى ىي ى
ْْحيمةهْتى ٍس ىعى ( فىأىلٍ ىق ىOnu attı. Bir de ne görsün o, hızla akan bir yılan!)
53
ً اضيةن ْمر
ْْضيمةن ً ً ً ً ً ( ياْأىيػمْتيػ ػ ػ ػ َػهاْالنمػ ٍفس ْالٍمطٍمئًنمةيEy Mutmain (huzura ermiş) nefis!
ٍ ْارجعيْإ ىىل ىْربِّك ىْر ى
ٍ ي ي ى
Râzı edici ve râzı edilmiş olarak Rabb’ine dön.)55
ْ ى, ىْكْأى مْف
6. Benzetme (teşbih) harfleri: ْؾ
de O’nundur.)56
51
Sâffât:56.
52
Âli İmrân:2.
53
Tahâ:20.
54
Bakara:13.
55
Fecr:27-28.
56
Rahmân:24.
12
ٍ ( ىكإًذ ْنػىتىػ ٍقنىاDağı, bir gölge gibi onların üzerine çekip
ْ ْاٗتىبى ىل ْفىػ ٍوقىػ يه ٍم ْ َكأَنَّ ػ ػ ػ ػ ػ ػوي ْظيلمْةه
kaldırmıştık.)57
7. Olumsuzluk (nefiy) harflerinden: ْْإً ٍْف, ت
ْْالى ى
ْْمنى و
ْ اص ً ََّ ْك َل
ت ْح ى
ني ى ِّ ( ىك ٍم ْأ ٍىىلىكٍنىا ًْمن ْقىػٍبلً ًهمBiz onlardan önce nice nesilleri
ْْمن ْقىػ ٍروف ْفىػنى ىاد ٍكا ى
helâk ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi.)58
Bunlardan başka fiile benzeyen ve cer harfler isimle birlikte kullanılmakta olup
hangileri olduğuna ve kullanımlarına daha önce yer verilmiştir.
c. Ġsimlerde ve Fiillerde Ortak Olanlar:
ْ( لى ىق ٍْدْأ ٍىر ىس ٍلنىاْنيوحْانْ ََّكَّإًبٍػىرًى ىAndolsun biz Nuh’u ve İbrahim’i (elçi olarak) gönderdik.)59
ْيم
ْ( يكليواْ ََّكْا ٍشىربيواْ ََّكْالىْتي ٍس ًرفيواYiyin, için fakat israf etmeyin.)60
ً
( ىْكَّ َماَّاهللْبًغىاف ول ىAllah yaptıklarınızdan asla habersiz değildir.)
ْْع مماْتىػ ٍع ىمليوف 64
57
Aʿraf:171.
58
Sad:3.
59
Hadid:26.
60
Aʿraf:31.
61
Mü’minun: 4.
62
Aʿraf:43.
63
Necm:3.
64
Bakara:74;149.
13
4. Cevap harfleri: ْىال,ْجلى ٍل ً
ى,ْ ىج ٍْي,ْىج ٍل
أ ى,ْإ ٍم, بػىلىى,نػى ىع ٍْم
ْْ( إِمْ ىكىرِِّّبْإًنمويْ ى٘تىقEvet, Rabbime andolsun. Muhakkak ki o, (haktır) gerçektir.)65
Konumuzun bir kısmını buradaki zâid mâna harfleri teşkil ettiği için ikinci
bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Mâna harfleri kendini oluşturan harflerin sayısına yani kök harflerinin sayısına
göre bir, iki, üç, dört ve beş harften oluşmaktadır.
Tek harften oluşanlar: ْء,ْا,ْب,ْت,ْؾ,ْؿ,ْـ,ْف,ْؼ,ْس,ْقػ,ْك, م
ً ً ً
Üç harften oluşanlar:ْ آ ٍف,ْ ل أ ى,ْ إ ىذا,ْأىالى,ْ إ ىىل,ْأ ىىما,ْ إ مف,ْ أى مف,ْأىيىا,ْبػىلىى,ْثيم,ْ ىجلى ٍْل,ْ ىج ٍْي,ْ ىخالى,ْ ب
ٍْ ىج ير م,ْ ؼ
ىس ٍو ى
,ْ ىع ىدا,ْل
ىع م,ْ ىعلى,ْت ً
الى ى,ْت
لىٍي ى,ْ يمٍن يذ,ْن ٍع ىم,ىىيىا
ْ لى ًك مdir.
Beş harften oluşan sadece ن
65
Yûnus: 53.
66
Aʿraf:172.
14
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
İbn Aḳîl (ö:769/1367), İbn Mâlik’in (ö:672/1274) meşhur Elfiyye adlı eserine
yazdığı Şerḥ-u İbn Aḳîl adlı kitabında zâid hece harfini, kelimenin aslî harfi olup
bazı çekimlerinde yerinde kalan ve bazılarında da düşen harftir68 şeklinde tarif
etmiştir. Curcânî (ö:816/1413) de kelimenin bazı çekimlerinde düşen şeydir(harftir)69
şeklinde buna yakın bir tanım yapmıştır.
Ancak el-Ezherî (ö:760/1358), yine Elfiyye üzerine yazdığı bir şerh olan
Şerḥu’t-taṣrîḥ ve’t-tavżıḥ adlı eserinde İbn Hişâm’ın (ö:761/1360) bu tarife itiraz
ettiğini söylemektedir. İbn Hişâm’a göre, کوكبkelimesindeki كharfi ve قرنفل
kelimesindeki فharfi aslî değil zâiddir.70 Dolayısı ile bu durum yukarda belirtilen
zâid harf tarifine ters düşmektedir. İbn Hişâm, yine كعدkelimesindeki birinci harfin
67
İbn Manẓûr, a.g.e., III, 1897; Zemaḫşerî, Ebû’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer b. Ahmed,
Esâsu’l-belâġa, (thk. Muhammed Bâsil Uyûnu’s-Sûd), Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 1998, I, 429;
Zebîdî, a.g.e, VIII, 155 vd.; el-Mu’cemu'l-vasît, s.409; Sarı, Mevlüt, el-Mevârid (Arapça-Türkçe
Sözlük), İpek Yayıncılık, İstanbul, 1982, s.723.
68
İbn ʿAkîl, a.g.e., IV, 198.
69
Curcânî, Ali b. Muhammed eş-Şerif, Kitâbu’t-taʿrîfât, Mektebetu Lübnân, Beyrut 1985, s.90.
70
Ezherî, Ḫalid b. Abdillâh, Şerḥu’t-taṣrîḥ ʿala’t-tavżîḥ evi't-taṣrîḥ bi mażmûni't-tavżîḥ, (thk.
Muhammed Bâsil ʿUyûnu’s-Sûd), Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut 2000, II, 669.
15
kelimesindeki üçüncü harfin ىلٍ ْيػى ٍغ يْزşeklinde geldiğinde kelimenin aslî harfleri
İbn Yaʿîş (ö: 643/974) ise zâid hece harfini ( ضاربvuran, döven) kelimesindeki
elif ve ( مضركبvurulan, dövülen) kelimesindeki vav gibi mâna ifade etmek veya ٔتار
(eşek) kelimesindeki elif ve ( عمودdirek, sütun, kazık) kelimesindeki vav gibi kelimenin
şunlardır:74 تمزةٛا, اْللف, تاءٛا, الياء, النوف, التاء, السني, تيمٚا, الواك, الالـ
71
Ezherî, a.g.e., II, 669-672.
72
Ezherî, a.e., II, 669.
73
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 314.
74
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 235-237; Ezherî, a.g.e., II, 672; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mulûkî fi’t-taṣrîf , (thk.
Fahruddîn Ḳabbâve), el-Mektebetu’l-arabiyye, Haleb, 1973, s.100; Suyûṭi, Hemʿu’l-hevâmıʿ, VI, 237;
el-Eşbâh ve’n-naẓâir fı’n-naḥv, (thk. Abdullâh Nebhân, Ġâzî Muhtâr Ṭuleymât), Dımaşk, 1987, I,
451; II 332.
75
Ezherî, a.g.e., II, 671-672; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mulûkî, s.100-101; İbn Cinnî, Ebû’l-Fetḥ Osmân,
Sırru ṣınâʿati'l-iʿrâb, (thk. Hasan el-Hindâvî), Dâru’l-kalem, Dımaşk, 1993, s.120-122; Suyûṭi, el-
Eşbâh ve’n-naẓâir, I, 451-460; II, 332.
16
ً
ْتْمواسى
ْأىنٍ ى/ْْالسما ىف
ِّ ت ىى ًويٍ ي/ ْسلىٍي ىماف اىلٍ ىم ٍو ي/ ىسأىلٍتي يمون ىيها/ اىلٍيىػ ٍوىـْتىػنٍ ىس ْاهي
ىكأىتىاهي ي/ يى ٍمْيػىتى ىسائىػليو ىْف/ تْيػىٍن ىس ْاهي
Bu ifadelerin en ilginci İbn Mâlik’nin zâid hece harflerini dört defa zikrettiği şu
beyittir;76
ْيل ً و ً ًً ً
ْْأ ىىما هف ىْكْتى ٍسه ي،ْْم ٍس يؤكؿ
ْتىالىْيػى ٍوىـْأينٍسوِْْْْْْْْنىايىةي ى،ْيم
ىىنىاءه ىْكْتى ٍسل ه
gibi. Burada görüldüğü üzere كتبkelimesine sırasıyla م, ت, ف, أ, اve ـharfler
رضػ ػ ػ ػ ػيkelimelerinde olduğu gibi bazen kelimenin aslî harflerinden olduklarından zâid
değillerdir.
76
Ezherî, a.g.e., II, 672; Emîl Bedîʿ, a.g.e.,V, 229.
77
Ezherî, a.g.e., II, 669-670.
17
(çekmek, asılmak) fiilinin ب
ْ( ىجلبى ىörtünmek, sarınmak) şeklinde söylenmesiyle
esmek) olduğu için hemze zâiddir. Yine ( يدىال ًْمصparlak şey) ve ( إًبٍػنىمoğul)
ْ فيػ ٍعلىلً هلveznindedir. Ancak Arapça’da böyle bir vezin bulunmamaktadır. O zaman فيػٍنػ ىعلً ْله
78
Ezherî, a.g.e., II, 670.
18
Arapça’da böyle bir vezin bulunmamaktadır. Ancak تػي يفعِّلvezninden olabilir ki bu
5. Bir harf bulunduğu kelimede bir anlam ifade ediyorsa o harf zâid kabul
ْض ًر ي
edilmektedir. Örneğin ب ْىض ًر ي
ٍ يىfiilindeki مharfi gâibliğe, ب ٍ أfiilindeki أharfi
mütekellimliğe delalet ettiği için zâiddir. 79
Elif ( )اharfi en çok kullanılan zâid harflerdendir. Kelime ister isim olsun ister
fiil olsun başta zâid olarak bulunmamaktadır. Ancak ( قىاتًلkatil), ْات
( ىخ ىhalka, yüzük)
(anahtar), حٍبلى ًً
( يhamile) kelimelerinde olduğu gibi dördüncü harfinde; حلٍب ىالب
79
Ezherî, a.g.e., II, 678 vd.; Emîl Bedîʿ, a.g.e., V, 229.
19
(sarmaşık), ( قىػ ٍرقىرلYemâme’de meyveli bir yer) kelimelerinde olduğu gibi beşinci
harfinde; ( يك ممثٍػىرلarmut), ( قىػبىػ ٍعثىػىرلbir şair adı) kelimelerinde olduğu gibi altıncı harfinde
zâid olarak gelebilmektedir.80 Özetle söylemek gerekirse elif harfi kelime başında
değil, sadece kelime ortasında ve sonunda zâid olarak gelebilmektedir.
zâid değil aslî harftir. Yine elif harfinin zâid olabilmesi için rubâî mücerred - muzaaf
bir kelime olmaması gerekmektedir. Örneğin ضى
ض ٍو ى
ْ( ىgürültü, patırtı, şamata)
gelmektedir.82
Elif harfinin kelime ortasındaki ziyâdeliği çok fazla görülür. Nitekim zâid
harfleri Arapça vezinlerde geniş bir şekilde ele alan Sîbeveyh’e göre elifin zâid
olduğu vezinler şunlardır: 83
Kelimenin üçüncü harfinde zâid olarak bulunduğu vezinler: ْفىعاؿ, فًعاؿ, فيعاؿ,
ً م, فاعل
فاعل ي
ً م, اعيل
ى
ً م ىف, اعل
ً ً ً ً ْفىػ ىعالًػ م, فىػ ىعالػًػيل, فىػ ىعالػً ىْل, فىػ ىعالػػني, فىػ ىعالً ىْن, فىػ ىعا ًكؿ,
فىػ ىو ى, فىػ ىواعيل, فىػ ىعاعيل, فىػ ىعاعل, فىػ ىعالػىى, ػى
80
Sîbeveyh, a.g.e., III, 194; IV, 235-236; İbn Cinnî, a.g.e., II, 687-690; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-
mufaṣṣal, V, 322-323; Şerḥu’l-mulûkî, s.127-128; Mâleḳî, Ahmed b. Abdinnûr, Raṣfu’l-mebânî fi
şerḥi ḥurûfi’l-meʿânî, (thk. Ahmed Muḥammed el-Ḫarrâṣ), Dâru’l-kalem, Dımaşk, ts a.g.e., s.37; Emîl
Bedîʿ, a.g.e., V, 230.
ْض يو
81
ض ٍو ى
ْ ىkelimesi rubai muzaaf aynı zamanda murab bir kelimedir. İlâl kaidesi gereği sonundaki
zammeli كharfi لharfine dönüşmüş ve ضى ض ٍو ى
ْ ىşekline gelmiştir.
82
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 322; Ezherî, a.g.e., II, 672,673.
83
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 249 vd.
20
ً ً ً ً ً ً ً ً
فى ى, فىياعيل, ت ىفاعيل, ت ىفاعل, يْػى ىفاعيل, يْػى ىفاعل, فىػ ىعا ًكيل, فىػ ىعايًيل, ْيت
فىعايل, فىعائل, ياعل فىػ ىعال ى, فىػنىاع ىْل, فيػ ىعالىػى, فيػ ىعاعيل,
ً فيػو, فىػعالمة, فيػعالًية, فىػعالًية
االءى
ْ فىػ ىع, فىػ ىع ىاالف, اعلىى ىى ى ى
Kelimenin dördüncü harfinde zâid olarak bulunduğu vezinler: فىػ ٍعلىى, فيػ ٍعلىى, فً ٍعلىى,
فىْػ ىْعلىى, ًم ٍف ىعاؿ فيػ ىعلىى, تًٍف ىعاؿ, فىػعماؿ, فًعماؿ, فيػعماؿ, فً ٍع ىالء, فىػ ٍع ىالء, فيػعمالػىى, فيػ ىع ىالء, فىػ ٍع ىالف, فىػ ىع ىالف, فيػ ٍع ىالف,
فً ٍع ىالف, فً ٍع ىواؿ, فىػٍيػ ىعاؿ, فً ىيعاؿ, فيػ ٍع ىالؿ, فيػ ىع ىالء, فً ىع ىال ًْء, فىػ ىع ىالء, وعاؿ ً
في ى, فىع ىالف, فىػ يْع ىالف, فيػ ٍع ىواؿ, فىػ ٍو ىعاؿ,
فًٍنػ ىعاؿ.
sıfat anlamı ifade eden isimlerde, ( قاتًلkatil) gibi sülâsi fiilin ism-i failinde zâid
olabilmektedir.
2. اعل
فى ىveznindeki حارب
( ىsavaştı) gibi işteşlik ifade eden sülâsi mezîd bir fiilde
veya ْ بػى يع ىدgibi sülâsi lazım (geçişsiz) bir fiilin اع ىْد
بى ى
84
şeklinde müteaddi (geçişli)
3. اع ْوؿ
ْ( فى يmüennesi اع ْولة
ْ ) فى يveznindeki ( فاركؽhak ile batılı en iyi şekilde bir
birinden ayıran) ve فاركقةgibi mübalağa ifade eden bir kelimede, ىاركفgibi bir özel
isimde, ( صابوفsabun) gibi câmid bir isimde veya ( ساطورsatır) gibi bir alet isminde
zâid olabilmektedir.
84
Örneğin: باعىدْزيدْعمراcümlesindeki باعدfiilinin ( أبعدهuzaklaştırdı) anlamında kullanılması gibi.
21
4. ( ساباطüstü kapalı geçit) gibi اعاؿ
ْفى ىveznindeki kelimelerde, ( نافقاءköstebek
ً فىveznindeki kelimelerde ve ( عاشوراءaşure, muharrem ayının onuncu
yuvası) gibi اع ىالء
(tok) gibi sıfatı müşebbehe vezinlerinden فىػ ٍع ىالفvezninin müennesi olanْ فىػ ٍعلىىnın
ً فىػو, اعيل
4. Çoğulluk ifade eden ْفىعائل, اعل ً فىػع, فىػعال ػى, اعيل
ً ْفىػو, فاعل
ً م, م ىفاعًيل, فىػعالػًػيل,
ى ى ىى ى ى ى ى
ً ت ىف, فىياعل, فيػعالىػى, ػى
ْ فىػ ىعالػً ىل, فىػ ىعالػًني, اعيل ً ً ً
ى فىػ ىعالػ مْ ى, فىياعيل, يْػى ىفاعيلvezinlerinde gelen cemi mükesser
ve muntehe’l-cumû isimlerde zâid olabilmektedir.
1. فىػ ٍعلىى, فيػ ٍعلىى, فً ٍعلىى, فىْػ ىْعلىى, فيػ ىعلىىvezinlerinde elif-i maksûre şeklinde gelmektedir.
فعيلveznindeki sıfatın cemi mükesserinde veya ( دعولdava) gibi bir isimde zâid
olabilmektedir.
22
3. فيْػ ٍعلىىveznindeki كٍبْػْىرل
ْ( يen küçük) gibi bir ism-i tafdilde, نْػي ٍْع ىْمىgibi bir özel
isimde, سْىرل
ٍْ ( ْييgeceleyin yürümek) gibi bir mastarda zâid olabilmektedir.
4. فىػ ٍع ىالء, فىػ ٍع ىالف, ْفيػ ٍع ىالفsıfatı müşebbehe, ْفىػعماؿve ًم ٍف ىعاؿmübalağalı ismi fail, ْ ًم ٍف ىعاؿ
aynı zamanda ismi alet, فً ٍع ىالفrubai mücerred mastar, فىػ ىع ىالفsülâsi mücerred mastar, ْ
فيػعماؿsülâsi ismi faillerin mükesser çoğul vezinleri olup bu vezinlere uygun birçok
veznindeki الء ْ( ىْح ٍْو ىkuşun midesi, akıl) gibi, ْفًعًٍل ىعاؿveznindeki ( ًحلًٍب ىالبsarmaşık) gibi
ْص ى
Elif harfinin kelime sonundaki ziyâdeliğini İbn Cinnî ve İbn Yaʿîş ilhak
(sonradan katma), te’nîs ve haşv (araya sokma) olmak üzere üç şekilde ele
almaktadır.87 Örneğin ( أ ٍىرطىىyaprağıyla deri boyanan bir çeşit ağaç) kelimesinin
sonundaki elifin ziyâdeliği ilhaktır. Kelimede ek, ilave veya uzatmadır. Müenneslik
ْمأٍ يرك ه
alameti değildir. Çünkü müennesi أْىٍر ْطىاةşeklindedir. ْط أىدمي ىtamlamasındaki
kullanımda elif olmaması buna delil gösterilmektedir. حٍبلى
( يhamile, gebe), يسكٍرل
(sarhoş) , ( يٓتىادلhicri takvim ayı) kelimelerinin sonlarındaki eliflerin ziyâdeliği ise
85
Ezherî, a.g.e., II, 662.
86
Ayrıca diğer vezin ve örnekler için bkz. Sîbeveyh, a.g.e., IV, 260-265.
87
İbn Cinnî, a.g.e., II, 691-695; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 323-324.
23
müenneslik içindir. Çünkü bunlar iştikak (türetme) amacıyla müennes yapılmış olup
ً
ى, ىْسكٍر, ٓتىٍدşeklindedir. ( بىاقلمىbakla), ان
asılları حٍبل ْ( يٖتى ىbıldırcın) kelimelerinin
sonlarındaki elifin ziyâdeliği ise haşv için olup bunlar müenneslik için değildir.
Çünkü بىاقًلمى, ْان ً
يٖتى ىkelimelerinin müennesleri بىاق مالة, يٖتىانىاةşeklindedir. Buradaki elifler
كتىابve ٔتارgibi iştikak maksadıyla da gelmemiştir. Dolayısıyla onların ziyâdeliği
Bu isim (hemze) elif harfinin harekeli olanına verilen bir ad olup hemze-i vasl
ve hemze-i kat’ olmak üzere ikiye ayrılır.
olarak zâiddir.ْارا ً ً ً ً ً إً ٍجتًم ن,ْإً ٍجتى ًم ٍْع, ْإً ٍْجْتى ْم ْعgibi
إ ٍست ٍغ ىف ن,ْإ ٍستىػ ٍغف ٍْر,ْإ ٍستىػ ٍغ ىفىْر,ْاعا ى ىى
ٍْ ًْإ,ْ ت
3. Şu kelimelerdeki hemzeler ise semâî olarak zâiddir: ْ س هْم ْْإً ٍْس ه,ْ ْإًْبٍ هْن,ْ ْإًبٍْػْنى هْم,ْ ْإًبٍْػْنىْةه
ًْ ْإًثٍْػْنى,ْاف
,ْْإً ٍْمْيرهْؤ,ْْإً ٍْمْىرْأىْةه,ْاف ًْ ْإًثٍْػْنىْتى,ْْأىٍْميي هْن, ْأىٍْميه
88
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 144-152; IV, 235; Ezherî, a.g.e., II, 674-675; İbn Cinnî, a.g.e., II, 107-118;
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 317-322; Emîl Bedîʿ, a.g.e., I, 14-18; 21-22; Ġalâyînî, a.g.e., II, 175-
176; Cârim, Ali; Emin, Mustafa, en-Naḥvu’l-vâżıh fî ḳavâid’l-luġati’l-arabiyye li’l-medârisi’l-
merḥaleti’l-ʾûlâ, Mısır, 1964, III, s.60-62.
89
Misal ve ecvef fiillerde konumuz dışında olan başka harflerin hazfi gerçekleşmektedir. Örneğin
ْىخ ىذ
أ ىfiilinin emrinin يخ ٍْذ, اؿ
ْ قى ىfiilinin قي ٍْلşeklinde gelmesi gibi. bkz. Sîbeveyh, a.g.e., IV, 152-157 ; İbn
Cinnî, a.g.e., II, 112-113; Emîl Bedîʿ, a.g.e., I, 23-25.
90
Bu babdaki hemze, vasl değil kat’ hemzesidir.
24
ْْاىْلٍ ًْكْتى ي,ْْاىْلٍ ىْقٍْويْـ, ْاىلْمر يْج يْلgibi.
4. Harf-i Tarifin hemzesi de zâiddir: 91 ْْاىْلٍ ىْقْلى يْم,ْاب
Hemz-i Kat’: Elif-i fasl adıyla da bilinen bu harf kelimenin başında, ortasında
veya sonunda, neresinde gelirse gelsin daima okunur. Çoğunlukla başta, nadiren
ortada ve sonda zâid olarak gelen bu harfin zâid olarak geldiği yerler şuralardır:92
1. ْإًفٍػ ىعاؿbabının mazi, emir ve mastarlarında: أى ٍكىرىْـ, أى ٍك ًرٍْـ, اـ
ْ إً ٍكىر هgibi.
gibi.
5. Geçişlilik ifade eden bir harfli sülâsi mezîd fiillerde: ْىخبىػىر
ٍ أ,ْأىنى ىاـ,ْب
أى ٍذ ىى ى, gibi.
6. Sıfat-ı müşebbehelerin müenneslerinde kendisinden önce gelen elifle
birlikte: ك ىْماء
ٍْ ( ْبىdilsiz), ( ىْزٍْرْقىاءmavi) gibi.
أ ٍشياء, ىٖتىاء
ٍ أ, أىبٍػنىاءgibi.
9. أىفىػٍنػ ىعلveznindeki kelimelerde elif ve فile birlikte:ْ ( أىلىٍن ىددhusumeti katı olan),
91
Harf-i tarifteki (ٍْ )اىؿhemzeyi Halil b. Ahmed hemze-i kat’ Sîbeveyh hemze-i vasl kabul etmiştir.
bkz. Sîbeveyh, a.g.e., III, 324 vd.; İbn Cinnî, a.g.e., I, 115-116; II,333 vd.
92
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 235; Ezherî, a.g.e., II, 674-675; İbn Cinnî, a.g.e., II, 107-118; İbn Yaʿîş,
Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 317-322; Emîl Bedîʿ, a.g.e., I, 14-18; 21; Ġalâyînî, a.g.e., II, 177; Cârim-Emin,
a.g.e., 1964, III, 60-62.
25
11. أيفٍػ يعوؿve أيفٍػ يعولةveznindeki kelimelerde ْكve ةile birlikte: يسليوب
ٍ ( أüslup,
yöntem), ْ جوبة
( أ ٍيع يucube, şaşılacak şey), ْ يحبيولىة
ٍ ( أtuzak, ağ, kapan), ( أينٍ يشوطىةilmekli
düğüm), ْأخ يدكد
ٍ (yeryüzündeki uzun çatlak, yarık) gibi.
12. Bazı soyut ve somut isimlerde: ْ ( أىفٍ ىكلtelaş, titreme, sarsıntı), ْ أ ٍىرنىب
(tavşan), ْ( إًٍْتًدrastık (sürme) taşı), ْ( إًىكزةördek), ْ( إًىكزkaz), صبىع
ٍ ً( إparmak) gibi.
13. فىأٍ ىعلveznindeki kelimelerde ْ ( ْنىأٍ ىدؿdolandırılma korkusu) , ْ ( ىجأٍنىبkısa
bu tâ’ya tâu’t-te’nîs ()تاء ْالتأنيث, tâu’t-te’nîsi’l-merbûta (تربوطةٚ) تاء ْالتأنيث ْا, tâu’l-
26
mubâlağa (تبالغةٚ)تاء ْا, tâu’l-ıvaz ()تاء ْالعوض, tâu’l-bedel ( )تاء ْالبدؿgibi adlar
,ت
ْ أنٍ ىgibi.
93
Emîl Bedîʿ, a.g.e., IV, 216 vd.; İbn Manẓûr, a.g.e., V, 410; el-Mʿucemu’l-vasîṭ, s.80.
94
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 236,237; Ezherî, a.g.e., II, 676; İbn Cinnî, a.g.e., II, 157-170; İbn Yaʿîş,
Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 336-339; Mâleḳî, a.g.e., s.171; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb ʿan kutubi’l-eʿârîb,
(thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamîd), Mektebetu’l-ʿasrıyye, Beyrut, 1991, s.134-135; Suyûṭi,
Hemʿu’l-hevâmıʿ, VI, 239; Esterâbâẕî, Rıżaeddîn Muhammed b. el-Hasan, Şerh-u şâfiyeti ibni’l-
Ḥâcib, (thk. ve şrh. Muhammed Nûr el-Hasan, Muhammed ez-Zerḳaf, Muhammed Muhyiddîn
Abdulhamîd) Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 1982, II, 378-379; Emîl Bedîʿ, a.g.e., IV, 226-229;
Ḥamlâvî, Ahmed b. Muhammed b. Ahmed, Şeẕâ’l-ʿurf fî fenni’ṣ-ṣarf, (thk. Muhammed b.
Abdulmuʿtî), Dâru’l-keyân, Riyad 1957, s.196.
95
Mazi fiil çekimlerindeki her تzâid değildir. Ancak gaibe-müfred ve gaibe-tesniye sigalarındaki
’تlar zâiddir. Çünkü bu kiplerdeki ’تlar zamir değil müenneslik ’تsıdır. bkz. Emîl Bedîʿ, a.g.e., IV,
229; Ġalâyînî, a.g.e., I, 76; Çörtü, Mustafa Meral, Arapça Dilbilgisi (Nahiv), M.Ü. İlahiyat Fakültesi
Yayınları, İstanbul, 2007, s.25.)
96
Cumhura göre bu kelimelerdeki ْ أ ىفzamir ’تlar ise hitab harfidir. bkz. Emîl Bedîʿ, a.g.e., IV, 226;
Çörtü, Arapça Dilbilgisi Sarf, s.433.
27
( تًٍل ىْقاءbuluşma, görüşme), ْ( تًٍبػيىافaçıklamak), ْ( ًّتٍْثىاؿheykel), , ( ًع ٍف ًريتdev, cin, şeytan),
ً , gibi.
2. Bazı sıfat-ı müşebbehelerin müenneslerinde:ْغاضبىة
gibi.
Bu tür durumların bulunduğu bazı yapılar şunlardır;
ْإسْتًىْق ى
ın düşmesinden bedel امة ٍْ şeklinde, إقٍْػىْواـmastarındaki كın düşmesinden bedel إْقى ىْامة
28
9. فىػ ىعلىةveznindeki sülâsi ism-i fail kalıpların cem-i mükesserlerinde: ْ سفرة
سharfi çoğunluklaْ إً ٍستً ٍف ىعاؿbabı ve çekimlerinde zâid olarak bulunur. 97 ْإً ٍستى ٍخىرج,
ًْج ً ً
يى ٍستى ٍخر ي, إ ٍست ٍخراج, يم ٍستخرجkelimelerinde olduğu gibi.
Bu harfin meânî harf olarak ziyâdeliği mebânî harf olarak ziyâdeliğinden daha
fazladır. Kelimede çoğunlukla aslî harf olarak bulunur. Ancak ذالك, ىنالك, تلك, أكاللك
97
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 237; Ezherî, a.g.e., II, 676; İbn Cinnî, a.g.e., II, 197; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-
mufaṣṣal, V, 344; Suyûṭi, Hemʿu’l-hevâmıʿ, VI, 239; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 376; Emîl Bedîʿ, a.g.e., V,
545.
98
İbn Cinnî, a. e., II, 199-202; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 344-345; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 376-
381; Emîl Bedîʿ, a.g.e., V, 545-546.
99
Emîl Bedîʿ, a.g.e., V, 546-547.
29
gibi işaret isimlerinde ve ( ىْىٍيْػ ىْقلdevekuşu), سل
ْ( ْطىٍْي ىçok; taşkın su), ْىزْيٍ ىْدؿ, ىْعٍْب ىْدؿgibi kelime
İşaret isimlerindeki ؿharfleri uzaklık ifade etmekte ve buna lâmu’l-buʿd (ْ الى يـ
ْ )الٍبيػ ٍع ًدdenilmektedir. Örneğin ذالكkelimesinde ذا, işaret ismi; ؾharfi kâfu’l-hitab (ْكاؼ
ي
ً تًطىٙ ؿ ;)اharfi ise uzaklık ifade eden Lâmu’l-buʿddur. el-Cermî (ö:225/840) kabul
ْاب
olup ؿharfi هللاlafzının yerini tutmaktadır. Bu durumda عبد ْالدارve عبد ْقيس
kelimelerinin ىعٍب ىد ًرمve ىعٍبػ ىق ًسيşeklinde kullanılması halinde ؽve دharfleri de zâid
harfinin değil مharfinin zâid olduğu belirtilmektedir. Ancak çoğunluğa göre ىْىٍيْػ ىْقل,
سل
ْ ْطىٍْي ى, ْىزْيٍ ىْدؿ, ىْعٍْب ىْدؿkelimeleri aslında ىْىٍْيق, ْطىٍْيس, ْىزْيٍد, ىْعٍْبدşeklindedir ve فىػ ٍعلىلveznini alan
100
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 237; Ezherî, a.g.e. , II, 673-674-676; İbn Cinnî, a.g.e., II, 321-324; İbn
Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 345 -346; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 381-382 Emîl Bedîʿ, a.g e., VII, 470-471.
101
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 345 -346; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 381-382; Emîl Bedîʿ, a.g.e., VII,
469,470.
102
İbn Cinnî, a.g.e., II, 321-324; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 345 -346; Esterâbâẕî, a.g.e., II,
381-382; Emîl Bedîʿ, a.g.e., VII, 469,470.
30
6. Mîm ( )ـHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler
ً
مٍن ًزؿ ى,
1. Sülâsi mücerred fiillerin mîmli mastarlarında: مكٍتىب, م ٍر ىٔتىة ى,
ىم ٍغفىرة ىgibi.
2. Sülâsi mücerredlerin dışındaki fiillerin mîmli mastarlarında: م ىد ٍحىرج,
يم ٍزىْد ىْحم ي,ْ
مٍن ًزلىة,
يْمكْىٍرـ ىgibi.
Mezîd fiillerin mîmli mastarları aynı zamanda o fiillerin ism-i mef’ûlleri
olmaktadır. يمٍنطىلىق, ضطىىرب
ٍ يمgibi.
ً
ٍ ىم, ىم ٍد ىر ىسة, ىمٍن ًزلىة, ىم ٍوسم, ىمأٍ ىكل
3. İsm-i zamân ve ism-i mekân vezinlerinde: س ىكن
Mezîd fiillerin ism-i mef’ûlleri o fiillerin mîmli mastarı olduğu gibi aynı
ٍ ي, صلمى
zamanda ism-i zamânı ve ism-i mekânları da olmaktadır. تىم٠ٍتىرٝ يم ى, تتى ىمعٍٜ يgibi.
4. İsm-i Mef’ûl vezinlerinde: ضركب م
ىم ي, ىم ٍقتيوؿ, يم ىد ٍحىرج, يمكىٍرـ, يم ىكذب, تىاطىبٞ ي, يمتىػ ىع مود
(alışık, alışmış), سن
( يم ٍستى ٍح ىbeğenilmiş, güzel görülmüş) gibi.
5. Az kullanılan ve kıyâsî olmayan ىم ٍف يعوؿveznindeki mastarlarda: ْوؿ
ىم ٍع يق ي, ىمٍي يسور
103
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 237; Ezherî, a.g.e., II, 674; İbn Cinnî, a.g.e., II, 426-433; İbn Yaʿîş,
Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 328-334; Mâleḳî, a.g.e., s.303-309; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 373-374; Emîl Bedîʿ,
a.g.e., VIII, 3-8.
31
İsm-i alet olan kelimeler ( ًمٍبػىردeğe, törpü) gibi ًم ٍف ىعلvezninde; صبىاح ً
ٍ ( مlamba) gibi
ًم ٍف ىعاؿvezninde; ( ًمكٍنى ىسةsüpürge) gibi ًم ٍف ىعلىةvezninde ve يم ٍد يىن104 (yağdanlık) gibi يم ٍفعيل105
vezninde gelebilmektedir.
yukarıda görüldüğü gibi aslî (kök) harf sayısı üç olan kelimelerin başında zâiddir.
ملكkelimesinde olduğu gibi kök harfinin sayısı üç olan kelimelerin başında zâid
vezinleri bulunmamaktadır.106
104
İbn Manẓûr, a.g.e., II, 1446; Sarı, a.g.e., s.524
105
Çörtü, Arapça Dilbilgisi (Sarf), s.502.
106
İbn Cinnî, a.g.e., II, 426; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 330-331; Mâleḳî, a.g.e., s.303;
Esterâbâẕî, a.g.e., II, 373-374; Emîl Bedîʿ, a.g.e., VIII, 5-7.
32
kelimesi ْض ً ْب قي ىما ًر ه
( ا٘تام يekşi) anlamında olup ص ْ( لى ى هekşi süt veya yoğurt) denmektedir.
Aslında تىٍرسٛ اşeklinde olan ًى ٍرىماسkelimesi de bir çeşit aslan ismi olarak
kullanılmaktadır.107
herhangi bir nedene bağlı olmaksızın, ıvaz (bedel) olarak veya çokluk (mübalağa)
için zâid olduğu görülmektedir. Örneğin س ٍرطىم ً
( ىköseği, maşa), ( ص ٍل ىدـsert demir)
kelimelerindeki ’ـler herhangi bir nedene bağlı olmaksızın şâz olarak zâiddir. Asılları
masmavi), حم
( في ٍس يoldukça geniş, gepgeniş), ( يح ٍل يكمoldukça siyah, simsiyah)
kelimelerindeki ـler ise söz konusu kelimedeki vasfın çokluğunu (mübalağa) ifade
eder. 110
Diğer birçok zâid harf gibi فharfi de kelimenin başında, ortasında ve sonunda
zâid olarak gelebilmektedir. Çoğunlukla kelimelerde aslî olan فharfi, daha çok
107
İbn Cinnî, a.g.e., II, 428-429; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 331-333; Mâleḳî, a.g.e., s.304-
305; Emîl Bedîʿ, a.g.e., VIII, 8-9.
108
Enfâl:32
109
Âli İmrân:26.
110
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 333; Mâleḳî, a.g.e., s.306-307; Emîl Bedîʿ, a.g.e., VIII, 3-4;8.
33
kelime sonunda elif harfi ile birlikte zâid olmaktadır.111 Ancak kelimenin başında ve
ortasında da ziyâdeliği bulunmaktadır.
Bunlardan ْل
نػى ٍف ىع يkipi mâna bakımından cemi olsa da yapı yönünden müfrede
benzediği için müfred kip kabul edilmektedir.113 Sarf yönünden müfred kabul edilen
ْ نػى ٍف ىع يلkipindeki فharfi, muzâri harfleri olan ني ض ًر ي
ْ أىتىػ ٍ ىharflerinden olup ْب ٍ نى, ج
ْ ىَنٍير ي, نػىتىػ ىعلى يْم,
ني ىد ٍحر ي, ني ٍك ًريْـ, نػي ىعلِّ يْمkelimelerinde olduğu gibi zâid kabul edilmektedir.
ًْج
111
Suyûṭi, Hemʿu’l-hevâmıʿ, VI, 238; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 376.
112
Ezherî, a.g.e., II, 676; İbn Cinnî, a.g.e., II, 444; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 334; Mâleḳî,
a.g.e., s.329-330; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 376; Emîl Bedîʿ, a.g.e., IX, 237.
113
Çörtü, Arapça Dilbilgisi (Sarf), s.144.
34
ً ً
ْن ٍف ًر ىkelimesi ( رجل ْن ٍف ًر ىجة ْالقلبsır saklamaz,
kelimesindeki فlar zâiddir. Nitekim جة
Ezherî’ye göre bu harfin kelime ortasında zâid olabilmesi için kendinden öncesi ve
sonrasında en az iki harfin bulunması, kendisinin sâkin olup ve idğam edilmemiş
olması gerekmektedir. Örneğin ب
ْ( ىعٍن ىamber, güzel koku) kelimesindeki فharfi
kendinden önce iki değil tek harf bulunduğu için, ( غيْ ٍرْنًيقkuğu) kelimesindeki فharfi
şişman) ve خر ً
ٍ ( قٍنػ ىفfevkalade, süper) kelimelerindeki فların da zâid olduğunu
belirtmektedir.118
فharfi تىم٠ٍاحىر
ٍ (caymak; develer toplanıp sıkışmak), ( اقٍػ ىعٍن ىسسkamburluğun zıddı,
doğuştan göğsü öne doğru çıkık olmak), سس ً
يػى ٍق ىعٍن ى, يم ٍق ىعٍنسسörneklerinde olduğu gibi
114
İbn Cinnî, a.g.e., II, 445.
115
Ezherî, a.g.e., II, 675.
116
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 335.
117
Ezherî, a.g.e., II, 675; İbn Cinnî, a.g.e., II, 445; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 335; Mâleḳî,
a.g.e., s.331; Emîl Bedîʿ, a.g.e., IX, 237.
118
İbn Cinnî, a.g.e., II, 445; Mâleḳî, a.g.e., s.331
35
ْاًفٍػ ىعٍنػْلىلveznindeki kelimeler ve onların çekimlerinde; ( اًنٍطىلىقserbest, hür olmak;
belirtilmektedir.120
Ezherî’ye göre فharfinin kelime sonundaki ziyâdeliği için ondan önce bir elif, eliften
( إً ٍس ىكافbirini bir yere yerleştirmek) kelimelerindeki فlar zâid değil aslîdir. Ancak
119
Mâleḳî, a.g.e., s.332; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 334; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 376; Emîl
Bedîʿ, a.g.e., IX, 237.
120
ẞeḳâfî, Osman Abdusselâm Muhammed, el-Eżvâu ʿalâ delâleti’z-ziyâdât fi’l-evzâni’ṣ-ṣarfiyye,
Dâru’l-fikri’l-Arabî, Ḳahire, 2010, s.49.
121
Ezherî, a.g.e., II, 675.
122
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 236; Ezherî, a.g.e., II, 675; İbn Cinnî, a.g.e., II, 445; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-
mufaṣṣal, V, 334; Mâleḳî, a.g.e., s.332-338; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 376.
36
فharfinin ef’âli-hamsede de ziyâdeliği söz konusudur. Bilindiği üzere muzâri
fiilin يػى ٍف ىعالف, ْيػى ٍف ىعليو ىف, تىػ ٍف ىع ىال ًْف, ْتىػ ٍف ىعليو ىف, ْنيً
تىػ ٍف ىعل ىkiplerine ef’âli-hamse denilmektedir. Bu
kiplerdeki ا, ك, مharfleri zamir olup zâid kabul edilmemektedir. Ancak bu harflerden
Kelime sonundaki فharfi her zaman zâid olmamaktadır. Tesniye ve cemi fiil
yapılarındaki nûnlar ()نوف التثنية ك اٗتمع, nûn’u nisve ()نوف النسوة, nûn’u vikâye ()نوف الوقاية
harflerinden olmadığı için zâid olmamaktadır. Yine يم ىعلً يموف, ىعاقًليوفgibi cemi müzekker
salim isimlerdeki كharfleri cemilik ve ref alameti olup zâid harf kabul edilmekte
ancak sonlarındaki فlar tenvinden ıvaz kabul edildiği için zâid olmamaktadır.
ْب ٍْ لىيى ٍْذ ىْى ى, لًيى ٍجلً ىس مْن, لًيى ٍجلً ىس ٍْنşeklinde muzâri ve emir fiillerin sonlarına şeddeli
لىيى ٍذ ىى ى م, ب
veya şeddesiz olarak gelen te’kid nunları müstakil birer kelime kabul edildiği için
zâid olmamaktadır.
123
İbn Cinnî, a.g.e., II, 447; ẞeḳâfî, a.g.e., s.51-52.
37
8. Hâ ( )قHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler
ىػharfinin kelimedeki ziyâdeliği ؿharfi gibi çok azdır. Asılları ىأراقىة, ىجىرع, بػىٍلعolan
kelimelerin أىىراقىة ً ً
( ىkan akıttı), ( ى ٍجىرعyudumladı), ( ى ٍلبىعyuttu) şeklinde kullanıldığı gibi
bazen gayri kıyâsî olarak zâid gelebilmektedir.124
köle) gibi nüdbede elif-i medden sonra harekeyi görünür ve anlaşılır kılmak için
getirilen ( هـhâu’s-sekt) zâid olmaktadır.125 İbn Cinnî, Ebû Abbas’tan naklen ش ٍْو
اخ ى ً
ٍ , ٍارمٍْو,
ً gibi kelime sonunda vakf (durmak) için getirilen ىػların da zâid olduğunu
ْ يىن ٍمو, لكنٍْمو
124
Ezherî, a.g.e., II, 677; İbn Cinnî, a.g.e., II, 569 vd.; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 343 vd.;
Suyûṭi, Hemʿu’l-hevâmıʿ, VI, 239; Emîl Bedîʿ, a.g.e., IX, 351.
125
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 236.
126
İbn Cinnî, a.g.e., II, 563.
127
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 340.
128
Ezherî, a.g.e., II, 676-677; İbn Cinnî, a.g.e., II, 563 vd.; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 340 vd.;
Mâleḳî, a.g.e., s.401 vd.
38
9. Vâv ( )كHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler
Ezherî’ye göre bu harfin zâid olabilmesi için bulunduğu kelimenin rubai mücerred-
muzaaf bir kelime olmaması da gerekmektedir.130 Örneğin ْس
( ىك ٍس ىو ىvesveseye düşmek,
evhamlanmak) kelimesindeki ikinciْ كharfi zâid değil, aslîdir.
كharfi çoğunlukla cemi müzekker salimlerde, mazi, muzâri, emir fiillerin cemi
ً
ىسأىلٍتي يمون ىharfleri içerisinde bulunmadığından zâid kabul edilmemektedir.
Zamirler يها 133
129
İbn Cinnî, a.g.e., II, 595; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 327; Suyûṭi, Hemʿu’l-hevâmıʿ, VI,
237; Esterâbâẕî, a.g.e., II, 372.
130
Ezherî, a.g.e., II, 673.
131
Sîbeveyh, a.g.e., IV, 237; İbn Cinnî, a.g.e., II, 594; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 328
132
İbn Cinnî, II, 601.
133
ẞeḳâfî, a.g.e.,s.51-52;56.
39
kiplerine mansub muttasıl zamir getirilmek istendiğinde fiil ile bu zamir arasına giren
işbâ كı da zâid kabul edilmektedir.134
kelimesindeki مzâid değil, aslî harftir. İkincisi, كharfinde olduğu gibi içinde
ً ًصي
bulunduğu kelimenin rubai mücerred-muzaaf bir kelime olmamasıdır. Örneğin صيىْةه ٍ
(elbise ve kumaş örgüsünde kullanılan bir çeşit alet) ve ( يػي ٍؤيػي ٍْؤatmacadan küçük yırtıcı
bir kuş) kelimelerindeki مharfleri zâid değil, aslîdir. Üçüncüsü ise muzâri fiil hariç
aslı dört harfli olan bir kelimenin başında bulunmamasıdır. Örneğin ستىػغيور
ٍ ( يىbir çeşit
ağaç) kelimesinde zâid değil aslîdir.135
kelimenin üçüncü harfinde zâid olarak gelebilmektedir. Yine ( ًد ٍىلًيزdehliz), ًمٍن ًديل
(mendil), ْت
( ىس ٍل ىقٍي يbir şeyi sırttan atmak, fırlatmak) gibi kelimenin dördüncü harfinde;
( قىػ ٍرقى ًريرgüvercinin kurkur sesi; yüksek sesle gülme), ت
ْاسلىٍنػ ىقٍي ي
ٍ (sırt üstü uyudum.) gibi
134
İbn Cinnî, a.g.e., II, 632 vd.; Emîl Bedîʿ, a.g.e., IX, 408-409.
135
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 325-327; Ezherî, a.g.e., II, 673.
40
ً ( عنىػيörümcekler), gibi kelimenin altıncı harfinde zâid
kelimenin beşinci harfinde; كبًيت ٍي
olarak gelebilmektedir.136
َْيلً ي,
ْ مharfinin kelime başındaki ziyâdeliği daha çok س ًْ وم
ٍاف ى يػى يق ى, يػى ٍقع يدكف
örneklerinde olduğu gibi muzâri fiillerde görülmektedir. Nadiren de olsa يػى ٍرىمع, يػى ٍع ىملىة
ً ًً ً
فىػٍي ى, ىسعيد, قٍنديل, ىعنىاكبًٍيتkelimelerinde olduğu gibi kelimenin ikinci, üçüncü,
görülür. صل
136
İbn Cinnî, a.g.e., II, 767-769; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 325.
41
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
’ؾtir.138 Bu harflerin dışında يف, إىل, ك, ْأ ٍىؿ, يْثم, ؼharfleri de bazen zâid olarak
kullanılmaktadır.139
137
Suyûṭi, el-Eşbâh ve’n-naẓâir, I, 456-457; Esad, Halil, Hulâsatu’ş-şurûḥ, Mahmut Bey Matbaası,
İstanbul 1888, s.539; Çelen, a.g.e., s.167.
138
Zerkeşî, Bedreddîn Muhammed b. Abdillâh, el-Burhân fî ʿulûmi’l-Kur’ân, (thk. Muhammed
Ebû’l- Fażl İbrahim), Mektebetu dâru’t-turâẟ, Kahire, ts., III, 75; Suyûṭi, el-Eşbâh ve’n-naẓâir, I, 453.
139
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 13; Mâleḳî, a.g.e., s.424-426; Ebû Ḥayyân, Muhammed b.
Yûsuf b. Ali b. Yûsuf b. Hayyân el-Endelusî, el-Baḥru’l-muḥîṭ, (thk. Âdil Ahmed Abdulmevcûd-Ali
Muhammed Muʿavvaż), Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut 1993, V, 287-288; Murâdî, a.g.e., s.71- 72;
164-166; 197-198; 252; 385-390; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.62-65;135; 88-89;188;192; 417;
Zerkeşî, a.g.e., IV, 269; 440- 441.
140
Zerkeşî, a.g.e., III, 70; Suyûṭi, el-Eşbâh ve’n-naẓâir , I, 453-459.
42
bir şeyin değişmediğini dile getirmişlerdir.141 Bu ve benzeri sözler, onların hiçbir işe
yaramadığı ve boş yere kullanıldığı anlamına gelmez. Böylesi bir durum özellikle
Kurân-ı Kerim için söz konusu olamaz.
141
İbn Cinnî, a.g.e., 125; Suyûṭi, el-Eşbâh ve’n-naẓâir, I, 453; Tâc, Abdurrahmân, Hurûfu’z-ziyâde
ve cevâzu vuḳûʿıhâ fı’l-Kur’âni’l-Kerim, Mecelletu mecmaʿı’l-luġati’l-arabiyye, Dımaşk, 1972, XXX,
21.
142
Ahkâf:26.
143
Enbârî, Kemâleddîn Ebû’l-Berekât Abdurrahmân b. Muhammed b. Ebî Ṣaad, el-İnṣâf fi
mesâili’l-ḫılâf, Matbatu’s-saʿade, Mısır, 1961, s.636; Zerkeşî, a.g.e., III, 75.
144
Ankebût:33.
145
Zemaḫşerî, Ebû’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer b. Ahmed, el-Keşşâf an haḳâiḳi ġavâmiżi’t-
tenzil ve ʿuyuni’l-eḳâvîl fi vucûhi’t-teʾvil, (thk. Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Ali Muhammed
Muʿavvaż), Mektebetu'l-ʿubeykân, Riyâd, 1998, IV, 548-549; Zerkeşî, a.g.e., III, 76.
146
Ebû’l-Futûh, Muhammed Huseyin, Uslûbu’t-tevkîd fi’l-Kurʼâni’l-Kerîm, Mektebetu Lübnân,
Beyrut, 1995, s.198-199.
147
Curcânî, Ebû Bekr Abdulkâhir b. Abdirrahmân b. Muhammed, Esrâru’l-belâġa, (thk. Ebû Fehd
Mahmûd Muhammed Şâkir), Dâru’l-medenî, Cidde, ts., s.417-420.
148
Suyûṭi, el-Eşbâh ve’n-naẓâir, I, 453-457.
149
Cemâleddîn, Raûf, el-Menhel fî beyâni ḳavâidi ʿılmi’l-ḥurûf, Dâru’l-hicre, Ḳum, 1985, s.91.
43
sözü güzelleştirir ve daha beliğ hale getirir diyerek Kur’ân’daki zâid harfleri farz
ibadetlerin yanında nafile ibadetlere benzetmektedir.150
Neticede zâid olan mâna harfleriyle olsa da olur, olmasa da olur anlamında
lüzumsuz bir fazlalık kastedilmemektedir.151 Bunlar edebi ve belaği yönden
cümlenin anlamını pekiştirmek, zayıf âmili güçlendirmek, lafzı güzelleştirmek ve
cümlede ahenk oluşturmak gibi çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır. Ancak nahiv
kitaplarında bu harflerin en çok te’kîd için kullanıldığından bahsedilmektedir.
ْْعلًي م
cümlesinde şart, ْفالحْان ( إً ٍف ىAli çiftçi değildir) cümlesinde olumsuzluk anlamı ifade
etmektedir.
Bu harf genel olarak iki muzâri fiili cezmeden şart edatı ve ليسgibi olumsuzluk
150
Yüksel, Ahmet, Dil Bilimi Açısından Kurân’da Zâid Harfler, İslami Araştırmalar Dergisi, 2004,
c. XVII, S. 3, s.172.
151
Ebû’l-Futûh, a.g.e., s.196-197.
152
Zemaḫşerî, el-Keşşâf, V, 507-508; Enbârî, el-İnṣâf fi mesâili’l-ḫilaf, s.636; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-
mufaṣṣal, V, 39; Mâleḳî, a.g.e., s.109-110; İbn Manẓûr, a.g.e., I, 159; Murâdî, a.g.e., s.211; Zerkeşî,
a.g.e., III, 75; Zebîdî, a.g.e., XXXIV(34), 204-208; Ġalâyînî, a.g.e., III, 269; Abbâs Hasan, a.g.e., IV,
433-434.
44
gördüğün hiç bir şeyi vermedim) cümlelerindeki إفharfleri olumsuzluğu pekiştirmek
için getirilmiştir.
2. İsim cümlesinin başında olumsuzluk bildiren ماdan sonra yine olumsuzluğu
4. İsmi mevsûl olan ماdan sonra zâid olarak gelir. إجتىه ٍد ْماْإ ٍفْْبىًقيت
ٍ (Yaşadığın
sürece çalış) cümlesinde olduğu gibi.
5. Bazen …dığında, …dığı zaman vb. anlamlardaki zamana delalet eden
lemmâyı hıniyye’den ( )ْلى ممْا ْا٘تًنًيٌةsonra zâid olarak gelir. ت ْقي ٍمنا
( ْلى مما ْإ ٍْف ْقي ٍم ىSen katlığın
zaman biz de kalktık) cümlesinde olduğu gibi.
6. Başlama bildiren أال
ْ ىharfinden sonra da zâid olarak gelir. ( أالْإ ٍفْْقاـْزي هْدDikkat!
ْم مكن ي
Bu harfin Kur’ân’da zâid olarak kullanılışı sadece Ahkâf suresindeki ْماى ٍم ىكلى ىق ٍد ى
ْيما ْإً ٍْف ْم مكنما يك ٍم ْفً ًيوً
( ف ىOnlara size vermediğimiz kadar servet ve kuvvet vermiştik)
155
153
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal V, 39; Mâleḳî, a.g.e., s.110.
154
Murâdî, a.g.e., s.211; Zebîdî, a.g.e., XXXIV (34), 208; Abbâs Hasan, a.g.e., IV, 433.
155
Ahkâf:26.
45
geldiği belirtilmektedir.156 Ayrıca Ebû Ḥayyân (ö:745/1344), bu âyetteki إ ٍْفharfinin
ziyâdeliği konusunda iki farklı görüşün olduğunu ifade etmektedir.157 Birinci görüş,
ْ إ ٍفcevabı hazfedilmiş şart veya nefiy edatı olabilir. Eğer nefiy edatı olursa anlam ْيف
ً ً( إفْم مكنما يكم ْفSize güç verseydik azardınız) şeklinde olur. Diğer görüş ise
olursa ْيو ْطغيتم ٍ
ْ إ ٍفharfi ماyı mevsûlden sonra, nefiy ve tevkît ماsına benzetildiğinden zâid kabul
edilmektedir. Bu durumda ibare ( مكناىم ْيف ْمثل ْالذم ْمكناكم ْ ْفيوSize verdiğimiz gücü
2. ف
َّْ َ َّأHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler
En yaygın kullanımı kendinden sonra gelen fiili nasbeder ve ona mastar mânası
verir. Ayrıca kendinden önceki cümlenin kapalılığını gideren ve onu açıklayan tefsir
harfi olarak da kullanılmaktadır. Bu aslî görevleri haricinde şu durumlarda zâid
olarak bulunabilmektedir:158
156
Enbârî, el-İnṣâf fi mesâili’l-ḫilaf, s.636-639; Zerkeşî, a.g.e., III, 75;IV, 218.
157
Ebû Ḥayyân, a.g.e., VIII, 65.
158
Muberred, el-Muḳteżab, (thk. Muhmammed Abdulhâlık Ażime) Matâbiu’l-ehrâmi’t-ticariyye,
Kahire, 1994, II, 359; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 66-67; Mâleḳî, a.g.e., s.116-118; Murâdî, a.g.e.,
s.221-223; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.41-49.
159
Mâleḳî, a.g.e., s.116; Murâdî, a.g.e., s.222; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.42.
46
3. Nadiren ؾharf-i ceri ve mecrûru arasında bulunduğunda zâid olarak
arkaya gelen iki fiilin aynı anda gerçekleştiğini pekiştiren bir bağlaç olduğunu
belirtmektedir.163 Yani gelme ve endişelenme işinin neredeyse aynı anda
gerçekleştiği anlatılmak istenmektedir. Huseyin Ebû’l-Futuh’a göre أ ٍْفharfinin
gelmesiyle لى مماsanki iki kez tekrarlanmış olmakta ve bu zarfın tekrarı ile yapılan
pekiştirmeden her iki fiilin de aynı anda gerçekleştiği anlaşılmaktadır.164 Yine ْفىػلى مماْأ ٍف
160
Murâdî , a.g.e., s.222; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.42.
161
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.42.
162
Ankebût:33.
163
Zemaḫşerî, el-Keşşâf, IV, 548; Ebû Ḥayyân, a.g.e., VII, 146; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.42;
Zerkeşî, a.g.e., III, 76.
164
Ebû’l-Futûh, a.g.e., s.198,199.
165
Yûsuf:96.
47
öldürmek mi istiyorsun)166 âyetlerinde deْ أى ٍفharfinin bu maksatlarla zâid olarak
Bazen isim bazen de harf olan ماnın birçok görevi bulunmaktadır. İsim olan ماşart
edatı, istifham (soru) edatı, taaccüp ماsı, nekralık anlamında mevsuf ماsı ve الذم
mânasında ism-i mevsûl olarak kullanılmaktadır. Harf olan ماise olumsuzluk edatı,
Zâid olarak kullanılan ما, bazen ماyı kâffe olarak kendinden önceki kelimenin
amel etmesini engellemekte bazen ماyı gayri kâffe olup engellememektedir.169 ماşu
166
Kasas:19.
167
Ebû’l-Futûh, a.g.e., s.198-200.
168
Iṣfahânî, a.g.e. , s.618-620; Mâleḳî, a.g.e., s.315-319; Zerkeşî, a.g.e., IV, 398-410.
169
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 67, Mâleḳî, a.g.e., s.315, İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.336,
Zerkeşî, a.g.e., III, 76.
170
Arapça’da başına geldikleri isim cümlesinin, mübteda ve haberlerine tesir ederek onların
adlarını ve i’rablarını değiştiren bazı harf ve fiillere, öncekine ait olan hükmü kaldırarak değiştiren
ْ إً مve kardeşleri
mânasında nevasıh denmektedir. Nevasıhtan olanlar şunlardır: ف ْ ىكا ىفve kardeşleri, س
ْلىٍي ى
ye benzeyen harfler ْ ىكاى ىدve kardeşleri.
48
ْ إً مفve kardeşlerinden sonra gelen zâid ماbunların amel etmelerine engel
Örneğin ْك ٍم ًْ ( إًمَّنىاْأىنىاْبى ىشهرBen de sadece sizin gibi bir insanım)
ْمثٍػلي ي
172ْ
veْ ْإًمَّنىاْاللٌوي ْإًلىوه
kendinden sonraki kısmı da haber ve mübteda olmak üzere merfû kılmaktadır.ْشى إًمَّنى ى
اَْيٍ ى
cümlesinin başında gelmeye devam eder ve amel edip, etmemesi caizdir. Yani ليتما
dan sonraki isim cümlesi mübteda ve haber olarak merfû gelebildiği gibi, ismi olarak
mansub ve haberi olarak merfû da gelebilir. Bu durumda cümleyi hem ْود
ْابْْيػى يع ي
لىٍيتىْماْالشمبى ى
hem de ود
ْْابْْيػى يع ي
( لىٍيتىْماْالشمبى يKeşke gençlik geri gelseydi) şeklinde okumak mümkündür.
175
ْ إً مفve kardeşlerinden sonra gelen her ماzâid değildir. Bazen ماburada ismi
mevsûl ماsı, bazen de mastar ماsı olarak gelebilmektedir. Çoğunlukla zâid ما, fiile
171
Mâleḳî, a.g.e., s.318; Murâdî, a.g.e., s.335-336; 395; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.338; Ġalâyînî,
a.g.e., II, 307-309.
172
Fussilet:6.
173
Nisa:171.
174
Fatır:28.
175
Murâdî, a.e., s.395; Ġalâyînî, a.g.e., II, 308-309.
176
Ġalâyînî, a.g.e., II, 309-310.
49
cümlesindekiْ ْماharfi ْ إستقامتكmânasında mastar ماsı olduğu için ayrı yazılmıştır.
( لىعلٌما ْاهللي ْيرٔتيناBelki Allah bizlere merhamet eder) cümlesindeki ماzâid olduğu için
ً إًمَّنىا ْصنىػعوا ْ ىكي يد ْس
bitişik yazılmıştır. Ancak ْاح ور (Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz
ىي ٍ ى
hilesidir)177 âyetinde olduğu gibi bazen ismi mevsûl olan ماnın bitişik yazıldığı
görülmektedir.
Bilindiği üzere cümle başında bulunan şart edatları iki cümleyi şart ve ceza
(cevap) ilişkisi ile birbirine bağlamaktadır. Şart edatları cezmedenler ve
cezmetmeyenler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.ْ ماharfi cezmeden ْأم,
ٌ ْ ْإ ٍف,ْمَّت
ْ ى,ْْأيٍ ىن
ve cezmetmeyen إذىاşart edatlarından sonra zâid olarak gelmekte ve bunları
gelen ماda zâiddir. Ancak Ebû Ḥayyân bu âyetteki ماnın zâid olduğunu, şart edatı da
olabileceğini söylemektedir. Ebû Hayyân, eğer ْأىيٌاve ماnın her ikisi de şart edatı
177
Tâhâ:69.
178
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 70-71;115; Mâleḳî, a.g.e., s.315-316; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb,
344-345; Zerkeşî, a.g.e., III, 77; IV, 409-410.
179
Murâdî, a.g.e., s.333.
180
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 115.
181
İsrâ:110.
50
olarak kabul edilirse bu durumda iki şart edatının şâz olarak bir araya geldiğini
belirtmektedir.182
kullanılmaktadır. Ancak bunlara zâid ماbirleştiğinde iki fiili cezmeden şart edatı
olarak değerlendirilmektedir.183 Başka bir ifade ile iki fiili cezmeden ْإًذماve حيثماdaki
İsimlerin önüne gelip onları mecrûr yapan harflere cer harfleri denmektedir.
ً
ً م ْن,
Zâid ماharfi bazen ْب, ٍ ْع ٍن,
ؾ ى, ب
ْ ير مharf-i cerlerinden sonra te’kîd için zâid olarak
kullanılmaktadır.187
182
Ebû Ḥayyân, a.g.e., VI, 87.
183
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.342.
184
İsrâ:23.
185
Nisâ:78.
186
İsrâ:28; ʿArâf:200; Enfâl:57;58; Meryem:26; Bakara:38;115; Fussilet:20; Şûra:37; Tevbe:127.
187
Sîbeveyh, a.g.e., I, 181; Mâleḳî, a.g.e., s.317; Ebû Ḥayyân, a.g.e., III, 103; Murâdî, a.g.e.,
s.331-332; İbn ʿAkîl, a.g.e., III, 31; Zerkeşî, a.g.e., III, 76-78; Ġalâyînî, a.g.e., III, 191.
51
ًً ً
صبً يح من ْنىادم ى
ve ateşe sokuldular),188 ْني ٍ ْع مما ْقىل ويل ْلىيي
اؿ ى
( قى ىAllah buyurdu ki: Pek yakında
ً ً
( فىبً ىماْنػى ٍقض ًهمْمْيثىاقىػ يه ٍمْلىعن يVerdikleri sözleri bozmaları sebebiyle
pişman olacaklar)189 ve ماى ٍْم
onları lânetledik)190 âyetlerindeki zâidْ ماlar kendinden önceki harf-i cerlerin amel
etmesini engellememektedir.191
ْب
ٌ يرve ’ؾden sonra geldiğinde isim ve fiil gözetmeksizin her ikisinin de önüne
gelebilmekte ve bunların amel etmelerini engellemektedir.192 Örneğin ْينْ ىك ىف يركا ًم
ُّرِبىىاْيػى ىوُّدْالذ ى
ْني ًً
ْم ٍسلم ى
( لى ٍو ْ ىكانيوا يİnkâr edenler, “Keşke Müslüman olsaydık” diye çok arzu
edeceklerdir)193 ve ْالس ىف ىهاء
ُّ ْآم ىن ً ً ً ً
ماس ْقىاليوا ْأىنػي ٍؤم ين ْْ ىك ىما ى
ْآم ىن ْالن ي
تي ٍم ْآمنيوا ْْ ىك ىما ىٛيل ْ ى
( ىكإذىا ْق ىOnlara,
“İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi
ٌْ يرve ؾharfleri fiilin başına; ( يرمِبىا ىْزيٍ هد ْنىائً هْمZeyd
iman mı edelim?”)194 âyetlerinde ب
Harf-i cerden sonra gelen ماların zâid olup olmadığı bazen tartışma konusu
olmuştur. Örneğin تيٍْمْٛت ْ ى ً ً ( فىبً ْمػ ػػاْر ٍٔت وة ًْمAllah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı
ْنْاللٌوْلٍن ى
ى ىى ى
yumuşak davrandın)195 âyetinde geçen ماya er-Râzî farklı bir şekilde yaklaşmakta ve
188
Nuh:25.
189
Mü’minûn:40.
190
Mâide:13.
191
İbn Hişâm, Evżahu’l-mesâlik, III, 65; İbn ʿAkîl, a.g.e., III, 31; Ġalâyînî, a.g.e., III, 191; Abbâs
Hasan, a.g.e., II, 461; Suyûṭi, Hemʿu’l-hevâmıʿ, IV, 228; Sâmerrâî, Fâzıl Sâlih, Meʿâni’n-Nahv,
Dâru’l-fikr, Ammân, 2000, IV, 100
192
Murâdî, a.g.e., s.331-332; İbn ʿAkîl, a.g.e., III, 31-32; Zerkeşî, a.g.e., 76-78; Ġalâyînî, a.g.e.,
III, 191.
193
Hicr:2.
194
Bakara:13.
195
Âli İmrân:159.
52
olduğunu söylemektedir. Ancak Ebû Ḥayyân istifham edatlarının kendilerinden
sonrasına muzaf olamayacağını, dolayısıyla böyle bir durumda رٔتةkelimesinin bedel,
ماharfi, بني,ْ ْبعد, ْقبلgibi bazı zarflardan sonra zâid olarak gelebilmektedir. Örneğin
ًْ ً ( بينما ْالٍمْرء ْيف ْاْلİnsan dirilerle kendini mutlu
ْاْلعاصْيي مس ْتىػ ٍع يفوه ط ْ ْإً ٍذ ي
ِّ ْى ىو ًْيف
ً ْالر ْْم ٍغتىبً ه
ٍحياء ي
ٍ ىٍ ي
ًً
hissederken birden kendini kabirde bulur) ve ْ ك ْكالثػمغى واـ دماْْْأفٍػنىا يف ىْرأ ًٍس ى
أ ىىع ىالقىةي ْأيمـ ْالٍ ىوليد ْبػى ٍع ى
199
ًْ ً( الٍ يم ٍخلYerden biten beyaz çiçek gibi (sana yaslanan) Efnân’nın başından sonra,
س
Hâlâ Ümmü Velîd’le ilişkili mi?)200 beyitlerinde ْبنيve بػى ٍعدkelimelerinden sonraki ما
lar zâiddir. Bu kelimeler cümlede çoğunlukla muzaf konumunda bulunduğundan
kendinden sonra gelen kelimeler muzafun ileyh olarak mecrûr olmaktadır. ماbazen
bu kelimelerden sonra zâid olarak kullanılmakta ve bu kelimeleri amellerinden
alıkoymaktadır.
196
Ebû Ḥayyân, a.g.e., III, 103-104.
197
Zerkeşî, a.g.e., III, 72.
198
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 71.
199
Mâleḳî, a.g.e., s.318.
200
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 68; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.341.
201
Yusuf:80.
53
kelimesinden sonra gelen ’ماda zâid olarak değerlendirilmektedir. İbn Atiyye ve bazı
Zemahşerî ve Ebû Ḥayyân bu yaklaşımı çok sağlıklı bulmamaktadır. Onlara göre buْ
ماzâiddir ve âyetin takdiri ْكلُْتفظواْعهدْأبيكم،( كْمنْقبلْىذاْقصرتْيفْشأف ْيوسفBundan
zâid olarak gelmektedir. Bazı âlimler buradaki ماnın mastariye harfi olabileceğini
kendisinden sonra gelen fiille birlikte mansub olması gerekeceğini bunun ise caiz
olmadığını belirtmektedir. Ona göre âyetteki قليالkelimesi, hazfedilmiş mastarın sıfatı
Zemahşerî’ye göre de bu ماazlığı te’kîd eden zâid bir harftir.205 ْ( فىػ ىقلًيالن ْما ْيػي ٍؤًمنيو ىفNe
202
Zemaḫşerî, el-Keşşâf, III, 313; Ebû Ḥayyân, a.g.e., V, 331.
203
Aʿraf:3.
204
Ebû Ḥayyân, a.g.e., IV, 268.
205
Zemaḫşerî, el-Keşşâf, II, 422.
206
Bakara, 2/88.
207
Aʿraf, 7/10.
208
Zerkeşî, a.g.e., III, 77,78; Enbârî, Kemâleddîn Ebû’l-Berekât Abdurrahmân b. Muhammed b.
Ebî Ṣaîd, el-Beyân fı ġarîbi iʿrâbu’l-Kur’ân, (thk. Tâhâ Abdulhamîd) , el-Heyetu’l-Mısrıyyetu’l-
ʿâmme li’l-kuttab, Mısır, 1980, I, 106-107.
54
5. Tâbi ile Matbû arasında
İrabları, kendilerinden önce geçenlere uyan kelimelere tâbiler denmektedir.
Bunlar sıfat, te’kîd, bedel ve atıftır. Matbu ise kendisine uyulan yani tabi olunan
kelimelerdir. Zâid ماbazen bu tâbi ve matbu arasında gelebilmektedir.
وضْةن
ىمثىالن ْبػى يع ىşeklindedir.
210
ez-Zeccâc’a göre (ö:311/923), İbn Mes’ûd kıraatında
buradaki ماnın düşmesi bu harfin zâid olduğuna işaret etmektedir.211 zâid ماbedel ve
ifade eden istifham edatıdır. Kendisi mübteda الٍ ىقا ًر ىع ْةيise haberdir. Ancak âyetin
başına أيذٍ يك يركاfiili takdir edilirse ماzâid, ikinci ْالٍ ىقا ًر ىع ْةيkelimesi ise birincinin tekidi
olmaktadır. Bu durumda âyet أيذٍ يك يركا ْالٍ ىقا ًر ىعةي ْالٍ ىقا ًر ىع ْةيşeklinde takdir edilmektedir.213
Buradaki zâid ما, te’kid ve müekked arasında yani tabi ile matbu arasında yer
almaktadır.
209
Bakara:26.
210
Enbârî, el-Beyân fı ġarîbi iʿrâbu’l-Kur’ân, I, 65-66.
211
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.344; Zerkeşî, a.g.e., III, 77.
212
Kâria:1-2.
213
Ebû Ḥayyân, a.g.e., VIII, 503-504.
55
6. Bazı câmid fiillerden sonra
ْاؿ
طى ى,ْقى مْلgibi fiillerden sonra te’kid için zâid ماgelmekte ve fail almalarını engelleyerek
engellemektedir.
olarak kullanılan الcümlede nehiy, nefiy, atıf, dua, cevap, haber, cinsini nefyeden ال
214
Ġalâyînî, a.g.e., I, 55.
215
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 69; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.336,337; Ġalâyînî, a.g.e., I, 57-
58.
216
Iṣfahânî, a.g.e., s.590-591; İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 74-76; Mâleḳî, a.g.e., s.257-274;
Murâdî , a.g.e., s.290-303; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.264-280; Zerkeşî, a.g.e., IV, 351 -361; Herevî,
Ali b. Muhammed, Kitâbu’l-uzhiyye fî ʿılmi’l-ḥurûf (thk. Abdu’l-muʿîn el-Mellûḥî), Dımaşk, 1993,
s.149-162.
56
1. Öncesinde olumsuzluk bulunan atıf harfi كdan sonra
Öncesinde olumsuzluk bulunan bir cümlede atıf harfi كdan sonra matufun
ْعلىي ًه ٍم ْىْكالىْْالضمالِّ ى
ْني ً تغضْٚا
وب ى ( ىغ ًْي يGazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil)
218
ْ( ىال ْبىا ًرود ىْكىO ne serindir ne de faydalıdır (rahatlatıcıdır))219 âyetleri ve diğer
ve ْْالْْ ىك ًرومي
2. Kasemden önce
Kasemden önce gelen الnın zâid harf mi yoksa nefiy edatı mı olduğu ihtilaflı
olsa da birçok nahivciye göre zâid olarak değerlendirilmektedir.221 Örneğinْىالْْأيقٍ ًس يمْبًيىػ ٍوًـ
ْ( الٍ ًقيى ىام ًةKıyamet gününe yemin ederim ki),222 ( ىالْأيقٍ ًس يم ًِْبى ىذاْالٍبىػلى ًْدBu beldeye yemin ederim
(Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki)225 âyetleri ve buna benzer diğer
âyetlerde الnın zâid olduğu belirtilmektedir. Fakat ez-Zemahşerî (ö: 538/1144) ve el-
Ferrâ (ö:207/822) gibi bazı âlimler الnın sözün başında zâid olarak gelemeyeceği
217
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 76; Mâleḳî, a.g.e., s.273; Murâdî, a.g.e., s.301; Zerkeşî, a.g.e.,
III,78; IV, 356.
218
Bakara:7.
219
Vâkıa:44.
220
Bakara:255; Nisâ:168; Şuarâ:100-101; Fussilet:34
221
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 75; Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd, Meʿâni’l-Ḳur’ân,
Beyrut, 1983, III, 207; Mâleḳî, a.g.e., s.260; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.276-277; Zerkeşî, a.g.e., III,
80; IV, 359; Herevî, a.g.e., s.153-154.
222
Kıyamet:1.
223
Beled:1.
224
İnşikak:16.
225
Meâric:40.
57
değerlendirmesinde bulunmaktadırlar. Onlara göre الcümle içinde gelirse kasemi
te’kîd için zâid olmakta, ancak cümle başında gelirse zâid değil olumsuzluk ifade
etmektedir.226
ُّْج ًوـ ً ً ً
( فى ىالْأيقٍس يمِْبىىواق ًعْالن يYıldızların yerlerine yemin ederim ki), َّْت
227
ْح مى
ً
كْالىْيػي ٍؤمنيو ىف ى
فىالى ىْكىربِّ ى
ْ اْش ىجىر ْبػىٍيػنىػ يه ٍم ً ( يَي ِّكم ىRabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda
يم ىوؾ ْف ى ى ي
seni hakem kılmadıkları müddetçe iman etmiş olmazlar)228 âyetlerinde ve Imriu’l-
Kays’ın ىِّن ْأىْفًٌٍْر
ٌ وـ ْأ
ً ً ىبيكْْابػْنىةى ْالع
ِّ ْام ًر
مْْ الىْْيىدمعْيْال ىق ي ٍ ى
ً ( ْ فىالىْْكأÂmirî’nin kızı! baban (bilsin ki); halk
ى
benim (savaştan) kaçtığımı iddia edemez) şeklindeki beyitinde geçen الlar da zâid
olarak değerlendirilmektedir.229
226
Zemaḫşerî, el-Keşşâf, VI, 265-266; Mâleḳî, a.g.e., s.260; Herevî, a.g.e., s.153.
227
Vâkıa, 56/75.
228
Nisâ, 4/65.
229
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.277; Zemaḫşerî, el-Keşşâf, VI, 265-266.
230
Mâleḳî, a.g.e., s.272; Zerkeşî, a.g.e., III,78-79;IV, 357-358.
231
A’raf:12.
232
Zerkeşî, a.g.e., IV, 357.
233
Sâd:75.
234
Zerkeşî, a.g.e., IV, 357.
58
ك ْأى ْالم ْتى ٍس يج ىد ْإً ٍذ ْأ ىىم ٍرتي ى
ْك ْمنىػ ىع ى
ىما ىâyetinde kibir ve isyanından dolayı İblis’in Hz.
Âdem’e secde etmeyişini vurgulamak için zâid الgelmiştir. Ancak ج ىْد
ك ْأىف ْتى ٍس ي
ْمنىػ ىع ى
ىما ى
âyetinde ise amaç İblis’in Hz. Âdem’e secde etmeyişini vurgulamak değil, Hz.
Âdem’in teşrifini beyan olduğu için zâid الya gerek duyulmamıştır.235
ْ ًم ٍنHem ismin hem de zamirin önüne gelebilen cer harflerindendir. Geniş bir
235
Ebû’l-Futûh, a.g.e., s.217-218.
236
Hadîd:29.
237
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 75; Zerkeşî, a.g.e., III, 78-79; Ebû Ḥayyân, a.g.e., VIII, 227-
228; Ferrâ, a.g.e., III, 138.
238
Iṣfahânî, a.g.e., s.614-615; Mâleḳî, a.g.e., s.322-226; Murâdî , a.g.e., s.308-316; İbn Hişâm,
Muġni’l-lebîb, s.349-356; Zerkeşî, a.g.e., IV, 415-462; Herevî, a.g.e., s.224-230.
239
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 77; Murâdî, a.g.e., s.316-317; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.353;
Zerkeşî, a.g.e., IV, 421-422; Herevî, a.g.e., s.226.
59
Basralı dilciler منharfinin zâid olarak kullanılabilmesi için şu şartları taşıması
2. Kendinden önce nefiy, nehiy ve ىلile başlayan soru cümlelerinden birinin
geçmesi
منharfi, Kur’an’da daha çok nefiy, nadiren de soru cümlelerinden sonra zâid
sadece mecrûrunun nekra olmasını yeterli görmemişlerdir. Ahfeş, Kisâî, İbn Mâlik
ve İbn Hişâm gibi bazı dilciler منharfinin şartsız zâid olabileceğini ileri sürerek şiir
ْنْْذينيوبً ي
ve nesirden çeşitli örnekler vermişlerdir.241 Örneğin bunlara göre ك ٍْم ً ً
ٍ يػى ٍغف ٍر ْلى يكمْم
(Sizin günahlarınızı bağışlayacak)242 âyetinde, cümle olumlu ve mecrûru marife
olduğu halde منzâid kabul edilmektedir. Ancak Sîbeveyh ve birçok dilciye göre
onların bu ve buna benzer örneklerinde geçen منteb’îz (bazısı, bir kısmı) ifade eden
يػى ٍغ ًفرْلى ي
aslî bir harf-i cerdir. Sîbeveyh ve onun görüşünde olanlar göre âyetin takdiri ْكم
240
Murâdî, a.g.e., s.317; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.353; Zerkeşî, a.g.e., IV, 421; Herevî, a.g.e.,
s.227.
241
Murâdî, a.g.e., s.318; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.355-357.
242
Ahkâf:31.
60
ْ( بعضْذينيوب يك ٍمSizin günahlarınızın bir kısmını bağışlayacak) şeklinde olup منzâid değil
Örneğin nefiy ىح وْد ً ْ ( ماْقىHiç kimse kalkmadı), nehiy ْ( الْيػ يق ْمْ ًمنْأىح وْدHiç kimse
اـْم ٍنْأ ى
ى ى ى ٍ ٍ ى
kalkmasın) ve soru ifade eden ْأح وْد؟ ً ً
( ْ ىى ٍل ْقى ىاـ ْم ٍن ىHiç kimse kalktı mı?) cümlelerinde م ٍْن,
failden önce zâid olarak kullanılmıştır.
Kur’an’da ise nefiy ifade eden نْكىرقى وة ْإًالمْيػى ٍعلى يم ىها ً ( كماْتىس يق يO’nun bilgisi olmadan,
ط ْم ى ٍ ىى
bir yaprak dahi düşmez),245 ْستىػ ٍه ًزيؤك ىف ًً ً ًً
ً مْمْنْْر و
ٍ ْسوؿ ْإالمْ ىكانيواْبو ْيى
( ىكىماْيىأٍتيه ٍ ي يOnlara bir peygamber
gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi),246 ْستىأٍ ًخ يرك ىف
ٍ ىجلى ىها ىْكىما ْيى
و ً ً
ىما ْتى ٍسب يق ْم ٍْن ْأيمة ْأ ى
اْمنْبى ًش و
(Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir)247 ve ْ ْي ً ( ماْجاءنىBize
ى ى
hiçbir müjdeci gelmedi)
248
ٍْ ًمharfinin failden önce zâid olarak geldiği
âyetlerinde ن
görülmektedir.
Ayrıca Ahfeş ve onun görüşünde olanlara göre cümle olumlu olmasına rağmen
ً ً ( كلىق ٍد ْج ىMuhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da
اءؾ ْم ٍْن ْنػىْبىإً ْالٍ يم ٍر ىسل ى
ْني ى ى
geldi)249 âyetindeki failden önce gelen منharfi de zâiddir.250
243
Zerkeşî, a.g.e., IV, 423-426
244
Mâleḳî, a.g.e., s.324; Murâdî, a.g.e., s.319-320; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.354.
245
En’âm:59.
246
Hicr:11.
247
Mü’minûn:43.
248
Mâide:19.
249
En’âm:34.
250
Murâdî, a.g.e., s.318; Zerkeşî, a.g.e., III, 84.
61
2. Mef’ûlden önce geldiğinde
Örneğin nefiy ifade eden ىح وْد ً ( ما ْرأىيHiç kimseyi görmedim), nehiy ifade
ت ْم ٍْن ْأ ى
ى ىٍ ي
eden ْ ىح وْد ً ْ ( ال ْتىض ًرHiç kimseye vurma) ve soru ifade eden ( ْىل ْرأيت ًْمن ْأح ود؟Hiç
ب ْم ٍن ْأ ى
ٍ ى ٍ ىٍ ى ٍ ى
ٍْ ًم, mef’ûlden önce zâid olarak kullanılmıştır.
kimseyi gördün mü?) cümlelerinde ن
görülmektedir.
geldiği görülmektedir.
251
Yûsuf:38.
252
İbrâhîm:4.
253
Meryem:98.
254
Mülk:3.
255
Hûd:61.
256
Fâtır:3.
62
6. بHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler
ً harfi de ًم ْنharfi gibi hem ismin hem de zamirin başına gelebilen ve devamlı
ْب ٍ
harf olarak kullanılan bir cer harfidir. Cümlede bitiştirme; sebep, içinlik; alet
isimlerinin başında yardım dileme; karşılık, bedel, kısım, parça; geçişlilik; başlama;
ْإً ى, ْ ىْع ٍن, ًم ٍْن, يف
yemin; ilgi, temas; benzetme gibi birçok görev üstlenmektedir. Ayrıca ىل ْ ً,
Taaccüb fiilleri bir şey karşısında duyulan hayret ve şaşkınlığı anlatan câmid
fiillerdir. İki vezni bulunmaktadır. Bunlardan birincisi ما ْأىفٍػ ىعلىوikincisi أىفٍعً ٍل ْبًًْو
veznindedir. Taaccüb kiplerinden ikincisi olan أىفٍعً ٍل ْبًوyapısının failinden önceki ب
ًْ
harf-i ceri zâid kabul edilmektedir. Örneğinْْ( أى ٍك ًرٍـْْبًػ ػ ػ ىػعلًيAli ne kadar da cömert!),ْىج ًه ٍل
ٍأ
ْْ( ْبًػ ػ ػ ػ ػ ىػزيٍ ودZeyd ne kadar da cahil!), ض ٍل ْبًػ ػ ػ ػ ػػالٍ يم ٍؤًم ًْن
ً ٍ( أىفİnanan kişi ne kadar da faziletli!) ve
ِّ ىسعً ٍد ْبًػ ػ ػ ػ
ْػالر ىج ًاؿ ٍ ( أAdamlar ne kadar da mesut!) cümlelerinde أى ٍك ًرٍْـ,ْ ىج ًه ٍل
ً ً أ
ٍ أ,ْ أىفٍض ٍلve ىسع ٍْد
ٍ
ًْ ler taaccübün
kelimeleri emir kipinde gelmiş mazi fiillerdir. Failden önce gelmiş ب
257
Mâleḳî, a.g.e., s.142-147; Murâdî a.g.e., s.36-48; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.118-123; Zerkeşî,
a.g.e., IV, 252 -257; Ġalâyînî, a.g.e., III, 168-171.
258
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 77-80; Mâleḳî, a.g.e., 142-147; Murâdî, a.g.e., s.48-56; İbn
Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.123-129; Zerkeşî, a.g.e., III, 83-85, IV, 252 -254; Ġalâyînî, a.g.e., III, 199-
201.
63
mânasını pekiştiren zâid harflerdir. علًي,
زيٍد ى,
ً
الٍ يم ٍؤمن ىve الر ىجاؿ
ِّ kelimeleri ise fail olup
lâfzen mecrûr mahallen merfûdurlar.259
güzelleştirmek olarak açıklamaktadır. İbn Hişâm’a göre, örneğin ىح ًس ٍن ْبًىزيٍ وْد
ٍ ( أZeyd ne
kadar da güzel!) cümlesi aslında ْزيٍ هْد
ىح ىس ىن ى
ٍ ( أZeyd güzel oldu) şeklindedir. Daha sonra
ًْ harfi
cümle talep kipine dönüştürülmüştür. Lafzı güzelleştirmek amacıyla da ب
getirilmiştir.260
ًٍ صرْْبًػ ػ ًػوْكأ
Kur’an’da bu yapıdaki örnekler ىٖت ٍْع ً
( أىبٍ ٍ ىO ne güzel görür ne güzel işitir)
261
ً
ً ىٖتع ْْبًػ ػ ػ ًهم ْكأىب
ve ْص ٍر ٍ ٍ ( أOnlar ne güzel işitir ne güzel görürler)
262
ٍٍ ى âyetlerinde
görülmektedir.
ً ( كىك ىفى ْبػًػ ػ ػػنىا ْحHesap görenler olarak Biz yeteriz)265 âyetlerindeki ب
ْاسبً ى
yeter)264 ve ني ًْ
ى ى
harfi zâid olarak gelmiştir. Âyetlerin takdiri ْ ىك ىْفىْاللٌْويveْْْ ىك ىْفٍيْػنىاşeklindedir.266 Zerkeşî
259
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 79; Murâdî, a.g.e., s.49; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.123-124.
260
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.124.
261
Kehf:26.
262
Meryem:38.
263
Murâdî, a.g.e., s.49.
264
Nisâ:79;166; Rʿad:43; İsrâ:96; Fetih:28.
265
Enbiyâ:47
266
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 79; Zerkeşî, a.g.e., III, 83.
64
ًْ ise fiille fail arasındaki irtibatı
belirtmektedir. Zerkeşî’ye göre âyette geçen ب
ً ( كىك ىفى ْْبًػ ػػاللٌ ًو ْكلًياا ْكىك ىفى ْْبًػ ػػاللٌ ًو ْنىGerçek bir dost
کفىfiilinin mazisinin kullanıldığı ص نْيا ى ى ى
olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir),268 ْياً ( كىك ىفىْْبًػ ػػجهنممOnlara
ْسع ن
ىى ى ى ى
çılgın bir alev olarak cehennem yeter),269 يماً ( كىك ىفىْْبًػ ػػاللٌ ًوHer şeyi bilen olarak Allah
ْعل ن
ى ى
ْ ( ىكىك ىفى ْْبًػ ػ ػػاللٌ ًو ىْككًيVekil olarak Allah yeter)271 âyetlerinde ve کفىfiilinin
yeter),270 الن
نيْالٍ ًقتى ى
anlamında olmaması gerekir. Nitekim ْاؿ ًً
( ىكىك ىفىْاللمويْالٍ يم ٍؤمن ىAllah savaşta müminlere
ً ( فىسيكOnlara karşı Allah sana yeter / seni
yetti / müminleri korudu),273 ْ ٍفي ىك يه يم ْاللٌوي ىى
ْاؾ ْالٍ يم ٍستىػ ٍه ًزئً ى
korur)274 ve ني ( إًنماْ ىك ىفٍيػنى ىAlay edenlere karşı biz sana yeteriz / seni koruruz)275
ً harfi
âyetlerinde bu mânada kullanıldığı için کفىfiilinin failinden öncekiْ ب
düşmüştür.276
ً harfinin failden önce geldiği kullanımlar her hangi bir kurala bağlı olmayan
ْب
267
Zerkeşî, a.g.e., IV, 252.
268
Nisâ:45.
269
Nisâ:55.
270
Nisâ:70.
271
Nisâ:81.
272
Fussilet:53.
273
Ahzâb:25.
274
Bakara:137.
275
Hicr:95.
276
Mâleḳî, a.g.e., s.147; Murâdî, a.g.e., s.49-50; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.124-125.
65
zaruretten dolayı ve te’kîd amaçlı kullanıldığı düşünülmektedir. Konuyla alakalı
ً ( أى ىل ْيأٍتًيك ْكاْلىنٍػباء ْتىػٍن ًميْْْْْْبًػ ػ ْػمػاْالىقىت ْلىبو يف ْب ًن ْ ًزSana Ziyad
genelde Kays b. Züheyr’e ait ْْ ياد ٍ ي ى ى ٍى ى ى ىي
oğullarının develerinin başına gelenlerle ilgili haberler gelmedi mi?) beyiti örnek
gösterilmektedir. İbn Hişâm’a göre beyitteki ماharfi يأيتve تىػٍن ًميfiillerinin failidir.
Buna nahivde tenâzu277 denir. Fail birincisinde gizlenmiş ikincisinde ise amel
ًْ ise failden önce gelmiş
etmiştir. Ancak ikincisi yani amel etmesi daha uygundur. ب
zâid harftir.278
Bilindiği üzere mef’ûl almayan yani lazım fiiller, mef’ûl alabilmeleri için
bazen harf-i cerle müteaddi yapılmaktadır. Örneğin ْْعلًي
ب ى( ذى ىى ىAli gitti) cümlesindeki
ْب ًْ harf-i ceri getirilerek ػص ًد ًيقًْو
ذى ىى ىfiiline ب
ً ً ( ذى ىىب ىAli arkadaşını götürdü) şeklinde
ْعلىْْْب ػ ػ ى ى
müteaddi yapılmaktadır. Ancak fiilin kendisi müteaddi ise mef’ûlünün başına harf-i
cer getirilmesine gerek yoktur. Örneğin ْزيٍدْان
تى ًْ harfi
( أى ٍذ ىىٍب يZeyd’i götürdüm) ifadesini ب
getirerek ْْتْبًػ ػ ػ ػ ػ ىػزيٍ ود ًْ تْبػْػًػ ػ ًزىم ًاـْالٍ ىفىر
أى ٍذ ىىٍب يşeklinde kullanmak uygun değildir. Ancak س ىخ ٍذ ي
( أ ىAtın
dizginlerini aldım) cümlesinde olduğu gibi ىخذ ًْ ْ
أ ىfiili müteaddi olmasına ve aslında ب
harfine gerek duymamasına rağmen cümlede kullanılmaktadır.280 İstenen mâna
ًْ harfine gerek duyulmadan ْت ْ ًزىم ًاـ ْالٍ ىفىر ًس
aslında ب ىخ ٍذ ي
ْأ ىşeklinde rahatlıkla hasıl
olmaktadır. Bu durum ً harfinin bazen mef’ûlden önce zâid olarak
ْب
kullanılabileceğini göstermektedir.
277
Kısaca Tenâzu iki âmilin bir mâmül üzerinde hak etmesidir. Bu durumda mâmül ikisinden
birinin olur. Diğerine ise o mâmulün yerini tutan zamir getirilir.
278
Mâleḳî, a.g.e., s.139; Murâdî, a.g.e., s.50; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.126; 446.
279
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 78; Murâdî, a.g.e., s.51-53; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.126-
127; Zerkeşî, a.g.e., III, 83-84;IV, 253-254; Ġalâyînî, a.g.e., III, 199-200.
280
Ġalâyînî, a.g.e., III, 199.
66
( ىكالىْتػيلٍ يقواْْبًػ ػ ػ ػأىيٍ ًدي يك ٍمْإً ىىلْالتػ ٍمهلي ىKendinizi
Buna Kur’an’da da rastlanmaktadır. Örneğin ك ًْة
olarak gelmiştir.
ْ اْرىك ًاس
İbn Yaʿîş ve Zerkeşî’ye göre âyette geçen أىلٍ ىقىfiili aslında ي ً
( ىكأىلٍ ىقٍيػنىاْف ىيه ىOraya
ى
ًْ harf-i ceri
dağlar (yaratıp) koyduk (yerleştirdik))282 âyetinde olduğu gibi ب
ً harfinin nehiy kipindeki كالى ْتػي ٍل يقواfiilinin mânası284 te’kîd için geldiği
ْب ى
anlaşılmaktadır.
ًْ
el-Murâdî’ye göre mezkur âyetteki أىلٍ ىقىfiilinin mef’ûlü hazfedilmiş olup ب
ب ْأىيٍ ًدي ي
harfi burada sebebiyet bildirmektedir. Âyetin takdiri ْ ك ٍم ْإً ىىل ًْ ػسبى ً
ىكالى ْتيػلٍ يقوا ْأنٍػ يف ىس يك ٍم ْبػ ػ ػ ى
ْ ( التػ ٍمهلي ىكًْةKendi ellerinizin (yaptıklarından) dolayı tehlikeye atmayın) şeklindedir.285
ْْمبً ه
da alabilmektedir. Örneğin bu fiilin kullanımı yine ني ً ( فىأىلٍ ىقىْعصاه ْفىًإ ىذBunun
ُّ اْى ىي ْثػي ٍعبىا هف ىىي
üzerine (Musa) asasını yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi!)286 âyetinde
ًْ harf-i ceri olmadan gerçekleşmekte ve fiil, fail ve
de görüldüğü gibi mef’ûlünü ب
281
Bakara:195.
282
Ḥicr:19.
283
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 78; Zerkeşî, a.g.e., III, 83.
284
ىك ْالىْتيػلٍ يقواfiilinden kastedilen mânalar için bkz. Zemaḫşerî, el-Keşşâf, I, 394-395.
285
Murâdî, a.g.e., s.52.
286
Aʿrâf:107.
67
Yine Kur’an’da مخلىًْة ً ً ( كىِّزم ْإًلىيHurma dalını kendine doğru silkele)287,
ٍ ك ْب ػػًْج ٍذ ًع ْالن ٍ ىي
ْع ىذ و
( فىػ ٍليى ٍم يد ٍد ْْبًػ ػػسبى وGöğe bir sebep (ip) uzatsın),288ْاب ً ً ْكمنْي ًرد ْفً ًيوْْبًػ ػ ػًإ ٍ و
بْإً ىىل ْال مس ىماء ى ْ٘تىاد ْبًظيٍل وم ْنيذقٍويْم ٍن ى ٍ ىى ي
ْ( أىلًي ومKim orada zulümle haktan sapmak isterse ona acı bir azap tattırırız),289 ْ فىطىًف ىق
ً وؽ ْك ٍاْل ٍىعنى
ْاؽ ً ُّ ( مسحاْْبًػ ػBacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya (okşamaya) başladı)290
ػالس ى ىٍن
ًْ
ve ( أى ىلٍ ْيػى ٍعلى ٍم ْْبًػ ػ ػ ػأى مف ْاللموى ْيػىىرلAllah'ın (onu) gördüğünü bilmiyor mu?)291 âyetlerindeki ب
önce zâid olmaktadır. Örneğin ْىم ً ً( ْبًػ ػػحسبSana bir dirhem kâfidir (yeter)), ْ ب ػػًْحسبًك
ك ْد ٍر ه
ىٍ ى ىٍ ى
ْك
ْس ى ْْح ًد ه
( يدْيرك ىSana derslerin kâfidir (yeter)) ve يث ك ىْح ٍسبً ىً
( ب ػ ػ ىSana bir hadis kâfidir (yeter))
cümlelerinde سب
ٍ ىحlafzı mübteda olup lâfzen mecrûr mahallen merfûdur. Ondan
ًْ harfi ise zâiddir.
önceki ب
287
Meryem:25.
288
Hacc:15.
289
Hacc:25.
290
Sâd:33.
291
Alaḳ:14.
292
Murâdî, a.g.e., s.51; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.126; Zerkeşî, a.g.e., III, 83-84.
293
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 78; Murâdî, a.g.e., s.53; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.127-128;
Zerkeşî, a.g.e., III, 84; Ġalâyînî, a.g.e., III, 200.
68
b. Ansızın (müfacee) anlamı ifade eden ’إًذىاdan sonra gelen mübtedadan önce
ًْ ْستى
gelebilmektedir. Örneğin اذ ٍ ت ْفىًإذىا ْْبًػ ػ ٍػاْلي
( ىخىر ٍج يÇıktım, birde ne göreyim! Öğretmen
(karşımda)) cümlesindeْ اْلستاذkelimesi mübteda olup lâfzen mecrûr mahallen
ً ise zâiddir.
merfûdur. Haberi hazfedilmiştir. ْب
c. ْف
ىكٍي ىsoru isminden sonra gelen muahhar mübtedadan önce
ْف
ىكٍي ىhal veya durum sormak için kullanılan soru edatı olup isim kabul
ًْ
edilmektedir. Cümlede başta bulunduğu için mukaddem haber konumundadır. ب
ف ْبً ى
kullanılmaktadır. Örneğin ْك ( ىكٍي ىSen nasılsın?) cümlesinde ؾmübteda yerindedir.
Başındaki بise zâiddir. Cümle aslında ت
ْفْأنٍ ى
ىكٍي ىşeklindedir.
4. Haberden önce
ً harfinin haberden önceki ziyâdeliği kıyâsî ve semâî olmak üzere iki şekilde
ْب
gerçekleşir. Genelde olumsuzluk ifade eden ْ لىٍيسve ىماnın haberlerinden önce kıyâsî,
ى
olumlu cümlelerin haberlerinden önce ise semâî olarak zâid geldiği görülür.294
a. س
ْ لىٍيveْ ىماnın haberlerinden önce zâid olarak gelişi
ى
294
Murâdî, a.g.e., s.53-54; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.128: Akdağ, Hasan, Arap Dilinde Edatlar,
Tekin kitabevi, Konya 1996, 385.
69
يش ىجاعkelimelerini te’kîd için zâid olarak getirilmiştir. Bu kullanım Kur’an’da oldukça
و
( أىلىٍيسْاللمويْْبًػ ػ ػ ىكاؼ ىAllah kuluna kâfi değil midir?), ْى ىذاْْبًػ ػػا ٍ٘تى ِّْق
yaygındır. Örneğin ْعٍب ىدْهي أىلىٍيس ى
295
ى ى
تْْْبًػ ػ ىػربِّ ي
(Bu gerçek değil mi?),296 ك ٍْم ( أىلى ٍس يBen, sizin Rabbiniz değil miyim?), ْىكأى مفْاللموىْلىٍيس
297
ى
ً ً( ْبًػ ػظى مالوـْلٍِّلعبAllah, kullarına karşı hiç de zalim değildir),298 يد
ْيد ًْ ًكْْبًػ ػظى مالوـْلٍِّل ىعب
ى اْربُّ ى
( ىكىم ىRabbin,
ً
( ىكىماْاللٌوي ْْبًػ ػػغىاف ول ىAllah yaptıklarınızdan asla
kullara karşı zalim değildir)299 ve ْع مماْتىػ ٍع ىمليو ىْف
kullanılmıştır.
ْس ًْ harfi
لىٍي ىve ىماkadar yaygın olmamakla birlikte الnın haberinden önce de ب
zâid olarak gelmektedir.301 Örneğin ار الْخٍيػىرْْب ػػً ى
ْْخ ٍوْي ْبػى ٍع ىدهي ْالنٌ ي ( ىSonrası ateş olan bir hayır,
ً ( كىال ْْبًػ ػ ػ ىقوًؿْْ ىكve (O) bir kâhin sözü de değildir)302
hayır değildir) cümlesinde ve ْاى ون ٍ ى
ًْ ْ harfinin الnın haberinden önce zâid olarak geldiği görülmektedir.
âyetinde ب
ً harfi kurala bağlı olmaksızın zâiddir.304 Bunun zâid oluşuna delil aynı mânayı
ْب
295
Zumer:36.
296
Enʿam:30.
297
Aʾraf:172.
298
Hacc:10.
299
Fuṣṣilet:46.
300
Bakara:74.
301
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.128.
302
Ḥâkka:42.
303
Yûnus:27.
304
Murâdî, a.g.e., s.55; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.128.
70
ifade eden ًْ ْسيِّئىةه
ْمثٍػلي ىها ( كجزاء وKötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür)305
ْسيِّئىة ى
ى ىى ى
ًْ harfinin kullanılmaması gösterilmiştir.306 Yineْ ْخلى ىق ً
âyetinde ب أ ىىكىلٍ ْيػىىرٍكا ْأى مف ْاللموى ْالمذم ى
ً ً ً ً
َْييً ىي ْالٍ ىم ٍوتىى ض ىْكىلٍ ْيػى ٍع ىي ِْبىٍلق ًه من ْْبًػ ػ ػ ػ ىقاد ور ى
ٍْعلىى ْأى ٍف ي ( ال مس ىم ىاكات ىْك ٍاْل ٍىر ىGökleri, yeri yaratan ve onları
yaratmaktan yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmezler
ًْ zâid kabul edilmektedir. Bunun zâid oluşuna
mi?)307 âyetinde أى مْفnin haberindeki ب
ً َْيٍليق ً ً ً
delil ise ْ ْمثٍػلى يه ٍم ْعلىى ْأىف ى ى
ض ْقىادهر ى ( أ ىىكىلٍ ْيػىىرٍكا ْأى مف ْاللٌوى ْالمذم ىGökleri ve yeri
ْخلى ىق ْال مس ىم ىاكات ىْكاْل ٍىر ى
yaratan Allah'ın, onların benzerlerini de tekrar yaratmaya Kadir olduğunu
ًْ harfinin kullanılmaması gösterilmiştir.309
görmezler mi?)308 âyetinde ب
fiilin faili, خائًبىػ وْػةkelimesi lâfzen mecrûr mahellen mansub hâldir. ب
ًْ ise te’kîd için
6. ْني
اىلٍ ىع ٍ يve س
ْ اىلنمػ ٍف يkelimelerinden önce geldiğinde
ْني
ىع ٍ يve س
ْ نْػى ٍف يmanevi te’kîd için kullanılan kelimelerdir. Kendinden önceki
kelimenin irabına tabidirler. Ayrıca kendilerinde te’kîd ettiği isme dönen bir zamir
ًْ harfi bu kelimelerden önce zâid olarak gelebilmekte ve te’kîdi
bulunmaktadır. ب
305
Şûrâ:40.
306
Enbârî, el-Beyân fı ġarîbi iʿrâbi’l-Kur’ân, I, 410.
307
Ahḳâf:33.
308
İsrâ:99.
309
Zerkeşî, a.g.e., III, 85.
310
Murâdî, a.g.e., s.55; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.129.
71
iyice pekiştirmektedir. Örneğin failin te’kîd edildiği ْ )(عٍيػنيوي ْْعلًي ْنػى ٍف ي
س ْوي ْ ى ( ىجاءى ىAli’nin
kendisi geldi) cümlesi )ْعلًي ْبًػ ػ ػنىػ ٍف ًس ًْو ْ(بًػ ػ ػ ىػعٍينً ًو
( ىجاءى ىAli’nin bizzat kendisi geldi) şeklinde
ْْعلًي ا ْنػى ٍف ى
söylendiğinde faile ait te’kîddeki vurgu biraz daha artmaktadır. Yine ْ س ْوي ت ىىرأىيٍ ي
ًً ً ً ً ( رأىيتAli’nin bizzat kendisini
( ىAli’nin kendisini gördüm) cümlesi )ْعلي اْبًػ ػ ػنىػ ٍفسْوْْ(بًػ ػ ىػعٍينو
)(عٍيػنىوي ىٍ ي ى
gördüm) şeklinde söylendiğinde mef’ûle ait te’kîd iyice pekiştirilmektedir. Kur’an’da
bu kullanıma dair ص ىن ْْبًػ ػ ػ ػأىن يف ًس ًه من ْثىالىثىةى ْقيػ يرىكوْء ( ىكالٍ يمطىلم ىق يBoşanan kadınlar, kendi
ٍ ات ْيػىتىػىربم
kendilerine üç aybaşı hali beklerler)311 âyeti örnek gösterilmektedir. Bazıları âyetteki
ً harfini zâid kabul etse de İbn Hişâm bunu doğru bulmamaktadır. Ona göre ني
ْب ْ ىع ٍ يve
ْس
نْػى ٍف يile te’kîd edilen merfû muttasıl zamirlerin öncelikle munfasıl bir zamirle te’kîd
edilmesi gerekmektedir.312
Hareke etkisine sahip zâid ؿharf-i ceri genelde tekîd içindir. Kendinden
311
Bakara:228.
312
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.129.
313
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 133-149; Mâleḳî, a.g.e., s.218-256; Murâdî, a.g.e., s.95-139; İbn
Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.232-264; Zerkeşî, a.g.e., IV, 334 -350; Ġalâyînî, a.g.e., III, 270.
72
1. Mef’ûlden önce geldiğinde
ؿharfi bazen zayıf âmili güçlendirmek maksadıyla âmili zayıf olan mef’ûlden
yorumluyorsanız)315 âyetinde âmil olan تىػ ٍعبيػ يرك ىْفfiili, mef’ûlünden sonra gelmiştir. ْصدِّقان
يم ى
( ْلِّػ ػ ىػما ىYanlarında bulunanı doğrulayıcı olarak...) âyetinde âmil olan صدِّؽ
ْْم ىع يه ٍم يم ى
316
mastarı ismi fail olup müştâk bir kelimedir. ( ىكإًنما ْْلىػ ػ ػػوي ْ ىكاتًبيو ىْفBiz onu yazmaktayız)317
âyetinde ise âmil olan ىكاتًبيو ىْفism-i faili hem müştak bir kelime hem de mef’ûlden
sonra gelmektedir. Âyetlerdeki zâid ؿharfinin geliş amacı ise hareke etkisi zayıf olan
ً ً ٍم ًهم ً
اؿ ْْلِّػ ػ ػ ىػما ْييًر ي
ْيد ( فىػعم هHer dilediğini mutlaka yapandır),319 ْين ػحك ً ٍ ى
ْشاىد ى ( ىكيكنما ْْل ػ ػ ػ يBiz onların
hükmüne şahiddik)320 âyetlerinde ve diğer birçok âyette321 ؿharfi aynı şeklide zâid
olarak kullanılmıştır.
314
Mâleḳî, a.g.e., s.247; Murâdî, a.g.e., s.106; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.242-243; Zerkeşî, a.g.e.,
III, 86; Ġalâyînî, a.g.e., III, 184.
315
Yûsuf:43.
316
Bakara:91.
317
Enbiya:94.
318
Aʿraf:154.
319
Burûc:16.
320
Enbiya:78.
321
Kur’ân’daki diğer kullanımlar için bkz. Bakara:116;133;136;138;139; Âli İmrân:84; Yûnus:28;
Hûd:2;53; Yûsuf:11;12;58;63; Ḥicr:9;20;22; İsrâ:27; Meryem:44;
Enbiyâʾ:50;52;53;73;78;82;90;94;98; Müʾminûn:4;5;8;38;47;61;69;70; Şuʿarâ:55;171; Ḳaṣaṣ: 12;20;
Rûm:26; Yâsîn:71; Meʿâric:29;32.)
73
ؿharfi bazen de mef’ûllerini doğrudan alan fiillerin mef’ûllerinden önce zâid
ىرًْد ىile istemek anlamındaki ْىأرا ىْدfiili, mef’ûllerini ؿharf-i cerine gerek duymadan
ْؼ
doğrudan alabilen fiillerdir. Ancak كم ( ىع ىسى ْأىف ْيى يكو ىف ىْرًد ىBelki de sizin arkanıza
ؼ ْْلىػ ػ ػ ػ ي
ً
takılmıştır (Belki hemen başınıza gelir))323 ve ك ٍْم
ني ْلى ي ( ييًر يAllah size
يد ْاللٌوي ْْلػ ػ ػػييبىػ ِّ ى
(bilmediklerinizi) açıklamak istiyor)324 âyetlerinde görüldüğü gibi bu fiillerin
mef’ûllerinde ؿharfi gelmektedir.325 Buradaki ؿharflerinin tazmîn326 için zâid
olduğu belirtilmektedir. Nitekim el-Murâdî birinci âyetteki ردؼfiiline تىبً ىْعve ب
ْقىػير ى
söylenememektedir.
322
Mâleḳî, a.g.e., s.246; Murâdî, a.g.e., s.107; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.241; Zerkeşî, a.g.e., III,
85.
323
Neml:72.
324
Nisa:26.
325
Kur’ân’daki diğer kullanımlar için bkz. Bakara:152; Aʿrâf:62; Tevbe:61; İsrâ:44; Hacc:26;
Yûnus:72;93; Zumer:12.)
326
Tażmîn kısaca harf-i cerin fiile mâna kazandırmasıdır. bkz. Çörtü, Arapça Dilbilgisi (Nahiv),
s.337-338.
327
Murâdî, a.g.e., s.107; Zerkeşî, a.g.e., III, 85.
328
Mâleḳî, a.g.e., s.247.
74
ًْ ) bulunmaktadır. Her iki mecrûrda harfi cer ile
lehte kesralı bir lam (ؿ
Örneğin !( يا ْْلىػ ػ ػ ىػزيٍ ود ْلً ىعمروكEy Zeyd Amr’a yardım et! Zeyd! Amr’a yetiş!) cümlesinde يا
istiğase edatıdır. زيدkelimesi başındaki zâid ؿharf-i cerinden dolayı lafzen mecrûr
Hastaya yardım et! Doktor! Hastaya yetiş!), ْ ياء ْلًٍل يف ىقىر ًاء
ً ًػْلى ٍغن
ٍْ ( ياْْلىػ ػEy zenginler fakirlere
ًْ ُّع ىف
yardım ediniz!) ve اء ًً
( يا ْلىلمو ْْلػ ػػلض ىEy Allah’ım zayıflara yardım et!) örneklerinde de
aynı durum söz konusudur.
ً ياْبػؤ
)اىلٍ ىال يـْالٍ يم ٍق ىlâm-ı muḳhame (araya girmiş lâm) denmektedir. Örneğin سْلػ ػ ٍل ىج ٍه ًْل
(ح ىم ْةي 332
ى يٍ ى
ً ( يا ْبػ ٍؤس ْلًػ ػ ٍلحEy
(Ey cahilliğin sıkıntısı! (derdi, ıstırabı), Hey ne kötü cahillik!), ْ ْرب
ى ي ى ى
ًْ سْلًػ ػ ٍل ًم ًر
savaşın sıkıntısı! (derdi, ıstırabı), Hey ne kötü savaş!) ve يض ( يىاْبػي ٍؤ ىEy hastalığın
329
Kafes, a.g.e., s.224, 225.
330
Mâleḳî, a.g.e., s.219-220; Murâdî, a.g.e., s.103-104; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.244-246;
Zerkeşî, a.g.e., III, 86; Ġalâyînî, a.g.e., III, 184.
331
Murâdî, a.g.e., s.104.
332
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.241-242;Murâdî, a.g.e., s.107-109.
75
sıkıntısı (derdi, ıstırabı!), Hey ne kötü hastalık!) tamlamalarındakiْ ؿharfleri zâiddir.
belirtmektedir. Muzaf ve muzafun ileyh arasındaki zâid ؿlar ise tahsîsi te’kîd
şiirde geçmektedir.334
333
Mâleḳî, a.g.e., s.244-245.
334
Ayrıca bunlar ve buna benzer tamlamaların irabı ve diğer özellikleri için bkz. Sîbeveyh, a.g.e.,
II, 276 vd.; Baġdâdî, Abdulkâdir b. Ömer, Ḫızanetu’l-edeb ve lubbu lubâbi lisâni’l-Arab, (thk.
Abdusselâm Muhammed Hârûn) Metkebetu’l-Ḫâncî, Kahire, 1997, I, 467-470, IV, 99-112.
335
Mâleḳî, a.g.e., s.225.
336
Zerkeşî, a.g.e., III, 87; IV, 344.
337
Âli İmrân:179.
338
Enfâl:33.
339
Nisâ:168.
76
b. Cer Harfi Olmayan ؿın Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler:
Hareke etkisine sahip olmadığı için kendinden sonraki kelimede cer amelini
gerçekleştiremeyen ve kendisi genellikle fethalı olarak kullanılan ؿharfi şu
ىش ُّد ى
daha sevgilidir)342 ve ْرٍىبىْةن ( ْلىػ ػ ػأىنتي ٍم ْأ ىElbette siz korku bakımından daha (etkilisiniz)
343
şiddetlisiniz) âyetlerini bu kullanıma örnek göstermektedir. Bu harflerin ibtidâiyye
için olduğunu söyleyen Zerkeşî onların tekîd için geldiğini ve zâid olduğunu
belirtmektedir.344
ً ve
ؿharfi isim cümlesindeki haberden önce zâid olarak gelebildiği gibi ْإً مْف, لك مْن
yazardır) ve وز
ْ( اىلمر يج يْل ْْلىػ ػ ىػع يج هAdam ihtiyardır) cümlelerinde normal bir haberden önce
( إًمال ْإًنػ يمه ٍم ْْلىػ ػػيىأٍ يكليو ىف ْالطم ىع ىŞüphesiz onlar da yemek yiyorlar)
zâid olarak gelmiştir. Ancakْْاـ
340
Mâleḳî, a.g.e., s.248-250; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.259-261; Zerkeşî, a.g.e., III, 87.
341
Tevbe:108.
342
Yûsuf:8.
343
Ḥaşr:13.
344
Zerkeşî, a.g.e., IV, 335-336.
77
ْػحار
( لىػ ػ ىHava hâlâ soğuktur.) cümlesinde ise اؿ
ْ ىم ىاز ىnin haberinden önce zâid olarak
gelmiştir.
harfinin ibtidaiyye olup zâid olduğu hakkında iki farklı görüş olduğunu
belirtmektedir. İbn Hişâm’a göre sahih görüş ibtidaiyye ’ؿı olmasıdır. Âyetin takdiri
ْ إً ٍفharfi iki muzâri fiili cezmeden şart edatlarındandır. ؿharfi bazen bu şart
edatından önce de zâid olarak bulunabilmektedir. Örneğin اـ ْ ًزيٍ هد ْأىقي ٍْم
ػئن ْقى ى
ٍ ( ْلىػ ػ ػZeyd
ْتْظالهْْلىػ ػ ػػئً ٍنْفىػ ىع ٍل ى
kalkarsa kalkarım.) ve ت ( أنٍ ىEğer yaparsan sen zalimsin) cümlelerindeki
ؿharfleri bunun gibidir. Bu tür kullanım genelde şiire has olup yönlendirme ve delil
345
Hacc:13.
346
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.260.
347
İbn Hişâm, a.e., s.261.
78
8. ؾHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler
Bu harfin zâid olarak kullanımı azdır ve semâîdir. Cümlede ... كماve ... مثلْكػgibi
ً ( زيدZeyd Amr
te’kîd amaçlı zâid olarak kullanımı bulunmaktadır. Örneğin ْمثٍل ْ ىع ٍمرك ٍى
ً
( ىزيٍد ْْ ىكػ ػ ػ ػػمثٍ ًل ىZeyd tıpkı Amr gibidir) şeklinde söylendiğinde
gibidir) cümlesi ْع ٍمرك
ْْى ٍو
vermiştir. Örneğin bunlara göre ْْي َّْت يْزى ًْ ٍْس ْ ىْكػً ًْمث
ْْل ْال ىف ى ْ( لىٍْي ىZüheyr asla genç gibi değildir),
ْمأ يكوؿ ً
ْمثٍْلْْ ىْك ػ ػػع ٍ و
صف ى صيِّػيركا ْ ى ى …( فى يonlar tıpkı yenilmiş ekin yaprağına dönüştürüldüler) vb.
birçok cümlede ؾharfi bu bağlamda zâid olarak kullanılmaktadır.350
Cer harflerinden olup cümlede …de, …da, içinde anlamında zaman ve mekân
zarfı; fiili mef’ûle bağlama, bitiştirme; sebep, içinlik; beraberlik ve karşılaştırma
348
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, IV, 502-506; Mâleḳî, a.g.e., s.195-208; Murâdî, a.g.e., s.78-95; İbn
Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.199-205; Zerkeşî, a.g.e., IV, 310; Ġalâyînî, a.g.e., III, 171.
349
Şûrâ:11.
350
Zemaḫşerî, el-Keşşâf, V, 398-399; Mâleḳî, a.g.e., s.201; Murâdî, a.g.e., s.80-90; İbn Hişâm,
Muġni’l-lebîb, s.203; Zerkeşî, a.g.e., IV, 310.
79
ifade etmektedir. Ayrıca ْ ْإً ىىل, ْ ًم ٍن, ىْعْلىى, ً harf-i cerlerinin yerine de
ْب
kullanılmaktadır.351
Zâid olarak kullanımı pek yaygın değildir. el-Murâdî’nin belirttiğine göre İbn
Mâlik, bedel, karşılık ifade etmesi durumunda bu harfin zâid olmasını caiz
ْت ْفًي ىػم ٍن ىْر ًغٍب ى
görmektedir. Örneğin ت ْ ً harfi
( ىعىرفٍ يSevdiğin kişiyi tanıdım) cümlesindeki يف
zâiddir. Çünkü cümlenin devamındaki فًيوhazfedilmiştir. Hazfedilen bu يفden bedel
İbn Hişâm’ın ifadesine göre ise el-Fârisî, şiirdeki zaruretten dolayı يفharfinin
ً ً ْيف ً ( أبوGece
ziyâdeliğini caiz görmektedir. Buna ْ جا اؿ ً ْ ى
ْس ىواده ْيػىىرنٍ ىد ى َْيى ي
ْد ىجا ْ ْ ْ ي
ْاللي يل ى
ٍ ْس ٍعد ْإذىا
ي ى
karanlığı çöktüğünde Ebû Sa’d siyah bir deriye benzetilir) beyitindeki kullanımını
örnek göstermektedir.353
Zerkeşî zâid harfler bölümünde يفharfine yer vermese de âyetteki bu harfin te’kîd
351
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.191-192; Murâdî, a.g.e., s.250-252; Ġalâyînî, a.g.e., III, 171-172.
352
Murâdî, a.g.e., s.252.
353
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.192.
354
Hûd:41.
355
Zerkeşî, a.g.e., IV, 303.
80
10. إلىHarfinin Zâid Olarak Kullanıldığı Yerler
Zâid olarak kullanımı kurallı olmayıp çok nadir görülmektedir. Nitekim el-
Murâdî ve İbn Hişâm bu harfin zâid olarak kullanımını sadece el-Ferrâ’nın
kaydettiğini belirtmektedir. Ferrâ’ya göre ْ ماس ْتىػ ٍه ًوم ْإًلىٍي ًه ٍْم ِّ اج ىع ٍل ْأىفٍئً ىدةن
ً ْم ىن ْالن ٍ ( فىİnsanlardan
bir kısmının gönüllerine sevdir / İnsanlardan bir kısmının gönüllerini onlara
meyledici kıl)357 âyetindeki تىػ ٍه ًومfiili تىػ ٍهىْولşeklinde كharfi fethalı okunduğunda
ْ ىّْتً يmânasında
Bu sebeple ile إىلharfi zâid değildir. Ancak Ferrâ ىولfiilini يل
değerlendirmiştir. Ona göre ىى ىولfiili mef’ûlünü harf-i cere gerek duymadan tek
Çoğunlukla matuf ve matufun aleyh arasındaki irtibatı sağlayan bir atıf harfi
olarak kullanılmaktadır. Hâl cümlelerinin başında vâv-ı hâliye olarak bulunmaktadır.
İsti’nâfiye vâvı yani önceki cümlenin bitip yeni bir cümlenin başladığını belirtmek
356
Mâleḳî, a.g.e., s.80-83; Murâdî, a.g.e., s.385-390; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.88-89; Zerkeşî,
a.g.e., III, 173-175.
357
İbrâhim:37.
358
Murâdî, a.g.e., s.385-390; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.89.
359
Zerkeşî, a.g.e., IV, 234.
81
için gelir. Ayrıca yemin bildirir ve ب
ْ ير مharf-i ceri yerine de kullanılır.360 Şu
olabilmektedir. Örneğin onlar ت ْأىبٍػ ىوابػي ىها ً ْ ( ح مَّت ْإً ىذا ْج ياؤكىاOraya (cennete) geldikleri
ٍ ْكفيت ىح
ى ى ى ى
zaman onun (cennetin) kapıları açılır)361 âyetindeki vâvı zâid olarak
değerlendirmektedirler. Ancak Basralı nahivcilere göre كburada zâid değildir. Çünkü
hâl, İbn Hişâm atıf harfi olarak değerlendirmektedir. Zerkeşî’ye göre ise te’kîd için
zâid olabilmektedir. Ancak doğru olan atıf harfi olmasıdır. إذاnın cevabı
360
Mâleḳî, a.g.e., s.409-431; Ebû Ḥayyân, a.g.e., V, 287-288; Murâdî, a.g.e., s.153-175; İbn
Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.408-425; Zerkeşî, a.g.e., IV, 334-350; Herevî, a.g.e., s.231-240.
361
Zumer:73.
362
Yûsuf:15.
363
Sâffât:103.
364
İnşiḳâḳ:1-2.
365
Mâleḳî, a.g.e., s.424-426; Ebû Ḥayyân, a.g.e., V, 287-288; Murâdî, a.g.e., s.164-166; İbn
Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.417; Zerkeşî, a.g.e., IV, 441.
82
2. Sıfat ve mevsuf arasına girdiğinde
كharfi, sıfatın mevsufla ilişkisini te’kîd için bazen sıfat ve mevsuf arasına zâid
kelimesinin sıfatıdır. كharfi ise zâiddir. Bunun zâid olmasına aynı durumda olmasına
ً تاْمٛاْمنْقىػري وة ْإًمال ْ ى
rağmen ْنذ يرك ىف ً ( كماْأىىلىكٍنىUyarıcısı olmayan hiçbir kenti(topluluğu) helak
ى ي ٍى ٍ ىى
etmedik)367 âyetinde كharfinin gelmemesi delil göstermişlerdir.368 Yine ْكىريىوا
ٍْ ىك ىع ىسىْأىفْتى
ْْشرْلم يك ٍم
ْى ىو ى ً( ىشيئاْكْىوْخيػرْْلم يكمْكعسىْأ يHoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin
اْكي
اْشٍيئن ى
ىفُْتبُّو ى ٍن ى ي ى ى ٍ ه ٍ ى ى ى
ً
için bir hayırdır. Seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir)369 ve ْْعلىى ىكالمذ ى
مْممر ى
ْ ْخا ًكيىةه ً و
( قىػ ٍريىة ىْكْى ىي ىYâhut evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir
kasabaya uğrayan kimse gibi…)370 âyetlerindeki كlar da zâid kabul edilmektedir.371
kazandırmak ise de eklendiği bazı kelimelerde ismi mevsûl, ivaz (karşılık) ve zâid
olarak da bulunmaktadır.372
366
Ḥicr:4.
367
Şuʿarâ:208.
368
Zemaḫşerî, el-Keşşâf, III, 398-399; Zerkeşî, a.g.e., IV, 440.
369
Bakara: 216.
370
Bakara: 259.
371
Zerkeşî, a.g.e., IV, 440-241.
372
Mâleḳî, a.g.e., s.70-78; Murâdî, a.g.e., s.192-204; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.60-65; İbn ʿAkîl ,
a.g.e.,I, 169-187; Ġalâyînî, a.g.e., I, 147-154.
83
Zâid olan ؿ
ٍْ اى, lâzım (gerekli) ve gayr-i lâzım (gereksiz) olmak üzere iki
kısımdır.373
ً ً ً
görülmektedir. Örneğin تالفة ْكاىليْويْٙالوليد ْبٍ ىن ْاليىزيد ْمباركا ْ ْ ْ ْ ْشديدان ْبأعباء ْا
أيت ى ( ر يHilafetin
yükünü taşımada Velid b. Yezid’in sırtının güçlü ve uğurlu olduğunu gördüm.)
beyitinde اىلٍيى ًزيدkelimesindeki اؿgayr-i lâzım olup vezin için getirilmiştir.374
Atıf harfi olan يْثمmatuf ve matufun aleyh arasındaki ortaklığı, sırayı ve arada
373
Murâdî, a.g.e., s.197-198; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.62-65; İbn ʿAkîl, a.g.e., I, 169 vd.;
Ġalâyînî, a.g.e., I, 150-152.
374
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.63; Ġalâyînî, a.g.e., I, 151-152.
375
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 14-15; İbn ʿAkîl, a.g.e., III, 227; Mâleḳî, a.g.e., s.173-175;
Murâdî, a.g.e., s.426-432; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.135-138; Zerkeşî, a.g.e., IV, 266 -270;
Ġalâyînî, a.g.e., III, 645.
84
Bu harfin zâid olabileceğini Ahfeş ve Kûfeli nahivciler söylemiştir. Bunlara
göre ْْكظىنُّواٍْأىفْالم ً ت ى ً ْكعلىىْالثمالىثىًة ْالم ًذين ْخلِّ يفواْح مَّت ْإًذىاْضاقىت ْعلىي ًهم ْاْلىر
ْعلىٍيه ٍم ْأىن يف يس يْه ٍم ى ٍ ضاقى
ت ىْك ى
ٍ اْر يحبى
ض ِْبى ى
ى ٍ ىٍ ي ٍ ي ى ي ى ىى
ً ً ىْم ىن ْاللٌ ًو ْإًالم ْإًلىٍي ًو ي
ً ( م ٍلجأBütün genişliğine rağmen yer
ْيم
اب ْالمرْح ي ْعلىٍي ًه ٍم ْليىتيوبيواٍ ْإً مف ْاللٌوى ي
ْى ىو ْالتمػ مو ي اب ى
ْثمْْتى ى ى ى
onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp, Allah'tan başka sığınacak kimse
olmadığını anlayan, savaştan geri kalmış üç kişinin tevbesini de kabul etti. Allah,
tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmiştir. Çünkü O tevbeleri kabul eden,
ْْعلىٍي ًه يم ْاْل ٍىر ي
merhametli olandır)376 âyetindekiْ ثيمzâid olarak gelmiştir. Onlar ض ت ىٍ ضاقى
ْى
ifadesindeki إً ىذاyı şart edatı, ’ يْثمye kadar olan kısmı şart cümlesi, ْعلىٍي ًه ٍم ْلًيىتيوبيوا
اب ى
تى ى
ifadesini ise cevap cümlesi olarak değerlendirmişlerdir. Dolayısıyla Ahfeş ve Kûfeli
nahivciler âyetteki يْثمyi atıf harfi olarak değil, zâid harf kabul etmişlerdir.377
Ancak âyetteki يْثمgenel olarak atıf harfi kabul edilmektedir. إذاnın cevabı
şeklindedir. Nitekim Ebû Hayyân, ’ يْثمden sonraki kısmın إذاnın cevabı olamayacağını
’ يْثمden farkı, matuf ve matufun aleyh arasında gerçekleşen işte uzun bir süre
bulunmamakta, hemen peşi sıra olmaktadır. Ayrıca cümlede cevap, sebep, açıklama,
sonuç, başlangıç ؼsı da olabilmektedir.379
376
Tevbe:118.
377
İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.135; Zerkeşî, a.g.e., IV, 269.
378
Ebû Ḥayyân, a.g.e., V, 113.
379
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 13; Murâdî, a.g.e., s.61-78; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.183-
188; Zerkeşî, a.g.e., IV, 294 -301.
85
ؼnın ziyâdeliği ile ilgili Sîbeveyh herhangi bir şey söylemezken, Ahfeş, Ferrâ
ve Zeccâc gibi alimler ؼnın te’kîd amacıyla380 bazen haberden önce zâid
olarak kullanmaktadır. Ferrâ ve bazı âlimler ise haberin emir ve nehiy olması halinde
ؼnın zâid gelmesini caiz görmektedir. Kur’an’da ػاى يج ٍْر
ٍ الر ٍجىز ْْفىػ ك ْْفىػ ػ ىكبِّػ ٍر ىْكثًيىابى ى
ُّ ك ْْفىػ ػطى ِّه ٍر ىْك ىكىربم ى
değerlendirilebilmektedir.384
380
Herevî, a.g.e., s.246.
381
İbn Yaʿîş, Şerḥu’l-mufaṣṣal, V, 13; Murâdî, a.g.e., s.71-72; İbn Hişâm, Muġni’l-lebîb, s.188.
382
Müddesir:3;4;5.
383
Sâd:57 Âyetin diğer irab özellikleri için bkz. Enbârî, el-Beyân fı ġarîbi iʿrâbi’l-Kur’ân, II, 317-
318.
384
Diğer ilgili bazı âyetler için bkz. Mâʿûn:3; Kevẟer:2; Cumʿa:8; Nisâ:16; Bakara:212;274.
86
SONUÇ
Arapça’da zâid hece harflerinin yanı sıra normal durumlarda bağlaç ve edat
olarak kullanılan ancak bazen bu görevlerini tam olarak yerine getirmeyen zâid mâna
harfleri bulunmaktadır. Bunlar için ziyâde (fazlalık), lağv (boş, hükümsüz), sıla
(bağlaç), haşv (ek, ilave) gibi sözcüklerin kullanılması onlara anlam açısından değil
irab açısından öncelik verilmesinden kaynaklanır. Bu ifadelerden, cümlede ihtiyaç
duyulmayan ek veya fazlalık anlamı çıkabileceği için onun yerine tekîd (vurgu) ve
muḳham (araya girmiş) ifadelerinin kullanılması daha uygun görülmüştür. Zira bu
harfler bazen cümleye vurgu katar, bazen anlamı pekiştirir, bazen de lafzı süsleyerek
daha beliğ hale getirir. Ayrıca şiirde vezni düzgün hale getirmek ve seci’e riayet
etmek gibi faydalarının bulunduğu da gözardı edilmemelidir.
87
Sonuç olarak zâid hece harfleri yardımıyla oluşturulan kelimeler Arapça’nın
esnekliğini ve sözcük yönünden zenginliğini göstermektedir. Zâid hece ve mâna
harfleri sayesinde Arapça’nın başka dillerden kelime ve terim almaya pek ihtiyacı
kalmaz. Anlamdan ziyâde irapta etkili olan zâid mâna harfleri için gereksiz, ihtiyaç
yok, olmasa da olur gibi yaklaşımlar yanlıştır. Nihayetinde bunlar cümlenin anlamını
destekleyen unsurlardandır. Bu harflerin cümledeki fonksiyonlarının doğru
anlaşılması için üstlendikleri görevler ve cümleye kattıkları anlamların irdelenmesi
en doğru yaklaşımdır.
88
KAYNAKÇA
AKDAĞ, Hasan,
Arap Dilinde Edatlar, Tekin kitabevi, Konya, 1996.
BAĠDÂDÎ, Abdulkâdir b. Ömer,
Ḫızânetu'l-edeb ve lubbu lubâbi lisâni'l-Arab, (thk. Abdusselâm Muhammed
Hârûn), Metkebetu’l-Ḫâncî, Kahire, 1997.
CÂRĠM, Ali; Emin, Mustafa
en-Naḥvu’l-vâżıh fî ḳavâid’l-luġati’l-arabiyye li’l-medârisi’l-merḥaleti’l-ʾulâ,
y.y., Mısır, 1964.
CEMÂLEDDÎN, Raûf,
el-Menhel fî beyâni ḳavâidi ʿılmi’l-ḥurûf, Dâru’l-hicre, Ḳum, 1985.
CEVHERÎ, Ebû Nasr İsmâîl b. Ḥammâd,
eṣ-Ṣıḥâḥ Tâcu’l-luġa ve ṣıḥâḥu’l-arabiyye, (thk. Ahmed Abdulġafûr ʿAṭṭâr),
Dâru’l-ılm li’l-melâyîn, Beyrut, 1990.
CURCÂNÎ, Ali b. Muhammed eş-Şerif,
Kitâbu’t-taʿrîfât, Mektebetu Lübnân, Beyrut, 1985.
CURCÂNÎ, Ebû Bekr Abdulkâhir b. Abdirrahmân b. Muhammed,
Esrâru’l-belâġa, (thk. Ebû Fehd Mahmûd Muhammed Şâkir), Dâru’l-medenî,
Cidde, ts.
ÇAĞMAR, M. Edip,
"Kelime Çeşidi Olan Harfin Tanımına ve Özelliklerine Eleştirel Bir Yaklaşım."
AÜİFD, Ankara, 2002.
ÇELEN, Mehmet,
Arapça’da Edatlar (Lugat ve Filolojik İnceleme-1), Saff Yayıncılık, İstanbul,
1991.
ÇÖRTÜ, M. Meral,
-Arapça Dilbilgisi (Nahiv), M.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2007.
-Arapça Dilbilgisi (Sarf), M.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2010.
DURMUġ, İsmail,
"Harf ", DİA, İstanbul, 1997
89
EBÛ ḤAYYÂN, Muhammed b. Yûsuf b. Ali b. Yûsuf b. Hayyân el-Endelusî,
el-Baḥru’l-muḥîṭ, (thk. Âdil Ahmed Abdulmevcûd-Ali Muhammed Muʿavvaż),
Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 1993.
EBÛ’L-FUTÛH, Muhammed Huseyin,
Uslûbu’t-tevkîd fi’l-Kurʼâni’l-Kerîm, Mektebetu Lübnân, Beyrut, 1995.
ENBÂRÎ, Kemâleddîn Ebû’l-Berekât Abdurrahmân b. Muhammed b. Ebi Ṣaîd,
-el-Beyân fı ġarîbi iʿrâbi’l-Kur’ân, (thk. Tâhâ Abdulhamîd), el-Heyetu’l-
Mısrıyyetu’l-ʿâmme li’l-kuttâb, Mısır, 1980.
-el-İnṣâf fi mesâili’l-ḫilâf, Matbatu’s-saʿade, Mısır, 1961.
ESAD, Halil,
Hulâsatu’ş-şurûḥ, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul, 1888.
ESTERÂBÂẔÎ, Rıżaeddîn Muhammed b. el-Hasan,
Şerh-u şâfiyeti ibni’l-Ḥâcib, (thk.ve şrh. Muhammed Nûr el-Hasan, Muhammed
ez-Zerḳaf, Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd), Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut,
1982.
EZHERÎ, Halid b. Abdillâh,
Şerḥu’t-taṣrîḥ ʿala’t-tavżîḥ evi’t-taṣrîḥ bi mażmûni't-tavżîḥ, (thk. Muhammed
Bâsil ʿUyûnu’s-Sûd), Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 2000.
FÂRĠSÎ, Hasan b. Ahmed Ebû Ali,
Kitâbu’l-îżâḥ, (thk. Kâzım Baḥr el-Murcân), Âlemu’l-kutub, Beyrut, 1996.
FERRÂ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd,
Meʿâni’l-Ḳur’ân, y.y., Beyrut, 1983.
ĠALÂYÎNÎ, Mustafa,
Câmiʿu’d-durûsi’l-arabiyye, Mektebetu’l-ʿasrıyye, Beyrut, 1993.
ḤAMLÂVÎ, Ahmed b. Muhammed b. Ahmed,
Şeẕâ’l-ʿurf fî fenni’ṣ-ṣarf, (thk. Muhammed b. Abdulmuʿtî), Dâru’l-keyân, Riyad,
1957.
HASAN, Abbâs.
en-Naḥvu’l-vâfî, Dâru’l-maârif, Mısır, 1975.
HEREVÎ, Ali b. Muhammed,
Kitâbu’l-uzhiyye fî ʿılmi’l-ḥurûf (thk. Abdu’l-muʿîn el-Mellûḥî), y.y., Dımaşk,
1993.
90
ĠBN ʿAKÎL, Bahâuddîn Abdullâh,
Şerḥu İbn-i ʿAḳîl, (thk. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd), Dâru’l-fikr, Kahire,
1980.
ĠBN CĠNNÎ, Ebû’l-Fetḥ Osmân,
Sırru ṣınâʿati'l-iʿrâb, (thk. Hasan el-Hindâvî), Dâru’l-kalem, Dımaşk, 1993.
ĠBN HĠġÂM, Ebû Muhammed Abdullâh Cemâleddîn b. Yûsuf b. Ahmed,
-Evżahu’l-mesâlik ilâ elfiyeti ibn-i Mâlik, (thk. Muḥammed Muhyiddin
Abdulhamîd), Mektebetu’l-ʿasrıyye, Beyrut, ts.
-Muġni’l-lebîb ʿan kutubi’l-eʿârîb, (thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamîd),
Mektebetu’l-ʿasrıyye, Beyrut, 1991.
ĠBN MANẒÛR, Ebû’l-Fażl Muhammed b. Ali b. Ahmed,
Lisânu’l-Arab, (thk. Abdullâh Ali el-Kebîr–Muhammed Ahmed Ḥasballâh–Hâşim
Muhammed eş-Şâzelî), Dâru’l-maârif, Kahire, ts.
ĠBN YAʿÎġ, Muvaffaḳuddîn Ebû’l-Bekâ Yaʿîş b. Ali,
-Şerḥu’l-mufaṣṣal li’z-Zemaḫşerî, Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 2001.
-Şerḥu’l-mulûkî fi’t-taṣrîf , (thk. Fahruddîn Ḳabbâve), el-Mektebetu’l-arabiyye,
Haleb, 1973.
IṢFAHÂNÎ, Huseyin b. Muhammed b. er-Râġıb.
el-Müfredât fî ġarîbi’l-Ḳur’ân, Mektebetu Nizâr Muṣtafa el-Bâz, y.y.y., ts.
KAFES, Mahmut,
Arapça Dilbilgisi (Sarf Nahiv), y.y., Konya, 2012.
KOMĠSYON,
el-Mʿucemu'l-vasîṭ, Çağrı Yayınevi, İstanbul, 1996.
MÂLEḲÎ, Ahmed b. Abdinnûr,
Raṣfu’l-mebânî fi şerḥi ḥurûfi’l-meʿânî, (thk. Ahmed Muḥammed el-Ḫarrâṣ).
Dâru’l-kalem, Dımaşk, ts.
MURÂDÎ, el-Hasan b. Kâsım,
el-Cenâ’d-dânî fî ḥurûfi’l-meânî (thk. Fahruddin Kabbâve -Muhammed Nedîm
Fâżıl), Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 1992.
MUBERRED, Ebû’l-Abbâs Muhammed b. Yezîd,
el-Muḳteżab, (thk. Muhmammed Abdulhâlık Ażime), Matâbʿu’l-ehrâmi’t-ticariyye,
Kahire, 1994.
91
SÂMERRÂÎ, Fâzıl Sâlih,
Meʿâni’n-Nahv, Dâru’l-fikr, Ammân, 2000.
SARI, Mevlüt,
el-Mevârid (Arapça-Türkçe Sözlük), İpek Yayıncılık, İstanbul, 1982.
SÎBEVEYH, Ebû Bişr ʿAmr b. Osman b. Kanber.
el-Kitâb, (thk. Abdusselâm Muhammed Hârûn), Mektebetu’l-hâncî, Kahire, 1988.
ẞEḲÂFÎ, Osman Abdusselâm Muhammed,
el-Eżvâu ʿalâ delâleti’z-ziyâdât fi’l-evzâni’ṣ-ṣarfiyye, Dâru’l-fikri’l-Arabî, Kahire,
2010.
SUYÛṬĠ, Celâleddin Ebû’l-Fażl Abdurrahmân b. Kemâleddin Ebû Bekr,
-el-Eşbâh ve’n-naẓâir fı’n-naḥv, (thk. Abdullâh Nebhân, Ġâzî Muhtâr Ṭuleymât),
y.y., Dımaşk, 1987.
-Hemʿu’l-hevâmıʿ fi şerhı cemʿı’l-cevâmıʿ, (thk. Abdusselâm Muhammed Hârûn-
Abdu’l-Âl Sâlim Mukerrem), Muessetu’r-risâle, Beyrut, 1992.
TÂC, Abdurrahmân,
"Hurûfu’z-ziyâde ve cevâzu vuḳûʿıhâ fı’l-Kur’âni'l-Kerim." Mecelletu mecmaʿı’l-
luġati’l-arabiyye, 1972, C. XXX, s.21-27.
YAKÛB, Emîl Bedîʿ,
Mevsûʿat-u ʿulûmi’l-luġati’l-arabiyye, Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye, Beyrut, 2006.
YÜKSEL, Ahmet,
"Dil Bilimi Açısından Kurân’da Zâid Harfler." İslami Araştırmalar Dergisi,
İstanbul, 2004, C.XVII, S.3, s.171-183.
ZEBÎDÎ, Muhammed Murtażâ el-Huseynî,
Tâcu’l-ʿarûs min cevâhiri’l-ḳâmûs, Matbaatu hukûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt, 1986.
ZEMAḪġERÎ, Ebû’l-Kâsım Cârullâh Mahmûd b. Ömer b. Ahmed,
-el-Keşşâf an haḳâiḳi ġavâmiżi’t-tenzil ve ʿuyuni’l-eḳâvîl fi vucûhi’t-teʾvil, (thk.
Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Ali Muhammed Muʿavvaż), Mektebetu’l-ʿubeykân, Riyâd,
1998.
-Esâsu’l-belâġa, (thk. Muhammed Bâsil Uyûnu’s-Sûd), Dâru’l-kutubi’l-ʿılmiyye,
Beyrut, 1998.
92
ZERKEġÎ, Bedreddîn Muhammed b. Abdillâh,
el-Burhân fî ʿulûmi’l-Kur’ân, (thk. Muhammed Ebû’l Fażl İbrahim), Mektebetu
dâru’t-turâẟ, Kahire, ts.
93
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
ÖZGEÇMĠġ
Adı Soyadı: Ġmza:
Doğum Yeri:
Doğum Tarihi:
Medeni
Durumu:
Öğrenim Durumu
Ġlköğretim
Ortaöğretim
Lise
Lisans
Yüksek Lisans
Becerileri:
Ġlgi Alanları:
ĠĢ Deneyimi:
Aldığı
Ödüller:
Hakkımda
bilgi almak
için
önerebileceğim
Ģahıslar:
Tel:
Adres
94